ÇARŞAMBA 3 MAYIS 1939 İDARE YERİ _ | İstanbul Hurpı11y ufara h~ MI Telgrafı YeaûalahjM^Jİ i« t a n Telefon — jOTM Birinci jn! —Şio. 3Şö J

YENİ SABAH
GÜNLÜK SİYASİ HALK GAZETESİ
ABONE ŞARTLARI
Tflrkiy* Ecnebi
»00 Kr, S«*«liği 2400 Kr.
800 Kr. • aytıtı 1200 Kr.
200 Kr. 1 *ylıftı 000 Kr. »0 Kr. 1 aylığı 300 Kr.
Post* ittihadı** firmomif mam leketler içi* 26, 14, 7.8 v* 4 lir
RusyaAlmanya daOrdı Oldu
Polonya, Rusya İle Müzakerelere Girmiyor Ingil-
rının Hazır r*u Bildirdi
terede Askerî Kayıtler Başladı. Amerika Muhtemel Bir Harbe İştirakte Henüz Mütereddit...
Kızılordu bir geçit merasimi esnasında
Almanların Rumanya, Dobrucadan
bir Karış yer vermiyecek
Gafenko Romada, Danzig işinin dostane halline tavassut için ikna edilmek istendi
“Hayat Sahası,, Hitlerln kasdl surette müphem bıraktığı bu hayat saha sı tabiri altında Balkanların ve Türklyenin dahil olup olmadığını sormak hakkımız değil mİ ? ----- Hüseyin Cahid YALÇIN ----------- Son zamanlarda Alman devlet şefleri arasında sık sık dolaşmağa başlıyan «Hayat sahası? tabirinden sarili ve kat’i bir mana anlıyan acaba kim vardır? Bunu en çok alâkadar olan Alman şefleri bile açıktan açığa tayin ve tarife teşebbüs etmiyorlar; maksatlarını müphem bırakıyorlar. Bu suretle beynelmilel münasebetler sahasında büyük bir rahatsızlığa ve tehlikeli bir müphemiyete bizzat sebebiyet verdiklerinin acaba farkında mı de-
ğildirier? Yoksa mahsus böyle bir endişe ve tereddüt havası yaratmayı menfaatleri icabından mı görüyorlar?
Almanların «Hayat sahası» istemekle ne kasdettikleri açık surette malûm olmayınca, herkes buna türlü türlü mana vermekte kendisini serbest addediyor ve bu yüzden Al-manyaya yakın ve uzak küçük memleketlerde Almanyaya karşı bir itimatsızlık, bir şüphe pek tabiî olarak vücude geliyor.
Bundan dolayı kimseyi mesul ad detmeğe imkân yoktur. Bu kararsızlık ve emniyetsizlik havasını bizzat Almanlar yaratmışlar ve. bizzat. Almanlar idame etmişlerdir. Bu iddia onlara düşmanlan addettikleri demokrasiler tarafından isnat edilmemiştir.
Daha evvelki gün, bir mayıs-bay-ramı münasebetile, lrad ettiği £u-tukta, Hitler başka devletlerin Al-maayaya «Hayat sahası» vermediklerinden şikâyet etmiştir. Seksen
HttMym Cahld YALÇIN (Sonu 3 üncii sayfada)
V f
Moskova, 2 (A.A.) — Tass Ajansı bildiriyor:
Voroşilof, dün 1 mayıs münasebe-tile Kızıl meydanda söylediği nutukta ezcümle demiştir ki:
Tersini anlamakta menfaati olanlar hariç olmak üzere bütün dünyaya malûm olan birşey vardır ki, o da, işçi ve köylü ordusu barışın hakikî müdafii olmuştur. Ve öyle kalmaktadır. Sovyetler Birliği ordusu, kuvvetli ve kudretlidir. Fa
Sütten Zehirlenenler
Ayni Sütçüden Süt Alarak içen 29 Kişi Zehirlendi
Evvelki gün şehrimizde feci bir hâdise olmuş; ekserisi kadınla çocuk olan 30 a) yakın İstanbullu «Süfc ten zehirlenmişler» dir.
Hâdise; Yedikule, Samatya, Aksaray, Kumkapı ve Fatih havalisinde vukua gelmiştir.
Mayısın ilk günü süt içmek öte-denberi halkın arasında taammünj etmiş olduğundan evvelki gün ae mayıs bayramı münasebetile sabahleyin erkenden süt içenler pek çok olmuştur.
/Fakat süt içip, bahar bayramını neşe ve zevk içinde geçirmiye ha-zırlananlar bir müddet sonra midelerinde acı sancılar hissetmiye başlamışlar ve biraz sonra bu sancılar *çok ıztıraplı bir hal alınca da derhal 1 thastanelere müracaat ıztırarmda kalmışlardır.
(Sonu 5 inci sayfamızda^
kat hiç bir kimseyi tehdit etmediği gibi Sovyet yuvasının eşiğine ayak basacaklar müstesna olmak üzere kimseyi tehdit le etmemektedir.
Arzu edilmiyen böyle bir misafir ezilecektir. Faşizm tarafından tertip edilen kinci dünya harbi bütün dünyayı istilâ tehdidi altında bırakmaktadır. Bu ikinci dünya kıtalinin genişlemesine mani olmak için yegâne çare şantaj usullerille hareket (Sonu 3 üncü sayfamızda)
Zehirli sütler Tıbbı adliye sevkedilirkeu
Türkiye Birinci Neşriyat Kongresi Dün Açıldı Yedi Encümene Ayrılan Âza Derhal Çalışmalarına Başladı
Başvekil ve Maarif Vekilleri birer nutuk söylediler
Ankara, 2 (AA.) — Birinci Türk Neşriyat Kongresi bugün saat 10 da İsmet İnönü Kız Enstitüsünde ilk toplantısını yapmış ve Başvekil Refik Saydam Kongre mesaisini şu nutukla açmıştır:
(— Birinci Türk Neşriyat Kongresinin İçtimaını açıyorum.
Neşriyat Kongresinin sayın üyeleri, arkadaşım Maarif Vekili Ytb cel’in ve onun çalışkan arkadaşlarının hazırladıkları bu kongreyi teşrifinizden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.
Türk kültür davasınm mühim bir meselesi olan bu meseleyi mütalea
etmek İçin ve onu programlandır- E-vellci gön, Neşriyat Sergisi açıldıktan sonra Başvekilimül. Maarif Vekilimiz bir arada
Milli Şetimiz
Dün General Veygandi kabul ettiler
Ankara, 2 (AA.) — Reisicümhur İsmet İnönü bugün saat 17 de General Weygand’ı kabul buyurmuşlardır. Kabul esnasında Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ve Fransız' Büyük Elçisi Massigly hazır bulunmuşlardır.
Mareşalimizin verdiği ziyafet
Ankara, 2 (A.A.) — Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak bugün General Weygand şerefine (Snııu 3 üncü sayf amızda)
Nafia Vekilinin Beyanatı “Almanyada TUcklyeye karşı büyük bir hürmet gösterilmektedir,,
Hitler’in 50 nci yıldönümünde hükümetimizi temsil etmek üzere Ber-line giden heyetimizin başında bulunarak evvelki gün şehrimize dönen Nafıa Vekili Ali Fuat Cebesoy dün akşamki ekspresle Ankara’ya dönmüştür. Vekil dün İstanbul matbuat mümessillerini kabul ederek şunları söylemiştir:
«— Almanya’ya gidişimizde ve o-rada ikametimizde olduğu kadar Almanyayı terkederken de her tarafta heyetimize karşı gösterilen büyük hüsnü kabulü ve dostane muameleyi bilhassa kaydetmek ve hakkımızda gösterilen bu duygulardan dolayı müteşekkir olduğumuzu söylemek isterim.
(Sonu 3 üncü sayfada)
Parti Grupunda
Saraçoğlu, haricî vaziyeti İzah etti
Ankara, 2 (A.A.) — C. H. Partisi Meclİ6 grupu bugün saat 15 de reis vekili Hilmi Uran’m reisliğinde toplandı.
Söz alan Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, son hafta zarfında cereyan eden dünya siyasî hâdiselerini ve bunlardan bilhassa bizi enterese eden kısımları çok canlı ve vazıh şekilde izah etti.
Saracoğlunun izahatını büyük a-lâka ile dinliyen grup, bu beyanatı tamamile tasvip etti ve ruznamede müzakere edilecek başka bir madde bulunmadığı için reislikçe celseye nihayet verildi.
Eski Arnavutluk Kralı Zogo Dün Gece Geldi
Kralı Binlerce Arnavut Karşılad\
Kral Zogo ve Kraliçe Jeraldin
Evvelki gün hususî trenle Lâri-sadan 10,40 da hareket eden eski Arnavutluk Kralı Ahmet Zogo’nun dün akşam 23,30 da şehrimize gelmesi bekleniyordu.
Fakat trenin Selânikten, muayyen zamandan 1,5 saat sonra hareket etmesi dolayısile tren Sirkeci garına 3 de gelebilmiştir.
Sabık Kral, istasyonda adedi birkaç bine varan Amavutla) gazeteci-
HfcK SABAH
Kendimize ve gücümüze güvenelim
Avrupada işgal ve istilâlar artıp genişledikten sonra gruplar teşekkül etmeğe ve yeni kombinezonlar nihaî neticelerini vermeğe başladı. Bir Türk muharririnin söylediği gibi Balkanlarda yarından emin ve rahat millet yoktur; hele muhtelit vo mahlut olanları...
Bir harp ihtimalinin Türkiyeyl lakayt bırakacağı iddia edilemez. Lâkin 1914 te değiliz. İçimizden sui-kasda uğnyacağımıza kani bulunmı-yoruz. Yalnız şarkta ve cenupta değil Avrupada dahi, Türk varlığına,
HER YERDE
3
KURUŞ
ler tarafından karşılanmış; Kraliç Jeraldin, Veliahd, Kralın kız kar deşleri ve Arnavutluk ordusu baj kumandanı Aranti ve Kralın na. zırlarla birlikte adedi 70 e varaı maiyeti hazırlanan 15 kadar otomobille Perapalas ve diğer otellerde ayrılan dairelere yerleştirilmişlerdir. Kralın Büyükada'da veyahut Büyükderede yerleşeceği söylenmektedir.
metin bir kudret âmili olarak bel bağlandığı dünyaca malûm bir hakikattir. Eğilocok ve -Allah esirgesin- ezilecek bir Türkiye etrafında ne cihanlar yıkılacağını bilenler İyi bilir.
Dostlarımıza, ve dostluklarımıza eminiz; fakat nefsimize daha ziyade... Zaferler silsilesi yaratmış Milli bir Şefin etrafında halkalarmış bir çelik çemberiz. Kendimize ve gtiott-miize güvenelim.
A. CEMALEDDtN SARAÇOĞLU
Sayfa. 1
YENİSABAH
3 MAYIS 1839
Tefrika Na 79
Yazan ı M. SIFIR
Birden Bir Feryat
Koptu: Yandım Kâmil
Şamilin vurulması hepimizi teessüre düşürmüştü
ŞEHİR HABERLERİ | POLİTİKA
Yavaş yavaş denize doğru yürüyor, vücutları suya gömülü olan ve suyun yüzünde, gece vakti tıpkı (Sa karmeki» denilen deniz tavuğunu andıran başlara veriştiriyorduk kur şunu. Biz attıkça onlar suya dalıyor, onlar çıktıkça biz atıyorduk. Bu eğlenceli savaş, ne yazık ki, çok sürmemişti. Akaskalı Şamüin tiz bir şimendüfer düdüğü gibi yükselen sesi hepimizi şaşırtmıştı.
— YandımKâmil.
Ehemmiyetsiz gördüğümüz, aramayı ve başını ezmeyi geciktirdiğimiz tek tüfeği kullanan el zavallı arkadaşımızı yere sermişti. Hemen koşmuştum yanma.'Yarası göğsünde idi. Kanla kızıllaşan gömleğini hemen yırtmıştım. Tam yüreğinin üzerinde açılan ufak bir delikten a-kan kan, sanki yüreğime doluyordu. Bahtsız delikanlı, feri birden kaçı-veren gözlerini yüzüme dikmiş gülüyordu, titriyordu. Bir kaç dakika daha güle güle yüzüme bakmıştı. Vücüdünü baştan ayağa sarsan şiddetli bir titreme ile, inler gibi:
— Allah.
Diyerek derin derin için çekmişti. Kolumun üzerinde duran başı arkaya sarkmış, göğe dikilen gözleri, bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. Başımızın ucunda şaşkın bir halde duran ve hıçkıra hıçkıra ağlı-yarak kardeşinin ölüsüne bakan zavallı Kâmil de bu manzara karşısında kendinden geçmiş, aslan gibi vü-cudü sanki külçe kesilmişti. Mermer bir direk gibi yıkılmış, yere serili-vermişti. Mipavrili de ağlıyordu ve:
— Yazık, diyordu. Zavallı genç nişanlısına kavuşamadan gitti.
Gerimden Hoca Bekirin de sesi çıkmıştı:
— Ağlamayın, tasalanmayın o-kadar. Ne mutlu ona. Şehitlik mertebesini kazandı. Hak cümlemize na sip etsin bu mukaddes payeyi.
Diyordu. Fakat o da bu hüzünlü manzaraya dayanamıyor, yaş dökülen gözlerini siliyor, oğuyordu. Tam bu esnada kahraman Nuri, iki elinde kanlan damlıyan birer kesik baş olduğu halde, gerçekten bir Azrail hırs ve hışmile dikilmişti önümüzde. Sağ elindekini ortaya atmış ve bağırmıştı:
— Al, Kara Mehmet. Şamili yiyen başı.
Demiş ve sol elindekini de uzatmıştı:
— Bu da, demişti. "Onun kurbanı.
Fakat, aslan Nurinin de sol kolunun pazusundan akan kan parmaklarından yere damlıyordu. O da vurulmuştu.
Yarım saat sonra, biz kalanlar, yani. Mipavrili, Hoca Bekir, Kadri çavuş ve ben işimizi bitirmişj-kökten bir temizlik yapmıştık. O hırs ile, bir çukurda sinen Uç Çileliyi koyun keser gibi yatırıp boğazlamıştık Bir can vermiştik amma, ona karşı lık yedi can almıştık. Dördünü de denizden ölü çıkarmıştık. Hepsinin boyunlarındaki evraklarını, paralarını almış, hele Ustu başı diğerlerine nazaran daha temiz ve düzgün olan birinin Üzerinde tam 1017 kaime, altı küpe, dört yüzük ve sekiz tane de ziynet altmı bulmuştuk.
Rahmetli Şamili, kardeşi Kâmil Be Hoca Bekirin gösterdikleri arzu Üzerine, büyükçe bir taşa bağlıyarak Karadenizin mavi bağrına gömmüştük. Arkamıza, hüzünlü ve elem-** “zarlar bıraka bıraka dönmüş ve Akbabaya gitme» üzere yola düzül-muştuk. Yürüyüşümüz çok ağırdı. Çünkü, göçürdüğümüz nankörlerin on bir tüfeği ile bir hayli cephanelerini de nöbetle ve İkişer ikişer, sır-tımızda taşıyorduk.
üç giin SOM», Akbaba yakınla-
nnda idik. Ganimet eilâlı ve cephaneleri bir yere saklamış, ve yerini markalamıştık. O gece sıkı bir yürüyüşle, sabah olmadan Anadolu hisarına, Settarm bostanına varmıştık, silâhları bırakmış, üst ve başımızı paklamış, ve îstanbula inen sabah vapurlarından birine atlamıştık.
O gün akşam üzeri, Yusuf beyi Beyazıtta bekliyerek bulmuş, başımızdan geçen macerayı anlatmıştım. Aksakalı Şamilin Ölümü haberi ile onu da ağlatmıştım. Sonunda becerdiğimiz işi, ele geçirdiğimiz şeyleri de söylemiştim. Fakat, Yusuf bey bu haberi acı bir gülümseme ile karşılamıştı ve:
— Bütün bu ele geçirdiğiniz, kay bettiğimiz Şamilin, büyük kıymeti karşısında değersiz kalır, Kara Meh met. Sen iyi tanımazsın, çok cesur ve ağır bir delikanlıydı o. Ne yapalım, vatan ve millet sağ olsun ve kur tülsün da hepimiz tonların yoluna kurban olalım.
Demiş ve dinmiyen göz yaşlarını bir daha silmişti. Süleymaniyeye doğru hem yürüyor, hem de yaşlarımızı, kinimizi yüreğimize sindiriyorduk. Bu esnada Yusuf bey birden silkinip durmuş, yüzümü dikkat le süzmeğe koyulmuştu. Biraz baktıktan sonra sormuştu:
— Kara Mehmet. Bu paralarla, küpe ve yüzük gibi şeyleri ne yapacaksınız bakayım?..
— Ne emrederseniz onu.
— Kabul ederseniz bir arzum var.
— Emret yüzbaşım.
— Bu 1280 liranın bi nlirasını ayırın da, beşyüz lirasını Şamilin kardeşi Kâmile, 500 lirasını da Çarşambadaki nişanlısına gönderin olmaz mı?..
— Nasıl olmaz a beyim?. İstersen hepsini verelim onlara?..
— Orasını siz bilirsiniz. Çok memnun kalırım öyle yaparsanız. O gömdüğünüz silâhlan da Top Ömer satsın sizin hesabınıza.
Rahmetli Şamilin ölümündeki büyüklük kadar, kardeşi Kâmil de büyük bir civanmertlik göstermişti. Kendi hissesine ayırdığımız 500 lirayı, dünya ve âhiret kardeşi edindiği eski yengesi Seher ablaya terket-mişti. Aziz dinleyicilerim, şu anda yaşaran gözlerimi silerek şunu da üâve edeyim ki, Seher abla da, nişanlısı hakkında ancak bir Türk kadınının göze alabileceği bir kadirbilirlik göstermiştir. Şehit nişanlısı ile, yarın âhirette kavuşmak, sarılıp koklaşmak üzere, sevgisini yüreğine gömmüş, aşkını yüreciğine akıttığı sıcacık göz yaşlan ile besleyip büyütmektedir. Feragatin, hakikî sevginin canlı bir timsali olan Seher abla, şimdi kırk beş yaşlarında ve (Cide) nin yalı köylerinden birinde oturmaktadır. Ve hergün, nişanlısının mübarek cesedini bağrında u-yutan Karadenize, saatlerce bakmakta ve hâlâ da için İçin ağlamaktadır. Hoş görün beni aziz dinleyicilerim, şu anda yine ağladım ve sizin yüreğinizi de dağladım.
(Devamı var)
Ankaraya giderek yeni bütçenin Dahiliye Vekaletince tasdikinde bulunacak
Vali ve Belediye Reiei Doktor Lûtti Kırdar bu hafta içinde Ankaraya gidecektir. Lûtfi Kırdar bilhassa Şehir Meclisinden çıkacak o-lan bütçenin Dahiliye Vekâleti tarafından tasdiki işlle meşgul olacak ve bütçeyi haziran içinde tasdik et-tlrmlye çalışacaktır.
Afyon Fiatlarına İtiraz edildi
Ticaret Vekâleti Hatların yeniden tesbitini kararlaştırdı
Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından satln alınmasına karar verilen eski afyonlar için morfin derecesine 25 kuruş fiat tesbit edilmişti. Bu teklif alâkadar afyoncular tarafından müsait bir şekilde karşılanmamış ve Ankara’ya muhtelif mınta-kalardan birer heyet gönderilmişti. Afyoncular namına Ankara’ya giden heyetler Ofis tarafından tesbit edilen fiatların azlığını ileri sürerek kendilerinin çok zarar göreceklerini söylemişlerdir. Bundan başka afyon bedellerinin birinci taksitinin 18 ay sonra ve mütebakisinin de 4 ; taksitte verilmesi suretile de bu zararların bir kat daha artacağını Ticaret Vekâletine bildirmişlerdir. Bazı afyoncular da ayrı ayrı istidalarla da vekâlete müracaatte bulunmuşlardır.
Ankara’dan alınan haberlere göre Ticaret Vekâleti afyonculann bu müracaatini tetkike değer bulmuş ve meseleyi vekâletin bir mütehassısına havale ederek işin hallini emretmiştir. Vekâletin bu kararı af-yoncuları memnun edecek bir hal şeklinin bulunmasını kolaylaştıracaktır.
Konservatuvar Ve tiyatro _ Konservatuvar Şehza-debaşında ve tiyatro Taksimce yapılacak İstanbul Belediyesi yapılacak yeni konservatuvar binasının eski karar mucibince Şehzadebaşında inşasını kararlaştırılmıştır. Bu iş için esasen evvelce toplanmış (500) bin lira mevcuttu. Bu para yalnız Kon-servatuvarın inşası için kâfi gelecektir. Eski plân mucibince ayni yerde yapılması lâzımgelen Tiyatro , binası Konservatuvardan ayrılarak Taksimde yapılacaktır. Hazırlanan proje üzerinde binanın tahminî maliyet fiatı tesbit olunmaktadır. Bunun 1,5 milyon lirayı bulacağı zan-nolunuyor .
MAHKEMELERDE :
Arkadaş dövmenin cezası
Mahmut isminde bir genç arkadaşı Mahmut îsmaili bayıltıncıya kadar dövdüğü için Sultanahmet Birinci Sulh Ceza mahkemesine verilmiştir. Muhakeme; Mahmudu 20 gün hapse mahkûm etmiştir. Sarhoşlukla herkese bıçak çekmeğe kalkan adam
Sadık isminde bir adam Fatih parkında sarhoş vaziyette bıçakla ö-tekine, berikine tecavüz ederken yakalanmıştır.
Sadık; Sultanahmet Birinci Sulh Ceza mahkemesinde 2 gün hapse mahkûm olmuştur.
Sabıkalının Marifeti
Sebze halinde Rızanın parasını çalan sabıkalılardan Remzi dün suç üstü yakalanmış ve Birinci Sulh Cezada tevkif edilmiştir.
Tren Yolunda Ezilen Kadının Hüviyeti Anlaşılamadı
Bundan birkaç gün evvel Etyemezde tren çlğniyerek ölen kadının hüviyeti tesbit edilememiştir.
20-25 yaşlarında olan bu kadını çiğ-niyen 49 numaralı katarın makinisti Mustafanın dün sorgusu yapılmıştır. Mustafa verdiği ifadede, -benim hiç birşeyden haberim yoktur. Bu kadını bizim katar mı yoksa bizden evvelki katar mı çiğnedi bilmiyorum, demiştir. Tahkikata Müddeiumumi muavinlerinden Turgut başlamıştır.
İnhisarların yeni Sene Bütçesi
Teknisyenler ve mühendis kadroları fazlalaştırıldı
Bütçe Encümeninde İnhisarlar bütçesinin, müzakeresinde bulunmak üzere Ankara’ya giden İnhisarlar Umum Müdürü Adnan Halet Taşpınar’m Ankara’dan döndüğünü yazmıştık.
Yeni bütçede, eksper, harmancı gibi tütün teknisyenleri, mühendisler ve diğer teknik elemanların kadroları takviye edilmiştir.
Bu sene yeni bütçeye yaprak tütün ve sigaralarımızın dış memleketlerde satışının arttırılması için mühim bir propaganda tahsisatı konmuştur.
Şarap İhracatını teşvik için öte-denberi ihracatçılara verilen prim, tahsisatı da arttırılmıştır.
Bundan başka memlekette tütün hastalıklarile mücadele tahsisatı da keza yükseltilmiştir.
Son zamanlarda idarece kolonya ispirtosu fiatında tenzilât yapılmış olmasına rağmen iyi kolonyaların piyasada pek pahalı satıldığı, bazı kolonyaların etiketlerinde yazılı evsafa tekabül etmediği görüldüğünden idare yüksek dereceli, makbul evsafı hajz, ayni zamanda ucuz bir kolonya imal ederek halkın iyi kolonya ihtiyacının temin için ica-beden tertibatı almıştır. Yeni kolonya yakında piyasaya çıkarılacaktır.
Memleketimizin kıymetli ihraç mahsullerinden biri olan tütüne lâyık olduğu takayyüt ve ihtimamın gösterilebilmesi için tütün yetiştirilen mmtakalarımızda köylülere küçük yaştan itibaren tütüncülüğün fennî esaslarını öğretmek lâzımgel-diğini takdir eden idare, köy mekteplerinde okutulmak üzere, herkesi nanlıyabileceği sade bir lisanla yazılmış küçük bir tütün bilgisi kitabı hazırlamıştır. Yüksek adedi tabıda bastırılan bu eser bugünlerde köy mekteplerine tevzi edilecektir. Bundan başka tütünün kurtlanmaması için fennî temizliğin nasıl yapılacağına dair de tütün ekicilerine bir kitap şeklinde öğüt hazırlanmak-tadır.
Ayrıca Türk tütünleri hakkında İngilizce bir eser hazırlanmış ve nefis bir şekilde basılmıştır. Bu kitap New-York sergisinde ve îngilterede dağıtılacaktır.
Cinayet
Dün gece Kasımpaşada bir genç öldürüldü
Dün gece Kasımpaşa'da bir cinayet olmuştur.
Kasımpaşa’da oturan Cemal isminde biri arkadaşı Şerefle rakı içmiş ve iyice sarhoş olduktan sonra beraberce evlerine gitmek üzere yola koyulmuşlardır..
Fakat yolda iki arkadaş arasında her nedense kavga çıkmıştır.
Evvelâ ağızla başlıyan kavga, sonra döğüşe müncer olmuş ve Cemal Şerefi dövünce; Şeref de yanında taşıdığı tabancasını çekerek Cemali vurmuştur. Zavallı genç, aldığı yaranın tesirile derhal ölmüştür!..
Hâdisede Şeref yaralanmıştır.
TAKVİM
3 Mayıs 1939 Çarşamba
Hlcrl:13 Reblûlevrel 135» Rami. 20 NİSAN 1355
Ka««: 177
Fırat sularının artması
saati: 4,54
ö»ta ) 12,11 — ikindi , U,03 Ak»am) 19,07 — Yata, : 20,51 laıaak )2,51
Kadın yüzünden Feci bir Kaza oldu
Bir adam kazaen arkadaşını vurarak öldürdü
Cübalî’de tütün fabrikasında aş-çılık yapan Şenafettin isminde biri İle karısı Ayşe arasında bundan 10 gün evvel bir kavga çıkmış ve kadın kocasını bırakarak kaçmıştır. Karısının yokluğuna bir hafta katlanan Şerafettin, yavaş yavaş hicra-nna dayanamaz olmuş ve her geçe burnunu göremiyecek derecede iç-miye başlamıştır. Evvelki akşam da ayni şekilde içtikten sonra Cibali-deki Hüsamettinin kahvesine giderek arkadaşlarına derdini anlatmıştır. Arkadaşları kendisinin haline a-cıdıklarından barışmasını söylemişler ve bu işe tavassutta bulunmayı vâdetmişlerdir. Bunun üzerine Şerafettin ve arkadaşları hep beraber karısının bulunduğu Kasımpaşaya gitmişlerdir. Fakat karısının bulunduğu mahalleye yaklaşınca Şerafettin:
(— Onun ayağına ben mi gideceğim? Bu olamaz. O benim ayağıma gelecektir.»
diye bağırmıya başlamıştır. Vaziyetin değiştiğini gören arkadaşları ısrar etmiye başlamışlardır. Şerafettin arkadaşlarını kırmak istememiş gibi davranarak su dökmek için müsaade istemiş, fakat biraz ayrıldıktan sonra belindeki tabancaya sarılarak karısının evine doğru gitmiye başlayınca Kemal isminde bir arkadaşı tabancayı almak istemiş, aralarında küçük bir itişme olmuş ve bu arada tabanca patlıyarak Şerafettin göğsünden ve ikinci bir kurşun da Kemali kamından yaralamıştır.
Kemal, kamından aldığı yaranın tesirile biraz sonra ölmüş ve Şerafettin de hastaneye kaldırılmıştır. Şerafettinin dün Adliye Birinci Sulh Ceza mahkemesinde sorgusu yapılmış ve tevkif edilmiştir. Ceset Morga kaldırılmış ve tahkikata müddeiumumi muavinlerinden Feridun el koymuştur.
BELEDİYEDE :
Lûtfi Kırdann tetkikleri
Vali ve Belediye Reisi Doktor Lûtfi Kırdar bir mayıs bayramı tatilinden istifade ederek cumartesi, pazar ve pazartesi günleri şehrin muhtelif taraflarında tetkiklerde bulunmuştur. Vali ve Belediye Reisi bilhassa Kadıköye geçerek yeni yapılan yollan ve daha bazı işler hakkında izahat almış ve direktifler vermiştir. Vali ve Belediye Reisi Bebek - Istinye yolunu tetkik etmiş, bilhassa Balta limanında Fe-ritpaşa yalısının gazino haline ifrağı için icabeden malûmatı edinmiştir. Elektrik, Tramvay, TU-nel İdaresi blltçesl
Tramvay, Elektrik, Tünel idareleri Belediyeye devrolunduktan sonra bir müdüriyet halinde idare o-lunacaktrı. Bu müdüriyetin bütçesi Belediye bütçesile beraber olmayıp ayrıca tanzim olunacaktır. Bütçenin tasdiki için yaz ayları içinde Şehir Meclisi fevkalâde içtimaa davet o-lunacaktır.
Vali ve Belediye reisi Lûtfi Kır-dar, bugün Silivri’ye giderek orada yeni yapılacak olan hükümet binasının temelini atacaktır.
İstanbul’da yapılacak olan Belediye binası bu sene Belediye tarafından tahsil olunaack varidat fazlasından yapılacaktır. Bu iş için Şehir Meclisinden sonbaharda karar alınacaktır.
İstanbul - Ankara -Adana tayyare meydanlarının yeni projeleri
Devlet Havayolları Ankara - Adana - İstanbul tayyare meydanlarının daha mükemmel bir şekilde tevsi edilebilmesi için yeni baştan plânlarını tanzim ettirmiye başlamıştır. Bundan başka Adana ve İstanbul meydanlarında asfalt pistler inşa e-dilecektir. Bu maksatla yakında bir münakaşa açılcaktır.
Garp demokrasilerinin müstemleke yollan Sevkulceyşî mevkiler, yollar, istinat noktalan bulunduğumuz devrin hemen her yerde rastlanan tabirleridir. Bilhassa iki büyük siyasî zümrenin çarpıttığı günlerde, muhtemel bir ihtilâf mevzuu teşkil ede-büecek yerlerden birisi de Akdeni-zin garp havzasıdır. Fransızlan ele alacak olursak, şimalî Afrika sahillerde Fransanın cenup limanlan a-rasındaki muvasalanın, onlar için hayatî bir unsur olduğu müşahede edüir. Fakat ihtilâf halinde Akde-nizde istediği gibi bir faaliyet sar-fedemiyecek olan Fransa, Ispanya ile Portekizin bitaraf kalması ve Ispanyol Fası sahillerinde totaliter devletlerin hava ve denizaltı gemileri üssü tesis etmemeleri şartile, muvasala emniyeti kalmıyan bu deniz parçasından alâkasını ayırarak nazarlarını Atlantiğe çevirmek mec buriyetindedir.
Ayni mecburiyet Ingilizler için de kendisini şiddetle hissettirecek bir hakikattir.
Fransızlar, Atlantikte hayatî menfaatlerini alâkadar eden muvasala keyfiyetini temin edebilmek i-çin de yegâne istinat noktası olarak, Senegalin limanı olan Dakar’a maliktirler. Afrikanın garp ucunun en ileri ucunu teşkil eden bu mevkide Kap ve Amerika yollan birleşir. Me seleyi maddî cihetten mütalea edecek olursak, şimalde Fas ve cenupta Fransız garbî Afrikası arasında kâin bu mevkiin, Fransız müstemleke ordusu ve anavatan müdafaa kuvvetleri için asker kaynağı olduğunu görürüz.
Fransızlar Afrika’daki toprakla nndan ve ezcümle Senegalden:
Anavatan İktisadî hay atma ve millî müdafaasına müteallik zarurî ip tidaî maddeleri yollamak veya transit olarak geçirmek, asker yetiştirmek ve Afrikaya teveccüh edecek her hangi bir taarruzu önlemek için istifadeyi ümit ediyorlar.
Bu ğüü AKaemzae bir BYansız üssü veya limanı yoktur ki her hangi bir Akdeniz devletinin tayyare bombardımanına maruz kalmasın, Ispanya dahilî harbinin Akdenizde-ki an’anevî mevkilere karşı gösterilen itimat hislerinde tevlit ettiği sar sıntılar, Italyanın Sicilya ve Libya-daki üslerini takviyesi hakkındaki faaliyetleri artık malûm bir keyfiyettir.
Bu sebepten, Akdenizde hareket serbestisi Fransa ve Ingiltere için tehlikeye girmiş olduğundan Hint yolu ile de birleşen Atlantik muvasala yolunun kıymeti büyük bir e-hemmiyet kesbetmiştir. O derecede ki yeni harp sefineleri bile Okyanuslarda büyük seferlere büyük kabiliyetler gösterecek veçhile inşa edilmektedir. Şüphesiz ki garp demokrasileri, Akdeııizdeki üslerini, yani Fransızlar, Merselkebir - Tulon -Bizert müsellesini, Ingüizler de Ce-belüttarık - Malta - Kıbrıs - İskenderiye üslerini ihmal etmiyorlar. Ve yine buralarda mühim hazırlıklara şahit olunuyor. Zira Fransızlar için, ortada, yakın şarktaki menfaatleri, Irak petrollerinin işletilmesi, ve Ingiliz için de, Mısır, Süveyş kanalı ve yine Irak petrolleri mevzuu bahistir.
Fakat bu menfaatlere rağmen, Fransızlar, muhtemel bir silâhli ihtilâfta, şark havzasında tedafüî bir faaliyet gösterirken, büyük rollerini Atlantikte yani Brest limanı ile Dakar arasında oynamak mecburiyetin de kalacaklardır. Zira Dakar limanına gelecek yollara hâkimiye t ve buralarda müessir bir rol oynamak, Fransızlar için olduğu kadar, Ingi-lizler için de hayatî bir menfaat irae etmektedir. Çünkü: Venezüella ve Antiller hattından, Meksika, Birleşik Amerikanın petrolleri, cenubî Amerika hatlarından hububat, Kap hattından Iran körfezi petrolleri "(Süveyş kanalı kapandığı takdirde), Hol landa Hindistanı petrolü, Avustralya buğdayı, ilh..
işte harp halinde, Fransa ile Ingiltere, bu maddelerden mahrum edilmemek için askeri faaliyetlerde bulundukları gibi muhafız gemi duraklan da tesisi için çalışmaktadır ■ lar.
Dr. Re,ad SAGAY


S MAYIS 19»

Rusya da, Almanya da Ordularının Hazır
Olduğunu Bildirdi
(Baştvafı 1 inci sayfamızda' eden mütearrızlara karşı konulacak hakikî kuvvettir. Sovyet milleti, o-nun partisi ve hükümeti bütün bunları son hadiselerden çok evvel derpiş ettikleri için gerçek surette kuvvetli bir ordu teşilki yolunda her şeyi yapmışlardır.
Milletimiz biliyor ki, ordu harp i-çin tamamen hazırdır. Milletimiz barışı seviyor ve bunun büyük menfaatlerini tamamen müdriktir. O-nun için bütün dünyada mücadele ediyor. Fakat milletimiz ayni zamanda mücadele etmesini de bilir ve sever. Böyle bir mücadelede, tam ve nihaî zafere kadar silâhı elde nbırakmıyacaktır.»
Mareşal Göring’in şiddetli bir nutku
Berlin, 1 (A.A.) — 1 mayıs bayramı dün akşam Luftgarten'de yapılan büyük bir tezahüratla nihayet bulmuştur.
Göring, 15 bin kişi önünde bir nutuk söyliyerek demiştir ki:
(— Yabancı memleketlerde Almanya'nın diğer milletleri tehdit ettiği söyleniyor. Biz kimseyi tehdit etmiyoruz. Fakat bu Almanya artık iktidarsız değildir. Artık onunla oynanamaz.
Unutmayınız ki, Führet ve muavinleri cephede muharebe etmiş kimselerdir. Harbi tanıyoruz ve bu adamların idare edeceği harp kuvvetli ve kıymetli bir surette idare edilmiş olur.
Almanlar birleştiği vakkit yenilmez bir millettir. Dünyanın hiç bir kuvveti Almanyayı yıkamaz.»
Polonya, Rusya ile müzakerelere girmedi
Varşova, 2 (A.A.) — Fransa - İngiltere ve Rusya arasında bir anlaş- j ma akdi için yapılmakta olan müzakerelere Polonya’nın itiraz ettiğine | dair yabancı memleketlerde çıkarı-1 lan haberlerle Polonya - Sovyet komşuluk münasebetlerini bozmak için yapılan teşebbüslere cevap ve-' ren Kurjer Polski diyor ki:
«Çok iyi bir menbadan aldığımız j malûmata göre Polonya mezkûr mü- j zakerelere iştirak etmemektedir. I Sovyet - Polonya münasebetlerine gelince, bu mesele münhasıran Po-lonyayı alâkadar eder ve onu Polonya bizzat kendisi halledecektir.
Bek’in vereceği cevap
Varşova, 2 (A.A.) — Mebusan
Meclisinin 5 mayıstaki içtimamda, Hariciye Nazırı Beck beyanatta bulunacaktır.
Leh sosyalistleri millî müdafaayı tasvip ediyorlar
Varşova, 2 (A.A.) — 1 mayıs gü-■ nü bütün memlekette mutlak bir sükûn içinde geçmiştir. Beynelmilel vaziyet dolayısile, çok senelerden-beri birinci defa olarak açıkta tezahürat yapılmamıştır. Toplantılar, yalnız kapalı yerlerde yapılmıştır. Bu toplantılarda söz söyliyen sosyalist hatipler, amele kütlelerinin millî müdafaa davasındaki fedakârlık ruhu üzerinde İsrar etmişlerdir. Toplantıların sonnda, Almanya tarafından Polonya devletinin tama-miyetl aleyhine yapılacak her türlü taarruza karşı mukavemet lüzumunu ilân eden karar suretleri kabul edilmiştir.
Birçok fabrikalarda ameleler bir gündeliklerini, millî müdafaaya tahsis etmiye karar vermişlerdir.
«Polonya, Çekoslovakya değildir»
Ottava, 2 (A.A.) — Senatoda tes-llhat bütçesinin müzakeresi esnasında Umumî harpte Kanada alayının kumandanı olan General Gries-baeh İngiltere İle daha sıkı bir teşriki mesai ve IngUterenin yaptığı gibi hazırlıkların arttırılmasını Is-tem iştir.
New-York, 2 (A.A.) — Polonya Büyük Elçisi Potockl şu beyanatta bulunmuştur:
Polonya, Çeko-Slovakya değildir. Almanya’nın Danzig’e karşı her hangi bir hareketi bir harp sebebi olarak telâkki edilecektir, i Hitlerln koridordan geçen bir şe-
C~~.----------
Bir Ingiliz gazetesinin Hab:rine nazaran
Harp takdirinde bir kısım Rus ordusu Türk kumandasında çalışacak
Londrada çıkan (Deyli Herald) gazetesinin yazdığına nazaran, Sovyet Rusya Hariciye Komiser Muavini Potemkin, İngiltere ve, Fransa tarafından teklif edilen misaka Türkiye de dahil olduğu takdirde, Rus hükümeti, Türkiye-nin talebi miktarında Rus ordusu, tayyare ve donanmasını Türk zabitlerinin kumandası altına vermi-ye amade bulunduğunu bildirmiştir.
rit talebine gelince, bu talep Polon-. yanın denizle irtibatını kesmek, e-koncmik ve belki de politik istiklâlini azaltmak arzusudur.
«Rumanya, bir karış toprak veremez»
Bükreş, 2 (Hususî) — Başvekil Kalinesko işçi Korporasyonlarının ilk kongresinde söylediği nutukta memlekette fikir ve azim bütünlüğünü tebarüz ettirdikten sonra komşu bir memleket Rumanya’va karşı mütalebatta (Bulgaristanın Dobruca mütalebatı) bulunduğunu söyliyerek demiştir ki:
— Komşularımızla iyi münasebetler idame etmek istiyoruz. Fakat topraklarımıza temas edecek her hangi bir teşebbüs en şiddetli mu-I kavemetle karşılaşacaktır. Bir karış toprak verecek değiliz. Bu, Ruman-yanın millî siyasetidir.»
Gafenco, Romadan da anlaşma ile ayrıldı
Roma, 2 (A.A.) — Gafenco, Papa tarafından kabul edilmiştir. Gafenco, Hariciye Nazırı Kardinal Mag-lione ile görüşmüştür.
İtalya ile Rumanya arasındaki görüşmeler, bilâmel hitama ermiştir.
Görüşmeler dostane geçmiştir.
Polonya - Almanya münasebatı için, Roma’nın Gafenco’yu Polonya-nın Dantzig hakkındaki Alman mü-talebatını dostane bir surette tetkik etmesi için müdahalede bulunmıya iknaa çalışmış olduğu ahmin edilmektedir.
Londra’daki Alman istihbarat memurları çıkarılıyor
Londra, 2 (A.A.) — Mareşal Gö-ring’in gazetesi olan National Zei-tng’un muhabiri Londradaki Alman İstihbarat Bürosunun şefi Von Ro-sele on beş gün içinde îngiltereden çıkması için Dahiliye P|ezaretince emir verilmiştir.
Diğer taraftan Ingilterede misafirperverlikle telif götürmiyen faaliyetlerde bulunan diğer bazı Almanların da bir listesi Alman Büyük Elçiliğine tevdi edilmiştir.
Bunlar da on beş gün içinde îngiltereden ayrılacaklardır.
İngiltere’de askeri kayıt başladı Londra, 2 (A.A.) — Askerî mükellefiyet hakkındaki kanunun metni evvelki akşam neşredilmiştir. Kanunda 20 yaşına gelen ve 21 yaşını henüz ikmal etmemiş olan bütün erkek İngiliz vatandaşlarının İngiltere’de bir askerî talim devresine iştirak etmek üzere kaydedileceği tasrih edilmektedir.
Bu suretle davet edilen gençler, milis sıfatile hizmete alınacaklar ve 6 ay talim devresi geçireceklerdir. Fasılasız devam edecek olan bu talim devresini İkmal edenler, üç buçuk sene müddetle yardım kıtalarından birinde veya munzam ihtiyat kuvvetlerinde hizmet edeceklerdir.
ALMAN - FRANSIZ TİCARET müzakereleri başliyor Paris, 2 (A.A.) — Fransızlarla Almanlar arasındaki ticari müzakereler, bu gün öğleden sonra Ticaret Nezaretinde bağlıyacaktır.
YEN (SABAH
Almanların Hayal Sahası (Baş tarafı 1 inci sayfada) müyon nüfuslu Almanyanın bu günkü hudutlar içinde yaşıyamıyacağın-dan şikâyet eden Alman şefleri nüfus fazlasını göndermek için müstemlekeler mi istiyorlar? «Hayat sahası» tabirde kasdettikleri mana bu mudur? Eğer böyle olsaydı doğrudan doğruya «Müstemleke» tabirini kullanmalarında ne mahzur var dı? Zaten müstemlekelere ait taleplerini de görüyoruz. Her ne mülâhaza ile «Müstemleke» kelimesi yerine «Hayat sahası» tabirini kullanmışlarsa bu hareketin tevlit ettiği suitefsirleri tashihe kalkmaları iktiza ederdi. Bunu da yapmayışlarına nazaran, Almanyanın Avrupa kıt’a-smda bazı istikametlere doğru yayılmak ve oralarını zaptetmek istediğine hükmedenler bu düşüncelerinde mazur görülmek zaruridir.
iptida Versay muahedenamesi-nin haksızlığı iddiası ve sempatik bir çehre ile mücadeleye atüan Hit-ler, sonra Almanların «Hayattan mahrum» bir halk olduğu sözlerini ortaya attı. Daha sonra devlet hudutlarının halk ve kavim hudutlarına uyması lüzumunu müdafaa etti. Açıkçası, Alman devleti hudutları haricinde Alman milletine mensup fertler bulunmamasını istedi. Bunların hepsine akıl erdirmek kabildi. Fakat haliçteki Almanlar da Almanya devletine ühak edildikten, büyük Almanya teşekkül ettikten sonra, Hitlerin iştihası yine sükûnet bulmadı. Bilâkis, gördüğü muvaffakiyetten dolayı sesini bütün bütün âmir, mütecaviz ve pervasız bir surette yükseltti.
İşte «Hayat sahası» davası bu son mütehakkim, mütearrız safhanın arzettiği zehirli bir meyvadır.
Hitler ve nasyonal - sosyalist şefleri ötedenberi zihinlerinde bir cihangirlik hülyası beslerler. Hitler yetişecek Alman gençliğine telkin edilmesini istediği fikir ve kanaatler araşma bir memleketin nüfusu ile mesahai sathiyesi yahut sahası arasında bir münasebet bulunması esasını da sokmuştur. Hasılı, bugün Almanya tam manasile «kabına sı ğamaz» bir hale gelmiştir.
Almanya taşmak ve istilâ etmek istiyor. Etraftaki mületleri de Al-manyanın bu emir ve işaretini an-lıyarak kendilerini birer kurbanlık koyun diye takdime koşmadıklarından dolayı kabahatli buluyor. Bu kadarı gülünç olacak kadar manasızdır ve sabrı taşıracak kadar fazladır.
Hitler «Almanyanın hayat saha- : sim» tayin ve tesbit etmeyi şimdilik müphem bırakmayı ihtiyata muvafık bulabilirse de etraftaki memleketler ittihaz edecekleri hattı ha e-keti kararlaştırmak için bunu düşünmeğe ve tahlil etmeğe mecburdurlar.
Almanlar büyük devletler arasında dünyanın paylaşılması hareketine yetişemedikleri ve yağmadan mühim bir hisse alamadıkları için, gözlerini şarka çevirmişlerdi. O zaman, yalcında mirasına konulacak hasta bir adam, bir Osmanlı imparatorluğu vardı. Almaular işte bu imparatorluğu istismar etmeyi ta-sarlıyarak bir Bağdad şimendüferile Basra körfezine kadar uzanmak istediler. Alman KayBerliği Almanya-nın «Hayat sahasını» bütün Osmanlı imparatorluğunu kaplıyacak ve Bas ra körfezine inecek kadar geniş tutmuştu. Sonra, bu yağlı parçayı ona tamamen yutturmıyacaklarını göre-rekumumî harbin arifesinde, OsmanlI imparatorluğu ile gayet dost göründüğü bir devrede, gizli gizli başka devletlerle müzakereye girişti ve Osmanlı imparatorluğunun onlarla beraber «nüfuz mıntakalan-na( ayırmak hususunda mutabık kaldı. Hattâ bu müzakereler Türk-lerin kulağına giderse kuşkulanmasınlar diye Londradaki Alman sefirine sakın nüfuz mmtakası sözünü kullanma (iye ayrıca emir de verildi.
Rejimler değişiyor, fakat milletler ve siyasetler iştihalarını, hırsı-cahlarını terketmiyorlar. Hitlerin kasdî surette müphem bıraktığı «Hayat sahası» tabiri altında Balkanların ve Türkiyenin de dahil o-lup olmadığım sormak hakkımız değil mldîrT Cahid YALÇIN
SüvadlerimizMuso-lini Müsabakalarına Hazırlanıyorlar
Roma, 2 (Hususî) — Bu gün 14 üncü beynelmilel Roma atlı mani müsabakalarının Littorio ve Pincio mükâfatı müsabakaları yapıldı. Büyük alâka ile seyredilen müsabakalarda elde edilen neticeleri bildiriyorum:
Littorio mükâfatı: Pincio mükâfatına girecek hayvanlardan maada bütün atlara açık tasnifi zaman ve hata üzerine 10 uncuya kadar mükâfat verilen bu müsabakada derece alan süvariler şunlardır:
1 inci binbaşı Brikman (Alman) 147.8, 2 nci mülâzim Kocya 151.4,
3 üncü yüzbaşı Sigoranar (Rumanya) 2.5.8, 4 üncü yüzbaşı Markoviç (Portekiz), 5 inci mülâzim Fayer (Portekiz), 6 ncı ve 7 nciliği Italyan 8 inciliği Rumanya, 9 unculuğu Lehistan yüzbaşısı almış, meşhur olinı piyat şampiyonu Alman yüzbaşısı ı .a ts.se onuncu olmuştur.
Pincio mükâfatı:
Bütün atlara açık, tasnifi zaman üzerine ve her mületten 6 atın girebileceği bu müsabakada da:
1 inci yüzbaşı Hatsse (Alman) 2.2, 2 inci yüzbaşı Gotsyer (İtalya) 2;8, 3 üncü yüzbaşı Kolis (Lehistan)
4 üncü binbaşı Şafer (Ingiltere), 5 inci miilâzim Vaytman (Almanya) olmuştur.
Türk süvarileri cumaya yapılacak Mussolini kupası müsabakalarına hasırlanmaktadırlar. ,)
Şehi Mec'isi 15 Gün
Daha Çalışacak
Bütçe kabul edildi hastahanelerde taşralı her hastadan günde 75 kuruş alınacak
Anadoluda Otel Meselesi
İki gü;ı evvel gazetelerde Anadolu Ajansının vermiş olduğu küçük bir havadis intişar etti. Muğlada Belediyenin yaptırdığı modern bir otelin küşad resmi icra edilmiş.
Dünyanın bu kadar karışık, her işin bu kadar muazzam ve tehlikeli bir muamma halini almış oldu -ğu böyle günlerde, bu telgrafa dikkat eden ve manasını düşünenlerin çok az olacağını tahmin ettiğim için burada bu hâdise üzerinde durmayı faydalı görüyorum.
Anadoluda seyahat etmiyenler, yurdumuz için otel meselesinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu im -kânı yok anlıyamazlar. Bugün kasabalardan sarfınazar, Şarkî ve Merkezî Anadoluda, içinde bir yolcunun rahatça ikamet edebileceği temiz ve modern oteli olmıyan şehir ve vilâyet merkezlerimiz pek çoktur. Biraz titiz ve rahatına düşkünce yolcular bu otellerde ve hazan da hanlarda bu yüzden çok sıkıntı çekmektedirler.
Tren ve vapur ücretlerinde bü -yük tenzilâtlar yapmak suretile. memleket turizmini canlandırmak isteyen hükümetin bu gayesinde muvaffak olması için mahallî belediyelerin de Muğla Belediyesine imtisalen modem oteller ve lokantalar tesis etmeğe tevessül etmesi çok temenniye şayandır.
Bu modern otel ve lokantaların i-r kinci derecedeki şehirlerimize İki büyük faydası olacaktır:
1 — Yolcu ve seyyah celbetmek suretile oranın İktisadî inkişafına yardım etmek.
2 — O muhite sıhhî ve modern bir şekilde yaşamanın yollarını öğretmek.
Bunların ikisi de biribirinden mühim şeylerdir. O kadar ki hattâ hükümetin bile ikinci derece şehirlerimizin belediyelerine, böyle modem müesseseler vücude getirmesini emretmesi çok yerinde bir ha-’ reket olur.
MURAD SERTOĞLU
İstanbul Şehir Meclisi dün saat 15 de Vali ve Belediye reisi Doktor Lûtfi Kırdar’ın riyaseti altında nisan devresi son toplantısını yapmıştır. Fakat bütçe tamamlanmadığından ve encümenlerde mevcut bazı işler bir neticeye bağlanmadığından Meclisin daha 15 gün temdidine karar verilmiş ve bu karar kabul o-lunmuştur.
Dünkü Meclis toplantısında, ruz-namenin birinci maddesini teşkil e-den Belediye varidat ve masraf bütçeleri hakkında Bütçe Encümeni esbabı mucibe lâyihası madde madde okunarak kabul olunmuştur.
Esbabı mucibe lâyihasında encümen, bilhassa Belediyede yeni yapılacak teşkilât neticesinde açıkta kalacak memurların hakkı mükteseplerinin muhafazası hakkında en-1 dişe duyduğunu tebarüz ettirereK bu hususta makamdan izahat istediğini ve makamın yapılacak teşkilât itibarile kadrolar haricinde kalacak hiç bir memurun açıkta bıra-kılmayıp herkesin münasip bir me-T muriyete tayin olunacağı şeklindeki izahatının Encümence memnuniyetle telâkki olunduğunu tebarüz ettirmiştir.
Encümenin esbabı mucibesine nazaran bu sene Belediyeye ait işlerde istişare suretile ihtisaslarından istifade edilecek zevata verilmek ii-zere istişarî komisyonlar hakkı huzur namile bir madde açılarak 3,300| lira konmuştur.
Belediye yardım faslından Esnaf' hastanesine cemiyet tarafından yapılan müracaat üzerine 3748 liralık) bir yardım yapılmıştır. Bunun müzakeresi sırasında azadan avukat Fuat Fazlı Esnaf hastanesine yapılan yardımın mana ve mahiyetini sormuş ve Vali şu izahatı vermiştir:
«— Esnaf Cemiyeti para biriktirerek bu sene biz hastane tesis etmişti. Ben bu hastaneyi gezdim ve gördüm. Çok beğendim. Hastanenin tesisi yeni olduğundan, biz birkaç sene devam etmek şartile böyle bir vardım yapılmasını doğru bulduk, demiş ve bu izahat üzerine yardım kabul olunmuştur.
Lâyihanın 79 uncu faslında bu sene Belediye tarafından açılacak halk hamamları için konulan tahsi-

I ı
satın müzakeresi sırasında da Vali ve Belediye Reisi izahat vererek Belediye tarafından açılacak hamamların bu sene bir tecrübe mahiyetini haiz olacağını ve gelecek sene bu işe daha fazla ehemmiyet verileceğini tebarüz ettirmiştir.
Belediye hastanelerinin masarifatı tetkik olunurken Zahit Ural söz alarak demiştir ki:*
«— İstanbul hastanelerinde her sene (100) bin kadar hasta tedavi o-lunmaktadır. Benim bildiğime göre bunlardan ancak (25) bini İstanbulludur. Diğerlerini îstanbula taşradan gelen vatandaşlar teşkil ediyor.
Hastane masrafları İstanb/Jl Belediyesine her sene (800) bin liraya mal oluyor.
Bu paranın tamamını İstanbul | halkı veriyor. Halbuki taşra belediyelerinin delâletile îstanbula tedavi edilmek maksadile gelen hastalar i-çin mensup oldukları belediyelerden muayyen bir para istesek bu suretle hastane masarifinin mühim r bir kısmını elde etmiş oluruz, demiştir.
Bu sual üzerine makam tarafından izahat verilmiştir. Verilen iza- ) hata nazaran Sıhhiye Vekâletinin! bir kararı âle bir vilâyet hastanesinde tedavi olan diğer bir vilâyetin hastası için o vilâyet diğerine güm de 75 kuruş tedavi masrafı vermive mecburdur. Belediye bunu bu sene l bir hazirandan itibaren tatbik ede-' cek ve o zamandan sonra şehrimizde tedavi olunan hastalan için taş-' ra belediyelerinden günde 75 ku-1 ruş istenecektir. Azalardan bazısı ’ bunun kabili tatbik olamıyacağını söylemişlerdir. Bunun üzerine riyaset bu işe bir çare bulacağını vâ-detmiştir.
Belediye varidat ve masraf bütçeleri kabul olunduktan sonra mülhak bütçenin müzakeresine geçilmiş, fakat Kcnservatuvar hakkında istişari mahiyette yapılan tetkikler' neticesinde verilecek rapor ve de Konservatuvar bütçesi üzerinde bazı değişiklikler yapılması riyaset ı tarafından kararlaştırıldığından Konservatuvar bütçesi üzerinde tehir olunmuştur. Ve meclis bundan sonra cuma günü toplanmak üzere, dağılmıştır.
Millî Şef im z
(Baş tarafı 1 inci sayfada) '
Ankara palasta bir öğle ziyafeti ver-mişitr. Ziyafette Fransız Büyük El-I çişi Massigly, Hariciye Vekili Şükrü
Saraçoğlu, Millî Müdafaa Vekili Naci Tınaz ile Millî Müdafaa ve Genel Kurmay, Hariciye Vekâleti ve Fransız büyük elçiliği erkânı hazır bulunmuşlardır.
Fransız sefaretinde ziyafet ve suvare
Ankara, 2 (A.A.) — General Wey-gand şerefine bu akşam Fransız Bü-■ yük Elçisi M. Massigly tarafından bir ziyafet verilmiştir. Ziyafette Başvekil Refik Saydam, Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, Millî Müdafaa Vekili Naci Tınaz ile îran, tn-
- giltere, Polonya, Rumanya Büyük Elçileri, Yunan elçisiyle sair zevat bulunmuştur.
Ziyafeti parlak bir suvare takip etmiştir.
Nafia Vekilinin Beyanatı
(feaştarafı 1 inci sayfamızda)
— Nisanın yirminci günü öğleden sonra Alman Devlet reisi ellinci yılını kutlayan misafirlerini kabul ettikleri sırada heyetimize karşı hususî bir alâka ve nezaket göstermişler ve sözleri arasında milletimize ve Atatürk’e ve Millî Şefimize karşı birçok vesilelerle takdirkârlık ve . hayranlık duygularını tekrar eyle- . inişlerdir.
Şerefli milletimizin ve büyük şeflerimizin yabancı bir memleketin dostluk havası İçinde büyük bir devlet reisi ağzından samimî ifadelerle takdiri heyetimizi çok mütehassis etmiştir.
însan Türklüğün ve Türk olmanın şeref ve iftiharını böyle fırsatlarda ne geniş bir vüs’atle hissediyor. Yeni Alman Devlet ricali hu-susile Uaricive Nazırı Fon Ribben-trop memleketimize ve hepimize karşı pek samimî hisler ve ifadelerle Führer’in hissiyatına ayrıca iştirak etmiş bulunmaktadır.
Merasimden sonra Almanya’nın birçok şehirlerini gezip dolaştık Devlet merkezinde olduğu gibi oralarda dahi samimiyet ve hüsnü kabul gördük.
Esasen ben ve arkadaşlarımın ekserisi Almanya'yı pek eskiden tanırız. Fakat bu defa gördüğümüz Almanya Üçüncü Rayh idaresi altında daha geniş ve şümullü bir tekâmül ve faaliyet göstermektedir. Bu değişiklikler arasında bilhassa askerin, partinin ve milletin kaynaşmasına ve tek bir varlık haline gelmesine
TUNUSTAKİ ALMAN KONSOLOSU VE KARISI KAZADA ÖLDÜ
Tunus, 2 (A.A.) — Almanyanın Tunus baş konsolosu Von Biberstein ile refikası, Aoüinina yolunda Tu-nusa .10 kilometre mesafede bir o-tomobil çarpışması neticesinde ölmüşlerdir.
vesile olacak muazzam müesseseler meydana getirilmiştir. Sanayi inşaatı ve imar her tarafta fevkalâde büyük bir inkişaf göstermekte olduğu gibi, yeni otomobil yolları şebekesinin mükemmeliyeti, hava münakalâtı faaliyeti ve dizel motörle-rile işliyen trenler Almanya’da mesafe ve zaman mefhumlarını ortadan kaldırmıştır.
Almanyada gördüğümüz bu geniş tekâmülü burada bir iki satırla anlatmanın kabil olamıyacağını elbette siz de takdir edersiniz. Fakat Ankara’ya hareketim ve vaktin darlığı dolayısile bu kadarla iktifa ediyorum.»
3 MAYIS 1939
Sayfa ı (
..... ■ V
TINİSAIAH
HERKESİN
ANLADIR GİBİ
Ya Sahiden Öyle Sansak
Alman Devlet Reisi Hitler, Roo-seveltln mesajına cevap olarak, iki buçuk saat süren humma ve tehdit dolu bir nutuk söyledi.
Ertesi günler bizim matbuattaki tefsirleri gözden geçirdik. Şeniyet-lerin mahiyet ve istikameti, hâdise ve hakikatlerin yönünü sahiden o-rada yazılanlar gibi zannetsek korkmamamız ve avunmamız kolay olacak!
Bir baş muharrir hükmünü şöyle veriyor: «Hitler yeni birşey söylemedik» İlk hayret. Bu «almancadan başka bir dille konuşmadı» demekse kabul. Lâkin yeni bir fikir ve talepte bulunmadı manasına geliyorsa lâf anlıyan beri gelsin demek, lüzumlu bir tavsiye olacak. Danzigi alacağını, Polonya koridorundan yol geçireceğini, İngiltere ve Polonya ile muahedeleri feshettiğini, hiç bir konferansa gitmiyeceğini, canının istediği devlete canı isterse garanti verebileceğini söyliyen Hitler, hiç bir zaman bu kadar vazıh, bu kadar tehditkâr olmamıştır! O, Anchlus-ten, Südetler ve Çekya işgallerinden evvel çok daha ihtiyatlı, çok daha sulhperver görünüyordu.
Hitlerin söylediği «Yeni şeyler» dir ki, şimdi bütün Avrupa’yı yeni tedbirler nizamı etrafında toplamı-ya mecbur etmiştir. Cehlin veya vukufsuzluğun bu derece rahat rahat izharı bir muharrir için ne kadar ihtiyatsızlık!
Diğer bir baş muharririn makalesine baktık. İlk sözler şöyle: «Hitlerin nutku aktif değil, passifti!». A-caba hitabenin «Aktif!» olabilmesi için Hitler’in bu sözleri Rayhştag kürsüsü yerine bir ordu başında Danzig’e girerken, trampete çaldırarak söylemesi mi icabederdi? Hâdiseleri kavrıyabilmek bertaraf; türkçe bilmemek bir muharrir için büyük noksan her halde...
Sabah havadisleri hırdavatının kabasını alıp ötesini beri ederek turfandacılık yapan bir kalem sahibi ise; «Hitlerin nutku endişeleri izale edemedi!» diyor! Bravo! Yine o kadarını anlıyabilmiş! Havanın kapalı olduğunu gören bir adam, bunu yanındakine söylerse; «Güneş doğunca gündüz olur» akıldaneliği-olsun cinsinden bir «lâf» farzedile-bilir. Zekâ eseri olduğu için değil, müşahede mantığı zaten meydanda bulunduğu için...
Türk efkârı umumiyesi, Hitlerin, Tiirkiyeyi de ilgilendiren ve eninde, sonunda mutlaka alâkalandıracak olan nutkunun hakikî mahiyetini ve Alman hegemonyasının ne demek olduğunu ancak büyük hocamız Hüseyin Cahid Yalçın’m makalelerinden öğrenebildi. îlim kadar cehle de selâm durduran siyasî kemalin millete bir üniversite mikyasında niçin lâzım olduğunu ispat eden şu hâdise; mesleği hokkabalzıktan uzak görmek istiyenlere bir ders teşkil 'ettiği gibi, en büyük ümidimiz olan gençliğe de bir ibret misali vermiştir zannındayız.
Kültür hayatımızın hal ve istikbali hesabına büyük bir ümit ve inkılâp membaı olan sergi ile kongre; ikisi de yüksek birer ilim adamımız olan Başvekilimiz ve Maarif Vekilimiz tarafından açıldı. Dün; serbest olmayı ve serbest konuşmayı din haline getiren üstadım Ağaoğ-lu’nun, her kelimesi kıymet yüklü bir makalesini okudum. Türkiyede mütekâmil ve hakikî bir irfan mû-essesesi için zaten hep istediğimiz millî kültürün resmî kısmını kat’î olarak plânlaştırmak, diğer neşriyat için de meslekî teşekküller yapıp fertleri, hürriyet ve haklarını garanti ederek, serbest bırakmaktır. Matbaacı endişeleri bunların dışında ve aşağısında kalır. Umduğumuz inkılâp, realist Maarif Vekilimizin başaramıyacağı birşey de değildir. __________________Feridun Osman
Seyyahlar Dün Geldi
Alman bandıralı Mil Voke vapuru ile evvelki gün şehrimize gelen muhtelif milletlere mensup 500 seyyah dün de şehrimizin görülecek yerlerini gezmişler ve akşam saat 51 de şehrimizden ayrılmışlardır.
Köroğlu Yeis İçindeydi
Ayvazla Hoylunun Kendi Hatası Yüzünden Esir Düşmesi Koca Yiğide Sonsuz Bir Acı Veriyordu
. — 26 —
Köroğlunun teessürünü herkes anladığı için kimse yanına gelmeğe, ona söz söylemeğe cesaret edemiyordu. Köroğlu bu yüzden kendisini adamakıllı içkiye de kaptırmıştı. Gece, gündüz demiyor, içiyordu. Fakat bütün sarhoşlar gibi içtikten sonra sızmıyordu. Herkes uyuduktan, kendinden geçtikten sonra o, yine sazı eline alıyor ve söylüyordu:
Pınar başından bulanır, iner ovayı dolanır, Sende çok mallar talan ir.
Dağlar duman oldu, Çayır çimen oldu, Ben yarimi görmedim, Halim pek yaman oldu.

Hiç ovaya inmedin mi?
Gam gussadan dönmedin mi? Aşk ödünde yanmadın mı?
Dağlar duman oldu, Çayır çimen oldu, Ben yarimi görmedim, Halim pek yaman oldu.

Yaz goruıemiş kışa benzer, Derd görmemiş başa benzer, Çok içmiş sarhoşa benzer.
Dağlar duman oldu, Çayır çimen oldu, Ben yarimi görmedim, Halim pek yaman oldr

Köroğlu serinden geçti, Aşkın dolusundan içti,
• Ayvaz gelip bundan geçti. Dağlar duman oldu, Çayır çimen oldu, Ben yarimi görmedim, Halim pek yaman oldu.
Ba/.an da coşuyordu. Fırtınalar, boralar, kasırgalar gibi coşuyordu. O zaman ondan sakınılmak ve kaçınılmalı idi. Çünkü bir yıldırım gibi çatacak yer arıyordu. Elindeki saz, o zamanlar iztirap çeken bir kahraman gibi, Köroğlunun kendi bağrı, kendi içi gibi inliyordu:
Yüce dağlar başlarında,
Kar bir yana, kış bir yana, Titretir ağzım içinde,
Dil bir yana, diş bir yana!
)
dahar olur, sular coşar, Yüce dağlardan yol aşaı Bir gün olur ayrı düşer, Leş bir yana, baş bir yana.

Nidelim beyler nidelim,
Baş kesip kanlar dökelim. Ayvaza imdat gidelim, Üç bir yana, beş bir yani

Kocadım, belim büküldü,
Tütünüm arşa dikildi, Gözümden dolu döküldü,
Kan bir yana, yaş bir yana,
★ /
Noldu hey Köroğlu noidu,' Ahdüpeymanlar bozuldu, 1 Gördün düşman zorlu geld^
Vur bir yana, kaş bir yana
.droğlu kat’î olarak karar vermişti. Bütün a-
damlarını toplıyacak, ölümü göze alacak ve bir yıldırım gibi Bolu beyinin sarayına hücum edecekti. Ya Ayvazla Hoyluyu kurtaracak, yahut ta canını verecekti. Yalnız onladdan bir haber alamıyordu. Bir haber alsa, hayatta olduklarını bir öğrense derhal teşebbüse girişecekti. Belki de Bolu beyi bir teklifte bulunur diye düşünüyordu.
Bolu beyi, uzun uzadıya düşündü. Yanında bulunanların ileri gelenlerinin fikirlerini aldı. Neticede şu karara vardı:
Ayvazı geriye gönderecek ve kendisile yollıya-cağı bir mektupta Köroğluna Hoylu beyi salıvermek için kır atım göndermesini istiyecekti. Adamları her halde Köroğlunu tazyik edecekler ve en iyi »Mâhşorlaruun hayatını kurtarmak için o istemese bile kır atını göndermeğe mecbur edeceklerdi. Halbuki altında kır atı olmadıktan sonra Köroğlunun kıymeti derhal sıfıra inecekti. Bu takdirde ilk çarpışmada bu bir türlü başa çıkamadığı şeytan adamı kolaylıkla ele geçirebilecekti. Köroğlunun mağlûp olduğunu İşiten halk ta bittabi kendisinden daha ziyade korkacak ve kendisi de rahatça istediği gibi keyif sürecekti.
Bu karara vardıktan sonra Ayvazı huzuruna getirtti:
— Seni şimdi geriye, Çamlıbele gönderiyorum. Köroğluna şu mektubu vereceksin. Mektupta Hoylu beyi salıvermek için mukabilinde kır atını istediğimi yazdım. Sana da tekrar ediyorum. Eğer Hoylu beyin kurtulmasını istiyorsanız bana mutlaka kır atı göndermelisiniz. Aksi halde Hoylu beyi işkence ile öldürteceğini.
Ayvaz, başını iki yana salladı:
— Köroğlunun bu teklifinizi kabul edeceğini hiç zannetmem. Ondan sağ kolunu veytf gözlerini isteseydiniz, belki verirdi. Fakat kır atını göndereceğini asla zannetmem.
— Şu halde bir ata mukabil Hoylu beyi feda ediyor demektir.
— Yalnız Hoylu beyi değil ben de, Demircioğlu da, öbürleri de îıep esir olsak ve atma mukabil hepimizi serbest bırakacağını bildirsen, kır atını feda edeceğinde yine şüpheliyim.
Ayvaz, samimî olarak bu kanaatte bulunuyordu:
— Köroğlu H ylu bey gibi, benim gibi ve öbürleri gibi bin adam bulabilir. Fakat kır atı gibi bir tane daha at bulamaz diyordu.
Ve Köroğluna Bolu beyinin mektubunu verdikten, söylediği sözleri de tekrar ettikten sonra bu fikrini Üısas ederek ne yapmak lâzım geldiğini sordu;
* Köroğlu, bir saniye bile tereddüt etmeden:
— Derhal atı göndereceğim, dedi.
— Atı gönderecek misiniz?
Tabiî... .) bu adamlar çok zalim ve merhametsiz insanlardır. Kır atı göndermezsem mutlaka Hoylu beye işkence yapmağa başlarlar ve zavallıyı öldürürler.
— Fakat!..
— Haydi sen bin kır ata götür.,,
iyi amma, kır atsız ne yapacaksınız r ■ x
— Seni anlıyorum Ayvaz. Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Fakat bir arkadaşımızın, içimizden birinin hayatı mevzuu bahis. Kır atımı gönderirken nekadar müteessir olduğumu pek iyi takdir e-dersin. Kır atın da muhakkak ki savaşlarımızda benim kadar, bizim kadar, içimizden biri kadar hissesi olduğu muhakkaktır. Şimdi onu göndermezsek, Bolu beji Hoyluyu hiç bir merhamet göstermeden vahşice işkenceler altında öldürecektir. Halbuki kır atı gön-lerecek olursak bir defa Hoylu beyi kurtaracağız.
(Devamı var)
MUSTAFA SAGİR
ota NASIL TUTULDU. NASIL ASILDI?
— 3 — Yazan: R. KARAOfiUZ
PişaverdeŞeytanauyan
Genç Hintli Kadın
Etrafı çevreleyen büyük demirhindi ağaçlarının altında iki genç yekdiğerlerine sarılmıştı
Büyük Bir Zıya
îrfan hayatımızın en eski ve en kıymetli uzuvlarından Galatasaray lisesi eski müdürü ve Mülkiye mek-tebile askerî liseleri eski muallimlerinden Salih Arif Potamos kısa bir hastalığı müteakip vefat etıhiştir. Cenazesi bugünkü çarşamba günü Şişli Sıhhat Yurdundan kaldırılarak namazı Teşvikiye camiinde kılındıktan sonra Eyüpteki aile kabristanına defnolunacaktır.
GalatasaraylIlar mezunları cemi, yetinden:
Galatasaray mektebi müdürlerinden sevgili hocamız Salih Arifin ebedî ziyaile müteellimiz. Cenazesi Nişantaşı Sıhhat yurdundan 3/5/39 tarihine müsadif çarşamba günü öğleden evvel kaldırılarak namazı Teş vikiye camiinde kılınacaktır. Bütün GalatasaraylI arkadaşların merhumun cenazesinde bulunmak suretile son rasimei ihtiramı ifa etmelerini dileriz.
Müstehcen Resim Davası
Ehlivukuf dün tedkikat yaptı
HULÂSA
casus Mustafa Sagir İstiklâl Harbi sırasında meş’um bir rol oynıyan ve foyası meydana çıkarak asılan yaman bir İngiliz casusudur. Aslen Hintli olan Mustafa Sagir, İstanbul’a muvasalatında İngilizler tarafınadn hürmetle karşılanmıştır. Şimdi Mustafa Sagir’in doğduğu Pe-şaver şehrindeyiz.
Şehrin haricinde yine yüzlerce çadır kurulmuş, etraf ve civardan binlerce halk toplanmıştı. Bu çadırların çevrelediği meydanın ortasında, tıpkı çocukların yaptıkları uçurtmalar gibi kamış ve renkli kâğıtlardan, başları gayet iri at kafalarına ben-ziyen ve bıyıkları yerlere kadar sarkan, on arşın yüksekliğinde ve dört arşın eninde uort tane dev resmi yapılmıştı. Bu devlerin yüzleri, korkunç bir şekle sokulmak için me-haretli eller tarafından türlü türlü boyalarla boyanmıştı ve hakikaten görenleri birden ürpertecek, tevahhuş ettirecek bir hale getirilmişti.
Bu devlerin tam karşılarında da, yine kamışlar ve renkli kâğıtlardan bir kale taklidi yapılmıştı. Bu kalenin ortasında da üzeri açık, etrafı çevrili mini mini bir kulübe bulunuyordu. Kulübede, beyaz pullar, taklit incilerle işlemeli, türlü türlü ziynetli kırmızı elbiseler giyinmiş, saçlan zamklı sularla şekillendirilmiş iki güzel kız, yanlarında birer küçük çocuk olduğu halde oturuyorlardı. Âyini seyretmeğe gelen bütün halk evvelâ bu yapma kaleye giriyor, kulübedeki kızların başına para ve küçük çiçek demetleri serpip saçıyordu. Ziller, dümbelekler dövülüyor ve kamış zurnalar, sazlar, rübaplar çalınıyordu. Kadın, erkek hanendeler haykırıyor, türlü türlü ve acayip kıyafetli çengiler, soytarılar oynuyor, sıçrıyorlardı. Her tarafta esrarlı kabaklar tütüyor, kimi afyon yutuyor, kimi de Kat çiğniyor, keyifleniyordu.
Akşam yakınlaşmıştı. Çalgılar ansızın cenk havalarına başlamışlardı. Meydandan herkes çekilmiş, bütün mahmur gözler yapma kalenin kapısına dikilmişti ve birden bir feryat kopmuştu. Bütün halk avaz avaz bağırıyorlar, «Ram Çender Si-ta» yı yani tapındıkları en büyük devi çağırıyorlardı. Çok sürmemişti. Kalenin kapısından acı çığlıklarla bir sürü uğramıştı. Ayı, ktırt, maymun ve fil gibi muhtelif vahşi hayvanlar kılığına giren iki yüzden fazla cenkçi ellerinde meşaleler, kırmızı topuzlar, kısa saplı baltalar, kılıçlar olduğu halde meydanı doldurmuşlardı. Karşılıklı sıralanmışlar, yarım saat kadar bağırıp haykırmışlar, kendi dillerince birbirlerini er meydanına çağırmışlardı ve nihayet eski zamanların bir muhare-
besini takliden iki taraf ta hücuma geçerek, hiç te taklide benzemiyen bir ciddiyetle çarpışmışlardı. Âyinin o güne mahsus olan bu son kısmı da bittikten sonra, halk zevke dalmıştı. Çalgılar yine şakrak havalar çalıyor, çengiler yine göbek çalkıyordu.
O zamanlar (Pişaver) lilerin çok tuhaf bir itikatları vardı. Onlar gün düzü (Huri) ve geceyi (şeytan) sayarlar, kat’î bir lüzum ve ihtiyaç olmadıkça karanlıkta sokağa çıkmazlardı. Güneş batarken, şeytan addettikleri gecenin şerrinden ko-. ranmak için her evde çoluk çocuk toplanır, dümbelekler, zurnalar veyahut ta bakır tepsi çalarlardı. Bu arada «Behçen» denilen İlâhileri de okuyarak büyük devleri (Ram Çender Sı'ta) nın merhamet ve şefkatine sığınırlardı.
Bu sebeple halk o geceyi açıkta geçirecekleri için âyin yapılan meydanda büyük ateşler yakmışlar ve ortalığı mümkün olduğu kadar aydınlatmışlardı. Bu suretle şeytanın şenini uzaklaştırmışlar, zevklerine dalmışlardı. İşte o gece Pişaverin «Ken Pehta» denilen ve diğer kabilelerden, elleri üzerindeki çengel, o-muzlarmdaki çapa, göğüslerindeki müselles şeklinde dövmelerle ayrılan bir kabilesinin (Mirane) adlı bir kızı Anglo-İndiyan bir ana ve babadan olan (Lalekon) adındaki sevdiği ile meydandan biraz açılmıştı. Muhiti çevreliyen büyük demir hindi ağaçlarmdan birinin loş gölgesinde sevgilisinin kucağına yatmıştı. Bulundukları yerde gerçi kim seçikler yoktu ve okadar da karanlık değildi. Meydanda yanan büyük ateşin ışıklan ağacın altını aydınlatıyordu amma ne de olsa işte yok olası şeytan bütün hırs ve hızile ikisini de çarpıvermişti. Zavallıcıklar korkularından birbirlerine satılmışlar, yürek yüreğe titreşip durmuşlardı.
Bu kızcağız işte o geceden sonra, sık sık şeytana uyup karanlıklara çıktığı için ana bucağından kovulmuştu. Ne yazık (Lalekon) un da ihanetine uğramıştı. Kimsesiz kalmış, sefil olmuştu. Nihayet hırsızlık suçile girdiği «Pişaver» hapishanesinin karanlık bir hücresinde ve karanlık bir gecede minimini ve esmer bir böcek gibi erkek bir şey-tancık doğurmuştu.
«Pişaver» şehrile civarlarında külliyetli miktarda pirinç ekilirdi. Bu sebeple zaten zararlı ve tehlikeli olan hava ağustos ve eylül aylarında büsbütün ağırlaşır, tahammül o-lunmaz bir hal alırdı. Bunun için şehirde bulunan İngiliz memurları, zabitleri şehrin cenubu şarkisinde Yel-hozi veya Kuhmeri dağlarındaki sayfiyelerde otururlardı.
(Devamı var)
Yenigün mecmuasında intişar e-den bir resmin müstehcen olduğu iddiasile açılan davaya dün asliye birinci ceza mahkemesinde devam e-dilmiş ve toplanan ehlivukuf mev-
zr j bahsolan resmi tetkik edere», raporunu vermiştir. Resimde ehlivukufu resmi tetkik ederlerken görüyorsunuz.
BUyUk Muhar rlr FRANCİS CARCO ya büyük Akademi m ıkâfatı kazandıran....
Ateşli VIVIANE ROMENCE’a
Zafer Tacı Giydiren...
KADINLAR HAPİSHANESİ saat 9 da LÂLE Sinemasında
Numaralı Koltuklarınızı lütfen evvelden aldırınız. Tel: 43595
3 MAYIS 1938
YENISABAH
Sayfaı t
- S8 - İKTİBAS VE TERCÜME HAKKI MAHFUZDUR
Rus Görüşüne Göre
Ermeniler Şehirde Türklere Türlü Zulüm Ve Vahşeti Yapıyorlardı
“Bir Türkü Telef Eden Bir Ermeniyi Bizzat Kendim Yakalayıp Merkez Kumandanına Teslim Ettim,,
Ermeni neferlerin kışla avlusuna girmeğe silâhla mani olduklarını da ilâve ettiler. Kışlaya yaklaştığımız zaman avlu kapısından on iki kadar müslümanm korku ve dehşetle çıkıp etrafa kaçıştıklarını gördük. Bunlardan birisini tutabildik. Fakat tercümansız konuşamadık. Muhalefetsiz kışla avlusuna girdim. Sokakta toplanan ahalinin nerede bulunduğunu göstermelerini istedim. Ahaliden kimsenin kışlada bulunmadığını söylediler. Kışlayı aradığım esnada kışlanın hamamında korku ve dehşet içinde yetmiş kadar Türk kapanmış olduğunu gördüm. Hemen tahkikata giriştim. İşin mürettebi olan altı neferi hapsedip Türkleri hemen tahliye ettim. Tahkikat sırasında meçhul bir Ermeni nefer tarafından kışlanın civarındaki hanelerin birinin damında görülen biçare bir fakirin tüfekle öldürüldüğünü öğrendim. 27 şubatta Osmanlı kıtaatının Erzurumu istirdadı sırasında maatteessüf bütün resmî evrakım meyanmda işbu tahkikat varakalarile kurtardığım Türklerin isimlerini havi liste dahi zayi olmuştur. Fakat bugün Erzurunı-da berhayat bulunup sokakta rastgeldiğim zamanlar hayatlarını kurtardığımdan mütevellit minnettarlıklarını samimî selâmlarile izhar eden Türkler-den sorularak vak’a meydana çıkarılabilir. Erzurum belediye reisi Mösyö Stavroski’nin maiyetinde tahrirat kitabetinde bulunan tercüman Ali bey Pepenof tahkikat esnasında zabıt varakasını ve listeyi tarizim etmiş bulunduğundan o şahısları tanıyabiliyor.
Tahkikat neticesinde topçu alayma merbut piyade kıtaatı meyanındaki Ermeni zabit vekili Kara-goudayeff’in vak’a mürettebi olup ahaliyi hanelerinden topladığı vakit bir çok eşyalarını da bu hususta tecrübe sahibi olan Ermeni neferler vasıtasile gasbetmiş olduğu anlaşıldı. Bu dahi diğer Ermeni neferlerle birlikte hapsedildi.
Akşam üstü havali komiseri Zlatof ve muavini Stavroski’nin huzurile başkumandana keyfiyet haber verildi. Bu gün zarfında Ermeniler ötede beride bir kaç kişi telef ve Türk pazarında yangın çıkarmışlardır.
Sureti umumiyede bu günlerde gerek Erzurum ve gerek havalisinde münferit katiller olduğu haber alınmakta idi. Tafta istihkâmı civarında bir Türk’ü telef ettiğinden dolayı bir Ermeniyi bizzat kendim yakalayıp merkez kumandanına teslim ettim. Amele sıfatile işe sevkedilen Türklerden bir çoğu izi kaybolarak bir daha avdet etmemekte olduğu ahali tarafından söyleniyordu. Belediye heyeti bunu başkumandana bildirdi.
Büyük rütbeli topçu zabitanı hep birle’şip başkumandana verdiğimiz raporda mevkii müstahkemden hepimizin ayrılmasına müsaade edilmesini, çünkü burada hiçbir gûna fayda temin edemediğimiz gibi Ermeni mezalimine karşı dahi hiç bir şey yapainayıp ancak bu eşkiya yüzünden namımız lekedar edilmesini hiç bir zaman arzu etmediğimizi bildirdik. Bunun üzerine başkumanda'n Osmanlı ordusu kumandanı Vehip Paşadan aldığı telsiz telgrafta Orduyu Osmaninin Erzincanı işgal ve ileri harekâtına devam emrini aldığı ve Ermenilerin bu havali ahalisine icra ettikleri mezalime başka türlü nihayet verile-miyeceğine hükmettiğini ve bu ileri harekâtın Rus kıtaatile temasa gelinceye kadar devam edeceğini bildirdiğini söyledi.
Bu sebeple Maverayi Kafkas komiserliği hükümeti Osmaniyeye sulh teklif etti. Bu teklife telsiz telgrafla alınan cevapta Osmanlı ordusu kumandanı sulh teklifini memnuniyetle kabul ettikleri ve fakat meselenin halli için Maverayi Kafkas Komiserliğinin teklifinin Hükümeti Osmaniyeye ihbar edildiği bildirilmiştir.
Bizim müracaatimiz üzerine General Odişelidze komiserlik reisi Keteşkuri ve başkumandan General Lebediskl ile telgrafla muhabere etti. Alınan cevapta Ermeni Millet Meclisine bir ültimatom verilerek Ermeni rezaletine nihayet verilmesi sureti katiyede talep edilmiş olmakla Erzurumdaki yolsuzluklara nihayet verilmek için Ermeni Millet Meclisi tarafından doktor Gavriyef ve Andranik gönderilmiş olduğu ve zabitanının metalibine kat’î cevap verilmesi Osmanlı hükümetinden sulh hakkında alınacak cevaba mütevakkıf bulunmakla zabıtanın o vakte kadar Erzu-rumda kalmaları icap edeceği bildirilmiş ve buna ilâve olarak zabitanın şimdiye kadar ifa ettikleri vazifeye teşekkürler beraber Rusyanm yeniden tehlike karşısında bulunduğu bu hengâmda bütün zabitanın son dakikaya kadar vazifeleri başından ayrılmıya-caklanna itimat edildiği haberi dahi zikredilmiştir.
Bundan başka ordu kumandanı tahrirî emirnamesinde bütün zabitanın vazifelerinden aynlmama-
Erzurum-Çifte minarelerin içinde Rus cephane sandıkları görülmektedir
larını tenbih ettiği gibi zabitanın nahak yere telef ve bednam olmalarına hiç bir veçhile müsaade etmiye-ceğini ve elindeki bütün kuvvetile buna mani olacağını bildirdi. İşte bu veçhile biz ancak Rus kumandanının emri ve yalnız Rusyanm menfaati maksa-dile Erzurumda kaldık. Bu hengâmda Hükümeti Os-maniyenin Kafkas komiserliğinin teklifine razı olduğu sulh müzakeresinin Trabzonda ve şubatın 17 nci günü başlanılacağı anlaşıldı.
Erzurum ve civarında Osmanlı kıtaatile harp etmek tasavvur etmediğinden muahedei sulhiye imza edilinceye kadar Erzurumda kalınacak ve bu muahede mucibince bütün esliha ve malzeme ya Rusya-ya naklolunacak veyahut kâmilen Hükümeti Osmaniyeye teslim edilecek ve aksi takdirde sulh imza edilmeden Osmanlı kıtaatı Erzurumu istirdada teşebbüs ettiği halde toplar tahrip edildikten sonra mürettebat ve zabitan da Rusyaya çekilecek ve bunlar için her halde yedi gün evvel emri kat’î verilecek olduğunu umum zabitana ordu kumandanı şifahen söyledi.
Zabitanın Erzurumda kalıp kalmaması meselesi sureti katiyede halloluncaya kadar Kürtlerin muhtemel olan taarruzlarına karşı müdafaa mecburiyeti mevcut bulunduğu tezahür etti. Çünkü hükümeti Osmaniye tarafından Kürtlerin söz dinlemeyip kendi kendilerine hareket ettikleri mütareke müzakereleri esnasında resmen bildirilmişti. Bu sebeple daha kânunusani nihayetinde Erzurum - Erzincan menzil hattına lüzumu kadar top gönderilmesi ve Kürtlerin ıp\ı hat üzerindeki ambarlardan erzak iğtinam etmek için vaki olan hücumlarının dağıtılması zımnında ordu kumandanlığınca kararlar alınmıştı.
Bu veçhile her menzil noktasına bir zabitle bir yahut iki top konuldu.
Ermeni kıtaatı Erzincandan Erzuruma çekilirken bu toplar da bunlarla birlikte geri geldi. On şu-bat tarihlerine doğru ayni maksatla Harput kapısı üzerindeki Büyük Kiremitli mevkiile Surp Nişan mevkiine ikişer top konmuştu. Ve şehrin müdafaa noktalarından bazılarına bir kaç top daha kondu. Palandöven cihetinden Kürtlerin taarruzu ihtimaline mebni Kars ve Harput kapıları arasına da top konacaktı Halbuki bu toplar bilhassa Kürtlerin taarruzuna karşı konmuş olup mürettebatile ancak bu hizmeti ifa edebilirse de topçusu bulunan muntazam orduya karşı bir iki atışta kâmilen İmha edileceği âşikâr idi.
Sütten Zehirlenenler
(Baştarafı / inci sayfada)
Bu şekilde hastalananlardan çoğu, yukarıda saydığımız Haseki hastanesi civarında bulunduklarından hepsi; birbiri arkasına ve kısa fasılalarla Haseki hastanesine getirilmişlerdir.
Zehirlenenlerden bir kısmı imdadı sıhhî otomobillerde, bir kısmı da taksi otomobillerde arka arkaya hastanede toplanınca; hastanenin i-çi fevkalâde bir hal almış; acı feryatlar çıkaran kadınlan, durmadan ağlıyan çocukları teskin için mües-sesenin doktorları ve hastabakıcıla-n iş başına koşmuşlardır!..
Hastaların hepsine ilk tedavileri yapılmış, mideleri yıkanarak temizlenmiş, ağır zehirlenenlere de hususî iğneler şırınga edilmiştir. Bu şekilde Haseki hastanesine getirilenlerin sayısı 27 yi bulmuş, 2 kişi de Cerrahpaşa hastanesine müracaat etmiştir. Bunlardan altısının hastanede yatmalanna lüzum görülmüştür.
Zehirlenenler arasında Fatih merkez nahiyesi mmtakasından Haşan, Ahmet, karısı Nazik, üç çocuğu, bayan Şükriye, Hayriye, Hikmet, Mih-riban, Meliha, Fehime, Leman, Ka-ragümrükten Mehmte Ali, karısı Hatice ve beş çocuğu Samatya na-hiyesinden-Sava, Yorgi, Sofya ve iki çocuğu, Eleni ve Samiye Halit, bulunmaktadır. Bunların raporları Müddeiumumilik tarafından alınmıştır.
Hâdise, derhal zabıtaya ve oradan da Adliyeye intikal etmiş olduğundan bu işle meşgul olan nöbetçi müddeiumumisi B. Feridun bugün de muhtelif kimseleri dinlemiş ve tahkikata devam etmiştir.
Zehirlenenlerin verdiği eşkâl ü-zerine müteaddit sütçüler sorguya çekilmişlerdir.
Ayfrıca şehir haricinde bulunan ve o civarlara süt veren bütün «mandıra» larda da derhal sıkı bir tahkikat ve tetkikata başlanmıştır. Zabıta ve Adliye, zehirli sütlerin evlerdeki bakiyelerini toplamış ve derhal Belediye Kimyahanesi ile «Adlî Tıp» tahlilhanesine göndermiştir.
Tahkikat ehemmiyetle devam etmektedir.
TOPLANTILAR :
Güllıane müsamereleri
Gülhane hastanesinin 8 inci tıbbî müsameresi 28/4/939 tarihinde Kemal Hüseyin’in başkanlığında toplanmıştır.
Prof. Esat tarafından radyüm-dan Ekzoftalmientarmitant.
Cildiye Asis. Hakkı tarafından seroderma pikmantözüm ve akro-dermatitis kronika iki vaka takdim edildi.
Prof. Esat B. tarafından radyüm le tedavi edilmiş unkurahim tüberkülozu.
Dh. Asis. Cavit tarafından adison vak’ası.
Teşrihi marazî Asis. Necdet tarafından apandisit nerofibron vakaları takdim edildi.
Söze iştirak eden Prof. Abdül-kadir, Murat, Nüsret Şaklr, Vahdi olmuşlardır.
r ——\
Türk-Finlandiya Millî Güreş takımları bugün karşılaşıyor
Helsinki, 2 (Hususî) — Türk ve Finlandiya millî takımlarından 3 senede 2 defa kazanacak takıma verilmek üzere konan şilt karşılaşmasını yapacak Türk millî güreş takımı buraya geldi. Merasimle karşılandı. îlkini FinlandiyalIların, İkincisini Türklerin kazandığı karşılaşmaların üçüncüsü; şildin sahibini tayin edecek millî müsabaka; Türklerden 7, FinlandiyalIlardan 7 güreşçinin iştirakile yarın yapılacaktır. Avrupa şampiyonasında iyi derece alan güreşçilerimizin manevî kuvveti yerinde-dir.
Tarihi Tahrif
Etmiyelim
Birinci Sınıf Tarihçi M. Turhan Tanın Hataları Münasebetile Yazan; Rıza Çavdarlı
Gazetelerimizin tarihe tahsis e-dilmiş sütunlarında, bazan her hangi bir ansiklopediden, bazan da buna mümasil kamuslardan alınarak verilen tarihî malûmatlara sık sık tesadüf ederiz.
Meselâ epeyce zaman evvel, Iz-mirden meraklı bir genç, (Filipin) adalarından bazılarının isimlerinin Truka veya Turka vesaire gibi olmasının sebeplerini düşünmüş, A-merikanın keşfinde bu taraflara (Kristof Kolomb) ile beraber veya daha evvel giden Türkler bulunup bulunmadığını bir gazeteden soruş-turmuştu. Verilen cevapta oralara Türklerin gitmedikleri, böyle birşey bile düşünmenin abes olacağı bildirilmişti.
Eğer bu tarihçi muharrir Gus-tave Schlegelle’in (Nili) Türkleri hakkmdaki tetkiklerini görmüş ve okumuş olsaydı, milâttan binlerce sene- evvel, bu denizlerin Türk gemicilerine cevelângâh olduğunu öğrenir, meraklı gence cevap verirken; (Sahalin) adasının bile en eski isminin Tra-Kaıa olduğunu, bu gemicilerin birçok adalara müşterek i-simler verdiklerini; bunun gibi Hind denizindeki, (Malta) adasının oynadığı rolü oynıyan bir adaya (Malta) dendiği gibi, ayni şekilde Akdenizdeki (Malta) ya da (Malta) denilmesinin ve sonra Edirne ve havalisine Tra-Kaıa denilmesinin bir tesadüf eseri olamıyacağını da söylemesi icabederdi.
Biraz zahmetle bu tetkiklerini daha ileriye götürür. Pautheir ve Stanislas Julien gibi âlimlerin derin çalışmalar neticesinde elde ettiği bilgilere dayanır. Ve bunları bugünkü arkeolojik ve filolojik buluşlarla birleştirir; böyle bir düşüncenin bir hayal değil, bir hakikat olduğunu ileri sürer ve (Nil) nehrine ilk defa (Nil) ismini verenlerin bu (Nili) Türkleri olduğunun bu gün kat’î ve müsbet bulunduğunu da yazışma ilâve eylerdi.
Bunun gibi yine diğer bir gazetede üstad M. Turhan Tan, «Muharrem âyinleri» hakkında malûmat verirken, halis Türk akidesi olan bu âyinleri (Zerdüştî) dini içine o-turtuvermişti!
Halbuki bu hususta, pek geniş bir tetkikte bulunan ve buluşları bütün âlimler tarafmdan kabul ve tasdik edilen Lenormant hiç de üstad gibi söylememektedir. Bu âlim Türk (Maj) mezhebinin (Zerdüştî) dini üzerindeki açık tesirini, Türk’ün tabiatçi dininin tesiri altında bu dinin de maddî bir kisveye bürünmek mecburiyetinde kaldığını ve hattâ (Dara) nın bunlara karşı açtığı mücadeleyi büyük büyük sayfalar doldurarak isbata muvaffak olmuştur.
Bundan başka Çin hacılarının se yahatnameleri de orta Asya Türkleri arasında, bu âyinlerin nasıl yapıldıklarını pek güzel gösterirler. Bunları bilmek için Çinceyi öğrenmeğe lüzum yoktur. A Bel Remusat S. Julien, E. Chavanne gibi müellif ler bunların eserlerini tercüme etmişlerdir.
Bunun yüzlerce misalleri vardır. Meselâ Arnavutluk tarihinden bir kamusa istinat İle bahsedilmesi gibi..
Bundan bir kaç gün evvel de ayni yanlışlığın tekerrür ettiğini gördük. Bu da Tan sütunlarında M. Turhan Tan üstadımızın «Şarabın ilk adı» ismindeki yazdığı yazıdır.
Üstadın kalemine hürmetkâr olmakla beraber, maatteessüf her zaman tekerrür eden bu hatalarile, gençliği tarihin içinde yanlış bir yola gitmekten menetmek için artık bu yazıları yazmak ve karalamak mecburiyetinde kaldık. Üstad diyor ki f
(Bürhanı Katı tercümesinde rahmetli Asım şöyle diyor: Şahı da-ru ismi badei dilcudur...)
Neticede de hurafe bir masala bakarak «şarabın» Cemşit zamanında keşfedildiğini söylemektedir!!
Filoloji ve arkeoloji karşîsında
dünkü tarihin tamamile yıkılıp gittiğini ve bu gün tamamile ondan büsbütün başka bir tarihin kurulduğunu kabul ve tasdik etmek lâzımdır. Yani tarih indî görüşlere, düşünüşlere göre bir masal olmaktan kurtulmuş, ilmin, hem de derin bir şubesi olmuştur.
Filolojiye, arkeolojiye, tabiat ve onun kanunlarına istinat eden bu günkü tarih ise, şarabın ne ilk keşfini, ne de ilk adını, üstadın mühim bir mehez olarak önümüze sürdüğü (Bürhanı Katı’) gibi söylememekte, şaraba vatan olmak üzere orta As-yayı göstermektedir. ,
Dellaporte ise vi, vin veya vino kelimelerinin arî bir etimoloji dahilin de bulunmadığını söyledikten sonra, şaraba ilk vatan olmak üzere Eti ülkesini yani Anadoluyu ileri sürer. Bunun tarihini de milâttan evvel 3000 senelerine oturtur. Yani bu zaman Arî ırkının henüz doğmadığı bir zamandır. Veyahut ta derin bir vahşet uykusunda bulunduğu devirdir.
Bunları bir tarafa bırakıp dinî tatkiklere istinat edecek olursak şa-manizmde, şarabm, bu din kadar eski bir maziye sahip olduğu meydana çıkıverir.
Şarabın Türk mabedindeki kud-sî mevkii, hattâ kılıcın şarap ile takdisi, şarabın demirden ve bakırdan evvel de mevcut olduğuna bir delildir. Zaten Ege adalarında, yani eski (Kandi) ve bu günkü (Girit) adasında yapılan kazıntılarda milâttan 3000 sene evveline ait şarap mahzenleri meydana çıkarılmıştır.
Bunlardan başka şarabın eskili ğini isbat eden elimizde diğer bir canlı vesika daha vardır ki, o da eski bir Çin Lejandıdır.
Bu masala göre, efsanevî beş sülâle devrine ait imparatorlardan Yu’nun zamanında, milâttan evvel 2200 de orta Asyada (Rakı) nın‘ keşfedildiğini ve imparatora takdim olunduğunu öğreniriz.
Fakat imparator şarabm kud-siyetini ihlâl eden bu içkiyi icad e-deni teb’it etmiş, evvelce olduğu gibi yine şarap içilmesini emretım:)ı •-
Tarih noktasından efsane masal ları bir hiçtir diye bir kenara atamayız. Masal tarihin bir başlangıcı dır. Tamamlanmak için filolojinin ve arkeolojinin himmetine muhtaçtır. Daha doğru bir tabirle masalın bu ilimlerle mutabık düşmesi lâzımdır.
Hülâsa itibarile şarap, en açık bir kelime ile îranilerin bir keşfi olmadığı gibi, onlarla alâkada bulunmağı da hatırından geçirmemiştir.
isimlerin, yanlış bir telâkki ile (Arî) veya (Samî) bir kisveye bürünmelerine bakarak bunlara gelişi güzel «Fars» veya «Arap» dır demeğe kalkışmak ta, bu günkü tarihin karşısmda affedilemiyecek bir günahtır.
Doktor Edkins’in de uzun yorulmalardan sonra bulup çıkardığı gibi Asya ve Avrupa lisanları bir membadan, Ermenistandan (1) veya Mezapotamyadan çıkmıştır. Will Durant’ın da dediği gibi Sümer Türk dili, Arî ve Samî lisanlar üzerinde, aynen bu gün lâtincenin Fransızca ve İtalyanca üzerinde oynadığı rolü oynamıştır. O Sümer lisanı ki menşe itibarile tamamile Moğol Usanma benzemekte, ve onunla pek yakın bir yakınlık göstermektedir (2). Yani Samî lisanda medenî bir şeyi ifade eden hiç bir kelime yoktur ki Sümer Türkçesinden bu lisana geçmemiş olsun. Meselâ: Kasır, tıp ve ilh..
Fransız âlimi meşhur Carra de Vaux’ya göre de Arilerin lisanlarının menşelerlni ne Iranda, ne de Hlntte bulamayız. Bunun için Ura-(Sonu 7 inci sayfada)
(1) Ermenistan dediğimiz topraklar, ilk defa tamamile Türk halklarının meskûn bulundukları topraklardır.
(2)Parmelee; OrientaJ and Occidental Culture, 18.
g«rf«ı«
r E NISAB AH
3 MAYIS 1939
MİRAS
Yazan: Ziya Savar
Bay İbrahim, o akşam yazıhanesinden eve mutattan evve! dönmüştü. Kapıyı açan hizmetçi kızdan, köşede oturan annesine kadar, herkes buna hayret etti. Böyle erkenden gelmekte her halde bir sebep olsa gerek dediler. Köşede sabahtan akşama kadar teşbihini çekerek işi güoü du etmek olan annesi, sûrelerine bir müddet fasıla verdikten sonra:
— Ne o evlâdım? Hasta mısın9 dedi.
O» gayet şen bir sesle:
—Hayır anne, bir şeyim yok! Fevkiye evde yok mu?
— Şimdi mutfağa girdi..
Pardesüsünü, şapkasmı bir tarafa atarak mutfağa yürüdü. Karısı önüne yığdığı salatalık ve soğanları ayıklamakla meşguldü. Kocasının âni gelişine o da hayret etti.
— Hayrola İbrahim... Böyle vakitsiz sen de nereden çıktın ? dedi.
Bay İbrahim:
— Eğer erken gelmem bir kabahatse, hemen çıkıp gideyim! diyerek eline aldığı bıçakla kırmızı turp lan soymağa başladı. Sonra çok geç meden devam etti:
— Eh Fevkiye!.. Bizim büyük amca vefat etmiş... Şimdi îzmirden bir telgraf aldım. Sağlığında kıyamadığı paraları nihayet bırakıp gitti...
Kansı büyük bir sevinçle:
— Sahi mi söylüyorsun? Desene ki paralarım yiyemeden gitti. Rahmetli ne cimri adamdı değil mi9 Evvelce bize ayda gönderdiği yüz lirayı bile ne zorla gönderirdi..
Bu muhavere üzerine kan koca çabucak akşam yemeğini hazırladılar. Yemekte herkes büyük amcanın hasisliğinden bahsediyor, yegâne varis olan Bay lbrahimse kucakla paraların hiilyasüe yaşıyordu. Yemek çok eğlenceli ve neşeli geçti. Gece de; büyük hanım da dahil olmak üzere Büyükdereye kadar bir otomobil gezintisi yapıldı ve ertesi sabah bay İbrahim izmirdeki amcasının cenazesinde bulunmak üzere hareket etti.
Dönüşte onu, büyük bir sabırsızlıkla karşıladılar. Hepsi kalan binlerin adedini öğrenmek için acele e-diyordu. Vasiyetnamenin ancak kırk irgün sonra açılacağını öğrenince az çok neşeleri kırıldı. Aşağı yukarı bir buçuk ay daha beklemek lâzımdı. Fakat, ne de olsa bir gün, bütün liralar gene onlara kalacaktı.
Pazar sabahı hepsi bahçenin bir köşesinde oturuyorlardı. Gene söz dönüp dolaşıp amcaya intikal etmiş-ti ki büyük anne:
— Size, bu güne kadar zavallının çok yardımı oldu. Bütün serveti de bugüne bugün size kalıyor. Hiç
Yurdda 23 Nisan Bayramı Merasimi
Devrekte ve Sarıkamışta bayram tezahüratı
Devrek, (Hususî) — Kazamızda çocuk bayramı geçen yıllara nazaran parlak bir şekilde kutlulanmış ve Kurum tarafından 120 çocuğa öğle yemek ziyafeti verilmiştir. Gündüz ve geçe müsamere oyun, müsabakalar teritp edilerek halkımızda çocuk sevgisinin arttırlımasına çalışılmış merkez ve köy okulları öğrenicile-rinden çocuk alayları teşkil edilmiştir.
Sarıkamışta Bayram
Sarıkamış, (Hususî) — 22 nisan cumartesi günü akşamı bine yakın halkın toplandığı Halkevi salonundan orta okul tarafından verilen müsamere çok beğenildi ve bilhassa Zeybek, Çin dansı ile Akın piyesi sürekli alkışlarla karşılandı.
23 üncü gün havanın serin ve hafif yağmurlu olmasına rağmen ço
olmazsa ona bir mevlût okutun, bir de mezar yaptırın, dedi.
Henüz bahar açan erik ağacının tepesinde komşu çocukların olacak erikleri yolmamaamı bekliyen Bülent çoktanberi vâdedilen bisikletini tutturdu.
Ertesi hafta Bülendin bisikleti alındı. Merhum amcaya da Valde camiinde bir mevlût okundu. Ve güzel mermer bir kabir için İzmlr-deki bir tanıdığa 500 Ura gönderdiler.
Aradan çok geçmeden bayan ’ Fevkiye komşuların sayfiyeye çıktıklarından, onların bu sıcaklarda şehirde nasıl kalacaklarından dem vurmağa başladı. Eh bugün, yarın ellerine büyük bir servet geçecekti, Bay İbrahim karısının bu arzusunu da Suadiyede 800 liraya tuttuğu bir köşkle yerine getirildi. Ondan sonra da, en büyük kızı Perihanın çoktanberi arzusu olan bir pijamayı, Neri-manın ayaklı bir dikiş makinesin*, Nerminin hoşuna giden bir kütüphaneyi almakla gönülleri alındı. Artık sıra, nihayet kendisine gelmişti. O da spor bir otomobille işi tamamlamak istedi...
Mevsim geçmeden yazlık kostüm lerini de yaptırdılar ve bu arada hizmetçi Fatmaya da, bir karyola almayı ihmal etmediler. Ara sıra çocukların yeni bir şey istediklerinde Bay İbrahim şakadan:
— Aman yahu, daha parayı almadan bitireceğiz Biraz dinlenelim, bakahm, diyordu.
Nihayet 41 gün dolmuştu. Bay İbrahim sevinçten yerinde duramıyordu. Vapur lzmire doğru i-lerlerken, gözlerinin önünde liralar âdeta resmigeçit yapıyordu, lzmire çıkınca evvelâ vasiyetnamenin bulunduğu notere koştu. Oradan da adliyeye yollandılar. Saati gelince vasiyetname açıldı ve içinden doğru dan doğruya, Bay İbrahime yazılmış bir mektup çıktı. Mektubu açarken heyecandan elleri titriyordu.
Oğlum İbrahim.
Sana şu son günlerimde bir şey bırakamadığım için cidden müteessirim. Son zamanlarda işlerim bozuldu, alacaklarımı da alamadım. Sana bu güne kadar az çok yardımlarda bulunduğumu hatırlıyarak; senden bir ricam var, onu esirgeme: Şimdi bu mektubun içindeki iki bonoyu tediye ederek beni mezarım da rahat yatır. Senden son bir ricam budur evlâdım.
Amcan
Rüşte m
Bay İbrahim mektubu bitirince şırak diyerek sandalye üzerine yığılıp kaldı. Amcasından, ödemesi için kendisine bırakılan miras biner liralık 2 bono idi.
cuklarımız çok neşeli ve sert adımlarla saat onda alana doğru yol aldılar. tik okul adına Melâhat ve Muzafferle orta okuldan bir talebe bu günün değeri hakkında heyecanlı sözlerini yine alkışlar arasında bitirdiler. Geçit resminde bilhassa orta okulun gerek izcileri ve gerekse diğer öğrenicileri halkın coşkun takdir ve sevgilerini kazandı.
Öğlede Halkevi Sosyal yardım kolu ile Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından giydirilen 47 yoksul çocuğa Belediyemiz tarafından bir öğle yemeği verildi, öğleden sonra yine halkevi salonunda bir çocuk balosu tertip edildi. Çeşitli eğlenceler arasında bir de gürbüz çocuk müsabakası yapıldı. Kazananları yazıyorum:
1 inci: İki yaşında Maarif memuru
İKTİSAT İŞLERİ :
Piyasa Canlanmaya Başladı
Son günlerde siyasî vaziyetler ü-zerine durgunlaşan piyasalarımız, biraz harekete gelmiştir. İhracat malları üzerinde henüz hissolunur derecede faaliyet başlamış olmamakla beraber işlerin açılacağı ü-mitleri kuvvetlenmiştir, tç piyasalar normal olarak faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Anadoludan muhtelif yeni mahsul mallar için angajmanlar yapılmak üzere teklifler yapılmaktadır. Mayıs ayı içinde teamül haline giren ticarî bağlanmaların bavlıyacağı kuvvetle ü-mit edilmektedir.
Cazım Oral oğlu Dincer.
2 nci: Orta okul D. Cevat Gobi kızı Gürsel 3 yaşında, 3 üncü: Orta okul öğretmeni A. Rıza Sekban oğlu Kutlu Sekban 4 yaşında, 4 üncü: Dekovil yüzbaşısı Fazıl Tezcanlı kızı Yılkut 1 yaşında.
A. Rıza Sekban
POIJSTE :
Kalas kaydığından 2 nci kattan düştü
Ahmet isminde biri dün saat 14 de Balat vapur iskele caddesinde 21 numaralı evin bir tarafına kalas koyarak ikinci katı badana ederken kalasın bir tarafı kaymış ve Ahmet aşağı düşerek ağır surette yaralanmıştır. Kazazede Balat hastanesine kaldırılmıştır. ? J t-İIH
l«i an b ls çarpıştı
Kutruluş - Beyazıt seferini yapan 3052 numaralı şoför Osmanın idaresindeki otobüs, dün Sultanahmet durak yerinde iken Fatih - Harbiye arasında çalışan 3202 sayılı otobüs arkadan şiddetli bir surette çarparak arka tarafını kâmilen harap ettiğinden suçlu şoför yakalanmıştır.
Arab? cl^netfl
Beyoğlu Mecidiyeköyünde Park sokağında oturmakta olan araba sürücüsü Osman, dün kasap Mehme-din üç yaşındaki oğlu Mehmede çarparak yaralamıştır. Arabacı yakalanmış, çocuk tedavi altına alınmıştır. • • " -
Aydında Gürbüz Çocuk Müsabakası
23 Nisan Bayramı Şerefine Birde Muhteşem Balo ve Konser Verildi
Gürbüz çoook ■Oıabakatında kazananlar
Halkevi salonunda verilen çocuk balosuna iştirak edenler
Aydın, (Hususî) — 23 Nisan bayramı ve Çocuk haftası mü-nasebetile şehrimiz Halkevi Sosyal Yardım Şubesi ve Çocuk E-sirgeme Kurumu beraber olarak bir gürbüz çocuk müsabakası yapmışlardır. Yaşları itibariyle altı kısma ayrılan çocuklar arasında: Birincinin birinciliğini 9 aylık Güven Göksel ile 13 aylık Ertil Ayaydın müsavi gelmelerinden her ikisi, İkincinin birinciliğini 22 aylık Özer Orhun, ikinciliğini Neriman Ocak, üçüncünün birinciliğini 32,5 aylık Akşın Alpay, ikinciliğini 33 aylık Güner Dora, dördüncünün birinciliğini 39 aylık Nihan Tükel, ikinciliğini 39 aylık Erdal Güı göz, beşincinin birinciliğini 40 aylık Kaya Ercan, 41 aylık U-ral Yağcı, üçüncülüğünü 46 aylık Güler Tükel, dördüncülüğünü 44 ay-^ lık Aydın Akdeniz, akıncının birinciliğini 51,5 aylık Güler Emnalar ile Mete Deniz kazanmışlardır. Müsabakada kazanan çocuklara oyuncaklar hediye edümiş, diğerlerine çikolatalar dağıtılmıştır.
Netice o dakika hoparlörlerle halka ilân edilmiştir.
Bayra mmünasebetile bir de muhteşem balo verdi
Diğer taraftan hafta münasebe-tile Halkevimiz sosyal yardım şubesiyle Çocuk Esirgeme Kurumumuz şehrin mesirelik yeri olan Pınarba-şında bir eğlence tertip ederek bütün okul talebelerini davet etmiştir. Talebeler bu saf ve temiz havayı teneffüs ede, ede eğlenmişler, açık havada bir de küçük müsamere vermişlerdir. 23 nisan bu yıl geçen yıllardan pek bariz bir şekilde zevkli ve neşeli geçmektedir. Ayrıca Cüm-huriyet okulu talebelerinin konseri belediyenin yeni aldığı hoparlörlerle her taraftan dinlenmiştir.
Hilmi Tükel
Aydın Şehir Meclisi toplandı
Aydın, (Hususî) — Şehrimiz belediye meclisi reis veküi Bay Raif Aydoğdunun başkanlığında toplanarak fasıllar arasında münakaleler yapmış, 939 senesinde alınacak olan belediye resimlerinin eskisi gibi ağustos ve kânunuevvel aylarında alınmasına karar vermiştir. Bun dan sonra bütçe müzakerelerine geçilerek 939 yılı bütçesi kabul edilmiştir.
/'-------------------
Sultan Aziz Devri Başpehlivanları -Akkoyunlu Kazıkçı Karabekir-- »i - YAZAN : SAMİ KARAYEL Güreş Bütün Hararetile Devam Ediyordu iki Kuvvet Zora Gelmişti. Sülo Hasmını yere vurmağa çalışıyordu
Ayaklarının ucuna bir ceylân gibi dikilmiş, bir çelik yay gibi iki tarafa sıçnyarak bir çırpınışı vardı.
Böyle bir peşrev hayatımda görmemiş olduğumu söylersem yalan söylememiş olurum..
Hattâ; ben bu peşrevi taklit etmeğe çok çalıştım. Fakat; mümkün değil yapamadım. Bu çalım ancak, ona vergi idi.
Emin ol Sami bey, bu yaşa geldim, huzur güreşleri ve nice başpehlivanlar gördüm, hayatımda bu derece kıvrak ve çalâk bir peşrev görmedim.
Bekir; iki topuklarını yerden kesmiş, bir balet gibi parmaklanma ucuna basıp yükselmiş çırpınıyordu.
Kazıkçının ustası Araboğlunun çırağına yağ güreşini çok iyi talim ettiği anlaşüıyordu.
Araboğlu hem çırpmıyor, hem de yan gözle sülün gibi meydanda peşrev yapan çırağını seyrediyordu.
İki pehlivanın peşrevleri bitti. Nihayet helâllaştılar.. ve güreş başladı. Ben olduğum yerde zangır, zan gır titriyordum. Yanımda elinde silgi bezlerile ayakta duran ihtiyar Cazgır bile titriyordu. Seyircileri gözü Araboğlu ve Hüseyinden ziyade Kazıkçıya dikilmişti.
Etenseler, yoklamalar başladı, ild taraf ta birbirini tartıyordu. Birbirlerini tartıp, tartıp ayrılıyorlar, tekrar çırpınıp birbirlerile kavuşuyorlardı.
üçiincii aynlıp çarpışmada Sülo-nun birdenbire Kazıkçıya daldığı görüldü. Bu öyle bir dalıştı ki göz açıp kapamadan Bekirin paçaları Sülonun pençelerine geçmişti.
Fakat; çok tetik ve çevik olan Kazıkçı, derhal has m inin dalgısına mukabele etti.
Ve boyunduruğu taktı. Kazıkçı eğer tetik ve çabuk olup ta, boyunduruğu takmamış olsaydı, vallah sırtı yere vurmuştu.
TAkin, yetişti. Amansız bir boyunduruk vurdu ve gerilerek hışmını zaptetti.
Şimdi iki kuvvet zora geçmişti. Sülo, paçalar elinde hasmını sırtüstü yere vurmağa çalışıyor.
Kazıkçı da, boyundurukla paçalarını kurtarmağa savaşıyordu. Zor okadar arttı ki; nihayet Kazıkçı galebe çaldı. Sülonun elleri paçadan kurtuldu. Bekir, derhal boyunduruğu bıraktı. Çırpınarak bir nara attı:
— Haydi; Sülom be!..
Olduğum yerden, çok iyi tanıdığım eski pehlivanlardan olan bu ihtiyar Cazgıra dönerek:
— Pehlivan, nasıl gördün Kazıkçıyı?
Adamcağız; beyaz sakalını elleri arasına alıp karıştırdıktan sonra:
— Bre kızan!.. Hepten pehlivan bu susak ağızlı be!..
— Ne olacak güreşin sonu dersin?
— Vallah, korkulu... Süloyu tehlikede görüyorum... dedi.
Kazıkçı kemanede çok durmadı.
Kazıkçının çok namuslu bir güreşçi olduğunu anlamıştım Çünkü; hasmının elleri paçadan kurtulur kurtulmaz boyunduruğu b.raknuş-tı. Her pehlivan bu tarzda hareket , etmezdi. Hasmını boğup netice almak isterdi.
Sülo bu neticeyi beğenmemişti. Paçaları kaçırdığına canı sıkıldığı belliydi.
Fakat; bu ilk oyun ve harekette Kazıkçının çok kuvvetli ve yaman bir pehlivan olduğuna çocuk aklımla hükmetmiştim.
Çarpışma; yine başladı. Elense 1
ter şiddettendi. Hele; tırpanların a-dedi arttı. İki taraf ta durmadan birbirine etense ve tırpan atıyordu.
Bir aralık, şimşek süratile Kazıkçının hasmına çapraz girdiğini gördüm... Sülo, bu çapraz karşısında olduğu yerden söküldü ve sel ö-nüne katılan bir kötük gibi geri, geri çayırı harmanlamağa oaşldaı.
Kazıkçı; demir gibi kollan araşma aldığı Süloyu aman vermeden sürüyor ve dikilerek çengelleyip bir an evvel güreşi bitirmeğe savaşıyordu.
Ne yalan aöyliyeyim, olduğum yerde gayri ihtiyarî havalanmıştım. Yanımda ayakta duran Cazgır da meydana-doğru şaşkın, şaşkın yürümeğe başlamıştı.
Bütün seyirciler oldukları yerden heyecanla fırlamıştı. Nihayet; Sülo, yirmi, yirmi beş adım geri, geri harmanladıktan sonra; mecburî olarak sıyrılıp olduğu yere diz üstü oturabildi.
Sülonun bu hareketi pek mahi-rane idi. Böyle bir hız ve zor karşısında değme pehlivan sıynlıp hasmı nııı önüne çömelemezdi.
Bereket versin Kazıkçı tetik idi. Yoksa başka bir pehlivan olmuş olsaydı, Sülonun bu sıyrılıp oturuşu önünde hızını alamıyarak hasmına çarparak bozuk düşebilirdi.
Sülo, sıyrılıp oturur oturmaz Kazıkçı, hemen hasmının üzerine çullandı ve kemaneledi.
Bu hareket, heyecana gelen seyircileri ve hepimizi sükûna irca ey lemişti. Herkes yerli yerine oturmuş tu.
Cazgır; ilerlediği yerden tekrar yanıma geldi.
(Devamı var)
Fuar Hazırlıkları
ıoo bin Ura sarflle bir sergi sarayı da yapılacak îzmir, (Hususî) — Fuar hazırlık-
larına devam edilmektedir. Sergi sarayı 100 bin lira sarfiyle yapılacak ve ağustos ayının başında ikmal edilmiş bulunacaktır. Sergi sarayındaki standlar şimdiden kiraya verilmiştir.
939 fuarının en büyük hususiyetleri sergi sarayı, Kültür Müzesi, Ziraat ürünleri, açık hava tiyatrosu, eğlence yerleri ve kapalı atış poligonudur. Atış poligonu pek yakında merasimle küşat edilecektir.
İzmir elektrik tesisatı genişletiliyor
îzmir, (Hususî) — Elektrik Şirketi, bu sene fazla elektrik enerjisi sarfedecek olan dokuzuncu îzmir fuarının ihtiyacını tamamen karşı-lıyamıyacağını bildirdiği için îzmir elektrik tesisatına daha bir motor ilâvesi için vekâlet nezdinde teşebbüse girişilmiştir.
İhtiyat tesisatı mevcut olmıyan îzmir şehri elektriği, şehir İçin daima Arızalı bir vaziyet yaratmak istidadını haiz olduğundan vekâletin bu ihtiyaca cevap vereceği tahmin edilmektedir.
SAMSUN YERLİ MALLAR SERGİSİ
19 Mayıs 939 da başlıyacak beşinci Samsun yerli mallar sergisine iştirak sanayicilerimizin vazifesidir
Ulusal Ekonomi
ve
Arttırma Kurumu
"Y ENİS A B A H
Sayfaıî
İzmir Mektubu
İlkbahar At Koşuları
Muvaffakiyetle Bitiyor
Belediyenin Rıhtım Ve Otobüs İşi
Şehir Meclisi âzalarının tetkik gezisi
Belediye Reisi Doktor Behçet Uz bu hafta şehir meclisi âzalarını şehirdeki imar faaliyetini ve yapılan işleri görmeğe davet etmiş ve belediye otobüslerde şehir meclisi âza-larını muhtelif yerlerde dolaştırt-mıştır. 32000 liraya parke döşenmiş olan Cümhuriyet caddesini, ve yino 35000 liraya parke döşenen Mimar Kemaleddin caddesini, modern bir halde bulunan itfaiye garajını, pek büyük bir müessese halini alan şehir garajını, çocuk hastanesini, Kül-türparkı ve muhtelif tamiratla ikmal edilmekte olan yerleri gezerek şehrin imar faaliyetini yakından tetkik etmişlerdir. Tetkikat sonunda âzalara Kültürpark gazinosunda bir çay ziyafeti verilmiştir.
îzmirin eski ve tanınmış ecnebi ailelerinden olan Edgar Jiro’nun oğlu 55 yaşında Frederik Hanri Jiro şimdiye kadar yaptığı tetkikat neticesinde Müslüman olmayı muvafık bulmuş ve vilâyete müracaat ederek müftülükte lâzımgelen muamelesi ikmal edilerek Ali Ezren ismini almıştır.
Hanri Jiro îzmirde doğmuş ve büyümüştür. İngilizce, Arapça, Fransızca lisanlarına âşinâ olmakla beraber Türkçe konuşmasını da becermektedir. Kendisi Fransız tebe-asmdan protestan idi. Müftülükte muamele hitam bulduktan sonra bir operatöre kendisini sünnet ettirmiştir.
Fıuır ve Ecnebi Hükümetler Şimendiferleri
Fuar için İtalya devlet demiryolları, Bulgaristan şimendiferleri yolcu ve eşya için yüzde elli tenzilât kabul etmiş, Yunan devlet demiryolları da yüzde yirmi beş tenzilât yaptığı gibi her yolcu için 40 Türk lirası seyahat dövizi vereceğini Fuar komitesine bildirmiştir.
Ulvi Olgaç
Tahrandan Heyetimiz Dün Hareket Etti
Tahran, 2 (A.A.) —^Anadolu A-jansının hususî muhabiri bildiriyor:
Türk heyeti Rana Tarhan riyasetinde başvekili, meclis reisini va ( hariciye vezirini ziyaret ederek veda eylemiştir.
Orgeneral Kâzım Orbay ayrıca askerî makamata da veda etmiştir.
Askerî kıtamız, bugün saat 14 de heyetimiz ise saat 15 de otomobillerle Tahrandan ayrılmıştır. Bu gece Kazvinde geçirilecek bir gece Ker-manşahda yatılacak ve mayısın beşinde Musul’da bulunulacaktır.
Heyetimiz, ayni gün hususî trenle Musul’dan hareket ederek ayın yedisinde Ankara’ya vasıl olacaktır.
Filistin hâdiselerinde hafif salâh!
Kudüs, 2 (A. A.) — Nisan ayı zarfındaki tethiş hareketlerinin bilançosu şudur: 41 Arab, 14 Yahudi, 5 İngiliz ölmüş, 26 Arab, 23 Yahudi, ve 7 İngiliz yaralanmıştır.
Bundan başka Yahudi kolonilerine 60 tecavüz yapılmış, petrol borularında 4 yangın çıkmıştır. 950 kişi tevkif edilmiş, bunların 35 i askerî mahkemeye verilmiştir. Bunlardan Uç kişi idama mahkûm olmuştur ki bunun da ikisi affedilmiştir.
Bununla beraber, nisan »onunda vaziyette küçük salâh görülmüştür.
HAYFADA YENİ MÜSADEMELER
Hayfa, 2 (AA.) — Evvelki akşam bir askerî karakol ile bir Arab çetesi arasında ateş teati edilmiştir. Atılan mermilerden biri civarda bulunan bir manastırın penceresinden girere kbir İtalyan rahibesini yaralamıştır.
İzmir : (Hususî) — Bu pazar günü öğleden sonra at koşularının dördüncü haftası ikmal edilmiştir. Bu koşu Başvekâlete merbut Islah ve yarış Encümeninin ikramiyesi en fazla olan son koşu idi. Bundan başka gelecek hafta da muhasebe! hususiyenin tertip ettiği koşu ile ilkbaharın at koşuları hitama erecektir.
Hava "öğleden sonra dahi güneşsiz ve bulutlu idi. Buna rağmen kalabalık pek fazla idi.
Birinci kuşu 1200 metre ve ikramiyesi 500 lira idi. Yılmaz birinci, Nirvana ikinci ve Tığ üçüncülüğü kazanmışlardır.
İkinci koşu 2000 metrede yapıldı. İkramiyesi 225 lira idi. Birinciliği Al Derviş, ikinciliği, Bahtiyar üçün cülüğü Çelenk almıştır.
Üçüncü koşunun ikramiyesi 750 lira idi. Mesafesi 2400 metre idi. Çok heyecanlı geçen bu koşuda birinciliği Dandi, ikinciliği de şimdiye kadar emsaline nadir tesadüf e-1 dilir bir şekilde iki hayvan başbaşa beraber almışlardır.
İkinci gelenler Tomru ve Kümi-sarz idi. Üçüncülüğü de özdemir almıştır.
Dördüncü koşu 2000 metrede yapıldı. İkramiyesi 500 lira idi. Birinciliği Yatağan, ikinciliği Batıray, üçüncülüğü Duru Kurt kazanmıştır.
Beşinci koşunun mesafesi 1200 metre ve ikramiyesi 370 lira idi. Birinciliği Gazal, ikinciliği Gazve, tiçnücülüğü de Cemre almıştır.
Halkın at koşularına gösterdiği rağbetin fazlalığı Islah ve Yarış Encümeninin atide daha büyük ( plânlarla hareket etmesini teşvik | etmektedir.
Rıhtımın Belediyeye Devri
Şehir meclisi âzalarının on beşi tarafından verilen bir takrirde îz-1 mir rıhtımının belediyeye devri istenmiş ve bunun tahakkuku halinde İzmirin en mükemmel bir caddesi olan Atatürk caddesinin lâyıki veçhile daha mükemmel bir hale getirilmiş olacağı sayılarak belediye reisinin bu husus için Ankaraya gitmesine karar verilmesi talep o-lunmuştur. Bu takrir ittifakla kabul edilmiştir. Belediye Reisi Doktor Behçet Uz, meclisin kendisine verdiği salâhiyetle bu rıhtım işini halletmek üzere yakında Ankaraya gidecektir.
Otobüs İşi
Belediyenin otobüs işine verdiği ehemmiyet şayanı kayjfttir. Filha-1 kika İzmirde büyük bir canlılık ve | kolaylık tevlit eden bu otobüs işlet-1 me işi belediyece her gün daha yeni ( bir safhaya girmekte ve peyderpey otobüs ve trambüsler sipariş olun -maktadır. Belediyece yeni hatlar tesis olunmuş, yeni otobüsler gelince işletmek üzere tarifeleri hazırlanmış ve meclisçe tasdik edilmiştir.
Bu yeni ha'tlar Konak - înciraltı 15 kuruş, Güzelyalı - İnciraltı 10 kuruş, Alsancak - înciraltı 20 kuruş, înciraltı - îlıca 10 kuruş, Konak - Güzelyalı 5 kuruş, Alsancak -Güzelyalı 10 kuruş, Konak - Eşref -paşa 5 kuruş, Eşrefpaşa - Kültür -park 10 kuruş olarak tesbit olunmuştur. Mesafelerine ve otobüslerin çok güzel ve lüks oluşları - j na göre fiyatların çok mutedil olduğu söylenmektedir. Şehrimizdeki I mevout otobüs hatlarının belediye bütçesine senevî (650 bin) liraya yakın bir gelir temin ettiği gö -rülmüş ve bu varidattan belediye ye senevi (yüz bin Ura) gafî hâsılat kaldığı anlaşılmıştır.
Yeni hatların tesisinden sonra da bu varidatın bilhassa yaz mevsiminde bir misli artacağı tahmin olun -maktadır. Ancak turistik yolların hitamından sonra her mevsimde bu varidat fazlalığı görülecektir.
Belediyenin varidat bütçesi 1,425,258 lira olarak kabul edilmiştir.
Neşriyat Kongresi
(Baştarafı 1 inci tayfamızda) mak için sizin yüksek ihtisasınızdan, görgünüzden istifade için Neşriyat Kongresini topluyoruz. Cümhuriyet Hükümeti bütün işlerinde ihtisas erbabının tecrübeli arkadaşlarımızın bize verecekleri bilgili direktifleri bir araya getirerek öyle bir program vücude getirmeyi ve mesaisinin heyeti umumiyesine bu programı esas yapmayı daima umde edinmiştir.
Sizin geçirdiğiniz tecrübeniz ve ilminiz bize bu programı verecektir ve biz bunu zamanla mevcut maddî vesaitimizle takip edeceğiz.
Ben, şahsen gürültülü, programsız işten zaten hoşlanmam. (Bravo sesleri).
Esaslı bir programa tâbi olarak geç de olsa daima müsbet gaye üzerinde yürümeyi kendim için şiar e-dinmişimdir. Arkadaşlarım da bu e-sasta daima benimle beraberdirler. Zaten bir miitearifedir. Nihayet e-saslı bir program safahatını takip ederek ou nyavaş da olsa tahakkuk ettirmek atiyen bozulmaktan kurtardığı gibi yapılacak her hangi bir tecrübe hakkında başlangıcı ve esası malûm olduğu için bize daima yolda, kolaylık verecektir. Memlekette bir millî kütüphane vücude getirdik. Bunu en uzak köye kadar götürmek, yalnız götürmek değil okutmak zevkini daimî surette idame etmek bu kongrenin yapacağı programa tâbi olacaktır. Sizin ilminizden, tekrar ediyorum, sizin ilminizden ve tecrübelerinizden istifade edeceğiz ve programı vücude getireceğiz. Onu tatbik şerefini kazanabilirsek atiyen neticelerini gördüğümüz zaman da sevineceğiz.
Tekrar sizi selâmlarım. îşin İlmî, teknik kısmını arkadaşım Yücel size ârzedecektir. İşlerinizde muvaffakiyetler dilerim.» (Alkışlar).
Başvekil Refik Saydam’ın sürekli alkışlarla karşılanan bu nutkunu müteakip Maarif Vekili Haşan Âli Yücel söylediği bir nutukla Kongrenin maksat ve gayelerini izah etmiş ve kongreye mvaffakiyetler dilemiştir.
Haşan Âli Yücel nutkunda bilhassa Cümhuriyetin son on yıllık devrinde kültür işlerimizin seyir ve inkişafını anlatmış ve kongrenin tet kikine erzedilen meselelerin herbiri üzerinde delegelerin dikkatlerini çekerek irfan ihtiyacımızı eldeki maddî imkânlardan en geniş bir şekilde faydalanma yollarını bularak karşılamak mecburiyetinde olduğumuzu söylemiştir.
Maarif Vekil sözlerine şöyle devam etmiştir: ,
(— Daha var, geniş halk kütlesinin eline sadece okuma - yazmanın anahtarını vermekle vazife bitmiş sayılabilir mi?.. Onları Türk Cümhuriyetinin sıhhatli, millet ve memleket davalarının adamı, İktisadî hayatta verimli birer yurttaş haline getirmek veya bu halde tutmak için, onun günlük hayatındaki kazancını arttırmak için yurdun en u-zak köşelerine kadar muntazam yayılan, sistemli bir neşriyat cihazına muhtaç değil miyiz?»
Haşan Âli Yücel, memlekette muhtelif ilim ve ihtisas şubelerinde orijinal tetkik mahsulü telif eserlerin doğrudan doğruya yazıldığı lisanda muvaffakiyetle yapılmış tercümelerin ve günün tekniğine göre güzel basılmış kitapların neşrini teşvik için telif, tercüme ve neşir mükâfatları karşılığı olarak mütevazi de olsa başlangıçta kâfi sayılabilecek bir tahsisatın 1939 bütçesine konulduğu ve Cümhuriyet hükümetinin neşriyat işlerine vermiş olduğu büyük ehemmiyetin en canlı bir delili olan ve altı yıldanberi yapılmakta olan maddî yardım karşılığının 1939 bütçesinde 15 bin liradan elli bin liraya çıkarıldığını bildirmiş ve okumayı kolaylaştırmak ve okunacak eserleri yurdun her köşesinde çabuk ve kolay tanıttırmak davasını izah eylemiştir.
Maarif Vekili gazete ve mecmuaların bu neşriyatı okuyucularına tanıttırmak hususundaki büyük vazifesine de temas ederek Türk matbuatının bütün memleket işlerinde olduğu gibi bu noktada da yardım birliği ve candan bir alâka göstereceğine büyük bir ümit beslediğini bilhassa kaydetmek istediğini söyli-yerek sözlerini bitirmiştir.
«— İşlerinizde kolaylık ve mu-
(Baştarafı 5 İnci sayfada) la, Altaya, Türk ülkelerine gitmek lâzımdır.
Hattâ Sanskrit lisanındaki medeniyete ait isimlerin tamamile Türk Dravidl halkına ait olduğunu İngiliz âlimi Kaldweld pek güzel is-bat etmiştir.
Şarabın eskiliği hakkında da yine Will Durant Sümer köylülerinin nasıl istirahat ettiklerini gösterirken; hurmadan yapılmış şarap veya arpadan yapılmış bira fle yorgunluklarını izale edebildiklerini kaydeder (8). Yani bu zamanda şarap tam Tekemmül etmiş, müteaddit meyvalardan yapılan bir varlık olmuştu.
Tarih çok geniş bir sahaya girmiştir. Onun bütün şubelerini birden kavramak mümkün olamıyor. Bu sebepten üstadm sade Üsmanh
' ait kısımlarla iktifa et» ilim namına en bliyük bir hayır o-lur.
Zaten bizzat üstadm kendisi bir gün sonra neşrettiği diğer bir fıkrada, tarihî fıkraları herkesin yaza-mıyacağını ve bunun çok güç bir şey olduğunu itiraf etmiş ve herkesin de yazmağa kalkışmaması tavsiyesinde bulunmuştur.
Böyle bir tavsiyeyi ilim namına hürmetle kabul etmek lâzımdır.
Bir (Naima), Bir (Raşit) ve ilh.. tarihi üzerinde oynamak ve bunu
Tarihi Tahrif Etmiyelim
(3) Histoire de la civilisation, I, 285.
vaffakiyetler dilerim. Çalışmalarınızın Türk kültürünün yakın istikbaline getireceği feyizleri ve büyük inkişafı düşünerek bunun teminine hizmetin şimdiden güzel heyecanı içinde cümlenizi hürmetle selâmlarım.»
Maarif Vekilinin alkışlarla karşılanan bu nutkunu müteakip, reis Başvekil Doktor Refik Saydam on dakika istirahat için celseyi tatil etmiştir.
Kongrenin ikinci celsesi açıldığı zaman riyaset mevkiini Maarif Vekili Haşan Âli Yücel işgal etmiş ve riyaset divanı intihabı yapılarak reis vekilliklerine İzmir mebusu Hüsnü Kitapçı, Üniversite Rektörü Cemil Bilsel ve Hakkı Tank Us intihap edilmiştir.
Encümenlere âza seçiminde o sonra verilen bir takrir ile Ebedî Şef Atatürk’ün aziz hatırasını taziz için beş dakika ayakta sükût edilmiştir.
Kongre alkışlarla Reisicümhur İnönü’ye kongrenin en derin tazim ve bağlılık hislerinin iblâğını karar altına almış ve yine okunan takrirlerle B. M. Meclisi reisi Abdülhalik Renda’ya ve kongrenin açılışına riyaset etmek suretile neşriyat davasına yakın bir alâka göstermiş bulunan Başvekil Doktor Refik Saydam ve Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmağa riyaset divanı vasıtasile saygı ve sevgilerinin bildirilmesini tasvip eylemiştir.
Bundan sonra muhtelif hatipler söz almışlardır.
Bunu müteakip neşriyat kongresinin gaye ve prensiblerine göre a-zaları arasında bir vazife taksimi yapılmak üzere yedi encümen teşekkül etmiştir.
İhtisaslarına göre encümenlere ayrılan azalardan istiyenTer diğer encümenlere geçebilecekler, bu suretle her aza istediği encümende rey ve söz sahibi olabilecektir. Encümenler saat 14,30 dan itibaren çalışmağa başlamışlardır. Dördü Halke-vinde, biri Kız lisesinde, biri Çocuk Esirgeme merkezinde, biri de Kı-zılayda çalışmaktadır. Her encümende reis ve raportörler seçildikten sonra kongreye gelen teklif ve raporlar üzerinde faaliyete geçilmiştir.
AMERÎKADA DA ZELZELE OLDU
Redding, 2 (A.A.) — (Ameri-kada) Saat 21,53 de şimal Kaliför--niyasında şiddetli bir zelzele olmuştur. Birleşik Amerika devletlerinde mevcut yegâne yanardağ olan Lav-venden sıcak dumanların çıktığı görülmüştür. Bu yanardağ 1915 te şid detli bir zelzele neticesinde hasıl olmuştu.
Osmanlı şivesinden bu günkü Türk şivesine güzel bir üslûpla, çevirmek işinin de mühim olduğunu itiraf etmek icap eder.
Fakat sanat, medeniyet, din tarihlerinin tamamile değiştiği bugünde, filolojiye ve arkeolojiye istinat ile yazılmıyacak yazıların da tarihi teşviş ve yanlış tedris olacağım cu kabul etmek lâzımdır. Buna dikkat etmemek bir millete ait bir malı yabancı bir millete izafe etmek olur ki; işte üstad bu yeni hatasile, bir çok defalar yaptığı gibi, bu kere de keşfi Türke ait olan şarabı, belki tarihte yaşamamış ve gelmemiş o-lan efsanevî bir İran şahma, bir «Cemşide» peşkeş çekivermiş, Türklüğün medenî hakkını yok ediver-miştir (4). Şunu da bilmek lâzımdır ki (Firdevsî) nin naklettiği gibi bir İran tarihi zaten mevcut değildir.
Bu hususta yine üstadın kendi nasihatlerine ittiba etmemiz gerektir. Üstad diyor ki:
«Tarihî fıkra yazmak çok güçtür ve bir çok tetkiklere muhtaçtır, Bu sebepten herkes tarihî fıkra yazamaz.»
Ne olurdu, bu güzel sözü başta üstad olmak üzere hepimiz takdir edebilseydik!..
Rıza ÇAVDARLI
(4) Burada üstadın kasdettiği Cemşitten bahsediyorum. Iranda (Cemşit) ayni zamanda lıalk dilinde büyük imparatordur. Hattâ Da-raya da (Cemşit) derler. Fakat üstadın kasdettiği Cemşit, bu Cemşit değildir.
Ingiltere Rumanyaya Kredi açıyor
Para tamamen teslihata sarfedilecek
Londra, 2 (A. A.) — Financial Times gazetesinin Bükreş muhabiri bildiriyor:
İngiliz hükümeti Rumanyaya beş milyon İngiliz liralık bir kredi açmı-ya âmadedir. Borcun ödenmesi 1940 senesinden itibaren başlıyacak ve ham madde verilmek suretile yapılacaktır. Kredi silâh satın alınması için kullanılacaktır.
Frederik Leithross’un reisliğin deki Ingiliz ekonomi heyeti yakında Bükreşten Atinaya gidecektir.
MACAR NAZIRLARI ALMAN-YADAN AYRILDILAR
Berlin, 2 (A.A.) — Macaristan Başvekili Teleki ile Hariciye Nazırı Csaky, Budapeşteye hareket etmişler ve istasyonda Von Ribbentrop ile Weiszaccker tarafından selâm-lanmışlardır.
Alman - Macar görüşmelerinin iki memleket arasındaki tam görüş birliğini teyid ettiği, Alman mahfel-lerinde deyan edilmektedir. Berlin ile Budapeşteyi alâkadar eden meselelerle bilhassa Macaristanın kom şularile münasebetleri bu görüşmelerin mevzuunu teşkil etmiştir.
RADYO |
ÇARŞAMBA: 3/5/939
12.30 Program.
12.35 Türk müziği (Seçilmiş klâsik eserler)
Çalanlar: Vecihe, Reşat Erer, Fahire Fersan, Refik Fersan,
Okuyan: Muallim Nuri Halil Poyraz.
13,00 Memleket saat ayarı, a-jans ve meteoroloji haberleri.
13,15-14 Müzik (Riyaseti Cüm-hur Bandosu - Şef: İhsan Künçer)
1 - P. Lincke - Viyana kadınları (Marş)
2 - Chopin - Vals (Do diez minör)
3 - Suppe - Eşkiya oyunu (U-vertiir)
4 - Bizet - Karmen operası üzerine fantezi
5 - J. Ed. Barat - Tunusta (En-termezzo)
17.30 İnkılâp tarihi dersleri-Hal kevinden naklen.
18.30 Program.
18.35 Müzik (Neşeli plâklar-Pl.) 19,00 Konuşma.
19.15 Türk müziği (Fasıl heyeti)
Celâl Tokses ve arkadaşları.
20,00 Memleket saat ayan, a-jans ve meteoroloji haberleri.
20.15 Türk müziği.
Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Refik Fersan.
Okuyanlar: Mustafa Çağlar, Müzeyyen Senar.
1 - Acem aşiran peşrevi.
2 - Dedenin - Acem aşiran şarkı - Dinle sözüm ey dilrüba.
3 - İsmail ağanm - Acem aşiran şarkı - Yanar sinem.
4 - Nikoğos ağanm - Şevkefza şarkı - Geçipte karşıma.
5 - Refik Fersan - Tanbur taksimi.
6 - Hüzzam şarkı - Akşam oldu yine de bastı karalar.
7 - Şevki beyin - Hicaz şarkı -Bilmiyorum bana ne oldu.
8 - Şemsettin Ziya beyin - Divanı - Dün gece yeisile.
9 - Eviç türkü - Elveda dost deli gönül.
10 - Halk türküsü - Bülbül ne
gezersin çukur ovada.
21,00 Haftalık spor kutusu.
21,15 Esham, tahvilât, kambiyo* nukut ve ziraat borsası (fiyat)
21,25 Neşeli plâklar - R.
21,30 Müzik (Keman soloları -Orhan Borar tarafından)
1 - Corelli - Adagio ve Allegro.
2 - Brahms - Vals (La majör)
3 - Dwrak - Kreisler - Slav dansı No. 2 (Mi minör)
4 - Ries - La capricciosa.
5 - Chopin - Milstein - Nocturne
6 - Hubay - Hejre kati (Çar -daş)
21,55 Müzik (Melodi - Pl.)
22,00 Müzik (Küçük orkestra • Şef: Necip Aşkm)
1 - Thomsen - Dua
2 - Golwyn - Cambazlar (Fokstrot)
3 - Komzak - Viyana aşkı (Potpuri)
4 - Winkler - Kemanın aşk şarkısı.
5 - Dietrich - Fifreler (Marş)
6 - Gebhardt - Maskarade "(Kon ser valsi)
23,00 Müzik (Cazband - Pl.)
23,45-24 Son ajans haberleri ve
3 MAYIS 1839
Dr. Ahmed Akkoyunlu
Taksim - Talimhane Palas N
Pazardan asada har gön Saat 15 ten sonra
TÜRKİYE İŞ BANKASI
Devlet Demiryolları ilânları
Muhammen bedeli 8395 lira 45 kuruş olan muhtelif şekil ve eb’atta civata üe somun 15/5/939 Pazartesi günü saat (15) on beşte Haydarpa-şada gar binası dahilindeki komisyon tarafından kapalı zarf usulü İle satın alınacaktır.
Bu işe girmek istiyenleriıı 629 lira 66 kuruşluk muvakkat teminat ve kanunun tayin ettiği vesikalarla tekliflerini muhtevi zarflarını aynı gün saat (14) on dörde kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır.
Bu işe ait şartnameler komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır.
(2845)
Kendir tohumu 15/5/939 tarihinden itibaren D. D. 106 No. lu tarifeye ithal edilmiştir.
Fazla tafsilât için istasyonlara müracaat edilmesi. (1594) (3005)
Çünkü ASPİRİN seneterJenberf
KUMRAL ve SİYAH renkte sıhhî saç boyalarıdır.
İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ
Beyoğlu — İstanbul
her türlü soğukalgınlıklarına ve ağ-} J-ılara karşı »esiri şaşmaz bir ilâç» olduğunu işba» etmlşfi/ç
A S İ N ’njeslrlndan^amln olmak için,
markasına dikkat ediniz^
I
i
|
s
Dr. Hafız Cemal
Lokman Hekim
Dahiliye Mütehassısı
Divanyolu 104
Muayene saatleri pazar hariç her gün 2,5 - 6 salı, perşembe ve cumartesi sabahlan 9 - 11 fukaraya T. 22398
GÜMRÜKLERDE İŞLERİ OLAN MÜESSE3ELERE
Çaker Yazaroğlu
Gümrük komisyoncusu
Galata, Ziraat Bankası Karşısında Çanakçılı han
No. 34 - 36 Telefon : 35,96
İstanbul Asliye İkinci Ticaret Dairesi Reisliğinden:
Haşan Baari tarafından Sadık Ha-lit ve Ferruh inşaat şirketi şerikleri aleyhine açılan alacak davasında Galata Bahtiyar han 29 No. da oturan şeriklerden Ferruha tebliği muktezi dava arzuhal suretinin mumaileyhin bir semti meçhule gittiğinden bahsile bilâ tebliğ iade edildiği mübaşir meşruhatından anlaşılmış olmakla bir ay müddetle ilâ-nen tebligat ifasına karar verilmiştir. Keyfiyet tebliğ makamına kaim olmak üzere ilân olunur. (17406)
AĞARAN
SAÇLARA

İstanbul Asliye Altıncı Hukuk Mahkemesinden:
Davacı: Kemal vekili Avukat Neç-müssakip.
Müddeialeyh: Makbule: Aksaray Çakırağa mahallesi Külhan sokak. 4 No.
Davacı Kemal tarafından müddeialeyh Makbule aleyhine açılan boşanma davasına ait arzuhal sureti davalıya tebliğ edilmek üzere yazılı adresine gönderilmişse de mumaileyhin mezkûr ikametgâhını terkle semti meçhule gittiğinin beyanı ile iade kılınması üzerine Hukuk Usul Muhakemeleri kanununun 141, 142, 143 ve 183 üncü maddelerine tevfikan iade kılman bu arzuhalle tahkikat gününü gösterir davetiye varakasının mahke-, me divanhanesine asılmasına ve 38/1330 No. da kayıtlı işbu davaya müddeialeyhin on beş gün içinde cevap vermesine karar verilmiş ve bermucibi karar arzuhalle davetiye varakası divanhaneye asılmış olmakla müddeialeyh Makbulenin yukarıda yazılı müddet zarfında davaya cevap vererek tahkikat için tayin kılınan 15/6/939 perşembe günü saat 10 da mahkememizde hazır bulunması veya kanunî bir vekil göndermesi lüzumu tebliğ yerine geçmek üzere ilân olunur.
İst. Asliye I inci Ticaret dairesinden:
İst. Maliye Muhakemat Müdürlüğü tarafından Büyükadada Yıl-maztürk caddesinde 94 No. da mukim Telmak Usulcuoğlu aleyhine mahkememizin 938/214 No. lu dosyasile açılan alacak davasında ilânen icra kılınan tebligata rağmen gelmiyen müddeialeyh Telmak hakkında gıyap kararı verilerek muhakemenin 9/6/939 cuma günü saat 14 de talik edildiğinden muayyen olan gün ve saatte mahkemeye gelmesi lüzumu ilân olunur. (938-214).
İstanbul Deniz Ticareti Müdürlüğünden:
Fenerbahçe - Kumkapı - Bostancı ve Heybeliada mendireklerinin denil cihetlerine dökülmek üzere asgarî 300 azamî 1000 kilo sikletinde olmak üzere 1000-1250 metre mikâb ada veya kavak malı taş açık eksiltme ile alınacaktır. Müteahhit bu taşları kendi vesaiti ile yukarda isimleri yazılı mendireklere teslim edecektir. Tahmin fiatı 4375 liradır. % 7,5 teminatı muvakkate 328 lira 12 kuruştur. Eksiltme 18 Mayıs 939 perşenbo günü saat 11 dir.
Eksiltmeye gireceklerin % 7,5 teminatı muvaıckateyi muhasebe müdürlüğüne yatırdıklarına dair makbuz veya banka mektuplarile eksiltme günü Galatada rıhtım üzerinde İstanbul Deniz Ticareti Müdürlüğüne ve şartnameyi görmek ve almak istiyenlerin de müdüriyet idare şubesine müracaatları ilân olunur. (3032)
Muhabere ve Münakale Vekâleti
İstanbul Elektrik İşleri Umum Müdürlüğünden:
1 — İdaremiz ihtiyacı için muhammen bedelli «23450» yirmi üç bin dört yüz elli lira tutan 350 ton mazut kapalı zarf usulü ile satın alınacaktır.
2— Eksiltme 26/5/939 Cuma günü saat 15 te İdarenin Tünel başında Metro han binasının 5 inci katında toplanacak arttırma eksiltme komisyonunda yapılacaktır.
3 — Bu işe ait şartnameler idarenin Levazım dairesinden parasız olarak tedarik edilebüir.
4 — Muvakkat teminat mikdarı «1758.75» bin yedi yüz elli sekiz lira yetmiş beş kuruştur.
5 — Teklif mektuplarının 2490 No. lı kanunun ahkâmına uygun
olarak ve eksiltmeden en az bir saat evvel komisyon reisliğine makbuz mukabilinde verilmesi lâzımdır. C2818)
r® M : m*/ YKMk ’ W M * 1
* Art*
Zâfıurnumî, kansızlık; romatizma, sıraca, kemik, sir»^
Hastalıkların, cılız yavrular, yürüıniyen, diş çıkaramayan çocuklar, dermansız ihtiyarlar, solgun kızlar, vereme istidadı olanlar HAŞAN KUVVET ŞURUBU’ndan içmelidir. Kanı arttırır, iş-tiha verir, şifaî tesirleri çoktur. Fennî surette imal edilmiş, içilmesi kolay ve lezzetli bir şuruptur. Küçük, büyük her yaşta istimal edilebilir.
27nd TERTİP
Büyük Piyangosu
Birinci Keşide: 11-Mayıs-939 dadır-
Büyük İkramiye: 40.000 Liradır. Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000 ve 10.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır...
Yeni tertipten bir bilet alarak İştirak etmeyi ihmal etmeyiniz. Siz de piyangonun mes'ud ve bahtiyarları arasına girmiş olureunuz...
fi

IZTIRAP...
Sonra
ŞAYANI HAYRET TEDAVİ
Kelimeler, bunu ifadeden acizdirler. Bay M. A. zevcesinin ne yaptığını bilmiyorum, diye anlatıyor.
Yakılarınız olmadan sırt ağrısından son derece ıztırap çekiyordu. Nihayet ağrıyan ye-___________ re bir ALLCOCK yakışım koydu. Yaptığı an! ROMATİZMA I ZAİL OLUR II tesiri ve temin ettiği sayanı hayret tedaviyi sözle ifade etmek gayri kabildir.
Neden ağrısının acıklı darbelerine, veya siyatik ve iltihabı asabın sancılarına tahammül etmeli. Hemen bir delikli ALLCOCK yakısile bu ıztı-raplara nihayet veriniz. Bu yakı bütün ağrıları defeder. Delikli ATT,-COCK yakısı, kanın cereyanını tahrik, ağrıyan mafsallarda kanın terek-kümünü men ve sükûn temin eder.
DELİKLİ ALLCOCK YAKISI.
Fiatı 27 1/2 kuruştur.
Deniz Hastahanesi cilt ve zührevî hastalıklar mütehassısı DOKTOR
Feyzi Ahmet Onaran
Pazardan maada her gün 3 den sonra hastalarını kabul eder. Adres: Babıâli Cağaloğlu yoku-gu köşebası 43 Numara.
Zührevî ve cilt hastalıkları
Dr. Hayri Ömer
Öğleden sonra Beyoğlu Ağacamii karşısında No 33 Telefon 41358
Sahibi: A. Cemaleddin Saraçoğlu Neşriyat müdürü: Macid ÇETİN Basıldığı yeri Matbaa! Ebüzziya