Pazartesi 30 OCAK 1950 Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik Denizciler Caddesi S Posta Kutusu: İM ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: 15611 ZAFER İ£a îamiliaB
Yıl: 1 — No. 276 Fiyatı her yerde !• kuruştur. İDEMOKRASİNİNDİRİ Kadın mecmuasının 3^8 ncı iz I sayısı geldi. NET KİTABEYİ |
İzmir İl Kongresinin dünkü toplantısında
Celâl

ayar'ın Yaptığı
Konuşma
C. Bayar “ Muvaffakiyetli bir imtihan ! geçirmek zamanı gelmiştir. „ dedi
Koraltan, Köprülü, Menderes ve Incealemdar oğlu da söz alarak kısa birer konuşma yaptılar
Dün Kuruçeşme önünde kazaya uğrayan Çorum yolcu gemisi
İstanbulda dün bir 5 deniz kazası oldu
İzmir, 29 (Telefonla) — Demokrat Parti İzmir İl kongresi çalışmalarına bu sabah da saat 9,30 dan itibaren devam etmiştir. İl idare kurulunun dün akşam rapor hakkında yapılan tenkitlere verdiği cevaplar ikinci bir tenkide tâbi tutularak parti içi meseleler ortaya atılmış ve İl idare kuTulu tekrar tenkitleri cevaplandırmıştır.
Öğleden sonra faaliyet raporu kabul edilerek hesaplar tetkik ve İl idare kurulu ibra edilmiştir. Sıra İzmir Demokratlarının en fazla ö-nem verdikleri seçimlere gelmişti, I İki saatten fazla süren tasnif neticesinde haysiyet divanına: Dai Öke, Gl. Nihat Tunaaşan, Feyyaz Ekant, I Emin Değirmen, seçilmişlerdir.
İl idare kuruluna da: Dr. Ekrem Hayri Üstündağ, Osman Kapanı, Halim AlanyalI, Rauf Onursal, Adnan Düvenci, Pertev Arat, Sadık Giz ve Hayri Dündar seçilmişlerdir.
Saat 30 den sonra delegelerin alkışları arasında kürsüye gelen Başkan Celâl Bayar kısa bir konuşma yapmış bu konuşmasında şunları söylemiştir:
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Demokrat Parti Başkanı Celâl Bayar tarihi nutukla nndan birini söylüyor
Hilmi Uran Manisada Halk Partisini övdü!..
Füruzan Vapuru çorum a çarparak kazan dairesi civarında derin bir rahne açtı
Masonlar
— Edirne şilebi de kayalara çarparak parçalandı
İstanbul, 29 — Bu sabah erken sa atlerde 550 kadar yolcu ile Kara-denize gitmek üzere limanımızdan kalkan, fakat havanın muhalefeti dolayısiyle Kuruçeşme önlerinde de mirliyen Çorum vapuruna, saat 9.15 te manevra yapmakta bulunan Sa-dıkzadelere ait Firüzan vapuru çarp
Londra, 29 (Radyo) — Da nimarka’ya gitmekte olan Edime isimli bir Türk vapuru fırtına yüzünden An-glo - Normande adaları yakınındaki kayalıklara çarpmıştır.
Geminin kayalıklara o-turmasiyle büyük yaralar hasıl olmuş ve tekrar yüz-dürülemiyecek vaziyete gelmiştir. Geminin 50 kişilik mürettebatı tamamiyle kurtarılmıştır.

Londra, 29 a.a. (Afp) — Tahminen 3500 tonluk bir Türk vapurunun fırtına yü zünden Alderney’de Anglo-Normande adaları yakınında kayalıklara bindirdiği Ldnra’da haber alınmıştır. it (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
D. P. Çankaya İlçe Kongresi sona erdi
Samed Ağaoğlu ve Hâmit Şevket
mühim birer konuşma yaptılar
Yeni İdare Kurulu üyeleri seçildi
Demokrat Parti Çankaya ilçe kon gresi toplanmış ve önce başkanlık divanı seçilmiştir.
Başkanlığa Bekir Turna, başkan-vekilliğine Abidin Serimer, sekreterliğe Alpdoğon Şen Bayrak Kara kaya seçilerek gündeme geçilmiş ve idare kurulu raporundan sonra muh
telif tenkitler yapılmış ve rapor kabul edilerek idare heyeti ibra edil*
Dün de çalışmalara devam eden ilçe kongresinde malî rapor üzerinde tenkitler yapılarak rapor çoğunlukla kabul edilmiştir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Unesco’yu tanımıyor
İstanbul, 29 (Telefonla) — İstanbul Masonlar Cemiyeti bugün Sıra-selvilerdeki merkez binasında bir toplantı yapmışlardır.
İdare heyeti raporlarının okunması ve kabulünü müteakip Dr. M. Ke mal Öke söz almış ve sorulan sualleri cevaplandırarak:
• Biz emperyalist emellere hizmet eden teşekküllerle işbirliği yapmayız. Eğer UNESCO bizim gayelerimize uygun beynelmilel bir teşekkülse onlarla anlaşabiliriz..
M. Kemal Öke’nın konuşmasından sonra eski ve yeni bina meselesi üzerinde müzakerelere yapılmış ve toplantıya son verilmitştir.
Bîr izah ve itizar
Birkaç gündenberi Karadeniz sahillerinde bir tetkik gezisine çıkmış bulunan Başmuharririmiz Mümtaz Faik Fenik, son olarak Ordu’ya uğramış ve kardan yolların kapanması yüzünden orada kalmıştır.
Anadoluda kışın münakalenin temini, ancak tabiatın lûtfuna ve Cenabı Hakkın inayetine bağlı bir nimet olduğu için halen Ordu’da bulunan Başmuharririmizin, yazılarını posta ile göndermek imkânı da elinden gitmiştir.
Bu sebeple Mümtaz Faik Fenik’iıı başmakalelerini, iki gündür gazetemizde ıbulamıyan okuyuculardan ö-zür dileriz.
Halk Partisi her zamandan çok fazla kuvvetli imiş!
Demirciler Cemiyeti kongresi d ün Halkevinde toplanmış ve çeşitli mevzularda konuşulmuştur. Toplantının açılışını müteakip seçim yapılmış ve kongre başkanlığına Nure ddin Demirkol, ikinci başkanlığa Rıza Altınyay ve iki sekreter seçil miştir. Bilâhare idare kurulu rapo ru ittifakla kabul edilerek, idare kurulu seçimi yapılmıştır.
Seçilenler: Hikmet Karapulat, Emin Örs, Rıza Altınyay, Hüseyin Boz-kurt, Hüseyin Çorumluoğlu, Satılmış Bekbay, Mehmet Şişbacak’tır.
Çalışma Bakanına bir darbe daha..
Eğlence yerleri işçileri başkanı dün de matnıkî bir konuşma yaparak grev hakkının lüzumunu belirtti
GÜNÜN HÂDİSESİ:
Çalışma Bakanının Yeni Beyanatı
. Yazan: __
Samed AĞAOĞLU
ta kendi fikirlerimizi şimdiye kadar ve bir çok fırsatta yazmış bulundu- 1 ğumuz için, Bakanın eski sözlerini tekrardan ibaret olan bu son beyanatı üzerinde durmıyacaktık!
Fakat, Çalışma Bakanının Meclisteki beyanatında Demokrat Partiye, ona mensup olan ve grevin lehinde it (Devamı Sa: 6 Sü?5 de)
Manisa, 29 (a.a.) — Dün açılmış olan Manisa C. H. P. il kongresi bu gün de çalışmalarına devam etmiştir.
Bugün öğleden sonraki oturumda söz alan C.H.P. Genel Başkan Vekili Hilmi Uran demiştir ki:
•— Biz iktidar partisiyiz. Fakat kudretimizi yalnız halkın sempatisini elde edebilmiş olmada ararız. Ne iğfal, ne tahrik, ne tehdit bizim bugün de iltifat etmediğimiz ve da vamızm samimî inanı içinde iltifat etmeğe de asla lüzum hissetmediğimiz vasıtalardır. Zaten samimi bir yurt davasını halkımıza hakiki çehresiyle intikal ettirmek için ne I zalim ne tehditkâr, ne de demogok i olmıya lüzum yoktur. Bizim nazarımızda hadiselerin hakikî çehresini — o gün için beğenilen herhangi bir maskenin yardımı ile — vatandaşlardan gizlemiye çalışmak, vatandaşa en büyük saygısızlık olur.»
Hilmi Uran devamla: »Biz şerefi bize veya muarızlarımıza olacakmış gibi manasız bir düşüncenin zaafına kapılmaksızın programımızın çizdiği esaslar içinde yurt davaları peşinde yürümekteyiz. Ve yurt men faatine uyarlık yolundaki kanaatlerimize uygun gelen her muhalefet telkinini de geniş yürekli iyi telâkkiye hazır bulunmaktayız. Fakat böyle bir telkini ve bu telkinlerde ele alınabilecek bir fikri bulamıyor it (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Son günlerin en mühim bir mev- I zuu haline glen işçinin grev hakkı meselesinde, Çalışma Bakanının ha-1 kikate taban tabana zıt mütalea ve mülâhazalarına rağmen, çeşitli kay- | naklardan gelen haberler grevin demokratik gelişmelerdeki önemli hususiyetini belirtmesi bakımından j bilhassa memnuniyet uyandırıcı ma- 1 hiyettedir.
Bu cümleden olarak Lokanta, O-tel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası bir toplantı yaparak sendikalarının bu mevzudaki son durumunu tesbit etmek lüzumunu duymuştur.
Toplantıyı: .Şurası muhakkak ki grev mevzuu politika oyunları dışında mütalea edilmesi gereken ve bişlıbaşına ekonomik ve hukuki cep- J heler arzeden bir meseledir. Grev hakkını bir politika vesilesi yapmak ' istiyenler meseleyi bulandırmış ve 1 bittabi yanlış bir yola şevketmiş o- I lurlar.. diyerek açan, Sendika Baş- | ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Sıkmağa gelmiyecek !
C eçinı Kanununda 112 nci maddenin kabul edilmemesi üzerine, Demokratların encümenden çekilmesi de, ama garip neticeler doğurdu!
Kayseri nutkunda, Demokratlar seçime ve Meclise girmezlerse girmesinler, yerleri hazır, diye demir gibi lâf eden Nihat Erim’i görmeyin! Şimdi, 3 Demokrat Milletvekilinin encümen den uzaklaşmasına bile, yufka yüreği dayanmıyor!
— Gelsinler efendim; istedikleri gibi yazâlım, çizelim, kabul edelim! diye dil döküyor!
Nerede o Kaysfcrideki hiddet, şiddet! Nerede bu yumuşak hamur gibi sözler! Hani yumuşak da söz mü? Biraz sıkınca Radyo-lin diş macunu gibi boşalıve-riyor — YEDEKÇİ
Sayfa : 2
30 1 1950
ZAFER
GÜM GEÇERKEN .
Iş kolay
anıma
Muhip DIRANAS
Kendisine
polis SÜSÜ
veren genç
MESELELER PEŞİNDEN

D iitçe Komisyonunda Orman Genel Müdürlüğü bütçesinin konuşulması sırasında Tarım Bakanı Cavit Oral’m orman, ziraî mücadele ve öteki tanınla ilgili konular üzerinde izahlar verirken tuttuğu tarza, muhafazasına itina ettiği ağırbaşlılığa ne kadar memnun olsak yeridir.
Cavit Oral, kendi bakanlığiyle ilgili meseleleri hudutlarının dışına taşırmadan getiriyor, dozlarını meselelerin kendi hakikatleriyle tayin ediyor; bu arada bir sürçü lisan kabilinden dahi olsa, sözlerine’ ve izahlarına her hangi bir demagoji, parti polemiği, kaba pro paganda karıştırmaya tenezzül et-
Demokrat bir memlekette, devlet adamlığı haysiyetinden beklenen tek şey bu vakar ve ciddiyettir. Biz asla, bir hükümet adamının, parti adamı da olamıyacağını savunmadık. Bir hükümet her hangi bir partinin hükümeti olduğuna veya olacağına göre, onda vazifelenen kimseler de, elbette o partinin adamı olacaklardır ve elbette ki, mensup oldukları parti adına hizmet göreceklerdir. Bu hizmetin yöneldiği mevzu memleket işleri olduğuna göre, bu hizmetlerini ne
kadar İyi ifa ederler, memlekete ne kadar faydalı olabilirlerse, o nisbette partilerine itibar ve sevgi sağlarlar.
Gündelik polemikler, partllerara-
Bir günün beyliği beylik
T ürlü dedikodulara, çeşitli lentilerc sebep olan yeni Seçim Kanunu tasarısının, muvakkat komisyondaki tetkiki nihayet so na ermiş bulunmaktadır.
Öyle görülüyor ki, bu kadar gündür üzerinde uğraşılan tasarı, kısa bir zaman sonra Meclis umumî heyetine sunulacak ve müzakerelere başlanacaktır.
Her şey, şimdiden kararlaşmış gibidir, söylendiğine göre, tasarı 'bir hafta zarfında kanuniyet kesbe-decekıniş, millete hayırlı ve uğurlu olmasını temenni etmekten gayri yapacak işimiz yoktur. Bununla beraber, demokrasinin gelişmesinde başlıca rolü oynıyacak olan seçim işinin bu tasan sayesinde halledileceğine maalesef kani bu lunmadığımızı söylemek mecburiyetindeyiz.
Düşündüğümüze göre, fevkalâde cazip maddelerle, her şeyin düz gün gideceğini sanmak bir parça saflık olur. Bu kanun ne kadar iyi, ne kadajr mükemmel olursa olsun bugün yaşamakta olan zihniyet devam ettiği takdirde, hiç ıbir işin lâyıkiyle başarılamıyacağına inanıyoruz.
Küçük misaller bazan büyük işlerin gidişatı, istikbali hakkında büyük fikirler verebilir, meselâ^: sırf ilân inhisarı ellerinde bulunul, sun düşüncesiyle çıkarılmakta olan ilân gazetesinin neşriyatı bizlere bu hususta C. II. P. erkânının zihniyetini pek güzel göstermektedir.
Buyurun bir başlık: «Sondayla kavgası, İzmir D. P. il kongresinde çekişmeler, istifalar devam edi-
İyi mi, bu başlık altında uzanan satırlar D. P. Başkanı Celâl Boyarın kongreye gelmesini, muhtemel bir fırtınayı önleyebilmek maksa- | dına atfetmekte ve kendi kongresi- I ne giden bir başkanın orada bulunmasını «manevî bir baskı, olarak anlatmaktadır. Gözünüzü kal- ı dırıp, çift sütun başlığa bakın: «C. ' H. P. Manisa il kongresi çok hararetli oldu. Dr. Gürge bir konuşma yaptı, kongre memleket işleriyle meşgul!»
Evet, Manisa C. H. P. kongresi memleket işleriyle, İzmir D. P. kongresi ise sandalya kavgasiyle l meşgulmüş, sonra Manisa kongresine gelen Sayın Başkanvekili Hilmi Uran alkışlar arasında salona I dahil olmuş ve bu zatı şerifin kongreye gelmesi, mânevi ıbir baskı | teşkil etmiyormuş. Yalnız şeref veriyormuş!.
Bu yazılar karşısında C. H. P. j memleket işlerinden ziyade, san ’ dalya işine ehemmiyet verdiğini an lamak her halde güç değildir. Çünkü, Demokrat Partide sandal- ' ya kavgası olması için evvelâ, par- ' tide sandalya bulunması Iâzımgel-mez mi? Halbuki,, muhterem C. H. P. liler memleket işlerine ait büyüklü küçüklü, sandalyasım, koltuğunu, hattâ locasmı bile kapatmış- / lar, rahat rahat oturmaktadırlar.
Kavga olsa, olsa, kendilerinde o-lacak, çünkü 1950 geldi çattı, seçim kampanyasının başlamasına ramak kaldı, herkes evvelden kapattığı koltuğuna, sandalj-asıııa dört elle ' sarılmak mecburiyetini duymakta I ve kendi hislerini karşı partiye nıalederek, bir günlük beylik beyliktir diyerek, avunmağa çalışmakta ve memleket işlerini yüzüstü bırakmaktadırlar.
Bu zihniyet değişmedikten sonra, gökten inme Seçim Kanunu bile bizleri Demokrasiye götüremez!
Hikmet YAZICIOGLU
Fikir Hürriyeti ve
«Ulu»» durağında garip bir hâdise oldu Evvelki gece Ulus otobüs dura-2 ' '------ . yan
etmiş ve kendisine bir takım memuriyet süsleri vermiye çalışan bir genç Adalete teslim edilmiştir.
Hadise şöyle olmuştur:
İsmail Tuncay adında birisi, durak yerinde bulunan bir otobüse doğru yürümüş ve orada bulunan otobüs işletmesi hareket memurlarından Tevfik Gültekin’e -bu ı to büsün burada ne işi var?» dedikten sonra, iddiasının delili olarak da, ayni yere otomobillerin hareketlerini tanzim maksadiyle asılan »durmak yasaktır» tabelâsını göstermiştir.
Bu mantıksız müdahaleden doğan çekişme genişlemek istidadını göstermiş, biletçilerden birinin de işe karışması ile hararetlenmiştir.
Hareketini, kendisine polis süsü vermek suretiyle meşru göstermiye çalışan İsmail Tuncay, biraz sonra işe nöbetçi polisin müdahale etmesine rağmen: -Ben 5 inci şube poli siyim.» demek suretiyle yakayı kurtarmıya çalışmışsa da karakola celbedildikten sonra orada da kendisine «su mühendisi» süsü vermiş ve her iki mesleğe ait en küçük bir delil gösteremediğinden dolayı ada lete teslim edilmiştir.
Tahkikat devam etmektedir.
Gündelik polemikler, paruıerara- v.v.
sı mücadeleler, propaganda, tenkil Sanda enteresan bir hadise tereyi
ve murakabalar üzerinde tartışmalar veya çelişmeler, hücum veya savunmalar... Bütün bunlar, bu parti işleri, icra kuvvetinde memleket çapında ınes’uliyet deruhde etmemiş öteki serbest parti ele-maıılannındır; bir kelimeyle, partinin.
Fakat biz, her gece seçimin kabuslu rüyasını gören ve tek parti zihniyetinden kurtulamıyan C. H. P. ye bu gerçeği bir türlü anlatamıyoruz. C. H. P. ıbir iktidar partisi olarak, hükümeti memleket İşlerini tedvir eden bir icra kuvveti olarak değil; hâlâ partiyi çekip çeviren, badireden kurtaran, muhalefete ağız payı veren ve her ne pahasına olursa olsun iktidarın muhafazasına memur bir parti teşekkülü halinde görmekte devam e-diyor.
Böyle olunca da, pek tabiî, hangi hükümet üyesi hangi vesileyle ağzını açsa: Asarız keseriz, lâfı! Ama işler, devlet işleri, memleket meseleleri? Onlardan haber yok.

Gençlerbirliği ilk mağlûbiyete uğradı
Harbokulu kuvvetli rakibini 2-1 yenmeğe muvaffak oldu, Ankara Gücü de Hacettepeye 1 - O yalip
Lig maçlarına 19 Mayıs Stadında dün de devam edildi. Günün her iki maçının da cazip oluşu, stada bir hayli meraklı toplamıştı.
İlk karşılaşmayı saat 12.30 da ha kem Faik Gökay’m idaresinde An-karagücü ile Hacettepe takımları yaptı: Takımlar sahaya şu kadrolarla çıkmışlardı:
ANKARAGÜCÜ: Semih, Fethi, Fikri, Hüseyin, İsmet, Haşan, Recep, Halûk, Nezihi, Fikre1, Sezai.
HACETTEPE: İlhan, Refet, Hanı dullah, Alâettin, Kemal, Orhan, Tank, Mehmet, Burhan, Mecdi, Fuat.
Oyun çok süratli başladı ve ilk dakikalarda Hacettepeliler rakiplerinin kalesini sardılarsa da Ankara-gücü defansının iyi yer tutmasından bir netice alamadılar. Nihayet Ankaragüçlüler açıklariyle sağlı sollu rakiplerinin kalesini yoklamı-ya başladılar.
7 nci dakikada solaçık Sezai 12 pas çizgisi üstünde kendisine verilen topu iyi kullanarak takımının ve maçın yegâne golünü çıkararak Ankaragücünü galip duruma getirdi.
Oyun bundan sonra daha süratlendi. Bilhassa Hacettepelilerin ortadan yaptıkları akınlar tehlikeli oluyordu. Fakat devre 10 Ankara-gücü lehine bitti.
İkinci devre
İkinci devrede Hacettepeliler aynı hızlı tempo ile gol çıkarmak için çalıştılarsa da, takım halinde tam bir beraberlik gösteren Sarı-Lâci-vertlile'r rakiplerine fırsat vermedi ler ve maç da netice değişmeden 1-0 Ankaragücünün galebesiyle sona erdi.
HARPOKULU G. BİRLİĞİ
Günün 'ikinci karşılaşması Har-bokulu ile Gençlerbirliği arasında yapıldı. Takımlar sahada şu kadrolarla yer aldılar:
HARBOKULU: Remzi, İsmet, Rıd van, Mustafa, Selâmi, Nejad, Vasıf, Sabahattin, Hakkı, Sabahattin,
G. BİRLİĞİ: Necip, Muzaffer. Sait, Ali, Haşan, M. Ali, Hamdl, Korhan, Ali, Şahap, Mustafa.
Maçın hakemi: Reşat’tı. Oyuna sepeliyen kar altında saat 14.15 de başlandı. Derhal ileri atılan harbiye muhacimleri Gençlerin kalesine indiler ve ilk dakikalardan itibaren tehlikeli olmıya başladılar. Bu devrede harbokulu muhacimlerinin kaçırdıkları fırsatlar okadar çoktu ki, bunlardan bir ikisinden istifade etselerdi maçı rahatça ve farklı bir galibiyetle bitirebilirlerdi. Bilhassa biri 11 ve diğeri 14 üncü dakikalarda Harbiye solaçığının, çok müsait vaziyette olmasına rağmen kaçırdığı fırsatlar zikre değer. Bundan baş ka 25 inci dakikada Sabahattin, ö-nündeki beki de geçerek topu sürdü ve golünü rahatça yapması beklenirken attığı şütü kaleci Necip harikulade bir atılışla tuttu.
38 inci dakikada da Harbiydiler bir tehlike atlattılar. Kale içinde top Ali’nin eline^çarpmasaydı Harbiye kalesine giriyordu. Fakat devre golsüz bitti.
İkinci devre
İkinci devrede Harbiyeliler ilk devredeki hızlarını kaybettiler ve başlangıçta teşebbüsü Gençlere bı-
raktılar. Bununla beraber, yerin karlı olması ve Harbiyelilerin çok atak oynaması Gençlerbirliği torlarının topu lâyikıyle kontrol etmelerine imkân vermiyordu.
4 üncü dakikada Gençlerin ileri çıktıkları bir sırada Harbiye sola-çığı topu alarak sürdü ve Hakkıya verdi. O da yakın mesafeden Har-biyenin ilk golünü kaydetti.
Oyuna başlanır başlanmaz Gençler derhal Harbiye kalesine indiler ve soldan bir korner kalandılar. Ge len top kafa ile içeri girerken Remzi yumrukla uzaklaştırdı.
Gençler daha ziyade soldan inmek istiyorlar. Bu arada Santrhaf Haşan topla ileri çıktı ve 20 pastan şütünü attı. Harbiye kalecisi bunu ancak kornere atabildi. Atılan kornerden top Mustafaya kadar geldi. O da topu Ali'ye verdi ve gol oldu. Bu suretle 17 nci dakikada beraberliği temin etmiş oldular.
Oyunun geri kalan dakikaları kar şılıklı akınlarla geçti. Gençler, ilk devreye nazaran yavaşlamış olan Harbiye takımı karşısında daha iyi oynuyordu. Maçın beraberlikle bitmesi beklenirken son dakikada Har biye sağiçi Sabahattin topu 18 üzerinde ve soliç yerinde yakalıyarak yerden bir şütle Necip’i mağlûp etti ve takımına ikinci galibiyet golünü kazandırdı. Pek az sonra da maç 2-1 Harbiyelilerin galibiyetiyle sona erdi.
N. SEL
Basına dair
Basın Hürriyeti bir Milletin en büyük hakkı ve dayanak noktasıdır. Her insanda daima kendini aşmak ve Hürriyete kavuşmak arzusu vardır. Medeniyet, buna saygı göstermekle kaimdir
B
Hoyırsever bir vatandoja oçık teşekkür Atatürk İkinci İlk Okulundaki su tesisatı ile çeşme musluklarının ve belâlarının ihtiyaca kâfi gelmedi ğini görerek mevcut tesisatın tak viyesi ile musluk ve helâ sayılarının çoğaltılmasını ve bu arada okulda yemek yiyen yavrularımızın yemek lerinin ısınması ve bulaşıklarının yıkanması için bir de ısıtma yeri ile bulaşık yıkama yeri yapılmasını bedelsiz olarak üzerine alan ve işe de başlamış bulunan hayırsever vatan daşımız sayın bay İsmail Sakaya A-tatürk İkinci İlk Okulu Okul - Aile Birliği derin şükran ve minnetler; ni arzeder.
HUKUK FAKÜLTESİ
ÖĞRENCİLERİ
MISIR’A GİDİYOR .)
Ankara Hukuk Fakültesi öğrencileri sömestr tatilinden faydalanarak Mısır’a gitmek kararını vermişlerdir.
Prof. Şüheyp Derbil’in başkanlığında seyahata çıkacak olan öğrenciler dönüşte Kıbrıs’a uğrıyacak-lar, bir kaç gün de orada kalacaklardır.
Grup dönüşte deniz yolu ile gelecektir.
AMERİKA’YA GİDEN
BİR PROFESÖR VE
BİR DOÇENT :
Veteriner Fakültesi Fiziyoloji Enstitüsü profesörlerinden Dr. Ma-cit Erkol ve Anatomi Enstitüsü doçentlerinden Dr. Sabri Doğruer ilmi inceleme ve temaslarda bulunmak üzere Amerika'ya gitmişlerdir.
Omuzlarımı kavradı. O derece kendisinden geçerek sıktı ki, sivri tırnakları etime geçti. Hiddetle vücudümü sarstı:
— Söylesene be çocuk!
Teninden sızan bir koku genzimi dolduruyordu. Nefes almaktan korktum ve ağırlığından beyhude yere kurtulmağa çalışarak:
— Ay., bırak, dedim. Düşüneyim.. sonra söylerim.
Acı birşey yemiş gibi yüzünü buruşturdu ve ıslık gibi bir sesle:
— Korkak! dedi.
— Ne?!
— Korkaksın işte!., kendini olduğun gibi göstermekten ödün kopuyor.
Bir gazap tanrıçası gibi dikilmişti. Göğsü kabarıp iniyordu.
Yumruklarımı sıktım. Canım onu evire çevire pataklamak istiyordu. Niyetimi ihtimal bakışlarımdan anladı. Geri çekildi. Başını azametli bir eda ile doğrultarak:
— Vur! dedi. Haydi vursana..
Nemli dudakları yarı açılmış, burun kanatları kabarmış, yarı örtülü göz kapaklarını naltından.. sıkılmış yumruğuma bakıyordu.
Kafamı salladım:
— Belki korkağım, dedim, fakat hakikaten dayak istiyen bir kadını dövecek kadar alçak değilim.
Silkindim. Ayağa kalktım ve kendimi suya fırlattım. Tekne o kadar sallandı ki, ardımdan o da yuvarlandı.
Dönüş daha güzeldi. Fakat bence tatsız geçti.
II
Ben ateşli bir kızım. Atıf, bunu bilmese de aTtık herhalde hissetmiştir. Hissetti diye utanmıyorum.
Ayten Eral
i 1 e
Osman Doğanalp
Nişanlandılar
1\
29/1/1950
'irinci Dünya Harbinden sonra batı'da beliren ekonomik, politik ve sosyal buhranlar sonunda fikir, düşünce ve söz hürriyeti şiddetli baskılara uğradı.
Bolşevik ihtilâli ile Rusya'da, Faşist hareketi ile Italyada, Nazi rejimi ile Almanyada ferd, kanaatlerinden dolayı takibe uğradı. Devlet otoritesi, fikir hürriyetini kaldırdı. Gazeteler, kitaplar devletin kontrolü altına alındı. Söz ve yayın hürriyetleri toptan yasak e-dildi. Devletin kanaat ve siyasetinden ayrı fikir besleyenler düşman addedildi. Bu yüzden bir çok kıymetli düşünce adamları ya kamplar da çürüdüler veyahut yabancı memleketlere kaçmak zorunda kaldılar.
Tarih bize göstermiştir, ki fikir hürriyeti hiçbir zaman baskı ile alt edilememiştir. Fikirler en müthiş işkencelere göğüs germiştir. Fikir, vuruldukça sertleşen, itildikçe yaylanan İlâhî bir kuvvettir, insan karasının en yüksek faaliyeti olan fikir hürriyetinin kaldırılması, insan olmak bacımından bizleri zelilleş-tıren bir harekettir.
Euripides, esir’i: .Fikir ve şünce hürriyetini kaybetmiş dam., diye tarif etmişti.
Totaliter rejimler bu modele uygun esirler imal etmek istemişlerdir.
Çinli Filozof Lin-Yu-Tang der ki • Ben sansürlerden ve fikirlerimizi kontrol etmeğe çalışan hükümetler den nefret ederim. Böyle bir sansür, bu çeşit bir hükümdar insan zecâsını tahkir etmektedir.
Bu dünya yüzünde, fikir hürriyetimizi çalan kimseden daha büyük bir hırsız tasavvur edemiyo-
Fikirleı-i ayarlamak, onu disiplin altında tutmak isteyenler daima Kendi inkırazlarının tohumlarını ek mişlerdir.
İnsanlığın ilerlemesi, fikir ve düşünce hüriyetine bağlıdır. Hürriyeti sayesinde insan, kendi benliğinde insanlığını yaşamalıdır.
Spinoza der ki : .Devletin hedefi, vatandaşlarının emniyet içinde fikir kabiliyetlerini inkişaf ettirmesini, akıl ve idrakinden serbestçe faydalanmasını temin olmalıdır. Çünkü, devletin gerçek gayesi, hür riyettir.»
Devletin vatandaşlardan ne şekilde düşünmeleri lâzım geldiğini istediği gün, İ1k suikast Basm’a yapılmıştır.
Napolyon Bonapart, birinci konsül olunca, Basın’a karşı büyük bir şiddet göstermiş ve : «Gazetecilerin kulaklarını çekiniz onlara hepsini kapatarak yalnız-bir tanesini ortada bıarktığımı anlatınız.» demiştir. Filhakika, bütün gazeteler ka-
I Yatan : 111 J
I Füruzon H. TÖKİN I
patılmış, ortada sadece bir gazete kalmıştır.
Düşünmelidir ki, Basın hürriyeti, bir milletin en büyük hakkı ve dayanak noktasıdır. Bilginin ilerlemesi, fikirlerin tam bir düşünce
hürriyeti içinde gelişip olgunlaşması için kayıtsız şartsız bir Basın hür ■riyeti en lüzumlu şeydir. Bu, şerefli insanların en tabii bir hakkıdır. Fikir hürriyetine hürmet etmek ve onu vakur bir varlık olarak ele almak lâzımdır.
Her insanda, daima kendini aşmak ve hürriyete kavuşmak arzusu vardır. Medeniyet, buna saygı göstermekle kaimdir.
dü-
Telefon kabinesinde bir hâdise
Evvelki gece Anafartalar caddesindeki postahanede hayli garip bir hadise cereyan etmiştir.
Hukuk Fakültesi son sınıf talebelerinden âmâ İzzet telefon kabinesine girerek 45 dakikadan fazla konuşmuştur. Bu sırada sıra bekleyen halk İzzet’in bu konuşmaya bir nihayet vermesi için postahane nöbetçi memuru Nuri Çınar'a müracaat etmişlerdir. Nuri Çınar, küçük bir çocuğu göndererek konuşmaya son vermesini söyletmiş, fakat İzzet yine aldırış etmiyerek işine devam etmiştir. Bu esnada Nuri telefon kabinesine doğru gitmiş, kapıyı açarak İzzet’e konuşmasının uza dığını bir çok vatandaşların sıra beklemekte olduğunu hatırlatmıştır. İzzet evvelâ telefon ahizesiyle hücum etmek istemiş, fakat Nuri buna mâni olmuştur, izzet bu sefer de memurun yakasına yapışmış ve rastgele tokat ve yumruk atmıya başlamıştır. Etraftan müdahale e denler Nuri'yi âmâ mütecavizin e-linden zor kurtarmışlardır.
Sanık adalete teslim edilmiş ve hakkında gereken soruşturmıya başlamıştır.
Domuz ihracına müsaade edildi
Evvelce konulan ihraç yasağının bu kere Bakanalr Kurulunca kaldı rılması üzerine Denizli, Aydın, Manisa ve İzmir avcıları vurdukları binlerce domuzu ihraç edebilecek-dir.
Karar Ticaret Bakanlığınca kabul edildiğinden avcılara gereken kolaylık gösterilecektir. Ege bölgesi avcıları sürek avları tertibederek ihraç için külliyetli miktarda yaban domuzu avlıyacaklardır. Bu a-rada Ege bölgesinin bağlarına zararları dokunan domuzların avlanması bağcılar arasında memnuniyet uyandırmıştır.
Domuzlar Söke limanından Yunanistan'a ve diğer memleketlere gönderilecektir.
BİR AMERİKALI
KADININ EVİNDE
YAPILAN HIRSIZLIK .
Dün Yenişehir semtinde bir hırsızlık vak’ası olmuştur.
Amerikan Yardım Heyeti sekreterlerinden Elizabet Esmakinil isminde bir Amerikalı kadın, evde bulunmadığı bir sırada aynı binanın kapıcısı Ali Şentürk, bir duvar saati ile bir fotoğraf makinası çalmıştır.
Tahkikat sonunda Ali Şentürk ya kalanmış ve savcılığa teslim edilerek tahkikata başlanmıştır.
GENELEVDE BİR
DAYAK VAK ASI .
Dün genelevlerde maşa ile bir yaralama vak’ası ohnuştur. Ahmet Kermikli isminde bir genç, genel evlerde bulunan Emine Karagöz is ininde bir kadınla münakaşaya tutuşmuştur.
Bu sırada Ahmet, soba kenarında duran maşa ile Emine’yi döverek yaralamıştır.
Yaralı kadın hastahaneye kaldırılarak tedavi altına alınmış ve sanık hakkında tahkikata başlanmıştır.
YENİ BİR
TİP SİGARA :
Tekel İdaresi Şubatın ilk gününden itibaren yeni bir tip sigara çıkaracaktır. Ambalâjlı kutular içinde ve Uludağ adiyle çıakacak olan bu yeni sigaralar 55 kuruşa satılacak ve bundan sonra Mebus sigarası imal edilmiyecektir.
ZÜHREVİ HASTALIKLAR HAYLİ AZALDI :
1949 yılında genelevlerin yanına nakledilmiş olan Belediye züh revî hastalıklar muayene evi çalışmalarına devam etmektedir. Bu a-rada bir vıl içinde 12476 muayene yapılmıştır. Bu muayeneler neticesinde zührevî hastalıklara tutulduğu anlaşılanlar derhal hastahaneye kaldırılmaktadır. Bu tedbirler dola yısiyle şehrimizde zührevî hastalık lar hayli azalmış bulunmaktadır.
Endonezyayı İsveç de tanıdı
Stockholm, 29 (a.a.) — Dışişleri Bakanlığı, İsveç’in Endonezya Cum huriyetini resmen tanıdığını bildirmiştir. Bakanlık kısa zaman içinde Jakarta’ya diplomatik temsilci gön derecektir.
ZAFERİN TELİF A«K VE MACERA ROMANI
NUMARACI
■Yazan: N- A.
Tefrika No: 10
Zira, hissetmesini kendim istedim. Uslu Uslu, hanım hanımcık kendisini beklemenin bana verdiği azabı yakından duymasını iste-dm. Kendimi, bu güne kadar her türlü tehlikeden sakındıysam, bu; ona karşı gösterebileceğim en büyük saygıdır. Beklemek gücünü de bana veren kendisi değil mi? Dünya nimetlerinden elimi eteğimi çekerek, Manastıra kapatılmış bir bakire hayatı sürüyorum. • Gel, al, ben hurdayım, beni kurtar... diyorum. İlk kızlık rüyalarım onunla doludur. Ve bu rüyaların mahiyeti hiçbir zaman kardeşçe olmadı. Amma bunu kalkar kendisine nasıl söylerim? Söylemek-tense ölmeğe razıyım.
Kendimi idrak ettim edeli onun için yaratıldığımı biliyorum. Mahcubiyetimi soğukluk diye, çekingenliğimi düşmanlık diye tefsir etti. Ya ne zannediyor? O kadar a-ğırdan alırken koşup boynuna sarılacağımı mı?. Bunu bir kere yaptım, geçende..
Kaz kafalımın suratından düşen bin parça. Tabiatı kurusun! Kendisini gören cenaze alayında nöbet tutuyor sanır. Gözü cihanı gör. müyor. Başından büyük bir sürü işlerin peşinde. Sanki dünyayı dü-
zeltmek ona kalmış. Amma gel de anlat!
Bunları yüzüne söylersem kızmaz, köpürmez, azarlamaz. Fakat öyle kendisinden emin bir gülüşü vardır ki,: İnsan taş kesilir, bir yerde bir suç işlemiş .de o suça ortakmış gibi bir vehme kapılır. Görünüşte _gayet aLçak gönüllüdür. Sabahları çöp teknelerini boşaltan çöpçü ile can ciğer kuzu sarması. Aşağıdaki seviyedeki insanlarla ahbaplık etmeğe bayılıyor. Sonrada, kibar bir salona girsin, dut yemiş bülbüle döner. Karşıdan bakan -Kendini beğenmişin biri!» der. Hani, yalan da söylemiş olmaz. O put kesilmiş haliyle gerçekten kendini beğenmişin biridir.
Şunu anlamıyorum: Kendinden aşağı tabaka önünde onların seviyesine eğiliyor da kendinden yüksek bir sosyetede onların tepelerinden bakmağa | kalkışıyor. Geçen yıllarda bir yene gittik. Hiç de iyi bir tesir yaratmadı. Amma kendisi bu tesire aldırmıyor. O halk dostu imiş.
— Pek âlâ, diye sormuştum, o-rada tanıdıklarımız da halka mensup değil mi?
— Değil, dedi. İstersen bunu 1 kendilerine sor. Kabul etmezler.
Hırsızlar, serseriler, orospular nasıl cemiyetin tortu tabakası ise; senin yüksek sosyete dediğin de satıhta yüzen köpük tabakasıdır. Feleğin sillesini yemiş bir serseriyi beğenmezken, işi gücü çalışmadan rahat bir ömür sürmekten ibaret parazit bir zümreye ve onun züppe çocuklarına nasıl saygı duyarım?
— Sen evvelce böyle konuşmaz-dınz.
— Konuşmazdım.
— Şimdi çok değiştin.
— Değiştim.
— Seni ben bile anlamıyorum.
Ne yapalım! manasına gelen bir hareketle kollarını salladı. O zaman aramızda bir gölge ve bir hayaletin girmek üzere olduğunu müphem bir şekilde kavradım. Bizim evin çocuğu olmaktan çıkıyordu. Babam sıcaktan bile bize bu derece yabancılaşmamıştı. Evden kaçmağı düşünüldü fakat, bizi gene severdi. Durup dururken, kendisine ağır bir sorumluluk yükli-yerek o yükün altında ezilmiş yorgun bir adam haliyle gülümsedi. Kendisi yirmi yaşında bile yoktu, fakat, gülüşü feleğin çenberinden geçmiş ve mihnetin envaını görmüş bir ihtiyarın tebessümü ka-
dar hazindi.
— Sırrını öğrenemez miyim?
— Sırrım yok benim, dedi. Sır falan yok.. Aksine olarak sarahat var. İnsan biraz düşünse ’ ' amma düşünmek lâzım.
— Sen ne buldun?
Gözleri garip bir ışıkla parladı. Ağzını açtı, büyük bir şey söy-liyecek zannnederek bekledim. Amma manasız bir heyecanla:
— Şimdiye kadar doğru olduklarını sandığım şeylerin doğru olmadıklarını buldum, demekle iktifa etti.
Benim odamın balkonunda oturuyorduk. Ben o tarihlerde onaltı yaşındaydım ve kendisi henüz askere gitmemişti. Tek tük kavgalarımıza rağmen gene de birbirimizi görmeden edemiyorduk. İskemlemi ona yanaştırdım. Elini avcuma alarak sıktım ve;
— Dinle, dedim. Doğru olan neymiş, eğri olan neymiş onu sana sormuyorum. Biz kendi hayatımızı yaşıyalım, yeter! Babam sana çok haksızlık yaptı amma şimdi evin erkeği sensin. Beraber dolaşalım. Beni sinemalara, eğlence yerlerine götür. Beni gezdir, beraber gezelim.
— Eğlenceyi çok mu seviyorsun?
— Oh., çok seviyorum. Elbette seviyorum.
Gözlerini benden kaçırdı, elini de çekti. Bunu ancak şimdi hatırlı-

İngrid Bergman boşanıyor
Meksiko, 29 (a.a.) — Aktris Ing-rid Bergman’ın bir Meksika hudut şehri olan Ciudad Juarez mahkemesinde kocası Doktor Peter Lin-dstrom aleyhine boşanma dâvası açtığı bugün Chihauhua devletinin resmî gazetesi ile ilân edilmiştir^
Bu şehirden gelen son haberle*? re göre İngrid Bergman kocasını' | kendisine zulüm yapmakla itham ' etmektedir.
İngrid Bergman «bundan başka ' kocasının kendisini çok çalıştırdı- I ğını ve hattâ hiç istemediği zaman i bile film çevirmeğe mecbur etti-, ğini ilâve etmiştir.
Chihuahua devleti kanunlarına göre boşanma talebi için iki taraftan hiçbiri şahsan hazır bulunmaya mecbur değildir. Mahkemenin üç hafta içinde hükmünü bildirmesi muhtemeldir. Aynı kanunlara göre karı kocadan her biri arzu ettiği takdirde hükümden sonra derhal eylenebilir. Bilindiği gibi Bergman İtalya’da «Stromboli» adlı filmi çevirdiği esnada tanıdığı İtalyan sahne vazıı Roberto Rossellini ile evlenmek arzusundadır.
Büyük bir toprak kayması
Bolongne, 29 (a.a.) — Emilie eya letinde kâin 1100 metre yükseklikteki Vioere tepesi tahliye edilmiş
yorum. Üzerine küskün bir hâl olan Pogglialino köyüne doğru ya-çökmüştü. Bunun, benim için bir vaş yavaş kaymaktadır. Bu köyün manası yoktu. Kırgınlığının sebe- ' iki evi şimdiden toprak yığıniyk bini anlıyamadığım için ben de kapanmış bulunmaktadır. Vadiye kırılmış ve (Onun nesini seviyo- doğru ilerlemekte olan toprak y rum?) diye kendime sormuştum. ğını boşaltılmış olan üç köyü dah» (Devamı var) tehdit etmektedir. |
30 - 1 - 1950
ZAFER

Uzak Doğu işlerile ilgili olarak
Moskova
müzakereleri
i I ç aya yakııı bir zaman geçtiği halde, komünist Çinli lider Mao Çe Tung, gitmiş olduğu Mosko-vadan dönmedi. Aksine, Dışişleri Bakanı, Çu-En-Lai’yi de Moskova’ya getirtti.
Moskovaya çağırılan komünist liderler, bu zamana kadar edinilen tecrübelere göre, pek gözde adam- i lar sayılamaz. Bunların, gittikleri ı yerde hastahanede «vefat» ettikleri, ; yahut memleketlerine döner dön- ’ mez «hastalandıkları» malûmdur. ı Bununla beraber, Mao’nun, Krem- ( ünle büsbütün başka ölçüler dahilinde müzakereye girdiği muhak- t kaktır. Yani, komünist Çin lideri, I MoskovalI idarecilerle bir peyk dev- c let sıfatiyle değil de, komünist dün- r yanın mihverini tesbit edecek iki büyük devlet esası üzerinden görüş melere başlamıştır.
Bundan evvel, yine ibu sütunda i-zaha çalıştığımız gibi, Moskova müzakerelerinin uzaması, Mao’nun ağır almasmdandır. Filhakika, bu ayın 14 ünde, Çinle Rusya arasında bir anlaşmanın parafe edildiği şayi .ydmuş ise de, bunun müşahhas neticeleri henüz meydana çıkmamıştır.
Diğer taraftan, Rusların, dünya- i nın geri kalan bölgelerinde işi büs- r bütün azıtmaları, peyk devletlerin 1 idareci saflarında hattâ kendi mer- 1 kez partisi kadrolarında amansız bir ( temizleme hareketine girişmeleri, ı yeniden ibir Berlin ablukası tehlike- r sini ortaya çıkarmaları, şüphe yok J ki, peyk devletlerin inhirafçı hare- I ketlerini bastırmağa matuf olduğu -kadar Moskova müzakerelerinden ; bir netice almak maksadını da güt- 1 mektedir. 19 Ocakta, Vişinski’nin, İn- r giliz, Amerikan ve Fransız elçileri- r ni kabulden istinkâf edişi ve yine r Rusya'nın, Birleşmiş-Milletler organ t larının mühim bir kısmını, milüyetçi ( Çin hükümeti mümessilinin mevcudiyetini bahane ederek terketmesi de bundandır.
Bu arada, Amerikanın Uzakdoğu j işlerinden pek iyi anlayan Büyükel-çi rütbesini haiz M. Jessup’un Çin, Hindiçinı, Japonya arasında mekik . dokuduğu görülmektedir.
Mao’nun Moskovada giriştiği pa- ( zarlığın çetin olduğu anlaşılıyor. 1 Bu pazarlığı şu suretle hulâsa etmek i mümkündür:
■^Alao, Moskovaya her hangi bir memeleket lideri sıfatiyle gitmemiş, müsavi haklara sahip iki memleket arasında cereyan edebilecek müzakereler sistemini esas tutarak Ruslarla görüşmeğe yanaş- ; mıştır. Sovyetler, yeni bir Tito’nun türemesi ihtimali karşısında ve Mao’nun istinat ettiği muazzam nüfus ve güzide iş arkadaşlarını dikkat nazara alarak mütalealannı ileri sürmekten çekinmemişlerse de, bu talepler reddedilmiştir. İki gün evvel gelen haberlerden de anlaşılacağı gibi, gûya Ruslar Mançuryada bazı imtiyazlar ve bilhassa Port Art-hur ve Dairen’de bir takım haklar : talep etmişler. Halbuki, bahis konu- : su olan yerlerdeki bahis konusu imtiyazlar zaten bugün fiilen Rusların elindedir. Bizim kanaatimizce Ruslar, pazarılğı, Kızıl Çinin bir peyk statüsüne girmesi esası üzerine istinat ettirmektedirler. Buna karşı da, Mao’nun elinde bir koz vardır. O da Batıklara, yani Amerikaya dönüver-mektir, ki,.Formoza’nın bugüne kadar alınamaması ve Jessup’un kızıl hududa pek yakın yerlerde ısrarla dolaşması bunu göstermektedir.
Bir bakıma denebilir ki, Mao, bütün siyasî emel ve mülâhazalarla, Racine’kâri bir mücadele İle allak bullak olmuş bir vicdanla yaşamaktadır: Bütün dünya kızıl mı olsun? Yoksa daha beklemek lâzım mıdır? Beklemek iyi, fakat, yarım milyar Çin halkı, herhangi bir yerden herhangi bir yardım alamazsa, nasıl bekleyecektir? Ve bu intizar pek u-zun sürerse, Çin bugünkü sefil ve perişan halinde yaşamağa mahkûm edilirse, bir gün ağır bir balyoz gibi idarecilerinin tepesine inmiye-cek midir?
Çine para ve yiyecek lâzımdır. Bu nun tamamını Rusya asla temin edemez. Bu temin edilmeyince de, Mail, asla kayıtsız şartsız Moskovanın emrine girmiyecektir.
Şu halde pazarlığı, karşılıklı bir tehdit şeklinde ifade etmek mümkündür. Sovyetlerin son günlerdeki huysuzluğu ve Kızıl Çinin neticesiz kalan teşebbüsleri bunun neticesidir, yani bu pazarlığın son bulmasına intizaren başvurulmuş olan oyalama hareketlerinden ibarettir.
Bu pazarlığa, bir bakıma Amerika da iştirak etmekte ve, askeri ma kamlar Çine yardım lüzumunu ileri sürerlerken Dışişleri Bakanlığının buna muarız olduğu yolunda, şüpheye mahal verecek mahiyette haberlerin yayınlanmasına devam c-dilmektedir.
Yarın (bugün) Amerikan Dışişleri Bakanı Çin ve Kore meseleleri hakkında izahat verecektir. Bu izahattan evvel veya bu izahatı müteakiben Moskova’nın ve Pekin’in çok kuvvetli bir reaksiyon göstermeleri galip bir ihtimaldir.
Mücahit TOPALAK
Acheson istifaya davet ediliyor
HERGÜN BİR HÂDİSE
Dışişleri Bakanının bugün Çin, Kore bahsinde izahat vermesi bekleniyor
Vashington, 29 (a.a.) — Cumhuriyetçi saylavlardan bazıları Dışişleri Bakanı Acheson'un istifa etmesini istemişlerdir. Bu saylavlar arasında bulunan Dışişleri komisyonu üyesi Laıvrence Smith, Dean Acheson hakkında, şöyle demekte-
Acheson, işe yaramadığını göstermiştir. Komisyona hiç olmazsa birkaç kelime ile Alger Hiss’i müdafaa edişi hakkında izahat vermelidir.
Donald Jackson da şunları söylemiştir :
Dışişleri Bakanı, Uzak-Doğu vaziyeti ve umumî efkârın kendisine gösterdiği ilgi karşısında hakikatin icabettirdiği şekilde hareket etmelidir. Aksi takdirde istifa etmesi lâzım gelir.
Bakanın, yarın Dışişleri komisyonunda ciddi suallerle karşılaşacağı tahmin edilmektedir. Acheson, yarın Kore ve Çin'e yardım meselesi hakkında izahat verecektir.
Ekmek çarpsın^l
I I n fiyatları, her tarafta cuzluyor...
Gel, gelelim, ekmek? Onda kalite düşüklüğünden başka bir şey yok!..
ÇHinkü efendim, Ofis vaktiyle unu Amerikadaıı pahalıya malet-mişmiş! Fakat bize Amerikadan geldiği gibi beyaz undan ekmek satsa hadi eyvallah... Acaba O-fis, içine karıştırdığı tozu toprağı da mı pahalıya ithal etti?
Bizim (bildiğimiz, ofislerin vazifesi her yerde, fiat pahalılığına karşı nâzım bir rol oynamaktır.
Ne yaparsınız ki bizde o da, aksine; Ofis, pahalılığı tanzim etmekle vazifesini yapıyor! — A. F.
Tüyler ürperten bir facianın yeni tafsilâtı
Divina isimli İsveç gemisi Ingiliz Truculent denizaltısını nasıl batırdı?
Idrojen bombası yapılmalı mı?
İsveç toprakları
Amerikan umumî efkârı mütereddit
Paris, 29 (Basın - Yayın) — Hidrojen bombasının muhtemel imâli meselesi Amerika’da birçok yorumlara yol açmaktadır. Senato, Dışişleri Komisyonu Başkanı Senatör Conelly, dün akşam verdiği bir de-. meçte, Hidrojen bombasının imâline taraftar olduğunu söylemiştir. Son harbe iştirak etmiş olan Eski Muharipler Cemiyeti Başkanı da aynı fikri izhar etmiştir. Buna mu kabil Amerikan bilgini Allan Şef-ley, bu yolda böyle bir karar alınmasına muhalif olduğunu beyan et miş ve «Birleşik Amerika için bunun manevî veya askerî bir avantaj sağlayacağından emin değilim» demiştir.
Truman’ın yetkisi...
Ohio, 29 (a.a.) — Atom enerjisi komisyonunun yeni üyesi John Bricker, hidrojen bombasının imali gibi efkârı umumiyeyi çok yakından alâkadar eden bir meselede Başkan Truman’ın karar vermesine işaret ederek demokratların i-daresini tenkid etmiş ve bu işin kongreye ait olması lâzım geldiğini ileri sürmüştür.
Sovyet - Amerika radyo savaşı
Nevyork, 29 (a.a.) — Daily
New’a göre »Amerikanın Sesi» Rad yosuna ait bir teknisyen grubu Rus ların Amerikan yayınlarını bozmalarına mani olmak üzere bir İlmî araştırma programı hazırlıyacaktır. Programın 11 milyon dolardan fazlaya mal olacağı zannolunmaktadır. Gazete bu karıştırmanın önüne geçecek tesisatın 1950 haziranında işlemeğe başlıyacağını da ilâve etmektedir.
Arnavutluk ordusu ayaklanıyor mu?
Belgrad, 29 (a.a.) — Yugoslav basınının bu sabah bildirdiğine göre, Arnavutluk Ordusunda yeni ayaklanmalar vukubulmuştur. Rus subaylarının emrinde çalışmak iste-miyen Arnavut subayları Yugoslav hududunu geçmeğe çalışıyorlar.
Serbest Fıkra ;
Adalet Komisyonuı
Orman Kanununun bazı madde lerinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere 30/ 1/1950 pazartesi günü saat 10.30 da;
Adalet ve İçişleri Komisyonlarından kurulan karma komisyon:
Danıştay’da açık bulunan Daire Başkanlığı ile bir üyelik seçimi için 30/1/1950 Pazartesi günü saat 10 da;
Çalışma komisyonu:
İş kazalariyle meslek hastalıkları ve analık sigortalan hakkındaki 4772 sayılı kanunla 5019 sayılı kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve 4772 sayılı kanuna bazı maddeler eklenmesine dair kanun tasarısını görüşmek üzere 30//1/950 Pazartesi günü saat 10 da;
Dilekçe Komisyonu:
30/1/1950 Pazartesi günü saat 10 da;
Gümrük ve Tekel Komisyonu:)
Tekirdağ Milletvekili Ziya Ersin Cezaroğlu’nun, tarım makineleri ve pulluklarla tarımda kullanılan her nevi aletler, araçlar ve bunların yedek parçalarından güm rük resmi alınmaması hakkında ka nun teklifini görüşmek üzere 30/1 1950 Pazartesi günü saat 10 da;
Sayıştay Komisyonu:
Tekel Genel Müdürlüğü 1943 yılı kesin hesabı ile uygunluk bildirim ve Denetçiler raporu incelemek ü-' zere 30/1/1950 Pazartesi günü saat
Truculent faciosı - Ingiliz denizaltı gemisi nasıl battı?-Kurtarma faaliyeti - Botık gemide mürettebat arasında kahramanlık yarışı - Geminin kurtarılması için çehizlerini feda eden kızlar-
Lüzumundan fazla , Rus «Turist» i geliyor Paris, 29 (a.a.) — Fransız gazetelerinin Stockholm’daki muhabirleri, İsveç topraklarında ikametle- 1 rini uzatan Rus sayısının artması ‘ karşısında İsveç makamlarının git- 1 tikçe endişelendiklerini bildiriyor- 1 lar. Bunlar, diplomatik pasaport 1 veyahut servis pasaportu ile Mos- ’ kova’daki İsveç elçiliği tarafından ■ verilmiş transit vizesini hâmil 30, 40 kişilik gruplar halinde gelen seyyahlardır. Bunların, bilhassa mem- ( leketin tabiî güielliğile ilgilendikleri ve daima bir grup şefi refakatinde en ziyade sahil bölgelerinde geziler yaptıkları belirtilmekte- • dir. İsveçlilerin endişesini arttıran ; noktalardan biri de bu Sovyet tu- ; ristlerınin hepsinin İsveç dilini çok ; güzel konuşmalarıdır.
Yunan gazetecilerinin grev tehdidi
Atina, 29 (a.a.) — Atina’da çıkan 11 gazetenin memur ve müstahdem leri vazifelerini bırakmak tehdidin- ■ de bulunmuşlar ve posta memurlarının pazartesi günü yapacakları I 10 dai greve katılacaklarını bildirmişler- ms"' dir. Bu grev, 9 gün sonra yapılacak olan Yunan Genel seçimlerine ait 14U _______________
haber ve propagandanın yayılma- 1950 pazartesi günü sat 10 da; sına zarar verecektir. Bu gazeteci- • • • •
ler ayda hiç olmazsa 100 Amerikan doları tutarında bir zam ve gece servisleri için çift ücret istemeKte-
Mıssouri halâ kurtulamadı
Norfolk, 29 (a.a.) — Missouri
Zırhlısını kurtarmaya çalışan heyet sözcüsünün bildirdiğine göre, bugün geminin altında iki tertip dinamit patlatılacaktır. Bu infilâkın kumun ve çamurun emme kuvvetini tadil edeceği tahmin edilmektedir. Sözcü, infilâkın gemiye zarar vermiyeceğini kaydederek şu izahatı vermiştir :
Dalgıçlar, koyun iki sahilinden geminin altına doğru tünel açmaktadırlar. Dinamitin konacağı çukurlar üçer metre derinliğinde olacak ve bunlara 34 er kilo dinamit yerleştirilecektir. Diğer taraftan 2 şubatta Missouri’nin çekilmesi için lâzım gelen hazırlıklar tamamlanmaktadır.
Kurtarılacok her insan için bin sterlin ve hudutsuz
Ticaret Komisyonu:
Ticaret ve Sanayi Odaları Kanu-nu tasarısını görüşmek üzere 30/1
toplanacaklardır.
Kaza gecesi hava berrak ve sakindi. Bununla beraber, kadar
geminin kuvvetli projektörlerle yaptıkları arama neticesinde, suyun yüzüne çıkmış olan ilk gruptan ancak elli kişi kurtanlabildi.
Kaza yerine ilk yetişen destroyerlerden biri, karanlık sulardan haber bekliyor
Buna rağmen....
12 Ocak gecesi, Times nehri ağzında, Divina adlı bir İsveç gemisine çarparak bir dakika içinde sulara gömülen İngiliz denizaltı gem Truculent' d 47 tayfa ve mütehassıs işçi öldü. Davis kurtarma ale-ti sayesinde 40 1 kişi denizaltı gemisini ter-ketmiye muvaffak oldularsa da bunlardan ancak on beş kişi kurtanlabildi. Diğerleri çok kuvvetli -----------1—
kapılarak boğuldular.
Bazılarının cesedi lunamadı. Amirallik -----------------
elli kadar gemi ve bin kişilik bir e.tiple tertiplediği kurtarma ve arama faaliyeti, maalesef Truculent - Baş dalgıç meşum haberi veriyor: in bütün efradını kurtaramadı. 16,5 — ..............
metre derinlikte, çamur üstünde yatmakta olan geminin tel kablolar vasıtasile çıkarılmasına da teşebbüs edildiyse de, bu iş için dalan dalgıçlar, gemiye yaklaştıkları zaman, teknenin her yerine su dolmuş olduğunu gördüler. Ümit kalmamıştı.
beş adamiyle beraber kurtulmaya muvaffak olan gemi süvarisi Teğmen Bo-
Rusya İran’a yeniden çalıyor
Londra, 29 (a.a.) — İngiliz basın muhabirlerinin Tahran’dan bildirdiğine göre, Sovyet propagandası son zamanlarda bilhassa İran A-zerbaycanını amaç tutan tahrikâtı-nı arttırmıştır. Taşkent radyosu A-zerbaycan dili ile yaptığı son yayınlarından birinde Tahran Hükümetine şiddetle hücum ederek A-zerbaycan’da mücadeleden kat’i o-larak vazgeçilmediğini bildirmiştir. Muhabirler, Sovyet tahrikâtının şimdiye kadar İranda sükûnu ve uyanıklığı bozmağa muvaffak olamadığını ilâve ediyorlar.
Mısırda Soğuklar
Kahire, 29 (a.a.) — Mısırda olağanüstü bir soğuk dalgası hüküm sürmektedir. Sühunet Kahirede sıfır ve yukarı Mısırda Luksor da iki derettf olarak kaydedilmiştir.
Tazim Heyetleri!..
C ık sık Ulus gazetesinde gö-** rürüz, Sayın İnöntü, Türkiye-nin muhteilf (bölgelerinden gelen grup grup heyetlerle çevrili olarak resimler çıkartır. Bu hal daima seçim aylarına tekaddüm eden zamanlarda fazlalaşır
İnönü, C. H. P. Başkanı ol l dukları için partilerini her zaman kabul edip onları -devlet tahsisatından olmamak üzere, ağırlayıp misafir edebihrler; buna kimse bir şey diyemez.
Fakat Ulus gazetesinde okuduğumuza göre, bu heyetler, şahsi veya mahalli ne olursa olsun, muhtelif isteklerini yaptırtmak üzere doğrudan doğruya Cumhur-reisinin sıfat ve nüfuzundan faydalanan, onu bir takım keyfî icraata sevkettiren partili gruplardır; bu itibarla bu gibi hâdiseler, tek şef ve tek otoritenin, hâlâ devam ettiğine parlak birer delildirler.
Dünkü Ulus gazetesi, Keskin Belediye Başkanı ve C. II. P. İlçe idare kurullarından mürekkep bir heyetin, hükümet konağı yaptırtmak için doğrudan doğruya İnö-nüne müracaat ettiğini, resim çıkarttıklarını ve işlerinin derhal görüldüğümü açıkça belirtmiştir.
Yasan: —
Sarıçizmeli I
Bu gazeteye göre, sadece teessüfü mucip olan nokta, Demokratların bu tazim heyetine katılmış olmamalarıdır!
Dünkü Ulus gazetesinin bu mevzua dair yazdığı yazıların muhtelif satırlarını beraibercc o-kuyalım:
• Cumhurbaşkanımız ve Milletvekilimiz İnönü’yü de ziyaret e-derek bu arzunun tahakkukuna yardımını sağlamayı düşünmüşlerdi..
.... Cuma günü akşamı Cumhurbaşkanımızı ziyaret ederek vazifelerini yaptılar..
.... Halkçılar vazifelerini yapmışlar, alâkalı makamlardan hükümet konağının istimlâki için tahsisat temin etmişler, binanın yapılması işini yoluna koymuşlar ve böyle hayırlı bir işde bir temenniye iştirakten Demokratlar mahrum kalmışlardır.»
Aziz okuyucularım: Heyet, Cuma günü akşamı İnönüyü ziyaret ediyor ve Pazar güı^ü Ulus gazetesi »istimlâk için tahsisat temin
edildiğini ve binanın yapılması i-şinin yoluna konduğunu» yazıyor.
Soruyoruz; bir kazada yaptırılacak binanın 24 saatte istimlâk tahsisatını temin edecek makam, Cumhurreisliği makamı mıdır? Anayasa tayin edilen vazife ve salâhiyetler içinde Reisicumhura böyle bir vazife de verilmiş midir? Bu gibi hallerin, umumî efkârda; Reisicumhura islediklerini derhal yaptırtan bir ıniitegal-libe yaratmak gibi neticeleri yok mudur?
Bizim bildiğimiz, şehrin mahalli istekleri halk tarafından Mil letvekilleriııe ve belediyeye bildirilir. Onlar da, belediyenin veyahut ait olduğu Bakanlığın tahsisatına bu işi ithal edebilirse ederler, fakat hiç bir heyet, arzularını te-peden inme bir şekilde Cumhur reisinin mahza yüksek arzuları diye hükümet programına ve bütçesine uysun uymasın, derhal yaptırtaınaz.
Reisicumhur makamı, her yorulana bir han yaptırtacak makam değildir. Şayet Sayın İnönü bu gibi şehir ve kazalara fazla bir teveccühleri varsa onu ancak kendi ' kesesinden ödeyeceği parayla yapabilir. O kadar
dairesinin
• Dua edelim...» sağda denizaltıyı son terkeden Edward Buckingham.
cereyanlara
İkinci büyük deniz faciası
İngiliz donanmasının tarihinde Truculent faciası ikinci büyük denizaltı faciası sayılmaktadır. Birincisi 1939 da Liverpool civarında batan THETİS denizaltısının sebep olduğu matemdir. Bunlar bittabi sadece, sulh zamanında vukubulan felâketlerdir. Harb zamanında batan denizaltıların sayısı gizli tutulmaktadır.
Truculent, kaza gecesi, bir tecrübe seyrine çıkmış bulunuyordu. î-çinde mürettebattan gayri 19 işçi, mühendis ve mütehassıs vardı. Gecenin aydınlık ve denizin sakin olmasına rağmen, bir dakika içinde batan gemiye imdat çok geç geldi. Bu arada, Truculent mdat şamandırasını atmıştı. Bu şamandıra, batan denizaltıdan bir kablo ile suyun yüzüne çıkartılır. Üzerine bir bayrak ve çok kere uzaklardan duyulabilecek kadar kuvvetli bir çıngırak vardır. Gemi mürettebatı, Davis kurtarma âletlerde su üstüne çıkmaya hazırlanmışlardı.
ri bir miktar su dolmaktadır. Geride kalanlar, bu suyu ellerindeki vasıtalarla dışarı püskürtmek zorundadırlar. Lâkin, geminin ne kadar dayanabileceği malûm değildir. Bel ki de ikinci partiye sıra gelinceye kadar bölmeler çatırdayacaktır.
İşin bu noktasında, batık gemi i-çinde bir kahramanlık ve feragat yarışı başlamıştır. Herkes sırasını arkadaşına vermek istediği için, müzakere geç kalınmış sayılmaktadır, rada öpüşmeler, el sıkmalar, hattâ bazılarının anlattıklarına göre, siyet denizin dibinde yatan bu geminin içinde hakiki bir dram havası yaratmıştır.
Gemi süvarisinin soğukkanlılığı
Gemi süvarisi Teğmen Bowers, kurtulan adamlarının ifadesine göre, kazadan sonra bir an için olsun soğuk kanlılığını -kaybetmemiş, Tru culent, dipte çamura oturunca, bütün adamlarını toplayarak derhal kurtarma ameliyesine baş vurmuştur. Süvari isi o kadar iyi tertiplemiştir ki, bunu, kurtulanlardan biri şu sözlerle ifade etmiştir. -Hepimiz sıramızı bekliyorduk, fakat kumandanın sükûneti ve otoritesi bize o kadar tesir etmişti ki, on beş metre su altından çıkmayı değil de otobüsü bekliyormuşuz gibi sakin ve tasasızdık.»
Kaptan son dakikada adamlarının su yüzüne çıktıkları zaman nasıl hareket edeceklerine dair de bazı talimat vermiştir. Su yüzünde asla dağılınmayacak ve ayrı ayrı değil hep beraber batırılacaktır. Bunun üzerine 40 kişi, bir nevi maskeden ı ibaret olan Davis aletlerini takmışlardır. Evvelâ bunlar, müsademe neticesinde yaralanmış olan arkadaşlarını kollayarak tekneden fırlayacaklardır. Sonra sıra geri kalanlara gelecektir.
I Veda ve mertlik sahneleri
I Bütün mürettebatın hep beraber batık gemiyi terketmesine imkân yoktur. Çünkü kapak, bir insanın fırlaması İçin her açılışta içe-
uzadığından biraz da ’ ' ' ’ Bu a-
ve helâllaşmalar, simsiyah bir
rağmen kararlamadan işe başlandı.
Bütün İngiliz bahriyesile beraber, hususi gemisi, yatı, sandalı olan herkes hâdise mahalline geldi. Denizin üzerinde bir mahşer kalabalığı vardı. İngilterenin ünlü zenginlerinden biri, iki yatını birden vaka yerine göndermiş ve bin kişilik kur tarma ekipine, kurtarabilecekleri her adam için bin İngiliz lirası ve istedikleri kadar viski vadetmişti. Amirallik dairesine İngilterenin ve dünyanın her yerinden binlerce telgraf geliyordu. Kurtarma ameli-yesinde masraftan çekinilmemesi i-çin çehizlerini feda eden genç kızların telgrafları bunların arasında en çok göz yaşartan telgraflardı.
Kurtarma faaliyetine elde olan bütün vasıtalarla devam ediliyordu.
imdada gelenler
Kazayı haber alan gemiler, geç olmakla beraber, imdada koştukları zaman, su yüzünde bir kaç grup insan buldular. Bunlar kumandanlarının talimatı veçhile, bir arada, hep beraber bağırıyorlardı. Fakat, ilk grupu teşkil eden bu kırk kişiden yalnız on beşi sağ ve salim idiler, diğerleri cereyana kapılarak sürüklenmişler ve boğulmuşlardı.
Bir yandan su yüzüne çıktıkları halde kaybolanların aranmasına ___________------ -----------------—.—
başlanırken bir yandan da dalgıç- ' İngiltereye yayıldı ve kiliseler, Tru lar işe koyuldular. Truculent’ın bat culent’de ölenler için çan çalmıva tığı yer iyice bilinemiyordu. Buna başladılar.
Nihayet sabah oldu
Nihayet sabah oldu ve Trucu-lent’in imdat şamandırası görüldü. Dalgıçlar gayretlerini arttırarak, batık geminin etrafına bir kablo *■ sarmak için tekrar indiler. Kablo sarıldı, fakat, ameliyatı idare eden baş dalgıç su üstüne çıktığı zaman, başlığını çıkardı ve göz yaşlarını silerek -Uğraşmayın artık, dedi. Dua edelim. Gemide iş yok...-.
Bu haber yıldırım süratile bütün
Sivas ve çevresinde D. Parti faaliyeti
Silvan Belediye Başkanı da D. P. ye geçti
çerisinde mühim bir kısmı C. H. P. den ayrılmış olanlardır.
Havanın şiddetli muhalefetine rağmen her tarafta toplantılar yapılmakta ve memleket meseleleri etraflı bir şekilde görüşülmektedir. Her ilçeden aldığım haberlere göre aAtpunS ijanaXi[eej jeanouıaa
kadar olduğundan daha geniş safha-
Sivas, 29 (Hususî) — Sivas ve çevresinde Demokrat Parti faaliyetleri geniş bir şekilde ilerlemektedir. Bu arada Sarkışla ilçesinde Tekmen ve Eğerci köylerinde iki yeni ocak daha kurulmuştur.
Ayrıca İmranlı ilçesinde de yeniden dört ocak daha kurulmuş ve faaliyete geçmiştir. Bu ocaklara . „ _
I yüzlerce vatandaş D. Partiye kayıt- ı1ar arzetmektedir.
I larını yaptırmaktadırlar. Bunların i- (Devamı 6 ncı sayfada)
I'
Peykleri idare | etmek için [
ÜZİK
BAHİSLERİ
I
— Sözlerine dikkat et Urben...
Urben biraz kendini topladı:
— Affedin haşmetpenah... Fakat kendime malik değilim. Kafamda tasarladığım muazzam ve müthiş topu yapmadıkça kendime malik olamıyacağım .
— 76 —
— Notaras... Notaras!... Bir tavşan gibi sinecek miyiz? Neden bizim de şehrimizi müdafaa edebileceğimizi ona göstermiyoruz?.
— Diyelim ki öyle yaptık. Bir netice alabilir miyiz haşmetpe-
nah?...
Kostantiıı gittikçe çileden çıkıyordu. Hiddetinden yüzü kıpkırmızı- olmuştu. Birdenbire en yük sek sesiyle bağırmağa başladı:
(İsa hakkı için bu genç adama haddini bildireceğim. Beni bundan kimse menedemez. Şimdi bütün hassa askerlerimizi toplayınız.-
Bir müddet iki adam, imparatorun hiddeti karşısında ses çıkaramadılar. Kostantin bağırdı, çağırdı Küfürler etti. Sonra tekrar, yavaş, yavaş acı hakikati anlamağa başladı. Ve sakin bir sesle:
— Peki, o halde ne yapacağız? Allah aşkına söyleyiniz. Bana bir şey söyleyiniz. Ne yapmak lâzım. Ben, Bizans Kayzeri ne yapmalıyım?
Notaraz, ağır ağır cevap verdi:
— Bir tek çare var haşmetpe-nah.
— Söyle Notaras.
— Onunla, o müthiş Türkle hoş geçinmek lâzım. Eğer biz harbe sebebiyet vermezsek, hangi hakla şehrimize hücum edecek?
İmparator Franzesin yüzüne baktı. Franzes de:
— Bu, ona teslim olmak demektir. Fakat... Galiba başka yapacak biı- şey de yoktur.
Kostantin dişlerini gıcırdatarak
dinç bir adamdı. İmparatorun ö-nünde yerlere kadar ğildi. Kostantin Franzese dönerek:
— Sen konuş Franzes.
Dedi. Franzes bu garip tavırlı Macara:
— Şu acaip fikirlerini bir daha izah et bakalım.
Dedi. Urben, minnetsiz bir adama benziyordu:
— Fikirlerimde acaiplik yoktur asaletlû...
— Sen anlat görelim.
— Bugünün insanları, barutun değerini anlamıyorlar. Onu, hiç işe yaramıyan ince borular içine koyup yumruk büyüklüğünde taş atmakla iktifa ediyorlar. Halbuki barut, insanlığa yeni bir devir açabilir. Bir avuç barutta gizli olan kuvveti anlayamıyan insanlara hayret ediyorum. Ya bir kilo, beş kilo, elli kilo barut birden ateşlenirse...
Kostantin güldü:
— Ben sana palavra, demiştim Franzes...
Urben asabileşti:
— Palavra değil haşmetpenah...
— Elli kilo barutu hangi borunun içinde ateşliyeceksin? Ona
hangi demir boru mukavemet ede-
cek?
— İşte anlamadığınız nokta bu-
haykırdı:
— Daha ne yapacağım? Daha ne yapabilirim; ona vergi verelim demedik mi? Bundan daha fazla mı eğileceğim? Onun kölesi mi olalım?
— Olmakla kurtulabilsek...
— Ne dedin Franzes? Söylediğini kulağın işitiyor mu?
— Ah, benim kudretli İmparatorum. Maalesef işitiyor.
— Allahım... Ey Meryem... Ey İsa... Bana yardım ediniz. Bunlar neler söylüyorlar? Bu zalim Türke köle olacakmışım...
Sonra başını önüne eğerek mırıldandı:
(Sanki şimdi köleden başka bir şeymişim... Ey İsa... Bana bir yol göster...)
Franzes bir fısıldı halinde ilâve
etti:
— Bununla beraber İstanbulun müdafaasını da düşünmeliyiz.
— Ne gibi?.
— Bilmiyorum. Anî bir hücuma uğrarsak...
Notaras atıldı:
Kostantin sinirlendi:
— Sözlerine dikkat et Urben... Urben biraz kendini topladı:
— Affedin haşmetpenah... Fakat kendime malik değilim. Kafamda tasarladığını muazzam ve müthiş topu yapmadıkça kendime malik olamıyaca.ım.
— Böyle bir şey yapılamaz.
— Ah... Param olsa...
— Ne yapacaksın?
— Demir alacağım, tunç alacağım, pirinç alacağım..
— Lâf...
— Değil haşmetpenah... Bütün dünyayı altüst edecek olan müthiş âleti yapmak mümkündür. Ve ben bunu yapabilirim.
— Ne kadar para lâzım?.
— Yüz bin...
Kostantin bir daha alaylı alaylı güldü:
— Ne işe yarıyacağı bilinmiyen bir âlet için Bizans hazînesini boşaltacağımı mı sanıyorsun?.
— Sade bu kadar değil haşmetpenah. Hizmetinizde çalışırken, yan aç bir vaziyetteyim. Size, dünya tarihinde inkılâp yapacak olan yeni âleti yaparken, maaşımın da artmasını rica edeceğim.
— Bunun mânâsı, hoş geçinmek istediğimiz Sultana karşı düşmanlık göstermek olmaz mı?
— Neden öyle olsun Notaras?
Beni, kendi şehrimin müdafaasını
da düşünmekten kim menedebilir?
— Hakkınız var. Fakat müthiş Türke harp sebebi vermiş oluruz, diye korkarım.
— Allahım...
Franzes:
— Bunu gizli gizli yapabiliriz.
— Neden alenen yapmıyoruz.
— Başvekilinizin dediği doğrudur haşmetpenah... Ona harp sebebi vermememiz daha doğru olur. Bununla beraber kimseye duyurmadan düşünebiliriz.
— Ne yapabiliriz?
— Bana kalırsa, evvelâ sultana çok yakın bir dostluk göstermeliyiz.
— Bunu nasıl yapacağız?
— Dilim varmıyor haşmetpenah... Fakat...
— Artık her şeyi söyliyebilirsin Franzes.
— Yakında Sultanın yine Hisar önüne geleceği muhakkaktır. E-dirneye muvakkaten gitmiş olsa gerektir. Geldiği vakit ona, hoşuna gidecek hediyeler göndermeliyiz.
Kostantin acı acı güldü:
— Söyle Franzes söyle... Artık hiç bir şey beni şaşırtmıyor. Her şeyi tabiî telâkki ediyorum.
— Meselâ, Sultan şimdi bir ordugâhtadır. Sarayında değildir. Ona, Bizansın nefis yemeklerinden, şaraplarından, meyvelerinden gön-
dersek ne olur? Türkler en küçük bir hediyenin hatırını bile sayarlar ve dostluklarına gayet sağlamdırlar. Belki İsa, o müthiş Türkün kalbine biraz merhamet ihsan eder de...
— Hakhın var Franzes... Fakat bu hareketimizin onu yolundan çevireceğini bilsem... Sarayımın bü tün mutfağını ona takdim ederim.
— Bir kere tecrübe edelim haşmetpenah...
— Öyle olsun... Müdafaa tertibatı için ne yapacağız?
— Acaba şu Macar Urben ile bir daha konuşsak..
— Şu palavracı ile mi? İnanılmı-yacak şeyler söyliyen budala ile
— Belki, bu söylediklerinden bir kısmı doğrudur.
— Bugün herşeye tahammül e-deceğim. Çağırın da görüşelim.
Biraz sonra Macar Urben geldi. Bu, ufak tefek, fakat hareketli,
Kostantin birdenbire hiddetlendi:
— Bu küstahı dışarı çıkarınız, diye bağırdı. Hiç bir şey yapabileceğine inanmıyorum. Bir sürü yalanlarla kendini bize besletmek is-tiyen adî dolandırıcıdır bu...
Urben sapsarı kesildi:
— Dolandırıcı değilim. İstediklerimi veriniz ve beni bir yere hapsediniz. Eğer dediğimi yapamazsam başımı kesersiniz.
— Keşmeğe değer bir baş olduğuna kani değilim.
— Haşmetpenah... Eğer ben fikirlerimi Türk Sultanına söylesey-dim, her halde sizden gördüğüm hakaret yerine iltifat görürdüm.
— Belki onun ziyan edecek parası vardır.
(Devamı var)
Sovyet Rusya yeni tertiplere baş vuruyor
Londra, (Nafen) — Sovyetlerin, Peyk memleketlerde devamlı surette artmakta ve genişlemekte olan j milliyetçi cereyanları önlemek için başvurdukları yeni bir tabiye hak- | kında malûmat elde edilmektedir. , Belirtildiğine göre, Kremlin’de Peyk memleketleri kontrole memur başlıca ajanların yaptıkları bir toplantı esnasında bu hususda gerekli kararlar alınmış ve '__1____
ki işi Mareşal Voroşilov’a devredilmiştir. i
Anlaşıldığına göre,Sovyetler mil- . can uyandırdı, liyetçi cereyanlara karşı gelebilmek | Memleketimizde kuvvetli keman için her memleketin başına o memle. , tekniği »-♦-♦«rAisı «m, «inin, ketten olmayan birisini getirmek- nıstlerlr tedirler.
Kremlin bu yeni tabiyesinin muhtelif Peyk memleketlerinde tatbiki hakkında şu tafsilât da verilmekten ır:
Polonya: Peykler arasında en kuvvetli orduya ve R«.ojaj«. «...— • miz spi|
bir düşmanlık besleyen bu memle- | serıere İmlin Rnvvot Rııcvnnın ileri çelen 1 ■ . )
Bu ayın konserleri
C on onbeş gün zarfında, geçen ** aylara nazaran, daha fazla solist dinlemek fırsatını bulduk; bu bunların tatbi- ■ arada bilhassa Wilhelm Kempffin devre- şehrimize uğrayışı, sanatseverler a ı-asında büyük bir sevinç ve heye-
Yazan: _
I A.C. ERMAN |
Yazan :
iter arasında en kuv awskfniI Rusyaya karşı ezeli l m-z spik]
kette Sovyet Rusyanın ileri gelen mareşallerinden Rokosovsky getirilmiş ve bütün idare onun eline bırakılmıştır.
Rumanya: Bu memlekette idare dizginlerini ellerinde tuttukları zannedilen şahıslar şunlardır: Yahudi Anna Pauker, Ukraynalr Rus harbiye bakanı general Bodnaraş, Besa-rabyalı yahudi Kişinev ve karısı. Bunalrın arasında Rumen olarak yalnız bir kişi bulunmaktadır. O da komünist partisi genel sekreteri Dej’dir.
Bununla beraber, Sovyetlerin Peyk memleketlerde tatbik etmeye başladıkları yeni «tabiye.den haberdar bulunan Rumanya’nın «Rumen olmayan idareciler, genel sekreter Dej'in milliyetçilik cereyanını kö-rükliyebileceğini ileri sürmekte ve onu ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Gizli polis şefi Kişinev ile karısı Liuba Kişinev ile Anna Pau-ker’in de fazlasiyle yahudi olduğunu belirtmekte ve bu vesile ile onu da temizlemeye gayret etmektedirler.
Bulgaristan: Bu memlekette Sovyet Rusyaya sadakat gösteren Çer-venkov’un yeni başbakan olacağı söylenmektedir. Fakat perde gerisinde büyük faaliyet gösteren ve Çer-venkov’un en kuvvetli rakiplerinden biri de genç yaşında Bulgaristandan ayrılmış, askerliğini Kızıl ordu saflarında yapmış ve orada general rütbesine erişmiş Damianof bulunmaktadır. Bulgaristpnda mevcut kuvvetli milliyetçi cereyanı önlemek maksadiyle Sovyetlerin general Damianofa bel bağladıkları anlaşılmaktadır.
Arnavutluk: Burada Enver Hoca bir isimden başka bir şey ifade etmemekte ve bütün idare Sovyet askerî heyeti başkanınm elinde bulunmaktadır.
Çekoslovakya: Beneş’i, Mazaryk’i ortadan kaldırmış olan Sovyetler milliyetliğin en şiddetli bir şekilde gelişmekte olduğu bu memlekette şimdi Moskova yetiştirmesi komünistleri de temizlemeye hazırlan-maktadırlar. Çekoslovakyada Ge-minder’i tanıyanlar azdır fakat işin farkında olanlar onu «Çekoslovak-yanın Rokosovsky’si» olarak göstermektedirler.
Macaristan: Yeni Sovyet tabiyesi-nin önümüzdeki haftalar içinde Macaristan'da tepkilerini göstermesi beklenmektedir. Şimdiki halde idaresinde aslen Macar olan kimseleri muhafaza etmekte olan Macaristan-da Rokosi’nin de Dimitrov ve Kola-rov şeklinde ölmesi ve ona da cenaze törenleri tertip edilmesi beklenmektedir. Rakosi, Stalin'in yetmişinci seneidevriyesi münasebetiyle Movkovaya gittiği vakit memleke-
—....oi ve yetiştirdiği genç violo-
1 nistlerle tanınan Necdet Remzi A-I tak'tan, 7 Ocak Halk Konserinde, | «Viotti. nin «La minör» ve Wieni-avski'nin «Re minör» keman kon-sertolarını dinledik. «Viotti» deki violonistik fakat yorucu pasajların enerjik ve pürüzsüz icrası, Wieni-•---.'.'i’nin son kısmındaki terte-
spikatolar, solistin, dinlettiği e-, ____e ne kadar hâkim olduğunu
bariz bir surette ortaya koymakta.
B. Atak’ın, yeni takılan tellerin akorlarının konser esnasında düşeceğini bildiğinden, Viotti’ye yüksek bir akorla başlaması dinleyici üzerinde huzursuzluk yarattı. Bu hali bertaraf için tellerin çok daha önce takılmış olması gerekirdi.
Bu konserden iki gün sonra, yine Necdet Remzi Atak ile talebesi Haşan Alparslan’dan, Ankara Rad-~ ' «İki Keman Kon-
her şah-
yosunda, Bach'ın — sertosu.nu dinledik. B. Atak yıl, «iki keman» edebiyatının _ eserlerinden sayılan bu eseri yeni yetişen bir talebesi ile dinletmekte. Orkestra ile ilk konserini veren Haşan Alparslan’ın, tecrübeli bir violo nist olan öğretmeni yanında hisso-lunacak derecede temiz ve rahat çalışı, ilerisi için çok şey vadet-mekte.
Aynı Radyo Konserinde, B. A-tak, otuzuncu sanat yılı dolayısiyle, ilk çaldığı eserler arasından Vioti-nin La Minör Konsertosu’nu tekrarladı. Bu konsertonun son kısmı lüzumundan fazla süratli çalındığında, bilhassa 7. Halk konserinde olduğu gibi, orkestra ile solist arasında anlaşmazlığa, kovalamacaya yol açmakta. Daha itidalli bir ritm için de, bu kısmın zarafet ve canlılığından kaybetmiyeceği gibi, yukarıda bahsolunan mahzurun da hafi fliyeceği kanaatindeyiz.

10 Ocak salı günü Büyük Sinemada, Fransız pianisti Bn. Jeanne -Marie Darrâ tarafından bir «Cho-pin ve Liszt» resitali verildi.
Bn. Dorre’den, Chopin’in 12 Etüdü yerine sadece bunların içinden op. 25 in 6 numaralı (Tiers) etüdünü dinlemiş olsaydık, solistin sazını ne kadar hâkim bir şekilde kullandığını, en büyük güçlükleri, dehşetli tekniği ile nekadar büyük bir kolaylıkla yendiğini yine farkedecek-tik. Program harici çaldığı Saint -Saens’ın «Sol el için Bovrre» si ise, pianistin bri virtüöz tekniğine malik olduğunu münakaşa götürmez bir şekilde ortaya koyuyor. Chopin-in op 10 Etütlerinden dört beş ve sekizinciler ise teknik bakımından gereken mükemmeliyette icra o-lundu. Müsavat, solelin muvazeneli ritmi ve takibi, yumuşaklık, son derecede temiz bir tuşe; bunun ö-tesinde aranan Chopin’e has müzikal anlayış ve ifade bakımından Bn. Darre tatminkâr bir hava yaratamadı. Bilhassa teknik müşki-
tin idaresi başbakan vekili Ernö Ge-rö'ye bırakılmıştı. Ernö de Macar değildir ve Besarabyalı bir yahu-didir.
lâtlar yanında zengin bir ifade kudretini gerektiren (sol minör Bal-lad, op V No. 12 - Râvolution -, op 25 No. H gibi) etütlerde sanatkârı, sadece esere hâkim bir icracı olarak tanıdık. Meselâ op 0 mi maj. etütteki içli, önem verilmesi gereken polifonik seslerin rubato yükselme ve çekilmeleri, op 25 in 3 numaralı etüdünde gereken dalgalı ifade genişliği hissolunamadı.

14 Ocak 4. Filarmoni. konserinde Mithat Fenmen’den Beethoven'in dördüncü, sol majör «Piano konsertosu» nu dinledik. Zannedersem başlangıçta salonun havasının kuru ve biraz soğuk olması sebebiyle, solistin teknik pasajlarda takıntılı çaldığı (hattâ B. Fenmen’in pianist liği yanında müşkülât arzetmesine ihtimal veremediğim bazı pasajlarda dahi), gereken ihtimamla, eserin son derecede manidar ruhuna nüfuz edemediği görüldü. .Andante con moto. da, orkestra ile saz arasındaki patetik dialoglarla, Beethoven'in, iki karşılıklı ruh haletini ne kadar dahiyane bir üslûpla ifade ettiği herkesçe malûmdur, icra bakımından B. Fenmen en çok bu kısımda muvaffak oldu. Ancak, Chopin enterpretasyonuna has, sol elin serbest bir ritmde hareketinin, bu eserde gereken Beethoven enter-pretasyonu ile bağdaşamıyacağını belirtmek isterim. Çok güzel konserlerini dinlediğimiz değerli pi-anistimizden, bunun yanında daha üstün bir icra beklemek hakkımızdır.
canlı bir hava ve vecd içinde geçmesine mâni olmaktan çok uzaktı. Ses kompartımanları arasındaki farkı bu kadar güzel belirtebilen ve hissettiren başka bir müzisyene rastlamadığımı söylerken mübalâğa etmemiş olduğumu sanıyorum. Beethoven’in op. 53 «Waldstein» sonatını dinlerken, benliğimizi en derinden sarsan, ilâhı kudret önündeki aczimizi, ıstırabımızı hissettik, heyecanlandık. Her an, sonunun gelmesini istemediğimiz ses tufanı içinde, ruh kontrastlarını bu kadar dahiyane bir şekilde hissettiren sanatkârın, dünyaca sayılı büyük pianistler arasında mühim bir mevki işgal etmesi tabiidir.
Konserin ikinci yarısında ve prog ram harici dinlediğimiz Brahms, Liszt, Chopin, Mozart ve Bach, tek kelime ile «sihirleyici» idi. Konser bittiğinde müziğin İlâhi hüznü bütün benliğimizi-kaplamış bulunuyor du.

21 Ocak Sekizinci Halk Konserinde, tanınmış müzisyenimiz Muhittin Sadak’tan Lalo’nun «Re minör violonsel konsertosu» nu dinledik. Eser, baştan sona kadar ağır bir romantizm tesiri altında dinleyicileri eziyor, hattâ bazen sıkıyor.
İkinci ve son kısımlardaki orkestra ile solist arasında muvazene teessüsü zol olduğu halde gerek B. Sadak'ın gerekse orkestranın bu müşkülâtı yenecek kadar dikkatli olduğu görülüyordu. Solistin konser salonunda yarattığı sempatik ve samimi hava entonasyon hatâlarını ve ekser teknik pasajlarla mücadelesini unutturacak kadar tesirli idi.

*
Bundan dört sene önce 15 Ocak 1945 te sanat hayatının yirmi beşinci yılı kutlanan Necdet Remzi Atak, bu yıl yine 15 Ocakta Millî Kütüphanede, Yüksek Tahsil Talebe Birliğinin tertiplediği seri konserlerin birincisinde bize güzel bir keman resitali dinletti, sanat hayatının o-tuzuncu yılı kutlandı. Sayılı müzisyenlerimiz arasında B. Atak’ın, memleketimizde konser ve pedagoji sahasındaki küçümsenemiye-cek hizmeti sanatseverlerin malûmudur. Sanatkâr kısa bir konuşmadan sonra Tartini’nin re minör Konsertosu ile resitale başladı; icra bakımından, bu konserto, o gece dinlediğimiz eserler arasında zayıf kaldı. Vitali’nin «Şakon.u ile Sara-sat’ın «Endülüs Romanzı» nı, her bakımdan mükemmel ve muvaffakiyetle çalınan parçaların başında sayabiliriz. Pianist Erfüz Edgüer’in refakatini, nazarı dikkatimizi çekecek kadar anlayışlı bulduk.
28 Ocak Dokuzuncu Halk Konserinde İlhan Özsoy’dan Mozart’ın «dördüncü, re maj.. ve Max Bruch-un «sol minör, keman konsertoları-nı dinledik.

Dahi pianist Wilhelm Kempff’in 21 Ocakta Büyük Sinemada verdiği resital, Thibaud’dan sonra AnkaralI sanatseverler için yeni bir bayram oldu. Plâklarından tanıdığımız üstadın, kendisi için çok bulduğumuz yanlış sesleri, çiftleştirmeleri ve pianonun arzettiği müşkilât do-layısiyle o gecekinden daha üstün bir seviyede olduğuna kaniyiz. Mamafih bütün bunlar, dinleyenler i-çin, konserin son derecede heye-
Mozart'ın «re maj.» konsertosu-na marşvari bir tempo ile başlayışına atfen «Askeri konserto» diyen isim meraklıları varsa da bu temanın başlangıca münhasır kalması ve eserin sonuna kadar avdet etmemesi böyle bir ismin yerinde olmadığını göstermeye kâfidir. Konsertonun birinci kısmında B. Özsoy, parmakları sürtü-nürcesine bir çalışla gereken uçarı, mizahî havayı yaratamadı. Son kısımda, ise bunun aksine iyice açılan solistten zarif bir Mozart en-terpretasyonu dinledik. Bu «Rondo. nun son sahifesindeki ve birinci kısımdaki pürüzler hariç, bilhassa «Andante Cantabile» deki ifadeli çalışıyla B. Özsoy’u tebrik ederiz.
Şüphesiz Max Bruch’un en güzel eseri «Sol minör keman konsertosu» dur. Bir zamanlar bu eser Beethoven ve Mendelssohn’unkilerden son ra en sık çalınan bir konserto idi.
Solistin hâkim ifadesi, dinleyenleri eserin lirik ve sürükleyici mânasına nüfuz ettirecek kadar müessir; tekniği, zor yerlerde müzik yaratacak kadar sağlam.
Bruch’un en taş yürekli insanları dahi yumuşatan, coşturan «Ada-gio» su, konsertonun en güzel kısmıdır. Eserin en iyi çalman bu kısmında (temanın ilk çalmışı hariç), sürükleyici bir müzik dinledik.
— Herhalde, Üniversite’de Mösyö Dö Giz ile Kardinâl Hazretlerine rastlamışlardır ve onlar da Bra-jelon’u durdurarak bazı malûmat almak istemişleridr.
Rospinyak hiddetle bağırdı:
— Hay şeytan alası herifler! seni de, felâket baykuşu, sefil, hilebaz herif, seni de şaytanlar alsın!... Buraya, mağlûp olduğunu bana haber vermeğe geldin öylemi?
Giyyom Pantekit, acınacak bir tavır ve eda ile: ?
— Dinleyiniz bir kere efendim, dedi; biz onsekiz kişi idik... ve onlar da tam altı kişi idiler... öyle sizin hasapladığınız gibi iki kişi değildiler... Zira, gölgesi gibi Bo-röver’i tâkip eden o dört mendebur herif, evvelce kararlaştırılan şekilde oyalanmamış olan o Allahın belâsı dört herif bizi arkadan vurmuşlardı...
Ve başını kaldırarak:
— O küçük züppe kahramanı ecdadına kavuşturmaya ve Borö-ver’i diri olarak yakalamaya muvaffak olduğumuz takdirde bize mükâfat olarak büyük bir para vereceğinizi vadetmiştiniz. Fakat, siz bu işin olacağını zaten ummuyordunuz ve bana da: «Sizden istediğim şey, beş altı dakika yani, onlaı-ı arkadan hücüm ederek ya-kalıyacak olan yardımcıların gelmesine muktazi vakti kazanmak için dayanmanızdır. demek suretiyle bu hakikati açıklamıştınız. İşte efendim, biz beş altı dakika değil, on beş dakika dayandık, (Açıkça yalan söylüyordu; fakat, arkadaşlarının kendisine tekzip
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı
etmiyeceklerine emindi.) Borö-ver gibi bir yiğitle döğüşüldüğü zaman onbeş dakika pek büyük bir zamandır, Baron Hazretleri... Biz onsekiz kişi idik... şimdi altı kişi kaldık». Evin kapısı önünde iki ceset bulacaksınız.
«Bunlar, üçüncü katın pençere-sinden sokağa atılanlardır... benim de şimdi dipdiri karşınızda bulunmaklığım, sadece merdivenden aşağı atılarak tehlikeyi hafif atlatmış olmaklığımın neticesidir... Bereket versin ki kemiklerim kırılmadı.
Rospinyak, çatı arasında, tıpkı kafesinde gezinen bir yırtıcı hayvan gibi dolaşıyordu. Teessüründen saçlarını yolarak bağırdı:
— Allah belâsını versin! gayet mükemmel surette tertip edilmiş bir işi hiç böyle muvaffakiyetsiz-likle neticelenir mi?.. Allah o Lo-renlerin başlarına belâ yıldırımları yağdırsın! hem kel hem fodul; işlerini bizzat yapmaktan aciz oldukları halde, kendileri için hareket edenlere engel oluyarlar!... Şimdi ne halt etmeli .. Ne demeli?
Birdenbire Giyyom Pantekot’un gırtlağına sarılarak deli gibi ter-taklamaya başladı... hiddetinden küplere biniyordu:
— Ak gözlerinle yüzüme öyle
Mişel Zevako — Çeviren » Ragıp Rıfkı
alık alık ne bakıyorsun, sersem hayvan!., cehennemde yanası serseri, melûn Boröver’le öteki kaçırdığın için benim namus, şerefi mahvolmuş, ölüme mahkûm' bir adam durumuna düştüğümü anlamıyor musun sen?.. Onlar artık kim bilir nereye sıvışmalardır. Ya, onlar da senin koşup kaçtığın gibi kaçmışlarsa. Sefil, rezil herif!...
Yarı boğulmuş bir halde olan Rospinyak hırıldadı:
— Hayır, hayır, onlar kaçmış değiller ki!..
Ümitle titreyen Rospinyak, herifi bıraktı; soluyarak:.
— Ne dedin, ne dedin, kaçmadılar mı?
— Şeytan ve işkembeleri hakkı için!... bileğiniz ne de kuvvetli imiş. Mösyö!., onlar halâ evde... dışarı çıkmış değiller...
Birden bire ümitsizliği
bir sevince tahavvül eden Baron:
— Emin misin bundan?... Dedi.
— Ben çıktığım zaman orada
-tyl amma, bu ana kadar çıkmazlar mı?
Pantekot, harekete uğramış maruf bir şahsiyet tavır ve edasiyle: —Beni bir acemi yerine koyuyorsunuz, efendim, dedi. Onlar ev
büyük
70
den çıkmış olsalardı bana hemen haber verilirdi... Artık böyle bir haberin gelmiyeceğine de sizi temin ederim.
— O halde, henüz herşey mah-volmamıstır! haydi, Pantekot, git koş ve bu sefer beceriksizlik -*
— Pek çetin ve güç olacak iş, Baron Hazretleri, dedi.
Neşesi kaçtığı görülen Pantekot:
— İstediğin kadar adam al- yanına, icabederse evi yak. bütün mahalleyi ateş ve kana boğ; fakat, onlar evden sağ olarak çıkmasınlar!.. Ah!... ne olurdu, ben de oraya gidebileyim!... haydi, uç, vakit kaybetme gevezelikle... ve muvaffak olduğunuz takdirde size vadettiğim mükâfatı hatırla.
— Pekâla, icabederse hepimiz orada gebereceğiz; fakat, onları da yakalıyacağız!
Giyyom Pantekot, bu sözleri söyledikten sonra, aşağıda bıraktığı dört veya beş arkadaşını da alarak koşa koşa gitti.
XXIV
et-
bu
Beklennıiyeıı imdat kuvveti
Rospinyak’ın hafiyelerine, aralarında kimi talebe, kimi serseri ve bazıları da evbark sahibi adam
sıfatiyle karıştıkları halkı ayaklandırmak için bir bahane lâzımdı. Bu kalabalık halk kitlesi, malum olduğu üzere, ekseriyet itibariydi. böyle karşik)lık Samanlarında haşarat yataklarından fırla ı yıp toplanan en âdı serseri ve haydutlardan mürekkepti. Bunlar harekete geçmek için bir bahane icadına hiç ehmemmiyet vermiyorlar, lüzum görmüyorlardı. Onlar için mesele yağmacılıktan ibaretti. Şunu da ilâve edelim ki, onların nazarında yağma hususunda Katolik ile Protestanın hiç farkı yoktu. Her iki din adamlarının da evlerini talan etmek mü-bahtı onlarca. Fakat, Rospinyak' ın adamları kat’i talimat almışlardı ve bunlara harfiyen riayet ediyorlardı.
Hem, bu bahane kendiliğinden meydana geldi: Fiyorinda’nın kapısı önünde yol üzerinde, ya-taniki cesedin görülmesi için kızışmasına kifayet etti.
Kulaktan kulağa, şişirilerek yayılan bir homurtu kısa bir zamanda azim bir velvele halini aldı, Hiddetli bir ses:
— İşte, bakınız, şimdi de dini bütün katolikieri katlediyorlar! diye bağırdı.
Ve akabinde, mütehevvir yüzlerce ses bağırmaya başladı:
— Onların intikamını alalım!— Asalım Protestan köpeklerini! — Melun domuzları kazana atalım.
— Gebertelim! bert! — Talanet! Tepeleyiniz! — yakınız!
(Devamı var)
— Öldür! ge-
— Hücum! —
RADYOSU
30 OCAK 1950 PAZARTESİ ı M. S. Ayarı. __
I Müzik: Ilarry Horlick OrkesC-(Pl).
5 Haberler ve hava raporu.
) Müzik: Çeşitli müzik (Pl)
5 Günün programı
) Müzik: Schubert - Bitmemiş Senfoni (Pl) - Rosamundc Antrakt ınüzifil (Pl)
) Kapanış.
3 Açılış ve program.
I) Müzik: Şarkılar.
0 Haberler.
5 Müzik: Norman Cloutier Orkestrası (Pl).
0 Müzik: öğle gazetesi.
5 Müzik: Karen Kemplo’den Melodiler (Pl)
0 Hava raporu. Aksam programı ve kapanış.
8 Açılış ve program.
0 M. S. Ayan
0 Müzik: Dans müzikleri (Pl)
0 Konuşma (Kitap saati)
5 Müzik: Varyete müzikleri (Pl)
0 M. S. Ayarı vc haberler
5 Geçmişte bugün.
0 Müzik: Şarkılar.
5 Müzik: Tarih! türk müziği.
5 Radyo gazatesi.
0 Müzik: Radyo senfoni orkestrası.
1 - Max Brouch: Sol Minör Keman konçertosu Solist: İlhan özsoy;
2 - Wieniawski: Re MJpör Keman konçertosu. Solist: Necdet Remzi Alok.
5 Kop.ugma.
0 Müzik: Dans müziği (Pl)
0 Konuşma: B. M. M. Saati
5 Müzik: Şarkılar.
5 M. S. Ayan vc haberler.
0 Program ve kapanış.
RADYOSU
Rosı
j, Solist:
21.15
21.30
22.00
22.15
22.45
İSTANBUL________________________
30 OCAK 1950 PAZARTESİ
12.57
13.00
13.15
13.30
İ.00
'.57
1.00
1.20
1.40
19.00
19.15
22.1
Haberler
Şarkı ve türküler (Pl).
Hafif öğle müziği, Çalanlar: Viyolonist Kutulas ve arkadaşları. Memleket türküleri (Pl)
Dans müziği (Pl) Serbest saat iki uvertür: L. Van Beethoven... «Fldello» operası uvertürü. Çalan: Bruno Walter idaresinde B.B.C. SCn. O. Frans Schubert... «Rosa-mUnde» uvertürü. Çalan: Hamllton Harty İdaresinde Halle O.
Programlar ve kapanış. Açılış ve programlar Memleket havalan
Karışık şarkı ve türküler (Pl) Saz eserleri Çalanlar: Nubar
Tekyay, Ercüment Batanay.
1 — Kürdili hlcazk&r peşrevi (Tam
burl Cemil Bey).
2 — Suzidil&ra semai (Tambur)
Cemil Bey)
3 — Kemanla taksim.
1 — Nihavent semai (Vecdi Sev-hun).
Haberler
Sonatlar (Pl).
L. Van Beethoven... «Korno ve piyano İçin» Çalanlar: Deniş Brain (Korno) Deniş Mathows (Piyano). L. van Beethoven. «Keman ve piyano için «No. 7» OP. 30». Çalanlar: Fritz Kreisler (Koman) Franz Rupp (Piyano).
Müzeleri geziyoruz.
Topkapı Sarayı Müzesi. Hazırlıynn: Tahsin öz.
Küçük Orkestradan melodiler Orgla hafif melodiler (Pl). garkı ve türküler.
Fasıl, heyeti konseri Dinleyici istekleri (Kldsik batı müziği).
Haberler
Dans müziği (Pl) Hafif gece müziği (Pl) Programlar ve kapanış.
CEMİYETTE
UZU1LUTILIFONLA8 { angın ............. 00
Sıhhi imdat ......... 91
Trenler .......... 12028
1488: 11566 21576 24846 24846 ?'’???
22333 23333 11111 21111
‘Tava Yollan ... Yataklı vagonlar Su ârızs îlektrik ......
Havagazı ....
Başkent taksi .
Yeni Güven Taksi )i»in Taksi ...
tferkef Taka! .
Ersan taksi ......... __
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
BÜYÜK ANKARA ULUS YENİ PARK SÜMER
(15031) : Damgalı doktor
(23432) : Samba kralı
(22294) : Yalnız gidenler (14040) : Gönülden sesler (11131) : Kanatlardan türbe (14072) : Kılıçların
gölgesinde (11071) : Kanatlardan türbo (18846) : Yalnız, gidenler
*
NÖBETÇİ ECZANELER Güray, Sakarya
SUS CEBECİ
| TAKVİM |
Hicrî: 1369 — Rebiül’âhır: 11
Rumî: 1365 — Ocak: 17 30 OCAK
1950 PAZARTESİ
Vasatî
Ezanı
12.1
1.1
13.:
1
Ev kazanan isterse bedelini alabilir
Matematik
* ÇEKİLİŞ TARİHLERİ
Fransızca
il
PARAYI FAKAT
DEV AYNASI DE ĞİL BİR HAKİKAT.
15 LİRA=1 GÖM LEK + 100.000 LİRA EDEBİLİR.
KÜÇÜK TİYATRODA
Bu akşam temsil yoktur Gişe kapalıdır.
Yarın akşam saat 20 de ANTİGONE
ve
ŞCAPİN’in DOLAPLARI (Öğretmen ve öğrencilere)
5 Şubat Pazar saat 11 de
YILDIZ ECE
Masal 6 tablo
(Velilere çocuklara)
Fizik Dersleri
Zafer Gazetesine müracaaL
Tel : 15315
10 Mart, 15 Mayıs, 30 Haziran, 31 Temmuz, 29 Ağustos, 30 Eylül, 28 Ekim, 30 Aralık.
(141)
100,000 lira |-"j
KRAMiYELi GÖRÜLMEMİŞ
| SÜRPRİZİ
SATIŞA BAŞLANMIŞTIR
Mağazamızdan alacağınız, Gömlek, Pijama, Bayan Çantası, Bavul, Terlik, Şapka ve 15 liradan fazla muhtelif mal alan sayın müşterileri mize bir Millî Piyango bileti hediye edilir.
Satış yeri :
Ucuzluğa hayret I
Gömlek
Süet Çanta
Erkek Fötr Şapka :
795
1875
İSTANBUL BONMARŞESİ H. Niyazi Darıverenli
Anafartalar Caddesi No. 316 Sus Sineması altında
Otobüs İdaresi yardım Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığından:
27/1/1950 tarihine tesadüf eden derneğin yıllık normal genel kurul toplantısında ekseriyet temin edilemediğinden toplantı tüzüğün 16 ncı maddesine tevfikan 3/2/950 cuma günü saat 16 ya tehir edilmiştir.
Üye arkadaşların sözü edilen tarihte belirli yerde toplantıya iştirakleri rica olunur.
GÜNDEMj
1 — Açılış ve yoklama,
2 — Yönetim Kurulu raporu okunması, blânçonun tetkik ve diki,
3 — Denetçiler raporunun okunması,
4 — Yeni yönetim kurulu seçimi
5 — Denetçi seçimi,
Acele 150 liralık vadesiz bir tasarruf hesabı açtırınız.. Her 150 lira için ayrı bir kur’a numarası verilecektir
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRODA
Bu akşam saat 20 de BİR KOMİSER GELDİ
Piyes 3 Perde ( Öğretmen ve öğrencilere)
1 Şubat Çarşamba saat 20 İKİ OPERA BİRDEN P. Mascagnl’nin KÖYLÜ NAM USU (Cavalleria Rusticana) Opera 1 perde R. Leoncavallo'nun PALYAÇO Opera: 2 perde
4 Şubat Cumartesi saat 15 de Cumhurbaşkanlığı F. Orkestrası 5. Filarmoni konseri
Bu hafta Pazar gündüz: (Opera) Bu hafta Pazar gece? (Dram):
NOT: Bir haftalık biletler bu günden itibaren satılmağa baş-
PARA
ÇEKER........
SADECE MAĞA ZAMIZDAN ALACAĞINIZ MALİN BEDELİ OLAN 15 LİRA 100.000 LİRA ^I^EKEBİLİIL^
bul
S l.kten maodo e . ettir”-
',e,d »î surette tosorrur do oıo"11 su
Ankara Belediye Başkanlığından
r
Teminatı
Tutarı
Memleket dışı
ZAFER’in Hân Şartları
sortiyle 16 lira.
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
İdare eden Hikmet YAZICIOÖLU Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
1 — Ankarada: Kâzım Özalp caddesinde Cebeciye giden yol üzerinde krokide gösterilen ve aşağıda metre karesi, fiyatı, tutar bedel -lerile teminatları gösterilen (20) ı adet arsa ayrı ayrı satılmak üzere 15 gün süre ile ve iki ve dokuz parseller kapalı zarf ve diğerleri açık art tırma ile ihaleye konulmuştur.
2 — İhalesi 13/2/1950 Pazartesi günü saat 16 da Belediyede top • lanan Komisyonda yapılacaktır.
3 — Şartnameleri her gün Belediye Tutanak Müdürlüğü kale ir.de görülebilir.
4 — Teminatları Belediye veznesine yatırılacaktır.
5 — Kapalı zarflar 2490 sayılı kanunun 32 inci maddesi gereğin-belli ihale gününde saat on beşe kadar makbuz karşılığında komis-
başkanlığına verilmesi lâzımdır.
6 — İsteklilerin belli gün ve saatte Belediye komisyonuna başvur-
Beher metre
karesi 1
11730
18000
11875
11875
13750
Sahibi ve Başmuharıri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerinl fiilen
İkbal Manifatura Mağazası
Bilanço dolayısiyle tenzilâtlı satışa başladığını sayın terilerine ilân eder.
DİKKAT:
Fiyatlarımızı görmeniz menfaatiniz icabıdır.
İKBAL Manifatura Mağazası
Anafartalar Caddesi No. 162 — Teli 14273
(B—504) ■ (166)

Fiatı ne olursa olsun Mağazamızdan alacağınız bir GÖMLEKLE 7 Şıbat 1950 Millî Piyangosundan çıkacök en büyük ikramiyeyi kazanabilirsiniz
Not: Her bir GÖMLEK veya alacağınız her 15 liralık eşya için bir Millî Piyango bileti verilir.
D İ K K
T
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünden:
Bakanlıklar Müdafaa caddesinde 18 numaralı binaya taşınan Sandığımız Genel Müdürlüğünün telefon numaraları aşağıda gösterilmiştir: Yönetim Kurulu Başkanı. Genel Müdür ............
Baş Müşavir .......
Tahsis Şubesi Müdürü Genel Muhasebe Müdürü
21253 22650 22201 24316
24097
(620) (60)
Belediye Başkanlığından
Ankara Belediyesi hudutları içerisine giren veya bu hudutlardan dışarıya çıkan, veyahut transit olarak geçmek istiyen bilumum motör-lü nakil vasıtalarını, Emniyet Dördüncü Şube Müdürlüğüne müracâatla gerekli muayene ve kontrollerini yaptıracaklardır.
Bu suretle giriş ve çıkış vizesi almayan motörlü nakil vasıtaları sahib ve şoförlerinin cezalandırılmaları hususu 25/1/1950 gün ve 390 sayılı komisyon kararile Belediye tembih ve yasakları arasına alınmıştır. Keyfiyet ilân olunur. (598) - (58)
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLÂRMONİK ORKESTRASI
5. FİLARMONİ KONSERİ Şubat 1950 Cumartesi saat 15 de Şef: Dr. II. Hömer — R. Schumann (1810 1856)
1. inci Senfoni Si bemol majör op. 38.
a) Andante un poco maestoso (piu vivace).
b) Larghetto
c) Scherzo (Molto vivace)
ç) Allegro animoto e grazioso.
10 DAKİKA ARA
2 — Ed. Grieg (1843 - 1907).
Piyano konçertosu, la minör, op. 16.
a) Allegro molto moderato
b) Adagio.
c) Allegro moderato molto e marcato.
Çalan: Bedia Dölener.
13 — M. Moussorgsky (1835 - 1881)
I Çıplak Dağ başında bir gece. I
I
■ SİZE 100.000 LİRA P KAZANDIRABİLİR
BİR KİBRİTLE BİR SOBA YANAR. MA ĞAZAMIZDAN A LACAĞINIZ 15 LİRALIK MAL DA
YILDIRIM TUHAFİYE EVİ
Anafartalar Caddesi 48 Zencirli Cami Karşısı
ADRES
ANKARA BONMARŞESİ
Anafartalar No: 322
Sus Sineması Bitişiği
BU KISA ZAMAN İÇİNDE MAĞAZA MIZI ZİYARET ET MENİZ MENFAATİ-1 NİZ İCABIDIR.
r
V,
I
Dikkat Dikkat!
ÜLKÜDEN
• • •
SAYIN ANKARA HALKINA
Ankarada yalnız Ülkü’de Ticaret Odasının kararı ile
Sermayesinden aşağı büyük satışa devam edilmektedir
Hepinizin bildiği mağazamızdaki mevcut bütün mallar:
1 - Sermayesinden aşağı
2 - Sermayesine ve tenzilâtlı fiatlarla satılmaktadır.
Fiallarımız baş döndürücüdür. Müddetimiz azalmaktadır.
Anafartalar caddesi No. 180, Ülkü Giyimevi, Telefon: 15186.
Muhasebeci aranıyor
Muzaaf muhasebe usulüne ta-mamile vakıf tecrübeli bir muhasibe ihtiyaç vardır, maaş dolgundur. Anafartalar numara 300 e müracaat. (182)
Matbuat Teknisyenleri Sendikası Başkanlığından: Sendikamızın yıllık genel kurul ! toplantısı 11 Şubat 1950 tarihine rastlayan Cumartesi günü saat 15 de ı Halkevinde toplanacağından kayıtlı i üyelerimizin gelmeleri rica olunur. I ■


DIŞ TABİBİ
HALtD SUNGUR
Çankındaki muayenehanesini Anafartalar
L No 115
Vakıf İş Han kat e nakletmiştir.
(1570)
Sayfa : 4
S*vfa :
4
I
U ü t (-
Di fi t
I den eminim. Ege Demokratları diğer yerlere nümune teşkil ediyor, Demokrat Parti ve demokrasi namına mes’uliyetleri çok ağırdır. Şöhret
★ (Baştarafı Birincide)
— «Aziz Ege’liler, Ankaradan Es-kişehirden itibaren geçtiğim istasyonlarda rastladığım Demokrat ar- ,.......—_o------------------
kadaşlar sîzler, Ege'li Demokratla- kazanmak, muvaffakiyet kazanmak ra selâm ve muhabbetlerinin arzını nisbeten kolaydır. Yakında seçime bana tevdi etmişlerdir. Şimdi bu giriyoruz. Bize muvaffakiyet sağlı-mânevî borçtan kendimi tebriye edi- ı yacak olan şimdi sizin seçtiğiniz bu yorum. idare heyetidir. Yarının muvaffaki-
Aziz arkadaşlarım, Ege'de en kuv- yeti adına ne kadar ağır mes'uliyet vetli mücadelelerimiz olmuştur. Bu- deruhte ettiklerini görüyorsunuz, rada mücadelelerimizi Genelkurul 'S1"S
adına ifade eden nutuklar söylenmiştir. Bu sefer gelişim sadece sîzlerin arasında bir müddet bulunmak ve kongre safahatını takip etmek i-çindir. Burada parti namına söyli-yecek hiç bir sözüm yoktur. Yalnız bir düşüncemi ifade etmekle iktifa edeceğim. Memleketin muhtelif yerlerinde vazife görmekteyim. Oralar daki Demokrat arkadaşlar bize istikbal için teminat vermek istedikleri zaman diyorlar ki. biz de Ege’li Demokratlar gib. muvaffak olacağız. Derhal arzedeyım ki. bunlar da Ege’li Demokratlardan geri değillerdir. Yalnız bunun büyük bir manası üzerinde durmak istiyorum.
Ege, Demokrat Parti teşkilâtına bakarak bu memleketin en kuvvetli bir merkezi olarak tanınmış olduğunu söylemek hatalı olmaz. Şu halde bu kuvveti muhafaza etmek ve daha ileri götürmek sîzlerin üzerine düşen vazifedir. Bu vazifenin ağır mes’uliyetini idrak edeceğiniz-
Hiç şüphesiz ki, bu ağır yükü hissetmişlerdir.
Sayın arkadaşlar, burada demin de söylediğim veçhiyle Demokrat Partinin umumî politikasına ait söz söylemek niyetinde değilim. Günün ’' hâdiselerine temas etmek istemiyo- I rum. Şu kadar söylemek mecburiye- ; tindeyim ki, muvaffakiyetli bir imtihan zamanı gelmiştir. Ekip yalinde muvaffakiyete ihtiyacımız vardır. ’ İl idare kuruluna büyük vazifeler verdik, eğer onlar sizin tesanüt ve gayretlerinize mazhar olmazlarsa • yapacakları işde muvaffakiyet şans- 1 lan az olur.
Sözlerime nihayet verirken şunu da ifade etmek isterim ki, seçimler ı herhangi bir partinin hayatında en ı önemli dönüm noktası teşkil ederler. Ve aldıkları neticelerle demokrasi- ) nin temellerini atarlar.» «
Celâl Bayar’ın konuşması sona e- j rince salonu dolduran delegeler baş- 1 kanlarını ayakta alkışladılar ve kür- c
süye Refik Koraltan gelerek Demokrat Partinin şimdiye kadar geçirmiş olduğu mücadeleli hayatın kısa bir hulâsasını yaptı. Ve önümüzdeki seçimlerde kazanma şansının Demokratlara ait olduğunu söyliyerek sözlerine son verdi.
Koraltandan sonra söz alan Köprülü: Grev meselesini ele alarak bu hususta Demokrat Partiye karşı yapılan ithamları birer birer anlattı ve grevin Türk işçisinin hakkı olduğunu söyliyerek sözlerine son verdi.
Köprülü’den sonra kürsüye gelen Adnan Menderes de, Celâl Bayar gibi boğazından rahatsız olduğu için ı çok kısa bir konuşma yaptı ve İzmir’de bulunan Zonguldak Milletvekili İncealemdaroğlu’nu dinleyicilere takdim etti.
İncealemdaroğlu da, İzmirin demokratik hayatımızda geçirdiği mücadelede kazandığı muvaffakiyetleri sayarak, Zonguldak Demokratlarının ve Zonguldak'taki işçilerin selâmlarını kongreye iblâğ etti.
Kongre saat 20.30 da sona erdi.
Celâl Bayar, yarın muhtemel olarak tekrar Ankaraya dönecek ve o-radan da Adanaya gidecektir.
Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan bir müddet daha şehrimizde kalacaklar ve 5 Şubatta yapılacak olan Manisa Demokrat Parti İl kongresinde hazır bulunacaklardır.
Çalışma Bakanına bir darbe daha
• ması konusunda çeşitli işçi teşekküllerince gösterilen açık istek kar-
i şısında sayın Çalışma Bakanının i evvelce yaptığı konuşmalarda ke-
• sinlik ifade eden sözlerinin müte-. madiyen tekziplere uğramış bulun-■ ması böyle bir toplantının çok sıkı-i şık ve acele olarak tertiplenmesine
ve alınan kararların acele bir tebliğ ile ajansa verdirilmesine mecburiyet hasıl etmiştir.
Saniyen Zonguldak Halkevinin bir odasında yapılan ve bölgelerden apar-topar temin edilen malum delegelerin toplanmalarında ve alınan kararların neşrinde gösterilen isticalin Çalışma Bakanlığından vâki bir ısrardan mütevellit bulunduğuna aşağı-yukarı muhakkak na-ı zariyle bakılmaktadır. Keyfiyet şu basit misalle de sabittir ki, Amele Birliği Başkanı ile birlik ileri gelenlerinin bu toplantı için haberdar edilmelerine dahi fırsat bulu-| namamıştır. Kendisine sual tevcih
★ (Baştarafı 1 incide) I riyle devam eden kamaşmasını, Başkanı İsmail Araş sözlerine devam- kan İsmail Araş:
I -Çalışma hürriyet ve serbestisini 1 kabul eden bütün batı demokrasileri . işçilerin -velev toplu halde olsun-. işlerini bırakmalarına kat’iyen mü-- dahale etmezler. Çünkü, böyle bir » müdahalenin, çalışma hürriyetini ı baltalamak ve yok etmek demek ol-
1 duğunu bilirler. İstibdat ve totali-) terlik olduğunu bilirler. Yakın tarih . şahittir ki, Almanya ve İtalyadaki ı faşist ve totaliter rejimler, ilk iş ola-; rak işçi hürriyetlerine müdahale et-• mişler ve çalışma hayatını tanzim bahanesiyle grev hakkını ortadan kaldırmışlardır.» demiş; ve Çalışma Bakanının son grev hakkındaki beyanatında zikrettiği misallerin yanlış ve hatâlı taraflarını belirterek bu ı sözleri imtihanda sarfedecek bir Hu-. kuk talebesinin sınıfta döndürülece-, ğine muhakkak nazariyle bakılabile-, ceğini ifade ettikten sonra konuşma . sini: | ----,-------------„----
• Grev hürriyetinden mahrum bı- ettiğimiz Amele Birliği Başkanı bi-rakılmıya çalışan milliyetçi Türk iş ■
çisinin kalbi tek kalb halinde çarpmakta ve gözleri bir çift göz halinde Büyük Millet Meclisinin vereceği tarihî karara çevrili bulunmaktadır.» sözleriyle bitirmiştir.
Bu da Zonguldak işçilerinden
I Zonguldak (Hususi Muhabirimiz
le: I
• Grev meselesi her şeyden evvel iktisadi mahiyet taşıyan bir dâvadır. İşçilerin işverenler karşısındaki pazarlık kuvvet ve kabiliyetleri dünyanın hiç bir yerinde sigortalarla ve hakem kurulları ile tanzim ve temin olunamamıştır..
Bugün demokrasi ve serbest iş ve ticaret rejimini en az yüz seneden-bei kabul ve tatbik etmiş olan garp memleketlerinin hepsinde işçi ve iş veren münasebetleri serbest müzakere ve pazarlık temeline dayanılarak kurulmuştur ve işçilerin müzakere ve pazarlık kuvvetlerini takviye etmeleri için de grev haklan tanınmıştır.»
Demiş ve hayat pahlılığının son senelerde yüzde yüz artmış olmasına rağmen işçilere yapılan ve nihayet % 15-20 yi aşamıyan zamların bir kıymet ifade edemiyeceğinl, bu şartlar dahilinde işçileri sefalet ve mahrumiyetlerden kurtaracak ışığı kimin tutacağını cidden merak etmekte olduğunu söylemiştir.
Hiç değilse normal hayat standardına erişmemiş işçilerin, mensup bulundukları memleket topluluğun- . da ticarî ve İktisadî seviye bakımından oynadıkları önemli rolü misal- | __________
lerle tesbit eden Başkan tekrar ha- Etingü bildiriyor) — Ereğli Kömür yat pahalılığı ile işçi ücretlerine te- Havzasında mevcut 50 bin işçiyi Aj-n!,. | temsQ iddiasiyle ortaya atılan, fa-
kat hakikatte baskı ile kaydettirilmiş ve resmen sabit, onu bin üyesi bulunan Kömür Havzası işçi Sendikası sadece, C.H.P. ve Ereğli Kömür işletmesinin mahirâne bir kom — h:Scmui «mamur.» şeıuın-binezonundan ibarettir. Müştereken | deki iddialarının, is fiil haline inti-uk, Ral edince hjç 0İT -geçerlik klymeti
kalmamakta ve binaenaleyh sendikalar da İktidarın malum politikasına âlet edilmek istenmektedir.
Bu tebliğ, bu gerçeğin en bariz ve en kuvvetli delilidir.
maş ederek:
«Ücretlere zam istemek hususunda mahkemelere müracaat imkâm da yoktur. Çünkü, kanunlarımızda bu ihtiyacı karşılayacak hükümler mevcut değildir. Kanunlarımızdaki bu eksikliğin sebebi, bu kanunları almış olduğumuz memleketlerde, grev hakkının esasen tanınmış olmasından ileri gelmektedir.» demiş- ( tir. ı
Sendika mensuplarının tasvip ve|----o- ZUıuun uuıı
memnuniyet izhar edici hareketle- bir tarafında grev hakkının tanın-
yapıldığı iddia edilen tebliğ Havzada mevcut Demokrat işçi kitle-leri arasında istihza ve kayıtsızlıkla karşılanmıştır. Her zaman belirtildiği gibi son günlerde yurdun dört
★ (Baştarafı Birincide) sak ne yapalım ve kime ne diyelim. demiş ve H. Partisinin daima halka daha faydalı olabilme yollarını aradığını belirttikten sonra se-jimler hakkındaki fikrini açıklıya-rak «içine atıldığımız rejimin, iktidarın milletçe el’an istenip istenmediğini seçimler tayin eder. Seçimler millî iradeyi tecelli ettirir. Bu itibarla ve her şeyden evvel seçimlerin emniyet bakımından selâmet bakımından bu karakterde olması şarttır, demiştir.
Daha sonra Hilmi Uran seçimlerin bu hüviyette cereyanını mümkün kılacak kanuna ve kanunu tatbik edecek olan vazifelilere vatandaşların müzahir olması lüzumunu uzun uzun izah etmiş ve bu hususta parti idarecilerine düşen vazifeleri anlattıktan sonra iktidarın seçim konusunda hiçbir vesveseye dahi meydan vermiyecek ve emniyeti lâ-yıkiyle sağlıyacak bir kanunu çıkarmak üzere olduğunu ifade ederek şunları söylemiştir:
• Ben muhterem Manisalı vatandaşlarımın yüksek vatandaşlık vasıflarına olduğu kadar önümüzdeki umumî seçim günlerinde kendilerine düşen iktidar rolünde de hakki-le muvaffak olacaklarına ve Manisa’da karşılıklı saygı hisleri ve tam bir emniyet havası içinde örnek bir seçim yapılmasına gayret göstereceklerine inanmak istiyorum. Ve bunu memleketin huzur ve sükûnu adına kendilerinden bir vatandaşları olarak da ayrıca rica ediyorum.»
Sözlerine devam eden Hilmi liran, hükümetin yurt hizmetinde ge niş başarılar sağladığını ve sağlamakta olduğunu, bunların parti çalışmalarını kolaylaştıran hizmetlerden bulunduğunu, partinin yurdun her tarafından her gün biraz daha inkişaf ettiğini ve seçime her yerde büyük bir emniyetle gidecek kadar partinin kuvvetlendiğini ifade etmiş ve seçimleri bir parti seferberliği halinde hep birlikte çalışarak, kendilerinin ve muarızlarının nasıl çalıştıklarını halka anlatarak, hal-
Rusyada muhalefet
artıyor
Komünist merkez Partisine karşı kapalı tenkitler baş'adı
Stokholm, 29 (a.a.) — İnanılır
kaynaklardan öğrenildiğine göre, Kazakistan Cumhuriyetinde Moskova rejimine karşı muhalefet hareketi vardır. -Kazakstanskaya. gazetesinin son nüshalarından birinde Kazak Komünist Partisi merkez Komitesinin sekreteri, komünizm ilerleyişinin, bilhassa parti hizmetlerinin ve resmî dairelerin fena işlemesinden doğan güçlüklerle karşılaşmasından şikâyet etmek-
Gazetede şöyle denilmektedir : Kazakistan’daki derebeylerinin nüfuzu halk arasında tutunuyor görünmektedir. Komünist rejimin bu düşmanlarına karşı merhametsizce savaşmak lâzımdır.
Gazete bundan başka Kazakis-tandaki kolleıctif çiftliklerin müdürleri arasında uygunsuz hareketler ve muhalefet vak’aları görüldüğünü yazıyor. «Kızılordu, eyaletinde yani Kurgan bölgesinin büyük çiftliklerinde ve güney Kaza-kistanda Frunze ve Türkistan bölgelerinde gazeteye göre, bir cinayet teşkil eden itaatsizlikler kaydedilmektedir.
Telaviv, 29 (a.a.) — Polisle komünistler arasında çıkan kavgalarda bazı kimseler yaralanmıştır. Ko münistler İsrail Hükümetinin tarım siyasetini portesto için Rus ği önünde toplanmışlardır, nümayişçilerin elebaşılarını etmiştir.
Elçili-
Polis tevkif
GÜNÜN HÂDİSESİ:
Çalışma Bakanının Yeni Beyanatı
Partilerde
ze aynen : .Ne toplantısından bahsediyorsunuz? Vallahi benim bir şeyden haberim yok.» demek suretiyle hayret ve taaccüp izhar etmiştir.
Yukarıdaki sözlerimizden de anlaşılacağı üzere bu tebliğ ile ilgili bütün haberler tamamen ve İktidar Partisinin maksatlı tertibinden başka bir şey değildir.
Netice olarak bütün bunlardan çıkarabileceğimiz mâna sadece şu o-lacaktır :
İktidarın «Sendikalar gayri siyasî birer teşekkül olmalıdır., şeklin-
ancak birer
kın iradesine serbest bir tecelli im kânı sağlıyarak, bir kardeşlik havası içinde düşmanlık telkinlerini dai ma iterek, tekmil vatandaşların seçim hakkında hümetkâr olarak ve kendi haklarına da hürmet ettirmeyi bilerek eğer olursa yaygara, şirretliğe, tehdide ve tahrike zerre kadar kıymet vermiyerek, seçimin her safhasında kanunu hâkim kılarak o-na hürmet ederek ve hürmet ettirerek, ve nihayet dün olduğu gibi bugün de yarın da aziz milletimizin hizmetinde bir parti olarak kazanacaklarını söylemiştir.
Ukranyadaki durum
Stokholm, 29 (a.a.) — Rusya hak kında alı'nan inanılır haberlere göre, Ukranya’nın komünizme karşı pasif durumu karşısında Sovyet makamlarının duyduğu memnuniyetsizlik gittikçe artmaktadır. Kief Radyosu bunu açıkça belirtmiştir ve bu yayın komünist «Vilna Uk-raina» gazetesinde de tekrarlanmıştır. Kief Radyosu şöyle demektedir :
Köylüleri kollektif çalışmaya teş vik için şimdiye kadar hiçbir müessir tedbir alınmamıştır. Rejimin kitlelere nüfuz ettirilmesi işinde yetkisizliği görülen zararlı unsurları ezmek için Bolşevik metotları tatbik edilmelidir. Halk düşmanlarına, kulaklara ve Ukrayna Burjuvazisinden kalanlara karşı kat’i savaş ilân etmek lâzımdır. Üniversite gençliğinin komünistleştirilme-si, Ukrayna’nın komünist idarecileri tarafından dahi, .hakikî bir cürüm. teşkil edecek derecede ihmal edilmektedir.
Amerika’nın müdataası endişe uyandırıyor
Vaşington, 29 (a.a.) — Vatanperver kadınlar toplantısında beyanatta bulunan Alaska delegesi E. L. Bartlett demiştir ki:
En mühim askerî tesislerimiz Anchorage ve Fairbanks’ta bulunmaktadır. Buraların az masraf ve az kuvvet sarfile işgal edilebileceği bugün artık bir esrar olmaktan çıkmıştır. Anchorage ve Fairbanks azamî iki paraşüt tümeninin taarruzu halinde düşmüş demektir. Unutmamalıdır ki Amerikanın bütün sanayi merkezleri Alaskadan kalkacak bombardıman uçaklarının menzili içindedir. Elmendorf, Ladd ve Eilson hava meydanlarında koruyucu müfrezeler bile yoktur. Ve merkezi Kodiak olan 17 nci donanma bölgesinin emrinde bir tek gemi mevcut değildir.
Bartlett Rusların Alaska’da yeni şehirler, sanayi merkezleri, yiyecek ve malzeme depoları yaptıklarını bildirmiştir.
★ (Baştarafı 1 incide) yazan kimselere karşı, biraz da münakaşa adabını aşan sözler gördük. Bundan başka bu beyanatta hakikat olmıyan iddialar da vardır.
İşte bu sebeplerle Çalışma Bakanının Meclisteki beyanatını ele almağı ve bizzat kendisinin tuttuğu hatalı yolu bir kere daha belirtmeği lüzumlu addettik.
Çalışma Bakanı, işbaşına geldiği zaman memleketin muhtelif yerlerinde işçileri ikaz ettiğini, onlara •sizin Cumhuriyet idaresine, devlete karşı şu anda duymakta olduğunuz hoşnutluğu memnuniyeti çekemi-yenler olabilir ve huzur ve emniyetiniz için tevali edecek hamleleri durdurmak istiyenler olacaktır. Bunun en tesirli yolu sizi kanun vazıı-na, Büyük Millet kitlelerine karşı nimet bilmez, kadir bilmez göstermektir. Bunun için mümkündür ki günün birinde aranızda bir takım sesler yükselir! Gûya işçi namına yükselen bu sesler diyecektir ki işçi için hiç bir şey yapılmamıştır.... dediğini ve bu tahmininin nihayet tahakkuk ettiğini, Türk işçisini siyasî bir partinin tahrik etmekte bulunduğunu söylemekte ve kendisine «grev hakkı isteriz, diye telgraf çeken işçilerin toplandıkları kahvelerde bir gün evvel hangi siyasî parti ocak heyetinin toplandığını bildiğini işaret ettikten sonra «bu cihetleri siz de. geniş vatandaş kitleleri de başka yollarla öğrenecektir!» tehdidini savurmaktadır.
Daha sonra da bu tahriklerin komünist membalardan geldiğini ifade eden Çalışma Bakanı, ikinci bir kehanette daha bulunarak işçilere grev hakkı istiyen siyasî teşekkülün ilk umumî seçimlerde siyaset sahnesinden tasfiye edildiğini iddia etmektedir! Evvelâ, Çalışma Bakanının doğrudan doğruya Demokrat Partiye hitap eden bu sözleri üzerinde duralım!
Demokrat Parti işçilere grev hakkı tanınmasını programının 7 inci maddesinde şu suretle ifade etmektedir:
• Bütün bu meslek ve tesanüt teşekküllerinin mânevî şahsiyet olan her türlü siyasî tesir ve maksatlar dışında kalmaları şartiyle, işçi sendikalarının grev hakkının tanınması fikrindeyiz!.
Çalışma Bakanına, Demokrat Parti programının bu maddesini okumasını tavsiye ederiz. İşçilere grev hakkı tanınmasını, ana şartını da tesbit ederek programına koymuş olan bir partinin işçileri tahrip etmeğe, onlara Çalışma Bakanına telgraf çektirtmeğe ihtiyacı yoktur.
Türk milletinin umumî seçimlerde, Demokrat Partiyi tasfiye edeceği iddiasını gülünç bir sürçülisan addederek geçiyoruz.
Yalnız Çalışma Bakanına fikir mücadelelerinde .bu cihetleri siz de, geniş vatandaş kitleleri de başka yollardan öğrenecektir, şeklinde teh ditlere başvurmanın ciddî bir yol olmadığını hatırlatalım!
Şimdi gelelim Bakanın grev hak-kındaki fikirlerine:
Çalışma Bakanı grev meselesini, 1917 ye kadar olan devre ile 1917 den sonraki devre olarak iki kısımda mütalea ediyor ve grevin zararlarına Alınanyadan misaller getiriyor!
Bu çok dikkate şayandır. Çünkü Almanyada grev aleyhindeki cereyan 918 den itibaren başlayarak nihayet nasyonal sosyalizmle grevin yasak edilmesine varmıştır!
Anlaşılıyor ki Çalışma Bakanı grev hakkındaki malûmatı Alman kitaplarından almaktadır! Grevin zararları hakkında yalnız Alman-yadan misaller vermesi de bunu gösteriyor.
Halbuki 1918 de yapılan bütün sulh anlaşmaları grev hakkını Milletlerarası teminata, insan haklarından birisi olarak, bağlamışlardır!
Sonra Çalışma Bakanı grev hakkını hürriyet prensibi ile karşılaştırarak grev yapan bir kaç yüz işçinin, yüz binlerce vatandaşın hürriye tini tahdit ettiğini söylemektedir!
Grevi yasak etmek için böyle b r mantık ile düşünüldüğü takdirde teker teker işi bırakmak hakkının da işçilerden alınması lâzımgelir! Zira işçi, ister yalnız başına, ister toplu halde, neticesinden başkalarının istifade ettiği bir iş görmektedir!
Çalışma Bakanı, grev hakkı, kabul edilirse, patronların işçilerine toptan yol vermesi demek olan lokavut hakkının da iş verenlere tanınması lâ-zımgeleceğini iddia ediyor!
Hiç de böyle değil! Bir çok memleketlerde lokavut yasaktır. Fakat grev değil!
Bundan başka bugün bizde lokavut yasaklığı fiilen yoktur. Her patron fabrikasını veya atölyesini istediği zaman ve kapatmak zaruretini isbata mecbur olmadan kapatabilir!
Hal böyle olunca, hakikatte memleketimizde lokavut serbest, grev yasak demektir ki bu hatta faşizmden daha ileri bir totaliter sistemin ifadesidir!
Faşizm ve nasyonal sosyalizmde hiç değilse grev gibi lokavut da yasaktı!
Tekrar ediyoruz:
Demokrat Parti grev hakkına taraftardır. Ancak bu hakkın suiistimali elbette yasak olmalıdır. Siyasî maksatlarla grev yapılması ise hiç bir zaman tecviz edilemez.
Demokrat Parti bu şartı da programına açık olarak koymuş bulu-
Silvan d a D. P. faaliyeti
Silvan, (Hususî) — Yılbaşından bugüne kadar partimiz fevkalâde faaliyette olup gün geçtikçe daha ile ri hamleler yapmaktadır.
Yukarıda zikredilen günden bugüne kadar adedi (80) kişi olup ve doğrudan doğruya partimize intisap edenlerin adedi ise (320) kişidir. İlçemiz C. H. P. si ise diğer taraftan başkan ve idare kurulu teşkil edecek üyeleri bulamamaktadır. Bunu efkârı umuma duyurmak kendime bir borç bilirim.
Silvan Belediye Reisi de Demokrat Partiye geçti
Silvan, (Hususî) — Silvanda Demokrat Parti Yılbaşındanberi olağanüstü inkişaflar göstermektedir.
Memlekette yaptığı müstesna hiz metlerle yalnız kasabamızda değil bütün Diyarbakır havalisinde geniş bir sempati ve güven kazanmış bulunan Belediyemiz Başkanı Dr. Yusuf İzzettin Azizoğlunun Demokrat Partiye geçmesi üzerine C. H. Partisi ilçe idare kurulu başkanı istifa etmiş, belediye meclisi ve encümen üyeleriyle ilçenin bütün ileri gelenleri binlerce köylü ve kasabalı vatandaş Demokrat Partiye kaydolmuşlardır. Bu vaziyet karşısında C. H. P. başkan ve idare kurulunu teşkil edecek üye bulamamakta ve günlerdenberi tatili faaliyet et miş bulunmaktadır.
Sivas Demokrat Partililer duruma yüzde yüz hâkim olup yeni seçimleri güvenle beklemektedirler.
Antalyada yeni bir gazete: «.İleri» Antalya, 27 (Hususî) — Antalya Demokratlarının tesis ettisi Işık matbaasında basılan (İleri) isimli Demokrat gazetesi Genel Başkan Celâl Bayarın AntalyalIlar hakkında izhar ettiği şu beyanat ile neşriyat hayatına katılmıştır.
(Ülkemizin samimî ve ılık muhitinde yeni Demokrat «İleri, bir neşir vasıtasının vücut bulduğunu haber almakla büyük bir bahtiyarlık duydum. Dünyanın en feyizli bölgelerinden biri olan Antalyanın inkişafına ve ilktısadî yükselişine hizmet edeceğinden emin olduğum bu veni gazetenin muvaffakiyete maz-har olmasını hüdadan dilerim.)
İleri gazetesinin şehrimizde, neşriyat alanında büyük bir boşluğu doldurması, Antalya halki arasında derin bir memnuniyet uyandırmıştır.
Demokrat Parti
ilçe Kongresi
Samet AĞAOĞLU
M
na
t
I*

|*
Tuı
ru
Ü
* Mr
★ (Baştarafı 1 incide) tstinye deniz itfaiyesi ile Denizyolları motopompları geminin kazan dairesine dolan suları boşaltmıya başlamışlardır. Bu arada, gemideki yolcuların tahliyesi için üç iç hatları vapuru da vak’a mahalline gön derilmiştir.
Devlet Denizyolları İdaresinden saat 11 de aldığımız malûmata göre vapurdaki yolcuların tahliyesi sükûnetle temin edilmiştir.
Tahlisiye vasıtalarının da aralıksız çalışmaları ile Çorum vapuru bat tehlikesinden kurtulmuş bulunmaktadır. (a.a.).
Mütemmim malûmat
İstanbul, 29 — Karadeniz postasını yapmak üzere 450 yolcu ve 400 ton yükle bu sabah hareket program saatine göre saat 5 te limanımızdan kalkan, fakat muhalif hava dolayısi-le Kuruçeşme önünde demirliyen De nizyollarının Çorum vapuruna, saat 9.15 te Manevra yapmakta olan Sadıkzade firmasına ait Füruzan va purunun çarpması üzerine, Çorumun sol bordasının kazan dairesi kısmında açılan rahne alınan tedbirlerle kapatılmış bulunmaktadır.
Çorum vapurunda bulunan yolcu-
lar evvelce bildirdiğimiz gibi şehir hatlarına ait üç vapurla Galata rıhtımına getirilmiş ve Denizyolları İdaresince istirahatleri temin edilmiştir.
Hadise, Kuruçeşme kömür deposuna yanaşmak üzere manevra yapan Füruzan vapurunun, demirini toplıyarak sahilden 150 metre kadar açıkta şamandıraya bağlı bulunan Çorum vapuruna bindirmesiyle vuku bulmuştur. Çorum vapuründa açılan rahneden suların kazan dairesini basması üzerine Denizyollarının Kilyos ve Alemdar tahlisiye gemileri römorkörler ve İstinyc de niz itfaiyesi derhal vaka mahalline yetişerek suları boşaltmağa başla mışlardır. Bu arada gemideki yolcular da kısa bir zamanda tahliye edilmiştir.
Sadıkzade firmasına ait Fürüzan vapurunda mühim bir hasar yoktur.
Devlet Denizyolları teknik heyeti kaza hakkında tahkikata başlamış bulunmaktadır.
Çorum’un yolcuları perşembe gü nü Karadeniz postasını yapacak olan Cumhuriyet ve Trabzon vapurları ile hareket edeieklerdir. (a.a.).
★ (Baştarafı Birincide)
Müteakiben Genel İdare Kurulu üyelerinden Samet Ağaoğlu, kongrenin çalışmalarına temas ederek bir konuşma yapmıştır.
Ağaoğlu, ezcümle İlçe İdare Kurulunun raporundaki fikirlerin tam bir olgunlukla hazırlandığını ve bu na karşı yapılan tenkitlerin de ayni anlayış ve vüzuhla yapıldığını söylemiştir.
Sözlerine devam eden Ağaoğlu, Çalışma Bakanının konuşmalarına temas ederek Bakanın grevin yasak olduğu memleketlerden bahsettiğini, grevin yasak olmadığı demokrat memleketlerden misaller getirme-liğini söylemiştir. Müteakiben se-ççim mevzuuna temas etmiş ve seçimlerde yolsuzlukların bir daha tekerrür etmiyeceğini, eğer edecek olursa bunun büyük mes’uliyetinin iktidara râci olacağını, dürüst seçim yapıldığı takdirde Demokrat Partinin zafer kazanacağını söyle-
Bundan sonra söz alan Hamit Şev ket ince şunları söylemiştir:
«— Bu kadar konuşmalardan son ra ne söyliyeceğimi düşündüm. Bu millete sen varsın, sen insansın diyecek bir varlık lâzımdı. Bunu da iört sene evvel hayatlarını bu mücadeleye sarfetmek pahasına da ol-)a yolsuzluklara tahammül edemi-•en Parti kurucularımız ortaya at-ılar. İşte bu millete sen varsın, sen. nsansın diyebilen ' kuvvet ortaya çıktı. Bu sayede Demokrat Parti saflarında dertlerimizi sayıp dökebiliyoruz.
İki gün evvel Nihat Erim’in «Ad lî teminat Anayasaya aykırıdır, demesi üzerine karma komisyonu ter-keden üyelerimizin yapacağı tesir bakımından bugün gayet yumuşak olarak .Komisyona gelsinler. İsteklerini yapacağız., dediler.
Arkadaşlar, hakikat adalette değil esastadır. Onlar muvaffak olamazlar. Muvaffakiyet bizim, nefret onların olsun!»
Müteakiben ilce idare kurulunun seçimine geçilmiş ve Âdil Ünlü, Fikret Kuntal, Hüsamettin Senceı* Fahri Başkan, Piraye Bigat, Abdur rahman Atatür asil üyeliklere; Kemal Uçanok, Bahire İnce, Hüseyin Üney, İffet Âkin, Bekir Turna, Abi-din Serimer de yedek üyeliklere seçilmişlerdir.
İl kongresine gidecek delegeliklere de Adil Ünlü, Fikret Kuntal, Alpdo-ğan Şen, Fahri Başkan, Haşan Son güler ve Dündar Kılıççöte seçilmişlerdir.
Müteakiben İzmir il kongresine başarı dileklerini bildiren bir telgraf çekilmiş ve toplantıya rilmiştir.
il
Edirne şilebi de kayalara çarptı
Endeluz Bülbülü
PAOUITA SERRANO
ve
JOSE CASTRO
kim?
★ (Baştarafı 1 incide)
Bir Fransız vapuru gemiye tehlike işareti vermişse de görünüşe gö re Türk vapuru, bu işaretleri anlı-yamamıştır.
Türk gemisinin mürettebatı kurtarılmıştır.
İstanbul, 29 (a.a.) — Devlet Denizyolları Genel Müdürlüğünden bugün • bize verilen malûmata göre Danimarkaya gitmekte olan Edirne şilebi, İngiltere kanalında karaya oturduğunu, havanın güzel olduğunu telsizle limanımıza haber vermiştir.
Gemi, küsbe yüklüdür. Yolcusu
yoktu. Bugün saat 17 ye kadar gemiden başka haber alınamamıştır. Devlet Denizyolları G. Müdürlüğü Edirne’nin akıbetini öğrenmek üzere lâzımgelen limanlara telsiz ve telgrafla müracaat etmiştir.
Cherbourg, 29 (a.a.) (Afp) —
Auigny adası ile Casquets arasında karaya oturan Türk Deniz Yol larının Edirne şilebine bugün öğle den sonra Cherbourg limanına bağ lı bir ı-omörkör yaklaşabilmiştir Müşahedelerine göre gemi güverte sine kadar su altındadır. Geminir mürettebatı bir balıkçı gemisi ile Guernesey adasına çıkarılmıştır.
Derince için garip bir plebisit
İzmit, 29 (Telefonla) — Seçimler yaklaştıkça türlü çarelere baş vuran şehrimiz Halk Partili belediye teşkilâtının şehirden sekiz kilometre uzaktaki Derince köyünü şehrimize bağlamak için bir müddet evvel çeşitli çareelre başvurarak Derincede yaptığı plebisitin karşılığını bugün de şehrimizde yapmış ve yeni seçimler arifesinde halkın reyine müracaat çok enteresan safhalar arzetmiştir.
Günlerden beri alâka celbetmek için uğraşanlar dün Halkevinde memurların da iştirakiyle toplanmışlar, belediye başkanı herkesin iştirakini temin için diller dökmüş, binlerce çeşitli beyanname evlere, ticarethanelere dağıtılmış, fakat bü tün bunlara rağmen bugün kimse sandık başlarına gitmeyince orijinal bir fikir bulunmuş, kanun hükümleri hiçe sayılarak bazı seçim mıntakalarında sandıklar ev ev kapı kapı dolaştırılarak halkın iştira ki mecburî bir hale sokulmak istenmiştir.
Gar Gazinosu
Üst kat salonunda her akşam
Meşhur İspanyol koro atraksiyonu
SOLERA DE ESPANA
iştiraklle
Her pazar saat 17 de matine

Comments (0)