6 SALI
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik |
Deniştiler Caddesi S |l
Posta Kutusu: 193 ANKARA ı. Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
OCAK 1950
1 _ No. 277
Başmuharrir tel:......... 15619
Yan İşleri İdare ........ 15315
Fiyata her yerde 19 kuruştur.
ZAFER
rDEMOKRASİNİNDİRİ
£a Sâmilia
Kadın mecmuasının J(»8 nci -| «)r 17 ;!soyut geldi. NET KİTABEYİ ^43 AF.
Başmuharririmiz Ordudan bildiriyor
KARADENİZDE AÇLIK!
Reşat Aydınlı tahliye edildi
Süratle tedbir alınmazsa açlık bir^âfet halinde tekrar bu şirin bölgeye çökecek
nye, Fatsa, Gölköyde boşalan köyler var
M Dini politikaya âlet eden, Inönüyü
M
Peygamber yapan mahut kitap mes’elesi
Ordu, 30 (Başmuharririmiz Müm Jaz Faik Fenik bildiriyor) — Bir laftadır Samsunla Ordu arasındaki • -ölgeyi adım adım dolaşıyorum Bu
Jurnalcıya
Tahminimiz çıktı tabiî. U-’ lus’un jumalcıları bastılar bize de damgayı : Biz Çalışma Bakanı Reşat Şemseddin Sirer için faşizm taraflısıdır dedik ya! Jurnalci kaçırır mı fırsatı, raporunu yazıp soruyor :
Reşat Şemseddin hakkında bu , lâf çok söylenmiştir, diyor, gerek Rus radyosu tarafından, gerek Türkçe basıldığı halde ne ( idüğü belirsiz birtakım batıp çıkan gazete ve dergiler tarafın- , dan. Zafer yazarı da yoksa onlar gibi mi düşünüyor?»
Zafer yazarının —yani bu ya-henim— nasıl düşündüğü i tanıyanlar, bilenler ve •"*Juyanlarca malûmdur. Bunu açıklayacak değiliz. Yalnız bir şey var : Bu jurnalci, onu bunu jurnal ederken en basit ve iptidaî bir cesaretten de mah-ı rum : İftiralarını açıkça yapa-Imıyor. Kendisini mahkemeye | vereceğimizden korkmuşsa al- ı | danmış; vermezdik. Kalemimi-ı zın bize getireceği her türlü | belâ vc haksızlıkları, adalet , kapılarında değil, yine kalemi- ' ,, mizle karşılamak karar ve az-Ağaşıl mindeyiz. Evet vermezdik. Üs-şmiP telik (biz naçiz bir vatandaşız; vinrark'üşündüğümüzü, inandığımızı, oi-Mdo *ru bellediğimizi korkmadan, d®3çeki. ’imeden söyleriz. Nitekim, KSjbakan Yarının faşist taraflısı ol-ajdieöduğunu söyledik. Gerekirdi ki mitturııjlıı ı bize açıkça : Sen ko-tj-Sînünistsin,’ desin.
‘iad Hem, deı. nesinde milli bir fay Jyl^afla var. Çün.bu memlekette ., «Jmune gelene , vurmak istedilkeri damga faali} ’cti ne kadar yay jmj.^'n bir hal alır, «e derece çığı-° Tından çıkarsa, Tı nrk milletinin jjıklı selimi de bu W içindeki ıaskaralığı ve günah t ve asıl Rus Muhip D.T2ANAS ★ (Devamı Sa: 6 de)
seyahatimin başlıca iki hedefi vardır, evvelâ Karadeniz bölgesinin maruz bulunduğu iktisadi sıkıntıyı yakından görmek; kâh yalanlanan kâh teyid edilen, fakat her halde köylü için büyük bir ıstırap mevzuu olan kıtlık felâketini yerinde incelemek, sonra da Ordu Halk Partisi kongresinde dağıtılan mahut kitabın halk üzerindeki akislerini tesbit
Tetkiklerimin iktisadi olan kısım larını Ankaraya dönünce bir röpor-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Iranda büyük bir zelzele felâketi
BİN ÖLÜ VE BİR KAÇ BİN YARALI VAR
Tahran, 30 a.a. (Afp.) — İran’ı r mateme garkeden son iki felâket yüzünden kaç kişinin öldüğü henüz kesin olarak bilinememektedir. Fakat ilk ağızda verilen bin ölü ve bir kaç bin yaralı haberinin mübalâ j gali olmadığı analşılmaktadır.
Zelzele 23/24 Ocak gecesi Basra körfezi kıyılarında bulunan Buşir limanı bölgesinde vukubulmuş ve bir çok köyü harabetmiştir. İkinci felâketi 25/26 ocak gecesi Pakistan hududu civarında bulunan Zahidan şehrine yağan müthiş yağmurlar vü cüda getirmiştir. Şehrin üçte ikisi
it (Devamı Saı 6 8ü: 7 de)
Yurdda hava
vaziyeti
İranda zelzele ve tufan şehirleri alt üst etmiş bulunmaktadır.
Yukardaki resimde, varını yoğunu bir merkebe yükliyerek yollara düşen İranlı bir kadın görülmektedir.
lütçe tasarısı
25 hin liraya tabedilmiş
Fethiye'de suhunet derecesi -|- 16
Ankara, 30 (a.a.) — Devlet Me -teoroloji İşleri Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre, son 24 saat içinde yurdumuzda hava Trakya, Marmara bölgeleriyle Batı Karadeniz, Ege, İç Anadolu, Doğu ve Güney Doğu Anadoluda yağışlı, diğer bölgelerde bultlu geçmiştir.
Yağışlar Ege bölgesinde yağmur, diğer bölgelerde kar şeklinde olmuş tur. 24 saat içinde yurdumuza düşen it (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Aşk uğruna tahtını feda eden İngiltcrenin eski kralı ve bu günkü kralın kardeşi Dük dö Windsor hâlâ Amerikada hatıratını yazmak la meşgul bulunmaktadır. Bu hatıratı Life mecmuası neşredecektir
Sinop C. H.P. II Kongresi
Fakat 1OOO lira kefalet bulamadığı için tekrar ceza evine gönderildi Dünkü duruşmanın tam tafsilâtı
Suikast ihbarı iftirasından sanık Denizli milletvekili Reşat Aydınlı aleyhine açılan dâvaya dün saat 14.30 dan itibaren Birinci Asliye Ceza Mahkemesin de devam edildi.
Sanık Reşat Aydınlmın salona alınmasını müteakip duruşmaya başlandı ve ilk olarak millî emniyet teşkilâtı hakkında sorulan suale cevap gelmediğini bildiren yazı ve geçen hafta din lenen plâklara ait zabıtlar o-kundu. Müteakiben mahkemenin karar vermesi ve Radyoevinde yapılan dinlemenin usulsüz olduğunu ileri sürerek tekrar Ay-dınlının tahliyesini talep etti.
Sanık Ayınlı plâktaki sesin kendisine ait olup olmadığı hakkında bir şey diyemiyeceğini, plâktaki seslerin herkes tarafından başka türlü anlaşıldığını kaydederek ehlivukuf hakkında da ezcümle şunları söyledi:
•— Plâk dinlemede ehlivu-
kuf ne demektir. Ben Şemsettin beyle İspanyolca veya Farsça konuşmadım, Türkçe konuştum/: Türkçenin ehlivukufu da Türk milletidir..
Sözlerine devam eden Aydınlı yakında Şükrü Esmerin Ame-rikada konuştuğunu, bu konuşmanın plâğa alındığını bu ses üzerinde kismenin şüphe etmediğini, nitekim lnönünün de plâğa alman söylevlerinin ken-isine ait olup olmadığı noktasında kimsenin tereddüdü bulunmadığını bildirdi.
Aydınlı sözlerine «adalet vuzuh ister. Kanaatimce dâva delilsiz olarak devam etmektedir-Hattâ delil olarak ileri sürülen şeylere nazaran bile işlenen suç yoktur. Dâva iyi tertip edilmemiştir.. diye bitirdi-
Yargıç Aydınlıya:
«— Plâktaki ses sizin sesiniz midir, diye sordu.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
33 kişinin katli hâdisesi dâvası
Yüksek Mahkeme, salâhiyetsizlik talebinin incelenmesine karar vordi
C. S Barlos 7 Eylül ve 946 seçimlerinin methiyesini yaptı
Sinop, 30 (a.a.) — Karadeniz bölgesinde tetkiklerde bulunmak ve hükümeti temsilen C.H.P. il kongre sine iştirak etmek üzere Sinoba gel miş olan Devlet Bakanı ve Dişileri Bakan vekili Cemil Sait Barlas, bugün öğleden sonra başlıyan il kongresinde, kongre delegelerinin ar zusu üzerine kürsüye gelmiş, muhtelif mevzulara temas eden ve sürekli alkışlarla sık sık kesilen aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:
Arkadaşlar,
Önümüzdeki yıl, seçim yılıdır. Seçim yılına girerken, iktidarda bulunan hükümetinizin ne işler gördü-düğünü sizlere bildirmesi ve reylerinizi aldıktan sonra daha hızlı çalışması başlıca vazifesidir. Bütçenin yarısına yakın bir miktarını ordusuna kısmı azamini memur maaşına tahsis eden hükümetiniz memleketin kalkınmasını kolaylaştırmak için de mevcut imkânlardan faydalan -maktan geri kalmamıştır.
Biliyorsunuz ki Ereğli limanı, İnebolu limanı, Trabzon limanı yapıl ■ maktadır. Bu sene milletlerarası i-mar ve kalkınma bankasından para aldığımız takdirde Samsun limanının da yapılaşma başlanacaktır. Bu dar bütçeye rağmen Cumhuriyet Halk Partisi hükümeti, sizin kalkın manıza, memleketin kalkınmasına elinden geldiği kadar gayret sar -fetmektedir
Bugün muhalefet safında bazı zengin zümreler vardır ki, memleketin sefalet içinde olduğuna dair it (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Dünkü muhakemede sanıklardan Mustafa Muğlalı ve avukatlar.
ruşturmanın açılması kararına göre;
Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesi, dün de saat 9.30 da toplanarak Özalp dâvasına yeniden bak maya başlamıştır.
Sanıkların askerî mahkemeye verilmesine dair iddianame ve son so-
1943 yılında üçüncü ordu müfettişi bulunan emekli orgeneral Mustafa Muğlalı tarafından verilen emirle Vanın Özalp ilçesinin Milanengiz, it (Devamı Sa: 6 Sür 5 de)
Edirne Şilebi nihayet battı
Gemi oturduğu yerde dalgaların hücumuna maruz kaldı
Londra, Radyosu, 30 (Basın - Yayın) — Dün Kanal adaları civarında şiddetli fırtına yüzünden kayalara bindirmiş olan Edirne adlı-Türk şilebi bu sabah batmıştır. Gemi mürettebatı daha önce tahliye edilmiş bulunuyordu. Oturduğu yerde dalgaların hücumuna uğramış olan geminin iki mil kadar ötedeki bir li-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Kiraların serbest bırakılmasına dair olan
kanun teklifi tartışmalara sebep oldu
MEDENİ BİR BAŞŞEHİRDE MI YOKSA ÇÖL ORTASINDA MIYIZ?
Boş yok, otan kazanıyor!
erince’yi, Kocaeli Vilâyetine bağlamak için halkın
» Eskişehir Milletvekili Abidin Potuoğlu
îugün Bütçe Komisyonu Maliye ) kanlığı Bütçesinin müzakeresine f Jlamıştır.
it (Devamı Sa: 6 Sü: 1 dc)
Muammer Alakant’ın bu husustaki mühim konuşması men hepsi hattâ Adliye vekili bile aleyhinde bulundu.
Sözü alan Necati Erdem tasarının ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak olduğunu, Millî Korunma Kanununun tamamen ortadan kaldırılması lâzım geldiğini ifade ederek, komisyona iadesini istedi.
Mahmut Nedim Gündüzalp, ayni şehir ve kasaba içerisinde kira ile
Büyük Millet Meclisinin dünkü toplantısında Milli Korunma Kanununun 30 uncu maddesinin tadil edilerek kiraların serbest bırakılması hakkında Ankara Milletvekili Arif Çubukçu tarafından yapılan kanun teklifinin müzakeresi hararetli münakaşaları mucip olmuştur.
Tasarının heyeti umumiyesi üzerinde söz alan Milletvekillerinin he-
oturanların bir ikamete sahip olmaları halinde, oturdukları evi derhal tahliye etmelerinin doğru olamı-yacağını bunun bazı mecbuî sebeplerden ileri geldiğini izahla bu hususta misaller verdi.
Orhan Seyfi Orhon; kiracılar lehinde konuşarak, mesken meselesine bir türlü hal çaresi bulunama-it (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Konur ve Olgunlar sokağı sakinleri «Nüfuzlu» bir zatın akla durgunluk verecek hareketlerinden elâman diyor
Dün gazetemize kadar gelen ve Konur sokağı ile Olgunlar sokağı sakinlerini temsil ettiklerini söyleyen bir kaç okuyucumuz, bize insanı hayret içerisinde bırakacak o-lan aşağıdaki hâdiseyi naklettiler:
• İskân müsaadesi alınıp kiraya verildiği tarihten beri Konur sokağı ile Olgunlar sokağında sağlık ve hayatları tehdit eden, insanlık haysiyetini kıran, medeni bir şehire ya-it (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
başı lâfını duyar duymaz evlerine kapanmış! Bunun üzerine sandıklan kapı kapı, ev ev dolaştırmışlar!
Bakın, bu aklı iktidar daha evevl keşfctseydi, ne pembe kitaba, ne ilim heyetine, ne de adlî teminata lüzum kalırdı? Vatandaşlar Kızılaya yardım tertibinden ibu işe seve seve katılırlardı!
O da işe yaramadı diyelim, o zaman da piyangolu seçim var! Ama büyük ikramiye çıkmazmış, amortide mi yok!
YEDEKÇİ
I
Görenlerin yararına
körler hakkında mektup
Suat TAŞER
Sayfa : 4 Sayfa: i
1
t
t
6
!
Yalnız gezenler
Muhip DIRANAS
içinde bir başına kalmaya, •■yalnız gezmeğe- mahkûm bulunduğunu söylemek bilmem zait mi olur!
Ve daha buyuruyor Bay Hilmi Uran : 'Biz seçimleri şunun için kazanacağız, biz seçimleri bunun için kazanacağız, biz seçimleri.
ve nihayet : -Biz seçimleri, dün olduğu gibi bugün de, yarın da, aziz milletimizin hizmetinde bir parti olduğumuz için kazanacağız-.
İktidar partisinin mantık hatalarını düzeltmeğe, eğer iş cdiııil-se ıbütün muhalefetin kalem gücü yetişmezdi. Ne kolay şey bu! Demek, aziz milletimizin hizmetinde olmak, seçimleri kazanmaya kâfi bir sebep, öyle mi? Bir ahbabım var, evindeki bir hizmetçiden kur tulaııa kadar anası ağladı. Çünkü gelen hizmetçi, filhal, onların hizmetine giriyordu, onların lıiznıe tindeydi; ama öyle bir hizmet çiydi ki bu, evde kendi kendisini hanımefendi ilân etmiş, hanımı da kendi hizmetine koşmuştu. Bu memlekete herkes, parti halinde olsun, fert olarak olsun, ancak hizmet eder, ancak aziz milletinin hizmetnidedir. Mühim olan hizmetin şekli, derecesi, mahalline nıasrufluğudur; milletin ebedî hayatında, halinde, geleceğinde, kalkınışında ve ilerleyişinde en isabetli ve verimli hizmet olup ol madığuıdadır.
Siz parti halinde, öyle bir hizmetçisiniz ki Bay Hilmi Uran, hizmetine girdiğiniz evde kendi kendinizi hanımefendi ilân etmiş, hakikî ev sahibi milleti de sizin hizmetinize koşmuşsunuz.
Şimdi de ondan, kirli çamaşırları yıkamasını istyiorsunuz. O kadar değil?.
S ibik 21 Temmuz seçimlerinin kahramanı Bay Hilmi Uran buyuruyor : "Bizim nazarımızda hâdiselerin hakikî çehresini vatandaşlardan gizlemeğe çalışmak vatandaşa en büyük saygısızlık olur."
Hemen sanırsınız ki, Bay Hilmi Uran 21 Temmuz seçimlerinde cereyan etmiş hâdiselerin iç yüzünü nihayet, dört yıldır yenemediği bir vicdan azabının tesiriyle, ortaya dökecek, Allahtan ve millet ten tövbe ve istiğfar ve af talep edip ruhunu şeytan azabından halâs edecek! Tabiî, insan yaratıldığımız için, en olmadık şeyleri bile hayal etmek bize göredir. Ama gel gelelim :
Bay Hilmi Uran yine buyuruyor : «Biz İktidar Partisiyiz. Fakat kudretimizi yalnız halkın sempatisini elde edebilmiş olmada ararız. Ne iğfal, ne tahrik, ne tehdit bizim bugün de dün de iltifat etmediğimiz ve dâvamızın samimi inanı içinde iltifat etmeğe de asla lüzum lıisetmediğimiz vasıtajardır„.
Allah bir insanı, glüııeş gibi belli hakikatlerin aksine bir yol tutup da üstelik bir de «yalan» dan kendisine hak verdirecek bir müeyyide çıkarmaya uğraşmak felâketinden korusun. İşte Hilmi U-ran’m düştüğü hal.
İğfal, tahrik, tehdit... Bunları seçimler için ibirer vasıta saydıklarını saklamaktan bile âciz olan Hilmi Uran, sadece bu vasıtalara (!) bundan böyle iltifat edilmi-yeceğini söyleseydi, eh, bu sözün belki bir mânası, vaade benzer ibir değeri olabilirdi. Fakat, bu vasıtalara dün de iltifat etmedik diyerek, tutunabileceği tek dalı da kesen Hilmi Uran'ın Türk milleti
Et ftatları artmıyacak Dün Erzurumdan belediye iktisat müdürlüğüne bildirildiğine göre şeh rimize devamlı surette ve bol miktarda kasaplık hayvan gönderilecek-
Keyfiyet hemen nazarı itibara a-lınmış ve et fiyatlarında kasapların her hangi bir yükseltme yapmamalarını temin maksadiyle durum ilgililere bildirilmiştir. Teklif canlı hayvan olarak 105 kuruş üzerinden-dir. Perakende fiyat da bunun bir misli olacağına göre her hangi bir zam icab etmemektedir.
Bundan ötürü kasapların zam taleplerinin nazarı itibara alınmayacağı tahmin edilmektedir.
TARIM BAKANLIĞINDAKİ
DÜNKÜ TOPLANTI
Türk Millî F. A. O. komitesi dün saat 15 de Tarım Bakanlığında Bakanlık müsteşarı Süreyya Cenganın başkanlığında toplanmış ve komitenin bir aylık mesai raporu incelendikten sonra mali komitenin vazife ve salâhiyetlerini daha iyi bir şekilde deruhte etmek üzere bir talimatname veya tasarının esaslarını hazırlamak üzere bir tali komite teşkil edilmiştir
Müteakiben Türkiyedeki Tarım Ce miyetlerinin Avıupada kurulan tarım konfederasyonuna katılmak halikındaki mezkûr konfederasyo -nun teklifinin incelenmesine başlan iniştir.
Diğer taraftan Millî F. A. O. komitesinin F. A. O. genel merkezine 1950 yılında gönderileceği yıllık raporun esasları da hazırlanmış bulunmaktadır.
fmnsa 5 Şubot Pozor Akşamı Saat 21 de
YENİ SİNEMADA
Semahat E r g ö km e n
VEDA KONSERİ
Sadi Hoşses Nevin Demirdöven
Cevdet Çağla - Vedia Tunççekiç Ça anlar Kopuz-Zühfü Bardakoğlu
Halk Türküleri okuyan Ali Can
Sarı Recep - Osman Ozdenkçi Ahmet Yamacı
Vl
Biletler, Yeni Sinema gişesinde, Yenişehir Gelincik Çiçek mağazasında satılmaktadır. (194)
r™ ..... —
ANKARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNLARI DERNEĞİNİN
HUKUK BALOSU
4 Şub' t Cumartesi Günü
Miss Elain Shephard idaresinde
SÜRPRİZLER ÜÇ CAZ HUSUSİ SURETTE KOTYON VE PAVYON
DAVETİYELER:
Yalnız Yenişehir, Atatürk Bul varı, Uluçay
HAZIRLANMIŞ
-----------, — , ---------------, ---T_„ apartmanındaki Cemiyet Lokalinden temin olunabilir. Tel: 23577 den saat 17.00 den sonra temin olunabilir.
■ I
HUKUKLULARIN BALOSU
Haber aldığımıza göre Ankara Ü-niversitesi Hukuk Fakültesi Mezun lan Cemiyetinin tertip ettiği Hukuk Balosu 4 Şubat Cumartesi akşamı Anadolu Kulübü salonlarında verilecektir.
Balonun idaresini Amerikalı film yıldızı Miss Elaine Shephard üzerine almış ve balo hazırlıklarında bu -lunmak üzere Ankaraya gelmiştir.
Müteaddit sürprizlerle dolu olan bu balonun senenin en iyi baloların dan biri olacağı tahmin edilmekte -dir.
Kemal Çoyırlıoğlunun Ulusa cevabı
Ulus gazetesinin 15/1/1950 tarihli nüshasında Beypazarı Demokrat Partisi kongresinden bahsedilirken ■ eski Başkan Kemal Çayırlıoğlu tasfiye edilmiştir» diye bir fıkra gör-
İki senedenberi partimin başkanlığını yapmakta idim. Bu sene Bur-sadaki çiftliğimin işleriyle uğraşmak üzeer oraya gittim. Bu ara -da Beypazarında bulunamıyacağı -mı da söyliyerek bana rey vermemelerini arkadaşlarımdan rica ettim. Ve bu ricam da kabul edildi. Eğer idare kurulundan çekilmek bir tasfiye ise Halk Partisinde her gün binlerce tasfiyeye şahit oluyoruz! demektir. Demokratların en büyük meziyeti çalışamıyacakları zaman yerlerini başkalarına bırakmaktır,
Ulus böyle mânâsız yazılarla aramıza soğukluk, nifak sokamaz.
Partime inanmışımdır. Onun en sadık bir üyesiyim ve bununla müf-tehirim.
Kemal ÇAYIRLIOĞLU
Mevlûda Davet
Çok sevgili refikam Güzin Tüzgi-ayfn ölümünün 40 inci gününe tesa-lüf eden 31 Ocak Salı günü öğle ne-mazını müteakip Hacıbayram Camii Şerifinde mevlûdu nebeyi kıraat edileceğinden kendisini sevenlerin akraba ve dostlarının ve arzu edenlerin teşriflerini rica ederim.
Kâmuran Tüzgiray
kımr
GLÜEüffilELS
Alın yazısı!
M uhalefet tarafından söyler
" len her haklı iddia, ileri s rülen her makul teklifin, vatandaşlar arasında düşmanlık hissinin yerleştirilmesi, bozgunculuk mahiyetinde telâkki edildiği ıbugünlerde, iktidar organları her şeyin doğrusunun, iyisinin, mükemmelinin kendilerinde olduğunu bir işportacı edasiyle bar bar bağırarak ilân ediyorlar. Hakları da yok değil, yedik leı i ekmeği hak etmeleri lâzım, başka türlü, o sütunlarda tutunmalarına imkân yoktur
insan düşünüyor da, bugüne kadar demokrasi dâvasında, geçirilmiş safhaların, kaydedilen ilerlemele rin, iktidarın iddiası hilâfına, zorl$ elde edildiğine kaani oluyor.
1946 seçimlerinden evvelki zamanları hepimiz çok şükür, hatırlamaktayız. O zamanda türlü iddialar ileri atılmış, muhalefet vatan hainliği derekesine düşürülmek istenmiş, bu memlekete yaptığı büyük hizmetler inkâr edilerek ibazı şahsiyetlere kızıl komünist damgası bile vurulmak istenmişti.
Bugünlerde, ayni taktiğin tekrar ele alındığı görülmektedir. Tarih tekerrürden ibarettir, derler. Onun gibi, işçi hakları meselesinde oynanılan komedyanın kimse tarafından farkedilmediği zanniyle, en meşru hak olan Grev meselesinde bile, makul fikirler karşısında demagojiye sapmak yolu tutulmuş ve fikre fikirle mukabele prensipi l(^F kedilmiştir.
Evet, iktidar gibi düşünmiyen onun söylediklerine «eyvallah., demiyen-lerin, düşünüşlerine harici tesirler âmil olmaktadır. İddia; budur.
Fakat, en ufak işten, en büyüğüne kadar, iyisi, doğrusu bende iddia -sının da yersiz olduğu aşikârdır. Küçük bir misal, Edirne Şilebimizin uğradığı son kaza hakkuıdaki haberi, lıer halde yüreğiniz sızlayarak okumuşsunuzdur. Eğer, muvafık gazeteden haber almışsanız, vapurumuzun kumsala oturduğunu öğrenmiş olacaksınız. Muhalefette okumuş iseniz, Londra mahreçli bir telgraf, bu güzel gemimizin maalesef ı Anglo - Norman adalarında kayala-! ra bindirdiğini anlayacaksınız! Va-I kıa, bu telgraf, muvafık basında da , lıi yer almış ise de, ikinci plâna atıl mış, her zaman taraf tutan ajansın I haberi başa alınmıştır.
I O halde, bu habere kıyasen diğer x-=JS__.-r hakkındaki neşri-
Çiçeğinden bulutuna, karıncasından filine kadar bütün tabiat; topluiğnesinden koca koca transatlantiklerine, el büyüklüğündeki tuğladan bulut delen 77 katlı binalara kadar insan emeğinin mah sulü olan bütün bir eşyalar ve e-serler mahşeri elimizin, burnumuzun, kulağımızın değil, gözümüzün önüne serilmiştir. Tiryakisi olduğumuz (Güzellik) ister tabiatta, ister bir sanat eserinde karşımıza çıksın, gözümüzü doyurmadıkça gönlümüzü doyurmasına kolay kolay imkân yoktur. Tabii, müzik, ı maddenin esaretinden kurtulmuş lir .. bu tek sanat bunun dışındadır, di- retiyle dinde yecektim; diyecektim ama, iki üç yıl önce sinemalarda seyrettiğimiz bir filmi hatırlayınca, .Hayır; müzik te bunun içindedir.» demekten başka çare kalmıyor.
Bildiğiniz gibi, (Fantasia) filminde Walt Disney, müziği kulağın inhisarından kurtarıp gözle görülebilir, seyredilebilir bir hale getirmekle, adetâ tabiatın, kusurunu yüzüne vurmuş gibi oldu. Bu gidişle günün birinde (Kokulu Müzik) diye bir şeyle de karşılaşmıyacağımı-zı kim iddia edebilir?
lnsanoğlundan herşey umulur...
Bir gün sanat ve medeniyet tarihini dolduran eserler üzerinde bir inceleme yapılsa da, bu eserlerin meydana getirilmesinde ayağın, elin, kulağın, burnun ve gözün hisseleri şöyle hakça ayrılacak olsa en büyük payın göze düşeceğine şüphe yoktur. Öyle ise, haksızlık etmekten korkmadan, komşu uzuvlar arasında gözü mevki ve rütbece ötekilerin hepsinden üstün tutabiliriz.
Gerçekten de öyle değil midir? Düşünün bir kere: Göz diye birşey olmasaydı, ayı, güneşi, yıldızları, açan çiçeği, uçan kuşu, köpüren denizi, aynada kendimizi ve hele sevgilinin yüzünü nasıl görebilecektik? Eğer göz diye bir şey olmasaydı, romanların en güzel pasajları, en güzel tablolar, en güzel heykeller, en güzel mısralar da olamıyacaktı. Tiyatro olamıyacaktı. Film olamı-yacaktı. Fotoğraf olamıyacaktı. Peki, acaba .Güzel, daha güzel, en güzel» diye bir şey olacak mıydı
Göz olmasaydı Divan Edebiyatı kimbilir ne kadar fakirlçşirdi?
frisaca, göz olmasaydı sanat da olamazdı desek ne dersiniz?
| insanoğlu akıl ve his yoluyla tabiatı fethetmiye giriştiği günden* beri kapıldığı aşırı gururu bir dereceye kadar olsun mazur gösterecek gerçek zaferler elde etmiştir. Pozitif ilimlerin verileri, bütün e-serleriyle sanat ve başlıbaşına bir metafizik bunun aşikâr delilleridir.
XVIII. Yüzyıl Fransa’sında yaşamış, dimağının ışığiyle yalnız kendi çevresini ve devrini değil, kendinden sonra gelen çevreleri ve devirleri de günümüze kadar aydın-latagelmiş olan büyük fikir savaşçısı Deniş Diderot, sosyal olayların izahında nasıl İçtimaî kanunların ve şartların dışında herhangi başka bir sebep aramıyorsa, ayni şe-( kilde tabiî olayların izahında da ta-
DİLENCİLERLE MÜCADELE
Şehrimizde kurulan ve başka şehirlerden gelerek dilenciliği sanat | edinmiş kimseleri toplıyarak memleketlerine sevketmek maksadiyle kurulmuş bulunan -Dilenciler Kampı» nın müsbet faaliyeti diğer taraftan Emniyet 4 üncü Şubenin gayretleriyle de desteklenmektedir Geçen yıl içinde toplattırılıp umumi temizlikleri yapıldıktan sonra memleketlerine sevkedilen kampta tecrit edilen ve kefaletle Serbest bırakılan dilencilerin sayısı 700 ü geçmiştir. |
GARANTİ BANKASI İKRAMİYE KEŞİDESİNDE KAZANANLAR
| Garanti Bankasının 30 Ocak 1950 i' günü çekilmesi mukarrer aylık ikramiye keşidesi, ikinci Noter Şakiı-Baran tarafından çekilmiş ve hesap numaraları yazılı müşteriler, aşağıdaki ikramiyeleri kazanmışlardır.
Istanbulda 4123 hesap sahibine
150 lira, Beykoz 40 inci İlkokul Kooperatifine 250 lira, Ankarada 14694 hesap sahibine 1.000 lira, îstanbul-da 637 hesap sahibine 150 lira, İz-mirde 862 hesap sahibine 250 lira. Istanbulda 5851 hesap sahibine 500 lira, Sarıyerde 154 hesap sahibine _____ _____________________ __
500 lira, Hamamönünde 714 hesap . biat kanunlarının dışında her han-sahibine 150 lira, Şadırvanaltında j' ’_L _ ____ ' ‘ ’
15 hesap sahibine 1.000 lira, Kemer- I Fikirlerini bir felsefî sistem halin-altında 1068 hesap sahibine 150 lira ! de sınırlanriırmamic olmasına rae-kazanmışlardır.
Bunlardan başka muhtelif Şube ______________,, ________________
ve Ajanslarda kayıtlı 35 müşteri de . sanda düşünen, Madde'dir.» demek 100 lira ile 25 lira arasınde değişen suretiyle felsefede z;
çeşitli para ikramiyeleri kazanmış- .Fizik ötesi, tecrübe karşısına da-ı laıûıf. I yanamaz bir yapıdır. Faraziye lâ-,
I
I
gi başka bir sebep aramamaktadır.
1 de sınırlandırmamış olmasına rağmen, -Madde dışında ruh olamaz: nebatta süren, hayvanda duyan, in-
I çeşitli
materyalizme;
Ahlâk yapısında her şey birbirine baytıdır. Bir yandan mücerret dâvalar yazıp, öte yandan yaşayışında sadeliği korumak imkânsızdır
I .Saunderson derisiyle görüyordu. Vücudunu örten bu zarfta öyle nefis bir hassaslık vardı ki, bir ressam, avucuna ahbaplarından biri-
I nin resmini yapsa, bir parça alışkanlıkla kimin resmi olduğunu anlar ve kurşun kalemin her an u-yandırdığı darbeler biribiri ardından gelirken, - Bu, bay filândır.- diyebileceğini iddia edebiliriz.» Birçok sağlam gözlü insanlar bile mistik düşüncelerin loşluğuna sığınmaktan kurtulamamışken, Saunderson gibi anadan doğma bir körün çıplak, göz kamaştıran, özünü
I maddeden alan düşüncelerle kafasının bütün gücüyle bağlanmasını heyecansız karşılayabilir miyiz? Bu noktada gene Mektub’un şu satır-larını yardıma çağırıyorum. Tezatların çarpışmasına ve nitecede meydana çıkan gerçeğe bir bakin: ■ Öleceğine yakın yanına çok kurnaz bir papaz olan Bay G. Holmes’u . D________ _._r o_. çağırmışlardı. Aralarında Allahın
sanan bakar körlere varlığı üzerinde bir konuşma oldu, kızarması pahasına Papaz ona tabiatın harikalarından ifşa edecekleri öyle J dem vurmaya başlamıştı. Kör filo-
zımdır, yalnız hâdiselerden hareketi etmek şarttır. Filozof, hâdiselerin NİÇİN'ini değil, NASIL'ını bulabi-" ve bunu bulmalıdır., demek su-21-2. ateizme varan bir panteizme; -Ahlâk yapısında herşey birbirine bağlıdır. Bir yandan mücerret davalar yazıp, öte yandan yaşayışında sadeliği korumak imkânsızdır. Saadete erişmek için fazilet yolunda yürümek yeter.- demek suretiyle ideal bir ahlâk görüşüne; ve sanatta da aktif bir realizme ulaşan Diderot, gerçekten tam bir fikir savaşçısıdır. Bunun en büyük delili de hemen bütün e-serleri ve eserlerinin en büyüğü o-lan -Ansiklopedi» dir.
Diderot, birtakım anadan doğma ve sonradan olma körler üzerinde yaptığı gözlemleri ve bu gözlemlerden çıkardığı sonuçları Mektup’un-da inceden inceye anlatmaktadır. Eser, bazı anadan doğma körlerin, umumiyetle göz sahibi olup ta gördüklerini yüzlerinin öğretecekleri, , .
şeylerden bahsediyor ki, insan bun lan okuduktan sonra hayretten şaş kınlığa, şaşkınlıktan da bir nevi i-nanmazlığa düşmemek kendini kur taramıyor.
Yukarıda, göz olmasaydı sanat da olamazdı, demiştik. (Körler hak kında Mektup), göz olmadığı halde, sanattan hiç te daha kolay, daha ba sit olmıyan bir şeyin, İLMİN pekâlâ olabildiğini ve olabileceğini anlamak suretiyle bu hükmü bir bakıma -çürütüyor . gibi görünmektedir. Mektup’ta bize anlatılan birçok olağanüstü körler arasında bir tanesi var ki, gerçekten de verdiğimiz hükmü çürüfecek kadar büyük ve çetin.
XVIII. Yüzyılın ortalarında İngiltere'de yaşamış, Cambridge Üni- | versitesinde yıllarca matematik profesörlüğü etmiş olan Saunderson adlı anadan doğma bir körün mezi- . yetlerinden, hayranlık ve şaşkınlık ' uyandıran özelliklerinden öyle hararetle ve imanla bahsediyor ki, Di-derot’nun yalan söylemesine, yanlış söylemesine ihtimal vermiyen-ler için bütün bunlara inanmaktan başka çıkar yol yoktur. Eline bir kumaş parçası verildiği zaman rengini söyliyebilen, tığla en ince örgü işlerini yapabilen, iğneye iplik geçirebilen birtakım alelâde anadan doğma körlerin yanında, optik bahislerinde dersler verebilen, matematik konularında tamamen kendine has orijinal işlem yolları bulan anadan doğma bir kör profesörün, daha doğrusu bir kör profesör filozofun durumu elbette olağanüs-
Anadan doğma bir kör nasıl oluyor da matematik ve bilhassa optik konularda fikir sahibi oluyor, teoriler kuruyor, Cambridge gibi bir üniversitenin kürsüsüne çıkıp gören insanlar karşısında yıllarca dersler verebiliyor? Bunun mümkün olabileceğine inanmıyorsanız Mektup'un şu satırlarını yardıma ça ğırabilirim:
korlere . varııgı uzerınae Dır konuşma oıau. pahasına Papaz ona tabiatın harikalarından klpri övle dem vurmava başlamıştı. Kör filo-
zof: - Aman bayım, dedi, benim için olmayan bütün bu güzel manzaraları bir tarafa bırakın; ben bütün ömrümü karanlıklar içinde geçirmeye mahkûm edilmişim. Şimdi siz kalkıyorsunuz, bana, yalnız sizin ve sizin gibi görenler için birşey ifade eden güzelliklerden bahsediyorsunuz. Eğer Allaha inanmamı istiyorsanız, ona dokunabilmemi temin etmelisiniz.»
Papaz: -Bayım, elinizi vücudu- _____________________________*___________
nuzda gezdiriniz, organlarınızın siyasî hâdiseler hakkındaki neşri-hayret verici mekanizmasında Alla- 1 yata lâzım gelen numarayı vermek
hın varlığını duyacaksınız, diye kaabildir.
kurnazca cevap verdi. | Koltuk hırsiyle gözleri kararmış
Saunderson: - Bay Holmes, bütün lar, her şeyin üstüne yaldız vur-bunlar benim için, sizin için olduğu' makta, fakat parlak bir ışık altında kadar güzel değil. Kabul edelim- 1 malın mahiyetinin belli olduğunu ki, dediğiniz gibi, hayvan uzviyeti- ( farkedememektedirler.
nin mekanizması iddia ettiğimiz ka- [ Biz diyoruz ki, şimdi her
[ dak mükemmel olsun. Buna inanı- lerindedir, istediklerini, istedin
[ rım; çünkü siz, doğru olmayan bir- ' şekilde renklendirmek ve o şekı)..
' şeyi yutturmak istemiyecek kadar sunmak ellerindedir, namuslu bir insansınız. Yalnız şu- | Sabırla, iman ile bekliyoruz, nu sormak isterim? Bunun çok üs- *
tün zekâlı bir varlıkla ne ilgisi vardır? Bu mükemmelliğin size hayret vermesinin sebebi, herhalde gücünüzün yetmediği herşeyi bir harikâ olarak görmeye alışık olmanızdır. Ben de çok zaman sizin için şaşılacak bir şeyim. İngiltere'- | nin ta öbür ucundan kalkıp bana kadar gelen ve nasıl olup da geo-, metri ile uğraştığımı anlamıyan in- 1 sanlar da var; kabul etmeniz gerektir ki, insanların dünyada nelerin mümkün olabileceği hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Bizce bir olay insan gücünün üstünde midir-Hemen şöyle deriz: Allah yapısı. Daha azını kibrimize yediremeyiz. Sözlerimize daha az övünme ve daha çok felsefe katamaz mıyız?»
Bu mümkün olsaydı ne iyi olurdu.
I
r
tık C. II. P. nin rotası herkes taralından bilinmektedir; mukadderatın alnına yazdığı olacaktır; o sebeple kendilerini bu şekilde hareket etmekte bir parça da mazur görme-
Hikmet YAZICIOÖLU
(1): Millî Eğitim Bakanlığı Fran- ı — Yeni sız Klâsikleri serisinden. No. 102 Di- harmanları, limize çev: Adnan Cemgil, (1945). aynıdır. Fiatı: 80 krş.
Bugün bile soruyorum da, onun nesini beğendiğimi, onun nesine vurulduğumu gene bulamıyorum. Giyinmesini pek bilmez. Bir elbise yaptırdı mı lime lime oluncaya kadar giyer. Kravatı daima sağa kaçar. Düzeltmek aklından geçmez. Uzun boylu, geniç omuzludur. İnce yapılı bir atlettten ziyade iri kıyım bir pehlivana benzer. Yürürken bir eli pantalon cebindedir. Birşey dinlerken kaşları yukarı kalkar ve alnında çizgiler belirir. Onun alnını Spencer Tracy'nin alnına benzetirim. Sesi çok kalındır. Ömründe bir kerecik şarkı söylesin işitmesin. Kafiyen jest yapmasını bilmez. Güç heyecanlanır fakat, heyecanlandığı zaman onu tutmak meseledir. Sonuna kadar boşanır. Sporla uzun boylu uğraşmaz. -Fenerbahçeliyim..» der amma -Fenerbahçenin renkleri nedir?» diye sorulacak olsa cevap veremez. Buna rağmen müthiş kuvvetlidir. Çocukken pek dövüşkendi. Şimdi ise herkesle iyi geçinmeğe bakıyor. İşte onun hususiyetleri.. sevilecek nesi var?
Teker teker, parçalara bölerek ele alındığı zaman herkese benziyor. Amma hep bir arada, toplu bir şekilde ona baktığım zaman.. Orjinal bir erkek olduğunu kabul etmek zorunda kalıyorum. Şahsiyetine yalnız kendisine has olan bir temel, bir gün kıyamet kopsa da yıkılmadan ayakta kalacak aslî bir unsur bulunduğunu farzedecek kadar onun tesirindeyim. İtimat uyandıran, emniyet telkin eden
ZAFERİN TELİF ASK VE MACERA ROMANI
NUMARACI
■Yazan : N- A.
Tefrika No: 11
al-
kuvvetli yapısı, babacan ve kalen der halleri, bazan kabalaşan samimiyetiyle.. iyi biliyorum ki nereye gitse borusunu öttürür.
Kalın ve simsiyah kaşların
tında çocukca saf bakışları benim her vakit kanımı kaynatmıştır. Onun hayatında hiçbir günah işlemediğini tahmin ediyorum. Bu da beni daha fazla tahrik ediyor. Şarpide, az kalsın, herşey olup bitecekti. Hep onu kolladım ve bir ara, bakışlarının bulandığını gördüm. Nefsiyle mücadele etti ve nefsini bir fok balığı gibi sulara dalarak söndürdü.
Adam olacak, olacak amma çok geç...
III
Geldi. Yalvardı yakardı. İlle beraber gidecekmişiz. Dilimin ucunda: -Hüsrev ne oldu?» diye soracağım. Bir türlü soramıyorum.
Böylece.. sorgusuz sualsiz yeni bir hayata başladık. Daha verimli, daha müsbet işlere sarfedeceğim zamanımı onun peşinden sürükleyerek çarçur ettim. Yanında zembil taşır gibi beni ordan oraya götürüp duruyor. Kâinatları Holivut
dedi kudulariyle kotra sefası ve poker partilerinden ibaret bir takım • genç bunak» ların arasına zorla karıştırıldım.
Ağız açtırmıyor, toz kondurmuyor:
— Bunlar efendi tebiatlı deliş-’ men çocuklardır. Çalışmaktan anlamazlar. Zaten ben de senin bir. fotoğrafçı olduğunu söyliyecek değilim. Fakat pek neş’eli olduklarını ve günümüzü hoş. geçirdiğimizi itiraf et., diyordu.
—Yazılarım..
— Yarın gece yazarsın.
— Kitaplarım..
— Sonra okursun!
Gecemin zehir olduğunu farket-miyordu. Etse de tam bir vurdum duymazlıkla hareket ediyordu. Ve ben onun, gülüp eğlenmesinden kendime bir sevinç payı çıkarabilmek için didiniyordum.
Birazcık çatınacak olsam:
— Hah, şimdi tam bir ölü yıkayıcısına yakışacak hali aldın., diye çıkışıyordu. Abdest al, namaz kıl, biz dansedelim. Yarabbi ne surat!
— Evimizde otursak olmaz mı?
—Ev dediğin geceden geceye
yatmak içindir. Haydi yürü şekerim. Rica ederim beni üzme;
Gardenpartilerle, danslı çaylara, danssız çaylara biz de karıştık. Ne kendi aralarında kounuştukları İn. gilizce karışık o kuş dilinden, ne de zevklerinden anladığım bu zır-tabozlar ortasında kendimi., mutlak surette yalnız, antika kabilinden bir mahlûk, Ayşenin boynuna asılı bir muska gibi lüzumsuz bir eşya halinde görüyordum. Adeta: Bakın bakın... bende ne var?» diye şuna buna )cici»sini gösteriyordu.
Şüphelenmeğe hacet var mı? Ben onlara ne gözle bakıyorsam, onlar da bana o gözlerle bakıyorlardı.
Bir toplantıda beni gafil evladı-lar.
Ayşe beni unutmuş kendi havasında esiyor; eteğinin dipinden ay-rılmıyan Hüsrev ve daha iki delikanlı ile ortalıkta dans numaraları yaparak alkış topluyordu. Tekmil zayıf karakterli insanlar gibi, onun da derdi imanı kendini beğendirmek, yahut kendi tâbiriy le -sükse yaratmak.tı.
Müziğin bir karikatürü olan caz havalarına ayak uydurarak tepiniyorlar; gençlik enerjilerini şiddetli akrobatik çalkanışlarla boşaltıyorlar, kalçalarını kıvırıp «Seni, seni!» der gibi parmaklarını sallıyorlardı.
Sanki bir sürü yam - yam gemi azıya almış, din- bir cezbeye tutulmuştu. Bir köşeciğe çekilmiş: Elime geçen resimli bir sinema dergisinin yapraklarını ibretle çeviriyor ve rezaletin biran önce bitmesini bekliyordum.
O sırada yanıma Ayşenin arkadaşlarından bir genç kız oturdu. Hafiften başlıyarak gittikçe şiddet kesbeden bir sual yağmuruna tuttu. Eğleniyor muydum? Hayır, kalabalıktan ve gürültüden beşim kazan gibi olmuştu. O halde niçin dansetmiyordum? Kimi istesem kaldirabilirdim. Burada hep arkadaşlık. Mırın kırın edecek çiğ kızlar yoktu. Kimsenin ayaklarını ezmek niyetinde olmadığımı, çün-ki dans bilmediğimi söyledim.
Beni tepeden tırnağa kadar derin bir merakla süzdü. Üzerinde, herhalde, Merih gezegeninden yeni gelmiş insan şeklinde ve hiç işitmediği, görmediği acaip bir nesne tesiri yaratmış olacaktım.
— Hiç değilse tangoya kalkmalısınız, dedi. Toplantımızda kavalye buhranı var.
— Bilmem ki., diyerek özür diledim. Hani, dansetmesini bilmiye-nin de dansa kalkması gülünç oluyor» (Devamı var)
Tekel Müdürlüğünün bir mektubu
Gazetenizin 25/1/1950 tarihli ve 271 sayılı nüshasının 2 nci sahifesi-nin 7 nci sütunundaki -Pulsuz İstida» başlıklı tazıda yeni birinci nevi sigaralardaki tütünün kalitesinin düşürüldüğü ondan hasıl olan farkın paketin ambalajının güzelleştiril meşine sarfolunduğu, yeni sigaraların eskileriyle hiç bir alâkası bulun-ı madiği ve bundan dolayı itibarını kaybettiği ileri sürülmektedir.
1 — Yeni birinci nevi sigaraların ’ ı, eskilerinin tamamiyle Binaenaleyh kalitesinin I düşürüldüğü iddiası hiç bir veçhile varid değildir.
1 2 — Ambalâjları filhakika güzel-
leştirilmiştir. Bu da idareye eski birincilerin anbalâj masraflarına nazaran daha pahalıya mal olmuştur. Fakat buna rağmen fiyatlara hiç bir zam yapılmamış ve yazınızdaki iddianız gibi bu farkın tütün kalitesinin bozulması suretiyle temini yo^ luna da gidilmiş değildir.
3 — Bu paketlerin bir kaç gün içinde itibarını kaybettiği şeklindeki iddianıza gelince; böyle bir halin de mevcut olmadığını ve bilâkis rağbetin çok arttığını satış istatistiklerimizdeki rakamlar açık olarak göstermektedir.
Bu tavzihimizin gazetenizin aynı sütununda neşrini saygılarımla rica ederim.
.1
Genel Müdür
NOT : Tiryakinin damağı kadar, sigaranın harmanını anlayacak ve iki tütünü birbirinden ayıracak hiç bir vasıta yoktur. Biz şahsen de yirmi senedir birinci nevi sigara içtiğimize göre, değişikliği bizzat hissetmiş bulunmaktayız.
Yeni paketlerin bir kaç gün içinde itibarını kaybedip etmediği meselesine gelince, muhterem umum müdürlüğe haber verelim ki, harmanın değişmesi ve ambalajın kısmen düzelmesi dolayısiyle, yeni' bir kısım Birinci Tiryakisi, meydana gelmesindendir. Bu meyanda şimdiye kadar hiç Birinci içmemiş bir çok kişilerin bu sigaralara alıştığını, buna mukabil eskidenberi Birinci kul lananların da kendilerine başka başka neviler aramakta olduğunu bildirmek isteriz.
Keyfiyeti biz de bu suretle tav'-^ zih ederiz. H. Y.
5
t t
I
LVn t Mn fö*KS N 3 ■! M ■ IV S 3 If 1 bESÜ B r * 1 ® 1 "iH 1 I1
HERGÜN BİR HÂDİSE :
Amerika ve Uzak Doğu
3r
Esir Yunan
çocukları
unanistanda dahilî harp en B çetin safhalar arzederken, Markos kuvvetleri, bastıkları yerlerde, 3 yaşından 14 yaşma kadar Jcle geçirebildikleri bütün çocukları alıp götürmüşlerdir. Sayısı 30 bini bulan bu çocuklar, peyk memleketlerde, yani Arnavutluk, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Çekoslovakya ve Polonyada kurulmuş bu-İlunan hususi toplama kamplarına sevkedilmiş ve, Moskova radyosunun da o zamanlar itiraf ettiği gibi, ■ Demokratik» bir tılim ve terbiyeye tabi tutulmuşlardır.
Yunan çocuklarının büyük (bir kısmı, bilhassa Grammos harekâtı sırasında elden çıkmıştır. Çünkü bu bölge pek dağlık ve hükümet kuvvetlerinin müdahalesine pek az Isalih bulunduğu için, köyleri ve kasabaları basmak imkânını (bulan çeteciler, her şeyden evvel çocukları analarından ve babalarından kopar inak imkânını kazanmışlardır.
Bu hazin durum karşısında Birleş miş - Milletler Kurulu harekete ..^emiştir. Kızılhaç teşkilâtının milletlerarası komitesine, işbu çocukların derhal memleketlerine iadesinin temini yolunda tavsiyede bulun-ııulmuştur. 17 Ekim 1948 tarihini taşıyan bu genel kurul kararını müteakip Kızılay teşkilâtı derhal harekete geçerek heyetler izam etmiş ve ibir yıl evveline kadar kaçılıran çocukların hesabnu sormağa başlamıştır. Bütün peyk hükümetler bu suale menfi cevap vermişler ve kendi topraklarında barındırılan Yunanlı çocuk olmadığını bildirmişlerdir. Yalnız, Yugoslavya, Batılı müttefiklerle arası düzeldikten sonra, yani Amerikadan malî ve askeri yardım koparıp, İngiltere ile de kârlı bir ticaret anlaşması ak -detmesini müteakip bu gibi çocukların mevcudiyetini kabul etmiş ve bunların derhal iadesine tevessül edileceğini bildirmiştir.
Dün gelen haberlerden aslaşıldı-_ gına göre, Yugoslvaya söriinde du-11 rarak bu durumdaki çocukların beş binini iade etmiştir.
«İtfa t
1
« •
'İ
L? l
••
■i,
iti
Başkomutanlar Japonyaya gitti
Komutanlar mes’eleyi yerinde incelemek niyetindeler
Paris Radyosu, 30 (Basın - Yayın) — Amerikan Genel Kurmay başkanı General Bradley ile hava, deniz ve kara kuvvetleri genel kurmay başkanla™ dün akşam Tokyo'ya gitmek üzere uçakla Vaşhington’-dan hareket etmişlerdir. 4 askerî başkan, Uzak Doğu meselelerini yerinde inceleyeceklerdir. General Mac Arthur ile görüştükten sonra 4 Amerikan askerî şefi Pasifik Okya nusunun başlıca ileri üslerini ziyaret edeceklerdir.
Paris Radyosu, 30 (Basın - Yayın) — Uzak Doğu'daki Amerikan fevkalâde büyükelçisi Philipp Jessup Singapur’da kaldığı kısa müddet zarfında, geçen cuma günü dışişleri bakanı Dean Acheson tarafından İmparator Bao - Dai'ye gönderilen mesajın muhteviyatını açıklamıştır.
Çin işleri çok zor halledilebilecek
Zavallı beş kuruş !
E skiden bir kıymeti vardı; fukaraya verseniz dua eder, çocuğunuza verseniz sevinirdi. Fakat şimdi ne işe yarıyor ki, masraf edip, çil çil, mini mini, sarı sarı yenilerini basmışlar!
Beş kuruştan evvel, «beş para» daha geçer akça değilmidir? Onu niye piyasaya sürmezler acaıba? Hiç olmazsa, bir sürü işlerimiz ve adamlarımız hakkında kullanırdık! — A. F.
Meclis köşesi;
Amerikan dışişleri bakanı bu mesajında, İmparatorun Viyetnam’da istikrar ve refahı sağlamak yolunda girişmiş olduğu gayretlerin muvaffakiyetle sonuçlanması temennisinde bulunmakta ve Fransa tarafından kendisine devredilen iktidarı ele almış olmasından Birleşik Amerika hükümetinin duyduğu memnuniyeti ifade etmektedir. |
Bu mesaj siyasî çevrelerde çok _ ___________________ ______
önemli bir olay olarak kabul edil- İlgaz ve iki arkadaşının 3803, 4274 . _ mektedir.Filhakika bu mesaj, Bir- 4459 sayılı kanunlarla köy okulu, leşik Amerika hükümetinin Viyet- öğretmen • • •• nam hükümetini destekleyeceği yo- l lan
Çalışma Komisyonu:
işsizlik hakkındaki 2 numaralı milletlerarası sözleşmenin onanması hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugüp saat 10 da;
| Milli Eğitim Komisyonu:
1 — Çorum milletvekili Hasene
lunda ilk işaret sayılmaktadır
Londra’nın siyasî çevrelerinde, Bao - Dai hükümetinin İngiltere tarafından tanınmasının Şubat ayının ilk günleri içinde bildirilmesi beklenmektedir.
Bn. Çankayşek sebze dağıtıyor
Hürriyeti seçenler ve Hürriyetten kaçanlar
Hürriyet peşinde Amerikaya kaçan bir Rus subayının ric'atı
| Diğer taraftan gerek Yunan hükû {1j metinin 6 Kasım 1948 tarihinde al-]■ dığı karar ve bu karar üzerinde, Birleşmiş Milletler teşkilâtına ve Amerikan kongresine yapılan te-MjjA^^ösler, »erekse Amerikan kongre izhar olunan iğbirar ve temen j nfler, bu yolda hiç bir netice vermemiştir. Hattâ, çocukların himayesi mevzuu ile uğraşmak üzere 1948 Ağustosunda Stockholm’da toplanan kongre de bu mesele karşısında âciz kalmış ve işi, Birleşmiş -Milletler vasıtasiyle milletlerarası Kızılhaç teşkilâtına havale etmekten Ibaşka bir çare bulamamıştır.
Bu çocuk kaçırma meselesi elbette ki sadece ana ve babayı bedbaht etmek için değildir. Kaçırılan bu çocuklar, bir imparatorluğun temelini hazırlamaktadırlar. Bunlara, Balkan komisyonunun Birleşmiş -Milletlere vermiş olduğu rijıordan da anlaşılacağı gibi, komünist terbiyesi verilmektedir. Bunlar, yann, dünyadan habersiz, ancak telkin edilen duygu ve düşüncelerle mücehhez olarak karşımıza çıkacak ve amansız bir mücadele açacaklardır. Bu çocuklar, ne anne, ne kardeş, ne mahalle tanımamışlardır. Ve bu varlıkları müdafaaya kalkacak olan lara karşı savaşları da, sırf cehaletleri yüzünden, merhametsiz olacaktır.
Bütün imparatorlukların esası cehalettir.
En yakın misali vermek için söy-liyebiliriz ki, şan ve şerefle Viyana kapılarına dayanmış olan yeniçeriler de, tıpkı bugünkü Yunan çocukları gibi -devşirme, idiler. Yenilmiş, esir edilmiş milletlerden koparılmış çocuklardı. Onlar, zaman zaman en iptidai teşvik ve tahriklere uyarak imparatorluğu nasıl devirdiler ve bu çöküşten nasıl mesul ol-madılarsa, buna mukabil, sütünü yoğurt, ununu ekmek yapmağa çalışan kendi halindeki köylü bu büyük maceraların akibetini âzami sik-leti ile iktiham etmiştir. İmparatorluktan, cahil ve muhterislerin kurdukları imparatorluklardan bu bakımdan korkmak lâzımdır, ki, esir Yunan çocuklarının hali de bugün, Sovyet imparatorluğunun plân noktalarından biri olmak hasebiyle bu endişeleri hatırlatmaktadır.
Mücahit TOPALAK
ruj
w |
iü
Connally, Rusların harekâtını açıkladı
Vaşhington, 30 a.a. — Pazar günü, Acheson’un kanaatinde olduğunu belirten âyân dışişleri komisyonu başkanı Connally, basma Sovyetlerin şimali Çin’de geniş sahaları ilhak etmekte olduklarını bildirmiştir. Connally, Çin’in daha şimdiden dış Mogolistanda hâkimiyeti kaldırdığım, Sovyetlerin Sinkiang ve iç Moğolistan’a el attıklarını ve buralara nüfuz için siyasî ve İktisadî hareketin başladığım ilâve et-
Bundan başka cumhuriyetçi senatör Knowland, kendi ordularım cenup doğu istikametinde serbestçe ilerletme hakkına mukabil Mogolistanda Ruslara İktisadî imtiyazları vermeyi müzakere ettiğine kanidir.
Kanada komünist Çini tanıyor mu ?
Paris Radyosu, 30 (Basın - Yayın) — Kanada dışişleri bakam Peerson, Colombo konferansının sonuçlan hakkında hükümetine izahatta bulunacağım beyan etmiştir. Dışişleri bakanının bu izahatını dinledikten sonradır ki Kanada hükümeti, Pekin hükümetinin tanınması hususunda bir karar alacaktır.
Bayan ümitsiz bir ifade ile konuştu
Taipeh, 30 a.a. (United Press) — Dün basına beyanatta bulunan bayan Çan Kay Şek, cephelerde bir geziye çıkarak kahraman Çin askerlerine şeker ve taze sebze dağıtacağını söyledikten sonra demiştir ki:
Herkes elinde nesi varsa vermelidir. Hiç bir şeyimizi saklamamalı-yız. Vaziyetin iyi veya kötü olduğunu düşünmeyerek daha vakit varken bütün imkânlardan istifade etmeli, bütün kuvvetimizi sarfetme-liyiz. Bir insan her şey olamaz. Kötü insanlar ve iyi insanlar vardır. Tıpkı komünizm gibi, bu da her yerde aynıdır.
Bayan Çang Kay Şek bundan sonra komünist Çin'in faaliyetlerini, milliyetçi Çinlilere yaptıkları zu lüm ve işkenceleri anlatmış ve A-merikanın dikkatini çekmiştir.
Yugoslavyada ölüm kararları
Rusya’daki Japon esirleri geliyor
Tokyo, 30 (a.a.) — Amerikan şahsiyetleri, Sovyet makamlarının 2500 Japon harp esirini memleketlerine iade etmek üzere altı Şubatta Nahodko’ya bİT gemi göndermesini Mac Arthur’den istediklerini Pazartesi sabahı bildirmişlerdir- İlk esir grupu 22 Ocakta memlekete iade edilmiştir. Halbuki Sovyetler evvelce Siberya’da hiç Japon kalmadığını bildirmişlerdi.
Güney Afrika’da karışıklıklar
Londra Radyosu, 3- (Basın - Yayın) — Güney Afrika'da Johannes-ourg ve Durban şehirlerinde karışıklıklar çıkmıştır. Johannesbourg’-ta yerliler polislere ateş açmışlar, onlar da mukabelede bulunmuşlardır. Durban’da da polis ve mümayiş-çiler arasında ateş teati edilmiştir.
Avrupada şiddetli : kar ve soğuk
f Londra Radyosu, 30 (Basın - Ya i yın) — Dün Kuzey İtalya'da başla-« yan şiddetli akr fırtınası yüzünden f trenler işleyememiştir.
r İngiltere’de 3 senedenberi dün I en soğuk gün olmuştur. Batı İngil-r tere’nin bazı kısımlarına kar yağ-nııştır.
v Diğer taraftan Kuzey Rusya’da ( soğuğun şiddetlenmekte olduğu ve ' ^eni bir soğuk dalgasının Güney ve Batıya doğru yayıldığı bildlri-* liyor.
Ya-
Londra Radyosu, 30 (Basın -yın) — Yugoslavya’da Üsküp şehrindeki mahkeme iki Yugoslav subayını ölüme mahkûm etmiştir. Bu subaylar mareşal Tito hükümetini devirmek için fesat hazırlamaktan suçlu görülmüşlerdir. Bundan başka iki Yugoslav ile 4 Bulgar beş yıl ile 13 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmışlardır.
Ingiltereye yeni bir Amerikan yardımı
Paris Radyosu, 30 (Basın - Yayın) — Amerikan Maliye çevrelerinde, İngiltere’nin sene sonundan önce Amerika’dan önemli miktarda yeni bir dolar kredjsi isteyeceği hakkında söylentiler dolaşmaktadır. Bu yoldaki müzakerelerin, İngiliz genel seçimlerinden bir az sonra başlayacağı ve son baharda yapılacak Olan Amerikan kongre seçimlerinden sonra sonuçlandırılacağı söylenmektedir.
Serbest Fıhra
evi, köy sağlık memur ___ve ebeleri evleri inşa ettirilmesiyle ilgili maddelerinin değiştirilmesi ve 5012 sayılı kanunun kaldırılması hakkmdak 5210 sayılı kanuna bir madde eklenmesine dair kanun teklifini;
2 — Tekke ve zaviyelerle türbelerin şeddine ve türbedarlıklarla bu takım unvanların men ve ilgasına dair olan 677 sayılı kanunun 1 inci maddesine bir fıkra eklenmesi hak-kındaki kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Ticaret Komisyonu:
Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Geçici Dilekçe Komisyonları: ,1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8. Geçici Dilekçe Komisyonları bugün saat 16 da toplanacaklardır.
Amerikada greve karşı tedbir
Vaşhington, 30 a.a. — Beyaz saraya mensup ismi açıklanmayan bir memurun dün akşam bildirdiğine göre, kömür işçilerinin mühim bir kısmı işlerinin başına dönmediği takdirde başkan Truman’ın 48 saat zarfında kömür grevine müdahale etmesi muhtemel görülmektedir. Umumiyetle hakim olan kanaate göre, işçilerin kitle halinde işlerine avdet etmelerine ihtimal verilmektedir. John Lewis sendikasına mensup maden kömürü işçilerinin dörtte biri yetkisiz olarak 3 haftadır grev halindedirler ve bu hareketlerine devam etm|k ’tasavvurundadırlar.
Başkan bu durum karşısında ye Taft Hartley kanununun kendisine verdiği fevkalâde yetkiye müracaat edecek veya Taft Hartley kanunu haricinde kendisine fikir verecek bir tahkik komisyonu teşkil edecektir.
Hürriyetten Korkuyorum
Çon zamanlarda Rusyadan bir ** uçakla Amerikaya kaçan iki Rus tayyarecisinden biri bir müddet Amerikada yaşadıktan sonra tekrar Rusyaya dönmüştür. Bu dönüşün sebeplerini arkadaşı şöyle anlatmaktadır:
Amerikadaki hürriyet korkunç • tur. Yahut bize Öyle geldi.
Amerikalı dostlarımız, bize, «Hürriyet sizi korkutuyor mu’ Ne gülünç şey...» diyorlardı Bu belki de münakaşaya değmez bir meseledir ve zaten ben de buna teşebbüs etmiye ceğim. Yalnız, dostum Barsovun vaziyeti dolayısiyle bu bahse temas etmek zorunda kalırım.
Bana sık sık sormuşlardır: Barsov, Amerikaya ne diye geldi, ne diye gitti? Bunun cevabı basittir. Çünkü Barsov. Amerikada cari ve hükümran olan hürriyetten o kadar korktu ki, Sibiryada çürümeyi veya bir idam mangası karşısında can vermeyi bu korkudan daha ehven buldu. Ben de bu korkuyu duydum. Ben de bu korkuyu anlarım. Barsov’u Sovyet Rusyaya geri döndüren sebepleri yakından biliyorum'. Bunları size anlatmaya çalışacağım.
★
Hürriyet, ilk içilen sigara gibidir
Burada, Rus subayı, arkadaşı Albay Barsov ile olan müşterek hatıralarını, ihtilâlde nasıl yetiştiklerini, dünyadan ne derece ümitsiz kaldıklarını ve nihayet batı âlemi ile temasa gelince nasıl şaşırmış olduklarını uzun uzadıya anlattıktan sonra, diyor ki:
Harpte tayyareci olunca, batı ile az çok temasa geldik. Batı bizi cez-betti. Arkadaşımla birlikte Ameri-kaya kaçmayı kararlştırdık- Evvelâ ben geldim, sonra o geldi. Fakat bunun ehemmiyeti yok. Benim size anlatmak istediğim şey, yabancı bir vatandaşın, bilhasa bir Sovyet vatandaşının Amerikada nelerle ’ ' şılaştığı ve neler hissettiğidir.
kar-
VVindsor Dükü seyahatte
Nevyork, 30 a.a. — Windsor Dükü ve düşesi Amerika’da seyahate çıkmışlardır. Pazar günü trenle Nev-yoork'u terkeden Dük ve düşes 26 gün zarfında Georgia, Florida, Te-xas, Loisiana ve Mexica’yu ziyaret eceklerdir. Bu seyahat esnesınde Dük ve düşes yeni Orleans ve Hous-ton’da misafir edilecekler ve 33 Şubatta Nevyorka dönmüş bulunacaklardır.
★
Esaretten Hürriyete
Biz, totalitarizmin göbeğinden batı âleminin hürriyet şahikasına fırlamıştık. Tezat ezici bir ağırlık taşıyordu. Üstelik İngilizce de bilmiyorduk.
RUSYA’DAN KAÇANLAR : Bunlar arasında İngiliz ve Amerikalı askerlerle evli Rus kadınlan da vardır.
Hürriyet, ilk tadışta, ilk içilen sigara gibidir: Baş döndürür. Biz Rus-lar, Amerikada bulduğumuz bu hürriyetin çok şey istiyen bir hürriyet olduğunu anladık. Bu hürriyet, evvelâ, insandari mutlaka bir iş a-rayıp bulmasını’ istiyen bir hürri • yetti.
LDünya Basınından Hulâsalar
_ 30/1/1950 I
Yarıda kalan oruç
Mantes, 30 a.a. — Burma’lı fakir 38 gün süren oruçtan sonra cam cabutunu terketmiştir. Fakir geçen ayın 22 sinde tabuta girerek şişe kırıklarının ve yılanların arasında uzanmıştı.
Fakir 912 saat aç susuz kaldıktan sonra kendiliğinden kalkmıştır. Bir masajcı kendisile meşgûl olmaktadır.
Cezaevleri sıcak mı ?
Halbuki Rusyada mesele basittir
Rusyada iş aramaya lüzum yok -tur, çünkü, devlet herkesi nerede çalıştıracağını zaten vaktile kararlaştırmıştır İş bürosu olarak devlete müracat edersiniz, o da sizi, bir kaç yüz işçi ile birlikte bir vagona doldurarak ihtiyaç hissedilen bölgelere sevkeder.
Şu veya bu işi seçmek meselesinin bahis mevzuu olmayışı hayatı basit leştirir. İşçi, ancak biraz daha fazla ücret almayı düşünmektedir. Bu da tabiî, iyi çalışmak ve uysal görünmekle mümkündür. Bu vasıfları gösteren işçilere daha rahat vazifeler ve daha bol ücret verilir. Bu üc ret fazlası ile çalışkan işçi, bir takım lüks maddeleri yani sigara votka satın alabilir.
Her memlekette her gazete, sadece muayyen bir kaç muharririn fikir ve kanaatlerini açık lamaz; o aynı zamanda bir çok dürüst muhakemeli vatansever okuyu cuların da ağzı, dili, fikri demektir. Vakıa bu okuyucular, açıkça, imzalariyle yazı yazmazlar; hele memur iseler, fena bellenmekten korkarlar. Yahut da işleri, güçleri başkadır, bir gazetede çalışmağı kendilerine İş edinmemiş-lerdir.
Fakat bu kıymetli fikir yardımcılarımız, ıbize daima ışık tutarlar. Belediyede olsun, Bakanlıklarda olsun bir haksızlık gördüler mi, doğru gazetelere koşarlar, şikâyetlerini açıklarlar, sonra da :
— Yazsanız a...
Derler.. Zannederler ki, gazetede çıkan her şikâyet hemen giderilecek, haksızlık düzeltilecek, kanunsuzluk önlenecektir!
Bu okuyucularımız, her meseleyi bizden belki daha iyi bilirler, muhakeme ederler de, yalnız yaşadığımız devrin adını bilmez-
luu; ■■ '■■ ■ ■ 1
Sarıçizmeli |
ler!.
Allah rızası için söyleyin! Şu Karanfil sokağındaki 51 numaralı apartımanın mühürlenen kömürlükleri için az mı neşriyat yaptık! Bir faydası oklu mu dersiniz? Ne gezer!
Dün, yine bu apartımanın talihsiz kiracılarından biriyle görüştük. Adamcağızın sitemli sitemli sözleri şu oldu :
— Keşki yazmasaydınız!.. Belediye büsbütün işi inada bindirdi! Şeytan diyor ki, kömürlüğü de mülıürü de kır, gir, kömürünü al!.. Fakat 'bazıları da, şeytana uyma, bu sefer de ■■resmî mührü fek» cezasiyle hapishaneye gidersin, diyor! Nç dersiniz, ceza evlerinin sıcak olduğunu bilsem bu işi yapacağım!
★
Aziz okuyucularım! Bu hâdise, Doğu vilâyetlerinin bilmem ne ka-
zasında olmıyor; Başkentimizde cereyan ediyor. İstediğiniz kadar yazın, çizin, haykırın! Belediye Reisi öyle sağlam bir yere arkasını dayamış ki, her şey vız geliyor ve gazetemize şu cevabı yol-
— Kömürlükler kaçak yaptırılmıştır. Belediye mühürlenmesine karar vermiştir. Hüküm katiyet kesbedince yıkılacaktır!
Fakat, ya karar katiyet kesbet mezse ne olacaktır? Hiç bir nizam ve hukuk devletinde adalet zulüm değildir. Yine hiç (bir hukuk ve nizam devletinde katiyet kesbetmeden bir hiiküjn, infaz edilmez.
Farzedelim ki bir adam hapse mahkûm olmuştur. Savcı, Yargılayın cevabını beklemeden, sanığı tevkif mi edecektir?
★
Aziz okuyucularım: gazetelere şikâyetlerinizi yapmadan evvel şunu öğreniniz i
— Yaşadığımız devrin adı nedir?
İngilis (basını:
Bu sabahki İngiliz basını çeşitli konular üzerinde yorumlarda bulunmaktadır.
Manchester Guardian gazetesi Fransa’daki grevlere temasla diyor-ki:
«Fransız grevcileri, Fransa’ya gönderilen Amerikan silâhlarile Vietnam’a gönderilen askerî yardımı sekteye uğratmaktadırlar. Belki Fransıziar arasında Vietnam’a gönderilen askerî yardıma taraftar olmayanlar mevcuttur. Fakat bu iki sevkiyat arasında mahiyet bakımından esaslı farklar mevcuttur. Fransız ekonomisi, üzerinde en büyük baskı, Atlantik antlaşması çerçevesi dahilinde silâhlanmak için Fransa'nın sarfettiği gayretti. Bu sebeple, Fransız Çin Hir.distanı’na gönderilen yardıma karşı makul sayılabilecek bir protestoyu Fransız komünistleri, Fransız ekonomisi aleyhinde faal bir mücadeleye çevirmektedirler. Bununla beraber Echerburgdaki işçiler grev aleyhinde oy vermişlerdir. Bu, komünistlere büyük bir darbedir.
Daily Telcgraph gazetesi de şöyle yazıyor:
«Fransız komünistlerinin sabotaj hareketlerinin neticeleri pek mahdut olmuştur. Biz grevleri tahdit bakımından Fransız hükümetini atacağı her adımı memnunlukla karşılayacağız.»
Berlin’e giden yollara konulan kontrol meselesine temas eden Manchester Guardian gazetesi şöyle diyor:
«Sovyetler tarafından bu şehre yeniden abluka konulacağına dair duyulan endişeler muhakkak ki mübalâğalıdır. Bundan bir müddet önce Sovyetler, Almanya'nın parçalanmasını önlemek bahanesiyle şehri abluka içine almışlardır. Şimdi ise bu parçalanma tamam olduğundan Sovyetler, Alman’la-rın buna bir çare bulmasını istemektedir. Bu hususta Sovyetler, Doğu Almanya hükümetine güvenmektedir.»
★
İşe devlet karışmayınca
Sovyet subayı, tekrar Rusyaya dönen arkadaşının hareketini izah yolunda şu enteresan fikirleri de i’.e ri sürmüştür:
Arkadaşımla ben buraya geldiğimiz zaman, devletin iş bulma me-selesile alâkadar olmadığını gördük ve hayret ettik. Nihayet bir iş bulduk ama, arkadaşım hâlâ mustaripti. Boş saatlerini nasıl geçireceğini bilmiyordu. Kimse onunla konuş -muyor, kimse sokakta ona selâm ver miyordu. Yolunu şaşırmıştı. Hür bir adam standardını bulamıyordu.
★
Mahvoldum.... Mahvoldum...
Bil- gece, Barsov, bu sözleri haykırarak yatağından doğruldu ve ertesi sabah, doğruca gidip Sovyet elçiliğine teslim oldu.
Barsov casus değildi. Bundan emi nim. O, sadece, idareden, idare edilmekten mahrum bırakılmış bulunduğu bir hayata tahammül edememişti. O, ne kendi kendisine düşünebiliyor, ne de başlı başına karar alabiliyordu. O hiç bir zaman, kendi kendisi için yaşamamıştı. Bar sov. arkadaşım, Amerikada bulmuş olduğu işin ağırlığından bezmiş o; lamazdı, çünkü bin defa beterini görmüş ve katlanmıştır. Onu kaçıran şey, âni, münakaşa kabul etmez ve kendi dışında bir otoritenin birden bire eksiliverişiydi.
Dört sene var ki ben Amer ikadayım. Fakat, zaman zaman, hattâ bugün kendimi muallâkta, tutunacak hiç bir şeyi olmıyan zavallı bir
Yeni bir Amerikan uçağı
Vaşhington, 30 a.a. — Amerikan havacılığı yakında fotoğraf keşifleri ve meteorolojik müşahedeler için hususi aletlerle mücehhez yeni model bir üstün uçaı kale bombardıman uçağının tecrübelerine başlıyacak-tır. Bu uçak Boring şirketi tarafından inşa edilmektedir. B. 29 1ar gibi saatte altı yüz kilometre yapabilmekte ve on üç bin metreye yükselebilmektedir.
Amerika’ya kaçtığı halde tekrar Sovyet Rusya’ya dönen Yarbay BARSOV
mahlûk gibi, boşlukta hissetmekteyim.
★
Sovyetlerin kendilerine göre halkı uyuşturmak sistemleri var Sovyet Rusyada hiç kimse canından ve malından mesul değildir. Devletin, geleceği ve geçmişi garanti altına aldığı ve bütün fertleri iyi kötü sigorta ettiği kabul olunmuştur. Aslında hal böyle olmamakla beraber mesele vazedilmiş bulunmaktadır. Nazariye itibariyle de olsa bu sistem, fertlerde büyük bir rahatlık ve bütün eza ve cefaya rağmen, insan oğlunun daima mütemayil bulunduğu asgarî emek kanununa doğru bir gidişi ifade etmektedir.
★
Kaçan pişman, kaçmayan pişman
Sovyet Yarbayının sözlerini hûlâ-saten denebilir ki :
İnsan esarete alışınca hürriyet dokunuyor. Esir olunca, hürriyete hasret çekiyor. Fakat hürriyete kavuşunca da yadırgıyor.
Hür iken esir olmuş insanların ıstırapları karşısında esir iken hürriyete kavuşmuş olan bu mujikin hikâyesini, her şeye rağmen, enteresan bulduğumuz için yazdık.
Açık - Kapalı tiyatro
Pittsburg, 30 a.a. — Burada damı fena havalarda kapatılabilen ve iyi havalarda açılabildi bir tiyatro inşa edilecektir. Bu Anfi Teatr hafif o-pera parçaları cemiyetinin temsilleri için yapılmaktadır.
9,500 kişilik amfiteatr fena havalarda müteharrik çelik çerçevelere bağlı plastik bir çadır örtüsü ile örtülebilecektir. Elektrikle işleyen bu tente iki buçuk dakikada açılabilmektedir.
— 77 —
İller Bankasından
Kasaba
in
Bu bedellere:
21/1/1950
Mişel Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı
71
Yazanı
J TAKVİM I.
45
00
11566 21573 24846
24846
Giresun Balıkesir Çankırı
_____ Turan Soka-çıkacak olan bütün
1— Alucra
2— Sarıköy
3— Şabanözü
4— İlgaz
__________ caddesin Tandır sokakları ta
Sayfa : 4
Mırıl. l.
rogramlar ve kapanış,
W. A. Mozart. Trio
21111
(11131)
(11073)
Müzik: Yurtt
Ik: Dört VI ) (Pl). Çala 111. Mesul C Kaya öztan.
ANKARA RADYOSU 31 OCAK 1950 SALI
7.30 M. S. Ayar
7.45 Haberler ı
8.00 Müzik: Şa
8.15 Müzik
8.25 Günün
22.15 Erııst v
10 (Pl). Çalanlar: man), Prlmrose ıııann (Viyolonsel).
22.45 Habc
23.00 Dans
23.15 Hafif
kim?
— Top yopabilir misin?
Urben, birdenbire canlandı, gözleri memnuniyetle açıldı :
— Benim asıl sanatım büyük top imal etmektir.
Bu defa Fatihin gözleri sevinçle parladı..
— Hayır... Onun, bilgiye kıymet verdiğine eminim.
— O halde bu saçmalarını ona ballandıra ballandıra hikâye edebilirsin.
— Haşmetpenah... Ben bir fen adamıyım. Yıllardır çalıştığım projelerimi evlâdım gibi severim. Bana kim yardım ederse plânlarımı ona arzetmeğe mecburum. İsterdim ki icadımdan Bizans faydalansın...
— Bizansın, akıbeti meçhul teşebbüslerle geçirecek vakti yoktur.
— Hakkınız var. Sizden son istirhamım ...Ücretimi arttırabilir misiniz?
Kostantin sert bir hareketle ce-vep verdi:
— Şimdi aldığın ücreti de keseceğim.
— Öyle mi haşmetpenah?
Urben, yavaş yavaş kapıdan çıktı. Franzes, q çıktıktan sonra:
— Belki bu adamın sözlerinde bir miktar hakikat vardı. Onun Türk Sultanına gitmesinden korkarım.
Notaras da aynı mütaleada bulundu. Kostantin biraz düşündü, sonra:
— O halde onu tevkif etsinler..
Emrini verdi. Franzes alelâcele koştu. Bütün sarayı altüst etti..Macar mühendis yoktu. Onu aramak üzere şehrin muhtelif semtlerine adamlar gönderdi. Nafile... Bu garip adam âdetâ sır olmuştu. Hiç bir yerde izine rastlanamadı.
Kostantin omuzlarını silkerek:
— Surlardan dışafı çıkmıştır. Belki de onun Türk Sultaniyle görüşmesi daha hayırlıdır. Hisarı yaptırmak için sarfedeceği paraları bu deli Macara verir de...
Diye söylendi. Ve Kostantin antik bu işle meşgul olmadı. Yalnız Franzes:
— Düşündüğün gibi hareket et. Sultan, Edirneden geldiği vakit ona en nadide, en nefis yemekleri sen götür. Bir müdet daha bu maskaralığa devam edelim bakalım. Topraklarım üzerinde Hisar papan, korkunç kulelerini kalbime saplayan zalim bir hükümdarın yemek sofrasını da biz hazırlıyalım.
— Ah haşmetlû... Bizi buna mec bur eden talihe lânet olsun.
— Hakkın var Franzes... Fakat...
Kostantin artık fazla bir şey söylemedi. Franzes ile, Notaras yavaşça çıktılar. Bir müddet daha Kostantin bu fecî durumu düşündükten sonra kendi kendine söylendi:
(Ne yapalım, iş olacağına varır. Şu Leon da hâlâ gelmedi. Acaba yeşil pelerinli kızı bulamadı mı? Ya o deli... Acaba kimdi?.)
Şimdi Kostantin tamamen bambaşka bİT adam olmuştu.
Yabancı bir adam geldi
Sultan Mehmet emrini verdi:
— O adamı içeriye alınız!..
İçeriye, biraz perişan kıyafetli, ufak tefek, fakat gözleri parlayan, dinç bir adam girdi. Yaşı ancak kırk beş sularında idi. Hükümdarın önünde yerlere kadar eğildi.
Sultan Mehmet, uzun uzun bu kılıksız adamı süzdü. Onun ne maksatla geldiğini anlamak istiyordu. Evvelâ çehresinden karakterini okumağa çalıştı. Sordu:
— Nereden geliyorsun?
— Bizanstan haşmetlû hükümdar.
— Adın ne?
— Urben.
— Hangi millettensin?
— Macarım.
— Ne iş yaparsın?
— Yeni harp âletleri yapmağa çalışıyorum.
Sultanın gözleri faltaşı gibi açıldı. Birdenbire doğruldu, Urben'e yaklaşarak acele ile sordu:
— Bir daha söyle... Ne iş yaparsın?
— Yeni harp âletleri.
— Bizansta ne iş görüyordun?
— Vazifem, Bizans ordusuna silâh yapmaktı.
— Neden orayı terkettin?
— Fikrilerimi anlayacak kimse bulamadım. Kayzer bana inanmadı.
— Neler yaptın?
— Hiç bir şey yapmadım.
Sultan Mehmet kaşlarını çattı:
— Çünkü plânlarımı yapabilmek için paraya ihtiyaç vardı. Malzemeye ihtiyaç vardı. Bunları bana veren olmadı.
— Kostantinin buraya geldiğinden haberi var mı?
— Evet haşmetpenah... Hattâ beni kovdu bile...
Sultan Mehmet sesini çıkarmadı. Bir müddet sustu. Yan gözle bu perişan kılıklı adamın doğru söyleyip söylemediğini süzüyordu. Kararını çabuk verdi:
— Ya doğru söylüyorsun ve hakikaten değerli bir fen adamışındır. Yahut da bir yalancı... Yalan söylüyorsan ben bir şey kaybetmem. Doğru söylediğini anlarsam seni ihya ederim.
— İstediğim malzemeyi lütfedin, ne yapabileceğimi isbat edeyim haşmetpenah...
— Top yapabilir misin?
Merkezi Ankara'da olmak üzere kurulan Çelik Motor Kollektif ortaklığı — İbrahim Gücükoğlu ve or taklığı unvanlı şirketin ticaret un-vaniyle Ankara İkinci Noterliğince musaddak olup bir örneği aşağıda yayınlanan mukavelenamesinin, va ki istek üzerine 30/1/1950 tarihinde tescil edildiği ilân olunur.
Kollektif Şirket Mukavelesi
Ankara Hamamönü, yeni Doğum Evi karşısı, Gücükoğlu apartmanı Daire 4 de mukim İbrahim Gücükoğlu ve aynı apartmanın 7 nci dairesinde mukim Avni tncekara ve Ankara, Kurtuluş, Bahadırlar sokak «11» No. Jı apartmanın 2 no. lı dairesinde mukim Zühtü Şenyuva aralarında aşağıdaki şartlarla bir şirket kurmuşlardır.
1 — Şirketin nevi: Kollektiftir.
2 — Şirketin unvanı: Çelik motor Kollektif Ortaklığıdır. (İbrahim Gü cükoğlu ve ortakları’dır.)
3 — Şirketin merkezi: Ankara’da İtfaiye Meydanı, Kosova sokak 54 No. lı mağazadır.
4 — Şirketin iştigal mevzuu: Bi-lûmum oto yedek akşamı, oto lâstikleri ve Volvo markalı otombil ve kamyon satışları ve alâtı ziraiye satışı işiyle iştigal edecektir.
5 — Şirketin sermayesi: (70.000) yetmiş bin lira olup, bunlardan İbrahim Gücükoğlu (30.693,50) otuz-bin altıyüz doksan üç lira elli kuruş, ve Avni tncekara (23.954,40) yirmi üç bin dokuz yüz elli dört lira kırk kuruş ve Zühtü Şenyuva (15.352,10) onbeşbin üçyüz elli iki lira on kuruş faraflardan konulmuş tur. Bundan başka bu işin idamesi için ortaklardan her hangi birisi sonradan ilâve edecekleri meblağlar için Şirketten ayrıca bir hak id diasında bulunamayıp aşağıdaki hisseleri dahilinde kâr ve zararı taksim edeceklerdir.
6 — Şirketin iş mevzuatı dahilinde fevkalâde maddî ihtiyaçları karşı sında şerikler toplanarak ekseriyet kararile sermayelerini hisseleri nisbetinde yükselteceklerdir.
7 — Şirketin teşekkülü ve resmen işe başlıyacağı 20/1/1950 gününde yukarıda sözü geçen 54 No. lı mağazada mevcut bilcümle oto levazımı ve oto lâstikleri ve motosiklet ve bilcümle demirbaş eşyayı tanzim edilen plânçoda kayıtlı bulunduğu kıymetler üzerinden şirket aynen ve devren kabul ettiği gibi keza aynı blânçoda yazılı bilcümle alacak ve borçlarını yani aktif ve pasifini de aynen ve devren şirket kabul etmiştir.
8 — Şerikler müttefikan karar vermedikçe hariçten hissedar alına mıyacağı gibi şeriklerden hiç biri şirketteki hisse ve sermayelerini hak ve vecibelerini ne hariçten bir | kimseye ve ne de birbirlerine dev-redemiyeceklerdir.
9 — Şirketin temsil müdürlüğünü ifa ve münferiden imza salâhiyeti ahara tevkil hakkı şirketin devamı : müddetince şürekâdan İbrahim Gücükoğluna aittir. İbrahim Gücükoğlu yalnız kendi isteği ile bu salâ- 1 hiyetleri kısmen veya tamamen di- . ğer şürekâdan birine veya ikisine devredebileceği gibi vekâletname 1 ile imza salâhiyetlerini de verebilir.
10 — Ortaklar şirketten maaş ve : ikramiye alamazlar. Yalnız kâr ve I zararlarına sene nihayetinde mahsup 1 edilmek üzere şürekâdan yalnız ı Zühtü Şenyuva iki yüz (200) lira her ay avans olarak çekebilir.
11 — Şirketin müddeti (20/1/950)
Urben, birdenbire canlandı, göz-
leri memnuniyetle açıldı:
— Benim asıl sanatım büyük top imal etmektir.
Bu defa Fatihin gözleri sevinçle
parladı:
— Büyük çapta top yapabilir misin?
Urben, âdeta gruba başını kal -
dırdı:
— İstediklerim verilirse, Bizans surlarını değil, Babil surlarını bile hâk ile yeksan edecek toplar i mal edebilirim (1). Ben sanatımdan eminim. Fakat topun ne kadar mesafeye kadar atabileceğini tahmin edemem.
Sultan Mehmet sevinçle cevap verdi:
Endaht, menzil ve nişan hususlarını da ben tanzim ederim. Sen bana yalnız büyük gülle atar top imal et kâfi...
Bundan sonra Sultan Mehmet, derhal Urben için bir ikametgâh ayırdı. Onun bütün ihtiyaçlarını temin etti. Büyük bir maaş tahsis ettikten sonra, Muslihittm ve Sa-roca Beylere şu emri verdi:
— Bu Macar ne ki isterse vereceksiniz. Onunla beraber çalışacaksınız. En kısa zamanda büyük çapta toplar isterim. Göreyim sizi..
Ve, yüzlerce amelenin çalıştığı bir imalâthanede hummalı bir faaliyet başladı. İmalâthanenin etrafı kuvvetli muhafızlarla çevrilmişti. Hiç kimse ne oraya girebiliyor, ne de çıkabiliyordu. Bütün Edirneliler merak içinde idiler. Acaba bu hummalı faaliyet ne idi? İmalâthanede ne yapılıyordu? Bir esrar perdesi içinde top imali devam ediyordu.
Sultan Mehmede gelince, bazan günlerce onlarm yanında duruyor, plânları tetkik ediyordu. Hükümdarın aklı fikri bu yeni topta idi.
Çok zaman kendi kendine kırlarda dolaşıyor, sonra anî olarak imalâthaneye geliyordu. Ekseriya kendi kendine konuştuğu görülüyordu:
(Bu adam boş bir adam değil.. İyi ki düşman.atımız akulı kimseler değil. Urben olmasa da ben bu topu muhakkak yapacaktım. Fakat şimdi daha iyi... Her yeni âlet, düşmanı şaşırtır. Mâneviyatını kırar. İstediğim top yapılırsa BizanslIların ne müthiş bir korku ile sarsılacaklarını şimdiden tahayyül edebiliyorum. Cenabı Hak lütuf ve inayetiyle her şey yolunda gidiyor.)
Bir gün Sultan Mehmet vezirleri topladı:
— Aceb Hisar ne âlemde? Bugüne kadar bitmesi gerekti. Gidip görelim. Derhal hazırlanınız...
Bir saat içinde hazırlık tamamlandı. Fatih meşhur beyaz atına atladı ve yıldırım süratiyle Boğaziçi sahiline geldi. Uzaktan, göklere yükselen muhteşem kuleleri görünce ellerini havaya kaldırdı:
(Yarabbi!... Sana hamdü senalar olsun...)
Diye Allaha şükretti. Hisarın ya. .,___________ ________
nına geldiği vakit bütün vezirlerin tarihinden itibaren bir senedir. Bu birer amele gibi çalıştığını gördü, müddetin sonunda bir ay evvel ya-Ameleler ise sonsuz bir şevk ve zı ile şeriklerden biri tarafından ih gayretle ve insan kudretinin dışın- bar edilmediği takdire şirket bir da çalışıyorlardı. sene daha kendiliğinen uzatılmış o-
Sultan Mehmet amelelere hitap lacaktır.
etti: 12 — Ortaklardan İbrahim Gücük
(Devamı var) ' oğlu şirketin müdürlüğünü ifa ve ------------- I Zühtü Şenyuva, satış, sipariş ve mail) Kalkondil, Dukas, Hammer, | gazanın idare işleriyle meşgul ola-Sayfa 268.--caklardır.
13 — Şirketin muamele ■ larına ait blânçosu her se
da tanzim ve kâr ve zarar tesbit lunacak ve ortaklar tarafından kabul edilirse imza ve teati edilecektir. Şürekâya tebliğ edilen blânçoya a-zamı on gün zarfında ifraz edilmez se kabul edilmiş sayılacaktır.
14 — Kâr ve zarar taksimi; Her takvim yılı sonundaki blânço mucibince bilumum masarrifat düşüldükten sonra kalan safi kâr ve zararın yiizdc ellisi İbrahim Gücükoğlu na ve yüzde otuzu Zühtü Şenyuva-ya ve yüzde yirmisi Avni tncekara ya taksim ve tevzi olunacaktır.
15 — Şirketin mevzuu ve işi dahilinde bulunan kamyon ve otomobil ve alâtı ziraiye acentalığı için alınacak mal bedeline karşılık olarak tstanbul, Galata, Tahirhan Mehmet Kavalanın Türkiye mümessilli bulunduğu Volvo marka otomobil ve kamyon ve diğer temsil ettiği alât ve eşyaya karşılık olarak İbrahim Gücükoğlunun Ankaradajnönü Bul varı, Hamamönünde Yenidoğumevi karşısındaki üç dükkânı ve on daireyi ihtiva eden apartmanı mumaileyh Mehmet Kavala’dan alacağı bilumum emvale karşı ipotek edilmiş olup bu işten mütevellit bilcümle zarar ve ziyandan ortaklar hissesi nisbetinde mesuldürler.
16 — Kanuni veya mücbir sebeplerle şirketin devamına imkân kal maz veya şürekâ müttefikan şirketi feshe karar verirlerse tasfiye günü mağaza ve ardiyelerinde mevcut bilcümle emtia ve demirbaş eşya mağazada kalmayı kabul eden ortağa o eşyanın kıymeti hakikiyesile bulunduğu yerde teslim alacak ve vereceklerini aynen kabul etmekle mükellef olup şayet hiç biri mağaza da kalmak istemezse ortakların huzuru ile başka birisine devir veya satılarak esmanından her ortak hak kını alacaktır. Ve bu suretle şirket le alâkalarını kesmiş olacaklardır.
17 — Şirketin malî ve İdarî teşebbüslerinde şürekânın müttefikan ka rar vermesi ve kararlarının karar defterine kaydedilmesi lâzımdır.
18 — Şürekâdan birinin vefatı halinde müteakip sene başıblânço-sunda tahakkuk edecek kâr ve zarar hissesi sermayesile mirasçılarına ö-denecek ve İbrahim Gücükoğlunun vefatında işe bu iş münhasıran oğlu Nihat Gücükoğluna devredilerek işin devam edilmesi temin edilecektir.
19 — Şirket arasında ihtilâf vu -kuunda Ankara mahkemeleri salâ-hiyetli olacaktır.
20 — işbu mukavele (21/1/1950) tarihinde tanzim ve imza edilmiştir.
İlâvei madde ı
Bu sözleşmenin dokuzuncu maddesinde yazılı olduğu üzere müdürlük vazifesi kendisine verilen İbrahim Gücükoğlunun salâhiyetine halel gelmemek üzere' bizlerden Zühtü Şenyuva ile İbrahim Gücükoğluna bu madde gereğince ayrıca verilen mezuniyet ve salâhiyet dahilinde münferiden veya müştereken ifa ve imza salâhiyetleri:
Bu sözleşmenin mevzuu dahilinde olmak üzere Türkiye Cumhuri -yeti hudutları içindeki bilmum devlet dairelerinde, belediyelerde ve özel idarelerde ve bütün resmî ve hususî bankalarda ve yine hususî, şahsî müesseselerde ve şirketlerde her türlü ihaleye girme, ihalenin i-cap ettirdiği teminatı yatırmağa ve geri almağa, arttırma ve eksiltmeğe ve sözleşmelerini yapmağa ve imzaya ve yapılacak her türlü muamelelerden mütevellit paraları ah-zu kabza ve itaya ve bilumum bankalar, hususî müessese ve şahıslarla ve Ticarethanelerden mal almağa ve vermeğe ve buralarla yapılacak senet, çek, poliçeyi şirket namına imzaya ve şirket hesabına çekilecek her türlü senedatı kabul ve a-demi kabule, postahane ve gümrüklerden gelecek malları, paketleri, havalenameleri almağa ve gümrük paralarını vermeğe velhasıl şirke-
Ankara Belediye Başkanlığından
Posta caddesinden itibaren Anafartalar, Ulus, Bankalar ve Posta caddelerinde trafik istikametleri aşağıda gösterildiği şekilde değiştirilmiştir,
1 — Samanpazan istikametinden gelen bilûmum nakil vasıtaları Balıkpazarı noktasına vardıklarında doğruca Anafartalar caddesini takip ederek Ulus'a geleceklerdir. Bu nakil vasıtaları hiç bir zaman Posta caddesine, üst baştan, aşağıya sapmıyacaklardır. Yük kamyonları ile arabalar hakkında evvelce ilân edilen yasaklar bakidir.
2 — Ulus’tan ve muhtelif istikametlerden Samanpazarma gitmek istiyen nakil vasıtaları ancak Büyük Postahane caddesini, aşağıdan yukarıya takip etmek suretiyle Ealıkpazarına çıkacaklar ve buradan Samanpazan istikametine gideceklerdir. Hayvan arabaları Postahane caddesini amuden katedeceklerdir.
3 — Bentderesinden Samanpazan istikametine gitmek istiyen bütün nakil vasıtaları Konya sokağını takip ederek Işıklar caddesine ve oradan da Balıkpazarı meydanına çıkacaklardır. Konya sokağı bütün nakil vasıtalarının geliş ve gidişine açıktır.
4 — Bütün nakil vasıtalarının birinci Anafartalar caddesinden Sa nayi caddesine girişleri serbesttir. Bu caddeden, aynı noktaya (Anafartalar caddesine) çıkış, yasak edilmiştir.
5 — Atatürk Bulvarından bütün nakil vasıtalarının ğına girmeleri yasak edilmiştir. Bu sokak Bulvara nakil vasıtalarına serbesttir.
6 — Beygir arabaları Hekimlersokağından Anafartalar
amuden katedecekler ve Alsancak, Hayırlı ve T______________ ...
kip edilerek Sanayi caddesine çıkacaklar. Bu caddeden Turan Soka ğına girerek Bulvarı amuden katedecekler ve buradan da Şehir Lo kantası aralığına girecekler, ve yahut Büyük Postahane caddesini amuden geçerek Sanayi caddesini takip edeceklerdir.
7 — Belediye Zabıtası Talimatnamesi hükümleri ile istisna edi-lon nakil vasıtalarından başkaları bu lâzimeye riayete mecburdur.
8 — Bu hususlar, l/Şubat/1950 tarihinden itibaren tatbik edilecektir.
9 — Yukarıdaki mecburiyetler 18/1/950 gün ve 301 sayılı Encümen karariyle Belediye yasakları arasına alınmıştır.
Şoförlerin mağdur olmamaları için yukarıdaki hükümlere uygun hareket etmeleri ve mevzuubahis cadde ve sokaklar üzerinde taşıtları bırakmamaları ilân olunur.
Kasaba Su Projeleri Yaptırılacaktır
1— Aşağıda isimleri yazılı kasabaların su etüd ve projeleri yaptırılacaktır.
Tahmin bedeli
İsale tulünün 4 km. den fazla beher km. ve kesri için 100.— lira ve halihazır haritası bulunmıyan kasabalar için şebeke tulünün beher km. ve kesri için 50.— lira ilâve edilecektir.
2— Projelerden istenilenlere teklif verilip diğerlerine verilmiye-bilir.
Her proje için ayrı, ayrı olmak şartiyle: İsale ve harita ilâve bedellerine şamil olmamak üzere yüzde tenzilât teklif edilecektir.
3— Muvakkat teminat beher proje için 300.— liradır.
4— Teklif mektuplarının 3 Şubat 1950 günü saat 12 ye kadar Bankamıza verilmesi şarttır.
Postada veya sair surette vukubulacak gecikmeler kabul edilmez.
5— 3 Şubat 1950 günü saat 15 de Bankamız eksiltme komisyonunca yapılacak ilk, inceleme sonucu İdareMeclisinde tasdik edildikten sonra ihale kesinleşecektir.
6— İhale evrakı 5.— lira bedel mukabilinde Bankamızdan bilir.
7— Eksiltmeye girebilmek için Bayındırlık Bakanlığından Yüksek mühendis olduğunu ve en az bir kasaba su projesi yaparak tasdik ettirmiş bulunduğunu gösterir bir iştirak vesikası getirmek şarttır.
8— Banka ihaleyi yapıp yapmamakta ve işi dilediğine vermekte
serbesttir. (411) (43)
tin icap ettirdiği her türlü muameleleri tam salâhiyetle ifa ve icraya her ikisi mezundurlar.
İmza İmza İmza
İşbu kollektif şirket mukavelesi altındaki imzaların şahıs ve hüviyetleri dairece marufum bulunan İbrahim Gücükoğlu, Avni tncekara ve Zühtü Şenyuva’nın olduğunu tas dik ederim:
Bin dokuz yüz elli senesi Ocak a* yının yirmi birinci Cumartesi gü-
T. C. Ankara İkinci Noteri Şakir Baran
Bu suretin dairede dosyasında sak lı 21/1/1950 tarih ve 1506 No lı aslına uygun olduğunu tasdik ederim.
Ticaret ve Sanayi Odasından
No. 2994
Ankarada Posta caddesi 32 numaralı evde oturan T. C. tebaasından olup Ankarada Posta caddesi Ah -met Ekmen Hanı 22 numaralı mahalli ticarî ikametgâh itthaz ederek tavassut işleri (mümessillik, acen-talık, komisyonculuk) ticaretiyle iştigal eden ve Ticaret Odasının 3/82 numarasında kayıtlı bulunan Arif Orun unvanı ticareti Arif Or (Oril-yal) olarak tescil edildiği gibi bu unvanın imza şekli dahi Ticaret Kanununun 42 inci maddesi gereğince 30/1/1950 tarihinde tescil e-dildiği ilân olunur. (197)
Müzik: Dans M. S. Ayarı Program vo
İSTANBUL RADYOSU 31 OCAK 1950 SALI
Yukarıda, mutfağın penceresinden bakan Fransua, sakin bir sesle:
— Haşarat güruhu sesini işittirmeğe başadı!... dedi.
Boröver, sükûnetle cevap verdi:
— Bu da, yağmanın yaklaşdığı-nı hissettiklerine alâmettir. Boröver:
— Gördüm, dedi. Artık döğüş-me zamanı yaklaştı. Seninle geliyorum.
Fransua, itiraz kabul etmez bir eda ile: :
— Ben de sizi takip ediyorum, diye bağırdı.
Hepsi sahanlığa geldi.
Tahta merdivenin gayet dar olduğunu, Boröver'le Fransua' mn yanyana geçemediklerini söylemiş tik. Keza, sahanlığın iki tarafında bir tahta trabzan bulunduğunu ve bu tarabzanın mardiven basamaklarına hakim olan tarafında Kor-podibal ite Strapaforhm, hücum edecek olanları ellerinde bulunan muhtelif mermilerle tepelemek vazifesiyle yerleştirilmiş olduklarını da söylemiştik.
Boröver, merdivenin son basamağı üzerinde durdu. O da, oraya kadar gelebilecek olanları tepelemek vazifesini üstüne aldı. Yanında eli altında, ocak ıskaraların-da biri duruyordu. Bu ısgara ona şa yet kılıcı kırılırsa silâh vazifesini görecekti. Bunun arkasında, elinde ki uzun demir çabukla Burakan duruyordu. Bunun da vazifesi, şayet efendisi yaralanacak veya biran kadar nefeslenmek ihtiyacı m hissedecek olursa onun yerine geçmekti.
Fransua ile Trenkmay'a gelince
PAPAZ ÇAYIRI
MahazaK Boröver'in bir bakışı, Trenkmay’a kendisine havale edli len vazifenin tasavvur edemiyece-ği derecede mühim olduğunu anlattı. Bu bakış: genç asilzadeyi korumak ve ona düşman eli sürülmemek için icabederse canını feda etmekten çekinmemek vazifesiyle mükellef olduğunu açıkça söylüyardu. Trenkman da işi anladığını ve kendisine bu hususta güvenilebileceğini bildiren bir bakışla cevap verdi.
Efendilerinin her yapdığı veya söylediği şeyi mükemmel addetmeğe alışan dört babayiğit bu tertibatı da mükemmel buldular. Fakat, Fransua, kendisinin ıskartaya çıkarıldığını görünce surat astı.
Bunu gören Boröver, ciddî bir tavırla:
— Hakikî cesaret, her zaman kendini darbelere maruz kılmaktan ibaret değildir. Size gelince, şunu kat’i olarak hatırlatayım ki siz, ancak başka türlü yapmak imkânı kalmadığını anladıkları zaman kendilerini tehlikeye atan kimselerden birisiniz.
Dedi ve şu sözleri de ilâve etti:
— Müsterih olunuz, bu anın geleceğini de sanır gibiyim... henüz bu batakhaneden çıkmış değiliz.
Bu sözler Kontu biraz teselli etti.
Dört babayiğit seviniyorlardı. Meyden döğüşü onların en sevdiği şeydi. Şenlenmişlerdi şimdi. Yalnız döğüş zamanında ve sofrada efendileri onlar akıllarına esen her türlü maskaralığı ve gevezeliği yapmaya müsaade etmişti. Strapafor, büyük bir kahkaha salıvererek :
— Abe!... ne dersin sen Burakan bir müddetten beri eksik olmuyor eğlencelerimiz, değil mi?
Buradan, kalın sesiyle cevap
—Evet öyle... ben de eğlenmeğe başlıyorum. Amma, Boröver efendimiz en iyi yeri aldı.
Korpodibal, kıskanç bir eda ile:
— Ne tuhafsın!., bu yere ilk evvel sen geçeceksin, daha ne istiyorsun!
Trenkmay:
— Bizim babacan Burakan da hiç birşeyden memnun olmaz.
— Kabahat bende değil... beni anam bu hale getirdi.
Bu sözlere daha devam edeceklerdi. Fakat, Boröver:
— Dikkat ediniz; hücuma uğramak üzereyiz... emrini vererek susturuverdi onalr.
Şövalye aldanıyordu. Henüz oı-
tada bir şey yoktu. Fakat, birden bire aşağıda müthiş bir gürültü, kırılan çanak çömlek gürültüsü i-şittiler... Sonra çarpışan kılıç şakırtıları, tepinmeler, boğuk gürül tüler duyuldu. Ve birden bire, istir'fat avazeleri, can ansından m i tevellit bağırmalar ve nihayet, bü yük merdivenin taş basamakları üzerinden bir yuvarlanma gürültüsü oldu.
— Boröver lâtife yollu :
— Bakınız! kendilerini bedavadan öldürtmek istemiyen adamlara çattılar: . şanssızlık! dedi.
Bu defa aklanmıyordu.
Okçular I erinci katla, arzu ettikleri gibi çabuk açıimıyan bir dairenin kapısını yarı yarıya yıkmışlardı. Burada pek v&hşiyene bir surette hareket ediyorlardı : Onlara, bu dairede oturanlar, şüp heli insanlar yani Protöstanlar diye ihbar edilmişti.
Okçulara kapıyı açan ihtiyar hizmetçi kadın, efendilerine «A-manyetişin» demeğe vakit kalma dan hemen alaşağı edildi. Saat beş ti; akşam yemeği vakti. Okuçular yemek odasına daldılar.
Billûr takımlariyle pırıl pırıl parlayan yemek masasının etrafın da: Orta tabakadan zengin bir a-dam olan ev sahibi, karısı, iki ço-
cuğu ve altı misafiri olmak üzere oturan on iki kişi, bu ani baskın üzerine hemen ayağa kalkmışlardı.
Fakat bu, sadece teferruattan i-baret.
Asıl mesele, korkunç, menfur, rezilâne — ve inkâr edilmesi de imkânsız — şey de, bu zengin a-damın önünde görülen nesne idi... ne görüyordu dersiniz?
Kızarmış bir tavuk!... kokan dumanı üstünde vuk!...
O gün ise bir cuma idi!... menfur bir kâfirlik!...
Okçulara kumanda eden zabıta memuru, ev sahibine hitaben, a-laylı bir eda ile :
— Oh! oh!... Maşallah! zannedersem artık inkâr edemezsiniz, kâfir dinsizler!... dedi.
Ev sahibi, bu iştahayı açan tavuğu kesmek için kullanılan çatal ve bıçağı hâlâ elinde tutuyordu.
Bununla beraber, adam inkâr da lüzum görmedi. Büyük bir ve kârla, kendisinin ve misafirlerinin yeni din mensubu olduklarını ve bu dinin, onu kabul edenlerin istedikleri gibi yemelerine müsaade ettiğini söyledi.
Bu sözlerden sevinen memur sırıtarak :
— Pekâlâ! dedi. Cinayeti itiraf eylediğini ve azılı bir zındık olmakla iftihar ettiğini yazınız... cürmün isbatına yarayacak delili müsadere ediniz ve buradaki a. damların hepsini yakalayınız!
(Devamı var)
LÜZC tSLDTKLSrONLAB
Yangm
Sıhhi Irudıt frenler .
Hava Yollan
Yataklı vagon'U Su ârıaa ....
Elektrik .....
Havagazı .....
Şaşkent taksi .... Yeni Güven Taksi Sizin Taksi ....... ■■ferkea Taksi .... Ersan taksi ..
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
*
Damgalı doktor
BÜYÜK ANKARA ULUS YENİ PARK SÜMER
(15031)
(23432)
nöbetçi eczaneler
Sağlık, Nümune, Sebat
Hiorîı 1369 — Rebiül’âlıır: 12
Rumî: 1365 — Ocak: 18 31 Ocak 1950 SALI
Vasati
Sahibi ve Başmuharırı MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU
Basıldığı yer: GÜNEŞ MATBAASI
- 4 -
Ol
Arzettiğİmiz çeşitleri TAKSİTLE
Ankar'ada Yalnız
- 2 -
nda bulabilirsiniz. Sizde bu öde
Otomatik elektrik ütüle-
me kolaylığından İstifade edip 'S: *■»««
, ı , U 1 1___... Yuzuk, Kolyeler, Gıı- ga plaklar. Kuyumculuk
güzel çeşitlere sahip olunuz. rast», Çay Tak.m m» etleri yaP'kaZr " "
duvar, masa saatleri. lan. Tabaklar Pikaplar amaded.r.
ADRES : Anafartalar Adliye Üstü Sus Sineması Karşısında No. 273 - Telefon : 14761
(193)
r
Dikkat Dikkat!
ÜLKÜDEN
• • •
SAYIN ANKARA HALKINA
Ankarada yalnız Ülkü’de Ticaret Odasının kararı ile
1 """ --------------
Sayın Müşterilerimizin Bankamızdaki
Gerek Küçük CGrî
ve gerek diğer alacaklı carî hesaplarının 1950 yılında yürürlüğe giren Gelir Vergisi
Kanunu gereğince ödenecek mevduat faizlerine
ait
EN YENİ OTOMOBİLLERLE
Sayın Müşterilerinin Emrine Amadedir
Merkezi : Kızılay; İnkılâp Caddesi No. 15 Yenişehir
= DİKKAT-------------------
Emrinize Gelen Otomobilden
olan takvimi lütfen alınız
v
Sermayesinden aşağı büyük satışa devam edilmektedir
Hepinizin bildiği mağazamızdaki mevcut bütün mallar:
1 - Sermayesinden aşağı
2 - Sermayesine ve tenzilâtlı fiatlarla satılmaktadır.
Fiatlarımız boş döndürücüdür. Müddetimiz azalmaktadır.
Anafartalar caddesi No. 180, Ülkü Giyimevi, Telefon: 15186.
1950 Yılı vergileri
Bankamızca Karşılanacaktır.
Türkiye Garanti Bankası A. 0.
(189)
Ucuz Çizme Satışı Başladı
Ev kazanan isterse bedelini alabilir
ŞUBAT Keşidesinde
Adet 1.000 liralık
2
3
500
250
3
95
55
4
150
55
55
D
I
K
K
I
Türkiye Garanti Bankası A. O.
1950 ikramiye plân
Vatandaş eğer menfaatini düşünüyorsan aşağıda gördüğün çizme fiyatlarını bir kere daha kontrol et. Rekabetten doğan bu ucuzluğun bir hakikat olduğunu sen de takdir edeceksin.
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 29 No.ya kadar 700 Krş.
800 .
1100 .
1250 .
Quadrat çizmelerinin fiyatları 20 No.dan 26 No.; 23 ) 25 .
26 • 29 .
35 . 38 •
ra kadar 500 Krş. . 750 •
. 800 . . 1500 .
100.000 Lira
200.000 Lira değerindeki büyük Garanti Apartımanının 3 dairesi
Her Ay Bir Keşide
Ayrıca 100 lira ile 25 lira arasında değişen 33 adet muhtelif
PARA İKRAMİYELERİ
Her (100) liraya ayrı bir kur’a numarası verilir
Yılın ikinci Çekilişi 27 Şubat 1950
(183)
Raportör alınacaktır
Etibank Genel Müdürlüğünden:
Bankamız merkez teşkilâtında çalışmak üzere imtihanla aşağıdaki şartları haiz iki raportör alınacaktır*
1 — İngilizce veya Almanca lisanlarından birini çok iyi bilmek,
2 — Harici ticaret muhaberatını ve muamelâtını tedvir edebilecek tecrübe ve bilgiye sahip olmak, (ayrıca Fransızca bilmek tercih sebebidir.)
Yukardaki şartları haiz olanların bonservisleri ile birlikte Istan-bulda Etibank şubesine Ankarada merkez personel müdürlüğüne müracaatları rica olunur.
Ücret liyakatine göre tayin edilecektir, imtihan günü müracaat sahiplerine ayrıca bildirilecektir. (637) - (62)
Adrese dikkat! ŞABAN KULAK
Kundura Mağazası Çıkrıkçılar Yokuşu, Çarşısı No. 107 — Telefon: 11919.
T. H. K. Etimesgut Uçak Fabrikası Müdürlüğünden
Lâstik Ustası Alınacaktır
'1
10 Mart, 15 Mayıs çekilişlerinde yalnız para ikrmiyeleri; 30 Haziran, 31 Temmuz, 29 Ağustos, 30 EylOI, 28 Ekim, 30 Aralık, çekilişlerinde ise, bazılarında ikişer ev olmak üzere, hem ev hem para ikramiyeleri vardır.
Acele 150 liralık vadesiz bir tasarruf hesabı açtırınız.. Her 150 lira için ayrı bir kur’a numarası verilecektir
L
Muhtelif sertliklerde, bezli veya bezsiz conta boru gibi lâstik malzeme kalıp ve imal ustası imtihanla alınacaktır.
Bilhassa matozlu vülkanizasyon buhar kazanında çalışmış olanlar ve bakalit, ebonit gibi plâstik işlerde ihtisası bulunanlar tercih edilir.
İsteklilerin tahsil durumu ve şimdiye kadar çalıştıkları sahaları ve yerleri bildiren bir dilekçe ile Fabrika Müdürlüğüne müracaatları. (170)
A
T
I
t»
100.000 Lira ikramiyeli
Görülmemiş Sürpriz Satışa Başlanmıştır
Mağazamızdan alacağınız Gömlek, Pijama, Bayan çantası, Bavul, Terlik, Şapka ve 15 liradan fazla muhtelif mal alan sayın müşterilerimize bir Millî Piyango
bileti hediye edilir
Ucuzluğa hayret !
Satış yeri :
Gömlek
Süet Çanta
Eıjkek Fötr Şapka
KİMYA VE GEOMETRİ DERSLERİ
Bahçelicvlcr 28 İnci sokak No. 5
(32)
795
1875
720
İSTANBUL BONMARŞESİ II. Niyazi Darıverenli Anafartalar Caddesi No. 316 Sus Sineması altında (185-N)
Ürgüp Nüfusundan aldığım Nüfus Cüzdanımı kaybettim. Yenisini ala-1 cağımdan eskisinin hükmü yoktur. ■
Ürgübün Ortahisar köyünden Ali oğlu, Ali İkizoğlu 340 doğumlu
(181N)
Ankara Valiliğinden:
ıT TABLET .
VIKODIN
ÖKSÜRÜK ve BRONŞİTİ KESER
bulunur
(1008)
Havuzlu Banyo
AÇILIYOR
ULUS MATBAASI KARŞISINDA YENİDEN İNŞA EDİLEN Fevkalâde konforlu tek kabine halinde kurnalı Duş, Banyolu odalar, buharlı odalar
vardır. Müşterilerin istirahati içiçn havuzlu salon, 1 Şubat 1950 den itibaren sayın müşterilerimizin emirlerine açılacak olan banyolarımıza bir defa teşrif etmeleri müşterilerimizin kendi zevklerine uygun olduğunu ispata kâfidir.
NOT? Giriş arka cephededir.
DtŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Çankındaki muayenehanesini Anafartalar Vakıf İş Han kat 1. No 115 e nakletmiştir.
1 — Ankara Arkeoloji Müzesinin tasnif ve depo salonuna dört a-det demir kapı yaptırılması işi açık eksiltmeye konulmuştur.
2 — Bu işin tutan 6078 lira olup, geçici güvenlik akçesi 455 lira 85 kuruştur.
3 — Bu işe ait keşif ve şartnameler her gün çalışma saatlerinde Arkeoloji Müzesinde görülebilir.
4 — İsteklilerin bu gibi işlere dair ehliyet vesikaları ve yeterlik
belgeleri ile 15/11/1950 gününde Ar keoloji Müzesinde toplanacak komisyona başvurmaları bildirilir. (642) - (63)
15.000 Liralık Avrıpa • 5.000 Liralık fiDY A P müessesesinden Ol|DpDİ7 (jJmVfk Istanbulda bir Villa ”Jİ»«d ■ ikramiyelere *■ T Alacağınız ÖUltlIlİL ile sahip olacaksınız
için numarah bir Cijrnrij (Poplin Gömlek)
kart verilecektir 0111 Ul İL fiyatlarımızı takdim ediyoruz:
Pijamalar
1050kuruştur
750, 780, 840, 990, 1075, 1200, 1300, 1380, 1440
Her satın
alacağınız
*
5
J
L
ORTAÇ
Anafartalar Caddesi No. 224 Adliye Karşısı Köşe Mağaza ANKARA
Reşat Aydınlı tahliye edildi
★ (Baştarafı 1 incide)
Sanık cevaben dedi ki :
— Arzettim. Başka bir şey söy-liyemem.»
Yargıç:
«— Evet veya hayır diye cevap veriniz. Sizin sesiniz mi?»
Aydınlı:
— Duyulan bir şey olsa evet veya hayır derdim. Her halde bu ses benim sesim değildir. Benim sesim çok gürdür.»
Savcı yardımcısı Hayri Mumcuoğ-lu söz alarak ezcümle dedi ki :
ettiğini fakat kendisinin bizzat ko-
nuşma odasında bulunmadığını, bu-
nunla beraber Başbakanla
Aydınlı-
nın konuşması sırasında Celâl Ba-yar ve İnönünün bertaraf edilmeleri
mevzuu üzerinde konuştuklarını konuşmayı plâğa alırken duyduğunu
defa konuştuğunu, son defasında Aydınlının daireye geldiği sırada meşgul bulunması hasabiyle arkadaşı Topçuoğlu tarafından karşılan dığını bildirdi.
söyledi.
Yargıcın sorması üzerine plâklar daki konuşmanın 45 dakikalık bir konuşma olduğunu imha ve ifna kelimelerinin Aydınlı tarafından kullandığını zannettiğini, fakat •izale» kelimesini muhakkak olarak
Sanık bir şüphe ve vehim i-çinde konuşuyor Şüphe ve vehim bir insanı öldürür. Şuna emin olsun
kulandığını hatırladığını, mikrofo-
nun konuşma odasında bulunan
bir
abajurun lâmba yerinde konuldu-
ki hiç kimse kendisi ile nahak yere meşgul olmaz. Sanığın vehmettiği gibi bütün devlet teşkilâtı bir olarak kendi hakkında dâva tertip et-
ğunu abajurn bir hail olması iti -bariyle sesin iyi nakledilemediğini
belirtti.
miş değildir. Bu bir bühtandır.»-
Savcı yardımcısı plâkların vicdani bir delil olabileceğini, mahkemenin aldığı karar gereğince diğer şahitlerin dinlenmesini istiyerek sözlerini bitirdi.
Hâkim diğer şahitlerin dinlenmesine karar verdi ve ilk defa millî emniyetten Mazhar Eymür dinlendi.
Şahit, Kasım ayı içinde Naci Per-kelin kendisini çağırarak, Başbakanın bir zatla konuşacağını, bu ko-
ğini, tertibat alması için emir verdiğini, ses alan makinayı dairedeki kış bahçesine yerleştirdiğini, ilk önce misafirin geldiğini, sonradan Başbakanın gelerek misafire:
• Reşat Aydınlı bey» diye hitab
Millî emniyet müfettişlerinden Necmettin Aydınlı da Naci Perke-lin emri üzerine Aydınlıya iki defa haber gönderdiğini Aydınlının da bu haberleri aldığını kendisine bil dirdiğini söyledi.
Millî emniyetten Abdullah Top-çuoğlu; Reşat Aydınlıyı Kasımın 14 üncü akşam üzeri saat 18.15 de millî emniyet binasında karşıladığını ve Naci beyin odasına götür -düğünü, sanığın bir buçuk iki saat kadar Başbakanla beraber bulun -duğunu evvelâ Aydınlının bilahâre de Başbakanın daireden ayrıldıklarını söyledi.
Bundan sonra şahit olarak yine millî emniyet müdürlerinden Rüştü Toper dinlendi.
Toper, Aydınlının Perkel ile üç
Yargıcın sorması üzerine şahit ev velâ Aydınlının Başbakanla iki saat kadar beraber kaldığını, bilahâre de bir saat kadar beraber kaldıklarını söyledi»
Şahidin ifadesindeki bu fark kar şısında sanık vekili hâkime «şahit normal değildir Titriyor. İfadesinde rucu vardır. Kendisine ihtar e-diniz, dedi. Bunun üzerine şahit konuşmanın bir buçuk iki saat sürdüğünü tasrih etti.
Druşmaya 20 dakia ara verildikten sonra yargıç kararını okudu.
Bunda plâkların delil sayılıp sayı-lamıyacağı hakkında bilâhare karar verileceği iptidaen bir karar verilme sinin doğru olmadığı, Milli Emniyet Başkanlığının teşkilat ve kuruluşuna dair yazılan tezkerenin tekidine, Kazım Özalp ve Celâl Bayarın şahit olarak dinlenmelerine ve Reşat Aydınımın bir lira nakdi kefalet ile tahliyesine, karaT verildiğini bildiriyordu.
Duruşmadan sonra Reşat Aydınlı vekili orada bulunan gazetecilere Aydınlının parası olmadığını, bunun için de bir kaç gün tahliye edilemi-yeceğini söyledi.
Parasızlıktan tahliye edilemiyen Reşat Aydınlı yine iki jandarma nezaretinde cezaevine gönderildi.
Jurnalcıya
I -A- (Baştarafı Birincide)
hizmetkârlığının nerede ıbaşla-' yıp nerede bittiğini biran evvel anlamış olur.
Sonra, jurnalcinin yaptığı iş zaten acemice! Üstelik günün modasına da uygun değil. Bu gibi jurnallarm gazete sütunlarında yayınlanması modası, Re şat Aydınlı'daıı sonra geçti. Bu gibi ihbarlar şimdi Milli Emniyet Başkanma ve onun delâletiyle Başbakana yapılıyor. Ayrıca jurnalci sesini plâktan dinleme fırsatını da kazanmış olurdu.
İmdi, bu işi öteden beri yapmaya alışık olduğu anlaşılan jurnalcıya (bir teklifim var : beni hemen bir raporla büyüklerine ihbar etsin ve benim sıkı bir takip ve tasarrut altında tutulmamı sağlasın : Olur a, belki Kuşlardan para alıyorumdur, belki komünistler hesabına çalı-şıyorumdur, gizli beyannameler kaleme alıyor, belki komplolar hazırlıyorumdur. Çünkü Reşat Şemseddin Sirer’e faşist taraflısı dedim, benden her şey umulur!
Muhip DIRANAS
Karadeniz’de açlık
★ (Baştarafı Birincide) I Ambarcıoğlu apartımanının önünde | ğındaki bir apartman belediye mev-_ ı—ı— __. u.'i-.r.ı» h/)Hnmiorı Ha laftım cııvıınn ( zuatına aykırı hareket ettiğinden o-
dunluklarını mühürlettirdi.
Diğer taraftan kendi adamlarıyla âmme hizmetine tahsis edilen itfaiye otopompunu imtiyazlı olmalı ki, emre amade kılıyor. Belediye hangi hak ve yetkisine dayanarak bu gayri ciddî hareketi yapıyor. Bu I apartımanın sahibi kimdir? | Konur sokağından dereler gibi a-kan pis lâğım suları olgunlar Soka-I ğını geçerek Atatürk Bulvarındaki menfeze dökülüyor. Pis, mikrop dolu bu sular geniş bir mıntakayı kap lıyor. En işlek olan bu sokaklardan geçen binlerce yurtdaş bu mikropları yutmakla kalmıyor, ayaklariy-le yatak odalarına kadar götürüyor. Medeni bir devletin başşehrinde miyiz; yoksa çöl ortasında her çeşit medeni teşkilâttan mahrum geri ve iptidai kabile hayatı mı yaşıyoruz. Lütfen gazetenizle ilgili makamların dikkatini çekmenizi dileriz.»
kışmıyacak kadar küstah ve lâubali ( büyük hortumları ile lâğım suyunu bir saygısızlık devam edip gitmek- sokağa boşaltıyor, dereler gibi pis tedir. lâğım suları bütün pislik ve koku-
Kamu hakkı tanımıyan belediye1 ^rı ile Konur sokağından Olgunlar nizam ve mevzuatına riayetsizlik sokağına, oradan da Atatürk bul-ne hazindir ki belediyenin yüksek varına akıyordu, âmirlerinin emirleriyle belediyenin | Otopompun başında bulunan memur ve vasıtaları ’ " ’ ' " ‘ ’ ’’’ -«r—u
pılmaktadır.
Kaç aydır zaman zaman yapılan sokağa lâğım boşaltma, o kadar basit ve tabiî bir hale geldi ki artık kimseden korkmadan, hiç bir şeyden çekinmeden, günün ortasında yapılmağa başladı. Sebebi de korkacak, yasak edecek makam bizzat emir veriyor ve vasıtalarım bu işe tahsis ediyor. İşte 29/1/950 tarihinde saat 10 da bu iş yine başladı. Bütün mahalle halkı evlerimizde oturamadık, sokağa fırladık.
Sokakta gördüğümüz manzara
Belediyenin 1217 No.lu otopompu ,
tarafından ya- tabaşı Cevdet Yurtçu’ya mahalle I halkı pis sulan niçin sokağa boşalttığını, ne hakla halkın sıhhat ve hayatı ile oynadığını sorduk; aldığımız cevap :
— »Ben emir kuluyum.. Reis muavini Ekrem beyden emir aldım, o-nu yerine getiriyorum» dedi. Belediye Reisini evinde bulup hâdiseyi anlattık. Hiç ilgi göstermedi. Kendisine mahalle halkı adına teessüf ettik.
Vali Avni Doğan’a telefonla keyfiyeti anlattık, yakından ilgilendi. Başkomiser Emin Göktürk ile Asım Andıran geldiler, hâdiseyi olduğu gibi tesbit ettiler.
Bizim altımızdaki Karanfil soka-
Mecliste kiralar meselesi görüşüldü
★ (Baştarafı 1 incide) dığını bu hususta yapılan bir çok tekliflerin Meclis umumî heyetine gelmeden kaybolduklarım söyledi | Emin Halim Ergun tasarının lehinde bulunarak, kendisinden evvel konuşanların ileri sürdükleri mütalâaların hukukî olmadığım kaydetti ve sözlerine devamla tasarrufu tahdit eden kanunların kaldırılması lâzım geldiğini, tasarruf hakkının hü-riyet kadar mukaddes olduğunu bildirdi. Emin Halim Ergun, Orhan Seyfi Orhon hakkında da «Onun edebî kıymetini takdir ederim. Fakat bilmedikleri işlere karışmasın» dedi.
Ahmet Eymir, teklifin getirilmesi ile maddeleri arasında bir muvazenesizlik bulunduğunu söyliyerek tasarının adalet komisyonuna iadesin» istedi ve iskân işlerinin ehemmiyeti üzerinde durdu.
Yusuf Ziya Ortaç, tasarının kiracının aleyhinde olduğunu belirttikten sonra «istedikleri fiyatı bulamadıkları için gayri menkullerini kiraya vermiyenler kendi mallarının düşmanlığım yapmaktadırlar» dedi.
Yusuf Ziya Ortaç, böyle bir teklifin burada müzakere bile edilmesinin doğru olmadığını, Almanyada kocaları askerde bulunup da kira I
veremiyenler hakkında açılan dâva ların iptal edildiğini sözlerine ilâve etti.
Muammer Alakand (D.P.) Bugün harp dolayısiyle harap olan memleketlerde bile mesken meselesinin halledilmiş bulunduğunu fakat hükümetin ihmali ve bu hususta bir programı bulunmaması dolayısiyle bizde bu işin feci bir halde bulunduğunu bildirerek, bu işle alâkadar olması lâzım gelen bakanların mecliste blunmamasım kasdederek «bu bakanlar nerededir» diye sordu.
Alakand, Millî Korunma kanununun hangi şartlar altında tedvin e-dildiğini bugüp ise normale gidilmesi hasebiyle bu kanun kaldırılması icabettiği de kaydetti ve yapılacak işin kira meselelerinin ayrı bir kanunla tanzim edilmesi olduğunu söyledi.
Muammer Eriş ve General Koca-güney de tasarının aleyhinde bulunarak, bilhassa dar gelirli, mütekait, ve memurların bu teklifle çok zor duruma deşeceklerini belirten esaslı izahlarda bulundular.
Mustafa Reşit Tarakçıoğlu, tasarının aleyhinde bulundu.
Komisyon sözcüsü Sait Azmi Fey-zioğlu, tasarının müdafaasını yaptı.
Kürsüye gelen Adalet Bakanı,
mesken dâvasının hiç bir memlekette halledilmemiş olduğunu, Millî korunma kanununu kaldıracak şart larına tahaddüs ettiğine hükümetin kani bulunmadığını belirttikten sonra bu teklifin hükümet tarafından
yapılmadığını, şayet bu hükümet bunu isteseydi teklifi de kendisi yapardı, dedi.
Tekrar söz alan Muammer Ala-
kant, Adalet Bakanının mesken dâ-
vasının halli hakkında bir şey söy-
lemediğini, bunun hükümetin bir
plâna sahip olmadığını gösterdiğini izah etti.
Tekrar söz alan Adalet Bakanı da Alakant tarafından ileri sürülen mütalâalara cevap verdi ve Demokratlar tarafından bu hususta hazırlanacak bir tasarıyı hükümetin müzakereye hazır olduğunu söyledi.
Kifayeti müzakere kararından son ra Tahsin Tüzün, General Vehbi Kocagüney, ve Mahmut Nedim Gündüzalp tasarının reddini isteyen takrirler verdiler. Takrirler açık reye arzedildi. Reye 213 kişi iştirâk ve gerisi de çekimser kaldı-lehinde 79 u takrirlerin aleyhinde^ tasarının ve gerisi de çekiser kaldılar. Neticede ekseriyet olmadığı an-îaşıldtğından, takrirlerin Çarşamba günü tekrar reye konmasına karar verilerek Meclis dağıldı.
Bütçe tasarısı 25 bin liraya tabedilmiş
★ (Baştarafı 1 incide) | yıllarda olduğu gibi plânsız ve prog-
Abidin Potuoğlu söz alarak 950 bütçe tasarısında da eski yıllara nazaran tasarruf hususunda esaslı hiç bir değişiklik bulunmadığım, eski
Çorum vapurunun yarası kapandı
İstanbul, 30 (a.a.) — Kuruçeşme açıklarında demirli iken Sadıkzade firmasına ait Fürüzan vapurunun çarpmasiyle sol bordasında bir rah ne açılan Denizyollarına ait Çorum vapurunun yarası 'kapatılmış bu -lunmaktadır.
Çorum yarın sabah İstinye doklarına alınarak tamir edilecektir. Kazada vukubulan zarar ve ziyan keşif heyetinin tahkikatını müteakip anlaşılacaktır.
ramsızlık içinde bulunduğunu, geçen yıl Bütçe Komisyonunda 50 milyon lira bir tasarruf yapılabileceğini ileri süren Bakanın bugün bütçeyi 155 milyon lira açıkla geçirdiğini, masraflarda hiç bir azalma yapılmadığını, Marshall Plânı da olmasaydı Maliye Bakanının bütçe açığını nasıl kapatabileceğini düşün düğünü, 952 yılında Marshall yardımı ortadan kalktığı zaman ne hale ' düşeceğimizi söylemiştir.
Haşan Polatkan da, şimdiye kadar hükümetlerin ve Maliye Bakan larının daima bütçe açıklarının, çekilen sıkıntıların, vergi yükünün ağırlığının sebebi olarak Millî Savunma masraflarını gösterdiklerini, halbuki Millî Savunma için ayrılan tahsisatın ancak hazarî bir ordu kad i rosunun masrafları olduğunun açıklandığını, bu suretle hükümetlerin
ve Maliye Bakanlarının arkasına sığındıkları bir müdafaa vasıtasının artık ellerinden düştüğünü ve bu zırhtan da mahrum kaldıklarım söylemiş ve Abid’ip Potuoğlu’nu desteklemiştir.
Maliye Bakanı konuşması sırasında: 3650 ve 3659 sayılı ba*em kanunlarını değiştirmek hususundaki vait-leı-i maalesef yerine getirilemediğini, Millî Savunmanın Toprak Mahsulleri Ofisine olan borcunu tamamen kapatma imkânını bulamadığını, bütçe tasarısı tabı masrafının 25 bin lira olduğunu, Saraçoğlu Mahallesini satmak üzere bir çok teşebbüs lerde bulunulmuşsa da hiç bir talip çıkmadığını, bazı mülhak bütçeli dairlerin İktisadî Devlet teşekkülü haline getirilmesinin düşünüldüğünü izhar etmiştir.
Bakan yarın izahatına devam edecektir.
Yurdda hava vaziyeti
★ (Baştarafı Birincide) yağış miktarları metre karede Zon-guldakta 22, Floıyada 9, Manisada 4, Yozgat ve İzmirde 12, Çorluda 10, Kırşehir, Balıkesir ve Lülebur gazda 9, Tekirdağında 8, Sivas, Ankara ve Edirnede 7, Bandırma ve Boluda 6, diğer yağış olan yerlerde 1 ilâ 5 kilogramdır.
En düşük sıcaklık sıfırın altında Erzincan ve Erzurumda 11, en yüksek sıcaklık sıfırın üstünde Fethiye-de 16 derecedir.
Kar kalınlıkları, Karakösede 70, Sıvasta 55, Yozgatta 51, Siirtte 47, Bolu ve Mardinde 39, Floryada 35, Zonguldakta 31, Lüleburgaz ve Çorluda 28, Vanda 27, Ankarada 25, Samsunda 24, Çorumda23, Edirnede 16, Kırşehirde 14, Tekîrdağda 12, Niğdede 6, Gaziantepte 3 santi -metredir.
Bugün Ankarada sat 14 deki sıcaklık sıfırın üstünde 1 derece idi.
Sinop C. H. P. II Kongresi
★ (Baştarafı 1 incide) seslerini zaman zaman işitiyoruz. Bunlar, servetlerinin çoğunu harp içinde yapmışlardır.
Amele istismar ediliyor, bunlara grev hakkı tannmıyor diye gazeteler de bazı yazılara tesadüf ediyoruz. Grev hakkı verilip verilmemesi münakaşa edilebilir. Fakat bu' şekil yazılar yazan bazı patronlar tanı -rım ki onlar kendi işçilerini ve fikir amelesi olan muharrirlerini tas vir ettikleri tarzda ve hattâ daha fazla istismar etmektedirler. Memlekette grev hakkı tanınsa, bundan isifade etmeleri lâzım gelen zümre, ilk önce, bunların kol ve fikir işçileridir.
Ben, Türk miletinin bir ferdi ola rak Halk Partisine inanıyorum ve onun adına sizleri tekrar selâmlıyorum. (Şiddefli ve sürekli alkışlar).
C.H.P. Antalya teşkilâtında çözülmeler
Antalya, 30 (Telefonla) — Yeniler ve eskiler olarak iki hiziple teşekkül eden Antalya C. H. Partisi yeni idare kurulundaki ayrılığı Çarşamba günü bildirmiştik. Bu ayrılığın fiili tezahürü bugün baş göstermiş ve yeni idare kurulundan yeniler hizibinin en genç elemanı Dr. Reşat Şerbetçioğlu İl idare kurulu üyeliğinden istifa etmiştir. Reşat Şerbet-çioğlu’nun C. H. Partisinden de istifa edeceği ve bu istifayı daha bir çok istifaların takip edeceği anlaşılmaktadır.
C. H. Partisinin çözülmesine karşı Demokrat Parti Antalyada büyük bir inkişaf sağlamaktadır. Son olarak ilimiz milletvekili Rasih Kap-lan’ın memleketi olan Akseki’de evvelki Cumartesi ve dünkü pazar günleri ilçenin en çok nüfuslu iki köyü olan Onurlu ve Hormana köylerinde Demokrat Parti ocakları büyük bir merasimle açılmış ve ilk anda yüzlerce vatandaş Demokrat Parti saflarında yer almışlardır.
t&j serisi halinde yazacağım. Fakat buradan hemen şunu bildireyim ki Karadeniz bölgesi halkı bu kış da dardadır. Elindeki mısır, yani tek gıdası hemen şimdiden tükenmiştir. Eğer Şubat ayı içinde âcil bir yardım yapılmıyacak olursa yine açlık büyük bir felâket halinde bu şirin bölgenin üzerine çökecektir. O zaman ne Nihat Erimin göz yaşlan ve ne de idare âmirlerinin kıtlık olmadığı hakkındaki tekzipleri yaraya merhem olacaktır. Şimdiden bir çok köylerin ahalisi Karadenizin dağ bölgelerini terkedip daha verimli topraklara hicret etmeğe başlamışlardır. Bu yüzden Ünyede, Fatsada, Mesudiyede, Göl köyde tamamile boşalan köyler vardır.
Mahut kitap meselesi
Dini politikaya âlet eden. Ata -türk hakkında bile mütecaviz bir dil kullanan mahut kitaba gelince, maalesef bu kitap Ordu Halk Partisi kongresinde dağıtılmış ve halk üzerinde çok acı bir tesir yapmıştır-C. II. P. müfettişi Antalya milletvekili Niyazi Aksu istediği kadar tekzip etsin; bu bir hakikattir ve bunun Orduda yüzlerce şahidi vardır. Nitekim C. H. P. il idare kurulu ü-yelerinden belediye başkanı Ali Rıza Gürsoy dahi burada intişar e-den Gürses gazetesinde bugün yazdığı başmakalesinde bunu itiraf etmekte, aynen şu cümleyi kullan -maktadır:
• Bir partinin iç işlerine diğer par tinin müdahaleye hakkı olmadığı gibi, memleket çapında intişar etmiş bir broşürün kongre münasebetiyle delegelere dağıtılması da,
herkesi ilgilendiren bir suç sayıl-
Kitabın il idare kurulu üyesi belediye başkam ve Halk Partisi gazetesinin sahibi olan bir zat tarafından kongre üyelerine dağıtıldığı a-çıkça itiraf edildikten sonra, artık Niyazi Aksunun yaptığı işin vahametini anlıyarak bunu tekzibe kalk masını mantıkla telif etmek çok zordur. Çünkü bizzat belediye reisi açıkça Halk Partisi müfettişini tekzip etmektedir. Atatürke dil uzatan, dini politikaya âlet eden böyle bir kitabın dağıtılması Halk Partililerini dahi son derece düteessir et -miştir Halk Partisi erkânını büyült mek için milletin göz bebeği, Türk devletinin bânisi Atatürk hakkında yakışıksız, münasebetsiz sözler sar-feden ve aynı zamanda Halk Parti sini hâşâ bir din ve onun başkanını bir Peygamber gibi göstermeğe yeltenen bu kitabın bu şekilde politika oyunlarında istismar edilmesi iktidarın ne kadar bocaladığına ve kendisini kurtarmak için de çarelere başvurduğuna hazin bir misaldir. Orduda bu çeşit bir kitabın dağıtılması, Niyazi Aksunun «Ben dağıtmadım diye tekzip etmesi, sonra belediye reisinin kendi gazetesinde kitabın dağıtıldığını yukarıya ay -nen aldığım cümlelerle itiraf etmesi, burada günün mevzuu halinde ağızdan ağıza dolaşmakta ve du -daklarda devamlı bir tebessüm yaratmaktadır.
İktidar partisi İktisadî derde bir çare bularak halkın yüzünü güldür mediyse, hiç olmazsa mahut kitap hakkında yaptığımız mütenakız yalanlamalarla bu işi becermiştir.
Edirne Şilebi nihayet battı
★ (Baştarafı 1 incide) manlığa çekilmesi kabil olamamıştır.
Londra, 30 a.a. (Reuter) — Dün Alderney adası civarında kayalafa bindiren Türk bandıralı Edirne şilebi batmıştır.
İstanbul, 30 a.a. — Dün Alderney Adası civarında kayalıklara oturmak suretiyle kazaya uğradığını bildirdiğimiz Denizyollarının Edirne vapuru hakkında idarede^, aldığımız malûmat aşağıdadır :
Edirne Şilebi 4750 tonilâtoluk olup İstanbul limanına kayıtlıdır. Edime, harp yılları içinde Almanlar tarafından İsveç Gemi tezgâhlarına ısmarlanmış ve bundan 3 yıl evvel inşası tamamlanarak Devlet Denizyolları tarafından ayni evsafta bulunan Ödemiş ile birlikte İsveç’ten satın alınmıştır.
Edirne Şilebi, İzmir ve Tekirdağ limanlarından yüklediği 3100 ton küsbe hamulesiyle 16 Ocakta Tekirdağ’dan Danimarka’ya hareket etmiş bulunuyordu. Edime, 1.800.000 Türk lirası kıymetindedir ve Millî Sigorta şirketlerine sigortalı bulunmaktadır.
Iranda büyük bir zelzele felâketi
★ (Baştarafı 1 incide) sular altında kamlış ve bir çok ev yıkılmıştır. Şehre yardım ekipleri gönderilmeğe çalışılıyorsa da yolların berbatlığı buna pek müsaade etmemektedir.
33 kişinin katli hâdisesi dâvası
★ (Baştarafı 1 incide) Tagorengiz ve Harap - Sorik köylerinden, içlerinde biri çavuş ve diğeri de er olmak üzere 32 kişi kurşuna dizilmiştir. Bilindiği gibi, askeri mahkeme 40 a yakın şahit dinlemiş ve bu arada eski Van valisi Hâmit Onat, Ankara valisi Avni Doğan, Özalp jandarma komutanı Vasfi Bay raktarın bazı hususlarda bilgilerine müracaat edilmişti. Neticede mahke me 23 Kasım 949 günü yaptığı oturumda görevsizlik kararı vererek sanıkları tahliye etmiş, şahit sıfatyle dinlenmiş bulunan Hamit Onat, Hil mi Tuncel ve Vasfi Bayraktarın da suçlu sayılmaları gerektiği mütaleâ-sini beyan ederek meseleyi Askerî Yargıtaya havale etmişti. Yargıtay-ca yapılan incelemeyi müteakip, mahkemece verilen görevsizlik karan yersiz görülmüş ve duruşmaya yeniden aynı mahkemenin bakması kararı verilmiştir. İşte bu karar gereğince mahkeme bugün toplanarak dâvaya yeniden başlamıştır- Mahkeme heyetinde yalnız yargıç değişmişti. Bu suretle duruşma yargıcı mevkiini Cevdet Erkut, savcılık makamını Şerif Budak, başkanlık makamını orgeneral Hakkı Akoğuz ve üye mevkiini de oramiral Mehmet Ali Ülgen işgal etmekteydiler. Başkan yeni yargıca itimat edilip edilmediğini ve avni zamanda mahkeme heyetine karşı da güven verilip ve-
rilemiyeceğini sordu. Müteakiben yoklama yapılarak sanıklardan hepsinin gelmiş oldukları anlaşıldı. Duruşmaya başlanılmadan önce sanıklardan emekli orgeneral Mustafa Muğlalı ve müdafii Cavit Oralı, Tüm general RasimSaltuğ ve müdafi Mus tafa Dinçer, jandarma albayı Şükrü ve müdafii Tevfik Araslı ile diğer sanıklardan yüzbaşı Vahdet Yüzgeç müdafii Bedri Boral; geçen Kasım ayında verilmiş olan görevsizlik kararında sanıklar aleyhine reylerini ihsas eder mahiyette ittihaz edilmiş olan karara iştirak etmiş bulunmaları dolayısiyle, mahkeme başkanı orgeneral Hakkı Akoğuz ve üye oramiral Mehmet Ali Ulgenin bu dâvaya bundan böyle bakmaktan kanunen memnu olduklarını ileri dürerek, dâvadan çekilmeleri lâzım geleceğini ve her şeyden evvel bu husus hakkında bir karar alındıktan sonradır ki dâvaya devam- edif&bi-leceğini bildirmişlerdir. Diğer sanık lar ve müdafileri ile savcı bu talebe katılmamışlardır- Müzakereye çekilen mahkeme heyeti, yargıcın' reddi hakkındaki taleplerin gereken makamlarca incelenmesi ve bir karara bağlanması lâzım geleceği ve bu sebeple de duruşmnın 2 Şubat 1950 saat 10 a bırakıldığını bildirmiş tir. Üst makam talebi reddettiği tak dirde duruşmaya yeniden aynı mah kemede başlanacaktır.
Tahran, 30 (a.a.) (Afp) — Basra körfezindeki Buşir bölgesinde vukubulan yer sarsıntısı neticesinde 1000 kişinin öldüğü ve 1000 kişinin de yaralandığına dair eyâlet ma -kamlarından gelen haberler Tahran da resmen yalgnlanmıştır-
Kontrol edilen ilk tahmirlere göre kurbanların sayısı 50 kişi kadardır.
Halil Ozyörük geldi
Yargıtay Başkanı Halil Özycrük dün sabahki, Ekspresle îstanbuldan şehrimize dönmüştür.
Ekmek dâvası
Halka daha pişkin ekmekler temini için yapılan çalışmalar devam et inektedir.
Bir kaç gündenberi murakabe e-dilmekte olan fırınlardan Toros fırınının bozuk ekmek imâl ettiği görülmüş ve mezkûr fırından 450 ekmek imha edilmiştir.
F.A.O. GENEL DİREKTÖRÜNÜN YAKIN ŞARK SEYAHATİ
Birleşmiş Milletler F A. O. genel direktörü Mr. Dodd Lâtin Ameri-kadaki incelemelerden sonra Yakın Şarka gelecektir.
Mr. Dodd’un bu arada Türkiyeyi de ziyaret etmesi muhtemeldir.
Deniz Harp Okulu
ve Koleji Komutanlığından
1 — Deniz Harpokulu ve Koleji için Fizik - Mihanik öğretmeni a-lmacaktır.
2 — İsteklilerin Üniversite Fizik - Matematik şubesinden mezun olmuş olanları tercih edilecektir.
3 — Azami 70 lira aslî maaş verilecektir.
4 — Taliplerin, memurin kanununun dördüncü maddesi gereğin-
ce gerekli belgeleri hazırlıyarak en geç 10 Şubat 1950 gününe kadar Heybeliada’da Deniz Harp Okulu ve Koleji Komutanlığına baş vurmaları. (485) - (49)
ZAFER’in Abone Şartlan
Memleket içi
12 aylık ............... 28 Lira
6 » 15 »
3 ) 8 »
Memleket dışı
12 aylık ............... 56 Lira
6 » 30 »
3 ) 16 »
ZAFER’in ilân Şartları
Baslık ................. 15 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sm.. 4 »
4. cü sayfada Sm.......... 3 »
5. ve 6. cı sayfada Snı..... 2 )
Doğum, Nlkûh, Nisan, Ölüm ve Mevlût ilftnları 5 santimi geçmemek sartlyle 15 lira.
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLÂRMONİK ORKESTRASI
5. FİLARMONİ KONSERİ
4 Şubat 1950 Cumartesi saat 15 de Şef: Dr. H. Ilömer
1 — R. Schumann (1810 1856)
1. inci Senfoni Si bemol majör op. 38.
a) Andante un poco maesV JSO (piu vivace).
b) Larghetto
c) Scherzo (Molto vivace’ j
ç) Allegro animoto e grz jzjoso 10 DAKİKA ARA
2 — Ed. Grieg (1843 - 190” z)
Piyano konçertosu, )a ’ minör op. 16.
a) Allegro molto o ,oderat0
b) Adagio.
c) Allegro mode ,ato molto e marcato.
Çalan: Bedia D' jlener.
3 — M. Moııssorgsl )y (1835 1881)
Çıplak Dağ bf ışında bir gece.
Deniz yükselince Missouri kurtulacak
Norfolk (Virginia), 30 a.a. (Afp)) — Halâ kuma saplı bulunan Amerika’n kruvazörü Missouri’nin kurttümr ıS1. nı kolaylaştırmak için pazar 'günü öğleden sonra Karina’nın altında mühim miktarda dinamit patlatılmıştır. Bahriye mütehar tıslarının işaret ettiklerine göre, 45 bin tonluk gemi şimdi kumda dah- a fayla hareket imkânı bulmakta v e çamura da-ha az saplanmış bulı- nmaktadır. Bu mütehassıslar gelec ,fc perşembe günü sular yükseldi gj zaman kurtarma ameliyesini' o kolaylaşacağını ümit etmektedir jer
Bundan başk a bahriyenin bildirdiğine göre, sr günü, perşembeye girişilecek ■ ameliyenin provası yapılacaktır. I J mitlerin bilhassa perşembe günü denizin yükselmesine bağlanmışa oımaSına rağmen geminin sa-l1 guo Q kurtulması da mümkün gö-rultr ektedir.
Kayıp
28/1/1950 Cumartesi günü saat 13.00 de Etimesgut’dan gelen banliyö treninde veya Cebeci istasyonu civarında M- Reşit Pıtıraklı’ya ve Kemal Oğuzön-cül’e ait zarf içerisinde 4 adet Diploma düşürülmüştür.
Bulan, haber veren memnun edilecektir.
Motor Fabrikasında Teknik Ressam Teli 31711/72 (198)
Gandhi' nin ölümünün ikinci yıldönümü
Yeni Delhi Radyosu, 30 (Basın -Yayın) — Bugün Mahatma Gandhi-nin ölümünün ikinci yıldönümüdür.
Bugün bütün Hindistanda kadın erkek âyinler yaparak Gandhi’nin ruhunu taziz etmektedirler Ayrıca memleketin bir çok yerlerinde yapılan toplantılarda Gandhnin idealleri anlatılacak ve onun için oruç tutulacaktır.
Gelir Vergisi
Mükelleflerine
Türkiye Cumhuriyeti Emel./i Sandığı Genel Müdürlüğünden:
Bakanlıklar Müdafaa caddesinde İS numa’.ah btoaya ta51nan San. dığımız Genel Müdürlüğünün telefon numaral/.n aıpğıda gösterilmiştir: I
Yönetim Kurulu Başkanı... 21253
Genel Müdür ............. 22650
Baş Müşavir ............. 22201
Tahsis Şubesi Müdürü ... 24316
Genel Muhasebe Müdürü ... 24097
Gelir Vergisi tatbikatı yıl başından itibaren başlamıştır.
Müessesemiz her iş yerinin kanuni defterlerini tutmakta ve vergi ile alâkalı bütün işlerini tam ehliyet ve ketumiyetle ve en uygun şartlarla yapmaktadır.
MUHİT
MUHASEBE MALİ İSTİŞARE TAKİP İŞLERİ MÜESSESESİ (Anafartalar Cad. Vakıf İş Hanı) Kat 3, No. 317, Tel: 16666
(124)
Comments (0)