Başmuharriri» Mümtaz Faik Fenik
vatandaş
NİSAN 1950
YIL : l — No. wo
14 Mayıs seçimlerini takip için
Vatandaşların mütalâaları:
erdi, Istanbulda pazara yapılacak
Ayan ihtiyacını çoğunluğu tehlikeye
girdiği şu sırada duyması dikkati çekiyor
İstanbul üniversitesi komünist
yuvası gibi gösterilmek isteniyor
Türkiye'de 5000 kızıl ajan varmış
Korkmayın! 6 Nisanda
kıyamet yok!
Grev hakkı
ve işçiler
Zehirli kahve ile
işlenen cinayet
Komutanların
meselesi
As. Veteriner Akademisinde
dün bir ihtifal yapıldı
Gürültülü
YEDEKÇİ
tarzda müzakerelerle hallini istedi. I rar vererek ordularını Erzurum hat-Bittabi Türkler bunu reddettiler, tına çektiler. RusLar bu durum kar-Türkler icabederse çarpışmağa ka- ' ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Diğer taraftan bu haber C. H. P. ir (Devamı Sa: • Sü: 7 de)
7/Mayı tl lcin dye ItHtealnde İnin t# Oyele Imıyan DEMOKRAT PAHTI' maıraflarını karaıl&mıı ola.
Denizciler Caddesi: Z
Posta Kutusu: 193 — ANKARA
Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel: ........ 15619
Yazı işleri, idare:...... 15315
Fiyata her yerde 10 kuruştur.
50 den fazla yabancı gazetecryurdagelecek Izmirde Demokrat P. yoklamaları sona
Anayasada tadilât şimdi neden ileri sürülüyor?
Celâl Bayar bugün geliyor
Secim arifesinde-İstanbul Valisi de muhtarlarla görüştü
14 Mayıs 1950 seçimlerini takip etmek üzeıe yakında memleketimize 50 den fazla ecnebi gazetecinin geleceği haber verilmektedir.
Bunların çoğu, Amerikanın tanınmış gazete ve mecmualarının muhabirleridir ve aralarında Ingiliz, Fransız ve Mısır gazetecileri de bulunmaktadır.
Aldığımız malûmata göre bu gazetecilerin ekserisi seçim günü A-nadolunun muhtelif .-erlerine dağılmak arzusunu izhar etmektedir-
Anlaşmanın imza me rasiminden bir görünüş
Dış tehlike diye, propagandalar...
A. FENİK
Marshall plânı ve hususî teşebbüsler
B"şkanı büyük bir koloba! k uğuriadı
İstanbul 3 (Telefonla) — Bir müddetten beri şehrimizde bulunan Demokrat Parti Baş kanı Celâl Bayar bugün de partililerle paıti merkezinde görüşmelerde bulunmuş ve bu akşamki ekspresle Ankara'ya hareket etmiştir.
Başkan, Haydarpaşa Garında kalabalık bir demokrat kitlesi tarafından hararetle uğurlanmıştır.
Şehrimizde Halk Partisinden istifalar
C. H. P. den istifalar şehrimizde de devam ediyor. Bugün Yenidoğan ve Altındağ semtlerinde muhtelif C. H. P. ocaklarından istifa ederek Demokrat Partiye yazılan vatandaşlardan bir kısmının isimlerini veriyoruz:
ir (Devamı Sa: ( Sa:
İktidar geleceği düşünmekte!
Son zamanlarda seçim münasebetiyle söylenen bazı nutuklarda Anayasada tadilât yapılması, yani ikinci bir Meclis kurulmasının ısrarla ileri sürülmesi halk arasında konuşulan mevzulardan biri olmuştur.
Bilindiği gibi Demokrat Parti programında mevcut olan bu ikinci Meclis meselesinin C. H. P. tarafından ancak seçim arifesinde ele alınması ve bir seçim propagandası mevzuu haline getirilmesi dikkate değer görülmektedir.
Asri demakrasilerde ve meşrûtî hükümetlerde tek meclisin ekseriyetini elde eden iktidar zümresinin kayıtsız şartsız tahakkümüne karşı âyân meclisleri bir muvazene unsuru olarak 18 inci asırdanberi ele alınmış ve kurulmuştur. Bu usule memleketimizin de katılması tabii görülmelidir.
n ktidar Partisinin en belli ■ başlı propaganda dayanak-Ji larından biri de dış tehlikedir.
— Aman derler, dış tehlike var! Statükoyu bozmayın, bizi yerimizden etmeyin! Çünkü bu memlekette dış tehlikeyi en evvelâ biz gördük. Ona göre tedbir aldık. Bu teklike el’an bakidir; biliyorsunuz, sizi harpten biz kurtardık.
Öyleyse...
Evet, öyleyse, iktidarı ilânihaye elde tutmak Halk Partisinin bir hakkı olmalıdır!
Son günlerdeki propagandaların esaslı iddialarından biri de budur.
Bizim de bu hususta söyliyecek sözlerimiz vardır:
Bir memleketin idaresini ele alanlar, evvelâ o memleketin dış ve iç emniyetini tehdit eden tehlikeleri görmek ve ona göre tedbir almakla mükelleftirler. Aksi takdirde bunun sorumu büyüktür. En ufak bir hata memleketi maazallah felâkete sürükleyebilir. Elbette dış tehlikeyi evvelâ iktidarda bulunanlar göreceklerdir ve görmeğe mecburdurlar; çünkü bütün imkânlar ellerindedir. Ve nihayet bunu görmek için de muazzam bir teşkilât kurulmuştur. Dışişleri Bakanlıkları vardır, yabancı memleketlerdeki sefaretlerden, ataşeliklerden, şuradan buradan gelen raporları ne siz, ne de biz biliriz. Bu raporlar, bu malûmat, bu şifreler ne size, ne de bize geLir. Doğrudan doğruya Dışişleri Bakanlığına veyahut alâkalı teşkilâta gelir. Milletlerarası hâdiseleri günü gününe takip etmek, kıymetlendirmek, ona göre tedbir almak, iktidarda bulunanların birinci vazifesi değil midir? Bütün vatandaşların dış meseleler hak-kındaki bilgileri, gazetelerin ve a-janslann verdikleri haberlerden ile-ri geçemez. Kaldı ki biz de dış tehlikeyi anlamış bulunuyoruz. Onun içindir ki dış politika mevzuunda muhalefetle iktidar partisi arasında tam bir fikir birliği vardır. Sayın İnönü, son nutuklarından birinde bunu tekrar etmiştir.
O halde dış politikayı ele alarak, bir parti propagandası yapmanın mânası ve mahiyeti nedir? 1250 seçimlerinde iktidar. Demokrat Partiye geçerse, Demokrat Parti dış tehlikeyi ihmal mi edecektir? Garp demokrasileriyle devam eden işbirli ği, belki de Demokartlar iktidara gelirse daha da artacaktır. Çünkü demokrasi memleketleri aynı dâva ve prensipı benimseyen bir iktidarı şüphesiz ki kendilerine daha yakın göreceklerdir. Hattç belki de, İngiltere ve Amerika ile daha yapıcı bir siyaset takip olunacaktır. Çünkü bele son zamanlarda, dış politika-A daki acemilikler yüzünden neler ve ' M-'Pr kaybetti&*miz meydandadır.
M*SaI mi istiyosunuz? Atlantik paktında yüksek atlamada rekor kırmadık mı?
İskandinavya devletlerinin dış balkanları bizden daha becerikli çıktıkları İçin Rus tehlikesine karşı
belli ■ Amerika ile beraber koskoca bir Atlantik duvarı ördüler. Ve bizim Dış işleri Bakanımız Vaşington’dan sadece mesaj aldı, mesaj verdi ve elleri boş döndü.
Şimdi, bunu İtalya ile dostluk paktı aktederek telâfiye çalışıyoruz. O İtalya ki harpten mağlûp çıkmıştır; elinde, donanma ve asker kalmamıştır. Yalnız memleketin iç emniyetini koruyacak kadar kuvvet bulundurmaktadır. Harp sanayii tamamiyle felce uğramıştır.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Istanbulda bir sendika beyanname neşretti
İstanbul, 3 (Telefonla) — İstanbul Hür İsçi Sendikaları Birliği bir beyanname neşretmiştir. Bu beyannamenin hulâsası şudur:
• Gayemiz hak ve ihtiyaçlarımızı kanunlar çerçevesi dahilinde metanet ve cesaretle çalışmak suretiyle tahakkuk ettirmek ve yeni seçilecek B. M. Meclisinden grev hakim istemek olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Amerikada 90 sene evvel zencilere bile verilmiş olan bu hakkı vatansever ve şuurlu Türk işçisinden asla esirgemiye-cektir.»
İlk yardım anlaşması bir maden şirketimizle imzalandı
Memleketimizdeki siyasi inkişafı dikkatle takip eden vatandaşlar a-rasında görüştüğümüz bir kaç münevverin hemen hemen aynı mahiyetteki beyanlarına nazaran demokrasi hayatına katıldığımızı iddia ettiğimiz günden itibaren alınacak tedbirlerden biri bu olması i-cabettiği halde bu ihtiyacın Meclisteki çoğunluğun tehlikeye girmek üzere olduğu şu sırada hissedilmesi dikkati çekmektedir.
Büyük Millet Meclisinin 9 uncu döneminde ekalliyete düşecek veya hiç olmazsa kahir ekseriyeti kaybedecek olan C. H. P. nin ikinci biı Mecliste yeniden hayat ve kudret bulmaya çalışması ihtimali daima varittir. Bahusus âyân meclisi büyük devlet makamlarında ve memuriyetlerde bulunmuş zevattan teşekkül edeceğine göre bu meclis-★ (Devamı Sa: 6 Süı 3 de)
Bugün Marshall plânı idaresi ile Bilgin - Maden Limited Şirketi a-rasında 314.000 dolar ve 170.000 Türk liralık bir anlaşma imzalanmıştır. Buanlaşma Marshall plânı idaresi ile bir Türk hususî teşeşebbisi arasında imzalanan ilk anlaşmadır.
Bilgin - Maden Limited Şirketi İs-kenderon ve Maraş mıntakasmdaki krom madenlerini işletmektedir. Şirket bu istikrazla yol inşaatı ve modern maden makineleri satın a-lacaktır. Marshall plânından yapı-★ (Devamı Sa: 6 Süı 1 de)
Bursada bir vaiz bunu gerekçesile uzun uzadıya izah etti
İstanbul, 3 (Telefonla) — Burşa-dan bildirildiğine göre Diyanet İşleri Müfettişlerinden Mehmet Metin İrşadı dün Ulucamide ikindi namazından sonra «Kıyamet nasıl ve ne zaman kopacak ve kıyamet a-lâmetleri. mevzuunda bir konuşma yapmıştır.
Büyük bir cemaat tarafından a-lâka ile dinlenen hatip bu konuşmasında «Suğra ve Kübra alâmetleri belirmeden kıyametin kopmayacağını» söylemiş ve bu alâmetleri şöylece tarif etmiştir:
«Zina, içki, kıtâl ve benzeri günahların çoğalması ile Suğra alâ-
★ (Devamı Sa: « Sü: 7 de)
Ne\v-York Times gazetesinde C. L. Sulzberger imzasiyle çıkan bir yazıda şöyle denilmektedir ;
.Dış meselelerde Türkiyeyi düşündüren yegâne nokta faal vaziyette olan Rusyaya komşuluğudur. Asırlar boyunca, Rus çarları buraya yaklaşmak için bir çok teşebbüslere geçmişlerdir.
Napolyonun şu sözleri daima hatırdadır : «Rusya İstanbul’u istedi. Burayı ona veremeyiz. Çünkü çok kıymetli bir anahtardır. Kim bu a-nahtara sahihse dünyayı kontrol e-diyor demektir..
Kimse tarafından sevilmiyen Mos-kofler, Türk halkı üzerinde büyük huzursuzluk yarattığı gibi eskiden Osmanlı sultanlarının da Balkanlar ve Karadeniz kıyılarında muazzam arazi kaybetmesine sebep olmuştur.
İkinci Dünya Harbinden sonra Moskova propaganda kampanyasına girişti. Montreux andlaşmasının Boğazlara ait hükmünü feshetmek istedi. Kars ve Ardahan bölgeleri ü zerinde haklar iddiasında bulundu. Bu meselelerin iki taraflı ve yalnız Sovyet Rusyanı gidecek
Kocası yerine yanlışlıkla âşıkı Mazhar’ı öldüren kadının muhakemesine başlandı
İstanbul, 3 (Telefonla) — Küçük Ayasofyada âşıkı ile birleşip kocası müezzin Kâzım'ı öldürmek isterken zehirli kahve fincanlarının yanlışlıkla değişmesi üzerine âşıkı jandarma Mazhar’ın ölümüne sebep olan Vahide Özer'in duruşmasına bu sabah Birinci Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmıştır.
ir (Devamı Sa: 6 Sü.' 3 de)
AKINTIYA
I____KÜREK
2 Nisan tarihli Zafer, bazı Generallerin ve bu arada Genelkurmay Başkanının da tekaüt edilmesi kararlaştırıldığını ve listenin de hazırlandığını yazmıştı.
Dünkü «Ulus, da, Milli Savunma Bakanlığı hem bu haberi yalanlıyor, hem de «bil-' hassa orduyu ilgilendiren meselelerin aslı olup olmadığını araştırılmaksızın neşre-dinlenmesini matbuatımızın «olgunluğundan. rica ediyor.
1 Zafer'in yaydığı bu haberi ; on beş gündür Ankarada kuv vetle söylenen bir şayiaya
I ve güvenilir şahsiyetlerin i-fadelerine dayanmaktadır. Bundan başka yeni Emeklilik Kanununa göre, diğer devlet dairelerinde olduğu gi-ir (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
bir kongre
Fen şehitlerinin hatıraları anıldı
Dunku ihtifalde bulunanlardan bir grup Tuğgeneral Abdüikadir Tolon nutuk söylerken...
★ (Yazısı 6 ncıda)
İstanbul şoförleri kavgalı br tcplontı yaptılar
. İstanbul, 3 (Telefonla) — İstanbul Şoförler ve Otomobilciler Cemiyetinin yıllık genel kurul toplantısı bu sabah saat 9 da Eminönü Halkevinde yapılmıştır.
ir (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Askerî yardım programı gereğince Birleşik Aınerikaya gönderilen subaylarımızdan dördü: Kentuckydeki Zırhlı Birlikler Okulunda, tanklara ait en son usulleri öğrete n bir kursa devam etmektedirler. Resmimiz, bir Amerikalı tank uz manim, bu yaz yurda dönecek olan Yzb. Ramazan Gülnar, l'stgm. Ha yrııllah Batu, Doğan Kromörs ve Yzb. Raşit Küce'ye hüyiık bir lan k motörü hakkında izahat verirken göstermektedir.
Peynirli de var, kıymalı da '
kşam refikimizde çıkan «Siyaset adamlarımızın hususî hayatları» çok eğlenceli bir safhada!
Bakın, evvelki gün Vedat Dic-leli'niıı çocuk bakımı merakı vardı. Hadi onu «kaka» ydi, deyip, beğenmediniz! Fakat dünkü öyle değil! Artık «mama» vakti gelmiş!
Efendim, Bakanımız küllü meziyyetinden maada, hamur a-çar, güzel su böreği yaparmış!
Bana kalırsa, Ticaret Vekili dediğin de böyle olmalı! 10 parmakta 10 marifet! Hani meslekten çekilse, Haşan Saka’ya aşçıbaşı bile olabilir!
Demek bu arada, elinin hamu-riyle Vekâlet işlerini de yoğuruyor!
Fakat, ya Kanada un vermez-
Neyse, ticaret ve ekonomi işlerimizde ipe un serilmedifi anlaşıldı !
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine! —
Yedekçinin YEDEĞİ
I
Günün Mevzuları
hakkında
bir
PULSUZ İSTİPÂ
Seçim mes'eleleri
Tetkikler İktibaslar
Dolar kıtlığının e sebebi nedir? e
yanın yavaş kalkınmasındaki İktisadî sebeplerden birini Groen-land'dakî bir madenin hikâyesinden anlamak mümkündür.
Bu madenden, şeffaf bir tuz olan ve alüminyomun hazırlanmasında mühim bir yer işgal eden creolythe istihsal edilmektedir. 1920 den az sonra, bir Amerikan şirketi sentetik creolythe imal etmeğe başladı. 19 sene sonra ise bütün Ameri-kada ancak 5000 ton creolythe imal eidlebiliyordu ve Goenland’daki maden Birleşik Devletlere senede hâlâ 11000 ton creolythe sevkedi-yordu.
İkinci dünya harbi geldi ve Amerika, uçak imalâtı için creolythe'e artan bir ihtiyaç duydu. Sentetik ■imalât son hadde çıkarıldı ve 27000 tona vasıl olıınabildi. Bu suretle Groenland’m madeıı ihtiyacı «azalmış oldu. Halbuki Greoland Danimarka-j.. ve Danimarka diğer bir
çok memleketler gibi Amerika ile ticaretini arttırmak arzusundadır. Fakat bugün Danimarka creolythe mukabilinde dolar elde edemediği takdirde, İhtiyacı u yi Amerikadan n' hale gelecektir.
Bu, 30 seneden beri Amerikanın iktisadiyatındaki hâdiselerden birinin misalidir. İki dünya harbi ırasındaki sulh devirlerinde yapılan sanai araştırmalar, ziraî tecrübeler ve sentetik imalâttaki ilerlemeler, Amerikanın bugünkü ileri ...i ifade etmektedir.
Vf Her sahada ayni hareket vuku-bulmaktadır. Amerika Şiliden a-bl zotlu gübreler alıcısı idi. O zaman-u? larda Şili, dünya nitrate de soude y, istihsalinin yüzde 95 ini temin edi-al' yordu. Halbuki 1918 de Amerika vJ ' azot sanaisini kurdu. On sene son je ra bir şirket Şili nitrate'ının ev-ig safında nitrate istihsal etmeğe baş-di ladı. Bugün, Şiliye dostluk olsun g(- diye, ihtiyacından iki misli azot i-tlı mal etmeğe muktedir olan Ameri-r£ ka, bazı fabrikalarını işletmemeği b kabul etmiştir.
1913 de Almanya, dünya boya mad deleri ihtiyacının % 80 ini imal edi yordu. Amerika ise istihlâk ettiği 26000 tona mukabil ancak 3000 ton imal edebiliyordu. Bilâhare Amerika sentetik boya maddeleri imali-m- ne girişti ve 1923 den itibaren kendi le ihtiyacından maada ihracat için de g( 8000 ton imal etmeğe başladı, le Amerikanın en mühim sanai in-B kişafı lâstik imali sahasında olmuş-zı tur. 1940 da 800.000 ton lâstik ithal B ederken 1944 de yüksek evsaflı 900 bin ton sentetik lâstik imal etmeğe muvaffak olmuştur.
Son harbpte mika hayati bir ehem miyet kesbetti. Bilhassa radar ve radyo cihazı imalâtında mika mühim bir mevki almıştı. 1939 da Hindistan, Amerikanın mika ihtiyacının % 98 ini karşılıyordu. Bugün, Almanların mağlûbiyetinden sonra • usul sayesinde Ame-nika imal edebilmek-
s-------Nakleden:-------
| - #4 :V |
ç»: ki nt ti;,
dı ya aittir of gV kt ği

dl
di
öî a t
1
rd meler, Air, hamlelerini
G ol d;
yi
olduğu malzeme-satın alamıyacak
tiyle kendisini hissettirmekte ve bunlar zarurî maddelerini Ameri-kaçlan satın alacak kudretten düşmektedirler. Dünya iktisadiyatının ağır kalkmasının sebeplerini bu o- | lay geniş ölçüde izah etmektedir.1 Amerika bugün hariçten satın aldıklarının iki misli ithal etseydi başlıca iktisadi zorluklar bir dere-; ceye kadar azalmış olurdu.
Bununla beraber, Amerikanın «Kendi kendine yetme» siyaseti, dünyanın kalkınmasına katî bir en gel teşkil etmemektedir. Bu memleket muazzam bir satmalına kudretine maliktir. Bir zamanlar İngil-terenin olduğu gibi Amerika da harb stoklarını tamamlamak için gü- ' nün birinde mühim bir ithalâtçı mevkiine gelebilir. Nitekim Amerikan Parlâmentosu bu gaye için 2 milyar dolar kabul etmiştir.
Aeıika, İngiltere Guyane'ından oksit, Kanadadan platin, Boliviya-dan tutya ve diğer memleketlerden, kromit, kobalt ve manganez ithal etmeğe mecburdur. Çay, kahv?. muz gibi bazı gıda madelerini do hariçten temine mecburdur. Ayrıca Amerikan milleti lüks eşya ithalini istiyecektir : Fransız esanslar;, dantelleri, şampanyaları ve porselenleri gibi. Bundan maada «görün-miyen dolar ihracı» olacaktır. Yabancı gemilerle yapılan nakliyat masrafları, sigorta şirketlerine ö-demeler ve sonra meselâ İngiltere-ye mühim bir dolar kaynağı haline gelen seyyahların hariç memleketlere dökecekleri dolarlar.
Avrupa İktisadî işbirliği idarecisi Hoffman, Avrupadaki dolar kıtlığının ortadan kalkması, Marşal plânına dahil 19 Devletin Amerika-ya ihracatlarını iki buçuk milyar dolar arttırmakla imkân dahiline girecektir, demiştir. Hoffman'a göre bu, pratik ve tatbiki kabil bir hal çaresidir.
Amerikanın kendi kendine yetmesi her ne kadar müthiş görünü-yors ı da bu, dünyanın yeni İktisadî dcğuşjna aşılmaz bir mania teşkil etmemektedir.
ı
Karabükte
Biraz Dikkat
Ulus gazetesinin Toplu İğnesi; İnönü zaferinin 29 uncu yıldönümünde muhalefet gazetelerinin bir tek satırla olsun bu zaferi okuyucularına hatırlatmadıklarından ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının kahramanı ve adaşı olduğu büyük bir zaferi sütunlarından silecek kadar nefsi emareye uydukların dan şikâyet ediyor .
Bu satırları okuyunca gay-nıihtiyarî gülümsemekten kendimi alamadım. Düşüncelerim biraz gerilere kaydı. Yakın tarihimizin bundan 12 sene öncesini hatırladım. Sene 1938 Mart ayının sonu. Gazete yine aynı gazete «Ulus» bir de ilâvesi var. Çarşaf gibi 16 sayfalık «Yurt». İnönü zaferinin 17. senei devriyesi.
Bugünkü Cumhurbaşkanı ve C. H. P. nin Genel Başkanı Sayın İnönü Başvekillikten yeni ayrılmış. Sadece bir Milletvekili. O zamanki Ulusun yazı işlerini idare eden personelde pek o kadar değişiklik yok. Yüzde doksan bugünkü kadro. Hattâ yukarıdaki yazının muharriri de o zamanlar yine bu gazetede fıkra muharriri olan Nurettin Beydi.
Evet çok doğru; siyaset ve bilhassa menfaat insanları bambaşka hüviyet ve kalıplara sokuyor. Su gibi döküldüğü kabın şeklini alıveri-vor. Bugün, partinin ve o zamanki hükümet zimamdarlarının itimadını kaybetmiş bir kimsenin malı olduğu iddia e-ı dilen bu zafer için, o günkü Ulus ve ilâvesinde yazılan yazılarda bu «Kahraman» m bir defa olsun isminin geçmemiş olması başka ne ile tevil edilebilir.
O zaferin «Kahramanı» ve a-daşı olan Sayın İsmet İnönü o vakit bu zaferin «Kahra-1 man» ve adaşı değil miydi de 1 isminden ve şahsından bah-sedilmeye asla lüzum görülmemişti.
Memleket çapındaki bütün meselelerimizi ve dâvalarımızı böyle şahsî düşüncelerle bir siyaset ve parti işi yaparsak elbette iyi olmaz. Hele böyle uluorta yazıp da sonunda bu şekilde bir mahcubiyete de uğrarsak!...
Saygılarımla...
Bu çıbanı artık deşmeliyiz!..
seçim hazırlığı
PFerruh Ağahan
-Avukat»
• C iyasi hayatımızda gittikçe ar-** tan bir canlılık var. Bu; daha ziyade seçimlerin "yaklaşmasından ileri geliyor. Yarının bütün ü-mitlerini memleketin geleceğine ve mukadderatına sıkı sıkıya bağlamış
olan her vatandaş bu canlılıktan j nasip alaca.ctır. Çünkü seçim, mu- | ayyen bir müddet için memleketin idaresini eline vereceğimiz kimse- , leri tayin etmek vazifesiyle bizi karşı karşıya getirmiş bulunuyor. Bu vazifeyi ifada gösterilecek her- | hangi bir alâkasızlık veya yanlış bir takdir bizi, çoluk çocuğumuzun ! bütün mıuadderatiyle birlikte istik halin hüsranları içine atabilir. Yurt sevgisi, aile sevgisi, istikbal endişesi bu devrede herkesi harekete getirmeli, herkes doğru bildiği şeyi tam bir saffet ve samimiyetle ortaya koymalı, herkes seçimde üzerine düşen medenî vazifeyi gereği gibi yapmalıdır.
Seçmek, siyasî takdir halikını i-fade etmek demektir. Bu hak kullanılırken hisse hâkim olan bazı tesirler yüzünden hatalar meydana getirilebilir ve bu hatalar ancak ! zamanla anlaşılabilir. Fakat hatanın neticeleri memlekete mal edilmiş olur. Bu sebeple biz seçen ve seçilen sıfatiyle fertler üzerinde durmadan seçime hâkim olması gereken prensipler hakkında düşüncelerimizi arzetmeyi daha faydalı buluyoruz.
Seçim, nazarî olarak muvafık veya muhalif unsurların umumî efkâr muvacehesinde bir imtihana tâbi tutulması mânasına gelir.
Muvafakat yani iktidar unsurun, geçmiş zaman zarfındaki faaliyetlerinden doğan muvaffakiyetleri veya muvaffakiyetsizlikleri hakkında umumî efkârdan not almak mevkiin dedir. . Umumî efkâr, bu notu ile muhalefet halikındaki ümitlerini veya ümitsizliklerini de gösterecektir.
Görülüyor ki mevzuumuz, şahıslardan uzak olduğu kadar şu veya bu teşekkülün müdafaası gibi bir mânaya da glememektedir. Biz, u-mumiyetle iktidar ile hakikî murakabe unsuru saydığımız muhalefet
I
İs
k
d-.
li
u:
dı eline geçen bir ğv rilca sentetik m aı tedir.
ki Formcza adalarından kâfuru it-dı hal eden Amerika bugün bu ilıti-nc yacını kendi kendine karşılamaktadır.
35 sene evvel Fransa, Almanya, ve İngilterenin gözlük ve hassas âlet camları alıcısı olan Amerika şimdi bu ihtiyacının % 95 ini kendi
I Âmâyı döven
d.p. üter mühim bir genç mahkûm
SL.

h( .
şe karşılamaktadır, se A----■'
ti: kı bi hı dı V h:
g( d; i§ H
a.
y
g y
k t. h
k
y
k
1
1
Ç
Fransa, Amerikaya senede 10 mil yon dolarlık sigara kâğıdı ihraç etmekteydi. Bugün kurduğu 4 fabrika sayesinde Amerika kendi ihtiyacını kendi karşılamakta ve Fransa her sene gelirinden 10 milyon dolar tenzil etmek zorunda kalmış-
Vaktiyle Japonyadan 36 ilâ 40 ton ipek ithal eden Amerika Nylon’un icadından sonra 500 milyon dolarlık bir tasarruf sağlamıştır. Ziraatçılarda, Amerikayı ihtiyaçlarını hariçten temin etmekten, kurtarmıştır. istese, Amerika pancar istihsalini yükseltip bütün şeker ihtiyacını dahilden karşılıyabilecek durumdadır.
Topraklarının gayri müsait oluşundan, Türkiye, Yunanistan, Orta Şark ve Afrikadan meyve ithal e-den Amerika Ziraat Bakanlığının teşebbüsü sayesinde bugün meyve bolluğuna kavuşmuştur.
Amerikanın hariç memleketlerden ithalâtını kıstığı maddeler namütenahi sıralanabilir. Almanya ve Çekoslovakya’dan ithal edilen Noel Ağacı süsleri lç^n Amerika bir buçuk milyon dolar sarfetmekteydi. Keza Çin, fırça imalâtı için külliyetli miktarda domuz kılı ihraç ederdi. Amerika plâstik sayesinde artık Çin’in alıcısı değildir.
Leipzieg’in meşhur dericileri senede milyonlarca dolar kazanıyordu. Getirttiği mütehassıslar ve kurduğu fabrikalar sayesinde Amerika ayrıca dünya deri ihtiyaçlarına da cevap verecek duruma gelmiştir.
Bu muazzam »kendi kendine yetme» siyasetinin, neticesi ne olmuştur? Bazı iktisatçılara göre Amerika ihtiyaçlarının % 94 ünü kendi kaynaklarından karşılamaktadır.
İşte insanı düşündüren nokta da budur.
Eğer Amerika kendi ihtiyaçlarını dahilden temin edebiliyorsa, hariç memleketlerden neden ithalât yapsın? Bu yüzdendir ki o memleketlerde dolar kıtlığı bütün gidde-
toplantı yaptılar
Karabük, 2 (Telefonla) — Bugün ‘Karabük Demokrat Parti binasında büyük bir toplantı yapılmıştır. Tamamen gizli tutulan bu toplatı Zonguldak İl İdare Kurulu Başkanı Maksut Çivi’nin başkanlığında ve Zongulday iline bağlı bütün ilçe idare heyetlerinin iştirakiyle olmuştur.
Öğleden evvel başlıyan toplantı- ' cezasının ya biraz ara verilmiş ve saat 16 da ...:
toplantıya tekrar devam edilmiş- etmiştir: tir. Seçim işleriyle ilgili mühim kararların alındığı tahmin edilmektedir.
Ocak Kongreleri
Diğer taraftan bugün saat 10 da Yeşil Mahallede, saat 15 de de Kayabaşı mahallesinde D. Parti ocak kongreleri yapılmış ve binlerce Demokratın heyecanla takip ettiği bu toplantılarda yiıyniden fa^la hatip söz alarak .memleket dâvaları- , m, seçim işlerini çok esaslı şekilde hük’üı izah etmişlerdir. Bugünü Karabük, Halk bir Demokrat Parti bayramı havası âzalanndan Hüseyin Bankoğlu Halk içinde yaşamıştır. . Partisinden istifa etmiştir.
oldu
Nusret isminde bir genç, bundan üç ay evvel Hafız ismindeki bir â-mâyı sarhoşlukla dövdüğünden 14 gün hapis, 148 lira ağır para cezasına mahkûm edilmiştir.
Hafız, mahkemeden çıkarken hapis cezasından ziyade sanığa para verilmesine memnun olmuş ve memnuniyetini şöyle ihzar
I «I-Iapis olsaydı benim elime birşey geçmiyecekti. Halbuki para cezası i ile hem sanık mutazarrır oldu, I hem de devlet kasasına para gir-
di.»
Nusret 14 gündenberi mevkuf bulunduğu için serbest bırakılmıştır.
Halk Partisinden bir istifa
Karabük, 2 (Telefonla) — Kara-l';:'-.’ün tanınmış tüccarlarından ve Halk Partisinin çok eski ve faal
Kalaba muhtarı ve arkadaşları beraet etti
Bundan bir müddet evvel Kalaba köyü muhtarı Halil Buyuran ve arkadaşlarının 5545 sayılı Saçım Kanununun 16 cı maddesi hilâfına hareket ettikleri iddiâsiyle haklarında açılan dâvaya dün de 5 inci asliye ceza mahkemesinde devam olunmuştur.
Dünkü duruşmada C. II. P. li üç avukat sanıkların savunmasını yaparak beraetlerini talep etmiştir.
Mahkemede sanıkların seçim listelerinin asılmamasında bir suiniyetlerini görmediği için beraetleri-ne karar vermiştir.
BÖREKÇİNİN ŞAKASI
Ahmet Kıpçı isminde bir pişirici ile Rahmi Çopur ismindeki börekçi fırın önünde şakalaşırken Rahmi e-linde bulunan börek bıçağuıı Ah-medin kalçasına saplamıştır.
Yaralanma ile netjcelenen şaka sonunda Ahmet tedavi altına alınmış, Rahmi hakkında da tahkikata başlanmıştır.
50 KURUŞ YÜZÜNDEN KAVGA
Cemal Tutkaç isminde bir odacı ile Nusret Kavioğlu ismindeki seyyar satıcı elli kuruş yüzünden kavgaya tutuşmuş ve birbirlerini döverek yaralamışlardır.
Her ikisi hakkında da tahkikata başlanmıştır.
mehfumlaıı üzerinde- duracağız.
İktidar kelimesiyle, bir evvelki se çimden aldığı ekseriyet kuvvetiyle memleketi idare eden zümreyi ve onun icra uzuvlarını kastediyoruz.
Muhalefet ibaresiyle, teşriî kuvvete girmiş olan murakabe unsurlarına işaret etmekteyiz.
Bizde teşriî faaliyette görülen en büyük noksan, murakabe cihazının vazifesini yaparken gösterdiği aksaklık olmuştur. Teşriî kuvvet, umumiyetle icra kuvvetinin faaliyetlerini kanunlaştırmak yolunda bir teamül kurmuştur. O dereceye kadar ki anayasa ihmal edilmiş, tabiî hak ve hürriyeti*.!’ ihlâl o-lunmuş, tasarruf haklarına tecavüz edilmiş, kanun tesisinde bile kayıtsızlıklar gösterilmiştir. Bu hal, icra kuvvetine yani hükümete hudutsuz salâhiyetler tanımak mânasına gelmiş, kuvvet muvazenesini bozmuş, salâhiyet hudutlarını birbirine karıştırmış, tarih muvacehesinde mesuliyeti meclise, salâhiyet ve kuvveti icra unsuruna intikal ettirmiştir.
Bunun 3 üncü, 4 üncü derece makam ve memuriyetlere kadar sirayet derecesini gösteren acı misallerini de ele alacak değiliz. Kötülükleri saymaktan, tekrarlamaktan fay da beklemiyoruz. Biz yarın için ne yapılması lâzım geldiği noktası üzerinde durmak kararındayız.
Görüşümüze göre murakabeyi lâyikiyle kurmak, kanunu, nizamı lâyikiyle hâkim kılabilmek için kuvvetli bir muhalefete büyük bir ihtiyacımız vardır. Bu muhalefet meclis içi ve dışı safhalarında da bulunmalıdır. Bizim bu gün için mevzuumuz meclis içi muhalefet o-lacaktır.
Teşriî kuvvet bütün geleneklerine rağmen son devrede küçük bir muhalefetin tesirine kapılmaktan kendisini kurtaramamıştır. Bu küçük sayı varlığı bile, iktidarı geleneklerini mümkün olduğu kadar ve birer birer bırakmıya zorlamıştır. Bu sebeple kabul etmek lzımdır ki muhalefet, tarihî vazifesini —elinden geldiği ve gücünün yettiği kadar—■ yapmıştır.
Bu varlık kuvvetini arttırdıkça murakabe vazifesini de o nisbette tesirli ve verimli bir hale getirebilir. Dış şekle bakılırsa iktidar da bunu istemektedir. Şu halde memleket ölçüsünde duyulan bir ihtiyaç müştereken ifade olunuyor demektir.
Yalnız şiddet politikası diye bir mefhumd işaret olunmuş ve bununla muhalefetin menfi faaliyetine i-şaret edinmek istenilmiştir. Bizim anlayışımıza göre şiddet politikası tabiriyle kastedilen mâna, iktidarın geleneklerini bırakmaya mecbur edilmiş olmasından başka hiç bir şeye delâlet etmez. Filhakika meclisi terketmek şeklinde en geniş tezahürünü bulan fiil ve hareketlerde bile memleket bünyesini sarsan menfi bir ruh haleti yoktur. Tenkid sahasında ileri sürülen mütalealar-
da da şiddete delâlet edecek mâna ve mahiyete tesadüf edilememiştir. Bilâkis muhalefeti meclisi terke mecbur eden hareketlerde, tenkitlere karşı gösterilen aksülâ-mellerde şiddet tezahürleri müşahede olunmuştur.
Şahsen bizim gibi tamamen bitaraf olup hiç bir teşekküle mensup bulunmıyanlar başka bir kanaate ermeleri asla mümkün değildir. Geleneklerin teselsülü idare mekanizmasını tarihe karşı mesul bir duruma düşürdüğü, çünkü bu gelenekler ekseriyetle iktidarı kanunların fevkine çıkmak yoluna sevk ettikleri için yıkılmaları memleketin menfaatına olmuştur.
Şu halde iktidara kim gelirse gelsin ona karşı kuvvetli bir muhalefetin meydana getirilmesinde büyük faydaların varlığını kabul etmek icabeder. Böyle bir muhalefet ise ancak namuskâr ve dürüst bir seçimle temin olunabilir.
Yeni bir seçim kanununun kabul edilmiş olması siyasî hak ve hürriyetlerin tamamiyle ve selâmetle kullanılabileceğine teminat teşkil etmez. Kanunları tatbik edecek unsurlarında hür bir zihniyete sahip ve hürmetkâr olmaları şarttır. Mev zuatımız ferde, bütün siyasî hak ve hürriyetleri tanımış olduğu halde tatbikatta, bunun tamamen aksine delâlet edecek tezahürlere sık sık taslanması idarecilerin zihniyet dar lığından ileri gelmiştir.
İşte bu sebeplerdir ki seçime girilmezden evvel ferde ve teşekküllere düşen bazı vazifelere işaret etmek istiyoruz.
Fert olarak tamamen hür bir telâkki ile ve vicdanımızı bu günden titreten bir istikbal endişesiyle millet halinde seçime iştirak etmemiz lâzımdır. Münnevverlerin bu mücadeleden müstesna mevkileri ve uyandırıcı tesirleri olacaktır. Geçmişten alınacak derslerle istikbal hakkında bir hüküm yaratmak icap eder. Binaenaleyh kim daha ziyade ümit verici ise onu tercih etmemiz lâzımdır. Fakat bu, ümit veren birin yanında hiç tanımadığımız, bilmediğimiz, hattâ bildiğimiz halde kendisine inanmadığımız kim seleri geçmek mânastna gelmez. Hangi parti olursa olsun millete kar şı en çok itimat telkin edenleri ara yıp bulmak ve onları aday olarak göstermek bir vazifedir. Millet buna rağmen adaylar arasında tercih yapmalı ve liste usulüne körü körüne bağlanmamalıdır. Biz kuvvetli bir meclisin ancak bu yolda teşkil edilebileceğini zannediyoruz.
Teşekkül itibariyle seçim işinin de iştirak ile yapılmasına taraftarız. Seçim işlerinin iyilik veya noksanları ile bütün neticelerinin millî bünyeye mal edilmesi lâzımdır. Seçim işlerini idarede müşterek mesuliyet esası kabul edilmelidir. Bu da, partiler arası bir hükümet kurulması suretiyle temin edilebilir. Bu esas muhalefet unsurlarını da birleştirebilir ki, biz bunun bir ihtiyaç olduğuna kaniiz. Bu yolda ileri sürülecek olan ve sürülmüş bulunan teklifleri sıcaklığıyla benimsemeliyiz. Millî işlerde müşterek mesuliyet esasına kani olan herkesin bu fikre zahir olacağına kaniiz.
azın yavaş yavaş gelmesiyle, meydana çıkmağa başlı-yan, an, kara ve sivrisinek gibi haşerat meyanına, adım başında rastlanan dilencileri de katmak lâzımdır.
Hakikaten havaların ısınnıasiy-le birdenbire sokaklanmız, bıı gibi müz’iç mahlûkattan geçilemez hale gelmiş bulunmaktadır.
Kucağı yavrulu, sırtı heybeli, ayağı çarıklı, türlü türlü, çeşit Çeşit kıyafetli... Kadınlı erkekli, cins cins sakatı hasılı görülmedik şekilde olanları bile vardır.
Pek tabiî olarak, fevkalâde terbiyesizce, insanın önüne çıkmak ta, zemin ve zamana uysun uymasın, ağzına gelen şeyleri söyleye söyleye herkesi bizar etmekle dirler.
İçlerinde, adamın yakasına sarılacak kadar işi ileri vardıranları olduğu gibi, dilencilikte inkılâp yaparak, kapınızı çalıp, sizi sinirlendirenleri de vardır.
Bazıları da rahatsız ettiğinin far kına varmamakta ve asabileşerek, söylenmeniz karşısında, âdeta espri yapar gibi:
— Efendi, ne bağırıyorsun! Bağırmak ancak, para verenin hakkıdır! gibi lâflar edip, sizi ııe yapacağını bilmez lıale getirmektedirler.
Kışın, ortalığı dondurduğu zamanlarda aç kalan kurtların köylere, kasabalara hattâ şehirlere kadar inmeleri gibi, bunların da sokaklarımızı doldurmaları, iktisadı zorluğun tabiî bir neticesidir; bunu takdir »ediyoruz.
Buna mukabil, şehrin bu gibi işleriyle uğraşan makamların da, kanunî mevzuat noksanlığı yüzünden ellerinin böğürlerinde kaldığını ve buna karşı bir şey yapamamak durumunda olduklarından gözyaşı bile döktüklerini yakinen biliyoruz.
Bütün bu hakikatler karşısında hâdisenin mes’uliyetini, mevzuat yokluğuna yüklemekten gayrı çare olmadığına inanmak zorundayız.
Hayatını, bu suretle kazanmak mecburiyetinde olan vatandaş, pek tabiî olarak, yüzsüz olduğundan, ııe söylerseniz söyleyin aldırma-makta, dayağı bile güler yüzle karşılamaktadır. Zabıtanın idarc-ten zaman zaman bunları toplayıp kamplara sevkederek mecburî işe koymaları da bir netice vermemekteve bunların bu gibi yerlerde zaptedilmesi de kabil o-lamaınaktadır. Hasılı bu işin dii zellilmesi bugün için kabil değildir.
O sebeple, idarecileri de, halkı da müşkül vaziyetten kurtarmak ve bir an evvel, dilenci meselesi ni halletmek için bir formül bulmak ve dosta, düşmana karşı düştüğümüz kötü vaziyeti düzelt ır.ek mecburiyetinde olduğumuzu anlatmak istiyoruz.
Hikmet YAZICIOĞIU

Güzin Gevher
ile
Şükrü Başarılan
Evlendiler
K
.1/4/19»
vde daima kız kardeşimle meşgul olurlardı. Zavallı küçük Betty öyle munis, öyle tatlı idi kil Sıhhati bozuk olduğu için ekseriyetle baharın güzel manzarasında açılan büyük pencerenin önüne uzanırdı. Küçükken akranları ile oynamadığı gibi, genç kız olunca ne baloya ne de tenise gidebilirdi. Buna rağmen, bugün, çok ızdı-rap çektikten ve hayatta birçok şeyler öğrendikten sonra kız kardeşimin kadeume gıpta ettiğimi itiraf ederim.
Bana da böyle şefkat göstermelerini, annemin, babamın, büyük annemin ve hatta pek az şeyi ciddiye alan erkek kardeşimizin gözlerinde okuduğum onun için duyulan daimi endişenin bana karşı da hissedilmesini isterdim.
Fakat daima şöyle derlerdi: «Çlau dine, oyuncaklarını Betty’ye ver, bırak onu ağlatma.»
Ve daha sonraları: •Claudine’in şu koca güneşli odaya ihtiyacı yok. Bu Betty’ye lâzım.» Derlerdi.
İtiraz etmeme vakit kalmadan ilâve ederlerdi: -Sen kuvvetlisin, sıhhatin de ço kiyi.»
Böylece, sağlam yapıma edecek bile oldum, yavaş evden uzaklaştım. Sürekli _________
daktilo çalıştıktan sonra büyük bir endüstri rnüessesesine girdim, orada istidadan ve otorite kabiliyetim sayesinde kendime iyi bir mevki
b
yavaş
UZUN HİKÂYE

••

"SAADET ALLAH VERGİSİ DEĞılDiR, ELDE EDİLİR.
yaptım. İşte böylece çalışırken, evimin bende bıraktığı soğuk tesiri unutuyordum. Bu hâl o mahut güne kadar sürdü.
İyi hatırlıyorum, o sene tatili geçirmek içiu La Baule şehrine gitmiştik. Her sabah kısa pliseli etek ve üzerinde siyah saçlarımın dalgalandığı ipekli beyaz bir bluz giyip tenise giderdim. Orada ciddi ve samimi muamele ettiğim birçok gençle tanıştım. Marc’ı görünce ve arkadaşlarımızdan biri onu bana tanıştırınca, kendini sevebileceğimi anladım. Ilerşeyi, onu boş şeylerden zevk alan bütün bu gençlerden ayıran ağırlığı, tatlılığı, uzun süren sessizliği, ciddiyeti hoşuma gidiyordu. Benden hoşlandığını lısset-tim. Sık sık otelimize kadar bana refakat etmeği teklif ederdi. Onu
Gül«eren Gönenç |
aileme tanıştırdığım gün, hepsi bahçeye toplanmıştı. Annem ve babam Marc’ı sempati ile karşıladılar, Betty bir şezlonga uzanmıştı, cazip yüzünü gölgeliyen yumuşak hasırdan bir şapka giymişti, yün işliyordu. Marc ona doğru eğilince, gayrı ihtiyarî onlara baktım ve içim burkuldu. Bakıştılar, Betty şaşırmış gülümsüyor, Marc ta hayran hayran ona bakıyordu.
İşte o an, hayallerimin ne kadar boş olduğunu anladım. Bundan sonra küçük kardeşim Beıtty'nin macerası başladı. Saadeti çok parlak fa-
‘i l_l_uzi_
kat pek kısa idi, zira ancak bir sene sürdü. Brkaç ay sonra evlendiler. Marc bizim eve yakın bir yer bularak Paris’i terkedip genç karısı ile sayfiyeye yerleşti. Onları hergün görüyorduk, ailem Marc’a pek çabuk ısındı. Hiç kimsesi olmıyan bu delikanldıyı kendi oğulları gibi sevdiler. Betty’ye gelince saadet onu daha güzelleştirdi, nalıifliği bir kat daha aarttı. Marc karısının beğeneceği şeyleri önceden düşünüp yapıyor, onu ihtimamla kuşatıyordu. Ve çıldırasıya seviyordu.
Bana gelince, için için ızdırap çekiyordum ve yavaş yavaş evden u-zaklaştım. Eğer beni işkence içinde kıvrandıran bu kıskançlığı gözlerimden okuyup anlarlarsa ne büyük hayasızlık olur diye düşünüyordum. Dai ianen yalnızdım. Ne
çare! mukadderata boyun eğmek lâzımdı: Sadece işlerimi düşüneyim diye kendimi zorladım.
Bir senelik saadetten sonra, Marc ve ailem büyük bir matem içine gömüldüler, zira Betty geçirdiği verem neticesinde ölmüştü.
Perişan olan Marc karısının ailesine daha çok bağlandı. 3 sene zarfında onu çok sık gördük. Daima tatlı, şefkatli, aileme karşı samimi ve erkek kardeşimin çok iyi arkadaşı idi. Yavaş yavaş ona yaklaştım’ birbirimizi iyi anladığımız için uzun uzun konuşurduk.
Birgün gülerek bana «kardeşim» dedi. Kaşlarımı çatarak: «Size asla kardeşim diye lıitab etmem.» Dedim. Şaşırarak bana baktı ve bir şey söylemedi. Fakat bu bir kaç kelime ümitsizce içimde sakladığım şeyi, hiç bir zaman azalmayan aşkı, ona anlatmaya kâfigeldi. Bana karşı daha düşünerek daha dikkatli hareket ediyordu. Bir gece sâkin sâkin konuştuktan sonra bana evlenmek teklifinde bulundu. İçimi kaplayan neşeyi size tarif edemem, duvar yıkılmış gibi geldi bana. Ö-nümüzdeki yol ışıklı ve güneşli idi. İstikbalimin önünde yükselen kara Marc'ın yanında, onu mes’ut etmeğe çalışarak, işlerine yardım ederek, onu ufak eziyetlerden kurtararak ya şayacaktım.
Yunanlı sanatkâr Çarşamba günü temsillere başlıyacak Devlet Operasının misafiri olarak memleketimizi ziyaret eden Devlet Operası sanatkârlarından M, Kitsa Damassioti Cumartesi günü Millî E-ğitim Bakanım ve Güzel Sanatlar Genel Müdürünü ziyaret ettikten sonra Devlet Tiyatrosuna giderek. . Türk meslekteşlariyle tanışmış ve çalışmalarına başlamıştır.
Haber aldığımıza göre misafir sanatkârın iştirakiyle verilecek Car-men operası temsillerinin tarihi 5 ve 7 Nisan akşamları olarak tesbit edilmiştir.
Carmen rolü Madam Kitsa'nın en iyi oynadığı rolerden biri olduğu için bu temsilerin büyük bir alâka yarattığım muhakak nazariyle bakılmaktadır.
) ■
Zina dâ/asına dün de devam ed İdi
Bundan bir müddet evvel bir müfettişin karısı ile zina eden Hukuk Fakültesi üçüncü sınıf talebelerinden Ayhan ile Muallânın duruşmalarına dün de gizli olarak üçüncü asliye ceza mahkemesinde devam olunmuştur.
Dâvada Muallânın kocası ve her iki tarafın avukatları da hazır bulunmuşlardır.
Duruşma karar için başka bir güne bırakılmıştır.
Tavzih
Hukuk Fakültesi üçüncü sınıftan Ayhan Erol, gazetemize gönderdiği bir mektupta zina dâvasında ismi geçen Ayhan’ın kendisi olmadığım bildirmektedir. Tavzih ederiz.
(Devamı var)
Doğum
Genç hikayeci ve münekkidimiz Şa hap Sıtkı ile Ümit Sıtkı’nın bir kız evlâtları dünyaya gelmiştir. Ana ve babaya tebriklerimizi sunar, küçük kıza uzun ömür dileriz.
ZAFER
Sayfa : 3
4 4 1950
S MFifo ■ S9 of*"4 S e i »mî ra *3 Su * s, 1 • w ■ ® I ® J M”* ı
jflamıl!Hîii|iMHWıfiiaıW-iiiıH;iıi
1952 den sonra da
HER GÜN BİR HÂDİSE:
Harp ve sulh
Bütün devlet adamlarının, bütün sorumlu kişilerin ve «sokaktaki adam» ın ağzında bu sual var: Harp olacak mı? Sulh ne zaman olacak?.
Halbuki, dün Kutup kâşifi Amiral Byrd'ün belirttiği gibi, harp olmaktadır. Yalnız bu harp kisve değiştirmiştir. Denebilir ki, harp İlâhî Mars bile, insanların çılgın lığından ürkerek tebdili kıyafet etmiş.
Harpten, yani klâsik mânâda harpten korkanlara, kanaatimizce, bir hususu belirtmek isteriz: Onların anladığı mânâda harp olmıya-caktır. Yani Atom ve İdrojen bombaları şehirler üzerinde infilâk ederek insanları, milyonlarca insanı bir anda belâk etmiyecektir. Çünkü insanlar zaten mânen ve «•»nddeten helâk olmaktadırlar. Bir yandan millî endişelerin gerektirdiği mahrumiyet, bir yandan hariçten gelecek ve her an gelmesi muhtemel bir tehlikeye karşı duyulan korku, öbür taraftan, hakikî bir insaniyete erişememiş olmanın kahrı -mahdut sayıda insan vicdanlarında yeretmiş olsa bile-insanlığı, hiç bir harbin kemiremi-yeceği kadar kemirip gitmektedir.
Sulh olacak mı? Sualine gelince, Sulh da artık harple karışmış, bir garip sima almıştır. Farzımuhal, bütün konseyler, kongreler ve toplantılar, bir anda muvaffak olsalar, gayelerine varsalar, sulh imza etseler; nutuklar teati edilse, ticaret anlaşmaları imzalansa; sulh oldu mu sayılır?
Sadece bir misal olarak aldığımız bu ticaret anlaşmalarının hükümlerinde bile harp vardır. İnsanlar, artık tüfek ve bomba devrini aşacak dereceye gelmişler, harbi daha ince, daha sinsi bir u-sule intibak ettirmişlerdir.

Marshall Plânı
devam edecek
Plânın hitamından sonra Amerika iktisadiyatı tehlikeye düşebilir
le vazifelendirmiştir. Şimdi yürürlükte olan İktisadî siyaset Birleşik Amerikaya çok pahalıya mal olmaktadır. Bu tayini bildiren mektubunda Truman Amerikan iktisadiyatının halihazırda ithalâtla ihracat arasındaki farktan doğan 5 milyar dolarlık bir açığı karşıladığını belirtmekte ve Birleşik Ame-............................ dım için
Londra aRdyosu, 3 (Basın - Yayın) ___ Başkan Truman 1952 de
Marshall yardımı sona erdikten sonra Avrupa’ya Amerikan yardımının nasıl idame ettirilebileceğini gösteren bir plânın hazırlanması için talimat vermiştir. Beyaz Saray dan yayınlanan bir beyanatta, hali hazırda Amerika’nın her sene ithal ( wmuucnw ve duicj)» ettiği miktardan takriben 6 milyar rikanın hür milletlere yardı— değerinde daha fazla ihracat yap- [ kendi kendine yüklediği bu açığın tığı bildirilmektedir. Bu açık esas -"♦•i—"— ----hîldîr-
itibariyle Amerikan yardımı ile ka- j patılmaktadır. Marshall yardımı | sona erdikten sonra başka bir yar- I dım plânı yapılmadığı takdirde A-merikan ihracatı 1952 de fevkalâde azalacaktır. Bu ise Amerikan en- | dır. Birleşik düstrisi üzerinde vahim tesirler vaı
yapabilir. Truman’ın t _ 1952 den sonra ticareti yüksek bir seviyede tutmak için yollar atanması tavsiye edilmektedir.
Yeni Tedbirler
Key West, 3 a.a. — Truman özel ---------- -----„ T „--------„ ---- .
yardımcılığına tayin ettiği eski Or- üzerine alacağı vazifenin Birleşik du Bakanı Gordon Gray’ı, yeni A- A---------1 u;- -----
merikan İktisadî siyasetini tanzim-
kapatılması lâzım geldiğini bildirmektedir. Truman ezcümle şöyle demektedir :
İthalâtçı memleketler dolarla te-diyat yapmadıkları takdirde mallarımızı dışarıya satmamız ikânsız-v.a. ylk Amerikanın yaptığı
«uııın tesıneı fevkalâde yardım ancak muvakkat beyanatında, I bir tedbir teşkil eder. Başlıca hede-ti vüksek bir ! fimiz, özel malî yardımda bulunmaksızın her memleketin sağlam bir iktisadiyatı olmasını sağlıyacak milletlerarası iktisadi münasebetler kurmağa yardım etmektir. Truman, Gray’e gönderdiği mesajda,
Amerika için büyük bir ehemmiyeti olduğunu belirtmektedir.
Almanya ve Avrupa Birliği
Avrupa iktisadi
Bugün, bütün paktlara, dostluk andlaşmalanna ve buna benzer ahdî muamelelere rağmen İngiltere ile Amerika arasmdacereyan eden şey; Dolarla Sterling’in mücadelesi, milyonlarca insanı aç bırakacak veya refaha ulaştıracak bîr harp değil midir?
Misali, hepimizin korku mevzu-umuz olan Sovyet Rusyaya nakledecek olursak, denebilir ki, Rusya dahilde ve hariçte daimî bir harp ^Zindedir. Dahilde kimse canından ve malinden emin değildir. Bu dahilî güvensizliğin bir tepkisi ola-raö, Sovyetler harice karşı da çekingen ve hırçındırlar.
Deniliyor ki Sovyet Rusya dünya hâkimiyeti sevdasındadır. Doğru. Fakat bu, Sovyetlerin doktrinleri icabıdır. Nitekim Amerikalıların doktrini de, bugün için, dünyayı kurtarmaktır.
Muayyen bir cemiyet, muayyen bir yolu tutup, muayyen usulleri benimseyince, bir daha geri dönmek güç oluyor. Bir kişi, iki kişi de ğil ki soldan geri ediliversin. Milyonların menteşesi paslıdır. Ve bu menteşe zorlanacak olursa, öyle sesler çıkarır ki, buna ihtilâl diyorlar.
Binaenaleyh Sovyetler kendi yollarında, Amerika ise yine kendi yolunda yürümek zorundadır. Yalnız, Batılı demokrasilerin hedef ve gayesi sulh ve emniyet olduğu halde Rus idarecilerinin ideali dün-J ya ihtilâlidir. Bununla beraber, bu (uınya ihtilâline de hakiki mânâ ve ‘ * kıymetini vermek zamanı gelmiştir. Bu zamana kadar ihmal ve istis-i mar edilen kitlelerde sermayeye ve büyük mülkiyete karşı başgöste-i ren hareket doğrudan doğruya Sov-yetlere atfetmemek lâzımdır. Filhakika, komünizmin gerek işçi,, gerek çiftçi kitleleri arasında türlü fesat yarattığı muhakkaktır; fakat ı şu da muhakkaktır ki, bu fesat hareketleri meselâ Amerikan köylü ve işçisi nezdiııde asla rağbet bulma iniştir. Bunun sebebi de refahtır. Bu refah nereden geliyor? Bu refah, bilvasıta da olsa başka milletlerin fakru zaruretinden ileri gel-1 mektedir. Onun içindir ki, bugün
j. yapılan resmî beyanatta, Amerika,
952 den sonra da yardım programına devam etmek kararını bildirmektedir. Zira, Amerikanın ihracatı ile ithalâtı arasındaki senevi 6 1 milyar dolar fark... İşte bu, belki de komünizmdir.
Adsnouer Avıupa mukaddeıotını Almanyaya bağlıyor Londra Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — Federal Almanya Başbakanı Dr. Adenauer, dün gece beyanatta bulunarak Avrupanın kuvvetli olması lâzım geldiğini ve Al-manyayı üye olarak içine alması icabettiğini söylemiştir. Bu olmaksızın Doğu ile Batı arasında devamlı barışın mümkün olamıyaca-ğını belirten Dr. Adenauer, diğer Batı Avrupa memleketlerinin istikbalinin Almanyanın mukadderatına bağlı bulunduğuna şüphesi olmadığını ilâve etmiştir.
Adenauer’e göre kendisinin yüksek komiserlerden katî emniyet garantileri istemiş olmasına sebep, Almanya’nın zayıf ve yardımsız olmasıdır. Adenauer durumun pok çok kimselerin düşündüğünden çok dahi cidi olduğunu belirtmiştir.
Temsil Vaziyeti
Paris Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — Batı Almanya siyasî çevreleri, Avrupa konseyinde federal Almanya'ya ayrılan yer sayısından oldukça memnundurlar. Avrupa Konseyinin daveti Bonn Parlâmentosu tarafından kabul edilmiş olup, Alman Delegasyonu muhtemelen 6 Hıristiyan Demokrat, 6 Sosyal Demokrat, 3 Liberal, bir merkez temsilcisi, bir Bavyera Partisi temsilcisi ve 1 Alman partisi temsilcisinden müteşekkil olacaktır.
Amerika bugün, bu farkı kapatmak zorundadır. Komünizmle mücadele etmenin son çaresi mutevasıl kaplar esasına bağlanmak ve her halde muvazeneyi sağlamaktır. Fakat bu muvazene ne zamana kadar devam eder? Hayat şartları, tabiî zenginlikler, teknik üstünlük; bugün bir muvazene tesis edildiği farzedilse bile, yarın yine bozulacak, yine bir taraf diğer tarafa yardım zorunda kalacaktır.
Bu müvazenenin çok büyük zorluklarla temin edileceğini kabul etmekle beraber, çok kolay bozula-Bilcceğîne de inanmak lâzımdır.
Kînfbilir, belki de insanlık muvazenesizlikten muvazenesizliğe at-lıyarak nihaî ve mesut bir muvazeneye doğru gitmektedir.
Mücahit TOPALAK
“ Ana „ sı üvey ! kend si güvey I
B azı gazeteci arkadaşlar;
Sayın Erim, 15 güncük bir dinlenme izinnâmesi aldı, Bur-saya gitti diye çok gördüler!
— Oooh, beyim kekâ! Çelik banyosu yapmağa gidiyor! Buradakiler, terlesin bakalım!
Gibi lâflar ettiler!... Halbuki şimdi anlaşılıyor! Asıl kanter içinde çalışıp kafa patlatan oymuş!
İşte bakın, Anayasa meslesi ortaya çıktı! Hem de ana baba günü geldi, çattı!...
"Şiddet» li Nutuklar, Anayasalar, lıazır olmasaydı, görürdünüz siz!
Bir âmme profesörü de ne kadar âlim olursa olsun, yine bildiklerini tazelemelidir. Sonra adama:
—Kendi kendine gelm, gü-vey oldu; derler! — A. F.
Italyan komûnis'lari Amerikan silâhı istemiyorlar
Londra, Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — İtalyan Meclisinde komünistler ve sol cenah sosyalistleri dün, Amerikan silâhlarının İtalya-ya ithalini önlemek için ellerinden gelen bütün gayreti sarfedecekleri-ni söylemişlerdir. İtalya'ya gönderilen ilk silâh partisi Amerika’dan yola çıkarılmıştır.
Esrarlı denizaflcr
Hoffman siyasî duruma temas edeceğ ni söyledi
Vaşington, 3 a.a. (United Press) — İktisadî işbirliği idarecisi Paul Hoffman, kongre tali komisyonu hu zurunda verdiği beyanatta, İktisadî işbirliği teşkilâtının, İrlânda dışişleri bakanı Sean Mac Bride’in de yardımı ile, Kuzey ve Güney İrlânda da dahil olmak üzere, bütün Avrupa iktisadiyatını birleşitrmeğe çalıştığını bildirmiştir.
Kongre üyelerinden John Roo-ney, Kuzey ve Günen İrlanda ayrı kaldıkça birleşmiş bir iktisadiyatın mümkün olamıyacağını çünkü sanayiin Kuzeyde toplanmış bulundu ğunu söylemiş ve bu vaziyetten haberdar olup olmadığını Hofmandan sormuştur.
Hoffman cevaben, faliyetlerinin siyasî olmayıp İktisadî olduğunu ve bu memleketleri siyasî bakımdan oldukları gibi kabul etmek mecburiyetinde kaldığını bildirmiştir.
Rooney, İrlânda iki ayrı idare altında kaldıkça İngiltereye yapılan İktisadî işbirliği teşkilâtı yardımının aleyhinde olduğunu tali komisyona bildirmiştir.
astıyo’-
San Diego, 3 a a. — Kaliforniya sahileri açığında meçhul bir deniz altı görülmüştür. Bu beş gün içinde ayni mahiyette ikinci haberdir.
Santa Barbara yakınındaki gemi kurtarma istasyonuna mensup sahil muhafızları bahriye makamlarına sabah saat 6 da sahilden 8 mil açıkta bir denizaltı gördüklerini sandıklarını bildirmişlerdir.
Bahriye Bakanlığı, Birleşik Amerikanın hiçbir denizaltısmın o bölgede bulunmadığını açıklamıştır.
Keşif için uçaklar gönderilmiştir. Milletlerarası kanuna göre denizal-tıların kara sularına, yani sahilden 3 mil içeriye girmemek şartı ile bir yabancı devletin kıyıları açığından serbestçe geçebilecekleri hatırlatılmaktadır.
Stolın'in «kolb"ı
varmış
New York, 3 a.a. — Birleşik merika radyo yorumcusu Pearson’z. z'--, hastalığına müptelâdır. Doktorlar kendisine istirahat tavsiye etmişlerdir.
Yorumcuya göre, Stalin ilk defa kendisini Tahran Konferansından getiren uçakta kalb krizi geçirmiştir.
A-Drew göre, Stalin halen kalb
956 Olimpiyatları
Melbourne, 3 a.a. — 1956 olimpiyatları hazırlama komitesi, olimpiyatların Aralık ayı bidayetinde Mel-bourne’da yapılmasını teklif etmeğe karar vermiştir.
Hindiçiniye Amerikan yardımı
Washington, 3 a.a. — İleri gelen Amerikalı bir şahsiyetin bildirdiği veçhile, Dışişleri Bakanlığı önümüzdeki ay zarfında Çin - Hindine askerî ve İktisadî yardım yapılacağını ümit etmektedir.
İktisadî işbirliği teşkilâtından küçük bir heyetin Nisan ayı içinde Saygon’a hareket etmesi muhtemeldir.
FRANSAYA İLK AMERİKAN YARDIMI
Londra, 3 a.a. — Kuzey Afrika-dan gelen haberlere göre, Fransız uçak gemisi Dixmude, Atlantik Paktı gereğince Amerikanın Fran-saya verdiği askerî malzemenin ilk kısmını Bizerte Limanına getirmiştir.
Gandi’nin çömezleri açlık grevinde
Vaşington, 3 a.a. — Gandinin şid det aleyhtarı akidelerine bağlı takriben elli kişi, hidrojen bombasının imâli ve harp lehinde hissedilen temayülü protesto etmek maksadı ile Pazar günü birhafta sürecek açlık grevine başlamışlardır.
Serbest Fıkra.
Plebisit’emi gidiyoruz?
C ayın İnönü, Milletvekili a-** dayı olarak Ankara kazalarında dolaştılar. Nutuklar söylediler. Kimi vatandaş mahallinde vey^ radyolarda dinledi, kimi vatandaş da ajanslarda ve gazetelerde okudu. Neticede, Sayın İnönünün düşüncelerini iyice öğrenmiş olduk.
Derken, Malatyaya geçtiler; o-rası da ikinci bir intihap daireleridir. Elbette kanun dairesinde kendilerini beğendirmeğe uğraşacaklar, seçilmeğe gayret edeceklerdir. Bu gayet tabiî haklarıdır. Kimse bir şey diyemez.
Yalnız gönül isterdi ki, Sayın İnönü de öteki adaylardan farksız olarak bu işi yapsın: Hususi trensiz, valisiz, yüksek rütbeli memur ve subaysız olarak halk arasına karışsın... Yapmadılar ve yapmazlarmış da...
Bir vatandaş olarak, AnkaralI bir seçmen olarak, kendilerini diğer adaylarla eşit olarak gör-seydik, elbette daha memnun kalırdık. Bunda da kazanacak olan şüphesiz yine kendileri olurdu... Neyse geçelim.
Fakat Malatyadan da aynı İh-
| Sarıçizmeli |
tişam içinde Elâzığ’a gittiler, Di-yarbakıra gittiler, Ayintaba git-• tiler, şimdi de Adanada bulunuyorlar, ve şöyle söylüyorlar:
— Mütefekkirlerimiz, politikacılarımız ve gazeteler beyanatım üzerine vaziyet almışlardır. Görüyorum ki mevzularımı yürütebilmek için yalnız seçim dairelerimde değil, bütün seçim dairelerinde fikirlerimi izah etmeğe lüzum vardır.
Demek böylece G3 vilâyeti dolaşacaklardır...
Vakıa bu devlete bir hayli masrafa malolacaktır; belki, 100 bin, belki de 200 bin! Hadi, onu da bir tarafa bırakalım, mademki fikirlerini izah edecekler, paranın lâfı olmaz!.
Fakat bizim bildiğimize göre, C.II. P. sinin bütünı seçim dairelerinde fikirlerini izah edebilmeleri için Başkanvekili Hilmi Uran vardır. Onun yardımcısı vardır. Yardımcısının da bir çok yar-
dımcıları vardır. Ve Sayın İnönü fiilî Genelbaşkan değillerdir. A-caba İnönü onlara neden bu vazifeleri vermezler de, bizzat kendileri, böyle yorucu seyahatlere katlanırlar?
"Şiddet politikası, huzursuzluk» var denecektir. Memlekette huzursuzluk, şiddet istiyen kimdir? Eğer böyle bir hal varsa, Başbakan da dahil, İçişleri ve diğer Bakanlar, intihap dairelerinde seçim propagandasından vazgeçsinler, hemen dönüp Ankaraya gelsinler! Yapılacak işleri, alınacak kararları biran önce versinler; suçluları cezalandırsınlar!.
Fakat biz, ortada ateş değil, duman dahi görmüyoruz!
Bu vaziyette akla ister istemez şu geliyor:
— Acaba Sayın İnönü, her vilâyetin nabzını yokladıktan sonra, Milletvekili seçimleri değil de bir plebisit, yani reyi-âmma mı başvuracak:
— Anayasada değişiklik isti-yenler, evet!
— İstemiyenler, hayır! diye rey atsınlar mı diyeceklerdir?..
Su Aygırlarının hazin akibeti karşısında..»
Göl kuruyunca İpopotamlar intihara teşebbüs ettiler...
Bir su aygırı için cennet dört metre derinlikte bir sudan ibarettir - ipopotamın dişleri Fil dişinden daha makbuldür - Niçin olmasın?.
ir su aygırının bütün istediği şey dört metre derinlikte bir sudan ibarettir. Hayvanın bütün ideal ölçüsü budur. Halbuki, iki yıldanberi, su aygırlarının vatanı sayılan Rukua gölünde, üstüste bastıran kuraklık yüzünden gölün seviyesi beş on santimetreye kadar inmiş ve bir çok yerlerde bataklıklar peydah olmuştur.
Rukua gölü, Afrikanın doğusunda, Tanganika tabir olunan ve halen İngilizlerin hâkim bulundukları bir arazidedir. Göl, şimdiye kadar su aygırlarının vatanı olarak kabul edilmiştir. Hiç bir yerde bu kadar bol ve bu kadar iri ipopotam bulunmadığı iddia edilir.
Harita gözönüne getirilecek o-lursa, Tanganika sıcak ve kurak olması lâzım gelen bir yerdir. Ve filhakika öyledir de.. Lâkin, birkaç yüksek dağın arasına sığınmış olan göl, muhakkak ki, diğer sıcak bölgelerin tebahhuratını celbede-rek, İsviçre göllerinin serinliğini andıran bir ferahlıkla dalgalanmakta ve içinde binlerce su aygırı yüzmektedir.
Kuraklık gelince...
Göl, yalnız su aygırlarının değil, aynı zamanda, yerli halkın da cennetidir. Çünkü burada nefis balıklar ürer. Sular çekilince balıklardan da hayır kalmamıştır. Fakat asıl büyük dram ipopotamlar ailesinde baş göstermiş bulunuyor. Yavaş yavaş alçalan gölle beraber, su aygırları da birer birer ölmeye başlıyorlar. Çünkü, su aygırına en azdan dört metre derinlikte bir su lâzımdır. Halbuki bu gün göl, bir bataklık haline gelmiş bulunuyor.
Bu vaziyet dahilinde, su aygırları, çamurlar içinde, ya tek başlarına.. ya grup halinde, karaya vuruyor ve ölümü bekliyorlar. Gıdalarını aramak için ne yürümeye, ne de koşmaya mecalleri yok. Kader böyleymiş der gibi başlarını çamura sokup ölüyorlar.
Bir İpopotamın sudan mahrum kalınca ölmesine hayret etmemek lâzımdır. Aslında, ölen su aygırı, bir balık gibi, havasızlıktan değil, açlıktan ölmektedir. Hayvanın asıl muhiti sudur. Hayatının en büyük kısmını suda geçirir, dalar çıkar, suda üreyen nebatlarla beslenir. Afrika gölleri bu hayvanlarla doludur.
Rukua gölü, Afrika göllerinin cenneti sayılabilir. Çünkü bu göldeki ipopotam ailesinin güzelliğini görenler burada asla avlanmamayı kararlaştırmışlardır. Mahallî İdare de bu kararı kabul edince, Rukua «mahalle» sinin su aygırları hakikî bir cennete kavuşmuşlardır. Halbuki şimdi, su aygırları, keşke vaktiyle ölseymişiz der gibi birbirlerine sokuluyorlar.
Su aygırlarının vasıfları
Yunanca Su beygiri mânasına gelen ipopotam, altı santimetre kalınlığında bir deri taşır. Onun için dış âlemle münasebatı az olduğu gibi hariçten gelecek kurşunlara da mukavimdir. İpopotam, iyi bir aile babası ve iyi bir annedir. Karada çiftleşir, suda doğururlar ve çocuklarını, kendisini müdafaa edebilecek çağa gelinceye kadar sırtlarında taşırlar. İpopotam mütecaviz değildir, yalnız, yaralandığı zaman gazaba gelir. O zaman, arslan kadar tehlikelidir. Eti yenmez denirse de İngilizlerin, kıtlık devrinde bayıla bayıla yedikleri mevsuktur. Bilhassa pirzolası aynen domuz pirzolasını andırdığı için pek makbule geçermiş.
Kaza ve Kader,...
İşte bu hayvancağızlar, Rukua gölünün bataklık halini alan sahillerinde can çekişirlerken, bir İngiliz çıkageldi. Bu İngiliz bir avcı değildi, sadece ipopotamların aile hayatını tetkik etmek istiyordu. Rukua gölünün hazin durumunu kendisine anlattılar. Bunun üzerine, âlim, Londraya bir telgraf çekti. Cevap geldi. Otuz kilometre ötede bir gölün fazla gelen sularının Rukua’ya boşaltılması kararlaştırıldı. İşe başlandı. Fakat, çok çabuk hareket etmek lâzım geliyordu, çünkü ipopotamlar gurup halinde burunlarını çamura sokup ölmekte idiler.
Nihayet, öbür gölden ince bir su
Birlikte ölemek için biri birlerine sokulan su aygırları
sızdı. Bütün su aygırları kocaman uğrunlarıyla bu suyu emdiler, fakat ölüm vakaları hâlâ devam ediyordu. Aygırcıkları kurtarmak için bol miktarda su gelmesi ve seviyenin en az üç metreye yükselmesi lâzımdı. Geceli gündüzlü çalışılarak buna da muvaffak olundu.
Su aygırdan, çamurlar içinde can çekişirken, bir gece yarısı dizlerinin ve burunlarının ıslandığını his-
settiler. Göl yükseliyordu. Bunun üzerine kenarda zenciler ellerinde meşalelerle, su içinde, ipopotam-larla çoluk çocuklariyle bir şenlik ettiler ki, bahis konusu İngiliz âliminin ifadesine göre : «Kral tahta çıktığı zaman bu derece cuşişli o-yun görünmemişti?».
Şimdi, su aygırları için, gelecek yağmurları beklemekten başka bir 1 iş kalmıyor demektir.
Kaman’da Demokrat bir muhtar aleyhinde hazırlanan oyun
Kaman (Hususî) — Sarı Mahalle' den İhsan Gülez ile Mahmut Güşbil-muhtarı ve D. P. İlce İdare Kurulu ------ •
üyelerinden Nazım Gök’ün tam seçim sıralarında serbest kalmamasını temin için bir tertip hazırlanmış, Nazım Gök’ün mahalle bekçilerine düdük çalmayın, bundan sonra Demokrat Partinin düdüğü ötecek, H. Partisinin düdüğü ötmiyecek» dediği ve hakarette bulunduğu iddia edilmiştir. Bir mahalle bekçisine dâvacı, diğer bir bekçiye de şahit rolü verilen bu tertiple Nazım Gök suçüstü kanununa göre mahkemeye verilmiş, fakat hakikat ortaya çıkarak Nazım Gök beraet etmiştir.
Adliyenin bu siyasî tertibe aldan-mıyarak hak ve hakikate uygun bir karar vermesi bütün Kamanlıları memnun etmiştir.
Nazım Gök iftiracılar aleyhinde mahkemeye başvurmuştur.
mez bilhassa seçim kanununun u-mumî prensipleri ile ceza hükümleri hakkında geniş izahat vermişlerdir. Alpagut’lular, Demokrat misafirlerini köyün kenarına kadar uğurlamışlar ve Demokrat Partiye candan alâkalarını tezahürlerle göstermişlerdir.
D.P Malatya 11 Kongresi
Malatya (Hususî) — D. P. Malatya İl Kongresi 5 Nisan Çarşamba günü toplanacaktır. Kongreye 150 kadar delege iştirak edecektir.
Şefaatlide Millet Partisi teşkilâtı kalmadı
BOLU DEMOKRATLARININ TOPLANTISI
Bolu, (Hususî) — D.P. İl Başkanı Avukat İhsan Gülez ile Bolu merkez ilçe Başkanı Avukat Mahmut Güçbilmez ve bir çok arkadaşları beş yüz küsül" nüfuslu Alpagut köyünden de bir kapalı yer toplantısı yapmışlardır. Bu toplantıyo civar köylerden de pek çok vatandaş ka tılmıştır. Toplantının tertip heyetin-
Yerköy (Hususî) — Şefaatli Bucağında Millet Partisi İdare Kurulu üyeleri olan tuhafiyeci Yusuf Kılıç, Raşit Bektaş, çiftçi Mustafa Coşkun, Kadir İbiş, Mustafa Yılmaz, terzi Nuri Yıldırım, Mustafa Akdamar, kahveci Fahri Tanverdi Millet Partisinden istifa etmişler Demokrat Partiye yazılmışlardır. Bu suretle bu bucakta Millet Partisi teşkilâtı kalmamıştır.
Ankara Sular idaresinden:
Su işleri inşaatı
1 — Cebecide Su Taksim Evinden Yenişehirde Kocatepedeki su deposuna çekilecek 400 M/m kuturlu isale borusunun döşenmesi ve buna ait tâli inşaat kapalı zarf usulü ve birim fiyatı esası üzerinden eksiltmeye konulmuştur.
2 — Bu işin idarece verilecek boru bedelleriyle birlikte talimin edilen keşif miktarı 245090,24 (iki yüz kırk beş bin doksan lira, yirmi dört kuruş )lira olup boru bedeli hariç olarak müteahhitçe yapılacak iş miktarı 85539,32 (seksen beş bin beş yüz otuz dokuz lira, otuz iki ku ruş) liradır.
3 — Geçici teminat miktarı 13504,55 (on üç bin beş yüz dört lira, elli beş kuruş) liradır.
4 — Eksiltme 10/4/1950 Pazartesi günü saat 16.00 da Ankarada Kızılay karşısındaki Sular İdaresi binasında yapılacaktır.
5 — İsteklilerin; şehir su ve kanalizasyon inşaatı, su terfi istasyonları, kuyu ve depo tesisleri ile diğer önemli su inşa ve tesislerinden en az yüz bin liıa tutarındaki bir işi teahhüt etmiş ve bunu muvaffakiyetle başararak muvakkat kabulünü yaptırmış veya böyle bir işin fennî mesuliyetini deruhte etmiş oldukları hakkında haiz bulunduk lan vesikaları 8/4/1950 Cumartesi gününe kadar Sulçr İdaresine göstererek eksiltmeye girmek için yeterlik belgesi almaları şarttır.
6 — Teklif zarfları eksiltmeden 1 saat evveline kadar makbuz mukabilinde eksiltme komisyonuna verilmiş olmalıdır. Postada geciken veya geç verilen teklifler kabul edilmez.
7 _ Eksiltme evrakını görmek ve fazla izahat almak isteyenlerin Ankara Sular İdaresi Müdürlüğüne müracaatları.
fi — İdare ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir. (1867)-(184)
Sayfa 5 4
ZAFER
I
Sanat ve Sahne
Tiyatro işlerine ait bir kaç söz
Ilhan TARUS
ı I
I
t t
t
5
d
t
t
d
fi fi
n d d a. cı rr tı k k
bT
m ri y: to
ahsiyet ile uğraşıyor diye a-yıplarlar. Onun için Tiyatrodan söz açacak gibi görünmeliyim. Yazının sonuna doğru şahsi-
yat karıştırmadan, hele tiyatro mev zuuna dair olan işlerimizin bir kı-yıcığını bile açıp ortaya sermenin mümkün olmadığını anlarlar da bana hak verirler. Çünkü topraklarımızda doğdu doğalı tiyatro, tek adamın marifet gösterdiği alandır. Bu tek adam, son yirmi beş yıl içinde, Muhsin Ertuğrul’dur.
Ben şahsan Muhsin’i sevelim. O-nun bende, benim onda, bir sürü mektuplarımız vardır. Bu mektupların küfürle dolu olanları, samimi sevgi ve saygı ile yüklü olanları, tehdit, lâtife, kin, hulûs taşıyanları vardır. Bu itibarla pek bitaraf ola* man gibime gelir. Fakat fikir haysiyetine hürmet etmesini bilenlerden olduğum için, pek öyle tesire falan kapılmıyacağımı sanırım. Gerçi durup dururken bu zat hakkında söz etmek de yersizdi. Lâkin son günlerde, Ahmed Evintan adlı, yetişmiş ve olgunlaşmış bir Aktör, bu hayırlı bahsin açılmasına» önayak oldu; yirmi yıllık bir tiyatro heves-kârı ve orta sınıf bir edebiyatçı sr fatiyle, bende kalmaması gereken bir kaç sözü söylemeliyim.
Zaten aşağı yukarı herşey ortadadır, anlıyana yeter de artar bile. Gerek İstanbul, gerek Ankara tiyat roları, seyirci hasreti çekmeğe ba*ş-lamışlardır. Pek angaje olmuş, genç bir münekkid müstesna olmak üzere, yazarların hemen hepsi tiyatrodan takdirle değil, hayretle bahsediyorlar. Seçilen, oynatılan piyeslerin, muayyen bir zümre tarafından tercüme edilmiş, yeryüzünün şu veya bu köşesinde şu veya bu akıbete uğramış, bizim sahnelerimize de malûm olan kanallar dan geçerek tırmanmış, acayip, kof, gürültüden ibaret eserler olduğu da ortada. İstanbul Şehir Tiyatrosu, bu kör gidişi nasılsa geçerek, kendi yükselme merdiveninin çok aşağı basamaklarına inmek dirayetini gös terdi de beş on seyirci çekebildi. An karadakiler, sanattan, gerçekten, halktan kaçmakta devam ediyorlar.
Hele bu sonuncu tiyatro unsuru, hele bu, son yirmi beş yıl içinde hiç düşünülmemiştir. Temsil geceleri, yolgöstericilerin elinde program yerine satılan bir takım broşürlerde, yüksek sesle, daima (Halk) tan balı sedildiği, onsuz bir tiyatro düşüncesinin mecnunca bir şey olacağı, herşeyin onun keyfine, onun anlayışına, onun emrine göre hazırlandığı ve hazırlanacağı, muttasıl tekrar e-dildiği halde; işte yirmi beş sene oluyor, halk ve onun sözcüsü münekkit, hayretler içinde bunalıyor, bocalıyor ve bekliyor.
(Canım, geçen yıllarda, İstanbul Şehir Tiyatrosunda aylar boyu eser yaşamadı mı? Sütunlar boyu öğücü makaleler yazılmadı mı?) diyeceksiniz. Veya diyecekler bulunacak. Doğrudur. Fakat açıkçasını isterseniz, bu olaylar, normal bir gidiş ve ilerleyişin tezahürleri olmaktan ziyade, acayip bir gözbağcılığın hünerleridir. Daima yabancı tiyatro e-serlerine, ardı arkası gelmez bir in himâk ile bağlanan, sezonu Sheks-pear ile açmakta marazı bir ısrar gösteren, Türk sahnesinde Türk zih niyetine, Türk âdetine, Türk acısına ve Türk saadetine daim» yabancı in sanları, vakaları ve görünüşleri yaşatmaktan görülmemiş şekilde zevk alan bir iradenin pervasızca hareketi ve ısrarı, halkı şaşırtıyordu, büyülüyordu ve uyuşturuyordu. Bu sahnede üç gün dayanamamış eserlerin akıbetinde herşeyden evvel bu iradenin dahli ve rolü olduğu gibi, (110) gün oynanan eserin hayatiyetinde de bu iradenin arzusu, tesiri vardı. Bu fikir, biraz garip görünecektir ama, gerçektir, isterseniz de rinleştiriniz ve inceleyiniz.
Benim söyliyeceklerimi, daha doğ rusu noktai nazarımı, iki gün evvel, Cumhuriyette çıkan bir yazısında, İstanbul aktörlerinden Vasfi Rıza Zobu, iki kelime içinde hülâsa etmiş. Oralarda (Hanımlar terzihanesi) ile (Kaatil) in oynanması meselesini izaha çalışırken Büyük Tiyatro bilgini» diye Muhsin Ertuğ-rul’un adını anmış. Tamam... Bizim tiyatro meselemizin bütün sancısı ve hastalığı burada: Tiyatro bilgini Muhsin Ertuğrul.
Muhsin Ertuğrul mesleğine çok bağlıdır, devce çalışır ve tiyatronun
— ama kendi aklındaki tiyatronun— ilerlemesi uğruna, sanırım, canını bile verir. Ancak bu zat, tiyatrodan anlar mı? Yani Vasfi Rıza’nın tabiriyle (tâbiri mazur görün) tiyatro bilgini midir?
Eğer meselenin halli bize müyesser olursa, düğümü de çözmüş ola-
Efendim, Muhsin ( şimdi burada değil; gelince okuyucularımdan her hangi biri kendisini bulsun ve sorsun:. Üstad, hangi mektepten çıktınız, Hangi ilim, sanat, fikir ve felsefe eserlerini okudunuz? Bunlardan birisi — meselâ en yayılmışı — neden bahseder?
- Muhsin cesaretle cevap verecektir. Sualin yanma birisini daha eklemenize müsaade buyurmasını rica
ediniz: Bu memleketin, hiç olmazsa
tanzimattan sonraki edebiyat ve sa -nat hareketleri hakkında bilginiz nedir? Resamlarımız, şairlerimiz, hikâyecilerimiz, romancılarımız hak kında ne düşünüyorsunuz? Hangi ce reyanlar, hangi şartlar içinde ve ne gibi şekiller alarak yurdumuzda inkişaf ediyor? Bir kaç isim zikretmek lûtfunda bulunur musunuz?
Muhsin Ertuğrul, tiyatro gibi bütün sanatların birarada kaynaştığı, haşr-ü-neşı’.olduğu bir kollektif §u-bedebu kadar ün salmış bir (bilgin) sıfatiyle, elbette müşkülâta uğrama dan cevaplarını verecektir. Eğri veya doğru, bir görüş, bir fikir sahibi olduğunu ispat edecektir. Edemezse yalnız bir dostlarının, çıraklarının, küçüklerinin, maiyet ve hayranlarının değil; münakaşasız onu kabul et mişolan büyüklerinin de ağzı açık
Hak kuvvet verir de üçüncü bir, sual'sorabilirseniz tecrübeniz tamam olur: Üstad, bu yurtta yerli bir tiyatro sanatı, yerli bir tiyatro edebiyatı, yerli birtiyatro görüşü ve tek niği var mıdır? Siz buna imkân gö rüyor musunuz? Meselâ Finlerin, Bulgarların, İrlandalIların yaptığını, bizim millet de yapabilir mi? O millet ki yaratma tarafı, yaratma gücü itibariyle güzel sanatların, tek nik sanatların, endüstrinin, ağır sanayiin kalfalık devresini bile bitirmek üzeredir.
Sanırını Muhsin, bu suale cevap verme)': lomiyecektir. Çünkü bugüne kadar, o kadar iş arasında, tavan lâmbasın, takmaktan piyes seçmi-ye kadar. 1 ’n türlü dert, müşkül, hail arasın d ı. yazırııya vakit bulabildiği binlerce satırlık makalelerinin tek bir paragrafında, velev ki yalan cıktan olsun, bu bahse dokunma-mıştır. Halbuki bu bahis, tavan lâm basından ve piyes müsveddesinden daha önemli, daha manalı, bilhassa daha ciddi olabilirdi. Muhsin Ertuğrul bu suale cevap vermez, bu bahse dair kalem de oynatmaz. Çünkü o yalnız (tiyatro bilgini) değil, ayni zamanda avama hitap etmesini bilen bir politikacıdır.
Devlet Tiyatrosunda şimdi Muhsin’in yanında bir idare kurulu, bir de edebi heyet var. Birincisini, ken dişi başkanı olduğu için hiç nazara almıyabiliriz. İkincisinin sadece ü-yesidiı. Ancak açıktan açığa (Sanat ve edebiyat sahasında tanınmış a-damlardan mürekkep olması) kanunda belirtilmiş olan bu heyette, bu vasfı haiz tek zat yoktur. İnan-massanız işte isimleri: Bedrettin Tünce), irfan Şahinbaş, Lütfi Ay, Refik Ahmed Sevengil ve Muhsin Ertuğrul.
Bu heyet içinde, Muhsin Ertuğrul tek basına sanatı himayeye kıyam ederse çok mudur?
Bakisi duruğ-u binihayet. Temmet.
r— DİLEKLER ------------------
Muhayyel Lise
Kilisli okuyucularımızdan
Mahmut Topraktan aldığımız bir mektupta, propaganda ge-zisdine çıkan Devlet Bakanı-Cemil Sait Barlas’ın Kilisi ziyareti münasebetiyle .Ulus» gazetesinde çıkan bir habere temas edilmekte ve ezcümle şöyle denilmektedir:
• Bu sayın Bakan, 30 bin nüfusu olan Kiliste gûya 30 bin kişi tarafından karşılanmış. Böylesine mübalâğa bile denemez...
25 yıldanberî Kiliste yapılan işler sayılırken, bu devre içerisinde sanki başka partiler iktidara gelmiş de hiç bir şey yapamamışlar gibi bir ifade kullanmakta ve ölçüsüzlüğün ölçüsüne misal olacak hayalî işler zikredilmektedir.
Bütün Kilislilerin yıllardır ' hasretini çektikleri ve bir türlü ' kavuşamadıkları .Lise» bu per-I vasız hayal içerisinde Kilise mal edilmiş de, hiç bir Kilisli | bunun farkına bile varamamış-, tır.
ı İşte C. H. P. hükümetlerinin Kilis'e yaptıklarından Kilisliler bu kadar haberdardırlar.
İçtimaî Bahisler
Çocuk Terbiyesinde
Annenin Rolü
Bugünkü küçüklerin, yarın memleketin istikbalini ellerinde tutan büyükler olduğunu biran unutmamak gerektir. Evlâd sevgisi, yurd sevgisidir
ADIN veya erkek, ferdlerin her birine bütün hayat boyun ca müesir olan birinci âmil ilk aldıkları aile terbiyesi olduğu münâkaşaya yer vermiyen hakikatlerden biridir.
İnsanın dünyaya geliş ânından, toprağa giriş zamanına kadar her sahada onu nıes’ud veya bedbaht e-den, muhitinde iyi veya kötü tanınmasına sebep olan, yaşadığı, toplumu faydalı veya zararlı bir unsur oluşuna kadar, hülâsa bütün şahsiyetine tesir eden ilk ihsaslar, aile ocağında kapılan intihaların tohumlanıl.r.
Bir çocuğun müsbet veya menfi terbiye sahibi oluşunda en mühim rol muhakkak ki annenin omuzlarına yüklenmektedir. Hattâ ileri giderek ctenebilir ki: Annelik mes’uli-yetini taşımağa karar veren bir genç ' r.n ilk düşüneceği mevzu kendi-ve yarına nümune bir
I" Yazan: j
Perihan Parla
Borın hüVûme-ti
Stroshourg'do
Bonn, 3 a.a. — Federal Almanya cumhuriyetine Strasbouıg Aasamle- ] kıza.
sinde 18 üyelik verilmesi Bonn siyasî sine uygun ve ;(uuı() »u(*(uı)c «« çevrelerinde iyi bir intiba uyandır-* bata olabilecek vasıflara sahip bir mamıştır. Bu suretle, Almanların eş seçmektir.
Fransa, İngiltere veya İtalya kadar j Çünkı, cemiyetteki misaleı- ince-kuvvetle temsil edileceği belirtil- ]enccek olursa görülür ki sinirli ve movioziir Rnnn nar-ıâmantn vn kah!-1 anormal çocuklar ekseriya bedbaht izdivaçların mahsulleridir.
I^uhan anlaşamıyan ana babanın arasında büyüyen yavrucakların neşeli, hattâ sıhhatli olması nasıl müm kün değilse, ileride onların kuracak lan yuvaların da aynı izi tâkip edeceği şüphesiz gibidir.
Aşağı yukarı her çocuğun mukad deratı ilk yaşlarda taayyün eder. Zamanlar müktesebatı ne olursa olsun bunun temeli ilk tecrübe ve ilk intibalar üzerine kurulduğu muhakkakta.
Mes'ud ir aileden yetişen çocuklar, içinde büyüdükleri saadet hava-si, ruhî ahenk bir tabiat kaidesi ola rak tamamen kendilerine intikal e ■ def.
mektedir. Bonn parlâmento ve kabi- [ nesi daveti kabul ettiği takdirde Batı Almanya hey’etinin altı Hıristiyan - demokrat, altı sosyal - demok rat, üç liberal, bir solcu ketolik, bir Bavyare partisi ve bir de Alman par tisi temsilcilerinden mürekkep olacağı aynı çevrelerde tahmin edilmektedir. Bu suretle hükümet için on üyelik ve muhtelif muhalefet partileri içinde sekiz üyelik mevcut olacaktır.
Ingilterede yiytcek durumu düzeliyor
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — İngiliz iaşe bakanı Morris Webb d.ün akşam verdiği bir demeçte, İngiltere’de yiyecek veziyetinin iyileşmiş bulunduğundan bahsetmiş ve Paskalyayı müteakip vesika ile ve-[ rilen yiyeceklerin arttırılacağını vad etmiştir.
GÜNEY AFRİKA DOLAR İSTİYOR
Londra Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — Güney Afrika, bugünden itibaren, İngiltereden maada elmas ve pırlanta ihraç ettiği bütün memleketlerle dolar mukabilinde iş^ya- laştıkları dokto: pacaktır. Bunun sebebi, Güney *Af J müşahedeleri rikanın dolardan maada döviz mu- I bulunmaktadır.
Keza bulanık bir atmosferde büyümüş, ahenksiz bir aileden gelmiş yavrucaklar küskün, pesimist ve ce saretsiz hallerini bütün hayatları devammca üzerlerinden silkip atamazlar.
Ana babası sık sık kavga eden, ev lerinde geçimsizlik sahneleri tekerrür eden çocukların büyük ruh buh ranları geçirdiği, bunların zamanla ' bir çok asabi rahatsızlıklarla karşılaştıkları doktor ve terbiyecilerin
............. arasında yer almış
riKanın aoıaıuaıı ııidciua uuvu mukabili sattığı elmasların dolar stokunu azaltmakta olmasıdır.
riyle babadan daha çok temasta bulunması tabiî olan annenin küçükler üzerindeki vazife ve mes'uliyeti şüp beşiz daha ağırdır. Bir ailede erkek ne kadar olgun ve makul olursa olsun annenin zekâ, bilgi ve alâkası muvazi nisbeti taşımıyorsa çocukların terbiyesi mutlak bir taraftan ak saklık gösterecektir.
Muhitimizi tetkik edecek olursak anlarız ki, yukarda saydığımız vasıflarda nice mükemmel babaların çocukları hiç de kendilerinin şeref ve haysiyetini, cemiyetteki itibarını devam ettirecek evsafta ytişmemiş-tir.
Bu talihsiz neticenin sebeplerini araştıracak yüzde seksen annelerin hatâlariyle karşı karşıya kalırız.
Malî durumu ne kadar mükemmel olursa olsun her annenin çocuğu ile bizzat meşgul olması başta gelen şartlardan biri olarak ele alınabilir. Çünkü her ne kadar üstün evsafı taşırsa taşısın — ki ideal bir cadı tipine çok ender rastlanır — hiç bir çocuk bakıcısı, süt nine veya n ürebbiye bir annenin yerini asla tutamaz. Hangi zaviyeden incelense görülür ki bu sınıfın çocuklar ü-zerindeki menfi tesirleri inkâr edi-lemiyecek kadar çeşitlidir.
Belki yavrunun mamaları mükem melen hazırlanıyor, banyosu temiz ve muntazam yapılıyor, gezdirilip oynatılıyor. Ama bu arada kazanacağı kütü itiyadları, ekserisi ruh hastası ve dejenere tipler olan mü-rebbiyelerin aşılıyacakları — en ha fif ihtimalle — psikolojik marazları ehemmiyetle nazarı dikkate almak gerektir. Çocuk vaktinde uyusun, ba kan şahıs rahat etsin diye veya yaramazlığa meydan vermemek üzere oyalamak gayesiyle gösterilen birçok oyunlar vardır ki çocukta ahlâkî zaaflara yol açar ve bütün ö-mürleri esnasında bunun acısını çeker dururlar. Bu konu üzerinde yazılmış kıymetli terbiyecilerin ve ruh doktorlarının eserlerini tetkik etmek sözlerimizin doğruluğunu isba-ta kâfidir.
Annelik vazifesini üzerine almıya karar vermesi, bir kadının bir çok fedakârlıkları göze alması demektir. Hele ekseri saatlerini eğlence yerle»
ren annelerin çocuklariyle alâka de recesini ölçmek pek de kehânet sayılmaz.
Çocuğu ile çok yakından ilgilen-miyen, onların ruh hâletlerini derin tetkikten geçirmeğe lüzum gör-miyen anneler çocuklarının hakikî benliklerini asla tanıyamazlar. Şahsiyetleri hakkında doğru bir fikre sahip olamayınca da çocuklarına ve recekleri terbiye mutlak hatâlı, hiç değilse eksik olacaktır. Gerek bu noktadan, gerekse çocukların reaksiyonların kötü neticeleri bakımından küçüklerin bütün his ve hareketleriyle pek yakından devamlı şe kilde meşgul olmayı her anne kendine zevk edinmelidir. Yoksa kadın bk için ulvi ve en zor meslek ad-dedilebilen (annelik) vazifesi hak-kiyle başarılmış sayılmaz.
Çocuk başlı başına bir âlemdir. Bunun derinliklerine nüfuz edebilmek için başta sabır, iyi muhakeme ve geniş bir müsamakanın yardımına ihtiyaç vardır. Bu anlayışı gösterebilecek en dayanılklı unsur da şüphe yok ki annedir.
Hakikî terbiye, realiteye ve yaşamağa dayanan terbiyedir. Ancak sevgi ve azimle karışık sarsıntısız bir irade sayesinde çocuğu müsbet bir hedefe ulaştırmak mümkün olabilir.
Anneler, bu kudsat vazifeyi -zarurî sebepler olmadıkça- hiçbir ele teslim etmemekte çok hassas davranmalıdırlar.
Bugünkü küçüklerin, yarın memleketin istikbalini ellerinde tutacak büyükler olduğunu bir an unutmamak gerektir. Evlâd sevgisi, memleket sevgisi demektir.
G. Hastahanesinde
Doğduğu günden itibaren çocukla Hele ekseri saatlerini eğlence yerle, cıı fazla meşgul olan, zaman itiba- | rinde veya oyun masalarında geçi-
denizin yanında terkettikleri yo la devam edeceklerdi. Ayni za manda ııeş'eli ve cidi olacaklardı bahçede çiçeklerle, kuşlarla oy nıyacaklaı- ve akşam olunca, u yuyan Doude’un başı ucunda bi raz bekledikten sonra, ruhları huzur içinde, sevişmelerinin esrarına gideceklerdi.
Pierre istirahat ederken, bütün bu şairane niyetleri yerine getirmek için lâzım olan kabiliyeti kendisinde buluyordu. Düşünceleri itaat ederek ona geliyor, o-nu avutuyor, uyuşturuyor, gözleri kapalı, çehresinin ifadesine safiyet veriyordu.
Ve kapıdan girerken Katerin, alçak yatakta sakin ve sevimli yüzü görünce, kollarının arasından kaçtığı andan beri duyduğu içini parçalıyan azabı Pierre’in hissetmediğini anladı.
XXIII
Katerin’in kulağına yavaşça söylenen ve anlıyabilmek için okadar zorluk çektiği cümleler, içinde tükenmek bilmiyen bir ak si seda bırakmıştı:
ve bu aksi sedaya cevap veriyordu:
— Bir aşifte gibi!...
Ona bir aşifte gibi teslim olmuştu ve o, onların âşığı, ona lâyık olduğu muameleyi etmişti, ona ihanet etiğini zannetmiş ve onu daha ziyade arzu etmişti.
Pierre ılık yorganların altında istirahat ederek fazileti tasarlarken, Katerin, tuvalet odasında, sırtı aynalara dönük, yumrukları şakaklarında kaçmayı düşünmüştü.
Bunu yapamamıştı; yakalanma dan nereye gidebilirdi? Mary onu ele vermiş ve oğlunu kâfi derecede sevmemişti ki yanında sığınacak bir yer bulabilsin; öyleyse ne
— Daha değil!
Şafak sökerken, cesaret bulacaktı, buna emindi, fakat o zamana kadar...
— Bir aşifte gibi...
Ve açılmış geceliğin meydanda ıraktığı vücuduna nefretle baktı. Lâkin onu daima son raddelere kadar sürükliyen kuvvet, birdenbire onu tahrik ederek en alçak mertebeye inmekte intikamını bulacağını keşfettirdi.
Çeviren : NUSAT
Yazan t ö. Valmer
Madem ki mücadelesi, uykusuz gecelerin cengi onu kurtarama-mıştı, madem ki daha ilk hücum da yeniliyordu, demek ki o bunun için doğmuştu, ve, madem ki bu ayıbın içinde yaşamıyordu, hiç olmazsa onu tamamile tanıması lâzımdı...
Soyunun yasak ettiği zevkler için doğmuştu. Soyunun şerefi bu zevklerin kininde vücut bulmuştu vg yalnız soyunun şerefi değil fakat bütün namuslu kadınların şerefi. Şu halde namuslu bir kadın değildi.
O bunlar için doğmuştu.
Şüphesiz ki aşifte değildi, yalnız bir erkeğe ait olmuştu fakat bu erkeğin aşkında bütün sevişmeleri tanımamış mı idi? Pierre öyle bir âşık olmamış olsaydı o na sadık kalabilmiş olur mu idi?
Pierre, meçhul bir kuvvetin o-ııu sürüklediğini ve o kuvvete o-kadar tabî olduğunu ki kendinden nefret ettiğini itiraf etmişti, ihtimal ki vicdan azabının alçalttığı bir kurbandı. Kendisi de cesaret edemezse alçalmış olurdu, fakat tattığı zevkten değil nedametten.
— Buna rağmen kabahat bizde değildir!
Çünkü neticede ikisi de bu a-teşte yanmayı arzu etmemişlerdi. Katerin de artık tahammülü kalmadığı söyliyecck ve bu son geceleri olacaktı; ölmesine mani olmak için onu kabııl ettiğini fakat ümitsizliğinin onun ümitsizliği olduğunu ve kendisinin de ölmesi lâzım geldiğini söyliyecekti.
Artık iffetli olınıyacaktı, göz-bebeklerindeki altın rengindeki pulların titreyişini görebilmek için onun gözlerine bakacaktı, bütün sözlerini dinliyecekti, bütün isteklerine cevap verecekti, bir gecede aşkın ne olduğunu öğrenecekti. Anlatacak bir şeyi ol-mıyan kendisine, Pierre, herşeyi anlatacaktı ve şafak sökerken, 1-
kişi de deliliklerinin heyecanında lâzım olan kuvveti bulacaklar dı .
XXIV
Hazır, kordelâlarını bağlamadığı geceliğinin alttnda çıplak, izdirabını paylaşan erkeğe kavuşmak üzere kapıya ilerlemişti.
Fakat o, gözleri kapalı mes’ut tebessüm ediyordu. Güzel çehresi sevimli idi, kıvrılmış kolu ba şıııı destekliyordu, kenarı kalkık dudağın arasında dişleri par lıyordu.
Ve Katerin, Pierre’iıı yalnız ge çirdiği dakikalardan merak etmediğini anladı: uyukluyordu, üzüntü çekmemişti, yalancı idi ve Katerin, bu fazla alçak yatakta, bu adamın, sefahatinin i-çinde yuvarlandığını görür gibi oldu.
İki eli ile açılmış geceliğinin dantellerini alarak kavuşturdu, göğsüne sıktı... erkeğin gözlerini açıp çıplaklığını görememesi i-çin.
Pierre, hayallerinin yoldaşını görmek için gözlerini açtı.
— Sen! dedi.
Dirseğine dayanarak çarşafları itti.
Katerin, Pieıre’in üzerinde, göğsünün çıplaklığını ancak örten bir ipekli gömleğin olduğunu görerek başını çevirdi.
Pierre neş’e ile yavaşça:
— Eskiden olduğu gibi, yalnız daha güzel!
Ve haykırdı:
— O! seni seviyorum! ve sesi ciddi idi.
Eski günleri hatırlatan bu hayal ona bir vad gibi göründü. Scndeliyerek Katerin pencereye doğru bir adım attı ve durdu. Ha reket etmesi için hakikaten sebep yoktu, onu Pierre’iıı yanına götüren gayret kırılmıştı, fakat kendi kendine:
— Daha değil! diyor ve hare-
ketsiz duruyordu.
Vaktiyle olduğu gibi, yavaşça, başını eğerek, tatlı yüzünü ona göstererek yatağa doğru yürümesini Pierre isteyince; hatırasını saklıyacak olanın karşısında güzel olmak emeli ile itaat etti.
Yatağın kenarına gelince, kollarını iki tarafına düşürdü ve ge çelik aralanarak, vücudunu erkeğin nazarlarına teslim etti...
Katerin güzel olduğunu biliyordu, küçük kız iken onu beğenen çobanlar için meryemi taklit ettiği zamanlar güzel olduğunu bildiği gibi. Madem ki Pierre mes’uttu, yaşıyacaktı, hiç olmazsa ilerde, onu metreslerinden biri ile esef etmeden, nedamet duy madan mukayese edebilmesini istiyordu. Güzelliğinden mağrurdu.
Lâkin Pierre temaşa ettiği bu vücuda dokunmaya teşebbüs e-dince, Katerin bir haykırışla geri çekildi. Hayattan okadar uzak bir bakışla gözlerini ona dikti ki Pierre korktu:
— Katerin!
Onu çağırmıştı, çünkü' aııî o-Iarak, demin salonda onu fethetmekten vazgeçtiği andaki gibi, uzaklara dalmış olduğunu far-ketmişti. j
Katerin Pierre’e bakarak başını salladı ve:
— Mes’ııttuk! değil mi? dedi.
Cevap vermeden tereddüt etti.. Dehası, daima teshir eden cevabı ilhanı ederdi, lâkin teshir etmek artık mevzuubahis o-Iamazdı ve dehası Katerin’in iz dirabına cevap verebilecek kadar yüksek değildi.
Zavallıca ve mütevazi ilâve eti:
— Madem ki beni affetin yine mes’ut olacağız.
Bu affı temin etmeden canlanıp tekrar harekete gelemiyece-ğiııi anlıyordu, Katerin dalgın mırıldandı:
—■ Af etmek!...
Mücadelenin kazanılmış olduğuna hükmetti, çünkü iki kavga arasında sevişmeden birleşmenin mümkün olduğunu kabul et mek adeti idi.
Katerin fethedilmcmişti. Ona j lâyık olması, lâyık olduğunu is- | pat etmesi lâzımdı ve aldığı iyi i (Devam:, var.)

şüpheli bir ölüm
Cumartesi günü Gülhane hastahanesinde yapılan yanlış bir enjeksiyonla küçük bir çocuğun ölümüne sebep olunmuştu.
Hüsnü Kütük isminde bir vatandaşın üç yaşlarındaki kızı geçen hafta, yüzünde bazı çıbanların çıkması üzerine annesi tarafından Gül hane hastahanesine götürülmüştür.
Doktor, çocuğa bazı ilâçlar vermişse de çocuğun yüzündeki çı banlar bir türlü iyi olmamıştır.
Nihayet küçük kızın annesi çocuğunu tekrar Gülhaneye götürmüş ve doktor da bir enjeksiyon yapılmasını söylemiştir.
Çocuk iğnenin tesiriyle derhal bayılmış ve anne de yavruyu kucağına alarak dışarı çıkmıştır.
Bu sırada oradan geçmekte olan bir hastabakıcı kadının, kucağındaki çocuğun öldüğünün farkına varmış ve derhal muayenehaneye götürmüş ve muayene neticesinde de çocuğun öldüğü tesbit edilmiştir.
Hâdiseye savcılık el koymuş ve otopsi yapılmak üzere çocuk Nümune hastahanesine götürlmüş-tür.
Tahkikat devam etmektedir.
gim azade! hicranımın 3 — Pembelikle imtizaç 4 — Mestim bu gece 5 — 7 — Mani oluyor halimi takrire 8 — Bahar geldi gül acildi 9 — Emfnemin oyalı yemenisi 10 — Saz Semaisi.
22.00 Oda müziği
Antonin Dvorak. Trio ,Dumki’ op.90 Çalan : Üç kardeş triosu.
22.30 Dans Müzl&i «Pl.»
22.45 Haberler.
23.00 Çeşitli Hafif Müzik (P1.»
23.00 Programlar ve Kapanış.
I TAKVİM
Hicrî 1369 — Cemaziyel’âhır 16
J
Nefretten doğan büyük bir Aşkın filmi Kaliforniya Fatihi
Yaratıcıları : Ray Milland - Barbara Stanvvyck Barry Fitzgenrald Seanslar :
14 - 16.15 - 18.30 - 21 Tel Gişe : 15031 Tel : Müd. 24075

lÜZtU(LVT«LirONl,A»
Yangın ..................... Ot
Sıhhi imdat »î
Trenler ...... 1202!
Hav» Yolları ............ 1488?
Yataklı vagonlar ........ 11664
Su âru.»..................31571
Kiektrik J484#
Savadan *4I4(
Bağken t tatad ...
BİNSKALAR VI
EÖIBNCK VSKT.reJ (15031) ; Kaliforniya Fatihi (23432) : Er Meydanı (22294) : Raklbelcr (14040) : Vatan Kahramanı (11131) Gönülden yaralılar (14072) î Büyük macera. Şehir delıçet lciııde
(14071) : Yetlmenln aşkı (18846) : Gönülden yaralılar
Büyük .Ankara Ulus Yeni
Park Sümer
Sus Cebeci
ECZAHANELER
Merkez — Sağlık — Sebat
Rumî : 1366 — Mart 22 4 Nisan 1950 — Salı
Vasat! Ezani
Sabah 5,39 11.02
Öğle 12,17 5,41
İkindi 15,54 9,18
Akşam 18,37 12,00
Yatsı 20,10 1,34
İmsak 3,55 9,19
Abone Şartlan ■fosdekat Ift
«yı)» .---------------» bira
• ------------— U •
ttomlakst dışı
11 ------------— W cıra
» . ---------------if »
ZAFER'Im hân Şarttan
■ssiı» .................... U ’Jt»
3. t» ■ taca sayfada Bm —.. 4 » t ct sayfeda Sm. -----» »
«. »» «. (31 sayfada 3m . - la Do#wn Mltau ve
Me-lftt Utaları f «anttır.!
Devamlı ilânlar İçin hıuıvat tarife tatbik edilir.
Goscleys i ÖHdurtleı» evralı »e yanlar KtırnaUtia efCnetl* İade edüBuJS. Hanlardan n.âraHyat kabııl edilme».
Sahibi
Adviye FENİK
Yazıişlerini fiîlan idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer: Güneş Matbaan
i
u
ıl
i
ZAFER
Sayfa : 5
226 (2023)
Sayın Yolculara Müjde
Bu çekilişte yalnız para ikramiyesi
38 Haziran, 31 Temmuz, 29 Ağustos, 38 Eylül, 28 Ekim, 38 Aralık çekilişlerinde ise, bazılarımla ikişer ev olmak üzere, hem ev hem para ikramiyeleri vardır.
Ankaranın en güzel semti, Anafartalar Caddesinin merkezî rinde, havası ve geniş manzarasiyle emsali bulunmayan
15 Mayıs 1950 Çekilişinde
Vadesiz Tasarruf Hesapları ikramiye Tutarı
40.000 Lira
11135 Ankara
j Lokanta, Otel ve Eğlence
Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu
Sermayesi: 400.000.000 TL
Merkezi: ANKARA
Tel: MAKKİM
t.
Dinî ve Ahlâkî
r-
(1968)
500
600
600
Anaf ar talar Caddesi No. 224 Adliye kargısı Köşe Mağaza Ankara
Not:
Kongremize Hükümet erkânı ile bir çok milletvekilleri sendika ve dernek temsilcileri ile basın davet edilmiştir.
Şoför Okuluna
Sizin de kaydınızı yap tınmanız imkânı henüz mevcuttur.
tsmetpaşa cad. No. 4 Müracaat saati 14—18 arası. Tel: 21648
Tarus’un hikâyeleri
Kâzım Özalp C. Sencer Ap. 15 numaraya 1 liralık posta pulu gönderene yollanır.
İLÂN
Kavaklıdere Güvenevleri
KİRALIK
Mobilyalı üç ode, mutfak, banyo ehven fiyatla kiralıktır. Bah çelievler 32 inci sokak No. 9 Telefon: 31666.
İMAN
Risalesi yayınlandı. Fiyat elli kuruştur. Yazan Ali Remzi Uzbark. Kitapçılardan arayı-
İLÂN
I-ler cins Yazı ve Dikiş Makina-ları iyi fiyatla alınır.
Anafartalar Cad. İsabey Ap. No. 282 Adliye karşısı Tel: 14066.
*1^1^ T ORTAÇ7ta Bali Marka Hakiki Minyon Gül Marka ORTAÇ
I Nylon Çorap Fiatları: 535 krş. 550 krş. 525 krş. Tel
ARI
UNLARI
Besler Kuvvet verir
Büyük ikramiyeler: 15.000, İO.OOO Lira Ayrıca 500,250, İOO lirabk 80 ikramiye Bu çekilişe katılabilmek için 10 Nisan 1950 de hesaplarda 150 lira bulunması ve bunun çekiliş tarihine kadar muhafazası lâzımdır. Her 150 lira için ayrı bir kura numarası verilir.
T. C. ZİRAAT BANKASI
f ■ Belediyemize ve ilimiz ilçeleri Belediyelerine kayıtlı Motörlü vasıtaların muayene zamanları
Muayene ayları Muayene tarihleri Vesaitin cinsi Ne muayenesi
Ocak 1—15 Ocak 16—31 Ocak Resmi, Hususi. Taksi ve Motosikletler Resmi ve eshasa ait kamyonet, kamyon Yalnız fren muayenesi
Nisan 1—15 Nisan 16—30 Nisan Resmi. Hususi ve Taksi otnnıohUlert ile Motosikletler Resmi ve cglıasa ait kamyonet, kamyon ve Tamnerler Umumî, Fenni ve Fren muayeneleri birlikte
Temmuz 1—15 Temmuz 16—31 Temmuz Resmi, Hususi ve Taksi otomobilleri ile Motosikletler Resmi ve cglıasa ait kamyonet, kamyon ve Tamporlor Yalnız fren muayenesi
Ekim 1-15 Ekim 16—31 Ekim Resmi. Hususi ve Taksi otomobilleri ila Motosikletler T.ımpnrlor ve saire Umumî, Fennî ve Fren muayeneleri birlikte
Hakiki ve kabule şayan maze rete mebni ve zamanında muaye neye getirilmiyecek vesait sahip ve şoförlerinin keyfiyeti vaktinde bir dilekçe ile Belediye Başkanlığına bildirmeleri, aksi takdirde cezai muameleye tam tutulacakları Bele diye Komisyonunun 17/3/950 gün ve 1588 sayılı kararı iktizasından olduğu ilân olunur. (2016) (223)
Yükleme Boşaltma ve Taşıma yaptırılacak
Toprak Mahsulleri Ofisi İstanbul Bölge Müdürlüğünden:
1 — İstanbul Şehir ve limanı dahilinde Ofisimiz namına yapılacak hububat, bakliyat vesair maddelerin bir yıl müddetle yükleme, boşatlma ve taşıma işleri açık eksiltmeye çıkarılmıştır.
- — Eksiltme 5/4/1950 tarihine yaslayan Çarşamba günü saat 15 de Galata Bankalar Caddesi, Bahtiyar Handaki Bölge Müdürlüğü bina sında teşekkül edecek hususî komisyon önünde yapılacaktır.
3 — İstekli kimselerin 50,000 lira geçici teminatlarını eksiltme saatinden bir saat önceye kadar Ofis veznesine yatırmaları ve alacakları rsatbuzlariyle komisyona başvurmaları lâzımdır.
■T—Bu işe ait şartlaşma ve sözleşme taşanları beş lira mukabilinde Toprak Mahsulleri Ofisi İstanbul, Ankara ve İzmir Bölge Müdürlüklerinden temin edilebilir.

Büyük Otel
Kalorifer, sıcak su ve 300 metre karelik geniş terası ve bütün konforu ve istirahat salonları ile müşterilerin aradığı her evsafı haiz olarak 23 Nisana kadar açılacaktır.
Adalet Sarayı karşısında, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünün boşalttığı binalar.
Telefon: 15665
Ankara Defterdarlığından
2897 sayılı Hayvanlar Vergisi Kanunu gereğince vergi alınacak hayvanların kayıt işlerine 1 Nisan 1950 gününde başlanarak 15 Nisan 1950 akşamında son verilecektir.
Ankara Belediyesi sınırları içinde bulunan mahalle ve çiftliklerle Çankaya Kaymakamlığına bağlı bulunan mahallerdeki hayvan .sahipleri sayırn kayıt müddeti içerisinde aşağıda adresleri yazılı sayım bürolarına başvurarak hayvanlarını kaydettirmeye ve karşılığında kayıt ilmü-haheri almağa mecburdurlar.
müddet içerisinde hayvanlarını kaydettirmiyenleıin cezalı vergi-^ Çarpılacağı ilân olunur.
Ankara Belediyesine bağlı olan yerler:
Çankaya Belediye Şubesine bağlı olan yerler:
Etfaiye Meydanında eski değirmen binasında Asker Aileleri Yardım Bürosuna.
Çankaya Belediye Şubesi binasında Sayırn Kayıt Memurluğuna.
(2072)
Her idareci
Her meslekte İş adaım Her Mühendis Her Doktor
Her genç Her bayan
Otomobilciliği öğrenmek lhtiyacile karşı karşıyadır
YENİ DERS DEVRESİ 5 NİSANDA BAŞLAMAKTA OLAN
Ankara
yerleri İşçileri Sendikası Başkanlığından
Sendikamızın 5 inci büyük kongresi 4 Nisan Salı günü saat 14,30 da Ankara Halkevi Konferans Salonunda toplanacaktır. Bütün üyelerimizin gelmeleri ehemmiyetle rica olunur.
Gündem:
1 — Açış ve kongre divanının seçimi.
2 — Yönetim Kurulu ve Denetçilerin raporlarının okunması.
3 — Eski İdare Heyetinip ibrası ile yeni İdare Heyetinin seçimi.
4 — 1949 bütçesinin müzakere ve ibrası ile 1950 bütçesinin müzakeresi.
5 — Lokanta, kahve, şekerci, pastacı, han, bar, gazino ve benzeri eğlence yerlerinde çalışan bütün işçilere şamil, Sendikanın hazırladığı ücret bareminin müzakere ve kabulü.
6 — Mesai saatlerinin ve iş elbiselerinin görüşülmesi.
7 — Ana Nizamnamenin bazı mad delerinin değiştirilmesi.
8 — Dilekler. (?)...
Askerî Fabrikalar 5591 sayılı kanunla 31 Mart 1950 tarihinden itibaren İktisadî devlet teşekkülü statüsünü iktisap etmiştir.
KUIÜUM:
Çelik sanayiinin sağlayabileceği en yüksek evsaftaki bilumum Siraens - Martin ve Elektrik ocakları Çelikleri, Pik ve Çelik dökümleri, çeşitli hadde mamulleri-
Pirinç, bakırdan muhtelif profilde hadde mamulleri, Saraçlar, Borular, Telleri,
En yüksek hassasiyette Ziraat, Dokuma, Sulama makine ve tezgâhları, geniş ölçüde avadanlıklar, en yüksek evsafta yedek parça, dişli ve emsali mamulleri.
Saf ve istenilen kesafette Asit Nitrik, rupa Standartlarında Akkü asitleri, eter, kömür, Sodyum, Sülfat, Bisulfat, çeşitli Yangın söndürme cihazları.
En iyi tarzda fırınlanmış kerestelerden her nevi doğrama işleri ve arabaları ve çok geniş imalât yapacak fabrikalardan teşekkül etmektedir.
KURUM, millî sanayiimizin asırlık tecrübelerini taşıyan bünyesinde en kuvvetli Mühendis, Usta ve San’atkârları toplamıştır.
KURUM, sayın halkımızın, Tüccar, Müteahhit, Devlet Daire, Banka ve hususî müesseselerin her au emir ve siparişlerine amadedir.
E o iyi gıda Yağ ve Zeytindir
Ueın İyi, hem ucuz Yozgat Pazarında bulursunuz.
Bir kilo hurma zeytin 110 Krş. Tuzlu Trabzon yağı 5“'*
Kahvaltılık tereyağı £
Diyarbakır, Urfa £
Bir buçuk asit Ayvalık zeytinyağı 220 »
Bu ucuzluğu ancak müessese* miz temin eder Yeni Hâl No. 13 Tel: 12766.
İnşaat ve Esnafın dikkat nazarına
AT marka meşhur Sentetik Ingiliz Yağlı Boyaları
Sentetik AT marka boyalarımızın her rengi mevcuttur. 1 kiloluk kutularda ve perakende satılır. İstanbul ithal fiyatına,
Fırça ve tabanca ile kullanılmaya gayet elverişlidir. Çabuk kurur, çatlamaz, parlak renk mukavim her renk bulunur.
Satış yeri:, Posta Cad. Ahmet Eritmen Han No. 11 Tel. 14390 - 14374
(646)
Asit Sülfirik, Av-Endüstriyel aktif sanayi maskeleri,
İLAN
ATABAY Kooperatifi ortaklarına dâvet
Ortaklığımızı ilgilendiren işleri görüşmek üzere yarınki Çarşamba günü saat J5 ten itibaren Halkevi Salonuna gelmeleri ortaklardan ri-1
Yönetim Kurulu Başkanı Ali Vasfi Atabay
Çankaya’da arsalar
Asfalt caddede otobüs durağında su, havagazı, elektrik, telefon hatları üzerinde blok inşaata elverişli, bol başı bulunan ağaçlıklı biner met relik arsalar satılıktır. Ev de vardır. Müracaat: Posta Caddesi Hal arkası, Sabri Çolpan Tecimevi.
Telefon: 14017
(87») 1
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR Anafartalar Vakıf, İş Hf ju kat 1. N». 115 - TeL 1* MS.
1177)
'r
I Vcridatı Siileymon’ır
piyasada mevcudu azaldı.
Merhum Şair Enis Behiç'in -Varidatı Süleyman» adlı eseri, kitapçılara tekrar -getirtilmiştir. Okuyucularımıza, bu müstesna eseri tav?,i ye ederiz.
Sürt
Ri
I

yanında resmî ve hususî binalara fevkalâde müsait (5) büyük parselleri bulunan bağ yeri nakil dolayı-siyle satılıktır.
İsteklilerin Ulus meydanı İstanbul Pasta salonunda Halil Sezer'e müracaatları. Telefon: 14536. (630)
Satılık Evli Bağ
Balkehriz bağlarında 2075 adu 6 parsel 3455 metre murabbaı bakili bir bağ satılıktır.
Müracaat: Başkır mahallesi Pazar sokak No. 27. Tel: 13478 mektup T. B. Birliği Resmî İlânlarda Mehmet Lâleye mektupla müracaat.
Ankara Belediye Başkanlığından 4/4/1950 tarihinden itibaren 84-86 randımanlı undan francala şeklinde ekmek yapılması ve 660 gramının (25) kuruştan satılması Belediye Daimî Encümeninin 3/4/1950 tarih ve 1950 sayılı kararı iktizasıdır.
Sayın halka ve ilgililere ilân olu-
Kayıp
Üçüncü icradan 17/5/1949 tarihinde 949/3805 dosya numaralı istihkak kararının 8125 numaralı makbuzunu kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
(647)1
i Emniyet Otoları
Her gün için Ankara - Zonguldak arasında sîzlere rahat ve güzel bir yolculuk yaptırır.
Ankara telefon: 12909 Zonguldak telefon: 220
Ayaş Kültür Derneği
Yararına
Büyük Müsamere
6 Nisan 1950 Perşembe akşamı saat 21 de Halkevi salonunda
Ankara Radyo evinin yurttan sesler korosundan zengin bir program bulacaksınız
Ayrıca bir temsil (Şikago çiftçisi) oyunlar, sürprizler, eğlenceler Güzel bir gece geçirmek isteyenler biletlerini almakta acele etsinler.
Biletler: Burhan Çakır Mağazasında, Haşan Yücel Terzihane sinde satılır. (640)
Sayfa : 6
ZAFER
New - York Times’in iftiraları
★ (Baş tarafı 1 İncide) şısında Türk hatlarına gizli ajanlar sokarak fesat yaratmağa çabaladılar. Zamanla Türkiye o mıntakada kuvvetini göstererek bütün fesatlık lan temizledi. Şimdi Rus propaganda hücumları Türkiyenin bir Amerikan müstemlekesi olduğu üzerindedir.
Türkiyede komünist parti kanun dışı edilmiştir. Bu partinin sabık başkanı Şefik Hüsnü şimdi hapistedir. Hemen hepsi İstanbul ve İzmir-de olmak üzere bu partinin elemanları gayet azdır. 5000 den fazla gizli ajana sahiptir. Bu üyeler umumiyetle İstanbulda üniversite talebeleri arasında ve gayrı memnun münevverlerdendir.
Parti, ajanlar temin etmek için Sovyetler Birliği tarafından kullanılmaktadır. Sovyet Elçiliği dağılmış ajanlar (bilhassa Çekler) ile da imi irtibat temin etmektedir. Bunlar arasında az miktarda tanınmış kimseler vardır. Bulgar Bulof ve
Türk polisinin gayet iyi bildiği sabık Bulgar subayı Karist en önde ge lenlerdendir.
Devlet komünizmle çarpışırken aynı zamanda Moskova faydasız yer tahrike sebep olabilecek faaliyetleri araştırmakta ve Konya, Sivas, Erzurum mıntakalarında kuvvetli bulunan Turancıların harekâtını kontrol etmektedir.
Son zamanlarda azınlıklara karşı himayekâr bir politika takip edilmeğe başlanıldı. Pek tabii olarak harb yıllarında azınlıkların yaptıkları büyük hatalar kolay unutUla-
Ermenilerin doğudaki vahşiyane tavırları hâlâ hatırdadır. Yine harb yıllarında en buhranlı zamanlarda Kürtler Türklere 108 defa isyan etmişlerdi. Gayri mislim azınlıklar i-çin «varlık vergisi, yıkıcı bir tesir uyandırmıştı. Şimdi eskisine nazaran azınlıkların durumu çok iyidir. Devlet ile Ortodoks Patriki arasında fevkalâde bir bağlılık bulunmak-
I tadır. Türkçenin zorluğu azınlıklar arasında yavaş yavaş kaybolmaktadır. Yüzde elli nisbetinde Yahudinin İsraile hicret etmesine müsaade verilmiştir. Hükümet Türklüğü temes-sül eden müslüman azınlıkları meselesini halletmiştir.
Her ne kadar yakın mazinin meclis zabıtlarında, kürtler yabancı olarak geçmekte ise de onların lisanları Türkçenin değişmiş şekillerinden başka bir şey değildir. Ondokuz milyon nüfustan bir buçuk milyonu kürttür. Kürtler de Türkler gibi müslümanlığın sünnî mezhebine mensupturlar. Lisanları basılmaya ve öğrenilmeğe elverişli değildir. Bunun için Kürtçeyi öğrenmek çok güçtür.
Hükümet, Rus ihtirasları karsısında en büyük dikkatini silâhlı kuvvetlerini takviye etmek noktasına toplamıştır. Truman yardımı İle Türk Ordusu daha iyi talim görmüş ve daha iyi teçhiz edilmiş bir duruma gelmiştir».
Şoförlerin gürültülü bir kongresi
★ (Baş tarafı 1 incide) I
Sabahın erken saatlerinde yüz- | lerce şoför otomobilleri ile Halke-vinin etrafını doldurmuş, oradaki bütün sokanlar otomobillerle âde- ; tâ tıkanmıştı. Emniyet Müdürlüğü her hangi bir hâdiseyi önlemek i- 1 çin tedbir almış ve bir çok memur Halkevinin etrafını sarmıştı.
Saat 9 da büyük gürültüler arasında kongrenin açılmasına çalışıl - , di. Nihayet bir şoförün teklifi üzerine Atatürk’ün hatırasına hürmeten üyeler iki dakika sükûta davet edildi.
Bu ihtiram vakfesinden sonra kongre başkanlığı divanı seçildi. 1 Muhalifler ellerine filâmalar almış ve bir çok dövizler tutmuştu. Bun- | lar arasında cemiyet reisinin bir karikatürü yapılmış ve yanına da şunlara yazılmıştı: «Gölge etme, i başka ihsan istemez!» Bir başka ' filâmada da: «Allah rahmet eyle- ] sin, şoförler neylesin!» ibaresi vardı. Reisi dansederken gösteren bir diğer levhada da şunlar okunuyordu: «O yana da dön, gel sar beni, bu yana da dön gel sar beni». Nihayet kongre başkanlığına Avni Olgovaç seçildi.
Elektrikli bir hava içinde yerle | rini alan başkan ve başkanvekili ile kâtipler, Cemiyet Başkanı Halit Çelen’in idare heyetinin faaliyet raporunu okuyacağını bildirdi. Fa- ' kat muhalifler: «istemez, dinlemiye-ceğiz» diye bağırdılar. ,
Gürültü son haddini bulmuştu. Sükûneti temin etmek için Eminönü Emniyet âmiri kürsüye çıktı ve
şoförleri sükûnete davet etti. Buna rağmen karşılıklı konuşmalar ve ağır sözler salonu müthiş gürültüye boğmuştu. Nihayet cemiyet reisini tutanların sözcüleri sahneye çıkarak muhaliflerine cevap vermek istediler. Fakat muhalifler de konuşmak için sahneye çıkmış bulunuyorlardı. Bu suretle kongre riyaset divanının etrafı birbirleriy-le her an münakaşaya hazır şoförlerle dolmuştu.
Nihayet polis ve jandarmalar riyaset divanının bulunduğu yere çıkarak birbirlerine ağır sözler söy-liyen şoförleri sahneden indirdiler. İhtarlara riayet etmiyerek kongreyi karıştıran bir kaç şoför de salondan dışarı çıkarıldı. Bu hal gürültülerin yeniden artmasına sebep oldu.
Bu sırada üç kişi heyecandan ve izdihamdan bayıldı. Nihayet Halkevi idaresi İstiklâl Marşı çaldırdı ve marş hoparlörlerle bütün salonu kapladı. Şoförlerin hepsi sükûnet buldular ve saygı ile marşı dinlediler. Marşın çalınması bittikten sonra cümleleri ağızlarında kalanlar tekrar faaliyete geçerek sözlerini. anlatmaya başladılar. Gürültüler tekrar salonu doldurdu. Buna rağmen cemiyet reisi raporunu başladı-. Fakat gürültü arasında ne söylediği belli olmuyordu.
Kongre başkanı raporun heyeti umumiyesini reye koydu. Reisi tutan grup raporu dinlemeğe lüzum görmeden ellerini kaldırarak raporu tasvip ve idare heyetini ibra ettiler. Muhalifler ise «böyle şey
olmaz» diye bağırdılar. Fakat, kongre başkanı eski idare heyetini olduğu gibi yeniden seçip seçmediklerini heyeti umumiyeden sordu. Eski idare heyetini tutanlar «muvafık» diye bağırdılar. Muhalifler buna daha çok şiddetle itiraz ettiler, gürültülerin son haddini bul-
duğu sıralarda kongre başkanı: «Kongre bitmiştir, dağılalım» dedi.
Muhalifler ise, bunun kanunlara aykırı olduğunu ileri sürdüler. Kongre saat 11,20 de bu şekli ile sona ermiş oldu.
Şoförler birbirlerine ağır sözler
söyliyerek Eminönü Halkevi salonunu terkettiler. Muhalifler kongrenin kanunsuz yapıldığını, cemiyet
idare heyetinin ipkasının doğru olmadığını söyliyerek protesto etmek için noterliğe gittiler ve bir zabıt
tuttular.
Marshall plânı ve
★ (Baş tarafı birinci de) pılan bu yardım Amerikada az bulunan stratejik maddeler temini i-çin ayrılan fondan yapılmıştır. Türk lirası karşılığı da Marshall plânının dolar yardımına mukabil Türk hükümetinin Merkez Bankasına yatırdığı % 5 fondan yapılmaktadır.
Anlaşmayı Bilgin - Maden Limited Şirketi namına Sadullah Bilgin ve Ahmet Selçuk ve Marshall plânı idaresi namına da Russell Door imzalamışlardır.
Russell Door imza merasiminden sonra beyanatta bulunarak bir hususî teşebbüsle bu kabil bir anlaşma imzalamanın memleketin sınaî kalkınmasında devlet ütçesindeki yükü tahfif edecek olan hususî kapital envestismanlarını Marshall
hususî teşebbüsler
plânının daima iyi karşıladığını tebarüz ettirmiş, fakat bu kabil anlaşmaların ancak nadir bulunan stratejik maddelerin istihsaline matuf olacağını da sözlerine ilâve et-
Mr. Door bu anlaşmanın imza merasiminin Marshall plânının i-kinciyıldönümüne tesadüf ettiğini de bilhassa tebarüz ettirmiştir.
Diş kirası istiyen müşteri
İstanbul,* 3 (Telefonla) — Fatihte oturan İsmail isminde biri Ka-palıçarşıda ahçı İbrahimin dükkânına gitmiş, güzelce karnını doyurduktan sonra bir de diş kirası istemiştir. Ahçının polise müracaatı ü-zerine İsmail yakalanmıştır.
Anayasada tadilat
★ (Bas tarafı birinci de) te son 25 yıllık devrenin yetiştirdiği birinci ve ikinci sınıf elemanların bir araya toplanması pek muhtemeldir.
Bu düşünüşe göre âyân meclisinin millet iradesini tahakkuk ettirici değil, bu iradeyi başka bir şekilde tahdit edici bir rol oynamasına daha büyük ihtimal verilmektedir.
Hâdiselerin gidişine göre yeni Meclisin 1950 yılı içinde Anayasa tadilâtını tahakkuk ettireceği ve kanun için lüzumlu olan üçte iki ekseriyeti sağlıyacağı ümidinin bes lendiği anlaşılmaktadır. Ondan son raki devrede Millet Meclisi çoğunluğu muhalefetin eline geçse bile iktidarın kolay kolay arzu ettiklerini tahakkuk ettiremiyeceği şüphesizdir. Bahusus Devlet Reisi ile ayan meclisinin müşterek kararı neticesinde Millet Meclisinin dağı-ı.‘ » . imkân dahiline girecektir.
Şurasını da belirtmek lâzımdır ki âvan meclisi üyeleri bazan mib-let tarafından seçilmezler. Ya devlet reisi veya hükümet tarafından tayin olunuılar.
Bu vaziyete göre eski Başbakan ve Bakanların, yüksek devlet memurları ve emekli generallerin, nihayet bugün vazife başında olan aynı vasıfları haiz zevat ile valilerin müstakbel âyân meclisinin muhtemel üyeleri sayılması gerekmektedir.
Işıklar Caddesi, Çankırıkapı,
Ismetpaşa, Keçiören, Etlik,
Akköprü, istasyon
Halkına Müjde

y*
Telefon ettiğiniz takdirde en kısa bir zamanda, bütün konforu haiz lüks otomobillerimiz ayağınıza gelir.
ADRES: Zincirli Cami Sokak No. 13 — Ankara
Zehirli kahve ile işlenen cinayet
★ (Baş tarafı 1 incide)
Vahidenin cezaevinde şişmanladığı müşahede olunuyordu. Mahkeme salonuna küçük çocuğunu elinden tutarak girdi. Okunan iddianamede hâdise etraflıca anlatılmakta ve Va-hide’nin idamı istenmekte idi. Bundan sonra sorgusu yapılan Vahide şunları söyledi:
— «Mazhar’ı İstanbul’dan tanırım. Kocamın hemşehrisidir. Bir gün bize geldi, kocamla kanarya kuşu alıp bizim evde beslemeğe başladılar. A radan bir ay geçti, kocam ramazanda Gölcük’e gitit. B usırada Mazhar bana «ben kocanın hemşehrisiyim, seninle de dünya ve âhiret kardeşim, memlekete gidiyorum, gel, hâ-tıralık bir resim çektirelim» dedi. Beni kandırdı ve beraberce resim çektirdik. Sonra bu resmi ileri sürerek benimle sevişmeğe başladı, be ni tehdit de ediyordu. Cinayet günü bize gelmişti. Kocam öğle ezanını o-kumaya gitti, ben de dışan çıkmak istedim. Tabancasını göğsüme dayadı, tehdit etti ve «sana ilâç getirdim, bu ilâç züriyeti keser, bunu kocanın kahvesine koy» dedi. Ve ilâcı koymazsam gece beni öldüreceğini söyledi. Ben de bilmiyerek kahveye koydum.»
Sorgu yargıcı ise bu müdafaayı varit görmüyor ve suçlunun zehiri bir çöpçüden aldığını ve kocasını öldürmek için kahve fincanına koyduğunun bütün delilleriyle sabit olduğunu bildiriyordu.
Duruşma şahit celbi için başka bir güne bırakıldı.
Başmakaleden devam »
Dış tehlike diye, propagandalar...
Evet, İtalya ile dostluk münasebetleri kurmak da şüphesiz, iyi bir şeydir. Fakat bununla Atlantik paktını mukayeseye imkân var mıdır? O Atlantik paktı ki, Rus tehlikesini ayrıca Batıda bir duvar arkasuıa sıkıştırmış, fakat Cenuba doğru kanal açmıştır. Atlantik paktından atlayışımızın, bugün biraz daha tehlikeye yol açtığının farkında değil miyiz?
Fakat, bütün bunların dışında, bir dış tehlike dendiği zaman, bunun yalnız aziz Türkiyemizin üzerine müteveccih olacağı zannedilme* melidir. Bu devrin harpleri artık mevzii olmaktan çıkmıştır. Bir harp çıkacak olursa, bütün insanlık yeni bir badireye atılacaktır. Rusya’nın bize saldırması demek, dünya hükümranlığına karşı gelmesi demektir. Bu da şüphesiz, lâzım geldiği şiddetle mukabele görecektir. Şu halde bir dış tehlike varsa, aynı zamanda bütün dünyaya müteveccihtir. Öyleyse nasıl olur da yalnız Türkiye için bir dış tehlikeden bahsedebiliriz?
Buna rağmen kabul edelim ki, hakikaten bir dış tehlike mevcuttur; fakat bunun için behemehal ve mutlaka Halk Partisinin iktidarda bulunması mı lâzımdır? Bu kahraman Türk milleti, İstiklâl Harbini başardığı zaman başında bir Halk Partisi mi vardı? Dış tehlikeye karşı koyacak, en büyük kuvvet millî bün-yemizdir. Bünyeyi sağlam tutmak ise demokratik esasları her şeyin üstünde tutmakla kabildir. Çünkü biz, behemehal bir partinin iktidarda bulunmasını âmir bir faşist zümreye değil, Garp demokrasilerine bağlıyız.
Bu memlekette, hangi parti iktidarda olursa olsun, her vatandaş bir tehlike karşısında uhdesine düşen vazifeyi yapacaktır; fakat dış tehlikeyi biz önledik, diyenlere bugünden peşin bir diyet vermiyecektir. İstiklâlimizi, hürriyetimizi ve toprağımızı korumak, kadın, erkek, genç ihtiyar hepimizin en başta gelen borcu muzdur. Demokratik esaslarla seçilen bir iktidar iş başına gelecek olursa, bu vazifeyi daha büyük bir maharet ve kuvvetle yapacaktır. Çünkü kuvvetini milletten alacaktır.
O halde Halk Partisi dış tehlike mevzuunu bir tarafa bırakıp, millî kalkınmayı nasıl başaracağını lütfen anlatsın. Fakat teessürle söyliyelim ki, bu mevzuda ne kadar yaya olduğumuzu şimdiye kadar olan icraa-tiyle, daha doğrusu icraatsızlığiyle bol bol isbat etmiştir.
Adviye FENİK
Fen şehitlerinin hatıraları anıldı
Dün saat 15 de Askerî Veteriner Akademisi binasında, bundân 22 sel ne evvel Ruam tedavisi ile uğraşırken yakalandıkları bu amansız hastalıktan kurtulamıyarak şehit olan veteriner Prof. Ahmet ve muavini Hüdai ile Yüzbaşı Kemal’i anmak için bir tören yapılmıştır.
Akademi Müdürü Tuğgeneral Ab-dülkadir Tolonun bir konuşmasından sonra saygı duruşu yapılmış ve mü teakiben kürsüye gelen Prof. Sadettin Yarar Ruam hastalığının insanlar için artık tehlikeli olmaktan çıkma zamanının yaklaştığını ve fen şehitlerimizin bu uğurda hayatlarını kahramanca feda ettiklerini belirtmiştir.
Bunu Biolojik Enstitüsü Lâbora-tuvarlar Şefi Sadık Gören ve Genel Kurmay Veteriner Dairesi Başkanı Tuğgeneral İbrahim Erses’in aynı şekilde konuşmaları takip etmiştir.
Son olarak kürsüye gelen stajyer Teğmen Sezai Sayıner «Bizlere örnek oldunuz, ruhlarınız şâdolsun» diyerek konuşmasını bitirmiş ve şehitlerimizin çalışmış oldukları lâ-boratuvar gezilerek törene son verilmiştir.

Lig maçlarına Eylûliin ilk
haftasında taşlanamaz mı ?
1949 ■ 1950 futbol sezonu, Ankara Bölgesi için diğer yıllara nazaran bir hayli çetin geçmiş, kulüplerle Tertip Komitesi arasında da bazı ihtilâflar olmuştur.
Bu sezon havanın tatminden fazla bozuk gitmesi lig maçlarının zamanında bitirilememesini ve hâlâ Ankara şampiyonunun malûm olmamasını intaç etmiştir.
Bu ihtilâf ve mahzurları düşünerek, önümüzdeki sezon lig maçlarına Eylülün ilk haftasında başlanması lüzumuna kani bulunuyoruz. Bunun için de bu konu üzerinde Bölgenin, Tertip Komitesinin ve kuljplerin titizlikle durmasının faydalı olacağı ümidindeyiz.
Çünkü; lig maçlarına Eylülün ilk haftasında başlanmasının muhtelif cephelerden faydalarını şöylece sıralayabiliriz:
1 — 1949 - 1950 sezonunda olduğu gibi, lig maçlarını bir devre değil, iki devre olarak oynatmak suretiyle kulüp arasındaki anlaşmazlıklar ortadan kalkacaktır.
2 — Lig maçlarında derece almak artık takımların kuvvetleriyle mümkün olacaktır.
3 — Maçların erken tarihte başla-masiyle, daha ziyade güzel havalarda yapılacak olan karşılaşmalar büyük alâka toplıyacağından, kulüpler de fazla miktarda hasılat elde edeceklerdir.
4 — İki devre olarak yapılacak lig maçlarında, devre arasında bir aylık dinlenme tatili verilmesi mümkün olacağından, bu müddet içerisinde kulüpler de yerli ve ecnebi teşkilâtlarla temas fırsatını bulacaklardır.
5 — Güzel havalarda yapılacak karşılaşmalara halkın alâkası da daha çok artacaktır.
Yukarıda işaret ettiğimiz bu sebeplerle, lig maçlarına erken başlanmasına hiç bir mâni olmıyacağı gibi, faydalarının mevcut olduğu kolay ca anlaşılmaktadır.
İngilterede bile lig maçlarına Ağus tosun ikinci haftasında başlandığına göre, ileri sürdüğümüz bu tarih memleketimiz için en müsait bir zamandır. Esasejı resmen futbol mevsimi de o tarihte açılmaktadır.
Ankara Bölgesinde bir kaç yıldan beri devam etmekte olan istikrarsızlığın ortadan kalkması için, önümüzdeki sezondan itibaren bu işi ele almak zamanı gelmiştir.
Bunun için de. daha şimdiden Bölgece lüzumlu tedbirler alınarak bir faaliyet programı hazırlanmasını şiddetle ihtiyaç vardır. Bu teklifimi-
zin ilgililer ve kulüpler tarafından müsait karşılanacağını kuvvetle tahmin ediyoruz.
Temennimiz, 1950 - 1951 futbol sezonunda, geride bıraktığımız yıla ait bütün ihtilâflar unutularak, girmek suretiyle kulüplerin elele vererek müştereken Ankara fotbolü-nün kalkınmasına yardım etmeleridir.
Amerikadaki Öğrencilerimizin Voleyboldaki başarıları
Amerika Colombia Üniversitesinde okuyan Türk talebelerinin teşkil ettiği Voleybol takımı, 18 takım arasında yapılan müsabakalarda birinci olmuştur.
Şampiyon Türk takımını teşkil e-den gençlerimiz şunlardır:
Ali Koçi, Çetin, Ayhan, Sami, Er-tuğrul, Ahmet.
Yedeksuboydaki Fenerli futbolcular
Yedek Subay Okulunun bu devre öğrencileri, 23 Nisanda diplomalarını alarak mezun olacaklardır.
Öğrencilerin subaylık hizmetlerini yapacakları kıtaların kuraları çekilmiştir.
Bu kurada Fenerbahçeli Salâhat-tin’e Merzifon, Fikret ve Murat'a İstanbul çıkmıştır.
Fenerbahçenin Ankara maçları
Millî Eğitim Mükâfatı müsabakası için İzmir’e gitmiş olan Demirspor ve Gençlerbirliği takımlarının bugünkü İzmir treni ile şehrimize gelmeleri beklenmektedir.
Ayrıca Millî Eğitim Mükâfatı nüsabakaları için Fenerbahçe ve Vefa takımları hafta içinde şehrimize gelerek, Demirspor ve Gençlerbirliği ile karşılaşacaklardır.
Cumartesi günü: Demirspor - Vefa, Gençlerbirliği - Fenerbahçe.
Pazar günü: Demirspor - Fenerbahçe, Gençlerbirliği - Vefa ile oynayacaklardır.
İzmir takımları da İstanbul'a giderek, Galatasaray ve Beşiktaşla kar şılaşacaklardır. Ankara takımlarının İzmir”de aldıkları iyi neticelerden sonra bu haftaki maçlarda alacakları netice merakla beklenmektedir.
Recep Pekerin cenaze merasimi
İstanbul, 3 (Hususî) — Ebedî gaybubetini teessürler bildirdiğimiz İstanbul Milletvekili eski Başbakan Recep Pekerin cenazesi bugün öğle nazamını müteakip Beyazıt camiinde askerî merasimle kaldırılmıştır.
Cenaze top arabasiyle taşınmış, iki bando cenaze marşı çalmıştır. Cenaze Edimekapı şehitliğine defnedilmiş, mezar başında Ulaştırma Bakanı Kemal Satır ile Cevat Dur-sunoğlu ve Vali birer nutuk söylemişlerdir.
Bâl’de açılacak
nümuneler serg’si
Serbest mübadele sistemine__„
ru atılan tedrici adımlar nümune-lerin teşhir edildiği fuarlara olan umumî alâkayı arttırmaya devam etmektedir. Bunların arasında Bâl fuarı uluslararası fuarlar listesinde hususî bir yer işgal etmektedir.
doğ-
Komutanların tekaütlüğü meselesi ir (Baş tarafı birinci de) bi Millî Savunmadan da bir hayli tekaüt muameleleri yapılacağı gayet tabiidir. Fakat seçimler arifesinde böyle bir tekaütlük listesinin çıkmasi iktidarın seçim politikasına zararlı olabileceğinden hazırlanmış olması gayet tabiî bulunan listenin seçimleri müteakip tatbike konacağını muhakkak saymak lâzımdır.
Bundan, başka, Millî Savunma Bakanlığının listelerini biz hangi vasıta ve imkânlarla araştırabili-riz? Verdiğimiz haberler doğru değilse Milli Savunma Bakanlığının, büyük rütbeli askerlere ait mühim bir tekaütlük listesinin mevcut olmadığını ve seçimlerden sonra da böyle bir hareket yapılmıyacağını kat’î surette bildirmesi daha münasip olur. Bizim düşüncemize göre ordu tekaüt listesiyle diğer bir Bakanlık tekaüt listesi arasında hu-kukan hiç bir fark yoktur ve gözetmek de doğru değildir.
Bâl fuarı her zaman olduğu gibi İsviçre mamûlâtının sadık bir aynasıdır. Gerek son ayların Ipara hareketleri, gerekse her memlekette devamlı bir artış gösteren istihsal yüzünden dünya piyasalarında her taraftan kendini belli ettiren rekabet İsviçreli sanayicilerin gayretlerini kamçılamış ve arttırmıştır. Bu gayretin neticeleri fiatlara olduğu gibi eski vasfını muhafaza e-den İsviçre kalitesine de aksetmiş bulunmaktadır.
15 Nisandan 25 Nisana kadar sürecek olan İsviçre Numuneler Fuar’1 bu iki konu yönünden ilgi çeken bir meşher olacaktır. Evvelki
senelerde olduğu gibi bu sene de fuara iştirak bilhassa İsviçre sanayiinin önemli ve an’anevî şubelerini teşkil eden makine, elektrotek-
nik, mensucat ve saatçilik branşlarında çok canlı olacaktır.
Bâl fuarını ziyaret etmek isti-yenler İsviçre Elçilikleriyle Konsolosluklarından ve hariçteki resmî İsviçre acentalarından fuar hakkında her türlü malûmat ve tafsilâtı alabilirler.
İzmir Belediye Boşkanı
İzmir, 3 (Telefonla) — İzmir Belediye Başkanlığı için yapılan seçimde avukat Hulûsi Selek başkanlığa seçilmiştir.
Bir Kaçakçı motörü yakalandı
İzmir, 3 (Telefonla- — Bugün Kuşadası civarında kaçakçılık yapan bir Yunan motörü Türk gümrük muhafaza kuvvetleri arasında cereyan eden müsademe neticesinde Yunan motörü yakalanmış ve yaralı olarak iki Yunanlı hastaha-neye kaldırılmıştır.
Bir komünist mahkûm oldu
Komünistlik propagandası yapmaktan sanık Ahmet Durak’ın duruş masına dün İkinci Ağır Ceza Mahkemesinde devam olunmuş ve karar verilmiştir.
Tahkikat evrakına göre, Ahmet Durak müteaddit defa Sovyet Elçi-liğine girmiş ve içşiler arasında komünistlik propagandası yapmıştır. Ahmet Durak’ın amcası yakın zamanlara kadar Rusya’da Şark İşleri Genel Müdürlüğünü yapmış biridir. Ahmet amcası ile öteden beri muhaberede bulunmaktadır.
İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Ahmet Durak’ın işçiler arasında komünistlik propagandası yaptığını sabit gördüğünden sanığa bir sene ağır hapis cezası vermiştir.
Avrupalımn geliri
Vaşington, 3 a.a. — İktisadî istikrara doğru şayani dikkat terakkilere rağmen Avrupalımn yıllık ortalama geliri bugün ancak 422 dolar, yani 1.300 doları aşan Amerikalının ortalama gelirinin üçte birinden azdır.
İktisadî işbirliği idarecisi Paul Hoffman’ın temsilciler meclisi bütçe talii komisyonunda, Marshall Plânı fonunun arttırılması için verdiği ve bugün yayınlanan izahatta bunlar tasrih edilmiştir.
Gl Aldoğan aleyhinde yeni bir dava
İzmir, 3 (Telefonla) — Bugün Milletvekili Sadık Aldoğan hakkında İzmirde Gar gazinosunda söylediği bir nutuktan dolayı takibat a-çılmıştır. .. _____ ..
_________________________4-4 195)
R. Aydınlının muhakeme^ *
Müdahii Avukat Boşbakanın da dinlenmesini istedi
İnönü'ye suikast iftirasından sa-1 nık Reşat Aydınlı’nın duruşmasın^ dün de devam edilmiştir.
Şahit olarak dinlenecek olan Demokrat Parti Başkanı Celâl Bayatı kendisine gönderilen celpnameyi almadığından mahkemeye gelmemişti.
Müdahii avukatı B. M. M. tatil eJ dilmiş olduğundan, Celâl Bayar’ıJ ev adresine davetname yazılmasını,I Başbakan Şemsettin Günaltay ile, Burdur Milletvekili Ahmet Ali Çı-nar’ın şahit olarak dinlenmelerini istedi. .
Sanık Reşat Aydınlı da duruşmaya gelmekten vareste tutulması talebinde bulundu. Neticede Celâl] Bayariın ev adresine davetname gönderilmesine; Başbakanla Ali Çı-1 nar’m dinlenmelerine bilâhare karar verilmesine ve Reşat Aydınlının duruşmaya gelmekten vareste ,tu-tulmamasına karar verilerek rr?;-; *
hakeme başka bir güne bırakıldı. '
Reşat Aydınlı’nın işleri dolayı-siyle duruşmaya gelmek istememesi üzerine, seçimlere katılıp ka-tılmıyacağı hakkında gazetecileı I tarafından sorulan suale cevap ve- ! ren Aydınlı «Hayır, Milletvekilliği- I ne adaylığımı koymıyacağım» de- I miştir.
14 Mayıs seçimlerini takip için
ir (Baş tarafı birinci de) 1 mahfillerinde daha şimdiden sebe- 1 bi tahmin edilebilir bir endişeye] vesile teşkil etmiş bulunmaktadır. '
İzmirde yoklamalar sona erdi
İzmir, 3 (Telefonla) — İzmir Demokrat Parti adayları yoklaması L. dün sona ermiştir.
Bayındır, Bergama, Çeşme, Diki- i li, Foça, Karaburun, Kemalpaşa, ' Kiraz, Kuşadası, Kınık, Menemen,, Ödemiş, Urla, Seferihisar, Tire, Tor; balı neticeleri il merkezine getiri-1 lerek tasnif yapılmıştır. Tasnif neticesi gizli tutulmaktadır. Bununla beraber, Ekrem Hayri Üstün dağ ve Refik Şevket İncenin denemedir kazandığı muhakkak olarak bi-1 /inmektedir.
Osman apan, Nevzat Bilgin, Sa-i dik Giz, Abidin Tekön, Yahya Ke-| rim Onat, Muhittin Erener, Hüsa- ) mettin Petek’in ise yapılan tasfctf, -)4 neticesinde listeye girdiği söylen-1 mektedir.
İstanbulda yoklamalar Pazara
İstanbul, 3 (Telefonla) — Yarın akşam Milletvekilliği için müracaat müddeti bitmektedir. Önümüzdeki Pazar günü bütün ilçelerde yoklama yapılarak İstanbul Demokrat Parti adayları tesbit edilecek ve netice Genelkurula bildirilecektir. '
İstanbul Valisinin faaliyeti
İstanbul, 3 (Telefonla) — Şehrimizdeki muhtarlar bugün Eminönü Halkevinde valinin başkanlığında bir toplantı yapmışlardır.
50 kadar muhtarın iştirak ettiği bu toplantıda mahallelerin dertleri, muhtarların karşılaştıkları müş küler üzerinde etraflı görüşmeler--yapılmıştır.
Seçimlerin pek yaklaşmış olduğu-bu sırada valinin muhtarları davet ederek mahallelerin ve muhtarların dertleriyle meşgul olması mâ- ’ nidar görülmektedir.
Şehrimizde Halk Partisinden istifalar
ir (Baş tarafı birinci de)
Sıtkı Acun, Yenidoğan 5 No., lir muhtarı C. H. P. Yenidoğan bucağı ikinci başkanı, Satılmış Cerrah, Ha-cer Akdağ, Emine Sezer, Fatma Yılmaz, Fatma Şengül, Recep Ses-zer, Ekrem Sakin, Ahmet Vapur,. Kâmile Girgin, Ayşe Kızılaitm, Vahdet Durutuna, Fatma Giilcemal, Ayşe Karabulut, Emsal Yüksel, Şefik Peker, Osman Tuz, Azime Kahraman, Gürdane Arslan, Mehmet Arslan, Musa Çamaltı, Gülsüm Çamaltı, Musa Mirza, İzzet Gülver-di, Ayşe Tümay, Rıza Arslan, Fatma Durmaz, Haci Coşkun, Mehmet Dinç, Durmuş Durmaz, Huriye Yıldız, Celâl Bayrak.
6 Nisanda kıyamet kopmıyacak
■a- (Baş tarafı birinci de) meti belirmiş olacak, Yemen taraflarından yükselerek küremizi kaplıyacak ateş saçışlarından sonra güneşin garptan doğması büyük kıyamete haşlangıç teşkil edecektir.» Vâiz, Ye’cüç ile Me’cüc’ün, Tec-cal’ın ve nihayet İsanın gökten inmesi ile asıl kıymetin kopacağını da anlatmış ve halkımızın, daha doğrusu zayıf iradeli kimselerin, bilhassa kadınların 6 Nisanda kıyamet kopacağına dair ortaya çıkarılan şayialara kulak asmamalarını tavsiye etmiştir.

Comments (0)