Cumartesi
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik Denizeller Cadde»! S Posta Kutum: 111 ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel:......... 15dl*
Yazı lfleri İdare ....... 15S15
Fiyata her yerde 1* kuruştur.
“Çalışma Bakanı istifa etmelidir,,
Üç işçi Sendikası da grev f hakkı istediğini belirterek j, Reşat Ş. Sirer'i yalanladı
İşçiler kendilerine komünist diyenlere, ı hakettikleri cevabı veriyor Ç
Çalışma Bakanı Reşat Şem-şettin Sirer’in grev meselesi hakkmdaki beyanatının gerçek demokrasi taraftan işçiler tarafından ne derece infialle karşılandığını tesbit etmek üzere çeşitli işçi gruplarına müracaat ederek elde ettiğimiz neticelere bugün bir kaç tane daha ilâve etmiş bulunmaktayız.
Bu arada Şoförler Cemiyeti Başkanı Abdullah Caner, bir arkadaşımıza, meslektaşlariyle konuştuktan ve cemiyetin idare kurulunda, konuyu arkadaş-lariyle birlikte uzun uzun tahlil ve tetkik ettikten sonra bazı kararlara vardıklarını söylemiş ve:
«Cemiyetimiz her türlü günlük politikanın üzerinde, memleket ve vatan sevgisiyle hareket eden, meslekî bir teşekkül-* (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Bugün 2 nci sahlfede ANA VE BABALARA ZEKÂ OYUNLARI __ Yazan : Dr. H. Malik EVRENOL
Memurlara gelir vergisinin
DEMOKRASİNİNDİR
tatbikine 1 Martta başlanıyor
Memur maaşları gelir vergisinin tatbiki suretile yüzde 40-50 nisbetinde bir yükselme gösterecek
Bundan başka yine Martta memurlara 1 maaş nisbetinde ikramiye verileceğine dair şayialar
Devlet bir kâr miiessesesi midir?
Marshall yardım plânı sayesinde açığı kapatılan 1950 yılı bütçesinin bütçe komisyonundaki müzakereleri esas itibariyle sona ermiş bulunmak tadır.
Bundan bir müddet evvel verilen bir kararla 1950 senesi 1 Ocak tarihinden itibaren ancak esnafa ait kısmı yürürlüğe giren Gelir Vergisi Kanununun memurlara şâmil olan diğer maddeleri 1951 senesinde tatbik mevkiinde konacak ve o tarihe kadar da memur maaşlarından kazanç buhran vesair vergilerin eskisi gibi kesilmesine devam edilecektir.
Marshall yardımı sayesinde bu sene bütçenin mehmaimken açıksız hazırlandığını nazarı dikkate alan ilgililerin ilk kararda ısrarın lüzum suzluğu kanaatine varmışlar ve Gelir Vergisinin memurlara ait kıs -minin tatbik tarihini değiştirmiş -terdir.
Son şekle göre memur maaşlarından Gelir Vergisi tarhiyatma Mart’ın 1 inci gününden itibaren başlanacaktır.
Memurlara Gelir Vergisi tatbik edilmesiyle evvelce alınmakta olan vergiler yalnız bir isim altında toplanacak fakat vergi miktarının a-zalmasiyle bütün memur maaşların dan otomatikman bir yükselme ola-
Bu vaziyette aynı zamanda emekli dul ve yetimlerin de istifade edeceği haber verilmektedir.
Nitekim memur ve emeklilerin dışında kalan askerî memurlar da son günlerde Meclise verilen yeni Barem Kanunundan istifade ederek bugünkünden çok farklı maaş alacaklar ve böylelikle askerî ve sivil memurların maaşları % 40 ilâ 50 nisbetinde artmış olacaktır-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Filibe’deki bomba hâdisesi
Konsolosluğumuza bomba koyanlardan biri ölüm cezasına mahkûm edildi
Yapılan duruşma dün sona erdi
Sofya, 3 (AP) — Haber a-lındığına göre Filibe mahkemesi dün -Tethişçilik yapan ve halk aleyhtarı faaliyetler de bulunan bir faşist grupu mensuplarını, mahkûm etmiştir. Bu grupun bazı mensuplan, 1949 yılının 9 Eylül tarihinde Fîlibedeki Türk konsolosluğu önüne iki adet iptidai bomba koymakla itham edilmişlerdir. Bu bombalardan biri patlamış ve konsolosluk binasında hasara sebebiyet vermişti.
İr (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
uvveiKi aaşam Genel Kurmay Haber Başkanı tarafından Gar gazinosunda memleketimizden ayrılan İngiliz ve İsviçre Ataşemiliterleri .şerefine bir vedâ kokteyli verilmiştir. Yukarıdaki resimde sağdan itibaren 2 inci İsviçre Ataşemiliteri, 3 üncü General Fevzi Uçaner, 4 ündü İngiliz Ataşemiliteri, 5 inci Genel Kurmay Haber Başkanı General Naci Aka, G mcı da yeni vazifesine başlayan İngiliz Ataşemiliteridir.
Yeni Seçim K.Tasarısı mebuslaradağıtıldı Müzakereler pazartesiye başlıyor Komisyon raporunda tasarının başlıca hususiyetleri ve emniyet tedbirleri 16 Maddede belirtiliyor
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
amsnn, 2 — Devlet elindeki işletmelerde takip edilecek birinci gaye, halkın ihtiyaç-ı ucuz ve en kolay bir şekilde karşılamak ve hele yalnız kâr etmek hırsına yer vermemektir. Çünkü devlet tüccar değildir; devlet fabrikatör değildir; devlet temettüü hissedarlar arasında tevzi eden bir anonim şirket değildir. Ve nihayet ortada bir sermaye varsa, o bu milletin sermayesidir. O halde, devlet elindeki işletmelerin hizmetlerinden, mahsullerinden, mamullerinden hasıl olacak temettüü, bilhassa maliyetini düşürerek fiyatları ucuzlatarak halka iade etmeleri kadar âdil bir şey olamaz.
Eğer devlet, hususi teşebbüs dışında muayyen işlere el atmışsa, bunun tek sebebi sadece, bir yol göstericilik olmalı, ve bundan kâr temin etmeği pek düşünmemelidir.
Elbette ıbir fabrikanın veyahut bir işletmenin masrafları vardır. Makinelerinin amortismanı vardır; sermayenin faizi vardır; bunun dışında her ihtimale karşı bir İhtiyat ayrılacak, veyahut tesisler genişletilecektir. Bütün bunlar için ayrılması lâzımgelen paranın kazanılmasına hiç bir şey diyecek değiliz. Ancak devletin normal kâr haddi dışına çıkarak, yüzde yüz ve hattâ daha fazla kârlar aramasının sebebini anlamağa imkân yoktur.
Geçenlerde bir arkadaşımız da bu mevzua temas etmiş ve Sümer-bank’ın bir sene zarfında yaptığı kârların ne kadar fahiş olduğunu, bize rakamlarla göstermişti.
Halbuki biz biliyoruz ki, Sümer-bank- memleketteki pamuklu mensucat. ihtiyaçlarını karşılamak ve köylüyü ucuza giydirmek için kurulmuş bir teşekküldür. Gümrük duvarlarını Çin şeddi gibi yükseltip, pamuklu ithalini durdurduktan sonra, fiatlan alabildiğine yükseltip yalnız kâr teminini düşünmek ve bütün imkânları yalnız bu hırs uğrunda seferber etmek iş değildir. Devletçilik bahis mevzuu olduğu zaman, hiç bir vakit, yalnız ve yalnız devlete bir kâr temini maksadı gü-dülmemelidir. Dâvanın esası fiatlan arttırarak, hayat pahasına yükseltmek, vatandaşlara tahammüllerinin fevkinde bir yük yüklemek değil,
namakta, kârdan başka hiç bir şey düşünülmemektedir. Geçen gün, U-laştırma Bakanı Dr. Kemal Satır’ın Bütçe Komisyonunda muhtelif işlere
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
| Meclisin | dünkü
| toplantısı |
Büyük Millet Meclisi dün Feridun Fikri Düşünselin başkanlığında toplandı. Hıfzı Oğuz Bekatanın ıslah e-dilmesi gereken muamele vergisi mevzuu hakkında ne gibi tedbirler
düşünüldüğüne dair sözlü sorusuna Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal cevap verdi.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
32 kişinin katli
İki general ve bir albay tevkif edildi Van vilâyetinin Özalp kazasında kurşuna dizilen 32 vatandaşın ölümü dolayısiyle bu hâdisede mesul görülen Orgeneral Mustafa Muğlalı, Tümgeneral Rasim Saltuğ ve Albay Rüştü Tüterin Genelkurmay askerî mahkemesinde devam eden duruşmaları sonunda tevkiflerine ka rar verilmişti.
İki general ve bir albayın tevkifleri hakkmdaki karar dün infaz e-dilmiş ve her üçü de tevkif edilerek Askerî Cezaevine gönderilmişlerdir.
Şehrimizde bulunan Keşmir Başkanı dün de Meclis Reisi Şükrü Sa-recoğluyu ziyaret ederek kendisiyle bir saat kadar görüşmüştür. Yukarıdaki resimde Başkan Saraçoğlu ile beraber görülmektedir.
D.P. nin yurttaki faaliyeti
Karakösede 600 kişi C.H.P. den istifa etti
ıevKinae Dır yuk yüklemek değil, sadece bir hizmet ifa etmektir. Hele şeker sanayiinde devletin 60 milyon lira kâr temin etmesini akıl ve havsala alamaz. Veremle gûya bir savaş yapıldığı bir zamanda en mühim gıda maddesi olan şeker üzerinden vatandaşlara böyle muazzam bir vergi tarhedilmesi hiç bir mantıkla telif edilemez.
Devlet, eğer bazı sanayi şubelerine el atmışsa, bunun sebebi, istediği gibi bir fiyat takdir ederek kendi sine bir gelir temininden ibaret değildir.
Fakat maalesef bir çok devirt işletmelerinde sadece bu fikir rol oy-
Dış Bokanlığındaki son yapılan tasfiyelere ait Danıştayda bir dâvâ daha açıldı
1949 yılının Ocak ayında Dışişleri Bakanlığında vazife görmekte iken, emekliye sevkedilen Mahmut Cahit Conker, Danıştayda Dışişleri Bakanlığı aleyhine bir dâva ikame etmişti.
Salâhattin Odabaşıoğlunun riya -set ettiği genel kurulda bu dâvaya dün saat 14.00 de bakılmıştır.
Oburum açılınca başkan, dâvacı Mahmut Cahit Conker ilk önce, ken dişi hakkında emeklilik kararı ve-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Refik Koraltan Tarsus Demokrat Parti Kongresine iştirâk etmek ezere bugün uçakla Tarsusa hareket ediyor
Öğrendiğimize göre Şubatın 5 inci günü toplanacak olan Tarsus kongresine Demokrat Parti Genel Kurulu adına iştirak etmek üzere Refik Koraltan bugün tayyare ile Adana-ya hareket edecektir.
Adanada Demokrat Parti teşkilâtının gittikçe kuvvetlenmekte olduğu haberleri içinde Tarsus kongresi Demokrat Parti tarafından hususi bir alâka ile takip edilecektir. Tar-sustan gelen haberlere göre kongre için büyük hazırlıklar yapılmış ve tamamlanmıştır.
Karakösede C. II. P. den 600 kişi istifa etti
Karaköseden şehrimize gelen bir telgraf haberine göre, Karakösenin tanınmış tüccarlarından Halk Partisi idare kurulu, belediye il genel İt (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de) |
Refik Koraltan
Milletvekilli seçimi Kanunu tasarı sı ve geçici komisyon raporu bugün matbu halde milletvekillerine dağıtılmıştır. Pazartesi Meclis umumi heyetinde müzakeresine başlanacaktır. Geçici komisyon raporunda tasarının başlıca hususiyetleri ve emniyet tedbirleri şu şekilde tesbit edilmiştir.
1 — Seçim bölgesi ve sandık a-lanları halkın kontrol imkânlarını artıracak şekilde daraltılmtıştır.
2 — Sandık kurullarının tarafsızlığını sağlamak için bu kurullar da siyasî partilerin eşit sayıda üye bulundurulması kabul edilmiştir
3 — Siyasî partilere bu üyeler • den başka sandık başı muamelelerini yakından takip etmeye yetkili müşahitler bulundurmak hakkı tanınmıştır. Ayrıca bağımsız adaylar da müşahit bulundurabileceklerdir
4 — Kurullarda halk üzerinde nü fuz sahibi olabilen zabıta âmir ve memurları milletvekilleri adayları gibi kimseler vazife alamıyacaklar -dır.
5 — Kurul başkan ve üyeleri tarafsızca vazife göreceklerine dair alenen yemin edeceklerdir.
6 — İlgililerin her türlü seçim muamelelerine masrafsız ve külfetsizce yerinde ve ayağında itiraz e-debilmesi sağlanmıştır.
7 — Bütün muameleler şikâyetler itirazlar ve kararlar tutanak defterinde tesbit edilecektir.
8 — Oylar kapalı yerlerde ve gizli olarak zarfa konup bizzat seçmen tarafından verilecektir.
9 — Zabıta âmir ve memurları oy verme yerine başkan tarafından da-
it (Devamı Sa: 6 Sü? 5 de)
Bu yıl halktan kesilen kömürler
Meclis Boşkanlğına mühim bir sual takriri varildi
Van milletvekili İbrahim Arvas dün Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir sözlü soru önergesi vermiştir.
İbrahim Arvas önergesinde şiddetli soğuklar dolayısiyle evvelce1 verilen kömürlerin kesintilerinin: verilip verilmiyeceğini sormakta ve it (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Çin komünistleri ve Çin milleti
Çin halkı kollektif çalışma sistemine şiddetle muhalefet edecek
Komünistlerin tecavüzü ve milliyetçilerin çekilmesi neticesi bugün aç, sefil ve bitkin bir halde kalan Çin halkının içler acısı durumunu gösteren canlı bir tablo
Nevyork Radyosu, (Basın - Yayın) — Çin komünistleri tarafından tevkif edilip bilâhare serbest bırakılan Amerikan Birleşik Devletlerinin Mukden’deki eski Genel Konsolosu Angus Ward’a göre Çin halkı, bağımsız kalmaya taraftar olduğu için, yeni komünist idarecileri tarafından tatbik edilen kollektif çalışma sistemine şiddetle muhalefet edeceklerdir.
Ward, Çinlilerin bilhassa komünistlerin bir hükümet inhisarı olarak ticareti ellerine almalarına muhalefet edeceğini söylemiş, bununla beraber halkın infial duyarak pek yakın bir zamanda komünist rejimini devireceğini zannetmediğini ilâve etmiştir.
AKINTIYA---------------1
I__________KÜREK
Ha gayreti.
LJ ani, Sinop Valisi tâ Slnop-B B tan kalkıp Haydarpaşada Barlas Bakanımızla İnce Kalın bir çok davılan karşılamıştı da, sadece el filân öpecek sanmıştık! Meğer, daha ne çok işi var-| mış! Şimdi, kendi mesuliyeti al-, tında çıkan Sinop vilâyet gazetesinde, Cevdet Kerlm‘1 halka tanıtıyor:
—İstiklâl Savaşı mı? Cevdet Kerim canım!
— Demokrasi savaşı mı? Cevdet Kerim canım!
Diye kat kat göklere çıkarıyor! Hani İsa Peygamber» sormuşlar:
— Göğe çıktığın doğru mudur? diye de, şu cevabı vermiş:
— Uçmadım ama, üçü beşi bir olup beni uçurdular!— YEDEKÇİ
GÜN GEÇERKEN.
Dünya da bir “Canlı,, dır
Me - De
ünya kıyametine doğru mu gidiyor dersiniz? Nedir o, bir kaç dakika içinde 50 milyon insanı kül haline getirebilir bomba? Bu dünyanın da Ibir sonu olacak hiç şüphesiz. Diıı kitapları yazıyor, 1-lim bildiriyor, insanlar İnanıyor. Ama bu yokoluşun insan elleriyle hazırlanacağı bir an akla gelebilir
Biz neyiz, biz insanlar? Bu dünyayı yiyerek yaşıyoruz. Durmadan toprağını, suyunu, havasını, ateşini kemiriyoruz. Hem Öylesine azıtmış bir açlıkla ki, yemek üzere el attığımız bir parçasına şayet iki kişi birden saldırmışsak, birimizden biri ölecektir.
Ya ben onu yiyemiyecek bale getireceğim, ya o beni, Öte yanda, o an için kamı doymuş, yahut yer yuvarlağından koparıp aldığı bir kemiği Jıenüz yalamakla meşgul üçüncü bir şahıs da bize barış ve insanlık şarkısı söyliye-cek. Fırsat bulursak hepimiz o şarkıyı söylemesini biliriz. Çünkü djünyayı şarkılarla, şiirlerle, cümbüşlerle yemek daha güzeldir.
Bir vücutte mikroplar gibi yaşıyoruz. Şöyle bir gözönüne getirin
dünya yüzünde vığıl vığıl kaynaşan insan oğullarını; korkunç bir hızla çoğalan insan oğullarını! Artık dünyanın tabiatını değiştirir hale geldiler. Yeryüzü başka bir yeryüzü oldu. Mikroba göre bu değişiş her imkânlyle, medeniyettir.
Ama bir de gövdesi kangren olmuş
dünyaya sorun, nedir bu
Şimdi, atom bombası veya idro-jen bombası dediğimiz büyük, u-funetll yara başlar. Hem bir daha kapanmasına imkân olmıyan yaralar; yahut hattâ gittikçe çoğalacak, artacak olan lıabls urlar. Mikrobumuzla sarılmış ümitsiz dünyamızın kâinat içindeki küçücük hayatından akraba, eş dost yıldızlar çoktan ümidi kesmiş olmalıdırlar. Belki de başucunda saatini vaktini bekliyorlardır. Belki beş on idrojen bomlbası veya ona benzer bir şey, bu ümitsiz hayata son verecektir.
Kederli yıldızları, sirayetimizden Tanrı korusun. Ama biz, başu-
cumuzda neryane gibi yakmımızdakine, ay'a
atlamak ü-
zere şimdiden hazırlıklara başlamış bulunuyoruz.
GAZETELERDEN
Kötülüklerle mücadele
"Son Posta, da Selim Ragıp Emeç (Kötülüklerle mücadele) başlığı altında umumî şartların bozulmasiyle gevşeyen cemiyet nizamında önleyici tedbirlerin neler olabileceğini araştırmak maksadiyle harp yıllarında Ve müteakip zamanlardaki sosyal ve ekonomik durumumuza temas ederek :
«Bu münasebetle İktidarımızda gördüğümüz baalıca kabalıat : İlleti esas ltibarile İktisadi «artlarda aranmak lâzım gelen sosyal bir hâdiseye, politik bir mahiyet vermek İstemle olmasıdır. Geçimde zor-bir İnsandan veya yarının nemin olmıyan bir a-,yeter derecede is ve-nkü mevcud şartlar İşerinde tesir yapar. Böyle bir adam ekseriya asık suratlıdır; sinirleri zayıftır, ve bu sebeple de lıislerI-hc çabuk mağlûp olur.» demekte ve memleketimiz için yüz kızartıcı bir durum olan bazı hareketleri şu sözlerle tesbit etmektedir:
Kendini kaybedecek kadar içki kullanan? hakkını bazıunınun ve çenesinin‘fam e tlndç bularak ötekine berikine sataşmaktan zevk duyan bir takım adamlar da; resmi otoritenin bu hareketsizliği karsısında, kendilerini, umum! yerlerin hüküm ram addetmlye başlamışlardır.
Günün erken saatlerinde her namuslu nisanın, namuslu bir sokak olarak lçln-dei gelip geçtiği Beyoğlu gib şehrin belli başlı bazı Caddeleri de; bu yüzden ve hava "kararır kararmaz; en iğrenç pazarlıkların; en seni tecavüzlerin bir icra mevkii halino gelmiştir. Kendisinin tercihan pasif davranması ile hâsıl olan bu va zlyctirı mahzurlarını gören ve hatasını anlıyan İdare mekanizmamızda, bir müd-dettenberi bir kıpırdanma göze çarpmakta
Bu, % 100 bir hakikati tesbit eden cümlelerden sonra yazar, bu, kıkırdamaların gerçek bir davranışa inkılâp etmesinden duyduğu memnunluğu ve artık şehir sokaklarında cereyan eden bir lakım nahoş hâdiselerin ortadan kalkabileceğini belirttikten sonra, bu gibi tedbirlerin ..Zabıta memurlarının vazifelerini iyice öğrenememiş olabileceklerinden mütevellit, bazı mahzurları olabileceğini de kaydederek yazısını şu temennilerle sona erdirmektedir: «Cürüm cezasını behemehal görmelidir.
Fakat cllrıne ceza tertip ederken haksız-’lıktan uzak kalmak; tedbirlerinden tesir bekliy«n otoritenin, gözden ayırmaması icap eden bir lâzlmedlr.
Bundan ötesi için .devletle beraberiz ve bu vâdlde muvaffak olmasını görmekten başka bir temennimiz yoktur.»
Bütçe için haklı itirazlar
-Yeni Sabah» ın başyazısında da (Bütçe iÇ-n haklı itirazlar) konusu ele alınmaktadır. Sözlerine?
«Yakında. Büyük Mlliı-t Meçimi.
««ile-
cek mali yıla alt bütçeyi kuıraeacak ve gelir, giderleri tasdik re tasvip eylemekle Türk -milletine ağır yükler tahmil ede -çektir. Millet Meclislerinin en mühim va-
zifesi. basla gelen öderi, bütçeyi yakın-
dan İncelemek
ve şiddetli
etrafında en
tartışmaları yapmaktır..
haa-:
diye başlayan yazar, yabancı memleketlerdeki bütçe için sarfedilen gayret ve didinmelere mllletvekillc-rimizin dikkatini çekerek Fransız hükümetinin bu yoldaki çalışmalarını, —te'errüatlyle— misal olarak zikretmekte ve yazısına şöyle devam etmektedir:
MAHKÛMA BIÇAK VEREN BİR ŞAHIS
Dün alliye koridorunda garip bir hâdise olmuş ve bir mahkûma bı-ça.c veren bir şahıs yakalanmıştır.
Hadise şöyle olmuştur.
Hikmet Nemutlu isminde bir şahıs zabıtaya hakaret suçu ile suçüstü . mahkemesine sevkedilmiştir. Sanık : birinci ceza mahkemesi önünde iken yanma yaklaşan Salih Karaağaç is-
■ mindeki bir arkadaşı sanığa kimsenin görmediği bir sırada bıçak ver-
■ mek istemişse de vaziyetten şüphe-. lenen: zabıta memurları tarafından
derhal yaklanmıştır.
Bıçak veren Salih Karaağaç hakkında takibat yapılmaktadır.
TASHİH
1 Şubat tarihli nüshamızda, ikinci sayfanın son sütununda «Npter memurlarının Adalet Bakanlığından ilekleri» adiyle çıkan haberin 2 inci maddesinin dördüncü satırındaki cümlede «imtihaıilı» kelimesi «imtihansız. olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
Ankara su tesisatının tasfiyesi
Haber aldığımıza göre Ankara vilâyeti su tesisatının tasfiyesi için hazırlıklara başlanmıştır.
Vilâyet şehir dahilindeki su tesisatının genişletilmesi ve ıslahında j kullanılacak malzemelerin bir listesini hazırlamıştır.
Su tesisatındaki ıslahat bilhassa | süzgeç kısmında yapılacak ve filitre-I lerin kifayetsizliğinden şehirde çekilen su sıkıntısının önüne geçilecektir.
Diğer taraftan şehrin muhtelif semtlerinde yeniden çeşme inşa e-dilecek ve bilhassa yaz aylarında Ankaranın susuz kalmasının önüne geçilecektir.
Vilâyet su şebekesinin tevsiinde Kullanılacak malzemelerin gümrük resminden muaf tutulması için Gümrük ve Tekel Bakanlığı nezdinde teşebbüse geçmiştir.
Gümrükten muaf tutulması istenen malzemelerin listesi bakanlığa verildikten sonra malzemelerin ithali hususunda teşebbüse geçilecektir.
DENİZALTI ZANNEDİLEN ŞAMANDIRALAR
Aldığımız malûmata göre limanında bulunan gümrük
TERBİYE BAHİSLER?]
Ana ve babalara

!(
zekâ oyunları!
endinizde ana baba olabilecek kabiliyet, iktidar ve malumata malik olup olma-
| eliğinizi aşağıdaki 28 suali okuyup, her suâlin kereler içindeki numara-
lardan birini tercih etmek ve nu-
Kilyos muha-
fızlarını heyecana sürükleyen garip bir hâdise olmuştur.
Kilyos limanında bulunan sahil
muhafaza memurları deniz üzerinde
bir denizaltı gemisi gördüklerini ilgililere bildirmişlerdir.
Deniz üzerinde bulunan cismin ilk
nazarda bir denizaltı yahut da torpil olduğu zannedilmiş ise de bilâhare deniz üzerindeki cisimler daha yakına geldiği zaman bunların serbest kalmış dört şamandıra olduğu anlaşılmıştır.
İKİ MÜTEHASSIS AMERİKALI DuN GELDİ
Nüfus, Ziraat ve Ekonomi sayım mütehassıslarından Dr. Charles F. Sarle ve Vincent Lindgnist dün A-merikadan şehrimize gelmişlerdir.
Dr. Charles F. Sarle bundan bir buçukl ay evvel memleketimizde sayın üzerinde bazı tetkikler yaparak memleketine dönmüştü. Dr. Charles Ameri^adaki nüfus sayımı prensiplerini şu şekilde izah etmiştir:
«Biz ziraat nüfus ve aile sayımlarını aynı şahıslara yaptırırız. Ziraat sayımı nüfus ve aile sayımından daha mühim olduğu için her beş senede diğer sayımları ise her on senede yaparız. Sayımlarda bu tefriki yapmamız, aynı memuru kullanmamız ekonomik ve ihtisas bakımından çok ehemmiyetlidir.
Diğer taraftan Amerikada sayımlar bir ğünde yapılmaz. Asgarî 4-5 hafta sürer. Sayım memurları muayyen bir müddet eğitim görürler. Memleketinize bizdeki sayım usulünü tatbik etmek istiyoruz. Fakat evvelâ sizin bu sayıma bünyenizin uyup uymıyacağını müşahede etmek mecburiyetindeyiz.
Biz Marshall plânı yardımı gereğince Türkiyeye gelmiş bulunuyoruz. Bir sene müddetle memleketinizde kalacağız. Fakat icabederse bu müddet bir buçuk seneye kadar çıkacaktır.»
maranın altına düz bir çizgi koymakla anlıyabilirsiniz. Bu suâllerle kendiniz aile meselelerini halletmekteki maharetinizi, zekânızı deneyeceksiniz. Çünkü akıllı ve zekî ana, baba olabilmek için bazı mühim hakikatleri bilmek gerekir.
Meselâ, seri ve akıllı muhakemeler neticesi kararlar verebilmeli, ken dinlzi yeni ahvâl ve şeraite uydurmalı değerli şeylere kıymet takdir etmeli ve bunlara dair nazari yelerinizi tatbik edebilmelisiniz.
Talimatı
Her suâli ve numaralarını dikkatlice okuyunuz ve manalarını anladıktan sonra doğru bulduğunuz numaralardan birinin altına düz bir çizgi çiziniz.
Meselâ: Suâl (1) Zayıf bir çocuk:
(1) Daha faal olmalı; (2) Uyuduğundan ziyade uyumalı; (3) Daha fazla tahrik edilmeli ve faaliyete getirilmeli.
Eğer numara (2) yi doğru buluyorsanız, o zaman (2) -Uyuduğundan ziyade uyumalr nın altına gösterildiği gibi bir çizgi çiziniz. Her sualin altına bu suretle çizgiler çize lir. 15 dakika içinde 28 sualin bitmesi lâzımdır. Bu suâller 15 dakikadan daha az veya daha fazla bir müddet içinde bitmesi lâzımdır,
Ebeveynlere pek müfrit ve kıymetli bir zekâ oyunu
1 — Zayıf bir çocuk:
(1) Daha faal olmalı; (2) Uyuduğundan ziyade uyumak; daha fazla tahrik edilmeli ve faaliyete getirilmeli.
2 — Kahve çocuklara şu sebeplerden dolayı muzırdır:
(1) Gıda yerini alacak hiç birşey yoktur, (2) fena bir itiyadın vücuduna sebep olur; (3) bedende lüzumsuz bir faaliyet ve tahrik vü-cude yetirir.
3 — Et, patates, ekmek, tereyağ ve nişastadan ibaret bir yemek on yaşındaki bir çocuk için muntazam değildir, çünkü:
(1) Protein, (2) yağdan; (3) kar-bohidrai. (4) Vitaminden âri -dir.
4 — Vücudu sağlam bir çocuk;
(1) Dört aylıktan, altı aylığa, (2) yedi aylıktan, 10 aylıkta. (3) on iki aylıktan on beş aylığa; (4) on sekiz aylıktan yirmi dört ayhğa; şişe ile süt verilmekten tamamiyle kesilmelidir.
5 — Ana - baba, çocuklarına hafif portakalla domates suyunu:
I
' Yana : “ ” “““«
Dr. H. Molik Evrenol I
Bundan sonra, bu senenin bütçe-çinin geçen seneye nazaran farkını belirten yazar, bütçe samimiyetine indirilen darbelerden bahis açarak her şeye rağmen genç Bakanın faaliyetinin müsbet olduğunu söyledikten son^a makalesini şöfyle bitirmektedir:
KONFERANS:
Eğridir ve Çeşresi Yardım Derneği Öğrenci Yurdu Okuma salonunda tertiplenen seri konferanslardan 4 üncüsü (Rönesans ve bizde fikir in-kiafı) konulu konferans 28 cumar tesi gecesi Murat Defrıiralp tarafından verilmiştir.
Önümüzdeki cumartesi günü İs mail Yılmaz (Köy Eğitimi) konulu bir konferans verecektir. Giriş serbesttir.
AGÂH HÜN ANÎ OLARAK HASTALANDI
Haber aldığımıza göre, (Bir Komiser geldi) piyesinde Arthur Birling rolünü oynıyan Devlet Tiyatrosu aktörlerinden Agâh Hün 30 Ocak Pazartesi günü akşamı sahneye çıkmak üzere hazırlanırken anî olarak hastalanmış, bu yüzden o gece perde açılamamıştır...
Diğer geceki temsillerin aksamaması için İstanbul Şehir Tiyatrosu aktörlerinden İ. Galip Arcan, Devlet Tiyatrosu sahnesinde Arthur Birling rolünü oynamak üzere davet edilmiştir. İ. Galip Arcan Perşembe akşamı ilk oyununu vermiştir.
I (1) Dört aylıktan altı aylığa; (2) yedi aylıktan dokuz aylığa; (3) on aylıktan oniki aylığa; (4) on üç ay-I lıktan onsekiz aylığa kadar vermeğe başlamalıdırlar.
6 — Cinsiyet hakkında çocuklara verilecek malûmat müddeti:
(1) Mektebe başlamazdan önce;
(2) sekiz yaşında; (3) oniki yaşında; (4) cinsiyet hakkında ilk ilgisini gösterdiği zamanda, olmalıdır-
7 — iki yaşındaki bir çocuk hava İyi olduğu zaman açık havada;
(1) Günde birbuçdk saat; (2) günde yarım saat; (3) günde iki saat; (4) günde dört saat, kalmalıdır.
8 — Bir çocuğun geceler yatağını ıslatmaması icabeden yaş:
(1) Dokuz aylık; (2) Oniki aylık;
(3) yirmi dört aylık; (4) otuzaltı aylık, olmalıdır-
9 — ilk ve daimi azı dişler şu yaş tarda çıkmalıdır?
(1) yaş iki de; (2) yas dörtte; (3) yaş altıda; ve yaş yedide.
10 — iki yaşındaki çocuğa elzem olan asgari uyku:
(1) dokuz saat; (2) onbir saat;
(3) ondört saat; (4) on beş saattir.
11 — Dokuz ve on saatlik uyku:
(1) Üç yaşında; (2) beş yaşında
(3) sekiz yaşında; (4) ondört yaşın daki çocuklara kâfi gelmelidir.
12 — Sıhhati vasati derecede yerinde olan 12 yaşındaki erkek çocuk, mektepten sonra hergün bedenî işlerle:
(1) Bir saat; (2) üç saat; (3) beş saat meşgul olmalıdır.
13 — Yün eşya derecesi harareti:
(1) Orta; (2) soğuk; (3) sıcak;
(4) kaynar suda yıkanmalıdır.
14 — Çocuklar gevşek örülmüş iç çamaşırlarla, sıkı dokunmuş çamaşırdan daha ziyade ısınırlar; çünkü:
(1) Gevşek dokunulmuşlar daha yumuşaktır; (2) gevşek dokunmuşlar daha hafif tartar; (3) gevşek do kunulmuşlar havanın işlemesine daha müsaittir.
15 — Senelik varidatı 2000 lira olan ana-baba ve üç çocuktan müteşekkil bir ailenin gıda için sarfiyatı:
(1) Yüzde beşten ona kadar; (2) Yüzde yirmiden kırka kadar; (3) yüzde elliden altmışa kadar.
16 — Kaloriferle ısıtılan evlerin bir çoğundaki hava:
(1) Pek sıcak; (2) pek kuru; (3) pek soğuk; (4) pek rutubetlidir.
17 — Çocukların iyi içtimai âdetleri edinmeleri hususunda görecekleri yardımı
(1) Onlara ve onların yanında iyi ve güzel şeyler hakkında görüşmekle; (2) Kendilerine iyi hikâye kitapları vermekle; (3) büyük kim selerin tercümei hallerini okumalarını kolaylaştırmak ve cesaret vermekle, iyi işlere karşı sevgi uyandırmakla.
18 — Diyarlara yazı yazan çocuğu:
(1) Cezalandırmak; (2) kurşun kalemlerini vesairesini elinden almak; (3) kendine beyaz kâğıt vermek; (4) hiç bir şey yapmamak.
19 — Dört yaşındaki bir çocuk i-çin en iyi oyuncak:
(1) Birçok hususlarda kullanabileceği oyuncaklar; (2) mekanik o-yuncaklar; (3) Kırılması kolay o-yuncaklar; (4) Ebeveynin cicili bicili bulduğu oyuncaklardır-
20 — 14 ve 15 yaşındaki bir kıza erkek arkadaşlarını görmek için geceleri dışarıya çıkmak istediği takdirde ona yapılacak muamele:
(1) Gitmesine müsaade ve cesaret vermek; (2) geceleri evden dışarıya çıkarmamak; (3) ahlâkça ve terbiyece iyi tanınmış aynı yaştaki bazı erkek ve kız çocukları sık sık eve davet etmek; (4) kendisinde erkek arkadaşlarına karşı fazla bir alâka uyandırmak.
21 — Ceza olsun diye çocuğu yatağa yatırmak ekseriyetle doğru değildir; çünkü»
(1) Yatakta uyanık bir halde kalır, (2) yatağını sevmemesini öğrenebilir; (3) Aykırı muameleye uğ-. radığını sanır; (4) Ağlamıya başlı-yabilir.
22 — Üç yaşındaki çocuk karanlıktan korkuyorsa; ona:
(1) Ehemmiyet vermemeli; (2) karanlıkta yalnız kalmasına ve gitmesine müsaade etmeli; korktuğuna gülmeli.
23 — Bir çocuk oyun oynama snıı arzu etmezse, istemezse:
(1) Ona peri hikâyeleri okumalı;
(2) zamanını büyüklerle geçirmesine müsaade etmeli; (3) kendisine çocuklarla oynamak ihtiyacında olduğunu söylemeli; (4) çocuklardan mürekkep bir gurp teşkil etmeli ve ona liderliği vermeli.
24 — Yeni bir âdetin teşekkülü için eski âdeti izalede en iyi usul:
(1) Eski âdetin mevcudiyetine sebep olan bütün iğvaatı bertaraf etmek; (2) eski âdeti nahoş bir hale sokmıya çalışmak; (3) yeni âdeti hoş bir hale sokmak; (4), «2. ile • 3» ü tatbik etmek:
25 — Cezanın müessir ve faydalı olabilmesi için:
(1) Elim, (2) tesadüfi; (3) Mantıkî; (4) hafif olması ve yapılması elzemdir.
26 — Çocuğunuz fazlaca hayalperest ise:
(1) Hayalî oyunlarla meşgul olmasını cesaretlendirmelisiniz; (2) faal meşguliyetlerle ilgilendiriniz,
(3) kitapları yanında bulundurmayınız ve okutmayınız; (4) yalnız kal mamasına dikkat ediniz.
27 — Aksiliği ve tersliği tutan bir çocuğa çok kere şu suretle yardım edilebiliri
(1) Onu yalnız bırakmak; (2) o-nunla konuşmak ve muhakeme yürütmek; (3) onu sıkı bir inzibat altında bulundurmak; (4) ona istediğini vermek;
28 — Tabiatça inatçı bir çocuğa yaptırılacak şeyler:
(1) Harekâtı tahdit ve takyit e-dilmeli, (2) enerjilerini ve kuvvetini izhar edebilecek mahreçleri te darik etmeli; (3) Otoriteyi tanıması nı öğretmeli; (4) iradesine hakim olması hususunda mümarese peyda
Dikkat; Bu zekâ oyunu Amerika Kolombiya Darülfünunu fen terbiye şubesi profesörlerinden Dr. Yen ile Kanigham’ın eseri. -Ebeveynlere zekâ tecrübesi, prensipleri dahilinde hazırlanmıştır. Tabiîdir ki, burada memleket muhit ve seviye nazarı itibare alınmıştır H. M.
Önümü kapatan o kesif sis perdesini yırtmağa uğraşıyordum, istediğim, biraz aydınlıktı. Çelik pırıltılar çıkartan keskin ağızlı bir balta herhangi bir yere apansız i-necekti. Her şeyin bir anda, keskin inişin acısiyle felce uğrıyaıak duygusuğlaşacağını da biliyordum
Halbuki bu tahminlerin hazırlık devresi bende çoktan yeşleşmişti. Olup bitenleri kalbe sorarsanız, o daima affa mütemayildir. Yırtılır parçalanır fakat, alıştığı hiç bir şeyin değişmesini istemez. Beğendiklerini bütün hadiselerin başına geçirmek, ön plânda tutmak ister. Kendi kanunlarına bağlanarak, memleket mukadderatına dair
bir başkanın sözleri ona vız gelirde.. bir dilberin gözlerinde ratsla-
dığı kıvılcımlardan yahut, kumral bir saç lülesinin hafif bir baş hareketiyle sallanışından çılgına döner. Sarhoş olur.
Daha sonra hissizlikle itham edildim. Burnumun kaf dağında olduğu, kendimi beğenmişliğim ileri sürüldü. İyice biliyorum ki; beni gençlik icapları üstünde duygusuz yapan biricik sebep, fizikolojik bir kusur değil: kendimden çok etrafımı tanımak ve etrafımdaki insanlarla İlgilenmek için harcadığım müfrit gayretleridir.
Tekmil hatalardan münezzeh bir insan olduğum iddiasında değilim. Aksine olarak, nefsinde birçok kusurlar, noksanlar bulmaktan mus-
tarip ve onları düzeltebilmek uğrunda ecel terleri dö"ken bir çjlekeş olduğumu kabul ediyorum. I-ierkül, Nemee arslanını bir defa da yendi. Fakat kendini tahlile alışmış birisinin boğuştuğu canavarlar sa-
ZAFERİN TELİF ASK VE MACERA ROMANI
NUMARACI
I--Yazan : N- A.-Tefrika No: 15-'
yjsızdır.
İşin hazin tarafı şurada ki; Ayşe’nin bende kusur diye gösterdiği neler varsa benim meziyetlerim-dir ve onun bende hoşuna giden neler varsa, onlar da kusurlarım-dır. Onun kendisine yakın buldu-
ğu insanların pek çoğu benim yabancımdir ve yabancılık duyduğum için son derece bahtiyarım. Herkesin nabzına göre şerbet vermesini bilen becerikli bir adam ol-
maktansa;
beğenilmediklerimin
hücumuna maruz kalmağı ve onların itimatsızlıklarını kazanmağı şeref telâkki ederim. Herkesin dostu geçinen kimse, hiç kimsenin dostu değildir. Ya ötekine, ya berikine kavuk sallıyor demektir. Açık konuşmaktan korkuyor, hemfikir olmadığı halde hemfikirmiş gibi iki yüzlü bir hayat sürüyor demektir. Siyasette bile böyle değil mi?
Muhalefetin, mutabakata şirin gözükmesine imkân yoktur. Dejenere olmuş zevk ve yaşama tarzlarını esaslı surette tenkide tâbi tutan, hiç değilse passif kalmak suretiyle hoşnutsuzluğunu açıklıyan birisi kadar sevimsiz adam varımdır?
Göze batar, suratlar bir karış
asılır. Onun yanında herkes kendi ağzından çıkacak sözlere ve hareketlerine dikzat ederek yorulur. Halbuki deminden ayı salon ne kadar kendi havasındaydı, herkes ne güzel eğleniyordu! Birbirlerinden saklıyacaklan bir şeycikleri yoktu. Şimdi (şu adam bir gitse..) diye hepsinin içi titriyor.
Ayşe’nin yeniden dadandığı ve beni de zorla sürüklediği yüksek sosyete (!) gençliği arasında benim yerim böyle bir yerdi.
O bir sürü insan içinde benim ahbabım sadece iki kişi idi ve sonuna kadar iki kişi kaldı.
Ahbabımın birisi; beni muhtelif sahalarda yetiştirip yükseltmek i-şini gönüllü olarak benimsiyen hamiyet sahibi Bayan Ferhunde idi. Her karşılaşmamızda yanıma gelerek:
— Hani, gelmediniz? diyordu. Ben de:
— Evet, gelemedim! diyordum.
— Geleceksiniz, değil mi?
— Geleceğim.
— Ne vakit?
— İlk fırsatta.
O, gelmiyeceğimi artık biliyordu amma, lâf olsun diye gene soruyordu.
İkinci ahbabım ise; sol ayağı fe-
ci şekilde aksayan, ince yapılı ve yüzünün cepheden görünüşü basık yumurta şekilli bir delikanlıydı. Sesi o kadar inceydi ki, benimle ilk konuştuğu zaman «bu genç kız kim»? diye başımı kaldırmıştım. Beden yapısındaki sakatlığı örtmek cehdiyle başını dik tutup küstah tavırlar takınmasına rağmen çok sıkılgan bir tabiatı vardı. Satranç bilip bilmediğimi ve oynamak isteyip istemediğimi sorarken dahi yanakları pembeleşmişti.
— Oynayalım, dedim.
Ahbaplığımız bu şekilde; oyun esnasında konuşulan üç beş kelimeyle başladı . O da benim gibi, topal eşekle kervana karışanlardandı. Kalabalık ortasında yapayalnızdı. Sonradan görme hoppa bir kızla evlenmişti. Karısına (dünya ahvalini gösteriyor), kendisi geri çekilerek onu seyrediyordu.
Ellerinin harikulade uzun parmaklarının, üstünde altın harflerle adınm baş harfleri (H. A.) yazılı siyah kehribar bir büzükle, mavi şişirin damarlar süslüyordu. O, bu parmaklarla ne piyano ne de keman çalıyordu; fakat, mükemmel bir şekilde satranç oynuyordp.
Mağlûbiyeti bir izzetinefis meselesi haline getirdiği içjn, kendini vererek, çok ağır ve temkinli, düşüne düşüne oynuyor ve hemen hervakit beni yeniyordu. Hatta, o-yun bittikten sonra, bana klâsikleşmiş bir iki oyun hamlesi gösterdi ve bu mevzuda enteresan bir hikâye olarak Stafen Zweig’ın •Satranç oyuncusu» isimli eserini okumaklığımı tavsiye etti. Ben de ona, aynı mevzu üzerinde, H. Tai-ne ve Alfred Binet'nin araştırmalarını izah ettim.
Satrancın, zekânın inkişafında bir rolü olup olmadığını münakaşa ettik. Ben aksi tezi müdafaa ettim.
— Bir arkadaşım vardı, dedim, hapishaneye düşmüştü. Orada ihti-
lâs suçundan yatan bir adam tam-
mış. Bu adam, herkesi yeniyor-muş. Bununla beraber, hapishanede hayatını kazanmak için pratik hiçbir çare bulamamış. Bir deri bir kemik kalmış ve günün birinde sîzlere ömür...
— Olabilir, diye cevap verdi. Bütün ruhî kabiliyetlerin tam bir ahenkle çalışması diye tarif edebileceğimiz zekâ, bir çok insanlarda farklı surette gelişir.. İyi bir satranç oyuncusu, kötü bir oyuncudan daha zekidir diyemeyiz, Ancak, iyi bir satranç oyuncusu olabilmek için ruhî melekelerimizden bir kaçının, meselâ dikkat ve hafıza gibi., inkişaf etmiş olması icabetmez mi?
Üstüste çalınan plâklarla herkesin kafası kâfi derecede kazan olduktan sonra pokere oturmak istedikleri zaman, biz; daha Önceden bir taburenin başına karşılıklı olarak geçip yerleşmiş bulunuyorduk.
(Devamı var)
Alaturka, hem çok alaturkayız!.
laturka diye bir tâbir vardır ya... Bunun mânâsı Türk tarzında demektir. Yani her işin bir türlüsü olduğu gibi bize mahsus olan bir türlüsü de vardır.
Seçim kampanyasının açılışı da öyle oldu. İstanbul Demokrat Parti Başkanının bir ibeyanatı daha aylarca evvel, seçimlerin evvele alınacağını bildirmişti. Sonra, beyanatın arkasından ne gelirse o geldi, «Tekzip! ....
Tekzipleri, tekzipler takip etti, sonra iş yavaşladı. Derken geveleme devresi geldi çattı. Nihayet, iş bugünkü kerteye kadar dayandı. Şimdi, muvafakat organları bile ■ Meclisin ay sonunda seçimleri yenileme karan vereceği anlaşılıyor!, başlıklı yazılar bile yazmağa başladılar.
Bizim bildiğimiz, dünyanın her tarafında olduğu gibi hükümetin bunu vaktinde açıklaması ve bir tarih tayin etmesi lâzımgelirdi. Fakat dedik ya, bizim işler alaturkadır.
Spesialitelerimiz ibol ve mütenev-vidir. Bu çeşit tarzı hareketi hiç bir yerde görmek imkânı yoktur. Artık bu vaziyette, evvelce söylenilen beyanatın bütün yalanlamalara rağmen doğruluğu meydana çıkmış demektir. Şimdi, iş seçim kampanyasının başladığını Uâr. ederek formalitenin tamamlanmasına kalmıştır. Fakat onu bekliye-cek göz kimde var? Herkes hani hani tonlarla nutuk, söylemeğe ve-( icraatını methetmeğe koyulmuştur.
Zaten bizde hep böyledir. Yolumuza devam eder, Istimln arkadan gelmesini isteriz.
Bu meyanda C. H. P. Genel Baş-4 kanvekili, ve demokrasi yerleştirme komisyonu başkanı çok güzel lâflar etmekte ve şöyle demektedir:
«C. H. P. İller için memleket i-daresinde değer ifade edecek ve büyük ve tarafsız seçmen kitlesi-sinin de sempati ile karşılıyacağı / şahsiyetleri adaylığa seçmek, örnek • bir disiplin ile parti Üstesine sadık kalarak bölüntüye uğramamak ve muhalefeti küçümsememek gerektir.»
Gördünüz mü büyük lâfları?... Bir zamanlar sokak kalabalığı, kasketliler diye vasıflandırılan muhalefet, bu muhterem zatm lisanında, artık küçümsenemiyecek bir kuvvet ve kudrette gösterilmekte, ve bu sebeple de namzetlerin sempatik şahsiyetler olmasına ehemmiyet verilmesi istenmektedir.
Yukanda da söylemiştik ya, İf\c miz alaturkadır, hep nazariyat ik 5 meşgul oluruz, diye! İşte, meşhur seçim nutuklarından birisinde de bu hakikat bir kere daha kendini göstermektedir.
Serbest halk kitlelerinin sempatileri, C. H. P. adayları üzerine nasıl çekilecek? Bizi asıl merakta bırakan taraf budur.
Şehir harici olduğu için, yoksa bu işe de MG da olduğu gibi yine jandarma mı bakacak?
Hikmet YA2ICIOGLU
KIBRIS HEYETİ
GİTTİ
Bundan bir müddet evvel Kıbrıs Millî Türk Birliği ve Federasyonunu temsilen Ankaraya gelen üç kişilik heyet evvelki gün Havayollarına ait bir uçakla memleketlerine dönmüşlerdir.
Heyet Başkanı Dr. Fazıl Küçük, Türkiyeyi ziyaret ve intibaları hakkında beyanatta bulunarak demiştir ki:
«— Dört haftadanberi Türkiyede bulunan heyetimiz Kıbrıs Türk cemaatını ilgilendiren kültürel ekonomik ve sosyal meseleler üzerinde Türk mafillerj ile müteaddit görüşmeler yaptık. Anavatanın maddî ve mânevî yardımlarım sağlamış bulunuyoruz.
Ankara ve İstanbul gençliğinin Kıbrıs dâvasına gösterdiği derin a-lâka bizleri çok mütehassis etmiştir. Bu ilgiyi Kıbrıstaki kardeşlerimize götürmekle büyük sevinç duymaktayız. Kıbrıs Türkleri yarma emniyetle bakabilir.
Bu aziz toprakları terkederken bütün büyüklerimize, gençliğe ve Türkiyeli kardeşlerimize derin saygı ve hürmetlerimizi bildirmeyi bir borç biliriz.»
Heyet âzalanndan Mehmet Dânâ da: «Anavatanımızdan büyük minnet ve şükran duyguları ile ayrılıyoruz. Memleketimizi Anavatanın bir parçası olarak görmek en büyük e-melimizdir. Türkiyede Kıbrıs dâvasına karşı gördüğümüz büyük alâka bu ümidimizin tahakkuk edeceğine şüphemiz kalmadı.»
J TAKVİM |
Hicri? 1369 — Rebiül’âhır: 16
Rumî: 1366 — OCAK: 22
4 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
Vasatî Ezani
Subalı 7.09 1.41
081e 12."28 7.00
İkindi 15111 9.43
Akşam 17.28 12.00
Yatsı 19.01 1.33
tınsak 5.38 12.08
I
1-2-1950

Berlinde yine anlaşmazlık var

S
V
s
ı
's
I
i

*
İt
i
4
h
i

S
’lngilterede seçim kampanyası
İ ngiltereniıı, Şubat ayı için B de yeniden seçim yapmak karanın verdiği anlaşılmıştır. Kral, parlâmentoyu feshedecek ve çeşitli siyasî partiler, bilhassa, iktidarda bulunan işçi partisi, başlıca muhalefet partisi olan muhafazakârlar ve liberal parti, bir kere daha İngiliz umumi efkârının karşısına çıkacaklardır.
Seçim kampanyası için sarfedile-bilecek meblâğ mahdut tutulmuştur. Bu para geniş bölgeler için 800, nisbeten daha kesif mıntakalar için 700 küsur İngiliz lirası olarak tes-bit edilmiş bulunmaktadır. Vazu kanun, garp memleketlerinde seçim propagandası için iktiham olunan ağır masrafları tahdit ederek, hem bu propagandayı yapanların, sık sık vdki olduğu gabi, ş-üphe altında kalmalarını önlemek istemiş, hem de seçmenlerin tam bir serbesti ve her türlü mali veya manevî tazyikten âzade olarak rey verebilmelerini, bir dereceye kadar, sağlamıştır.
Usule müteallik olan bu noktayı kaydettikten sonra, İngiliz seçimlerinde partilerin durumunu ve t şanslarını gözden geçirmek lâzım gelirse, biz şahsan deriz ki, her şeye rağmen, bugün iktidarda bulunan işçi partisinin zaferi kazanacağı muhakkaktır. Bugün ellinci yaşma basmış bulunan bu parti (Resmen teşekkül ve teessüsü 27 Şubat 1900 dür), ilk zamanlarda çok müşkül durumlara düşmüş olmakla beraber, kuruluşundanberi ne vaadetmiş ise yapmış ve fundan başka, ikinci dünya harbinde, tehlikenin azameti karşısında Churchill ile en dürüst bir şekilde işbirliği etmek vatanseverliğini göstermiştir. Halbuki muhafazakâr harp liderinin fikir ve kanaatleri sosyalist işçi liderlerinin düşüncelerde taban tabana zıddır.
tşçi partisi, 1945 seçimlerini ka -zanmadan evvel, millete vaadettiği ıslahat programını, bir çok sıkıntı ve mahrumiyet pahasına da olsa, son maddesine kadar tamamlanmış olarak milletin karşısına çıkmaktadır. Filhakika çok sıkıntı çekilmiştir a-ma, vaad de yerine getirilmiştir Ortadan yukarı sınıf halkın vergilerle burnu kanamış; devletleştirme işleri yüzünden büyük sanayiciler zarara uğramıştır. Buna mukabil, durumları düzelen, iktisadi huzur ve güvenliğe kavuşan 8.000.000 sendika üyesi işçi, işçi partisinin peşine ta*
i üyesi işçi, işçi partisinin peşine ta-j. kılmış ve âdeta reyini şimdiden ver-tu.'^Aniştir. Attlee’niıı partisinin ne muaz-r.............................................
i

zam bir kuvvet ve maneviyatla seçimlere girmekte olduğunu gösteren bir misal vermek için, hükümetin halka eu çok mahrumiyet tahmil ettiği geçen sene içinde parti üyeleri sayısının bir yılda 382.000 artarak beş buçuk milyonu bulduğunu kaydetmek kâfidir.
Demek ki, sosyalist hükümet, muhafazakârlarla en büyük ihtilâf konusu olan dahili siyaseti kazanmıştır. Harici siyasette ise İngilterenin malûm ananesini işçiler de kabul etmiş bulunmaktadırlar. Bu, bizzat muhalefet şefi tarafından da ikrar edilmiştir.
Durum, işçi partisi lehindedir. İngiliz hükümetine muhafazakârların gelmesi mümkün değildir
Mücahit TOPALAK
1
i t t
1

t

f
»
r
Idrojen bombasının kontrolü
Paris Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — Birleşmiş Milletlerdeki Filipin-ler delegesi ve genel kurulun eski başkanı olan Romulo, dün Lake Suc cess’de verdiği bir demeçte, kitle halinde imhayı intaç eden silâhların milletlerarası bir kontrole tâbi tutulması lüzumunun, ilk atom bom basının infilâkinden sonra da kendini göstermiş olduğunu söylemiş ve hidrojen bombasının bu lüzumu daha açık bir şekilde ortaya koymuş olduğunu belirtmiştir.
Romulo, sözlerine şöyle devam etmiştir:
«Bilginler bu yeni imha silâhını hazırlamak için azamî gayret sar-federlerken, biz de bu silâhtan faydalanılmasına mani olmak için elimizden geleni yapmalıyız..
Filipin delegesi, bundan sonra a-tom enerjisi komisyonunun altı daimi üyesi arasındaki istişarelerin, Soyyet delegesinin toplantılara iştirak etmiyeceğini bildirmesi üzerine kesilmiş olduğunu işaret etmiştir-
/
Missori’nin yarası büyük
Virginia, 3 a a. — Amerikan bah-riyesinden bugün bildirildiğine göre 2 hafta evvel Hampton Road sığlığında kuma oturan 45.000 tonluk Missouri zırhlısının teknesinde 4 metrelik bir rahne açılmıştır.
I
I
Azimet dolayısile satılık eşya
Avrupa ve Amerikadan alınmış, az giyilmiş ve hiç giyilmemiş, orta beden kadın giyim eşyası, rop, tuvalet ve kürkler 4 Cumartesi, 6 Pa-
İli zartesi günleri saat 11—17 ye kadar, 11’ lwlnkılâp sokak 43, kat ikide görülebi-lir. Telefon: 22303.
F lir. Telefon: 22303.
HERGÜN BİR HÂDİSE :
f
Batıklar mukabil
tedbir alıyorlar
Adenauer ve müttefikler arasında müzakereler cereyan ediyor
Londra Radyosu, 3 Basın - Yayın) — Batılı Devletler Rusların Batı Almanya ile Berlin arasındaki kara nakliyatına koydukları tahdit lere karşı mukabil tedbirler almayı düşünmektedirler.
Almanya’daki Amerikan Yüksek Komiser Muavini, Batı Almanya Baş bakanı Dr. Adenauer’le dün bu hususta temaslarda bulunmuştur.
Diğer taraftan Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransa hükümetleri de aralarında istişarelerde bulunmaktadırlar.
Bu arada Almanya'daki Amerikan Yüksek Komiseri Mac Cloy, Nev york’tan vazifesi başına hareketinden evvel verdiği demeçte, Berlin
şehrinin Batı kısmının İktisadî durumu düzelmeğe yüz tuttuğu zaman Rusların bu gibi engeller çıkarmalarının adet olduğunu söylemiştir- I

Komünistlerin yeni tedbiri
Londra Radyosu, 3 Basın - Yayın) — Komünist kontrolündeki Do ğu Almanya Hükümeti, Sovyet bölgesinde bulunan bütün hurda çeliğe elkonularak bunun bir resmî dağıtım merkezinden idare edileceğini ilân etmiştir. Hurda çelik kaçıranların şiddetle cezaya çarpılacağını söyliyen Endüstri Bakanı, bazı fabrikaların müdürlerinin sorumluluklarını suiistimal etmiş olduklarını açıklamıştır.
Biriken işler I
— Verin işinizi yaptırayım! Ben hükümet dairelerinin kurduyum! diyenlere kulak asmayın!
Baksanız a... Kurdun biri, hem de sahicisi, (bir ilçenin hükümet konağına kadar girmiş de, kimsecikleri bulamamış! Sonra da, eshabl mesalih gibi koridorlarda dolaşmış, fakat yine de, giren çıkan olmamış!
Bir de kurda, kendi işini kendi gördüğü için boynu kalındır, derler.
Ama bu söz, işi devlet dairesine düşmemiş kurtlara göredir. Hele bir, kapı kapı istida dolaştırmağa görsünler! Bakın o zaman boyunları (bizimkine döner mi, dönmez mi? — A. F.
Dünya Basınından
Hulâsalar
3-2-1950
Ölmek için bir aşk, bir
de karar kâfidir...
Son günlerde Fransayı telâş ve heyecan içinde bırakan hâdise
D. Almanyanın yeni polis müdürü
İngiliz basını:
Bugünkü İngiliz gazeteleri, başyazılarında, parlâmentonun dağıtılması ve belli başlı partilerin seçim pragramı üzerinde durmaktadırlar.
Bağımsız Times gazetesi diyor
Ruslar eski bir komünisti polis müdürlüğüne getirdiler
Nevyork Radyosu, (Basın - Yayın) — Doğu Almanya yetkili makamları Valimar Shimidt'i Doğu Berlin polis kuvvetleri başkanlığına tayin etmişlerdir. Shimidt, nazi temerküz kamplarında on yıl geçirmiş eski bir komünisttir. Eski polis müdürü, üç yıl vazifesinde kal diktan sonra Eylülde siyasî hayattan çekilmişti. Vaktiyle bazı gazeteler, onun öldürüldüğünden yazmışlar Sovyet makamları da onun seya-hata çıktığından bahsetmişlerdi.
Yeni Polis Şefinin beyanâtı
Londra Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — Berlin’in Doğu kısmında polis teşkilâtı başına getirilen Walde-mar Shmidt, bu kesimde bulunan polis kuvvetlerinin takviye edileceğini, teşkilâtm başlıca üç görevi bulunduğunu söylemiş, bunun da„ Rusya ile Almanya arasındaki dostluğu sağlamlaştırmak, Berlin'i batılı harp tahrikçilerinden korumak ve Alman millî cephesini takviye etmek olduğunu sözlerine ilâve etmiştir.
Yayınlanan tebliğde komünistlere karşı yardım talep edildi
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Tibet hükümeti yayınladığı bir tebliğde Tibette bağımsızlığını ilân etmiştir. Bu tebliğ komünist Çin hükümeti tarafından Tibet’in Çin toprağı olduğu yolunda ileri sürülmüş olan iddiaya karşı yayınlanmıştır. Tebliğ, Tibet’in, 37 yıl önce Çin İmparatorluk ordusuyla mücadelesinden beri hür bir memleket olarak yaşamış olduğunu belirtmektedir. Tibet halkı din ve hayatlarını korumağa azmetmiştir.
Tebliğden sonra yapılan bir radyo konuşmasında Tibetin Asyada-ki önemi tebarüz ettirilmekte ve memleketin komünizmden kurtulması için dış memleketlerden yardım istenmektedir.
Çin komünistleri, Çin topraklarında milliyetçi orduların yenilmesinden beri. Tibet hakkındaki iddialarını bir çok.defa tekrarlamakta idiler.
’de seçim savaşı
Londra Radyosu, 3 Basın - Yayın) — Kral altıncı Jorj bugün par lâmentoyu resmen dağıtacaktır Kr ral beyannamesinde seçimlerin 23 Şubatta yapılacağını ve yeni parlâmentonun 1 Martta toplanacağını bildirecektir. Parlâmentonun dağıtılmasını müteakip de seçim mücadelesi resmen uaşlıyacnkur
Bu arada önümüzdeki 3 ay içerisinde Londra’da siyasi maksatlarla grup halinde toplanılması yasak e-dilmiştir.
Paris Radyosu,, 3 (Basın - Yayın) — İngiltere'de seçim mücadelesi bu gün resmen başlamıştır. 625 saylav-Iık için 1800 aday vardır.
İngrid Bergman doğurdu
Roma, 3 (a.a.) — İngrid Bergman, dün akşam, Roma’da, hususî bir has tanede bir erkek çocuk doğurmuştur. İsveçli sinema yıldızı ile evlenecek olan İtalyan rejisör Roberto Rosellini doğum sırasında hastanede idi.
Kanada Çek diplomatlarını atıyor
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Kanada hükümeti Ottava’daki Çe koslovakya orta eljiliği memurların dan iki kişiye memleketi terketme-lerini bildirmiştir. Bilindiği üzere geçen ay, komünist hakimiyeti altındaki Çekoslovakya hükümetinin emri üzerine Prag’daki Kanada elçiliğinin iki memuru sınırdışı edilmişti.
Yunonistanda grevler
Londra Radyosu, 3 (Basın - Yayın) — Ücretlerinin yüzde 40 nisbe-tinde arttırılmasını istiyen 2 binden fazla Yunan tütün işçisi, dün greve başlamıştır. Orta Yunanistan’da demiryolu işçileri de grev halindedir.
Bu arada siyasî liderlerden Sofok lec Venizelos, General Plastiras ve General Zervaz, Başbakan’dan, mat baa işçilerinin ve postahane memur lannın grevine bizzat müdahale etmesini istemişlerdir. Bunlar da ücretlerinin arttırılmasını istemektedirler.
«İşça partisi, devletleştirme bakımından birçok şeyleri daha tatbik mevkiine koyacak ve bu yolda yeni tecrübelere atılacaktır. İşçi partisi kendisini bu devletleştirmeden kur-taramıyacak ve buna ister istemez devam edecektir. Halbuki çelik sanayiinin istihsalini arttırmak bakımından herhangi bir emare mevcut değildir. İşçi partisi, liderlerinden birçoğunun dahi bunun muvaffakiyetlerine inandıkları katiyetle söylenemez.»
Bu arada muhafazakâr Daily Telegraph gazetesi başyazısında, Paris’teki Sovyet elçisinin, Fransa dışişleri bakanlığının kendisine tevdi ettiği noktayı ayni zarf içinde geri çevirmesini bahis konusu ederek diyor ki:
«Fransa, Çin Hindistanındaki âsile ri tanıdığı için Sovyetleri şiddetle pfo testo etmişti. Sovyetler âsileri tanımakla bilitizam muhasım bir harekette bulunmuşlardır. Bu sebeple sert bir lisanla bunu protesto etmek Fransızların hakkıdır.
Güney-Doğu Asya milletlerini tehdit eden ve Batı devletlerinin beraberce hareket etmesi gereken bir mücadelede Sovyetler ilk ateşi açmıştır. Bu hareket Batı ile Şov-yetler arasında yeni bir gerginliğin başlamasına sebep olabilir.»
Bağımsız Times gazetesi de başka bir makalesinde ayni-konuyu ele alarak, Sovyetler Birliğinin Vietman’-daki âsileri tanımakla Bari Birliğine meydan okuduğunu kaydetmetke ve Sovyet elçisinin Fransız notasını reddetmekle işi büsbütün karıştırmış olduğunu kaydetmektedir.
Fransız basını:
Bugünkü baş yazısında Hindi Çini meselesinden bahseden Fransız gazeteleri Sovyetlerin bu hareketlerine âmil olan sebepleri araştırmağa çalışmaktadır. Gazetelerin büyük bir kısmı, son zamanlarda Afrika’da ve daha başka yerlerde vuku bulmuş olan bazı hadiselerle bu olay arasında bir münasebet görmekte ve Sovyetler Birliğinin genel bir taarruz plânının bahis mevzuu olduğunu belirtmektedirler. Fransız gazetelerine göre bu Sovyet taarruzunun gayesi, Batılıları en çok tehdide maruz; noktalardan vurmaktır.
Ce Matin Le Pays gazetesi, Hindi Çini meselesinin dünya ölçüsündeki önemi bakımından incelemektedir. Bu gazeteye göre, her şeyden önce belirtilmesi gereken nokta, Mao -Tse - Tung’un hâlâ Moskova’da olmasıdır. Demir perde o kadar su sızmıyacak kadar sıkı değildir ve Stalin ile Çin diktatörü arasındaki mücadelenin çok çetin olduğu aşikârdır. İkisi de birbirlerinden toprak koparmağa çalışmaktadırlar.»
Serbest Fıkra
Silâh sahibine düşmandır !
C porcu değilim; taş çatlasa ** olamam da! Çünkü, ne kuvvetim, ne de yaradılışım buna müsaittir!
Fakat, insan olarak ezeli ıbir esaretimiz vardır; malik olamıya-cağımız şeye karşı ilk zaafımız, tabii olarak bir hayranlıktır. Bunun için olacak, ben de, kuvvete, onun fenlenmiş ve işlenmiş bir tezahürü olan güreş seyrine bayılırım! Seyredemezsem, hiç olmazsa, radyoda dinlemesini, pehlivan tefrikaları okumasını pek, pek severim...
Bundan bir çok seneler evvel, en parlak yıldızlarımızdan biri, Mersinli Ahmet’ti.
Onu ilk defa, parladığı sıralarda Taksimdeki statta güreşirken seyretmiştim; yağmur yağıyordu; başımdaki hasır şapka, kulaklarıma düşmüş ve mevlevi sikkesi olmuştu! Fakat herkes, göz kırpmadan, nefes almadan güreşi seyrediyordu. Bir ara yanımdaki ıblr ec-
Tuu: —j
Sarıçizmell I
nebi birden coştu da:
— Bu bir insan değil, yarı Allah! diye bağırdı!
Bu sözler, bugünkü gibi kulağım dadır! Çünkü bu pehlivan, sade Allahın nadir kimselere ihsan ettiği eşsiz bir kuvvetle değil, ayrıca bilgi, çalışma, ve zekâ ile karışık bin türlü hünerle, yarı insan yarı ilâh bir sürü kudretleri birleştirerek hasınım yeniyordu. Nitekim kendinden üstünü oldumu da yenilecekti...
Fakat ne yazık ki, bizim en iyi güreşçilerimiz, karşılarına kendilerinden üstün çıkana değil de kendilerinin hazırladıkları adî kapanlara düşerek sırtlarını yere getiriyorlar...
Meşhur olmanın verdiği sarhoşluk mu defsiniz; ne derseniz deyiniz. Mersfnli, kendini de, şöhre-
tini de uygunsuz (spor ahlâkına uygunsuz) bazı hallere ve dedikodulara harcadı. Fakat şimdi o-.ıun j erini almış bir çok başka, güreşçilerimiz yok değil!
Bunlardan biri de, Celâl Atik-di! Fakat o da kendi hatalı ka-panlariyla sırtını da, başını da yere getirmek üzeredir. Bir kaç gün evvelki gazetelerde İzmirde sebebiyet verdiği müessif kabadayılığı okuyunca içim üzüldü. Bir değil bir kaç cepheden acıdım.
Keyfi, sarhoşluk, kendini bil— memczlik derecesine getirişindeki kafasızlığa mı? Eşsiz kuvvetine güvenemeyip de bir tabanca taşımak gibi iğreti ve nâmert bir yardımcının himayesine sığınmasına mı? Şeref direğine, Türk bayrağını defalarca çektiren bu yaman güreşçinin şimdi lalettayin bir sanık gibi başını ve sırtını yere eğmesine mi?
Anlaşılıyor ki; Beden Terbiyesi teşkilâtından evvel, sporcularımıza İşliyecek bir kafa terbiyesi teşkilâtı lâzım?
C on günlerde Fransayı telâş ve heyecana düşüren bir vak’a olmuştur. O da, Ramos me-Madam Ramos, genç bir kadındır. Evlidir. Kocasından ayrılmak niyetinde değildir. Bununla beraber, Madam Ramo6, genç ve güzel bir adama gönül vermiştir.
Bu mühim değil. Fakat bu aşk neticesinde, ve bu aşkın sebep olduğu cinayet üzerine arkada bir çocuk kalmıştır. Zaten çocuk denebi-, lecek olan ana ve babanın (koca 25, kadın 20 yaşındadır) bedbaht ettikleri bu on sekiz aylık yavru, şimdi büyük annesinin ihtimamına terkedilmiş bulunmaktadır.
Nasıl tanıştılar?
Monique kordelâlı bir kız çocuğu idi. Kocası Joa ise delişmen bir erkek çocuğu. Limanlar, meydanlar, kalabalık arasında tanışan bu çocuklar, dadılarının tavassutu ile birbirlerini gördüler. Kimse, bu masum tanışmanın bir facia hazırlamakta olduğundan şüphe edemezdi. Fakat, kızcağız, Joa ile birlikte o-nun amca’ oğlunu da tanıdı: Nano...
Nano kara kaşlı, kara gözlü, kadife gibi yumuşak bakışlı bir çocuktu.
1944 de Jao’nun Brezilya konsolosu olan babası öldüğü vakit Jao 19 yaşında idi. Mektepte bütün imtihanlarını vermişti. Hukuk tahsili yapmağa hazırlanıyordu. Fakat birdenbire hastalandı. Bir Zatülcenp, delikanlının mukadderatım tayin edi-7 Hastalık ilerlediği ve tehlikeli bir mahiyet arzettiği için delikanlıyı Font - Romeu’ye naklettiler. Jao gitti ve orada, küçücük bir kız iken tanımış olduğu manique ile karşılaş tı. Monique on altı yaşındaydı. Çok şık giyinmişti. İki defa kocasından boşanmış ve tekrar evlenmiş olan annesi bir terzihane idare ediyordu.
Çocukluk aşkı
Eskiden bir parkta tanışmış olan çocuklar, birbirlerini bu kadar büyümüş ve serpilmiş görünce dayanamadılar. Nişanlandılar. Çekler, tebrikler ve gözyaşları içinde nikah 6 Temmuz 1947 de kıyıldı. Fakat bu mes’ut hayatın başlangıcı aynı zamanda bir felâketi de haber veriyordu. Zira Monique, bugünku kocası olan Jao ile birlikte, henüz çocuk iken tanımış olduğu Nano’yu unutmamıştı. Ne var ki Nano da bir müddet evvel evlenmiş bulunuyordu.
Nihayet 1948 Temmuzunda genç çift Rio’ya gitti. Bunun sebebi genç annenin bir bebek beklemekte oluşu ve bu bebeğin dedesinin tâbiiyetinde olmasını arzu etmesi idi. Yani genç Monique, evlâdının Brezilya vatandaşı olmasını istiyordu.
Doğan bebek bir kızdı: Pamela... .
Bu arada Joa’nın annesi, son Kocası i.le birlikte Brezilyaya gelerek eski kocasından miras kalan top-rakları işletmeğe başladı. İki aile pek güzel geçiniyorlardı. Fakat genç annenin doğum yüzünden başgös-teren hastalığı bir türlü geçmiyordu. Bunun üzerine doktorlar Monique’a Fransaya dönmesini tavsiye ettiler. Monique. Fransaya yalnız başına gitti ve çocukluk arkadaşı Nano ile karşılaştı.
Neler oldu?
Neler olduğunu kimse bilemediği gihi, Monique'un niçin öldüğü de bugün el’an morgda araştırılmaktadır- Zira, Monique, eski çocukluk arkadaşını gördükten bir müddet sonra hastalanmış ve genç kadının
Meclis köşesi:
DAVET
Ticaret Komisyonu:
Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
VIII numaralı geçici dilekçe komisyonu:
Bugün saat 10 da Maliye Komisyonunda toplanacaklardır.
Monique’in annesi müteaddit kacalardan ayrılmış güzel bir kadındır. Ve Paris’in en şık kadınlarından biri sayılmaktadır. Madam Rochelle, kızı ve kocasiyle Paris’in büyük barlarından birinde yemek yiyor
tehlike arzeden sıhhî durumu karşısında kocasma telgraf çekilmiştir. Joa derhal Fransaya gelmiş, fakat her türlü ihtimama rağmen karısını helak eden hastalığın durdurulması imkânsız olmuştur.

Garip tesadüf
İşin garip ve düşündürücü olan mahiyeti şudur ki, MoniJue, öldüğü sabah, eski çocukluk arkadaşı Na-no’nun çok güzel olan karısı da bir kaza geçirmiş ve bu kaza neticesinde güzelliğini kaybetmiştir. Hemen aynı saate rastlayan bu iki felâketin arasında bir münasebet aramakta gecikmiyen polis iki kocayı da derhal tevkif etmiş ise de, elde delâil olmadığı için tekrar tahliyeye mecbur kalmıştır.
Dâva devam etmekte iken iki amca oğlunun birbirleriyle konuşmadıkları ve herhangi bir surette ahbaplık ve arkadaşlık etmedikleri görülmüştür.
Bu arada, 18 aylık Pamela, büyük annesinin tutmuş olduğu bir dadının nezaretine verilmiştir.
Bu küçük kızın kalbi şimdiden anne hasreti, baba hasreti, hattâ herhangi yakın bir kimsenin hasretiyle haraptır.
Bir çocukluk sevdasına kurban gitti ği sanılan Monique’in 18 aylık kızı Pamale, faciadan habersiz gibi görü nüyor Annesinin cesedi morgdadır. Fakat morg bir kadın kalbinin faciasını teşhis edebilir mi?
r
%
ÇİZME SATIŞI BAŞLADI
Vatandaş eğer menfaatini düşünüyorsan aşağıda gördüğün çizme fiyatlarını bir kere daha kontrol et. Rekabetten doğan bu ucuzluğun bir hakikat olduğunu sen de takdir edeceksin.
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 29 Ncuya kadar 700 Krş.
30 ) 34 * ) 800 )
34 » 35 . » 1100 »
36 » 38 » » 1250 »
Çuadrat çizmelerinin fiyatları 20 No.dan 26 No.ya kadar 500 Krş. 23 » 25 » » 750 »
26 » 29 » ) 800 »
35 ) 38 ) ) 1500 »
Güven Kundura Mağazası Çık-
Telefon : 11919
Adrese dikkat! ŞABAN KULAK.
nkçılar Yokuşu, Saraçlar Çarşışı No. 107
Ankara D. Parti
teşkilâtı faaliyeti
Bâlânın Karaali bucağına bağlı Hulûsî, Bezirhane, Cemşid Emirler, Akviran, Çarsak, Belçarsak, Sofular, Yaykılıözü, Büyükboyalık. Küçük-boyalık, Çata^çeşme, Şehriban ve Su-lubük köylerindeki Demokrat Parti ocaklarının son günlerde yapılan kongrelerinde şu mühim nokta dikkati çekmiş bulunmaktadır. O da; bu köyler halkının hemen tamamının Demokrat Parti saflarında yer almış olması ve Hdlk Partili tek bir kimsenin kalmamasıdır.
Ayrıca bu ilçenin en büyüle köyü olan ve 320 seçmeni bulunan Dere-kışla köyü halkının Halk Partisin-■ den istifa ederek, topyekûn Demokrat Partiye geçiş?, de, ilçe çevresinde önemli bir tesir yaratmıştır.
Bu köyde kurulan ocak, muvakkat idare kurulu başkanlığına Ali Kem-almaz, ikinci başkanlığa köy muhtarı Ahmet Öjıal, kâtipliğe İbrahim
Kırşehir Öğrenim Gençliğine
Yardım Derneğinden
i 29/1/1950 gününde yapılan Genel
! Kurul toplantısında, Tüzükte deği-
I eşiklikler için gerekli çoğunluk sağ lanamadığından, toplantı 5/2/1950 Pazar günü saat 14 de Halkevihde .yapılacaktır.
. Gündem:
1 — Çalışma raporunun okunması,
i 2 — Bütçe ve hesapların incelenmesi,
3 — Tüzükte değişiklikler, ) —
■4 — Dilekler ve seçim. (233) Kemalmaz, muhasipliğe Halil Şahin,
üyeliğe de Haydar Aydın seçilmişlerdir.
Demokrat Parti teşkilâtının bu yoldaki faaliyeti diğer ilçelerde de ehemmiyetli bir surette belirmekte ve Halk Partilileri endişeye düşürmüş bulunmaktadır.
Manavg Jra Daimî Encümen seçimi
Manavgat, 3 (Hususî) — Dün Belediye daimi encümeni seçimi ve bütçe müzakeresi için yapılan belediye meclisi toplantısı, saat 10 dan 18 e kadar şiddetli tartışmalarla devam etmiş ve yapılan seçimde, eski Halk Partisi üyeleri yerine her iki daimi üyeliği de Demokrat Partiden Haydar Ünal ve Mahmut Öz-demir çoğunlukla kazanmışlar ve ayrıca yapılan başkan vekilliklerine de yine aynı şahıslar seçilmişlerdir. Şükrü Şengül

DANIŞMAN-
— Budala... Beni yukarıdan bekliyorlar diyorum. Ben o parolayı da biliyorum ama, söylemek istemiyorum. İsa imparatorunuzu koruyacak mıymış neymiş.. Şimdi anladın mı ?
— 81 —
— Saçmalama, diye bağırdı, söy-liyecek başka lâf yok mu?
— Ama bunu söylemek lâzım.
— Sebep?
— Yoksa kapıdan içeri almazlar.
— Su söylediğin lâfa bak, kapı açlıdıktan sonra gırtlağına basar yine girerim.
—• Olmaz.
— Ben de (Allah imparatoru korusun) diyemem. Ben Türküm yahu...
— Ama, bu bir paroladır. Manasına bakılmaz.
Bu sırada sarayın önüne yaklaşmışlardı. Mişel ayrıldı. Haşan da bilmecburiye duvar boyunca ilerlemeğe başladı. Sarmaşıklar arasındaki kapıyı buldu. Üç kere vurdu, kapı açıldı. Kapıcıya:
— Bir şey söylemek lâzımdı a-ma, söylemesem içeriye giremez miyim?
Kapıcı sert ve açık bir çehre ile:
— Parola?...
Dedi.
____ İyi ya, işte onu söylemeden girmek istiyorum.
— Parola?
— Bu herif her halde insan kıyafetinde bir papağan olsa gerek. Sen başka bir kelime bilmez misin?
Adam yine aynı taş kesilmiş şekilde:
— Parola... dedi.
— Bırak da geçeyim, yukarıda beni bekliyorlar.
Adam hiç cevap vermedi. Kapıyı kapamak isterken Haşan kapıya bir omuzladı ve onu ardına kadar açtı. Kapıcı muhafız bağırmak istedi. Fakat Haşan onun gırtlağına sarıldı:
— Budala... Beni yukarıdan bekliyorlar diyorum. Ben o parolayı da biliyorum ama, söylemek istemiyorum. İsa imparatorunuzu koruyacak mıymış neymiş... Şimdi anladın mı?
Muhafız gırtlağını kurtardıktan sonra, Haşanın beklenen adam olduğunu anladı ve ona yolu tarif etti.
Haşan, şehzade Orhanın odasına girdiği vakit onu, derin bir düşünceye dalmış olarak buldu.
Ne de olsa bir Türk şehzadesi i-di. Onu hürmetle selâmladı. Şehzade Orhan tatlı ve sıcak bir tebessümle onu karşıladı:
— Hoş geldin vatandaş...
Dedi. Fakat vatan kelimesini söylerken derin bir göğüs geçirdi. Mert ve kabadayı olduğu kadar hassas olan Haşan buna dikkat etmişti.
— Hoş bulduk şehzadem.
— Anadoludan mı geliyorsun?
— Evet...
— Bursayı bilir misin?
— Karış karış...
Şehzade bir daha göğüs geçirdi: ____O yemyeşil memlekette ecdadımın türbelerini hiç ziyaret ettin
— Kaç defa... Türk olur da ecdat mezarlarını ziyaret etmez olur mu?
— Haklısın. Fakat ben onları ziyaretten mahrumum.
Orhanın gözleri yaşarmıştı. Gözyaşlarını göstermemek için başını pencereden tarafa çevirdi. Haşan da müteessir olmuştu.
— Üzülme şehzadem dedi, iznin olursa sana bir şey soracağım.
Hıçkırıklarını güç zapteden Orhan:
— Sor, seni dinliyorum, dedi.
— Neden Rumların yanında durursun; Anadoluya gitmek istemez misin?
Orhan acı acı güldü:
— Ah... diye inledi. Şu sarayın içinde dışında kaç muhafız var bilir misin?
— Kaç tane var?
— En az iki yüz...
Haşan güldü:
— Çok bir şey değil. Bir sen varsın, bir de ben... Etti iki... İki yüz Turna karşı iki Türk fazla bile gelir.
Orhan neş’elenmişti:
— Ne kadar serbest konuşursun..
— Ben doğru söylüyorum.
— Adın ne?
— Haşan.
— Diyelim ki buradan kaçtık.
— Yoo... Kaçmak yok, gideceğiz.
— Senin dediğin gibi olsun. Va-ana döneceğiz değil mi?
— Öyle ya...
— Mümkün değil.
— Sebep?
— Çünkü ben vatana dönemem.
— Acaip... Bir sebep mi var?
— Öyledir Haşan.
İkisi de susmuştu. Orhan, kendisinin de tahlil edemediği acı ve derin düşüncelere dalmıştı. Haşan da bir taraftan onu tetkik ediyor, bir taraftan da vaziyeti anlamağa çalışıyordu. Neden Bizansta bir Türk şehzadesi bulunuyordu? Ona neden böyle muhteşem bir saray tahsis etmişlerdi? Bu ihtişam içinde onu ne için muhafaza altına almışlardı? Kaçar diye mi, yoksa bir fenalıktan onu korumak için mi? Şehzade anavatana ne için dönemi-yordu?
Bütün bunlar öyle suallerdi ki cevabını vermeğe imkân yoktu. Biri esaretin acılariyle ezilmiş, ö-teki hürriyetin nimetleriyle serpilmiş olan iki genç epeyce bir zaman susmuşlardı. Sükûtu yine Haşan bozdu:
—Eğer söylemenizde bir mahzur yoksa, neden Aandoluya gidemi-yeceğinizi öğrenebilir miyim?
— Öğrensen ne çıkar? Bununla beraber sana kısaca anlatayım. Ben, Bizans sarayına rehine olarak verilmişim. Yıldırım Beyazıtın torunuyum. Babam, Yıldırımın oğ-Süleymandır.
— Çok iyi...
— Ö kadar iyi değil. Şimdiki Türk sultam, saltanatta kendisine karşı hak iddia edecek kimse bulunmasını istemiyor.
Haşan şaşırdı. Bunun mânâsım iyice anlayamamıştı. Bu işle şehzade Orhanın ne alâkası vardır diye düşünüyordu.
— Bir şey anlayamıyorum. Bundan size ne?
— Hükümdarlar, umumiyetle akrabalarından çekinirler. Bir gün gelir de hükümdarlık iddiasında bulunur diye...
— Sizin böyle bir iddianız ver mı? Hükümdarlık sırası sizin mi?
— Benim sıram çoktan geçmiş. Şimdi, usulen Sultan Mehmet meşru hükümdardır.
— O halde?
— Aynı zamanda hükümdar olmak da benim aklımdan geçmiş değildir. Fakat Sultan Mehmet i-çin bu böyle değildir.
— Yok canım, siz vehme kapılıyorsunuz. Ben padişahla görüştüm.
Şehzade Orhan birdenbire irkildi. Bu şen ve âvâre delikanlı neler söylüyordu? Padişahla ne konuşabilirdi?
— Sen mi?
Haşan, göğsünü gererek cevap verdi:
— Tabiî ya...
— Onunla benim hakkımda mı konuştun?
— Yok ...Sizin burada bulunduğunuzdan haberim yoktu. Bilseydim onu da konuşurdum. Yani demek istioyrum kİ, ben dilediğim vakit onunla konuşabilirim. Aramızda dostluk vardır.
Orhan güldü. Bu Haşan, hoş bir delikanlı idi.
— Peki onunla ne konuşabilirsin?
— Ona derim ki, bir Türk şehzadesinin Bizansta kalması şanına lâyık değildir. Emret de gelsin, hizmetinde bulunsun, derim.
— Sonra...
— Sonrası, sizi buradan alıp götürürüm.
— Ya sultan beni öldürürse? Haşan hayret etti:
— Allah Allah, dedi, hiç sebep yokken neden sizi öldürsün?
— Diyelim ki Sultan beni kabul edecek, buradan nasıl gidebileceğiz?
Haşan bir dağ gibi dikildi:
— Orasını bana bırakınız.
— Çok hoş şeyler söylüyorsun Haşan. Fakat bunlar öyle kanşık işler ki, birdenbire karar verilemez. Çok düşünmek lâzımdır. Seni bulmam icap ederse ne yapmalıyım?
Haşan düşündü, taşındı:1
(Devamı var)
.D.

Ben, bu adamın gidişini
ençti, yakışıklı ^^İvilik vapar gibi
Z* ençti, yakışıklı ve zeki idi. İyilik yapar gibi görünmesini bilirdi. Ve bütün emelinin, memlekete ve millete hizmet olduğunu söylerdi. Zekâsı sayesinde bu iddialarına pek çok kimseleri de inandırmıştı.
En büyük zekâsı, içinde kaynayan ihtiras ateşini, mevki ve nüfuz arzusunu, kin ve fesat temayülünü saklayabilmiş olmasındadır.
Halet Efendiden bahsetmek istiyorum.
On dokuzuncu asrın başında, OsmanlI imparatorluğunun en buhranlı devrinde Hükümdar İkinci Mah-mud'un rikâbı hümayun kethüdalı-ğını yaptı.
Kısaca hal tercümesi şöyledir:
Evvlâ ilmiye mesleğine girdi. Fakat bu meslek onun ihtirasını tatmin edemezdi. O, âlim ve müderris olmak istemiyordu. Siyasî hayatta temayüz etmek emelinde idi. Devlet işlerinde söz sahibi olmaktan zevk alıyordu. Onun için ilmiye mesleğini terk etti.
Reisülküttap Raşit efendi’nin mühürdar yamağı oldu. Bu yol onu siyasî entrikaların içine götürebilirdi.
Sür’atle bir çok paşaların yanında kethüdalık yaptı. Otuz yaşına girdiği sıralarda daha kendini göstermemişti.
Onun en büyük emeli, büyüklere kendini tanıtmak, büyüklerin meclisinde bulunmaktı. Hayatın her tür lü zevkinden hisse almak istiyordu. ; Bir aralık Mevlevi Galip Dedenin meclisine devam etti, pek beyenme-di. Daha sonra keyif ehli büyüklerin işü işret, saz ve eğlence oleinlerine sokularak, zevkini tatmin etti.
Riyakârdı, büyüklere kendini tanıtmakta güçlük çekmedi. Böylece Köse Kâhya Mustafa Reşit Efendinin iltimasile Hocegânlık rütbesine nail oldu ve kısa bir müddet Parise, orta elçi olarak gitti.
18066 yılında İstanbula dönerek rikâbı hümayun reisülküttabı oldu.
Bu sırada, bin bir türlü iç ve dış mes’elelerle bunalmjş olan Sultan Mahmud’un gizli müsteşarı makamında olan bir İbrahim efendi vardı. Halet efendinin bütün emeli, hükümdara yanaşnfaktı. En kestirme yükselme yolu orası idi. Onun için evvelâ İbrahim efendiye sokuldu.
Sultan Mahmut, müşkül anlarda gizlice İbrahim efendiye akıl danışırdı. Fakat bunun, kimse tarafından duyulmasını istemezdi. Halet efendi, ikisi arasında evvelâ vasıta oldu, sonra da en büyük emeline kavuştu. Yani İbrahim efendinin yerine, Sultan Mahmud’un akıl hocası oldu.
Sultan Mahmut, onu fevkalâde beyenirdi. Onun zekâsına hayrandı. Aynı zamanda ahlâk bakımından zayıf olan Halet efendiyi istediği şekilde siyasî entrikalarda kullanabiliyordu.
Halk nazarında kendisine devlet kâhyası denilirdi.
Halet efendinin bu memuriyeti, vakıa onun ikbal ve azamet devri idi. Devlet işlerinde ilk ve kat'î söz onundu. Fakat ne yazık ki şahsı için çok parlak olan bu devir, millet ve memleket için felâketli olmuştur.
Halet efendi, ilk iş olarak Yeni-
Giy-
Çete birkaç kurban daha vermiş, bir kaç kişi daha sakatlanmıştı. Yukarıda ise, o kahraman Borö-ver, döşemeye çivilenmiş gibi duruyor ve kabzasına kadar kana boyanan kılıcını sallayarak gülüyor, serserileri hiçe sayıyordu.
Bu, son teşebbüs olmuştu, yom Pantekot artık oraya basmamaya karar vermişti.
Boröver de bu defa oldukça u-zun müddet dinlenmek fırsatını ele geçirmiş olduğunu anladı. Dinlenmeğe de ihtiyacı vardı- Bu kahramanca mukavemette kendisine yardım eden Burakan, Stra-parfor, Korpodibal’ın de dilleri damaklarına yapışıyordu. Bu sebeple, Boröver yerinden ayrılmakta mahzur olmadığını anladı.
Biran bile Kralın yanından ayrılmamış olan Trenkmay ile Pro-töstanlar bu çarpışma esmasında seyirci olarak kalmışlardı. Hiç yorulmamış, dipdiri ve kavgaya ka-rıştırılmadığına üzülen Trenkmay Boröverin yerine geçti ve iki Proteston da onun yanında yer aldılar. Hepsi, Fiyorinda’nıri'dairesine girdiler ve sahanlıkta bıraktıkları nöbetçilerin çağırmalarını işitmek maksadiyle kapıları açık bıraktılar. Mutfağa girmişlerdi. Boröver, ağzına kadar şarap doldurduğu bardağı bir yudumda içti.
Burakan, Strapafor ve Korpodi-bal, birer şişe yakaladılar ve ağızlarına diktiler
Boröver, Fransua’ya hitaben:
— Efendim, dedi, bana kalırsa bir lokma bir şey yesek pek iyi olur. Buradan ne vakit çıkabileceğimiz belli değil ve şu kepaze he-

ANKARA RADYOSU 4 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
7.31
beğenemiyorum
Yazan: Zuhuri DANIŞMAN
çeri ocağını tuttu. Para dağıtarak Ye niçeri zabitanını elde etti. O vakit Yeniçeri ocağı, devletin en belalı bir müessesesi idi. Ve Sultan Mahmut, bu ocağı ıslâh etmek istiyordu. Bu ıslâhat Halet efendinin işine gelemezdi. Çünkü hükümdarı, ocağın isyan ve ihtilal çıkaracağı vehmile korkutuyor ve dilediğini ona yaptırıyordu.
Bu yüzden, memleket için zarurî olan Yeniçeri ocağının ıslâhına taraftar olan bütün devlet adamlarının düşmanı idi. Her birisini birer birer ya azil, ya nakil, veya katlettiriyordu.
Halet efendi, kendisinden başka hükümdar nazarında beğenilen bir kimsenin barınmasına tahammül e-demezdi. Devlet otoritesinin yalnız kendi elinde kalmasını isterdi.
Sultan Mahmut, askerî ıslâhat yap mak için devlet adamlarile görüşmek istedikçe Halet efendi riyakâ-rane bir tavır ile (aman şevketlüm, ya Yeniçeriler duyup da bir isyan çıkarırlarsa, Allah göstermesin, ne yaparız? ) diyerek padişahı vehme düşürüyordu.
Meşhur Mehmet Emin Paşa, genç yaşında sadrazam olmuştu. Gençliğin verdiği bir enerji ile mutlaka Yeniçeri ocağını ıslâh niyetinde idi.
Bunu gören Halet efendinin can başına sıçradı. Ne yaptı, yaptı, o
değerli ve vatan sever adamı Sultan Mahmuda azlettirdi. Fakat Halet efendi için bu kadarı kâfi değildi. Düşmanının ölümünü görmedikçe rahat edemiyordu.
Günlerce Sultan Mahmud'a bin dereden su getirerek Mehmet Emin Rauf paşanın idamı için ısrarlarda bulundu. Zaman zaman Sultan Mah mut, riyakâr ve müfsit akıl hocasının ısrarları karşısında bu feci emri vermeyi bile düşündü, fakat en sonunda, genç ve yakışıklı vatan sever Mehmet Emin Rauf paşanın çehresi gözü önüne geldi ve:
[ Hayır, diye kat'î cevabını verdi, başına kıllavî pek yakışıyor, ben o güzel başa kıyamam..]
Mehmet Emin paşa, ölümden, ö-lüm kadar tehlikeli olan Halet efen dinin elinden ancak bu şekilde kurtulabilmişti.
Halet efendinin en büyük fenalıklarından birisi de, Tepedelenli Ali paşayı idam ettirmesidir.
Mora’da Rumlar, isyan etmek için kımıldanıyor, fakat Yanya valisi Ali paşanın sert ve şiddetli idaresi karşısında bir türlü buna cesaret edemiyorlardı. Rumların, Tepedelenli-den ne kadar korktuklarım anlatmak için şu küçük hikâye kâfidir. İhtilâlci rum papaslarından birisi, gizlice Viyanadaki arkadaşlarına bir
BAZI MÜSTAKİL (!) MİLLETVEKİLLERİ C. H P. YE GİRİYORLAR
mektup yazmış, fakat nasılsa bu mektup Tepedelenli Ali paşanın eline geçmişti. Ali paşa, mektubu yazan papası çağırdı. Kürkleri içine gömülerek uzun çubuğunu çeken Paşa, önünde ayakta duran papas efendiye, mektubu uzatarak:
Rumca bir mektup ele geçti,manasını anlıyamadım, okusamzda dinlesem!..
Dedi. Papas, kendi yazdığı mektubu görür görmez öyle şiddetli bir korkuya kapıldı ki, birdenbire nefesi tutuldu ve fücceten düşüp ölüverdi.
İşte Ali paşa böyle bir adamdı. Fakat ne yazık ki Halet efendi ile arası açılmıştı. Çünkü, Halet efendi, bütün valilerden hediye adı altında rüşvet alırdı. Ali paşadan da her sene bin kese akçe rüşvet istemiş ise de, Ali paşa kulak asmamıştı.
Bu kadarı Halet efendi için kâfi idi. Ne yaptı yaptı, geceli gündüzlü Sultan Mahmuda telkinlerde bulunarak, sonunda. Mora isyanını başarabilecek yegâne bir kuvvet olan Tepedelenli Ali paşanın başını kestirdi.
Halet efendi, azimkâr olduğu kadar da gaddar ve insafcızdı. Menfaatine dokunanları, fikrine muhalefet edenleri, kendi makamına rakip olabilecekleri asla affetmezdi.
Hatta bir gün, bir delikanlının idamına hüküm almıştı. Kabahati ne olursa olsun o yaşta bir delikanlının ölümü, her keşi müteessir etmişti. Devrin devlet adamlarından bir çoğu Halet efendiye ricalarda bulunmuşlar, (Efendi hazretleri, gençtir, yazık olur, kıymayın, affedin..) diye yalvarmışlardı. O vakit Halet efendi, katı yürekliliğinin güzel bir misalini vermişti. Demişti ki:
[Birine gençtir, yazıktır; ötekine ihtiyardır ayıptır diyorsunuz. Her vakit öldürmek için orta yaşlıyı nereden bulalım?.]
Nedense Halet efendi, asla sevmediği halde iki adamın hakkından gelememiştir. Bunlardan birisi sarı benizli, köse, küçük gözlü, çipil çopur bir adam olan Canip efendidir. Hattâ bir gün ikisi beraber a-layda geçerken, seyircilerden bir kadın Halet efendiye (Allah sevgili Padişahımıza seni şirin göstersin!) diye dua etmişti. Canip efendi, iki adım arkadan geliyordu. Halet efendi gülerek şu cevabı verdi:
[Hanım, sen o duayı arkamdan gelen efendiye et!..]
Halet efendinin hakkı vardı ve onun böyle dualara ihtiyacı yoktu. Çünkü zamanın hükümdarı yanında kadir ve kıymeti yerinde idi ve hükümdar adına, hükümdar kadar icrayı saltanat ediyordu!..
Hakkından gelemediği adamlar dan birisi de Morali Osman efendi idi. Osman efendi kethüdalık makamına kadar yükselmişti. Temiz kalb-li, dürüst ve kelender bir adamdı. Çok sevilirdi. Bu yüzden de Halet efendi onu sevmezdi. Halet efendi, Osman efendiyi azlettirdi, rütbesini aldırdı, en küçük ve hasis işlere memur etti, bütün bunlara rağmen Osman efendi en küçük bir şikâyette bulunmadı.
★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
M. S. Ayan.
Müzik: Vals, Polka ve Paso Dobie-. ler (Pl).
.45 Haberler ve hava raporu.
1.00 Müzik: Şarkılar (Pl).
1.15 Müzik: 10 dakika harp (Pl)
1.25 Günün programı.
1.30 Müzik: Hafif müzik (Pl).
»00 Kapama.
! 28 Açılıg ve program.
!.3O M. S. Ayarı.
1.30 Müzik: (Radyo salon orkestrası):
1. Johann Strauss: «Rftter Pas-mnn» Operasından Çardas;
2. Tschalkovsky: Ormanda Uyuyan gü^)l Balesinden Vals;
3. Leopold: İspanya günegi (İspanyol şarkılarından fantezi);
4. Franz Könlzshoffer. Tirol İn-
5. Johannes Brahma: 20 numaralı Macar dansı.
1.00 Haberler.
1.15 Müzik: Şarkılar.
1.30 öğle Gazeetsl.
3.45 Müzik: Şarkıların devamı.
1.00 Müzik: Cumhurbaşkanlığı Armoni muzıkası:
E. Roux: Alayın kızı (Marş); Sellenlck: Avcılar bayramı
(Vals):
Gounod: Uvertür (Mlrella); Gaubers: Rapsodi.
14.40 Müzik: Melodiler (Pl).
14.55 Konuşma (Spor haberleri)
15.00 Akçam programı, hava raporu ve
16.58 Açılış ve program.
17.00 M. S. Ayan.
17.00 Çocuk saati.
18.00 Müzik: Dans müziği (Pl)
18.30 Müzik: Şarkılar.
19.00 M. S. Ayan ve haberler.
19.15 Geçmişte Bugün.
19.20 Müzik: (Yurttan sesler)
19.45 Müzik: Orkestra eserleri (Pl)
20.15 Radyo Gazetesi.
20.30 Serbest Saat.
20.35 Müzik: tnce saz (Kürdili Hicazkftr faslı).
21.15 Müzik: Çeşitli hafif melodiler (Pl) 22.00 Konuşma.
22.15 Müzik: Şarkılar.
22.45 M. S. Ayan ve haberler.
23.00 Müzik: Caz orkestraları çalıyor (Pl).
----- 23.30 Program ve kapanış.
hazretleri, İSTANBUL RADYOSU
ı.
2.
3.
ı: Ra
4 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
12.57 Açılış ve programlar.
13.00 Haberler.
13.15 Da
13.30
Jons müziği (Pl).
Haftanın filmleri, Konuşan: Sezai Solelll.
13.40 Yurdun her köşesinden deyişler ve söyleyişler.
Tertip ve İdare eden: Nedim Ot-
14.30 Haftanın programını takdim edl-
14.45 Memleket türkülorl. 15.00 Atom bombası hakkında,
Uzdllek.
Konuşan: Ord. Prof. Salih Murat 10 Saz eserleri, şarkı ve türkUler 00 Programlar ve kapanış, 57 Açılış ve programlar 00 Şarkı ve türküler (Pl).
15 Necdet Koyutürk Orkestrasından Dans müziği
Söyllyen: Şecaaddin Tanyerli, ıryete müziği (Pl).
15.:
16.1
17.1
18.1
18.:
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı Mişol Zevako — Çevireni Ragıp Rıfkı
rifler de bizi uzun müdde rahat bırakmazlar. Herhalde bize yine fena bir oyun oynamak isteyeceklerdir.
Tavsiye pek yerinde idi. Fran-sua bunu muvafık buldu ve kendisine muhafızlık etmiş olanları hep beraber yemek yemeğe davet etti. Mevcut yiyecekler kardeşçe paylaşıldı. Bereket versin ki. kifayet edecek miktardan fazla idi bu yiye çekler... Burakan. nöbet bekliyen üç arkadaşa, hisselerine düşen yemekleri götürdü.
Ortalarında, baş aşağı konulan bir küçük sandığın üstüne oturup teneke bardağını bizzat dolduran ve yanında bulunanların da bardaklarını kendi eliyle doldurarak ikram eden genç adamın Fransa Kralından başka kimse olmadığını öğrenenler, acaba bu cesur adamlar o sırada neler konuşuyorlardı diye düşünmekte pek haklıdırlar.
Maamafih, karınlarını doyurmak tavsiyesinde bulunmuş olan katiller güruhunun mükerrer hücumlarını tek başına karşılıyan ve bu itibarla herkesten ziyade dinlenmek ihtiyacında bulunan Boröver sofra başına gelmemişti. Sofra demişsek tabii bunu söz olsun diye söylemiş oluyoruz; çünki, oturmak için
iskemlesi bulunmıyan bir masaya sofra demek ne derece caizdir bilmeyiz
Boröver’in sofra başına gelmemesinin sebebi, Fiyorinda’yı hatırlamış olmasıydı. Onu bir an bile unutmamıştı. Fakat, onunla meş-gûl olamayışının sebebi de malûmdu. Şimdi, velev pek kısa olsa bile, dinlenmeğe vekit bulunduğundan acaba, kız verdiği sözü tuttu mu diye düşündü ve bunu öğrenmek istedi.
İşte, başkaları gibi yemeğe başlayacak yerde, Fıtansua'ya, müsterih olması İçin bir işaret ettikten sonra, düşüncesjpi tahakkuk ettirmek üzere mutfaktan çıktı; genç kızın odasına gfrdi ve pençere-den eğilip baktı. Fakat, keskin ba-kışlariyle beyhude yere bahçeyi aradı; kızı göremedi. El çırptı, cevap alamadı. Fiyorinda! Fiyorinda! diye bağırdı... yine cevap yok.
Üzüntü ile kendi kendine: «Acaip şey! fikrimce şimdi orada bulunması lâzımdı. Yoksa başına bir felâket mi geldi kızın? . Sakın onu da tevkif etmesinler?... Bize yap-dıkları gibi müthiş bir tuzak kurmayan sefillerden herşey bekle? nir... Yeter ki onu katletmiş olmasınlar!... ne ise, hele biraz daha bekliyeyim... zaten başka türlü
75
yapmama da imkân yok» diye söylendi.
Mutfağa döndü, ötekilerle beraber bir lokma bir şey yedi. Fakat, dalgın, zihnen meşgul görünüyordu. Böylece aşağı yukarı yarım saat kadar geçti. Herifler hücumdan vazgeçmişe benziyorlardı. Boröver, onların kendilerini mahkûm etmek suretiyle teslim olmaya mecbur kılmaya mı karar vermiş olduklarını düşünüyordu. Tekrar odaya gitti, bir daha seslendi; Fiyorinda yine meydanda yoktu.
Odadan çıkarken, daireye gitmekte olan Trenkmay'ı gördü. O, Boröver’e yanına yaklaşması için gizli bir işaret verdi.
Trenkmay onu merdivene götürerek dinlenmesini söyledi. Şövalye dinledi... Tahtayı kesmekte olan bir testere gıcırtısı işitti. Daha dikkatle dinledi ve yavaş sesle:
— Acaip herifler merdiveni kesiyorlar! dedi-
— Evet efendim.
— Çoktan mı başladılar bu işe?
— Henüz başladılar. Ben de hemen gelip size haber verdim.
Boröver, merdivenden eğilerek aşağısını görmeğe çalıştı. Yarı karanlık sahanlıkta kimseler görünmüyordu. Kendilerinin üstünde durdukları sahanlık apay-
dınlık idi. Senenin o mevsiminde güneş yedi buçukta battığı halde saat henüz altı iken aşağı sahanlığın böyle yarı karanlık olması heriflerin pençereyi kapamaları ne-' ticesi olduğuna şüphe bırakmıyor- j du. Esrarengiz testerelileri görmeğe çalıştı, amma göremedi onla-
Içinden: «vay canına! herifler mademki merdivenin altındadırlar, onlarî görmekliğim lâzımdı... amma, bizi burada tecridetmekten maksatları ne olsa acaba?» Diye söylendi.
Nafile yere kafasını yordu; bu muammayı çözemedi.
O vakit düşünmeğe başladı ve şöyle bir karar verid:
• Mademki onlar merdiveni yıkmak istiyorlar ve bu da onların menfaati icabıdır; ben de menfaatim icabı bu merdiveni yıktırmayacağım Bu sebeple aşağı inip orada bulunanları tepeliyeceğim.»
Bu karan verir vermez tatbike geçti. İlk basamağa ayağını bastı, durdu, tekrar yukarı çıktı. Birdenbire zihninden şöyle bir fikir geçmişti:
«Dikkat et!., acele etme hele!., bu işi, beni veya diğerlerini aşağı indirip gafil avlamak için yapmadıkları ne malûm?... Eğer istedikleri bu ise, aşağı yeni bir tuzak kurmuşlar demektir... Böylece kendimi, sağ olarak çıkmak imkânı ol-mıyan bir tehlikeye atmış olacağım... eğer maksat yalnız benim postumu yüzmek olsaydı hiç düşünmezdim... Fakat, ortada bir de Kıal var... onlar nasıl Kralı öldürmek istiyorlar...» (Devamı var)
18.45
19.00 Haberler.
19.15 Hafif ara müziği (Pl).
19.20 Piyano soloları.
Çalan: Popl Panayotidls.
19.45 garkı ve türküler.
20.15 Radyo Salon orkestrası konseri:
1. Rossinl: «Sevil Berberi» uvertürü.
Mendelssobn: «Noctunne». Saint Saens: «Lle Deluge» prelüdü.
Rahmani no f: «Elegie».
20.45 Varyete müziği ve kabare,
Şarkılar (Pl).
21.15 Fası Heyeti Konseri.
22.00 Caz orkestraları geçidi (Pl).
22.30 Filmlerden müzik: (Pl).
22.45 Haberler.
23.00 Pasifik Adalarından melodiler (Pl)
23.15 Dans müziği (Pl).
23.45 Hafif gece müziği (Pl).
24.00 Programlar ve kapanış-
2.
3.
CEA1/yE7TE
lÜZCllUTILirONUB Yangın .............. 00
Sıhhi İmdat .......... 01
Trenler ........... 12028
Hav* Yollan ..
Yataklı vagonlar Su Arıza .....
Elektrik ....
Havagazı .....
Başkent takM .
Yeni Güven Takıl Sizin Taksi ..
Merkez Taka! .
Ersan taksi ..
*
SİNEMALAR VE EĞLENCE
(16031) (23432) (22294) (14040) (11131) (14072)
BÜYÜK ANKARA
ULUS YENİ PARK
SÜMER
SUS CEBECİ
(14071)
(13846)
. 1488:
. 11968 .. 21878 .. 24846
.. 24848 . 22223 . 22333
. 23333 . 11111 .. 21111
YERLERİ
Damgalı doktor Samba kralı Yalnıa gidenler Gbnüldon sesler Kanatlardan türbe Kılıçların gölgesinde Kanatlardan türbe Yalnız gidenler

NÖBETÇİ ECZANELER
Sağlık, Üniversite, Başkent
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerinl fiilen İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU Basıldığı yer: GÜNEŞ MATBAASI
(

1.2.1950


n).
' - Hatıraların Kolyesi
Çeviren : Muallâ GÖkliail
£

■-)



İl
(Baş tarafı evvelki günkü sayımızda)
Yaşlarını tutmak için gözlerimi kapadım.
Erkekler bazan bir endişenin en ufak bir şekilde teskin edildiğini bilemezler.
Dahi Jean, anlayışlı olmasına rağ men bu akşam iyileşmeme onun bir kelimesi kâfi geldiği halde bunu anhyamadı.
işte ufak bir keime ile beni bütün işkenceli düşüncelerden kurtardı.
Andre kuvvetli duruşuna rağmen gülüşü ile, gözleri ile ve sesinin neşeli görünmek istiyen sahte tonu ile bütün endişlerini açığa vuruyordu.
Salonda yatmak için, pijama, çarşaf ve örtüsünü almıya gelen Jean-ın aczi ve düşünüşü daha korkunçtu.
Artık Jean her akşam ve her pazar günleri bana uzun zaman odam da arkadaşlık ediyordu. Tatlı ve sa mimi olmasına rağmen sohbetlerimiz sönük ve tekerrürden ibaretti.
Ne sabahtan akşama kadar ve ne
■ de akşamdan sabaha kadar yalnız ’l okumak veya uyumak olmuyor. Bu i )?m için yatağımı pencerenin yanı-f^îa sürdüm, j—»—
(Pil
ilsp.

r
Oteline ininiz
Sahibi: Marmara Adalı Charles G. Taylor
ADRES: HOTEL St. MORITZ
50 Central Park South New - York N. Y.
TELGRAF: SAN MORITZ — NEW - YORK
Odanızı evvelden yazarak temin ediniz TÜRKÇE DE MUHABERE EDİLİR
$T MORITZ
( ON-TMI-PARK
ORDU FINDIK GECESİ
Kahraman Mâraş Kurtuluşunun 30 uncu yıl dönümü münasebetıle
Teminatı
Ada
Tutarı
M2
Gecenin Tarihi
2929
1
2
3
4
Beher metre
karesi 1
Maraş Gecesi!..
13 Şubat Pazartesi Günü
İLK ATEŞ — MİLLİ OYUNLAR — HALK TÜRKÜLERİ VE DAHA BİR ÇOK SÜRPRİZLER
Otomobilciliği n öğrenmedinizse önemli bir noksanınız var demektir
Ordu ili Yüksek Tahsil Öğrencileri Yardım Derneği yararına,
10 Şubat Cuma günü saat 20.30 - 2 ye kadar
Gar Gazinosunda
onu tamamen tetkik ettim: Güzelliği inkâr edilemezdi. Güzel bir a-ğız, şahane mavi gözler, parlak kum rai saçlar, taze bir cilt ve ince bir silûet... Oh! Ümitsizlikle yalnız bu kadını bakıyordum. Çünkü Jean’a bakmak istemiyordum. Saadetten parlıyan yüzünü gördüm ve artık ona bakmıya muktedir değildim.
Beraber aşağı indikten sonra benim yemeğimi getirdiler. (Ve inerlerken) merdivenden kahkahalarını duydum.
— İşte geldik, diye girerken neşe ile bağırıştılar.*
— Hepsini Jacqueline hazırladı, hoşuna gitmedi mi?
— Çok hoş, dedim. Hakikaten çok sevimlisiniz matmazel.
Müzayedede artırma yapıyormuş gibi Jean; :
— Hakikaten çok cici kız dedi... Güldüm ve başımla fikrini tasdik ettim.
— Siz şimdi yemeğe inin, ben ken. dim yerim, dedim.
Bıraktılar. Açlık hissetmeden yemeğimin karşısında hareketsiz kaldım.
Gurubun tatlı renkleri arasında Jean yanıma gelince yine kendisine tebessüm ediyordum.
Bugün artık hiç bir şey değilim. Kocam ve Bütün ailem için bir yük ten farksızım. Hiç bir zaman bu vaziyete düşmek istemezdim.
Daha çok uzun zaman bu vaziyette yarı ölü gibi yaşamak beni harap ediyor. Buna rağmen Doktor Thibaud vaziyetimde bir iyileşme gördüğünü katiyen söyledi. Jean’ın biraz kuvvetle söylediği nasihatlara rağmen Doktora inanmak istemiyordum.
— Biraz yürümeğe gayret et, her gün bir kaç adım atarsan bahçeye oturmıya bile gidersin...
Hiç farkına varmadan günler geçiyordu. Bir akşam Jean: «uzun za mandan beri gülmediği bir şekilde gülerek» odama girdi.
— Geç kaldım, dedi.
Kuru bir sesle:
— A! evet, diye cevap verdim. Birdenbire yüzü kederle doldu, fakat yine canlandı ve devam etti:
— Bugün bir düğünde idim. Jac-queline Mercier’nin...
Gözlerini açarak:
— Jacqueline Mercier mi? bilmiyordum, ama bana söylememiştin?
— Birçok defalar tecrübe ettim, fakat beni dinlemedin. Ama bugün dinliyeceksin.
Tatlı bir istihza ile güldü. Biraz sükûttan sonra:
— Düğünü seviyorum, dedi. Biliyor musun, seni ziyaret ettiği gün nişanlarının arifesi idi.
— Ne, onun evleneceğini biliyor
Tabiî, olduğundan daha masum bir tarzda:
— Neden olmasın? diye sordu.
Evet hakikaten düğün seviyorum yani bilhassa bizimkini*.. Mic-helle! yavrum, sevgilim günümüzü unutmamalı idin...
Bugün yirmi beşinci sene-i dev-riyemiz... Sathı sevgime rağmen gü nümüzü unutmak, ancak bunu düşünmeli idim...
— Yalvarırım sus.
— Al sevgilim, bak sana ne ge-
İpek kâğıtla paketlenmiş geniş ve uzun bir kutu uzattı.
Arkama yastıkları koyup kolları ile omuzlarımı sararak yanıma o
— Açmıyacak mısın? diye soru-
Kâğıdı açarken titriyordum. Bu kutu idi. Açtım, kadife yastıkların üzerine uzanmış en halis ve zarif incileri bakışlarıma sunuyordu.
— Jean, sevgilim... Jean!
Konuşmuyordum... Göğsünde çır-pınamıyordum...
— Jean... Jean!...
Ve birdenbire bir fikir bende şu düşünceyi uyandırdı:
— Acaba bunun için mi ekonomi yapacaktım?
— Evet!
— Oh, sevgilim... Utanıyorum. Gözlerimi yüzünden çevirmek istedim, yapamadım, artık yüzünün bu it (Devamı 8aı 6 Sü: 7 de)
B
NEW YORKA GİDİYORSANIZ 1000 ODALI 1000 RADYOLU 1000 TELEVİZYONLU
ST. MORITZ
Avrupadan gelen iş ve resmi heyetlerin lokalidir Konforu, Amerikan ve Türk yemeklerinin nefaseti, lüks çay ve kahve salonları, bar ve kabaresi New Yorkta tanınmıştır.
Şofor Okulumda yeni devre lerine 6 Şubatta başlanıyor.
Kayıtlarımız kapanmak üzeredir.
Müracaat her gün saat 14 -18 arası. Telef: 21149
İsmetpaşa Cad. No. 4
(19S)
Ankara’nın en tanınmış caz ekibi ve memleketçe tanınmış kıymetli ses sanatkârları iştirakile Millî oyunlar, türküler, şarkılar, Monologlar, sürprizler...
Ayrıca mahallî şiirler ve Ordu'nuu ünlü şairi Tıfh'nın HAMSİNAMES1. Toplantı yemeklidir
DAVETİYELER: Bankalar Cad. Yıldız Kırtasiye mağazasından ve Anafartalar Cad. Köklü Han Derya Gişesinden temin edilebilir. (242)

5 Şubat Pazar Akşamı Saat 21 de mbbm
YENİ SİNEMADA
Semahat Ergökmen
VEDA KONSERİ
, Sadi Hoşseti
İştirak edenler
Nevin Demirdöven
Ankara Belediye Başkanlığından
__ yastıklarıma dayanarak başkalarının yaşayışını seyrediyordum.
Bütün altın alayları ile yazın, ve grup saltanatı ile sonbaharın, beyaz kar ve buz mantosu ile kışın geçişini gördüm.
Fakat pencerenin önündeki kes tane ağacının yeniden yeşil filizler verdiğini görmüş olmak beni ümitsizlik karanlıklarında bıraktı. Hemen bütün gün yalnız ve sessiz o-turuyordum. Söyliyecek hiç bir şeyim yoktu. Bu esnada zihnen meşgul idim, ama düşüncelerimi ifade edebilecek tarzda değildi.
Bu akşam Jean’ın dönüşünü bekliyordum. Neşeli ve enerjiü zevk yerine şimdi ne olmuştu, hasta ve bitkin bir hal almıştı sanki.
Son günlerde bana Jacline Mer-cieı-’den bahsettiğini hatırlıyorum.
Ziyaretinin beni memnun edip et miyeceğini sordu ve:
— Önümüzdeki pazara gelecek, diye ilâve etmişti.
Ondan bahsederken parlıyan gri gözlerine bakarak .memnun olacağımı» söyledim.
— Güneş gibi neşeli, göreceksin biraz olsun fikirlerini değiştirecek tir.
Karanlık bir sesle:
—Belki, dedim. Zannediyorum (7. senin hoşuna gidiyor bu sekreter. Uzun zamandanberi mi beraber çalışıyorsunuz?
— Noelden beri. Hatırlaı mısın bilmem Mil. SeroYnın hastalanmasından beri «Bu akşam, gözle görülebilecek gibi filizler vermiş olan kestane ağacına bakarak dalmışken her şeyi yakından görmeli, diye dü şünüyordum. Şimdi artık bu ev Jean için hiç bir şey ifade etmiyordu.
Bir adam ki içinde evine dönmek için çekingenlik yoktur, günlerce, aylarca evine uğramaz dönüşte boş ve ruhsuz bir kabuk bulur. Bu adam da ayni meylettiği ümitsizlikle mü cadele ettiği halde karşısındaki güzel bir kadının cazibesi önünde nasıl eğilmesin?... Bilhassa her zaman, bütün gün ve beraber çalışırken da ima görürse. «Anlaşılıyor, ona veremediğim arkadaşlığı dışarıda arı yor» diye düşünüyordum.
Şüphesiz ki Jean bana hiç bir şey sezdirmek istemiyecek ve beni İstırap içinde göremiyecekti. Fakat çok dalgın ve çok uzaktı. Artık ona yetişemezdim. o benden çok, çok u-zakta idi...
Tâ ki, gelsin, güzel kız; bu «güneş ışığı» gelsin ki ben de güzelliğine hayran olayım,..
Onlara sezdirmeden her ikisini de süzecek ve tetkik edecektim.
Fakat yine gülüyordum. Uzun ay lardan beri hiç yapmadığım bir şekilde gevezelik yapıyor, pencereme kırlangıçların yaptığı yuvalardan, siyasî vaziyetten ve ne bileyim durmadan şundan bundan konuşuyordum.
Durmadan saatlerce kendimi u-nutarak henüz tutmağa muvaffak oduğum bütün kuvvetimile konuşuyordum.
Ziyaretinin devamı müddetince


Ankara Halkevincfe
ÇOCUK SİNEMASI
Sirk numarolan ve Vahşi Hayvanlar arasında geçen heyecanlı b?r film
CAMBAZHANE ÇOCUĞU
AYRICA 2 KOMEDİ Slnderella — Usta naktiyotcılar Her Pazar sabahı 9 dan itibaren

Cevdet Çağla - Vedia Tunççekiç Ço anlar pQ|1rj |(OpUZ . Qmer Alfuğ
Halk Türküleri okuyon
Sarı Recep - Osman Ozdenkçi Ahmet Yamacı
Biletler, Yeni Sinema gişesinde, Yenişehir Gelincik Çiçek mağazasında satılmaktadır.
1 — Ankarada: Kâzım Özalp caddesinde Cebeciye giden yol üzerinde krokide gösterilen ve aşağıda metre karesi, fiyatı, tutar bedel -lerile teminatları gösterilen (20) adet arsa ayrı ayrı satılmak üzere 15 gün süre ile ve iki ve dokuz parseller kapalı zarf ve diğerleri açık art tırma ile ihaleye konulmuştur.
2 — İhalesi 13/2/1950 Pazartesi günü saat 16. da Belediyede top -lanan Komisyonda yapılacaktır.
3 — Şartnameleri her gün Belediye Tutanak Müdürlüğü mir.de görülebilir.
4‘— Teminatları Belediye veznesine yatırılacaktır.
5 — Kapalı zarflar 2490 sayılı kanunun 32 inci rnhddesi gereğine ce belli ihale gününde saat on beşe kadar makbuz karşılığında komisyon başkanlığına verilmesi lâzımdır.
6 — İsteklilerin belli gün ve saatte Belediye komisyonuna başvur-

11730 18000 11875 11875 13750 13750 11875 11875 18000 11730
6480
0480
7905 7905 0480 0480 7905 7905 0480 6480
879.75
1350.00 Kapalı
890.65
890.65
1031.25
1031.25
890.65
890.65
1350.00 Kapalı zarf
879.75
486.00
486.00
592.90
592.90
486.00
486.00
592.90
592.90
486.00
486.00
r
UCUZ
Manifatura satışı

Fiatlarımızı görmeden ve mukayese etmeden Manifatura almağa karar vermeyiniz Çünki en ucuz fiatlar İlkbahar Manifatura Mağazasının FİATLARIDIR
Anafartalar Cod. No. 221 - Tel: 13713
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Çankındakl muayenehanesini Anafartalar Vakıf İş Han kat 1. No 115 e nakletmiştlr.
Unutamıyacağınız Bir
18 ŞUBAT 950
Galatasaroy Balosu
(191)
Ticaret ve Sanayi Odasından
No. 3000
Ankarada Altındağ semtinde Hr dirlik mahallesinde 274 numaralı evde oturan T. C. tebaasından olup Ankarada Anafartalar semtinde Al-tıntaç mahallesinde Güvercin sokağında 3/2 numaralı mahalli ticarî ikametgâh ittihaz ederek radyo, e-lektrik ve taahhüt işleri ticaretiyle iştigal eden ve Ticaret Odasının 10/153 numarasında kayıtlı bulunan Mustafa Demircioğlu’nun unvanı ticareti Mustafa Demircioğlu olarak tescil edildiği gibi bu unvanın imza şekli dahi Ticaret Kanununun 42 inci maddesi gereğince 2/2/1950 tarihinde tescil edildiği ilân olunur.
(245)
Kiralık
Müstakil iki oda kiralıktır. Ayrıca bir oda da kunduracı ve terzi dükkânlarına elverişlidir- Toros O-telinde Bâlâlı Hüseyin Şener’e müracaat. Telefon: 11586. (247) ;
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
38 Ura
İS »
8 »
13 aylık O »
Memleket dı^ı
M Lir
30 *
16 »
ZAFER’in ilân Şartları Baıjlık .................. 16 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sın.. 4 )
4. ctl sayfada Snı........ 8 )
6. ve 6. cı sayfada Sın... 2 »
Doğum. Nikâh, Nisan, ölüm vo Moviüt ilânları 6 santimi ffoçmemelt gartlylo 16 Hra.
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
Numaralı Davetiyeler:
Dernek merkezinden (Hamamönü Karacabey sokak No. 32) den ve Sus Sineması karşısı Kuyumcu İlhami Aksu’dan temin edilebilir.
Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi Müdürlüğünden
Aşağıda cins ve miktarı yazılı 27 kalem kimyevi madde müessese-miz için satın alınacaktır.
Satmak istiyenlerin tümünün fiyatını gösterir bir proforma fatura ile 8/2/1950 tarihine kadar müessesemize müracaatları.
1 25 25
1
25
1
10
10
10
25
10
10
25
10
25
25
1
1
1 X 2X 2X
1 X 2X
IX
5X
5X
5X
2X
5X
1 X 100 2X 25
1 X 100 5X 2X 5X
2X
2X
2X
1 X
1 X 500
1 X 100
1 X 250
1 X 250
1 X 100
12 Atlet
Lb. BBL 4- 107
Lb BBL 4- 159
Gm. BBL + 103
Gm. BBL + 101
Gm. BBL + 235
Gm. BBL 4- 236
Gm. BBL 4- 105
BBL 4- 147
Dektrose CP
d—Levulose CP Special Crystala d—Galactose CP. Anhydrone Saccaharose (Sucrose) CP Maltose CP Hydrate Lactose CP
d—Trehalose CP Celloblose (cellose) CP Melibiose CP Raffinose CP Melezi töse CP
Starch Soluble (Reagent graode) Inulin CP (form dahliae) Dextrine Spec. Bact.
Adonitol CP d—Mannitol Cp Dulcitol CP d—Sorbitol CP i—Inositol CP Beef Extractx Yeast Extract Sodium Acid Selenjte Sodium Desoxynolate Sodium Glycocolate Sodium Taurocholate Sodium Tbioglycolate Brewer Anarobic Perri Dish Cover (749) ■ (84)
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ortaç Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
’Şir Bir GÖMLEK ile sahip olacaksınız
Her satın alacağınız gömlek için numaralı bir kart verilecektir.
SÜRPRİZ Poplin gömlek ♦iotlorımızı takdim ediyoruz
Pijamalar: 1050 Kr.
li
lyfa • *
Sayfa:•
ZAFER
4-2-195(1
“Çalışma Bakanı istifa etmelidir,,
Başmakaleden devam ı
Devlet bir kâr
Yeni Seçim Kanunu tasarısı
Tarihten Yapra k I a r
Jön sa
□nl
iyec

usu ahi
ına
Bı nşl ilrn )mc ,nd u,
ıa, ıiyi
K
Dt
,rrr
ıfe »n n? A İd
mi A.
PJ
nu
IX1
ıkl /ı eı
Tl
İs
M m £
:i.
II
:d
N
d.
Si
D
/I

•Ar (Baş tarafı birinci de) dür. Doğrudan doğruya meslekî bir teşekkül olan cemiyetimiz idare heyeti, her türlü politika endişelerinden uzak olarak Bay Sirer'in beyanatını inceledi. Bu beyanat karşısında derin bir teessür duydu.
Emeği ile geçinen bizler memlekette hakikî bir sosyal adaletin tahakkuku için işçi ile iş veren arasındaki ihtilâfların derece derece münakaşa edilmesini ve nihayet bir anlaşmaya varılmadığı takdirde grev hakkını kullanarak kat’î neticenin istihsaline gidilmesini kuvvetle müdafaa ediyor ve grevin bir hak olarak bize verilmesini talep ediyoruz.
Cemiyetimiz, bu hak tanındığı takdirde Türkiyenin bir hukuk devleti ve medenî cemiyet içinde yer alabileceğine kanidir; aksi halde bir zabıta devleti durumundan ileri gidemeyiz.
Grev hakkı kabul edilmediği takdirde bir iş verenin keyfî hareketi bütün bir Türk milletinin esareti olur. Ancak grev hakkı kabul edilen milletlerde işçi ve iş veren ihtilâfları adalete uygun olarak halledilir. Bir işin âdil veya gayri âdil olduğunu, onun ıstırabını taşıyan kimselerden daha iyi hiç kimse bilemez. Devlet sosyal adaleti ne kadar tesis etmek iddiasında olursa olsun, adaletsizliğe uğrıyanlar kadar iyi muvaffak olamaz. Kaldı ki Türkiye gibi işçisinin kahir bir ekseriyeti devlet fabrikalarında çalışan bir memlekette grev hakkını kabul etmeyip devletin hakemliğini kabul etmek, dâva edileni aynı zamanda yargıç yapmak demektir.
Bilhassa Sayın Çalışma Bakanının grev istiyen Türk işçisini şu veya bu dış kuvvetlerin âleti göstermeye kalkan sözlerini teessürle karşılarız. Hiç olmazsa sayın Bakan, Türk işçisinin de millî meselelerde en az kendisi kadar müteyakkız bulunacağını kabul etmeliydi.
Biz cemiyet olarak ve emeği ile hayatını kazanan ferd olarak grev hakkı elde etmek için bütün azmimizle, kanun yollarından ayrılmak-sızın mücadele etmekte devam edeceğiz.
Vatana bağlılığından ve milliyetçiliğinden hiç kimsenin, asla şüphe etmeğe hakkı olmıyan Türk Şoförü, grevi bir hak olarak kabul ettiğini Türk milletine arzetmekle şeref duyar..
Motorlu Taşıt ve Garaj İşçileri Sendikasının açıklaması
Diğer taraftan Motörlü Taşıt ve Garaj İşçileri Sendikası namına sendika başkanı Şerif Kayraldan aldığımız yazıda şöyle denilmektedir:
«Pazar günü aktedilen kongrede arkadaşlarımızdan bazıları işlerin-dep kütle halinde çıkarılmak hâdisesinin her halile, tam -mânasiyle (Lokavt) olduğunu binaenaleyh mevcut iş kanunu gereğince grev nasıl yasak ise lokavtın da aynı şekilde yasak olduğunu, halbuki bugün hâdis olan vaziyetlerin iş kanununun iş veren lehine tanıdığı hak lar yüzünden ve bu vaziyetten faydalanmak suretiyle lokavt mükemmelen tatbik edile gelirken işçinin
de yegâne müdafaa silâhı grev olduğunu, binaenaleyh medeni alem önünde ve medeni insan topluluğu olarak grev hakkının Türk işçisinin yegâne arzusu olduğunu ifade et -
meleri üzerine heyecanla alkışlan -mışlardır. Yine bazı arkadaşlar grev hakkının tanınması memleketin za-
rarınadır; hâkim olan
zihniyetine
temasla Türk işçisinin her hareketiyle, ilk plânda vatanının selâme-
tini düşündüğünü ifade etmişlerdir. Bu ifade de topluluğun tasvibi ile karşılanmıştır- işçilerin olmaz olmaz
şeklindeki bağırmaları ise grev is-
tiyen arkadaşımıza karşı değil, bu arkadaşımızın grev isteğini çirkinlikle itham eden bölge çalışma müdürünün sözlerine karşı olmuştur Vaziyeti bu şekilde tebarüz ettirdik-
ten sonra üyelerimizin isteğine karşı muhtelif söz mektup ve beyanlarla arkadaşlarımıza, do -layısiyie sendikamıza sürülmek istenen kara lekeyi efkârı umumiye önünde sürülmeden silmek tabiîdir
ki sendikamızın belli başlı vazifesidir. Şimdiye kadar yılların ihmaline uğramış, türlü haksızlıklar karşısın da kalmış fakat; bir defacık olsun vatanı aleyhine en ufak bir hareketi aklına getirmemiş olan bu şerefli in sanların sendikamızda bulunan nü-
velelerinin grev isteklerini komünist; likle itham etmek, Türklüğünden dahi şüphe etmek çok insafsızlık olur. Üyelerimize bu lekeyi sürmek ve grevin yabancı ideolojilere hiz-zararlı olacağını muhtelif be -met edilmek suretiyle memlekete yanlarla ifade etmek istiyen-lere şunu hatırlatalım kİ,
Türk işçisi vatan mefhu-
munu ve aile hayatının ne olduğunu hiç değilse kendisine leke sürmek istiyenler kadar müdriktir ve Türklüğün kendilerine verdiği gurur ve hazzı ömrünün sonuna kadar
taşıyacaklardır.
insanlık idealinin doğru ve faziletli yolunu kendisine şiar edinen sendikamız sürülmek istenen bu ka- ■ ra lekeyi tiksinerek reddeder.
Komünİ2m Türk işçisinin temiz ve asil vicdanında barınamaz mem leket aleyhine olacak her harekete canı, kam pajıasına olsa gözünü kırp madan karşı koyacağını, kendisine verilen hakkı vatanına zarar getirmeden istimal edeceğini herkesin bilmesini hatırlatmayı sendika idare kurulumuz bütün üyeler adına lüzumlu görür ve bunu kendisi için doyulmaz bir zevk sayar..
Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikasının toplantısı
Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası dün grev konusundaki fikirlerini tekrar teyit ve efkârı umumiyeye arzetmek lüzumunu duyarak bir toplantı yapmışlardır.
Söze, dâvalarına yakından ilgi göstererek kendilerini destekleyen gazetelere teşekkür etmekle başlayan Sendika Başkanı İsmail Araş, ezcümle şunları söylemiştir:
«Arkadaşlar, şurası artık muhakkaktır ki Türk işçisi bugün münevverdir, milliyetçidir ve haklarım a-ramasını da öğrenmiştir.
İşçilerimizin demokratik haklarının temin edilmesi hususunda mem-
3
i'
n
u
H
n
«
)2
3
n
H
))
ni
D
L d
b
fl lı
J
n
1
leketimizde son beş sene içinde a-tılan adımlar mühim olmakla beraber işçilerimizin hayatî ihtiyaçlarını karşılamaktan maalesef uzaktır.
Bizler kanun dahilinde işçi hakla-
rını temine çalışırken Çalışma Bakanı Şemsettin Sirer kendiliğinden ortaya bir grev meselesi attı ve sanki bütün işçiler kendisine vekâlet vermiş gibi konuşmaya ve partisinin propagandasını yapmağa başladı. Halk Partisinden direktif aldığı aşikâr olarak anlaşılan bu faaliyet eğer sendikaları bir siyasî parti âleti yapmak maksadım takip etmemiş olsaydı belki hoş görülebilirdi. Fakat bizler sendikaları siyaset dışında tutmak için çalışırken Halk Partisinin bu kanunsuz müdahalesi hepimizi cidden müteessir etmiştir. E-ğer Halk Partisi Şemsettin Sirerin fikrine ve faaliyetine iştirak etmiyorsa kendisini derhal istifaya davet etmelidir. Türk işçileri, vekâlet-siz kendi namlarına konuşmak salâhiyetini kendisinde gören Reşat Şemsettin Sirerin istifasım bekliyor.
Bu hâdiseler bu müşahedemizi kuvvetlendirmiştir. Bu hâdiseleri kısaca gözden geçirelim:
1— 23/1/950 tarihinde Ankara Halk-evinde Sendikalar birliği için toplanmış olan işçilere Çalışma Bakanı Şemsettin Sirer namına hitap e(jen Müsteşar Fuat Erciyes( grev hakkı nı istiyen Türk işçilerini, muhalif partinin oyuncağı olmakla itham etmiş ve bu milliyetçi arkadaşlara «Siz Türk değilsiniz, demek cesaretini göstermiştir. Bundan bir kaç gün sonra da Şemsettin Sirer o garip beyanatını Mecliste okumuştur.
2— Halk Partisi kendi fikrini işçilerin fikri imiş gibi göstererek ve sendikaları Halk Partisinin elemanı olarak kullanmak maksadiyle bir kaç işçi elde etmek suretiyle işe başlamış ve bu adamlardan bazılarına son günlerde 8.000 lira kadar para da vermiştir.
3— Halk Partisi memleketin muhtelif bölgelerinde devlete ait fabrikalardan seçtiği bazı adamları, masraflarım Halk Partisinden ödeyerek Ankaraya getirtmiş; sanki bunlar bütün Türk işçilerinin mümessilleri imişler gibi mürettep bir toplantı yaptırmıştır. Cumhurbaşkanı da bu şahısları Çankayada kabul etmiştir.
Görülüyor ki, yaklaşan seçimler a-rifesinde Halk Partisinin seçim kampanyasın da Sendikalardan faydalanılmak istenilmektedir. Daha doğrusu, Halk Partisi bu sene seçim mücadelesine sendikalardan başlamıştır.
Bu çok hatalı bir yoldur, işçiye medenî haklarını vermemekte ısrar ederek işçilerin kalbi kazanılmaz. Türk işçileri en az kendileri kadar Türktür ve milliyetçidir. Ve bu vatana bağlıdır.
Bütün Türkiye işçilerinin hissiyatına tercüman olarak söylüyorum ki, millet ve vatana hizmetinde açık a-lınla ve temiz vicdan ile çalışmakta olan Türk işçileri münasebetsiz tehditlere ehemmiyet vermiyerek medenî ve kanunî haklarını aramıya sonuna kadar devam edecektir. Yani Kemalizm idealinin meşalesini her şeyin üstünde tutacaktır.»
Meclisin dünkü toplantısı
★ (Baş tarafı birinci de)
Bakan ezcümle şunlan söyledi:
«— Arkadaşımın önergesinde ileri sürdüğü hususların büyük bir kas-mı hakikattir. Nitekim hükümet beyannamesinde muamele vergisinin ıslah edileceğini vaadetmiştir- E-sasen bu noksanlar Maliye Bakanlığınca da dikkate alınmış ve etüdler hazırlanmıştır. Temmuz 1949 da bu etüdler üzerinde çalışmak üzere Maliye mütehassıslarından başka, İstanbul İktisat Fakültesi profesörleri, İstanbul ve Ankara Sanayi Bir-likleri mümessilleri ve Ekonomi Ticaret Bakanlığı temsilcilerinin de iştirakiyle bir proje hazırlanmıştır. Bu proje tabedilerek, efkârı u -mumiyeye arzedilecektir.
Proje üzerinde yapılacak neşriyat beklenecek ve intihalardan da mülhem olarak bir kanun tasarısı hazırlanacak, Meclise sunulacaktır..
Kürsüye gelen soru sahibi, Bakanın izahatına teşekkür ederek çok mühim bir derde cevap verecek olan tasarının bir an önce Meclise getirilmesini istedi.
Subaylara mahsus askeri barem
Bundan sonra General Vehbi Ko-cagüneyin, subaylara mahsus askerî barem kanunu tasarısının ne zaman Meclise getirileceği hakkındaki sözlü sorusuna Millî Savunma Bakanı şu cevabı verdi:
•— Tasarı hazırlanmış ve Meclise gelmiştir.»
Kocagüney de Bakanın cevabına teşekkür etti ve tasarı görüşülürken düşüncelerini bildireceğini söyledi, ledi.
İki sual takririnin bu kadar kısa bir müddet içinde cevaplandırılması Meclis Reisini mütehassis etti ve Feridun Fileri Düşünsel dedi ki:
«— Soru müessesesi bu şekilde mecrasına giriyor...»
Yollar Genel Müdürlüğünün kuruluş ve vazifeleri tasarısı
Bundan sonra Yolar Genel Müdürlüğünün kuruluş ve vazifeleri hakkındaki kanun tasarısının maddeleri üzerindeki görüşmelere başlandı.
Bu Genel Müdürlüğün «Kara yolları Genel Müdürlüğü, şeklinde i-
I simlendirilmesi hususunda birinci madde üzerinde yapılan teklif kabul edilerek 10 uncu maddeye kadar ay-
I nen kabul edildi.
Kadroları gösteren 10 uncu maddenin müzakeresi sırasında Kâzım Aydar, Genel Müdürün Yüksek Mühendis olması lâzımgeldiği hakkında bir takrir verdi.
Söz alan Kemal Özçoban, Genel Müdürün Yüksek Mühendis olması lâzımgeldiği hususunda tasarıda bir hüküm bulunmadığı halde muavininin ve daire müdürlerinin yüksek mühendis olmaları kaydına itiraz ederek buradaki tezadı belirtti ve bu kadrolarda istihdam edilecek kimselerin kabiliyetleri olduğu takdirde Yüksek Mühendis olmadan sadece mühendis olarak bulunmalarının kâfi geleceğini söyledi ve bu hususta bir de takrir verdi.
Nuri Özsan da Kemal Özçobanı destekleyen izahatta bulundu.
Sait Azmi Feyzioğlu, Tahtakılıç ve Ali Riza Arı da Özçobanın fikrine iltihak ettiler.
Komisyon sözcüsü Cayit Ekin, tasarının müdafaasını yaptı.
Kemal Zeytinoğlu, Yollar Genel Müdürünün di Yüksek Mühendis olması icabettiğini, diğer kadrolarda ise sadece mühendis olmanın kâfi geleceğini belirterek dedi ki:
«— Yollaf Umum Müdürlüğüne seyyaliyet vermek için Yüksek Mühendis kaydını kaldırmışlar. Bizim bundan ağzımız çok yandı. Düne kadar Valilerin bastonları ile yol gü zergâhlarını tayin etmeleri yüzünden dünya kadar zararlar olmuştur. Bu iş mühimdir. Meslekten bir adamın başta bulunması lâzımdır.»
Neticede Yollar Genel Müdürünün Yüksek Mühendis olması hususundaki takrir kabul, diğerleri ise reddedilerek 11 inci maddeye geçildi. Bu madde Vilâyet Bayındırlık Müdürlerinin kadrolarım göstermektedir.
Söz alan Nuri Özsan bu müdürlerin mühendisten olabilmeleri kaydının konmasını istiyerek takrir verdi.
Kâzım Aydar, yalnız üç Vilâyet Bayındırlık Müdürü için bu şartın arandığını, diğerleri için buna lü-
zum olmadığını söyledi.
Nuri Özsanın takriri reddedilerek madde aynen kabul edildi.
16 ncı maddenin müzakeresi sırasında -kürsüye gelen Kâmil Gündeş bucaklardan ilçe merkezlerine giden yolların da kanuna ithal edilmesi hususunda etraflı izahatta bulundu ve bu hussta bir takrir verdi. Bu takrir ekseriyet tarafından kabul edilerek maddeye «bucak» kelimesi ilâve edildi.
17 inci maddede şöyle denilmektedir: •
«Devlet ve İl yollan şebekesine girmiyen diğer bütün yollar, köy yolları sayılır, bu yolların yapım ve bakım işleri Köy Kanunu hükümlerine uyularak yapılır. Yollar Genel Müdürlüğü İl yolları ile köy yollarına gerek teknik bakımından, gerek malzeme vermek suretiyle mümkün olan yardımları yaRar.»
Kemal Özçoban, maddenin bu şekliyle köy yollarına çok küçük bir yardımı ihtiva ettiğini maddenin vaki müracaat üzerine Yollar Genel Müdürlüğü köylüye bu yardımı yapmağa mecburdur şeklinde düzeltilmesini istedi ve dedi ki:
•— Aksi halde Yol Genel Müdürlüğü hiç bir yardımda bulunmıya-caktır.»
Kemal Özçoban bu hususta bir de takrir verdi. Sırrı Day ve Sedat Pek, hükümetin hiç bir zaman köy yolları işini ihmal etmediğini söylediler.
Muzaffer Akalın maddenin «yardım yapar» kelimesinin ilâvesi ile tadilini istedi.
Kasım Ener de, köy yollarının e-hemmiyetini belirten izahatta bulunarak gerekli yardımın hükümet tarafından yapılmasını istiyerek takrir verdi.
Tahta Kılıç, hükümetin köy yolları dâvasında ne yaptığını sordu.
Tekrar söz alan Kemal Özçoban: «Bu mevzuu politikaya âlet etmek istiyorsunuz» tarzında Sırrı Day tarafından sürülen mütaleaya karşı cevap verdi. Ve ezcümle: «Biz elimizden geldiği kadar burada hakkı ve hakikati belirtmek istedik» dedi ve sözlerine devamla:
Meşrutiyet ve istibdat devirlerinden kalma «Hükümet, mümkün i-
müessesesi midir?
dair verdiği izahları okurken, devletin yalnız telefon işlerinden 13 milyon lira gelir temin ettiğini ve bunun 7 milyonunun kâr olduğunu hayretle gördük.
işin garibi şudur ki, bu kâra rağmen telefon şebekesi gerektiği gibi tanzim edilmiş de değildir. Hele ıba-zı büyük şehirlerimizin telefonları halk için hâlâ bir ıstırap mevzuu halinde devam edip gitmektedir. Yeni bir telefon almak bir meseledir. Hattâ bir aralık telefonların dununu karaborsaya bile djüşmüştür. Bizim işin teknik tarafına aklımız ermez. Fakat herhalde telefon tesislerinde ve şebekede mühim (bir eksiklik, bir yıpranma vardır ki, neticesi böyle oluyor.
Şehirlerarası telefonlarda çok defa konuşmak imkânsızdır. Burada teknik âdetâ bir nazariye haline düşmüştür. Fakat işte bütün bunlara rağmen telefon idaresi, bir senede 7 milyon lira kâr ettiğini söylemekle iftihar eder!
Pazarda lâhanaya, pırasaya normal bir kâr haddi tâyin eder, fiat-lan sun’î surette yükseltenleri cezalandırırız da sonra tutar, Sümer-(bank’tan 32 milyon, şeker işinden 60 milyon, telefondan 7 milyon kâr ettik diye böbürleniriz.
Hele esasen ifasına mecbur oldu-
ğumuz bir takım âmme hizmetlerin-
den kâr aramanın mânâsını anlama-
ğa hiç imkân yoktur.. Sonra kalkar, bütçe tanzim edilirken, yeni hir vergi tarhedilmiyeceğini, mevcut vergilerin arttırılmıyacağını iddia ederiz.
Peki ama-, bütün bunlar, vergi değil midir?
Mümtaz Faik FENİK
Filibe’deki bomba hâdisesi
★ (Baş tarafı birinci de)
Sanıklardan biri ölüm cezasına, ikisi müebbet hapse ve diğer beş tanesi de 1 yıl ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına hüküm giymişlerdir.
Sanıklar, «Türk - Bulgar dostluğu nu haleldar etmek kasdı ile konsoloshane önüne bomba yerleştirmiş olduklarını» itiraf etmişlerdir.
Memurlara gelir vergisinin tatbiki
★ (Baş tarafı birinci de) Diğer taraftan yine Mart ayından itibaren memurlara birer maaş nisbetinde ikramiye verileceği söylenmekte ve bütçe açığının kapatılmasına takaddüm eden günlerde böy le bir ikramiye itası muhtemfel görülmektedir. ,
D. Partinin yurttaki faaliyeti
★ (Baş tarafı birinci de) meclisi üyelernden Abdülrezak Kurt Şevki Karaca, Mehmet Ali, Ömer Karaca, Abdülkadir Şefkatli, Abdül-kadir Kurt, Muzaffer Altınkılıç, Hul ki Baran, Mehmet Karaca, Fahri Biçer, Tutak’dan Abdülmecit oğlu Halis, Ferzende Kerim, Abdullah Öztürk, Haşan Araş ve altı yüz arkadaşı Halk Partisinden istifa ile Demokrat Partiye kaydolunmuşlardır.
Yeni ve önemli istifalar beklenmektedir.
Bu yıl halktan kesilen kömürler
★ (Baş tarafı birinci de)
halka tevzi edilen kömürün bir mik
tarının kesilmesindeki sebeplerin açıklanmasını istemektedir.
Bu sözlü soru önergesinin Meclis
umumi heyetine şevkinden ve gün-
deme alınmasından sonra hararetli
münakaşalara yol açacağı ve aynı zamanda muhalif milletvekilleri
tarafından da destekleneceği tahmin edilmektedir.
Dün Meclise verilen önerge önümüzdeki günlerde gündeme alınacaktır.
Kiralık
Kâzım Özalp caddesi, Buket Lokantası üstünde Kaloriferli kiralık büyük bir oda, iki bekâr arkadaşa da verilebilir, içindekilere müracaat. (241)
se, yardıma yetkilidir» gibi kelime-i lere nihayet vermek zamanının geldiğini bildirdi..
Kürsüye gelen Şevket Adalan u-zun bir konuşma yaparak hükümetin köy yolları dâvasını ihmal etmediğin söyledi.
Neticede takrirler reye kondu ve • Yollar Genel Müdürlüğü köy yollarına teknik ve malzeme bakımından yardım yapar» tarzında Kasım Enerin verdiği takrir kabul edilerek diğer maddelere geçildi.
24 üncü maddeye kadar görüşmeye devam edildi, fakat vakit geciktiğinden diğer maddelerin u görüşülmesine Pazartesi günü devam edilecektir.
Mebuslara dağıtıldı
★ (Baş tarafı birinci de) vet edilmedikçe girmiveceklerdir.
10 — Oyların sayılması ve ayrılması açık yapılacak ve netice derhal ilân olunacaktır.
12 — 11 ve ilçe seçim kurullarına mahallin gn yüksek dereceli yargıç lan başkanlık edecek ve seçim muameleleri yargıçların nezaret ve mu-rakabası altında yapılacaktır.
13 — Yüksek dereceli yargıçlardan müteşekkil yüksek seçim kurulu şikâyet ve itirazları tetkik ve tahkik edecek ve neticesine göre Meclise rapor verecektir-
14 — Kanunsuz hareketler için çok ağır cezai müeyyideler konmuştur.
15 — Secim suçları hakkında memurin muhakemat kanunu hüküm-
leri tatbik olunmıyacaktır.
16 — Oy verme gününden bir gün evvel ve oy verme günü ve tutanak ların tanzimi günü seçmenlerin ve kurul yelerinin şahsî masuniyetleri, hareket ve seyahat serbestileri tam bir emniyet altına alınmıştır.
Raporda bundan sonra seçimlerde ekseriyet usulünün, nisbi temsil u-sulüne neden tercih edildiği anlatılmakta ekseriyet usulünün memleketimizin şartlarına daha uygun düştüğü kısaca belirtildikten sonra seçim neticelerine ait itirazların tetkik ve halli meselesine de temas e-dilerek bu itirazların tetkik edilerek neticenin Melise bir raporla bil dirilmesi demek» olan mutavassıt sistem esasının komisyonca tercih edildiği anlatılmaktadır.
Dış Bakanlığında yapılan tasfiye
ir (Baş tarafı birinci de) ren komisyonun gayri kanunî bir teşekkül olduğunu; zira bu komisyon da bulunan Nurettin Verginin, eski zevcesiyle hâlen evli bulunmasından ötürü, tarafsız bir kanaat ve dürüstlükle hareket etmesine imkân düşünlemiyeceğini, bundan başka komisyonu teşkil eden üyelerden, bilhassa Fatin Zorlu ve Nuri Birgi gibi kimselerin Nurettin Vergi ile sınıf arkadaşı ve aralarından su sız mayacak kadar dost olduklarını söy 'iyerek, bunların diğer üyelere de tesir edip 2/3 bir çoğunlukla hak ■ kında emekliklik kararının verildiğini sözlerine ilâve etti.
«Dışişleri Bakanı, benim Anka-rada bulunan ecnebi misyonlarına bazı vesilelerle çiçek göndermemi ayıplamış- Halbuki bu hareketlerim o kimselerce gayet iyi karşılanmış ve bana bu yüzden tebrik ve teşek kürlerini de daima bildirmişlerdir» diyerek, kendisine atfedilen anormal hareketlerin bu kabil sudan bahanelerden ibaret olduğunu söyledikten sonra sözü medenî milletler camiasındaki kanun ve yargıç telâkki ve prensiplerine nakletmiş; ve Amerikadan ve Fransadan misal ler zikretmiştir.
Dâvacı Conker, bilâhare, sözü tek rar komisyon işine getirerek eski zevcesi ile evli bulunan ve kendisine tehdit mektubu yolladığı için de mahkûm edilen komisyon üyesi Nu rettin Verginin mektubundan parça lar okuyarak tahlil etmiştir. Bun -dan sonra:
«Karşınızda kanunsuz ve usulsüz
olarak genç yaşta emekliye ayrılmış birisi var. Şayet ben gerçekten bu vazifeye lâyık değil idiysem, halen vazifedar bulunduğum ve Dışişleri memuriyetleri İçin bir kimsede a-ranan vasıflarla aynı vasıfları arayan İstanbul Devlet Deniz Yolları gibi bir teşkilâtın Özel Kalem Müdürlüğüne nasıl tayin edildim. Bu 1 tezadı izah edebilirler mi acaba.» diyen Mahmut Cahit- Conker: «Efkârı umumiyenin tasvibine mazhar olduğum bu dâvada yüksek kurulunuzun da beni tasvip edeceğini ü-mid ediyorum. Maruzatım bundan ilÇıcliyerekuujoylnznetîrcmfhyp — ibarettir» diyerek sözlerini bitirmiştir.
Bundan sonra söz alan baş kanun sözcüsü Kemal Galip Balkar, «BU kanun Anayasaya aykırı olursa ve bu kanuna dayanılarak bir karar verilirse bu müsbet bir hareket sayılır mı?» mevzuunu şerhetmiş ve «Anayasayı ihmal bahasına da olsa bir kanun hükmünü yerine getirmek •doğrudur, diyen Dışişleri Bakanlığının görüşüne iştirak etmiyomm. Burada, itiraz, salâhiyet sahibi organların teşriî tarzına taallûk etmektedir. Binaenaleyh Dışişleri Bakanlığı kararının iptalini istiyorum» demiştir.
Ben bu adamın
gidişini beğenmiyorum
★ (Baştarafı 4 üncü sayfada)
Osman efendi bayramlarda, mu-ayede günlerinde Halet efendiyi ziyarete gelirdi. Kılığı kıyafeti dü| kündü. Halet efendiyi, devrin en gözde vezirleri, paşaları da ziyarete gelirlerdi. Halet efendi bu sırmalı paşalara bile asla kıymet vermez, mevkiine güvenerek onları oturduğu yerden selâmlardı. Fakat, Osman efendi geldiği vakit kapıya kadar gider, onu karşılar, yanı başına oturtur, İltifat eder, giderken de merdiven başına kadar teşyi ederdi.
Bir gün Halet efendiye, bunun sebebini sormuşlar ve demişlerdi ki:
(Siz ki, beylere, paşalara kıymet vermezsiniz, bu zavallı adama neden bu kadar itibar edersiniz?)
Halet efendi şu cevabı vermişti:
(Hakkınız var. Ben bu adamı asla sevmem. Rütbesini, mevkiini, malını ve mülkünü aldım. Aç bıraktım Canını bile almak elimden gelir. Fakat, üzerinde bir Osman efendilik var ki onu almak elimden gelmiyor...)
Krıkkale Tapa fabrikasında bir infilâk
Kırıkkale, 3 (Telefonla) — Bugün sabahleyin saat sekiz sıralarında Kırıkkale askeri fabrikalarından top fabrikasında âni bir infilâk olmuş, çok kıymetli bir usta derhal ölmüş ve bir işçi de muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmıştır.
Hâdise şudur:
Alman ganaiminden bir tapayı tornaya bağlamakta olan Bekir A-ziz Özen usta âni bir patlama ile derhal ölmüş ve j
Zayi
İstanbul Giriş Gümrüğünün 26926 sayılı ve 7/10/1949 intaç günlü beyannamesine ait 95490 sayılı ve 7/10/1949 günül makbuzunu zayi ettik. Yenisini alacağımızdan eskisinin hükmü olmadığını ilân ederiz.
Mihael Çikvaşvili ve Ortaklan
Nihayet günün birinde Halet dinin ipliği pazara çıktı. Tepede^^ Ali paşanın ölümile beraber, Moılr isyanı alevlendi ve devletin başına büyük işler açtı.
Sadrazam Bostancı başı Meşhur Deli Abdullah paşa, Halet efendinin fenalıklarını Sultan Mahmuda anlattı. Evvelâ Konyaya nnkledilmesi^ ne, arkasından da idamına hüküm aldı (1822).
Halet efendi, bunca ikbal ve şöh-, retten sonra ve derin bir yeis içindi ağır ağır Konyaya gidiyordu. O gide dursun, idam hükmü de arkasım dan yola çıkmıştı. İdam fermanı j Arif ağa götürüyordu. Şüphesiz Ha-! let efendinin bundan haberi yoktu. Yolda Arif ağa, Halet efendinin yanından geçip Konyaya doğru giderken, Ağanın arkasından bakan Ha-I let efendinin içine garip bir hüzün çöktü. Yanındakilere dönerek ve belki de ne düşündüğünü kendislı de bilmiyerek :
(Ben bu adamın gidişini beyenmi-yorum...)
Dedi. Halet efendinin hakkı var-’ dı. Konyaya vardığı vakit, başı ke- 5ı sildi ve kesilmiş başı, İstanbulda - — sengi ibrete kondu. q
Ölümü haberi İstanbulda duyul I duğu vakit onu tanıyan, yahut fena- I lıklarını işidenler, yıllarca şu beyiti " söylemiş durmuşlardır:
Ne kendi eyledi rahat, ne
verdi huzur
Yıkıldı gitti dünyadan, dayansın ehli kubur...

hal.* i
ızur
Kiralık daire
iki oda bir hol ve müştemilâtı. Elektrik ve su mevcut.
Müracaat: Uzun Gemiciler so kak 19 no. lu Taylanlar Apart. Daire: 3- Cebeci.
Kayıp küpe
1 Şubat 1950 tarihinde Halkevi «.a u=.u «... O.r ue salonunda veya otomobilde,
derhal ölmüş ve yam başında bu- “1? ha!If.as' !)üvük °!an iki ■’ar«al‘ lunan işçi de muhtelif yerlerinden salklm kuPa““ b‘r «t*1 kaybolmuşadır surette yaralanmıştır.
Yaralı derhal hastaneye kaldırılmış ve şehit usta da ebedî istirahat-gâhına merasimle defnedilmiştir.
tur.
Bulup da insaniyet namına 31666 No. ya telefonla malûmat verenler memnun edilecektir.
ÇAYIRHAN ÇOCUK
YETİŞTİRME YUVASI
Dün Nallıhandaki Çayırhan Çocuk Yetiştirme Yuvasına İlk Öğretim Genel Müdürü şube müdürleri ve An kara Millî Eğitim müdürleri gitmişlerdir.
Çocukların eğitimi üzerinde tetkikler yapıldıktan sonra aynı gün avdet edilmiştir.
Matubat Teknisyenleri Sendikası Başkanlığından: Sendikamızın yıllık genel kurul toplantısı 11 Şubat 1950 tarihine rastlayan Cumartesi günü saat 15 de Halkevınde toplanacağından kayıtlı üyelerimizin gelmeleri rica olunur.
100.000 Lira
2 Adet 1.000 Liralık
3
3
Türkiye Garanti Bankası A. O.
1950 ikramiye plânı
200.000 lira değerindeki büyük Garanti Apartmanının 3 dairesi
HER AY BİR KEŞİDE
ŞUBAT Çekilişinde:
500
250
150
Ayrıca 100 lira ile 25 lira arasında değişen 33 adet ınıdıtelit
PARA İKRAMİYELERİ
Her (100) liraya ayrı bir kur’a numarası verilir
YILIN İKİNCİ ÇEKİLİŞİ 27 ŞUBAT 1950
(183)
D
Hikâyeden devam
A (Baştarafı 5 incide) hayalini kaybetmemek için saniye geçirmek istemiyordum.
— Ne kadar budala ve fenayım1 şım.
— Hayır sevgilim, fena olan sen değildin. O, bendim. Senden af di1 liyorum. Kalbinin ve vücudünün kl zandığı uyuşukluktan seni kürtar mak istiyordum. Eğer, zihnen meşgul görünmüş bir halin oldu ise o da sana her dakikadan her güne dil şünerek bu incileri takdim etmek zamanını arayışım olmuştur.
Oh sevgilim, eğer bu incileri almak dünyaya merdiven dayayıp da çıkmıya bedel olsaydı bunu sevinç-, le yapardım.
— Ne deliymişim, diye mırıldan' dım.
— Sevgilim ne demek istiyor I sun?
— Oh! hiç, hiç. Belki bir gün söylerim, fakat şimdi değil.
— Amma yavrum, ağlama.
— Yemin ederim ki sevinç göz-1 yaşlan. Ağlıyorum, çünkü hayat gii zel, yaşamak istiyorum sevgilim, yaşamak, ve iyileşmek. ,. 1 T‘.
— Ah! işte ben de bunları du?-mak istiyordum.
incileri dudaklarıma yaklaştırdım:
— Bu bir delilik fakat memurluğundan beri vaadettiğin şey... Çok mesudum Jean.
Sükûnetle:
— Sana söz vermiştim, dedi.
Ve yirmi beş sene sonra vaadimi yerine getirebildim. Ağır olan dai ma iyidir!.
Gözlerimiz karşılaştı, dudakları1 mızla teyit etmeğe lüzum görmediğimiz ayni şeyleri yeniden söyledik.
Kolyeyi ona uzatarak:
— Onu kendin tak, sevgilim!
Ve ensemde dolaşan parmaklan- , nın tıpkı yirmi beş sene evvelki ok j sayışlarını hissettim... Birdenbire l damarlarımda hayatın canlanıp yeniden aktığını sandım.
— Rflb de şambr’ımı verir misin? ı Bu akşam, hemen bahçeye inmek ve sene-i devriyemizi kutlamak istiyorum....
Kolları beni sardı ve sağlamca tuttu.
— Yakında göreceksin, yalnız
yürüyeceğim Jean diye hafif bir saadet kahkahası atarak güldüm ve I gözlerine dalarak ilâve ettim: |
— Kolyemin en son incisi de nelerce yaşattığımız hayalin «haki^ katleşmesi» olsun, sevgilim!»..

l»al

465 ie )
U dukı
H.

Comments (0)