7 Mayıs 1950 Pazar günü çekilecek olan
Demokrat Parti
Büyük eşya piyangosu biletleri bugünden itibaren satışa çıkarılmıştır.
(398)
ZAFER ݣa Samilia
(DEMOKRASİNİNDİR) rvaaın mecmuasının jou ncı ıqr 17 sayısı geldi. NET KİTABEVİ 1^ *“•
Telefon : 15619 ve 15315 ★ Denizciler Cad. 2 ★ Posta kutusu: 193
PAZAR 5 Mart 1950 ★ Fiyatı her yerde 10 kuruş
'ıl : 1 — Na. 310 ★ Telgraf adresi: Zafer Gazetesi - Ankara
I
C. H. P. Meclis grubunda
)r, ' lıt.j | «X I )-
da bozgun başladı
D.P. genel merkezi
i-,
«M
■ Aî
n
-■
Seçimlerde namzet gösterilmiyecek bir çok Mebusun şimdiden partiden istifası muhtemel
bir tebliğ
neşretti
«»
-
-
Ferid Celâl Güven'in gelecek istifaların bir başlangıcı olduğu bildiriliyor, Halk partisi bozgunu nasıl önliyecek?
ı
“M
r.'c
ıkh
file
I
i
Ferit Celâl Güven
ktidarın
iri:
Muhip DIRANAS
çıkart
eseleleri ortaya açıkça koymakta daima fayda vardır. 1950 seçimlerine her gün bir üul paklaşıyoruz. 1950 şefe u meraeTeketin siyasî ve ! ısyal hayatında, Türk tarihînin iyili dönüm noktalarından biri o-'•çaktır. Bunda hiç kimsenin şüp-^^C^yok. Fakat, milletçe istiyoruz bu dönüm noktasını, memleke-Amizin geleceği için hayırlı netice-^•Jer verecek bir şekilde atlatalım.
4| Çünkü biz, bir bakıma, her hangi 11 “Aormal bir demokrasideki fikir ve ^'jLrensip mücadeleleri içinde değiliz; ■ jwz, milli bir inşa yapıyoruz. Biz, ^Un’anesi kurulmuş, nizamları ve ah-^Bkı yıllanmış bir demokrasi içinde ^hı veya bu istikamette bir takım ®îi4jkir çarpışmalariyle her hangi bir ' "pşrii devrenin siyasî, idari karakte-ini tesbit etmek vaziyetinde değil, fikir ve inanış hürriyetinin arkadan eleceği, gerçek halk hâkimiyetinin bnradan kurulmuş olacağı bir ze-ttini hazırlamak, yani, demokra-8nin ana kaidesinin temelini atmak lurumundayız.
Milli hayatımız, geleceğimiz, hatıl istiklâlimiz için bu kadar hayatî İlan bir mevzuda, sanmıyoruz ki, kı veya bu parti değil, topyekûn [ir millet olarak, aramızda esastan lir ayrılık bulunsun.
Hal böyle olunca, tutulacak tek rolün, Anayasa esaslarına uygun o-nrak, Seçim Kanununun aydınlattı istikametteki yol olduğuna şüp-le yok. Kurulduğu gündenberi De-nokrat Partinin tek isteği, dileği, ■ğrunda savaştığı hedefi zaten bu Llduğuna; ayrıca bütün muhalefetin ve tarafsız vatandaşların da bükün aksini istemesi varit olmadığıma ve olamıyacağına göre, iş gelip, «■ctidarın zihniyetine ve tutumuna | ayanıyor.
J Çeyrek asırlık bir zaman içinde, Ba memleketin siyasî ve idari hayanda oynadığı mutlak ve müstakil Jı ölün itiyat ve alışkanlıkları, ikti-lar partisine bu dâvada hususî bir • . lurum vermiştir. İktidar partisi, 1 I iyelim ki demokrasinin gerçekleş-I ıesini samimi olarak istiyordur. Fa-I at iliklerine kadar işlemiş bir tek iJıarti, tek şef zihniyetinin zebunu 3 lmaktan -yine iyi niyetle düşüne-’^ek söyliyelim - buna rağmen ine kurtulmak imkânını bula I®" ı uyor. Bütün imkânlarını da sefer-er etse, hanği yaştan, hangi kafa-olursa olsun, mevcut bütün ele*

Jr'
m ‘
iil
- ;

üÇj
Seçim yaklaştıkça C. H. P. millet r vekilleri arasında da bir huzursuzluk baş göstermiş bulunmaktadır. I
İl ve ilçe teşkilâtında kendi ken-1 dine aday tesbit etmek ve bu aday- i lar üzerinde ısrar etmek temayül -1 lerinin de arttığı bu yüzden bir çok I milletvekillerinin Meclisin bir an | evvel feshini sabırsızlıkla bekledik-1 leri anlaşılmaktadır. Çünkü daha şimdiden bir çok illerde listeler tan j zim edilmeye başlandığı ve milletvekillerinden bir çoklarının da çıkta bırakıldığı sızan haberler rasındadır.
Bu bakımdan C. H. P. li milletvekilleri bir an evvel intihap dairelerine giderek vaziyetlerini kuvvetlendirmek ve ileride bir emrivaki karşısında kalmak istememektedirler.
C. H. P. merkez teşkilâtının da bir taraftan 400 milletvekilini mi yok sa mahalli teşkilât tarafından gösterilecek adayları mı tercih edeceği merakla beklenmektedir. Muhakkak olan bir şey varsa bu 400 milletvekili arasından bir çok kurbanların verileceğidir.
Halk Partisi seçim listesinin ilânından sonra listede ismi bulun -mayan bir çok milletvekillerinin daha istifa edeceklerine muhakkak nazariyle bakılmaktadır.
★ .(Devamı Sa: 2 de)

Resimde, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı Tümamiral Uzgören’iı. Amerikan Bahriyesinin Altıncı Filosunun sancak gemisi ağır kruvazör U. S. S. Neıvport News’de Visamiral John J. Ballentine tarafından karşılanışı görülmektedir.
İstanbul’da vuku bulan mevzii hâdise teşrih ediliyor İstanbul D. P. teşkilâtında Lir kaç kişiye inhisar eden ve mev-1 zii olan ihtilâfa ait dün akşam Demokrat Parti Genel Merkezinden bir tebliğ yayınlanmıştır.
Tebliğ aşağıdadır:
• Eminönü ilçe kongresinde çıkarılan tüzüke ve parti tesanü-düne aykırı bazı vaziyetleri tüzük hükümlerine göre hallet -mek yolunda Genel Kurulumuz-alınmış olan bir karar baha-edilerek İstanbul teşkilâtr-z içinde türlü tahrikler yapıldığı görülmektedir.
Her şeyden evvel hiç yoktan vesilelerle çıkarılmak istenilen hâdiselerin matbuata aksettiril -mesi hususunda gösterilen gay -retin manâsı üzerinde dikkati çekıpek yerinde olur.
Basit meseleler büyültülerek sanki İstanbul teşkilâtımız içinde büyük ve halli gayri müm -kün ihtilâflar mevcut imiş gibi gösterilmek istendiği meydandadır. Seçimlerin çok yaklaştığı şu sıralarda haksız ve hiçten sebeplerle hâdiseler çıkarmanın, gürültüler koparmanın ancak partimizi zayıf düşürmek maksadına matuf olabileceği elbette kolayca takdir olunacak bir ★ (Devamı Sa: 2 de)
Başkanvekili C. Ocal
Başkan Münir Akyürek
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı dün belli oldu
Kurul üyeleri dün Başkan, Başkan vekili, asil ve yedek âzaları seçtiler, ilk toplantı Perşembeye
AF KANUNU TASARISININ
TAM METNİNİ VERİYORUZ
Gerekçesi henüz meçhul olan bu garip Tasarı sadece Mebusları, Vatan hainlerini ve Komünistleri koruyor Tasarının Mecliste dikkatle tetkik edileceği muhakkak görülmektedir
Hindistan - Türk Kültür Derneğinin konferansı
Türkiye - Hindistan Kültür Cemiyetinin Ilalkevinde bir konferans tertip ettiği yazılmıştı. Yukardaki resimde konferanta bulunanlar görül mektedir.
gL. ______...
«l^ı nanlannı da denese; tüzüğünde craatında, hattâ inkılâp umdeleri-
leifl in rağmı— “= ..................
jjî “ :anıınlan
dia
*
c meydanda: Belki
8 i değil, belki mecb j M »okrat F MF. ar olan,
:ılıııl

Yüksek seçim kurulu üyeleri dün sabah saat 10 da Yargıtayda toplanarak başkan, başkan vekili, asıl ' ve yedek üyelerini seçmiştir.
, Seçim gizli oyla yapılmış ve neticede yüksek seçim kurulu başkanlığına Yargıtay ticaret dairesi üyesi Münir Akyürek, ikinci başkanlığa Danıştay üyelerinden Cudi Öcal, asil üyeliklere de Yargıtay dördün dü ceza üyelerinden Arif Güngören, Danıştay üyesi İbrahim Seni ile Cemal Yorulmaz, Yargıtay üyelerin -den Bedri Köker ile İsmail Hadimli-oğlu, yedek üyeliklere ise yargıtay üyelerinden Sunuhi Arsan, Suat Berten Danıştay üyelerinden de Baha Arkaç ile Salih Tezcaner seçilmişlerdir.
Yüksek seçim kurulu bazı pren -sip kararları almak üzere önümüzdeki Perşembe günü toplanacaktır.
Merkez ilçe kurulu da önümüzdeki Pazartesi günü toplanacaktır.
Hindistan ve Pakistan
Pondif Nehru dün mühim bir nutuk söyliyerek Pakistan Basınına hücum etti
Pandit Nehnı
★ (Yazısı 2 nci sayfada)
İstanbulda dünkü maçlar İstanbulda dün de lig maçlarına devam edilmiş ve Vefa, Emniyeti ikinci devrede attığı üç golle 3—0 mağlûp etmiştir.
Sahaya «B) kadrosiyle çıkan Galatasaray da Beykoza 2—1 yenilmiştir. Beykoz bu suretle sonuncu durumdan kurtulmş bulunmaktadır.
"i Hükümet tarafından hazırlanıp Meclise verilmiş olan Af Kanunu I Tasarısının metni aşağıdadır:
Madde: 1 — 29/10/1948 tarihinden önce işlenmiş olup da bu kanunun neşri tarihinde henüz hukuku âmme dâvası açılmamış olan bütün suçlardan dolayı takibat yapılmaz. Madde: 2 — Birinci maddede gösterilen tarihten önce işlenen ve Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının birinci babının birinci, ikinci ve drödüncü fasıllarında yazılı bulunan suçlarla Askerî Ceza Kanununun üçüncü babının birinci faslında ve beşinci faslının 94 üncü ve onuncu faslının 48 inci maddelerinde yazılı suçlardan dolayı da taki-bat yapılmaz ve hükmedilmiş olan 1 cezalar infaz olunmaz.
I Madde: 3 — Yukarıki maddeler hükümleri kanunen kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması, saklanması, alınması, satılması ve memlekete sokulması cürüm veya kabahat olan eşyanın müsaderesine mâni değildir.
Madde: 4 — Bu Kanun hükümlerinin Hâkimler ve Memurin Kanun-, . ... ■ • iriyle bunlara ek kanunlara vesa-
da son defa gözden geçirilmiş jr hususî kanunlara tevfikan yapıl-1!'“ 1......mış ve yapılacak tasfiye memurr
★ (Devamı Sa: 2 de)
YENİ BASIN
TASARISI
Bakanlar Kurulu dün, tasarının Meclise şevkine karor verdi
Atomun mucidî de atomdanjcorkuyor
Amerika Savunma Bakanı dün dikkate şayan bir demeç neşretti
Bakanlar Kurulu dün de sabahtan ve öğleden sonra olmak üzere iki ayrı toplantı yapmış ve gündeminde bulunan meseleleri müzakere etmiştir.
Bu arada günün asıl müzakere konusu olan ve süratle Meclise sev-kedilip önümüzdeki günlerde kanunlaşması lâzımgelen Basın Tasarısı d"----
ve Meclise havalesine karar veril-
Tasarı Pazartesi günü Meclise gelmiş bulunacaktır.
I
ı
Nevyork, 4 (a.a.) — Birleşik A-merika Savunma Bakanı Louis Johnson, Birleşik Amerikaya ya -pılacak bir atom tecavüzüne karşı tam bir surette korunma vâdinde bulunamıyacağını bildirmiştir.
Denizaşırı Basın klübünde verdiği nutukta Johnson ezcümle şunları söylemiştir:
Bir harp vukuunda bazı atom hü-★ (Devamı Sa: 2 de)
AKINTIYA KÜREK
YEDEKÇİ
Bir uçan daire daha görüldü, takip edildi
Yunanistan’da
Mesken buhranına çare I
eni seçimlerde 50 bin sandık kullanılacakmış! 50 bin sandık bu... dile kolay! Her biri beş kilo gelse 250 bin kilo, yani 250 ton keresle eder!
Seçimlerden sonra. bozdur, bozdur ev yap! Mesken buhranı halloldu demektir!
ErzincanlIlar gözünüz aydın olsun! Şehriniz yakında kurulacak demektir. Yalnız; yeni bir Saraçoğlu mahallesi çıkıp da kerestelere sahip çıkmazsa!
Yedekçinin yedeği
İstanbul Lisesi
-------„jıına, hattâ bellibaşlı inkılâp ’ anunlarını yürürlükten kaldırma İahasına, yığın yığın değişiklikler e yapsa, bir türlü, Adnan Men-eres’in ■battal çark, dediği fasit aireden kendini kurtaramıyor. İş--------’ ’ 7 "i iyi niyetle, bel-.. —B.., mecburen, fakat De-
mokrat Partinin de tensibine maz-— .1—n, iyi bir Seçim Kanonunu abul ettiği halde, seçimler yaklaşıkça acaip bir telâşa kapılmaktın e neticesi hiç de iyi olmıyacak bir kim elaltı tedbirlerine başvur-ıaktan kendini alamıyor. Daha • mdiden, tıpkı 1946 da olduğu gibi ★ (Devamı Sa: 2 de)


Daireyi takip eden hava subayları, bunun pilotunun merihli bir insan olduğunu tahmin ettiklerini söylediler
Chihuahua, Meksika, 4 (Ap) __________
Meksika ordusu subayları dün gökte bir .Uçan daire, görmüş olduklarını, fakat uçaklariyle takibe çıkınca dairenin büyük bir süratle kaybolduğunu bildirmişlerdir.
Subaylar bu «uçan dairenin, san ki .canlı ve akıllı yaratıklar, tara-
mezunları cemiyeti
İstanbul Erkek Lisesiyle bu mektebin nüvesi Şemsülmaarif, Nümu-nei Maarit İstanbul İdadisi, İstanbul Sultanisinden hocalık ve tale-
seçimler bugün
fından idare ediliyormuş gibi sey- uu, —________________ _________- -
rettiğini söylemişler ve pilotunun belik edenler bir cemiyet kurmak ■ Merihli bir insan, olduğunu tah I üzere dün Dil, tarih - Coğrafya Fa-min ettiklerini ifade etmişlerdir. kültesinde toplanmışlar, bu toplan-
Subaylar, -uçan dire, nin Chihua- j tıya Süheyp Derbil riyaset etmiş-hua üzerinde, âdeta askerî tesisleri tir.
tetkik ediyormuş gibi, üç dakika Bu mekteplere mensup olanların müddetle durduğunu söylemişler- - ! şehrimizdeki sayısı dört yüze yak-dir. I ★ (Devamı Sa: 2 de)
Başbakan Teotakis teminat veriyor
Atina, 1 (a.a.) — Kral Paul bugün Başbakan John Theotakis’i kabul etmiştir. Theotakis Krala, pazar günü yapılacak genel seçimlerin serbest cereyan edebilmesi için hükümetin sarfettiği gayretlerden bahsetmiş ve hükümetin aldığı tedbirler sayesinde memlekette tam
bir sükûn ve nizam hüküm süreceğine dair teminat vermiştir.
Başbakan, saraya gitmeden önce gazetecilere verdiği demeçte 5 Martta yapılacak seçimlerin Yunan milletinin hakikî ve serbest iradesini sağlayacak şartlar altında cereyan edeceğini bildirmiştir.
Sayfa: 2
ZAFER
5-3-1650

Görmemenin bahtiyarlığı
Me - De
özlerimiz gördüğü için değil, baktığı için görüyor. Az bulunur insan, gözlerine görmeyi öğretmiştir. Ama bu gözler, görmeyi öğrendikten sonra, bahtiyar mı olmuştur, yoksa bütün bütün bedbaht mı, oııu bilmek güç. Sanatkâr gözlerinden, belli meslek adamlarının gözlerinden, yani muayyen şeyleri, muayyen tarzlarda görmeği âdet edinmiş, yahut, tar-zınca görebilmeğe alışmış insanlardan söz etmiyorum. Ressam renkleri ve şekileri şüphesiz bizden başka tiirlii, bizim göremediğimiz taraflarlyle görür. O tablosuna, eserine göre bir göz yetiştirmiştir. Bir berber gözlerine, ilk bakışla enseleri, saç biçimlerini, bir kunduracı, papuçian, bir terzi elbiseleri görmeği öğretmiştir. Fakat topyekûn kâinatı görmek .'stiyen gözleri nasıl yetiştirme II?
İnsanın bazı nadir anlaruıda bir berraklığı' oluyor. Çok kısa süren by anlarda, işte o zaman, görme denen hâdiseyle başbaşa kalıyor: Bakıyor, sokaklarda insanlar çift çift yürümektedir! Aynı insanın içi ve dışı! Bakıyor, hemen bütün
tıpa tıp takılmış maskelerdir. Tek , yüzle dolaşan insan ya var ya yok. O anda, kendisiyle konuşan kimse lere bakıvor; hepsi iki ses çıkarmakta; iki ayrı dil söylemekle. Bu dillerden biri ak diyorsa, öteki kara diyor.
Dahası var: Olağjın hailimizde bize benzer gördüğümüz bir takım İnsanlar, türlü hayvan kılıklarına girmiş öyle yaşıyorlar. Kimi köpek, kimi eşek, kimi kedi -bilhassa kadınlarda- kimi deve, kimi ayı, kimi şu veya bu cinsten bir kuş; yılan, akrep, öküz, koyun. . Hulâsa her çeşidinden birer hayvan biçlmindeler.
Bereket versin, «bu ne haldir, demeğe vakit kalmadan, berraklık haliniz geçiveriyor da, içine girdiğniiz mahşerden yeniden ve bir anda halâs oluyorsunuz. Dün yanız, her zamanki tabiî haline avdet ediyor- Bütün hayvanlar yeniden insanlıklarına, bütiin çiftler tekliklerine dönüyor. Maskeler maske olmaktan, sesler ikilikten, şarkılar inlemeden çıkıyor. Her şey yerli yerine oturuyor; gün a-lıştığınız halinde yelkovanlarını çevirmeğe koyuluyoı ve siz: «Oh! diyorsunuz, diiuya varmış».
r
İLK TÜRK İCADI
Portakal Şarabı
GİREYFÜRT - MANDAR N - PORTAKAL
sularından vitaminine, nefasetine, kokusuna halel gelmeden imâl edilmiş
Derecesi 15, hastalara DEVA, Romatizma, Karaciğer. Seker hastalıklarına şifadır.
TOPTAN SATIŞ YERİ;
Yenihal, Yeni Pazar. - Tel:
Perakende satış yerleri:
Uludağ Bakkaliyesi, Yenişehir. Tel: 21799.
............... ..!■■■ III ........
İ. Akoğlunun katli dâvâsı
Dünkü duruşmada maktulün karısı Asiye şahit olarak dinlendi
Bundan bir müddet evvel Ayşe Nazire ve Ankaranın tanınmış zen ginlerinden İbrahim Akoğlunu öldürmekten sanık Sabri Polatın duruşmasına dün de ikinci ağır ceza mahkemesinde devam olunmuştur.
Dünkü duruşmada istinabe suretiyle alınan ifadelerin okunmasından sonra Akoğlunun yanında hizmetçilik yapmış olan Kısmetin ilk ifadesi okunmuş ve Kısmet eski ifadesini kabul etmiştir.
Müteakiben İbrahim Akoğlunun karısı Asiyle dinlenmiştir.
Asiye bundan evvelki duruşmada dinlenmek istenmişse de balayı seyahatini geçirmek için Kıbrısa gittiğinden dinlenememiş ve dinlen mesi düne bırakılmıştır.
Asiye Atademir, Sabri Pulatın eski kocası İbrahimin yakın dostu olduğunu evlerine geldiğini fakat bu geliş ve gidişlerde Sabri Polatı hiç görmediğini çünkü İbrahimin kendisini çok kıskandığından hiç kimse ile temas ettirmediğini bu lirada İbrahim ile Sabıinin muhtelif bonolar imzaladıklarını ve sanığı çok sevdiğini söylemiştir.
Asiye kocasının ölümünden dört ay sonra bir tanıdığı ile yolda giderlerken Yalım mağazasının önünde Sabri Polatı gösterdiklerini ve bu anda kocasının katili Sabri Polat olduğuna kanaat getirdiğini fakat Sab riyi daha evvel esmer olarak tahay yül ettiğini söylemiştir.
Müteakiben söz alan sanık vekili Samct Ağaoğlu bir tornavida ve tahtanın delil sayılamıyacağını An-karada cinayet işlerini inceleyebilecek iyi bir müesesenin bulunduğu nu söylemiştir.
Af Kanunu Tasarısının
tan metnini veriyoruz
Başmakaleden devam ı
İktidarın
PULSUZ İSTİDA
Şen İzmir Nakliyat Anbarı
Ankara - İstanbul - İzmir
Tel. 13367 Tel. 23561 Tel 3608
Kendi vesaitleriyle eşyayı ticariye ev eşyası, sür’at, ucuzluk ve emniyetle nakleder.
(404)
t ...... •*
Açık Teşekkür
Anî müdahalesiyle hayatımı kurtaran mevki hastahanesi operatörü Önyüzbaşı Ekrem Dolay ve hemşire Süheylâ O-kutan'a ve hastalığım sırasında yakın alâka ve ihtimamlarını gördüğüm hemşire Hatice Tunca, Sait Şimşek, Recep E-ker'e candan teşekkürlerimi bildiririm.
Ön Yzb: Kaplan Gündaş (407)
Ayten Erol ile Osman Doğanalp
Nikahlandılar
N
Atom mucidi
r
Alenî Teşekkür
Büyük Atamızın kıymetli vediaları olan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumunun kuruluşundan sonra on senelik i-daresini üstün bir mvaffakiyet ve hazakatla başaran sabık Umum Müdürümüz çok Sayın Şefik BAKAY’a, mezkûr Kurumun kanunen aldığı yeni şekilde memurlarının durum-lariyle yakinen alâkalanmak suretiyle gösterdikleri necip ve asilâne hareketinden dolayı, kendilerine içten gelen en derin hislerle minnet ve şükran borcumuzu bir kere daha tekrarlarız.
Muğla - Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Memurları (408)
★ (Baş tarafı birinci de) cumlarının, çok sağlam olsa bile müdafaa hattımızı delebileceği fikrine alışmalıyız.
Japon fedai pilotları gibi mahir ve mutaassıp bazı düşman pilotları müdafaa şebekemizi delebliir ve Birleşik Amerikaya zarar verebilir.
Millî Savunma tahsisatı ne kadar yüksek olursa olsun bu imkân her
Kuzey Atlantik paktını imzalayan devletlerin Sovyet Rusyanın tasavvurlarını ve taarruz kabili-
yetlerini azaltıp cesaretini kırmış olmalarından memnunlukla bahse-
den Johnson, sözlerine şunları eklemiştir:
Her cümle teşebbüsünü karşılamak için en tesirli bir şekilde ha-zırlanmaktayız.
DP. Genel Merkezi bir tebliğ neşretti
* (Baş tarafı birinci de) keyfiyettedir.
Tahrikçilerden bazılarının daha şimdiden karşıki saflara geçmiş bulunmaları meselenin mahiyetini takdr hususunda çok mânalı sayılmak icabeder.
Bilindiği gibi kurulduğu günden itibaren partimiz bu türlü tahrik ve suikastlere daima maruz ola -gelmiştir.
Bunların takip ettikleri usul ise Genel Kurul düşmanlığı yapmak ve Demokrat Partiyi merkezi idareden mahrum bırakmak suretiyle ardı ar kası gelmiyen karışıklıkların yaratacağı zaaf içinete partimizi dağıtıp yok etmeği hedef tutmuştur. Halbuki Genel Kurulun bütün suikastlere ve bozgun teşebbüslerine karşı takip edegeldiği azimli ve kararlı hareket tarzının, daha bir kaç ay evvel toplanmış bulunan ikinci büyük kongremizde nasıl kâhir bir ekseriyetle tasvip olunduğunu bü -tün memleket hatırlıyacaktır.
Bu sefer İstanbul teşkilâtımızda bilerek, bilmiyerek yine tekrarına kalkışılmak istendiği görünen son teşebbüsün bozguncu mahiyeti İstanbul teşkilâtımız tarafından derhal anlaşılmış bulunuyor. Onun i-çin bundan evvel olduğu gibi bu defa da kendini gösteren aynı mahi yetteki hareketin İstanbul teşkilâ -timizin ve partili arkadaşlarımızın uyanıklığı sayesinde başladığı yerde bitirileceğinde asla şüphe yok -tur. Çünkü Demokrat Parti içten ve dıştan gelecek her türlü suikastları kolayca atlatacak kuvvete sahip şuurlu bir teşekküldür. Ve bütün mücadelelerinde muvafak olmak kuvvetini prensiplerinin asaletinde ve mensuplarının bu prensiplere bağlılığında bulmaktcdıO’. Genel kurulumuzun da teşkilâtımızın hassasiyet ve salâbetine lâyık olarak her hususta uyanık ve kararlı ol • duğunu ve hâdiselerin hakikî mânasına nüfuz etmek mevkiinde bulun duğu ve tüzük hükümlerince gereken tedbirleri almakta geciktirilme diğini mumî efkâra arzını faydalı saymaktayız.»
★ (Başta rafı l incide) yetten af, ihraç, iskat, askerlikten tard ve ihraç ve askerî nisbetlerin kesilmesi vesair bütün idari ve inzibatî işlemelere şümulü yoktur.
Madde: 5 — Kaçak olup kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde resmî mercilere başvurarak teslim olmıyanlar bu kanun hükümlerinden faydalanamazlar.
Madde: 6 — İkinci maddede gösterilen suçları memleket dışında işleyip de kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde yurda dönmemiş olanlar da bu Kanun hükümlerinden faydalanamazlar.
Madde: 7 — Bu kanun hükümlerinden faydalanacak tutuk ve hükümlülerin salıverilme işleri kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren on beş gün içinde tamamlanır.
Madde: 8 — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde: 9 — Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
ZAFER — Bu tasarının mühim noktalarını; birinci, ikinci, dördüncü ve yedinci maddeleri teşkil etmektedir.
Bunlardan birinci maddeye göre; 29 Kasım 943 tarihinden evvel işlenmiş ve fakat hakkında henüz kamu dâvası açılmamış olan bütün suçlar affa dahil olmaktadır. Dünkü nüshamızda mütaleaları yayınlanmış bulunan avukatların da işaret ettikleri veçhile; 16 aydanbeıi haklarında kamu dâvası açılmamış o-lan vatandaşların yüzde doksan dokuzunu Milletvekilleri teşkil etmektedir. Filhakika kamu dâvası açmağa yegâne salâhiyetli olan Cumhuriyet Savcılarının, haber aldıkları bir suç dolay isiyle 16 ay gibi uzun müddet kamu dâvası açmakta ihmal gösterecekleri tasavvur edilemez. Halbuki Milletvekilleri a-leyhine kamu dâvası açılabilmesi, onların teşrii masuniyetlerinin kaldırılmasına bağlı olduğundan, ve sekizinci Büyük Millet Meclisi Milletvekillerinden, Reşat Aydınlıdan gayrisi hakkmdaki takibat, işbu teşrii masuniyet dolayısiyle olduğu yerde durmakta bulunduğundan, bu madde ile yalnızca Milletvekilleri tarafından işlenmiş olan suçların istihdaf edildiği açıkça görülmektedir.
İkinci madde; devletin arsıulusal şahsiyeti ile devlet kuvvetleri a-leyhinde işlenen suçları, hiyaneti harbiye suçlarını, askerî şahısları isyana tahrik suçunu, asker olanların siyasî yrçaksa^tla toplapma ve sıyaî partilere girme ve nümayiş ve içtima yapma suçlarını affa tâbi
Açık Teşekkür,
Ankara İhsansungu İlkokulu Okul Aile Birliği Yönetim Kurulundan:
Okulumuzda mevcut yardıma muhtaç öğrencilerden:,
1 — 10 çocuğa elbise, ayakkabı ve iç çamaşırı yaptıran Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zeki Doğan'a.
2 — Aralarında topladıkları 300 lira ile 20 çocuğa elbise, ayakkabı ve palto temin e-den Ankara Hava Nakliye A-layı Subay Ve Erbaşlarına.
3 — 15 çocuğa okul önlüğü 2 çocuğa da palto temin eden Bay Reşat Tokatlı’ya gazeteniz vasıtasile teşekkürlerimizin iblağını rica ederiz.
Okul - Aile Birliği Yönetim Kurulu
Dr. Winkler elini uzattı, bir haçı düzeltti.
—Ben orada değildim. Fikrim ölümün sebep ve şekline kadar gidemez. Sizi tatmin etmekten a-lıkoyan bir sebep mi var?
Amatörün profesyoneli! geride bırakan bir kuvveti de, bütün ihtiyatı bir anda elden bırakıvere-bilmesidir. Martins de:
— Polis, dedi, Harry’yi çok a-ğır bir karaborsa işi yapmakla it ham etmekte. Bana öyle geliyor ki llarry ya öldürüldü, ya da intihar etti.
— Bu hususta bir fikir beyan etmiye ehliyetli bulmam kendi-
— Cooler isminde birini tanıyor musunuz?
— Hayır.
— Harry çiğnendiği zaman yanında imiş.
— Öyleyse görmüş olmalıyım. Takma saçlı mı?
— Hayır, o Kurtz.
Dı-, ÇVinkler, Martins’in gördüğü en temiz pak doktor değil yalnız; aynı zamanda en ağzı sıkı a-damiardan biriydi de. O kadar seyrek .evet» diyordu ki, tasdik ettiği şeyin doğruluğundan insan şüphe edemiyordu.
Dördüncü madde ise; memurlar hakkıindaki tasfiye, memuriyetten { af, ihraç, iskat ve askeri i İtten tart ve ihraç gibi hususların, bu kanunun şümulü haricinde bulunduğunu göstermektedir.
Şu üç maddenin izahından anlaşılacağı üzere; bu tasarı ile cezadan kurtarılmak istenenlerin başında Milletvekilleri ve ondan sonra da vatan hainleri, asiler, hiyaneti harbiye suçluları, isyan muharrikleri (bu arada bittabi bazı komünistler) gelmektedir.
Af kananları ekseriya bir harbin sonunda veya devletin teessüsünün yıldönümünde ve nadiren de, bir parti taktiği olarak genel seçimlerden evvel çıkarılagelmektedir. Yeni bir harpten çıkmadığımıza ve Cumhuriyetin yıldönümü geçeli dört ay olduğuna göre, bu tasarının gayesini Cumhuriyet Halk Partisinin seçim taktiği olarak kabul etmek, zaruridir. Bu vaziyette ise; aftan istifade ettirilmek istenen suçlara bakarak, önümüzdeki seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisinin kendi Milletvekillerinden başka bir de âsilerle, isyan muharriki ve komünistlerle mi veya bu suçlardan sa nık olanlarla mı teşriki mesai edeceğini sormaktan insan kendisini a-lamamaktadır.
Yalnız tasarının insana ferahlık veren (!) tek tarafını yedinci madde teşkli etmektedir. Bu maddeye nazaran bu af tasarısı kanuniyet kesbettikten sonra, cezalarını çekmekte bulunan mahkûmların salıverilmeleri on beş gün içinde yapılacaktır.
Bu maddenin neresi ferahlık veriyor demeyiniz. Bunun ferahlığı, tasarrının seyriseri ile hazırlanma -sında ve Adalet Bakanlığının; hapishanelerimizde bu affın şümulünden istifade edebilecek kaç kişinin mevcut olduğunu tesbite dahi imkân ve fırsat bulamamış olmasındadır. Bu şekilde hazırlanmış olan bu tasarının ise, Büyük Milet Meclisinde çok ince elenip sık dokunacağına şüphe edilmemelidir. İşte son ferahlık ta buradan çıkmaktadır.
tutmakta ve bunların da 29/1/948 gününden evvel işlenmiş olmasını şart koşmaktadır. Maddenin sara-
hatine göre bu suçlardan dolayı takibat yapılamıyacağı gibi, verilmiş
olan hükümler de infaz olunmıya-
C. H. P. Meclis Grubunda bozgun
★ (Baş tarafı birinci de)
Bu arada seçiçm devresi Niğdeye gitmiş bulunan Ferit Ecerin Halk Partisinden istifa ettiğine dair dünkü Ulus gazetesinde çıkan haberde çok manidardır. Bu istifanın Halk Partisinde vukubulması muhtemel bulunan istifalar silsilesinin bir halkasını teşkil ettiğine şüphe yoktur.
tek çıkarı
hükümet kuvvetlerini birer baskı âleti olarak ortaya çıkarmağa, kendi hesabına alabildiğine kullanmağa hazırlanıyor. Baskı haberlerinin hacmi lıer gün artmakta. Bu gidişle J950 seçimlerine dört yıl öncekinden daha karanlık, daha şüpheli ve sinirli bir hava içinde gireceğimize adetâ şüphe yok. Hani Recep Pe-ker gittiydl, devrini doldurduvdu; hani demokratik zihniyetin bir âlemi gibi, bir sürü munis ve tatlı vâitlerle Şemsettin Günaltay işba-şındaydı? Hayır. İşleri çeviren hep tek adamdır, tek kafadır, tek zihniyettir. 11a Peker, ha Günaltay!
O halde ne yapmalı, bu memleketin geleceğine ferah verici dönüm noktasını yaratmak için? Ne yapmalı lıer iki tarafın, -bir an öyle düşünelim halisane dilediği de mokrasiyi bu memlekette- yerleştirmek için? İş dönüp dolaşıp, kanaatimizce, geliyor tek bir noktaya dayanıyor. İktidar partisi, eğer sadece ve her ne pahasına olursa olsun, kendi iktidarının bekasını değil de, demokrasinin kurtuluşunu istiyorsa ve bu isteğinde samimi ise yapacağı tek şey şudur:
Tıpkı kangren olmuş bir uzvu kesip atar, tıpkı bir yarayı dağlar gibi, tıpkı bir alkoliğin, bir eroino* manın kendisini perhize çekmesi gibi, iktidarda kalma karasevdasın dan halâs olmaya bakmak. Bunun için de, mertçe bir iradeyle, seçimlere bütün öteki partilerle aynı şartt-lar içinde ve kelimenin tam mânâ-siyle namus dairesinde girmek cesaretini göstermek.
Neticede, kazanır veya kaybeder. Kaybederse, kaybedeceği sadece iktidar mevkiidir. Buna karşılık muhalifliği kazanır.
iktidarda yıpranmış bir partiye en gâizel deva muhalefete geçmektir! Kaybetmedi ve her şeye rağmen kazandı. O zaman daha güzel! Bu şekilde, milletin gerçek ve gıllügişsiz itimadına ınazhar olmuş olmakla, kendisini elaltı seçimleriyle yakaladığı iktidar mevkiinin ruhunda yarattığı, «aşağılık duygu su» ndan kurtarır.
Bir kelimeyle, bu memlekette demokrasinin varlığı, tıpkı İngiltere-deki gibi bir seçimle, ve dolayısiy-le de Halk Partisnin muhalefet safında yeralmayı göze yedirmesile başlıyacaktır. Bizim kanaatimiz bu.
İstanbul Lisesi
* (Baş tarafı birinci de) laşmaktadır. Bu mensupların arasında bugünkü Bakanlardan Cemil Sait Barlas, Tahsin Banguoğlu, İsmail Rüştü Aksal, Reşat Şemsettin Sirer, Emin Erişirgil ile bir çok Profesörler, Umum Müdürler muhtelif ve tanınmış şahsiyetler vardır.
Büyük Sinemada
Meslekî ve Teknik Okulları Öğrenci Yardım Derneği Yararına
7 Mart 1950 Salı akşamı saat 21 de
Mevsimin en zengin müzik gecesi
Kıymetli Ses Sanatkârları
Nevzat Muzaffer Coşkun Sadi
Akay Birtan kardeşler Hoşses
Kıymetli saz sanatkârlarımızdan: Cevdet Çağla, Fahri Kopuz, Osman Güvenir Naci Tektel, Ömer Altuğ, Salih Orok'ın iştirâ klerile
Sanatkârlar Ankarada yalnız bir gece kalacaklardır. (Yerler numaralıdır). Biletler Sinema gişesinde satılmaktadır.
Fiat: 5-4-3-2,5-2 Liradır
* J
— Evet, ikinci bir adam daha vardı, dedi.
— Uzun zamandan beri mi dok toruydunuz Harry’nin?
Harry’nin bu adamı doktor e-dinmesi biraz tuhaf kaçıyoıdu; Çünkü Harry bu kadar ihtiyatlı, bu kadar aldanmak bilmiyen a-damlardan hoşlanmazdı.
— Bir sene kadar...
— Beni kabul etmekle büyük bir nezaket göstermiş oldunuz.
Dr. VVinkler eğildi. Eğildiği sırada vücudünden, gömleği sellü-loiddenmiş gibi, ince bir çıtırtı çıktı.
— Hastalarınızı daha fazla bek letmiye hakkım yok.
Dr. Winkler’e arkasını dönünce Martins karşısında yeni bir biçimde bir çarmıhtı haç daha gördü. Cançekişir haldeki İsa, haça, Grçko tarzında, kolları başının üstünden doğru çakılarak geril
— 16-
mişti.
— Ne garip çarmıh, dedi.
— Jansenist.
Bunu dedikten sonra Dr. Wink ler sanki kendisini ele verecek bir söz kaçırmaktan korkujormuş gibilerde, hemen ağzını kapadı..
Martini
— Bu kelimeyi hiç duymamıştım, dedi
VII
Gerek fişlerimden ve- konuşmalarımız esnasjnda tuttuğum notlardan olsun, gereli muhtelif şahitlerin ifadelerinden; anlaşılan şudur ki, Rollo Martins için bu an da Viyana’yı sağ salim terkedip gitmek henüz mümkündü. Tehlikeli bir tecessüsün peşindeydi ve lıer an batağa biraz daha saplanacaktı. Kimse ağzından bir şey kaçırmamıştı. Pannaklariyle yok.
ladığı esrar duvarı henüz bir çat lak vermemişti. Dr. Winkler'in e-viııden ayrıldığı zaman Rollo Mar tins hiç te tehlikede değildi.
Sacher oteline gider, rahat rahat uyuyabilirdi. Hattâ bu anda Cooler*! dahi hiç korkmadan gidip görebilirdi. Daha kimse kendisinden ciddî bir şekilde kuşku-Janmamıştı. Fakat heyhat, bütün hayatı boyunca pişman olacağı bir iş yaptı, Dr. VVinkler’dan. çıkın ca Harry’nin evine gitmeye karar verdi. Harry’nin apartman komşu su olan ve kazayı gördüğünü iddia eden o aksi suratlı adamla biraz çene çalacak, hadiseyi daha teferruatlı öğrenmiye çalışacaktı. Sokakta bir kaç dakika Harry’nin cesedi etrafında uçuşan uğursuz kuşlar hayalini tamamlamak için, ilkin doğrudan doğruya gidip Cooler’i görmeyi düşündü İse de, Rollo daima Rollo olduğu için,
yazı mı, tura nu attı ve yüze gelen tarafta apartmanı ve... iki kişinin ölümünü gösterdi.
Harry’nin, adı Kock olan apar-tıman komşusu bu sefer ya bir bardak şarap yuvarlamış, ya sadece o gün dairede iyi bir gün ge çirmiş olacak ki, Martins’in zili çalması ile kapıyı açtığı zaman hiç te o günkü aksi suratile görünmedi; bilâkis sevimli, tatlı tatlı konuşnuya hazır bir hali vardı. Sofradan yeni kalkmıştı; bıyıklarında yemek bulaşığı duru-
— Ha, sizi hatırladım, dedi, Herr Lim'in arkadaşıydınız.
Martins*!- büyük bir misafirperverlikle içeri aldı; iri yarı bir kadın olan zevcesile tanıştırdı. An
taşılan, karısına söz geçiren tiplerden biriydi de.
— Size, dedi, geçen sefer bir kahve bile ikram edemedim, ama

Martins’in uzattığı elgara da ahbaplığı bir kat daha perçinledi.
— Dün kapıda size biraz kaba davrandım, dedi, affedersiniz, fakat dehşetli bir baş ağrısı vardı; karım da evde olmadığı için kapıyı kendim açmak zorunda kaldım. Takdir edersiniz.
Kamuflaj!
ünlerdenberl çıktı, çıkacak, çıkıyor gibi bir sürü lâftan sonra nihayet, hükümetin hazırlamış olduğu Af Tasarısı ajansın' bir tebliği He ortalığa duyuruldu.
İlk bakışta tebliğ, erbabının da söylediği gibi hiç de vazıh değil di. Bu kupkuru satırlar arasından bir şeyler bulup çıkarmak imkânı yoktu. Bugün tasarının tam metni ele geçti, fakat onun da sadra şifa verici bir mahiyet taşımadığı esefle görüldü. İşin içinde bir müphemlyet var ya, herkes, kendine göre tefsire başladı. Milletvekilleri hususi affa mazhar oluyorlar, casuslar tahliye ediliyor, vatana hıyanet suçlarından yatanlar kurtulacak gibi sözler edildi; fakat yine hiç kimse, şu dakikaya kadar işin ruhuna vakıf olduğunu gösteren, karın doyurucu bir tefsir yapamadı, Buna bir parça, tasarıya ait esbabı mucibe lâyihasının gizli tutulması da saik oldu.
Bununla beraber, pek tabii ola rak, bir iki gün içinde Milletvekillerine dağıtılacak olan esbabı mucibe lâyihasının okunmasından sonra, hakikî maksadın meydana çıkacağı da aşikârdır.
Herkes bir şeyler dıyedursun biz de bu tasarının hazırlanışm-daki sebepleri inanılır kaynaklardan tahkik etmiş bulunuyoruz.
Öğrendiğimize göre, tasarının hazırlanmasına şu şekilde başla-
nılmıştır: '■
Nazım Hikmetin avukatı İrfan ' Emin Bey, Ankaraya gelerek Cumhurbaşkanını ziyaret etmiş ve müekkilinin, artık hapishane hayatına tahammül edemediğini ve bir kaç güne kadar açlık grevine başlıyacağını bildirmiş ve Nazım Hikmetin bu kararını yerine getirecek kadar azimli olduğunu ve hakkında bir af düşünülmediği takdirde, açlıktan öleceğini, bunun da memleket nam ve hesabı-


na iyi bir reklâm olmıyacağını • sözlerine İlâve etmiş.
Cumhurbaşkanımız, bunun üzerine, avukata Adalet Bakanına gitmesini emretmiş ve başkaca ( bir şey söylememiştir.
İrfan Emin Beyin, Adalet Bakanı ile görüşmesi kısa olınuş ve Bakan:
— Nazım Hikmete selâm söyle- j yin, kısa bri zamanda İşi halledeceğiz, müsterih olsun! diyor.
Bizce, Af Tasarısı, işte yukarı-danberi anlatmağa çalıştığımız hikâye üzerine hazırlanmıştır ve doğrudan doğruya Nazım Hikmeti istihdaf etmektedir. Bu meyanda garnitür kabilinden diğ-erbj^^ komünist JJe casusluk ^Uçundan, vatana hiyanetten mahkûm olmuş bulunanlar da bu arada hürryrete ı kavuşacaklardır. Mesele buırt&* ibarettir.
Halbuki incir çekirdeğini dol-durmıyacak kadar hafif suçlar yüzünden senelerce zindanda yatmağa mahkûm bir sürü vatandaş-ile yaptığına nadim olmuş bııiu nanlarm düşünülmesi ve bunlara tekrar İyi adam olabilme şansının verilmesi, ne kadar iyi ve yerinde olurdu. Bununla beraber, henüz vakit geçmemiştir. Sağduyu sahibi MiUetvekiHerimizin bütün bunları nazan dikkate alacaklarına ve tasarıya bir parça daha genişlik vermek için çalışacaklarına ü-midimiz vardır.
Hikmet YAZICIOĞIU

Hindistan ve Pakistan Yeni Delhi, 4/3 (GHH) — HinJ distan Başbakanı Pandit Nehru dün akşam Hindistan radyosunda Hini milletine hitaben bir konuşma yap mış ve ezcümle şöyle demiştir 1 (— Pakistan basınında büyük put tolu harflerle Kalküta’da 20 bin ki; şinin öldürüldüğünü bldiren başlık lı yazıların çıktığını hayretle gör dük. 20 rakamı ile 20 bin rakamı a rasında bir fark vardır. İşte bu fark da hakikat ile Pakistan basını v( diğerlerinin Bengal hâdisesi ile il gili haberlerde yaptıkları mübalâğa arasındaki fafktır.
«Hindistan ve Pakistan halkınır fazilet ve kusurları bakımından ay nı olduğunu söylemek isterim. Ft kat yegâne müşkilât, Pakistan hii kûmetinin güttüğü ve gütmekte ol duğu din politikasından doğmaktı dır. İşte bu sakat politika, orada bulunan Hindu azınlıklar aleyhine 3 yaklanmalara sebep oluyor. İşte b: politika yıllarca aynı topraklardı kardeşçe yaşıyan muhtelif din mel suplarını birbirine katıp kırd'rı , yor.»
Azınlıkların mübadelesi meselesi
■ Bazı kimselerin on mliyonla.d azınlıkların mübadeleci fikrini oı taya attığını görüyoruz. Bu, muai zam bir iştir. Milyonlarca insanı yJ lardanberi oturmakta olduğu vat.' nından, evinden ve her şeyinde ayırıp başka bir yere götürmek d( meletir. Bu. milyonlarca insan-, bil bile sefalete sinüklemek demektir
Ur
Ça
He tek lar
i du(
I
Bu nüshada Yazıişlerlni fiilen İdare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer:
Güneş Matbaası y
te..
V
B hiaı zdı
ZAFER
Sayfa: 3
ADYO•TELEFON•TELGRAF HABERLER
Casuslar çoğalıyor
Sulha doğru
LJ erkesin ağzında aynı sual: ■■ Sulh olacak mı?
Ferdi huzur ve istirahatı te inin edebilmek için olsun, ailelerin ve cemiyetlerin normal ve endişesiz bir hayata avdet edebilmelerini sağlamak bakımından olsun, bu sual kadar insani bir endişe tasavvur edilemez. Evet, sulh olacak mı? Ne zaman ve hangi şartlar dahilinde?
Son günlerin Milletlerarası hâdiseleri, bu suale yeni bir kuvvet ve hararet kazandırmış bulunuyor. Bilindiği gibi, Sayın Churchill, Milletlerarası meseleleri halletmek üzere (seçim gayretiyle de olsa) bir üçler toplantısı teklifini ortaya atmıştır. ilk ağızda gerek Vaşing-ton, gerek Moskova tarafından reddedilen bu teklifin, şimdi üıe ine bir Dışişleri Bakanlar toplantısına müncer olduğu ve bunun Jıâlen A-nıcrika hükümeti tarafından dikkatle İncelenmekte bulunduğu anlaşılıyor.
Bu vaziyet karşısında şöyle bir sual hatıra gelebilir: Japonyadaki bedi komisyon, Almanyadaki dörtlü komisyon, Kore, Kudüs, Avustur ya, velhasıl dünyanın hatıra gelebilecek her noktasında, faaliyette bulundukları kabııl edlien mütte-fiklerarası teşekküller ve nihayet dünya milletlerini sinesinde birleştiren Birleşmiş - Milletler teşkilâtı ve bunun çeşitli kollan ve teşekkülleri varken, dünya meselelerini üçlü bir konferansta fiskos halinde görüşmek lüzumu niçin duyuluyor? Niçin meselâ. Birleşmiş Milletlerde Veto ve buna benzer taktiklerle bir tıkama siyaseti takip eden Sovyet Rusyaya karşı ben beraber mü-esir bir tedbir alınmıyor da, asrımızın son ümidi olan bu müesseseyi düpedüz torpillemiş bulunan bu o -toriter ve totaliter devletle ba^ba-şa pazarlık imkânları tetkik ediliyor? Dünyayı idare ettikleri farzo-lunan bu adamların milletlerden sakladıkları nedir? Yine bir Yalta konferansı mı hazırlanıyor? Yine milletler bol keseden hibe mi edilecek?
Sayın Churchill ve Sayın Roose-velt, biri oylarını, diğeri hayatını kaybederek, dünya milletlerinin başından, Allaha şükür, çekilin gittiler. Fakat veballeri ötekilerine de sinmiş. Onlarda da sıkışınca pazarlığa yanaşan bir bazirgân ruhu yatıyor. Halbuki, insan hayatı, hele milletlerin hayatı pazarlık kabul etmiyecek kadar ciddî bir mevzudur. İnsanlar, şu veya bu rejim altında, şu veya bu kaidelere tâbi o-larak yaşıyacaklardır. Gerek hariçten vaki olan müdahale, gerekse dahilî tazyik bu inkişafa doğru giden yolu kısaltmaktan başka bir şeye yarayamaz. Bunun en bariz delili olarak şu vakıaları ortaya süre
Harp içinde ve harpten sonra, müttefikler, gizli veya açık olarak, Sovyetlere bir takım tavizlerde bulundular. Kısa tabiriyle, çoluğu çocuğu, toprağı ve evi ile memleketleri hediye ettiler. Sizin benim gibi insan olan; derdi, sevinci, anası ve sevgilisiyle sizin ve benim duyduklarımı duyarak yaşıyan bp insan kitlelerinin üzerine demirperde denen âfet çöktü. Fakat ne -tice değişmedi. Demirperde arkasındaki kargaşalıkları, mücadeleyi velhasıl insanın nefes alışını işitiyoruz. Buna mukabil, Ba -tılılar da kendi memleketlerinde huzursuzdurlar. Biri kalkar atom sırrını Sovyetlere verir (Fuchs); diğeri devlet esrarını faşeder (Re-vers); bir başkası, bu tuttuğumuz yol hayırlı değildir, diye haykırır (Wal-lace); ve nihayet, Fransa’da, İtalya’da, Hollanda’da, Amerikada bir takım grevler ve sosyal hoşnutsuzluklar, insan oğlunun gerek demirperde arkasında, gerekse demirperde dışında hayatından ve kaderinden memnun olmadığını göste-
İki taraf da hoşnutsuzdur.
Şimdi, bu hoşnutsuz tabakaların lıangi reyine ve hangi duygusuna istinaden yeni bir pazarlığa girilmek isteniyor? Kim kiminle konu -şacak? Ne kararlaştırılacak?
Biz umarız ki, Amerika, sonunda bu üçlü konuşma teklifini kabul et-miyecektir. Çünkü bunu kabul etmek, evvelâ milletlerden gizlenen bir takım işlerin konuşulacağını kabul etmek, sonra da Birleşmiş -Milletleri hiçe saymak olur. Bundan başka, Bu konuşmanın, Sovyetler elinde bulunan atom bombasının üstünlüğünü tanımak gibi bir mânası da olabilir.
Mücahit TOPAIAK
Ingilizler ikinci bir Fuchs arıyorlar
Hükümet bir kabine toplantısından sonra takibata', başladı
Londra, 4 a.a. — (United Press) — Daily Mail gazetesinin bugün bildirdiğine göre harbiye bakanlığı güvenlik servisi ve federal araştırmalar bürosu memurları Sovyet Rusya’ya gizli malûmat veren 2 inci bir doktor Fuchs’u aramaktadırlar.
Gazete, bu yeni casus için araştırmaların harbiye bakanlığı güvenlik servisi başkanı Sir Percy Silli-toes’in dün başbakan Clement At-
tlee, maliye bakanı Sir Strafford Cripps ve diğer hükümet liderleri ile yaptığı toplantıdan sonra başladığını bildirmiştir.
Gazetenin ilâve ettiğine göre, ta-kib edilen adam, İngiltere aleyhtarı fikirleri ile tanınmıştır ve İngiltere’ye Klaus Emil Fuschs'un Amerika’dan dönmesinden az sonra gel-
A§ Ocakları mı ?
LJ ayret değil ınl? C. II. P. An-" " kara’da şimdi yeni yeni O-caklar açmağa başlamış! Ne O-cakları, Aşocakları mı? diyeceksiniz. Hayır, bunda da bir nevi kaynatma var ama, Aşo-cakları değil, Parti Ocakları...
25 senedir bu memleketi idare ettiğini iddia eden C. II. P., şimdiye kadar neye durdu? Ankara'da bundan sonra mı teşkilâtını tamamlayacak?.
Bence Ocak açmak para et-’ mez! Ocağı yapıp ateşi de beraber bulmalı. — A. F.
Devlet reisleri serbest
insanlar değillerdir
Fransız Cumhurbaşkanına yumruk
Üçlü bir konferans yapılabilecek mi?
Amerikan mahfilleri teşebbüse taraftar
Paris Radyosu, (Basın - Yayın)
— Vaşingtonun iyi haber alan çev relerinde, Amerikan hükümetinin prensip itibariyle üç dışişleri bakan larının toplanmasını kabul ettiği ve bu konferansın muhtemelen 12 Nisana doğru Londrada yapılacağı bildirilmektedir. Vaşingtonun yetkili çevrelerine göre bu konferansta ele alınacak mevzuların başlıcaları şunlardır:
1 — Atom enerjisinin milletlerarası bir kontrole tabi tutulması ve silâhsızlanma işinde bir hal çaresine varmak gayesiyle Sovyetler Birliği ile yapılacak herhangi bir temasın ne gibi şartlar dahilinde cereyan edebileceğini araştırmak.
2 — Güney Doğu Asya'da müşterek bir hareket tarzını sağlamak için siyasî, İktisadî ve askerî meselelerin incelenmesi,
3— Bütün Almanya’da tam ma-nasiyle hür bir seçim yapılabilmesi için Sovyetler Birliğinin gösterdiği çekinserliğin ortaya çıkardığı durumun incelenmesi.
Kanada Amerikayı destekliyor
Ottava, 4 a.a. — Dün parlâmentoda dış siyaset hakkında verdiği söylevde Kanada dışişleri bakanı Les-ter Pearson şunları söylemiştir:
Komünist âlem ile komünist olmayan dünya arasında barış içinde birlikte yaşamak esasına dayanan bir anlaşmaya varmak mümkündür. Şimdi asla olmadığımız derecede kuvvetliyiz. Binaenaleyh dünyayı endişelendiren anlaşmazlıklarımızı müzakerelerle halletmek hususundaki arzumuzu izhar edebiliriz ve etmeliyiz.
Peyk'er birer birer Milletlerarası etşekkülleri bırakıyorlar
Nevyork Radyosu, (Basın - Yayın) — Çekoslovak hükümetinin, dünya iaşe ve tarım teşkilâtından çıkmak için müracaatta bulunduğu hakkındaki haberler, teşkilâtın başkan vekili Broadley tarafından teyid edilmiştir. Başkan vekili bu hareketin sebeninin Çek hükümeti tarafından izah edilmediğini dirmiştir.
Hoffman vaziyeti tehlikeli buluyor
Londra Radyosu, 4 (Basın - __ yın) — Marshall Plânı idarecisi Hoffman, yardım tahsisatında yapılacak olan her hangi bir indirmenin felâket doğuracağını söylemiş ve Avıupanın henüz kendini idare edebilecek duruma gelmeıiğine işaret etmiştir.
r
bil-
Ya-
Teşekkür
Aile büyüğümüz emekli top yarbayı Necmettin Yıldız'ın a-ramızdan ebediyen ayrılmasından mütevellit sonsuz acımızı gerek eve gelmek, gerekse telgraf, telefon ve mektupla ve cenaze törenine iştirak etmek ve çelenk göndermek suretiyle paylaşan Banka Büyüklerime, arkadaşlarımıza, dost ve aile yakınlarımıza minnet ve şükranlarımızı ar-zederiz.
Eşi Mediha, oğlu Necdet ve arkadaşları
(411)


Adalet divartinın bir kararı
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Milletlerarası adalet divanı Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu Güvenlik Konseyinin tasvibi olmadan yeni üyelerin kabulüne karar veremiyeceği neticesine varmıştır. Hatırlarda olduğu üzere bu mesele, Arjantin'in Birleşmiş Milletler mukavelesinin yeni üyeler kabulü maddesini tefsiri üzerine ortaya atılmıştı. Rusya kendi ileri sürdüğü üyeler kabul edilmedikçe diğer bütün yeni namzetleri vetolayacağını bildirmiştir.
Kırk dokuzuncu Amerika devleti
Vaşington, 4 a.a. — Temsilciler meclisi Alaskaya federal birlik içinde devlet statüsünü tanıyan kanun tasarısını 146 muhalife fcarşı 186 oyla kabul etmiştir. Eğer bu kanun tasarısını âyan meclisi de tasvip e-derse cumhurbaşkanının da tasdikinden sonra Alaska Birleşik A-merika’nın 49 uncu devleti olacaktır.
Diğer taraftan temsilciler meclisi Havai adalarına devlet statüsü tanıyan kanun tasarısı üzerinde gelecek haftadan evvel bir karar vermeği kararlaştırmıştır.
Ispanya Vietnomı tanıyor
Paris Radyosu, (Basın - Yayın)
— General Franko’nun başkanlığında toplanan İspanyol kabinesi Viyetnam, Laos ve Kamboç’u Fransız birliği dahilinde müstakil birer devlet olarak tanımağa karar ver-
Amerika Savunma Bakanı nikbin
Londra Radyosu, 4 (Basın - Yayın) — Amerika savunma bakanı Johnson, dün gece beyanatta bulunarak Amerikan hava kuvvetlerinin son savaştanberi çok daha kuvvetlenmiş olduğunu söylemiş ve şunları ilâve etmiştir:
•Amerika, hür dünyayı korumak için kendisine yardım edecek AvrupalI dostlara malik bulunuyor. Rusya kendisine peykler edinmişse Amerika’da dostlar kazanmıştır.»
Macaristandoki Amerikan fabaası
Vaşington, 4 a.a. (United Press)
— Birleşik Amerika, dün Macaristan’ı Amerikalı şahısların emlâkini devletleştirmesinden dolayı resmen protesto etimştir. Dışişleri bakanlığından verilen notada mallarına elkonulan Amerikalıların Macar mahkemelerinden bir netice a-lamadıkları belirtilmiş ve Amerikalıların bu haklarının Birleşik Amerika hükümeti tarafından destekleneceği bildirilmiştir.
KEŞİDE İLE
MUHTELİF NAKİT
X\/Dirx 2000 ADET EŞİT HAKLI A/Kil A TESELLİ İKRAMİYELERİ
EMLÂK BANKASI

vurmaya selâhiyetli tek adam
üfettiş Pietri cumhurbaşkanını devirmekle ödevlidir Bir tehlike vukuunda Vin çent Auriol’un bacaklarına sarılarak onu yere düşürecek ve onu vücudu ile koruyacaktır.
Zira Başbakanlık Emniyet Ser visinin cumhurbaşkanının güvenliğini sağlamak için özel bir tekniği vardır. Bu teknik üzerinde devamlı surette düşünülür ve sık sık değiş-
Bu teknik, her şeyden önce tesirli olmak, - ki bu da kolayca anlaşılır - ve aynı zamanda da kimsenin dikkat nazarını celbetmemek esaslarına dayanmaktadır. Yani Koruma servisi mevcut olduğu kadar görünmez bir şey olmalıdır.
Truman’ın muhafızlarını iş başında gördüm. İki metre boyunda, geniş yapılı delikanlılar olan bu muhaffızların insanın nazarından kaçması imkânsızdır. Onlar Amerikan cumhurbaşkanının arabasında yer alırlar ve araba daha durmadan yere atlarlar. Ellerini, bariz bir şekilde ceplerine sokarak yüzlerini halka karşı döner ve arabanın sağında, solunda yer alırlar. Bütün bunlara, bu muhafızların açık renk üniformalar ve gözlerinin üzerine kadar inen yumuşak fötrler giydiklerini de ilâve edecek olursanız halkın nazarından kaçmak için bir hayli güçlük çekeceklerini anlarsınız.
Fransa’da ise böyle bir şey yoktur. Çok göze batan bir muhafız alayı halk oyu üzerinde iyi bir tesir bırakmaz. Elysâe sarayı Emniyet Servisinin en büyük kaygusu, teyakkuzu elden bırakmadan resmî şahsiyetler kalabalığına karışmaktır.
Uzaktan, siyah elbiseli ve boynunda Legion d’Honneur nişanının kordonu ile cumhurbaşkanının geldiğini görürsünüz. Etrafını, kimi jaket atay, kimi siyah işlemeli elbiseler giymiş bir sürü kibar zevat sarmıştır. Halk bunlar arasında, gazetelerde çıkan resim ve fotoğraflarından bazı bakanları tanır, fakat tanımadıklarına dikkat bile etmez. Bu meçhul şahsiyetlerin, yüksek rütbeli memurlar, önemli delegeler veya tanınmayan müsteşarlar olduklarını hükmeder.
Bu şahıslar, Başkan ile çok yakından konuşurlar, Açılış töreni yapılan anıtın bir noktasını işaretle jestler yaparlar. Hattâ, yanlarına yaklaşacak olursanız, «Ne kadar şayanı dikkat» filân gibi alelâ-de fakat daima zaman ve zemine uygun sözler sarfettiklerini işitirsiniz.
Başkan bir sokağın bir az sıkışık bir yerinden veya bir binanın dar bir geçidinden geçecek olsa bu şahsiyetler hemen, Bakan ve belediye başkanlarını iterek Vincent -Auriolun etrafını alırlar. Pek tabiî bu zarif şahsiyetler polis memurlarıdır.
Eğer ceplerini araştıracak olursanız şunları bulursunuz:
1) Ya sol cebe veya kol içine yerleştirilmiş bir kauçuk sopa,
2) Deri bir muhafaza içinde sol koltuk altına saklanmış 7,35 mm, çapında bir tabanca,
3) Pantalonun arka cebinde 7.65 mm. çapında ikinci bir tabanca ve diğer bütün ceplerde bu iki silâh için gerekli cephane.
Yakın müdahalelere tahsis edi -len ve matrak denilen kauçuk sopa iki şekilde kullanılır: Ya kauçuk ucundan tutularak çelik sapı ile vurmak suretiyle veyahutta sapından tutarak kauçuk uçu ile vurmak suretiyle ki bu da «muhatabı» «uyutmağa» yeter.
Emniyet Servisi matrak kullanmayı tercih eder. Çünki, evvelâ bu sessizdir, saniyen de bir tabanca veya bıçak çeken bir elin üzerine süratle indirildiği zaman derhal mütecavizin silâhını elinden düşü-
Başkanlık Emniyet Servisi polis müdüriyetine bağlıdır. Bu servis, Başkan Paris’te iken Elysee sarayında hizmet alan ve seyyahatle-rinde kendisine refakat eden 30 kadar komiser ve müfettişten müteşekkildir. I
Emniyet Servisi ajanlarının Elysee sarayında bir Juda salonları vardır. En az hafta da iki defa, I polis müdüriyetinin tayin ettiği bir antrenörün idaresi altında ta-lim görürler. Ayni zamanda ta- . banca ile nişan alma ve atış talimleri de yaparlar. Müfettişlerden ekserisi bilinci sınıf nişancılardır.
Hali hazır önleyici politika tek- | niği karşısında cumhurbaşkanına karşı mürettep bir suikastten korkutmamaktadır. lîu tarz bir katil , teşebbüsü aslında siyasî bir komploya dayanır ki, bunu da akamete uğratmak için polisin elinde her;
Fransa Cumhurbaşkanı Vincent Auriol Meksika sefiri tarafından verilen hediyeyi alıyor
semt ve çevrede kendisine haber verecek yeter derecede adam vardır.
Geriye kendi başına hareket eden ve niyetlerinden hiç kimseye bahsetmemiş olan bir delinin veya bir şaşkının hareketini önlemek meselesi kalmaktadır Başkan Dou-mer’in katili Gorgulov böyle hareket etmişti.
Baş müfettiş Rozas bana, (bu günki modern usullerimizle bu cinayeti önleyebilirdik» dedi. Şimdi yaptığımız gibi herkesi sıkı bir nezaretten geçirirken, muharip yazarlar sergisinde, yarım saat tek başına sinirli sinirli ellerini uğuşturan bir adamı hiç şüphesiz farketmiş olurduk.»
Bir delinin önceden bilinmeyen hareketleri istisna edilecek olursa halen cumhurbaşkanı hiç bir ö-zel tehlikeye maruz bulunmamakta dır.
Darlan’m teğmeni Bassompierrein idamı sıralarında durum böyle değildi. O zamanlar yani 1948 de Ely-see sarayına bir çok tehdit mektupları geliyordu ve emniyet tedbirlerini arttırmak icap etmişti. Zira idam mahkûmlarının intikamını almak isteyenler vardı.
Bununla beraber, umumiyetle zannedildiği gibi, Vinvent - Auriol kanun gereğince afetme hakkını haiz delğildir. Ancak yüksek adalet konseyi başkanı sıfatiyle, diğer üyeler oylarında ikilik hasıl olduğu zaman cumhurbaşkanının oyu üstün bir rol oynar.
Normal şekilde başkanın alayı o şekilde kuşatılmıştır ki, bir suikast ancak, bir evin pençerelerinden atılacak bir el bombası veya çok mahir bir nişancı tarafından uzaktan sıkılacak bir kurşun ile mümkündür.
Fakat Emniyet servisini büyük güçlükte bırakan şey Vincent -Aurol’un el sıkmak veya çocukları kucaklamak için halkın arasına atılmasıdır.
Meselâ, Cezayir seyyahati sırasında, onun fena aydınlatılmış Araplarla hınca hine dolu küçük bir sokağa daldığını gördük. O arada müfettiş Pietri istediği kadar halkı yaradursun, başkan görülmemiş bir halk kalabalığı arasında tamamiyle yalnız kalmıştı. Çok şükür ki bu halk sadece onu selâmlamak ve alkışlamak istiyordu.
Bir kaç gün sonra bu olaydan başkana bahsettiğim zaman bana şöyle dedi: «Zannediyorum ki benim tedbirsiz hareketlerimden korkan muhaffızlarım psikolojik bir hata işliyorlar. Evvelâ hiç kimse-hatta ben bile - ne zaman kalkın araşma karışacağımı bilmez. Sonra benim yaklaştığımı gören halk önce şaşırarak biraz geriliyor. Ben gülümseyince onlarda bana gülümsüyorlar, onlara elimi uzattığım için bu eli tutmağa çalışıyorlar. Eminim ki civarda bir katil bulunsa bile bu fırsattan faydalanmaya-caktır. Hem sonra bir tehlike olsa bile bunu göze almağa değmez mi?.»
r
GAR GAZİNOSUNDA
Her akşam
Tanınmış Akrobatlar
TRİO ATRİ
sevimli Şantör •
Paqııita Serano ve Solera Espağnol
orkestrası
Her Pazar matine saat 17 den
Tel : 15190
12603
(399)

iaşe Piyangosu
Ankara Şoförler Derneğinin tertip ettiği İaşe Piyangosu 8 Nisan 1950 tarihinde Ankarada Sarar Okulunda Millî Piyangonun küreleri ile çekilecektir. Aziz vatandaşlarımızın bilgi edinmelerini bir defa daha rica eder, evvelce biletlerimizi almış bulunan muhterem yurttaşlarımızdan keşide tarihimizin tehiri dolayısile öeûr dileriz.

jl Ankara Şoförler ve Otomobilciler Demeği Başkanı RECEP DEĞİN
ZAFER
Kostantin yeniden düşünceye daldı. Odasında bir ir kaç kere dolaştı. Penceresinden Halici seyretti.
Uzaktan garip uğultular geliyordu. Feryatlar, ah ve vahlar... İniltiler...
7 Mart 950 Salı günü saat 20.30 (1;
ANKARA HALKEVİNDE Çoruh’un 29 ııncu kurtuluş yıldönümü münasebetiyle Çoruh Yüksek Tahsil Talebelerine Y: dun Derneği menfaatine: ÇORUH GECESİ
Orada bulunan bilcümle vüze-ra, ümera, ulema ve meşayih, bu genç hükümdarın bu gününe ve geçmiş tarihine ait bilgisi karşısında lâlümebhut kalmışlardı. Halil paşa bile hayretler içinde kalmıştı. Demek hükümdar hakikaten geceleri uyumamış, iki senedir yalnız Bizansın zaptı fikri üzerinde çalışmıştı. Serdedilecek hiç bir mütalea yoktu. Genç hükümdarın şayanı hayret bilgi ve tetkikleri karşısında hepsi susmuştu.
Bundan sonra Sultan Mehmet daha bir çok izahatta bulundu ve nihayet:
(Beni dinleyiniz. En kısa zamanda ordunun ihzarını sîzlerden beklerim. Hareket emrini verdi ğim gün hiç bir şeyin noksan olmasını istemen:..)
İkinciteşrin ayı, Edirnede ve A-nadoluda müthiş bir hazırlık faaliyetiyle geçti. Ne kışın şiddeti, ne işin zorluğu bu faaliyete mani olamıyordu. Bizzat hükümdar, geceâ gündüzlü görülmemiş bir faaliyet gösteriyordu.
Onu her yerde ve her zaman görmek mümkündü.
Bizanstaki facia
— Franzes!.. Şehirde neler oluyor?
— Haşmetpenah... Şehir sanki kaynıyan bir pota...
— Bedbaht milletim ne düşünüyor?
— Galiba hiç bir şey düşünemiyor.
— Franzes.. Neler söylüyorsun?
— Beni affediniz haşmetpenah ...Ben de ne söylediğimi bil-memiştim.
— Seni hiç bu kadar bitap gör-memşitim.
— Allah kahretsin... Akıl Leon diye birisinden bahsedildiğini işittün. Aklım başımdan gitti haşmetpenah...
Kostantin, bir müddet düşündü. Bu ismi hatırlamak istiyordu. Fakat bir türlü bir şey hatırlayamadı.
— Kim imiş bu Akil Leon? Bilmiyorum haşmetpenah...
Yalnız Akil Leon f.ır-ıfmdan yazıldığı rivayet edilen .bir kitaptan bahsediliyor.
9 — Bu kitap nerede imiş?
— Sarayburnu yakinınde Jorj manastırında.
— Sen gördün mü?
— Hayır... Cesaret edemedim.
— Beni meraklandırıyorsun Franzes.
— Vakıa ben böyle şeylere i-nanmam haşmetpenah... Fakat bütün bir şehir inandığı için...
— Tebaam inanmıyor mu?
— Delice haşmetpenah...
Kostantin yeniden düşünceye daldı. Odasında bir kaç kere dolaştı. Penceresinden Halici seyretti. Uzaktan garip uğultular geliyordu. Feryatlar, ah ve vahlar... İniltiler...
— Ne oluyor Franzes?...
— 109 —
Sen
görmemiş miydi? Yeni mi yazılmıştı?
Bu insan seline uymaktan baş -ka çare yoktu. Üç adam, kan ter içinde Sarayburnuna gelebildiler. Fakat oraya, Sen Jorj manastırının önüne yanaşmağa imkân yoktu.
Halk bağınşıyordu:
(Akil Leonu isteriz... Leonu isteriz. ..
İmparator, bu feci anda alay etmekten kendini alamadı. Kendi hassa kumandanı Leona dönerek:
— Leon... Seni istiyorlar galiba...
Diye söylendi.
— Ben değilim haşmetpenah...
— Akil (akıllı) dediklerine göre senden başka olmasa gerek...
Leonun koltukları kabardı...
Fakat acaba Kostantin onu takdir mi etmişti? Kostantin, neye mal-olursa olsun bu kitabeleri görmek azminde idi. Bütün kuvvetini toplayarak kalabalığı yarmağa başladı. İri yan Leon da ona yardım ediyordu.
Nihayet imparator, manastırın mermer duvarı önüne yanaşabildi. Fakat tazyıktan kaburgaları ezilmek üzere idi. Buna rağmen ta -hammiîl etti.
Hakikaten mermer bir satıh ü-zerinde bir takım daireler vardı. Bu daireler iki sıra üzerine yapılmıştı.. Her dairenin içinde birer isim okunuyodu...
Kostantin dikkatle bunlardan birinci sırayı okumağa çalıştı. Son • ra birdenbire sapsarı kesildi:
— Gördün mü Franzes?... Diye kekeledi.
— Ne var haş...
— Sus... O kelimeyi söyleme.
— Haklısınız... Ne var?
— Bir liste var. İçinde yalnız Bizans imparatorlarından Paleo-Ioğlara ait olanların isimleri yazılı...
— İkinci listede de patriklerin isimleri yazılı...
Franzes omuzlarını silkti.
— Peki, bunda bu kadar heyecana kapılacak ne varmış?
— Franzes... Franzes...
İmparatorun sesinde garip bir titreme vardı. Franzes bunu far-ketmemişti.
— Ne var?...
— Franzes... Bu listelerde son imparator, son patriğin isimleri yok...
Franzes bir an şaşırdı. Peki, bu ne demekti? Beyni altüst olmuştu. Acaba?.. Onun da rengi sarardı.
(Devamı var)
— Franzes artık cevap vermiyordu. Kostantin Franzesin kolundan yakaladı:
— Gidelim Franzes biz de görelim. i1
— Haşmetpenah...
— Hayır... İtiraz etme... Kıyafetimi değiştireceğim.
Biraz sonra, imparatorla Franzes sokağa çıkmışlardı. Hassa kumandam Leon da beraberdi.
Şimdiki Beyazıt meydanına gelmişlerdi ki, bir insan seli içine düştüler. Edirnekapı ve Top-kapı tarafından gelen binlerce halk, kadın, erkek, ihtiyar, genç, sağlam sakat... Bir yığın insan ki... Birbirini ite kaka Divanyolu üzerinden, şimdiki Kapalıçarşı istikametinden Sarayburnuna doğru akıyordu.
İmparator, iki yol arkadaşını kaybetmemek için çok zorluk çekiyordu. Düşen, kalkan, ağlıyan...
Ve birbirini tutmıyan, bir mânâ ifade etmiyen garip, acaip nâra-lar...
(Sen Jorj manastırına..
(Manastıra... Manastıra gidelim...
(Şehrin akıbetini öğreneceğiz. Çabuk olun...
(Akil Leon...
(Akil Leon’un kehaneti...
Bu sözlerde bir mânâ yoktu. Herkes birbirinden duyduğunu tekrarlıyordu. Franzes, bağıranlardan birisini yakaladı.
— Nereye gidiyorsun?
Adam, bağırmaktan köpüren dudaklarım Bilerek:
— Oraya...
Dedi. Franzes tekrar sordu:
— Nereye?...
— Bilmiyor musun?.. Oraya işte...
Ve sonra yine gırtlağını yırtarak bağırdı:
(Akil Leon... Akil Leonu görelim...
Bu Akil Leon kimdi? Sen 6orj manastırındaki kitabelerde ne yazılı idi? Şimdiye kadar kimse
5-3-1950
iştirakiyle
yapılacaktır
Programımız, Çoruh’tan hususi surette getirttiğimiz ekipin çeşitli Çoruh milli oyunları Kara-böcekler ve sair sürprizlerle
Pınarspor Gençlik Kulübü'Yararına^Mn
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Anafartalar Vakıf İş Hanı kat 1. No. 115 - Tel: 16245.
s muzibi (ı*i)
Fiyatlar: Orkestra Koltuk 5. Koltuk 3, Hususî 2, Balkon tamamen 2 liradır
270571
ABDULLAH YÜCE
NEVZAT ftKAY
ALTINDAĞ
SUZAN GÜVEN
veya ırtfUlfcJ
ODECM
DİKKAT
Fiyatlarımızda hiç bir değişiklik olmadığı ve uzun zaman devam edeceğini bildirmeyi
Memurlar Kooperatifi arkasında
Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği merkez binası
ANKARA RADYOSU
5 MART 1950 PAZAR
8.45 Müzik: Gün
9.10 Günün prog
9.16 Müzik: (Sev
İSTANBUL RADYOSU
5 MART 1950 PAZAR
SARI KIZIN SAÇLARI
AMAN AMAN MERS NLİ
YÜRÜYEN DAVARA
SEMAVER M FIKIRDAR
NEREDESİN GÖZLERİM ARAR
BAHARIN GUUERI AÇTI
TEKMİL İNCE SAZ TAKIMIIE
ANADOLU OrUN HA.-.
TARZI ÇİFTETELLİ
DOLAR ŞİMDİ
D YARBAKIR
KOY NEREYE
Neriman Altındağ
Vc saz arkadaşları refakatile dolu ve zengindir.
Yerlerimiz numaralıdır ve şehrin her semtine otobüs temin e-dilmiştir.
Davetiyeleri Anafartalar cad. Belediye yanında No. 124 - 126 Cemal Tanyücel terzihanesi, Sa-manpazarı ve Yenişehir P. T. T. merkezlerinde satışa arzedilmiş-tir.
Gece Halkevinden de temin dilebilir.
Satılık Bahçeli evler
Ankara’nın yakın Banliyösünde istasyona 1 dakika mesafede ve şehir hudutları içinde 5 dönüm bakım lı meyva bahçesi ile 3 daireli 2 ev müsait fiyatla satılacaktır.
Müracaat için Işıklar Caddesi, Trakya aprt. 4 numaralı dairede terzi Eşref Özarman’a müracaat edilmesi. Telefon: 13663. (343)
SÎZİNDE Büyük noksanınız Otomobil bilgisidir
ANKARA
Şoför Okulunun kurslarına bir an evvel katılarak otomobilciliği öğreniniz.
Müracaat: Her gün saat 14 - 18 arası Ismetpaşa Cad. No. 4 - Telefon: 21649.
Kathleen olmamış olsaydı Miss Jakson da ölmüş olurdu. Onun için yaşamış, ümit etmişti, rüyalarında bile ona saadet adamış ve Pierre de Vinzel karşılarına çıktığı zaman, K^terin’i saadet yoluna götüren yine o olmuştu. Miss Jakson o andan itibaren yaşamaya başlamıştı.... bunu unutmuyor, ömrünün yegâne aşk romanı olarak hatırlıyordu. Katerin gibi mazinin hatıralarını silmesini bilmezdi nankör değildi.
Bunları Katerin hatırlamış olsaydı, belki Miss Jakson vicdan azabı çekmiş olurdu, çünki Pierre de Vinzel ile evlenmesine o sebep olmuştu.
Mösyö d’Armajon’un vefatından sonra, Katerin babasının muvafakat etmemesi üzerine bozacağını vaad ettiği nişana tekrar bağlanmak istememişti
Ölüm döşeğinde onlara yapılan vaadleri yerine getirmek lâzım mıydı? Ve işte Miss Jakson talebesinin bu kuruntularını mağlûp etmeğe gayret etmişti, zira onun nazarında aşktan gayri var olan bir şey yoktu.
Ve ömrünün zevalinde okluğu halde ihtiyar kadın hâlâ böyle düşünüyordu: Aşk her şeyi af eder ve onu yıkmaktansa affetmek tercih edilmeliydi, çünkü o yıkıldıktan sonra, güneş artık parlamaz, kokular koku değildir, sizi ısıtan bir sıcaklık, canlandıran bir neş’e olamaz, hayat ıssız ve rüya manasız olur...
Miss Jakson altı yıldır onların yıkılmış aşkı için ıstırap çekiyordu! altı yıldır aşk evi terk etmişti ve Katerin istediği kadar evini eskisi gibi çiçeklerle süslesin, divana yastıklar yerleştirsin, bahçesiyle, kuşlariyle meşgul olsun, artık ayni şey değildi. Pierre gitmişti... Kalorin onu kovmuştu... ve o bir daha geri gelmemişti... Miss Jackson ise daima Pierre’in tekrar geleceğini ümit etmişti: -Gelecek ay dönecek, aşkın feryadına fazla dayanamıyacak» diye düşünmüştü... Lâkin Katerin bile onu u-nutmuştu, sevmek hastalığından kurtulmuştu. Ah! gaddar, ııeş’c-sinin mânası anlaşılmayan Katerin!..
Miss Jackson Katerin varken ona hak veriyordu, etraf şevkle-niyor, canlanıyordu. Fakat o
BÜYÜK SİNEMADA
ÜSTAD
Necmi Rıza Ahıskan VEDA MÜSAMERESİ
Kıymetli Sonotkâr
SABİTE TUR
45 Müzik: D
00 Hava n kapanış
58 Acilin v
llzikci dan Prclüd ve füğ Çalan: Tülin Tezgö 21.05 Müzik: Hafif sarkıl

B. C. G. Verem Aşısı
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak istiyenlerin her gün saat 9-13 arasında müracaat etmeleri rica olunur.
Ankara Sular İdaresinden
İdare ihtiyacı için 2 mm. lik kutrunca 10.000 metre kadar siyah demir su borusu satın alınacağından ellerinde bu vasıfta su borusu bulunanların ilân tarihinden itibaren bir hafta zarfında Kızılay karşısındaki idaremize müracaatla teklifte bulunmaları ilân olunur.
(9335) - (134)
Çeviren : NUSAT
Yozan : B. Valmer
yokken akşamın alaca karanlığı dehşetli bir boşluk hissi veriyordu.
İhtiyar kadın okumasını kesti. Her gün hayalinde yaptığı seyahati tamamlamamıştı.
Pencerenin önünde gecenin karanlığına dalmış olan Doude’un heyecanı son haddine varmıştı. İlk yıldızın parıltısı onu eğlen-dirmişti, fakat yıldızların parlaması etrafın sessizliğini ve hareketsizliğini bozmadı; Doude bu sükûndan endişe ediyordu.
Minicik sandalını korkusuzca idare etmesini bilen bu çocuk bazan nekadar kız ruhlu oluyordu. İhtimal ki ona tatbik edilen terbiye sistemi fazla sıkıcı idi, himaye edilmeğe alıştırılmıştı, yardıma muhtaçtı.
Yaşlı kadın kitabını kapattıktan sonra çocuk onun yanına geldi, ihtiyar kadının dizleri arasına sokularak parmaklarını okşadı, oraya büzüldü ve Miss Jaokson hüzünle onu kendine çekerek göğsüne bastırdı.
Miss Jackson, canım sıkılıyor, annemi karşılamaya gitsek?
Salondan çıkarak, geniş avluya geçtiler.
Salonunun karşısında, gündüzleri içerisini ve geceleri de avlu nun ışığını dışarıya aksettirerek, bahçeyi, araba yolunu ve şimdi Miss Jackson ile Doude’un tırmandıkları, kayaların arasından geçen patikayı aydınlatan, büyük bir camlı kapı vardı.
Karanlık tamamiylc basmak üzere idi. Güneşin batmasiylc sona eren akşam kokularının saati henüz nihayetlcıımemişti.
Mis Jackson ve Doude kayalıklar arasında oyulmuş merdivenin bir kaç basamağını henüz çıkmışlardı ki yukarıdan Dorot-lıe ile Stony aşağıya fırladılar. Çocuğun parmaklarını yalyor, Miss Jakson’un etrafında sıçrayarak iltifat ediyorlardı... ve sonra anlara yolun tren hattını kat
ettiği yere kadar refakat ettiler. Daha ileri gitmenin onlara yasak olduğunu bildikleri için durdular. Miss Jackson da onları çağırmadı, çünkü trenlerden korkardı ve bu sebeptendir ki demiryolu hattını her geçtiklerinde Doude'u kucağına almak mecburi yetinde olduğunu zannederdi.
Kucakta taşınmaktan hoşlanmayan Doude, yere indirilmesi için mücadele etti. Hattı geçtikten sonra Miss Jackson onu yolun üzerine bıraktı.
Bu, Monte - Carlo’ya ve Nice’e giden büyük cadde idi. Geceleri buradan geçen otomobillerin sür'-atleri ışıklarından belli olurdu ve komaları, yırtıcı sesleriyle karanlığın sükûtunu bozardı.
Yaya kardırımma çıktılar. Doude, mürebbiyeniıı etekleri a-rasında yürüyordu.
Otomobiller onu her zaman heyecana düşürüyordu. Gündüzleri onlardan korkmuyordu, hatta şimdi bile gürültüleri onu korkutmuyordu, fakat bir göz gibi, gittikçe büyüyen fenerleriyle, karşıdan geldikleri zaman, Doude, muhakkak ezileceğini zannederdi.
Bunları düşünürken karşılarına çıkan bir otomobilin fenerlerinden gözleri kamaştı ve kendisini yerden kaldırılmış hissetti...
Bağırmadı, bağırmak ayın ve yasaktı.
Yanaklarından öpüldü, buna sevindi... gözlerini açlı. Onu ö-pen büyük dostu Philippe Groux idi.
Buna rağmen, yere bırakılır bırakılmaz annesine atıldı.
Onu okşayan Katcrin Miss Jackson'a hitaben:
— Mary, Mösyö Groux akşam yemeğine bizde kalacak, ümit derim ki açlıktan ölmiyecek...
Miss Jackson somurtarak bir şeyler mırıldandı.
Pihilippc'ten hoşlanmıyordu. Pierrc de Vinzel’e ait olan her
şeye samimiyet gösterdiği gibi, eskiden Philippe’e karşı da samimi ve müşfik davranmıştı. Fakat geçmiş olan hadiseler hakkında, kendisine göre fikirleri, fazla alicenap fikirleri olan Miss Jackson, faciadan sonra Philippe’in, hayatını borçlu olduğu arkadaşının tarafını tutacağına, Pierre’in kovulduğu bu eve bir daha ayak basmıyacağına, Katerin,in ve o-nun gaddarlığının sırdaşı olması, beslediği bütün iyi hisleri nefrete inkilâp ettirmiştir.
Demiryolundan tekrar geçildi. Philippe, Miss Jackson’un Dou-de’u kucağuıa almasına mani olmuştu ve Doude hattın üzerinden kendi kendine azametle geçerken, ihtiyar kadın söyleniyordu.
Kısa bacakları üzerinde dikilmiş, karanlıkta parlayan gözleriyle onları bekleyen Derothe ve Stony, tezahürat yapmakdan, kayalar arasındaki merdivenden onların önü sıra indiler.
Merdivenin başında, Katerin her avdetinde olduğu gibi, evini seyrediyordu.
Villânın şekli, camlı kapının aksettirdiği aydınlıktan belli o-luyordu.
Eğer kayalıklarla evin arasında, şimal rüzgârının estiği tarata, uşak odalarının bulunduğu binaya yaslanmış ufak çıkıntı olmamış olsaydı, ev tam bir müs-tatil şeklini andıracaktı.
Katerin bu küçük sakin evi seviyordu. Bu, onun eviydi lâkin onun ilerisinde Akdeniz vardı. Madam Dumez’den ziyade onun olan, türlü zorluk ve mücadelelerle sahip olduğu Akdeniz koyu. . ve Katerin, kayaların, çamların ve evinin mevcudiyetini unutarak, uzaklardaki ıssız büyük yıldızların izinde akan Akdenizin sahiline indiğini zannetti.
Katerin yalnız o engine bakıyordu; halbuki Philippe ile Doude sadece Katerin’e, o kadar güzel olan ona bakıyorlardı. Her ikisi için Katerin manzaranın merkezi idi. Onun için ise, manzara akıp gidiyordu... gitmek... yenemediği yegâne arzusu...
Bir defa daha evine, onun boşluğuna dönüyordu; ve bu boşluğu hissediyordu.
(Devamı var)
Gayret
Terzievi
VAZİFE SAYAR Batladres — 35 — Sivil, Subay elbise, palto par-desü — 45 — liraya Ayrıca taksitle muamelemiz
GAYRET TERZİEVİ İzzet Köroğlıı
Anafartalar Evkaf İşhanı No. 410 - kat 4 Tel. 16041 — Ankara
(405)
DOKTOR
Aziz Tevfık Yeginsoy
DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 15 den itibaren kabul eder.
Hamamönü Halk Eczanesi karşında, Nizameddin apartmanı No. 2 — Tel: 15343.
21.00 Spor lıasbihalle Konuşan: Eşref Şefik. Fasıl Heyeti Konseri «Acem A tiran» 1 Peşrev, 2 — Mahveder her neşeyi 3 — Bir tescili beklerim, — Olursa ruhsatın, B Dinle sözflm 6 — Taksim 7 — S« İzmir’in taslarında 8 — Oel ey denizin nazlı kızı 0 — Ey resmi ahu 10 — Bir 3/e.îil oözlfı kız, 11 — Saz Semaisi.
Senfonik Müzik (Pl).
VVolfang Amadeus Mozart... Senfoni .Vo. 39 «Mi bemol majör»
Çalan: Thomas Beceham idaresinde Londra Filarmonik Orkestrası Johannes Brahma... sHaydn’m bir
Çalan: Toscanlnl idaresinde Ncır-york Filarmoni Sen/oni Orkestrası Haberler
23.00 Harry James Orkestrasından caz müziği (Pl).
23.15 Dans rnüzi&l (Pl).
23.45 Çeşitli hafif müzik (Pl) 24.00 Programlar ve kapanış.
22.1
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Gene! Müdürlüğünden:
Sandığımızdan emekli, dul ve yetim maaşı alanlara Nisan 1950 başında ödiyeceğimiz ikinci üç aylıkların tahakkukuna başlanmıştır.
Aylıkların hak sahiplerine zamanında ödenebilmesi için:
En son olarak sandığımızda kayıtlı ikametgâh adreslerini değiştirmiş olanların keyfiyeti en geç 10/3/1950 tarihine kadar Genel Müdürlüğümüze bildirmelerini ehemmiyetle rica ederiz. (1266) ■ (129)
Türkiye Cumhuriyeti Emlâk Sandığı Gene! Müdürlüğünden:
Harp Malûlleri Yurdu Hakkında
Harp malûllerinden, kimsesiz ve âciz bir halde bulunanlar 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 65 ve 108 inci maddelerinde belirtildiği üzere:
a) Kimsesizlikleri hakkında kendileri tarafından tanzim ve imzaları ihtiyar heyetlerince tasdik edilmiş bulunan beyan kâğıtları üzerine daimi olarak oturdukları yerlerin bağlı bulundukları il veya ilçe idare heyetleri tarafından verilecek mazbataları aldıkları.
b) Yaşamak için gerekli hareketleri kendi kendilerine yapmaktan âciz bulundukları Sandığın Sağlık Kurulunca tasdik olunduğu, takdirde, açılacak yurtta parasız olarak yatırılacaklar ve parasız olarak tedavi edileceklerdir. Yalnız yedirilmeleri için harcanacak paralar, aylıklarından kesilecektir.
İstekli olanların muayeneleri sonradan yaptırılmak üzere (a) fık rasmda yazılı olan mazbataları Nisan 1950 sonuna kadar Sandık Genel Müdürlüğüne göndermeleri rica olunur. (1226) - (127)
Holivutta en zor şey aşk
Aşk sahneleri artistlerin sırat köprüsüdür, geçtikten sonra cennet yolu açılır
Joan Crawford ve Van Heflin ümitsiz Aşk’ta bir aşk sahnesini yaratıyorlar

ejisör George Arliss’in bir sözü vardır. Şöyle der: «Bir yıldızın kabi-
liyeti hakkında bir hüküm verebilmek için en iyi çare, ona basit gibi görünen şu iki kelimeyi t^+msktir:. Seni seviyorum.»
Bir cok kimseler bu satırları okuduktan sonra, eminiz: «Bun dan daha kolay ne var?, diye düşünecekler ve yıldız olmadın pek de güç biı şey olmadığı hususunda bir kanaata kapılacaklardır. Fakat bu iki kelimelik cümleyi istenilen şekilde. söyliyebilmek, hiç de u-mulduğu gibi kolay değildir.
Yaprakları kâğıttan yapılmış bir söğüt altında ve büyük bir kalabalık ortasında herhan
gi bir yıldıza hakiki bir aşığın heyecanıyla «Seni Seviyorum. demeyi bugün Holly-wood’da bir isim sahibi olmuş bir çok yıldızlar bile lâyıkiy-le becerememektedirler. Bu yüzden olacak, l-Iollyvvood'da: «Aşk sahneleri beyaz perdede bir şöhret sahibi olmak isti-yenler için bir sırat köprüsüdür. Onu geçtikten sonra cennetin kapılan açılır, sözü a-deta bir vecize haline gelmiş-
has bir tavrı vardır. O aşkını evvelâ hülya dolu bakışlariy-le ifade eder. Sonra sigarasından derin bir nefes çekip yüzünü beyaz bir dumanla maskeler, çehresine değişik bir karakter veren alnındaki daman şişirir ve tatlı bir sesle sevgiiisinin ellerini tutarken «Seni seviyorum» der.
Clark Gable ise tam günümüzün adamıdır. O öyle dolambaçlı yollardan yürümez. Çok defa hedefine kestirme yol dan ulaşmağa çalışır. Yeni tanımış olduğu bir kadına sokakta olsun, bir vagon kompartımanında olsun evvelâ bir gülümser, karşısındakinden pek yüz görmese de Pitigril li’nin kahramanlan gibi aşkta cesaretin büyük bir rolü olduğunu bilir ve hiç bir şey söylemeden sert bir hareketle
sevgilisini kendisine çeker ve onu kaba bir tarzda öper. O-nun bu hareketi bazen tokatla cezalandırılır. Öyle de olsa
daima zaferin kendisinde kalacağına emindir. Bu sebepten bir çok kimseler onda şeytan tüyü bulunduğu kanaatindedir ler.
Esther Williams'a bugünkü şöhretini kazandıran güzelli-zinden ziyade çevirdiği tecrübe filminde Clarc Gable’a ga-
yet masum bir kızın tavrıyla «Seni seviyorum, diyebilmesidir. Ava Gardner da bir isim
sahibi olmak yolunda ilk adımı bu sihirli cümleyi en akıllı uslu erkeği baştan çıkaracak bir şekilde söylemesiyle
atmıştır.
Tanınmış rejisörlerin fikrine nazaran beyaz perdenin şim diye kadar gelip geçmiş kadın sanatkârları arasında aşk sahnelerini en güzel canlandıran yıldız Greta Garbo’dur. Onun boş bıraktığı taht henüz doldurulamamıştır.
En güzel «Seni seviyorum» diyebilen yıldızlar arasında ise şu İsimlere rastlanmaktadır: Merle Oberon, Lauren Bacall, Ingrid Bergman, Vivien Leigh, John Cratvford, Myrna Loy, Olivia De Havilland, Paulette Coddard, Claudette Colbert.
Gençlerden de Susan Hay-worth, Elizabeth Taylor, Do-ris Day, Wanda Hendrix, Jean
Simmons'un
beyaz perdenin
en iyi âşıkları oldukları söy-
lenmektedir.
Erkeklere gelince: erkeklerden George Brent'in bu işin en usta yıldızı olduğu söylenmekte ve ondan bahsedilirken «Kalbini dilinin ucuna getirmeğe muvaffak olan tek a-dam. denilmektedir.
■ Seni seviyorum» un üstatları arasında İlk akla gelen di ğer iki isim de Charles Boyer ve Clarc Gable’dır.
Charles Boyer’in kendisine
Laurence Oliver de beyaz perdenin 1 numaralı aşk kahramanlarından biridir. Lau-
rence’in her şeyden evvel ru-
ha nüfuz eden bir sesi vardır.
O «Seni seviyorum» derken hayatı boyunca bu cümleyi ilk ve son defa söyllyen bir insanın hüviyetine bürünür.
Beyaz perdenin aşk sahnelerinde muvaffak olan diğer erkek yıldızları şunlardır: Ty-rone Power, Kirk Douglas, Gregory Peck, James Mason, Joseph Cotten, Victor Mature, Montgomery Clift, Farley Grander, Paul Henried, John Garfield.
Bir de madalyanın ters tarafı vardır. Bugün büyük bir şöhrete sahip olan yıldızların çoğu Hollywood’da yıllar geçirdikleri halde bir aşk sahnesini çevirirken acemi bir â-şıktan başka bir şey değildirler. Başta Gary Cooper olmak üzere Fred Mac Murray, Ro-bert Preston, Dick Powel, Ro-nald Reagan, Pat O'Brien gibi yıldızlar rol icabı sevdikleri
kadına İstenildiği gibi «Seni
seviyorum» bir sahneyi tekrarlamak
kalmaktadırlar.
diyebilmek otuz kırk mecburiyetinde
İlim uğruna çekilen iztırapların destanı
Kutuplarda buzlara gömülenJI9jfedai
“Kolları arasında can veren arkadaşının alnından öptükten sonra, cesedi yere, buzların üstüne bıraktı ve kulübeye doğru yollandı...,,
1881 noeli:
Düzgün kesilmiş sakalları al altında sıcak yüzlü 23 genç
asker, üstü kaplumbağa çorbası, ek şi tavuk yahnisi, buharlı misk ökü zünün dili, yabani elma salatası, ördek kızartması, çeşitli sebzeler, şarapla yoğrulmuş üzümlü çörek,
dondurma, meyveler, cevizler, şe-
kerlemeler ve kahve ile donatılmış
kaba tahtadan bir masanın çevresine oturdular. Dışarda termometre sıfırın altında 43 ü gösterdiği halde, içerde herkes neş'eli ve mesuttu. Yemetken sonra şarkılar söylendi, oyunlar oynandı. Bulundukları yer kutup noktasından enaz 600 mil ka dar daha kuzeyde, şimdiye kadar insan yüzü görmiyen bir yerdi.
Beş ay önce, cesur genç yüzbaşı Adolphus Washington Greely, bu ordu birliğini bir gemiye bindirmiş
ve Ellesmere adasındaki Lady Fran klin körfezine getirmişti. Bu yolculukta birinci derecede önemli olan
şey, hava durumunu
tesbit etmek
ti. Rüzgâr, denizin kabarması, sı
caklık - soğukluk derecesi, hava taz yiki ve yer çekimi üzerinde Gree-ly’nin saatten saate yaptığı gözlemler, neticede kutup hava şart-
larının mutedil bir bölge bulmak
hususunda oynadığı çetin rolü tes-bite imkân verdi. Böylece Greely, ikinci dünya savaşı sırasında çok mühim olan, kuzey kutbunun meteorolojik durumunun temellerini kurmaya muvaffak oldu.
1882 de ikmâl gemisi gelmedi. Bununla beraber ümitsizliğe düşmediler. Sıhhatleri ve maneviyatları sarsılmadan, buzlar üzerinde kızak larla 3 bin milden fazla yol alarak ilmi ettkiklerine devam ettiler. Bir grup, Greenland’a giden donmuş dar boğazdan geçerek o ana kadar insan ayağı değmemiş olan bölgenin en kuzeyine ulaştılar. Başka bir grup kelebeklerin uçuştuğu, misk öküzlerinin rahat rahat otladığı, ber rak sularda uzun kuyruklu ördeklerin kanat çırptığı, yeşil çayırlar ve sarı gelinciklerle süslü Hazen vadisini keşfetti Bütün kafile, yaşamasını bilmek şartiyle her insanın rahatça yaşıyabileceği bu bölgeye «dost kutup, adını verdi.
Bir yıl daha geçiyor
İçler acısı sahneler
9 Nisan: Teğmen Lockwood açlıktan öldü. Ölümünden iki gün önceye kadar havanın soğukluk - sıcaklık derecesini kaydetmiye devam etti.
26 Mayıs: Greely, kafilenin astronomu çavuş Edward tsrael hakkında not defterine şunları yazdıf «tsrael artık adamakıllı zayıfladı; yat tığı yerden kalkıp oturmıya dahi gücü yetmiyor. Boyuna evinden ve çocukluk günlerinden bahsediyor.Bu sabah ona bir kaşık dolusu konyak verdim. Hiç faydası olmayacağını bile bile ona bu kadar çok konyak içirmek belki de ötekilerin hakkına tecavüz sayılırdı. Ama ne olursa olsun, böyle bir zamanda tsrael için bir kaşık konyak şüphesiz büyük bir yardım demekti; bundan memnun oldu; onun yerinde ben olsaydım, ayni şekilde ben de mem olurdum.»
Bir idam karan
Er Charles Henry’nin durumu hepsinden daha korkunçtu. Henry, kafilenin ortak yiyeceğini çalıp yemiş, bu yüzden de adamakıllı kuvvetlenmişti. Bu gidfişle, artan yiyeceklerini yutmak için ötekileri her an öldürebilirdi; hattâ cesetlerini yemek için bile arkadaşlarını attılar Greely. not def-1 rısının ardı arası kesilmiyen ısrarlı I şi daha civarda saklanmış olması öldürebilirdi. Bu, gerçekten küçüm ’ memleketin I ihtimali bulunan bir yiyecek yığr senmiyecek kadar ciddi bir tehlike bütün gazetelerinde bu resmî du- nını bulabilmek için 35 mil güneye idi. Kendi aralarında yaptıkları bir ı umu protesto eden geniş bir yayın kadar inmişlerdi. Yığın bulundu. | toplantıda, bu tehlikeyi ortadan kal kampanyası aldı yürüdü. Nihayet ' bulundu am° Triicnn’ım dudakları dırmak irin, son oare olarak, iste-1884 yılı Ocak ayının 22 sinde hükümet, yeni bir yardım ekipinin yollanmasını derpiş eden bir tasarı hazırladı. Ama ne yazık ki, bazı teknik ve formel sebepler yüzünden tasarı bir türlü senatoya sunu-lamadı. Bir Senatör bu sebeplere içerliyerek «Şayet Greely ve adam lan öldülerse, hiç şüphesiz bizim usulperestliğimize kurban gitmişlerdir.» diye acı acı bağırdıysa da aldırış eden olmadı ve yardım gemileri ancak 1884 yılı Nisanının 24 ünde yola çıkabildi.
1883 Noeli:

terine: «O anda elimizden ne gel- I gayretleri sonucunda dıyse yaptık ve artık bahtımızı Tan riya havale etmekten başka çare kalmadı.» diye yazıyordu.
Tanrı ise, üzerinde bulundukları buz tabakasile sahil arasında, sis içinden, muazzam bir buz dağı şek linde yükselip çıkıverdi. Eğer bulundukları yerden bu dağa bir atlı-yabilselerdi, sahile çıkmak için yol açılmış olacaktı. Buz dağı 20 metre kadar yakınlarına geldi durdu; çünkü aradaki balçık ve buz parçaları daha fazla yakınlaşmasına engel oldu.

için defa
Tanınmış bir çok sinema yazarının kanaatına göre Ru-dolnh Valentino ve John Bar-rymore’la beyaz perde yalnız İki büyük sanatçısını değil, ay nı zamanda iki büyük âşığını kaybetmiştir. Çünkü bu iki yıldız gibi «Seni Seviyorum» diyebilen, onların faniliğe eriştiği günden bu yana çıkmamıştır.
Ahmet NEDİM
İkinci bir yıl daha geçti ve hiçbir gemi Lady Franklin körfezine yanaşmadı. Greely, böyle bir durum karşısında, her ihtimali gözö-nünde bulundurarak, yardım gemi sinin kendisini Sabine Burnunda bekliyeceği düşüncesiyle 26 mil kadar güneye çekilmek hususunda emir almıştı. Şayet buzlar, kararlaştırılan zamandan önce cenuba inmelerine engel olursa, ikmal gemisi getirdiği lüzumlu malzemeyle birlikte bir yıllık yiyeceği oraya bırakıp dönecekti.
Bu sözleşme gereğince, 1883 yılının 9 Ağustosunda, 23 Amerikalı ile 2 Eskimo, Lady Greely adlı bir istimbotla ve istimbotun yedeğinde de üç büyük sandalla güneye doğru yola çıktılar. Fakat yolculukları Greenland'ı Amerika kıtasının kuzeyindeki büyük adalardan ayıran dar geçitte akamete uğradı.
1881 de kanal açılmış, yelken açmak mümkün olmuştu. 1882 de de sular donmuş, kızakla yol almak kolaylaşmıştı. Fakat şimdi buz kümeleri ve çamurlu sular akıntı ve rüzgârla çalkanıp duruyordu. Bu yüzden Lady Greely buz kümeleri arasından ancak 30 günde güçbelâ kanalı geçebildi. Buzların arasında her an parçalanmak tehlikesi vardı. Bir seferinde karşısına çıkan muazzam bir buz dağı yolunu ta-mamiyle tıkamıştı. Sonra, tıpkı Incil’de suların yarılması gibi, mucize kabilinden bu muazzam buz dağı kendiliğinden parçalandı da yoluna biraz daha devam edebildi. Fakat 9 Eylülde buz yığınının çıkmazına geldi dayandı.

Müthiş tehlike
14 Eylülde Greely not defterine şu satırları yazmıştı: «Buz yığını bizi öyle müthiş bir hızla geri itiyordu ki, güneye doğru günlerce yaptığımız yolculukta güçbelâ aldığımız mesafeyi kuzeye doğru üç saatte alıyorduk.»
Bu sırada bir fırtına çıktı, rüz- ( gâr döndü ve 6aatte 50 mil hızla esen bir bora halini aldı. Buz yığını kuzeye doğru sürüklenmiye başladı ve çok geçmeden yığında çatlaklar meydana geldi. Bu, kafilenin biraz sonra sulara gömülmesi demekti; sahil ise, daha bir hayli uzaktı. Herkesi bir can telâşıdır aldı. Atılabilecek ufak tefek ne var-
Biraz daha gecikse idi...
Greely, not defterine şu satırları yazmıştı: «Buz yığınlarının en küçük bir hareketi balçığın yüzünde hareketsiz duran buz parçalarını kı mıldatacak, böylece deniz de bu par çaların üzerine ayağını basacak ola nı yutmak üzere ağzını açacaktı. Bununla beraber tek kurtuluş yolu da bundan ibaretti. Bir sandal, bir kızak ve yiyecekler buzun yarığından sahile doğru fırlatıldı. Sonra kafile birer ikişer buz dağına atladı. En sonuncusu atlarken, dağ harekete geçti, eğer biraz daha ge-cikseydi hiç şüphesiz kendini denizin kursağında bulacaktı.»
İki gün sonra kafile, soğuktan ve açlıktan bitkin bir halde Sabine Burnu yakınında karaya çıktı. O-rada ateş, arkadaş, yiyecek ve giyecek bulacaklarını umdular. Ne yazık ki, bula bula kara haber dolu bir mektup buldular. Mektupta, bir parça yiyecekle biraz giyecek eşyasının bir yerde gizlenmiş olduğu ve yardım kafilesinin de iki ay önce memlekete döndüğü yazılı idi.
Bilgisizlik, ehliyetsizlik ve bahtsızlık Greely kafilesine tuzak kurmuştu. 1882 de kuzeye gönderilen bir ikmal gemisi Sabine Burnu’un-da buzlarla karşılaşmıştı. Komutan, geriden aldığı ahmakça emirlere uyarak, Greely kafilesi için yalnız on günlük yiyecek bırakmış, geri kalan 8 ton tutarındaki yiyeceği ise, almış tekrar memlekete gö türmüştü.
1883 de ikinci bir yardım gemisi Proteus, Yantic adındaki refakat ge misiyle yola çıkarıldı. Fakat bu gemi de Sabine Burnu yakınlarında buzlara çarparak yaralandı ve battı. Bu geminin adamları da Greely’e bıraka bıraka ancak 20 günlük bir yiyecek bıraktılar. Yantic refakat gemisinin komutam, ikmal gemisinin denize dökülen adamlarını topladı ve geldiği yere döndü gitti. Greelj^not defterine: «Komutan, 25 vatandaşının o yıl yardıma yüzde yüz muhtaç olduklarını biliyordu, buna rağmen kendisi yardım etmek ihtiyacını duymadan, geminin ambarı tıklım tıklım yiyecek dolu oldu ğu halde çekip gitti!» diye yazmıştı.
ıma, Elison'un dudakları donmuş kaskatı kesilmişti. Arkadaşlarına yiyeceği alıp götürmeleri ve kendisini orada bırakmaları için yalvardı ise de, onlar aksini yaptılar, yani yiyeceği bırakıp Elison'u kampa geri götürdüler. Kampta tabiat Elison’un elleriyle ayaklarını kesti attı. Greely: «Elison, bir hafta geceli gündüzlü, canını alması için Tanrıya yalvardı, ama bir ay sonra kafilemizin gene şen şatır bir üyesi oldu, ■ diye yazıyordu.

İlk kurban
Korkunç bir ölüme intizar
25 zayıf, aç insan karanlıkta, soğukta ve fırtınada sıkışıp kaldılar. Derme çatma taştan yapılmış kulübeleri ancak yanyana sırtüstü uzan malarına yetecek büyüklükteydi ve o kadar da alçaktı ki, donmuş şilteleri üzerinden doğrulup ta ayağa kalktıkları zaman başları buzdan kısır bağlamış tavana çarpıyor du. Kutup güneşi çoktan batmıştı, tekrar doğmasına da daha aylar var dı. Mevcut yiyecekleri, açlık ras-yonu olarak, dayansa dayansa nihayet Martın sonuna kadar ancak dayanabilirdi.
Kulübenin bir köşesinde onbaşı Joseph Elison uzanmış yatıyordu; hali hepsinden beterdi. O ve üç ki-

Amerika’da çekişmele
Vaşington'da kabine üyelerinden biri, batan bir serveti kurtarmak için yeni bir serveti daha batırmanın doğru olmıyacağı darbımeselini hatu'latarak, bu ölmüş 25 İnsanın aramaktan vazgeçilmesi lüzumunu belirtti. Öte yandan, Greely’nin ka-
d ırmak için, son çare olarak, iste-miye istemiye de alsa onu öldür-miye karar verdiler. Greely, kararı onayladı. 0 Haziranda Henry'yi vurdular.
20 Haziran: Greely, not defterine: «Altı yıl önce evlendim, üç yıl önce de memleketimden ayrıldım, buraya geldim. Bu hayat ne zaman ölümle sona erecek?» diye yazıyordu.
18 Ocak 1884: Kafilenin açlıktan ilk öleni üzerine haç kondu. Ceset bir kahve çuvalı ile kefenlenerek bir Amerikan bayrağına sarıldı. Greely, gömme duasını okudu, ötekiler de arkadaşlarını, Mezarlık Tepe adını verdikleri bir yere, buzlar içine gömdüler.
2 Şubatta Çavuş George W. Rice ile iki Eskimo, Etah Eskimolaından yardım istemek üzere buz tepeleri arasından geçerek Greenland’a doğru yola çıktılar. Dört gün sonra ü-mitsizlikle ve bitkin bir halde geri döndüler; çünkü boğazlardan geçmek imkânsızdı.
Greely, arkadaşlarının muhalefetine rağmen günlük ekmek miktarını büsbütün azalttı. Not defterinde şöyle yazılıdır: «Önümüzdeki hafta herşeyi daha da azaltmak zorunda kalacağım.»
26 Mart; Güneş nihayet kulübenin çatısındaki bir delikten İçeri sızacak kadar yükselmişti. Greely not defterine: «Güneşin ilk ışınları kulübenin içindeki korkunç bitkinlik ve sefalet tablosunu bütün dehşetiyle birden meydana çıkarıverdi. Bir anda gözlerimin önünde bıkkınlık, ıstırap, soğuk, açlık, çaresizliğimizin doğurduğu âciz bir öfke, kırılmış ümitlerimizin doğurduğu bedbinlik, bedenî perişanlık ve zihnî gazaptan ibaret bir sahne canlandı.

Arkadaşı kollan arasında can veriyor
6 Nisan: Hepsinin durumu saatten saate gittikçe kötüleşmekteydi. 700 tanesi ancak 30 gram kadar gelen, adına «teke» dedikleri kum pirelerini yemiye başladılar. Çavuş Rice'-la Julius R. Fıederick, saklanmış yiyecek yığınını belki bu sefer bulabiliriz ümidiyle ikinci defa harekete geçtiler. Günlerce boş yere a-radılar durdular; sonunda Rice don mıya başladı. Frederick, can çekişmekte olan arkadaşını ısıtmak için kendi elbiselerinden bir kısmını çıkarıp ona giydirdi, kolları arasına aldı, fakat nafile, ölmesine engel olamadı; kolları arasında can veren arkadaşının alnından öptükten son ra cesedi, yere, buzların üzerine bıraktı ve kulübeye doğru yollandı. İnsan İradesinin benzersiz bir zaferi olarak, Rice yanındaki yiyeceği aldı, götürüp öteki arakadaşların ortak yiyeceğine kattı.

Yüzde yüz bir ölüm hazırlığı
22 Haziran: Açlık kampının etrafını kar fırtınası çevirmişti. Henüz yaşıyan altı kişi artık ölüme ha zırlanıyorlardı. Greely kendi dua kitabını açtı, «Ölüm duası» nı oku-mıya başladı. Son bir gayretle not defterini bir kere daha eline aldı ve şu satırları yazdı: «Sahile giden uzun yol, Buchanan Boğazı bugün öğleden sonra açıldı.» Greely’nin notlan burada biter.
Gece yarısına doğru, fırtınanın a-rasından, çok uzaklardan gelen bir gemi düdüğünün boğuk sesini işitir gibi oldu. Dakikalar sanki asıı-laştı ve neden sonra, üç kutup yılında ilk defa olarak acayip sesler duydu. Bu, öncekilere hiç te ben-zemiyen, akıl ve muhakeme sahibi Winfield Scott Schley’in komutasında gelen bir yardım gemisi idi. Ge mi, sisler, buzlar arasından hızla ilerliyerek, onbirinci saatte Sabine Burnu’na ulaştı.
Zavallı Elison, elsiz koluna bağlanmış olan kaşığı boş yere emip du ruyordu. Maurice Connell, yattığı yerde tortop olmuştu, yaşayıp yaşamadığı şüpheli idi. Brainard, gelen leri selâmlamak için son bir gayretle yerinden doğrulmıya çalıştı. Ayakta durabilecek takatte olanlar Frederick'le Long’du. Kafilenin has tabakıcısı Biederbeck, elleri ve diz leri üzerinde sürünerek vazifesine devam etti ve son iki kaşık konyağı da kendini kaybetmiş bir halde yatan Connell’in boğazına döktü.
•— Greely, sen misin?»
Greely bu sözleri çok uzaklardan duyar gibi oldu. Mecalsiz parmak-lariyle gözlüklerini gittikçe kararan gözleri üzerine yerleştirmiye ça lıştı ve:
•— Evet, dedi, benim; sizleri gör düğüme çok memnunum.»
Titriyen sesini zaptetmek için bü yük bir cehit sarfediyordu.
Elison yolda öldü. Altı aydır elsiz ve ayaksız yaşamıştı. Yaralarını bir türlü iyi etmek mümkün olmadı. İlkin Greely’nin de çok ya-şamıyacağı sanıldı. Fakat Bayan Greely Portsmouth'da kendilerini karşılayıp ta onlara gerekli ihtimamı gösterince bu altı yarı ölü insanın altısı da yeniden hayata doğdular.
Greely bu seyahatten sonra bir yarım asır daha yaşadı. Hava Bürosunun basına getirildi ve 1906 da Tuğgeneralliğe kadar yükseldi. 1935 te 91 inci doğum yılı münasebetlle, uzun çalışma havatından ötürü kon grenin Şeref Madalvası ile taltif e-dildl. Birinci Dünya Savaşında Tuğgeneral olan Çavuş Brainard da şimdi askerlikten ayrılmış, el’an ya şamaktadır. Edward Brecher
-
I
1
i
I
i
Senenin en mühim maçı bugün Istanbulda oynanıyor
Şampiyon kim olacak?
Erol (Fenerbahçe)
Salâhaddin (Fenerbahçe)
Bugünkü Maç
G. Birliğimi? 0. Spor mu ?
Kazanma şansı iki taraf için de müsavidir
Bugün Istanbulda Fener -Beşiktaş senenin en mühim karşılaşmasını yaparken. An-karada da Gençlerbirliği ile Demirspor karşılaşıyor. İki takım arasındaki puvan farkı her ne kadar açık bir şekilde Gençlerin lehine ise de, Siyah - Kırmızılıların önünde daha çetin rakipler bulunmaktadır. Gençlerbirliği bu maçı kazandığı takdirde birincilikteki yerini daha kuvvetlendirecek, kaybettiği takdirde ise, Demirsporlularla aralarındaki puvan farkı bire inecektir.
Gençlerbirliği soğukkanlı ve enerjik oyuniyle bugüne kadar yaptığı maçlarda iyi neticeler alarak başta yer almaya mu -vaffak olmuştur. Buna mukabil Demirsporlular da sezon başındaki tutuk oyunlarından sıyrılarak, daha ziyade müda-faya dayanan sistemli tarzla-rile kvvetlerini göstermeye baş lamışlardır. Bugünkü mühim karşılaşmada iki taraf için kazanmak şansı müsavidir. Bununla beraber soğukkanlı hareket etmesini bilen taraf için bir avantaj payı ayırmak ica-beder ki, bunda da Gençleri ön plâna alabiliriz. Maamafih Demirsporlularln bugüne kadar asablarına hâkim olama -malarından gördükleri zararı müdrik olarak hareket etmeleri de beklenebilir ki, bu takdirde de maçın golü yapan tarafın lehine biteceği bir hakikattir.
Gençlere ve Demirsporlu-lara iyi şans ve başarı dileriz. 1
Bugünkü maçı kazandığı takdirde şampiyonluğa erişecek olan Fenerbahçe takımı
Lig Maçları
A. Giicü:1
Harbiye: 1
Havagücü de Kalesporu 4 - 0 mağlûp etti
Lig maçlarına dün 19 Mayıs Stadının dışındaki toprak sahada devam edildi.
İlk karşılaşmayı Havagüci-le Kalespor yaptı ve devre 10 Havagüçlülerin lehine bitti.
İkinci devrede de üç gol daha çıkaran Güçlüler sahadan 4 - 0 galip ayrıldılar.
Günün ikinci karşılaşması Ankaragücü - Harpokulu gücü arasında oldu.
Oyuna Harbiydiler rüzgâra karşı başladılar, ilk 15 dakika mütevazin geçti. Bundan son-
ra Harbiydiler Ankaragücü ka leşini tehdide başladılar. 20
Şükrü (Beşiktaş)
Şampiyonluk ihtimalini göz önünde bulundurarak bugünkü maçı mutlaka kazanmak için bütün gücü ile çalışacak olan Demirspor takımı
tam kadrosile
İki takımın bugünkü durumlarına
güre maçın neticesine olabilir?.
Beşiktaş, Fenerbahçe ve G. Saray takımları arasındaki karşılaşmalar, her zaman yalnız İstanbul i^in değil, memleket çapında bir futbol hâdisesi teşkil eder. Nitekim bu se-neki İstanbul lig maçlarında bu üç takımın çekişmesi birer heyecan kaynağı oldu. Fenerliler lig maçlarına iyi başladılar. Fakat buna rağmen Beşiktaşla 1—1 berabere kalarak ilk devreyi Siyah - Beyazlıla-nn arkasında bir puan farkla bitirdiler. İkinci devrede ise formunu
K_ Yazan :
Niyazi SEL
çalışmaları hesaplanmıştır. Bittabi geri hatları da buna göre ayarlanmıştır. İlk zamanlar sağiçte ve santrforda tecrübe edilmiş olan A-li İhsan, istenilen randımanı ver-
Fenerbahçe Takımı Filistine gidiyor
G. Sarayda Kıbrısa davet edildi
bulan G. Saray, iki kuvvetli rakibiyle. arasında büyük puvan farkı olmasına rağmen, hiç beklenmedik şekilde evvelâ Fenerbahçeyi, arka-
mediğinden yine santrhafa alınmış tır ki, bunda da isabet olduğu şüphesizdir. Yan hafları Hüseyin ve
sından da Beşiktaşı mağlûp ederek i-ki sürpriz yarattı. G. Saraylılar bu çifte galibiyetlerine rağmen klâs-manda yine üçüncü durumdadırlar. İlk galibiyetleriyle Fenerin birincilik şansını yarı yarıya indirerek Be-şiktaşa ümit verdilerse de, ertesi hafta Siyah - Beyazlıları da mağlûp etmekle bu defa da Fenerlilere bir
Maruli de takipçi, aynı zamanda süratli ve besleyici birer hafbek olduklarına göre forvetle hafbek arasında bir ahenk sağlanmış demektir. Buna mukabil Beşiktaşın iki beki biraz ağır kalmakta, üstelik de tam formunda bulunmamakta-
dır. Kalede ise Mehmet ve Ethem
aynı ayarda bulunmakta ve hiç bir zaman klâslannın üstüne çıkamamaktadırlar.
Fenerbahçe birinci takımı, 4 maç yapmak üzere 9 Martta uçakla Filistine hareket edecektir. Filistinli-
Beşiktaş Kulübünün yeni lokali açılıyor
Ankara Beşiktaş kulübünün Ha -mamönündeki yeni Lokali Pazar günü saat 10 da törenle açılacaktır. Yerinde bir teşebbüsle zamanında açılacak olan bu lokal, o semtte bulunan sporcu gençler için de samimî bir yuva olacaktır.
Bu hususta kulüp başkanlığının tebliği aşağıdadır:
Ankara Beşiktaş Kulübü Başkanlığından:
5 Mart Pazar günü saat 10 da Hamamönü İnönü Bulvarı Doğumevi karşısında kulübümüzün yeni lokali törenle açılacaktır.
Ankarada bulunan sayın Beşik -taşlıların teşrifleri rica olunur.
ler Fenerbahçe kafilesini götürüp getirmek üzere bin İngiliz lirasına bir» (İngiliz uçağı kiralamışlardır.
Bu seyahate tam kadrolarile iştirak etmek istiyen Fenerbahçeliler; halen Yedeksubayda bulunan oyuncularına da izin almak için teşebbüse geçmişlerdir.
Sarı - Lâcivertliler 11, 13, 17 ve 18 Mart tarihlerinde sırasile Tel - Aviv, Petah - Tihva, Hayfa ve Kudüste bu şehirlerin takımlarile karşılaşacaklardır.

Galatasaray Kıbrısa davet edildi
Galatasaray takımı iki maç yapmak üzere Kıbrısa davet edilmiştir. Esas itibarile bu teklifi kabul eden San - Kırmızdılar, maç tarihi olarak 11 ve 12 martı teklif etmişlerdir. Kıbrıstan muvafık cevap aldıkları takdirde GalatasaraylIlar 16 kişilik bir kafile halinde hafta içinde uçakla Kıbrısa hareket edecek -lerdir.
cemilekârlık yapmış oldular.
Bugün Beşiktaş ve Fenerbahçe takımları karşılaşıyorlar. İstanbul lig birincisini belli edecek olan bu mühim maç için iki takımın da bütün varını yoğunu ortaya koyacağı şüphesizdir.
Şimdi iki takımın bugünkü durumlarını ve bu mühim karşılaşmaya nasıl bir kadro ile çıkacaklarını, nasıl bir taktik kullanacaklarını tahlile çalışalım:
Beşiktaşlılar, son zamanlarda getirdikleri Ingiliz antrenörlerinin ne-
Fenerbahçeye gelince, Beşiktaşın bugünkü (M) sisteminin tersine, çoktanberi olduğu gibi (W) sistemiyle oynamakta ve bilhassa hücumda iken bunu oldukça muvaffakiyetle tatbik edebilmektedir. Yalnız şurası var ki, bugün Fener-bahçenin elindeki elemanlar azalmış ve bu arada üç mühim oyuncusu Fikret, Salâhaddin, Murat Yedek Subaya gitmişlerdir. Bu da şüphesiz ki Sarı - Lâcivertliler için büyük kayıp teşkil etmekte ve Utmların yokluğu zaman zaman kendini hissettirmektedir.
zareti altında yeni bir metodla çalışmakta, dolayısiyle de bir istihale devresinde bulunmaktadırlar. Si-
yah . Beyazlılar ikinci devrede takımlarını (M) sistemi üzerinde çalıştırmağa ve oyuncularını buna intibak ettirmeğe gayret ediyorlar. Bu yeni sisteme göre Bülent ve Şükrü ileride, iki açık ile Fahrettin geride çalışmaktadır. Bülendin ve Şükürnün ayaklarına hâkim, sütör ve girgin olmaları bakımından ileride, Fahrettinin de top kontrolü ve nefesli oluşu hesaplanarak geride
Fener hücum hattında Erol, Lef-ter ve Halidin, haf hattında da Kâmilin en yüksek formu bulmuş olmaları Fenerin bugüne kadar başta kalmasında büyük bir rol oynamışsa da, bu durumu muhafaza etme-
nin, ancak bu oyuncuların formla nnı kaybetmemelerine bağlı oldu ğunu da kabul etmek icabçder. Nı tekim son G. Saray ve Emniyet maçlarında bu saydığımız oyuncu ların kendilerini pek gösterememe-leri, Fenerbahçe takımının istenilen neticeyi almasına imkân vermemiştir.
Bu vaziyet karşısında Fenerbah-çenin bu hafta Beşiktaşa karşı en mühim karşılaşmasında çıkaracağı kadronun, yukarıda bahsettiğimiz mülâhazalar gözönünde tutularak tesbiti icabeder. Bu arada Beşiktaşlıların bugünkü mühim maçı muhakkak kazanmak kaygusuyla yeni alışmağa çalıştıkları (M) sistemini bir tarafa bırakarak Fenerlilere karşı muvaffak oldukları her zamanki tâbiyeleriyle hareket etmek cihetine gitmeleri de çok muhtemeldir.
Bütün bu ihtimaller hesaba katıldıktan sonra, hâlen formunu bul -muş olna Yedek Subaydaki Fikret, Salâhaddin ve Murada da yer verilmek suretiyle Fenerbahçe takımı için şu şekil düşünülebilir:
Cihat Murat Ahmet Salâhaddin, Kâmil Müjdat Fikret Erol Cemal Lefter Halit
Birbirleriyle iyi anlaşmış bulunan oyunculardan teşekkül eden bu kadro, hiç şüphesiz ki Fenerin en kuvvetli şeklidir. Fakat Fenerbahçe idarecileri Yedek Subaydaki o-yuncuların durumları hakkında endişeli gözüküyorlar, -ki bu biraz yersiz bir endişedir- Böyle olduğuna göre alâkadarların sadece, Şük-rüye karşı bekte muvaffak olan Salâhaddine takımda yer verecekleri anlaşılıyor. Bu vaziyette Fenerlilerin bugün sahaya şöyle bir kadro ile çıkmaları beklenebilir:
Cihat Salâhaddin Hilmi Samim Kâmil Müjdat Erol Lefter Cemal Ahmet Halit
Formuna girmiş bulunan bek Ah-medin, Fenerin son iki maçında verimli bir oyun çıkarması hesaplanarak ileri alınması mümkündür. Çünkü Fener bu maçta beraber kaldığı takdirde dahi birinciliği kaybetmektedir. Bu itibarla Sarı - Lâ-civertlilerin muhakkak netice almak istiyecekleri ve hücum hatla-
inci dakikadan sonra Harbiye
sağ açığı Vasıf çıkan iki mü-
sait vaziyetten faydalanamadı. Bundan sonra Ankaragüçlüler sağ açık Recebi ortaya aldılar. 40 inci dakikada Recep sağ
iç yerinden ve 30 metreden
gü-
zel bir şütle takımına ilk golü kazandırdı Ve devre 1 - 0 An-
karagücü lehine bitti.
İkinci devrede rüzgâr aleyhlerine olmasına rağmen Ankaragüçlüler rakiplerine nazaran daha derli toplu oynamaya baş ladılar. Lâkin Harbiye müdafaasının gayretli oyunu Ankaragücü forlarına fırsat vermiyordu. 10 uncu dakikada Har-biyeliler sağdan indiler. Santrfor Hakkı bu sırada kendisine
gelen topu soliç mevkiinden güç bir pozisyonda olmasına rağmen kaleye atarak Harbi-yeye beraberlik sayısını kazan dırdı. Oyunun geri kalan dakikaları iki tarafın gayreti arasında geçtiyse de netice değişmedi ve maç 1 1 beraberlikle
sona erdi.
Şampiyonluk mevkiine çok yaklaşmış bulunan Gençlerbirliğinin bu -günkü maçtan galip çıkmak için bütün kuvvetini sarfedeceği muhakkaktır. Acaba yine kazanabilecek mi?
Genç millî takım için
üçlü turnuva
İtalyanlarla karşılaşacak olan genç millî futbol takımını seçmek üzere İstanbul, Ankara ve İzmir genç karma takımları arasında 18 ve 19 Mart tarihlerinde Istanbulda oynanmak üzere bir turnuva ter -tip edilmiştir.
Bu turnuvada karma takımları teşkil edecek olan oyuncular 1926 ve daha yukarı doğumlu olacak -lardır. Ayni hafta oynanacak olan
nnın kuvvetli olmasına ehemmiyet verecekleri aşikârdır.
Kanaatimizce Fikret, Salâhaddin ve Murat son zamanlarda çok iyi çalışıyorlar. Yukarıda ilk plânda gösterdiğimiz gibi bunlara da yer verildiği takdirde Fenerbahçe takımı için bu haftaki maçı kazanmak şansı yüzde 70 e çıkabilir. İkinci şekilde ise Fenerliler için ancak yüzde 50 şansı görüyoruz.
Netice itibariyle, yuvarlak topu hangi takımın kendine râmedeceği-
ni bugün radyolarımızın başında
arkadaşımız Muvakkar Ekrem Ta-lû’nun tatlı konuşmasında öğreneceğiz.
Beşiktaşa da, Fenerbahçeye de şans ve başarı dileriz.
Ankara lig maçlarında tehir edilen Gençlerbirliği - Ankaragücü karşılaş masının da hafta içinde veya 11 ve 12 Mart tarihlerinde oynanması muhtemeldir.
Gökay kupası maçlarına dün devam edildi
İstanbul, 4 — Gökay Kupası maçlarına bugün Kadıköy Halkevinde devam edilmiştir. Alınan teknik neticeler şöyledir:
Voleybol dömifinali:
Moda Kültür - Altmorduya 15/2 -15/12 galip.
Beyoğluspor, - Modaspora 15/0 ■ 15/6 galip.
Basketbol kardöfinali:
İstanbul Teknik Üniversite Altın-orduya 56/28 galip.
Beyoğluspor - Modaspor’a 44/32 galip.

Comments (0)