Binleri aşkın Adanalı Demokratın coşkun tezahüratı arasında
C. Bayar mühim bir nutuk söyledi
Bayar AdanalIlara Seçimler için hazırjnısımzjiye sordu Binlerce hançereden, obüs infilâki gibi tek ses: Hazırız diye bağırdı
Bayar: "Bence Zafer sureti kafiyede D.P. nin dir, Millet kararını vermiştir „dedi
Adana, 5 (Hususî surette giden arkadaşımız bildiriyor) — Ünal sinemasında başlıyan Demokrat Parti il kongresinde bulunmak üzere bugün saat 14 de uçakla Adanaya gelen Celâl Bayar hava meydanında parlak bir tezahüratla karşılandı. Sabahtanberi sürekli şekilde yağan yağmura rağmen hava meydanında 200 den fazla taksi bir kaç bin vatandaş toplanmış bulunuyordu. Bu vatandaşlar arasında başta Hatay olmak üzere Çukurovanm her tarafından gelmiş şehirli ve köylü bir çok kimseler vardı. Emsalsiz denecek kadar müstesna bir tezahüratla karşılanan Celâl Bayar,
* (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
Adana'dan intibalar
Muhip DIRANAS
Adana, 5 (Arkadaşıma Muhip Dıranas bildiriyor): İki buçuk saate yakın süren, âdeta köruçüş bir hava yolculuğundan sonra, yağmurlu boz bulanık bir Adana öğleden sonrasında hava alanına indik. Sabahtan beri yağmakta olduğu anlaşılan
* (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
İstanbulda çıkan ihtilâf halledildi
üç kişi Hjysiyef Divanına veriliyor
İdarî tarihte misli görülmemiş bir tenezzüI
D. Bakır Valisinin tavzihi hakikatin tam zıddıdır
Günün Yozısı:
Sosyalist partisi mi ?
Cîhad BABAN
Izmirden gelen bir haberden öğreniyoruz ki, C. H. Partisi, merkezi lzmirde olmak üzere adrosuna işçileri alacak olan bir osyalist Partisi kurmak te ebbüsündedir. Bu iş için de İzmir Milletvekili Sait Odyak vazifelen-irilmiştir. Bu haberi okuyunca, ■ ir kaç başlı politika taktiği ' e karşı karşıya olduğumuzu an-lamakta güçlük çekmedik.
Adana D. P. Ko-'gresirde Menderes ve tasman oğlunun konuşmaları
Her iki hatip de D.P. nin iktidara geleceğine katî surette emin
- 1
-a 1
ısı
Haber doğru mudur? Eğri : lidir? Bilmiyoruz. Biz daha ziyade unun bir hava yoklama maksa-fiyle ortaya sürüldüğüne kaniiz, lanayi hayatının inkişafı ile bu | ıemlekette elbet bir gün Sosya-st Partisi de kurulacaktır. Onan evvel, mevcut partiler, daha ugünden kendi programlarına sos-d al ıslahata ait hükümleri de koy-| ıuşlardır. Demokrasinin inkişafı, 1 lenfaat zümrelerinin birbirlerini il ıtmalarını intaç edeceği için - ya-| ın -atide, kendini siyaset meyda-'|ında emniyette görenler, fikir ve loktrinleri etrafında elbet parti-ı r kurmaya teşebbüs edeceklerdir, ı Bu vesile ile, bir nevi doktrin ) artisi olmamalarını, gerek Halk | e gerek Demokrat Partisi için tenli it kozu olarak kullananlara geçen I meler zarfında ileri sürdüğümüz | ;vabı da hatırlatmayı faydalı bu-lyoruz.
, Doktrin ancak fikir hürriyeti te t eli üzerinde yaşayabilir. Bir f elekette vatandaş hak ve hürri-jtleri tam ve kâmil olarak, vatan-jşın tasarrufu altına girmedikçe • bu hak ve hürriyetlerin vatan-| ış tasarrufunda olduğuna dair ’ rdde inan hasıl olmadıkça, dokt-ı n partilerinin kurulması zordur.
lhakika, bugünkü şartlar için-! • bir ilim adamının, meselâ bir ■ ofesörün kürsüsünü bırakıp sos-f ‘üst telakkilerle, siyayset mey-ı nına inmesi mümkün değildir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Adana, 5 (Yusuf Ayhan bildiriyor) — Bugün Demokrat Parti A-dana il kongresinde konuşan Adnan Menderes 1946 seçimi ile 1950 arasındaki farkı izah ederek: «Türk milleti 1950 seçimlerinde millî hâkimiyeti behemahal elde etmek azmindedir, demiş ve .1946 seçimini bu vatana bir baskın halinde getirenler bu defa yenileceklerdir, diyerek şunları ilâve etmiştir;
— «Şuurla bilgi ile medeni bir mücadelenin lüzumuna kani bulunuyorum. Demokrat Parti şuurlu ve medenî bir parti olarak memleket işler’ni kanun ve nizam dahı-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Genel Merkezin Tebliğinin tam metnini veriyoruz.
İstanbul Demokrat Parti teş kilâtmda olan hadiseleri yakından incelemek üzere merkezden gönderilen heyetin yap tığı tahkikat neticesinde 11 idare Kurulu Başkanı Esad Çağa, Muammer Çakınay ve Nuri Atılgan’ı vazifelerinden uzaklaştırmış ve bu şahısla ı rııı D. Parti Haysiyet Divanına sevkedilmesi için bir rapor ha , zırlanarak merkeze tevdi edil
Diğer taraftan Celâl Bayar bugün tekrar Ankara'ya avdet edecek ve beraberinde Adnan Menderes ve Fevzi Lütfi Ka raosmanoğlu da olduğu halde öğleden sonraki uçakla Istan bul’a hareket edeceklerdir. Fuat Köprülü de akşam treniyle İstanbul’a gidecek, Bayar ve arkadaşlarına iltihak edecek tir.
Celâl Bayar ve arkadaşları 1 bu seyahatlerinde İstanbul'da ki parti işleriyle meşgul ola caklardır. (Devşmı: sayfa 3 te)'
Porsuk Çayı yükseldi
Eskişehir, 5 (a.a) — Porsuk Çayı Gökçekısık istikametinde 2 metre 70 santim yükselmiştir. Barajın kapalı olması büyük bir taşkını önlemiş bulunuyorsa da İnönü cihetin-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Diyarbakır D.P. İl Başkanı Vali Hadimimin tekzibini
vak’a, delil, zaman ve mekân kaydile yalanlıyor...
Alâkalıların Hadimli,, üzerine
Demokrat Parti Diyarbakır İl Başkanı Nazım Önenden aldığımız bir haberde, Diyarbakır çevresinde idari baskının, Halk Partisinin çöküşüne muvazi olarak şiddetlen mekte bulunduğunu zaman, mekân ve vak’a zikrederek bildirmiştik.
Diyarbakır Valisi Bay Hadimli da bu neşriyatımıza mûtad ve klişeleşmiş bir tekziple mukabele etmiş ve yazdığı mektupta, C. H. P. ye olan meylini zahiren gizlemiye bile muvaffak olamamıştır.
C. H. P. li olduğuna artık yüzde yüz emin bulunduğumuz bu sözde bitaraf sayın Valiye Diyarbakır D P. Başkam Nazım Önen şu cevabı vermektedir :
• Kıymetli gazetenizin 27/Şubat/
★ (Devamı Sa: 2 de)
dikkatlerini çekeriz
TÜRK - ITALYAN DOSTLUK PAKTI
Yunanistanda dün
Amerika siyasî çevreleri anlaşma lehinde yorumlarda bulunuyor
Vaşingtön, 5 a.a. — Vaşington’da-1 haza ettiği anlaşmalar cümlesinden ki siyasi çevreler. Türk - İtalyan ve Akdeniz bölgesinde müsait bir dostluk andlaşmasını, Birleşik Ame gelişme imkânı sağlıyacak bir an-ıika ııın desteklemekte fayda mülâ-1 -fc (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Halk Partisi İl Başkanı Parfidsn ds istifa etti, 185 C.H.P. li de
) D. Partiye geçti ı
Diyarbakır, 5 (Hususi muhabirimiz Hayrullahoğlu bildiriyor) — Mermer Bucağına bağlı Derviş Hüseyin köyündeki Halk Partisi ocağı 185 âzasile birlikte istifa ederek, olduğu gibi Demokrat Partiye iltihak etmiştir.
AKINTIYA---1
I____KÜREK
YEDEKÇİ
LİH
İdi
evifd1 jiK*
j5/t


seçimler yapıldı
Halkçı parti başta geliyor, oru
Liberallerin tak)p
Atina, 5 (AP) — Yunan tarihinin en muntazam geçen seçimlerinin oy verme müddeti bu akşam bitmiştir. Âmme Nizamı Bakanı Angelos Bou. ropoulos «En ufak bir vak'a dahi olmamıştır. Bu seçim eşine rastlan-mıyan bir intizam içinde vereyan etmiştir, demiştir.
Pire ve Atina polis müdürleri tam nizam ve sükûnun hüküm sürdüğünü söylemişlerdir.
ettiği anlaşılıyor
Atina Radyosu: (Basın - Yayın) -Seçimler saat 20 de sona ermiştir. Şimdiye kadar alınan neticelere göre halkçı parti başta gelmekte ve onu takiben liberal parti, Papan-dreu'nun lideri bulunduğu millî nasyonalist partisi ve general Plas-tiras ve Çuderos'un liderliğindeki demokrat cephesi partisi fazla oy almış bulunmaktadır.
Dün istanbulda Fenerbahçe Beşik taşa 1—0 yenilirken ..şehrimizde de Gençleriıirliği Demirspora 2—1 mağlup olmuştur. Yukarıdaki resimde Demirsporun ilk golü G. Birliği kalesine girerken görülmektedir...
(Spor haberleri « ncıda)
Mevlevidir sevdiğim !
eçeıılerde İstanbul’a 500 şu kadar seyyah gelmişti. Turistik hareket başladı diye e-teklerimiz zil çaldı! Fakat İs-tanbula ne bırakmışlar biliyor musunuz? Topu topu 20 dolar! Eh akmasa bile damlamıştır!
Fakat siz yine iç turizme ba* kınız! Ne fayda varsa ondadır. Bakuı, sade Malatyadaıı gelen 100 kişilik heyet, memleket turizmine ne büyük faydalar sağladı kim bilir? Hem sade bu kadar mı diyeceksiniz? Hele bir Konyaklar gelsin, görürsünüz o zaman kaşık oyununu —
Yedekçin hı YEDEĞİ
ZAFER
6 3 1950
Sayfa: 2
GÜN GEÇERKEN
Tenzih ve
taharet!
V
e
2
(
J
I i i
1
I ktidarın resmi organı Ulus, B bir vakittenberi Hürriyet gazetesi sahibi Sedat Slınavi'yl parmağına doladı. Hürriyet gazetesi hiç bir partiye bağlı olmamakla beraber, hükümetin bugünkü icraatına, ve iktidar partisinin gidi şatıııa muhaliftir. Demokratik bir rejimde, pek tabiî, o buna muhalif olıır, bu ona! Herkes doğru bellediği, inandığı yoldaki fikir ve kanaatlerini açıklamakta, tartışmakta serbesttir. Demokrasi rejiminin en güzel, en faydalı tarafı zaten budur!
Ulus gazetesi de, Hürriyet gazetesinin, icraatuu ve zihniyetini beğenmediği iktidarın organı olduğuna göre, bu gazetenin kendisine yönelttiği tenkitlere cevap vermekte yerden göğe kadar haklıdır. Buna kimsenin bir diyeceği yok. Aına fikir ve kanaat meselelerinde hiç olmazsa, bir hükümet organı olmak sıfat ve haysiyetiyle olsun asgari bir ağırbaşlılık ve ciddiyet muhafaza etmeğe mecbur olan bu gazete, Sedat Si-mavi’yi fikir ve kanaat cephesin-
Muhip DIRANAS
deıı değil, şalisi ve laubali blı* yoldan hücuma geçmektedir.
Ulus’a göre: «Bu memleketin kırk yıldır değilse bile, her halde Cumhuriyetin ilânındanberi bildiği meşhur Sedat Simavi’si yahudi sermayesiyle gazete çıkaran alelâ-de bir adamdır, Türkiye'de tiraj rekoru kırmış gazetesi de, yalııı-dilerin emrinde bir organdır!» U-lus gazetesinin fikir namına, Sedat Simavi’ye verdiği cevaplar!
Sedat Simavi, Hürriyet gazetesinde Bıırla Biraderlerle ortak mıdır, değil midir onu bilmem! O-lur da olmaz da. Yalnız Altıoklu partinin bu organına hatırlatalım ki, bıı memlekette, Türk vatandaşı olma haysiyeti içinde Yahudi, Er meni, Rum yoktur. Türk vatandaşı Yahudi de olsa, Tiirk vatandaşıdır ve istediği zaman istediği ortakla Türkiye’de gazete çıkarabilir.
Sedat Simavi’ye gelince; onu, bir meslektaşa olsun duyulması lâzım gelen en küçük saygıdan bile mahrum bir böyle Ulus gazetesinin tasallutundan tenzih ederiz.
Bir üç kâğıtçı yakalandı
Üç kâğıtçılığı sanat edinmiş bir grup dün bir askerin parasını do lundırmak isterlerken yakalanmıştır.
Mehmet Hendekli isminde bir asker pazar olması münasebetiyle şehir içinde dolaşırken tesadüfen Nü-mune hastahanesi civarına uğramıştır.
Bu sırada bir genç kendisine yak- | taşarak kolaylıkla para kazanıp ka- , zanamıyacağını sormuş ve bunun üzerine de biraz ilerdeki bir adamı göstererek elindeki kâğıtların hangisinin siyah olduğunu bilirse o iskanbil kâğıdı üzerine koyduğu kadar para alacağını söylemiştir.
Mehmet Hendekli evvelâ razı olmamış fakat kendisini üç kâğıtçıların yanına getiren adam Mehme-de cesaret vermek için beş lira basmış ve kolayca beş lira kazanmıştır. Kısa bir zamanda beş lira kazanan Mehmedin yeni arkadaşı tekrar askeri teşvik etmiştir. Meh-
MES’ELELER
/"TİMİ /,!
İdarî tarihte misil görülmemi? bir tenezzül
hakikatin tam zıddıdır
Ziraat Politikamızda
büyük hatalar
lk Partisinin gelip geçmiş hükümetleri bir ziraat politikasının ruh mânâsını kavramadan bir program tatbik edememişlerdir.
Esasen bir devlet plânı olmazsa her hangi bir iş mevzuu da müsbet bir neticeye istinat edemez. Tarım Bakanlığına bağlı ziraî işletmeler, kombinaların mütemadi zararları da bunun canlı ifadesidir. Köylü kardeşlerimiz hâlâ kara sapanın esiridir. Asırlarla ihmal ve ondan sonrası idareler de bu mevzua lâyık olduğu kıymeti ve ehemmiyeti vermemişlerdir.
Pulluk imalâtı memleket dahi-
1——......... Yazan : ■■■■■■ 1
I A. R. İncealemdaroğlu
| Zonguldak Milletvekili
teıırar asıcerı ıeşviK etmişin. ------. ... . . .. , ,
met ele davanamıyarak on lirayı . linde pekala hızlı bir çalışına ile siyah zannettiği iskanbil kâğıdının ’ ihtiyaçları bertaraf edebilirdi Trak-üzerine koymuştur. Tabiatiyle be- tör ithali ise bu^un bütüne yaz iskanbil kâğıdının çıkması ile , ihmal edilmiştir. Diğer sanayiden Mehmedin on lirası gitmiş, fakat evvel traktör ve daha doğrusu zı-
bu sırada polisin geldiğini gören raat alatl imal edecek fabrikaların üç kâğıtçı Cemil Yurtaşan kaçmak I kurulması iktiza ederdi. , ,
istemişse de Mehmet ve diğer se- m pr p
yirciler tarafından yakalanmıştır.
Bul karayı al parayı oyununA' sanat edinerek para dolandıran Cemil Yurtaşan, dün savcılığa teslim edilmiş ve ilk sorgusunu müteakip tevkif edilmiştir.
KIZ ENSTİTÜSÜ TALEBELERİ
HARİÇTEN ݧ ALABİLECEK
Ferdî teşebbüslerle kurulacak fabrika ve sanayi yerlerine muvazi . olarak devlet de hiç bir işe yara-oyununu mıyan diğer fabrikalar yerine bun-
lan pekâlâ kuıailecek durumda idi.
Son Marşal yardımiyle yurdumuza bir miktar ziraat âletleri gelmiştir. Bunların tevzi şekilleri bile hatırlı olmuştur. Naylon, boncuk ve
Bunu da yardım plânına sokabilsek
[
ya lis
güı Ye açı lun bir
E teb
/ lığı
5 Haı vi 1 kal
A taşl
■k (Baş tarafı birinci de) r 1950 tarihli nüshasının 1, 5 inci say- r falarında çıkan, şahsımı ve temsil t etmekte olduğum Demokrat Parti t Diyarbakır şubesini hedef ve mu- c hatep tutan Diyarbakırın sayın Va- ç lisi Kemal Hadimimin tevzihname- r sini okudum. Tamamen hakikata j aykırı bulduğum hâdiseye bir kere l daha temas ederek efkârı ve ilgili ' makamları aydınlatmağı muvafık T buldum.
Peşinen şunu kayıt edeyim ki sa- t yın Hadimli Diyarbakırımıza şeref t verdikleri günden Çermik ve Erga- t ni ilçelerindeki hâdiselerin vuku t bulduğu güne kadar her fırsat zu- » zuhurunda resmi vazifesini seyaha- 1 tine vesile yapmış, ilce, bucak ve s köyleri dolaşarak Halk Partisinin ( kuvvetli bir elemanı gibi bu parti- 1 nin lehine olarak ustacasına propa- * ganda yapmaktan çekinmemiştir. İ Gözümüzden kaçmayan bütün hare * ketleri zaman zaman genel kurulu- 1 muza bildirilmiştir. 1
İkbal ve istikablini Halk Partisi- 1 nin baka ve iktidarda kalmasında arayan sayın vali; bu partinin her s gün biraz daha çözüntü ve çöküntü- t ye doğru gittiğini görünce artık i- İ radesine hâkim olamıyarak yüzün- ı deki nikabı atmış, ortaya atılmış, • Çermik ve Erganideki kanun dışı ) muameleleri pervazsızca bizzat ve 1 bilvasıta yaptırmak cür'etini gös- ' termiştir. Tevzihnamesi ilgili ma- 1 kamlarca bitarafane tahlil buyu-rulduğu taktirde sayın Hadimimin mahlûlu anlaşılacak, başkaca delil 1 ve hüccet aranılmasına zanneder 1 sem lüzum kalmıyacaktır.
Hakikati tahrif edici mahiyette o-lan 5 maddeyi ihtiva eden yazısını ben de aşağıda maddeler halinde ce vaplundıracağım ;
1 — İçtimaati umumiye kanununun ikinci maddesince yapılacak olan içtimain; mahal, gün ve saatinin ilgili makamlara kırksekiz saat evvel verilecek olan beyannameyle bildirilmesi şart kılınmış ise de toplantı ve konuşmanın devam edeceği müddetin tâyini hakkında kanuni bir kayt ve mecburiyet olmadığı gibi bunun tespitine de maddeten imkân yoktur. Çermik ilçesin deki toplantı ve konuşmamız için verilen beyannamede şu maddenin hükmü nazara alınmış, sadece müddetin mebdei olarak saat 13 ila 14 a-rası tâyin edilmiş, muayyen saatte de konuşmaya başlanılmıştır. Çok açık bir ibareyle yazılı olan şu mad denin metnini sayın valinin anlamak istememesi veya fikrine uygun bir şekilde yorumlamağa ve tevile kalkışması en büyük bir idare amirine yakışacak hallerden değildir. Sevk ve idaresini bizzat himaye ve kumandası altına aldığı Halk Partisinin toplantısına sabahın erken saatlerinde çifte davul ve zurnalarla halkı toplamak tenezzülünü gösterirken çok şuurlu ve nizamlı çalışmayı şiar ve itiyat edinen parti- ' miz konuşmalarını uzatmakla sayın halkı etrafında tutmağı ve kaçırma mayı hatırına asla getirmemiştir. Konuşma sırasında içtimaati umumiye kanununun sekizinci maddesinin hükümet temsilcileri tarafından tatbik edilmemesi; hiç bir ihtara maruz kalmadığımızı, sayın valinin vâki şu beyanatının hiç bir ha kikata dayanmayıp kendilerine has bir tavır ve hareketi bir kere de bu rada takınmak ve tekrarlamaktan başka bir mâna ifade etmiyeceğini ispata kâfidir.
2 — Onlar; yani başta muhterem vali olmak üzere beraberinde bulunan iktidar partisi mensupları Türk ve parti bayraklarını birtakım va-tandaşların ellerine vererek ve önlerinde de çifte davul ve zurnalar çaldırarak yazılarında işaret buyur- | dukları umumi yolda sabahın erken ' saatlerinde tezahürat ve nümayiş j yaptırmayı mübah görürken, De- I1
mokrat Partinin toplantı ve konuşma yapacağı mütevazi bir kahveyi , birkaç parti bayrağiyle süslemesini tabirleri veçhiyle (halkın tecessüsü davet edilerek içtimaa fazla insanı çekmek) şeklinde yorumlaması buna tecemmuat ve içtimaati umumiye kanunlarına aykırı hareket şekil ve vasfını verdirerek toplantı ve konuşmamızı felce uğratmak maksadiyle, tam bir ince zekâyla sureti kıymetli gazetenizin 24/Şu-bat/1950 tarihli nüshasında çıkan bir tehditnameyi partimize tebliğ ettirmesi en hafif ve en mutedil bir tabirle diyebilirim ki büyük bir insafsızlık ve vazife naşinaslıktır. Konuşma sırasında kahvenin arkasındaki geniş meydanda toplanmış olan kahvenin kapu ve penceresine sığınmış bulunan çiftçi ve işçileri candarma kuvvetiyle cebren da ğıttırması iddiaları gibi kanunu hâ kim kılmak olmayıp aksine olarak kanun hükümlerini, Türk vatandaşının mukaddes haklarını hiçe saymaktan başka bir şey değildir.
3 — Ergani ilçesinde Çermik ilçesindeki metotların daha şiddetlisi tatbik edilmiştir. Toplantı yapacağımız belediye meydanı sabahleyin müsellah candarmaların kontrolü altına alınmış, bir çok vatandaşlar meydanın önünden’ kovulmuştur. Partimizin toplantı yapacağı belediye meydaniyle Halk Partisinin çifte davul ve zurnalarla tezahürat ve nümayiş yaptırdığı halkevinin arasında hükümete gidecek olan ancak üç ve dört metrelik bir yol vardır. Saatlerce devam eden bu tezahürata tam bir sükutla mukabele e-dilmiştir. Konuşma yapacağımız saatte konuşmamızı takip etmek üzere toplantı mahaline gönderilmemiş olan gedikli bir candarma erbaşından sedamızı halka işittirmeğe mâni olan davul ve zurnaların; konuşmamız devam ettiği müddetçe kestirilmesi veya bulunduğu mahalden uzaklaştırılması temenni e-dilmiş, Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine göre de nümayiş ve gürültü yapmak suretiyle kısmen veya tamamen siyasi haltların kullanılmasına mâni olmanın suç mahiyetinde olduğu bu erbaşa bildirilmiş, maddenin metni de kendisine gösterilmiştir. Kanuni vazifesini 1
Kız Enstitüleriyle akşam kız sanat okullarını bitirenlerden bazılarının atölye açmak veya evlerinde çalışmak suretiyle hayatlarını kazanmak istedikleri, fakat dışarıya iş yapmıya alışmadıkları için, alacakları işi bozmaktan korktukları M. Eğitim Bakanlığının dikkatini çekmiş, bakanlık yeni aldığı bir ka rarla enstitülerden mezun olanların alacakları siparişleri enstitü a* tölyelerinde hocalarının nezaretleri altında yapmalarını kabul etmiştir.
Mezun öğrenciler daha ziyade son sınıf atölyelerinde çalışacaklardır. I Ancak bu faydalanma en çok üç yıl sürebilecektir.'
15 YAŞINDAKİ ÇOCUK
15 LİRA ÇALMIŞ
Ulucanlarda bakkal Osman Öz mumcu dükkânında meşgul olduğu sırada 15 yaşlarında Çankırılı Nuri Gündoğdu adında bir çocuk dükkâna girerek çekmeceden 15 lira çalıp kaçarken yakalanmıştır Nu ri Gündoğru hakkında tahkikata başlanmıştır.
MÜLKİYE MEKTEBİNİN YATILI KISMİ KALDIRİLDİ Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Kanununun tatbikatı cümlesinden olarak Mülkiye Mektebinin yatılı kısmı 1 Mart 1950 tarihinden itibaren kaldırılmış ve bu kısım Yurt haline getirilmiştir.
vermeyen ve kanunen de suç mahi- hududunu çizerken yakasını ele ver yetinde olan bu gürültüye son ve- ' nıemek, yaptığı ve yaptırdığı kanun rilmesi bir dilekçe ile kaymakamlık dışı muamelenin de iz ve eserini katan rica olunmuştur. Sayın Kayma- ' yıp etmek ve ileride yapacağı her kam da dileğimizin yerinde oldu- ( hangi bir müdafaa için zaman ve ğuhu, nezaket icabı olarak bu gü- mekân şahidi bulmak maksadiyle riiltüye son verilmesi lâzım geldi- Diyarbakırdaki Halkevinde yapılan ğini orada yani kaymakamlık ma- . bayrama eşiyle birlikte iştiraka mec kamında hazır bulunan ismini bil- I bur kalmıştır. Elimizde bulunan ve mediğim bir candarma binbaşısı, 1 tağyiri kabil olıiıayan bir vesika Halk Partisi mensuplarından avu- karşısında muhterem valinin hakikat Sabir Karaozan, yine adını bil- | katı inkâr etmesi ve batil yollara mediğim Vatan gazetesinin Erga- j baş vurup işlediği idari hatalarını nideki muhabiri ve beraberimde bu ' zavallı bir candarma erine yükle-lunan İl İdare Kurulumuz İkinci ' mek istemesi idari tarihlerde misli-Başkanı Avukat Remzi Bucağın hu- : ne rastlanmayan büyük bir tenez-zurunda açıkça söylemiş, konuşma- züldür. Mamafi efkâr hakikati çok mız müddetince davulu bulunduğu ' evvelden anlamış ve kesin olarak da yerden uzaklaştıracağını vadetmiş- | kararını vermiştir.
I
hattâ otomobil ithaline müsaade e-dilmemeliydi. Milyonlarca döviz bu yüzden akıp gitti. Bunların yerine ziraat makineleri eğer gelmiş olsaydı bittabi bugün memlekette hububat sıkıntısı do olmazdı.
Tohum ıslah istasyonlarının matlûp evsafta çalışamamaları ve yurttaşların ihtiyaçlarını karşılayamamış olması da her bakımdan hazindir ve acıdır.
Ziraî alanda rasyonel bir mesai ile elde edilecek randıman muhakkak ki mebzul ve ferahlayım bir manzara arzedecekti. Bunların ağır yük ve zararını vatandaşlar çekmiştir ve halen de çekmektedirler.
Hayvan neslinin ıslah edilememiş olması ziraat işlerinde mühim tesirler husule getirmiştir. Cılız ve kuvvetsiz hayvanlarla yapılan zer-riyat işleri hiç şüphe yok ki iktisadi olamaz.
Geniş arazi, gayrimezruğ bir halde durmaktadır. Tarım Bakanlığı daha ziyade devlet çiftliklerine ö-nem vermiştir. On beş milyon köylü kitlesinin en hayatî ihtiyaçları ise nazarı dikkate alınmamıştır. Ahvali havaiyenin tesirleri, kuraklık bir araya girince memlekette bir hububat buhranı ve darlığı husule gelmiştir. Bu yüzden Kanada-dan vesair memleketlerden buğday satın almak zorunda kaldık.
Ziraî sanayi bir milletin can damarıdır. Bunun temelleri sağlam o-lursa diğer sanayi de muvazi olarak inkişaf eder. Türk köylüsü çalışkandır. Yılın on iki ayı hemen hemen çalışır. Tabiatın ağır ve haşin şartları içinde mücadele ile hayatını kazanmağa çalışır. Bu yüzden ferah nefes alamaz.
Ziraat Bankası matlûp derecede köylüye kredi yapamamaktadır. 1 Krediler uzun vadeli ve miktar ba- ' kımından fazla olmazsa vatandaşlar elbet de işlerini göremezler.
Ziraî endüstri modern makinelerle teçhiz edilmezse maliyet ve kalite bakımından iyi bir netice veremez.
Tabiatın ve türlü mahrumiyetlerin tehdidi ve zorluğu altında mesai karşılığını alamıyan köylülerimiz her yıl açlık tehdidi karşısında kalmaktadırlar. Orman işletmelerinin
müşkilâtı köylünün sapan, döğen, yaba gibi ağaçtan mamul âletlerini tedarik hususnda çektiği zorluk ta araya girince elbet te bu işler aksamaktadır.
Bu ve buna benzer zorluklar karşısında insan ruhunun ve mânevi -yatının ne derece sarsılacağını herkes takdir ve teslim eder. İptidai şartların verdiği kasvet ve ıstırap bütün enerjileri tibah eder.
Ziraat bir milletin hayat temelidir. Eğer iktidar partisi bugünler kadar bu mevzua ehemmiyet ve kiymet vermiş olsaydı memleketin çehresi bambaşka olurdu. Himaye ve müzaheret ferdi çalışmaların organizasyonunu, verimli bir hale ifrağ etmede âmil olurdu.
Millî varlığımızın inkişaf ve tealisi ziraat işlerindeki mesai ile ölçülür. Bati ve geri bir zihniyet her devirde müessir olursa milletlerin terakkisine en büyük manii teşkil eder.
Kanada, her yıl milyonlarca ton buğdayı yakmaktadır. En modern cihazla kurulmuş ziraî sanayi hayatı milletlerin iktisadi, içtimai ve ziraî hayatı üzerinde en büyük müessir kuvvettir.
Cihan piyasalarındaki hububat Hatlarının tenezzül etmemesi için Kanada bu fedakârlığını yapmaktadır. Maliyet mefhumu bizde mev-zuubahs değildir. Köylü çalışır netice elde edince sevinir. Ama verilen emeklerin karşılığı kalemle hesap edilince maliyet derhal yükselir. Asgari maliyet unsurları neyse onu düşünmek bugünkü modem asrın icaplarındandır.
Memleket ekonomisi üzerinde durmak, çalışmak ve vatandanların emeklerinin değerlendirilmesi vazifesiyle mükellef olan iktidar hükümetleri bu mevzuun ehemmiyeti ü-zerinde asla ve ciddiyetle durmamışlardır.
Realitelerin beliğ bir rakamla karşımıza çıktığını görünce duyduğumuz hüzün ve acı bizleri serapa bir ra’şe içinde bırakmaktadır.
Gönül isterdi ki memleketin ziraat işleri bugüne kadar noksansız olarak ikmal edilmiş olmalıydı.
Hububat darlığı sosyal hayatımızın tstırabını teşdit etmiştir. Vatandaşların yıllardanberi çektiği zorluk ve ıstırabın tesiriyledir ki bugünkü neslimiz gıda mahrumi- , yeti yüzünden lüılu hastalıkların tehdidi altında kalmıştır.
ken ahiren alttan alta yapılan tele] fon muhabereleri neticesinde ilce savcılığından alınan bir mütalâa ile isteğimiz; menfi cevapla karşılanmış, kaymakam vekili savcının mütalâasını kendi kendisine siper yaparken sayın savcı da araların» ancak 3 veya 4 metrelik bir hükümet yolunun ayırmakta olduğu halkevinde çifte davulun çalınması suretiyle yapılan nümayiş ve gürültünün bu evin karşısındaki belediye meydanında siyasî bir partinin si- *____________ ____________ ..
yasî hakkını kullanmağa mâni ola- seyahat yaptırması bir tesadüf madiği yolunda mütalâada bulun- ri olduğu asla iddia edilemez. Siyasî mak cesaretini göstermiştir. bir partiye âlet olan bu gibi şahsi-
4 — Bir candarma yazıcısının ma- yetlere nezaket ve ehemmiyeti mev fevkin emri olmadan bir valiye i- , kiyesi malûm olan Diyarbakır gibi j şaretle köy muhtarlarına teskere bir vilâyetin valiliği nasıl emanet göndermek cüretini gös- ’ edilebilir. Bunun takdirini ilgili ma -)-• -ı. . •- •----- terk-
5 — İktidar Partisine ait toplantı ve konuşmaların, sayın valinin de tevzihnamesinin 5 inci maddesinde kayıt ettiği, 5442 sayılı İl İdare Kânununun 26 ncı bendinin ihtiva ettiği devir ve teftişlerin partimizin toplantı yapacağı gün ve saate tesadüf etmesi, 3827 numaralı nakil vasıtaları kanununun 13 üncü maddesi hükmüne dayanarak bir vilâyetin idari ve inzibati kuvvetlerini kısmen olsun âmme hizmetine tahsis edilen otomobille beraberinde
BİR GENÇ KIZA LAF ATAN DELİKANLI 125 LİRAYA MAHKÛM OLDU
Evvelki gün Altındağ mahallesinde genç bir kıza lâf atma neticesin de kavga ile niha.vetlenen garip bir hâdise olmuştur.
Yusuf ve İsmet isminde iki arkadaş aynı mahallede oturan Fetha-net mahalle gençlerinin peşine düştüğüne tahammül edemiyerek İs -met ve Yusufa kendisini takip etme melerjni ihtar etmiştir. İki arkadaş bu ihtara aldırmıyarak takibe devam etmişler ve İsmet “ yaklaşarak konuşmak söylemiştir.
Bunun üzerine fazla
Fethanete
istediğini1
yazmak ve u
termesi ve iktidar partisine alet olması akliselimin kabul edemiyeceği hallerdendir. Çermikten dönen, Ergani ilçesindeki Dicle Enstitüsünde
gam ıicesınaeKi uıcıe tnstıtusunae yapmadan yanımızdan ayrılmış olan , bjr kaç saat duraklayan sayın vali-su erbaş bir daha toplantı mahalli- nin «rava ottısi Vaırmairamio
şu erbaş bir daha toplantı mahalli- nin oraya davet ettiği kaymakamla ne dönmemiştir. görüşmesi veya telefon muhabere-
Bu durum karşısında siyasi hak- | siyle verdiği emir ve kumanda ne-kımızı kullanmağa maddeten imkân ticesiyle bu siyasi dramın hat ve
kamların temiz vicdanlarına etmekle iktifa ederim.
Şu cevabî yazıma kıymetli gazetenizde yer verilmesini, sayın efkâra bildirilmesini saygılarımla rica ederim.
Demokrat Parti Diyarbakır İl İdare Kurulu Başkanı Nazım ÖNEN
sinirlenen Fethanet İsmete hakaret edince İsmet de genç kızı tartaklamağa başlamış ve etraftan yetişenler Fetha-neti kurtarmışlardır.
Neticede iş mahkemeye intikal et miş ve sanıklardan İsmetin suçu sabit görüldüğünden 125 lira ağır para cezasına mahkûm olmuştur.
Verilen ceza tecil edilmemiştir.
Bir açıklama
D. P. Oğuz Ocağı Başkanlığından: Demokrat Partiden istifa ettiğim hakkında bazı şayialar duydum. D. P. den istifa etmiş değilim. Saygıla -rımla bildiririm.
5/3/1950
Vahdi Doğruer'
VETERİNER FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN TETKİK GEZİSİ
Veteriner Fakültesi son sınıf öğrencilerinden otuz kişilik bir grup başlarında Ord. Prof. H. Şükrü Oy-tun olduğu halde Karacabey harasına, on sekiz kişilik diğer bir grup da Prof. Burhanettin Özten baş -kanlığında Çifteler harasına gitmek üzere dün saat 21.30 da Ankara dan hareket etmişlerdir.
BELEDİYE ZABITASININ MUVAFFAKİYETİ
Alıdığımız malûmata göre, Posta caddesi ve Anafartalar caddesinde tarafik usulünün tatbikinden sonra son bir ay içinde bu caddelerde hiç bir taşıt kazası olmamıştır.
Geçen senenin Şubat ayında aynı caddelerde 15 taşıt kazası kaydedilmişti.
İKİ ARTİST BİRBİRİNE HAKARET ETMİŞ
Yenişehir, Kâzım Özalp Caddesin de oturan Servet Coşkunses polise müracaat ederek kendisine Yeni Bar artistlerinden Nazire Hınçlının evine gelerek bir çanta meselesinden hakaret ettiğini bildirmiştir. Nazire de karakolda Servet Coşkunsesin kendisine hakaret ettiğini bildirmiştir. Taraflar suçüstü mahkemesine sevkedilmiştir.
avaların birdenbire bahrt—' andırır şekilde düzelmesi ü-zerine seçim faliyeti de hızını aldı. Yer yer, kurullar teşekkül e diyor. Gözönünde, gıllügişsiz kur’alar çekilerek, vazifeliler işbaşına getiriliyor.
Yüksek seçim kukrulu da, hemen hemen işe başlamış gibidir. Bu suretle emniyetli bir seçim yapılacağına dair alâmetler belirdiğinden, umumi manzara oldukça güzel gözükmektedir.
Bütün bu olanlara, ..Hayırlısı» demekten gayrı yapacak iş yoktur.
Bununla beraber, yurdun çeşit ii bölgelerinden çeşit çeşit baskı haberleri de, çalışmalara muvazi bir şekilde her an hızını arttırarak gelmekte ve günden güne düzelmekte bulunan havayı ağırlaştırmaktadır. Vakıa, İçişleri Bakanlığındaki tekzip bürosunun henüz faaliyete geçmemiş olmasına rağmen, bütün bu baskı haberleri, uzun beyanatlarla yalanlanmakta ise de, ateş olmıyan yerden du man tütmez sözünde olduğu gibi, her halde ufak tefek de olsa, ortalıkta bir şeylerin döndüğü muhakkaktır.
Bu hale göre, yani bir tarafta güzel güzel, vatandaşa huzur ve emniyet verecek şekilde seçimleri idare etmek üzere hakikaten s bitarafane kurullar teşekkül eder ve herkesi ümitlendirirken, öte tarafta, filân yer valisinin kaymakamının, bucak müdürünün yalnız bir tarafı tutar şekilde hareket etmeleri üzerine ehemmiyetle durmak, ve şimdiden gereken tedbirleri almak ta, muhterem İçişleri Bakanına düşmektedir. Ama, diyeceklerdir ki, vatandaşın feryadı sahtedir. Bizim sözümüz doğrudur! Hiç bir şey yoktur! Öyle de olsa, dört sene evvelini hatırlıyan bizler, en ufak bir haber üzerine dikkatimizi toplamak mecburiyetinde kalmaktayız. Sütten ağzımız bir kere yanmıştır, yoğurdu üflemek zorundayız. O sebeple, idare âmirlerimizin büyük bir dikkat ve hassasiyetle ça lışmaları ve hiç bir hırıltıya meydan vermemeleri lâzımdır kanaatindeyiz.
Düşündüğümüze göre, bizde noksan olan yegâne şey, bitaraflık ve hüsnüniyettir. Hazır Ameri kan yardımı şimdilik devam edip giderken, bir kulpunu bulup se çimler başlamadan evvel bir rnH)_ tar da bunlardan j
çhnieruı düzgün ynpılacağına hepi iniz, ancak o zaman inanacağız! ___________Hikmet YAZICICffiı?
I
ADANA ÇİFTÇİSİNE
YARDIM
Adana, 5 (Hususi muhabirimi:' bildiriyor) — Adana çiftçilerine her yıl bir nisbet dahilinde yapılmakta olan kredilerin arttırılması için Z’ı rat Bankası Umum Müdürlüğüne müracaat edilmiştir. Parasını bilâha re ödemek üzere, Sümerbank’a di çiğid için baş vurulmuştur.
Bana verilen malûmata göre, Zi raat Bankasından para alıp da pr muklannı avans olarak yatıran çif çilere yeni krediler açılması muva fık görülmüştür. Fazla yağmur ye miş pamukları evrakı müsbite il' isbat eden çiftçilerden borçların kısmen verenlerin, mütebaki borç larının teciline de başlanmıştır.
Mersinde soğuk ve dondan zara gören narenciye ve sebze müstah silinin Ziraat Bankasına olan borç larının tecili talebi de kabul olun muştur. Narenciyeci ve sebzeci!» için tecil müddeti azamî üç yıl ol» rak tesbit edilmiştir.
2 EV - 2 TALİHL
Ikramiyeli Aile Cüzdanı sahipleri» 1950 yılında hediye edilecek 7 evdi Çiftehavuzlarda 5-er odalı, bahçe iki EVİN TALİHLİLERİ
ii
— Kazanın nasıl olduğunu gördüm, demiştiniz bana?
Herr Koch'la karısı gözgöze geldiler.
— Tahkikat bitti, İlse, anlatmakta bir mahzur yok. Hislerine güvenebilirsin. Bay bir dosttur. Evet, kazanın nasıl olduğunu gör düm. Ama bunu yalnız siz bilin. Gördüm derken, yani daha ziyade işittim demek istiyorum. Ani bir fren gıcırtısı koptu, arkasından bir çarpma oldu. Pencereye koştuğum zaman bir adamı ku caklamışlar, eve doğru getiriyor-
— İfade vermiye gittiniz mi?
— Hayır. Böyle şeylere karışmamak en iyisidir. Esasen dairemden bir dakika ayrılmama imkân yok. Noksan kadro ile ça lışıyoruz. Tabii, hakikaten iyice de görmedim.
— Ama dün bana hadisenin ne '.şekilde olduğunu anlaituıızdı.
— Gazetelerin yazdığını anlat
— Çok istirap çekiyor muydu?
— Hemen ölmüştü. Pencereden yüzünü gördüm. Bir insanın ölüp ölmediğini hemen anlarım; meslek icabı. Morg kâtibiyim.
— Fakat ötekiler derhal ölme
r5m€IDA\IDA\M-]
Yazan : Graham Greene ••"*****" Çeviren : Kırdanoğlu —*
diğini söylüyorlar.
— Ölüm halinden benim kadar anlamadıklarından olacak.
— Evet, Dr. Winkler’in bizzat dediğine göre de zaten, kendisi geldiği zaman ölmüş bulunuyormuş.
— Derhal öldü, derhal; bu işlerden anlıyan biri sıfatiyle bana inanabilirsiniz.
— Bunu gidip tahkikat sırasın da söylemeliydiniz, Herr Koch.
— Kimse başını derde sokmak istemez, Herr Martins. Hem tek sakuıgan ben değilim ki.
— Anlıyamadım.
— Dostunuzun cesedini eve üç adam taşıdı.
— Biliyorum. Bir tanesi de şoför.
— Hayır, şoför olduğu yerde kaklı. Çok müteessirdi o zavallı.
— Üç adam, ha
Çıplak duvarı eliyle yoklaştı-
— 17 —
rırken parmakları birdenbire bir, çatlak değilse bile bütün dikkat ve itinaya rağmen tesviyeden kaç mış bir pürüze değmişti.
Fakat Herr Koch, hep ölüyle meşgul olduğu için adamlara pek bakamamıştı. Sadece takma saç lıları bir ara dikkatini çekmişti. Öteki ikisi, ne uzun, ne kısa, ne zayıf, ne şişman, sadece iki kişiydi. Onları, tepelerinden, çaprazlamasına taşıdıkları cesede doğru eğilmiş halleriyle görüyordu. Başlarını yukarı kaldırma mışlardı; Bay Koch da zaten or talıkta görünmemeyi ihtiyata uy gun bularak hemen İçeri çekilip pencereyi kapamıştıı
— Faydalı olacak hiç bir şelıa-dette bulunamazdım, Herr Mar-
Hiç bir şehadet, hiçbir şehadet,
diye düşündü Martins... Bir cinayet işlendiğinden şüphesi kalmıyordu. Ölüm anı etrafında dönen bir sürü yalanın başka hangi sebebi olabilirdi. Yok parolayla, yok dönüş biletleriyle, Harry’nin Viyana’daki tek iki dostunun ağızlarını kapatmak istiyorlardı: Anna’nın ve kendisinin. Peki, ya o üçüncü adam nenin nesiydi?
— Harry Lim’i evden çıkarken görmüşmüydüniiz o gün? diye sordu Martins.
— Hayır.
— Bir bağırtı falan duymadı-
— Fren gıcırtısuıdan başka bir şey duymadım, Herr Martins. Herr Martins, hatırıma geldi Viyanada bir müddet kalmak niyetinde misiniz?
— Evet.
— Eğer bir yer arıyorsanız, vakit geçirmeden resmî makam
lan haberdar ederek, Herr Llm-in dairesini tutabilirsiniz. Fena bir daire değildir.
— Anahtarı kimde bulunuyor?
— Bende.
— Girip görebilir miyim şimdi?
— İlse, anahtarları!
Herr Koclı, Martins e köşe bucak bütün daireyi gezdirdi. Küçük, loş sahanlıkta hâlâ, Harry-ııin daima içtiği Türk tütünü ci-garaiannın kokusu vardı. Martins: .İnsanın kendisi ölü maddeye. gaze, İaşeye dönüp gittikten ne kadar zaman sonra bir perdenin kıvrımında hâlâ kokusu yaşıyor, ne tuhaf!, diye düşündü. Saçaklı kalın bir abajurla sarılı bir ampul, sahanlığı hemen hiç aydınlatmıyordu, kapı tokmaklarını elyordamiyle buldular.
Çalışma odası çıplak denecek bir haldeydi. Sandalyalar duvar (lipplerine sürülmüştü. Harry’nin yazı masasında ne bir kâğıt parçası, ne de bir zerre toz vardı. Parke, ışığı bir ayna gibi aksettiriyordu. Herr Koch, bir kapı açarak yatak odasını gösterdi. Ya tak tertemiz çarşaflarla muntazam bir şekilde düzeltilmişti.
(Devamı var)
3. A Kapı numaralı evi kazanan
B. Mithat Gökyıldız T" 3969 No. lu Cüzdan sahibi
BURSA (lL
3. B Kapı numaralı evi kazanan R Bn. Semiha Gürbulak I ta 119 No. lu Cüzdan sahibi bü _______________________bursa bH
Yılda her 100 müşteriden bir» hediye edilen para ikramiyeleri» talihlileri bu gazetenin 5 sahifesindedir.
YAPI ve KREDİ BANKAS
| TAKVİM L
Hicri: 1369 — C. Evvel: 17
Rumi: 1365 — Şubat: 21 6 MART *
1950 PAZARTESİ
Eıarf
Vaaatl
D.
5i
6 - 3 - 1950
ZAFER
Sayfa: 3
ADYO • TELEFON-TELGRAF HABERLERİ

HER GÜN BİR HÂDİSE
Sarre ve ötesi...
Fransa ile Sarre idaresi arasında imzalanan andlaşmadan sonra, Batı Almanya hükümetinin telâşa kapıldığı görülüyor. Dün, Başbakan Adenauer, bu konuda beyanatta bulunarak Fransa ile Sarre arasında imzalanan bu anlaşmanın asla muteber olamıyacağını; böyle bir anlaşmanın, Batıkların çok çekindikleri koyu milliyetçi duygulara yol açacağını söylemiştir.
Diğer taraftan, Batı Almanya devleti kadrosu dahilinde (karınca kararınca) muhalefet mevkiinde bu lunan Sosyal - Demokrat partisi lideri Sclıumaher, hattâ Başbakanın dan daha ileri giderek, Fransa ile Sarre arasında aktedilen bu and-laşmanın, Avrupa bilriğine Alman-yanın girmesine mâni olacak mahiyette vahim bir hâdise teşkil ettiğini belirtti.
Hâdisenin mahiyetini kısaca hulâsa etmek mümkündür.
Hatırlarda olduğu gibi, geçen O-cak ayında, Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Almanya ile açıkta kalan meseleleri görüşmek üzere Mayence’e ve Batı Almanya-nın merkezi olan Bonn’a gitti. Fran-sızlar, Sarre’deki madenleri ve demiryollarını 50 sene müddetle kira-ralamak istiyorlardı. Batı Almanya hükümeti ise buna muarızdı. Bu teşebbüs ve ihtilâflar devam ederken (12 Ocak 1950), Amerikanın el altından bir teşebbüsü ile, dört işgal bölgesinin birleştirileceğine da ir haberler yayıldı. Ve aynı gün. Alnıanyadaki Fransız viiksek komiseri François - Poncet, Almanya'nın tam mânisiyle silâhtan tecridi meselesi üzerinde ısrarla durdu.
Tarihi diyebileceğimiz bu 12 O-cak 1950 gününde, Schuman, Sarre hükümeti Başkanı Haffman'ı görüşmeğe davet etti. Şubat içinde gö-rüşemlere başlamak kararı verildi. Aynı tarihte. Batı Almanya Başkanı Heuas Sarre, Alman’dır diye bağırıyordu.
İki gün evvel, Fransa, Sarre ile anlaştı. Madenleri ve demiryollan--ııı 50 yıl müddetle kiraladı. Batı Almanya hükümeti bu durum karşısında birbirini tutmıyan beyanatla ıneseuL Barbakan Adenauer, el’an ta; muhalefet lideri ise" Almanya -nın, bu vaziyet dahilinde Avrupa birilğine ginniyeceğini tekrarlıyor.
(Sanki bir Avrupa birliği varmış da, bu birlikte eksik olan Almanya imiş gibi...)
Plebisit, malûm neticeyi verecektir. Yani 935 de yapılan plebisit gibi hemen hemen yüzde yüz Alman-yaya taraftar bir neticeye müncer olacaktır. Fransızlar buna asla ya-naşamazlar. Ve Amerikalılarla konuştukları ve anlaştıkları, bu mevzuda mutabık kaldıkları şundan da anlaşılmaktadır ki, Almanyanın muhalefet partisi lideri, durum karşısında, ..Avrupa Birliğine giremeyiz..." diyor. Âlâ. . Girmesinler... Zaten, işin aslını aramak lâzım glirse, Amerika, işgal ve nüfuzu altında bulunan Avrupalı diyarlarda müttefik değil, hudut aramaktadır. Almanya, çeşitli temas ve müzakerelerde ne mal olduğunu göstermiş ve kendisine asla güvenilemiyeceği-ni isbat etmiştir. O halde, Sarre cephesini Fransızlara vermek iyidir. İyidir ama, işin bir noktası ilaha var: Fransızların silâhı ve Fransızların dahilî siyaseti bu işi nereye kadar götürür? Çünkü, gazetelerdeki haberlerden anlaşılacağı gibi, Fransız komünistleri, Amerikadan gelen silâhları indirmekten istin-kâf ettikleri gibi, muharebelerin cereyan ettiği Hindiçinı’ye gidecek silâh ve malzemeyi de bindirmeği reddediyorlar.
Amerikanın Avrupa kıt’ası üzerindeki bütün siyaseti faşist bir kukla hükümetle, komünist tesiri altında bulunduğu muhakkak olan bir hükümeti karşı karşıya koy-matan ibaret midir?
Nihayet Asyada da siyaset aynı değil midir?. Faşist Baodai'ye yardım yapılacak mıdır? Yapılmıya-cak mıdır? Fransa ve onun gibi bütün devletlerin başlarının çaresine bakmaları zamanı gelmiştir denebilir, ama, para yok. .
Mücahit TOPALAK
Mac Mahon’a göre
Korkunç bir hükümet Kurulacak ve........
Bu hükümet bütiin insanlara insafsızca kumanda edecektir
Nevyork, 5 (a.a.) — Parlamento Atom Enerjisi Başkanı Brian Mac Mahon 2000 üniversite talebesine hitaben verdiği nutukta demiştir ki :
• Birleşik Amerika Sovyet Rusya-nın herhangi bir taarruza girişmek azmini kırmak istediği takdirde biz
Birleşmiş Milletler yardım istiyor
Merkez binasının
inşaatı için para lâz m
Nevyork, 5 (a.a.) — Nevyork Ti-mes’in bugün bildirdiğine göre
Nevyorktaki Birleşmiş Milletler genel merkezi binasının tamamlanma-
sı için her hangi bir yerde bulunan her hangi bir kimseden en ufaktan en büyüğe kadar para yardımları
kabul edilecektir.
Birleşmiş milletler resmî çevreleri dünya teşkilâtının para yardımına muhtaç zehabını silmek istemektedirler. Fakat halen binanın 65.000.000 dolara yükselen inşa mas rafını karşılamak üzere ihtiyaç duyulan munzam sermayenin bütçe dı şında temin zarureti doğmuştur.
Avusturya'nın yeni bir talibi
Paris Radyosu, 5 (Bas n - Yayın) — Fransız Dışişleri Bakı nlığı A-vusturya Hükümetinden, Z.vustur-yada Fransız işgal kuvvetlerinin azaltılmasını isteyen bir talep almıştır. Avusturya Hükü eti İngiliz Dışişleri Bakanlığı ile Amerikan Dışişleri Bakanlıkları nezciinde de aynı talepte bulunmuştur. Avusturya Hükümeti aynı zamanda batılı hükümetlerden, Sovyetler ~ -liginin de işgal kuvvetlerinni rat ısını azaltmasını istemektedir. At tur-ya Hükümetinin bu talebi halı yet kili servisler tarafından ine yenmekte olup bu hususta Vaşington ile Londra arasında diplomatik yollardan temaslarda bulunulacaktır.
Tunus’da Amerikan aleyhtarı nümayiş
Tunis, 5 a.a. — Amerikanın Fransa büyük elçisi David Bruce'un buraya gelmesi münasebetile komünistlerin giriştiği Amerikan aleyhtarı mümayişler polis tarafından drdurulmuştur. Palis Bruce'un ı konsolosluk binasına girerken geçeceği tahdin edilen yol üzerinde toplanan mümayişcilere hücum etmiştir. Beş mümayişei hafifçe yaralanmıştır. Polis hüviyet vesikalarını tetkik etmek üzere diğer üç mümayişciyi de tevkif etmiştir.
Peyklerde koyıplar çoğalıyor
Londra Radyosu 5 (Basın - Yayın) — Bükreşteki İngiliz İstihbarat Bürosunun kütüphane memurunun ortadan kayıp olduğu bildirilmektedir. Bu bayan memur Ingiliz Elçiliğinde çalışan bir RomanyalI idi; Romen Hükümetinin talebi üzerine İngiliz ve Amerikan istihbarat büroları esasen geçen hafta kapatılmıştı.
Serbest Fıkra:
yavaş yavaş barış zamanında da seferberlik halinde bulunmak mecburiyetinde kalacağız.
Atom silâhları hususunda girişilen yarış müthiş ve korkunç bir hükümetin kurulmasiyle neticelenecek ve bu hükümet insanların hayatına her hususta müdahale edecektir.
Tarih tekerrürden ibarettir
Bir E’ma ik insan, bir bomba iki devlet
Nevyork, 5 a.a. (United Press) — Mizah muharriri Ailen dün ak-
şam Nevyork Herald Tribüne de
yazdığı bir makalede diplomasinin
devletler arasında ordular hazırla-
nıncaya kadar başvurulan bir üsul olduğunu belirtmiş ve dünyanın 2 insan ve bir elma ile başladığını ve şimdi de yine başlangıç noktasına iki devlet ve bir atom bombası ile döndüğünü ilâve etmiştir.
Enver Hoca da işi sıkı tutuyor
Atina Radyosu 5 (Basın - Yayın) — Belgrad'da çıkan Politika gazetesinin verdiği bir habere göre, Arnavutluk Ulaştırma Bakanı İslâm Sovyet Rusyanın Arnavutluğa sattığı kamyon ve otomobillerin tamir görmüş kulalnılmağa başlanmasile beraber bozulan eski arabalar olduklarını bildirmesi üzerine Arnavut Komünist Polit ürosu tarafından hakkında takibat açılacağını ve tevkif olunacağını anlayınca intihar etmiştir.
Ürdün Kabinesi
Londra Radyosu, 5 (Basın - Yayın) — Ürdün radyosunun bildirdiğine göre yeni kabineyi kurmağa memur edilen Medfai Paşa hükümeti kurmaya muvaffak olamamıştır. Abulhüda Paşa Kral Abdullah'ın ricası üzerine istifasını geri almış ve Bakanları ile beraber vazifesine devam etmeye razı olmuştur.
DEANNA DURBİN EVİNİ SATTI
Holovud, 5 (a.a.) — .Daily Vari-ety- gazetesinin bildirdiğine göre sinema yıldızı Deanna Durbin Kali-fornyadaki evini ve bütün mallarını satmıştır.
Artist bir kaç haftaya kadar yerleşmek üzere Avrupaya hareket e-decektir.
ÜRDÜN İSRAİL ANLAŞMASI YOK
Tel-Aviv, 5 (a.a.) — İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü dün akşam beyanatta bulunarak, İsrail'le Ürdün arasında bir antlaşma imzalan-
mış olduğu yolunda arap kaynağın-
dan verilen haberleri resmen yalan-
lamıştır.
İSPANYA ESİRERİNİ İSTİYOR
Madrid, 5 (a.a.) — Kralcı A. B. C. gazetesi dün Rusyayı, aralarında yüz kadar İspanyol da bulunan binlerce harb esirini toplama kamplarında tutmakla ittiham etmiştir. A. B. C. bu insanların kurtarılması i-çin bütün dünyanın yardımını istemektedir.
Ayok üstü lâf I
A nkara Milletvekili Bayan
Mebrüre Aksoley, Kırık-kaleye gitmiş de, seçim propagandası yaparken, yine o meşhur sesi ile bir kere daha büyük lâflar etmiş!
Karşı partide adam yokmuş!
Garip şey, anlıyamadım bir türlü! Sayın Mebrure adam mıdır, yoksa madam mı? Öyleyse nasıl Milletvekili olmuş acaba?
A. F.
Meclis köşesi.
DAVET.
Adalet Komisyonu:
Vergi mükellefleri hakkında tah sili Emval Kanununun tatbikinde tera ve İflâs Kanunu hükümlerinin kıyas yoluyla uygulanmasına bir mecburiyet olup olmadığının yorum lanmasına dair Başbakanlık tezkeresini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da; da;
İçişleri Kimisyonu:
Bingöl Milletvekili Feridun Fikri Düşünsel'in hayvan hırsızlığının meni hakkmdaki 6 Nisan 1329 tarihli Kanunu Muvakkate bazı hükümler eklenmesine dair kanun tek lifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Maliye Komisyonu:
Belediye Gelirleri Kanununun 27. maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Milli Eğitim Komisyonu:
Kars Milletvekili Tezer Taşkıran-ın, Milli Eğitim Bakanlığı Kuruluş kadrolariyle merkez kuruluş ve gö revleri hakkındaki 2287 sayılı kanunda değişiklik yapılmasına dair olan 4926 sayılı Kanuna bağlı (1) sayılı cedvelde değişiklik yapılması hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Milli Savunma Kimisyonu:
Gedikli Erbaş Kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Ticaret Komisyonu:
Türkiye’deki düşman menfaatle-leriyle ticarî ve ekonomik işlemlerine, menkul ve gayrimenkul mallarına elkoyarak onları idare etmek üzere bir sekestr idaresi kurulması hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
III Numaralı Geçici Dilekçe Ko misyonu:
Bugün saat 10 da Kitaplıkta;
IV Numaraıl Geçiti Dilekçe Ko misyonu:
Bugün saat 10.30 da Kitaplıkta;
toplanataklardır
Frans z - Italyan müzakereleri
Paris Radyosu, 5 (Basın - Yayın)
— İtalyan Dışişleri Bakanı Kont Sforza, dün Fransa ile İtalya arasında bir gümrük birliği kurulması 1 yolunda Roma’da cereyan eden mü-1 zakerelerde Fransız Heyetine baş-| kanlık eden, Fransız Dışişleri Ba-| kanlığı İktisadî İşler Müdürü Alp-I hons'u kabul etmiştir. Alphons müzakerelerin cereyanı hakkında iza-
hat vererek gelecek hafta içinde bir
protokol imzalanacağını
söylemiş-
HÜRRİYETE KAVUŞTU
Nevyork, 5 (a.a.) — Fransız gemisi İşere ile 1885 de Hürriyet Heykelini buraya getiren Fransız gemicisi Victor Drambour 84 yaşında vefat etmiştir.
B. Truman'ın Büyük Muhafız Teşkilâtı
Truman'ın kızı bile bütün erkek arkadaşlarını bildirmiye mecbur
........
Mükemmel olması için hiç bir fedakârlıktan kaçınılmıyan..
Fenerliler Balosu
11 ‘^arf Cumaıiesi ol.şır) ı Ankara Pak s Salonunda
Pavyon Baloya aittir.
Davetiyeler: Klüp lokalinden, Süreyya pavyonu, Ankara Palas ve Yeni Birke’den temin olunabilir.
Buyurun kumbaracılar!
C eçimler yaklaşırken, Adalet ** Bakanlığı Meclise bir Af Tasarısı getirdi. Fakat ne ya-zık ki, sayışı mahdut siyasî suçluları gözettiği için ne hukukçuları ve ne de halk efkârını okşamadı! Açıkçası, Adalet Bakanlığı bu ta-sariyle, bu defa da halka sempatik olamadı!..
Tasarının, Milletvekillerini ko
rumasını bir tarafa bırakınız; fa-
kat vatan hainleri ve memleke
tin yüksek menfaatlerini tehlikeye koyanlar, affa mazhar olacak
lar da, beri yanda nasılsa şeytana uymuş, belki de vicdaniyle ccnkleşe cenkleşe âdi bir cürüm işlemiş olan bir çok mahkûmlar, cezalarını çekmeğe devam ettirilecek! Tasarıdaki adaletin bu mer
kamet ve şefkatinin tecellisini göstermek bakımından size, müsaadenizle, tatbikattan iki misal vereyim:
Sarıçizmeli
İznini üç gün geçirmiş bir köylü askeri düşünün!.. Bu genç, i-zinle köyüne gitmiştir. Anasını, nişanlısını görmeğe doyamamış-tır; yahut da, parası yetişmediği için yayan olarak kıt’asma üç gün geç gelmiştir. Bu genç, asker kaçağı olarak mahkûm yata cak, fakat, af gibi bir şefkat eseri görmiyecektir!
Gelin, bir de 948 den evvelki meçhul kumbaracıları düşünün! Bunlar, aylarca, vatanın yüksek menfaatini satmışlardır; ecnebi memleket radyolarında, komin-forma hizmetinde Kızıl Rusların sözcülüğünü yapmışlar, Türk devleti ve milleti hakkında ağıza alınmıyacak lâflar söylemişler ve suçlar işlemişlerdir. Fakat Adalet
Bakanlığının getirdiği tasariyle bu gibiler, affa lâyık görülecek-
Bu çeşit kumbaracıların, memlekete dönüp aramıza katıldıkları zaman, nek pek uğrayacakları ceza, pasaportsuz hududu terket-mekteıı doğma 50 ı;o liralık bir para cezasından ibaret olacaktır. Ondan sonra da tertemiz vatandaşlar sırasına gireceklerdir!
Dahası var: Bu gibiler, Ankara Palasta veyahut İstaııbulda Park Otelde ayak ayak üstüne atıp viski ve şampanya içecekler ve yüksek Türk vicdanına karşı kıs kıs güleceklerdir!
Benim bu gibilerine tavsiyem şudur: Adalet Bakanlığı onların sakallarını görerek sözünü din lcdi; af ilân etti! Onlardan hiç olmazsa, aramıza katılırken, sakallarını kesmeseler bile bıyıklarını salıversinler de gülüşlerini gizlesinler!... •
RUMAN muhafızlarına kumanda edemez. Kongre böyle karar vermiştir. Çok tedbirli olan Amerikan milleti temsilcileri, günün birinde diktatörlük hevesine kapılacak bir cumhurbaşkanının kendisine nezaret etmekle mükellef adamları, iktidarı ele geçirmek için kullanmasından korkmuşlardır. Böy lece başkanlık polisleri Maliye Bakanına, halen Snydeı’e bağlıdır. A-caba Truman tam olarak muhafızlarının sayısını bilir mi? Çok şüpheli. Filhakika bu kuvvetlerin sayısı, Gizli Servis sırlarının sırrını teşkil etmektedir. Yegâne yayınlanan rakam, halkın ziyaretine açıldığı gün (böyle bir günde vasati o-larak senede 800 bin kişi Sarayı ziyaret eder) Beyaz Sarayı beklemekle ödevli olan memurların sayısıdır. Fakat bu 80 polis daha ziyade müze gardiyanlarına benzerler, zaten ü-niformalan da onları hatırlatır.
Gerek detektiflerin ve gerekse muhafızların askere benzeı bir tarafları yoktur, fakat hepsinin de i-yi talim görmüş atletler oldukl".-. bir bakışta anlaşılır. Bu seçme muhafızlar alayına her istiyen giremez. En az aşağıdaki üç şartı haiz olmak gerektir: 2 sene avukatlık yapmış olmak veya hukuk tahsili görmüş ve bir sene de polis tahkikat işlerinde çalışmış olmak, veya-hud da son beş senenin 3 yılı içinde bir tahkikatı idare etmiş olmak (Tercihan hükümet hesabına) mecburi yaş haddi: 35 den aşağı.
Bu hukukçular aynı zamanda şu vasıfları da haiz olmalıdırlar:
1) Boksör — Haftada 6 saat boks veya jiu-jitsu talimi görmeleri şart-
2) Nişancı — Her otuz günde bir, imtihan geçirirler: ağır atış, bunda esas katiyettir. Süratli atış da ise, müteharrik bir boy hedefine, başına veya karnına nişan almak su retiyle beş saniyede beş kurşun isabet ettirmek icabeder.
3) İtfaiyeci — 4 üncü kat yüksekliğinde bir irtifadan bir ağ içine atlıyabilmek, büyük bir merdivenden sırtında bir adamla inebilmek.
4) Ruhiyatçı — Bir çok deli, ma-niak veya sadece bazı orijinal kim seler Beyaz Saraya gelirler, bunları gerekli metodlarla uzaklaştırmasını bilmek lâzımdır.
Beyaz Saraya gelen mektupların tetkiki işiyle 23 kişi meşgul olur. Servis Şefi Başkanının odasına bitişik bir büroda oturur ve vazifesi hediyeleri ihtiva eden paketleri açmaktır. Bugün bütün mektuplar, hu susî lâmbalar sayesinde .radiogra-phie. edilmekte ve bütün yiyecekler kimyevî tahlile tâbi tutulmaktadır. Fakat bundan önceleri paketlerin açılması, yarım asır cumhurbaşkanlarının postasını idare etmiş olan Başkapıcı Smith’e sayısız heyecanlı anlar geçirtmiştir.
Bir gün Smith tarafından harekete getirilen Gizli Servis, tam 11 saat, patlamasına mani olmak için su dolu bir kova içine koydukları bir paketi beklemiştir. Cessur bir ta harri memuru, kovaya yaklaşarak uzun bir sopa ile paketin ucuna do kunmuş. Böylece daha bir çok saatler geçmiş. Paketi uzaktan açabilmek için bir kaç sopa daha kullanılmış. Nihayet paketin içinden bakır tellere sarılmış muazzam bir patates çıkmış. Bupaketi.gönderen adres olarak sadece «Polis Komiseri Jac-kson, Cleveland- ibaresini yazmıştı. Beyaz Saray bu nevi şakayı pek de hoş bulmadı.
Beyaz Saraya gönderilen garip hediyelerin sayısını tasavvur etmek imkânsızdır. Bunlar arasında canlı arslandan tutun da giyilmiş gömleklere kadar en akla gelmedik şeyler vardır. Şimdiye kadar gön derilen hediyeler arasında en acaibi 70 kilo ağırlığında bir kavunla altın kakmalı bir küvet olmuştur. Cumhurbaşkanına en devamlı şekilde yirmi senedenberi muntazaman her gün mektup yazan hattâ bazan günde beş ektup gönderen bir adamdır, İçine bir az bahşiş koymakla mek toplarının doğrudan doğruya başkanın eline geçeceğine ve taleplerinin yerine getirileceğine inanan vatandaşların sayısı pek çoktur. Hattâ, kendisine bir aylık bağlanması lâzım geldiğine inanan bir dul kadı nın, ikna edici delil olarak mektubunun içine müteveffa koçasmın küllerinden bir tutam koyarak gön derdiği görülmüştür. Büyük bir talihsizlik eseri olarak mektup bir vantilatörün önünde açılmış ve ne olduğunu anlanııya vakit kalından küller uçmuştur.
Başkan ailesinin himayesi 1886 da ihdas edilmiştir. " ’ Beyaz Saray'da iker kadın olan Madam Clc da solda gözetliyen
olmadığından şikâyet etmiye başla- meklive - imiş olan Beyaz Saray mıştı. Büroları, başkanlık dairesin- Muhafızlarının başkanı Frank Reil-den ayırmıya karar verdiler. Fakat ly, «Hatıraları, nda bunlardan ba-bununla Beyaz Sarayın muhafazası zılarını anlatır. Başkan General de azaltılmış olmadı. , Gaulle'ü kabul ettiği zaman Reilly
Cumhurbaşkanlığı muhafaza ser- bir duvar perdesinin arkasında sak-visleri 20 inci yüzyıl içinde tedri- lı bulunuyordu. Generalin sesi bir cen teşkilâtlandırılmıştır. 1941 de an okadar yükselmişti ki Polis me-Başkan Sarayına muntazaman giren muru derhal rövelverini eline aldı, memurlar ve gazeteciler için hüvi-' »()npral hiddetin» kanılarak yet kartları ihdas edilmiştir. I
Bugün, Başkan Truman ne zaman Vaşington’dan ayrılsa, seyyahat e-deceği trenin bütün yolcuları büyük bir ihtimamla gözden geçirilir. Bir lokomotif-pilot kafilenin başında gider. Köprüler muayene edilir. Baş kan'ın ziyaret edeceği her şehre önceden muhafızlar gönderilir. Şüpheli veya muvazeneleri bozuk vatandaşlar bir kaç saat veya bir kaç gün nezaret altında bulundurulun».
Margaret Truman bile, erkett arkadaşlarının isimlerini önceden Beyaz Saray gardiyanlarına bildirmek le mükelleftir. Bu kadar formalite arkadaşlığı çok sıktığı için Margaret Nevyork’ta oturmayı tercih eder.
Az zaman önce Beyaz Saray’ın eskiliği yüzünden Truman ailesi Pen-nsylvanie Caddesinin öbür tarafında bulunan bir eve taşınmak zorunda kaldığı zaman Vaşington rehberleri için işler çok yolunda gidiyordu. iki dolar mukabilinde her akşam, yoldan geçmekte olan Başkanı göstermek için hevesliler top-luyorlardı. Az zaman içinde öyle bir kalabalık toplandı ki Başkan Truman 100 adımlık bir mesafeyi otomobil irinde katetmek zorunda kaldı.
Gizli servisin mevcudiyetindenberi ki (1901 de Buffalo’da MacKinley'in bir deli tarafından öldürülmesi üzerine kurulmuştur) hiç bir başkan hayatını kaybetmemiştir. Bu arada 1933 de Roosevelt böyle bir ölüm tehlikesi atlatmıştır. Florida’da Jo-seph Zingara adında birisi üzerine ateş etmiş, Şikago Belediye Başkanı ölmüş ve beş kişi de yaralanmıştı. Harp içinde pek tabii olarak bu tedbirler arttırılmıştır. Az önce e-
eğer general hiddetine kapılarak Roosevelt’e karşı en ufak bir tehdit hareketinde bulunacak olsaydı derhal ateş etmeğe hazırdı.
1943 de, Roosevelt Kahire’de ' Churchill ile buluştuğu zaman Alman hava kuvvetlerini Mısır’dan u-zak bir yerde tutabilmek için Giri-di şiddetli bir bombardımana tâbi tuttular. Başkanı korumak için başvurulan bu tedbir hareketinde kim bilir kaç Amerikan havacısı öldü? Beyaz Saray muhafızlarının sabık şefi, Stalin ile Churchill arasında, cereyan eden malûm tartışmalara bir tafsilât daha ilâve etmektedir. Tahran’da bol bol votka içildiğinden, bir an olur ki Churchill parmağı ile Mareşal Stalin'i işaret ede rek hiddetle, kendisine, Rus cephesini gezmelerine müsaade etmediği için çıkışır. Reilly’nin anlattığına göre. Stalin sükûnetle muhıta-bını dinledikten sonra şu cevabı verir, Şayet sizin tarafınızdan benim gezebileceğim bir cephe olursa, belki o zaman sizi bu isteğinizde memnun edebiliriz..
Fakat bir devlet başkanı sadece kendini muhtemel katillere karşı korumakla kalmamalıdır, zira bazı ziyaretçiler de aynı derecede tehlikelidirler. Bazan bunlar arasında, başkanın söylememiş olduğu sözleri kendisine atfedenler veya sözlerini tahrif edenler bulunur. Bu tehlikeye karşı kendini korumak için Başkan Roosevelt çalışma masasının altına, odasında her söyleneni otomatik bir şekilde yazması için üzerine bir kere basılması kâfi gelen bir düğme yerleştirmişti. Başkan Truman’ın bu kıymetli aleti I kaldırtmış olması için hiç bir sebep yoktur.


r
İstanbul'da çıkan ihtilâf halledildi
yet ve nezaket itibariyle bu teşkilâtımız içinde teksif edilmek hususunda bir dikkat ve gayret sarfo-lunmuştur. Netekim vaktiyle partimizi parçalamak hareketi, ilkönce İstanbulda tatbika konulmuş ve maksatlarını maskeliyerek iş başına geçen bazı idarecilerin kendilerini kâfi derecede kuvvetlenmiş hissettikleri anda bu maskelerini atarak açıktan bozguncu hareketlere geçtikleri burada görlmüştür.
Bunların takip ettikleri usul ise Genel Kurul düşmanlığı yapmak ve Demokrat Partiyi merkezi idareden mahrum bırakmak suretiyle ardı arkası gelmeyen karşılıkların yaratacağı zaaf içinde Partimizi dağıtıp yok etmeği hedef tutmuştur. Halbuki Genel Kurulun bütün suikastlara ve bozgun teşebbüslerine karşı takip edegeldiği azimli ve kararlı hareket tarzının, daha bir kaç ay evvel toplanmış bulunan ikinci büyük kongremizde nasıl kahir bir ekseriyetle tasvip olunduğunu bütün memleket hatırlıyacaktır.
Bu kongremizde kimlerin bilerek veya bilmiyerek âdeta bir bozguncu hizbi halinde tamamiyle beyhude gayretler sarfetmiş olduğu kongreyi teşkil eden muhterem delegelerin hiç birinin gözündep kaçmamıştır.
Bu sefer İstanbul teşkilâtımızda bilerek, bilmiyerek yine tekrarına kalkışılmak istendiği görünen son teşebbüsün bozguncu mahiyeti İstanbul teşkilâtımız tarafından derhal anlaşılmış bulunuyor. Onun i-çin bundan evvel olduğu gibi bu de fa da kendini gösteren aynı mahiyetteki hareketin İstanbul teşkilâtımızın ve partili arkadaşlarımızın uyanıklığı sayesinde başladığı yerde bitirileceğinde asla şüphe yoktur. Çünkü Demokrat Parti içten ve dıştan gelecek her türlü suikastları ko layca atlatacak kuvvete sahip şuurlu bri teşekküldür ve bütün mücadelelerinde muvaffak olmak kuvvetini prensiplerinin asaletinde, ve mensuplarının bu prensiplere bağlılığında bulmaktadır. Genel Kurulumuzun da teşkilâtımızın hassasiyet ve salâbetine lâyık olarak her ’ ‘ ’ ve kararlı olduğunu
------------------------------------------------- . ve hâdiselerin hakiki mânasına nü-evlenmişti K: leri ile bu hususta gözden kaçırıl- fuz etmek mevkiinde bulunduğunu çok rü- 1 bir manialıdır.--------------ve Tüzük hükümlerince gereken
’leveland. sağ- , İstanbul teşkilâtımıza gelince, öte- tedbirleri almakta gecikilmediğini bir kâtip bu denberi bu saydığımız sebeplerle | umumî efkâra arzını faydalı sav-
★ (Baş tarafı birinci de) İstanbuldaki mevzii ihtilâf üzerine Demokrat Parti Genel Merkezi mühim bir tebliğ yayınlamış ve bu tebliğ dünkü nüshamızda neşredilmişti. Mezkûr tebliği ehemmiyetine binaen bugün de tan: metin halinde veriyoruz :
• Eminönü ilce kongresinde çıkarılan tüzüke ve parti tesanüdüne ay kırı bazı vaziyetleri tüzük hükümlerine göre halletmek yolunda Genel Kurulumuzca alınmış olan bir karar bahane edilerek İstanbul teşkilâtımız içinde türlü tahrikler yapıldığı görülmektedir.
Herşeyden evvel hiç yoktan vesilelerle çıkarılmak istenilen hâdiselerin matbuata aksettirilmesi hususunda gösterilen gayretin mânası üzerinde dikkati çekmek yerinde olur.
Basit meseleler büyültülerek sanki İstanbul teşkilâtımız içinde büyük ve halli gayri mümkün ihtilâflar mevcut imiş gibi gösterilmek istendiği meydandadır. Seçimlerin çok yaklaştığı şu sıralarda haksız ve hiçten sebeplerle hadiseler çıkar manın, gürültüler koparmanın ancak partimizi zayıf düşürmek maksadına matuf olabileceği elbette kolayca takdir olunacak bir keyfiyettir.
Tahrikçilerden bazılarının daha şimdiden karşıki saflara geçmiş bulunmaları meselenin mahiyetini takdir hususunda çok mânalı sayılmak icabeder.
Bilindiği gibi kurulduğu günden itibaren partimiz bu türlü tahrik ve suikastlara daima maruz olagelmiştir. İktidara karşı en büyük siyasî kuvvet olmak mevkiini kazanmış olan partimizi zayıf düşürmekte kimlerin menfaatları olabilecekleri aşikârdır. Aynı zamanda karşı taraf gazetelerinin bu yolda neşriyata geniş yer vermeleri ve hattâ bu vadideki neşriyatı açıktan teşvik etmeleri tahrikin mahiyet ve istikametim tâynide en kuvvetli karinelerden biridir.
Diğer taraftan memleketin siyasî 1 iinyeslnde partimizin çok kuvvetli bir nizam ve istikrar unsuru olmasını kendi menfaatlerine asla uygun hususta uyanık r. Başkan Cleveland bulmayan menfi kuvvetlerin tesir- ....................
I
Sayfa:1
ZAFER
63 1950
azan: ZUHURİ DANIŞMAM—)r»
Hoşmetpenah...
Hayır... Bugün her şeyi, en manasız şeyleri
dahi görmek istiyorum. Tebaamın ne iş gördüğünü,
nelere inandığını öğrenmek İstiyorum.
— ııo —
(Akil Leon... Akil... Leon... Listeler... Aman Yarabbi!..)
Franzes başını elleri içine alarak mırıldanıyordu. Üçü de oradaki halkın çılgınca feryatlarının i telkini altında kalmışlardı. Sanki bu taş, • Bizansın sukutunu yazıyordu!..
— Dönelim Franzes!... Leon!.. Kostantin sarhoş gibi sallanıyordu. O da kendi kendine söyleniyordu:
(Kim bu? Bu adam kim? Bü yazıyı ne vakit yazmış? Neden son iki daireyi boş bırakmış...»
Sonra biraz kendini toplıyor: (Saçma... Akıl Leon diye bir bu-Sonra birağ kendini toplıyor: (Saçma... Akıl Leon, diye bir budala yoktur. Bu taştaki kitabe saçmadır. Bir delinin saçmalarıdır..)
Sonra yine evhama kapılıyor: (İyi ama ...Allah'ı?... Artık bir şey düşüremiyorum..)
İmparatorda iradesini kaybetmişti. Üç adam sallana sallana oradan uzaklaşıyorlardı.. Hâlâ binlerce adam, akın akın kitabeyi görmeğe geliyordu. Biraz uzakta tenhalaşır gibi oldu. İmpuarator bir nefes almak istedi. Ter içinde kalmıştı. Hararetten dudakları çatlıyordu.
— Bir su... Franzes... Su...
— Ariyayım haşmetpenah...
Bulundukları yerde bir ayazma vardı. O tarafa döndüler. Fakat tam bu sırada ayazmanın köşesinde bir kalabalık gördüler. Yarısı merdivenlere tırmanmış, bir kısmı duvarın kenarına yaslanmış o-lan kırk elli kişi merakla bir şeyi dinliyorlardı.
— Bu da nedir Franzes?
İmparator bitkin bir halde sordu.
Franzes, daha fazla sinirlenmek istemiyordu?
— Artık öğrenecek bir şeyimiz kalmadı haşmetpenah... Su için saraya dönelim.
— Hayır, hayır... Bugün ne görürsef öğrenmek istiyorum. Bak bakalım nedir?
Franzes, yeni bir felâketle karşılaşacakmış gibi ürkek ürkek kalabalığı yardı. Kalabalığın ortasına doğru sesi tamamen kesilmiş bulunuyordu.
Orada sanki bir mabet sükûtu vardı. Herkesin yüzünde garip bir solgunluk, bir korku, heyecan, bitkinlik vardı.
Franzes yanındaki bir adama fısıldadı:
— İlerisini göremiyorum. Ne var orada?..
Adam, hiddetle ona baktı. Bir tek kelime söylemedi. Yine başını uzatıp dinlemeğe başladı. Kalabalığın tam ortasında, sanki mezardan geliyormuş gibi boğuk, esrarengiz bir ses geliyordu.
Franzesi bir ürpermedir kapladı. Öğrenmemek daha iyidir diye düşündü. Geri dönecekti. Fakat imparator emretmişti.
(Hay Allah kahretsni... Ne oluyor acaba orada?)
Nihayet yanaşabildi. O vakit hayretinden donakaldı. Çıplak bir taşın üzerine, siyahlara bürünmüş bir kadın oturmuştu. Yüzü ustalıklı bir şekilde kapatılmıştı. Hal ve tavrında garip bir asalet var gibiydi.
Fakat bu, Bizansta çok tesadüf edilen bir falcıdan başka bir şey değildi. Alelâde bir falcı... Bizan-sın hangi köşesinde böyle bir falcı yoktu ki... Çektiği heyecandan dolayı utandı. Sonra Kostantinin yanına gitti. Gülerek:
— Gördüm haşmetpenah... dedi.
— Ya... Neymiş?
— Her dakika Bizans sokaklarında gördüğümüz adî falcılardan biri.
— Neler anlatıyor?.
— Şüphesiz, her vakitki saçmalar... İnanacak zavallılar bulduktan sonra...
Kostantin ağlar gibi mırıldan- . dı:
— Biz de inanıyoruz Franzes.. ı Franzes kıpkırmızı oldu.
— Mademki öyledir Franzes... I Falcıyı ben de dinlemek istiyo- 1
— Haşmetpenah^..
— Hayır... Bugün her şeyi, en mânâsız şeyleri dahi görmek isti- ' yorum. Tebaamın ne iş gördüğü- 1 nü, nelere inandığını öğrenmek 1 istiyorum.
— Ah haşmetpenah...
Fakat imparator artık dinlemiyordu. Kalabalığı yara yara ortaya doğru ilerliyordu. Nihayet, yüzü yan kapalı falcının önüne kadar geldi.
Falcı yerlere bir 'takım acaip eşya saçmıştı. Onları dağıtıyor, tekrar topluyordu. İmparator ö-nüne geldiği sırada anlatıyordu:
(İçinizden yeraltından inilti işitenler var mı?
Bir mırıltı buna cevap verdi:
(Var değil mi? Yer inliyor. Arzın altında .iniltiler var. Bu ne zelzeledir, nede bir fırtına... Yer inliyor BizanslIlar.)
Kalabalık, hep birden haç çıkardı. Korkudan bir takım aziz-
gördünüz
^57
lerin isimlerini saymağa başladı. Falcı devam etti:
(Neden son iki üç gündür gökyüzünden durmadan yıldırımlar düşüyor!.. Neden gökgürültüsü eskisi gibi değil ...Sanki gök yarıla-cakmış gibi müthiş!.. Gökyüzünün karanlığını her dakika bir şimşek yırtıyor. Bu kadar mı?. O acaip parıltılar ne? Şimdiye kadar hiç böyle meçhul parıltılar gördünüz mü? Bana söyleyiniz mü?)
Kalabalık, korkudan titriyerek cevap verdi:
(Görmedik... Görmedik... Allahın gazabı... İsa bize acısın...)
( Orasını bilemem. Kimin gazabı olduğunu bilemem. Fakat yağmurların bu kadar şiddetli ve sürekli yağması hayra alâmet değildi.) (1).
Falcı kız sustu. Kalabalık âdeta sihirlenmiş, büyülenmişti. Kimse ses çıkaramıyor, ağzını açmağa cesaret edemiyordu. Sonra yavaş yavaş bir fısıltı yayılmağa başla-seri bir yıldız gördüm. Ayasofya dı.
(Ben dün gece gökyüzünde ser-kilisesi üzerinden akıp geçti.
(Sen bir tane görmüşsün,... Ben geceleri uyuyamıyorum. Ben sabaha kadar yüzlercesini gördüm.
(İyi ama, şimdiye kadar böyle serseri yıldızlar var mıydı gökyüzünde?.
(Asıl mühimi de burası... Yoktu. Yeni başladı.
(Mânâsı ne?..
(Falcıyı iyi inlersen anlarsın.
Bu sırada imparator falcı kızma yaklaştı. Ona elini uzattı. Falcı kız, bu beyaz, yumuşak eli görünce titrer gibi oldu. Yahut da Kos tantine öyle geldi. Falcı yüzünü biraz daha örttü. Sonra uzatılan eli tutu. Evirip çevirdi. Çizgileri birer birer gözden geçirdi.
— Falınızı söyliyeyim mi?
— Tabiî... Elimi ne için uzattım?.
— Hakkınız var. Ama, benim biraz işim var. Fazla kalamıya-ğım. Bir başka gün bakarım olmaz mı?
— Mümkün değil... Ben her gün dışarıya çıkamam.
— Öyle mi efendim. O halde büyük bir şahıssınız.
— Orası size lâzım değil... Siz benim falıma bakınız.
— Baktım.
— Ne yazıyor?
Falcı kızı bir müddet daha sustuktan sonra:
(Devamı var)
(1) Şlomberze. Sayfa 1 - 42.
Etrafındakılerin konuşmasına, Philippe ile annesinin ellerini tutarak basamakları atlıyan Dou-de’a, Philippe’in cana yakın ve samimi olmasına rağmen, Kate-rin evinin boşluğunu farkediyor-du.
Facianın bütün teferruatını bilen ve bu hususta ne düşündüğü anlaşılmayan ihtiyar uşak villânın kapısında göründü.
Katerin? «Mektup var mı?» diye sordu.
Olmadığı için kendisini hafiflemiş hissetti. Yazmaktan, mektuplara cevap vermekten nefret ederdi.
Evine girdikten sonra bir memnuniyet duydu; evi boş da değildi: gerinen, beyaz ve kızıl tüylü Dorothe, ona sürünen siyah Stony, Philippe ile oynayan Dou-de, beraber güzel bir akşam ge-çireeği v dostluğumdan emin olduğu Philippe vardı., evin içinde^ zarafet, hayat vardı. Katerin kendisin kendi âleminde hissetti ve: elbisemi değiştirip geleceğim, dedi.
— Philippe, beni mazur görün.
Uşak köpkleri çağırdı, Philippe, onu salona sürükleyen Doude'un peşinden gitti.
Pencere kapandığından beri, o-daya çiçeklerin kokusu sinmişti. Doude camı açtı ve dostu ile başbaşa kalabilmek için kapıyı örttü.
Doude, babasını hatırlamadığı gibi neden babasının yanlarında olmadığını kendi kendine hiç sormamıştı. Fakat, çacuklann, hem kuvvetli hem de mütehak-kim görünen erkeğe karşı hissettikleri insiyakı muhabbetti, bir oğlun babası için olan tabiî sevgiyi, Doude Philippe’e karşı duyuyordu.
Onu ne zamandanberi tanıdığını bilmiyordu; Philippe tarafından vaktiyle azarlanmış hattâ bir gün tokatlanmıştı bile, fakat Philippe ötekileri gibi ona muamele etmiyordu ve Doude’un kalbinde, öğreten Miss Jackson, svdiği annesi ve dostu Philippe vardı.
Philippe’in ruhu her zaman o-kadar gergindi ki, durgunlaştığı vakit, çocuk ruhlu olmamasına imkân yoktu.
Oyun masasını terkettikten sonra muhit değiştirmek ihtiyacı-nı dayardı; evvelâ, vazife olarak
DİLEKLER
Memurlar Kooperatifi ne halde?
Dün, Atıfbey mahallesinde o-turan ve ismi bizde mahfuz bulunan bir okuyucumuzdan aşağıaki mektubu aldık:
•Ankarada bir Memurlar Kooperatifi ve onun 20 küsur senelik bir hayatı vardır. Bu Kooperatif asgari hissesi 25 lira olmak üzere toplanan paralardan teşekkül etmiş olup gayesi memurlara gıda ve sair maddeleri ucuza mal etmek suretiyle ihtikârı önlemek iken maalesef bu vazifesini ifa edememiştir. Ne harb ve ne de normal yıllarda bu gayeyi tahakkuk ettirebilmiş bilâkis meselâ pazarda pirinç 90 kuruşa iken 115 . 130 arasında satışa devam etmekte ve buna da memurlar rağbet göstermemekte bulunmaktadır.
25 liralık bir mevduat hissesine her sene temettü olarak mı? ne ise azamî haddi 50 ilâ 100 kuruşu aşamayan bir kâr tahakkuk ettirmekte isede hissedarlar pek haklı olarak bu parayı, almak külfetine katlanmadıklarından bu paraların da a-kıbeti meçhul kalmakta ve çok seneler zarar ve ziyan karşılığı diye bu parada kesilmektedir.
Ben bunun hikmeti vücudunu anlayamıyorum, milletin verdiği paralarla vücude gelen bu teşekkül beş on müstahdeme mel-colup gitmektedir. Biz zararın neresinden dönersek kâr saymak için hisse senedini satacak bir pazarda bulamamaktayız. | Bu teşekkülün sene sonunda kâr ve zarar plânçosunu yaparak umumi heyeti toplaması tüzük hükümlerinden iken belki devamlı veya hiç okunmayan bir gazeteye içtima gününün ilâ-niyle iktifa ederek hissedarları ayrıca davetiye ile de çağırmadıklarından bir kaç kişi arasında kör dövüşü yapılmakta ve bazı muhalif hissedarlar söz söylese hesap sorsa bile bunada metelik verilmiyerek bizim paralarımız üzerinde diledikleri Igibi taarruf etmekte ve daha açık mânasile bazılarının çiftliği olmaktan kendini kurtarama-maktadır. İlgililerin nazarı dikkatini çekmenizi rica ederim.»
BİR EVİN DUVARLARI
ÇÖKTÜ
Evvelki gün şehrimizde bir evin duvarlarının çökmesiyle neticelenen bir hâdise olmuştur. Yaptığımız tah kikata göre, İsmetpaşa mahallesine giden Uzunyol caddesinde karların erimesi ve yağışların fazla olması sebebi ile bir evin arka tarafının duvarları tamamen yıkılmıştır.
Yıkılma esnasında evin içinde kimse olmadığından hiç bir can kay bı olmamıştır.
Yazan : B. Valmer
Çeviren : NUSAT
ziyarete geldiği ve facianın ertesi, Pierre de Vinzel’in ricası üzerine ve daha sonra Kateriıı’i se vimli bularak ona karşı samimiyet duyduğu için geldiği bu eve, son bahardan beri, değişik bir hava bulmak arzusu ile geliyordu.
Bu akşam ise, o maksatla ziyaret yapmadığı için üzülüyordu. Mademki kabul etmişti, mecbur du, Pierre hayatını kurtarmıştı... fakat bu vaziyetinden hoşlanmr yarak huzursuzluk duyuyordu.
Miss Jackson’un biraz evvel kitap okuduğu koltuğa yeisle kendini bıraktı. Doude dizine da-
— Demek akşamı bizde geçireceksin?... erkenden yatmak da canımı sıkıyor...
— Kaçta yatıyorsun Doude?
—Sekizde, fakat annem, gelecek sene artık akşam yemeklerini onunla yiyebileceğimi vaad etti. Elimde olsa, her akşam annemle kalırdım, çünkü, biliyonnusun, aııııem divana uzanarak eline bir kitap alır fakat okumaz... yalnız bakar... böyle...
O! Buna eminim! bak dinle, bir gece, uyuyamıyordum, rüzgâr okadar kuvvetli idi ki, korkmuştum, gizlice kalktım, a-şağıya indim ve gördüm., okumuyordu.. bakıyordu., ve işte her akşam onun yanında olsam bel ki okadar üzüntülü olmaz diye düşünüyorum.
Yemekten sonra, Miss Jackson salonda yerleşirken, Philippe Ka-terin’e terasa çıkmayı teklif etti.
Gök yüzü yıldızlarla parladığı halde, ortalık karanlıktı Katerin ile Philippe, ancak kendi şekillerini seçebiliyorlardı. Genç kadın, başlığı omuzunda sarkan, bornos şeklindeki mantosuna sa-rınmıştı... Denizin enginliğini da ha iyi seyredebilmek için başını eğmişti. Dolaşırken, tesadüfen, Phillippe denizle onun arasına rastladığı zaman memnundu, onu görmekten hoşlanıyordu, çünkü
Hakikî bir deha istidadını daha ilk
adımda baltalayan hoca kimdir?
"Harika çocuk,, unvanını hakkile kazanan küçük fakat hakikatte büyük ressam Haşan kaptanı, öğretmeninin içler acısı istihfafı karşısında, babası mektepten almaya ve çocuğu mektepsiz bırakmaya mecbur oldu,.
O ün «Harika Çocuk» Haşan Kaptan’ın babası Arif Kap-tan'dan dikkate şayan bir mektup aldık. Mektubu okuyucularımızın ve ilgililerin insaf nazarlarına sunuyoruz:
«Haşan Kaptanın resim sergisi dolayısiyle gazetenizin bir iotidadı tanıtmak hususunda yetki sahiplerinin kanaatlarına bir çok defalar yer vermesini şükranla karşılıyorum :
Sanatta takdir kadar tenkid edilmenin de mukadder olduğunu bilenlerdenim. Yalnız mesele tesadüfen işlenmiş bir hatadan ibaret olsaydı, bugün okulsuz kalmış olan çocuğumun acı durumuna rağmen belki öğretmenlik haysiyeti adına susmayı tercih edebilirdim. Fakat yapılan çirkin bir hareket, gizli kapaklı ve âdeta teşkilâtlanmış bir halde devam etmektedir.
Gazetenizin iki mart tarihli nüshasında uir ortaokul öğrencisi imzası ile )ayınladığınız (Altın mı yoksa simsiyah mı?) başlıklı yazının Haşanı okulsuz bırakan bir hâdisenin devamı olduğunu sezmiş olsaydınız, bunun bir çocuk yazısı olmadığını anlıyacak ve eminim ki bu yazıyı basmayacaktınız. Zira bu ya zının tel: hedefi; resim sanatı hak kında temelsiz ve baştan aşağı yanlışlar ve bana isnat edilen birtakım saçma sapan sözlerle, Türk ve yabancı otoritelerin harika çocuk diye vasıflandırdıkları bir istidadı baltalamaktır.
Okula bu yıl başlamış yedi yaşındaki bir çocuğun okul sevgisini, heyecanını, öğretmenlerine verdiği önemi ve saygı hissini düşünebiliriz. Bütün bunlara karşı çocuklarımızın öğretmenlerinden beklediği şey şefkat ve sağduyu değil midir?
Hasan’ı okulsuz bırakan hâdiseye gelince :
Sarar Okulunda bulunan oğlum sergisi açıldıktan iki gün sonra sınıfta öğretmenin kendilerin anlattığı dersi dinlerken, kapı açılıyor ve yanında diğer sınıfların öğretmenleri bulunduğu halde başöğretmen Bayan Macide Atatuğ içeri giriyor. Çocuklara bazı şeyler sorarak, def terlerine baktıktan sonra Hasan’ı tahtaya kaldırarak çocuktan sergide teşhir ettiği resimlerden bazılarını çizmesini istiyor. Sergisinde bir renk cümbüşü halinde görünen bu resimlerin eline tutuşturulan bir te ,
onda zarafet vardı, çünkü o boylu idi, şıktı, yakışıklı idi.
Evvelâ kesik cümlelerle konuşmaya başladılar:
— O! Philippe, cidden sigara içmeği arz uediyor musunuz?
— Hayır! Alışkanlık.
— Şu halde içmeyin.
— Tütün kokusundan lıoşlan* mıyormusıınuz?
— Hoşlanmak değil, fakat bu akşam...
Philippe anladı, portakal ağaçlarının saçtığı ince kokuyu içine çekerek, sigarasını içmekten vazgeçti.
Gecenin tatlılığına çabuk kapılarak, onu müteessir edenin, kendisinden bahsetmeğe, sanki onunla meşgul olacak birine açılmak ihtiyacını sevkedenin, Ka-terin olduğunu fark edemedi. Mırıldanarak:
— Evlenmiş olsaydım, hayatım ne olurdu diye düşünüyorum
— Bilinir mi?
— O! tabii, oyunda kâğıt dağıtırken gibi... bazı anlar oluyor ki, ça sevimli bir bekârım, bâzı anlar oluyor ki ben yalnız iptilâ lan olan, oldukça sevimli bir ke-kârım, bazı anlar ise, muhakkak dövüşmeğe, cenkleşmeğe ihtiyacım oluyor ve dövüşlerim pek şerefli olmadığı için, o anlardan nefret etmek ieap ettiğim onlar-dır. Kumar oynarken kendimi üstün hissediyorum. Hakikatte hepimiz mağruruz.
— Öyle mi zannediyorsunuz?
— Ah bilmiyorum? İnsanın gayesi olsa... fakat gaye olsa, neden ona erişmek istensin? Gururdan mı? Şu halde?...
Katerin alayla:
— Demek siz servetinizi gurur uğruna kumarda kaybettiniz?
— Evet ve hayır... bu çok karışıktır... bakınız! eğer tekrar doğmak kabil olsaydı, ya tam ma nasile akıllı veya tam manasile isaf doğmayı arzu ederdim. A-kıllı doğsaydım ne yapardım
beşşir parçası ile karatahta üstünde canlandırılması teklifi çocuğa garip geliyor sade, öğretmenlerine saygısızlık etmiş olmamak endişesiyle mümkün mertebe bunları ifadeye çalışıyor. Bu çizgilerden bir-şey anlamıyan başöğretmen çocuğa; .Şuraya bir köpek resmi çiz bakalım!. diyor. Haşanın tahtaya çizdiği köpek de makbule geçmediği için, öğretmenlerden biri tarafından çocuklara bu hayvanın neye benzediği soruluyor. Acaip hayvan adları sayan öğrenciler arasında gülüşmeler, alaylar oluyor.
Fai.at bütün bu sahnenin bir inak adı var ki, pedagoji ilminin ve öğ-■etm r.lik mesleğinin yüzünü kızartabilir. Zira, tertip edilen bu sahneye cıtdan başka öğrenci daha katı-.ıp çocuklar birbirinin ve sınıf ar-kadasıarının müvacehesinde kıyaslanmaya başlanıyor. Tebeşirle tren çizmişini, köpek yapmasını ağacı cğaca benzetmesini becerebilen i-klnri çocuk «asıl harika çocuk işte bu', diye okşanıyor ve Haşana bir
21 Nisan
He-
ikramiye çekilişi Çocuk saplarına tahsis edilmiştir.
31 Mart
akşamına kadar Bankamızda açılacak en az 50 lira bakiydi Çocuk Hesapları bu çekilişten faydalanırlar.
150 lira bakiyeli Çocuk Hesaplan diğer ikramiye çekilişlerine de katılırlar.
Türkiye İş Bankası
(390)
DOKTOR
Aziz Tevfık Yeginsoy
DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarım her gün saat 15 den itibaren kabul eder.
Hamamönü Halk Eczanesi karşında, Nizameddin apartmanı No. 2 — Tel: 15343.
vermedi, gidiyordu, beylik ol-
onu bilmiyorum, fakat dünyaya saf olarak gelmiş olsaydım, gö-remiyeceğim , anlıyamıyacağım bir gayeyi düşünmeden, yoluma giderdim. Bu gün öğleden sonra Madam Dumez’de düşündüğüm gibi, siz, ben, faydasızlar, tembeller, bu gecenin güzelliğinde bir hiç olan bizlerin duyduğu, gayeye erişmenin verdiği zevkin, halen duyduğumuz zevkin ayni olduğunu düşünmezdim.
— O! bu akşam nekadar da derin düşünüyorsunuz, diye Katerin lâtife etti.
— Bu akşam?... Ne yapayım... Bu, çocukluğumdan beri beni meşgul eden bir fikirdir. Bu dünypdh, yapılacak bir şeyin mevcut olması lâzım ğelir. İşte ben bu yapılacak şeyin ne olduğunu bulamadım, belki kötülük bundadır. Acaba siz Katerin mes'ut musunuz?
Genç kadın cevap Gezintileri hoşuna Philippe’in cümleleri masına rağmen, münakaşa zuu olabilecekleri için, gecenin keranlığına yaraşıyordu.
Yolun nihayetinde, çim sallanın yanına ve kuşluğun pek yakınına varmışlardı. Katerin gülerek kafesi gösterdi:
— Burada yüzelli tane ufak kalbin çarptığını biliyor mıısu-
Philippe müstehzi:
— Alay etmeyin... onları seviyorum, bununla beraber, tam manasile ne akıllıyım ne de saf.
— Hayır! o değil, fakat mes'ut olmaya karar vermiştiniz de...
— Bununla siz mes’ut olmaz mısınız Philippe?
— Ne zaman mes’ut olduğumu bir oyundan sonra, masadan kalktığım ve kârım cebimde olduğu size söyleyim: Kumarhanede, iyi lıalde, rakatça bacaklarımı uzattığım, vücudumu dinlendirdiğim kanapenin etrafında kızları topladığım zaman. Siz Katerin, kumarhanelerin havasını bilemezsiniz, oradaki serbestliği tasavvur edemezsiniz., galip olan ben için, lıcr şey mümkün, lâkin istediğini bir şey yok.
— Bütün bunlardan sonra vicdan azabı duyulmaz mı? diye soran Katerin’e:ı
(Devamı var)
başk sının hakkını yemiş gibi istihfafla bakılıyor.
Bundan sonra, sergiyi açmak lût-funda bulunan ve çocuğu bütün dün yada nadir bir istidat olarak efkârı umumiyeye tanıtan Millî Eğitim Bakanını rahatsız etmeğe pek cesaret edemiyerek, Haşan hakkında yazdığı makale ve radyoda yaptığı bir açıklama ile kanaatlarını söyli-yen yetki sahibi kimselere başöğretmen tarafından telefon ediliyor ve : «Okulumuzda gerçek bir harika çocuk var onun da babası ressam, fakat bir eksiği adı Arif Kaptan değil!» deniyor.
Ne hazindir ki; bu başöğretmen sadece oğlumun izzeti nefsi ve maneviyatı ile oynamakla kalmıyor telefondaki sözleriyle bu alanda o-torite sayılan ve memleket sevgisi ile bu işe önayak olanlara da fesat bir zihniyetle leke sürmeğe çalışıyor. İşte bu hâdiseler yüzünden pek haklı olarak okuldan ve öğretmenlerinden ürken çocuğumu bu okula göndermeğe imkân kalmadı.
2 mart tarihli nüshanızda çıkan yazıda bu baltalayıcı zihniyetin kaynağını sezdiğim zaman yukarıda anlattığım hâdise daha çirkin, daha korkunç bir mahiyet aldı. Zira, yaptığım tahkikata göre; masum mini mini tenkidçimiz ortaokul öğrencisinin annesinin Sarar Okulu öğretmenlerinden olduğunu anladım.
Haşan Kaptan hiç kimsenin hakkını yemiş değildir. Memlekette ortaya çıkacak böyle binlerce istidat olmasını bir Türk Vatandaşı olarak hepimiz isteriz. Fakat yabancı sanat tarihçilerinin bile hayranlıkla karşıladıkları bir istidadı sırf kıskançlık ve haset duygulariyle baltalamaya çalışmak hem memleket, hem de öğretmenlik namına çok a-
Bu mektubumun 2 mart tarihli nüshanızda çıkan ve kötü niyetli kimselerin paravanasından başka bir şey olmıyan zavallı küçük ten-kidciye cevap olmadığını yalnız, bu yazının öğretmenlik adına kütlemeye çalıştığım müessif bir hâdiseyi eşeliyerek beni bu açıklamayı yapmaya mecbur ettiğini bilmenizi isterim. Saygılarımla...»
Ârif KAPTAN
İstanbuldan Manzaralar!
İstanbul’un doğru yolunda gece yarısı
«— Haaaaaaayyyt! Anam babam...!»
Bunun eski naralardan tek farkı ve tulumbacı âvazesinden yegâne ayrılığı, «Anam babam!» ın arkasından «karada kaplan, denizde aslan, var mı bana yan bakan?» tekerlemesinin gelmeyişidir.
Yoksa, feryat o feryat, haşmet yine o heşmettir.
Bu da; gecenin ıssızlığında salıverilmiş, fındık ayak’la sandık koşturanların narasının, uykulu havayı yırtan bir örneğidir.
Yalnız, değişen devir ve nizamı alemin bugunkü şartlarını gözönü-ne alacak olursak, bizi yatağımızdan sıçratan bu nara’nın mahiyeti de hemen başka bir veçhe ile karşımıza çıkıverir.
Günün erken saatlerinden itibaren bir an kovanı gibi işleyen, genç ihtiyar, güzel çirkin, kadın erkek, bir sürü kalabalıkla dolup taşan, şehrin bu en mutena ve meşhur caddesi; şimdi ıssızlaşan sokak başlan ile insanda adeta tuhaf bir ürperti uyandırır.
Türlü necasetle yer yer noktalanmış olan düzgün trotuvarlar üzerinde, bir cambaz mahareti ile sekerek giden gece işçileri ile devriye gezen polislerden başka kimse görülmez...!
«Doğru yol» un en karakteristik gece ziyaretçilerini de ihmal ve inkâr etmemek gerektir. Bunlar, ne kadar sıkı arama tarama yapılsa, ne Içadar ciddî tedbirler alınsa ve ne kadar kökü kurutulmaya çalışılırsa, o kadar muannit bir ısrarla, sanki kaldırım taşlarının arasından çıkıyormuş gibi, yine de fışkırır, mevcudiyetlerini belli ederler.
Saat gece yarışını geçti, caddeden de el ayak çekildi değil mi? Yukarıda saydığımız manzaradan farklı olarak göreceğimiz bir husus da şudur :
Evvelâ ince bir kaç ökçenin çıkardığı keskin sesler...
Trik trak! Tik tık! Trik trak!
Kuytu bir kapı içinde sigaralarının ateşlerini avıçlan içine almış, yayvan yayvan konuşan iki gölge!
•— Geliyorlar ağabi...!»
«— Sahi mi Salim? Affrin ulan be! Affrin sana! Hay koca köfteler hay...! Demek iş tamam ha.?
«— Heh heh heh! Kaçar mı hiç ağabi? îş sen mangizden haber
«— Hıııııptsın! (Sarımsak ve alkol kokulu bir geğirtiden sonra) korkma sen be anam babam! O dediğinden yana iyiyiz...!»
Bu sırada, trik trak! Akisler yapan iskarpinlerin sahipleri de bir ışık altından geçerler.
Önde yürüyen, iri yarı, şişman, püskürme et benli, gözü kaşı rastıklı, elinde kocaman çanta taşıyan, mantolu bir kadındır.
Sakın vücudunun sakaletine bakıp da mesleğindeki dirayetinden şüpheye düşmeyin. Kendi sahasında kabiliyeti inkâr edilemez bir as’tır.
Arkasından üç tane taze ilerlemektedir. Bunlar öndekinin tam aksine narin, zarif nahif havva kızlarıdır. Yüzleri kirece düşmüş de bütün kese sabuna rağmen beyazlığını kaybetmemiş intibaını veren tuhaf bir renk taşımaktadır. Adeta, bir çamurlu su birikintisinde anaç kazı
7.30
7.31
1.00
sİ.
21.15 Kon
21.30 Müz
RADYOSU
6 MART 1950 PAZARTESİ
) M. S. Ayarı.
I Müzik: Hnrry HorJlck Orkestranı
i Haberler ve hava raporu. ) Müzik: Hafif müzik (Pl).
i Günün programı.
) Müzik. Çegitll parçalar (Pl).
) Kapama.
? Açılın ve program
) Müzik: Şarkılar
) Haberler.
) Müzik: Melodiler (Pl).
) öğle gazetesi.
i Müzik: Tango, rumba ve sambalar (Pl).
Hava raporu, akgam programı ve
17.58 Açılıg ve program.
18.00 M. S. Ayarı
18.00 Müzik: Film yıldızlan geçidi (Pl).
19.00 M. S. Ayan ve haberler.
19.15 Geçmigte bugün.
19.20 Müzik: Karışık şarkılar.
19.45 Müzik: Tarihi Türk müziği.
20.15 Radyo gözet
20.30 Müzik; Radyo senfoni orkestrası:
1 — Beethoven - 6 ncı senfoni (Pastorale)
2 — Glinka ) Ruslan ve Ludmlllo Uvertürü.
zlk: Beethoven: Piano ve Viyolonsel için Sonat (La majör) Çalanlar: Antonio Saldarelll - Vio-lonsel Harold Von Goertz - Piano.
22.00 Konuşma: B. M. M. saati.
22.15 Müzik: Şarkılar.
22.45 M. S Ayan ve haberler. 23.00 Program ve kapanış.
İSTANBUL RADYOSU 6 MART 1950 PAZARTESİ Açılıg ve programlar
Haberler
Şarkı ve türküler (Pl).
Hafif öğle mllzlCİ Çalan: Adalar Orkestrası Memleket Türküleri (Pl). lumba ve sambalar (Pl).
Serbest saat.
(Konuşma veya müzik) Joiıann Sebostian Bach’dan iki Programlar ve kapanış.
emleket türküleri ırkı ve türküler rlerl
□notlar (Pl). müzelerini geziyoruz, orkestradan melodiler
«Pl) türküler
00
15 Rı
30
15.00
17.57
18.00 Me
18.20 Şaı
18.40 Saz
19.00
19.15 Sor
20.00 İstanbul
20.10 Küçük o
20.30 Vals musette’le
20.40 Şarkı ve
21.15 Fasıl h(_ , __
cHicosfcdr» 1 — Peşrev 2 — Yok hilâfım 3 — Bana hemdem eyltç yen 4 — Gönlümtt duçar eden 5 Vazgeçti oönfil 6 — Taksim 7 — Rij/osta çe-smi ahuku 8 — Geçli âlâmı firakın 9 — Aksam olur 10 — İzmir’in içinde 11 — Longa.
22.00 Dinleyici İstekleri
(Klâsik batı müziği)
22.45 Haberler
23.00 Dans müzlfel (Pl).
23.30 Programlar ve kapânıg.
Emel Derya

İKRAMI YELİ AİLE CÜZDANI
Sahipleri arasında
2 nci Noter huzurunda çekilen kuranın talihlileri
Çiltehavuzlordaki 5 - er odalı, bahçeli iki EV’i kazananlar
1 B. Mithat Gökyıldız - 3969 No. lu Cüzdan sahibi - BURSA
2 Bn. Semiha Gürbulak - 119 No. lu Cüzdan sahibi - BURSA
Yılda her 100 mü§teriden
İSTANBUL :
Vesil Hızlı
Zekiye Özcanlı Nezahat Goloğlu Behice Yelutaş Ya^ar Aydeniz Can FIlipoçi Feridun Sakar Haşan Karahan Komynis Apostolidis Cemal Er
Saydan Saydan Arife Emsa Akyüğün Abdülkadir Tııksavul İsak Saleno
Abidin Kaparlar Müzeyyen Kabaali Cemal Vural Semahat Engin Muzaffer İyiyürek Nezahat Yengin Osman Kemal Güven Poliksini Vasllyadls Hayım Gülcü Zehra Sinav Dimitri Varlaş Mefharet Arkın Ali Özbek Abdi Çelki Hacer Deniz Nevart Refaelyan Kerim Erbay Nuri Ergök
Vahram Araksenyan Bedriye Yeğinsoy Fethi Aktuna Nevvare Duray Naciye Kaymak Adil Ziya Saadet Demirsü
Orhan Ferruh Eyüboğlu
Alisen Pekin
Ayşe Altınok Şükrü Açıkgöz İbrahim Zeki Aktın Münire Dede İsrail Nekri
Yorgi Paulidi Terzioğlu
birine hediye edilen pora
Marika Triferidis
Alper Konuk Sıdıka Savaşman Nişan Mlnasyan Mustafa Avcı oğlıı Fortiine Kalmo Nihat Çakmak Maryantin Bandoğlu N'ükhet Ünsaç Şöhret Tur Müveddet Kipmen Refik Kapıdağ Muallâ Gökçeer Ayşe Akın Mehmet Gürbüz Fortiine Dersahakyan Hüseyin Erdinç Necati Altıntaş Hayret Clntan Yıldız Evrensel Müberra Cin Sedat Yegiil Barkevik Öksüzyan Albert Guakil Ermine Kundakçıyan Salâhattln Aybar Yorgi Vavulos Huriye Dalaman Maksut Tepe Marika Maruli İlyas Kıfalas Ester Caffe Gerendaş İştivan Fazilet Duran Zehra Saraç Şevket Özveren Mürüvvet Olgaz Simaro Azuestari Hayretin Araşan Fani Nata Şükran Özakalın Renan Beyce Nuri Akgemi Mehmet Temiztürk
İZMİR:
Haşan Güldeıniı-Süleyman Bayraktar Yusuf Koruyan
ikramiyelerini kazananlar:
Özet Saydam Remo Sassos Sabahattin Şenocak Yeşin Buldanlıoğlu İbrahim Bozoklar Kıymet Artun Mahmut Canlar Mehmet Ali Çaydam Halil Gökçül Mehmet Aykoler Ömer Derlcloğlu İbrahim Diril
ANKARA:
Yavuz Üstün Bahtiyar Demirağ Sabiha Zapçı Meliha Karadavut Leonie Tseou Cevdet Aytemelli Ayhan Toker Ahmet Şenocak Kemal Emeksiz İbrahim Tiirkes Zehra Sargın Zeki Aracı Ali Araş
BURSA:
Selâmi Karaboncuk Ahmet Şuha Sıdal Sıdıka Özpekin Nüzhet Özsöztürk Resmiye Kışlalı Huriye Örgen
ADANA:
İsa Akpınar Arife Pusat İsa Akpınar Nurettin Sözüdüz İsmet Ramazanoğlu
KONYA: Ayşe Şenli Maide Balıadırtiirk Mehmet Özbatman
İSKENDERUN:
Fikar Ersözlü
EMLÂK BANKASI
Türkiye Cumhuriyeti Emekti Sandığı
Yukarıda adları yazıl olan müşterilerini z 100-er lira kazanmışlardır.
YAPI VE KREDİ BANKASI
Gene! Müdürlüğünden
1 _ Genel ve katma bütçeli idarelerle, sandığımızdan ve özel idareler Emekli Sandığı ile, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından (eski emekil olarak) maaş almakta olan emekli, dul ve yetimlerin maaşlarının ıskontosu, sandığımız adına yüzde 8 faizle ve aşağıda gösterildiği üzere bulundukları yerlere göre, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile Türkiye Emlâk Kredi Bankasınca yapılacaktır :
7 Mart 950 Salı gunu saat 20.30 da
ANKARA HALKEVİNDE Çoruh’un 29 uncu kurtuluş yıldönümü münasebetiyle Çoruh Yüksek Tahsil Talebelerine Yardım Derneği menfaatine: ÇORUH GECESİ
(10036)
)—^^t~^Siirpriz Marka Bir Gömlek «■■■■■■■■
BİR VİLLA KAZANDIRIR
Ayrıca bol ve zengin hediyeler 7.5 - 23.50 lira arasında her keseye elverişli 20 çeşidi vardır.
Ankarada satış yerleri:


2 — a)
b)
c)
d)
e)
f)
g)
h)
i)
Genel Bütçeden
Vakıflar Genel Müdürlüğünden
Orman Genel Müdürlüğünden
Ankara Üniversitesinden
İstanbul Üniversitesinden
İstanbul Teknik Üniversitesinden
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünden
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünden
Sandığımızdan
Maaş almakta olup da Türkiye Emlâk Kredi Bankasının şubeleri bulunduğu Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Samsun ve Eskişehir-de ikâmet etmekte olan emekli dul ve yetimlerin maaşları bu şehirlerdeki Türkiye Emlâk Kredi Bankası şubelerince iskonto edilecektir.
Sözü edilen şehirlerden başka yerlerde ikâmet etmekte olan emekli, dul ve yetimlerin maaşları ise bulundukları yerlerin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Şube ve Ajanslarınca iskonto edilecektir.
3 — P. T. T. Genel Müdürlüğü Özel İdareler Emekli Sandığı ile Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankalarından (eski emekli olarak) maaş alanların iskonto muameleleri ise, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Samsun ve Eskişehirde ikamet edenler de dahil olduğu halde, bulundukları yerlerin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Şube ve Ajanslarınca yapılacaktır.
Keyfiyet ilân olunur.
(1342)
(135)
Devlet Denizyolları ve Limanları işletme Genel Müdürlüğünden
1— Yolcu vapurlarının hareket gün ve saatleri Ankarada aşağıdaki yerlerden Öğrenilebilir:
13137) d. Denizyolları Ankara Bürosu Şefliği
11CT2)^ Yataklı Vagonlar bürosu
1^)45^ D- Demiryolları Danışma Bürosu
2 — Yabancı memleketlere sefer yapan vapurların bilet ücretleri 13137 No. dan sorulabilir. 2788 (1348)
yapılacaktır
Programımız, Çoruh’tan hususî surette getirttiğimiz eldpin çeşitli Çoruh millî oyunları Kara-böcekler ve sair sürprizlerle
Neriman Altındağ
Ve saz arkadaşları refakatile dolu ve zengindir.
Yerlerimiz numaralıdır ve şehrin her semtine otobüs temin e-dilmiştir.
Davetiyeler:ı Anafartalar cad. Belediye yanında No. 124 - 126 Cemal Tanyücel terzihanesi. Sa-manpazarı ve Yenişehir P. T. T. merkezlerinde satışa arzedilmiş-tir.
Gece Halkevinden de temin e-dilebilir.
Düzeltme
Dünkü nüshamızda intişar eden «Alenî teşekkür» ilânının sonu ..Mülga D. Ziraat İşletmeleri Kurumu Memurları» olacakken «Muğla...» olarak çıkmıştır. Özür di-
ler düzeltiriz.
Düzeltme
Dünkü nüshamızın 2 nci sayfasında intişar eden TEŞEKKÜR ilânının sonunda «Eşi Medlha, oğlu Necdet ve akrabaları» olacakken bir tertip hatâsı olarak «arkadaşları» olarak çıkmıştır. Özür diler düzeltiriz.
(392)
Bu nüshada Yazılşlerlni fiilen idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer: Güneş Matbaası
f
iaşe Piyangosu
Ankara Şoförler Derneğinin tertip ettiği İaşe Piyangosu 8 Nisan 1950 tarihinde Ankarada Sarar Okulunda Millî Piyangonun küreleri ile çekilecektir. Aziz vatandaşlarımızın bilgi edinmelerini bir defa daha rica eder, evvelce biletlerimizi almış bulunan muhterem yurttaşlarımızdan keşide tarihimizin tehiri dolayısile özlir dileriz.
ERKUT KAMELYA BALCILAR
Anafartalar Cad. No. 234 Anafartalar Cad. No. 34 Hikmet Balcı, Anafartalar
U; Cad. No. 90
ERGİ İ. ERLER MEHMET ERLER
Bankalar Cad. Ulus Meydanı Ulus Meydanı
ORTAÇ
ANAFARTALAR CAD. No. 224
Gömlekle beraber kuponları ısrarla İsteyiniz. (337)
Haşiyeli
Milletvekiller Seçimi Kanunu
Hazırlayanlar:
SAİT KOKSAL
İsparta Milletvekili
İHSAN OLGUN
Yozgat Milletvekili
Ankara Şoförler ve Otomobilciler Derneği Başkanı RECEP DEĞİN
™3. C.G. Verem Aşısı
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No., lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak istiyenlerln her gün saat 9 - 13 arasında müracaat etmeleri rica olunur.
Memurlar Kooperatifi arkasında Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği merkez binası
İçinde kiler:
Haşiyeli kanun metni, Hü kûmetin ön tasarısı, ilim hey’eti-nin hazırladığı rapor ve kanun metni, hükümetin Meclise sunduğu tasarı, geçici komisyon raporu, Demokrat ve Millet Partilerinin ilim heyetine sunduğu raporu ihtiva etmektedir.
Ayrıca; İdare âmirleri, yargıçlar, zabıta âmir ve memurlarını, köy muhtar ve İhtiyar hey’ etleriyle her kademe seçim kurullarım ilgilendiren maddeler ay n, ayrı gösterilmiştir. Seçim mevzuunu aydınlatan mükemmel bir eserdir.
Flatı (3) liradır. Satış ve tevzi yeri: Ankara A K B A
Kitab evidir.
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5.000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bir Gömlek ile sahip olacaksınız.
Her satın alacağınız gömlek için numaralı bir kart verilecektir. SÜRPRİZ Poplin gömlek Hatlarımızı takdim ediyoruz
750. 780. 840, 090, 1075,
1200, 1300, 1380, 1440
Pijamalar: 1050 Kr.
ZAFER
6 - 3 ■ 1950
I
Beşiktaş Takımı dün Fener Bahçeyi 1-0 mağlup etti
Oyunun yegâne golü, dün çok güzel bir oyun tutturmasına rağmen Cihadın ıskasından oldu
Fenerbahçe takımı dün de, her zaman olduğu gibi çok kötü bir takım tertibile sahaya çıkarak, mağlubiyeti önceden kabul etmiş vaziyette idi...
İstanbul, 5 (Hususî surette gön-1 veriyor, uzakfan atılan hafif şütü ı İkinci devre
derdiğimiz arkadaşımız bildiriyor): Cihat çeviriyor. | Oyuna Beşiktaşlılar başlıyorlar
İstanbul likipde senenin en mühim maçının yapılacağı İnönü Stadı, havanın yağmurlu ve rüzgârlı olmasına rağmen tıklım tıklım dolu...
Saat 15.15 te evvelâ hakem Sulhi Garan çıkıyor, arkasından da takımlar sahada yerlerini şu kadrolarla alıyorlar:
BEŞİKTAŞ
Mehmet Yavuz, Vedii Nusret, Maruli, Faruk, Süley., Kemal, Bülent, Hüse., Şükrü
FENERBAHÇE
Erol, M. Ali, Cemal, Lefter, Halit
Hilmi, Kâmil, Müjdad, Selâhattin, Ahmet Cihat
Fenerliler oyuna deniz tarafındaki kaleden başlıyorlar. İlk akınlar karşılıklı geçiyor.
11 inci dakika:. Şükrü içeri girerken Ahmet yetişerek tehlikeyi önlüyor.
12 nci dakika: Kemal’in çok kuvvetli şütünü Cihat fevkalâde şekilde kurtarıyor. Beşiktaşlılar vaziyete hakim. Şükrü ve Bülent tehlikeli inişler yapıyor. Bu arada Ci-had’m yerinde ve çok güzel bir kur tarışı... Fener kalesi bir tehlike daha atlatıyor...
15 inci dakika: Fenerin soldan iki hücumu kolaylıkla durduruluyor. Akabinde Selâhattin’den topu söken Şükrü içeri girerken hakem Beşiktaş aleyhine favul veriyor. Beşiktaşlılar Fenerbahçe kalesi ö-nünden ayrılmıyorlar. Tehlikeli va ziyetler birbirini takibediyor.
17 nci dakika: Lefter ilerliyor. Or taladığı top Beşiktaşlıların ayağına çarparak korner oluyor. Sağdan ge len tçpu Mehmet yumrukla uzaklaştırıyor. Top Şükrü’de, Hüseyine
Dakika 19: Beşiktaşlılar yine sol- j bir frikik kazanıyorlar. Cihat’la dan iniyorlar. Hüseyinin uzaktan Şükrü çarpışıyor, fakat top Cihat’ta şütünü Cihat ancak yumrukla kor-1 kalıyor.
nere atıyor. Şükrü’nün korneri ne- 4 üncü dakika: Top Lefter’den ticesiz. t Mehmet Ali’ye, ondan da Cemal’e
cesiz. | Mehmet Ali'ye, ondan da Cemal’e
Akınlar bir müddet karşılıklı de I geçiyor. Vole bir şüt... Beşiktaş ka
vam ediyor. Bu arada Fenerliler üs-tüste firikik kazanıyorlarsa da istifade edemiyorlar.
35 inci dakika: Selâhattin, Bülent ten topu sökerek Halid’e kadar u-zatıyorsa da Halid ofsayd...
37 nci dakika Şükrü içeri girerken Kâmil yetişip topu taca atıyor.
Dakika 39: Erol - Lefter kombinezonu, fakat Vedii keserek kornere atıyor. Lefter’in nefis bir korneri. Mehmet İska geçiyor, fakat Fener muhacimlerinden biri topu kafa ile avta çıkarıyor.
Fener vaziyete hakim oluyor. O-yun Beşiktaş kalesi önünde oyna-
41 inci dakika: Ahmet ilerliye-rek 20 pastan şütünü atıyor. Top kalenin üstünden ve çok yakından avt oluyor.
Son dakikalarda Bülent’in şütünü Cihat tutuyor. Akabinde Kâmil Bülent’e favul yapıyor. Beşiktaşlılar atışı yapar yapmaz hakemin dü düğü devrenin bittiğini ilân ediyor. İlk devre: 0 - 0.
leşinin üst direğini yalıyarak avta gidiyor.
5 inci dakika: Hüseyin’le Hilmi topa çıkıyorlar. Fener aleyhine ortadan ve 20 metre mesafeden firi-kik. Fenerli oyuncular dıvar yapıyorlar. Şükrü’nün hafif bir vuruşu, top karşı taraf oyuncularına çarpıp kaleyi buluyor. Cihat ayak uza tıyorsa da İska geçiyor, Gol... Beşiktaş: 1, Fener: 0.
Dakika 8: Fenerliler Ahmed’i ileri alıyorlar. Fener hücum hattı ileride tutunamıyor, Beşiktaş müdafaası gayretli.
11 inci dakika: Beşiktaşlılar tekrar Fener kalesini sarıyorlar. Şükrü Selâhattin’i geçerek müthiş bir şüt atıyor. Fakat top kale direğine çarparak içeri girmiyor. Fenerlilerin böylelikle hatırı sayılır bir tehlike daha savuşturuyorlar.
Akabinde topu söken Bülent Cihat’la karşı karşıya kalıyor. Bu defa da Müjdad yetişerek tehlikeyi ön
15 inci dakikada yağmur ve rüzgâr şiddetini arttırıyor. Saha bir
ANKARA LİG MAÇLARINDA
çamur deryası halinde. Oyuncuların bir kısmı adeta tanınmıyacak hale gelmiş...
17 nci dakika: Erol sağdan iniyor ve şütünü çekiyor, fakat top Meh-med’in ellerinde...
Biraz sonra Ahmed’in sert bir şütünü Mehmet fevkalâde şekilde
kurtarıyor. Nisbî bir Fener haki-
miyeti lâkin Beşiktaş müdafaası e-nerjik ^müdahalelerle rakip ’’ taraf
muhacimlerine fırsat vermiyor.
Oyun bir müddet karşılıklı akın-
larla geçiyor. Top kotrolü daha güç leşiyor.
37 nci dakika: Fenerliler bütün
hatlariyle ileri çıkıyorlar. Buna mu kabil Beşiktaş ta müdafaaya ehem miyet veriyor ve forları geride üs-tüste kurtarışlar yapıyorlar.
39 uncu dakika- Selâhattin’in 30
metreden frikiğini Mehmet çıkarak kapıyor. Beşiktaşlılar topu üstüste taca atarak vakit kazanmak isti-nefis bir ortası Beşiktaş kalesi içine yorlar.
44 üncü dakikada Halid’ih soldan
düşüyor ve Mehmed’i aşıyor. Geri gelen Süleyman yetişerek uzaklaştırıyor ve böylece Beşiktaşlılar büyük bir tehlikeyi atlatıyorlar. Meh med’in uzaktan uzun bir vuruşu kur tarmasını müteakip te oyun 1 - 0 Beşiktaşlıların galebesiyle sona eri-
yor.
Beşiktaş takımında: Şükrü ve Faruk, Fenerbahçeden de Cihat ve Hilmi bilhassa temayüz ettiler.
Dünyanın da kuyruğu var!
Londra, 5 (AP) — Sovyet astronomları dün, arzın -tıpkı bir kuyruklu yıldız gibi- gazlardan mürekkep bir kuyruğu olduğunu bildirmişlerdir. Bu kuyruk, 100 bin ilâ 120 bin kilometre uzunluğundadır.
Tass haberler ajansının Londra-da basına dağıtılan bir haberine göre Sovyet İlimler Akademisinden Vasili Fesenkof, bu kuyruğun, arzın güneşe karşı olan cephesinde bulunduğunu bildirmiştir. Mumaileyh, kuyruğn, arzın etrafını çeviren hava tabakasının üst katlarındaki gaz kayıpları neticesinde vü-cüde gelmiş olduğunu açıklamıştır.
Fesenkof, dünyanın karanlık cihetinde bir parlaklığın mevcudiyetinin şimdiye kadar diğer astronomlar tarafından da bilindiğini, fakat • Burjuva ilim adamlarının ve bilhassa Amerikalı ve İsveçli astronomların bu parlaklığın meteor zerrelerinden mürekkep olduğunu ileri sürdüklerini, şimdi ise bu na-zariyenin çürümüş olduğunu, iddia etmiştir.
Demirspor Gençlerbirliği ni dün 2-1 mağlup etti
Muhafız gücü - Hacettepe berabere
Adana’dan intibalar
Türk - Italyan
★ (Baş taralı birinci de) laşma olarak kabul etmektedir.
Bununla beraber ayni çevreler bu andlaşmanın askerî bir mahiyeti ha iz olmadığını ve bilhassa demokrat memleketlerin savunma hatlarının bir komünist tecavüzüne karşı kuv vetlendirilmesi bakımından kıymet arzettiğini belirtmektedirler.
Bu çevreler ayni zamanda Tük -talyan andlaşmasının ilerde genişliye rek bu bölgedeki diğer memleketleri de içine almak suretiyle tam bir Akdeniz andlaşması şekline girmesi ihtimalini ileri sürmektedirler.
■k (Baş tarafı birinci de) den Sarısuyun kuvvetli bir sel halinde Eskişehire doğru ilerlediği ve Türkkuşu kampını kapladığı haber alınmıştır. Kamp halen sular altındadır. Bozöyük Kaymakamı kampa hareket etmiştir. Eskişehirde seli karşılamak için esaslı tedbirler alınmaktadır.
Dün şehrimizde lig maçlarına 19 Mayıs Stadyomu iç ve dış sahalarında devam edildi. Havanın sabah tan yağışlı olması yüzünden günün ilk karşılaşması olan Muhafızgücü - Hacettepe maçı dış sahada oynandı.
Oyunun ilk dakikasında M. Gücü soldan yaptığı bir akında top kale önünde Halil’e geldi. Halil yakın mesafeden takımının birinci golünü yaptı.
M. Gücü bu golden sonra açılarak, oyunda nisbî bir hakimiyet kurdu. Sık sık Hacettepe kalesi tehlikeli anlar yaşadı.
10 dakika kadar devam eden Muhafız baskısından sonra Hacettepe, oyunda tevazünü tesis etti. Nitekim 19 uncu dakikada sağdan Tarığın ortasını Muhafız kalecisi elinden ka çırdı. Zam •- nda. yetişen Burhan bu fırsattan faydalanarak Hacettepe-nin birinci golünü yaptı. Vaziyet: 1-1 oldu.
Oyuna hızlı bir tempo ile başlı-yan M. Gücü tekrar Hacettepe kalesini sıkıştırmıya başladı. Nihayet 28 inci dakikada Sabahattin Hacettepe müdafaasını geçerek Muhafızın 2 nci golünü yaptı.
İkinci devre
Oyuna yine hızlı bir tempo ile başlıyan Muhafızlılar, Hacettepe ka leşi için her an tehlikeli olmıya baş ladılar. Fakat karşı hücuma geçen Hacettepdliler kazandıkları penaltıdan Kemal'in ayağı ile ikinci gollerini yaptılar.
Muhafızlılar tekrar hücuma geçtiler. 18 inci dakikada Sabahattinin soldan çektiği kornerden top ortaya düştü. Salimin sıkı bir vuruşu ile top üçüncü defa kaleye girdi ve M. Gücü 3-2 galip duruma geçti. Ûç dakika sonra Halil Muhafızın dördüncü golünü de çıkardı.
32 nci dakikada Sabahattinin havadan kaleye havale ettiği top içeri girerken Fuat’ın müdahalesi ile uzaklaştırıldı. Hakem uzakta olduğu için topun içeri girdiğini görmedi.
Oyunun son dakikalarında Hacet tepeliler Muhafız kalesini sıkıştır-mıya başladılar, bu arada Burhan ve Hüseyin vasıtasiyle iki gol daha yapan Hacettepeliler sahadan 4-4 be rabere ayrılmıya muvaffak oldular. Demirspor - G. Birliği
Ankara için günün hattâ mevsimin en mühim maçı olan D. Spor -G. Birliği karşılaşması iç sahada oynandı.
Hakem Muzaffer Ertuğ idaresindeki maçta takımlar şu kadrolarla yer aldılar:
Demirspor: Emin, İskender - İsmet, Kadir, Süleyman - Muzaffer, İsmail, Zekeriya, Abdullah, Mustafa Rıdvan.
G. Birliği: Necip - Sait, Hüseyin -Ali, Haşan, Ayhan, Hamdi, Kor han, Ali, Şahap, Halim.
Oyuna Gençlerin vuruşu ile başlandı İlk dakikalar SSiyah - Kırmı zılılar hakimiyeti ele aldılar. 5 inci dakikada Ayhan’ın 30 metreden faul atışından çektiği top 18 pas içinde Korhan’a geldi. O da, anî bir kafa vuruşu ile topu Demirspor ağlarına taktı. 'İlk dakikalarda galip duruma geçen Gençler teşebbüsü elden bırakmadılar. D. Spor kalesi sık ^ık tehlikeli anlat geçirmiye başladı.
11 inci dakikada Şahab’ın sıkı bir şütünü Emin çok güzel kurtardı.
21 inci dakikada Demirspor soldan Gençler kalesine indi. Mustafa-nın avut çizgisine yakın yerden ver diği pası yakalıyan Zekeriya güzel bir vuruşla D. Sporu berabere duruma getirdi.
Devre bu şekilde 1-1 berabere sona erdi.
İkinci devre
Bu devreye Demirspor seri bir tempo ile başladı. Sağlı sollu akın-larla Gençler müdafaası bunaldı.
Nihayet 3 üncü dakikada yine Ze keriya yakın mesafeden Demirspo-ıun 2 nci golünü yapmıya muvaffak
2-1 galip duruma geçen D. Sporlular ilk anlarda bir gol daha çıkarmak için çok çalıştılarsa da kaleci Necibin güzel kurtarışları buna im kân vermedi.
34 üncü dakikada günün en muvaffak oyuncusu Zekeriya topla ö-nündeki bekleri ve kaleciyi geçti. Fakat çektiği şüt direğe çarparak içeri girmedi.
Oyunun bundan sonraki kısmı iki tarafın karşılıklı akınlariyle geçti ve maç 2-1 D. Sporun galibiyeti ile sona erdi.
Galip D. Spor takımı dün cidden güzel ve temiz bir oyun çıkardı. Başta Zekeriya olmak üzere bütün oyuncular muvaffak oldular
Gençler de mağlûp olmasına rağmen bütün oyuncuları centilmence oynıyarak, her zamanki gibi takdir topladılar.
Hakem Muzaffer Ertuğ bu mühim maçı iyi idare etti.
Haydar ÖZAKMAN
★ (Baş tarafı birincide) önce bir yağmur çiselemekte devam ediyordu. Yağmurlu günlerin sokak lan, meydanlan malûm, ıssız olur, tenha olur. Fakat burada bugün, yağmurun, canlıları kaçırması gereken bereketi altında gördüğümüz manzara, ilk anda insana şaşkınlık verecek bir manzaraydı, iğne atsan yere düşmı'yecek bir insan tarlası karşısında idik. Ya yağmur olmasa ne hâl alacaktı bu kalabalık?
Daha Bayar, uçağın açılan kapısında görünmeden bir vaveylâ, bir uğultu, bir neşe avazesi koptu. Ses ler bir deniz gibi dalgalanıyordu. Görebildiğim tek şey bu insan selinin bir anda uçağa hücum ettiği oldu. Neredeyse kalabalık, yirmi bir kişilik koca yolcu uçağını omuz lıyacak ve onu içindekilerle birlikte alıp Adana’nın iç sokaklarına ka dar götürecekti. Meğer biz bir hasret kavuşturan uçağı ile Adana’ya gelmişiz.
İlerliyoruz. Tâ uçak meydanından şehre gidene kadar bütün yol boyu insan ve otomobille tıkalı. Çok ağır ilerliyebiliyoruz: adım başında -yaşa», «varol, sesleri. Kurbanlar kesiliyor. Duruyoruz. Sonra yine yürüyoruz. Artık kalabalık birbiri içindedir. Bende bir merak, acaba hakikaten Adanaya mı geldik? Şüp hesiz sebebi malûm: Sayın Hilmi Uran, -Adana C. H. P. sinin fethedilmez kalesidir, dememiş miydi? Bu ne biçim kale? Demokrat Partinin kumandanı iki kurmayı ile bir uçağa binip, meydana indi mi, fethedilmez kaleye bayrak dikiyor.
Eğer Halk Partisinin bütün kaleleri Adana gibiyse, vay haline?...
Sosyalist Partisi mi?
★ (Baş tarafı birinci de) Çünkü, zeminin ve havanın müsait olmadığını bilen o zat, hem eski mevkiini kaybetmekten korkar, hem de neticesiz bir davanının içinde yıpranmak istemez. Bilir ki, ortaya atıldığı ilk gün, damgalana-caktır. Bu damgayı yiyince, muhit bulamıyacaktır. Yanında yer almak isteyenler dahi ondan çekirfecekler-dir. Bu itibarla evvelâ memlekette müsamaha fikrinin yerleşmesi şarttır.
İzmir haberi, bize Halk Partisinin kuluçkadan çıkarir gibi bir işçi partisi çıkaracağını haber verince, bu şayiayı, siyasî hayatımızdaki bir inkişafa bağlayarak ve «demek bu memlekette bu iş olurmuş» kanaatinin uyandığına inanarak, memleket nam ye hesabına memnuniyet duyduk. İngilterede çok mil-miyetçi ve antikomünist bir siyaset tâkip eden İşçi Partisinin tekrar seçimleri kazanması da, belki bu şayiaya can veren sebeplerden biri oldu.
Fakat bütün bu iyi alâmetlere rağmen yukarıda da dediğimiz gibi, bir kaç başlı bir politika taktiği ile karşı karşıya olduğumuzu tekrar edeceğiz. Evvelâ, işçi bu memlekette Demokrat Parti ile beraberdir. Böyle muvazaa yolu ile sunî bir parti kurarak, onları Demokrat Parti saflarından ayırmak, C. H. Partisinin pekâlâ hatırına gelebilecek bir taktiktir.
İkincisi, Halk Partisi, grev hakkına karşı takındığı acaip tavırla işçileri büsbütün ürkütmüştür. Çalışma Bakanının ağzı ile, ve büyük bir resmiyet içinde grev hakkını itham eyledikten sonra, seçimlerden evvel bu parti ayni mevzua avdet ederek, bu sefer «ben de grev hakkını tanıyorum» diyemezdi.. Bu itibarla işi bu taraftan ele almayı faydalı gördü.
Bu havadisin ortaya atılmasi ile güdülen üçüncü hedef ise, daha ziyade parti içi entrikalarına taallûk eden bir meseledir. Onu da bu havadise İzmir Milletvekili Sait Od-yak’ın isminin karıştırılmış olma -sından anlıyoruz.
Sait Odyak, İzmirde Halk Partisi mensupları tarafından tutulan ve sevilen bir Milletvekilidir. Cesur fikirleriyle ve hak perest olan mizacı ile, muhalefet çevrelerinde de diğer bazıları gibi antipati yaratmış değildir. Bu itibarla, çok muhtemeldir ki, İzmirde seçimi Demokrat Parti kazandığı halde Said Odyak, diğerlerinden fazla rey alabilsin ve hattâ tek başına seçile -bilsin. Buna mani olmak için, onu parti içinde yere vurmak ve onun ismi etrafında bulanık hava yaratmak lâzımdır. Havadis bir bakıma, bu gayeyi de istihdaf ’etmektedir.

Bizim şahsî kanaatımıza gelince, biz, bütün memleketi kaplıyan ve Türk tarihinde ilk defa işçinin bariz haklarını müdafaa eden Demokrat Partiden bugünkü şartlar altında işçilerin ayrılarak ayrı bir parti kuracaklarına inananlardan değiliz, işçi bu dâvaya kendi haklarını kurtarmak için atılacaksa, bunu azamî üçyüz, dörtyüz bin kişilik bir kitle halinde kalarak yapmayı düşünmez... Daha doğrusu bugün .için düşünmez... Kendisine bütün memleketi kaplıyarak ve işçi sınıfının dışındaki vatandaşları da ayni davaya teşrik ederek zahir olan bir parti dururken kendi kendisini ufaltmak yoluna gitmesinin kendi aleyhinde olacağını elbet bilir ve takdir eder.
Kaldı ki, muvazaa yolu ile kurulan uydurma partilerin de bugünkü hava içinde yaşayarruyacak-ları ve böyle partilere şerefli vatandaşların da katılmıyacakları gayet tabiidir. Herkesin gözü önünde yapılacak muvazaa oyunlarının sökmediğini Halk Partisi şimdiye kadar öğrenmemişse, belki bu son tecrübe ile öğrenir.
Cihat Baban
r
İş sahipleri ile
Ya kongrenin toplandığı Ünal sinemasındaki hâl. Bir defa kapıdan içeri girmek mesele. Antreyi bulabilmek için bir kere bir kaç bin kişilik ve heyecanı son haddini bulmuş bir Demokrat kalabalığını yaracaksınız. Salonunun içi büsbütün başka âlem. Nitekim Bayar’ı salona ve kürsüye ancak eller üstünde a-labildiler. Ömrümde ilk defa bir
salonun haddi istiabisinin

misli bir kalabalığı alabildiğini bu-
rada gördüm.
Celâl Bayar’ın, Adnan Menderes’in, Feyzi Lûtfi Karaosmanoğlu-nun ve diğer arkadaşların konuşmalarım başka sütunlarımızda okuyacaksınız. Ben size Çukurova çocuklarının hürriyet ve demokrasi aşklarından bahsetmek istiyorum. Ba-yar’ın olsun, Menderes’in olsun, on larm ruhlarının tercümanı olan heyecanlı konuşmalarını dinledikçe co şup taşıyorlar. Âdeta bütün salonu yerinden oynatıyorlardı. O izdiham bir işkence haliydi; ama çektiği mad di rahatsızlığın farkında olan kim? Orada gözleri yaşaran gençler bile vardı. On beş yaşlarında var yok, bir işçi çocuğu, Bayar’a bir ara kendi dertlerini anlatıyordu. Bayar, o tatlı ve yumuşak haliyle, bu dert
Müteahhitlerine!
inşaat işleriniz için gereken kalfa ve ustalarınızı Posta Cad. Ahmet Erkmen Hanı, No. 24 deki (İnşaat Kalfa ve Ustaları) derneğinden temin edebilirsiniz. (413)
leri dinliyor, hattâ not alıyordu. Kendi kendime «işte demokrasi, diye düşündüm.
İşte bir memleketi, bir milleti kurtaracak, refaha ve medeniyete götürecek millî kaynaşma. Küçükten büyüğe yükselen, büyükten küçüğe yükselen, inen, vasıtasız ve gıllıgışsız bir dert ve teselli alış -verişi. Memleket ihtiyacı ve dertlerinin elbirliğiyle tedavi edilmesi ve giderilmesi yolu. Demokrat Partinin bu memlekete sağladığı bu ruh haleti, ilerki müsbet inkişaflardan da sonra, Türk Tarihinin en muazzam hadiselerinden biri sayılacaktır.
Halk Partisinin sözümona kalesine geldik, Demokrat Partinin kaynar kazanını bulduk. İşte Adana...
★ (Başlarafı 4 üncüde) takip eden palazlar gibi sessiz sakin, patronlarının peşi sıra gitmektedirler.
Yarım saatlik kaldırım mühendisliğinin hayrı hasenatı kaı-şıki J(uy-tu kapının içinde kendini göstermiştir. Patron orada, fısıl fısıl iki eî'keK ile konuşmaya başlar.
Dinleyelim bakalım? Ne diyorlar?
•— Anam babam madamcığım! Hııııp tsııı! Sen kızlarla yeri temin et! Para hazır..
•— Tabiî Katina! Ağabi’de para çok sen merak etme!»
«— Peki peki! Altmış lira verin bakalım!.
Alkolü başına vurmuş sarhoşun dini imanı olmadığı için «Ağabî. denen aceleci müşteri, sunturlu bir küfür savurarak, cebinden dolgun bir cüzdan çıkarıp istenen meblağı, bir pençe halinde kıvrılan Marika’ nın avucuna toka eder.
•— Sevim! Nejlâ! Meral! Gelin buraya!»
«— Üç soluk yüzlü kız, kuytu kapının önüne yaklaşıp dururlar.
«— Seç, beyendiğini al beyzadem!»
Sarhoş ile değnekçisi için seçmek bahsi mevzuu bile değildir. Tek onlara kapalı bir çatı olsun...
Birer kızın koluna girip yürürler!
• Doğru yol. eski sessizliğine tekrar bürünür...!
Bayar mühim bir nutuk söyledi
★ (Baş tarafı birinci de) şehre girerken yol üstünde bulunan Demokrat Parti İstiklâl ocağında tertip edilen bir nişan töreninde nişanlıların yüzüklerini takdıktan sonra kongre salonuna geldi. Bayar, tarifi zor bir vatandaş kalabalığının içini dışını adım atılmaz bir halde tıkadığı Ünal sinemasına girdikten sonra dakikalarca alkışlandı ve parlak nutuklarından birini daha irat etti.
Sayın Celâl Bayar sözlerine şöyle başladı:
— «Adanayı kaçıncı defa ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Adananın sıcak ve asîl muhitinde sîzlerle çok zaman konuşmak ve memleket meseleleri hakkında dertleşmek şeref ve saadetini duydum. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti namına seçim kampanyasına başlamak için ilk uğrağım Adana olmuştu. Demokrat Partiye karşı o gün gösterilen muhabbetin hatırasını hâlâ minnetle karşılamaktayım. O gün biz memlekette hürriyet havasını yaşatmanın yolunu arıyorduk. Gerçi o zaman tam manasiyle hürriyetten mahrum değildik, fakat hürriyet dâvasında alacağımız mesafeler mevcuttu. O zaman ilk defa siz «Yaşasın hürriyet, nidası ile Demokrat Partiyi tebcil ettiniz. Bilâhare Adanaya bir kaç defa daha geldim. Sizinle konuşmak bahtiyarlığına eriştim. Her defasında gördüm ki; Adananın heyecanı Okyanus dalgalan gibi genişlemekte ve hürriyet aşkı ile coşmaktadır.
Biliyorsunuz, seçimlerin yak başlıyacağı, manzaradan l(enc
göstereceği itimatla iktidarı ele a-lırsak bir zümre ve klik halinde hareket etmemize imkân yoktur. Demokrat Parti saflarında yer alan bütün arkadaşlar, partimiz iktidara geldiği zaman onu kontrol etmek mevkiinde olacaklardır. Bu, onlar için bir namus ve şeref borcudur da.
Partiler bir memleket idaresine. .-ait fikir ve görüşlerin mümessilleridir. Ve kendi görüşlerine göre gayeleri tesbit olunmuştur. Partiler, müsbet veya menfi şekilde bir şahısla veya şahıslarla alâkalı değildirler. Partiler, maksatlarının tahakkuku bakımından kimi daha kabiliyetli görürse onu iş başına getirirler. Biz hiç bir zaman politikamızı hiç bir şahsa veya şahıslara hu sumet şeklinde ayarlamış değiliz. Çünkü şahsa ve şahıslara husumeti kendi teşkilâtlarına gaye olarak tel kin edenlerin akîbetleri hüsrandan başka bir şey olamaz. Millet emirlerini icra ettirmek için eleman bul mak kudretine sahiptir. Fakat devri sabık yaratmak ve politikalarını husumet esasına istinadettirmek yolunu tutanlar, bu memlekete hizmet etmek yolunda olmıyanlardır. Binaenaleyh Demokrat Parti, hiç bir kimseyi, hiç bir şahsî husumete hedef tutmamıştır ve tutmıyacaktır. Biz seçimlere emniyet havası i-çinde girmek istiyoruz. Bu arzumuzu suitefsir edecek kimseler bulunabilir. Demokrat Parti her zaman İ sükûnet içinde hakkını müdafaa et ; mek fikrinden asla ayrılmamıştır Biliyorsunuz, seçimlerin yakında Arzumuz, emelimiz tam bir istikrar başlıyacağı, manzaradan kendisini içinde mîllet için faydalı Sır netice göstermektedir. Diyebiliriz ki, se- I almaktan ibarettir. Hareketlerimiz çimlerin arefesindeyiz. Kampanya ' de te^at arıyanların yanıldıklarım resmen başlamadığı için burada bir • görüyoruz. Biz davamızda haklıyız seçim nutku verecek değilim. Fa- ve hakkımızı aramakta şimdiye ka-kat size soruyorum; o büyük güne dar nasıl titiz ve dikkatli olduysak, hazır mısınız?. bundan sonra da haklarımızı ka-
Celâl Bayar ın bu hazır mısınız | nun dairesinde elde etmekte azimli sualine binlerce hançereden çıkan bulunacağız. Bu itibarla tuttuğumuz ve adetâ bir obüsün patlaması gibi yolda tezat aramak beyhudedir. salonda müthiş akisler ve sarsıntı- Memleketin iyiliği namına gönülbir-lar husule getiren tek kelime du- üği içindeyiz. Siz sağlam durunuz, yuldu: «Hazırız.» bu memleketi seven her kes size.hiz
Bayar, bundan sonra milletin, tam met etmeğe mecburdur. Sizin emni-mânâsiyle mukadderatına hâkim ol- yetinizi suiistimal edenler bilsinler ması için emniyetli bir seçim ve kendileri için bu memlekette iş bunu sağlıyacak bir seçim kanunu • .............................
hazıranması için yapılan mücadeleleri anlatmış ve 1946 seçimlerine temas ederek şöyle demiştir: |
«— «1946 seçimlerinden evvel seçim leri memnuniyetle devam edeceği bir çok defalar, bir çok salâhiyetli ağızlardan tekrar edilmişti. Aynı teminat bugün de vâdolunmakta-dır. Fakat biz maziyi, istikbal için elde edilecek iyilikler adına unutmaya hazırır. istiyoruz ki, memlekette istikrarlı bir hayat yaşamak-için seçimler milletin arzusuna göre yapılmış olsun. Milletle hükümet karşı karşıya geldiği zaman milletin hükümete itimat etmesi, hükümetin de millete güvenmesi lâzımdır. Bunu temin edecek yegâne çare seçimlerin dürüst yapılmasıdır. Şimdi bunun aksi tecelli edeceğini iddia etmiyorum ve sizin zihinlerinize şüphe sokmak ta istemiyorum, her zaman söylediğim gibi, Demokrat Parti doğru yapılan bir seçimde muvaffak olmazsa ve her hangi bir parti millet iktidara tinin reyini kazanarak iktkidara gelirse milletin itibar ve içtimai dini kazanan o partiye yardım etmeyi biz kendimize bir vazife bileceği?. Belki bu sözlerimle Demokrat Partili arkadaşlarım içine bir şüphe girmiş olabilir. Acaba Bayar, Demokrat Partinin zaferinden şüphe mi ediyor, denilebilir. Asla. Milletle daima temas halindeyiz, bence zafer sureti kafiyede Demokrat Partinindir. Millet kararını vermiştir, Demokrat Parti bu intihabı kazanacaktır. Ben onun kazanmasını düşünüyor değil, kazanmış farzediyorum.
Asıl kaygım şudur: Millet susamış bir haldg hükümetten müsbet icraat bekliyor. Biz memleketin ihmal olunmuş bunca ihtiyaçlarına cevap vermek mecburiyetindeyiz.
Resmen seçim kampanyası başlamamış olduğu için benden bir propa ganda nutku beklemezsiniz..
Celâl Bayar, memleketin bir çok dert ve meselelerinin herkes tarafından bilindiği için burada tekrar etmiyeceğini söylemiş ve Demokrat Partinin milletin nabzını bizzat e-linde tuttuğunu ve parti teşkilâtının her sınıftan vatandaşların kontrolü altında olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etmiştir:
— Eğer bu büyük milletin bize
i
I
başında kalmak artık ortadan kalkmıştır..
Yarın uçakla İstanbul’a dönecek olan Bayar’a Adnan Menderes Feyzi Lûtfi Karaosmanoğlu, Cihad Baban ve Muhip Dranas refakat etmektedir.
ve
Karaosmanoğlu
★ (Bm tarafı birinci de) linde tahakkuk ettirmek azminde bulunduğunu iktidara telkin etmiştir. Biz, demokratik idareyi yalnız siyasî ve şahsî hürriyetimiz için değil, memleketi İktisadî refaha götürecek en kısa yol olarak kabul etmekteyiz. Bir çok işlerimizin bugüne kadar halledilememiş olması-nin sebebi milletin, millet işlerinde meflûç bırakılmış olmasıdır.»
Menderes sözlerini şöyle bitirmiştir:
— «Büyük kitleler teşkil eden vatandaşlar .dertlerini dinlemiyen bir idareye karşı sırtlarını çevirerek kendi -’—tlerini dinliyecek olanları işbaşına getirmenin yolunu muhakkak bulacaktır. Keramet hürriyettedir, keramet serbest reydedir, keramet millî hâkimiyettedir. Bunlar olunca, millet sesini istediği gibi i-şittirmenin de imkânını bulacaktır.»
Kongrede konuşan diğer hatiplerden Feyzi Lûtfi Karaosmanoğlu da, yakında miletçe büyük bir imtihana girileceğine işaretle bu imtihanın mücadelesine başlanmak üzere bulunulduğunu belirterek, demiştir ki:
— .Muarızlarımızın bize ötede beride hor baktıklarını görüyoruz. Demokrat Parti iktidara geldiği zaman bu muhabbetsizlâği de mutlaka ortadan kaldıracak dardakilerle muhalefet olanların birbirlerini s birbirlerine iyi nazarla 1 etmin edecektir.»
Kongrede Profesör Remzi Oğuz Arık ve Cihad Baban da birer konuşma yapmışlardır.
Ankara Etnografya Müzesi Müdürü bulunan Profesör Arık bugün burada Demokrat Partiye kaydolun-muştur.
c ve ikti-safl arında sevmesini, bakmasını

Comments (0)