YENİ SABAH
I Yazan: Hü»«yl( Cnhid YALÇIN
r" E y£rT
CUMARTESİ «A
6 1 S Tu Vah L
M AY 1S - —/2O79Ö
1939 No. 361
angi Alman gazetesini açsanız, hangi Alınan siyasi a-damı ile görüşseniz, Almanyanın çember içine alınması teşebbüsüne karşı şikâyet ve infial hissedersiniz. Bu âdeta bir «Mani» haline gelmiştir. Fransızlarla tngilizler, ve bilhassa ingilizler Almanyayı boğmak istiyorlar; Almanyanın etrafında hep düşmanlardan mürekkep bir . çember teşkil ederek onu mustarip, mahrum, âciz bir halde mahsur tutmak gayesini takip ediyorlar. Bunun için de Almanyanın cenup ve şarkındaki bütün devletleri birleştirmek yahut kendilerine celbetmek için, gizli ve açık ellerinden gelen şeyleri yapıyorlar.
Bu iddiayı ileri süren Alman siyasî adamları hakikaten böyle bir tehlikenin mevcudiyetine kani midirler? Burasmı bilmeğe imkân yoktur. Fakat alelâde kimselere, AvrupalIların «Sokaktaki adam» dedikleri rastgele fertlere soracak olursanız bu gayet kat’î bir hakikattir. Alman milleti hemen hemen tamamen kendisinin hainane, desisekâra-ne bir suikasda maruz olduğu kanaatindedir.
Bugün harp hali içinde yaşıyan, yiyecek sıkıntısı çeken, millî hâkimiyet prensibinin üân ettiği insan hürriyetlerinden mahrum bulunan milyonlarca insan çektikleri ıztıra-bın mesuliyetini hep hariçte kendilerine hayat hakkı tanımak istemi-yen insafsız düşmanlara yükletiyorlar. Kalblerinde derin bir kin ve nefret birikiyor.
Denilebilir ki bu kin ve nefret, ileride büyük bir infilâk vücüde getirmek için idhar edilen bir nevi dinamit hizmetini görmek üzere sureti mahsusada tevlit ve teşdit ediliyor.
Almanya hakikaten böyle insafsız düşmanların öldürücü bir plânına maruz kalmış bir vaziyette midir? Alman gazetelerinin her gün, her vesile ile tekrar ettikleri bu şikâyet ve itham bi rtarafa bırakılır da objektif bir fikir edinmek için etrafa göz gezdirilirse ortada Almanya aleyhinde suikasda benzer bir teşebbüsün mevcut olduğuna dair hiç bir işaret ve delile tesadüf edilemez.
Sayısı seksen milyonu geçen koca bir halkın muhakkak ve âşikâr bir hakikat diye kabul ettiği bu tehdit ve tehlike ciddî ve hakikî olsaydı elbette dünyanın sair insanları da onu az çok farkedeceklerdi. Fakat biz pek kat’î bir bitaraflık hissile ahvali tetkik ve muhakeme edince, Almanya ve Îtalyaya tevcih edilmiş bir tehdit göremediğimizi söylemek mecburiyetindeyiz.
Eğer Almanlar hakikaten böyle bir tehlikeye maruz bulunuyorlarsa cihan efkârıumumiyesine bu hakikati ilânda ve onu iknada gerçekten kusur ve hata ediyorlar. Propagan-Htiaeyin Cahld YALÇIN (Sonu 3 üncü sayfamızda)
Neşriyat Kongresi Dün Mesaisini Bitirerek Dağıldı i ~' ■ r i
Dünkü Soft Celsede Encümenlerin Raporları Tasvip Edildi
Bek, Mutedil, Sulhcu Bir Nutuk Söyledi
Leh Hariciye Nazırı, “ Danzig Ve Pomeranyadan Vazgeçemeyiz Ve Baltıktan Atılmamıza Miisade
Etmiyeceğiz„ Dedi
Kongre Encümenlerinden biri çalışırken
Maarif Vekili Haşan Âli Yücel’in
Ankara, 5 (A.A.) — Birinoi Türk
Neşriyat Kongresi bugün öğleden I zaşkanlığmda iki toplantı yaparak önce ve sonra Kongre Başkanı ve
Bir Harp Patlak Verirse Bitaraf Kalacağız
(Sonu 3 üncü sayfamızda)
Tebrikler
Millî Şefimizle İran, Mısır, Japon Hükümdarları, Hitler ve Prens Pol arasında telgraflar
Ankara, 5 (Hususî) — İran Ve-liahdinin Mısır Prensesi Fevziye ile evlenmesi dolayısile, Millî Şefimiz İsmet İnönü ile Şıhınşah Pehlevî ve Mısır Kralı Faruk arasında çok samimî ve kardeşane telgraflar teati edilmiştir.
Millî Şef, doğum günü münase-betile Japon İmparatorunu, millî bayram ve 50 nci yılı dolayısile Her Hitler’i ve Prens Pol’u tebrik etmiş, kendilerinden hürmetkârane cevaplar almıştır.
Berline Verilen Muhtıra
Polonya Hariciye Nazın Bek, bir hitabe söylerken
(Yazısı 7 İnci sayfamızda)
Yeni Sabah 1 Yaşında
Gazetemiz bugün, neşir hayatının İlk yılını idrak etmektedir. Bütün mefkûresi, büyük Türk milletinin millî ideallerine, mütevazi, ivazsız hizmet etmek olan «YENî SABAH» karakter ve gayretinin mükâfatını görmüş ve halkımızın itimadına mazhar olmuş bulunuyor.
ENİ SABAH muhterem kari-leri için ucuzlufu, jok Ve salıih havadisi, mündcrlcat bolluğum zaten temin etmiştir. Bu itimattan cesaret alarak, lâyık görüldüğü teveccühe daha ziyade hak kazanmak yo-Iunda bundan sonra daha büyük aczim ve gayretle çalışacak olan ga-teroiz aziz okuyucularına şükranlarını sunar.
Fakat tazyik veya tecavüze uğrarsak memleketimizi silâhla müdafaa edeceğiz
Pariste çıkan «Intransigeant» ga zetesi Ankarada Hariciye Vekilimizle yapılmış bir mülâkatı neşretmektedir.
Hariciye Vekilimiz gazetecinin ilk iki sualine cevap vermemeyi tercih etmiştir. Bunlar:
«— Son siyasî hâdiseler karşısında ne düşünüyorsunuz?» ve «Al-manyanın genişlemesine Balkan an tantı karşı koyabilecek vaziyette midir?» sualleri idi.
Bulgaristan ve Türkiye
(— Bulgar mutalebatı hakkında mütaleanız nedir ve Bulgar başvekili Köseivanofun ziyaretinden bir netice beklenebilir mi?
«— Bulğaristanla dostane müna-sebat idame etmekteyiz. Selânik
(Sonu 3 üncü sayfada)
Hariciye Vekilimiz Şükrü Saraçoğlu
Mihverin askerî ittifak mahiyetinde olduğu artık saklanmıyor Berlin, 5 (A.A.) — Von Ribben-trop, dün "beraberinde hariciye nezareti erkânından 4 zat olduğu halde Münihe hareket etmiştir. Mumaileyhin bu gün Berchtesgaden’de Beck’in nutku hakkında Hitler ile görüşmesi mujhtemeldir. Von Rib-bentrop, akşam üzeri îtalyaya hareken edecektir.
Von Ribbentropla Kont Ciano yarm (bugün) Come gölünde görüşeceklerdir.
Göring de gitti
Berlin, 5 (Hususî) — Alman mareşali Köring dün akşam San Re-miya varmıştır.
(Sonu 3 üncü tayfada)
Mussolini Kupasını
İtalyanlar Kazandı
Geçen sene birinci gelen ekibimiz bu yıl, 8 milletin süvarilerinin girdiği müsabakada 5 inci oldv
Kırkpınar Güreşleri Başladı
Pehlivanlar Bugün Âbideye Çelenk Koyacaklar Ve Adalı Halil Pehlivanın Kabrini Ziyaret Edecekler. Pehlivanlarla Mülakat
Roma, 5 (Hususî) — Geçen sene kıymetli süvarilerimizin birinci geldikleri Mussolini kupasi müsabakası bu gün yapıldı.
Türkiye, İngiltere, İtalya, Almanya, Polonya, Belçika, Portekiz ve Rumanyanın iştirak ettikleri bu müsabaka çok heyecanlı oldu.
Roma”saatile 14,25 te Duçe yanında bir çok tanınmış kimseler olduğu halde sahaya geldi.
Mussolini geldikten sonra sekiz ekip sahaya çıktı. Sekiz mflletin ayrı ayrı millî marşları çalındı ve bayrakları şeref .direğine çekildi.
Parkur, şimdiye kadar yapılanların en zoru idi. 14 mania vardı ve her millet 4 süvariden müteşekkil takımlarla iştirak ediyordu.
Parkur iki kısımdan ibaretti. İlk kısım çok heyecanlı oldu.
İtalyan ve Alman ekipleri seki-(Sonu 3 üncü sayfamızda'
KLR SABAH
Kırkpınar güreşlerini yüksek himayelerine almış olan Trakya Umum müfettişi general
Kârım Dirik ve Kırkpınarda güreşen pehlivanlardan bir grup (Yazısı 3 de)
Müsellâh, Fakat Bitarafız!
Asya ve Avrupaya da sirayeti mukadder bir Avrupa harbinde Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının muazzam rolü ve devletimizin her hangi bir Garpli muharip blok unun zaferi için buralarının serbest geçit yolu yapılmasına kat'iyyen müsaade etmiyeceğl meçhulümüz değildir.
Alman Hariciye Nezareti gazetecinin, dün bizim matbuatta çıkan makalesini tarafgirane veya tahrikçi saymak abestir. Türk siyasetinin müstaki lolduğu, Türkiyenin kendi menfaatleri ve bütün insanlığa hizmet için Boğazları suiistimal ettlr-miyeceği yalan mıdır? Büyük Avrupa devletlerinin veya bloklarının Türkiye’yi kazanmak üzere sarfet-tikleri gayret ise meydandadır.
Hariciye Vekilimiz, bir Fransız
gazetesine verdiği beyanatla Türk siyasetini bütün dünyaya ilân etti. «Harp olursa bitaraf kalacağı», Fakat tazyik ve tecavüze uğraısak istiklâlimize silâh kuvvetile hürmet ettirmiye hazırız.»
Esir edilmiş '(*îr millet için bhvle konuşmıya mecbur olmak hazin de olsa, nihayet «Biz r'ekoskx akj-a değiliz!» demekte ye-de( g&ğe kadar hakkımız vardır. BvsAtn böyle olduğunu üç buçuk kırık d^kük top ve tüfekle Çanakkalede ve İstiklal savaşında ispat ettiğimizi dünyt henüz unutmamıştır.
Sulh esası içinde bütün milletlerle dostuz. Fakat tnü*»(»llâh, icabında seferber- fakat, btarafıs. Başkalarının keyfi için kanımızı dökmiyece-ğiz.
A. CEMALSDDÎN SARAÇOC'r
f ENtSAB AH
(TMAYIS 1539’
MI HMSDİÛ k HATIRA v, İTİRAFLARI
Tefrika No 82
Yazan : M- SIRIR
Ahırkapı Sandalcılarına Musallat Olan Belâ
Bu Fedakârları Düşmana Casus-layan Kanı Bozuğun Akıbeti
pavrili ile ben haklıyayım.
Demiş, bombasını da çekmişti.
İkisi de kertenkele hızile sürünerek ve tıpkı avına yaklaşan aç bir kurt hırsı ve sinsiliği ile ilerlemişlerdi. Bulunduğum yerden hem bizimkileri ve hem de üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi uyuyan kopilleri görüyordum. Mipavrili ile Hoca Bekir bulundukları yerde biraz dikilmiş, kalkan kolları gerilmişti ve bu gerüen kollar birden savrulmuş, iki vücut ta sanki yere gömülmüştü. Bombalar gayet az bir fasıla ile birbiri ardına patlamış, sesleri birbirine karışmıştı.
Beş dakika sonra, biz motörün bordasmda ve ele geçirdiğimiz ganimet tüfekleri arkadaşlara uzatmakta idik. O sırada, Hemşinli Nu-rınin sesi bir çıngırak sertliği ile yükselmişti:
— Ülen Hoca Bekir, kaç geberik var ki?..
Hoca Bekir yaptığı işten şenlenmiş, keyiflenmişti. Bütün şakacılığını takınmıştı. Nurinin sualine biraz kızmış gibi görünmüştü. Kana bulaşan ellerini deniz suyile yıkarken:
— Ha uşağum, demişti. Parasını mı vereceksin, yoksa mirasını mı istiyeceksin ?.
— Attığınız iki bombanın bedelini ödeyip ödemediğinizi anlamak için sordum, ne kızıyorsun?..
— Elbette kızarım, kör müsün, say tüfekleri, anla geberikleri?..
Hepimiz motöre atlamış ve oradan uzaklaşmıştık.
Tam on bir gün ve on bir gece, karadan ve denizden bu sahilleri gözlemiş, şüphelendiğimiz yerleri döne dolaşa âdeta düzlemiştik. Denizde, İnebolu ve Akçaşehire silâh ve cephane taşıyan motörlerimizden, İarada da işlerine giden köylülerimiz den başka kimseleri görememiştik. Yalnız bir gece Kum çiftliği ile Pov razköyü arasında tesadüf ettiğimiz bir düşman torpitosu yüzünden bir hayli helecan çekmiş, ecel terleri dökmüştük. O gece üzerimize çökmesine ramak kalan tutulma tehlikesinden yüzbaşı Ahmet Nuri kaptanın gösterdiği cesaret ve metanet sayesinde kurtulmuş ve hepimiz hayatımızı ona borçlanmıştık doğrusu.
Beyhude yere geçen günler ve geceler bizi çok sıkmış ve sinirlendirmişti. Hele o sırada, motöre ârız olan sakatlık, bütün iş ümitlerimizi silmiş, süpürmüştü. Bizi îstanbula dönmeğe mecbur etmişti. Arkadaşları Anadolu feneri koyunda karaya çıkarmış, yüzbaşı Ahmet Nuri ve Sezai beylerle Hemşinli Nuri ve ben motörü îstanbula getirmiştik, Getirmiştik diyorum, çünkü, motör işliyemiyecek bir hale gelmişti. A-nadolu fenerinde, Sezai beyin blrgüu uğraşarak tamir ettiği makine, gece Çilingir limanında ansızın yine durmuş ve bizi akıntıların lütuf ve mürverine muhtaç koymuştu. Nihayet, lrvadan îstanbula gelen Hadi kaptanın yardımile limana inmiş ve Halice girebilmiştik. Neye yalan söy-liyeyim, bu defaki akınımız edilen masrafa, çekilen zahmete bile değmemişti. Yüzbaşı Ahmet Nuri kaptanla birlikte utana, sıkıla Esat beyin yanına girmiş, yaptığımla küçük İşi, uğradığımla büyük aksiliği söyliyerek özür dilemiştik. Rahmetli ve iyi yürekli kumandan bizi dinledikten sonra, gülümsemiş ver
—-Üzülmeyiniz bu kadar. Küçük saydığınız muvaffakiyet çok büyüktür. Attığınız iki bombanın sesi îs-tanbuldaki düşmanların kulaklarını çınlattı, kara yüzlü nankörlerin yüreklerini oynattı. Bir zaman için bu korku yeter onlara. Hele biraz din-’enin.
İltifat ve tesellisile gönlümüzü hoş etmişti.
Bilmem bilir misiniz?.. Millî mücadelenin yılmaz ve yorulmaz mücahitleri arasında, Ahırkapı sandalcılarının da çok şerefli bir mevkii vardır. îstanbulun köhne bir suru altında yuva tutan bu bir avuç kahraman, bilseniz, ne harikalar yaratmış, ne heyecanlı sergüzeştler yaşamıştır. Türk yurdunun bu fedakâr evlâtları, Marmaranın kabarıp coştuğu, köpükler saçıp sahillere koştuğu fırtınalı günlerde bile, küçücük hem de bir çamaşır teknesi kadar küçücük sandalları ile, kuduran denize pervasızca atılmaktan, vazifeye koşmaktan korkup sakınmamışlardı. Millî vazife hissini her şeyden üstün tutmuşlar, can ve mal kaygılarını silkip atmışlardı. Çalışmışlar, çalışmışlardı. Bu yılmaz deniz aslanları, uzun müddet Ahırkapı ile Karamürsel arasında mekik dokur gibi gidip gelmişler, iki sahili âdeta birleştirmişlerdi. Bir karınca inat ve intizamı ile ellerine geçeni, gözlerine ilişeni Karamürsele taşıyıp götürmüşlerdi.
Bu pek ve tokgözlü yurt yavruları, Anadoludaki kardeşlerine, bir iki sandık fişek, üç beş top mermisi yetiştirmek için coşkun denizlerin azgın dalgaları ile boğuşurlarken, bir soysuzun ihanetine uğramışlardı, tutulmuşlardı. Bu kara kulaklığı yapan akgözlünün kim olduğu da anlaşılamamıştı. Elbette, bu fedakârları gözliyen, düşmanlara muhbirlik eden biri vardı. Fakat, kimdi bu acaba?...
Bir gün merkez kumandanı Esat bey yine beni çağırtmıştı. Ahırkapı-lıların başına musallat olan bu gizli elin marifetlerini sayıp dökmüştü, ve:
— Bir kaç arkadaş, bu kirli eli bulup kırmak için geceli gündüzlü çalışıyorlar. Biraz da oralarda siz ge zip dolaşsanız çok iyi olacak Kara Mehmet. Şimdiye kadar yaptırdığım tahkikat ve aldığım malûmat, bu hiyanet suçlusunun Arasta mahallesinde oturan Süleyman adında biı ı olduğunu gösteriyor.
(Devamı var)
Belediyenin (5) Milyon Liralık İstikrazı
Belediye rıy seti paranın nerelere sarfolunacağını teabit ed rek Şehir Meclisi e bildirdi
İstanbul Belediyesi tarafından, Belediyeler Bankasından yapılacak 5 milyon liralık istikrazın sarfoluna-cağı yerler Belediye riyaseti tarafından tesbit olunarak dünkü meclis toplantısında heyeti umumiyeye ar-zolunmuştur. Riyasetin hazırladığı programa göre 5 milyon liradan 3 milyon lirası Belediyenin istimlâk işlerine, 1 milyon lirası otobüs a-lınmasına ve bunlar için lâzımgelen garajlar inşasına, (100) bin lirası tesisi kararlaştırılan süt fabrikasına, (100) bin lirası tanzifat amelesine koğuş ve tanzifat motörlü vesaitine garaj ve saire inşaatına, (500) bin lirası da Belediye tarafından tesisi düşünülen ekmek fabrikasına sarfo-lunacaktır.
Riyaset, bu programla beraber bu fasıllardan lüzum gördüğü takdirde münakale yapmak salâhiyetini de istemektedir. Program Mülkiye Encümenine havale olunmuştur.
Temizlik amelesinin terfihi
Temizlik amelesinin hayat seviyesini yükseltmek için müdürlük yeni tedbirler almaktadır. Temizlik amelesinin elbiseleri yemlenmektedir. Yeni yapılan elbiseler daha dayanıklı^
DENKLERDE ı
Denizbank kooperatif toplantısı
Denizbank Kooperatifinin ikinci toplantısı önümüzdeki pazartesi günü yapılacaktır, ilk toplantıda okunan raporlara nazaran kooperatifin on bir bin küsur lira zarar ettiği anlaşılmıştı. Bunun üzerine azadan mühim bir kısmı hesabatın yegân yegân tetkiki için bir heyet seçilmesini ileri sürmüşler ve ayni gün bu heyeti teşkil eden azalar da seçilmişti. Bu heyet hesabatı tetkik ederek bir rapor hazırlamışlardır. Ö-bür gün yapılacak toplantının hayli münakaşalı olacağı tahmin edilmektedir;
DünkU lodos fırtınası
Dün limanda kuvvetli bir lodos fırtınası çıkmış ve deniz münakalesinin intizamını bozmuştur.
Deniz Ticaret Müdürlüğünün verdiği haberlere göre Ege ve Marmara denizinde de şiddetli fırtınalar başlamıştır. Lodos yüzünden dün vapur seferlerinde de bazı aksaklık ve teahhürler olmuştur.
Usküdarın yeni İtfaiye Binası Dün Açıldı
Şehir Meclisinin İçtimai
Başvekilden gelen telgraf Okundu Ve Mühim Meseleler Görüşüldü
İstanbul itfaiyesinin yeni ve mo dern binalarda bulunmasını kararlaştıran belediye reisliği eski İtfaiye merkezleri yerine peyderpey yenilerini inşa etmektedir.
Bu oümleden olarak Üsküdar kaymakamlığı ve belediye reisliği tarafından yaptırılan Üsklldann yeni «İtfaiye merkez binası» dün merasimle açılmıştır.
İstanbul Şehir Meclisi dün öğleden sonra saat 15 de toplanmıştır. Meclis açılır açılmaz nahiye müdürlerine de mesken tahsisatı verilmesi için Meclise bir takrir verilmiş ve takrir kabul olunarak Bütçe Encümenine havale olunmuştur.
Bundan sonra Elektrik, Tramvay ve Tünel İdaresinin Hükümet tarafından Belediyeye devri dolayısile Meclis tarafından Başvekil Refik Saydam’a çekilen şükran telgrafına gelen cevap okunmuştur.
Bundan sonra maddelerih müzakeresine geçilmiş; Yapı ve yollar kanununun sureti tatbiki hakkında-ki talimatnamenin tadilen kabulüne dair Kavanin, Mülkiye ve Nafıa Encümenleri müşterek mazbatası o-kunmuştur. Bunda, bazı münakaşalar olmuş ve talimatnamenin dördüncü maddesinin kaldırılmasına ve talimatnamenin bu şekilde kabulüne karar verilmiştir.
Maddelerin müzakeresi sırasında eski Darülâcezeye verilecek yeni isme dair Mülkiye Encümeninin «Şehir Yardım Yurdu» teklifi münakaşalara yol açmıştır. Azalardan biri «Şehir Yardım Yurdu» yerine «Şehir Yardım Evi» tabirinin kabulünü, bir kısmı «Şefkat Yurdu» olarak kabulünü istemiştir. Bu münakaşalardan sonra Encümenin mazbatası reddolunmuş ve yeni bir isim bulunması için tekrar ayni encümene havale olunmuştur. Azalardan
bir kısmı yeni ismin muhakkak iki kelimeden ibaret olmasını istemişlerdir.
Encümen, dünkü müzakerelerinde Yeniköydeki Ermeni sokağının Harmantepe olarak tebdilini ve Da-cıklar sokağının Dişbudak sokağı o-larak tebdilini kabul etmiştir. Meclis bundan sonra 10 dakikalık istirahat için celseyi tatil etmiştir.
İKİNCİ CELSE
İkinci celsede mülhak kaza belediyelerinden gönderilecek nürrune-lerin meccanen tahlili uygun görülmediğine dair Bütçe Encümenin mazbatası uzun münakaşalardan sonra kabul olunmuştur.
Azadan bir kısmı, bilhassa Fuat Fazlı bunun doğru olmıvacağını, binaenaleyh eskisi gibi mülhak kazaların Belediye Kimyahanesine götürecekleri nümunelerin de bedava olarak tahlil olunmasında ısrar etmişlerdir. Bu fikre, birçok kişi taraftar olmuşsa da küçük bir ekseriyetle bu fikir ^abul olunmamış ve encümenin mazbatası kabul dlun-muştur.
Bundan sonra muallimlerin müterakim mesken bedellerinin tediye edilebilmesi için bütçenin 16 ncı faslının birinci maddesine (20) bin keza 20 nci faslının birinci maddesine de 7500 lira tahsisat konulmasına dair Bütçe Encümeni mazbatası kabul olunmuştur. Meclis bundan sonra dağılmıştır.
Bir İbra
Davası
Belediye reisi B. Lûtfi Kırdar dUn Dördüncü Hukukta yemin etti
Vali ve belediye reisi B. Lûtfi Kırdar, dün belediye aleyhine açılmış bir davada dördüncü hukuk mahkemesinde yemin etmiştir.
Tepebaşmda eski Rus konsoloshanesinin ve sabık îskarlatos, şimdiki «Alman birahanesi» nin bulunduğu yerden bir kısmı evvelce belediye tarafından yola alınmış ve bu muamele esnasında bina sahipleri de belediyeyi ibrş etmişlerdir.
Lâkin aradan bir müddet geçtikten sonra da belediye aleyhine mahkemeye müracaat ederek «İbra» etmediklerini iddia ve tazminat istemişlerdir.
24 seneyi mütecaviz bir zaman evvel vukua gelen bu hâdise; o zaman mahkemede muhtelif safhalar geçirmiş ve belediye tarafından mahkemeye verilen ibraname de ad liye yangınında yanmıştır.
Karmen ve Loranda isminde biri Fransız ve diğeri Alman olan davacılar; davayı yenilediklerinden dünkü celsede tarafeyne yemin teklif o-lunmuştur.
Davacılar yemini kabul etmemi-lerdir.
Belediye reisi B. Lûtfi Kırdar ise:
— «Belediyenin ibra edilmediğini bilmiyorum» demiştir.
Şimdi; belediye bu hususta tet-klkat yapacak ve mahkeme, bilâha-ra kararını verecektir.
Konservatuvarın Islahı
Konservatuarda yapılacak ıslahat hakkında istişarî mahiyette bir rapor hazırlamak maksadile toplanmış olan komisyon, mesaisini bitirmiştir. Komisyon, Konservatuar müdürü Yusuf Ziya, Seyfettin Asal, Sezai Asal, Ferdi Von Ştatzer ve Ce-milden mürekkeptir. Komisyonun verdiği rapora nazaran Şehir Bandosundaki kamışlı sazlar kaldırılacak ve bu suretle bir şehir fanfarı vücude getirilecektir.
Bundan başka bir de «Şehir Senfonik Orkestrası» da teşkil olunacaktır.
Lüzum görüldüğü atkdirde fanfar ve orkestra karıştırılarak bir şehir cazı teşkil olunacaktır.
Konservatuar alaturka derleme kısmı da mesaisine devam etmektedir. Bu kısım eski büyük alaturka üstadlarının eserlerini hususî plâklara almaktadır. Bütün bu işler i-çin Konservatuar bütçesine bir zam yapılmamıştır. Bütçe gene (85) bin liradır.
Annesini Reddeden Küçük Aşık Kız
12 yaşında sevgilisine kaçan GUIIU Mahkemede neler söyledi
• Mustafa isminde on altı yaşında bir genç, Güllü namında on iki yaşında bir çingene kızını kaçırmak suçile yakalanmış ve dün cürmü meşhut mahkemesine verilmiştir.
On iki yaşında bulunmasına rağmen yetişmiş ve dolgun bir vücude sahip olan genç çingene kızı mahkemede, Mustafaya kendi rızasile ve çılgın bir aşkla severek kaçtığını söylemiş; bilâhare demiştir ki:
«— Gerçi benim nüfus tezkeremde on iki yaşında bulunduğum yazılmakta ise de, hakiki yaşım on altıdır!.. Mustafa’yı çok seviyorum. Ve ona kaçmama sebep te, bir parça annemdir. Çünkü annem bana bakmıyor; hattâ beni dilenciliğe de teşvik ediyor. Bir gün annemin zo-rile dilendim. Üç lira kazandım. O-nun için annemi istemiyorum, yavuklumu istiyorum!..»
Güllünün bu ifadesinden sonra, Mustafanın gayri mevkuf olarak muhakemeyi takip etmesi ve nüfus tezkeresindeki yaş kavdı kanunen muteber sayılacağına göre on iki yaşında bulunduğu, yani henüz faili muhtar olmadığı anlaşılan küçük sevdalının annesine teslimi kararlaştırılmıştır.
Fakat Güllü, muhakemenin bu kararından hiç de memnun olmamış ve kendisini hemen eve götürmek istiyen annesine:
«— Ben senin gibi anayı ne yapayım? Seni istejniyorum. ille yavukluma gideceğim.» demiştir.
Genç Çingene kızı güç halle ikna ve annesine teslim olunmuştur.
Süt Meselesi
Son Hâdiseden Sonra Belediye Yeni Telbirler alacak
İstanbul Belediyesi son hâdiseden 3onra süt Satanlar hakkında sıkı takibata girişmiştir. Bu arada hâdisenin zuhur ettiği Fatihteki Abdulla-ha ait süt tevzi mahalli kapanmıştır.
Belediye Riyaseti, süt meselesi hakkında yeni tedbirler almak üzeredir. Dün Sütçüler Cemiyeti heyeti idare azası îstanbul Belediyesine celbolunarak alınacak tedbirler etrafında onların da fikirleri sorulmuştur. Bütün İstanbuldaki iptidaî süt satışı işine Belediye daha fazla müdahale etmek imkânlarmı araştırmaktadır. Bu müdahale süt satan kimselerin ve süt tevzi mahallerinin çok sıkı bir surette teftiş ve kontrolü tarzında olacaktır. îstanbul Belediyesi, süt meselesinin kat’î hallinin, ancak Belediye tarafından tesis olunacak süt fabrikası tarafından yapılabilceğine kanidir.
^Hapishanenin tahliyesi^
Vali muavifii X Ahmet ile Üsküdar kaymakamı, itfaiye müdürü B îhwın ve bir kısım şehir meclisi a-zalarınm hazır bulunduğu merasimde nutuklar söylenmiş ve bilâhara yeni bina ile garaj gezilmiştir.
Merasimi takiben Üsküdar itfaiye grupu efradı küçük bir de tec-riibe yapmışlardır»
îstanbul hapishanesinin hemen bogaltılmaaının Adliye Vekâleti tarafından müddeiumumiliğe bildirildi ğini dtln yazmıştık.
Müddeiumumilik bu emrin tatbikine derhal başlamış ve dün ekser mahpuslar kafile halinde îstanbul tevkifhanesine ve Üsküdar hapishanesine naklolunmuşlardır.
Hapishanedeki ağır cezalı mevkuflardan on ikisi de îmrah adasına
gönderilmektedirler.
Bu suretle tamamile boşalacak olan îstanbul hapishanesi süratle yıkılacak ve yerin* yeni «Adliye sarayı» inşa olunacaktır.
Yukarıkı resmimizi yıllardır ayni bina içinde bulunmanın sıkıntısını; yer değiştirmenin memnuniyeti-le avutan mevkufların dünkü nakil esnasındaki sevincini göstermektedir.
6 MAYB 1959
Y E N I S A B A H
SON HABERLER
İngiltere, Rusyanın İttifak Tekliflerini Tamamen Reddediyor
Londra, Bunun Mukabil Bir ittifak Doğurmasından Endişe Ediyor
Londra, 5 (A.A.) — İngiliz - Sovyet müzakereleri, Fransız hükümeti tarafından tasvip edildikten sonra dün gece telgrafla Moskovaya bildirilen İngiliz cevabî notası üzerine devam etmektedir.
Bununla beraber, Ajans muhabirinin öğrendiğine göre İngiliz notası heyeti umumiyesi itibarile Sovyet-lerin bir ittifak muahedesi hakkın-daki teklifini reddetmekte, fakat
I---------------
Amerika Muazzam Bir
Donanma Yapıyor
Dahilî Siyaset Müphem Olduğundan Roosevelt Yeni Teşebbüslere Girişmekten Vazgeçti
Halihazırda 121 gemi inşa edilmektedir. Bundan maada 23 gemi daha tezgâha konacaktır. Bu gemiler şunlardır:
45.000 tonluk iki zırhlı, 2 kruvazör, 8 destroyer, 8 tahtelbahir, 1 a-telye gemisi ve deniz tayyareleri i-çin 2 refakat gemisi.
Vaşington, 5 (A. A.) —parlâmentonun bütçe encümeni 1 temmuz 1939 da başhyan malî sene için donanmaya 770.473.241 dolarlık bir tahsisat ayrılması teklifini kabul etmiştir.
Bu suretle bahriye bütçesine 93-‘ senesine nazaran takriben 50 milyon dolar ilâve edilmiş oluyor.
Amiral Leahy, Amerikanın Berlin - Roma - Tokyo müsellesi tarafından ittihaz edilen tedbirleri nazarı itibara alması lâzımgeldiğini söylemiş ve bu üç devletin plânını Almanyanın Avrupa merkez ve cenubuna tahakküme devam edeceği, Almanya, İtalya ve Japonyanın cenubî Amerikada ticarî ve askerî nüfuz tesis edeceği şeklinde tarif etmiştir.

V on Ribbentropla Kont Ciano bugün görüşecek
(Baş tarafı 1 inci sayfada)
Berlin, 5 (A.A.) — Göring'in istirahat için on gün kadar Sanremo-da kalması muhtemeldir. Kendisinin İtalyan devlet adamlarile hiç bir temasta bulunması mutasavver olmadığı gibi Come gölünde yapılacak o-lan Ribbentrop - Ciano mülâkatma da iştirak etmTyecektir.
İtalyan gazetelerinin neşriyatı
Roma, 5 (Husus) — İtalyan gazeteleri Von Ribbentropla Kont Ci-anonun yapacakları müzakerelerden hararette bahsetmektedirler.
Corriere della Sera «Mihver devletleri, hallâ müdafaa için hazırlanmak mecburiyetindedirler» demektedir.
Londra, 5 (A.A.) — Times gazetesinin Berlin muhabiri, fyTînaTû-mat almakta olan Alman mahafiii-nin Tokyodan gelen ve cumartesi günü Almanya ile İtalya arsamda kat î ve resmî bir askerî ittifak ak-tedlleceğini bildiren haberi ne tekzip ve ne de tekzib etmekte olduklarını haber vermektedir. Mihverin zaten askerî ittifak mahiyetinde olduğu bu mahafilce tebarüz ettirilmektedir.
Antikomintern pakt kuvvetleniyor
Tokyo, 5 (A.A.) — İyi malûmat alan mahafilde beyjm olunduğuna göre, antikomintern paktının kuv
her hangi bir taarruza maruz kalacak devletlere derhal yardım edileceğini bildiren üç deklarasyon neşrini teklif eylemektedir. Bu muhabire verilen malûmata göre, Londra hükümeti üç taraflı bir ittifakın bir mukabil ittifak teşekkülüne zarurî olarak sebep olacağı ve bunun da dünyayı iki muhalif bloka ayıracağı mütaleasında bulunmuştur.
Rooseveltin vaziyeti
Vaşington, 5 (A.A.) — Amerika hükümeti, ne Hitlerin ne de Musso-lininin Rooseveltin mesajına resmen cevap vermemiş oldukları mutalea-sındadır. Şu halde Rooseveltin ser-detmiş olduğu teklifleri, kıymetini muhafaza etmektedir. Fakat Hitler, kuvvet ve korkutma usullerinden feragat etmek niyetinde olduğunu gösterecek hiç bir söz söylememiştir. Bu şerait altında Roosevelt, infiratçılarla reisicümhurun rakipleri tarafından ihtimamla işlenmiş olan Amerikan efkârıumumiyesini heyecana düşürmeksizin daha ileri gidemezdi.
Beynelmilel vaziyet ve 1940 inti-habatmın yaklaşması bu ataletin es babı addedilmekte olup neticesi gerek işler gerek millî hayat için meşum olacaktır.
Dahilî siyaset müphemiyet ve kararsızlık havası içindedir. Bu vaziyet müvacehesinde Amerika hükümeti, bir intizar vaziyeti kabul etmeğe karar vermiş görünmektedir.
vetlendirilmesi hakkmdaki mukabil Japon projesini imparator hariciye nazırı Arita ile yaptığı bir mülâ-kattan sonra imzalamıştır.
Hariciye Nazırı Arita, müteakiben, bu projeyi Alman ve İtalyan elçilerine tevdi etmiştir.
Alman başkumandanı Trablusta
Roma, 5 (A.A.) — Alman orduları kumandanı orgeneral Von Brauchitsch ile İtalya harbiye nezareti müsteşarı ve Genel kurmay reisi General Pariani ve Mareşal Bal-bo, tayyare ile Tobruk’tan Trablu-sa gelmişler ve Libyadaki İtalyan kuvvetlerine mensup hava kıtaatını teftiş etmişlerdir.
Macar Hariciye Nazırının beyanatı
Budapeşte, 5 (A.A.) — Hariciye Nazırı Kont Csaky, mebusan ve a-yan meclisleri hariciye encümenlerinin yaptığı müşterek bir toplantıda, başvekille beraber Roma ve Ber ündeki müzakerelerin neticeleri hak kında İzahat vermiştir.
Hariciye Nazın, mihver devletlerinin Macaristan hakkında besledikleri dostluğun ehemmiyeti üzerinde İsrar ettikten sonra Macaris-tanm Rumanya ile makul bir anlaşma ve Yugoslavya ile de dostluk a-radığnu kaydetmiştir. -
Almanya Çember içinde
tarafı 1 inci sayfada) da hünerinde de, sair tekniklerde olduğu gibi, pek terakki etmiş olan Almanların ellerinde mevcut olabilecek böyle bir kozdan hakküe istifade etmemeleri gerçekten hayrete şayan bir şeydir. Çünkü sadece bir çember içinde kalmak tehdidinden, sabit bir hakikat imiş gibi bahsetmek, bitaraflarda bir kanaat tevlit için kifayet etmez.
Vakıa propagandada halkı kandırmak için en birinci esas, bir iddiayı, delil ve muhakemeye ehemmiyet vermeden, muttasıl tekrar etmektir. En çürük ve delilsiz iddialar büe tekrar edile edile birer hakikat gibi zihinlere yerleşir. Ancak, bunun için bir şart lâzımdır ki o da karşı tarafın bu iddiayı fiüyatı üe tekzip edememesidir.
Almanyanın çember içine alınması hakkında ortaya atılan efsane (Mythe) nin cihan efkârıumumiyesinde bir tesir yapamıyarak yalnız Almanya içinde hüküm sürmesi işte bundan ileri geliyor. Çünkü Alman okuyucuları her gün ve her vesile ile gazetelerinde gördükleri bu iddiayı hükümden düşürecek, kendilerinde tesis edilmek istenen kanaati sarsacak hakikatleri, havadisleri görmüyorlar, bilmiyorlar, okumuyorlar ! Meseleyi yalnız bir cepheden muhakeme ediyorlar. Bu cephe de kendilerine öyle gösterilmek istenmiş olan bir cephedir.
Umumî harpte iki taraf ta propagandayı bir silâh olarak kullandılar. Gaye halkın manevî kuvvetini arttırmak, ordunun müdafaa imkânlarını çoğaltmak idi. O zaman bu, zarurî ve meşru bir hareketti. Muharip tarafların ikisi de propagandaya çok şey borçludurlar. Almanların çocukların ellerini kestiklerine dair düşman memleketlerinde yapılan menfur ve çirkin iftira bile kendisine inananlar bulmuştu. Bu misalleri ve dersleri unutmamak lâzımdır. Daimî ve tek taraflı bir propaganda ile milletlere en manasız, en esassız iftiralar bile bir hakikat diye kabul ettirilebihr.
Bu gün sulh adını verdiğimiz şu karmakarışık vaziyet içinde harp halinin idare ve propaganda âletleri kullanılıyor; milletlere birbirleri aleyhinde kin ve nefret hisleri telkin ediliyor. Bu gün için bunda yegâne gaye ve yegâne fayda zavallı beşeriyeti müthiş bir mezbahaya kolaylıkla sevkedebilmek imkânı bulmaktan ibarettir. Milletler hakikati kendi gözlerile görmek çaresini bulmadıkça başlarındaki hükümetlerin en çılgınca hırsıçahların.% körü-körüne itaatten başka bir şey yapa-mıyacaklar ve felâketten felâkete sürüklenmekten kurtulmıyacaklar-dır.
C*Md YALCIN
Neşriyat Kongresi
(Baştarafı 1 inci sayfamızda) encümenlerden gelen raporlardaki dilekler üzerinde müzakerelerde bulunmuş ve bunları tasvib ederek mesaisine nihayet vermiştir.
Kongrenin öğleden önce yaptığı toplantıda celse açılır açılmaz kongre adına gönderilen tazim telgraf-larile Cümhurerisi İsmet İnönü, B. M. M. Reisi Abdülhalik Renda, Başvekil Refik Saydam ve Genel Kurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından verilen cevaplar okunmuş ve Kongre azalarının sürekli alkışlarile karşılanmıştır.
Kongre, bundan sonra encümenlerin raporlarını tetkike başlamış ve ilk olarak basım, yayın ve satış işleri encümeninin raporu okunmuştur. Bunu takiben Dilekler ve Edebî mülkiyet encümenlerinin raporları tedkik olunmuştur. Üzerlerinde uzun müzakereler geçen bu üç raporun tetkik ve tasvibinden sonra îçtimaına fasıla veren kongre öğleden sonraki toplantısında da vardım ve propaganda işler! encümeninin, Neşriyat programı ve tercüme işleri encümenlerinin raporlarını müzakere etmiştir.
Kongre, bu son dört encümenin raporları üzerinde de büvük bir dikkat ve alâka ile durmuş ve memleketimizin rçsrivat hayatında yeni birer hareket noktası olacak bu
Kırkpmar güreşleri
Edirne, 5 ( Sureti mahsusada
gönderdiğimiz arkadaşımız yazıyor) — Türkün tarihlere ün salmış büyük Kırkpınar güreşleri bu gün muazzam merasimle başladı.
Beden terbiyesi umumî direktörü General Cemil Taner, aralarında eski Edirne valisi Osman Şahinbaş ta olduğu halde Edime mebusları ve Edime ve Trakyanın mümtaz simaları ile çok kalabalık bir halk kit leşi güreşlerde hazır bulundular.
Bugünkü ilk müsabakalar an’a-ne mucibince gösteriş şeklinde olduğundan teknik neticeler alınmadı. Asıl neticeler yarın (bugün) ve ö-bür gün belli olacaktır.
Edime, yurdun her tarafından gelmiş namdar pehlivanlarla doludur. Hiç bir oteTcle yer kalmamıştır.
Adedi 130 a baliğ olan bu pehh-vanlar arasmda Türkiye beşpehli-vanı Tekirdağlı Hüseyin, ManisalI Halil, Babaeskili İbrahim, Adapa-zarlı Arif, Yenici Mehmet, Karamür selli Hilmi, Muhacir Mehmet, Kara-cabeyli Hayati, Afyonlu Süleyman, Gönenli Arap Hüseyin, Pehlivanköy -lü Mustafa, Molla Mehmet, Sındıralı Şerif, Hüsnü, Etem pehlivanlar bulunmaktadır.
Trakya umum müfettişi general Kâzım Dirik’in himayesinde, Edime valisinin riyasetinde ve Çocuk Esirgeme Kurumunun idaresinde yapılan bu güreşler, bu sene bilhassa fev kalâde muntazam bir şekilde organize edilmiştir. Kırkpınar çayırının yemyeşil sahasının etrafına tribünler yapılmış, gazetecilere hususî bir yer ayrılmış ve halkın her türlü esbabı istirahati temi nedilmiştir.
Yarın (bugün)’ saat sekizde bütün pehlivanlar şehirde bir geçit res mi yapacaklar ve Atatürk âbidesine çelenk koyacaklardır. Bilâhara hep birden Edirnede medfun olup sırtı yere gelmemiş ünlü Türk pehli-
Bir Harp Patlak Verirse
(Başl.rafı 1 inci sayfamızda'
anlaşması Bulgar komşularımızın Balkan antantı memleketlerile mü-nasebatını daha samimî bir hale getirmiştir. Bulgaristan Balkan yarımadasında hepimizin istediğimiz samimî teşriki mesai için lüzumlu bir âmildir ve Bulgar dostlarımız da istiklâl için lüzumlu olan Balkanlılar tesanüdüne bağlı bulunmak fadırlar. Bulgar başvekili Köseiva-nofun ziyareti her iki tarafın bu kanaatini teyit etmiştir. Bundan sulh hesabına sevinmek lâzundır. Balkanlı müttefiklerimiz ayni hissiyatla mütehassistirler.
— Muhtemel bir Avrupa harbin de Türkiyenin vaziyeti ne olacaktır? Stratejik ve ekonomik vaziyeti onıı harbe sürüklemiyecek midir?»
— Sarih olarak söyliyebilirim • Türkiye, böyle bir ihtimalde kat’î bir bitaraflık muhafaza etmek istemektedir. Bununla beraber muha-ribler Türkiye üzerinde fiüî bir tazyike teşebbüs edecek olursa memleketim, icabında silâh kuvvetile, istiklâline hürmet ettirecektir.»
— îtalyanm Akdenizde genişlemesini nasıl görüyorsunuz?
«— Türkiyede ve îtalyada her iki memleketin Akdenizde rahatlık işinde en esaslı iki âmil olduğu ve bu sebeple onların mevcudiyetlerinin lüzumlu bulunduğu kanaati ınev cuttur. İtalya ile münasebetlerimizi ve Italyan siyasetini görüş tarzımızı bu zaviyeden tetkik edebilirsiniz.»
«— Sancağın Türkiyeye bağlanması ne şekilde olacaktır?»
«— Sar Almanyaya ne şekilde dönmüştü ?.»
«— Hatayın Türkiyeye iltihakı Hatay meclisinin kararma bağlı ise (Hatay Meclisinin bütün azası Türk tür.) Türkiyenin bu birleşmeyi istediği malûm bulunduğuna göre Hatay meclisini böyle bir karar vermek ten meneden sebepler nedir?
(— Hatay meclisinin böyle bir hal şekline müracaata mecbur kal-mıyacağını ümit ederim.»
Vekil, bunda nsonra, Suriyenin saadetinden başka bir şev istenilmediğini ve Suriyenin dahilî işlerine karışılmak arzusunda bulunulmadı-ğını söyl. miştir.
mevzuları inceden*TnceyeTetkik~e^ derek kabul eylemiş ve mesaisine nihayet vermiştir.
vanlanndan Adalı Halil pehlivanın mezarı ziyaret edilecektir.
Müsabakalarda iyi dereceler kazanacak olan pehhvanlara partice hediye edilecek olan 18 saati yarın Kırklareli mebusu Şevket getirecek ve kendisi istasyond karşılanacaktır.
Bugün fırsattan istifade ederek muhtelif pehlivanlarla görüştüm. Türkiye başpehlivanı Tekirdağlı Htl şeyin dedi ki:
«— Türkiyede güreşen her pehlivanı nKırkpınar güreşlerinde mutlaka güreşmes ilâzımdır. Buraya her kes şeref için gelir. Ben on sentti enberi gelirim. Dört senedir üstüste başpehlivanlığı kazanıyorum. Bu sene de kazanacağımı sanıyorum. 31 yaşında ve 105 kiloyum. Evhyim. 11, 8 ve 2 yaşında üç çocuğum var.»
Biz, cedbecet pehlivanız. Babam, kardeşlerim hep pehlivan idiler. Ben de on yaşımda iken pehlivanlığa başladım.
Bir Ingilizle anlaşma yaptım. Bu kış cenubî Afrika ve Hindistanda büyük bir turne yapacağım.»
Karamürselli Hilmi dedi ki:
«— 25 yaşındayım. 6 senedenbe-ri ciddî güreş tutmaktayım. Büyük orta ve başaltında muvaffakiyetli güreşler yaptım. Bursa, Karamürsel ve lnegölde tanınırım. Bu güreşler için de çok hazırlandım.»
Meriçli Mehmet pehlivan dedi ki • «— Subaşı köyündenim. Beni meşhur Kündeci Haşan pehlivan yetiştirdi. lstanbulda yapılan serbest güreşlerde Türkiye başaltı İkincisi, yağlı güreşte de küçük orta birinci-siyim. Bu sene çok hazırlandım. Ü-midim çoktur.»
Karamürselli muhacir Ahmet pehlivan dedi ki:
«— Ben de Subaşı köyündenim. 23 yaşındayım. Üç senedir güreş tutarım. Esas Rumanyalıyım. Bu güreşlerde ümidim çoktur.»
Müssolini Kupası
(Baştarafı 1 inci sayfamızda) zer fena puvanla birinci, Polonya 20 fena puvanla ikinci, Rumanya 32 fena puvanla üçüncü, Türkiye 36 fena puvanla dördüncü, Portekiz 43 fena puvanla beşinci, Ingiltere 44 fena puvanla altıncı, Belçika 46 fena puvanla yedinci olmuştur.
Parkurun ikinci kısmı daha çok Almanya ile İtalya arasmda çekişmelerle geçti. Neticede İtalya 20 fena puvanla birinci gelerek üçüncü defa kupayı kazandı. Yalnız üç defa üstüste kazanamadıkları için henüz kupaya sahip değildirler. Kupaya sahip olmaları için sırtı sıra daha iki defa kazanmaları lâzundır.
Italyadan sonra Almanya 28 fena puvanla ikinci, Polonya 40 fena puvanla üçüncü, Rumanya 69 fena puvanla dördüncü, Türkiye 80 fena puvanla beşinci, İngiltere 84 fena puvanla altıncı, Belçika 85 fena puvanla yedinci, Portekiz 91 fena puvanla sekizinci olmuştur.
Ekibimizin daha iyi netice alamaması atların Nis müsabakalarından yorgun olması ve en çok ümit beklediğimiz atlardan bir ikisinin süvarilerimizin büyük enerjilerine rağmen hata yapmalarıdır.
İtalyanlarla Almanların çok çalıştıkları ve iyi hayvanlarla iştirak ettikleri görülüyordu.
Şimdiye kadar Müssolini kupasını, 1934 te İtalya, 1935 te Fransa, 1936 da Olimpiyat münasebetile yapılmadı, 1937 de İtalya, 1938 de Türkiye ve 1939 da da İtalya kazan iniştir.
Gafenko Belgradda
Belgrad, 5 (Hususî) — Rumanya Hariciye Nazırı Gafenco bu sabah Roma’dan gelmiştir. 10 da Kral sarayındaki defteri imzalamış, öğleden sonra Yugoslav Hariciye Nazırı Markoviç ile görüşmüş, başvekil Tzvetkovitch ile Yugoslav - Rumen Birliğini ziyaret etmiştir. Rumanya Elçisi şerefine bir akşam ziyafeti vermiştir.
Fransanın teşekkürü
Paris, 5 (A.A.) — General Vey-gand’a Türk makamatı tarafından yapılan çok hararetli kabul resmi Fransız mahafilinde derinbir memnuniyetle kaydedilmektedir .
Fransa Hariciye Nazırı Bonnet, bu hususta Fransanın teşekkürlerinin Ankara hükümetine iblâğına

Telif Eser
Birinci Türk Neşriyat Kongresi, dün mesaisini bitirerek dağıldı. Bu münasebetle burada bizdeki «Telif eser» meselesini mevzubahs etmek istiyorum.
Kongre mesaisinin matbuata akseden kısımlarını gözden geçirdiğim vakit bende «Telif eser» meselesine lâzımgeldiği kadar ehemmiyet verilmediği intibaı uyandı.
Bir memleketin kültürünü ifade eden rakam, o memlekette intişar eden tercüme eserlerin değil, telif eserlerin miktarile ölçüldüğüne göre, bu bahse de hiç olmazsa tercümeye verildiği kadar ehemmiyet verilmek lâzımgehrdi. Bugün san’at bahsinde yurdumuzun muhtelif â-dat ve an’anelerini, memleketimizin havasını doyuran telif eserlerimiz yok. Ve bu gidişle de pek geç olacak.
Hükümet, duyduğuma göıe ayda 800 lira vermek suretile bir ecnebi fotoğrafçı angaje ederek yurdumuzun muhtelif taraflarındaki güze) manzaraları çektirdi ve hâlâ da çektiriyor. Ressamları yurdun muhtelif taraflarına göndererek resimler yaptırıyor. Anadolu'ya konservatuar heyetleri giderek köy halk şarkılarını büyük masraflarla mahallinde tesbit ediyorlar.
Bütün bunlar yapılıyor, bütün bu masraflar göze alınıyor da yurt hikâyeleri yazan bir müellif kitabını bastıracak tâbi bulamıyor. Bir romancı yurdu tasvir edecek mevzuda bir roman yazamıyor, ve bittabi Anadolu’mun tasvir edilecek, ebedileştirilecek harikulade manzara ve destanları birkaç amatörün acemi kalemlerinden başka menfez bulamıyor.
Bu, hazin birşeydir!
Hikayeciye ve romancıya meselâ Anadolunun her hangi bir şehrinde bir iki ay oturmak, orasını tetkik e-derek, âdat ve an’anelreini öğrenerek mahallî romanlar ve hikâyeler yazmak fırsatını verelim. Yurdumuzu ve milliyetimizi ebedileştirecek olan şeyler, bir Fransız fotoğrafçısının soğuk objektifinden sızacak gölgeler değil, bu nevi eserlerdir. Cama, kâğıda verdiğimiz değeri, kafaya ve kaleme de verelim!
Şimdilik bu kadar!
MURAD SERTOĞLU
Parti grubunda
Ankara, 5 (A.A.) — C. H. P. Meclis Grupu bugün (5-5-939) saat on yedide Reis vekili Haşan Saka’nın reisliğinde toplandı.
İçtimain mevzuu, Hariciye Vekilimiz Şükrü Saracoğlunu haricî siyaset hakkında vereceği izahat idi
İlk söz alan Şükrü Saraçoğlu, haricî mesailin heyeti umumiyesi üzerinde beyanatta bulundu. Ayni mevzua dair muhtelif hatiplerin müta-leaları dinlendi ve hükümete tevcih edilen suallere vekil tarafından ica-beden cevaplar verildi. Neticede hükümetin bu husustaki noktai nazarı Grup umumî heyeti tarafından ittifakla tasvip olunarak celse nihayet buldu.
Potemkın Dün Akşam Ankaradan ayrıldı
Ankara, 5 (A.A.) — Sovyetler Bir liği Hariciye Komiser Muavini Po-temkin yoldaş bu akşamki eksprese bağlı hususî bir vagonla şehrimizden ayrılmıştır.
Türk - Sovyet bayraklarile dona-tılmış olan istasyonda. Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Numan Mene mencioğlu, Hariciye Protokol şada-resi şefi Şevket Fuat Keçeci, Ankara Belediye reis muavini, merkeı kumandanı, Emniyet direktörü, Ru manya Büyük Elçisi, İsveç Elçisi Sovyet Büyük Elçiliği erkânı tara fından uğurlanmış ve bir asker müfreze etrafından da selâm resmi ifa edilmiş, muzika iki memlekol millî marşlarını çalmıştır.
Sovyetler Birliği Büyük Elçiaj Teretief ve refikası Potemkhı Yol. daş’a refakat etmektedir.
^Fransanın Ankara büyük «İçisin memur etmiştir. -
Sayfa l 4
TCNİSABAH
(T MAYIS 1939
HERKESİN
ANLADIĞI GİBİ
Konservatuarın kıymeti
Şehir Meclisimizin bazı mahfelle-rinde, Konservatuarın lüzumsuz odluğu, oraya sarfedilen paraların başka ve verimli (?) yerleer sarf e-dilmesi doğru olacağı kanaati varmış... Biz bu mevzuda; «Efendim, Konservatuar binasına ne ihtiyaç var?» diyen entellektüeller de biliriz, Lâkin bu fikirlerin, enstantane ihsas ve tesirlerden doğduğunu, yine ayni münevverlerin, Konservatuar tarafından binbir müşkülâtla bulunmuş, ihtiyaca uygunsuz salonlarda verilen konserleri bile açık a-ğızla, vecd içinde dinlediklerini de bildiğimiz için sözlerini hakikî bir kanaat mahsulü ve bir muhalefet cereyanının başlangıcı saymadık.
Lâkin şehir ve müesseseleri hakkında karar vermek salâhiyetini haiz bir mecliste böyle temayüller zuhurunu teessüf ve endişe ile karşı-lamamıya muktedir olamıyoruz. Şehir bütçesinin bir ticaret sermayesi değil, şehir idaresinin halka karşı vazifelerini yerine getirmiye masruf ve halktan toplanmış tahsisat olduğu malûmdur. İstanbul gibi Türki-yenin en büyük şehrinde hükümet ve Belediyenin, büyük kültür vazi- ’ feleri vardır ki, bu arada Konservatuarın hatırı sayılır mevkiini inkâr imkânsızdır.
Biz sade İstanbul’da değil, bütün Türkiye’de musiki kültürü ve faaliyetinin mühim bir kısmını İstanbul Konservatuarına borçluyuz. Beş on kıymetli hocayı orada kazanabildik. Yarınki münevver Türkiye için lüzumu muhakkak elemanların epeycesini yine orada yetiştirmekteyiz. Onu İktidarımız nisbetin-de takviye vazifemizken aleyhinde düşünmenin ve hele menfi bir karar vermenin şehre en büyük fenalıklardan biri olacağını açıkça söylemekten çekinmiyoruz. Yoksa bazı mümessillerimiz, Esnaf Bankası faciasını unutarak ve şehrin İlmî ve İçtimaî ihtiyaçlarını bertaraf ederek bütçeyi işletmek tasavvurunda iseler, bunu tasvip edecek tek bir İstanbullu mevcut olmadığını şimdiden haber verelim. İrfanımızın musiki cephesinde bir inhidama değil, hafif bir rahneye dahi tahammülümüz yoktur.
Feridun Osman
Faka niyetine
Alışırsın!
Başka bir gazetede mizah fıkraları yazan nüktedan bir arkadaş, Ankara’ya gidip geldikten sonra, lâtife kasdile, bir tip yarattı. Elinde şemsiye, çehrenin çizgileri asık ve gergin, Almanların «Kaz ayağı» denilen resmigeçit adırnlarile odaya giriyor, boru çalar gibi şamatalı ve çatlak bir sesle ve kelimeleri harf harf taneliyerek, birisine soruyordu:
— Merhaba! Nasılsın! Seçkiye gidiyor musun? Evet mi? İyi iyi! Yine git!
Arkasından bir tavsiye:
— Bayanı da. götür!
Daha sonra maksadın izahı için 1-lâve:
— Alışsın!
Dün, edip bir dostun makalesini okudum. Orta bir kültür için roman nevinden bir İki bin, tarih çeşidinden beş on bin dit kitap okumak lâzımmış... Uzun seneler beraber çalıştığımız dostumun, İlmî makalelerinin iptidaî maddesine medar ecnebi gazetelerinedn başka senede, birkaç eser zor okuduğunu bildiğim i-çln gülümsemekten kendimi alamadım:
— Çok doğru üstad, eddim, lâkin 6en de oku! Alışırsın!
F. O.
Azılı bir haydut ölü olarak yakalandı
Üç senedenberi aranan Hiiaeyin isminde bir haydut evvelki gün Ber-g a manın Kesik boğazında jandarmalar tarafından yakalanmı şve bir müsademeyi müteakip ölü olarak elde edilmiştir.
Köroğlunun Kaçışı
Kör oğlu Atının Başını Birdenbire Geri Çevirdi. Sonra Kulağına Eğildi. Bakalım Ne Söyledi:
Köroğlunun atile duvardan aşıp kaçtığının resmidir
— 29 —
Binaenaleyh benim aklıma söyle bir hal çaresi geliyor. Bu adamı çok sıkı bir göz hapsinde tutmak şartile bir müddet serbest bırakalım. Bu müddet zarfında ata nasıl baktığını, nasıl timar ettiğini seyislerimiz adamakıllı öğrenirler. Bundan sonra herifin kellesini vücudündon ayırırız, olur biter.
Bolu beyinin fikri çok muvafık bulundu ve yarı ölü bir hale gelen zavallı Köroğlu zindandan çıkarıldı. Kendisine yiyecek verildi. Serbest olduğu ve atı terbiye etmeğe başlaması bildirildi.
Köroğlu Bolu bejinin artık emniyetini celbet-rneğe muvaffak olduğunu sandı. Fakat jine fevkalâde dikkatli hareket etmesi lâzım geldiğini unutmadı. Nitekim derhal fevkalâde sıkı bir göz hapsinde olduğunu anladı. Ahıra girdiği zamanlar başka seyisler do içeri giriyorlar, kır atı nasıl timar ettiğine, ne yaptığma dildkatle bakıj’orlardı. Köroğlu bunlara bakaraktan Bolu beyinin plânını keşfetti.
Fakat yine bir şej’ belli etmedi. Bir gün Bolu beyinin huzuruna çıkî/i ve şöyle dedi:
— Bu atı eğer ahırdan daha bir müddet çıkarmıyacak olursanız, ayakları tutmıyacak; koşmak değil, yerinden bile kımıldıyamıyacak hale gelecek. Onun için her gün hiç olmazsa bir saat güne;« çıkarılmalı, biraz dolaştırılmalıdır.
Bolu beji, Köroğluna ters ters baktdıtan sonra bıyık altından güldü:
— Nasıl, atla beraber kaçar mısın?
— Ne münasebet?
— Bana bak! İşte sana vadediyorum. Bana Köroğlu olduğunu söyle! Ve benim hizmetime gir. Sana saraylar, hazineler ve dünyanın en güzel atlarını ve cariyelerini hediye eder, seni ordularımın başbuğu tayin ederim.
— Beni hâlâ Köroğlu zannediyorsunuz. Fakat emin olun ki ben Köroğlunun kim olduğunu bile adamakıllı bilmiyorum. At için söylediğim sözler de ondan mesul olduğum içindir. İsterseniz atı ahırdan çıkartmayın. Fakat daha şimdiden topallamağa başladığına göre çok geçmez, bir ay sonra nallan dikerse mesultyet kabul etmem. ♦
Bu sözler Bolu beyini az çok endişeye düşürdü. Ya bu adamın söyledikleri doğru ise... Bu takdirde gözbebeği gibi kıskandığı atı kaybetmek tehlikesine maruz bulunuyordu. Hemen diğer seyisleri çağırttı. Atın topallayıp topallamadığını sordu. Köroğlu onların gözü önünde atı ahırda biraz gezdirdi. Kır at filhakika fena halde topallıyordu.
Fakat Bolu beyi bir türlü kani olmıyordu. Köroğlu bunu sezince:
— Hissediyorum ki bana inanmıyorsunuz, dedi. Mademki beni Köroğlu sanıyor ve ata binince kaçacağımı vehmedij’orsunuz. Buna mani olmak sizin elinizdedir. Bahçe kapısını sımsıkı kaparsınız. Benim de ayaklarımı üzengiye bağlarsınız. Ayrıca birkaç atlı da benimle beraber bulunur. Kır at topal baca-ğile havalanıp uçamaz ya?
Bu sözler filhakika Bolu beyini temin etti, öyle ya, bahçeyi adamakıllı muhafaza altına alacak olursa nereden kaçabilirdi? üstelik dünyada bir eşi olınıyan kır at ta ölümden kurtulurdu. Diğerleri de ayni fikre İştirak ettiler.
Köroğlu büyük bir «ükûnla kır atını eğerledi. Bütlin hayatı, bütün istikbali bu teşebbüsüne bağlı idi. En ufak bir hatası, hesabındaki en ufak bir yanılma kendisini doğruca ölılme götürecekti.
Bir insan kadar zeki olan kır at, Köroğlunun kendisine talim ettiği topallık rolünü büyük bir me-haretle ifa ₺dijrordu.
Köroğlu, kır atını bahçeye çıkardığı zaman her tarafın sıkı bir muhafaza altına alındığını gördü. Bilhassa kapılar sıkı sıkı kapanmış, önüne dc bir sürü mızraklı askerler dikilmişti. Aynca on tane kadar atlı da pürsilâh bahçede dolaşıj’orlardı.
Köroğlu ata bindikten sonra ayakların: sımsıkı özengiye bağlamalarına hiç itiraz etmedi. Sonra yavaş yavaş bahçede dolaşmağa başladı. Bolu beji ile maiyeti do pencerelerden kendisini seyrediyorlardı.
Artık kaybedecek zaman kalmamıştı. Köroğlu atfını yavaş yavaş kapının önüne doğru götürdü. O-nun kapıya yaklaşması oradaki askerleri baj'ağı kuşkulandırmıştı. Kendisi no ters ters ba kıyorlardı. O, oraya doğru yollanınca, diğer atlılar da atlarım mah-muzliyarak kapının yolunu tuttular.
O zaman Köroğlu atının başını birdenbire geri çevirdi. Sonra kulağına eğildi. Bakalım ne dedi:
Ey kır atım sende kuvvet var iso Şu karşı duvarı aşmak isterim, Kızlar Derbendini geçip, Çamlıbele varmak isterim.

Koro ğl unu şüphe ile tuttular Eza edip omuzunu yardılar, Kollarına bilekçeler vurdular Çamlıbele kaçmak isterim.
Kır at, Köroğlunun sözlerini duyunca önce bir şalla, Kalktı. Sonra kurşun gibi ileri atıldı. Bütün bahçeyi böyle rüzgâr gibi geçti. Duvar iki adam boyuna yakındı. Onun için kimse kır atın bunu aşabileceğine ihtimal vermiyor, atın üstündekile birlikte duvara çarparak lıelâk olmasını bekliyorlardı.
Fakat kır at duvara yaklaşınca kuş oldu sanki. Bolu bejinin bütün asker ve muhafızlarının ağızları birer kanş açık kaldı.
Çünkü kır at, bir anda duvarı aşmış, gözdeo kaybolmuştu. Askerler ve atlılar, kapıyı açarak dışarı fırladılar. Fakat uzun yollarda sadece gittikçe şeffaflaşan bir toz bulutu kalmıştı.
Bu hâdiseyi Bolu beyine anlattıkları zaman, Bolu beyi teessüründen nerede ise düşüp ölecekti. Güçbelâ kendisini tuttu. Sonra bu şiddetli teessürü yavaş yavaş şiddetli bir hiddete talıavvül etti.
işte o zaman müthiş oldu. Bolu beyi azgın bir köpeğe dönmüştü. Kimseyi dinlemiyor, birbirinden ağır emirler yağdırıj'or ve kelleler uçuruyor, kanlar akıtıyordu. Fakat bütıin bunlar nafile İdi. tş İşten geçmişti. Bolu beji, ginlerce elinde tuttuğu Köroğlu ile kır atı kaçırmıştı.
Bunlar böylec ■ dövünüp dursunlar, biz gelelim Köroğluna... Kör ğlu bir hamlede Kızlar Derbendine vardı. Takip ed. .nediğine emin olduktan sonra ayak-larını çözdü. Sonra atından indi. Pınardan su içti. Atma da içirdi. Sonra Çamlıbele doğruldu.
\ [(Devamı var)
MEŞHUR CASUS
MUSTAFA SAGİR
NASIL TUTULDU. NASIL ASILDI?
— G —
Yazan: R. KARAOĞUZ
Casus Mustafa Sagir Kendisini Takdim Etti
“Ben Entellicens Servis Memur-
larından Mustafa Sagir,,
HÜLASA:
Mustafa Sagir Pişaverde doğmuş, babası meçhul bir çocuktur. İngilizler gösterdiği büyük zekâ üzerine kendisini itina ile büyütmüşler ve muhtelif tehlikeli işlerde Entellicens Servis hesabına çalıştırdıktan sonra kabiliyetini beğenerek Türkije-de bir melânet çevirmek mak-sadile İstanbula göndermişlerdir. Mustafa Sagir şimdi istan-buldaki İngiliz sefarethanesi ildedir.
Mustafa Sagir uiraz sonra, sefarethanenin ikinci katında ve Haliçe nazır olan arka cephesinde, kendisi1 için ihzar olunan daireye yerleşmişti. O esnada bavullarını getiren sefarethane garsonuna centilmence te-şekkür etmiş ve bir kahve istemiş-" ti. Hemen yandaki odaya geçmişti. Muhtasar bir temizlikten sonra elbiselerini değiştirmişti. Yakasında, ■ bir şeref ve iftihar rozeti bulunan şık bir siyah elbise olduğu halde, küçük salona avdet etmişti. Pencereden, güneşin iltimaları altında donuk ve koyu mavi Hint zümrütleri döşenmiş bir saha gibi, Eyüp Sultana doğru tatlı inhinalarla uzanan Halice doğru takdirkâr nazarlarla bakmıştı. Pek hoşuna giden manzaranın letafeti, azameti karşısında gülümsemiş ve jrüksek sesle:
— Korndor. Oh.. Veri Vel.
Sözleri, hayretle ısırdığı renksiz dudakları arasından dökülüvermişti. Bu sırada salona giren garson, yerlere kadar eğilmiş, kahvesile beraber sefaret erkânından Mister (Rayan) m kendilerine beyanı hoşame-diye geldiği haberini de getirmişti. Mustafa Sagir, çevik ve çalâk bir hareketle ilerlemiş, kapının eşiğinde duran misafiri ile yüzyüze gelmişti. Yüzlerde dostane ve samimane tebessümler belirmiş, eller hararetle, hürmetle birleşmişti. Vücutler nazik hareketlerle bükülmüş, dudaklardan şu sözler dökülmüştü:
— Ben siyasî mümessilliğin müşaviri Rayan.
— Müşerref oldum Mister. Ben, Entellicens Servis şeflerinden Mustafa Sagir.
Ziyaret resmî bir mahiyette ve mülakat teşrifat muktezası, çok kısa devam etmişti. Mister Rayan, bir kaç dakika sonra ayağa kalkarken, beyaz dişlerini göstererek gülmüş ve demişti:
— KolonelVilson, size odasmda intizar etmektedir. Neztlerine kadar vaki olacak refakatimi kabulünüz, bana bilhassa şeref bahşedecektir.
Mustafa Sagir, tıpkı bir İngiliz centilmeni gibi ciddiyetle:
— Olrayt!
Demiş ve Mistar Rayanı takibe başlamıştı.

Miralay Nelson, Entellicens Servis teşkilâtının büyük ve kıymetli rüesasından idi. İki sene evveline kadar Kahirede ve teşkilâtın (Yakın şark işleri) şubesinin müdürlüğünde bulunuyordu. Bilâhare mer-
kezi umuminin gösterdiği lüzum ve vucup üzerine bu şube İstanbula nak ledilmiş ve kolonel vazifesinde ipka edilmişti.
Nelson, cidden calibi dikkat ve hayret olan zekâsı ve işindeki ihtisası ile Istanbuldaki siyasî rical a-rasında pek çabuk teferrüt etmişti. O zaman memleketimi yegâne fırkai siyasiyesi vaziyetinde bulunan Hürriyet ve İtilâf fırkasının Mehmet Ali, Cemal, Sadık, Refik, Gümülcincli İsmail gibi beylerini, Nemrut Muşta, Cakacı Hamdi, Ki-rez Hamdı, Emin gibi paşalarını, Vasfi, Zeynelâbidin, Rüştü, Asım gibi hocalarını, Sait Molla, Ali Kemal, Refi Cevat ve Mevlânzade Rıfat gibi eJı kalem tutanlarını ve hattâ ter iikçi Sahh ve Şaban gibi ağalarını bile az zamanda ele geçirmiş ve bun lan bütün aveııe ve hademelerile mensup bulunduğu hükümete kul ve köle etmişti. Damad Feridi kendine has bir müşavir edinmiş ve ken disı de Vahdettine âdeta bir saray nazırı vaziyetine girmişti.
Nelson, İstanbula getirilmeden evvel Vahdettin, düveli itilâf iye mü messülerine karşı mütereddit, mü-tehaşi davranıyor, iki yüzlü bir tarzı siyaset kullanıyordu. Bu hal, Franşe Despirenin İstanbula vücuduna kadar devam etmişti. O sırada müttefikepn işgal kuvvetleri başkumandanlığı vazifesini de uhdesinde bulunduran Generalin azamet ve haşmeti, Vahdettinde, Fransa hükümetine karşı bir emniyet ve dostluk hissi uyandırmıştı. Onu Fransa hükümetinin bir himaye ve dostluk seuibolü gibi tanımış ve sevmişti. Derhal fikrini, siyasetini tebdil etmişti. Ingilizlere karşı nflnnetle u-zattığı elini geri çekmiş ve generalin elini emniyetle sıkmıştı. Gerçi ardına kadar açık bulundurduğu sara-yının kapısını Ingilizlere kapayama-mıştı. Fakat onlara karşı, ayrı ayrı gösterdiği eski hulûs ve muhabbeti, eski samimiyet ve hürmeti, o günden sonra biraz kısmış ve s altmıştı.
Bilhassa, bir gün generalin sarayda aynen:
« ... Biz Türk düşmanı değiliz. Biz hükümetinizin kuvvetli ve faal olmasını talep ediyoruz. Vükelânın ve sadrazamın şahıs ve şahsiyetleri bizce hiç te haizi ehemmiyet değildir. Mücrimler, Ermeni tehciri ile maznun olanlar serian tecziye edilmeli. îstanbulda ve vilâyatta emniyet ve âsajuş katiyen mefkuttur. Bu na derhal bir çare bulunmalı. Unutmayınız ki, dahiliniz ve etrafınız sizi sevmiyen anasır ve düşmanlarla muhattır. Bu dediklerimin bilâifatei vakit yapümamasının sizce baisi nedamet olacağına hiç şüphe etmeyiniz..» Sözlerini büjnik bir samimiyet ve ciddiyetle beyan etmesinden sonra da, generalden nihayetsiz derecede hoşlanmışti ve artık hasıl ettiği kavi bir iman ve itimatla Fran-sızlara teveccühe, izharı iltifat ve samimiyete başlamıştı.
(Devamı var)
TAKSİM SİNEMASINDA*
Tenzilâtlı Fiatlar : 15 - 20 - 25 ve Localar 100 Kuru?
ORDUNUN KIZI
PRESTON FOSTER ve MADGE EVANS ■tarafından oynanmış büyük aşk ve harp filmi 100 ERKEĞE BİR KIZ
D E A N N A DURBİN’in en güzel filmi
6MAYIS 1939
Rus-Ermeni ihtilâfı
Rus Zabitleri Gitmek İstiyorlar Fakat Ermeniler Bırakmıyorlardı
Beyazıt Kalesinin
Mükâlemeler kâmilen tercüman vasıtasile oldu. Arzu eden zabitanın Erzurumdan çıkabilmeleri imkânı soruldukta: Cesaretine güvenemiyenlerin çıkmaları daha iyi olacağı cihetle bunların çıkmalarına imkân dairesinde (müsait davranacağını) söyledi. Miralay Zinkiyeviç ise bütün hazırun müvacehesinde: Burada ifa edilecek hizmet yalnız Rusyaya hizmet vazifesi olduğuna kani olarak bizzat kendisinin de ancak bu kanaatle Erzurumda bulunduğunu söyledi.
En nihayet bütün zabitan on gün kadar daha bekliyerek Andranik’in söyledikleri doğru olup olmadığını görmeğe ve neticeye göre hattı hareket takibine karar verdiler. Bu içtima 20 yahut 21 şubatta vaki oldu. İçtima hitamından bir müddet sonra miralay Duluhanof Rus zabitanmın Ermenilere bu derece hüsnü nefretle bakmakta olduklarını hiç bir zaman tasavvur edemeyip hayrette kaldığını gerek bana ve gerek diğer Rus zabitlerine kemali taaccüple söylemiştir..
Ertesi gün Andranik tarafından sokaklara astırılan Türkçe beyannamelerde katledilen Müslüman olsun, Ermeni olsun mutlaka faili bulunup ayni cezaya duçar edileceği ve Müslümanların hiç bir şeyden korkmayıp dükkânlarını açarak ticaretlerile meşgul olmaları ve çalıştırmak için cem ve sevkolu-nan Müslümanlardan birinin ziyamda bunları cem ve şevke memur olan kıt’anın kâffesi kendi hayat-larile mes’ul tutulacakları vesaire yazılmıştır.
Ertesi günü maiyetimdeki taburlardan birinin kumandanı olan yüzbaşı vekili Canbulatyan ile birlikte at üstünde bir sokaktan geçerken bir kaç kişi-\in duvardaki ilanı okumakta olduklarını gördük. Canbulatyan bunlara Türkçe izah ederek Müslüman ahali tarafından bir kıyam vukubulmadığı takdirde Ermeniler tarafından bir gûna fenalık zuhura gel-miyeceğini anlattı. Buna cevaben iki senedenberi Müslürjan ahalinin hiçbir fenalık yapmak teşebbüsün görülmediği gibi bundan sonra böyle bir fenalık yapmak tasavvurunda dahi olmayıp ancak silâhsız ve müdafaasız kalan Müslümanların sebepsiz itlâf edilmemesini rica ettiklerini söylediler. Benim Rus topçu kumandanı olduğumu ve gerek benim ve gerek arkadaşlarım Rus zabitleri Müslüman ahalinin hiç bir veçhile zarar görmelerini arzu etmeyip şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra dahi ellerinden geldiği kadar bu biçareleri müdafaa edeceğimizi kendilerine anlatmasını yüzbaşı vekili Canbulatyandar rica ettim. Orada bulunan kürklerden bir çoğu ve bilhassa içlerinden bir iki tanesi 7 şubat vak'asında bizzat benim kendi hayatlarını kurtardığımı söyliye-rek sözümü tasdik ettiler. Canbulatyan Ermeni komitesi azasından idi.
ikinci içtima yalnız Rus zabitanından mürekkep olup hariçten anca kdoktor Zavrif vardı. Bu içti-mada ikinci Erzurum kale topçu alayının Ermenile-rin zannı gibi Ermeni topçu alayı olmayıp daima Rus topçu alayıdır ve zabitandan hiç birisi Ermenilere töniillü yazılmamıştır, yazılmak ta İstemiyor. Ermelilere hizmet etmek için hiç birimiz İmza vermemiş ve mukavele akdetmemiştir ve hakikati halde hükümet bu alayın Rus veyahut Ermeni alayı olduğunu luretl katiyede tesbit etmelidir. Eğerçi Rus alayı ise bize Rus neferin göndermeli. Eğerçi Ermeni alayı İse Rus ordusunda hizmet etmek arzu eden zabitana bu alaydan ınfik&k müsaadesi verilmelidir. Kafkas cephesinde hizmet etmek istemiyenler de ahar cephede hizmet etmek üzere geriye gönderilmeli İlân olunan ıdarei örfiyeriln ancak yalnız buna mümanaat »debildiği görülmüştür. Bu aralık şüyu bulduğuna göre Maverayı Kafkas Rusya hükümetinden aynla-
Umumi Görünüşü
caksa Rus zabitlerine mutlaka izin vermelidir ki bunlar burada ecnebi zabiti vaziyetinde kalacaklardır. Zemininde mübahasat cereyan etmiş ve neticede mevcut tamimlere istinaden ya Harbiye Nezareti emrine veyahut Rus kolordularından birine naklolunmak için her arzu eden zabitin resmen müracaat edebileceği anlaşılmıştır. Bana verilecek bu gibi istidaların tervicen lâzımgelen makamlara gönderileceğini ilân ettim.
Bu içtima hengâmında bunlar müzakere ve mü-bahase edilirken yedinci Kafkas cebel topçu taburundan yüzbaşı vekili Yermolof yeni teşkil olunan Ermeni taburuna gitmek istemiyerek infikâk istidasında bulunmuş, evvelâ vazgeçmesi için kandırmağa çalışmışlar. Fikrinde sebat ettiği anlaşılınca Miralay Morel istidasının zirine yazdığı ilâmda bu zabitin işe yaramadığından dolayı cephe erkânıharbiyesi emrine iade edildiği kaydını koyarak 24 saat zarfında Erzurumdan çıkması için tazyik edilmiş, işte bu veçhile pek fedakâr bir harp zabiti olan Yermolof bilhassa Ermeni kıtaatına hizmet etmek istemediğinden ve bir de miralay Morelin Ermenilere hizmet ettiğini alenen söylemek dikkatsizliğinde bulunmasından böyle nahak yere lekelendiği zikredildi.
Doktor Zavarif dahi tıpkı Andranikin söylediklerini tekrar ederek sulh aktedüinceye kadar Erzurumda kalmaklığımız Rusyanın menfaati iktizasından bulunduğu ve mütemeddin bir millete mensup zabit olduğumuz cihetle; (Ermeniler, siz Türklerle hesaplaşınız! Birbirinizi kesiniz! Şeytan alsın, sizin dahilî işinize. Biz Ruslar neden karışalım!) diyerri-yeceğimizi ileri sürdü. En nihayet eğer âlemi insaniyete hizmet etmek arzu ederseniz Erzurumda kalarak bundan böyle Ermenilerin İslâmları katliâm et memesine çalışmak ta bir vazifei insaniye olduğunu söyledi. Zavarifin nutku lüzumu veçhile tesir edemedi.
İçtimadan sonra bizzat doktor kendisi artık hiç bir ümidi salâh kalmamış olmakla belki bütün zabitan ayrılacaktır, dedi.
Ordui Osmaninin Erzurumu istirdadından on gün sonra bazı vesikaları okumak fırsatı düştü. Bu vesikalarda doktor Zavarif, açıktan açığa Ermenilere muhtariyet itasından bahsetmiş ve bunun için de Rus zabitlerinin hizmetinden istifade edilmek ican edeceği mezkûr olup doktor Zavarif Erzuruma gelmeden akdem kaleme atamıştır. Doktor Zavarif Rus heyetinin ahvali ruhiyesini pekâlâ anlıyabilmiş olduğu tezahür etmişti. Biz daima askerdik, politika ile iştigal etmek arzusu hiç birimizde yoktu.
Ermeni partizan muharebesini dahi Rus zabitleri hiç bir zaman kendilerine mal edinmemişlerdir. Andranikin vadi vait şeklinde kaldı. Ahali bunların hiç birisine inanmıyordu. Çarşılar kapalı, herkes korkuyor, İslâm mahallelerinin sokaklarında hiç kimseler yoktu. Yalnız belediye dairesi- civarında bir iki dükkân açık olup yalnız gündüzleri bir kaç müslüman buralarda toplanabiliyordu. Hiçbir Ermeni ceza görmedi. Hiçbir kabahatli Ermeni meydana çıkarılmadı. Kabahatsiz Ermenilere nasıl ceza edilebilir ki’! Ermenilerin o mütalealarına karşı Rus zabitleri şimdiye kadar bir çok kabahatli Ermenileri meydana koyduğu halde bunların hiç birisi ceza gör-mediği söylenince sükût ediyorlardı. Münferit kıtallerin arkası kesümemiş, fakat biraz gizli tutmağa çalışmışlardır. Cinayetler şehirden uzakça köylerde ve Rus zabitlerinin nazarından uzakta yapılmağa başladı. Şehre yakın köylerdeki Türkler kayboldu.
. .(Devamı var)
GiiniiMdamı
Polonya Hariciye Nazın Miralay Beck Kimdir ?
Polonyada en fazla karikatürü yapılanlardan biri de bu gün, Polonya, hariciye işlerini hemen resen ted vir eden Kolonel Bekdir.
Gazete sayfalarında, mecmua kapaklarında, dudaklarından eksil-miyen tebessümü ile onu daima elinde çantası ile tirene, tayyareye, binerken görürüz.
Dünyanın en çok seyahat eden adamı kimdir? diye size sorarlarsa, hiç tereddüt etmeden, Polonya, hariciye nazırı Mösyö Bektir diyebilirsiniz.
Bilhassa bu günlerde fevkalâde çok yorulmaktadır. Buna rağmen en bedbin zamanlarda bile, dudaklarındaki tebesümü dağıldığı, alnındaki çizgileri neşesizlik alâmeti olarak arttığı, kırıştığı görülmemiştir.
Mösyö Bek, iki ateş arasındadır. Sovyet sefirinin elini tebessümle sıksa, Hitler kaşlarını çatar, TSantzig işinde Führerin arzusuna uygun bir sureti tesviye bulacak olsa, Londra siyasî mehafüi ayaklanır...
PolonyalIlar, Macarları seterler, Nitekim Çekoslovakyanm işgali ü-zerine, Macarlarla müşterek bir hudutta iki tarafın askerleri birbirile sarmaş dolaş oldular, fakat diğer taraftan Lehistanın dostu Ruman-ya kralı, Macarların, dehşetli düşmanıdır.
Bu karışık dostluk ve düşmanlık içinde Polonyaya haricî sîyiöette istikamet veren şahıs 1933 senesinde herkesin şüphe ile baTmğı bir a-damdı.
— Bu da kim? Nasıl muvaffak olacak? diyorlardı.
Bununla beraber, o matruş çehresi, çıkık elmacık kemikleri, Kalın kaşları, ve tatlı sert edasile, ne yaptığını bilir bir adam olarak ortaya çıktı ve kısa zamanda beynelmilel siyaset meydanının sayılı cambazlarından biri oldu.
Kolonel Bek, aslen Karakovi’li-dir. 1895 te doğmuş olduğuna göre bugün 44 yaşındadır ve haklı olarak, dünyanın en genç hariciye nazırı olmakla övünmektedir.
Babası muhtelif memuriyetlerde bulunmuş, ve Leh Cümhuriyetinin ilk devrelerinde dahiliye nazırlığı bile etmiş bir şahsiyetti. Zengin ve maruftu. Onun için oğluna iyi bir tahsil temin etmek istedi. Küçük Bek ilk ve orta tahsilini bitirdikten sonra, mühendis mektebine gönderildi. Viyanada Lwow’da çalıştı. Bir aralık 17 yaşında iken, talebe kasketini hırsla masanın üzerine vurdu, kitaplarını kapadı ve:
— Asker olacağım!.. Nedir bu Ruslardan çektiğimiz? dedi.
O sırada Mareşal Pilsudski, istiklâl hareketine kıyam etmişti. Bek, verdiği kararlar doğru PiTsudskinin karşısına çıktı:
— Ben de harbedeceğim, dedi.
Gözlerinde cenk iştiyakı yanan bu hararetli gence Mareşal uznu u-zun baktı:
— Sen daha gençsin, yavrum, dedi. Git mektebine, clersiermö çalış.
Bek ile Pilsudski birbirlerini ilk defa böyle bir münasebetle tanımışlardı.
Bek mahzun döndü.
Fakat onu harbin üçüncü senesi tekrar askerî- sahada görüyoruz.
Artık Pilsudski ile Beraber çalışıyor. Topçu kıtaatında hizmet ediyor. Ve harp bittikten sonra 3a tekrar okuyarak kurmay oluyor.
Askerlikte mevki tutmuştur. Bu gün Polonyanın mukadderatını elinde tutan General Rydz-Smizly’nın yakın bir mesai arkadaşıdır.
Harbiumumiyi takip eden ilk sekiz sene zarfında mareşal Pilsudes-ki, siyasî dalevereler yüzünden iktidar mevkiinden uzakta kalıyor. Tabiî ona mensup ve onun yoTunda çalışanları da birer münasebetle memleketten uzaklaştırıyorlar. Bunun için Kolonel Bek, evvelâ Pariste bi-lâhara Brükselde ateşemiliterlik e-diyor.
Politika ve diploması âlemine sokulması bu kanaldan oluyor. Paris siyaset âleminin içinde iyice pişiyor ve diplomatlığın ince taraflarını tetkik ederek öğreniyor.
v (Sonu 7 inci sayfada)
Galatasaray lisesi voleybol takımı
Bir Galatasaray bayramında toplanan eski GalatasaraylIlar
Galatasaray
Lisesinde Spor
Dimağın inkişafına Verdiği Kadar Bedenin inkişafına da Kıymet Veren iftihar Edilecek Bir Müessese
Galatasaray lisesi Türk spor tarihinde en canlı mevki işgal eden mekteplerimizden biridir. Tâ «Beyoğlu Mektebi Sultanisi» ismini taşıdığı çok eski tarihtenberi Türk genç liği için de; skorun anayurdu olmak la tanınmıştır.
İlk sporculuk, ilk spor hareketi «Beyoğlu Mektebi Sultanisi» nin sıralarında doğmuş, bahçesinde büyü-
Mektebin futbol takımı
müş ve inkişaf etmiştir. Spor olarak mekteplerimizde yalnız Alılan usulü jimnastikten başka bir şey bilmediğimiz o devirlerde futbol, atletizm fennî şeklile denizcilik hep ecnebilerin elinde idi. GalatasaraylIlar bu müsbet faaliyetin yalnız yabancı ellerde inhisara uğramasını çekememişler ve haklı bir infialle harekete geçerek kendilerini bu faydalı cereyana kapıp koyuvermişlerdir.
Bu İlk harekete Alemdar olan Bay Ali Sami ve Abidin Daver ve arkadaşlarının bu temiz ve asü aşk uğrunda çektikleri meşakkatler u-zun bir roman zemini olacak kadar garip ve facialarla doludur.
Sporun hemen her şubesinde kıy metli elemanlar yetiştiren Galatasaray kulübünün temeli de mektep dı-varlan arasında kurulmuş, klüp gençliğin kaya kadar salâbetll o-muzlarından kuvvet almıştır.
Uyf.ı t
Bu gün sporun her şubesinde millî takımda yer alan gençler ve i-simlerini elân unutamadığımız atlet Semih, Mehmet Ali, Sudurî, futbol-cülerden Nihat, Leblebi Mehmet, Ulvi, Bürhan, Muslih, hep o mektepten yetişmiştir.
Galatasaray lisesi sporu tamamen benimsemiş bir mekteptir. Büyük sınıf talebeleri içinde sporun her hangi bir şubesile meşgul olmı-yan yok gibidir.
Küçük sınıflarda ne derin bir spor aşkının kaynadığını anlamak için bir teneffüs saatinde mektepte bulunmak ve bahçedeki hareketli faaliyeti görmek kâfidir. Bu heves mektebin kıymetli müdürü ve beden terbiyesi hocaları İbrahim Hakkının himmetlerüe müsbet bir mecrada inkişaf etmektedir.
Mektepte bilhassa futbol, atletizm, voleybol, basketbol, tenis, beyzbol faaliyeti mevcuttur. Bu sporlara ait muntazam turnuvalar yapılır ve terbiyei bedeniye hocalarının nezareti altında yapılan bu maçlar mektep şampiyonasına müntehi olur.
Mektepte en ehemmiyet verilen sporlardan biri de izcilik teşkilâtıdır. Memleketin bu sahada en ileri bir müessesesidir. îzcüer muayyen mevsimlerde muhtelif mahallerde kamplar kurarlar ve bu kamplar talebe için çok müfit olur.
Atletizm de ehemmiyet verilen sporların başında gelir. Galatasaray bu vadide çok kıymetli elemanlar, rekor sahipleri yetiştirmiştir.
Bu gün atletizm federasyonu asbaşkanı Şinasi, Mazhar Nazım, Cez mi, Mehmet Ali ve Semih (daha bir çok gençler), o mektebin yetiştirdiği ve Türk sporculuğuna hediye ettiği simalardır.
Bütün bu faaliyeti ile Galatasa-rayı spor güneşi addetmek hata olmaz. ~ . |
Galatasary klübûnü doğuran, yaşatan ve ona memleket sporundaki hayatî mevkiini veren hareket, bü tün bu muvaffakiyetlerin sırrını dı-varları arasındaki hummalı fn aliye-tinde ve sönmiyen spor aşkında saklıyor,
TİNtlAlAh
6 MAYIS IW)
ÇOCUK HİKÂ Y ESİ
VADMIÎ-----1 F HAYVANLAR ÂLEMİNDE
Sabahleyin Erkenden
Kanatlan Olan Kız
Mine sıcacık yorganından başını birdenbire çıkardı. Ertesi sabah için elbiselerini hazırlıyan annesine dedi ki:
—Yaş günüm için ne isterim bilir misin anneciğim? Bir çift kanadım olsa dünyada, başka birşey istemem. Aman anneciğim bana bir kanat a-labilir misin?
Annesi: — O halde bekle de ih-1 timal bir periye yahut bir peri değneğine malik olana rasgelirsin. Çünkü dükkânlarda hiç kanat satılmaz.
Mine biraz düşündü: — Ah, nerede bulabileceğimi bilsem!
— Her halde kanat satılan yerlere rasgelirsen alacağın kanatlar çok kuvvetli olsun. Bir de sakın faa-
la uzağa uçma. Gecen hayrolsun yav rum. Çabuk uyu.
Annesi Minenin başını iyice yerleştirdi. Yorganını sıkıştırdı ve öptü.
Biraz sonra elektrik düğmesinin sadası ve usulca kapının kapanması işitildi. Mina karanlıkta sessiz yatarak annesinin aşağıya inen hafif adımlarının sadasmı dinledi.
Ertesi gün doğduğu günün yıldönümü idi. Mine neler istiyor neler. Fakat en çok arzu ettiği şey peri kanatları idi. Hep kanattan düşündü, düşündü, sonra gözleri kapandı, ve uykuya dalar gibi oldu.
Henüz şafak söküyordu. Mine yatakta duramaz oldu. Kalktı, çoraplarını giymeğe başladı. Çok heyecanlı idi. Çok erken olduğundan, kimseyi uyandırmamak için yavaş yavaş giyindi. Lâkin kapı usulca a-çılıp annesi şapka başında, manto sırtında gözükmesin mi? Hayret!
Mine: — A! dedi, okadar erken mi çıktınız? Annesi yavaş, esrarlı bir sesle cevâp verdi:
— Evet, sana bir hediye getirdim.
Ona ne uzatsa beğenirsiniz? Bir peri değneği! Mine hakikî bir peri değneği olduğunu lâhzada anladı. Değneğin ucunda kırmızı bir yıldız vardı. Etrafı yakacakmış gibi nut-tasıl alevler saçıyordu. Amma elini değdirdiği zaman buz gibi olduğunu gördü. Kulağına tutunca sivrisinek vızıltısına benzer bir şada duydu.
— A, nereden aldın? diye bağırdı. Fakat annesi cevap vermedi. Mine o kadar telâşlı idi ki hiç aldırmadı bile. Acaba nasıl kullanma-lıyım, hiç bilmiyorum
— Üç defa salla da istediğini söyle.
Mine üç defa salladı ve ağır ağır dedi ki t
— İstediğim bu: Sahici peri gi-bi uçuracak kanatlarım olsun.
Değnek birdenbire gürültü ile çatırdamağa ve alev sumağa başladı. Sonra birdenbire söndü. Yalnız değneğin ucunda kırmızı bir uç bıraktı.
Mine: — Vah vah, diye bağırdı. Yanlış yaptım, iiç defa yerine dört
defa salladım. Ağhyacak gibi oldu; fakat annesi:
— Haydi canım, ne zararı var, isteğin yerine geldi ya! dedi.
Filhakika Mine aynada kendisine bakınca omuzlarının arkasında parıldıyan ve titriyen bir çift kanat görmesin mi?
— Anne, bana bak! diye haykırdı. Yatağın üstüne atladı, kanatlarını çırptı ve yavaş yavaş odanın etrafında uçtu. Sonra yine yatağın üstüne kondu. «O kadar kolay ki bak!» dedi, Büyük elbise dolabının tepesine uçtu. Sonra yine odanın etrafını dolaştı. Tavandan aşağıya inmek ona güç geliyordu.
Kahvaltıdan sonra annesi o-nu bahçeden içeriye çağırdı. Başlığını ve paltosunu giymesini söyledi. Zira sokağa çıkacaklardı. Lâkin paltoyu giymek kabil değil. Kanatlarını acıtıyordu. Fakat hava soğuk olduğundan Mine eski bir şala bürünmeğe mecbur oldu. Kızcağız kıyafetinden utanıyordu. Amma elinden ne gelir; çarnaçar annesile yola koyuldu.
Herkes çirkin, kırmızı şala ne tuhaf bakıyordu. Minenin buna canı sıkıldı. Onun için uçmayı tercih etti: fakat şal ağır olduğundan kâfi derecede yüksek uçamıyordu. Ayak-larfle ahalinin şapkalarını çarpıtıyordu. Herkes buna kızıp söylenmeğe başladılar. Annesi başını kaldırarak:
— Mine aşağıya in de adama-jflh yürü, daha iyi olur. Herkesi rahatsız ediyorsun, dedi.
Biçare Mine yere inip annesile yürümeğe mecbur oldu. Eski kırmızı şalına kimsenin bakmamasına gayret ediyordu. Annesine:
— Tabiî yavaş yavaş kanatlanma alışır, adamakıllı uçanm, dedi.
Annesi: — Elbette, dedi. Yalnız yazık ki arada sırada canın istediği zaman kanatlarını çıkaramıyorsun.
Mine onlan asıl sonra sıkıntılı bulmağa başladı. Akşam üstü bazı küçük arkadaşlannı eve davet etmişti. Yeni ipekli elbisesini giyeceği zaman tabiî kanatların üstüne i-liklenemiyordu. ister istemez entarinin iki tarafını yırtmağa mecbur oldu. Fakat sonra çocuklara caka yapmak ve sofada uçarak karşılamak hoşa gidecek şey değil miydi? Çocukların haykırtmalarını artık sormayın!
Uçmak hoştu amma yorucu bir işti. Çocuklar gidince Minenin uykusu geldi. Mine rahat yatamıyor-du. Kanatlarının üstüne yatmağa çalıştı. Fakat yastık kanatlan kırıştırıyordu. Yüz üstü yatmağa gayret etti. Kanatlar çok nazik ve geniş ol-duklan için yorganla örtünemiyor-du. Hava da çok soğuktu. Nihayet Mine beline kırmızı şalı sardı. Bütün geceyi oturarak geçirdi. Derken gözlerini yumdu, ve bir daha ömründe rahat yüzü görmlyeceğinİ düşünerek müteessir oldu.
Uyandığı zaman güneş odasına girmişti. Güneş ışığı yatağın uçunda yatan güzel, büyük bir taş bebeğin üstüne düştü. Mine içini çekerek yatağında doğruldu. Acaba hangisi rüya idi ? Annesi odaya girerek: Yıldönümünü tebrik ederim dedi. Çabuk giyin de koş aşağıda bak neler bulacaksın... Amma en çok istediğin şey yok.
Mine bebeğine bakarak: — Anneciğim dedi. Bebeğimi bir çift peri kanadına değişmem.
Mine bir sabah bahçede idi. O kadar tuhaf bir şey oldu ki! Bir demet çiriş otunun önünden geçiyordu. Bir sesin onu çağırdığını duydu. Arkasını döndü; kimseyi görmedi. Mutlak bu ses çiriş otundan geliyor, dedi. Sesi
— Beni göremezsin, ben periyim
1 "
Korkunç Bir Hayvan
GERGEDAN
gocuklar! Şimdiye kadar hep 6ize munis ve sevimli hayvanlardan bahsettim. Vakıa bunların arasında insan eti yiyen tehlikeli mahlûklar da vardı amma bu hafta bahsedeceğim gergedan kadar görünüş bakımından korkuncu azdı. Hep sevimli ve güzel hayvanlardan bahsedecek değiliz a. Biraz da korkunç hayvanlardan bahsedeyim, onlar hakkında sîzlere malûmat vereyim:
Gergedan hakikaten korkunç bir hayvandır. Burnunun üzerindeki sivri ve müthiş boynuzu gergedanı düşmanları için sakınılacak, bir rakip haline koymuştur. Resmini gördüğünüz gergedanın boynuzu yarım metre uzunluğundadır.
Nisan bulmacasını çözüp mükâfat kazanan küçük okuyucularımız
Birinci (Bir masa saati) — Konya, Merkez Necati bey ilk okulu beşinci sınıf (204) Türkân Sungur.
İkinci (Kızlar için hikâyeler kita bı) — Ankara, Vakıflar memurin müdürü kızı Ümit Erten.
Üçüncü (Napolyon Bonapart kitabı) — Hayrebolu, birinci ilk okul (224) Mediha Yalçın.
Dördüncü (Sümer Ülkeleri kitabı) — PoIatlı, ilk okul öğretmenlerinden Muhsin oğlu Doğan Muhsin.
Beşinci (Yemek kitabı) — Tarsus, ilk okul (146) Erdem Öztuncer
25 KURUŞLUK BİRER KİTAP KAZANANLAR:
6 — Adana, Gazi paşa ilk okulu (264) No. Mustafa Kalak. 7 — E-lazığ, birinci okul, (262) Necdet Çelik. 8 — İstanbul, (33) üncü okul (533) No. Yılmaz Elgin. 9 — Kasım paşa, Kız orta okulu (114) No. M. Yurtdaş. 10 — Samsun, Vezirköprü Gazi okulu sınıf (3) Zeki Kıvılcım. 11 — Balıkesir, Telgrafçı Ziya Yalçın kızı Jülide Yalçm. 12 — Adapazarı, Cumhuriyet okulu (565) No. Vehap Gündüz. 13 —Üsküdar (20) inci ilk okul sınıf (5) Ayten Ertürk. 14 — Adana, Birinci okul (578) Yaşar Aktaş. 15 — İstanbul, Kız lisesi (216) Ayten Kökmen 17 — Afyon lisesi, orta kısım (659) Şükran Arpacı. 18 — Gelibolu, Namık Kemal okulu (143) Ayhan Erbey. 19 — Sarıkamış, top alayı hesap memuru kızı Neriman Çakar. 20 — Samsun, orta okul (1134) Fikri Tarhan. 21— Sürmene, Mahno ilk okul (178) Süreyya Şükrü Yalın. 22 — İzmir, Mi-rali mahallesi, Karakapı caddesi 65
dedi. Artık kanat istemiyorsun diye ne kadar memnunum. Çünkü her ne vakit sende olması lâzımgelmiyen bir şey istesen çok üzülüyorum.
Mine: — «A! Çok müteessifim.. Bir daha yapmıyacağım. Size söz veriyorum» dedi ve sözünde durdu.
Cici Anne
Gergedanlar yavru iken kolay tu tulurlar ve hayvanat bahçelerine getirildikleri zaman insana nisbeten çabuk alışırlar. Fakat büyümüş bir gergedanı ele geçirmek hemen hemen imkânsızdır. Evvelâ bu hayvan larm kuvveti müthiştir. Kızdıkları zaman ateşe bile saldırırlar. Sonra ağır ve hantal cüsselerinden ümit edilmiyecek derecede hassastırlar: Ses ve kokuyu pek uzaktan alırlar.
İri boynuzları arkasında ikinci ve daha küçük bir boynuzları vardır ve bu iki iri ve sivri kemik parçası sayesinde gergedan her hangi bir düşmanile mücadeleden çekinmez, en azılı ve iri hayvanlara bile saldırır.
No. Zeynep. 23 — Amasya, Vakıflar memuru kızı Bilge. 24 — İpsala, merkez okulu (138) Kenan Atlı. 25 — Bayramiç, Millî Zafer ilk okulu (201) Abdullah.
BİRER SİNEMA FOTOĞRAFI KAZANANLAR
26 —Ankara, Erkek lisesi orta kısım (781) Faruk Eröncel. 27 — Kütahya, birinci ilk okul sınıf (4) Mustafa Özduman. 28 — İnebolu, Yeniyol ilk okulu sınıf (5) Türkân Tümerdem. 29 — Tokat, orta okul (144) Cahit Ergörül. 30 — Van, orta okul (319) Necati Kayaçelebi. 31 — Eskişehir, Millî Zafer okulunda (350) Naciye Mısirioğlu. 32 — Ordu, orta okul (188) Salâhattin Benal. 33 — Boldan, çiftçi Naci öncel oğlu Başol Öncel. 34 — Kadıköy birinci orta okul (82) Hüseyin Engin. 35 — Paşabahçe, (39) uncu ilk okul (242) Sinan Çobanoğlu. 36 — Kastamonu, kız orta okulu (76) Nazmiye Çörekçioğlu. 37 — Gelibolu, piyade alayı alay levazım yazıcısı Recep oğlu Tahir. 38 — Bakırköy, birinci okul sınıf (4) Rüçhan Akışık. 39 — Tarsus, orta okul 580 Mehmet Remzi. 40 — Lüleburgaz, Tatarköy, eğitmenli okulu (36) Seyide Kurt, 41 — Gümüş Hacıköy, T. H. K. şubesi muhasibi kızı Nedime Simitçi. 42 — Çorum, ilk okul (419) Ahmet Tetik. 43 — Akçaabat Merkez ilk okul (137) Haşan Armutçu. 44 — Boyacıköy, dördüncü Dönüm sokak (11) No. Madlen Bo-yaciyan. 45 — Uşşak, orta )kul (352) Sabahattin Çakır. 46 — Şibin karahisar, istiklâl ilk okulu (112) Sevim Atabek. 47 — İstanbul, İran ilk okulu (166) Feridun. 48 — Trabzon, Dumlupmar ilk okulu sınıf 5 Cahide Özgüzen. 49 — Sivas, İsmet paşa ilk okulu (228) Ruhi Erdem. 50 — Şişli, (44) iinoü ilk okul (107) Nevin Tanyeri.
(Nihal) iyi kalpli, sevimli kızcağızdı. Fakat büyük bir kuşu, vardı: Mümkün cTeğTl~sabahlan er ken kalkmazdı...
Güzel bir nisan günü, (Nihal) erkenden kalktı. Onun da sebebi ne idi bilir misiniz? Annesinin yaş günü idi. (Nihal) gidip güzel, iri bir demet peygamber çiçekleri koparmayı kurmuştu.
Henüz şafak söküyordu ki (Nihal) sessizce, kırlara doğru açıldı. Bir aralık başını kaldırıp bakınca bir 3e ne görsün! Koca, mavi bir kelebek! Kelebeğin üstüne 3e allar giymiş bir peri binmişti. Peri dizgini çekti. Koca kelebek te (Nihal) in yanına otlar üstüne JtbnuverdT:
Kızıl peri ince bir sesle: — Gün aydın, dedi. Sizi hiç gördüğümü ha-tırUyamıyorum.
(Nihal) de: — Ben de hiç sizi görmedim... Daima peri görmeyi arzu ederdim amma hiç görmeğe muvaffak olmamıştım.
Peri: — Çünkü vaktinde gelmiyor sunuz da ondan olacak, diye cevap verdi, her zaman saat altıda çıkar mısınız?
Nihal biraz sıkılarak: — Ha.... hayır! dedi. Daha ömrümde o kadar erken dışarıya çıktığım olmadı.
Peri: — Ha! Öyle ise iş anlaşıldı, dedi. Biz bütün gün insan gözüne görünmiyecek kadar ufalırız. Yalnız sabahın beş ile altısı arasında görünecek kadar büyük oluruz.
(Nihal) hayret içinde: — A! dedi, kelebeğiniz de onun için okadar büyük değil mi?
Peri: — Tabiî, dedi. Kelebekler bizim atlarımızdır. Onların gündüz uçuştuklarını gördüğünüz zaman
Mayıs Ayı Şaşırtmacası
Çocuklar! Bu resmin içinde gördüğünüz ağaçlardan, yapraklardan, çocuklardan, bebeklerden başka tamam (10) tane hayvan veya kuş gizlidir. Şayet bunların hepsini resmin üzerinde boyayıp resmi keser ve bize gönderirseniz güzel ve ter-biyevî bir hediye kazanabilirsiniz. Zarfların üzerine: «Yeni Sabah gazetesi bilmece memurluğuna» cümlesini yazmayı unutmayın. Adreslerinizi de açık ve okunaklı bir surette yazınız. Bilmece mektuplarını pos
perilerin arkalarına binmiş olduklarını göremezsiniz, zira çok ufağız; sabahın beş ile altısı arasında biz ve kelebeklerimiz yirmi otuz misli büyürüz.
(Nihal): — Ne hoş, dedi. Lütfen beni peri arkadaşlarınızı görme-ğegötürür müsünüz?
Peri: — Maalmemnuniye götürürüm amma şimdi geç kaldık. Bakınız saat altıyı...
Derken sesi kayboluverdi. Köyün saati de altıyı çaldı.
(Nihal) hayretle gözlerini uğuş-turdu. Çünkü kızıl peri gözden kaybolmuştu. Halbuki otların üzerinde mavi, ufak bir kelebek duruyordu.
(Nihal) yerden mavi çiçeklerini topladı. Kendi kendine şöyle söyle
di. — Bütün bu gördüklerimi hiç kimseye açmıyacağım. Şayet her sabah erken kalkarsam, belki perilerin bazısını görürüm!
Hikâyeci Baba
ta ile açık gönderirseniz (30) paralık posta pulu kâfi gelir.
Bu şaşırtmacayı çözenler arasın da çekeceğimiz kur’a’da hediye kazanacak talihli küçük okuyucularımızın isimlerini haziranın üçüncü cumartesi günü çıkacak «Çocuk say fası» nda bulursunuz.
İstanbuldaki okuyucularımız kazandıkları hediyeleri cuma günleri hüviyet varakalaril® idarehanemizden almalıdırlar.
ı 7
Bek, Mutedil Sulhcu
Bir Nutuk Söyledi
Varşova, 5 (Radyo ile) — Hariciye Nazırı Bek, bu sabah 11 de, Me-busan Meclisinde, beklenen nutkunu söylemiştir. Avrupa ve Ameri-kadan 40 a yakın gazeteci gelmiş bulunuyordu.
Millet ve ordu arasındaki tesanü-dü izhar için dün nümayişler yapılmıştır. Mektepli çocuklar aralarında para toplıyarak orduya 4 mitralyöz le 64 bisiklet hediye etmişlerdir. Bek’in nutku
Hariciye Nazın Bek, Meclisteki nutkuna, son aylar zarfındaki hâdiselerin kendisine, geniş izahat vermek vazifesini yüklediğini, devletler arasındaki münasebetlerin çok daha ferdî bi?, mahiyet aldığını ve eski düsturların değiştiğini söyliye-rek başlamış ve demiştir ki:
«— Bize müteallik hususata gelince, çok vahim hâdiselerin zuhur etmiş olduğu tebeyyün etmek icaö eder. Bazı devletlerle olan temasımız derinleşmiş ve daha kolay bir hale gelmiştir. Diğer bazı ahvalde ise, vahim müşküller baş göstermiştir.
Ingiltere ile anlaşma mahiyeti
Vekayii tarih sırasile ele alarak evvelâ Büyük Britanya ile olan itilâfımızı zikredeceğim:
Müstakbel münasebetlerimizin sahasını ve gayesini tayin ve tarif etmeyi istihdaf eden ve diplomasi yo-111e yapılan bir takım temaslardan sonra, Londra’ya yapmış olduğum ziyaret münasebetile, memleketlerimizden birinin istiklâlinin doğrudan doğruya veya dolayısile tehdide maruz kalması halinde mütekabil yardımda bulunmak prensibine istinad eden bir İtilâf vücude ğetirmiye muvaffak olduk.
İngiliz Başvekili Chamberlain’in 6 nisan tarihindeki beyanatına göre, itilâfın formülü ne olduğunu biliyorsunuz. Bu beyanatın metni hakkında kendisile mutabık kaldık. Bu beyaantma iki hükümet arasında aketdilmiş bir itilâf nazarile bakılabilir.
Takip edilmiş olan usul ile Londra’da yapmış olduğum etraflı görüşmelerin seklinin itilâfa çok hususî bir kıymet izafe etmekte olduğunu burada ilâveten beyan etmeyi kendim için bir vazife addederim.
Polonya efkârı umumiyesinin, İngiliz devlet adamlarında yalnız Avrupa siyasetinin umumî meselelerine müteallik derin bir anlayış ve kavrayış değil, ayni zamanda memleketime karşı en büyük bir yürek açıklığı ve tam bir İtimat ile hiç bir-şeyi sükût ile geçirştirmeksizin ve hiç bir şüpheye mahal bırakmaksızın esaslı bütün meseleleri müzakere etmeme medar olmuş olan bir hattı hareke müşahede etmiş olduğumu bilmesini arzu ederim.
Fransa’nın garantisi
Ne İngiltere’nin, ne de Polonya-nın kimseye karşı tecavüz emelleri beslemedikleri muhakkaktır. Fakat diğer cihetten beynelmilel hayatta bazı esaslı hareket prensiplerine riayet sahasında kuvvetle durmaktadırlar. Buna müvazi olarak Fransız siyasetinin zimamdarları tarafından yapılan beyanattan da anlaşıldığına göre Paris ile Varşova arasındaki İtilâfın tesir derecesinin beynelmilel hâdisatta vukua gelen değişikliklerle zayıflıyamıyacağı, bilâkis bu İtilâfın Avrupa siyaseti bünyesinin en esaslı unsurlarından birini teşkil edeceği kanaatinde bulunmaktadırlar.
Almanya ile 1934 itilâfının ruhu
1 Alman Devlet Reisi Leh - İngiliz î eplaşmasını bahane ittihaz ederek ’ bizzat kendisinin 1934 te bizimle ak-ı dettiği itilâfın mevcut olmadığını f bir taraflı olarak ilân etmiştir.
, Bu itilâfın akdine ve tatbikine iş-tlrak etmek şerefine nail olmuş bu-lunmaklığım bana itilâfı tahlil etmek mecburiyetini yüklemektedir. 1934 itilâfı o sene büyük ehemmi-yeti haiz bir hâdise mahiyetini al-misti. Bu itilâf İle iki büyük millet
Yazımızın çokluğundan « Sultan Aziz Devri » tefrikamızı Der-Cedemedik okuyucularımızdan Çzür dileriz.
arasındaki münasebetlerin tarihine daha müsait bir cereyan vermek, her günkü ihtilâflarla ve hasmane maksatlara hâkim olan muzır havayı ortadan kaldırmak, asırlardanberi birikmiş olan düşmanlıkların fevkine yülç^elmek ve mütekabil bir hürmetin derin temellerini atmak teşebbüsünde bulunmuştu.
t İtilâfın fesh-, az ehemmiyetli değildir»
Fenalığa mani olmak için yapılan her teşebbüs, daima siyasî hareketin en güzel imkânını teşkil etmiştir.
Son zamanların en tehlikeli anlarında, Polonya siyaseti, bu prensibe riayet ettiğini ispat etmiştir. Bu zaviyeden bakılınca, bu itilâfın feshedilmesi az ehemmiyetli bir hâdise değildir. Bir itilâfın kıymeti o itilâfın verdiği neticelerle ölçülür.
Tarafeynden birinin takip ettiği siyaset veya hareket tarzının itilâfın prensiplerinden ayrılmış olması bizim bu zaafın veya bu gaybubetin matemini tutmaklığımızı icabettire-mez.
1934 tarihli Polonya - Almanya i-tilâfı bir mütekabil hürmet ve iyi komşuluk itilâfı ve bu itibarla devletimizin hayatına, Almanya’nın hayatına ve bütün Avrupa’nın hayatına faydalı bir yardımı dokunmuştur. Fakat, gerek siyasetimizin hürriyetini tahdid eden bir manada, gerek bizden bir taraflı ve hayatî menfaatlerimizle telifi kabil olmı-yan fedakârlıklar talebinde bulunmak için bir âmil gibi tefsir edilmi-ye başlanıldığı andanberi hakikî mahiyetini kaybetmiştir.
Şimdi halihazırdaki vaziyete geçelim:
Almanya ile son ihtilâfın iç yüzü
Almanya, Polonya - İngiltere anlaşmasını 1934 itilâfını fesh için bir sebep addetmiştir. Almanlar tarafından hukukî mahiyette muhtelif itirazlar ileri sürülmüştür.
Müsadenizle, hukukşinaslara Alman hükümetine bugün tevdi edilecek olan ve Alman muhtırasına vermiş olduğumuz cevabın metnine müracaat etmeleri tavsiyesinde bulunacağım.
Bu hâdisenin diplomatik eşkâli ü-zerine uzun müddet nazarı dikkatinizi celbetmek istemem; yalnız, bu hadisenin bazı safhaları bir hususiyet arzetmektedir. Alman muhtırası metninden anlaşıldığına göre Alman hükümeti, kararını, aktedilmiş olan itilâfın mahiyeti hakkında ne İngiltere hükümetine, ne de Polonya hükümetinin mütalf/ılarını tetkik etmeksizin gazete haberlerine istl-nad ederek, ittihaz etmiştir.
Halbuki bu cihet, bir güna müşkülât arzetmemekte idi. Nitekim Londra’dan avdet eder etmez, Alman sefirini kabul etmiye âmade olduğumu beyan ettim. Mumaileyh, bugüne kadar bu fırsattan istifade etmiye lüzum görmedi.
Maksat başkadır
Bu hal, neden dolayı haizi ehemmiyettir?
Sadece muhakeme eden herkes u çin açık olan birşey varsa o da bu kararın ittihazında âmil olan şey, Polonya-îngiltere itilâfının ne gayesi, ve ne de çerçeveleri olmayıp, belki bizzat itilâfın aktedilmiş olması keyfiyeti olduğudur. Bu da, Alman siyasetinin maksat ve tasavvurları hakkında hüküm vermek bakımından mühimdir.
Danzig ve Pomeranya meseleleri
Şimdi Dantzlg serbest şehrinin istikbaline dair Almanya tarafından yapılan teklif meselesine, Pomeranya voyvodalığı vasıtasile Almanya ile Şarkî Prusya arasındaki muvasa-laya ve Polonya ile Almanya’yı müştereken alâkadar eden meselelere temas eden mevzulara sıra geldi.
Dantzlg hakkında ban umumî mülâhazalarla söze başlıyacağım. Dantzlg serbest şehri Versalllea mu-ahedeslle ioat edilmiş değildir. Asır-lardanberi mevcut bir hâdisedir. Doğrusunu söylemek lâzımgelirse, esbab ve avamil bertaraf, bu hâdise Leh ve Alman menfaatlerinin müs-bet bir şekilde tefsirinin neticesidir. Dantzig’deki Alman tacirleri Polonya’nın denizaşırı ticareti sayesinde bu şehrin inkişafını ve refahını
temin etmektedirler.
Mazide bu şehrin yalnız inkişafı değil, hikmeti vücudü de yegâne büyük Polonya nehrinin munsabında kâin olmasına kat’î surette bağlı idi. Mevcut statü değişemez
Bugün de şehir Baltık denizile irtibatımızı temin eden nehir yolunun ve başlıca şimendifer hattının üstünde bulunmaktadır. Bu, hiç bir yeni formülün değiştiremiyeceği bir
Biz, daima kat’iyetle deniz ticaretimizin ve Dantzig deniz siyasetimizin hak ve menfaatleri sahasında durduk ve bu sahada azimle duracağız. Makul ve uzlaştırıcı hal çareleri aramakla serbest şehirdeki Alman ekseriyetinin millî, ideolojik ve kültürel inkişafı üzerinde bilerek hiç bir tazyik icra etmek istemedik.
Baltık’tan sürülüp atılmıyacağız!
Polonya’yı Baltık’tan sürüp atmak meselesi mi mevzubahistir? Halbuki Polonya, kendisinin Bal-tıktan sürülüp atılmasına asla müsaade etmiyecektir. Pomeranya voyvodalığımızın içinden yapılacak münakalât hakkında da ayni mülâhazalar dermeyan olunabilir.
Bu, «Pomeranya voyvodası» kelimeleri üzerinde İsrar ediyorum. Zira «Koridor» tabiri sun’î bir icattır. Çünkü ötedenberi Polonya’lı olan yalnız yüzde nisbeti pek cüz’î Alman kolonlarına malik bulunan bir eyalet mevzubahistir»
Danzig ve Koridordaki Almanların hukukuna riayet edildiğini sÖy-liyen nazır sözüne devam etmiştir: «Bir atraflı imtiyazlar veremeyiz»
«— kendi arazimizde hâkimiyetimizi de tahdid etmemiz için de bir sebep görmüyoruz. Dantzig’in istikbali ve Pomeranya vasıtasile muvasala meselelerine gelince, Alman hükümetinin bizden daima bir taraflı imtiyazlar talep ettiğini görüyoruz. Kendine hürmeti olan bir devlet, hiç bir zaman tek atraflı imtiyazlar vermez.
Bek, Slovakya için bir Condom-nium’dan bahsedildiğini söyliyerek sözüne devam etmiştir:
«— Başkalarının, demiştir, menfaatlerini pazarlık mevzuu yapmak itiyadında olmadığımızdan, bu kabil görüşmeleri derinleştirmiye uğraşmadık.
Gene bunun gibi ademi tecavüz misakının 25 sene için temdid edilmesi hususu, son görüşmeler esnasında bize müsbet hiç bir şekilde teklif edilmiş değildir. Gene bu hususta yarı resmî bir takım telmihlerde bulunulmuştur ki, bunların Alman hükûmeltnin mümtaz mümessilleri tarafından yapılmış olduğu muhakkaktır. Fakat bu görüşmeler esnasında görüşülen mevzulardan çok daha ileri giden bir takım telmihler daha yapılmıştır.
Hitlerin teklifi
Alman şansölyesi, kendi tarafından bir fedakârlık olmak üzere, Polonya ile Almanya arasında mevcut olan hududu kat’î olarak tanımak ve kabul etmek teklifinde bulunmaktadır. Burada itiraz kabul etmez olan malikiyetimizi hukukan ve fiilen tanımak mevzubahs olduğunu tebyin etmeğe lüzum görmüyorum, îmdi bundan şu netice hasıl olur ki, bu teklif dahi, Almanya’nın Dantzig ve otomobil yolu meselesindeki taleplerinin bir taraflı olarak kalması keyfiyetini değiştiremez.
Her şey için şart sulhtur
Alman muhtırasında şöyle denilmektedir:
«Eğer Polonya hükümeti, Polonya - Almanya münasebetinin yeniden mukavelevî olarak tanzim edilmesine ehemmiyet atfediyorsa, Alman hükûmelt, bu hususa meyyaldir.»
Böyle bir itilâfın akdinde âmil, Alman şansölyesinin nutkunda Israr ile zikretmiş olduğu kelime olan «Sulh» olacaktır.
Sulh, şüphesiz Polonya siyasetinin çetin ve büyük gayretlerinin hedefidir. Bu kelimenin hakikî kıymetini tamamile iktisap edebilmesi için, iki şartın yerine getirilmesi lâzımdır:
1 — Sulhcuyane emeller,
2 — Sulhcuyane hareket metotları.
Eğer Almanya hükümeti, memle-
POLİSTE x
Perapalaı otelinde iki aşçının marifeti
Perapalas oteli aşçılarından Ab-dürrahman oğlu Mustafa Sarıoğlu ile Osman oğlu Muharrem dün bir-birile kavga etmişler ve bu kavga, esnasında Mustafa Sarıoğlu, Muharremi başından bir tencere ile ya ralamış ve yakalanmıştır.
Burnundan yaralandı
Fenerde oturan hammal İbrahim oğlu Mustafa dün Aksarayda Şekerci sokağında bir kahvede oturmakta iken üzerine birdenbire fenalık gelerek yere düşmüştür.
Zavallı hammal bu sukut esnasında burnundan yaralanmış ve tedavi altına alınmıştır.
Tramvaya atlarken sar'ası tutan çocuk)
Fatihte Hoca Üveys mahallesinde 126 numaralı evde oturan Mustafa oğlu 9 yaşında Halim, dün saat 15 te Edirnekapıdan gelen tramvaya atlamış ve sar’ası tutarak yere düşmüştür.
Başından yaralanan Halim tedavi altına alınmıştır.
Kendi kendine bağı çözUı'en motör
Haliç’te bağlı duran Denizbank motörlerinden birinin kaybolduğu dün yazılmışsa da yapılan tahkikattan motörün bağının kendi kendine çözülerek, bulunduğu yerden biraz açıldığı ve kaybolmadığı anlaşılmıştır.
ketimizle olan münasebetlerinde bu iki pernsibi tatbik edecek olursa, izah ettiğim prensiplere riayet edilmek şartile, he rtürlü müzakereye girişmek imkânı elde edilmiş olur.
Tek hedef: Şeref ve namus
Bu şekilde müzakerelere girişil-diği takdirde Polonya hükümeti, â-deti veçhile, son zamanların tecrübelerinden de istifade ederek, büyük bir hüsnüniyetle meseleyi objektif bir şekilde tetkik edecektir. Sulh kıymetli ve arzu edilen birşey-dir. Harblerle kana boyanmış olan neslimiz, şüphesiz bir sulh devresine lâyıktır. Fakat sulhun da dünyadaki hemen bütün şeyler gibi, fiatı yüksektir, fakat ölçüsüz değildir. Biz PolonyalIlar için her ne pahasına o-lursa olsun, sulh fikri mevcut değildir.
İnsanların, milletlerin ve devletlerin hayatında paha biçilemiyecek olan bir tek şey vardır: O da, şeref ve namuştur.»
Poolnya, Berlin'e bir muhtıra verdi
Varşova, 5 (A.A.) — Leh hükümeti, Berlin’e verdiği muhtırada nisan 1938 tarihli Polonya - Almanya deklarasyonunun İngiliz itilâfile telif edilemiyeceği hakkmdaki bütün iddiaları reddetmektedir. Bununla beraber, muhtıra, Alman hükümeti Leh - Alman münasebetlerinin ahdî bir surette iyi komşuluğu eski dairesinde yeniden halline ehemmiyet verdiği takdirde, Leh hükümetinin bu neviden teklifleri bazı ihtiraz! kayıtlar altında, kabule âma-de bulunduğunu bildirmektedir.
Muhtırada söyle deniliyor:
«Polonya, bir ay evvel yapmış olduğu mukabil tekliflerin Almanya tarafından müzakereden imtina şeklinde telâkki edildiğini, ancak Hitle-rin nutkundan ve Alman muhtırasından öğrenmiştir.
1934 anlaşması Polonya’yı başka bir devlelte anlaşmıalar aktinden menedemezdi. Çünkü bizzat Almanya da diğer devletler, meselâ İtalya ve Slovakya İle taahhütlere girişmiştir.»
Notada, taraflara fesh salâhiyeti verilmeksizin on sene için aktedil-miş olan 1934 deklarasyonunu bir taraflı olarak feshetmiye Berlinin hakkı olmadığı bildirilmektedir.
Polorıyada Hltler aleyhine nllmaylşler
Posen, 5 (A.A.) — D. N. B. A-jansı bildiriyor:
Lehliler dün burada bilhassa Alman kiapçıları aleyhine müteveccih olmak üzere Alman aleyhtarı tezahüratta bulunmuşlar ve Hitler’i temsil eden bir mankeni şato ile ü-niversite arasındaki âbidenin önünde ateşe vermişlerdir. Müteakiben tezahüratçılar Alman başkonsolosluğu binasına yaklaşarak «Kahrolsun Hitler» diye bağırmışlarsa da biraz sonra polis tarafından dağıtılmışlardır
Günün Adamı
(Baştarafı 5 inci sayfamızda) 1926 da Mareşal, gölgede kalmaktan usanarak Varşovaya geliyor ve işe bir taklibi hükümetle tekrar vaz’ıyed ediyor. Varşova sokaklarında, mareşalin askerleriie başvekil Vitos taraftarları dövüşürlerken Bek mareşal tarafından memlekete davet ediliyor ve Fransa üe, Lehistan arasındaki münasebetleri izah ediyor. Genç asker diplomatı tekrar vazifesi başma dönmek istediği zaman da mareşal:
— Burada kal.. Harbiye nezaretinde kalemi mahsus müdürü ola çaksın diyor.
Artık büyük şefinin muhitinden, yanından ayrılmıyor. Pariste öğrendiği nezaket derslerine, mareşalin verdiği dersler de inzimam ediyor. Mareşal her halile ona:
«Vazıyet icap ettirdiği zaman merhametsiz olmasını bilmek lâzımdır» diyor.
1930 da Harbiye nezareti kalemi mahsus müdürlüğünden dahiliye nezareti tfıüsteşarlığına getiriliyor. Bir kaç ay sonra da ayni vazife ile, hariciye nezareti müsteşarlığında işe başlıyor.
İstikbal onun için açılmıştır. Daha o günlerde bu günleri tahayyül ediyor.
Polonya diplomasisinin şefi olmayı kuruyor.
Bir taraftan talih te yardım e-diyor. O zamanki hariciye nazın Za-leski keyfine düşkün bir adam olduğu için, ömrünü Pariste, Cenevre-de Leman gölü sahillerinde geçiriyor, ve Varşovaya siyasî vaziyet veya kabineden atlatılması şayi olduğu zamanlarda geliyor. Butun işi müsteşarının eline bırakıyor.
Bu suretle Kolonel Bek Wiers-bova caddesindeki Brisol şatosunun yegâne hâkimi oluyor, ve kısa zamanda da zekâsını, kabiliyetini etrafına tasdik ettiriyor. Maiyetinde çalışanlar, ondaki çalışma kudretinin bilhassa hayranı oluyorlar.
2 teşrinievvel 1932 de Zaleski istifaya mecbur oluyor.. Ve Pilsu-dski 17 yaşında silâh başına koşan gencin kemale geldiğine hûkmo derek bu mühim mevkü ona tevdi ediyor...
İki taraftan tehdit altında bulunan bir memleketin haricî siyasetini sevkeden ve gâh Rusyaya dost görünüp Almanyaya ters bakan, gâh Almanlarla hazbi göze alan genç ha riciye nazın evlidir ve iki çocuğu vardır. Dışarıda sevimli olan bu ?at hususî hayatında çok daîıa neşelidir. Klâsik musikiyi sever ve siyaset dedikodulanndan baş almağa muvaffak olduğu zamanlarda da e-vinde çoluğile, çocuğile, zarafet ve güzelliğile meşhur karısile başbaşa oturmaktan zevk alır.
Bir genç kayıp
Unkapanında Atlama caddesinde 42 numarada oturan Bayan Gülizar, kardeşi Hüseyin oğlu Osmanın kaybolduğunu beyan ederek âkibetin-den endişede bulunduğunu söylemiştir.
Zafranbolu’nun Eflani nahiyesine tâbi Kocaçıbık köyü halkından ve Hacı Hüseyin oğullarından olan Ko-caçıbık Osman, bundan bir müddet evvel şehrimizden Erdeğe fırıncı Mehmedin yanına gideceğini söyli-yerek hemşiresine veda etmiş, fakat ondan sonra hiç bir haber göndermemiştir.
Bayan Gülizar, karedşini Erdekte aramışsa da bulamamış, köyüne de gitmediğini öğrenince haklı bir merak ve endişeye düşmüştür. Şimdi, kayıp Osman aranmaktadır.
Bakırköy Tapu Sicil Muhafızlığından:
Bakırköy kazası Yeşilköy nahiyesinde Elmaspaşa çiftliği 1 eski kapı No. lu ve vergice 25/2/27 hesapta kayıtlı tarla vakfı atik senedi İle Muhannes veledi Boos uhdesinde olup bu kerre verese tarafından İntikali talep edilmektedir. 1515 No lu kanun ahkâmı mucibince bu aya 15 inci pazar günü mahallî tahkikat yapılacağından bu yer üzerinde bir hak ve itirazı olanlar tahkikat gününden evvel daireye veya tahkikat günü mahallinde bulunacak memura müracaatları lüzumu ilân olunur.
(27560)
RADYO
CUMARTESİ: 6/5/939
13.30 Program.
13.35 Müzik (Operet seleksiyon-lan - Pl.)
14,00 Memleket saat ayarı, a-jans ve meteoroloji haberleri.
14,10 Türk müziği
Çalanlar: Reşat Erer, Refik Fersan, Zühtü Bardakoğlu.
Okuyan: Melek Tokgöz.
1 — Şehnaz peşrevi.
2 — Dellal zadenin - Şehnaz şarkı - Etmedin bir lâhza ihya.
3 — Şemsettin Ziyanın - Şehnaz şarkı - Hem aldandım hem aldattım.
4 — Zühtü Bardakoğlu - Santur taksimi.
5 — Leminin - Hicaz şarkı- Neşem emelim.
6 — Salâhattin Pınann - Hicaz şarkı - Yüzüm gülse de kızlar.
7 — Saz semaisi.
14,40-15,30 Müzik (Neşeli plâklar)
17.30 Program.
17.35 Müzik (Mans saati - Pl.)
18.15 Türk müziği (Fasıl heyeti)
Tahsin Karakuş ve arkadaşları. 19,00 Konuşma (Dış politika hî-
I diseleri)
19.15 Türk müziği (Halk türküleri ve oyun havalan - Sadi Yaver Ataman)
19.30 Türk müziği.
Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kim, Cevdet Kozan.
Okuyan: Müzeyyen Senar.
1 — Saba peşrevi
2 — Suphi Ziyanın - Saba şarkı - Semti dildare bu demler.
3 — Dedenin - Bestenigâr şarkı - Ben seni sevdim seveli.
4 — Kürdilihicazkâr şarkı - Neşe ile geçen ömrüm.
5 — Leminin - Kürdilihicazkâr şarkı - Bir kendi gibi zalimi sevmiş.
6 — Rumeli türküsü - Koyun beni yükseklere.
7 — Halk türküsü - İki de turnam.
20,00 Memleket saat ayarı, a-jans ve meteoroloji haberleri.
20.15 Temsil (Geyik avcısı -Genç Osman)
Yazan: Ekrem Reşit.
21.15 Esham, tahvilât, kambiyo-»ukut ve ziraat borsası (fiyat)
21,25 Neşeli plâklar - R.
21.30 Müzik (Sonat - Beethoven
Kreutzer- Sonate keman ve piyano) Necdet Remzi Atak
Ferhunde Erkin
22,00 Haftalık posta kutusu (Ec nebi dillerle)
22.30 Müzik (Küçük orkestra -Şef: Necip Aşkın)
1 — Brahms - Macar dansı No. 5-6
2 — J. Strauss - Viyana ormanlarının efsanesi
3 — Müller . La paloma şarkısı üzerine fantezi
23,00 Müzik (Cazlİând - Pl.)
23,45-24 Son ajans haberleri ve yarınki program.
İstanbul Asliye Altıncı Hukuk Mahkemesinden :
MÜDDEİ: Maide
MÜDDEİALEYH: Haşan Basri Yeşildirek Ma. Katırcıoğlu sokak, No. 8 de.
Müddei Maide tarafından Müd-deialeyh Haşan Basri aleyhine açılan boşanma davasına ait arzuhal sureti ve davetiye tebliğ edilme!/ ü-zere yazdı adresine gönderilmiş ise de mumaileyhin mezkûr ikametgâhını terkle semti meçhule gittiğinin beyanile iade kılınması üzerine H. U. M. K. nun 141, 142, 143 ve 183 üncü maddelerine tevfikan iade kılınan bu arzuhalle tahkikat gününü gösterir davetiye varakasının mahkeme divanhanesine asılmasına ve 939/502 numarada kayıtlı işbu davaya müddeialeyhin on beş güu içinde cevap vermesine karar verilmiş ve bermucibi karar arzuhalle davetiye varakası divanhaneye asılmış olmakla mumaileyh Haşan Bas-riniıı yukarıda yazılı müddet zarfında davaya cevap vererek tahkikat için tayin kılman 25/5/939 Perşembe günü saat 15 te mahkememizde hazır bulunması veya kanunî bir vekil göndermesi lüzumu tebliğ yarine geçmek üzere ilân olunur.
YEN1SABAH
6 MAYIS 1939
Sayfa» S
FAYDA ile imha Ediniz
Bir Çift Kara Sinek Bir Yazda 1,500,000 Olur.
Malarya, sıtma, trahom, çiçek, dizanteri, kara humma, verem, şarbon, kolera gibi çok salgın hastalıklar taşıyan
Sinek, tahtakurusu, ve bütün haşeratı uyanmadan
Fayda bütün haşerat öldürücü mayilerin en iyisi ve en müessiridir. Katiyen leke yapmaz. Kokusu lâtif ve sıhhîdir. Adî gazı boya ile kanştırarak ve süslü Avrupa ve Amerika etiketi ve markası koyarak FAYDA yerine satmak istiyenler vardır. Sakınınız. Deposu: Sirkeci Liman Hanı altında HAŞAN deposudur.
Traş olduktan sonra cildinize krem sürmeyiniz
POKER
Traş bıçakları cildi yumuşatır ve yüzünüzü pamuk gibi yapar
Eskişehir Nafıa Müdürlüğünden:
24/4/939 tarihinde kapalı zarf usulile eksiltmeye çıkarılıp talibi zuhur etmiyen Eskişehir - Sivrihisar yolunun 27 + 000—30 + 700 kilometreleri-arasında (14779.44) hra keşif bedelli şose esaslı tamiratı 2490 sayılı kanunun 40 ınöı maddesine tevfikan ve evvelce ilân edilen şerait dairesinde bir ay müddetle pazarlığa çıkarılmıştır. İsteklilerin şartnamede yazılı vesikaları hâmilen Vilâyet Daimî Encümenine müracaatları. (2969)
Her yerde POKER
traş bıçaklarını ısrarla isteyiniz
-Teknik Okulu Satınalma
Komisyonu Başkanlığından:
Tahminî bedeli İlk teminat
Cinsi Kalem Lira Lira
Jeoloji Modelleri 10 800 60
Teknik okulu ihtiyacı olan yukarda cins, miktar, tahmin bedeliyle Uk teminatı yazıh Jeoloji modellerinin ihalesi yapılmak üzere 22/5/939 tarihina rastlıyan pazartesi günü saat (14) de Gümüşsuyunda Yüksek Mühendis Mektebinde toplanacak olan komisyonumuzda açık eksiltmeye konulmuştur, isteklilerin şartnameyi görmek ve ilk teminatlarını yatırmak üzere eksiltmeden bir gün evveline kadar Yıldızda bulunan Okulumuza ve eksiltme günü şartnamede yazılı belgeleriyle Yüksek Mühendis Mektebine gelmeleri. (3124)
Siirt Belediyesinden:
1 — Usulü dairesinde ilân edilmiş ve Siirt Belediye Encümeninde ihalesi yapılacağı tesbit edilmiş olan Siirt şehrine isale edilecek suya ait eksiltmeye nisanın yirminci günü saat 11 re kadar talip zuhur etmediğinden ihale bir ay sonraya tehir edilmiştir.
2 — Keşif bedeli yüz yirmi bin hra olup 2490 sayılı kanunun 16:17 inci maddelerine uygun yedi bin iki yüz elli liralık muvakkat teminat.
3 — Bu müddet zarfında teklif edilecek bedeller haddi lâyık bulunduğu takdirde ihale 20/5/939 gününe raslayan cumartesi günü saat 11 de Siirt Belediye Encümeninde yapılacaktır. Şartnameler altı hra mukabilinde verilir.
4 — Bu husus hakkında fazla izahat almak istiyenlerin Belediyeler îmar Heyeti Fen şefliğine Siirt belediyesine müracaat etmeleri ilân olunur. (3056)
---------- TÜRKİYE-------------------
$I$Eve CAM FABRİKALARI
i 1 i i I i p Aponiıja l Şosyetesjn|den :
Paşabahç® Şişe ve Cam Fabrikamız, Memlekette züccaciye Ticareti ile uğraşan herkese tek fiat ve müsavi şartlarla satış yapmağa başlamıştır.
Taliplerin aşağıdaki adresimize müracaatları : Galata Perşembe Pazarı Samur Sokağı tş Han
Eskişehir Nafıa Müdürlüğünden:
24/4/939 tarihinde kapalı zarf usulile eksiltmeye çıkarılıp talibi zuhur etmiyen Eskişehir - Sivrihisar yolunun 13 + 000—21 + 920 kilometreleri arasmda 19094.60 hra keşif bedelli şose esaslı tamiratı 2490 sayılı kanunun 40 mcı maddesine tevfikan ve evvelce üân edüen şerait dairesinde bir ay müddetle pazarlığa, çıkarılmıştır. isteklilerin şartnamede yazılı vesikaları hamilen Vüâyet Daimî Encümenine müracaatları (2968)
Devlet Demiryolları İlânları j
Karabük istasyonunda yapılacak kömür deposu ve yolları ile makine deposu inşaatı kapalı zarf usulile ve vahidi fiat üzerinden eksiltmeye çıkarılmıştır.
1 — Bu işin muhammen bedeli 120,000 liradır.
2 — İstekliler bu işe ait şartname vesair evrakı Devlet Demiryollarının Ankara ve Sirkeci veznelerinden (6) lira mukabüinde alabilirler.
3 — Eksiltme 22/5/939 tarihinde, pazartesi günü saat 15 de Anka-rada D. D. yolları yol dairesinde toplanacak merkez 1 inci komisyonunca yapılacaktır.
4 — Eksiltmeye girebilmek *için isteklilerin teklif mektupları ile birlikte aşağıda yazıh teminat ve vesaiki ayni gün saat 14 e kadar komisyona tevdi etmiş olmaları lâzımdır.
A — 2490 saydı kanun ahkâmına uygun olarak 7250 lirahk muvakkat teminat.
B — Bu kanunun tayin ettiği vesikalar.
C — Muhabere ve Münakale Vekâletinden musaddak ehliyet vesikası [(ehliyet vesikası için ihale tarihinden en az sekiz gün evvel bir istida ile müracaat edilmesi ve bu vesikanın verilmesine esas olacak belge ve bonservislerin istidaya raptı lâzımdır.) (1595) (3006)
Gümrükte Eşya Satılıyor
İstanbul Gümrükleri Başmüdürlüğünden:
309 kilo kasarsız pamuk mensucat 93 K. ipek mensucat 20 K. ipekli pamuklu mensucat 108 K. ipekli yün mensucat 4 K. yün mensucat 62 K. ecnebi yün bandıra 939 K. Petrol 2086 K. motorin 137 K. maytaptı kibrit 86 K. elâbı nariye 744 K. pap 3 K. boyanmış ve terbiye görmüş samur postu 15 K. gayri mezkûr uçan yağ 6552 K. vapur direği hakkındaki satış ilânımız 26/4/939 tarihli Tecim gazetesindedir. İstekliler bu gazeteyi okuyarak Satış Müdürlüğüne gelmeleri üân olunur. (3011)
Karaciğer, böbrek, taş ve kumlarından ■ütevcllid Bancılarını?, damar sertlikleri ve şişmanlık şikâyetlerinizi U R I N A L ile geçiriniz
URINAL
Vücudda toplanan asid üri! I ▼e oksalat gibi maddeleri eri-l tir. (anı temizler. Lezzeti hoş,| alınması kolaydır. Y ineklerden sonra yarım bardak su içerisinde alınır.
İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ
Beyoğlu İstanbul
İstanbul Vakıflar Direktörlüğü İlânları
Semti ve mahalleni Cadde veya sokaığ Muhammen
aylığı
İstanbul Asliye Altıncı Hukuk Mahkemesinden:
MÜDDEİ: Karagümrük Keeeci-ler Armutlu ma. 37 No. Seher.
MÜDDEIALEYH : Uzunköprü, Turnacı Ka. Kumpas oğullarından İsmail oğlu Hayrettin.
Müddei Seher tarafından müd-deialeyh Hayrettin aleyhine açılan boşanma davasına ait arzuhal sureti davalıya tebliğ edilmek üzere yazıh adresine gönderilmiş ise de mumaileyhin mezkûr ikametgâhını terkle semti meçhule gittiğinin beyanile iade kılınması üzerine H. U. M. K. nun 141, 142, 143 ve 183 üncü maddelerine tevfikan iade küınan bu arzuhalle tahkikat gününü gösterir davetiye varakasının mahkeme divanhanesine asılmasına ve 939/500 No. da kayıtlı işbu davaya müddei-aleyhin on beş gün içinde cevap vermesine karar verilmiş ve bermucibi karar arzuhalle davetiye varakası divanhaneye asılmış olmakla mumaileyh Hayrettinin yukarıda yazüı müddet zarfında davaya cevap vererek tahkikat için tayin kılınan 26/6/939 pazartesi günü 9 da mahkememizde hazır buîunması veya kanunî bir vekil göndermesi lüzumu tebliğ yerine geçmek üzere üân olunur.
İstanbul Asliye Altıncı Hukuk! Mahkemesinden:
DAVACI: Ayşe Çavuşoğlu, Un-kapanı Yeşü Tulumba Cemâlettin so. 3 saydı evde.
DAVA OLUNAN: İsmail oğ. Kadir Kanada oğlu. Kasımpaşa Değirmen arkası 16 saydı evde.
Davacı Ayşe tarafından davalı Kadir aleyhine açdan boşanma davasına ait arzuhal sureti davalıya tebliğ edilmek üzere yazdı adresine gönderilmiş ise de mumaileyhin mezkûr ikametgâhını terkle semti meçhule gittiğinden beyanla iade kılınması üzerine Hukuk Usul Muhakemeleri kanununun 141, 142, 143 ve 183 üncü maddelerine tevfikan iade kılman bu arzuhalle tahkikat gününü gösterir davetiye varakası nın mahkeme divanhanesine asılmasına ve 939/614 No. da kayıtlı işbu davaya davalının on beş gün içinde cevap vermesine karar verilmiş ve bermucibi karar arzuhaüe davetiye varakası divanhaneye asılmış olmakla mumaileyh Kadirin yukarıda yazdı müddet zarfında davaya cevap vererek tahkikat için tayin kılman 19/6/939 pazartesi günü saat 11 de mahkememizde hazır bulunması veya kanunî bir vekil göndermesi lüzumu tebliğ yerine geçmek üzere ilân olunur.
İstanbul Belediyesi ilânları
Büyükdere meyva islâh istasyonuna lüzumu olan ve hepsine 1198 lira 50 kuruş tahmin edüen demir boru vesaire açık eksiltmeye konulmuştur. Şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 2490 sayılı kanunda yazıh vesika ve 89 hra 89 kuruşluk ük teminat makbuv veya mektubde beraber 11/5/939 perşenbe günü saat .14,30 da Daimî Encümende bulunmalıdırlar. (1) (2855)

Floryada Florya çarşısında 2 numaralı dükkân teslim tarihinden İtibaren 940 şubat sonuna kadar kiraya verilmek üzere 320 lira kira tahmin bedelile açık arttırmaya konulmuştur. Şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 24 liralık ilk teminat makbuz veya mektu-bile beraber 12/5/939 cuma günü saat 14 buçukta Daimî Encümende bulunmalıdırlar. (B) (2888)

Yollar tamiri için lüzumu olan 165 metre mikâbı mıcır 990 lira tahmin bedelile açık eksiltmeye konulmuştur. Şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 2490 sayılı kanunda yazıh vesika ve 74 hra 25 kuruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 18/5/939 pery-)enb günü saat 14,30 da Daimî Encümende bulunmalıdırlar. (B) (3039)
No.,. Cinsi Lira Kr
Saraçhanebaşı, Mi- Mimar Ayaş Helâlar .20 00
mar Ayaş camii avlusunda
Vefa, Moüa Hüsrev Taş tekneler 32 Ev 5 00
Mevlevihane kapısı Mevlevihane A-34 Hünkâr mahfeli ve
haricinde Tekkesi müştemi- kütüphane binası 8 00
lâfında*
Molla Gürani,
Nevbahar Kızıl Elma 1-21 Meşru th ana 9 00
Unkapanı, Haraççı
Kara Mehmet Hisar aP’ 65 Ev 7 00
Unkapanı, Haraççı Haraççı Kara Meh-
Kara Mehmet Üsküb met camii 5 00
Unkapanı Yavuz
Ersinan Ayazma 211-213 Dükkân 5 00
Eyüp, Hacı Hüsrev Savaklar 35-63 Dükkân 4 00
Sekbanbaşı Yakup 7-9 Dükkân ve üstünde
ağa Simitçi oda 4 00
Yukarıda yazılı mahaller 940 senesi mayıs sonuna kadar kiraya verilmek üzere açık arttırmaya çıkarılmıştır.
İstekliler 16 Mayıs 939 salı günü saat on beşe kadar Çenberlitaşta İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde Vakıf Akarlar kalemine gelmeleri. (3117)
Sahibi ı Ahmet Cema ledHH SARAÇOĞLU
Xe«riyal müdürü: Macit ÇETİN Basıldıg, yer Matbaa» Ebüzziya
TÜRK HAVA KURUMU
27nci TERTİP Büyük Piyangosu Birinci Keşide: II-Mayıs-939 dadrr.
Büyük İkramiye: 40.000 Liradır. Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000 ve 10.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır. ..
Yeni tertipten bir bilet alarak İştirak etmeyi İhmal etmeyiniz. Siz de piyangonun mee’ud ve bahtiyarlar: arasına girmiş olursunuz...
«" Dr. İHSAN SAMİ “J BAKTERİYOLOJİ | LABORATUARI»
Umumî kan tahlilâtı, frengi! noktai nazarından Vasserman vel
Kahn teamülleri, kan küreyvatı sayılması. Tifo ve ısıtma hastalıkları teşhisi, idrar, balgam, cerahat, kazurat ve su tahlüâtı, ült-?a mikroskopi, hususî aşılar istihzarı. Kanda üre, şeker, Klorür, Kolesterin miktarlarının tayini,
Divanyolu No. 113 Tel: 20981
—' Çocuk Hekimi — □r. Ahmed Akkoyunlu Taksim - Talimhane Palas No. 4 Pazardan mada her gön Saat 15 ten sonra
Zührevî ve cilt hastalıkları
Df, Hayri Ömer
Öğleden sonra Beyoğlu Ağacamii karşısında No. 33 Telefon 41358