huna uygun ve
ŞUBAT 1950
Anadolun
Ajansında
vardır. Hattâ halde zaman zaman turfanda meyvalar vardır. Fakat ------------- „ _ halkın alım kabiliyeti nedir? Buna ve bunu seçmenlerine anlat- I hiç dikkat edildi mi?... Kaç kişi bu ---unda bulunan Yusuf Ziya nimetlerden lâyıkiyle faydalanabili-
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi: 2 Posta Kutusu: 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: ........15019
Yazı İşleri, İdare ......15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.

Bugün 2 nci nahif ede
Yeni Seçim Kanunu Tasarısının Eksikleri
Seçim Kanunu müzakere ediliyor
Seçim Kanunu mevzuunda D. P. nin görüşü
Fuad Hulusi Demirelli çok
mühim bir konuşma yaptı
Milletçiler adına Osman Nuri konuşurken şiddetli gürültüler ve münakaşalar oldu
Tasarının tümü kabul edildi, maddelere geçildi
General Kâzım Özalp dünkü muha kemede şahit olarak dinlenirken
Büyük Millet Meclisi dünden itibaren sabah ve öğleden sonra toplanmağa başladı. Sabahki oturum açılır açılmaz Behçet Uz, Seçim Kanunu tasarısının öncelikle görüşülmesi için bir takrir verdi. Takrir kabul edildiğinden kürsüye gelen komisyon sözcüsü Sait Azmi Feyzioğ-lu, tasarıyı Meclise takdim etti ve tasarının Anayasanın metin
nuna uygun v(= her türlü şüphe ve ı P. lilerce iyi karşılanmadı. Sözlerine tereddüdü izale edecek şekilde ha- devam eden Osman Nuri Koni Baş-zırlanarak Meclise getirildiğini söy- bakandan .Şemsettin Günaltay haz-1 retleri» şeklinde bahsetmeğe başladı. Buna daha fazla kızan C. H. P. liler «ayıp ayıp» diye bağırdılar.
Osman Nuri Koni, hazırlanan tasarının, demokrasi, insan haklan beyannamesi ve Anayasaya aykırı * (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
ledi. _ I
M. P. adına konuşan Osman Nuri Koni, hücumlarını daha ziyade hükümete tevcih edeceğini kaydederek: .9 -10 ay kadar evvel fehamet-penah benimle görüşmek istedi» diyerek söze .başladı. Bu ifade C. H. I
Karadenizde darlık vardır!
Yazan : Mümtaz Faik FENİK 1
aradeniz bölgesinde bu sene , Ankarada da kasaplarda et vardır. 1 de darlık olduğu hakkında, Bakkallarda da tereyağı, bal, reçel Ordu’dan çektiğim bir tel- ■ — ■ • - - • -
graf, Ordu’ya karşı iktidar partisinin alâkasının daim olduğunu göstermek ‘ . -—*•-•----*-x
mak arzusunda bulunan Yusuf Ziya ı Ortaç’ı, fena halde kuşkulandırmış olacak ki, hemen bir sözlü soruya sanlarak, Ticaret ve Ekonomi Bakanından izahat istedi. Sanki kendisi Ordu’nun vaziyetini bilmezmiş, Kor-ğan’ı, Kumru’yu, Karakuş’u; Mes’u-diyeyi görmemiş, oralarda halkın çek tiği ıstıraba yakından şahit olmamış gibi Ankarada bulunan Ticaret Bakanından bu mevzuda malûmat istemesi hakikaten gariptir. Hayır, o-ranın vaziyetini Yusuf Ziya Ortaç da çok yakından bilir, bilir ama, hâdiseleri, olduğu şekilde aksettirmek bu devrede de kendisini aday göstermesi muhtemel olan iktidar partisine karşı pek işine gelmez. Ve nihayet Karadeniz vilâyetlerinde sıkıntı olduğunun bilinmesi ve teyit edilmesi, seçmenler nezdinde de pek iyi bir propaganda değildir. Onun i-çin Ordu Milletvekillerinin bu işin sorumunu iktidar hükümetiyle ve bil hassa Ticaret ve İktisat Bakaniyle paylaşması ve tefsiri ona bırakması daha yerinde olur. Lşte sözlü sorunun hikmeti budur.
Yalnız benim anlamadığım nokta şu: Yusuf Ziya Ortaç zeki bir gazetecidir; nasıl olur da benim çektiğim telgraftaki sarih cümlelerden bu kadar ters bir mâna çıkarabilir? Çıkarabilir. çünkü yukarıda da izah ettiğim gibi işin Karadeniz halkının Çektiği sıkıntı dışında ve hattâ ondan üstün bir de politik cephesi vardır; Yusuf Ziya Ortaç zekâsını işte yalnız bu noktada işletmektedir.
Ben Karadeniz bölgesinden geliyorum. Orayı etraflı surette tetkik ettim. Tekrar edeyim: Telgrafımda da bildirdiğim gibi, eğer hükümet derhal âcil yardııp yapmazsa Karadeniz halkı Şubat ayında açtır. Ticaret Bakanı Vedat Dicleli, bu yardımların yapıldığını söylüyor. Bu sene Karadenize 26 bin ton mısır tahsis edilmiştir. Bunun 5.000 tonu Ordu vilâyetine ayrılmıştır. Samsunda bir stok merkezi kurulmuştur Bunların hepsi güzel şeylerdir. Fakat benim bahsetmek istediğim cihet, Karadeniz piyasalarında mışırın mevcut olmadığı değil, halkta bu mısırı alacak takatin bulunmadığıdır.
nimetlerden lâyıkiyle faydalanabiliyor?.
Geçen sene de, Ordu vilâyetinde açlık ve sıkıntı havadisi çıktığı zaman, Ordu Valisi gazetemize gönderdiği bir tekzip telgrafında, çarşıda kilosu 26 kuruşa bol bol mısır bulunduğunu ve böyle bir memlekette halkın ıstırap çektiğini söylemenin , doğru olmadığını bildirmişti.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de) I 1

İşletmeler Bakanlığı lüzumsuz teşekküldür
Kütahya Milletvekili Hakkı Ge-dik’in bu hususta Mecliste yaptığı çok dikkate değer bir konuşmayı bugün 4 üncü sayfamızda bulacaksınız.
Karayazıdaki son zelzele!
Kızılçullu köyünde
20 ev hosara uğradı
Karayazı, 7 (a.a.) — Alınan son malûmata göre, Cumartesi günü vukuagelen yer sarsıntısında Payveren köyünde ilk okul binası ile bir ev, Kızılçul-lu köyünde de 20 ev hasar görmüştür. Can kaybı olmamıştır. Hayvanca zayiat yoktur.
Dursıınbeyde zelzele
Dursunbey, 7 (a.a ) — Dün akşam, biri 20.52 de şiddetli, diğeri 3.20 hafif olmak üzere üçer dakika süren iki deprem olmuştur. Hasar yoktur.
Kar yüzünden
Bir çok ana yollar
hâlâ kapalıdır
Kar yüzünden Lübnanda bile münakalât durdu, Filistinde de soğuk yüzünden ölenler var
Bayburt, 1 (a.a.) — Bu sene gö- zinde sıcaklık sıfırın altında 30 de-rülmemiş bir şiddetle devam eden recedir. Bütün gayretlere rağmen kış yüzünden Kop ve Zigana dağlan Trabzon - Erzurum yolu açılama-20 gündenberi kapalıdır. İlçe merke- mıştır. İstanbul ve Ankara postaları --------------------------------20 gündür şehrimize gelememekte-dir.
Üç kıymetli muharrir daha ayrılmağa mecbur vaziyette bırakıldı Dün, Anadolu Ajansından üç kıymetli başmuharririn daha ayrılmağa mecbur bir vaziyette bırakıldıklarını esefle haber aldık. Ayrılanlar: Fazıl Kurtiş, Cevdet Lagaş ve Ihsan Cemal Karaburçak gibi kıymetli ve Ajansa senelerce emek vermiş kimselerdir. Ajans umum müdürünün bundan evvel vazifesine nihayet vermiş olduğu 70 kadar memurun eksikliğine bu kıymetli meslek a-damlannın da katılması, Ajans ve basın muhitinde hakiki bir teessür uyandırmıştır.
Gerek daha evvel işlerine son verilmiş olan memurların, gerekse bu kere ayrılmak zorunda bırakılan bu üç kıdemli memurun, Ajans umum müdürünün mütevali keyfi hareketlerini Adalet yoliyle halle teşebbüs edecekleri öğrenilmiştir.
Hava raporu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Demokrat Partinin görüşünü büyük bir vukufla izah ede » Fuat Hulûsi Demirelli
Seçim kanununda
Fuad Hulûsi
Demirellinin
konuşması
Demokrat Partinin göıüşünü ihtiva eden bu görüşmenin tam metnini veriyoruz
Fuad Hulûsi Demirelli, dün Büyük Millet Meclisinde Seçim Kanununun tümü üzerinde şu mühim konuşmayı yapmıştır:
• Muhterem arkadaşlar; sözümüze bugün huzurunuzda bulunan Seçim Kanunu tasarısının tarihi ve hepimiz için yüz ağırtıcı bir eser olması temennisiyle başlıyoruz. Bizi bu candan temenniye götüren sebebi hep bilirsiniz. 4 senedenberi memleket iç politika münakaşalarının ve en samimî ve devamlı halk dileklerinin sıklet merkezini bütün hakperest vicdanlara emniyet verecek bir seçim kanununa erişmek hasret ve zarureti teşkil etmiş bulunuyor.
Vatandaşın bizden istediği ve ısrarla üzerinde durduğu şey rey hak-kına ve bu hakkı kullanarak verdiği reye hürmet ettirecek müdahalelere, yolsuzluklara, tahriflere meydan vermiyecek ve hiç olmazsa o gibi hareketlerde bulunmak ihtimalini asgariye indirecek mütekâmil bir
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Reşat Aydınlının muhakemesi
• •
Dün General Kâzım Özalp
şahit olarak dinlendi
Nihat Erim daha evvel Reşat Aydınlının böyle bir ihbar yaptığından haberdar imiş
Şahit olarak dinlenilen Van Milletvekili Rüştü Oktar
Suikast ihbarı iftirasından sanık Denizli Milletvekili Reşat Aydınl) aleyhine açılan dâvaya dün de saat 14.30 dan itibaren birinci asliye ceza mahkemesinde devam edilmiştir.
Dün de her zamanki gibi adliye binası kordon altına alınmış ve mah kemeyi takip etmek istiyenlere de davetiyelerle içeri girmişlerdir.
Reşat Aydınlı tahliye edildiğinden dün ilk defa olarak ve jandarmasız salona alındı.
Müdahil avukatlardan Nihat Akpı-nar ve sanık vekili Mehmet Emin Akyüz duruşmaya gelmemişlerdi.
tik önce millî emniyet teşkilâtının vazife ve salâhiyetleri hakkında sorulan suale cevap gelmediğine dair savcılık tezkeresi okundu.
Müteakiben Aydınlının amca dediği Van milletvekili Rüştü Oktar şahit olarak dinlendi.
Rüştü Oktar ifadesinde şunları söyledi:
.— Ben Reşat Aydınlı ve Sadık Aldoğanı milletvekili olmaları ha-
sabiyle tanırım- Fakat Osman Bölük Reşat Aydınlı dünkü muhakemede ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 dc) kâğıtları tetkik ediyor
Birleşmiş Milletlerde
Ruslar yeni bir hâdise çıkardılar
Milliyetçi Çinlileri Ekonomik Konseyden çıkoromayınca Ruslor toplantıyı terkettiler
Lake Success, 7 (Ap) — Rusya, Çekoslovak'a ve Polonya bugün, Birleşmiş Milletler ekonomik ve sosyal konseyinin ilk celsesinde, milliyetçi Çin delegasyonunun toplantı
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinden 36 kişilik bir grup DekanProf. Dr. Celâl Tarıma başkanlığın da aynı Fakülte profesörlerinden Arif Akman ve Salâhattin Batununda iştirakiyle biegrup dünkü Toros Ekspresiyle Kıbrısa gitmek için İskenderuna hareket etmişlerdir. Ka file, Kıbrısta bazı ilmi tetkikler y apmak üzere 15-20 gün kalacaklardır
dan çıkartılmasını istemişler ve bu talepleri oya konulup da reddedilin ce, kendileri toplantıyı terketmiş ■ lerdir.
Birleşik Amerika, Kanada, Avustralya, Belçika, Şili, İran, Meksika, Peru ve Kanada aleyhte ve Ingiltere, Fransa, Pakistan ve Danimarka ise müstenkif oy kullanmışlardır. Teklif lehinde sadece Rusya, Çekoslovakya ve Polonya oy vermişlerdir. Bunun üzerine Sovyet delegesi Semyon Çarapkin yerinden kalkmış ve salondan çıkmış, Çek ve Polonya delegeleri de onu takip etmiş -
Milli Piyango dün çekilmiş ve 273674 numaralı bilet 100 bin lira kazanmıştır. Kazanan numaralar 6 sayfamızdadır.
Necmcddin Sadak rurda dönüyor a.a.) (Özel muhabirimizden) — Diin akşam trenle Paristen Romaya hareket eden Türkiye Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak bu akşam İtalyan baş şehrine varacaktır.
Prosiot ameliyotı için tetkik heyetine giren U. Müdür
Karabük, 7 (Telefonla) — Demir-Çelik fabrikaları müdürü emekli albay Muhittin Erkanın başkanlı -ğında müdür muavini Fikret Örs, mühendis Burhan Günergünden mü teşekkil bir heyet; Fransa, Belçika, Almanya vq îngiltereye gitmek üzere dün Karabükten hareket etmiştir.
Heyetin seyahati 2 - 3 ay kadar sürecek ve Karabük fabrikalarının tevsii işi ile meşgul olacaktır. Malûm olduğu üzere bundan evvel 1945 - 1946 senelerinde de iki heyet aynı mevzu için Avrupa ve Ame rikaya gönderilmişti.
Esasen teknik bir eleman olmıyan müesese müdürünün prostad ameliyatı olmak üzere Sümerbank U-mum Müdürlüğü tarafından heyete katıldığı sanılmaktadır.
AKIN7IYA KÜREK
Meteoroloji raporu I
D arlas Bakanımız, Giresuna gitti. Karadenizde fırtına kıyamet! Giresunda karın kalınlığı Karakösedekini bile geçti: 104 santim!..
Dün haber alıyoruz ki, Barlas Bakanımız, Giresuııdan ayrılmış. Ajansta bir haber:
Giresunda hava açmış, ve şehir bir bahar manzarası almıştır!
Tefdül gibi olmasın ama, bu havaların bu sene bu kadar şiddetli gitmesinin de bir sebebi olsa gerek! — YEDEKÇİ
yfa:t
ZAFER
8-2-10541
I
.c
■Ü
3
Sayfa : 2
GÜN GEÇERKEN
Seçim ve mevsim
Muhip DIRANAS
y
d
ii
r
I
e
4
'(
3
1
3

* Ürkiye Büyük Millet Mecll-
“ «İnden iyi, ırtükemmel, üzerinde artık hiç bir tartnma yapıl-mıyacak bir Seçim Kanununun çakmasını e n ve gönülden dileriz. Çünkü böyle bir Seçim Kanunu, dört yıldanberl uzayıp giden çekilmeleri, memnunsuzluklan. şüphe ve üzüntüleri tamamen ortadan kaldıracak, vatandaşa seçimler a-rifesinde bir gömül huzuru, güven duygusu verecektir.
Bu adım büyük adımdır şüphe yok, ama sadece iyi bir Seçim Kanununun kabul edilmesiyle mesele bitmiştir de sanılmamalıdır. İlk plânda iyi bir Seçim Kanununu elde bulundurmak, demokratik i-dareyi gerçekleştirmenin en büyük teminatı olmakla beraber, onu uygulayacak zihniyetin bu teminatın değeri ve kuvveti üzerinde oynı-yacağı rol de teminatın kendisi kadar önemli ve ciddidir.
Büyük Millet Meclisinden tam ve mükemmel bir Seçim Kanunu çıktığını farz ve kabul ettikten sonra, bu zihniyetle ilgili üç meseleyle karşı karşıya kalıyoruz: Kanunun ruhuna ve esaslarına uygun bir tatbikata şahit olup olmıyaca-ğımız, buna şahit olmakla beraber, kanunun ruhunu zedeleyen, esaslarını zayıflatan veya sıfıra indiren bir takım dış vasıtalara ve dolambaçlı yollara başvurulup vurulmı-yacağı, bir de bu memleketin coğrafî şartları ve İmkânları hesaba katılarak seçimin elverişli bir zamana getirilip getlrllmiyeeeği keyfiyeti.
Meclisten İyi bir kanun çıkmasını temenni ettik. İktidar partisinin son günlerdeki mutedil havası bu temennimize ümidimizi de katıyor. Kanun çıktıktan sonra gireceğimiz 9eçim kampanyasında, iktidarı ellerinde tutanların takınacakları tavır, memleket efkân üzerinde yaratacakları hava, sertliğine veya yumuşaklığına göre, tatbiki sıralarında kanunun zedelenip ze-delenmiyeceğinin müjdecisi veya
kara habercisi olabilir.
Fakat bunlar kadar mühim bir nokta daha var kİ o da, yuka • nda söyledik, seçimin hangi ayda yapılacağı meselesidir. Bütün gö- | rünürler seçimin vaktinden önceye alınacağını kesin olarak belirtiyor. Bu «vaktinden önoe» ne zamandır? Nisan ortalan. Mayıs başlan diye tahmin yürütenler var. Bunlar pek yabana atılır tahminler değildir. Fakat bu avlar, Türkivenln lıeie Doğu bölgelerinde, kapalı aylardır. Değil şehirlerden şehirlere, kasabalardan kasabalara, köylerden köylere yol yoktur. Çoğu yerlerin arazisi daha karla kaplıdır. Ufak yollar, patikalar şöyle dursun büyük şoseler bile kapalıdır. Dağ gibi karlar daha erimemlştir, havalar soğuk, yağışlıdır. Karlar erişe, | her yer ç^mur deryadır. Biz asker liğlmizi Doğu Bevazıt’da yaptık. Baharda terhis olduktan sonra, daha iki ay, olduğumuz yerde bekledik. Çİinkü Tahir dağı, Haziran ayından önce geçit vermiyordu ve bu geçit, meşhur, büyük İran tran- 1 sit yolunun üzerindedir. Hattâ biz o ayda bile, dört metrelik kar duvarları içinden geçip geldik. ]
Dahası var: Bu yılkı korkunç kıştaD Türk köylüsü yılgın ve perişan çıkacaktır. Odsuz ocağına od, aç sürülerine yiyecek, takır anba-ıına mısır anyacaktır; kışın zehrini ve kahrını tam üzerinden silkip atacakken biz ona, «buyur sandık başına» diyeceğiz ve tabiî u-ınursamıyacak. Umursamamakta da haklı olacak.
Hulâsa, tahminlerin bize işaret ettiği bu aylar, asla seçime müsait aylar değildir. Hattâ Haziran bile, I iyi, geniş, bol iştiraki! bir seçim I-çln iyi bir mevsim sayılamaz.
İktidarın, seçimi bu kapalı, karlı ve çamurlu, yağmurlu, fırtınalı; kış sürüncemesi aylara getirip bir «k'.ptı kaçtı» yapıp yapmaması da, onun iyi veya kötü niyetine bir delil teşkil edecektir.
Bekliyelim bakalım.
GAZETELERDEN
Harios'ın son seyahati

I
l
i
«Son Posta» gazetesinle Selim Ra-gıp Emeç hangi birisini serlevhaslle yazdığı makalede Cemil Salt Barlasın Karadeniz seyahatini bahis mevzun ediyor ve diyor kİ:
«Partili muhataplarına, eajmaz bir İntizam İle Başbakanın ve Parti Başkan vekilinin selâm ve muhabbetlerini tebliğ İle söze baglıyan sayın Cemil Barlas, son konuşmalarından blrile de, demokrasi mev zuuna temas etmiştir. Ajans bültenlerinde göze çarpmıyan ve fakat radyo yayımlarında uzun uzun tafsilâtı verilmiş olan bu konuşmaya göre, sayın Devlet Bakanı, demokrasiyi: çoğunluğa ald iradenin azlık tarafından kabulünden İbaret o-lup olamayacağını münakaşa etmek İstemem. Fakat tatbikatına alt neticenin böyle olması lâzım geldiğini de reddetmek aklımdan geçmez.
Çoğunluğun arzu ve meylini İfade eden her oy tezahürünün; demokratik bir mera lekette, bir kanun halini alması kadar tabu bir «ey yoktur. Şu farkla kİ: azlığı ve çokluğu gösteren müçahade ölçülerinde de, İltizam! veya arlz! bir Ayarsızlık bulunmamak elzemdir.
Talihli bir adam olsaydı, 1950 zelzelesinde İranda vali olacağına, 1946 seçimin de bizde kaymakam olurdu; ve bileğin -de yirmiyi on bes bin göstermek gibi bir marifet olduktan sonra, bugün, onu oturtacak yer bulamazdık...
Bununla beraber, talihsiz valiye tavsiye ederiz: 1950 seçiminde İhtisasından belki Istlfado edilir; bir kere de bizim taraflara uğrasın!»
Bugiln: C. H. P. sl İktidarı İçin memleket ço&unluğunun kendlslle beraber olduğu, dâvâlı bir iddia mevzuudur. Buna karsı: vukuatın İtiraz kabul etmez «eenl-yeti çoğunluk kefesini aksi istikamete doğru meyletllrmlstlr kİ 18in gerçeği do bundan İbarettir.

Bir tetkik heyeti yollasak
«Akşam» ın (Dikkatler) muharriri kara karşı tedbirleri gösteren bir fıkra yazmıştır. Bu fıkra şudur: «Gazetelerde bir haber vardı:
— Ankaradan ve îstanbuldan Bursaya iki gün müddetle posta gidememiş.
Yirminci asırlı elbet söyle dügünmüs-
— Tatar ağası dovrlnde olsaydı, çare bulunurdu.
Bereket, ikinci haber arkadan geldi;
— Bursaya atlı kızaklarla nakliyat yapılıyor.
Kar yağması gibi «fevkalâde» saydığımız «Arızalan», nihayet, eBkl asırlnnn usulünce halledebildik demektir. Bu asrın şartlarına göre de «kara kargı tedbir»
Amerlkaya tetkik İçin heyet yollasak!»
Kaloriferli yerlerin ısıtılması
Hararet 18 den ojağı düşerse ceza alınacak
Yurdun her yerinde olduğu gibi şehrimizde de hararet derecesinin — 15 den aşağı düşmesi kaloriferle ısınan binaların sık sık belediye tarafından kontrol edilmesini icab ettirmektedir.
Bu arada büyük bir aile kitlesini barındıran Saraçoğlu mahallesi evlerinin teshini işinde geçen sene bir çok zorluklarla karşılaşılmış ve An kara Defterdarlığı teshin İşini lâyi-klyie başaramamıştı.
Geçen senekl durum göz önüne a-lınarak bu sene bütün Saraçoğlu evlerinin teshin İşi Vehbi Koça İhale edilmiştir.
Gecen sene teshin işi 2 milyon liraya mal olan Saraçoğlu mahallesi -nin bu sene bir firma tarafından 1-dare edilmesi şimdiye kadar burada oturanların her hangi bir şikâyetini mucip olmamıştır.
Diğer taraftan belediye İktisat ve sağlık müdürlüğü elde mevcut listeye göre kalorifer kazanlarını sık 6ik kontrol etmekte ve listede gösterilen hararet derecesinden aşağı olduğu takdirde bina sahiplerinden muhtelif para cezaları almaktadır.
Havanın ve kalorifer kazanının derecelerini gösteren liste aşağıdadır;
—15 olursa kazan harareti 4-90 —10 olursa kazan harareti 4-83, —5 olursa kazan harareti 4-75, —0 olursa kazan harareti 4-65, 4-5 olursa kazan harareti 4-60, 4-10 olursa kazan harareti 4-50, 4-15 olursa kazan harareti 4- 45.
Oda İçindeki hararet 4-18 İlâ 4-20 den aşağı olduğu takdirde birinci defasında 25 lira ikinci veya üçüncü kontrollerde de 250 liraya kadar para cezası alınmaktadır.
EKMEK DAHA BEYAZLAŞACAK
Hububat fiyatlarının bir miktar ucuzlaması ekmek fiyatlarında bir ilâ iki kuruş ucuzluk temin edeceği gibi ekmeklerin randımanı da değişecek ve böylelikle halen 89-91 randıman üzerinden imal edilmekte o-lan ekmekler Mart ayından itibaren 79-81 randımanlı olarak irnal edilecektir.
79-81 randımanlı ekmeklerde kepek miktarı daha az olduğu için şim diki nisbetle daha beyaz ekmek yemek imkânı hasıl olacaktır.
PİYANGO BİLETİ ÜZERİNDE SAHTEKÂRLIKLAR
İstanbul, 7 (Telefonla) — Azize Nebahat Güçlüer isminde şık giyinmiş 38 yaşlarında bir kadın, dün Millî Piyango biletlerinde sahte -kârlık yapmak suçundan adliyeye verihnişt.r.
Azize Nebahat, aleyhindeki iddia ya göre, Millî Piyangonun yılbaşı çekilişine ait bir bilette rakamları tahrif ederek piyango idaresinden 1000 lira parayı çekerken suçüstü tutulmuştur.
Kadın zabıtada alınan ifadesinde ağlıyarak şunları söylemiştir:
•— Kocam Babaeskide piyango bi letl bayildir. Bu bileti ona bir müş terisi getirdi, o da parayı ödedi. Biz biletin sahte olduğunu bilmiyorduk.»
Kadın, Eminönü üçüncü sulh ceza yargıcının karan ile tevkif edilmiştir.
Diğer taraftan, bu hâdise son bir ay zarfında Trakya menşeli biletler üstünde görülen dördüncü sahtekârlık vakasıdır. Bunlardan üçü1 nün sanıkları tevkif edilmiştir. Bu hâdiselerin tekerrürü piyango idare sinin olduğu kadar polisin de dikkatini çekmiştir.
Meclisteki müzakereler dolayısile
Yeni seçim Kanunu tasarısının eksikleri
Yazan: ....—.
Samed aGaOğLU
'Y eni Seçim Kanunu tasarısının
Büyük Millet Meclisinde müzakeresine başlanmış bulunuyor. Döı-t senedenberi İç politika münakaşalarının Bİklet merkezini teşkil ve fesat olup olmadığı, olup olmı-1 mek İse hepimize düşen büyük bir eden emniyetli seçim dâvası nihayet1 yacağı çekişmelerine hakikaten bir ——»—n »
bütlln vicdanları tatmin edecek bir son vermek zamanı gelmiştir. Millet ’ hal çeleli bulacak mı? _ _2_.
En samimî his ve düşüncelerle gelecek Meclisin her türlü şüphe ve bunu temenni ediyoruz. Zira, bu tereddütten âzâde olarak vazifeye memlekette artık, seçimlerde hile ı başlaması icap eder. Bunu temin et-
Hâdiseler • Notlar

i
!
Demek oluyor kİ: C. H. P. si iktidarı; demokratik İnançlarında samimi bulunsa idi; hakikatte kendisinde mevcut olmıyan bir kemiyet kesafetini kendisine aitmiş gibi göstermez; hele bu çoğunluk hakkın da tereddütsüz bir emniyete sahip olsa idi; seçim kanunu tasarısına, türlü, kaçamak, fıkra ve bond İlavesine İhtiyaç duy-
Şu hale nazaran, cimdi, Karadenizli vatandaşlarımıza İktidarın birçoku hayalde yaaıyan basarı nakaratını tekrar ile meşgul olan Devlet Bakanının hangi «özüne
Rakamları kontrol edebilmek için elindeki dosyayı sımsıkı tutacak yerde bir miktar aralıklamasını mı kendisinden İstemekle söze bağlıyalım?
Kendisine verilmiş vazifenin cu günlerde Ankarada bulunmayı İcap ettirdiğini mİ hatırlatalım? Yoksa demokrasi mevzuunda göze aldığı kasti hataya mı işaret edelim? Evetl Hangi birini düzeltelim?»
¥
Mübalâğa kurbanı
«Hürriyet, gazetesinde (iğne ile Kuyu Kazan) şu fıkrayı yazmıştır: «İranda Euçlr valisi, zelzelede ölen 20 klglyl 15.000 diye İlân ettiğinden dolayı, azledilmiş.-- İste, talihsiz bir vali; mübalâğa sanatına kurban olan bir adam.
BIÇAKLA YARALAMA
İstanbul, 7 (Telefonla) — Sirkeci Ebüssuut caddesinde 10 numaralı evin alt katında matbaa işleten E minle işçisi Nurettin bugün bir 1| mevzuundan kavgaya tutuşmuşlar, Emin isçisi Nurettin! bıçakla yaralamıştır
Hayır, bir erkek olarak onun benden neler alabileceğini bilmekliğim ayıp değildir. Bebek değilim... Biraz daha masum yaratılışlı bir kız olabilirdim amma, bildiklerimi kendimden dahi saklamağa yeltenirsem kendime hakaret etmiş olacağım vehmine kapıldım. Hem kendime, hem ona... ben bunu istemiyorum. Eve dönmeyişl, benim bir sözümden yaralanışı ve bunu bahane ederek kaçışı bir zaaf eseridir.
Bunu bir defa da şarpide yapmıştı, Onu korkutuyorum. Çünki, beni seviyor. Sevdiğini yeni anladı. Yahut çok önceden biliyordu. Amma onu rahat bırakıyor, üstüne düşmüyordum. Şimdi, hücumlara geçtim diye sığınacak delik arıyor. Kim bilir? o çıfıt çarşısına benzeyen abur cuburla tıka basa dolu kafasında neler, beni sevmediğine kendini inandırmak ve hareketlerini kendi kendine meşru göstermek için ne mazeretler yumurtlamaktadır? Hayır, bundan böyle nefes bile alamıyacak. Bütün kurtuluş yollarını bir bir tıkıyorum. Teslim olsun bana., teslim olmasından başka çare var mı?
Annem geri geldi ve anlattı: Sirkecide -adını da söyledi- ucuz bir otelde kalıyormuş. Kusuruna ba-kılmamalıymış. Bir müddet, epeyce bir müddet otelde kalacakmış. Teyzesi onu hoş görsünmüş. Yo, kat’iyyen dargın değilmiş. Yalnız oturursa daha İyi imiş. İşinden daha çabuk dönerek roman yazıyormuş. Bir roman bitirmiş, gazeteye satmış. Şimdi bir yenisine başlamış. Mış..mış..mış!
— Sen bütün bu dolmaları yuttun mu anne? diye sordum.
Hüdaya emanet
■J* edblre, tedbir denebilmesi İçin vakit ve zamanında »im-iniş olması şarttır. Bunun için insanda basiret denilen hassanın bulunman lâzımdır.
Bugüne kadar olan vak'alardan ve buna mukabil alınan kararlardan edindiğimiz intiba, hiç de tedbir almak salâhiyetini üzerinde taşıyanların lehinde değildir. (
Meselâ, tam Ağustos ortalarında gözünüze bir İlân çarpar: Bilmem ae plâjı kiraya verilecekmiş! Denk mevsiminin geçmek üzere olduğu bir sırada çıkan bu İlân sizi hayretlere düşürür.
Fakat, bunda şaşılaoak bir taraf yoktur. Çünkü, bu yerin sahibi belediyedir. Ve her yerin belediyesi gibi, tedbirleri vaktinde almamak • gibi bir ezelî huya sahiptir. Bundan başka, tam kış ortası Ayaz Paşanın kol gezdiği, yolların tıkandı, ğı, her tarafın buz tuttuğu bir zamanda, aklımıza kömür sıkıntısına çare bulalım gibi, parlak bir fikir gelir ve onun İçin uğraşır dururuz
Biz bunan sebebini, atalarımız, dan miras kalmış bulunan göçebe-ilgin hâlâ şuurumuzun altında taptaze yaşanmamda bulmaktayız. Bu sebeple, bir iş olup bitmeden, gözümüzün önüne maddî bir misal çıkıp kendini belli etmeden, nazarî olarak alabildiğimiz bir tedbir hemen hemen yok gibidir.
Hani «Nasrettin Hooa, bir gü^ ev yaptırmak sevdasına düşmüş de, V”* o zamanın miman mesabesinde cilan bir dülger çağırmış. Arsaya . gitmişler, enini boyunu Ölçmüşler, dört köşesine kazıkları çakmışlar ve Nasrettin Hoca da dülgere evin şeklini tarife başlamış. Şuraya bir oda, şuraya bir sofa, şuraya mutfak yapanz, diye anlakrkea bir kazadır kaçırmış, aklına da gelmiş ve dülgere:
— Şuraya da bir helâ yaparsın!, demiş...» diye bir hikâye vardır
vatanperverlik borcudurl
son vermen zamanı germiştir. ıvııuet ı Demokrat Parti seçimlerin adlî | ve devlet işlerini eline alacak olan I murakabe altında icrası gibi ileri m~.ii.i- k„ «ı.m ™ bb ,lsteml memleketimizde İlk de-fa olarak teklif ederken yalnız realitelerden ilham almış bulunuyordu. Adlî murakabeyi tatbik fikrinin iktidar tarafından benimsenmiş olması elbette memnuniyete şayandır. Yalnız yeni tasanda bu sistemin tam olarak kabul edilmediği görülüyor. Yüksek seçim kurulunun salâhiyetleri tahdit edilmiştir. Halbuki bir sistem ancak tam olarak tatbik ed’ldiği zaman semere verebilir. Sistemin ötesinde ve berisinde boş-luklar olması istenilen ve beklenilen neticelerin doğmamasını mucip olabilirler.
Büyük Millet Meclisinin bu noksanı tamamlayacağını kuvvetle ümit ediyoruz.
Yine tasan İdare âmir ve memurlarını seçim muamelelerine karıştırmamak prensibini kabul etmiş bulunuyor. Bu da, geçmişteki acı hâdiselerin hafızalarda hâlâ canlı duran hatıraları karşısında -sevindirici bir keyfiyettir. Fakat tasanda, seçim kurulları ve başkanlanna ve belediye reislerine verilmiş öyle salâhiyetler vardır ki, 1946 seçimlerinin malûm şartlsnyle belediye, muhtar hevetleri ve umumî meclislerde bu günkü mevkilerini almış olan kimselerden mürekkep kurullarla beledi ye reislerinin elinde bu salâhiyetler eşit muamele prensİDİni hakikî bir şekilde tehlikeye düşürmektedir.
Bunun içindir ki umumî seçimlerden evvel belediye, muhtar heyetleri ve umumî Meclis seçimlerinin yapılmasını bütün vatandaşlar arzu etmekte ve hattâ ilim heyeti de kendi mütalea9ina bu yolda bir temenni fıkrası ileâve etmiş bulunmaktadır.
Tasan seçimlerde yapılacak propagandayı bir nizam ve usule bağlamıştır. Seçim propagandasının memleket nizam ve asayişini bozmadan yapılması kadar tabiî bir şey olamaz, z
Fakat yeni tasanda bu tesblt edilen n!-»om ve usul nronaeandovı. seçimlerin başladığı günden bittiği güne kadar hemen hemen fiilen imkânsız bir hale getirmiştir.
Hele seçim gününden üç gün evvelden İtibaren bütün propagandanın yasak edilmiş olmasını mantıkla izah etmek mümkün değildir.
ovuvnuv, uuuaıc, uu ı Tasanda tesbit edilen itiraz ve peri... se?lm yolsuzluğu yapanlar hakkın-Blr masal içindedir. Sanki.. Pakla- da dâva açılabilmesi hakkındakl tan yolu... I müddetler çok kısa tutulmak sure-Neler anlatır ikbal İnsanlardan ka- tlyle- yo^uzluk yapanların cezalan-derden dınlma9i imkânları da daraltılmış Ayni dert, ayni kader, elbette kar- bulunuyor. Bu da seçimlerin emni-deşlz... yet İçinde cereyanı kanaatini sarsa-Ağlamışız, gülmüşüz ayni ruh ile Cflk bir nokta teşkil etmektedir.
• • • Yeni tasarıda gördüğümüz bazı noksanlara bu suretle İşaret ettik.
TÜRKİYE ve PAKİSTAN

Ffosfi ATAHAN
«Avukat»
cak 26 günü saat 23 te Anka-ra’dan Basraya oradan Pakistan’a doğru bir alay yollandı. Bu alayın iki bayrağı vardı, aylı yıldızlı. Biri al, diğeri yeşil. Biri Türk diğeri Pak bayrağı idL
Bu alay kırk beş kişilik İdi. Bunlar Kültür ordusu erleri idi. Bu milletin yüksek kabiliyet ve değerlerini anlamak için bu genç kız ve erkek coğrafya fakültesi Öğrencilerini görmek yeterdi. Genç kızların da sırtlarında çantaları, başlarında atkıları, ellerinde bavulları, ayaklarında golflan, postalları. Pakistan’a... ---- ---------
eksikti... Ankara demir yolu durağı bir mahşerdi. Analar, babalar, kardeşler, bacılar, nişanlılar hep teşyi’e gelmişlerdi.. Orada İki âşık göze çarpıyordu.. bu İki âşık birblrilerine olan aşklarını yaşamış geçirmiş... bunlar Türk milletinin âşık’ı.. Evet bunlar... Pakistan Büyük Elçisi ve eşi.... Bunlar hem âşık hem sihir- , _________ „
baz... birlsile konuştular mı? hemen torlarının meşhur Şalimar bahçesl-teshir eder, bendederler.. | nin mermer oluklu şelâlelerini, tm-
Sıcak ülke çocukları bu iki civan paratorlaaın ve Begümlerinin serln-bir de kızlan Servet hanım durakta „„
avazda pek üşüdüler. Fakat çatıları- görünce muhahhak bu öğrencilerin m sıcak sevgileri ısıtıyordu.Ordu di- her biri bu tahtların üstünde fotinde çatı demek göğüs demektir... . toğraflar çektirecek ve o şahane l'ren düdük çaldı.. Bayraklar pençe- | zevkleri cedlerinin tahtları üzerin-relerden sallandı, nazlı nazlı dalga- : de bir ân için dahi olsa tadacaklardandı.. Bu alayın komutanı Dr. Dan- dır... Bir genç talebenin rnüsaade-yal Bedlzdü. âdeta bovu uzamıştı, sini almadan duygular namındaki heybeti güzelliği artmıştı.. Alayın ş'irlerinin bir narçasını alıyorum.. azametli baş çavuşu da Topuz Doğu idi.. Kızlar gelinler gibi hem ağladı.. hem gitti... Sanki Kayasa düğü-he gidiyorlardı...İçlerinde Gülseren
adında boylu güzel bir kızcağız vardı.. Bana dedi kİ sanki harbe gidiyoruz.... 2______________
sevgilerini yarın Pakistan halkına serer durursun., dedim. Gittikleri yer Kayaş değil... Karaşi.... Merhum Mehmet Ali Cinah’ın doğduğu ve öldüğü yer... Karaşi. Büyük Cınnah orada basit bir yavru gibi doğdu. Fakat sonra dünyalara sığmıyacak kadar 100 milyonluk bir milletin Atası olarak öldü. Ve sonra yine basit ufak bir çukura sığdı.. Ancak bu ufak çukur bütün Islâm âleminin kalbi idi.. Artık siz bu ufak çukurun ölçüsünü hesap edebilirseniz âferin size..., Giden Türk alayı Kütülamaranın şehitlerinin, ruhlarının üşüştüğü Fe-lâhlye cephesinin içinden geçerek Basraya ve oradan Hlnd Denizini aşarak Karaşi’ye varınca büyük Cinnahın mukaddes mezarına Qrdu dillle ve yaldızla yazılı besmeleli, rahmetli bir kordelâ koyacaklar..
.......... gidiyorlar.. yalnız hacı ibrikleri
Ben de fena mı?.... Blzlerin
bir tek kordelâ.. bir şeye üzüldüm... hem de iki şeye... bir kordelâ şair merhum Mehmet İkbal mezarına.. diğeri de Klşmlr şehitlerinin mak-bere9ine... bunlar unutulmuş., eğer bu iki makbereyl ziyaret etmezlerse... bilmem ki Ikbal’m Mürşidi,' Mevlâne Celâleddin Rumlnin site-1 minden kurtulurlar mı? Gerçi îkbal Derviş ruhlu idi.... züğürtlüğü İle iftihar ederdi.. Ordu dilince fahır fa-hır hey., sözü meşhurdur..,.
Giden yavruların dağlan, çölleri, ummanları aşarak Pakistan’a gitmelerinin âmili coğrafyacı çocukların tetkik gezisi maksadı mı dır?., yalnız... Hayır.... Bu yavrulann heyecanı bu İki milletin müşterek imanından doğmaktadır.
Hele Lahor’a varıp Türk tmpara-
lemeğe mahsus mermer tahtlarını
te’lif hakkı dolayısı İle beni dava etse bile içimdeki Pakistan aşkını haciz edemez ya....
Genç şair. Her halde Pakistrn Büyük Elçisi Mian Beşir Ahmet Hanı kastederek yazdığı şiirlerinde... «Anlat bana sırrını, Sind’in bavsın esmeri...' Neden böyle güzelsin? Neden böyle duygulu?..;
Bir sihirli seccade, (bir minare, bir
ya; aşağı yukarı bizim halimiz de böyiedlr.
Her hangi bir iş hakkında tedbir alabilmemiz için yumurtamn kapıya gelmiş olması şarttır. Bu 1 halimize güzel bir misal de, bazı mekteplerimizin, bilhassa Beşinci | Ortaokulun kaloriferlerinin tamiri işinin hâlâ nazarı itibara alınmamış olmasıdır. Halbuki bir buçuk ay-danberi, 6ayıiı kış günlerinin tesiriyle tir tir titremekte olmamıza göre, hiç yoksa, tamirat yaptırılacağına dair küçük bir İlânın intişar etmesi lâzımgelirdL
Bilmeyiz, ne sebeptendir;' bu mektebimizin talebeleri soğuk kış günlerinde maalesef donarak derslerini takip etmek mecburiyetini^ kalmaktadırlar.
Haydi, Ağustosta plâj klralcıuâk gibi garibelere alıştık, fakat, soğuk işinde olsun, teubirlerimizi vaktinde aimak ferasetini gösteremez miyiz?
I
(
1
1
(
1
]
i
i
c
8
3
5 r
S
I r
i
Ag-ıamışız, gülmüşüz ayni ruh ile birden
Biz tıpatıp ayniyiz, biriz, birliğiz, ------------------------ -------------
eşiz... Büyük Meclisin bütün bu cihetleri işte giden yavrularla, bizlerin ıslah edeceğini ümit ediyoruz.
duygularının ifadesi... gittiler selâ-1 Ümit edivoruz, çünkü. Hemok • metle. Dönsünler selâmetle... yalnız ratik bir idarede ekseriyetin hakikî bir tek tehlike var., o da... Bu giden reyi görüşü, fikri hâkim olmalıdır, kızları Begüm Ranâ Liyakat Ali Bunu temin edemiyen bir rejim, ls-Han kurduğu kadın alayına asker . mi ne olursa olsun, demokratik sa-yazmasın.... * yılamaz.
Hikmet YAZICIOGLU
Bankası
statüsü
ZAFERİN TELİF ASK VE MACERA ROMANI
r-NUMARACI i
*--Yazan : N. A.-Tefrika No: 19-'
Annem:
— İnandım kızım diye cevap verdi. İnanmadım amma ne yapayım? Küçüktenberi inatçıdır. Orada kalmağı bir defa aklına koymuş, inadı geçinciye kadar beklemek lâzım. Erkek kısmı ne kadar yumuşak başlı olsa, biz kadınlardan daha serttir.
Çaresiz kalmış üzgün bir tavırla baş örtüsüyle yeldirmesini çıkardı. Çok yorgun görünüyordu. iskemleye bir külçe gibi yığı-lıverdi. Fakat annem hep böyle-dir: hem bir İş beceremez, hem de çabucak teslim bayrağı çeker! Bereket versin ki, ben babamın kızıyım. Gözlerinin renginden başka annemden birşey almadım.
— Sen kuzu gibi bir kadınsın ve inat diye birşey görmemişsin! diye bağırdım. Gör bakalım, inatçı o mu yoksa ben miyim?
Annem:
— Kuzum Ayşe, yeni bir delilik daha yaparak işleri büsbütün bozma... Diye yalvardı.
— Belki zamanla yatışır da eve dönmeğe razı olur. Ne de osla erkektir, mesuliyetlerini bilir ve bizi uzun zaman yalnız bırakmağa vicdanı elvermez. Onun bizden başka, bizim ondan- başka dayanacak, akraba diye bağnna basa-
cak kimimiz var?
— Ben onun keyfini bekliyecek kız mıyım?
—Ne yapacaksın?
— Ne mİ yapacağım? Kolundan sürükliyo sürükliye eve getireceğim, dedim. Bak, görürsün..
Annem şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Devam ettim :
— Getirmekle kalmıyacak, ona hayatının sonuna kadar unutamı-yacağı bir de ceza vereceğim.
Annem inledi. Atıf için tertiplediğim o büyük cezayı cesaretle açığa vurdum:
— Onunla evleneceğim!
Annem kulaklarına inanmadı ve öne doğru sarktı. Nefesi tutulmuştu. Derinden bir «Ah..» çekti. Yanına koştum:
— Ne var, ne oldu?
Beni kucaklıyarak, tekrar:
— Ah., dedi. Ben sanmıştım., sanmıştım ki.
— Ne sanmıştın?
— Sen şu süzgün gözlü oğlanla evleneceksin.
— Hüsrevle mİ?
iBr yandan Bassizce ağlıyor, bir yandan beni sımsıkı göğsüne bastırıyordu:
— Hi.. onunla evleneceksin diye İçim gidiyordu. Gözüm hiç tutmamıştı zira. Hepimiz mahvolurduk
Meğer kazın ayağı başka türlüymüş.. Meğer., şeker evlâdım benim.. ah.
— Pekly, benim Atıfla evlenmeme ne dersin?
Annem, gözleri ıslak ıslak:
—Ne diyeceğim? Dedi. Ben, siz daha mlnlminicikken, ben hep bunu isterdim. Ulu rabbim bana bu günleri de gösterecekmiş. Ne dikeceğim? tencere yuvarlandı kapağını buldu derim.
Yanağımı okşadı:
— İyi amma niçin kavga ettiniz, niçin darıldı, niçin gitti?
— Muhabbetin fazlalığından., diye izah ettim.
— Anladım. İki kişi birbirini severse hiç dövüşmez, tatlı tatlı geçinirler.
— Senin aklın ermez anne. Biz uslu uslu oturup kardeş kardeş geçinmekten zevk almıyoruz. Canımız sıkılıveriyor.
— Bari evlendikten sonra kavga etmeyin!
— İmkân mı var? Çocuk yapmaktan ve çocuk yetiştirmekten başımızı kaşıyamıyacağız..
Annem, onları sanki görüyormuş gibi:
— Ah benim torunlarım., dedi. Yavrularımın yavruları., size ben bakacağım!
Aklım başıma geldi.
— Dur bakalım, diyerek doğruldum. Denizi görmeden paçaları sıvama. Koca ayıyı ininden çıkarmak lâzım ilkönce. Henüz damat be yortada yok. Senin kızın ilkönce kocasını arayıp bulsun, onu kandırsın., ötesi kolay!
rv
Erkek.
Altı gündür oteldeyim.
Odam küçük, rutubetli ve karanlık. Helânın borusu duvarda akıntı yapıyor. Pençereyi kapamak imkânsız. Caddeye bakan o-dalardan birine geçmek için oradaki müşterilerden birinin gitmesini bekliyorum. Amma pek kolay kolay gideceğe benzemiyorlar. Heybeleriyle beraber, Anado-ludan, manifatura ve tuhafiye eşyası almağa gelmişler.
Zaten, aşağı yurarı, Sirkecinin ve Galatanın bütün ucuz otelleri uzak kasabalardan mal almağa gelmiş ufak tüccar ve esnafla doludur. Bir kısmı da tedavi maksadıyla gelir. Hastahanelerde boş yatak arar ve gider. Geceleri otel kâtibinin odasında oturup konuşuyoruz. Bir kaçı kötü meyhanelerde hovardalık İçin dışarı çılcsa da; çoğu paramızı kaptırırız korkusuyla geceleri otelden ayrılmıyor. Onlarda Istanbula karşı hem bir korku, hem bir hayranlık, hem de bir istihfaf var. Bütün kadınlan kokot, bütün erkekleri madrabazdır. Benimle konuşurken d® şüpheli ve çekingendirler, iyi nl-netlerin altından çıkacak kalleşlikleri beklerken olduklarrından daha saf, daha cahil görünmeği d« ihmal etmiyorlar'- (Devamı var)
I
İstanbul,7 (Telefonla) — Mıntaka sanayi birliği, kurmak istediği sanayi bankasının statüsünü hazırla- ! mıştır. Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının vereceği 20 milyon dolar statüsü hazırlanan bu ban ka marifetiyle sanayicilere uzun vadelerle tevzi edilecektir.
Diğer taraftan şehrimizin tanınmış bazı tüccar ve sanayicileri tarafından meydana getirilen bir cemiyet de, bu banka mevzuunu ele almıştır. Yeni teşekkül eden bu «Serbest meslek tacir ve sanayici cemiyeti» de, bir hususî kredi bankasının statüsünü hazırlamaya başlamıştır. Bu cemiyetin salâhiyeti., iddiaya göre, bölge sanayi birliğin- j den, daha fazla taraftan ve -
bulunduğu için geniş olacaktır- Mil-*^7-letlerarası Bankanın bu cemiyetin kuracağı bankaya kredi vermesi i-çin yapılacak müracaatta, sanayi bir liğinin kuracağı bankaya verilmesi muhtemel olan 20 milyon doların kendilerine verilmesini istfyecek-lerdir.
OKULLARIN TATİLİ
DEVAM EDİYOR
Sabayleyin şehrimizde 6uhunet derecesinin — 21 e düşmesi üzerine Orta okullar ile liselerin cuma gününe kadar tatil edilmesi kararlaştırılmıştır.
ÇORUHLA GELEN BUĞDAYUAR
İstanbul, 7 (Telefonla) — Devlet Denizyolları idaresinin Çoruh $ lebi bu sabah 8500 ton buğday yükü İle limanımıza gelmiş geminin tahliye-sine başlanılmıştır. Cuma günü de iki şileple 8000 ton daha buğday gelecektir.
GELEN MÜLTECİLER
İstanbul, 7 (Telefonla) — Bu sa' bah gelen Edime treni şehrimize 12 Türk mülteci getirmiştir. Mülte-çilerden dördü Bulgarlstandan, dl’j ğerleri de Garbî Trakyadan iltica “V etmişlerdir.

Ç
3
b
n
n tl
a b T rı r n B b ji b ç( tl
ZAFER
Sayfa : 3
8 - 2 -1950
GÜNÜN MES'ELELERi
Hediye getiren heyet dönmüştü. Sultan Mehmet otağı hümayununda yalnızdı. Genç hükümdar, tatlı bir hülyaya dalmış gibiydi. Gözünün önünde iki güzel kızın hayali vardı. Tomar ve Notarasın kızı İren
— 85 —
— Müthiş bir şey asil hanımım...
— Hisar değil mi?
— Sade Hisar değil. Onu yaptıran da... Bu kadar kısa zamanda bu korkunç Hisarı yapabilen adam, her şeyi yapar.
— Ne yapabilir Margarit?
— Bilmiyorum. Fakat çok iradeli ve müthiş bir. adam olduğuna i-nandım. Öyle zannediyorum ki Bizans ve Kayzer Kostantin fena günler geçirecektir.
— Beni korkutuyorsun.
Hediye heyeti ordugâha yaklaştıkça Grandük’ün kızı heyecanını zaptedemez bir hale geldi. Otağı hümayunun önünde üzeri en nefis meyvalarla dolu altın tepsiyi aldı, Sultan Mehmedin huzuruna girdi. Heyecan onu büsbütün güzelleştirmişti. Asıl ve şuh bir reveransla Sultan Mehmedin önüne eğildi.
Hükümdar bu daha on altı yaşındaki kızı görünce hafifçe irkildi ve hayret etti. Yanında bulunan Zağanos paşaya baktı. Zağanos da bir şey anlamamıştı. Bu kız, Fran-zesin kızı değildi. Fakat başka türlü bir güzeldi. Halinde hakikî bir asalet göze çarpıyordu. Sultan Mehmet de bu asalete dikkat et-
— Bir şey anlamıyorum.
— Siz yalnız benim söylediklerimi ona söyleyiniz kâfi... Sizin anlamanıza lüzum yok.
— Başüstüne efendim. Emirlerinizi aynen tekrarlarım.
— Memnun oldum. Bir daha geldiğiniz vakit babanızdan bana haber getirirseniz memnun kalırım.
— Bu emrinizi de söylerim.
Halil paşa ayrıldı. Notarasın kızı bu konuşmadan bir şey anlamamıştı. Fakat bunları, fici akızı-na aynen tekrarladı. Falcı kız:
— Müthiş şeyler.
— Sen bir şey anladın mı?
— Anladım diyemem. Fakat sezdim. Bir bakıma buraya geldiğime iyi etmişim.
Hediye getiren heyet dönmüştü, sultan Mehmet otağı hümayununda yalnızdı. Genç hükümdar, tatlı bir
hülyaya dalmış gibiydi. Gözünün önünde iki güzel kızın hayali vardı. Tamar ve Notarasın kızı İren...
mişti:
— Biraz yaklaşınız...
Dedi. Grandük’ün kızı, şuh bir kıvrılışla iki adım daha yaklaştı. Hükümdar onun uzun kirpikleri a-rasmdan lâcivert gözlerinin masum ve sihirli bakışlarını gördü. Yanaklarının pembeliği billûr gibi parlak göğsüne vurmuştu.
— Siz kimsiniz?
Diye sordu. Kız, çakıllar üzerinde akan bir derenin çıkardığı sese benzeyen ahenkli bir sesle:
— Grandük Notarasın kızıyım.
Cevabını verdi. Sultan, bu defa daha büyük bir dikkatle onu süzdü:
— Bizans Başvekilinin kızı mı?
— Evet haşmetlû hükümdarım.
— Çok garip.
Biraz durduktan sonra:
— Tamarı tanır mısınız? dedi.
Bu cümle zavallı kızı kalbinden vurmuştu, kekeliyerek:
— Evet...
Diyebildi. Zeki hükümdar derhal anladı:
— Her halde arkadaşınızdır değil mi?
— Evet...
— Sizin gelişinizden memnun
kaldım.
Sonra onun heyecandan titriyen kollarından tutu. Güzel yüzünü daha yakından seyretti. Türkçe olarak ve kendi kendine söylenir gibi:
(Hakikaten güzel... Bu da başka türlü bir güzel...)
Dedi. Kız, hükümdarın ne söylediğini anlamamıştı. Fakat kendisine iltifat edildiğinin farkına vardı. Tatlı ve şuh bir şekilde güldü.
— Babanıza selâm söyleyiniz, dedi, sizi sık sık otağımıza gönderirse memnun kalırız. Bugün bizde misafir kalınız. İstirahatiniz temin
edilecektir. Vakıa Bizans saraylarındaki rahatı burada bulamıya-caksınız. Görüyorsunuz ki biz, sarayımızı kendimize haram ettik.
Notarasın kızı, Türk usulünde döşenmiş bir yere alındı. Hükümdar onunla konuşurken, Falcı kız da uzaktan Sultan Mehmedi iyice tetkik etmişti. İkisi yalnız kaldığı vakit Notarasın kızı heyecanla sordu:
— Dikkat ettin mi?
— Tamamen ...
— Nasıl buldun onu?
— İlk söylediğim gibi... Müthiş bir adam.
— Ama çok geç değil mi?
— Ne çıkar? Memleketi için muhteşem sarayını bırakıp kırlarda vakit geçirebiliyor. Bu, büyük bir şey...
— Kendisi sarayında otursa yine bu Hisarı yaptıramaz mıydı?
— Yaptırırdı... Asıl büyüklüğü de burada... Keşke onu hiç görmeseydim.
— Neden?
— Bilmiyorum. Fakat bu adamdan korkuyorum.
— Bana çok sevimli göründü.
— O gözle baktığın için...
Biraz sonra Notarasın kızı, Halil paşa ile görüştü. Bu görüşmeyi Halil paşa istemişti. Yaşlı vezir, genç kızın yanma geldi:
— Sizi buraya babanız mı gön dedi?
— Evet.
— Ne için?
— Bilmiyorum. Hediyeleri bir kere de benim getirmemi muvafık buldu.
— Burada ne gördünüz?
— Ben bir şey görmedim.
— Ya!...
— Bir Hisardan başka yppılan bir şey yok.
— Gördüklerinizi babanıza aynen anlatınız. Ve ona deyiniz ki, şimdiki padişah bundan evvelkilere hiç benzemiyor.
— Sahi benzemiyor mu?
— Siz öyle söyleyiniz. İmparatoru çılgınca hareketler yapmaktan korusun. Ölmek istemiyorsa, köle olmağı kabul etsin...
Hangisi daha güzeldi? Buna karar vermek güçtü. İkisi de güzeldi. İkisi de sihirli, füsunlu ve şuhtu İkisi de on beş on altı yaşında idi. Bu tatlı hülya ne kadar devam etti? Bilmiyoruz. Gece ilerlemişti. Her tarafta sükûn vardı. Yalnız Boğaz sularının sahile çarpmasından meydana gelen mehtaplı ses-den başka bir şey işitilmiyordu.
Yavaş yavaş Sultan Mehmet yatağından kalktı, giyindi. Otağının önünde nöbet bekleyen bir çavuşa:
— Bana Zağanos paşayı çağır!... Dedi ve otağdan çıkarak ağır a-ğır yürümeğe başladı. Bir müddet sonra Zağanos paşa da yetişti. Sultan Mehmet:
— Yürü Zağanos...
Emrini verdi. Zağanos paşa, gece yarısı Sultan Mehmedin nereye gitmek istediğini merak ediyordu. Fak-t ona bir şey sormağa cesareti yoktu. Onun konuşmasını beklemeğe karar verdi. Sultan Mehmet, evvelâ Rumelihisannın arka tarafındaki sırtlara tırmandı. Bütün tabiat uykuya dalmıştı. Ses şada yoktu. Tam bütün Boğaza hâkim bir noktaya geldikten sonra durdu. Uzun uzun Boğazı seyrettikten sonra Zağanos paşaya döndü:
— Zağanos...
— Emredin şevketlû hünkârım.
— Burası Boğazın en dar yeridir değil mi?
— Hesaba göre öyle...
— Acaba bir gün Karadenizden Bizansa gelecek gemilerin Boğazdan geçmesini menetmek mümkün olacak mı?
— Karşılıklı iki Hisar önünde gemilerimiz bulunacağına göre...
— Anlamıyorsun Zağanos... Biz, gemicilikte Venedik ve Cineviz-lerden geriyiz. Bunu itiraf etmek lâzım. Vakıa yakında onların ge-mirleri gibi yüksek bordalı gemiler yaptıracağım ve kudretimin derecesini denizlerde de göstereceğim. Fakat vakit çok az. Bu kadar az bir müddet zarfında dediğim gemileri yaptıramam. Bugünkü gemilerimize de güvenemiyorum.
Zağanos paşa genç hükümdarı merakla dinliyordu. Ne demek istiyordu?
Sultan Mehmet biraz durduktan sonra yine devam etti:
(Devamı var)
Ankara Veremle Savaş Derneğinin 4 Şubat Cumartesi akşamı verdiği balo bu haftanın en önemli, herkesi en çok meşgul eden, bir çok takdir ler toplayan hadisesi olmuştur.
Baloda bulunan bir arkadaşımız bu hayır derneğinin balosunu şimdiye kadar görülmedik bir çok yeniliklerle dolu olduğunu herkesin çok neş’eli vakit geçirdiğini söylemektedir. Filhakika hususî ve muvaffak olmuş dekorlarla Ankara Palasın küçük yeşil salonu bir Türk köşesi haline getirilmiş, bir tarafta Türk tatlıları, Türk meşrubatından olan boza, salep sabaha karşı işkembe çorbası satan küçük bir şark dükkânı yapılmış içerideki büfede de çok cazip bir dekorla hususî bir hava yaratılmıştır. Bu köşede boyanmış paravanalarla, fıçılarile kareli örtülü masalarile bir şarap meyhanesi dekoru hazırlanmış, alt katta pavyonda bir kaç seans karagöz oynatılmıştır. Hulâsa herkes için çeşitli eğlenmek imkânları temin edilmiştir.
Balonun ve piyangonun tertibinde Mısır büyük elçisini refikası canla başla çalışmış derneğe mühim bir hasılat temin etmiştir.
Büfelerde şehrimizin tanınmış simalarının eşleri hizmet görmüşler Amerikalı dostlarımızdan başta Mis-sis Dorr olmak üzere, Missis ve Mis Macfarlönd, Missis Sehuler, Missis Reidenbangh, Missis Fairechild çok samimi yardımlarını esirgememişlerdir.
Missis Dorr’un tertiplediği bir dans müsabakasında derneğe dört yüz küsür liralık hasılat kalmış ve kazanana Bayan Dorr tarafından güzel bir çakmakla, bir şanel esansı hediye edilmiştir. Diğer Amerikalı Bayanlar cıgara satmak suretile çalışmışlardır.
Baloyu tertip eden geniş komite de hayırsever ve İçtimaî yardım işlerinde zevkle çalışmayı gaye edinen bir çok Türk bayanlardır. Kendilerini tebrik ederiz.
Verem mücadelesinin ehemmiyetini çok iyi takdir eden AnkaralIların maddî ve manevî alâkasını da takdirle karşılamak lâzımdır. Zira bu müstesna balo böyle bir alâka olmasaydı vücuda gelemezdi. Teşekkülü henüz pek eski olmayan buna karşılık iki dispanser bir de küçük hastane açmak ve veremli taraması, vereme karşı aşı tatbiki gibi miis-bet işler başarmak suretile sessiz ve mütevazı çalışan Ankara Veremle Savaş Derneği son yaptığı balo ile maddî ve manevî bakımdan büyük , bir alâka ve dost kazanmıştır.
Öğrendiğimize göre Kordiplomo- ' tik de dahil olmak üzere bir çok tanınmış şahsiyetler ve refikaları Ankara Veremle Savaş Derneğine ; üye kaydolmuşlardır. Derneğin müs- ■ bet faaliyetine bilfiil iştirâk etmek . arzusunu göstermişlerdir. Bu arada , Gönüllü Hemşire olarak, gelir temininde uğraşmak, ilkokul çocuklarına , tatbik edilecek olan verem aşısını ekiplerine yardım etmek arzusile ■ bir çok bayanlar müracaat ettikleri- ; ni, bu vesile ile müsbet neticeler ; veren çalışmalara halkımızın ve hu- • susile kadınlarımızın büyük bir alâka gösterdiklerini de şükranla belirt j mek isteriz.
Ankara Veremle Savaş Derneğine ] daha geniş başarılar dileriz. ;
İşletmeler Bakanlığı zaid bir teşekküldür
Büyük Millet Meclisinde Hakkı Gedik Bakanlığa dair görüşlerini açıkladı
D üyük Millet Meclisinde İşlet-1 muştu. Binaenaleyh, hususî ve dev-** meler Bakanlığının kurulma- let işletmelerinin, her çeşit faall-sına ait kanun müzakere edi- Yet ve teşebbüsleri, millî ekonomi-liı-ken söz alan Hakkı Gedik. | nin muttarit ye müstakar kalkınma İşletme Bakanlığı namı altında 4951 sayılı kanunun birinci maddesine göre Bakanlar Kurulu karariyle teşekkül etmiş ve 1949 yılının Mayıs, Haziran ayında işe başlamış olduğu anlaşılan bu Bakanlığıri Kuruluş ve Görevleri hakkındaki kanun tasarısı bugünkü şartlar böyle bir Bakanlık kurulmasına makul bir ihtiyaç ve imkân bulunmadığı belirtilerek, tenkidlerini 5 madde içine sığdıracağını söyliyerek demiştir ki :
1 — Devlet bütçesinden der suretle tasarruf lüzumu bir emri zarurî halinde iken ve bugünün İdarî ve ekonomik durumu da müsait değilken İşletmeler Bakanlığı namiyle yeni bir Bakanlık kurmak kanaatimce, tamamen mesnetsiz, lüzumsuz ve mânasızdır. Çünkü, geçen sene nişan yüzükleri takılarak birleştirildikleri ilân olunan ve fakat henüz nikâh akdinin birleşme şartlarının ve faaliyetlerinin Büyük Millet Meclisince tescili yapılmamış bulunan Ticaret ve Ekonomi Bakanlıklarının tevhidindeki sebep ve maksat, Ekonomi Bakanlığının devlet işletmeleri bürosu gibi çalıştığı ve ekonomik kalkınmanın diğer mesnetleriyle destekleyici uzuvla-riyle, unsurlariyle yakından alâkalanmadığı yolunda ileri sürülen ticarî ve İktisadî mevzuların, hiç olmazsa bu iki bakanlığın görevlerine dahil olanlarını bir arada ve bir elden idare etmek zarureti etrafında kaydedilen mütalâa ve tenkidlerin yerinde ve varit görülmesinden doğ-
Vaşingtonda da sıcaklar başladı
Vaşington, Ocak 1950 (Hususî) — Şu içinde bulunduğumuz günlerde Vaşingtonda tam mânasile bir yaz hüküm sürmektedir. Meteoroloji tarihinde eşine rastlanmıyan bu mevsimsiz kuraklar, kışla arası hoş ol-mıyanları sevindirdiği kadar hayretler içinde bırakmaktan da geri kalmamaktadır.
Hararet derecesi, resmi malûmata nazaran sıfırın üstünde 77, gazetelere göre ise 90 fahrenayttır. Bu hal, Ocak ayı içinde 8 inci defa tekerrür ettiğinden dolayıdır ki, şimdiye kadar kırılan rekorlar a-çık bir farkla çok geride bırakılmış tır. 1932 senesinin Ocak ayında da hararet aynı yüksekliği bulmuş fa-kat sadece bir güne inhisar etmiş -ti.
Havaların bu kadar güzel gitmesinin bir neticesi olarak palto ve pardösüler bir kenara atılmıştır. Halk akın akın mesire yerlerine koşmakta, kış ortasındaki bu yaz günlerinden azamî şekilde istifadeye çalışmaktadır.
Kış aylarında Vaşington caddelerinin bazı yerlerine levhalar asılır. Bunlarda, otomobillerin karlı günlerde bu mahallere yanaşıp duramı-yacakları yazılıdır.
hamlelerini bir arada düzenlemek gayesine de müteveccih olarak yapılan tevhidin, bazı devlet işletmelerini yepyeni bir bakanlık kurarak ona teslim etmek suretiyle, baltalanması ekonomik bir görüşün, müşterek, koordine bir kalkınma an layışının icaplariyle telif edilemez.
2 — Koyu devletçilikten mümkün olduğu kadar biran evvel sıyrılmak zarureti, ve hususî teşebbüsü, sermayeyi destekliyerek millî kalkınmada bihakkın faydalı kılmak lüzumu karşısında anlayış gösterildiği bir taraftan ilân edilirken diğer taraftan münhasıran devlet işletmeleriyle iştigal etmek kastiyle ayrı bir Bakanlık vücude getirmek, sözle fiil arasında izahı kabil olmıyan açık bir tezada düşmektir. Bir kül olan millî ekonominin bir kısım faktörlerini, unsurlarını Ekonomi Bakanlığının, diğer bir kısmını da İşletmeler Bakanlığının faaliyet sahalarına tahsis ve tevdi etmek rasyonel ve rantabl bir çalışma prensibine muhaliftir.
3 — İşletmeler Bakanlığı kuruluş ve görevlerine ait kanun tasarısının gerekçesinde; bu Bakanlığın, hususî teşebbüsler, Devlet teşebbüsleri ve işletmeleri arasında tam bir eşitlik temin edeceği, hususî teşebbüsler ve işletmelerle münasebetler tesis ederek bunlara yardım imkânları sağlıyacağı, ücret politikasını, asgarî ücret haddini tesbit edeceği yolunda ileri sürülen iddia ise tamamen kanunî müeyyidelerden mahrumdur. Çünkü tasarının birinci mad desi bu bakanlığın, (kurulmuş veya kurulaeak Devlet işletme ve tesislerinin veyahut İktisadî devlet teşekküllerinden kendisine bağlanacakların faaliyetlerini düzenlemek, denetlemek ve takip etmek) görevini ifa maksadiyle kurulduğunu ve binnetice yetkisini bu çerçeve içinde kullanmakla mükellef bulunduğunu tasrih etmektedir. Binaenaleyh bu yetkinin hudud dışına çıkılamı-yacağma göre dışta kalan millî ekonomiye ait diğer mevzularla iştigal edemiyeceği aşikârdır.
4 — Millî ekonomiyi bir kül halinde ele alarak yurdun verim kud retine, millî bünyenin istidat ve kabiliyetlerine, maddî imkânlarımızın vüsatma tevafuk eden memleket çapında bir kalkınma plânı henüz vücut bulmamış, hazırlanmamış ve diğer taraftan hususî teşebbüsün, sermayenin faaliyet sa-halariyle Devletçiliğin faliyet hudutları, çerçeveleri çizilmemişken sadece Devlet işletmelerinden bir kısmım içine alan ayrı bir bakan: lık kurmak cidden sebepsiz, mesnet siz ve manasız olur.
5 — İşletmeler Bakanlığının ku-rulmasiyle; Devlet murakabe ve teftişinin Devlet müesseseleri üze-
rinde tesis edileceği, rasyonel bir mesai sarfolunacağı, plân ve program işlerinin tanzim kılınacağı, kö mür ve yakıt konularının ve petrol işinin tanzimi ile memleket ihtiyaçlarına ve İktisadî icaplara gö re ayarlanacağı gibi iddiaların gerekçede yer almış olması da “bu Ba kanlığın kurulması lüzumunun mu cip sebebini değil, bu kabil zaruretlerin bugüne kadar diğer bakan lıklarca üzerinde durulmamış olduğunun itirafı diye kaydetmek i-cap eder. Gerekçede ileri sürülen bu mucip sebep, diğer taraftan, İşletmeler Bakanlığına devredilmemiş bulunan diğer devlet işletmelerinin, murakabe ve teftişten, rasyonel çalışmadan, plân ve program dan, memleket ihtiyaçlarına, iktisadi icaplara göre ayarlanmış olmaktan mahrum bir halde faaliyetlerine devam edip gideceklerine elim bir işaret mahiyetini de taşımaktadır.
Arkadaşlar; bu itibarla arzetti-ğim mütalaalar ve ileri sürdüğüm mahzurlar vaziyete hakim iken, ne yapalım, bu bir emri vakidir. Meclis bu kanun tasarısını kabul etmek ıztırarındadır gibi asla isabetli ol-mıyan bir itiyada kapılmak, hadiseyi salim bir muhakeme ve mantık süzgecinden geçirmeyi ihmal et mek büyük bir hatâdır. Yüksefc Meclisin böyle bir hatâya düşmiye-ceği ümidine bel bağlıyarak İşletmeler Bakanlığı kurul ve görevleri hakkındaki kanun tasarısının kabul olunmamasını rica etmek isterim.
Buna rağmen Kanunun tümü ye konmuş ve kabul edildikten ra maddelere geçilmiştir.
Amerikan askerî
Daktilo Aranıyor
Daktilo makinesi olan, seri ve yanlışsız yazana ihtiyaç var. Saat 18 den sonra 13468 e müracaat.
yardımı
Paris Radyosu, 7 (Basın - Yayın) — Askerî yardım programı çerçevesi içinde Birleşik Amerika Fran-saya, bahriyesini takviye için hücumbotları verecektir. Diplomatik çevrelerde bu gemilerin bu sene içinde Fransa hükümetine teslim edileceği sanılmaktadır. Fransa ayni zamanda Birleşik Amerika’dan orta tonajda bir uçak gemisi de istemiştir. Bu hususta henüz hiç bir karar alınmamıştır. Amerikan makamları bu hususta kongrenin, Avru paya askerî yadım için ikinci bir kredi bölümünün açılıp açılmıyaca-ğı hakkında oy vermesini beklemek tedirler.
Vaşington, 7 a.a. — Bahriye Bakanlığı dün teçhizatı Filâdelfiya tez gâhlarında yeniden gözden geçirilecek olan iki Amerikan denizaltı-sının yakında askerî yardım paro-gramı anlaşmaları gereğince Atlantik paktına dahil milletlere gönderileceğini bildirmiş fakat bunların hangi milletlere verileceğini tasrih etmemiştir.
Bu denizaltılar Kaliforniya’daki Sandiago limanı ile Pearl Harbour’a bağlı Blower ve Bumper denizaltı-larıdır.
— Zavallı adamcağız! diye mırıldanarak geri döndü.
Boröver, fena talihinin kendisini tam infilâkin merkezi üzerinde bulundurduğu bedbaht Pro-testanı düşünüyordu. Ona yardım edip edemiyeceğine emin olmadan buradan ayrılmak istemedi. Bunun mümkün olamıyacağını anladı. Fakat, nazarı dikkati diğer bir noktaya saplandı. Bir kaç adım ilerisinde açılan bu karanlık uçuruma kulak verdi ve kendi ken-
— Yangın, için için devam ediyor, dedi. Pek kısa bir zaman sonra alevler fışkıracaklar ve bizi her taraftan saracaklar... artık kaybedilecek bir dakikamız bile yok.
Arkadaşlarının yanına döndü; pencereye gitti ve ipi çekti. Bura-kan evvelce bükülmüş ipi, herhalde efendisinin emri ile olacak, ter sine bükerek açmıştı. Bu ipin bir ucunu dışarı sarkıttı ve Burakan iri elleriyle bu ip ucunu tuttu, a-yaklarını açarak gerildi ve yapılacak işe hazır bulundu.
Boröver, ipin öteki ucunu koltuk altlarından sımsıkı bağlattı ve Trenkmay, Strapafor, korpodibal ne kadar mühim olduğunu anladıkları büyük bir itina ile bu işi yaparlarken o da, Protestanlara dönerek ciddi bir tavırla :
— Efendiler, siz de anlıyorsunuz tabii, husule gelen hâdise tertibatımı deiğştirdi. Ben ilk evvel ineceğim... dedi.
O şimdi, sadık üç arkadaşının sımsıkı tuttukları ipin çrta kısmına böylece bağlanmış bulunuyor-
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı
Mijel Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı
79
du. Protestanlara cevap vermek için vakit bırakmadan kuvvetli kollan ile Fransuayı yakaladı ye kendisini boşluğa koyuverdi. Üç arkadaşı ipi yavaş yavaş salıveriyorlardı ve iki zabit de insiyaki bir surette onlara yardım ettiler. Aşağıda Burakan, tek başına ipi gererek ve divardan uzaklaştırarak bu manevraya yardım ediyordu.
Biı- kaç saniye sonra bahçenin toprağına ayak bastılar.
Fransuanın ilk hareketi Ferri-yere elini uzatmak oldu ve :
— Teşekkür ederim Vikont dedi.
Boröverin de Burakanın kendisini çözmesini müteakip ilk sözü:
—r Kaçalım buradan!... çabuk gidelim... oldu.
— Bu yukarıdaki yiğitler bize iltihak etmeden buradan bir yere kımıldamıyacağım. Bu sözleri, sar sılmaz bir metanetle söyliyen Fran sua idi.
Boröver, memnun bir tavırla gülümsedi ve :
— Ben de, sizin fikrinizdeyim, aynı veçhile hareket edeceğim... dedi.
Beklediler... amma, üzüntü ve sabırsızlık içinde idiler; çünkü, yangın artık katileşmiş ve alevler
her delikten çıkmaya başlamıştı.
Yukarıda, Trenkmay, Boröverin verdiği emre itaat ederek :
— Yeni dinci efendiler, ilk evvel siz ineceksiniz, dedi.
İki zabit, bu teklife nazikâne bir itirazda bulunur gibi oldularsa da Korpodibal biraz sertçe ola-
— Mösyö Şövalyenin emri bu-dur... cevabını verdi.
Ve Strapafor da sertçe bir tavır la :
— Efendiler, Şövalyenin verdiği emirier münakaşa edilmez... diyerek arkadaşının sözünü desteklemişti.
Onların her hali her hareketi kahramanca idi; fakat, bunun far kında değillerdi. Amma bildikleri bir şey vardı ki, o da durumlarının her saniye daha vahimleşme-siydi. Etraflarına fırlattıkları ü-züntülü nazarlar bunu pek açık olarak gösteriyordu.
Yangın, müthiş bir süratle etraflarına yayılıyordu. Arkalarında alevlerin gittikçe artan horultusunu hissediyorlardı. Sıcaklık da aı-tık tahammül edilmez hale gelmişti. Etraflarını saran alevler hattâ ipe bile yaklaşmıştı. Ayaklarını bastıkları zemin döşemesi de sallanmaya başlamıştı; nerede
ise yıkılacaktı.
Bu kadar kahramanca mukavemetin mükâfatı da görüldü. Hepsi de aşağı inebildiler.
Bahçede şüpheyi mucip bir şey yoktu. Onlardan başka kimse bulunmuyordu. Derhal uzun adımlarla oradan hareket ettiler. Bo-röveı-le Ferriyer önde yürüyorlardı; Fransua da ikisinin arasında idi. Diğerleri de : dört yiğit bir tarafta ve beş protestan diğer tarafta olmak üzere iki grup halinde arkadan geliyorlardı.
Bahçeleri, Papazlaryolunun bah çelerini Maı-e sokağı bahçelerinden ayıran divara doğru gidiyorlardı. Ferriyer, yolda, kendisinin tam vaktinde nasıl yetiştiğini anlatmak fırsatını buldu.
Onun, Fiyorindayı görmek için Fruadmantel sokağından hareket ettiğini unutulmamış olsa gerektir. Genç kızın Pantekot çetesinin esiri bulunduğu sırada Mare sokağına gelmişti. Tabii bir şeyden haberi yoktu. Kapıyı hayli müddet çalmıştı.
Cevap alamayınca, kızın evde olmadığına hükmetmiş ve fakat, her sevdalı, her âşık gibi azimkâı-olduğundan onu aramaya koyulmuştu. Amma, bir türlü bulamamıştı.
Aı-tık aramaktan yorulmuştu; fakat, belki avdet etmiştir ümidiy le tekrar falcı kızın evine gitmekte iken mahallenin askerler tarafından işgal edilmiş olduğunu ve müthiş bir gürültü koptuğunu görünce kızın akibetini düşünerek pek ziyade endişeye düşmüş ve yürüyüşünü hızlandırmıştı.
Tam Sen sokağına gireceği sırada, aradığı kızla yüzyüze gelmişti. Fiyorinda hemen onun yanına sokulmuş, dostlarının ne tehlikeli ve müthiş bir durumda olduklarını söyliyerek onlara yardım edip etmiyeceğini sormuştu... hiç böyle şey sorulur mu?... Elbette yardım edecekti.
O vakit, kız, Vikontun söz söylemesine vakit bırakmadan ona, yapacağı işi anlatmış ve onlarla temasa geçmek için takip edeceği yolu göstererek kendisinin de yapacağı çok mühim bir işi bulundu ğunu söyleyip yanından ayrılmıştı.
Ferriyer, bir dakika bile kaybedilmemek lâzım geldiğini anlı-yarak derhal, kendisinden istenilen ipi aramaya koyuldu. Fakat, bu lanet ipi bulmak için ta üniversiteye kadar gitti. Bu, oldukça büyük bir zaman kaybetmesini mucip olmuştu.
Ne ise, Allaha şükür ki, tam vaktinde yetişmişti! Fakat, endişesi pek ziyade olmuştu; zira, avdetinde, kulağına çalman bir kaç sözden, alçak katillerin evi yakmaya karar verdiklerini anlamıştı.
Bu izahatı işittikten sonra Boröver .’
(Devamı var) I
ı.oo
1.30
1.45
ı.oo
1.15
1.20
20.00 Müzik
20.15 Radyo
20.30 Serbes
20.35 Müzik 2L15 Konuş 21.30zMüzik:
Neselj
rm. !■ I l I’! ı
«Chromotic Prelüde
:: (Tarihi Türk ama: (Gazi notları). : Flüt soloları.
Açılış ve programlar. Caz müziği (Pl). Çeşitli hafif müzik (Pl) Şarkı ve türküler (Pl). Haberler.
Hafif ara müziği (Pl).
İdare Piyanı Johann Seb
çaaı, ödeme 7 — kıra ile -oturan, şûle 8 — gülen, 9 — bir harfin okunuşu, yap ma. taraf 10 — bir yazı makinesi mar kası, gelecek. 11 — söz, kanunlar.
Tertibcden: N. ü
DÜNKÜ BULMAACAMIZIN HALLİ
a ve yukarıdan agagtyı lay, er 2 — Saroz. ÛIA :
— kalas, idame 5 — A )h, evall 7 — az, ib hûb 9 — Atehi. hav-
ANKARA RADYOSU
8 ŞUBAT 1950 ÇARŞAMBA

17.58 Açılı 18.00 M. S.
18.00 Müzik
18.30 Konu?
18.45 Müzik
19.00 M. S.
19.1
19.20 Müzik (Pl).
19.45 Konuşma
şma (Çiftçilerle başbaşaı t: Caz orkestralarından: Lopez (Pl).
Ayarı ve
Geçmişte bugün.
İSTANBUL RADYOSU 8 ŞUBAT 1950 ÇARŞAMBA Açılış ve programlar
57
J TAKVİM |
Hicri: 1369 — Rebiül’âhır: 20
Rumi: 1366 — Ocak: 26
8 ŞUBAT 1950 ÇARŞAMBA
Ezani
Vasati
S yfa:'
ZAFER
8 - 2 • 1950
-A
ADYO*TELEFON«TELGRAF HABERLERİ
HERGÜN BiR HÂDİSE :
Ruslara karşı mukabil abluka
Idrojen bombası
D aşkan Truman, 23 Eylül 1949 ta-rihinde artık Rusların da atom bombasına sahip bulunduklarını ilân ettiği gün, ikinci dünya harbinin so-nundanberi gözle görülür derecede bariz bir hal almış olan Amerika askeri tefevvuku hemen hemen bir muvazeneye inkılâp etmişti. Bu keyfiyet yalnız Amerikanın değil, aynı zamanda Amerikaya güvenen veya Sovyet Rusya ile Amerika arasında bir muvazene unsuru olmak iddiasını güden memleketlerin bütün askerî plânlarını altüst etmiş bulunuyordu. Amerika, bir yandan kendi müdafaa gayretlerini arttırmağa ve plânlarını hazırlamağa çalışırken, diğer yandan Atlantik Paktı gereğince silâh yardımı görmesi gereken memleketlerin değişen talepleri karşısında da hayli müşkül bir duruma düşmüştü. Meselâ atom araştırmaları bahsinde oldukça ileri gitmiş fa-İcat teknik imkânsızlıklar yüzünden henüz atom bombası imaline imkân bulamamış olan İngiltere, silâh teslimatı çerçevesi dahilinde kendisine atom bombası verilmesini de istemiş ve bu talep uzun müzakere ve münakaşalardan sonra ortalama bir - Iıal tarzına bağlanarak, Avrupa a-tom stratejisinin Amerikan hava kuvvetleriyle sağlaması kararlaştırılmıştı.
Bu arada, Avrupanm artık her hangi bir askerî rol oynamaktan çıktığını ve binaenaleyh tam bir tarafsızlık muhafaza etmesi lâzım geldiğini iddia eden bilginlere de rastlanılmıştır. Fakat Amerikan askerî yardımının durmadan devam etmesi ilk gerginliği bir müddet için yatıştırmış bulunmakta idi. Bir yandan, Sovyet Rusyada atom infilâk-leri tevali ediyordu. Nihayet Amerikalıların atom bombasından bin kere daha kuvvetli bir bomba buldukları şayi oldu ve muvazene tekrar bozuldu. Bu şayianın gürültüsüne müthiş bir atom casusluğu meselesinin velvelesi de katıldı. Bir çok mühim şahsiyetler. İngilterede yargılanan Dr. Fuchs’un dâvasına katılmak istidadını gösterdiler. Bunların arasında en ileri bilginlerden en yüksek rütbeli generallere kadar bir çok mühim kimselerin bulunduğu anlaşıldı.
Bugün de Rnsların İdrojen bombasını, yani atom bombasından bin kere daha kuvvetli olduğu söylenen bombayı buldukları, aynı zamanda »^Sovyet Rusyanın bu konuda Ameri-=s*KS ile müzakereye yanaşmak istediği anlaşılıyor. Amerikadan gelen ilk reaksiyon menfidir. Amerikalılar, a-tom enerjisinin kontrolü bahsinde Sovyetlerle iki taraflı müzakerelere asla yanaşmıyacaklannı bildirmişlerdir. Onlar, bu meseleyi ancak Birleşmiş Milletler çerçevesi dahilinde müzakereye razıdırlar.
Esasen 1946 danberi Amerikanın ııoktai nazarı bu merkezdedir. O zamanlar, Amerikalılar, Baruch plânına istinaden, Milletlerarası bir teşekkülün atom istihsaline yarıyan maddelerin istihsal, tevzi ve istimaline nezaret etmesini; buna mukabil de Sovyetler bütün bomba stoklarının tahribini istiyorlardı.
O günden bu yana şartlar tamamen değişmiştir. Şimdi Ruslarda da atom bombası olduğuna göre, stokların tahribi kaydı şüphesiz ki kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İhtilâf belki atomik maddelerin tevzii ve kontrolü meselesi üzerinde toplanacak ve daha doğrusu bu kontrolün hangi otorite tarafından yapılacağı bahsinde temerküz edecektir.
Amerikanın bu konuda Milletlerarası esasa bağlı kalması elbette ki övünülecek bir keyfiyettir. Fakat, şimdilik atom bombasına ancak iki millet salıin bulunduğuna göre, bu bombaya sahip olmıyan diğer devlet mümessil ve mtütehassılannın bu ■ kontrole iştiraklerinin derecesi ve mahiyeti ne olabilir? diye soranlar da vardır. Yani bu sırrı bilmiyenler ve bu sırdan mümkün mertebe uzak bulunmaları arzu olunan kimseler bu sırra müstenit imalâtı nasıl göz-dan geçireceklerdir? Ve bundan ne gibi bir fayda umulabilir?
Bu bakımdan, Sovyet Rusyanın i-ki taraflı müzakere talebine karşı A-merikada kısmen müsbet bir temayül vardır, diyenlere rastlanmakta-dır.
Doğu Almanyaya çelik şevki durdu
Sovyet bölgesi yiyecek maddesi teslimatı taahhüdüne riayet etmemiş
Berlin, 1 a.a. — Batı Almanya’dan Sovyet bölgesine demir ve çelik gönderilmesi durdurulmuştur. Müttefik makamların söylediklerine göre bu tedbir Rusları Berlin’in küçük ablukasını kaldırmağa mecbur edecektir ve abluka kaldırılsa bile Batı Almanya’dan Sovyet bölgesine bundan böyle demir ve çelik gönderil-miyecektir.
Âyni makamlar, Sovyet bölgesi taahhüt ettiği yiyecek maddelerini Batı bölgesine göndermediği için bundan evvel de bir kerre daha demir ve çelik sevkiyatının durdurulmuş olduğunu hatırlatmışlardır.
Müttefik hava kuvvetleri dört gün sürecek bir manevraya başlamışlardır. Bu hava manevralarının he-
defi, Berlin hava nakliyatı başladığı takdirde nekliye uçak gruplarının verimini tesbit etmektedir.
Frankfurt, 2 a.a. — Dün sabah
Frankfurt yakınında Rhein Main hava alanında yerleşmiş olan A-
merikan uçak ve limi maksadı ile
havacılarının ta-ani manevralara
başlanmıştır.
Resmi tebliğin dün akşam bildirdiğine göre manevraların başlıya-cağı, silâh başı emri verilinciye kadar gizli tutulmuştur. Tebliğ, manevraların bütün Amerikan hava üslerinin programına dahil olan ve mürettebatı hazır tutmak gayesini güden talimler olduğunu ilâve etmektedir. Talimlerin müddeti 4 gün olarak tesbit edilmiştir.
Atom enerjisi kontrolü
İktisadî işbirliği
tahsisatı
Tevekkeli değil!
I htiyarlığı üzerine kondurmı-
■ yan bir adama sormuşlar:
— Saçın neden ağardı?
— Nezleden!
— Dizlerin niye titriyor?
— Çizmeden!
— Peki, belin niye iki kat?
—• Gezmeden!

— Yollar niye kapandı?
— Kardan!
— Pahalılık niye arttı?
— Kıştan!
— Peki, iktidar niye şikâyetçi?
— Muhalefeti * havadan!
A. F.
Meclis köşesi.
Doğum hiç bir zaman ıstırap değildir
Kadınlar cehalet ve korkularile
ıstıraba kendileri sebep olurlar
Ruslar yeni bir teşebbüse geçtiler
Paris Radyosu, 7 (Basın - Yayın) — Amerikan yetkili çevrelerinde, Moskovadan alınan ve Sovyetler Birliğinin yeni esaslar üzerinde a-tom enerjisinin kontrolü meselesini incelemek üzere muhtemel bir Sov yet - Amerikan müzakeresini sağlama kamaciyle sondajlar yapmakta ol duğunu bildiren telgraf haberleri üzerinde önemle durulmaktadır.
Ayni çevrelerde belirtildiğine göre. Birleşik Amerika, ancak Birleşmiş Milletler çerçevesi dahilinde ve ilgili bütün hükümetlerin işbirliği ile, Sovyetlerle yeni bir milletlerarası atom enerjisi kontrol plânını incelemeyi nazarı itibare alabilecektir.
Silâhsızlanma teşebbüsleri
Londra Radyosu, 7 (Basın - Yayın) — Amerikan senatosu silâhlı kuvvetler komitesi başkanı, Başkan Truman’ın bir dünya silâhsızlandırma konferansı tertiplemesi hususunda kongreye dün bir önerge ver miştir. Senatör idrojen bombası gibi müthiş bir imha kuvvetini durdurabilecek tek kuvvetin dünyayı silâhsızlandırma olacağını söylemiş tir.
Amerikada işsizlik artıyor
Vaşhinton, 7 a.a. — Ticaret bakanlığı işsizler sayısının ocak ayında 991,000 arttığını ve bu suretle işsizler tutarının 4,480,000 kişiyi bulduğunu, bu rakamın harpten beri en yüksek trakkam olduğunu bildir-
Tokyo gülü serbest bırakıldı
Vaşhington, 7 a .a. — Yüksek mahkeme geçen 6- Ekimde federal mahkemenin ihanetten 10 yıl hapse mahkûm ettiği «Tokyo gülü) diye anılan İva Toguri Dukino’yu 50 bin dolarlık kefaletle serbest bırakmıştır.
Dakino harp içinde Tokyo radyosu spikeri idi ve müttefikler aleyhine propaganda yapıyordu.
iler iklimde yetişen bir buğday cinsi bulundu
Londra Radyosu, 7 (Basın - Yayın) — Kanada fen adamları yeni bir nevi buğday yetiştirmeye muvaffak olmuşlardır. Her türlü hava şartları altında yetişebileceği söylenen bu cins buğdayın dünya buğday ziraatinde büyük bir tesir yapacağı bildirilmektedir.
Sekiz buçuk milyonluk yeni kredi açıldı
Vaşington, 7 a.a. (Afp) — İktisadi işbirliği idaresi dün akşam aşağıdaki memleketlere sekiz milyon 573 bin dolarlık yeni krediler aşmıştır.
İngiltere: Irak, İsrail, İran, Suudi Arabistan, Lâtin Amerikadan ham petrol alması için altı milyon dolar.
Yunanistana: Birleşik Amerikadan gübre alması için bir milyon 725 bin dolar.
Almanya’ya: Birleşik Amerikadan petrol alması için 338,000 dolar idare ayrıca, Amerikan buğdayı alması için federal Alman hükümetine dokuz milyon 300,00 dolar kredi açmıştır.
Avrupaya yarım milyon turist gelecek
Nevyork, 7 a.a. — Avrupa seya-hatlar komisyonu başkanı ve Belçika turizm komiseri Arthur Hau-lot, bir basın toplantısında şunları söylemiştir:
1950 de her zamankinden daha kabarık bir sayıda Amerikan turistinin Atlantiği aşması beklenmektedir.
400,000 den fazla turistin Avrupa'ya geleceğini umuyoruz. İkâmetlerini daha hoş geçirebilmeleri ve onlara meselâ benzin kısıntılarının kaldırılması gibi hususî şaTtlar temini için tedbirler alınmıştır.
Komisyonumuzun üyesi memleketler cansıkıcı hudut formalitelerini kaldırmayı kabul edinceye kadar bu son aylarda çok çalışacaktır.
Gemi ve hava nekliyat şirketleri-de turist mevsiminin Nisan ve Mayıs aylarında başlayıp Eylül ve E-kim aylarında bitmek üzere iki ay uzatıldığını bildirmektedirler.
Yeni tip bir Amerikan roketi
Roma Radyosu, 7 (Basın - Yayın) — Vaşhington’da dün akgam açıklandığına göre, Amerikan bah-1 riyesi hava kuvvetleri, hava savaşlarında kullanılacak yeni bir roket kaşfetmiş ve bu roketin denemeleri başarılı sonuçlar vermiştir. U-fak olduğundan uçaklara bol miktarda yüklenmesi mümkün olan bu yeni roketleri çok süratli olup tam isabet halinde her tip uçağı tahrip edebilecek kudrettedir.
DAVET
Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Ekonomi Komisyonu:
1 — Sanayi Kanunu tasarısını,
2 — Sanayi Teşviki Kanunu tasarısını,
3 — Ekonomi Genel Meclisi Kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Geçici Komisyonı
Mezar taşlarındaki kitabelerin Türk harfleriyle yazılmamasının suç teşkil edip etmiyeceğinin yo -rumlanmasına dair Başbakanlık yazısını görüşmek üzere kurulan geçici komisyon bugün saat 14.30 da;
Tarım Komisyonu: Muhtaç çiftçilere ödünç tohumluk verilmesi hak-kındaki 5254 sayılı Kanunun üçün -cü maddesinin değiştirilmesine dair kanun tasarısını görüşmek üzere bu gün saat 10 da;
2 numaralı geçici dilekçe komis-
Bugün saat 10 da geçici dilekçe komisyonunda;
5 ve 6 numaralı geçici dilekçe-komisyonları:
Bugün saat 10 da Kitaplıkta toplanacaklardır.
LDünya Basınından
Hulâsalar
_ 7 - 2 - 1950 ___
İngiliz basını:
Bu sabahki İngiliz gazeteleri, genel seçimler ve partilerin seçimler karşısındaki durumundan bahsetmektedirler.
Bağımsız Times gazetesi şöyle diyor:
«Eden’in dış meseleleri birinci plâna geçirmesi dikkati çekecek bir hadisedir. Belli başlı üç partinin beyannamelerinde bu konu ihmal edilmişti. Şimdiye kadar partiler bir an'ane halinde seçim propagandalarını iç meselelere tahsis ederlerdi. Biz de buna taraftarız. Ancak Britanya’nın mukadderatı şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla diğer milletlerle olan münasebetlerine bağlıdır. Üç partinin bazı meseleler üzerinde birleşmeleri şayanı memnuniyettir. Her üç parti de Batı birliği ittifakımn kuvvetlenmesini tasvibetmektedir. Avrupa-nın öğrenmek istediği, İngiltere’nin milletler cemiası ile olan münasebetlerinin kendisini Avrupa ile daha sıkı bir işbirliğinden alıkoyup koyamayacağı meselesidir.
Bu arada Scetsman gazetesi Almanya meselesine temas etmekte, Almanya’daki Amerikan yüksek komiseri Mc Cloy'un demecini ele alarak şunları yazmaktadır:
«Almanya, Amerikan yardımına fazla bel bağlamıştır. Marshall yardımı kesildikten sonra nasıl hareket edeceğini hiç düşünmüyor; Tipti Birinci Cihan Harbinden sonra olduğu gibi hareket ediyor. Hariçten, bilhassa Amerika'dan sermaye geleceğini umuyor. Bununla beraber Amerikalıların burada herhangi bir sermaye işletip işletmek istemeyecekleri şüphelidir.»
Serbest Fıkra :
Hekim, yine Hekim!
Filhakika, Amerikanın, «Birleşmiş Milletler çerçevesi* dahilinde kontrolden maksadı, bu enerjiyi bütün insaniyetin hizmetine vermeğe ve yine Birleşmiş Milletler çapında bir kontrol icra etmeğe matuf ise de, dünyanın bugünkü hali karşısında bu güzel ideale acımamak ve aynı zamanda kendi kendimize acımamak elde değildir.
Mûcohil TOPALAK
Paraşütçü olmak istemiş!..
Londra, 7 (a.a.) Paraşütçü olmak istiyen 12 yaşında Torino’lu bir çocuk, babasının dükkânından aldığı büyük bir pazar şemsiyesiyle 20
0İ-»_metre yükseklikten atlıyarak bir ba-
| cağını kırdığından hâlen hastahane de bulunmaktadır.
I ki üç gündür gazetelerde görüyoruz:
— Türkiyede işsiz doktorlar ço-ğalıyormuş!
Yahut:
— İşsiz doktorların çoğalması karşısında, gelecek senelerde, Tıp Fakültesi öğrencilerinin tahdidi zarurî görülüyor.
Fakat, gazete sayfalarını çevirmeğe devam edin; okuyucu şikâyetlerinde göreceksiniz: Bazı vilâyetlerde memleket hastahaneleri tek doktorla idare edilmektedir!
Şimdi gelin de bu tezatlı havadislerden doğru bir hüküm çıka-
Buna cevap olarak denecektir ki:
— Ne yapalım, bütün doktorlar, büyük şehirleri tercih ediyorlar!
Fakat acaba, ne kadar doktor, büyük şehlrleden başkasına tayin
edildiği halde, vazife kabul etmemiştir? Bunun hesabı belli değildir.
Lâkin, işin en garip tarafı da, en salâhiyetli bir makamın, Sıhhat Bakanının propaganda nutuklarında tam bir tezat halinde görülmektedir. Çünkü Sayın Bakanın iddiasına göre:
— Verem, Sıtma, Tırahum ve diğer bütün hastalıklarla daimi
bir savaş halindeyiz. Aynı zaman-
da gayemiz, hasatlığı önlemek, vi-
kaye tedbirleri almaktır.
Fakat acaba kendisine sorabilir
miyiz? Bu savaşlar, ne ile ve nasıl yapılmaktadır, diye!
Bizim bildiğimize göre memle-
ketimizde hekim adedi 6 bini geçmemektedir. Bu miktarın mühim bir kısmının büyük şehirlerde olduğu malûmdur. Bu rakam, 18 milyonluk fakir ve hastalıklı, arazisi mânialı ve yolu kıt bir mcmle kette savaş ordusu halinde nasıl sa yılabilir ve nasıl bir zafer vasıtası olabilir? Askerlikte bile en küçük bir düşmana karşı 5 bin kişilik bir kuvvet, bir tümenin üçte biri olduğuna göre hiç bir mânâ ifade ctmiyeıı bir küvettir!
Şimdi, bu vaziyette Tıp Fakültesi öğrencilerinin miktarını tahdit etmek değil, bilâkis yeni yeni Tıp Üniversiteleri açarak büyük savaşın bol elemanlarını hazırlamak lâzımdır. Ne kadar mümkünse o kadar çok doktor yetiştirmeliyiz. Hamdolsun, memlekette tıp tahsiline rağbet vardır. Hele hastalık hiç eksik değildir.
D oktor Reed anestezi yapmadan^ve acı duyurmadan başardığı doğumları anltıyor - Kocam benim ilk oğlumdur doktor... u - Derin nefes alınız... - Doğum ıstırabı değil sadece tabiî ve mesut b;r hâdisedir...
ı&M ugünkü dünyada yüzlerce ka
I» (^n‘ yavrularını izürap çek-meden dünyaya getiriyor. A-nestezi, bayılma suretiyle mi? diyeceksiniz. Hayır. Bu sancısız doğumlarda hiç bir suni vasıtaya baş-vurulmamaktadır. Müracaat edilen usul «ruhî ve bedenî inbisat. adı verilen ve Ingiliz nisaiyecilerinden Grantly Dick Reed tarafından bulunmuş olan usuldür. «İztirapsız do ğum» adlı bir kitap yazmış olan bu hekimin sisteminde ne ilâç, ne iğne ne de anestezi vardır. Sistem psikolojik bir esasa dayanmaktadır.
Çocuğun dünyaya gelişi, ana u-zuvlarının genişlemesiyle olur. Bu genişleme iztirabı davet eder. Doktor Reed müşahede etmiştir ki, anne ne kadar sinirli olur ve kendisini ne kadar çok sıkarsa iztirap da o nisbette büyük olur. Buna mukabil, anne ne kadar sakin olur ve kendisini ne kadar gevşek tutarsa, doğum da o kadar rahat, kolay ve ağaısız olur.

Istırabın sebepleri nedir?
Çocuğun kolay ve ağrısız doğması için lâzım gelen sükûnet ve gevşekliği bir çok kadınlar gösteremezler. Zira bu işte aklî ve ruhî unsurların da payı vardır. Çocuk doğuracak anne, çok kere daha evvel dinlemiş olduğu dramatik doğum hikâyelerinin tesiri altındadır. Daha evvel çocuk sahibi olmuş bulunan arkadaş ve dostları ona, doğumun fecî vecaları hakkında mufassal bir tablo çizmişlerdir. Nihayet, müs takbel anne, hastane veya kliniğin soğuk ve yabancı havasından da ürker. Ayrıca doğum odasındaki bir takım parlak ve keskin gibi görünen âlât ve edevat genç annenin i-şini tamamlar. Kadın kasılır. Ada-lât sert bir hal alır ve ıstırap başlar.

Halbuki...
Halbuki bütün bu lüzumsuz ve beyhude iztirabı çekmemek mümkündür. Doktor Reed bu yolda şu tavsiyelerde bulunuyor ve bunları tatbik ederek gayet kolay ve rahat doğumlar başaran yüzlerce anneyi bizzat müşahede ettiğini ileri sürüyor. Kaide şudur:
Evvelâ, müstakbel anneye, doğumun tabiî ve mes'ut bir hadise olduğunu iyice anlatmak lâzımdır. Genç anneye kendisini gayet rahat ve gevşek tutmasını, asabi takallüs-lerin hiç bir şeye yaramıyacağını ve nihayet bu yolda sarfedeceği şuurlu gayretlerle doktorun, ebenin işini kolaylaştırmaktan yine kendisinin fayda göreceğini söylemek ve kadının bu tavsiyelere uymasını beklemek lâzımdır. «Ruhî ve bedenî inbisat» adı verilen usul budur.
Bu usul bugün bir çok Amerikan doğumevlerinde tatbik edilmektedir. Fakat, metod, esas itibariyle Yale Üniversitesinde inkişaf ettirilmiştir ve bütün kliniklerde üniversitenin ortaya atmış olduğu usulün tat bik şekli kabul edilmiştir.

Müstakbel annenin çalışmaları
Doğumdan az bir zaman evvel müstakbel annelere bazı konferans lar verilmekte ve bu konferanslarda onlara, bir çocuğun doğuşundaki muhtelif merhaleler anlatılmaktadır. Bu konferansları veren doktorlar bilhassa, kadınlar arasında dolaşan yalan yanlış doğum hikâyelerinin ne kadar saçma olduğunu is-bat etmiye çalışmaktadırlar. Bu dersler sayesinde, annenüı gözünde büyüyen doğum esrarı aydınlanmadadır. Korku ve endişe, yerini bilginin verdiği huzura terketmek-tedir..
Programın ikinci kısmında, genç ve müstakbel anneler, bir hemşirenin nezareti altında, adalelerini nasıl gevşek tutmak lâzım geldiğini öğrenirler. Onlara, sinir buhranlarını yatıştırmıya yarıyan derin ne-
(Üstte» Yüzünü buruşturmuş, fakat ekşi bir meyva yer gibi buruşturmuş olan bu kadın, bağırmamak ve ıstırap çekmemiş olduğunu söylemiştir.
(Altta) İşte ekşi meyva bu imiş... Yeyin...
fes alma talimleri yaptırılır. Sistemin en mühim kısmı, doktorların «doğum sırasında işbirliği, dedikleri şeydir. Yani doğum sırasında kadının kendini kapıp koyvermeyip, maneviyatı ile, sükûneti ile doktora yardım etmesidir.

Doğumda koca bulunmalı mıdır?
Doğum odasında, kadından kor kuyu silmek için hiç bir tedbir ihmal edilmemiştir. Bir çok doktorlar, hiç olmazsa ilk anlarda kocanın bulunmasını isterler. Koca, mûs takbel anne için hem en yakın bir sima, hem de zamanına göre bir mesnettir. Fakat bazan kocanın da sinirlendiği ve endişe izhar ettiği görülür. O zaman onu derhal uzaklaştırmak lâzım gelir.
Doktor Reed, iztirapsız doğum metodu ile yetiştirdiği genç bir annenin doğumu hakkında bir hatırasını şöyle anlatıyor:
Doğum odasına girdiğimiz zaman kadın gülümsüyor ve tam istediğim gibi sakin bulunuyordu. Halbuki koca titremiye başladı. Gözlerini eşine dikmiş, bir felâket manzarası karşısında imiş gibi kasılıp kalmış tı. O zaman onu odadan çıkardım ve artık doğurmakta olan genç kadına, cesaret vermek için: «Yazıklar olsun, kocanız sizin kadar cesur değilmiş, dedim. Gülmiye başladı. O kadar çok güldü ki, doğum çığ-
lıkları yerine ağzından ancalç şu lâfları işittim: «Çocuktur o doktor... o benim ilk oğlumdur...» Ve kocasının kim bilir hangi beceriksizliklerini, aksiliklerini, müşterek hatıralarını hatırlıyarak gülüyordu. Doğurduğunu farketmediğine eminim. Bebeğini kendisine gösterdiğim vakit hâlâ mütebessimdi. «İkinci oğlu nuzu görebilirsiniz, dedim. Ancak o zaman tatlı tatlı ağlamıya başladı.

Anestezi ve ilâç yok
Doktor Reed’in metodu hiç bir a-nestezi ilâcı kabul etmez. Bu me-todla Yale hastanesinde doğuran kadınların % 92 si anestezisiz doğurmuştur. Zira Reed’in kanaatince, anestezi iztirabı dindirmekle kalmayıp iradeyi de zayıflatmaktadır. Zayıflıyan irade korkuya karşı koyamaz, korku tekâllüsü davet eder ve bundan da ergeç istiap doğar.
Reed metodiyle doğuran kadınların doğumlarının çok kısa zamanda ve arızasız olduğu, bundan başka, kanamalara hemen hiç rastlanmadığı müşahede edilmiştir.
Bidayette bu metodun müessir olabileceğine inanmıyan Şikagolu büyük bir doktor, Yale Üniversitesinde uzun müşahedelerden sonra şöyle demiştir: -Analar beni mağlûp ettiler.»
Çivrili köylerinden
D.P. ye akın var
Çivril, (Hususî) — Beydili köyün de yeni kurulan D. P. ocağına C. H. P. den istifa ederek Mustafa Savran, Haşan, Mehmet Tekin, Süleyman Karakoç, Süleyman Kaya, Osman Demir, Ali Şahan, Mahmut Fidan, Bekir Ak, Ahmet Tekin, Davut Türkmen, Mustafa Korkmaz, Osman Akgün, Mehmet Savran, Ö-meı- Koçyiğit, Hüseyin Çelik.
Ilgırlı köyünden H. Ömer Saru-han C. II. P. den istifa ederek D. P. ye.
Tekke köyünden Ali Şahan, O-mer Arslan, M. Ali Kale, Nuri Dinç, C. H. P. den istifa ederek D. P. ye. Yeniden Hüseyin Geçgel, Mehmet Ak, Mustafa Erol, Habip Çelik, Hüseyin Erol, Haşan Kurt, H. Hüseyin Erol, Ahmet Arslan, Ahmet Bilir, ı r\hmet Sağdıç, Şefik Erol, Ramazan 1 Kılınç, Mehmet Ünlü.
Süngüllü köyünden C. H. P. den istifa edip D. P. ye kaydolan Ali Er-kut, Osman Altıntaş, Habip Arslan, Ahmet Avcı, İsmail Erday, Mustafa Yılmaz, Osman Aktepe, Ali Tatar, Mustafa Erkut, A. Rıza Kılınç, Mehmet Aydemir, Süleyman Oruç, Haşan Yılmaz, İbrahim Orhan, Hüseyin Orhan, Süleyman Kılınç, H. Bas-rl Yılmaz, İbrahim Pala, İbrahim Orhan.
Çötel köyünde C. H. P. den ayrılarak Mehmet Akara, Ahmet Akara, Hüseyin Öztürk, Ahmet Kurt.
Ishaklı köyünden Ahmet Akar, Hüseyin Akar, Emin Yılmaz, İsmail, Mehmet Ali Yılmaz, Süleyman Yılmaz, Ali Aldemir, Hüseyin Ceylan Bekir Ulu. İsa Ulu, A. Osman ve Musa Ulubel, Süleyman Parsak.
Çandır köyünden Dede Akkuş ve ir (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
8-2-19»
S 3 J V 2
■I
Kremlinin kızıl diktatörü

STALİN
Stalin Lenin’in kurmuş olduğu
prensiplere tam riayet odiyor mu ?
Ticaret ve Sanayi Odasından
No. 3007
Ankarada Posta caddesi semtinde Doğanbey mahallesinde Taşdöşeme sokağında 7 numaralı evde oturan T. C. Tebeasından olup Ankarada Sanayi caddesinde 28 numaralı mahalli ticarî ikametgâh ittihaz ederek Künk ve Mozayık taş imali ticaretiyle iştigal eden ve Ticaret Odasının 4/130 numarasında kayıtlı bulunan Remzi Türktok «Türktok kardeşler» in unvanı ticareti Remzi Türktok •Türktok kardeşler» olarak tescil e-dlldiği gibi bu unvanın İmza şekli dahi Ticaret Kanununun 42 inci maddesi gereğince 6/2/1950 tarihinde tescil edildiği ilân olunur. (258)
■Jütün Rusların ve Avrupanın "^yansının mutlak hâkimi Stalin 21 aralık 1949 da 70 yaşına bastı. Doğum yıldönümü için yapılan hazırlıklar fevkalâde bir mahiyet ar-zetmiştir ve bu, sadece Rusyada de ğil, bütün peyk memleketlerinde müşahede edilmiştir. Denilebilir ki Avrupa tarihini hiçbir safhasında bir hükümdar bu derece zelil bir l tabasbus ile selâmlanmamıştır. Ke-| za muhakkak ki hiçbir AvrupalI Fatih, Stallnin Rus peyklerinden istediği ve sağladığı ölçüde bir mat-bulyet talep etmemiştir. Bir misal ı olarak, şu satırları okuyalım :
«Bugün, senin büyük sevgine lâ-j, yık olmağa uğraşacağız... Biz, Le-ninizme Stalinizm kuyusundan susamamızı gidermek için yaptığımız yorulmak bilmez hayretlerde aslfi î.küsur etmeyeceğimizi, ve bu dokt-^rini — Stalinin ferasetli mektebinde temayüz eden talebeler olabil -memiz için — her günkü hayat ve icraatımıza devamlı surette tatbik edeceğimizi temin ederiz... Stalinin sevgili adının bayrağı altında, . ileri!».
Bu satırlar, bir taşra orta okul talebesinin eseri değildir. Hazarik ve Beneşin halefi olarak Çekoslovakya Halk Cumhuriyetinin başında bulunan başkan Gottwaldın Sta-line gönderdiği tebrik mesajından alınmadırlar.
Tasfiyecilerin tasfiyesi :
Stalinin bugünkü mevkiine nasıl eriştiği malûmdur. Ne istediğini bilmiştir, ve 20 nci asırda politikacılardan ziyade maliyecilerde ve iş a-damlarında mevcut bir hilekârlık ve sabırla hareket etmiştir. Stalinin sinirleri çelik gibidir, ve başkalarının İstıraplarına karşı kalbi tamamen nasırlaşmıştır. Kullandığı silâhlar belki kaba lâkin müessirdir : Hile, ve sonra tethiş. Hile ile kurban en müdafaasız bir duruma ^ düşürülür, ve müteakiben tethiştı 'geçilir. Stalinin en büyük başarılarından biri, başkalarına kendi şahsi menfaatleri için çalışıyorlarmış hissini aşılayarak hakikatte kendisi i-k^çin çalıştırmak olmuştur. Bu gibi jjğmseler. kendilerinden bekleneni yaptıktan sonra, daima terkedilmişlerdir. Nitekim, ilx zamanlarda Stalin, Troçkiyi mağlup etmek için Kamenef ve Zinoviyeften faydalanmış, ve sonra onlan defetmiştir. Daha yakın bir tarihte de, Macar Rayk ve Bulgar Kostof gibi Kremlinin en sadık yabancı hâdimleri ve Stalin tekniğinin en büyük mütehassislan olan fanatik komünistler amansız bir şekilde tasfiye olunmuşlardır.
Lâ.zin bütün bu tafsilât, bize sadece haris ve ahlâk kaidelerile bağlı olmayan bir adamın muayyen b'r durumda rakiplerini nasıl imha ettiğini anlatmakta, bu dorumun ta-haddüsünü sağlayan Rusya hakkında l?lr şey söylememektedir. Bir çok kimseler, Stalin rej İplinden bBh Hederlerken, Rus milletipin bu tethiş ve polis rejimine müstehak olmadığını, bu rejimin Rus milletinin bu tethiş ve polis rejimine ınils teha.t olmadığını, bu rejimin Rus milletinin ruhuna yabancı olduğunu söylemektedirler. Bence, böyle bir iddia yanıltıcı ve tehlikelidir. Tabiatilo ben, Rusların Stalinin 1da resinin huşunetinden zevk aldıklarını iddia edecek değilim. Lâkin münevverler ne derlerse desinler. Rus milletinin karakteri şu veya bu şekilde sert ve otokratik bir rejimi ^açınılmaz kılmaktadır. Böyle bir rejim bir kere kurulunca da birçok suiistimallere kolayca kapılmak . tadır.
Leninln ekim 1917 de İstismar ettiği durum, bence tipik bir Rus durumu İdi, ve Lenin bunu Rusla-ra has bir şekilde istismar etmiştir. Bu tarihten yedi ay önce bir İhtilâl yapmış olan, henüz tsviçrede bulunan Leninden fazla bir yardım göremeyen Rus milleti elde ettikleri şeyi ne yapacaklarım bilemiyordu. Bu vaziyet, Ruslar arasında bir müddet yaşamış olan kimseyi şaşırtmaz. Rusyayı bilmeyen insanların umumiyetle anlayamadıkları nokta, halk kütleleri bakımından mart ihtilâlinin ideolojik bir ihtilâl olmadığıdır. Halk kütleleri her hangi bir hükümet ve idare prensibi uğruna veya aleyhine isyan etmemişlerdir. Tarih boyuncakl bütün Ruslar gibi merkezi bir hükümet fikrinden nefret ediyorlardı. Ekmek, toprak ve sulh istiyorlardı, ve Rus tarihinde zaman zaman başgöstermiş olan kanlı lâkin beyhude olan köylü ihtilâllerinde olduğu gibi, sefil ve muztarip ha-
Yazan: Edward Grankshaıv
CEMİYETTE
Yangın ....................... 18
Sıhhî imdat ................. 9)
Trenler ................... 12028
Hava Yollan .............. 1488*.
Yalaklı vagonlaz .......... 11008
9u ânsa ................. 21578
Elektrik .................. 24848
Havagazı .................. 2484C
Başkent takti ............. 22223
Yeni Güven Takal .......... 22338
Sizin Takti ............. 23333
M erke» Tekti ............. 11111
Ercan taksi ............... 21111
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ BÜYÜK (15031) : Istırap Çocuğu
ANKARA (23433) : Zamane kızı
(22294) : Güzeller resmigecldl (14040) : Haydut askı (11181) : Kadın severse
ULU8
YENİ
PARK
SÜMER
SUS CEBECİ
Emekli Subaylar Derneği Balosu
11 Şubat
Cumartesi Akşamı
(14073)
mışlardır, ve bugün dahi hâlen A-merikaya İltica etmiş olan ve Stalinin yaptığı her şeyden nefret e-den Kerenski her hangi bir Rus Hükümetinin Rusyanın parçalanmasına müsaade etmesinin — meselâ, Ukranyanın ayrılmasına rıza ( göstermesinin — tasavvur dahi e-I Stafılılz YflTlR A t İH Fİ dilemeyeceğini ısrarla söylemekte- '«"S nı.aıı
dir.
Lenin ihtilâlinin ana hatlan, Le- ' ninin felsefî a.tideleri, ve ihtilâli Rus hudutları dışına yaymak hususundaki Bolşevik başarısızlığı nazarı itibare alınınca, Rusya, modern bir dünyada müttehit ve müs takil bir devlet olarak varlığını 1-dame ettirmeği istediği -takdirde İh tilâlini son s.....................
kifayetsiz tekni.tie, yumruk kuvve-1 ___,_______________ __________
tine başvurarak, lusacası her ne yaşında safkan Arap 3100 T.L. pahasına olursa olsun, yapmak zo- | Hovarda —Coup de rol— Mrs. Af tundaydı. Bunun neye mal olacağı- Mns 7 ya5mda saikan İngiliz 2500 nı kimse takdir etmiyordu. Ve bu- ~ -nun bedelini vakti geldiği zaman ancak Stalin zorla tahsil etmeğe hazırdı,
Stalin öldüğü ve İdareyi mesai arkadaşlarına bıraktığı zaman ne olacaktır? Bunu bugün kestirme- Atlı Spor Kulübü binasındaki ğe imkân — yoktur. Lâkin muhte- ' Yarış Atları Sahipleri ve Yetlştiri-meldir ki en değerli, sadık ve muk- çileri Cemiyeti kâtibi bay Ziya Ka-tedlr insanları amansız bir şekilde sapoğjuna m(lracaat. Tel: 12675. istismar ettikten sonra terkeden ve (250)
belki şahsî kudret ve nüfuzu takviye içiu mükemmel bir vasıta olan I bu sistem kendi sukutunu intaç e-decek olan âmilleri ihtiva etmektedir : Zira, memleketin en değerli ve enerjik unsurları devamlı surette tasfiye olunmakta, ve zekâca dûn olanlarla dalkavuklar baki kalmaktadır. Bu öyle bir ameliyedir ki Rusya gibi insan kaynakları ve hayvani hayatiyet bakımından bu kadar zengin olan bir memlekette dahi ilelebet devam edemez. Polis idaresinin bazı zümrelerinin menfaatini temsil edecek ve koruyacak bir tarzda geliştirilmiş olması ve sırf vahdet mülâhazasile sayısız insanın kasten bir zihnî ve aklî soysuzlaşmaya mahkûm edilmesi büyük zararlar doğuracak zaaf kaynaklarıdır.
Lâkin bu yazımda bilhassa belirtmek istediğim noktalar şunlardır : Evvelâ, Stalin rejiminden Rus halkının meşgul tutulmasını hiçbir suretle ima dahi etmeksizin ben şu Kanaatteyim ki Rus milleti bu rejimin kaçınılmaz kılınmasına yardım etmişlerdir. Bu İddiam, Sta linli veya Stalinsiz olarak kendile-rile geçinmenin pek güç olacağı Rusları anlamamıza tesir edecektir.
Saniyen, eğer Stalinin şayanı hayret başarısı, Rus halkının tipik karakterinden ve Stalinin Rus halkını İyice anlamasından ileri geli-yaısa, ha.Uı olarak düşünülebilir ki Stalin aynı usulleri farklı ananelere ve mizaçlara malik başka memleketlere baş eğdirmek İçin tatbik ettiği vakit aynı başarıyı sağlayamayacaktır.
(«The Lîstener» den)
yatlarına artık tahammül kuvvetini kendilerinde göremedikleri için isyan etmişlerdi. Pasif ve mütehammil bir millet, çektiği ıstırap neticesinde muvakkaten cinnet getirdi, ve mevcut otoriteyi tekmeleyip öldürdükten sonra teessüs etmek İsteyen her hangi diğer bir otoriteye karşı da — prensipleri ve iyi niyeti ne olursa olsun — darbe İndirmeğe devam etti. Bu da, Kerens-kinin muvakkat hükümetini sona erdirdi.
Leninin en büyük başarısı, bu girdaba mâni olmaya kalkışacak yerde ona ayak uydurmasını bilmiş olmasıdır. O, ne istediğini biliyordu. Bundan başka, halkın ne istediğini bilmediğini, ve bu çılgınlık anı yakında yatışınca halkın nizamı yeniden tesis edecek birini arayacağım biliyordu. Halktan daima u-zak kalmış olan ihtilâlci münevverlerin bilmedikleri bir şeye de vakıftı ; Halk, çarlık rejimine karşı ayaklanmamıştı. Filvaki, umumî ih tılâl yangınında çar da mahvoldu, lâkin halk onu her hangi bir suçla itham etmiyor, hattâ onu ma-naili bürokratların, polisin ve emlâk sahiplerinin istibdadına karşı Diz hami telâkki ediyordu. Şu vardı ki çar onlara yardım edemeye-dı ki çar onlara yardım edemiye-cek Kadar uzakta yaşıyordu. Bugün büyük sayıda Rubuh Stalin nakkındaki fikri de işte budur. Binaenaleyh, Stalini her tarafta hazır ve nâzır kılmak için yapılan hummalı ve saçma gayretlerin men şei budur.
Rusların, otokratik bir idare tarzına ziyadesile muhalif olduklarını zannedenler Leontiyefin son derece aydınlatıcı sözlerini hatırlamalıdırlar : «Bazan, Çarın, sosyalist hareketinin başına geçeceğini, ve Konstantinin hıristiyanhğı teşkilâtlandırdığı gibi onu teşkilâtlandıracağım tahayyül etmekteyim.» dundan çıkarılacak mâna şudur ki otokrasi Rus halkının kanına sinmiştir.
Leninln Rusya için hazırladığı plânlarda — marksıst er-aalar istisna edilirse — Keyfi bir cihet yoktu. Memleket, modern hayata ayak uyduramadığı için çökmüştü. Modern sınaî teknik dünyasında geri Kalmış olan Rusya büyük devletler -ırasındaki mevkiini muhafaza e-JemezdL Ya ufak bir devlet olmağa, veya parçalanmağa, veya son süratle sanayişleşmeye razı olması lâzımdı. Marksizm İdeolojisi, bu temel zarureti ziyadesile giriftleştirmiş, lâ-dn aym zamanda tahak-kokunu mümkün kılmıştır. S talinin yapması gereken ilk şey, ihtilâli Rus hudutları dışına vayama-mış olan Bolşevlklerin bu başarısızlığım bir meziyet haline sokmaK, ve dostane hislerle mülhem komşu devletlerin yokluğunu telâfi için nelerin yapılması icahettiğini müphem ve kusurlu bir şekilde olsa dahi — tasarlamaktı.
1927 de, Troçkiyi bertaraf ettikten ve sosyalizmi ilân ettikten sonra, ilk beş senelik programım ortaya atan Stalin koliekufıeşt.rme siyasetine başladı. Bu tasavvurlarının ikisi de muazzamdı. İkisini de adeta gülünç bir hazırlıksızlık ve oüyük bir sınai bilgisizlikle atıldı. Her ikisini de tasavvur edilemiye-cek kadar karmakarışık etti. Delil- ı .erle sabittir ki işe koyulduğu zaman ne kendisi ne arkadaşları kar- i jilaşılacak hakİKÎ güçlükleri tahay- 1 ler cenuye“ namına /ta dahi etmiyorlardı. Lâkin bu «'hm ve Kral Mtl». güçlükler birikmeğe ve muztarip nalka tahammüifersa yükier tah- . .. ; VA'ıTLn "T.''
mil etmeğe buladığı vakit, halkın MeeUsı Ba5kam Sükrtl Sara-
Kinlnl kendilinden uza.daştırmak 1- ı Adalet Bakanı Fuat Slr-
,-in kabahat ve mesuliyeti baskala- mene- Savunma Bakanı Hüsnü Ça-. kıra mahkûmun fföSüa aniinlnn
ruıa yüklemekte tereddüt etmedi. 1 Stallnden gayri bir kimse, tereddüt eder, geri dönmeğe uğraşırdı. O feci zamanlarda mesai arkadaşlarının ı çoğu tereddüde kapıldı. Lâkin Sta- | lln, artık dönülemeyece: kadar geç , olduğuna, ve bir anlık bir tereddüdün dahi her şeyin kaybedilmesine sebep olacağına kaniydi. O, bütün modern mütecaviz devletlere Almanya gibi mukavemet edebilecek kadar kuvvetli bir müttehit Rusya hülyasını kuruyordu Merkezi bir hükümet sistemine uygun olmayaca.c kadar büyük olan bir memleketi merkezden idare etmekte ısrar ettiği için Stalinin muaheze etmek isteyenler unutmamalıdırlar kİ çarlar da aym şeyi yap-
Ankara Palasta
Dorre O. —The Solicitor— Thrlfty 3 yaşında safkan İngiliz 12000 T.L.
Şiveli —Coup de rol— Mountaln Daisy 4 yaşında safkan İngiliz 8000 T.L.
Apache —Coup de roi— Donna Diana 2 yaşında safkan İngiliz .*.uCBı 6200 T-L'
m süratle tekemmül ettir- | Mimi —Owenstown— Scraplet 4 bunu kifayetsiz bilgi ve yaşında safkan İngiliz 4100 T_L.
Maşuka —Seklavi— Sübeyhi 4
Gar Gazinosu üst kat salonunda her akşam Meşhur Ispanyol koro atraksiyonu Solera De Espana Enduluz Bülbülü
PAOUİTA SERRANO
JOSE
C A S T R O
Dolambaçlı yollar, üstün ucarkaleler
(14071) : Kadın severse
(18848) : Korsanlar
NÖBETÇİ ECZANELER Sağlık, Nümune, Sakarya
NÂZIM HİKMET İÇİN BİR MÜRACAAT
T.L.
Kanunî —Hilâlüzzaman— Necml-ye 4 yaşında safkan Arap 2100 T.L.
Negüs —Coup de rol— Yugonla 5 yaşında safkan İngiliz 1000 T.L.
iştira kile
Her pazar saat 17 de matine
S
* ---------
(108)
I
Füccarlarln Dikkat Nazarına
Ankara Ticaret Borsacından 4355 9ayılı kanun gereğince Kayıt’arın yenilenmesine
2/1/1950 tarlhindenbeıi başlanmış, 31/3/1950 tarihinde sona erecektir. Bu süre içinde aidatını ödemiyenler 4355 sayılı kanunun hükümlerine göre borçları-nı*üç misli olarak ödemek mecburiyetinde kalacaklarından sayın tüccarlarımızın zamanında aidatlarını ödemeleri rica olunur,
ANKARA BORSASI
Gelir Vergisi Hükümleri
Gelir vergisine alt bütün hükümleri ihtiva eden 320 sahifelik kitap 5 lira mukabilinde Ankara 11 Daimî Komisyonunda Harun Erginden temin olunur. (250)
TOPLANTI
Türk Millî Ahlâkını Koruma Derneğinin olağanüstü genel kurul toplantısı 11/2/950 Cumartesi günü saat 15 5te Halkevinde yapılacaktır. Ekseriyet mevcut olmadığı takdirde 114/2/950 Salı günü saat 17.30 da mev-' cutla aynı yerde yapılacaktır. Üyelerin teşrifi rica olunur.
Yönetim Korulu Bşk. Enis Kepenek
Komünist propagandası suçu ile on bir senedenberi Bursa cezaevin-p de bulunan şair Nazım Hikmetin I göğüs anjininden rahatsız olması münasebetiyle Milletlerarası jürist-’ - -------J-'--------a başkan Ingiliz
saylavı ve Kral Müsteşarı D. N. Britt V. muznmp y. genel kâtip Pari, barosu avukat-nalka tahammüliersa yUkler tah- J“ N°rd”yle-
ı__... Millet Meclisi Başkanı Şükrü Sara.
Gündem:
Tüzüğün ve kabulü.
noksanlarının ikmali (257)
kıra mahkûmun göğüs anjinine müptelâ olmasından dolayı ba.dye ceza müddetinin affedilmesi için birer mektup gönderilmiştir.
I Hükümetin bu hususta ne karar vereceği henüz malûm değildir.
I VİND8OR DÜKÜ TEKRAR İNGİLTEREYE YERLEŞECEK
I Londra, 7 (Ap) — London Eve ■ ning Star gazetesi, kendi kendilerini İngiltergden 6Ürgün etmiş olan , Dük ve Düşes Vindsor*un 1950 tonundan önce tekrar İng ltereye yer leşeceklerini bildirmiştir. Malûm veçhile Dük de Vindsor, Amerikalı Mrs. Simpson’u sevmiş ve 1930 yılında tahtı aşkına feda ederek onunla evlenmişti.
Ordu îti Yüksek Tahsil Öğrencileri Yardım Derneği yararına, 10 Şubat Cuma günü saat 20.30 - 2 ye kadar
Gar Gazinosunda
ORDU FINDIK GECESİ
Ankara’nın en tanınmış caz ekibi ve memleketçe tanınmış kymetli ses sanatkârları iştirakile
Millî oyunlar, türküler, şarkılar, Monoloğlar, sürprizler... I" Ayrıca mahallî şiirler ve Ordu’nuu ünlü şairi Tıflı'nın HAMSİNAMESİ. Toplantı yemeklidir.
DAVETİYELER: Bankalar Cad. Yıldız Kırtasiye mağazasından ve Anafartalar Cad. Köklü Han Derya Gişesinden temin edilebilir.
-------ucuz------------------
ÇİZME SATIŞI BAŞLADI
Vatandaş eğer menfaatini düşünüyorsan aşağıda gördüğün çizme fiyatlarını bir kere daha kontrol et. Rekabetten doğan bu ucuzluğun bir hakikat olduğunu sen de takdir edeceksin.
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 29 No.ya kadar 700 Krj.
30 » 34 » » 800 »
34 » 35 . » 1100 .
36 » 38 » ) 1250 »
Adrese dikkati ŞABAN KULAK. nkçılar
Yokuşu, Saraçlar ÇaTşışı No. 107
Quadrat çlzmelorinln fiyatları 20 No.dan 26 No.ya kadar 500 Krş. 23 » 25 » » 750 »
26 » 29 » • 800 »
35 » 38 » » 1500 )
Güven Kundura Mağazam Çık-
— Telefon : 11919
Müfettiş Namzedi AlınacaK
Türkiye Kızılay Derneği Başkanlığından
Genel Merkezimiz kadrosunda açık bulunan 345 lira maaşlı Müfettişliğe, altı aylık staj desresinde De.neğimiz teftiş özelliklerini kavramış olanlar aslî kadroya alınmak üzere, Siyasal Bilgiler Okulu, Hukuk ve İktisat Fakülteleri ve Yüksek Ticaret mektebi mezunlarından aşağıdaki şartları haiz bulunanlar müsabaka ile aday olarak alınacaktır.
1— Türk olmak,
2— Yabancı ile evli olmamak,
3— Fiilî askerlik ödevini yapmış bulunmak,
4— Vücutça sağlam ve tefti»çiLÜc yolculuklarına dayanaklı olduğu tam teşekküllü bir Hastahane Sağlık Kurulunca muayene neticesinde sabit olmak,
5— Müracaat tarihinde yaşı kırktan yukarı bulunmamak.
Yukarıda yazılı şartlan haiz bulunanların en geç 24/2/1950 Cuma günü saat 18 e kadar dilekçelerine bağlıyacakları nüfus cüzdanı aslı vç-ya sureti, askerlik terhis belgesi, Yüksek Okul veya Fakülte diploması asıl veya tasdikli sureti 4.5X6 ebadında altı adet vesikalık fotoğraf lan ve haklarında malûmat alınacak beş zatın açık adreelerin*. bildirmek suretiyle Genel Merkezimize müracaaltan.
Kızılay teftişçiliği için gerekli vasıflan haiz ve referansları İyi olan taliplere müsabaka günü ve yeri adreslerine bildirileceği ilân olunur.
(250)
Ankara Belediyesinden:
Belediye Zabıta Talimatnamesinin seyrüsefere müteallik muhtelif hükümlerinde, taşıtlar için, otobüs duraklannı işgal etmek, yolların or tasında veya tratuvardan uzak mesafede kenara çekilmeden durmak, taşıtları yol üzerinde karşılıklı olarak bırakmak ve saire ayn ayn birer suç olarak gösterilmiştir.
Şoförlerin, mağdur olmamalan bakımından bu gibi hususlarda çok dikkat etmeleri lüzumu ilân olunur. (834) - (89)
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLÂRMONİK ORKESTRASI
11/2/950 Cumartesi günü
saat 15 te
Şef: Dr. H. Horner
1 — J. 8. Bach (1685 - 1750)
Pasakalya «Ork için» A. Goedicke tarafından büyük Orkestraya adapte edilmiştir.
2 — Manuel de Falla (1876 - 1946)
İspanyol bahçelerinde geceler 10 uncu Halk Konseri Piyano ve Orkestra için intibalar
a) En el genera life.
b) Danza Leja na
c) Sierra de Cordoba’nın bahçelerinde,
Ça’.an: Fuat Tür kay.
10 DAKİKA ARA
3 — P. Çaykovski (11840 - 1893)
4 üncü senfoni, fa minör.
a) Andante sostenuto - moderato con anima.
b) Andantino in modo di canzo-
c) Scherzo
ç) Allegro con fauoco.
Kiralık daire
İki oda bir hol ve müştemilâtı. Elektrik ve su mevcut.
Müracaat: Uzun Gemiciler so kak 19 no. lu Taylanlar Apart. Daire: 3- Cebeci.
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR Çankındakl muayenehanesini Anafartalar Vakıf İş Han kat 1. No 115 e nakletmiştir.
Matubat Teknisyenleri Sendikası Başkan'ıgından:
Sendikamızın yıllık genel kurul toplantısı U Şubat 1950 tarihine rastlayan Cumartesi günü 6aat 15 de Halkevinde toplanacağından kayıth üyelerimizin gelmeleri rica olunur.
Yeni Neşriyat
İstiklâl harbinde
MEHMET ÇAVUŞ
Yazan : Adil Şakrak
Fiyatı : 75 Kuruş
Satış yeri : Taşhan : Çankaya Kltabevl
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
Nisan.
Dofrum, NikAh. Nloan. ölüm ve Mevlût ilânları 6 santimi geçmemek sortiyle 16 lira.
Devamlı ilânlar İçin hususî tarife tatbik edilir.
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENtK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen îdtıre eden Hikmet YAZ1C1OÖLU
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bir GÖMLEK ile sahip olacaksınız-
Her satın alacağınız gömlek İçin numaralı bir kart verilecektir.
SÜRPRİZ Poplin gömlek fioflarımızı takdim ediyoruz
750, 780, 840, 990, 1075, 1200, 1300, 1880, 1440
Pijamalar: 1050 Kî.
1950
»ayla : •
ZAFER
8-2-1950
l

İr
g(
Fuat Hulusi Demircilinin konuşması
I
Başmakaleden devam
itt )aı ie
y yı !?' □j K. ■Çi . 1
h nc iz m

hı aı
★ (Baş tarafı birinci de) kanundur. Öyle bir kanun ki, hükümleri ve müeyyideleri seçimin selâmetini ve bunların tatbik ve murakabesiyle tavzih edilecek heyetlerin vukuflu ve sağlam seciyeli zevattan teşkil edilmesini sağlasın.
Ancak öyle bir kanunladır ki vatandaş reyinin emniyeti tesis ve memleket işlerinin emanet edileceği eller serbest reylerin hasılatına göre tayin ve tesbit edilmiş olacaktır.
Yakın ve uzakça tarihimizin milletçe bu hedefe doğru yapılan ve bazı acı hatıraları hâlâ hafızlarda yaşayan mücadeleli hamlelere sahne olduğu herkesçe bilinmektedir. Biz bugün tetkikinize sunulmuş bulunan yeni tasarının vücude gelmesinde o gibi acı hatıraların da tesiri olduğunu düşünmekte ve onların değerini yalnız menfi olarak değil bu bakımdan müsbet olarak da ölçmekteyiz.
Arkadaşlar,
Milletimiz hemen hemen bir asra yaklaşan bir zamandanberi millî hâkimiyet prensibinin gerçekleştirilme si ve devlet binasının böyle sağlam bir esas üzerine istinat ettirilmesi i-çin cehit ve gayretler sarfetmekte-dir.
ve mütalea etmek mecburiyetindeyiz.
D. P. nin mütaleası
Aziz arkadaşlar,
Hepimiz iyi biliyoruz ki, elimizdeki kanun projesi eski seçim mevzuatında birbiri ardından yapılan değişikliklerin kifayetsizliği karşısında en şalini esas ve usulleri tedvin etmek ihtilacından doğmuştur. Bu ihtiyaç kendisini o kadar kuvvetle göstermiştir ki hükümet, bu tasarıyı yüksek Meclise getirmeden önce yüksek ihtisash bir ilim heyetine esaslı incelemeler yaptırmış bulunuyor. O muhterem ilim heyetinin vukuflu çalışmaları bizim de tetkiklerimiz üzerine ışık serpecek bir değerdedir.
Partimiz de o yüksek heyetin dave ti üzerine seçim mevzuu üzerindeki mütalealarını bildirirken şöyle diyordu.
• Malûmdur ki demokrasi ekseriyet iradesini hâkim kılan bir idaredir. Bu idarede muhtelif kanaat sahibi
ışı

idi
Tanzimattanberi keyfi ve kontrolsüz idare yerine hukukî devlet ve hukukî zihniyet düsturlarım hakkiy. le yürütmeğe ve bu suretle demokrasi rejimini canlı bir realite haline getirmeğe çalışan bu asıl ve olgun millet geç de olsa nihayet bu geçirilmiş inkılâpların ileri bir merhalesine varmak azmindedir. Artık millî hâkimiyetin nazari sahada tam olarak fiilî sahaya intikal etmesine şahit olacağımız günün arifesini yaşıyoruz. Meşrutiyet devrinin maruz kalmış olduğu iç ve dış mukavemetler yüzünden ve Cumhuriyetimizin İçtimaî sahada geçirdiği inkılâpları yaratmak ve korumak zaruretinden vukua gelmiş bulunan gecikmeler devri çoktan tarihe karışmış sayılmalıdır.
Şimdi milletin kendi iradesiyle ve kendi arzusuna göre teşekkül edecek iktidarlar merhalesinin yolundayız. Bu yolun bir daha hiç bir zaman kapanmaması için mazinin tecrübelerinden desrler alarak bunlara göre tedbirler düşünmek ve bulmak meşguliyeti omuzlanmızdadır.
Bunun içindir ki önümüze ko -nan bu tasarıyı ağır ve tarihî mes’u-liyetimiz altında bu mes’uliyetin bütün şümulünü idrak ederek tatbik
topluluklardan birinin realitede mevcut ekseriyet hilâfına millet mukadderatına sabit ve devamlı surette hâkim olmaması, zaman zaman başka kanaatlere temayül eden ve mütehavvil bir kıymet olan vatandaşlar çoğunluğunun iradesi hâkim bulunması lâzımdır. Demokrat bir memleket hayatında siyasî ve İçtimaî muvazeneyi temin etmek, fert ve zümre tahakkümlerine mâni ol-
mak bu suretle mümkündür. Böyle-ce, demokrasi prensibi esas olarak kabul edilince ön plâna geçen millî iradenin tecellisini doğru olarak aksettirmeyen bir seçim mekanizması iktidarda bulunanların bir tahakküm vasıtası olur ve seçimin emniyeti derhal bir millî dâva mahiyetini alır.»
Arkadaşlar, yüksek anlâyış ve faziletleriyle cidden ve mânen büyük olan miletimiz bugün demokrasi yolunu tutmuştur. Çünkü demokrasi, idarelerin en adaletli ve en muvaffakiyetlisidir. Adalet, müşterek vatan işlerindeki hak ve mes’uliyetle-rin bütün vatandaşlara ait olmasındadır. Memleketin mamuriyeti, halkının, refahı hattâ istiklâl ve tama-
miyetinin korunması her vatandaşın en çok candan alâkalı olduğu hayatî meselelerdir. Onun için bunları temin edecek idarenin kurulmasında
ve iyi işlemesinde her vatandaşın e-şit hak ve vazife sahibi olmaşı gerektir.
Muvaffakiyete gelince; istibdadın görünüşde parlak fakat hakikatte
çürük temele dayanan binaların devam hassasından mahrum olmasına mukabil demokrat milletlerin her türlü üşküllere rağemn mevcudiyetlerini muhafaza ve idame edebilme-lerindedir. Bu mukavemet yarışında zaferin demokrasilerde kaldığına milletlerin uzak ve yakın tarihlerindeki vakıalar belâğatli birer şahittir. Bundaki sırrı halkımız pek iyi anlamış ve kavramış bulunmaktadır. Ama bu sırra erişebilmek için millî hâkimiyet esasının bir süs ve gösteriş halinde kalmayıp muhkem ve taarruzdan masun bir hayatiyet kazanmasına lüzum vardır.
Millî bir dâva
İşte bundan dolayıdır ki memleketimizde dört yıldanberi seçim emniyeti mevzuu millî bir dâva mahiyetini almış bulunuyor. Ve biz hepimiz bunun haklı ve mukaddes bir dâva olduğuna inanıyoruz. Artık bu esaslı dâvaya sağlma ve kifayetli hal yolları arayıp bulmak ve her çeşit parti menfaat ve mülâhazaları üstüne çıkarak millî hâkimiyeti fiiliyatta taahkkuk ettirecek prensipleri koyup bunların hakkiyle tatbiki için gerekli tedbirleri almak ve kanunlaştırmak bizler için bir vatan borcudur.
Hükümetin ve komisyonun tekliflerini tetkik ve bu zihniyetle ve ilmin ve tecrübelerin ışığı altında tenkit etmeğe girişirken ilkönce partimizin bu bahisteki hedefini a-çıklamak faydalı olacaktır. Bu hedef parti namına ilim heyetine sunulan mütalea ve tekliflerde de belirtilmiş olduğu ve bütün demokrasi dünyasına şamil ana prensipler olarak kabul edilmiş bulunduğu ü-zere seçime mümkün mertebe büyük bir vatandaş kitlesinin kolayca iştirak edebilmesi, hiç bir muamelenin hiç bir kararın şahsî ve indî takdirlere bırakılmıyarak zaman, mekân, şekil ve usul itibariyle kanunda tesbit olunması ve yapılmış hata ve yolsuzluk varsa mutlaka düzeltilmesi suretiyle seçimlerde emniyete alâmet unsurların tesis olunması suretinde hulâsa edilebilir.
Arkadaşlar; bu zaviyeden mütalea olunduğu zaman yeni tasarının mühim olduğu esaslar ve maksatlar şöyle sıralanabilir:
1— Seçmek hakkını haiz olan bütün vatandaşların adlarını ve soyadlarını eksiksiz ve yanlışsız olarak devamlı ve kontrollü bir kütüğe geçirmek.
(Devamını yarınki nüshamızın 4 üncü sayfasında bulacaksınız.)
Karadenizde
darlık vardır!
)e;
1.■ yi en
üz el ki m. iü uh
sei
ıhı İst a ıırı rsı ze
T e ı ?UJ
isi
Reşat Aydınlı’nın muhakemesi
T1İ
Ol m
d( M( ı b /Ol
ınd ıaz As on
nak nli ras
Bı îld;
tedi mej
Üni rm(
)aşl
bal ta c lan
y niy(
★ (Baş tarafı birinci de) başı Fuat Arna ve İzzet Mühürdar-oğlunu tanımam.
Suikast ve iftira meselesi hakkında bir şey bilmiyorum. Bu mevzu üzerinde millî emniyej başkanı ile Reşat Aydınlı arasındaki konuşmalara da vakıf değilim.
Bir gün Aydınlı ile konuştuk fakat bana suikast hakkında bir şey söylemedi-»
Bu sırada Reşat Aydınlı şahitten bir §ey sormak istediğini söyliyerek «Naci Perkel ile Rüştü Oktar arkadaştırlar. Çünkü Rüştü Oktar milletvekili seçilmeden evvel Ankara merkez komutanlığını yapmakta idi. Bu mnasebetle millî emniyet ile aralarında işbirliği vardı. Naci Perkel ifadesinde «Van milletvekiline telefon ettim» diyor ve evimin numarasını Rüştü beyden öğrendiği ni söylüyor.
Diğer taraftan benim evimin telefon numarası hem rehberde vardır, hem de (05) benim evimin telefon numarasını bilir. Acaba şahit Naci Pçrkel ile telefonla konuşmuş lar mıdır. Ve ne gibi bir konuşma yapmışlardır» dedi.
Rüştü Oktar sanığın bu sualini şöyle cevaplandırdı:
•— Başbakan seyahatten dön -dükten sonra Naci Perkel bana, Reşat Aydınlının telefon numarasını sor du. Ben de telefon numarasını bilmediğim için evini tarif ettim. Fa -kat Naci Perkelin ne maksatla sorduğunu bilmiyorum.»
Müteakiben salona Balıkesir milletvekili Kâzım Özalp şahit olarak alındı.
Özalp mahkeme usulüne pek alışık olmadığı için etrafı selâmlıyarak içeri girdi- Özalpın mahkemede bulunan herkese ayrı ayrı selâm vermesi ilk defa hâkim karşısına çıktığı hissini uyandırmıştı.
Yargıç şahide sordu:
— Adınız?
— Kâzım Özalp.
— Babanızın adı?
— İsmail.
— Kaç doğumlusunuz?
— 1882.
— Nerede oturuyorsunuz?
— Atatürk Bulvarı numara 267 de.
— Ne iş yaparsınız?
— Balıkesir milletvekiliyim.
— Reşat Aydınlı, Sadık Aldoğan. Osman Bölükbaşı, İzzet Mühürdar-oğlu ve Fuat Arnayı tanır mısınız?
— Reşat Aydınlı ve Sadık Aldo-ğanı tanırım fakat diğerlerini tanımam.
Şahit söze başladı ve dedi ki:
— Efendim. Zannedersem Kasım ayının 9 uncu günü idi. Bayar be -nimle konuşmak istediğini telefonla söyledi. Zaten Celâl bey benim 30 senelik hem çok samimi ve hem de en iyi arkadaşlarımdandır. Ben de kendisini bekliyeceğimi söyle -dim-
Celâl Bayar trende Aydınlı ile a-ralannda geçen konuşmayı anlattı Bu sırada ben komünistler bu işle alâkalanırlar mı diye sordum. Celâl bey de komünistler de böyle bir durumdan istifade etmek isterler ve yardım arzu ederler dedi.
Ben bu ihtarı kimin yaptığını sordumsa da Celâl Bayar Millet Partisi ileri gelenlerinden bir milletvekilinin söylediğini ifade etti.
Celâl bey gittikten sonra Cumhur başkam ile bu hususta konuşmak için randevu istedim ve akşam köşke gittim.
Sofrada Tevfik Sılay, Nihat Erim, Hilmi Uran ve Tahsin Bekir Balta bulunuyorlardı. İnönü bana:
•—Hayrola Kâzım bey» dedi.
Ben de:
«— Efendim. Hizmet adamları gittikten sonra sizinle konuşaca -ğım» dedim ve müteakiben de havadan sudan bahsettik.
Hizmet adamları gittikten sonra Reisicumhur bana mühim bir şey olmasaydı gelmiyeceğimi söyledi ve ne gibi bir mesele olduğunu sordu. Ben de Bayarın anlatmış olduğu hâdiseyi kendisine tekrarladım ve geç vakte kadar konuştuk-
Ertesi günü Riyaseticumhur kalem mahsus müdürü bana bir kâğıt getirdi. Ve imzalıyacaksınız dedi. Bu kâğıt köşkteki konuşmalarımızı ihtiva ediyordu.
Sonra da iş savcılığa intikal etti.
Bu sırada Kâzım Özalp iki hususun da zapta geçirilmesini istedi ve dedi ki:
«— Celâl Bayar bu hâdiseyi anlat tıktan sonra bu mebusun hâdiseyi millî emniyet başkanlığında anlatmış olduğunu söyledi. înönünün ya nında bu hâdiseyi anlattıktan sonra Nihat Erim bu mebusun Reşat Aydınlı oldğunu açıkladı.»
Bundan sonra Kâzım Özalpın savcılıkta vermiş olduğu ifade ve cumhurbaşkanlığında tutulan zabıtlar o-kundu.
Tekrar söz alan şahit: Kelimelerin aklımda aynen kalmasına imkân yoktur, fakat suikast dendiği zaman bir kimsenin vücudünün ortadan kal dırılması anlaşılır» dedi.
Bu sırada müdahil vekili söz alarak bazı hususların açıklanmasını istedi.
Kâzım Özalp da: .Ben ve Celâl Bayarın muhbir olduğumuzu kabul etmiyorum. Nihayet Bayar benimle bir hasbıhalde bulundu ve arkadaşım olarak meseleyi izah etti. Diğer taraftan Celâl bey ve ben sözlerimizi yazılı olarak vermiş de değiliz. Hattâ Cumhurbaşkanı ile konuşurken dahi bir zabıt tutulmuş değildir, dedi.
Bu sırada C. Savcısı Hayri Mum-cuoğlu söz aldı ve müdahil vekili tarafından sorulan sualerin dâva ile katiyen alâkası olmadığını bunun
için müdahil talebinin reddi gerektiğini söyledi.
Yargıç Çelil Cevherlioğlu da savcının mütaleasını varit görerek müdahil vekilinin talebinin reddine ka rar verdi.
Bunun üzerine tekrar söz alan mü dahil vekili dedi ki:
• Ben de mevcut vekâletnamele-
rimizdeki sebeplere dayanarak reddi hâkim talebinde bulunuyorum. Bunu şifahen bildirmek mecburiyetinde kaldım. Red sebeplerimizi bilâhare yazı ile bildireceğiz.»
Müdahil vekilinin reddi hâkim ta
lebi hakkında savcı yardımcısı ceza
sülünün 24 üncü maddesinin birinci
fıkrasına göre hâkimi ne şekilde reddedeceğini anlattı ve duruşma da böyle bir vaziyetin mevzubahs ola-mıyacağını söyliyerek edi ki:
«Türk hâkimi bu kadar hissi se-
beplerle reddedilemez. Esasen geçen oturumda arzetmiştik. Kâzım Özalp ve Celâl Bayarın şahit olarak dinlenmesini istemedik. Bu şahitlerin iradlarında başka maksatlar matuftur-»
Savcının bu sözü üzerine müdahil
vekili: «Maksadımız yoktur» diye mukabele etmek istedi ise de hâkim müdahale ederek «savcının sözünü
kesmemesini kendisi konuşurken sözünün kesilmediğini hatırlattı.»
Ben şimdi Karadeniz vilâyetlerinden geliyorum. Bu hususta Sayın Valiyi ben de temin ederim ki, çarşıda, pazarda bol bol 26 kuruşa mısır vardır. Hattı daha ileri gideyim. Samsunda Bafradaıı gelme havyarın kilosu 70 liradır. Ve İstediğiniz kadar da alabilirsiniz! Fakat halkın cebinde 26 kuruş var mıdır? Dâvanın içyüzü işte buradadır.
Acı ile söyliyeyim ki, halk fakirdir. Dağlık arazide tabiat nankördür. Köylü, fındık mahsulünü satacak, onun parasiyle mısırını alacaktır. Bir çok yerlerde halk, fındığına karşı temin ettiği krediyi çoktan yemiş bitirmiştir. Karadenizde iş darlığı, ve para darlığı vardır. Istırabın esası da işte buradan geliyor. Yoksa siz istediğiniz kadar tanzim satışı yapmak için Karadenize ton ton mısır sevkedin. Lokanta came-kânının dışından iştihalı yemeklere bakan fakirler gibi halk, mısıra bakacak olursa bundan ne fayda ve ne bereket umulur? Dâvanm kökü, Karadeniz bölgesi için bir kalkınma plânı yapıp tatbik edebilmektedir.
Ticaret Bakanı, benim gazetedeki telgrafı okuyunca, derhal Ordu valisine telgrafla vaziyeti sormuş. Çünkü kendi tâbiriyle, valiler vilâyetlerde onların gözleri kulaklarıdır. Onlara inanırlar. Piyasada mısır darlığı var mı diye sormuşlar ve tüccarın elinde büyük stok olduğunu öğrenmişler. Peki ama, ben tüccarın elinde stok yok demedim ki; benim işaret ettiğim nokta halkın çektiği darlıktır. Ticaret Bakanına tavsiye ederim, bir de Ziraat Bankasına sorsun, halkın borcu nedir? Daha daha ne kadar krediye ihtiyaç vardır? Ve halk bu kredileri ödeyebilecek kudrette midir? Ondan sonra «bu yazıyı gazeteye yazan yazar müs terih olsun» diyebilir.
Şurası muhakkak ki, Karadenizde ıstırap büyüktür. Bunu bir politika makiyajı ile örtmeğe imkân yoktur. Nihayet geçenlerde Meclis Parti Grupunda halkın açlıktan yaprak ve ot yediğini ben söylemedim. Istırapları bu kadar dahi açık göstermedim. Fakat röportajlarıma başlayınca bunları hep anlatacağım. Nihayet Ticaret ve İktisat Bakanına şunu söyliyeyim ki, bu havalide hal kın çektiği ıstırap karşısında gözyaşı döktüğünü C. H. P. Grupun -da söyliyen bizzat otuzbeşli arkadaşı Başbakan yardımcısı Nihat Erimdir. Anlamıyorum, Vedat Dicleli, beni mi tekzip ediyor, yoksa Rai i Karadeniz'le diğer Karadeniz bölgesi Milletvekillerini ve bizzat Nihai Erimi mi?...
tşin daha garibi şudur ki; beni tekzip için Karadenizde hiç bir darlık olmadığını söyleyen Dicleli, biraz sonra da yine aynı konuşma i-çinde «Karadenizin meseleleri, sıkıntıları ve o dağlık mmtakanın dar a-razisi hepimizin malûmudur!» gibi bir de söz sarfediyor.
Biz ne dedik? Sıkıntı ve darlık dedik. O ne diyor? Hem darlık yok diyor, hem sıkıntıdan bahsediyor.
Hemen Cenabı Hak kulunu şaşırtmasın; yoksa insan işte böyle, aynı nutuk içinde birbirine zıd fikirleri dahi müdafaa edecek duruma düşebilir.
dahale ettiler. Hatip, Ali Riza Esene hitaben: «Dinlemek istemiyorsan çık buradan defol» diye bağırdı.
Başkan, Osman Nuri Koniye: «Sözünüzü kesiyorum. Burada hiç bir suret ve maksatla orduyu istihfaf eden olmamıştır. Kimsenin aklından böyle bir şey geçmemiştir» diye ihtarda bulundu.
Gürültüler arasında sözlerine devam eden Osman Nuri Koni, Nihat Erimin neden kendi tenkitlerine cevap vermediğini anlatmağa devam etti:
2— Tenkitlerimi mahzurlu görmüştür de ondan, dedi. Üçüncü ihtimali sayarken üç demesi üzerine bir çok Halk Partililer bir ağızdan: •Üüüç» diye bağırdılar. Osman Nuri Koni üçüncü ihtimalin, tenkitlerinin münsifane görülüp kabul edilmiş o-labileceğini söyledi.
Osman Nuri Koni, sabahki tenkitlerini tekrar ederken, ordunun istihfaf edildiğini bildirdi. Bunun üzerine başkanla aralarında münakaşa başladı. Başkqn, maksadını a-şırdığını, sözlerini keseceğini söyledi. Bazı C. H. P. lilerin de: -Ordunun lâfını edip ateşle oynamak istiyor. tarzında sözler sarfettikleri i-şitiliyordu.
Nihat Erim tekrar kürsüye geliyor
Bu hava içerisinde kürsüye gelen Nihat Erim, sert ve heyecanlı bir i-fade ile konuşmağa başladı ve ezcümle şunları söyledi: Heyecan ve
Mümtaz Faik FENİK
Müdahil vekili bunun üzerine: «Savcı bize taarruz ediyor» dedi.
Savcı:
•— Size taarruz etmem memuriyetimiz vakarına yakışmaz» dedi ve sözlerine şunları ilâve etti: «Bu itibarla müdahalenin esasen hüküm süzlüğüne karar verilmesi lâzım gelir. Tekrar arzedeyim ki müdahale hakkı dâva açılan kimseye tevcih e-dildiği müddetçe muteberdir. Daha açıkça söyliyeyim ki müdahil hukuku ammeyi koruyan savcının yardımcıcıdır. Bu sebeple red isteme si hukuki ve kanuni mesnetlerden
mahrumdur. Duruşmaya karar verilmesini talep ederim.»
Müteakiben Reşat Aydınlı söz a-larak -Red yerinde değildir. Bu iki zatın tanık olarak dinlenmesi yer -sîzdir. Fakat mahkemeniz bunların
dinlenmesine karar verdi. Müdahil-
ler bu şahitlerin dinlenmesine bazı sebeplerle yüksek mahkemenizi politikaya âlet etmek istemektedirler. Ben sanık ve yine sanıkım.»
Bu sırada beş dakikalık bir dinlenme için duruşmaya ara verildi.
Müteakiben duruşmaya tekrar başlandı ve hâkim Çelil Cevherlioğlu reddi hâkim talebini kabul etmediğini bildirdi. Ve bu arada duruşmaya devam edilmesine karar ve rildi.
Kar yüzünden
★ (Baş tarafı birinci de) Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre son 24 saat zarfında yurdumuz da hava doğu Karadeniz kıyılarında kapalı ve yer yer yağışlı diğer bölgelerde çok bulutlu geçmiştir.
Yağışlar kar şeklirjde olmuştur.
Son 24 saat zarfında yurdumuza düşen yağış miktarları metre kare de Rizede 6, Giresunda 3, Samsun da 2, ve Trabzon da 1 kilogramdır.
Kar kalınlıkları Rizede 177, Giresunda 101, Sıvasta, 96, Karaköse-de 81, Erzurum ve Boluda 72, Kars-ta 61, Trabzonda 59, Siirtte 55, Samsunda 37, Sinopta 36, Kütahyada 35, Zonguldak, Eskişehir ve Ankarada 30, Kastamonuda 29, Çorumda 28, Çorluda 17, Diyarbakırda 16, Yeşil köy ve Niğdede 15, Kayseride 12, Malatyada, 9, Afyonda 8, Akşehirde
7 santimetredir.
En düşük sıcaklık sıfırın altında Karakösede 32, en yüksek sıcaklık sıfırın üstünda Fethiyede 10 derecedir.
Dün Ankarada saat 14 deki sıcak lık sıfırın altında 11 derece idi.
Filistinde
Tel - Aviv, 7 (a.a.) (Afp) — Soğuk dalgası îsrailde şimdiye kadar
8 kişinin ölümüne sebep olmuştur. 4 kişi yıkılan bir evin enkazı altında kalmış ve 4 Yemenli mühacir de soğuktan ölmüştür
Lübnanda soğuklar
Berut, 7 (Ap) — Lübnan şimdiye kadar hiç bir zaman, son üç günkü kadar şiddetli bir soğuk görmemişti. Hararet bir kaç derece sıfırın altına düşmüş, kar tepeleri ve sa hili kaplamış, münakalât durmuştur.
Evvelce şahit olarak dinlenmesine karar verilen Celâl Bayara tekrar müzekkere gönderilmesine ve duruşmanın başka bir güne talikine karar verildi.
★ (Baş tarafı birinci de) olduğunu, bir çok antidemokratik kanunlar muvacehesinde esasen hançerlenmiş bulunduğunu, sağlam bir temele istinat etmediğini şiddetli bir lisan ile ifade etti. Bu sırada Nazım Poroy oturduğu yerden müdahale etmek istedi, bu yüzden hatiple Poroy arasında münakaşalar oldu. İşe vaziyet eden başkan Feridun Fikri Düşünsel, Nâzım Poroya söz vermedi.
Millet Partisi adına yapılan bu tenkitte Osman Nuri Koninin üzerinde ısrarla durduğu nokta ordu mensuplan ve zabıta memurlarına da rey hakkının tanınması lâzımgel-diğidir. Hatip mucip sebep olarak da Anayasanın bütün Türk vatandaşlarına oy hakkını tanımış olduğunu, ordu mensuplarının bundan istisna edilmesinin hak ve adaletle kabili telif olamıyacağını, İngiltere-de bu hakkın askerlere de tanındığını söyledi.
Osman Nuri Koni, bu konuşması sırasında iktidar partisi hükümet başkanının Şarkta dinden ve faziletten bahsettiğini, hattâ muhterem bir zat olan Diyanet Reisi Hamdi Aksekilinin bile bu politika için kullanıldığını, söyledi.
Bundan sonra D. P. adına kürsüye gelen Fuat Hulûsi Demirelli mühim konuşma yaptı. Bu konuşmayı ayrı sütunlarımızda bulacaksınız.
Muhalif partileri adına yapılan bu konuşmaları müteakip hükümet - -
adına Nihat Erim konuştu ve Fuat , teessürünüzü çok iyi anlıyorum. Fa-Hulûsi Demirelli tarafından ileri sü- rat »««««" w-
rülen tenkitlere cevap vermek istedi.
Nihat Eim’in konuşması
Nihat Erim, emniyetli bir Seçim Kanununun ehemmiyetine ve bu yolda bir çok memleketlerde geçirilen mücadelelere işaretle dedi ki: «Bizden çok önce çok partili sistemi tatbike başlamış olan memleketlerde bu çekişmeler bazan yüzlerce seneyi bulmuştur. Bunu ifade etmekle bizde de bu münakaşalar yüz yıl sürecektir demek istemiyorum».
Başbakan yardımcısı, Günaltay kabinesinin işbaşına geldiği gün-denberi beşer takati dahilinde bu yolda sarfettiği gayretleri, tasarının bu hale gelinceye kadar yapılan çalışmaları saydıktan sonra ezcümle şunları söyledi: «Bu kanunun hazırlanması için daha bidayette hükümet muhalefete el uzatmıştır. Fakat muhalefet bize yardım etmedi. Şunu ifadeye mecburum ki hükümetiniz Seçim Kanununu hazırlamakta yalnız bırakılmıştır.»
D. P. tarafından yapılan tenkitler karşısında Nihat Erim, hükümet tasarısının İlmî Heyet tarafından konan esasları muhtevi bulunduğunu yalnız İlmî Heyet tasarısında boş bırakılmış olan bazı yerlerin hükümet tarafından doldurulduğunu beyan etti ve sözlerine devamla seçmen kütüklerinin murakabesinin engelli olmadığım, mazbatalara itiraz için konan mühletin kâfi derecede olduğunu belirttikten sonra yüksek seçim kurulu hakkında da bugün Anayasanın bir icabı olarak son merciin Meclis olması lâzımgeldiğini söyledi.
Nihat Erim sözlerini bitirirken muhalefete emniyet verecek teklifler muhalefet tarafından yapılacak olursa hükümetin hiç bir fedakârlıktan kaçmmıyacağını, yalnız Osman Nuri Koninin yaptığı gibi ordu meselesini istismar etmenin hiç de yerinde olmadığını söyledi.
Nihat Erimin bu teminatı karşısında D. P. den Kâmil Gündeş tasarının komisyonda müzakeresi sırasında 112 nci madde üzerinde D. P. ile iktidar partisi arasında çıkan ihtilâfı hatırlattı. Ve bu hususu kabul edip etmiyeceklerini oturduğu yerden sordu
Bilindiği gibi Demokrat Parti Milletvekilleri Yüksek Seçim Kuruluna geniş tahkikat yapma yetkisi istemiş ve hükümet de tasarısında bu hükmü kabul ettiği halde komisyon tahkikat yerine gerekli bilgiyi toplar hükmünü kabul etmiştir. Yani bu suretle dün de başmakalemizde i-
cat benim bunun yanında bir fazla heyecan ve teessürüm daha vardır. Bir kaç gün önce Avrupa Meclislerinden birinde cereyan eden müzakereler sırasında bir partiye mensup bazı fertler memleketin menfaatlerine aykırı bazı hususlar ileri sürdüler. Bu sabah aynı usul Osman Nuri Koni tarafından da kullanılmıştır. Bize düşen vazife onun uzattığı tuzağa düşmemektir. Osman Nuri ve onun gibiler tarafından kurulan tuzak ne olursa olsun buna asla düş-miyeceğiz. Yüz de Osman Nuri gelse memleketin yüksek menfaati olan kanunları çıkarmağa devam edeceğiz... Türk ordusunun adını kendi küçük menfaati için istismar etmek istiyor. Fakat bu mevzuu istismar ettirmiyeceğiz. Onun uzattığı tuzağa düşmiyeceğiz....
Gürültüler, sıra kapaklan
Osman Nuri Koni, oturduğu yerden söz istiyor ve müdahalelerde bulunuyor. Başkan yeterlikten sonra kendisine söz verildiğini bir daha verilmiyeceğini söylüyor Koni, bu ha reketin tüzüğe aykırı olduğunu son sözün Milletvekiline ait olduğunu bağırarak ifade ediyor. C. H. P. sıralarında maddelere geçilsin, sözleri i-şitiliyor, Millet Partililer sıra kapaklarım vuruyorlar ve Koniye söz verilmesini istiyorlar. Suphi Batur ve Şahin Laçin söz verilmesi lâzımgel-diğini söylüyorlar. Fakat başkan söz vermiyordu.
Bu ikinci gürültü sahnesinden sonra yine Osman Nuri Koni tarafından verilen ve ordu mensupları na rey hakkı tanıması iştenen takrir ile seçim kuruluna tarafsız kimselerin getirilmesi hakkmdaki takrir okundu.
Takrirlerini izah için söz alan Osman Nuri Koni bir daha kürsüde görüldü- Koni, takrirlerini izah e-derken Nihat Erime bazı hücumlarda bulunmak istedi. Fakat başkanın müdahalesi ile takrirler reye konarak reddedildi.
Böylece tasarının tümü kabul e-dildikten sonra maddelere geçildi. Birinci madde münakaşasız olarak aynen kabul edildi.
2 inci maddede Sadi Irmak söz a-larak İstanbulun üç seçim çevresine ayrılması lâzımgeldiğini söyliyerek bu hususta bir de tarkrir verdi.
Fuat Hulûsi Demirelli bu teklifin aleyhinde bulunarak bunun bir takım teşevvüşata yol açabileceğini meselâ Üsküdarda oturan ve yazıhanesi Beyoğlunda bulunan bir kimsenin hangi seçim kuruluna dahil o-lacağının işleri karıştıracağım bildirerek maddenin lehinde bulundu.
Kazanan numaraları
aynen neşrediyoruz
Millî Piyangonun 7 Şubat çekilişi dün saat 13 de Ankarada yapılmıştır. Bu çekilişte ikramiye kazanan numaralar ’
273674 1 028094 1 100654 I 451727 1 105550 1 114145 ] 209149 ] 289305 1 362718 ) 443645 1 452396 J 482758 ] .........
İkişer bin lira kazananlar?
006807 013499 024417 109918 114547 173783 176730 189732 201094 204298 206619 252090 255360 269898 280322 281316 300215 304738 306560 323035 323390 330712 333522 347979 397299 397492 417584 442035 467454 474956
Biner lira kazananlar:
006405 017693 035411 037115 050804 071175 071906 084044 099174 112022 124637 149652 158871 163482 192238 198159 209269 221119 227092 243475 284658 251434 260328 273457 278019 285639 293230 305099 313989 319733 320320 320985 326850 327065 327938 335792 341176 344014 350123 356033 1
363611 372544 376882 385968 386282 . 401925 404177 405152 444295 450096 I 450537 452692 461506 464713 478522 483991 487652 489715 490894 499953
Beşer yüz lira kazananlar;
001791 004491 006708 012531 01267(T I
018061 024774 048750 048946 049462 |
049486 050471 053767 056773 060348
062002 070415 074574 076346 079769 |
081565 086429 088219 098773 101039
103190 110261 117228 117559 118272 |
129256 130667 144032 148698 150739 '
153569 157991 162014 168599 173853
175985 177851 183797 198372 202742
205982 209218 210529 222528 234049 ı
237078 240649 245215 247901 253217
257932 259794 263369 268111 283690
292701 293156 294123 298429 302205 '
308759 310431 319405 322561 323991 1
328041 347682 348819 354536 357779 1
370822 371509 379932 380022 381638
384760 387893 388081 397457 397683 '
406087 417261 424459 430715 431869 I
443211 451813 454414 475566 494634 ‘ _
476942 480862 481239 485321 487784
İkişer yüz lira kazananlar: Son üç rakamı 122 ile r bulan 500 numara ikişer yüz 1
Yüzer lira kazananlar?
Son üç rakamı 655 veya 726 ile ’ nihayet bulan 1.000 numara yüzer lira.
Yirmişer lira kazananlar:
Son iki rakamı 76 ile nihayet bulan 5.000 numara yirmişer lira.
Onar lira kazananlar:
Son iki rakamı 43 veya 98 ile nihayet bulan 10.000 numaral onar lira •
Beşer lira kazananlar: , -
Son rakamı 4 veya 9 ile nihayet ril bulan 100.000 numara beşer lira ik- h,‘ ramiye kazanmışlardır.
100.000 lira kazanan 273674 numaralı bilet satılmak üzere Mar dine gönderilmiştir.
20.000 lira kazanan bilet Eskişehi-re, onar bin lira kazanan biletler îstanbula gönderilmişlerdir.
Beşer bin lira kazanan biletlerin Seı ikisi îstanbula, diğerleri İzmir, Malatya, Çanakkale, Manisa, Bursa, Marmaris, Edremit, Andırın ve " ' gönderilmişlerdir. t;
İkişer bin lira kazanan biletlerin ten 15 tanesi îstanbula, beşi İzmire, dör- An dü Eskişeyire, 14 tanesi yurdumu- işa zun muhtelif şehir ve kasabalarına duı gönderilmiş, 3 taneşi de Ankarada geı satılmıştır. (let-
r şunlardır:
Numara 100.000 lira Numara Numara Numara
Numara Numara
Numara
Numara
Numara Numara Humara Numara
20 000 Ura 10 000 lira 10.000 lira
5.000 lira
5.000 Ura
5.000 Ura
5.000 lia
5.000 Ura
5.000 lira
5.000 Ura
5.000 Ura
T; I J
nihayet 1
...I
I |fra 'rir
bit
U
eti raj rel ika I ( fey
lej göı Muta Lr
ÎSTANBULA GİDEN
ÖĞRENCİLER
Siyasal Bilgiler Okulu, son sınıf öğrencilerinden 50 kişilik bir grup Profesör Burhan Koninin başkanlığında dün akşam tetkik gezisine gitmişlerdir. Bu gezi ay sonuna kadar devam edecektir.
ou surene aun de başmakalemizde i- — ,,, ,
zah ettiğimiz gibi Yüksek Seçim Ku- | . W«n ?akanı da maddenin lehın-rulunun salâhiyetlerini tahdit eyle- ı ° ” ,,n ” miştir. Bu hususta izahat veren Erim I kendi anlayışını açıkladıktan sonra son sözün Mecliste bulunduğunu söyledi.
Söz alan Tahtakılıç da tasarıyı bir çok noktalardan tenkit ederek Osman Nuri Koniyi destekledi.
Öğleden sonraki oturum
Öğleden sonraki oturumda söz a-lan Fahri Karakaya tasarının lehinde bulunarak muhalefetin tenkitlerinin yerinde olmadığını söyledi. Hulûsi Ural da tasarı lehinde konuştu.
Emin Halim Ergun, seçim emniyetinin daha geniş mânâda anlaşılması lâzımgeldiğini, seçimlerin idaresini yargıçlara vermekle memleket ve vatandaş asayişinin sağlanamayacağını söyledi ve bu hususta hükümetin beyanda bulunmasını istedi.
Cemil Özçağlar tarafından verilen yeterlik önergesinin kabulü ile tasarının tümü üzerindeki konuşmalar nihayet buldu.
Bu sırada Osman Nuri Koni, Nihat Erimin -şahsından bahsetmesini ileri sürerek söz istedi ve kürsüye gelerek Nihat Erimin kendi tenkitlerine cevap vermemesinin şu ihtimallerden ileri geldiğini söyledi:
1— Tenkitlerimi küçük gördü. Fakat bununla Türk ordusunu ve do-layısiyle Türk milletini küçük görmüş oluyor. Bu sözler C. H. P. liler tarafından hiddetle karşılandı. Kapaklar vurulmağa ve gürültüler olmağa başladı: -Böyle lâf olmaz» Sesleri yükseldi. Ali Rıza Esen ve th san Yalçın oturdukları yerden mü-
' de bulundu.
| Abdürrahman Melek de Sadi Irmağı desteklemiş ise de neticede Irmak takririni geri aldığından madde aynen kabul edildi.
Üçüncü madde çok küçük bir değişiklikle kabul edildi.
4 üncü maddenin müzakeresi sırasında Fikri Apaydın, 50 bin kişiye bir Milletvekili seçilmesinin bugünkü memleket şartları bakımından daha iyi olacağını ifade ederek bir de takrir verdi. Fakat bu teklif de reddedilerek madde olduğu gibi 40 bin kişinin bir Miletvekili seçmesi şeklinde ipka edildi.
Sinemalar
Belediye Meclisindekiler bile şikâyet ediyor
Belediye Meclisi, dün saat 17.30 da toplandı. Geçen toplantıya ait tutanak özeti okunduktan sonra üyelerden Rauf Baykan, Celâl Uzel, Remzi Özgören, Ubeyde Elli ve Salih Köklü geçen yılın çalışma raporu hakkında konuktular.
Bu arada şehirdeki sinema fiyatlarının yüksekliğinden şikâyetler oldu. Halkın da hislerine tercüman olduklarını söyleyen üyeler, İstanbul gibi büyük bir şehirde sinema fiyatları en fazla 85 kuruş olduğu
Çivrili köylerinden
D.P. ye akın var
★ (Baştarafı 3 üncüde) Mustafa Çetin.. Aüı
Düzbel köyünden Emin, Mehmet, Osman Arslanlar, Mehmet Akbulut, Mustafa Barut, Süleyman Güzel, Ali Dalkavuk, Mehmet Ali Güngör, Ramazan Karahan, Ahmet Şahan, Ahmet ve Ali Aydemir, İbrahim Şahan, Memi$ Yavuz, Osman Barut, Mustafa ve Mehmet Karahan, Yusuf Acar, İbrahim Akçay, İbrahim Öksüz.
Çandır çiftliğinden Halil İbrahim, Elife, İbrahim, Zeynep, llyas, Koç-kaya, Kerim Göçer. İsa ve Hacer Göçer, Süleyman ve Gülsüm Özer, Mustafa Gültepe, İbrahim, Ali, Ayşe, Hava, İsa, Mustafa, Kâmile. Şahin, İbrahim Demir, Ahmet, Hatice, Cemile Hüsem Kırdı, Ahmet Kırdı, Mehmet, Fatma, Ali, Ayşe, Hava, Dağdelen, Mehmet, Ahmet, Halime, Meryem, Akbulut.
Gökgöl köyünden Keziban Özcan Ana başta olduğu halde Mustafa Karabulut, Musa, Mustafa Arslan, Mustafa Adıgüzel, Hüseyin. Mehmet, Mustafa Akar ve Hacı Karaman, Osman Arıç, Mahmut Osman ve Mus tafa Yılmaz, Eyüp Karaman, Mehmet Ceylan, Kadir Acar, İbrahim Karabulut D. P. kaydolmuşlardır.
halde buradaki sinema fiyatlarının 100 kuruştan aşağı olmayışını üstelik bazı sinemaların «Lüks» sıfatı altında 120 . 125 kuruş gibi fahiş fiyatlar almalarını tenkit ettiler.

Comments (0)