Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi

T.L . sath 2 P O)L 1 TIKA Fİ KİR Ş A N^A T i ; > m*™
İrtica ve Mânası'
I
ağılaştırıldığı, soy-irtica
İnkılâp tâbirinin ba\ suzlaştınldığı bir devirde irtica kelimesinin mâna değiştirmesine şaşılmaz. Garin ol«n şıı ki, sosyal hayatın özüyle değil, dış yüziyle ilgili her üstünkörü değişikliğe, basit bir reform bile sayılamayacak her idari tedbire derhal bir «inkılâp» etiketi yapıştınldığı halde irtica tâbirinin ifade ettiği mâna büsbütün daraltılmış asıl medlulünden uzaklaştırılmıştır. İrtica, şimdiye kadar, inkılâbın veya esaslı sosyal reformların getirdiği müesseseler-! ortadan kaldırmak, inkilâbı doğuran ve besliycn fikirleri, şiarları unutturmak yolunda girişilen mücadeleyi, gerilik kuvvetlerinin mücadelesini ifade ederdi. Dünya edebiyatındaki mânası yine de budur. Fakat bugün bizde yayına hâkim temayül onun bu mânasını unutturmak istikametinde bir yol tutmuştur. Siyasi irticadan bugün hemen hemen hiç bahsedilmiyor. P»u temayüle göre irtica ancak dinde bahis konusudur; irticaın siyasetle ilgisi dinin siyasetle ilgisi dışında tasavvur edilemez. Böyle olmakla beraber bugün dinin nüfuz ve tesirlerini sosyal ve siyasi miiessese-lere serbestçe yaymasına müsaade edilmesi nedense bir irtica sayılmıyor. İrtica bugün sa-
dece diııin ılış yüzünü, şeklini ilgilendiren bazı , kanuni ve idari tedbirlerin ihlâli mânasına geliyor. Gazetelerin iri puntolarla «tehlike işareti» vererek belirttikleri irtica işte bu irticadır.
Milli inkılâbın ana vasimi teşkil eden emperyalizm düşmanlığı bugün kuru bir lâf telâkki ediliyorsa, karşılığı babalarunızın, kardeşlerimizin kaıılariyle ödenmiş olan siyasi ve iktisadi bağımsızlığımız yalıaucdaıa bir buket gibi takdim edilmişse bu bir irtica değildir. Demokrasi dâvasının hakiki kahramanının, Türk işçisinin. Türk köylüsünün hürriyet ve demokrasi haklarından bugün nasibi yojksa, onun nasibi ancak şiddet ve baskı politikasının hedefi olmaksa bu bir irtica değildir. Harlı kundakçılığını, milli ve dini besliyecek her şey rağbette ise, lâyıklık prensipleri unutulmuş, din yeniden mekteplere, üniversiteler1 sokulmuşsa bu bir '(4îca değildir. Fakat, meselâ, kanuni yasaklık lüz kaldırılmadığı için, guneşliksiz bir serpuş aıek, yahut «Tanrı uludur» diyecek yerde , arapçasını söylemek bir irticadır. Bil-.belki bu da bir irticadır. Fakat şüphe :rticaın en büyük tehlikesi, bu veya asında, bu veya şu olayın şeklinde siyasî ve manevî müesseseleriıı a • (Devamı 11 i ıci sayfada)
%
O bJ
O rVı İU O
o e
■r
Harbi Kimler
istiyor?
Üçüncü sıhlfe-de okuyunuz






Yııııaııista uda:
Liberal Parti Lideri Venizelos'un Amerikan büyük elçisinin zoruyla kurmağa çalıştığı hükümet yürümemiş, bu kere kabineyi kurmak yetkisi General Plastiras’a verilmiştir. Plastiras’m kurduğu kabine Tito Yugoslavyasiyle anlaşma zemini hazırlamaktadır.
¥
İngiltercde:
Geçen yaz Kanada denizcileri anlaşmazlığını destckliyerek Londra-daki liman grevini idare eden üç liman işçisinin işçi sendikasından çıkarılmasını protesto maksadfyle 6000 liman işçisi greve başlamışlardır.
Bu durum karşısında hükümet asker kullanarak tahliyeyi yapmağa çalışmaktadır. Londra limanı bu grev yüzünden felce uğramış, gıda maddeleriyle yüklü 89 gemiden 35 inde çalışma tamamen urmuştuı*
İngiliz hükümeti son aylar zarfında Türkiye, Mısır, İran, Irak. Haşimi Ürdün ve Suudi Arabistan'a (mahdut sayıda!) silâh sattığını a-çıklamıştır.
Aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı müsteşarı E. Davies İsrail’e silâh teslimatı hususundaki yasağa devam edildiğini açıklamıştır.

Birleşik Amerikada:
Son maden kömürü işçilerinin grevi işçilerin zaferiyle neticelenmiştir. İşletme sahipleri gündelikleri yüzde yetmiş arttırmayı ve|> işçi tekaüt sandığına yatırılan aida-ta da istihsal edilen kömürün beher tonudan % 10 eklemeyi kabul etmişler ve bu iki hususu belirten uzlaşmayı i m zal am ı şla rdı r.
Holivutta aşağı yukarı bütün film stüdyoları 3 üncü dünya harbi hakkında hayali filmler çevirmektedirler. Stüdyolar filmlerin konularını gayet gizli tutmaktadır.
IloAvard Fast’ın dâvfti:
Dünya çapında bir şöhrete sahip olan romancı Hovard Fast, Mrs. Roosevelt'i Nevyork'da yapılacak bir konserde Robeson'un yanında yer almıya dâvet etmiştir. Bu konser Pcekskill de zenci aleyhtarlarının yaptığı bir nümayişte zarar görenlere yardım için tertip edilmiş bulunuyordu. Mrs. Rooscvelt, Fast’ın dâvetine henüz hiçbir cevap vermemiştir.
Mareaııtoııio’ya karşı cephe:
Evvelce de birçok kere tecrübe edildiği gibi bu yılda Ncvyork’un 18'inci seçim bölgesinde Cumhuriyetçilerle Demokratlar müşterek hareket etmeyi kararlaştırmışlardır. İki partinin bu bölgede birleşmelerinin gayesi İşçi mebuslardan Vito Marcantonio’yu seçtirmemek-tir. İşçilerin bu mücadeleci mebusunu kazandırmamak için bundan önce yapılan teşebbüsler hep boşa çıkmıştır.
Caiiforııia:
California Üniversitesi dokuz aydan beri öğretim üyeleri ve müstahdemlerden sadakat ymıinı toplantıya çalışmaktadır. Geçen ay idareciler 6 oya karşı 12 oyla her
kesin 30 Nisana kadar bu yemini etmesini aksi takdirde istifa ederek çekilmelerini istedi. Bunun üzerine Fakülte öğretim üyeleri topyekûn çekildiler. Öğretim üyeleri bu sa-dakat yemini isteğinin akademik hürrfyrit bnltaladrğım 11 e rî sürerek 1 muhalife karşı 300 oyla herhangi bir zor karşısında derhal istifa etmek kararım aldılar.
raftar olmadıklarını açıkladılar. Mürtecilerin. kışkırttıkları bu çirkin hareketler karşısında Elliot Rooscvelt (Robeson’un konuşmasının işleri karıştırabileceğini > söyledi. Mrs. Roosevelt de Robeson'u dâvet edişinin yanlış anlaşılmış olduğunu ileri sürdü. Bu zaman zarfında boş durmayan bütün terakkiperver unsurlar da kanunî yollara başvurarak Robeson'un konuşturııl-masının teminini istediler. Bu arada Nevyork İşçi mebusu Vito Mar-cantonio, söz hürriyetine bu şekilde tecavüz edilmesinin tahkikini isteyen bir önergeyi Meclise vereceğini bildirdi. Marcantonio büyük sermaye sahipleri radyoyu kendi kârları için bir vasıta olarak kullanamazlar, bu gibi hareketlere asla müsaade etmemeliyiz demiştir.
Arap memleketlerinde:
Kahinde toplanan Arap Birliği Kongresinde Suriyeyi temsil eden heyet erkânından Dr. Mâruf Deva-lıbi bir kaç gün evvel lEl-mısri) gazetesine verdiği bir demeçte: Amerika Arap memleketlerini İsrail’le sulh yapmağa zorlamaktadır. Bu hareket âdeta Arap memleketlerini zorla yahudileştirme ha-reketid’r. Amerikanın bu tazyikin
den kurtulmak için Arap memleketlerinin Sovyetler Birliğiyle bir saldırmazlık paktı imzalamaları lâzımdır demektedir.
ürdtin. bütün Arap memleketlerinin muhalefetine rağmen Filistin Arap bölgesini ilhak etmiştir.
Bu İlk İşinde de Islâm memleketleri enternaayuiıui ı gibi bir Anglo-Amerikan parmağı sezilmektedir. Bu ilhak karşısında Ürdün'ün Arap tedir.
Über Alles i söylemeğe mitingde bulunanları dâvet etmesi büyük karışıklıklara yol açmış, Berlin Şehir Meclisi üyelerinden olan Sosyal Demokratlar protesto makamında toplantıyı terk etmişler, müttefik askeri komutanları da ayağa kalkmamışlardır.
Batı Almanya hükümetinin kazanç vergilerini indirmesine dair olan son kararı müttefik askerî valileri tarafından ı İngiliz - Amerikan - Fransız) protesto edilmiştir. Bu kararın Marşal Plânını zaafa uğrat acağı bildirilmektedir.

Memleketimizde:
23 Nisan Milli Hâkimiyet bayramı kutlulanmış. son Meclis kapanırken geri alınan Af Kanununun bu n illi bayramımız münasebetiyle çıkarılması hususundaki zayıf ihtimaller de tamamen suya düşmüştür.
Set imlere girmeğe hazırlanan C. H P.; D. P.; ve M. P. aday listelerini neşretmişler, bağımsız aday sayıları da her vilâyette gülünç ra-kamlat ı yükselmiştir. Bu üç parti de aralıksız propaganda mitingleri yapmalarına rağmen iktidara geldikleri takdirde ne gibi bir programla memleketi idare decekleri-nı bildimrıemekte ve söz ayağa düşmüş bulunmaktadır.
FRANSADA:
Fransız Kabinesi Fransa Atom Enerjisi Programı Yüksek Komiseri Joliot-Curie’yi bugün vazifesinden azletmeğe -Karar vermiştir. Bu kararın hangi tarihte tatbik mevkiine konulacağı açıklanmamıştır.
BEI.CİKADA:
Kralın memlekete dönmemesini
Birleşik Amerika Akdeniz bölgesinde deniz üsleri teminine çalışmaktadır.
Robeson Itadyuda konuşturulacak mı”
Amiral Sherm ın ve Gc
.■r
n- ral Collins'in son zamanlarda bu bölgede yapmış oldukları cevclânın böyle bir gaye güttüğü söylenmektedir.
Geçen Yıl Nulıun gemisini aramak bahanesiyle Tiirkiyede araştır” Povvel .Ir
malar yapan Doktor Smitlı'in bu yıl da yanın.ı aklığı 12 kişilik bir kafileyle Ağrı ya tırmanacağı bildirilmektedir.
Evening Star gazetesi Birleşik Amerika’nın Siyam’a on milyon dolarlık, Fransız idaresindeki Çin Hindine (Bao-Day hükümetine) on beş milyon dolarlık silâh ve malzeme verdiği bildirilmektedir.
6c volt ılef 'oğlu LllıM İBroadcastlng Co tele-, jogramında Amerikan (atında zencinin rolü-bir konuşma yapmak ler.j Bunşar Nevî ıuokrat Adam Ç. ısissippi mebusu
Mrs. I’.oı ♦ National vizyonlu p siyasî 1ı a; mevzuunda İçin üç kişi seçtiler yurk mebusu De,
Mıssissippi mebusu Cumhuriyetçi Perry Hovvard ve Terakkiperver parti sekreterlerinden Paul Robeson’dır. Böyle bir konuşmanın yapılacağı haberi derhal reak-siyoner basında derin tepkiler uyandırdı. «Journal - American gazetesi böyle bir konuşmanın lüzumsuz olduğunu, Robeson'un konuştıı-rulmamasını istedi. NBC’ııin ileri gelenleri böyle bir konuşmaya ta-

Suriye ve Lübnan başkentlerinde son 15 gün içinde bir takım hâdi-
BpA-
atıl-
seler olmuş, her iki başkentteki rperikân; elçiliklerini» bombalan a mıştır.Muriye Başbakanı Halit Azım Amerikan Orta oğu siyasetinin .İsrhıl lehindeki
devaırt ettiğir
verdiğ® demeç t
Arap âlemindeki luklarâ-yol aç
lıuzursul-
- t
mı ve hu duruni
irde Surîve Eko-
nomi Bakanı Dr. Eldavalibi’nin görüşünün Arap âlemi tarafından benimseneceğinden korkulmaktadır.
¥
Alma ııy ad a:
Batı Almanya Başbakanı Adena-uer’in 18 nisanda Berlinde yaptığı siyasî bir mitingde Nazi Almanya-sınm milli marşı olan Deutschland
istiven Belçika halkı, son günlerde Kralın Van Zeelan vasıtasiyle yap-Bclçikaya dönüp oğlu veli ıhtı tahtına geçirdikten sonra vazgcçceğine dair poletik kavramış ve bu oyuna
ke ta nrtnevrayı alet olmamak için Hristiyan Sosyal
partisi liderinin parlâmento kurmak teşebbüsünü boşa çıkarmıştır.
YUGOSLAVYADA :
Bros Tito yakında Atinaya bi£ çı gönderileceğini ve Yunanis dostane münasebetler kurul
son beyanatlarından birinde miş ve Batı demokrat*' ve İktisadî münasebe
çe gelişmekte olduf kabil komşusu L nıcmleketleriyle kesilmiş olduğunu
2
Harbi Kimler istiyor?
Harpçı basınımız ve dünya barışı
Bütün hazırlıklar bir harbe doğrudur. Bu harbin ününe germek ieiıı bütün dünya milletlerinde bir uyanıklık başlamıştır. İngilte rede, Fransada, Meksİkada, Stokholnıda, 194S deııberi toplanmakta olan Banş Kongreleri, yapılan barış kampanyaları ve nümayişleri insanlığı bu müthiş, bıı muazzam felâketten kurtarmak esasına dayanmaktadır.
Harbi yazırlıyanlar kim olursa olsun, ileri düşünceli, barışı ve millî istiklâllerini seven insanların bu harp hazırlıklarına karşı yalnız ferdi bir müdafaa insiyakı değil, tarihi bir mesuliyetleri vardır.
lığa hürriyet ve saadet vaadeden Birleşmiş Milletler kurumu kendi nizamnamesine aykırı olan bu sömürgeci harbler karşısında kollarını banladı ve seyirci kaldı. Fakat istiklâl savaşına girişmiş bulunan memleketlerde milli kurtuluş hareketleri durmadı. Bu sömürgelerde bir kısım derebeyleri ve Amerikan doları ile satın alınmış hanedan ve idareci zümreler ecnebi sermayesi ile işbirliği yaparak kendi halklarına karşı harbe giriştiler. Onların k ışısınca milletin ekseriyetini teşkil eden:
işçi, entelektüel
Milli Kurtuluş için harbe tiler. ÇiJde olduğu gibi daha bir I çok memleketlerinde
istiklâl mücadeleleri zaferler kaza-’î îî.ık drvam etmektedir.
Müstemleke hâkimiyetini kaybet-
• ılan garp emperyalistleri
1915 de Birleşmiş
dünya mil-
Kendi
Fransanın, Alı i ıa n -nüs-aralarında paylaşan ılaş-
nde-ya-(en-luk-
Haziran
Milletler anlaşması imzalandığı gün bütün
Jetleri artık barışa kavuşacaklarını zannetmişlerdi. Harpten yorsun çıkan milletler için bir III. ncü dünya harbinin düşünülmesi bile tüyler ürpertici biı kâbustu.. Fakat Birleşmiş Milletler anlaşme. inin daha mürekkebi kurumadan emperyalist devletler arasındaki sömürge kavgaları ön plâna çıktı. Daha harb içinde mağlûp
yanın, İtalyanın, Japonyanın ı temlekelerini galipler. Birleşmiş Milletler ar ması ile ki bazı pacaklar gibi göründüler. Gûya di kendilerini idareden âciz old larını iddia ettikleri bazı müstemlekelerin idaresini Mukaddes tröst ismini verdikleri ve Birleşmiş Milletlerin nezareti altında bazı devletlerin idaresine verdiler.
Birleşmiş Milletler anlaşmasının 73 üncü maddesi şöyle diyordu:
Ehalisi kendi kendini idare tam tedbirleri alamı yacak olan
bu müstemlekeler üzeri haklarından fedakârlık
için mil-
letlerin idaresi mesuliyetini üzerine alan ve Birleşmiş Devletler anlaşmasına imza koyan devletler, idarelerinde bulunan milletlerin menfaatlerine hizmet etmeyi taah-|hüt ederler.
topraklarında hür, istiklâ-
line sahip olarak yaşamak için kanlarını dökmekten çekinmiyen müstemleke milletleri, bu hami efendilere vesayet istemediklerini kanlı kıyamlarla bildirdiler. Fakat kurtulmak istemiyenleri ille Ikurta/n görünenler bu millî kurtulu ır:ü( a-delelerine Ingilizler
Endonezya’da: Fransızlar Viet -
Nam’da: İngiliz ve Amerikalılar (,’ın Je. Pasifik adalarında, Afril.ada tiklâl istiyen milletlere karşı haıha giriştiler. Birleşmiş Milletle) in 7.3 üncü maddesinde, taahhüt ı Hakim Bu milletlerin menfaatlerini hizmet bu milletlerin kanlarını dökmekle yerine getirildi.
Kasım 1919 da Birleşmiş M illetler toplantısında sorula ı suallere İngiliz mümessiller ( ( v.j» vermekten çekindiler. Bütün İnsan-
silâhla karşı kovdul
Mala ya ’da; H o landaki; 11
Fransızlar
köylii, tüccar.
bütün
san'atkâr, bir millet devam et-
Asyanm bu
ağır
1 numaralı jurnalci, politikamızın CİN GÖZ RECAİSİ “Ulus,, da vazifesini yapıyor.
Faşizm canavarının memleketimizdeki maruf demagoglarından, 1 numaralı harp kışkırtıcısı, körpe dimağları hırsız - polis dalavereleriyle zehirliyerek kendisine dünyalı k 'tefhı^eaen, ofrol rîne' en z n 7/ kır ve ideolojiler arasında karakteri.le has bir suplesle mekik dokuyan, arabasına bindiğinin düdüğünü çalan, memlektimizde hürriyet ve demokrasinin kurulamaması için elinden
elensabotajı yapan; bu
'.t sığındığı iktidar parti-
ytsız hizmet ve meziyetlerinde^ ötürü dt sığındığı iktidar partisince milletvekilliği adayı olarak gösıeriiniek suretiyle taltif adilen şahsı ı ismini vermeden kim olduğunu anladınız^
20 Nisan sayılı Ulusun köşesindeki kara gömleklinin ' Bakışlar ma, bir göz atanlar 10 parmağında on karası bulunan hu adamdı jurnalcilik ödevini en bayağı iftira zifosları^saçarak nasıl yerine getirmiye çabaladığını tiksinti duyarak görmüşlerdir. Mecnmamızıu aşikâr o. Barışçı gayesini kösteklemiye, onu kirli ve köhne iftira yaygaraları V •7e bogmıya yeltenen bu sunturlu harp kışkırtıcısı sabık Alman ve ye-"ınerikan emperyalizmi avukatı şunu iyi bilmelidir ki, biz memle-ö ve halkımıza zararlı bulduğumuz her şeye karşı savaşmıya ve münakaşa ile meselelerimizi açıklamaya azmetmiş bulunuyo-' '^İralar ve üstü kapaklı lâflarla hakikati ört bas edemez-
'\nun gibi ayak
-er demagog \rine bir göz
türeyenlere rağmen bu ülkede de er geç
faşistlere ilk ve son ihtarımız karanlık atarak susmalarıdır.
BARIŞ
mekte
kurtuluşıi ancak Amerikanın himayesine sığınarak yeni bir harb ha-z.» i.. ı a! ta buldular. İkinci Dünya Harbinden yorgun çıkan Avrupa kapitalistleri memleketlerindeki ik-lisadi buhranları karşılayamıyacak \ idiler. Memleketleri dahi-
lindeki işsizlik, içtimai sefalet karsısında haB| kitlelerinin halkınnıa-larına karşı bir baskı yapmak: mev-rııdivetlerini muhafaza etmek için -uuı.ayuduılarının kanatları altına sığınmaktan başka çare bulamadılar.
Marşal plânı, Avrupayı k ıIkındır-mak bahanesiyle bütün Avrupa milletleri üzerinde Amerikanın hâkimiyetini böylece
■ ffharB
kilde gelişen Aı$r rik ı, harbi sonrası d^B ken elindeki îlâlıj^toklârını ve harb vasıta* iktisaı an!auii9ta(...Bü?İMM istihsalini Avrupa pazarlarına sürerek diinva petrollerine hâkini olmak, ya devleti j nın dünya kurmak için, ranlar içinde yardım elini ne mahiyette anlamak için Street’in çıkardığı kendi gazetesinin mütalâasına bakmak kâfidir. Bu
(Devamı 10 da)
kuracak bir plân olarak oltaya atıldı.
Ktııcı -cıimn Harbinde ısUıumi ve sanayii gorilin emiş hhlşe-
•ede
T

ını
buht jB:ı
köı letmclcTeJ bı.vtik bir
sürüden» ceğirnj
• Tek dpn-namı altında Amerika-üzerinde hâkimiyetini mali ve İktisadî buh-kıvranan Avrupava. uzattı. Bu yardımın bir yardım olduğunu Amerikada


Basını ;tizin, 3 üncü bir dünya harbini körüklemekte yüzde yüz menfaati ol:-n dünya harb kışkırtıcısı monopolcü sermayenin basını ile ağız birliği ettiğine ve hattâ çok kere bu gayretkeşlikte onları geçtiklerine şüphe yoktur.
İnsanlık, harbin, sinesinde açtığı sayısız yaraları hâlâ kapatmıya uğraşırken faştzm’in methiyesi aralıksız olarak bizim gazetelerimizde yapılır.
Nazi canavarlarının ve onların kanlı su(; ortaklarının tüyler ürpertici cinayetleri munis bir eda ile haklı gösterilmeğe çalışılır.
At-m bombasının bir an evvel patlat ılınası öğütleri sadece bizim suntlırlu harb kışkırtıcısı baş-yazar ve y. zarlarımız tarafından verilir.
Kûm ularımızla arayı bozacak ha-berleı deta ıcad ve baş sayfalarda en bi yük puntolarla ilân edilir.
Ge im zorluğu, vergilerin
yükü altında bunalmış bulunan halkımızın göz açmasına meydan vermemek için sürekli bir dış tehlikeden bahsedilir. Bütün sömürgeci, aksi i ınkilâpçı, halk düşmanı hareketle: öğültir, göklere çıkarılır.
Yabancı basında çıkan ne kadar nıürt cı. harpçı, arabozucıı neşriyat ve h ber varsa yalnız onlar akset-tiriljj Basınımızda; muvafığı, muhalifi >1 ıhil, dünya halklarının barış isteğinden; insanların, milletlerin kardı şlığinden bahseden tek bir satıra i rastlamak mümkün değildir. Yıllat d m beri bu harb kışkırtıcısı basın ve yayınımız öylesine bu konuyu p ıinaklarına dolamışlardır ki, dünyanın başka taraflarında barışı kurm ık yolunda milyonlarca insanın bit araya gelerek müşterek bir cephe kuımuş bulunduğundan habe-ri oluııyan halkımızı, harbin insanlar i( ın tabiî bir şey olduğu yolundaki faşist efsanesine âdeta inandırmışlardır.
Meyd.mda olan bir şey varsa o da bütün dünya halkları gibi bizim halkımızın da harb istemediği ve çoğu kısım lan orta çağdaki bakımsız hali ile duran yurdumuzu imar ve yaşatma seviyemizi i sİ âh etmeyi arzuladığıdır*
Halkın bu mutlak barış isteğine karşılık basın ve radyo yayınlarımızın aşırı harb kışkırtıcılığı da gösteriyorki bizdeki neşir vasıtalarının hemen hepsi milletin öz menfaatlerini temsilden çok uzaktır. Dünya milletleri bir barışın bu uğurda barışçı bir ne barışın, asi olduğunu zararlı, harpçi racak bir teşekküle şiddetle ihtiyacımız vardır.
temsilden çok
arasında sürekli kurulacağına inanan ve çalışan hakikî halkçı ve basına ve halk kitleleri-medeniyetin devamı için anlatacak ve onları telkinlerden kurta-
F. SAFFET

Habeas corpus ad subjeciendum (*)
aha çocuktum. Fakat insan çocukken de şiirden hoşlanabilir. Ben de şiirden hoşlanan bir çocuktum. İnsanoğlu'nun 2000 senelik çilesini, aşkını ve kahramanlığını iş-liyen her mısra içimde yıldız-yıldız çakardı. Günün birinde bir kütüphanemde bir şiir keşfettim: «Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımel-leri...» Bu şiir o günedek işittiğim seslerden başka bir sesle, başka, bıı solukla doluydu. Burada, daiıa yeni, daha sağlam örülmüş örgüleri daha câzip sözler vardı. İmza: Nâzım Hikmet! Kimdi bu Nâzım Hikmet? Ben bütün büyük şairleri, ve onların bütün eserlerini tanımakla övünen güzel şiirler meraklısı çocuk Nâzım Hikmet"i tanımıyordum. Halbuki o ne kadar büyüktü! Sordum: Kimisi manalı - manalı başını salladı, kimisi omuzlarını kaldırdı: en cessu-ru: Hapiste, dedi. 28 seneye mah-
kûm edildi.
D
var: Hepimi-biz onu tayin
Nâzım Hikmet'i sevmek kolay değildir. Çünkü: Onu sevmek bir vatanı sevmek gibidir: Kendisini müdafaa etmelisiniz. Onun için çarpışmalısınız. Onu hissetmeli, yaşamalısınız. Sevmek biraz da anlamak demek değil mı? Anlamak için de tanımak lâzım. Neyle tanıyacaksın? Nâzım Hikmet'in kitapları yoktu: Toplatılmıştı. Nâzım Hikmet antolojilerden, edebiyat kitaplarından silinmişti. Nâzım Hikm( t’i ga-zetciler. yazarlar, aktörler şairler ve büyük halk hatırlıyor ve en korkuncu hatırlamaz görünüyordu. Sanki ortada kendisinden bahsedilmekten korkulan bir ölü mevcuttu. Ama ben. herşeye rağmen, y işli bir dostun kütüphanesinden, yahut da bencileyin meraklı başka bir nın sfarı-defterinden Nâzım Hikmeti meçhul ve muazzam bir kıt'a gibi adım-adım keşfediyordum. Kartal kanatlı süvariler ışıkta yaldızlanan kanatlarını çarpıyorlardı. Toprak bakır, gök bakırdı. Dağ-başl ı-rının kalın sesli sipahileri güneşin boynunu vurup kanını göle akıtmışlardı. Öte yanda kalın damarlı ellerini uzaklara kaldırmış insani haykırmıyorlardı. Makina, türbin motor çalkantıları içindeydim. Duydum ki Mustafa huruç eylemişti. Sonra sokaklardan kimsesiz köylülerin, kimselerin koştuğunu duydum: Rivayet eylediler.
Okuduğum her mısra benim için yeni ve muhteşemdi. Yalnız yeni ve muhteşem değildi, üstelik şaşılacak derecede canlı, cıvıl-cıvıl ve heye-can-vericiydi. Seneler geçtiler. Seneler geçer zaten. Seneler durmayacak kadar insafsız ve ukalâdırlar.
0
i
Ben büyüdüm. Ben de şiirler yazdım. Benim şiirlerim de kendi kaderleri ve Slın-ter'leri ile ortalıkta
a gönler-Bur-
ını
ibi
n şiirle tflın-Wı
göründüler: Günîr tanım çıktı. Kita mek istedim. Peki sı Ce^Bvi.» Ya bütün mısraların ateş aldığını hissettim.| O hâlıî h piste i Ât.
2.
misali -dört-başı-mâmur büyük sanatçı var. Bu lâfıma nokta koyun: Nâzım Hikmet'in mimarisi sağın-
a a
iğim Imağnezy
ner be bet
nde

Koni'nin tepesinde o zi o tayin ediyor, ve ediyoruz. Genç nesil Nâzım Hikmet'i daha da büyülten, on ı sahici bir değer kazandıran mevcut tekâmül halinde bir vakıadır.
Yalnız söyleyişi değil tabii. Söylediği şeyler de başlı-başına yeni ve mühim. Bırakın şimdi o kolayca kirletme ve karalama yolunu. Artık herşey bütün çıplaklığı ile meydan-dadıı Bugün bile, hâlâ orta-çağ karanlığı içinde olduğunu cümlemizin
hem de utanarak kabul ettiği Gâzi Anadolu'muzun yürekler acısı hâlini ilk tesbit eden o muydu yoksa h‘ erciler mi? Hani şimdi herbıri kimi meb’us kimi rahmetli olan tatlı-sıı-ronıantiği hececiler mi? Halkın geleceğe olan, iyi ve aydınlık pimlere olan arzu ve inancını kını haykırıyordu? Nâzım, Türk şiirine eksiksiz noksansız, hizası hizasına bir eşyayı görüş tarzı, insanı ve âlemi kavrayış tarzı getirmiştir. Hattâ daha iddialı olarak denebilir ki. yeni görüş imkânları, yeni görüş usulleri için köprü-baş-ları a« ıp geçmiştir.
Halbuki biz ne yaptık? Hiç de-Cils( üç nesil ondan bahsedildiğini işitr eri. Kitapları ve mısraları suç sayıldı. Ölmüş olsaydı bile bu kadar korkunç bir siikfıt içine gömii-lemezdi. Yaşıyordu. Bursa Kalesi’n-de, Çin'den Alaska'ya ve ümit Bur-nu'ndan İspanya'ya kadar bütün /»
dünyayı dostlan ve düşmanlarıyla iliklerinde hisseden bir anten gibi yaşıyordu. Biz susuyorduk. Dilsiz ve akılsız taşlar, mapushane duvarları ve biz susuyorduk.
3.
Işıksız bit Şubat akşamı bir şair dostum bana fransızca bir dergi verdi Şaşırdım ve sevindim. Bi-duvarların arkasında
an ötekiden berisinden ZNn kalın
bakılma bakılsın göz- boğmak istediğimiz muhteşem âle-*^L*acak bir hey- f
\ \ /'
geveler içinde fer?
• hendeseyi, bir aruz
hattâ daha kabadayS-
hendeseMni bir Ja-
terimize ir.
değil. büyük-irilisi-ufaklısı Kimisi yol-iistü'nde bir taşıdır, kimisi dağlar ba-durak. Kimisinin soluğu ah dedi mi dağlar kimisinin bileği
taklar zorlu-karşı Lâkin
Yalnız sanatçının sanatçı’nın da olur.
kilometre şmda bir sağlamdır dayanmaz;
dur, Zaloğiu Rüstem gelse koyamaz. Bu şiirde de böyle, bir de ne yanından baksan bir başka türlü heybetli görülen yapılar
THpyıllarca (•evelenmiş hendesesini e âsi bîr vez
nardağ gümbürtüsü ile silip süpüren kimdir? 1920'lerden bu yana, kendi insicamını her mısraı ile kendi yaratmak yolunda olan serbest söyleyişli bir şiir, yeni bir türk şiiri filizlenmişse bunun tohumunu atan kimdir? Onun bazı-bazı yüksek bir cavlan nağrası halinde savrulan, bazı-bazı cöngliller gibi uğuldayan uzunlu-kısalı satırlarını hatırlar mısınız? Şiirimize taptaze ve dipdiri bir mikyas koyan o'dur.
rin akisleri Paris'e vurmuştu bile: layat ından bahseden iki satır. Dalla Türkiye’de bile neşredilmemiş nihaileri. İstiklâl Savaşı Destanı’n-dan birkaç parça. Nâzım Hikmet fransızca olarak da yıkılmıyacak kadar heybetli ve büyüktür. Eh’' fransızlar da anladılar. Gün ki Nâzım Hikmet, Sartre'm r elinden Şair Aragon'un^ u»’*' kadar her yerden ale-mağa durdu. Yabancı’ in. türk lıalkı'nın v talihsizliğinin şai
*
ıl) Hapsettiğin nı vereceksin.
Dünya Basınında Nâzım
Dünyanın sanat sever aydınları Nâzım Hikmet*in serbest bırakılmasını istiyor
FRANSADA:
AMERİRA BASININDAN:
13 yıldanberi hapiste çürüyen ve bu yüzden vahini bir kalp hastalığına yakalanmış olan büyük Türk Şairi Nâzım Hikmet, hükümetin Meclise getirdiği Af Kanununun geri alınması üzerine 8 nisandan itibaren açlık grevi yapmağa karar vermiştir.
Nâzım Hikmet'i Kurtarma Komitesinin teşebbüsü üzerine aşağıdaki telgraf gönderilmiştir.
Amerikada çıkan Daily Worker gazetesinin 11 Nisan 1950 tarihli nüshasında Türkiyenin en büyük şairi tehlikede' başlıklı bir yazıda N. H. in serbest bırakılması için gerekli teşebbüslere girişilmesini ve devamlı protestolarda bulunulmasını istemektedir.
Dünyanın en tuhaf mahlûku
Akrep gibisin kardeşim
Korkak bir karanlık içindesin
akrep gibisin.
Serçe gibisin kardeşim
«Size karşı yapılan bıı gayri insani muameleden son derece nefret eder, kardeşçe sempatilerimizi sunar ve sizi destekli-yeeeğimizi temin ederiz.»
İmzalar:
Aragon, A.vioti, Pierre Akrabam, Georges Besson, Jaııine, Bouissounouse, Albert Cossery, Pierre Courtade, Francis Cre-mieux, Pierre I)aix, Paul Elu-ard, Staııislas Fıımet, Pierre Gamam, Grandrey - Rety, Ja-cqııes Gaueheron, Guillevic, Paul Jaıııati, Renaud de Joııve-nel, Jean Kanapa, Andre Ked-ros, Rene Lacote, Pierre; de Massot, Jean Marcenac, Claude Morgan, Leoıı Moussinac, Hen-ri Mallıerbe, Martin - Chauflier, Vladimir Pozner, Georges Sa-doul, Sinıone Tery, Elsa Triolet, Triston Tzara, Andree Vioİlis Antonina Vallentin, Loııis de Villefosse, Andre Wurnıser.
Bu sempati tezahürüne katılmak isteyen bütün medenî cesaret sahibi kimseler protestolarını aşağıdaki adrese göndermelidirler:
Türkiye elçiliği 17, sue Bre-toıı (XVe)
(22 nisan tarihli Cumhuriyet-tCUl) i
Nevyork 21 (A. P.) — 10 erkek ve kadı.ı bugün, bir Türk hapisanesin-de açhk grevi yapmakta olduğunu ileri sürdükleri Türk şairi Nâzım Hikmet’i. tahliyesi lehinde Nev-york'taki Türk konsolosluğu önünde gösteriler yapmışlardır.
Grupun lideri. «Masses and Ma-instream» (Yığınlar ve ana cereyan) aylık dergisinin başyazarı Samuei Sillel’dir.
BARIŞ :
Adı geçen (Yığınlar ve ana cereyan) adlı demokrat Amerika mecmuası Mart sayısında Nâzım Hikmet’te ı geniş ölçüde bahsetmiş ve şiirlerinden tercümeler vermiştir. A. P. nin hâdisenin azametini küçültmek için, Nevyork gibi bir şehrin caddelerinden birinde yapılan gösteriyi on kişiye indirmek gayretkeşliği de ne kadar gülünç kaçıyor.
Nâzım Hikmet'i Fransada tanıtmağa çalışmaktan şeref duyan ve onun haksız olarak hapiste bırakılmasına karşı protestolarda bulunan Fransız Yazıcıları Milli Komitesi: Tristan Tzara’nm başkanlık ettiği *Nâzım Hikmet’i Kurtarma Komitesi* nin, şairin derhal serbest bırakılması yolundaki teşebbüsüne iştirak etmektedir.
= ★ =
İstanbul Y üksek Tahsil Gençlik Derııeği’nin son hâdiseler münasebetiyle yayınladığı beyannameyi aynen veriyoruz:
19 4 1950 trürtü top’ınân Defrn^î-miz Yönetim Kurulu, son günlerde memleket efkârını meşgul eden Nâzım Hikmetin affı meselesi hakkında ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın ölümü dolajpsiyle yapılan irtica gösterileri karşısında bir ço be teşt-İffetlileri tarafından nan beyannamelerin dlayl

Serçenin telâşı içindesin
Midye gibisin kardeşim
Midye gibi kapalı, rahat
Ve sönmüş bir yanardağ gibi korkunçsun kardeşim
Bir değil, beş değil, milyonlarcasm
Koyun gibisin kardeşim
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılırsın hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye:
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani
Hani şu derya içinde olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahatin senin
Demeye dilim varmıyor ama
Kabahatin çoğu senin kardeşim
“feTfi'TîtîdöYt tcbrtTt eder vo bu
iğrenç isnattan tenzih ederiz.
NÂZIM HİKMET
liğin ilgisi yoktur. Gerek Millî Türk Talebe Birliğinin, gerek İstanbul Üniversitesi Talebe Birliğinin bu hareketlerle ilgileri olmadığı yolundaki beyannameleri zevahiri kurtarma gayretkeşliğidir. Derneğimiz şimdiye kadar hiçbir ileri hareketi desteklemeyen mezkûr teşekküllerin bu hareketin payları »der.
2 — Adaletle beraber olan aydın-Innmızın ğnflet ve şaşkınlık halinde olduğunu iddia edenler adaletten hoşlanmayan, hürriyet ve demokrasi yolunda kendilerine düşen ödevi anlayaftayanak kadar gaflet ve şaş-KinlıkOçinde1 buluuftnlardır. Derneğimiz ileri fikir ve hareketleri destekleyen aydınlarımıza, sevgilerini sunarl W J
ıakkın- 3 -Gençliğin gerçek1^ menfaat le-u tuk-' Hm tem gil etmek şerefi, nizamnamesinde Birleşmiş Mîlletler İnsan Hakları Beyanamesini benimseyen t Her türlü geri fikir ve hareketlere karşı savaşan! derneğimize aittir. Bu sebeple derneğimiz, gayelerinin Millî Türk Talebe Birliği Edebiyat Fakültesi Derneği idarecilerinin düşünce ve gayeleriyle (taban tabana zıt! oluşu ile iftihar eder.
4 — Mareşal'in ölümünden faydalanılarak yapılan irtica hareketleriyle yalnız hür ve inkiiâpçı ■ en :-
objek-
rafındı
" n | tif olarak|_aksettirıuediğini kuyde-
sorumluluğunda
olduğunu halk oyuna ilân
er. Milli iyat Fa ydınlann a kullan
ili eder. Bu meselelerdeki* görüşlerini halk oyu önünde açıklamayı vazife bilir.
1 Nâzım Ilikmet’in mahkûmiyetinin kanuna uygunsuzluğu memleketimizde ve bütün dünyada açıkçı bilinmektedir. Nâzım Hikmet in kurtarılması için imza toplayan ve imza atan talebelere 'Kandırılmış' diyenler bizzat mürteci unsurlar veya bunlar tarafından kandırılmış zavallılardır. Aydın gençliği bu ha-
irk Talebe Birliği Ede esi Derneğinin gençlik, ve derneğimiz hakkın kil
ça liîaıu
Genel Sekreter
V. ÖZCÜNER
X düzeltme ■
^ACARİSTANDA
caristanda yapılan Demokrat çular Milletlerarası Federas-**"resinde alınan bir karar nsettin Giinaltay’a tel-"• iştir. Bunda Nâzım iği açlık grevinden belirtilmekte ve mevkuf tutulma-'ktedir.
X Geçen savımızda ölümünü X teessürle bildirdiğimiz büyük v antifaşist Alman romancısı V Heinrich Maıın’ın şaheserinden a bahsederken adını yanlışlıkla Mevzu okırak kaydetmiştik.
Ş ÖzürMiler ve bu şaheserin ha-
X kiki adının Der Untertaıı -Tabı olduğunu belirtiriz.
W

milletleri
i
20 Nisan Dünya barışı için önemli bir tarihtir
20 nisan tarihi, barış taraftan olan dünya halkları için hayatî önemi haiz bir tarihtir. Çünkü 20 nisan 1949 da barışa susamış olan dünya halkları binlerce temsilcileri vasıta-siyle Pariste ilk olarak Dünya Barış Taraftarları Kongresbni topladılar ve metnini geçen sayımızda verdiğimiz meşhur beyannameyi kaleme aldılar. Q tarihten buyana tam bir yıl gibi kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen Barış uğrunda savaş o-lanca hıziyle devam etti. Halkların barışı kurmak için giriştikleri mücadeleye yer yüzünün bütün iyi niyetli insanları; milyonlarca işçi, milyonlar ve milyarlarca kadın ve genç aktif o-larak katıldılar. Son olarak «Dünya Barış Taraftarlara Daimî Komitesinin Stokholm’de — atom bombasının harb silâhı olarak kullanılmasının katî o-larak yasak edilmesine dair — kaleme aldıkları 2 çağrının altına imzalarını atmaları için bütün dünya milletlerine baş vuruldu. Bu imza kampanyası şimdiye kadar görülmemiş bir hızla ve verimlilikle devam etmektedir.
İtalyada 60 muhtelif taşra Belediyesi çevrelerinde kitle halinde imzalamalar devam e-diyor.
Batı Almanyada imza kampanyası işçiler, san’atkârlar ve muhtelif meslek sahipleri arasında gittikçe genişlemektedir. Bulgaristanda durum aynıdır.
Brezilyada Stokholm çağrı-
ve mecmuamızın ilk yayınladığımız iki imza toplama kam-katılmayı karar al-
nın bitiminde Dünya Demokrat Kadınları Federasyonu. Dünya Barış Taraftarları Komitesinin Stokholmde karar altına aldığı sayısında çağrı için panyasına
tına almışlardır.
Dünya Demokrat Kadınlar Federasyonu halen 60 ülkenin demokrat kadınlarını temsil etmekti dir.
Dünya Demokrat Gençlik Federasyonu da son kongresinde atom silâhlarının yasak edilmesine dair olaıı Dünya Barış Taraftarları Stokholm çağrılarına imza toplamayı kararlaştırdıklarını bildirmiştir.
Kaııadada son günlerde Kanada Barış Taraftarları Birliği büyük bir gösteri yapmıştır. Viııııipek Şehri caddelerinde Stokholm Barış Taraftarları Komitesinin atom silâhının yasak edilmesine dair olan çağrıları için imza toplama faaliyeti bütün hızıyla devam etmiştir.
Lübnan’da Barış Taraftarları, köylüler, memur ve aydınlar arasında geniş ölçüde imza toplamaktadırlar. Lübnan parlâmentosuna Lübnan Barış Taraftarları Birliği 4000 imzalı bir mektup göndermiş ve Sto.k.: lıolm çağrısının tahakkukunu istemiştir.
Birleşik Amerikada: Kadınla BırngL âzalar^Duyuk sayı-Bk imza toplıyarak „ato.m_sKâ^. hinin yasak edilmesi için Ame-sınm altına imza koyaıılai* "Bd- rîlnıır baş vurmuş-*
yuna artmaktadır. lardır.
Fransada Roen Ville şehrin- Kenterböri baş piskopozu
de atom silâhlarının yasak edjl- Hevverile Gohnson Sıdney'de meşine dair olan Dünya Barı.-? büyük bir amele kitlesine vap-Taraftarları Daimî Konlitesi» tığı kokuşmada Dünya Barış nın çağrışma şehrin hemen bii? Taraftarları Kongresini destek1


tün sakinleri imzalarını koyO muşlardır. Meselâ bu şehirdeki 154 apartmandan 151 i ve 30 daireli büyük bir apartmandan evde bulunan 25 dairedeki insanlar çağırıyı imzalamışlardır.
Stutgart’da memurlar, işletme mensupları, işçiler, teknisyenler, mühendisler Stokholm çağrılarını imza etmişlerdir.
Helsinkide toplanan Dünya Demokrat Kadınları Federasyonu toplantılarına 20 nisanda son vermiş ve İzlanda ve Hindistan Demokrat Kadınlar Birliği bu toplantıda federasyona dahil olmuşlardır. Toplantı-
lemelenini ve Avustralya’nın A-tom silâhının yasakı edilmesi kampanyasındajhktif bir rol oynamasını söylemiştir.
Dünya Gençlik Federasyonunun son çağrısı Fransada büyük bri alâkayla karşılanmıştır. Fransız genç erkek ve kızları köy köy dolaşıp, tren yollarında, istasyonlarda durup Dünya Gençlik Federasyonunun desteklediği Dünya Barış Taraftarları Daimî Komitesinin Stokholm toplantısında kaleme aldığı atom silâhının yasak edilmesine dair çağaların altına imza toplamaktadırlar.

Dünya Barış Kong
*
Dünya Barış Kongresi, aşağıdaki üyelerden müteşekkil bir Daimî Komite seçmiştir:
FRANSA: Frederie Joliot - Curie (Atom Enerjisi Fransa Yüksek Komiseri) Prof, irene Joliot - Curie (Nobel mükâfatı almıştır), Loııis Aragon (yazar), Mme. Eugenie Cotton (Milletlerarası Demokrat Kadınlar Federasyonu Başkanı), Guy de Boyssoıı (Dünya Demokrat Gençlik Federasyonu Başkanı), Pablo Pieasso (artist), Louis Saillant (Dünya Sendikalar Federasyonu genel sekreteri), Rahip Jean Boulier, Laııreııt Casanova (Milletvekili), Yves Farge (eski bir Bakan), Jean Laffitte (Yazar), Alain Le Leap (Genel İş Konfederasyonu genel sekreteri), Marie - Claude, Vaillant - Coutier (Milletlerarası Demokrat Kadınlar Federasyonu Genel sekreteri), Eııımauuei d’Astier de La Vigerie (Milletvekili), Fran-çoise Leclercq (Fransız Kadınlar Birliği Maden İşçisi) Fernando Clavo (Köylü).
BİRLEŞİK DEVLETLER: O. John Prof. W. Du Bois (Tarihçi), Albert Kalın A. VV. Moulton, Paul Robeson (şarkıcı), Hovvard Fast (yazar), Donald Henderson (Trade union lideri), Dr. Gene VVeltfich (Coloıııbia Üniversitesi profesörü);
BÜYÜK BRİTANYA: Prof. J. D. Bernal, M. P.; I). N. Pritt (Avukat), J. G. Crovvther (Yazar), Dr. Hevlett Johnson (Canterbury Başpiskoposu), R. Berch (İşçi), Marie Pritt, K. Zilliacus, M. P., Nora Wooster (Fizikçi), Mrs. E. Ailen, John Wood (maden işçisi), J. Plattd - Mills, M. P.;
S. S. C. B. : Alexander Fadeyev (yazar), Alexander Kor-ııeiclıuk (jazar), Wanda Wassilewska (muharrir), İlya Eren-bıırg (yazar), Zinaida Gagariııa (Sovyet Kadınları Anti-faşist Komitesi üyesi), Lyubov Kosıııodemyanskaya (öğretmen), AIewei Maresyev (pilot), Pavel Shelakhin (Maden İşçileri Trade uııionu Merkez Komitesi sekreteri), Metropoliten Niko-lai.
ÇİN: Prof. Kuo Mo-Jo (Tarihçi), Prof. Ma Ying-chu (İktisatçı), Lıı Ningyi (Çin İşçiler Birliği Başkan Yardımcısı), Emi llsiao (Şair);
İTALYA: Pietro Nenni (Milletvekili), Einaudi (yazar), Prof. Ambrogio Doııiııi, Renato Guttuso (ressam), Titto Rul-lo (Şarkıcı), Fenıaııdo Santi (İtalya Genel İşçi Konfederasyonu sekreteri), Giulio Cerreti (İtalya Kooperatifler Birliği Başkanı), Marta - Maddaleııa Rossi (İtalyan Kadınlar Birliği Başkanı), Emilio Sereni (Senatör), Guido Miglioli (Ziraatçi-ler Birliği Başkanı), Adda Alessandrini (Hıristiyan Barış Hareketi), Dr. Âmedeo (Güney Demokrat Cephesi Sekreteri), Mme. Pisaııo (Köylü).
AFRİKA: Gabriel d’Arboussier (Afrika Demokrat Birliği Genel sekreteri), Guy Abbas (Dakar Trade union Federasyonu Genel sekreteri).
ARNAVFTLLK: Manol Koııomi (İlimler Enstitüsü Baş-kam).
CEZAİR: Abder - Khaman Buchama (Mimar). A
ALMANYA: Otto Nuschke (Almanya Halk Meclisi r kanı), Alexander Abusclı (Yazar), Fritz Basel (Saar mentosu üyesi), Heinriclı Filik (Dok işçisi), Anna 4 (Muharrir). «
ARJANTİN: Dr. Julio L. Peluffo, Gerard*
Sekreteri), Ailen
Rogge (Avukat), (Gazeteci), Rahip

ı I
> (
Batı Almanyada Auhen şehrinde Barış Taraftarları Komitesi kurulmuştur. Amerikan işgal bölgesindeki Reitinger, Mnnheim ve Nurenbprg'de Pn-
r
rış Taraftarları panyası har inektedir.
Bütün ü* nişven ve
Savunuyor
esi Daimi Komitesi
(Lüb-
AVUSTURALYA: Noel Couııihal (Ressam);
BELÇİKA: Brunfaut (Belçika Kadınlar Birliği Sekreteri)
BREZİLYA: .Jorge Amado (yazar), II. Prado, Prof. Paulo Fonseea;
BULGARİSTAN: Prof. Ludınil Stoyanov;
KANADA: James Endicott (Yazar);
ŞİLİ: Pablo Neruda (Şair).
KORE: Han Ser Ya (Yazar), Pak Den Ai;
KÜBA: Juan Marinello (yazar);
DANİMARKA: Martin Andersoıı Nexö (yazar), Edvard Heinberg (Mimar), A. Olsen;
İSPANYA: Jose Giral (Sabık Başbakan), Manuel San-ehez Argas (Mimar),
FİNLANDİYA: Vaino Meltti (Vali).
YUNANİSTAN: M. Axioti (Muharrir);
GUATEMALA: Jose - Manuel Fortuny (Gazeteci) MACARİSTAN: Erdei, GyÖrgy Lukacs (Yazar);
HOLLANDA: Ric Lips Odinot, Marcus Bakker (Hollanda Genel Gençlik Birlikleri başkanı);
HİNDİSTAN: Slıelvankar;
ENDONEZYA: Dr. Pratomo (Gazeteci);
IRAK: Dr. Joseplı Mastane;
İRAN: Iscanderi (Sabık Bakan);
İRLANDA: Hilda Verlin;
LÜBNAN: Antoine Tabet (Mimar), Mustafa el-Ariss
nan İsçiler ve Müstahdemler Trade Union Federasyonu başkanı).
LUKSENBURG: Prof. Edmond Reuter;
MADAGASKAR: Razakarivoııi (Ekonomik konsey üyesi) MEKSİKA: General Cardenas, Lombardo Toledano (Lâtin Amerika İs Konfederasyonu başkam);
MOĞOLİSTAN HALK CUMHURİYETİ: Zhargal Salkhaın (İlim Komitesi üyesi);
NORVEÇ: Prof. Mimi Sverdrup - Lundeıı, Peder Vestad (Trade Union başkanı);
POLONYA: Jerfy Borejsa (Polonya Barış Taraftarları Komitesi Genel sekreteri), Tadeıısz Cvvik (Trade Unionlar Merkez Komitesi genel sekreteri), Irena Şztachdska (Polonya Kadınlar Birliği Başkanı), Prof. Dembowski:
ROMANYA: Mihail Şadoveanu (yazar), Prof Florica Me-zincescu, C. Lepadatıı (demiryolu isçisi);
İSVEÇ: Dr. Nils Silfverskiökl;
İSVİÇRE: Prof. Andrc Boıınard;
ÇEKOSLOVAKYA: Jan Mukarovsky (Charles Üniversitesi rektörü), A. Hodinevâ Spurııâ (Millet Meclisi Başkan yardımcısı), Russik (Maden işçisij;
TRANSVAL: D. Bilekle (Trade union başkanı), TRİESTE: Atto Brauıı (Mühendis);
TUNUS: Nuri Boudali (Trade Union başkanı); URUGUAY: Julia Arevalo (Senatör);
VENEZÜELLA: Miguel Otero Silva (Gazeteci); VİETNAM: Panı Ui Tong (Şair);
r YUGOSLAVYA: Prof. Josip Vidmar.
İLLETLERARASI TALEBE BİRLİĞİ: Josef Grohman; LLETLERARASI GAETECİLER BİRLİĞİ: Jiri Hro-
E’den: Hiç kimse yok.


r
iy. İngiliz işgal
-ş komiteleri
telif şehir-\n Kenter-
böri baş piskopozu ve Dünya Barış Taraftarları Daimî Komitesi İngiliz üyesi H. Gohson son söylediği bir nutukta: «Harbi koparmak isteyenler; biz Barış
Taraftarları bir milyon imzayla karşılarına çıktığımız zaman titreyecekler, 10 milyon imzayla çıkarsak şaşkına dönecek, 100 milyonla çıktığımız takdirde bozguna uğrayacaklardır» demiştir.
f
Fransada:
Milletler arası Sanat ve Barış sergis 15 nisanda Lyon'da açılıyor. Barış yolunda yürüyen bütün sanatkârlar eserleriyle bu sergiye iştirak etmektedirler.
Terakkiperver partinin kongresinde alınan kararlar
Terakkiperver Parti Şikago-da yaptığı kongreden barışı temin etmek için şu kararlan almıştır:
1 — Terakkiperver partinin bütün üyelerini vazifeye davet ediyoruz. Cumhurbaşkanına, Dışişleri Bakanı Acheson’a, Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı Conally’e, kendi bölgenizdeki senatör ve mebuslara, hidrojen ve atom bombalarının kanun dışı edilmesi ve Rusya ile barış müzakerelerine girişilmesi hususunda mektuplar yazınız.
2 —. Kitle halinde imha eden silâhlarla
beraber hidrojen
fcombasının da yasak edilmesini isleyen diğer bütün mahalli te-kilâtlaı la işbirliği yapılmalıdır.
3 — Bu teşekküllerle birlikte, bugünkü programın tehlikelerini gösteren ve bir barış programı tatbik edilmesini isteyen konferanslar, toplantılar tertip etmek, istidalar hazırlamak her parti teşkilâtının vazifesidir.
4 — Bu gaye uğrunda çalışmak isteyen dinî teşekküllerle, zenci gençliğiyle, kadınlar birliğiyle ve her cins barışsever halkla her yerde işbirliği yapılmalı Ve bu gruplara yardım e-dilmelidir.
Barış mücadelesi
karşı geniş girişil-
hazırlıklarına her tarafında, mücadelesine Paris’de, Londra’da,
memle-
harb hazırlıklarına nihayet vermek.
3 — Müstemlekelerde harbeden milletlerin askerlerini geri çekmesi. Malaya’dan, Afrika'dan, Orta şarktan, Endonezya-dan, Vietnam’dan çekilip bu mil letlerir. müstakil bir surette kendi kendilerini idare etmelerine, hür ve müdaheleden beri yaşamalarına imkân vermek; emperyalizme son vermek.
$ — Harb hazırlıklarına sar-fedilen paralarla, halkın geçim kabiliyetlerini yükseltmek, ikti-dünya sadî kalkınmasına imkân bırak--__________
inm feshi,
Harb
dünyanın bir sulh miştir. Stokhoim'de ve diğer
ketlerde toydanan sulh kongrelerine milyonlarla insan iştirak etmiş, mümessillerini gönder-miştir. Bu koııgrelerde istenen şeyler şunlardır:
1 — Atlantik p
Birleşmiş Milletler ve dört büyükler anlaşmasına dönmek.
2 — Amerika’nın anlaşmalar hilâfına Avrupa ve Asya’da tuttuğu askerlerin memleketlerine
.dönmesi; Amerika’nın (’
Marşal Plânına, ma T
Barış kuvvetleri
kuvvetleri 1939 çok daha kuv-
hâkimiyetine,
Bugün barış da olduğundan vetlidir. Bütün demokratik milletlerin mümessillerini, tecavü-zî harpten nefret eden bütün barışsever insanları birleştiren barış konferansları ile barış mücadelesini organize etmişlerdir.
Paris ve Prag konferanslarında nisan 1949 da 72 milleti temsil eden 600 mümessil bulunmuş «Harpçileri barışa mecbur etmek» formülünü ortaya atmışlardır. Bu kongrelere 80 milyon âzası olan Dünya Kadınlar Konfederasyonu, 60 milyon
âzası olan Dünya Gençler Birliği mümessiller gönderdiği gibi, bütün dünya sendikaları, ve işçi mümessilleri iştirak etmişlerdir. Dünyayı üçüncü bir dünya harbinden kurtarmak için girişilmiş olan bu barış mücadelesi, insanlığın muazzam bir felâketten, görülmemiş bir yıkılıştan kurtarmak gibi bir gaye güttüğü için barış taraftarları her gün bir az daha artmakta ve bu artış harp kışkırtıcılarının plânlarını suya düşürmektedir. İnsanlığın kurtuluşu da ancak buna bağlıdır.
• •
C.H. P. Ektiğini biçiyor

h **
İRTİCA
I KÖR
ENLER
E
barbarlığını iş edinen bu aksi inkılâpçı, demokrasi unsurlar, isteri nöbetine gibi zaman zaman yaptık-taşkınlık krizlerin-
müsamaha, hattâ teşvik ve iktidardaki siyanet tarafından korunmakta-
H
peyce uzun bir zamandanberi memleketimizde. iktidarın siyasî entrikalarına âlet olan, kuruluş ve gidişatı tepeden tırnağa faşist bir takım teşekküller etrıfı kasıp kavuruyor.
Hıtler tahrikçi, düşmanı tutulmuş
ları kanunsuz den ötürü görmekte melekleri dır.
Kendilerine sahte Atatürkçü süsü veren bu unsurlar. Meclis binasında avaz avaz arapça ezan okunmasına, Ticanı tarikatının hortlamasına ve mahkeme salonlarında irtica gösterileri yapmasına; bir yandan paralı öğretim bütçe darlığı mülâhazasıy-le orta tahsile de teşmil edilirken öte taraftan din’in resmi tedrisat kadrosuna alınmasına ve İlahiyat fakültesi açılmasına karşı neden susuyor ?
er defasında yukardan aldıkları emre göre hareket etmeye ve kendilerine müsaade edilen sı-
nır içinde taşkınlıklar yapmaya alışık olan bu kukla unsurlar, her türlü içtima ve mitingin kanunen yasak olduğu devirlerde, İktidarca lüzum görülen ahval ve şeraitte sokak gösterileri ve önceden programı malûm taşkınlıklar yapagelmiş-tir.
Bunun en kaba ve unutulmaz örneğini 4 aralıkta yapılan fıkır ve kültür suikast'ında görüyoruz. 31 Mart kafalı 4 aralık failleri, C. H. F. müfritlerinin elinde bir kara maşa olarak iş görmüşler ve resmi müzaheret ve yardımla demokrat gazetelerin matbaalarına saldırıp makina-larını kırmışlar; kitap, mecmua vâ gazetelerini parça parça etmişlerdir. Fikirle susturmaktan âciz oldukları kimseleri hemen casuslukla lekeleyip, ellerindeki neşir vasıta-* larını imha ederek onları susturmağa çalışmak, bu memlekette maalesef bu hâdiseden sonra âdeta teamül haline gelmiştir.
Esasen bundan evvel Ankarada yapılırken bir ârızaya uğrayan Turancı gösterilerde, rektörün döğül-mesi rezaletinde, demokrat hocalara karşı yalancı şahitliklerde, Haşan Ali'nin şahsında Köy Enstitülerine inidrilen yıkıcı darbelerde, İngiltere hesabına yapılan Kıbrıs mitinginde hep bu tahrikçi, aksi inkılâpçı, iftiracı, inhisarcı unsurların parmağı vardır.
Ancak, Cemiyetler kanununda yapılan son değişikliklerden sonra siyasi ve gayri siyasî cemiyetler kura-
bilme imkânı elde edilmiş, fakat bu kere de C. H. P. yeniden dolu dizgin faaliyete geçerek ve kanunu çiğneme imtiyazına güvenerek kendisine bağlı kukla sendikaları, talebe ve gençlik teşekküllerini kurmuştur. CH. P. kendisine yâr olur mü-lâhazasiyle irticaın da hortlamasına yardım etmiş, fakat evdeki hesap çarşıya pek uymamış ve Mareşal'in cenaze töreninde vukua gelen hâdiseler malûm unsurların gemi azıya aklığını, efendilerine kaı-^ı irticavla ağız ağıza vererek kafa tuttuğunu göstermiştir. Sıkılmad ın hâlâ Atatürk’ün adını ağızlarına alan bu tekbirei. selâvat-çı, mürt( ci. yaygaracı, faşistlikle öğünen unsurlar taşkınlığın hedefini e f en di lcrinç çe vi fince Halk Partisi bir an şaşalamış; bilâhare hemen kendine gelerek dizginleri teh-
rar eline almış ve kukla teşekküllerin idarecilerine hâdisedeki taşkınlıklarla, irticaın sokak gösterileriyle hiç bir ilgileri olmadığı yolunda yalan tavzihler neşrettirmiştir. Halbuki bugün herkes, Mareşai'ın cenaze töreni vesile ittihaz edilerek evvelden tertiplenmiş bir irtica gösterisinin başından sonuna kadar bu Turancı, mürteci unsurlar tarafından idare edildiğini ve saçlı sakallı bir alay yobazın kollarına girilerek biiyük tekbirei saflar mej’dana getirildiğini. Faşizm'in irtica ile kul kola girip sarmaş dolaş olduğunu biliyor.
Bu kukla teşekküllerin idarecileri C. H. P. nin baskısı altında bir taraftan hadise ijg ilgileri olmadığını yayınlarken öte taraftan bu taşkınlıklarda faaliyet gösterip yakayı ele
hapisten kur-
fikir değerli haksız
ileri aydıııla-ve yazı âle-kalemlerine. mahkumiyetine
veren arkadaşlarını tarmak için direniyorlar.
Memleketimizin rina, sanat, inimizin Nazım’ın
son verilmesi yolunda toplu müracaatlar yaptılar diye dil uzatan, onları şaşkınlık ve gafletle ithama yeltenen bu tekbirei, mürteci faşist unsurlar tehdit yumrukları savurmakta ve yeni yeni hâdiseler çıkartmıya özenmektedirler.
Şu nokta iyice biliniyor ki. C. H. P. bu unsurları sinesinde büyütmüş, irtica ile beslemiş ve arada frenleri tutmaz bir hal alınca da taşkınlıklarını başka mecralara atfetmeye çalışmıştır.
Ektiklerini biçiyorlar...
F. Saffet
Mavi gözlü Dev
(iıı Şiirlerini hudutlar ve kanunlar or. ley emiyor. Mısraları, ter-temiz elleri ve yüzleriyle dünya ve mem-leket insanlarının yüreklerinde geziyorlar Günlerden bir gün yeni bir af kanunundan, bunca azaptan son-ı.ı nihayet onunda serbest bırakıla-( ayından haberdar olduk. Sevindik. M acem herkesçe malûm. Nâzım Evet! Onu 13 yıl da, canı istediği
kip sokağa çıkabilme, canı istediği zaman deniz kenarına gidip gemileri seyredebilme hakkından mahrum ettikten sonra korkunç bir şekilde aldattık. Herkesten ve bizzat İmr^aşka Fen "rıcotJarcı^Lor^^Ken^î-Ttehu ımı zden, elleri mızcTen.
[iyorlar, ve encamının Garcia kalbimizden ve birbirimizin gözle-
(Baştarafı 4 de)
nıın eserlerini yaymak için komitalar kurulmuş, toplantılar yapılmıştı. Nâzım Hikmet kurtarılmak lâzımdır deniyordu. Paris'te bıı hususta uzun bir şiir yazmış bir l'ran-sız şairiyle tanışmıştım. Adam şiirini okudu. Ben utandım. Çok germeden İsviçre’de, Belçika’da, İngiltere'de hattâ Amerika’da ondan bahsedilmeğe başlandı. Sanki hız yoktuk. Yahut da türkler Nâzım Hikmet'in de bu topraklarm evlâdı olduğunu unutmuşlardı: Bu topraklar için, bu topraklarda yaşıyan insanlar için şiirleı yazdığım ve heı -şeyi. Beri yanda, başkaları, O'nun için bir başka Federico Garda Lorca
Lorca'ya benzemesinden korkuyor- rinden utanmalıyız, kırdı.
Türk’ün aklı nedense yine geç geldi: Tıpkı 4ta ÖZl inde olduğu gibi. ama yine de geldi isline az ıasll h ita olduğu açıkland de göriilmügtür: Bir iki çift söfibn yahut çift kitaptan dolayı bir çeyrek asra malıktım edilsin.
malûm. Netice de Hikmet'i aldattık, dört duvar arasın-zaman kapıyı çe-
da bitıyez! Ulanm der?
şair söylediği fla yazdığı iki
tada bir de
Gs'tıliyet’ var: 13 kyıldır ontın çektiği Lijileden büyük-kiiçük hepi-
nda, her-çıktığı
miz soBmluyuz. Ve şı
... ---- şeyin ayan-beyan, .—„--------
Eğer Nâzım Hik- şu anda ayni mes’uliyetin ağırlığını

ğır olan, kahredici olan budıır. Bir ülkede sokaklarda dolaşıp kahvelerde beş vakit çene çalan hürriyet kahramanları bulunsun ve hürriyet uğruna bu kadar mihnet çekmiş bir halk çocuğu, fazlasını değil kendi hakkım elde edebilmek için; ölümle, hem de bizzat kendi ölümüyle oynasın!..
Biı zamandanberi mucizelerden konuşulmuyor. Zaten pek inanan da kalmadı. Çocukken Nâzım Hikmet'in kurtulması bir mucizedir diye düşünürdüm. Halbuki şimdi İnsana ve onun yaratıcı kudretine inanan bir sanatçı olarak kurtulmaması tasavvuru bile imkânsız kötü ve korkunç bir şeydir diye düşünüyorum. Bu yalnız benim düşüncem mi? Ne münasebet! Benden evvel, benimle birlikte daha birçok kimseler bunu söylediler, söyliyorlar. Yazdılar, yazıyorlar. İmzalar toplandı. Fikir adamları, talebler, ce-mıvethu imzalar verdiler. Ben de imzamı verdim. Yine burada da veriyorum. Nâzım Hikmet'in kurtulması bahsinde hepimize, boyumuza ve gücümüze göre mes'uliyetler dll-şiiyor. Bu mes'uliyetlerden korkma-
omuzlarımızda hissediyoruz, jŞunun "ıak- vicdanımızın ve hakikatin ■' " " • ' • emrettiğini yapmak vazifesi karşı-
sındayız. Bir adamı öldürmek acı ve feci bir şeydir. Fakat kendisini öldürmek istiyen bir adamın öl’" münde hazır bulunmak!.. BütünJ sanlık kendi soyunun bir lan Nâzım Hikmet'le, Büyi Hikmet le övünüp durur1 nun dört duvar arasım yalnız ölmesi karşıt kolumuzu bağlayıp sus
ATTİI
m t bizzat Hidrojen hombasını. imîü
etseydi ve dünyayı uçurmağa TcaT-kışsaydı. bu korkunç cezaya müs-tehak görülmez. Allah bilir, belki de tebcil pushane Dünyayı, larındakl yiil edebilecek bir muhıyyeleye sahip olmak ve 28 uzun yıl dört duvar arasında yaşamak!
İnkâr kabul eder mi? O. memleket ve dünya çapında bir sanatçı-
edilirdi .28 uzun yıl mah-mahpushane yaşamak, elma ağaçlarının yaprak-damarlara kadar tahay-
sebebi nedir? Nâzım Hikmet açlık grevi yapacak, Nâzım Hikmet açlık grevi yapıyor veya yapmadı, mühim olan bu mudur? Hayır, bence değil. Mühim olan 13 yıllık haksız çilesinden sonra milletler ve kıtalar arası bir şöhret olan Nâzım Hikmet'in ve bilhassa onun gibi manevi kabiliyetleri gayet sıhhatli bir adamın açlık grevi yapmağa karar verebilmesi, kendisini âdeta mecbur addetmesidir. Ayıp olan, a-
A

Hikâye
Fabrika Sahibinin Oğlu
"Orhan Kemal'in hazırlamakta cluğu hir fabrika romanından»
ol-
Mevcut işçi Sendikaları
Birlikleri
Saçları dökülmüş iri başı varlak göbeğiyle tombalak tatesi hatırlatan fabrika sahibinin oğlu, bol bol uyumak, canlı kahkahalar salıvermek, etrafını alanlara ziyafetler çekmek için dünyaya .gelmiş gibidir.
Fabrikanın memurlar lokantasına girdi. Lokanta miidüriyle bir kaç garson her zamanki gibi koşuştular. Sandalyeler ikram edildi, masalar çekildi, itildi, kuvvetli güneşin vurduğu penceredeki muşamba perde indirildi.. O. yâni fabrika sahibinin oğlu, ikram edilen dört, beş sandaliyeden yalnız birisine yan-geldi, dirseğini masaya dayadı, yeni tıraşlı tombul yüzünü etli içine aldıktan sonra:
Şeyy.. dedi, nebileyinı ben? Bir şeyler amma, ne?
Ağız dolusu esnedi. Kaışısında bekliyen lokanta müdürünün yüzüne ağır göz kapaklarının altından yorgun yorgun baktı.
Canımın ne istediğini bil bakını! dedi.
Lokanta müdürü resmi bir gülüşten sonra ciddileşti.
Bil. diye tekrarladı f.ıbı ika sahibinin oğlu, canımın ne istediğini bil, sana on hin lira!
Sandalyesinde doğruldu. sonra, bir kaplumbağanın kabuğunu hatırlatan sırtıyla, masaya abandı]
Hadi.. Bilsene!
Lokanta müdürü gözlerini kırpıştırdı, kaşıdı.. Sevmiyordu,
ve
bir
yu-pa-
avucu
beziyle garson, geldi. Fabrika sahibinin oğlu:
Nâpiyorsun orda ? diye sordu. Kulaklarına kadar kızaran garson:
Çatalları, dedi, çatalları parlatıyorum efendim! (
*
Çatalları mı parlatıyorsun? Niye parlatıyorsun?
Usta öyle emretti efendim!
^-.jDemek usta emretti? Sen emir kulu musun?
Güi> msemeğe çalışan garson:
-— Sayenizde efendim., dedi.
— Sayemizde mi? Een ağaç mıyım dian ?
— Eştafuı ullahefendim..
Sâye gölge demek, lığacın göl-olur, benim sayemdeyse, ben oluyorum, sen de (gölgemde..
efendim., mi?
ama, az..
gerdan kırdı, kum üziinü garsonların filân önünde piyasasını düşürmek-
ten başka bir şeye yaranııyan bu şakaları sevmiyordu amma..
Fabrika sahibinin oğluysa, bu sırada cebinden blok-notunu çıkarmıştı. Altın uçlu dolma kalemiyle çok kötü bir yazı yazdı:
Lokanta müdiirii canımın ne istediğini bildiği takdirde, ke on bin lira vermeyi taahhüt ediyorum!
Kâadı uzattı:
Al. git. düşün, gel. Canımın ne istediğim bildiğin takdirde sana on bin. Vermeyen
‘ \ Lokanta müdiirii
'■’dı. uzaklaştı
■'abrıka sahibinin
ntffs
edi;
Birincisi henüz 3 yaşındadır. 16 Aralık 1916 da Recep Peker’ın C. H P. adına zorla ana rahmine düşürdüğü ve Barkın'lartn, Seleklerin. Irmak Iarın kamçılı himayelerinde ciyak ciyak doğurtulan ve şimdi de Si-rer'in yeşil çardaklı tahkim kampında prangalanan İstanbul Sendikalar Birliği.
İkincisini erkek bekledik kız doğdu.
Eyüpte cami duvarının dibinde daha dün kundaklandı. Vaftiz babası fındıkçı Kesler’dir. Ebesi meşhur Marşal; hani şu dokuma fabrikalarının bacalarında dumanlan tütmez eden, serbest ticaret diye yerli sanayiin ensesinde boza pişiren ve Eyüplü dokuma işçisine bel kayışını son deliğine kadar sıktıran Marşal.
Birincisi Federasyona dahil, Konfederasyona şamil. Birleşik Milletlerde sözü geçer, otoritertotaliter. Ankarada dayılı, C. H. P. de avanstadır. İşçi grev mi istedi, o kafiyen istemez.
50,000 lık temsil iddiası vardır, 300 Hürbilek gazetesini okutamaz. Profesörlere ve uzmanlara işçi meselelerini aydınlatıcı konferanslar tertip ettirir. 60 kişi toplıyamaz. Meclisten bir kanun mu çıktı, brova Sendikalar Birliğine, Çalışma Bakanlığı hır yerde işçi lehine Veto mu çekti, aşkolsun Birliğe.
Başkan değişmez, idare heyeti değişmez rapor değişmez, tahsisat değişmez.
Müstakil olduğunu ve tesirden azâde bulunduğunu Sirer'in şahadetiyle ispata hazırdır.
Hür Sendikalar Erliğine sorunuz.
Sen neyi istersin arkadaş? Sormıya ne hacet, nizamname sarih; işçi ile patron arasında ahenk.
Peki hür olmıyan Birlik ne istiyor?
O da ahenk.
İşi Bakanlığının hikmeti vücudü?
() da ahenk.
Birinde dokumanın adı mensucat, öbüründe tekstil.
Ahenk, ahenk denilen bu nesne ne patron için geçer akçedir, ne de işçinin ücret
olarak nafakasıdır.
Yüzlerle
dokuma işçisinin işsizlikten 'kaklara döküldüğü, sefalete
sa-
gesı
ağaç
Ha?
~ Estafurullah efendim Iı mı .
— Senin tahsilin filân u mı?
Yok
— Hiç
Var
Ne kadar?
Beşi bitirdim..
Niye gerisini getirmedin?
Tecelli beyini..
— Nasıl tecelli. Tecilli ne de-
mek ?
— Ben esas Karadeniz'i iyim Ba-
bam postane odacısıydı, beş kardeş- yuvarlandığı, yabancı dokumaların pazarlarımıza baskınından yerli
tik dr!.*, »-.onc ,rQı..--m nnytclntn lop attığı şu sırada işçi - patron ahenginin acı bir istihzadan
başka manası var mıdır?
tik. aldığı maaş yetmiyordu
Peki.. Şimdi on bin liran olsa.. Nâparsm ?
Garson gül.nvgv çulı^yoiûu.
Söyle, dedi beriki, nâpardın on binin olsa?
—........????
— ŞövİP be! Hir düşünmedin mi? Meselâ şimdi sana çıkarıp on bin lira versem.. Nâpsusın?
9 9 9 9
yoltnıu be? Dü^Bı-ıdar^ 1 endim.,
on bin lira?
1 w
*
sine
ikrin şimdiye medim
mu mühi
namussuzdıiEUH^te
çaresiz, kâadı
H
medin
— D
— Ço
— Ço
— Çok'^
on bin liram olsa Siye hiç düşünmedin?


( mühim demek ram oİsa diye hiç düşünme-
T.fttfrdlloni nlnn, bağışlanana alkış tut uı aheııkçilik.
Grev, ücretli hafta tatili, toplu sözleşmeler ve sigorta primlerinin tamamının işverenlere© ödenmesi bir yanı hepsinin üstünde ahenk.
C. H. P. nın vermediklerini: D. P. ve M. P. verecek mi?
Böyle bir hayale hiç kapılmamalı, Köprülü Sirer’den daha eski C. H. T*. 1! ve dnhn ktîypnk politikacıdır. Al d Oğan'ın kalpaklı mitingi ve çarşaflı grev'i kendinin olsun. Bize bağımsız Sendikalar ve işçinin kendi içinden fışkıracak hakikî siyasi teşkilâtlar lâzım. H. Koç
Ben, Asya ve Avrupa insanları diye bir şey tanımam. Dünyada sadece İki çeşit insan tanırım. Namuslu, iyi insanlar ve aşağılık insanlar.
oğlu sandal-^e^ene yan geldi. Gittikçe göz kapakları nerdeyse örtülecekti. Bu sırada, ' etle vuran güneş sütu-ı, çatallarla kaşıkları .an garsonlardan bi-’i. Eliyle masaya vu-Rirseklerine kadar *r yer siyahlanmış
*>999
• « a • •
Sende iş yok. çek işinin başına hadi..
Kirli beziyle garson çekildi gitti.
Fabrika sahibinin oğlu tekrar ağzını gere gere esnedikten sonra, yaşaran gözlerini tombul yumruklarının tüylü sırtıyla sildi, az sonra da horlamağa başladı.
Orhan Kemal
Bir yunda sabırlı, hamarat, inatçı, gözü pek olanlar, aydınlığa doğru, bilgiye, güzelliğe, insan sevgisine, beraberliğe doğru gidenler.
öbür yanda bir yığın zalim kuvvet: Zifirî karanlık, bilgisizlik, gevşeklik, gerilik, kabalık.
Ben birinci taraftanım. İster Asya’dan, ister Avrupa-dan, nereden olurlarsa olsunlar, benim dostlanmdırlar, akraba tarımdırlar ve kardeşlerimdirler.
ROMA t N ROLLAND

9
Seçim arifesinde:
Demokrasimiz için büyük tehlike
Memleket çoğunluğunu teşkil eden işçi ve köylünün mümessili bir partinin mevcut olmaması. C. H. P. ile D. P. ileri gelenlerinin el altından anlaşmaları ve millet karşısında muhalefet oyunu oynamaya devam etmeleridir.

Seçimlere pek az kaldı. Buna rağmen siyasî partilerimizin seçim propagandaları son derece acıklı bir manzara arz etmekte devam ediyor. C. H. P. bir yandan seçimlerde kendine yâr olur düşüncesiyle yedi başlı irtica ejderini olanca giP-Ü ile destekliyor ve bu son kozunu plinden kaptırmamak için M. P. ile çarpışıyor. Öte taraftan Sendika birliklerini. talebe ve gençlik federasyonlarını, kadınlar birliğim, spor federasyonunu; hulâsa yarı siyasi veya gayri siyasi ne kadar akla gelen teşekkül, sendika, dernek varsa hepsini avucunun içine almış tyjılu-nuyor. Geri kalan köy ağaları, nıü-tegallibeler, harb vurguncuları da yine C. H. P. ile D. P. arasında biı-rinden ötekine komşu kapısı değiştirir gibi mekik dokuyorl r Muhalif olduğunu sadece bu basına kalıp sözle belirten D. P.; seçimlerden önce iktidarla müşterek bir koalisyon kabinesi kurmak teklifindi} bulunuyor. Yine bu partinin benzerine yeryüzünde rastlanmıyacal; kadar garip muhalefet lideri seçimlerde çetin mücadelelere meydan verilmemesi için iktidara yardımdan dem vuruyor. C. H. P. olsun, D sun, M. P. olsun hangi sınıfı ettiğini açıklamadan; kırk uibi karmakarışık ve altı tutmayan lâflarla rey avına bulunuyorlar.
Bu üç partiden hiç birinin halka açıklayabilecek doğru dürüst bir programı da mevcut değil. sasen cemiyetler kanunundan ismi! esası üzerine müesses cemiyet veya siyasi parti kurulamaz) şeklindeki fıkra 194 I de kaldırılmış olmasına rağmen, Türk Ceza Kanununda hâlâ bir sınıfı öteki sınıf aleyhine tahrik ..uç sayılmaktadır. Bu itibarla sıv ıFî bır| partinin «sasını teşkil eden sınıf mefhumu, yürürlükte bulunan kanunlarımıza göre; parti sınıf esasına göre kurulmuş ise, harekete geçtiği andan itibaren suç unsuru sayılmaktadır.
Hayat pahalılığı ve işsizlikten göz açannyan halk kitleleri karşılarında 1911 den beri cereyan eden söz düellolarını ve aldatıcı muhalefet numaralarını göre göre kanıksamıştır. Meydanda mütemadiyen don ışıklı güreş gösterileri yapan yalancı pehlivanların foyaları defalarca meydana çıkmış ve halk da tam bir lâkaydî başlamıştır.
Görünürde emekçi halk kitlelerini temsil edebilecek ne bir parti ve 10
ne de sayıları gülünç mikdarlara varan serbest adaylar içinde bir insan vardır.
Halk tabakaları içinden kopup gelen hakiki muhalefete karşı C. H. P. ve D. P : dış tehlike umacısını bütün kabiliyetlerini kullanarak kibirlisiyle yaratmıya muvaffak olmuşlardır. Easın da dolu dizgin onları rın için olsa
lardır.
Solluk,
C. H. P. ve D. P. için ler t tu lü
desteklemektedir; çünkü onla-basınıdır. Dahilî meselelerimiz ise yine aynı kaynaklar nasıl mevhum bir iç tehlike bulmuş-
bu j'apışık kardeşler
tehlikeye karşı kullanabilecekleri tam bir paratonerdir . Gözlerine çöp kaçsa, korkulu rüya görseler, faşizm ve irtica el ele verip etrafı to-zutsa bu tam sağ hareketi aksi tara mal etmektedirler.
İktidarla içeride ve dışarıda tam bir mutabakat halinde bulunduğunu ilân eden bir muhalefet lideri 1950 seçimlerinin geçmişte ve gelecekteki biitiin seçimlerden çok daha önemli olacağından balisediyor. Sadece vilâyetler arasında mekik dokuyup kilometrelerce bujtaıa kalıp. hiç bir esasa temas etmiyen ve mı ilet m yaralarına merhem olmıyan
köylüye başka, patrona daha başka lâf edip hepsinin reyini avla-çalışmakla muhalefet olmaz, yıl başından beri bir çok Av-memleketlerinde seçimler ya-
nutuklar vermekle, işçiye başka, türlü mı ya
Bu rupa
pılmıştır. Fakat hiç bir yerde bu derecede önceden belli olan bir danışıklı doğüş görülmüş değildir. Hâlâ pıemleketimizde işçinin kendi malı olan bağımsız sendikaları yok dendi ek kadardır ve hâlâ emekçi halk kitlelerinin bir partisi yoktur. İşte seçim arifesinde memleketimizin gösterdiği siyasi manzara kısaca böyledir.
Harbi kimler istiyor ?
ş korku-
P. ol-t emsil ambar 11 «tünü çıkmış
(Baş tarafı 3 üncıi s cifede) gazete 4 Ekim 1918 tarihli ıı ı iıaj sında şöyle diyor:
Tıcııri ve İktisadî yıkılı
su şimdi askeri yardım plânı tl« tamamen önlenmiştir.
Ticaret gazetesi de 8 El m nüshasında harb kampanyası hal.;.ın>i.. şu mütalâayı ileri sürüyor:
Harb hazırlıkları plânı sci i;i:ıyc-darların elinde olduğu müddetçe, iktisadi bir yıkılış olacağına inana mayız.
Millî Emniyet ve tetkik korpoı.’s-yonunuıı ikinci reisi S. Chadvik, ticari malî Kronik mecmuasının 10.7.1948 tarihi. »u
Amerika bu müdafaa plânını o
Aı n i ım sermayesinin serbest gir-i’K î ı temin edecektir. Bu memleketi.- v.ı j'.rı lıfıI;
•!.(•• .MI l
-şal
ya
ad edilen şartlar.. Anıerika-imiyetini tanımak suretiyle getirilecektir.
ecnebi yardım kanunu, 1 Plânı Amerikanın ılün-hâkim i yetini kurmak için .rdüğü plânlardır. Bugün A-
.1(!1
ıt iir-Hiin bütün Avrupada, Japon-y.-d.ı. 1 asifikte hâkim bir mevkide uldugu. bu mevkii muhafaza için bir 3 üncü harbe hazırlandığı dev-let a(lamla|r> tarafından dahi giz* Amerika; Avrupa, adalarının bir
şekilde tatbik mevkiine koydu ki, det las^jnur^jnüne uecti^^Ayn^za-manda bu plân, harb sanayii istih-salini o mertebeye çıkardı ki. silâhlı kuvvetlerimizin heç tarafa yayıla-r ! bilmesi için lâzım fclan silâh ve mal-
I

evresinden diyorg ar, AvrupanH kara kalkındı ıslak için plân olmadığını göAerir. başka çen «
1
ı
■arşa! Jlzleı f ılcıı atılmış bir
Bundan
Amerikan IdtngreAnden ge-eembi y.'u-(.lyjrt kanunu^ da^A merikanın Avrupay ı ne için yardım ettiğini belirtmektedir. Bu kanunu müdafaa eden raportör aynen şöyle söylüyor:
Bu kanunun gayesi Amerikanın selâmetini, haricî siyasetini emniyet altına almaktır. Bu gaye, diğer memleketlerde Amerikanın İktisadî, mali, askeri kuvvetlerini kullanarak temin edilecektir. Bu kanun her memlekete hür müesseselerin, husu-i teşebbüsün, Lstıhsalci sermayenin,

^Plânın tçıu onu
İçilmemektedir.
svk jvUeiiiâcte ütku* kurduğu gibi; bir üçüncü dünya harbi için atom ve hidrojen bombalarına güvenerek pı **.
Gerek Asyada, gerek Avrupada bu Amerikan hâkimiyetine ve harb hazırlığına karşı reaksiyon başlamıştır. Fakat Amerika, İngiltere, idiue uleri çıilletlaıin juırb rlığısa î‘ajften devam edly rlgr.
ril|an tröstl^jn
alevi ide larıııB
Anıeı 1 ıdır.
garp _
şal ardını ındjh para ajmakla kıllı tyacak, bu4
likadan mühimmat alacaklardır. 1918 senesinin ikinci yarısında A-merikan korporasyonlarınm kârı, şimdiye kadar görülmemiş bir dereceye, - vergiler çıktıktan sonra -20.4 milyon dolara çıktı. Bu kârlar 1917 de 18,1 milyon; 1916 da 8,1 milyon idi. Fakat 945 ile 918 arasında amele ücretleri yüzde 17,5 düştü. Birleşmiş Milletler Cemiyetinde müstemleke harplerine karşı gösterilen sükût, anlaşmanın inkârı.
için
cK^lerd
harb tılân-
BıV lıarb
çok ıayüa-arb yıpan yalınız Mar-
ilc.lekrtti Ama-
mühimmat
gart emperyalistlerinin hu menfaat birliğinin neticesidir.
ırleşmiş milletler anlaşmasını ıaia koyan hâdiselerden biri de Atlantik anlaşmasıdır. 18 Mart
1948 de imzalanan Atlantik paktı Avrupa milletlerini bir üçüncü harbe hazırlayan, müdafaa namı altında bu harb anlaşmasıdır. Bütün hazırlıklar bir harbe doğrudur. Bu harbin Önüne geçmek için bütün dün; • milletlerinde bir uyanıklık başlamıştır. İngilterede, Fransada, Mek ikada, İtalyada. Stokholmda 1948 denberi toplanmakta olan Barış kongreleri, yapılan barış kampanyaları ve nümayişleri insanlığı bu müthiş, bu muazzam felâketten kurt ırmak esasına dayanmaktadır.
arbi hazırlayanlar kim olursa olsun, ileri düşünceli, barışı ve milli istiklâllerini seven insanların hu harb hazırlıklarına karşı yalnız ferdî bir müdafaa insiyakı 4&UL tarihi bir mesuliyetleri vardır Harbin mesuliyeti yalnız harbi İİRZirlayanlara ait değildir. Harbi önlemek hususunda ihmal ve müsa-nnaha gösterenler de bu mesuliyeti beraber omuzlarında taşımaktadırlar. i’çiincü bir harpten fayda bek-liyeıılerin adedi ne kadar az olursa _ olsun, bundan kimler istifade eder' * se etsin, muhakkak vardır ki, günlük mak için çırpınan,
milyarları dolduran h seriyeti bugün yalnız’ lan yüzünden sıkın* mıyacaklar, yalnız nız barışı değil, h» kaybedeceklerdir.
H
olan bir», hayatını k yüz milr
4*^
(İstanbul geçinme indeksi; İstanbul Ticaret Odasının bu hususta neşretmekte okluğu asgari lıaddeki rakamlarına göre, hesaplanmıştır).
1914 yılı 100 addedildiğine göre:
Yiyecek ve içecek maddelerinde 1914 e göre 40 misli bir pahalılık;
Yakacak ve aydınlatma vasıtaları için ortalama 30 misli bir artış;
Giyecek eşya için yine 30 — 35 misli bir fazlalık;
Ev kiraları bakımından 15 — 16 misli bir yükseliş.
Diğer çeşitli eşyada 15 — 16 misli bir çıkış ve genel olarak hayat pahalılığında 30 misli bir artış olduğu kaydedilmiştir. Hakikatte bu nisbetler daha da korkunçdur. Zira ticaret odasının geçinme indekslerinde bilhassa kira ücretleri asla hakikate uymıyacak kadar az gösterilmekte, diğer masraflarda da kısıntılar yapılmaktadır.
Burada dikkatle belirtilmesi icap eden bir nokta da harbin en civcivli zamanı olan 1913 yılında hayat pahalılığı hangi hudutlarda ise 1950 de de aynı fahiş seviyelerde kalmış, hattâ bazı maddelerde daha da yükselmiştir.
nu ve yılda ne kadar şahsın veremden öldüğünü kat’ı olarak gösteren rakamlardan mahrumuz. Bu itibarla bazı büyük şehirlerimizde toplanan dispanser, hastahane ve senatoryum istatistiklerine dayanarak yıl geçtikçe yurdumuzda veremli sayısının korkunç farklarla artmakta olduğunu. ye .bu yükselişin harb sonrası devresinde bilhassa dikkati çektiğini kaydetmeliyiz.
Burada yeni tüberküloz vakalarının seneden seneye artması ve eski verem sayılarının a-zalmasıııa mukabil ölüm nis-
betlerinin yıl geçtikçe yükselmesi eski veremlilerin iyileşmekten ziyade öldüklerini bize
ima etmektedir.
Şimdi bir de harb geçirmiş bir memleketi, meselâ İngilte-reyi ele alalım.
İngiltere ve
rem 1850 — 1860 yıllarında
milyonda 2,694 erkek ve28^1 Bununtmşlîcâr, sebebi gıda kadın olarak tesbit olunmuş- maddelerinin harbden sonra u-tuf. cuzlatılması ve miktar itiba-
1921 — 1930 da bu rakam- 1
lar 868 ve 677 ye inmiş buluııu-

1943
1944
1945
1946
1947
1937
1938
1939
1940
1941
1942
1943
1944
1945
1946
1947
1948
de Istanbulda akciğer vereminden 2105 kişi ölmüştür.
» > 1972 » »
» > » 2152 » »
> > 2192 » »
» 2211
de 3 dispanserde 950 yeni verem. 5928 eski verem
918 » 7309 > »
1122 > 9397 »
» 890 > 7410 >
> 942 > 7581 >
» > 916 > 7094 »
> » 979 > 6072 >
» 1056 > 5239
5 » 1834 » 3303 >
» 6 > 2206 4029 » »
» 8 > 3358 > 3527
» » 3131 > 3093 »
yordu. 1939 yılına kadar kadın veerkok her iki cinste aynı nis-bette verem vak’aları görüldü.
İkinci Dünya Harbi yıllarında verem îngilterede birden arttı. 1911 de azamî hadde vardı. Sonra tedricen düştü. 1946 —
47 de harbden önceki seviyeye Iskocyada ve- ... ..
UUijlli.

Bu neticeler akciğer veremi
için böyle olduğu gibi akciğer dışı veremleri için de aynı idi.
1911 de azamî hadde yükselmiş bulunan verem vak’aları müteakip yıllarda evvelâ azar azar eksilmiye başladı. Fakat halkın gıdalanması tamamen eski vaziyeti bulunca verem vak aları da harbden önceki seviyeye düşüverdi.
Yazıya esas olan rakam ve nisbetler İstatistik Yıllığı cilt 17. No: 303 den ve British Medical Journal 22-5L-11H9 den alınmıştır.

Yeryüzünde harbin bütün felâketlerine maruz kalmış memleketlerde bile bariz bir harb sonrası ucuzluğu çoktan başladığı halde demokraside olduğu gibi hayat pahalılığı cihe-■—tinden de memleketimiz yerin-"" şaymakta ve verem halk yalarını olanca dehşet ve luğu ile istilâ eylemek-tayı belirtecek bir
( malumatı aşağı-
• •
Ceketimizde ha--xjm bulunduğu-

kendin ram asit
östereıı
o bj o LA k) O

e
CBa^ yazıdan devam) cudele, dayandığı sosyal köklerin yok edilmesi! irticai maskelemeğe ya- si hedefini güden asıl hareketin dışında başarı ( ,.v ~ sağlıyamaz, bu hareketle bağlı olmaksızın fay-
eriıı sosyal zaruret ve ihtiyaç- dalı bir sonuç vermez. Bir çok aydınlarımız bu lamım doğurduğu dinler, tarihin bazı devirlerindeki müsbet rolleri bir tarafa bırakılırsa, daima ve her yerde irticaın desteği ve âleti olmuşlardır. Bugün dünyanın her yerinde ayni rolü oynuyor. Başta Papalık olmak üzere bütün din miiesseseleri her yerde irticaın ümidi ve dayanağı sayılıyor. Bu müesseselerden bizde de ileri bir hareket beklenemez. Yalnız, unutmamak lâzım ki, din daima irticaın âletidir, fakat kendisi değildir. Dini taassupla mü-
hakikati nedense anlamamazlıktan geliyor.
Din taassubunun sosyal ve manevî kökleri ihtimamla beslenirken tesirleri tamamiyie şekilde kalan bazı yasaklarla irticayla mücadele eder görünmenin, yaygara koparmanın gayesi ancak irticadan nefret eden halkımızı avutmak olabilir. Ayni bünyenin birbirine zıt iki hüviyetinden biri mutlaka sahtedir. Burada sahte hüviyet sırıtıyor. BARIŞ

11
4
BARIŞ
Sahibi ve neşriyatı fiilen idare eden: Rifat PELVAN
Abone şartlan : YılJjgj 500 Altı aylığı 250 kuruş.
İdare veri: Ankara Caddesi
İzzettin Han No: 19
Pusta kutusu: 51 Aksaray Basıldığı yer: Alışan Dobra
Matbaası
15 Günlük Politika - Fikik - Sanat Dergisi
Diplomatik Ve H z
Kamuflaj
• «n
— « Pardon !.. »
(d epreş H. Daumıer)
Bereketli Marşa} yağmurlan
Çevirme I
12

Comments (0)