12 Ağustos 1950 — Cumartesi
Tesis eden: Hablb Edlb . TÖREHAN
Yıl 1 — Sayı 255 — 10 kurul
Abone t Türkiye İçin seneII21 32, altı aylığı 17, üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler IkJ misildir.
hânlar : 0 ncı sayfada santimetresi
S liradır. Hânlardan hiçbir mesuliyet kabul edilmez.
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 —
Posta Kutusu : 447 - İstanbul
Telefon t 44756 - 44757 Santral — Telgraf Adresi ı Hetlo. İstanbul
Utulgar notası Ankaraıla biiyiik hayret uyandırdı
Dış politika
Dünya ile bağdaşamıyan
Nota Dışişlerine daha gelmedi
bir dünya görüşü
Bakanlık, tam metni görmediği için
KORE tecavüzünün medeni dünya
İçin mükemmel yir ihtar teşkil ettiğine şüphe yoktur. Neteklm bu işin şimdiye kadar dört Belli başlı tepkisi olmuştur: 1) Amerika 10 milyar dolar yeni tahsisat kabul ederek silâhlı kuvvetlerini arttırmağa karar vermiştir, 2) Atlantik Paktına dahil olan memleketler, silâhlı kuvvetlerini arttırmayı göze almışlardır, S) Avrupa Konseyi, Avrupanm müdafaası içdln elzem olan siyasî ve askeri tedbirler üzerinde ehemmiyetle durmaktadır, 4) Birleşmiş Milletler, Uk defa olarak, bir tecavüzü silâhla defetmek peşindedir.
Halbuki, Kore tecavüzünü hazırlayanların bekledikleri tepkiler
bu mahiyette olamazdı. Sıraya konmuş tecavüz plânlan olan bir ▼et, hesapladığı noktalara, hiç şeyi telâş ve mukabil tedbirlere sev-
ketmeden varmak İster. Bundan daha tabii bir düşünce olamaz. Yahut, kudretli bir hamle İle herkesi korkutup sindireceğine İnanır ve bu sebeple harekete geçer. Bir üçüncü ihtimal olarak, karşısındakiler!© aslâ birleşemez, başkalarına yardım fikriyle aelA silâha sanlamaz ve umumiyetle kendi kejdf ve hevesatı ile meşgul câ mİ al ar olduğuna hükmederek, fırsat avcılığına çıkar.
fluslâ
kuv-klrn-
Kore tecavüzünü iğnesinden ipliğine kadar hazırlayıp hesaplayanlar, mutlaka bu Uç ihtimalden birine İnanmış olacaklardır. Eğer böyle İse, aldanmışiardır. Hâdiseler kendi tahminleri istikametinde gelişeceğine, bilâkis, hiç düşünmedikleri ve beklemedikleri bir istikamette inkişaf etmiştir.
Vaziyet bu olunca, emperyalistçe hesap ve plânların gerçekleşmesinde ısrar etmek, uyanmış ve birleşmiş bir dünyaya karşı harbi göze almak demektir. Aksini yapmak, yani üzerine bir plân dahilinde çullanıl ması lâzım gelen dünyanın, böyle-slne bir fiili evvelâ önilyeceğlnl ve Önliyecek kudrette bulunduğunu, İkincisi de (Galebe kendi tarafında kalacağına lacağını gitmek, defterini
şe atmak demektir.
göre) mutlaka cezai and inse zer ek
artık bu gibi hareketlerin kapamak, hattâ yırtıp ate-

durmak ve geri
Kore tecavüz plânlarını hazırlayanlar, hakikatin bu Ikl tarafını görüyorlar mı? Görecek kafa ve zihniyette midirler?
Bunu bilmiyoruz.
Bildiğimizi, Günvenllk Konseyinin son toplantısında, Amerika murahhası \'arren Austin söylemiştir. Demiştir kİ: “Kore tecavüzünü destekleyen yegâne devlet Sovyet Rusya olduğuna göre, kim harbi ve kim sulhu istiyor, bu nokta artık anlaşılmış olmak lâzımdır.”
Sovyet R us.v ad an, insan hürriyetlerini ve haklarını müdafaa etmek Üzere silâha sarılmış olan bir dünya, îklncl Cihan Harbinin biteceği güne kadar “Müttefikimiz” diye bahsediyordu. Fakat müşterek bir düşmana karşı harbedilen o günlerde dahi, Sovyet Rusya, demokrasilerin her türlü yardımını kabul ettiği halde, gerçek ve samimi bir müttefik aftzı kullanmıyor; harp esnasında yapılan müzakerelere, meselâ Tahran, meselâ Yal ta konferanslarına, açık yürekle İştirak etmiyordu. Bilâkis, bir muzmerrl olduğunu saklayamaz-casına, daha o günlerde karanlık bir peçenin yahut demir bir perdenin arkasından konuşuyordu.
Bu muzmerrin, bu gizli düşüncenin ne olduğunu, bugün bilmlyen kalmamıştır. Sovyetlerln. kendi hayat görüşlerini, türlü yollardan bütün dünya ve insanlığa kabul ettirmek ve bu gayeye varmak için de, karşı tarafın —kelimenin bütün mânaslyle— barışseverliğini istismar etmek istediklerine zerre kadar şüphe yoktur.
Neteklm, Kore tecavüzü bildiğimiz askeri ve siyasi İnkişafları kaydederek bir yandan süredursun, bir yandan da bizim dünyamızda bir takım genç insanları Ueri sürerek barış adına imza toplatmaktadırlar. Stockholm Beyannamesi denilen nesne, M-lâhlı’nın sllâhsız’a, pasiflst ve defetist bir mizaç aşılamak istemesinden başka bir şey değildir.
Fakat bu maksatlar ile oyunların hiç biri gözden kaçmış değildir. Dünya uyanmıştır; bıı acıklı komedyaya, kı*a zamanda nihayet vermek azmindedir.
Daha bir kaç «ene öncesine kadar kendilerine "Müttefiklerimiz” deni-Jebllen Sovyetlerln medeni dünya ile olan alâka ve münasebetleri o derere kopmuştur ki, aradaki bağ, Birleşmiş Milletlerde âza olmaktan İbaret kalmıştır. Hattâ, bu kadar bile değildir. Çünkü Sovyetler, Birleşmiş Milletler teşkilâtında dahi, ancak riyaset makamına dair usûl maddeleri ile tutunabilmektedirler.
Dünya ve insanlık tarihi zaviyesinden, bir memleketin ve bir zihniyetin, medeni İnsanlık II© "kötü kişi” durumuna düşmesinin bundan daha bÜ.vÜk ve daha hazin misali olamaz. Anlaşılıyor İd Sovyetler, kendileri için şart koştukları "emniyet kordonu” mefhumunu işleve Işleye, günün birinde dünyanın tamamını dahi, kendileri için kâfi derecede emin görernlyecek bir hale gelmişlerdir!
Kor ve nankör bir akidenin kendi İçine kapanıp, rııhl ve fikri bir Ihtl-naka gitmesinin celi bir misali karşısındayız: Tedbirlerimizi onu göre alalım!
Burhan BELGE
herhangi bir mütalâa serdedemiyor
Ankara, 11 (Hususî muhabirimizden) — Bulgar Dışişleri Bakanlığı tarafından Sofyadakt Maslahatgüzarımıza tevdi edilen nota henüz Dışişleri Bakanlığımıza gelmemiştir. Bununla beraber bugün Sofya Maslahatgüzarımızdan gelen bir telgrafta bu mahiyette bir notanın alındığı ve asıl metninin postaya verildiği bildirilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı, notanın tam metni üzerinde tetkiklerde bulunmadan bu talep hakkında her hangi bir vaziyet almamaktadır.
Bilindiği üzere Bulgarlstanda adetleri 800 bini bulan soydaşlarımızın yurda kabulleri İçin Hükümet bunlara bazı kolaylıklar gösterilmesini çok önceden kararlaştırmış ve serbest göçmen vizesi alıp da henüz gelmemiş olanların durumları İlgili Konsolosluklarımız marifetiyle incelendikten, siyasî ve İçtimaî akidelerinde değişiklikler vukua gelmemiş olanlara vize verilmesini sağlamış bulunmaktadır. Ancak bu suretle yurda gelmek Istİyen ve Tûrklvede akrabaları bulunan serbest göçmenler Hükümetten hiç bir yardım istememek durumundadırlar.
Bulgaristandakl soydaşlarımıza, Tür-klyeye gelmek isteyenler için mümasil kolaylıklar tatbik edilmekte olduğu bir sırada 250 bin kişinin ansızın ve çok kısa bir müddet içinde mecbur! hicrete tâbi tutulması hak-kındaki Bulgar karan Ankara siyasî çevrelerlndo büyük hayret uyandırmıştır.
Burada ifade edildiğine göre, Bulgar notasında soydaşlarımızın kendi arzuları nazara alınarak memleketimize gönderilmeleri kararlaştırılmış olduğu bildirilmekte İse de, daha pek kısa zaman evvel Bulgar resmî makamlarının Bulgarlstandakl Türk e-kalliyetinin Türkiyeye hicret etmek arzusunda olmadıkları yolundaki beyanları hatırlatılmaktadır.
Bundan ayn olarak, Bulgar makamları, Türkiyeye gelmek üzere Bulgaristanı terkeden soydaşlarımıza şimdiye kadar dalma gayri İnsani denilecek muameleyi reva görmüşler ve bunlan bütün mal ve servetlerini Bulgarlstanda terke mecbur bırakmışlardır.
Bu mahiyette bir tehcir amellyesi-nin şimdi kütle halinde ve çok dar bir zamana sıkıştırılmak şartiyle tatbiki bahis mevzuudur kİ. bu talep hakkında Türk Hükümetinin alacağı vaziyet siyasî çevrelerde derin bir alâka ile beklenmektedir.
"Tam yerinde bir siyasî karar"
Strasbourg İl (YİRS) —îşçi Liderlerinden Hugh Dalton müdafaa meselelerinden bahsederken Türk milletvekillerinden birine dönerek demiştir ki:
“— Korcde ilk askeri yardım tekliflerinden bir tanesi Türkiye tarafından yapılmıştır. Kahraman bir Türk tümeni yakında Uzakdoğu ya yola çıkmış bulunacaktır. İşte tam yerinde bir siyasi karar diye bu~ na derler.,,

V
Güvenlik Konseyinin dünkü celsesi
‘ ‘Güney Koreyi mütecavizin pençesine terkedemeyiz „ «Şimal Koreliler, B. Milletleri tanıdıklarını ispat etmelidirler»
I
*■ .T— (•••'.11.1,.,'©..!
Kore cephesinde Amerikan bahriyelinin bir helikopteri
Naktong cephesinde
Amerikalılar kuzey Kore
köprübaşlarını temizledi
Pohang Limanı Kuzeylilerin eline geçti
Avrupa Konseyinde Bldault, Spaak, Churchlll
ve Schuman
Churchillin Avrupa ordusu
teşkili teklifi kabul edildi
Bu orduya Kanadalı ve Alman kıtaları da ithal edilecek
Avrupa İstişare Meclisinde konuşan Churchlll evvelâ Avrupa kıtasına A-merikan ve İngiliz takviyeleri gönderilmesini İstemiş ve bundan sonra aşağıdaki karar suretini teklif ederek asambleden bunun İttifakla olmazsa hiç değilse ezici bir ekseriyetle tasvibini istemiştir.
Karar suretinde şunlar teklif edilmektedir:
"İstişare Meclisi sulhun idamesine bağlılığım ve Güvenlik Konseyinin sulhsever milletleri tecavüze karşı müdafaa etmek İçin giriştiği hareketi desteklemek yolundaki azmini İfade etmek gayesiyle Avrupanın demokratik kontrolü altında bulunmak ve Birleşik Amerika ve Kanada ile tuın bir işbirliği halinde çalışacak birleşik bir Avrupa ordusunun derhal kurulmasını ister.,,
15 milletin temsilcilerinden teşekkül eden Avrupa İstişare Meclisini, Rusların elindeki tank miktarının batılı müdafaa kuvvetlerinin elindekllorden altı veya yedi misil olduğu hususunda İkaz eden Churchlll, Avrupanın müdafaası İçin şimdiye kadar yapılan yegâne müşahhas İşin "lngilterede A-merlkan bombardıman uçakları üslo-rlnln kurulması olduğunu,, söylemiştir.
Strasbourg. 11 (YİRS) — Cuma akşamı vâki olan celsede Churchlll'in Avrupa ordusu teşkili hakkındakl teklifi bu ordu, Alman ve Kanadalı kıtaları da ithal edilmek suretiyle reye konmuş ve beşe karşı 89 reyle kabul edilmiştir. 25 müstenkif vardır. Müstenkifler arasında İrlandalIlar, muhtelif İskandinavya delegeleri ve bir kaç tane de İngiliz partisi mensubu vardır.

Ingiliz Delegesi Jebb, 53 milletin imdat işareti üzerine tecavüze uğrayanın yardımına koşulmuş olduğunu söyledi
Strasbourg, 11 A.A. (United Press) — Winston Churchlll batıyı komünist tecavüzüne karşı korumak üzero tok bir bayrak altında toplanacak ve Birleşik Amerika ve Kanada kuvvetleri İle İşbirliği yapacak bir Avrupa ordusunun derhal kurulmasını bugün istemiştir
Kore cephesi, 11 A.A. (AFP) —tlerl hatlardan gelen raporlara göre, Kuzey Koreliler ân! bir hücum neticesi Pohang limanına girmişlerdir. Bu raporlar Pohang garında savaşların cereyan ettiğini tasrih etmekle beraber buraya takriben on kilometre mesafede bulunan Amerikan hava üssüne taarruz edilmediğini haber vermektedirler.
Tokyo, 11 A.A. (AFP) — Saat 14.50 de yayınlanan General Mac Arthur genel karargâhı tebliğinin tam metni:
General Koan komutası altındaki kuvvetler altıncı Kuzey Kore tümenini Kosang'm 3 ve Şinju’nun 7 buçuk kilometre ötesine kadar sürmüşlerdir. Düşman otomatik toplar kullanmasına rağmen muvaffak olamamıştır. Küçük düşman cipleri tasfiye edilmiştir.
Naktong Nehri boyundaki müdafaa batlarında açılan gediklerde şiddetli savaş devam etmektedir.
Şangnyong’daki düşman kuvvetleri topçu tarafından desteklenen iki alay kadar tahmin edilmektedir.
Naktong cephesindeki diğer bütün düşman köprübaşları Amerikan kuvvetleri tarafından yokedtlmlştlr.
Naktong’un batı kıyısı Sungo’da mühim düşman toplulukları görülmüştür.
Amerika ve Güney Kore
münferit komünist sızmalarını tasfiye etmektedirler.
Klgyo bölgesinde Birleşmiş Milletler kuvvetleri, doğu sahili İle Güney Kore müdafaa mevzilerini ayıran koridorda aürutle İlerlemek teşebbüsünde bulunan Kuzey Korelilere karşı mukabil taarruzlarda bulunmuşlardır.
Alınan bir rapora göre. Kuzey Koreliler Hükümet merkezlerini 15 a-ğustosta Seul'da kurmaya hazırlan-nı aktadırlar.
Bu suretle dünyaya Kuzey ve Güney Kore birliğini İspat vo "kurtarma., hareketlerini haklı göstormek istemektedirler.
TOTON İÇİN BİR SCHUMAN PLÂNI
Yunan Delegesi, Avrupa Konseyinin kontrolü altında bir tütün İnhisarı kurulmasını teklif etti
Strasbourg, 11 A. A. (Röuter)
— Avrupa Konseyinin İstişare Meclisindeki Yunan delegesi Tsi-rimokos, Türk ve Yunan delegelerinin, tütün ticaretinin korunması için bir teklif vermiş bulunduklarını bildirmiştir.
Strasbourg, 11 A.A. (Reuter)
— Bugün Strasbourg’da Avrupa Konseyine tütün için bir Schu-man Plânı teklif edilmiştir. Fikri, bir Avrupa tütün İnhisarı kurulmasını derpiş eden eski Yunan Başbakanı Çaldarls ileri sürmüştür. Bu plân gereğince tütün sanayiinin Avrupa tütün sanayiinin Avrupa tütün kontrolü İnhisarı adı altında merkezi Paristo olmak üzere Avrupa Konseyinin kontrolü altında bir teşkilât kurulacaktır. Gerek devlet kontrolünde, gerekse hususi ellerde bulunsun iştirak e-den bütün memleketlerin tütün İnhisarları yeni teşkilâta bağlı olacaktır.
Avrupa inhisarı İmalâtı kontrol edecek. Avrupada yetiştirilen tütünlerin evsafını ıslâh e-dlp miktarını arttıracak ve lâzım olan ithalâtı tanzim edecektir.
Lake Success, 11 A-A (AFP) — Güvenlik Konseyi saat 19.15 te çalışma^ larma bavlıyarak gündemde yazılı "Koreye karsı tecavüzü şikâyet,, üzerinde münakaşalara girişilmiştir.
Güvenlik Konseyinin 486 ncı toplantısının başında vaziyeti hulâsa e-den Başkan Malik, Konseyin İki teklif karşısında kaldığını söylemiştir.
Bunlardan birincisi Kuzey ve Güney Kore temsilcilerinin beraberce müzakerelere çağrılmalarını derpiş e-den Sovyet Rusya murahhas heyetinin teklifi, difteri haziranın 25 İnde Güney Koreye yardım edilmesine dair Konseyin yaptıftı dâvetln kanuni ol-duftunu gösteren tekliftir.
Malik, Konseyin mevcut iki teklif üzerinde oy vermesini teklif etmiştir.
Malikten sonra söz alan Birleşik A-merika murahhası Warren Austin. Sovyet murahhası tarafından ileri sürülen teklifin Konseyi haklarından vazgeçirmeye matuf bir teşebbüs ol-duftunu ve Başkan bu fikrinde ısrar ettifti takdirde buna karşı itirazda bulunacaftmı söylemiştir.
Austin’e cevap veren Malik, ileri sürdüftü teklifler hakkında bir karara varmadıftını. karann ancak Konsey tarafından alınacaftmı söylemiştir.
İngiliz delegesinin be ya nah
Jebb, Kore meselesi hakkında 53 milletin aynı şekilde düşündüğünü, Şimal Korelilerin mütecaviz durumda bulunduftunu, 53 milletin İmdat işareti üzerine birer polis gibi tecavüze
uftrıyanın imdadına yetişmiş bulunduklarını. bunlara al* kuvvetlerin geri çaftrılmasiyle tecavüze uftrıyamn düpedüz mütecavizin pençesine bira» kılmış olacağını. böyle bir hareket tarzına aslâ imkân olmadığını teşrih ettikten sonra şu mütalâada bulunmuştur:
"Şimal Koreliler evvelâ Birleşmiş Milletlerin ihtarını yerine getirerek bu büyük sulh müesscseslni kabul ve tasdik ettiklerini ispat etsinler. Ateş kessinler. 38 inci arz dairesinin ötesine çekilsinler. Ancak o zaman Birleşmiş Milletleri temHİl eden bir heyet bütün dâvayı yerinde tahkik ederek kendilerini de dinledikten sonra Konsey huzuruna çıkmalarına lüzum görürse tavassut edebilir. Başka türlüsü olamaz.,,
Jebb bundan sonra Sovyet Devletinin dünya görüşünü ve hayat felsefesini ele alarak tahlil etmiş ve Sov-yetlerin kendilerini layuhtl saydıklarını, vatandaşlarına da o fikri telkin ettiklerini ve bu yetmiyormuş gibi Marksizmin İrili ufaklı peygamberleri tarafından İfade edilmiş kerametli iddialara göre, kendilerinden olmıyan dünyanın günün birinde mutlaka İttifak edip bir kütle halinde kendi ü-zerlerlne yürüyeceği fikri sabitine bağlandıklarını ve Birleşmiş Milletler Müesseseslnde bu zihniyetle çalıştıklarını, halbuki buna cevaz olamıyaca^ ftını müdellel bir şekilde beyan etmiştir. Toplantı pazartesi gününe bırakılmıştır.
Komünizmle Mücadele Komisyonunun çalışmaları
Komünistler yurt dışı edilebilecek
Adalet Bakanı bu mevzuda diyor kİ: “Komünizm faaliyetini bertaraf etmekle demokrasinin bu memlekette en iyi şekilde yerleşip kökleşeceğine eminim”
üzerinde kuvvetleri
kuvvetleri
Rumen Elçisi de Türkiyeye dönüyor
Bıı suretle, Peyk devletlerin Türkiye nezdindeki mümessillerinin memleketimize avdetleri tamamlanmış olacak
Yerli bir Türk şilepi
Paris (Husus!) — 1025 senesinde lngilterede yapılmış olan ve Türk armatörlerinden Lûtfi Yelkenci tarafından satın alınan (Dunkerque) şl-lepine, Başkonsolos Nebll Akçe ve memurin hazır bulunduğu halde Türk bayrağı çekilmiştir. Vapura (Doğu) adı verilmiştir.
Ulaştırma Bııhnnlığınn Sryfl Kıırtlu’k'hı getirUrceftlni dÜıı lUdlrıııişUk. Yeni Ulaştırma Bakaru dün vazifesine başlamıştır. Resimde, halef ve nelef Bakanlıkta görülmektedir.
Peyk devletlerin mümessillerinin memleketimize dönmekte olduklarını dün bildirmiştik. Şehrimiz Kumanya Konsolusluğu tarafından verilen ha-berlero göre, Runıanyanın Ankara Sefirinin de Rumen Millî Bayramına tesadüf eden 23 ağustosta Türkiyeye gelmesi beklenmektedir. Bu suretle peyk devletlerin Türkiye nezdlndckl mümessillerinin memleketimize avdetleri tamamlanmış olacaktır. Polonya Büyükelçisi Bay Druk elan An-karada bulunmaktadır.
Sefir, senelik İznini kullanmak için memleketimizden ayrılmamış ve îstan-buldaki Başkonsolosluğun kapanması üzerine Polonya Konsolosluk işlerinin sefaret merkezine nakledilmesine nezaret etmek maksadlyle Ankarada kalmıştır.
Ticaret konseyesl Bay Conrad Naw-ra, îstanbuldakl konseydik bürosunun başında kalmıştır. Türk - Polonya ticaret mübadeleleri tstanbulda* ki konsolosluğun kapatılmış olmasına rağmen eskiden olduğu gibi normal şekilde devam etmektedir.
Belçika Kabinesi dün istifa etti
Brüksel, 11 (YÎRS) — Belçika Başvekili bugün Prens "Baudoun,, e İstifasını takdim etmiştir. Bu, bir formaliteden İbaret olmakla beraber malûmat sahibi çevrelerin söylediğine göre Prens yeni hükümetin teşkiliyle Katolik Partisinin bir başka liderini tavzif etmek Üzere temaslarına başlayacaktır.
Komünizmle Mücadele Komisyonu toplantı halinde
Ankara 11 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Komünizmle mücadele etmek Üzere Adalet Bakanlığının Başkanlığında kurulan ve İlim adamlarımızın da katıldığı komisyon bugün de çalışmalarına devam etmiştir. Komisyonun gayesi ve yapacağı işler hakkında malûmatına müracaat ettiğim Adalet Bakanı Halil Özyörük şunlan söylemiştir:
”— Komisyonun esas gayesi, memlekette mevcut komünizm faaliyetini tamamiyle felce uğratmak ve bundan sonra da mümkün olabilecek gayretleri önlemektir. Komünizm faaliyetini bertaraf etmekle demokrasinin bu memlekette en iyi şeklide yerleşip kökleşeceğine eminim. Bu mevzuda mevcut cezaî hükümler teşdit edilecek failleri ve salikleri hakkında da amansız takibat yapılacaktır. Hattâ komünistlerin yurt dışına
çıkarılması cihetine gidilecektir. Bu hususları sağlamak İçin hazıriıyaca-ğımız. iki kanun tasarısı Meclisin önümüzdeki devresine yetiştirilecektir. Ceza Kanunundaki hükümler ta-
-Bugün =
İLÂVEMİZİ İSTEYİNİZ
Bugünkü gazetemizle parasız olarak dağıtılan sayfalık İLAVEMİZİ mUvezzilerden istemeyi unutmayınız i
dil edilerek bir tasan hazırlanacağı gibi bundan ayn olarak "Demokrasi* yi koruma kanunu” adı altında diğer bir tasan daha hazırlanacaktır.
DÜNYA HİKÂYE
MÜSABAKASI
DÜNYA hikâye müsabakasına İştirak hakkını kazanan İki hikâyeden "Sanı Anıca,, isimli olanını dün neş-rotmİştik. Yuknrıkl resimde bu hikâyenin muharriri Sanıim Kocagöz görülmektedir. İzmir muhabirimizin Samlın Kocagözün rcflkasiyle yaptığı röportajı bugün üçüncü Mihlfemlzde, diğer hikâye "Merhametli Bir Kadın», i da 4 üncü sahlfeuıizde bulacaksınız.
Bayta 2
12 Ağustos 19Ö0
Bir semt güzeli nasıl seçildi? Büyükadada cereyan eden enteresan güzellik müsabakası
>
T E N t Î8TANBUL.
Fikir hareketleri
Kırallçe namzedi ortaya çıkmakta nazlanınca... — Jürinin karşısında sıralanış — Kıral namzedi, annesinden korktuğu İçin bin müşkülâtla müsabakaya sokulabildl
Yazan i Abdi İPEKÇİ
BİLMEM hiç vapurda filân giderken rastladınız mı? Adaların, daha doğrusu Büyükadanın bir “Pandispanya” gazetesi vardır. Gerçi bu tâbir halk arasında, uydurma havadis, ler yazan muhayyel bir gazetenin is-midir. Fakat bahsettiğim gazete muhayyel değil Hem öyle uydurma şeyler de yazmıyor. Sadece Büyükada “Haute socieU” (I) sinin dedikodularından bahsediyor. Bunu yaparken İçin içine bozan uydurmasyon şeyler de katıyor tabii. Fakat mazur görelim; hâdiseleri süslemek lâzım?!..
Her ne ise, maksadım alze bu gazetenin reklâmını yapmak değil. Bahsetmek istediğim şey, “Pandispanya” gazetesinin Büyükadada tertip etmiş olduğu “Güzellik müsaba-kaaf'dır.
Geçen harta İçerisinde bir gece Büyükadada “Yeşilada Kulübü” tâbir edilen yere gitmiştim. Kulübün zevkle ve bir bohem Üslûbu İle döşenmiş ufak bir bar salonu var. Bir de çamlar, çiçekler ve kamelyalarla süslenmiş bahçesi. Bahçedeki tenvirat da bahse değer: Her tarafı aydınlatan beyaz bir ışık burada hiç yok. Yer yer çiçeklerin arasına yerleştirilmiş kırmızı, yeşil fenerler havayı romantikleştiren renkler dağıtıyor.
îşts bu donuk fakat sıcak renkli bahçede o gece bir fevkalâdelik sezdim. Bütün masalar dolmuştu. Pikap da çalıyordu. Fakat hiç kimse dense Lmlyor, herkes bir piste bir de o-nun kenarına dizilmiş iskemlelerde oturan kadınlı erkekli bir grupa büyük bir merak ve sabırsızlıkla bakıyor.
Mikrofonun başında mütemadiyen konuşan ve espriler yapmaya çalışan (I) spiker, meseleyi halletmeme yardım etti:
“Pandispanya” gazetesi Büyükadada kadınlar ve erkekler arasında bir güzellik müsabakası tertip etmiş. MÜasbakaya adanın bütün güzelleri iştirak etmemiş, amma gazetede İlân edilen namzetler, 80 u buluyormuş. Bunların arasında İlk eliminasyon yapılmış. Bu ilk ellmlnsayonun nasıl olduğunu anlamadım. Söylenene bakılırsa okuyucuların mektuplarına istinaden yapmışlar.
İşte şimdi, eümlnasyon neticesinde finale kalan kırallçe ve kıral namzetleri —hem de jüri önünde— yarışacaklardı. On bir kişilik jüri, toplama bir heyet değildi. Aralarında doktorlar, Hallt Fahri Otan soy gibi tanınmış edipler, artistler, ressamlar. terziler ve îstanbulun tanın-mış hanımları da vardı.
Saat 22.30 da müsabakaya girecek olan kıral namzetlerinin hepsi bahçede bulunuyordu. Fakat kırallçe namzetlerinin bir tanesi henüz ortalıkta yoktu. Halbuki ilân edildiğine göre müsabakanın saat 22 de başlaması lâzımmış. Tertip heyeti bu namzete her halde çok kıymet veri-
yor ki, müsabaka bir türlü başlamıyor, spiker yaptığı espriler ve çaldığı plaklarla halkı oyalamağa çalışıyor. Fakat sabırsızlık başlamıştı. Seyircilerin merakına mukabil namzetlerin heyecanı gittikçe artmakta
ldi. önümde oturan kırallçe namzetlerinin halini gördükçe İçimden kıs kıs gülüyordum. Kimi heyecanını belli etmemek İçin sık sık suni kahkahalar atıyor, kimi maklyajını yenilemek bahanesiyle beş dakikada bir tuvalete gidiyor, kimi de heyecanın verdiği ürpermeyi gizlemek için hırkasına sarılıyordu.
Saat 23... mahut kırallçe namzedi hâlâ gözükmedi. Artık tertip heyetinin de sabn tükenmiş olacak ki müsabakayı başlatmaya karar verdl-Evvelâ kırallçe seçilecekti. Büyük kâğıtlara yazılmış numaralar namzetlere dağıtıldı ve sırtlarına iğnelendi. Mikrofonda İlân edildiğine göre namzetler, önündo jürinin bulunduğu pistte dansedeceklerdi. Fakat kavalyelerinin kıral namzetlerinden biri olması yasaktı. Bu yasağa diğer erkekler çok memnun oldular, öyle ya, bu sayede kendilerine kıra-liçe namzetleri ilo dansetmek şansı verilmişti.
Jüri yerini aldı, pist aydınlatıldı, namzetler kavalyelerini acçtL Tam spiker müsabakanın bavlıyacağını bildirecekti kİ kapının önünde bir kaynaşma oldu. Bir saattir beklenmekte olan son kırallçe namzedi gelmişti. Hakikaten beklenmeğe değer bir namzetmiş. Kumral saçları, kahverengi parlak gözleri, pembe yanakları ve ucu kalkık ufak burnu İle çok şirin yüzlü bir kızdı. Bu kadar gecikmesinin sebebini merak ediyordum. Sonradan Öğrendiğime güre, müsabakanın ciddiyetinden şüphe e-diyormuş, esasen namzetliği haberi olmadan ilân edilmiş. O gece bir kaç saat tereddüt ettikten sonra nihayet annesi ile beraber gelmeğs karar vermiş.
Derhal ona da bir numara tedarik ettiler. Spiker müsabakanın başladığım İlân etti, çiftler piste çıktılar; tangonun temposuna uyarak dönmeğe başladılar.
Jüri pistin yalnız bir kenarında yer almıştı. Namzetler kendilerini onlara gösterebilmek için hepsi de bu köşede dansetmek İstiyorlar, böylece çok komik bir durum hâsıl oluyordu. Çünkü bütün çiftler pistin yalnız bir köşesine yığılıp kalmıştı. Mütemadiyen birbirlerine çarpıp duruyorlardı! Tangoları sambalar takip ettL Nihayet kavalyelere pisti terketme-lerl bildirildi. Şimdi kırallçe namzetleri jürinin karşısında idiler. İskemleler sıralandı, ve namzetler Jürinin önünde oturdular. Bütün meraklılar kendilerini seyretmek üzere oraya ü-şüştüler.
Aman Yarabbi ne komik manzara
Unesconun 1951 faaliyeti
1951 senesine alt UNESCO bütçesi 8.200.000 dolar olarak tesblt edilmiştir.
UNESCO’nun eğitime alt faaliyetlerine bir milyon doları biraz aşan bir tahsisat ayrılmıştır, üye devletler, teşekkülün yaruimiyle öğretim sistemlerini cemiyet ve fertlerin menfaatine daha uygun ve daha mükemmel bir hale getirmeye çalışabileceklerdir. Eğitim programının en dikkate değor noktalarından biri de milletlerarası anlaşma zihniyetini Ön plâna alan mektep kitaplarının yayınlanmasıdır.
Tabii İlimler kısmı, İlim adanılan arasında münasebetlerin kolaylaştı-nİması vo İlmi araştırmalara yardım için 850.000 dolar sarf edecek tir. A-merika delegasyonunun teklif) üzerine Avrupada bir ilmi araştırma merkezinin tesisi kararlaştırılmıştır. Fiziğin son ilerlemeleriyle meşgul o-lacak olan bu merkez İleride kurulacak bu gibi mücsseselerin tikidir.
İçinde bulunduğu muhit dikkate alınmadıkça İnsanın hayat şartlarını ıslah etmeyo teşebbüs etmok bey-hudedlr. Bu muhitin tetkiki UNESCO nun Sosyal İlimler kısmının faaliyet mevzuudur. Bu kısma 500.000 dolar kadar bir tahsisat verilmiştir.
UNESCO bir bakımdan da dünyanın muhtelif kültürlerinin birleşme yeridir.* Milletler; tarihi anıtları, a-nanelert, folklorları ve milli artistik eserleriyle kollektif şahsiyetlerini te. barüz ettirirler. Milletlerin hayatının bu esas unsurları UNESCO’nun kültür faaliyetleri kısımının çerçevesine girmektedir. 850.000 dolarlık bir tahsisat alan bu kısmın programı İçinde milletlerarası bir sanat kongresinin tertibi de mevcuttur.
Yabancı bir memlekette tahsil etmek. yeni teknikleri tanımayı teminden başka diğer milletlerle teması mümkün kılmaktadır. Yabancı memleketlerde İnceleme seyahatleri ve stajlar organize etmekle mükellef olan şahıs mübadeleleri kısmına 300.000 dolar tahsis edilmiştir.
Milletlerarası anlaşmanın tesisi hususunda basın, radyo ve sinema kudretli yardımlarda bulunabilirler. Bu yüzdendir kl haberleşme kısmına bir milyon dolara yakın bir para ayni mış tır.
Id1 o!.. Namzetlerin bir kısmı kendilerine dikilmiş yüzlerce çift gözün dikkatli ve meraklı bakışları altında ezilip büzülüyor, utançlarından kızarıyor ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Diğer bir kısmı gayet pişkindi. Sinema mecmualarında olduğu gibi artistlerin resim çektirirken aldıkları pozları taklit ediyorlar; kimi gözlerini süzüyor, kimi kaşının birini kaldırıyor, kimi de elini çenesine dayayıp gözlerini jüriye dikiyordu.
Vali dün sabah Ankaradan döndü
BUGÜN BİR BASIN TOPLANTISI YAPACAK OLAN GÖKAY, GAZETECİLERE ANKARA TEMASLARINA AİT İZAHAT VERDİ
Vilâyet ve Boledlyo İşlerini görüşmek üzere Ankaraya gitmiş oian Vali ve Belediye Başkanı Prof. G5-kay, dün sabah şehrimize dönmüştür. Vali. Ankarartakl temasları hakkında aşağıdaki beyanatta bulunmuştur:
“Ankarada Vilâyet ve Belediyeyi İlgilendiren bütün işler üzerinde sayın Başbakan ve içişleri Bakanına İzahat verdim. Bu İşlerin başında ö-nümüzdeki kış aylarındaki şehrin mahrukat İhtiyacı gelmektedir. Bu yıl da odun ve kömür tanzim satışları yapılacaktır. Kok kömüründen daha çok sayıda vatandaşın faydalanması İçin İlgili idare ile birlikte çalışıyoruz. Bu mevzuda işletmeler Bakam sayın Muhlis Ete İle ve Kömür Tevzi Mllesscsosl Müdürü ile yarın tekrar görüşeceğiz.
Önemli bir konu halinde bulunan
“İskenderun" gemisi bugün gelmiş olacak
İtalya tezgâhlarında yapılmış olan İskenderun gemisi bugün limanımıza gelmiş olacaktır.
Kadınlara sarkıntılık yapanlar yakalanıyor
Kadınlara sarkıntılık edenlerle mücadele için Emniyet Müdürlüğünce vazifelendirilen sivil memurlardan müteşekkil ekipler İki günden beri faaliyete geçmtş bulunmaktadırlar. Bilhassa kalabalık yerlerde vazife gören memurlar, sarkıntılık yapan bir kaç kişiyi yakoJıyarak adliyeye vermişlerdir.
Armut nakliye fiyatları yüzde 60 ucuzladı
Şimdiye kadar sandık veya küfe ile vo kilo üzerinden navluna tâbi o-lan yaş armut, elma gibi meyvalann Devlet Denizyolları gemilerinde ton hesabiyle nakledilmesi kabul edilmiş ve müstahsil lehine navlunlarda % 60 raddesinde tenzilât yapılmıştır.
Bu komik durum beş dakika kadar devam etti. Jüri âzası aralarında münakaşalarını ettiler, hepsi kendi elindeki kâğıda beğendiği ilk Uç kişinin ismini yazdı, kâğıtları kapalı o-larak tertip heyetine verdi.
Şimdi sıra erkeklere gelmişti. Finale kaldığı ilân edilen namzetler piste davet edilirken kalabalık bir grup, namzetliği o âna kadar konulmamış olan bLr gencin de müsabakaya iştirak ettirilmesi İçin tezahüratta bulunmaya başladı. Bu tezahürata bazı hanımlar da iştirak ettiler. Halbuki mevzuubahls genç müsabakaya iştirak etmek İstemiyor, arkadaşlarının kendisini elinden kolundan çekmelerine piste doğru sürüklemelerine mukabil bu İşin imkânsız olduğunu söylüyordu. Meraklılardan bir hanım kendisine sebebini sorduğu vakit şu cevabı aldı: “Annem bırakmaz. Sonra bana kızar!”
Uzun süren bir mücadele ve nazdan sonra genç çocuk —Annesini kızdırmayı göze almış olacak kt— müsabakaya İştirake karar verdi
Müzik yine başladı, çiftler yine döndüler, jüri yine reylerini verdi. Artık “Pandispanya” gazetesinin güzellik kıralı ve kırallçesl seçilmişti. Saatlerdenberi bu ânı namzetler heyecanla, seyirciler de merakla beklemekte idiler. Herkes neticeyi öğrenmek üzere gazete sahibinin etrafını aldı. Fakat “Pandispanya” nın sahibi akıllı idi. Onlara:
— "Neticeyi gelecek harta gazetede okursunuz” dedi.
NOT: Güzeller, geçen harta jüri tarafından seçildikten sonra hafta İçerisinde kazananlar Hân edilmiş ve perşembe gecesi kendilerine hediyeleri verilmiştir.
Elektrik idaresinin kömür İhtiyacı bilhassa kış aylarında bol könıür stoku yapmak suretiyle fena havalarda her hangi bir sıkıntıya uğranmaması İçin elde bulundurulması gerekli stok tesbit edilmiş ve Hükümetçe bu miktar temin edilmiştir.
Ucuz mesken tedariki işine golln-ce:
Ucuz ev inşası üzerindeki çalışmalarımızı sayın Başbakanımız büyük bir alâka ile takip etmektedir. Bu evler için dışarıdan gelecek yapı malzemesinin gümrük resminden muaf bulunması teklifinde bulundum. Bu teklifimiz ehemmiyetle İncelenmektedir. BÖylece vatandaşların mesken dâvası aynı zamanda bir Hükümet işi olarak ele alınmış bulunmaktadır. Nitekim Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman gecekondular hakkındaki kanunun ilk günlorde müzakere edileceğini sayın Başbakan İfade buyurdular. Kanun tasarısı üzerinde İstanbul Belediyesi de vazifelendlrllmlştir. Meclis açılmadan önce Hükümete görüşlerini bildirecektir.
Gecekondularda tkl artezlyen açılması kararlaştırılmıştır. Ve teklif Daimi Komisyona verilmiştir. Ayn-oa gecekondular mıntakasına, eskilere ilâve olarak 10 elektrik lâmbası daha konulacaktır.
Şehirdeki emniyet İşleri de ön plâna alınmış bulunmaktadır. Bütün kanunların tatbik unsuru olan emniyet mensuplarımızın terfileri ve emniyet çalışmalarının esaslı bir şekilde reforme edilmesi mevzuu üzerinde içişleri Bakanımızın görüşlerini telâkki ettim. Daha rasyonel ve halkın İşini sürartla İntaç ettirecek bir çalışma çekli üzerinde duruyoruz. tkl karakolun İnşası bitmek ü-zeredlr. Aynı zamanda idare makinesinin günün ihtiyaçlarım dinamik bir şekilde karşılıyabilmesi İçin gerekil tedbirler alınmıştır. Gözü saatte, aklı dışarıda bir çalışma unsuru bugünün çalışma sistemiyle bağdaşamaz.
Bu kısa seyahatimden edindiğim intiba, çalışmalarımızda İcabı halinde İş saatiyle mukayyet olmaksızın vatandaşa azamî kolaylık göstermek ve bunu kendimize düstur ittihaz etmek zorunda olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Bu arada şehrin ve vatandaşın diğer ihtiyaçları Üzerinde de konuşmalar yaptık. Yanan Sahaflar Çarşısının yeniden tanzimi hakkında Belediyenin plânı içişleri Bakanlığınca tasdik edilmiştir. Yarınki basın toplantısında daha geniş İzahat vereceğim.,,
Gürültü ile mücadeleye devam ediliyor
Belediye kararına uymıyarak klakson sesini hafifletmiyen-lerden 50 lira ceza alınacak
Son gllnlerde nehirde kl&kson nesi oldukça haflflemlgM de yine bazı kimselerin lüzumsuz klfikson çaldıkları ve çift kl&ksonlu arabaların klaksonlarından birinin sökülerek tamamen çıkarılması, diğerinin de sesinin hafifletilmesi bildirildiği halde, Belediyenin, halkın huşur ve sükûnunu düçünerek aldığı bu karara riayet edilmediği yapılan kontrol neticesinde anlaşılmıştır.
Belediye Baakanhğ' Emniyet 0 n-oı Ştıbo Müdürlüğüne, bundan sonra yapacağı kontrollerde Belediyenin kararına riayet etmiyenlere teaadüf olunduğu takdirde sadece klaksonun söktürülmesiylo İktifa olunmıyarak arabayı sevk ve İdare edenlerden de 60 lira para cezası alınması hususunu kati olarak tebliğ etmletlr.
Terfi ettirilen İstanbul yargıçları
Terfllerine karar verilen yargıç ve savcılara alt defter sıraaı bugünkü Resmî Gazetede yayınlanmıştır.
Yükselmeye lâyık görülen anvcı ve yargıç miktarı 298 dlr. îstanbulda vazife görmekte olan yargıç ve savcılardan yükselmeğe lâyık görülenler şunlardır:
Sorgu yargıcı İrfan Özkan, savcı yardımcısı Demir Dal, Kadıköy savcı yardımcısı Nuaret Hergüner, savcı « yardımcısı Uuaret Hergüner, aavcı yardımcısı Reşat Çalıkoğlu, asliye yargıcı İsmail Hakkı Ketenoğlu, hukuk yargıcı Ahmet Feridun Bağana. Kadıköy sulh yargıoı Rakım Sellçi, ticaret mahkemesi üyesi Hikmet Lût-ft Türel ve Necati KUtükçüoğlu, sulh yargıcı Ayge Lûtflyo Tanberk, Üsküdar sulh yargıoı AH Suat Gedik, Kadıköy savcısı Burhaneddin Ertuğ, savcı yardımcım Zeki Sert, savcı yardımcısı Ziya tskenderoğlu, Ali Rıza.
Yunan profesörünün radyo konseri
Selânlk Konservatuvan profesörü Bayan toana Nedelku bu pazar günü saat 22.20 İstanbul Radyosunda bir piyano resitali verecektir.
Tanınmış bir Yunan şahsiyeti geldi
Bir kaç gün kalmak üzere Atina mebuslarından ve sabık nazırlardan ve elyevm Yunan Mebuaan Meclisinde Hariciye Encümeni Başkanı olan Bay GrigoriOB Ka si matla Yıınanlstandan şehrimize gelmiştir.
Şehir köşesi
Meşhur bir İstanbullu
“Bylül,, muharriri 1875 9İnde bugün dünyaya gelmişti.
Fünûn Edebiyatının tanınmış ıhmaları aracında kendisine mühim bir mevki temin ctmıe alan Mehmet R/ıuf'un vefatı ptk hazin oldu. 1931 senesinde, hemen herkes tarafından unutulmuş bir vaziyette Cerrahpaşa Hastuhanesine nakledilmiş £3 aralıkta büsbütün nieyana kavuşmuştu.
''Kavuşmuştu,, diyorum, çünkü kendimizi Rauf ve onun gü-bilerini, kendi kıymetlerimizi anmaya lâyık görmüyorum, öyle maddeci bir devre geçiriyoruz ki, bir "Lana Tumer,, in eeksapil largltçeei oluşu, hisleri burada heyecandan titreteb^ liyorlar da bir "Eylül muharririnin, edebiyat tarihimizin sayılı eserlerinden birini vermiş, olan bir muharririn hâtırası bizi lâkayd bırakabiliyor.
Memhet Rauf 1900 senesinde "Eylül,, ü neşrettiği zaman, ls-tanbulun en meşhur adamı olmuştu. 85 yaşında idi. Bir çok maceralar yaşadu
Başka bir memlekette olsa, yalnız onun doğum yılı âeğü, eserinin ellinci senesi için hususi tabılar yapılır, hayatı hakkında kitaplar neşredüirdi. Dedim ya, biz... Kıymetler yetişte riyoruş, amma onları yaşatma sini bilmiyoruz.
BİR İ8TANBULLU
Bay Çehlm Cİngl’ye — Mektubunuzu aldım. Alâka ve hl»* lerinlzi takdir ediyoruz. Caza* temizin çok dikkatli olduğuna ve neşriyatına devam edeceğine emin olmanızı, yalnız bu hususu bize bırakmanızı rica ederim. — BÎR İSTANBULLU.
Claude Farr&re, bir konferans verecek
Türk - Fransız Kültür Birfiğinte himayesi ve trrtanbul Valisi Fahreddln Kerim Gök ay İle Fransız Elçisi Jean Lescuyerinln riyasetinde Fransız edibi Claude Farrâre 18 ağustos cuma günü saat 18.30 da Ünyon Fransoı Balonunda bir konferans verecektir.
Konservafuvar Türk Musikisi kısmı tanınmış sanatkârlarla takviye edildi
Konservatuvar Musiki icra Heyeti üyeliğine Münir Nureddln Belçuk, Fahlre ve Refik Fersan’ın katılmaları Belediye Başkanlığınca tasdik edilmiştir. Bu suretle Konservatuvanmı-cin Türk musikisi kısmı değerli sanatkârlarla takviye edilmiştir. Kon-Bervattmnn Açık Hava Tiyatrosunda vereceği konserlerden yalnız 50 kuruş alınması ve böylece halkın İstifadesinin sağlanması kararlaştırılmıştır.
“Tarsus” bu akşam Cenova’ya gidecek, “Rize” ilk seferinden dönecek
Devlet Denizyollarının Tarsus vapuru bu akşam saat 24 te Cenovaya hareket edecektir. Diğer taraftan Rize gemisi bugün ilk seferinden dönmüş olacaktır.
Atlı yarışma eklpl dün Ankaraya gitti
Ankarada yapılacak yaz konkuri-piklertne İştirak etmek üzere Süvari Okulundaki uluslararası atlı yarışma eklpl dün akşamki ekspresle Ankaraya hareket etmiştir.
İstanbul Muallimler Birliğinin İkinci Terbiye Kongresi
Muallimler Birliğinin ikinci Terbiye Kongresi 4 eylül 1950 pazartesi günü açılacak ve 7 eylül 1950 perşembe günü akşamı kapanacaktır.
Türkiye Kimya Cemiyetinin senelik kongresi
Türkiye Kimya Cemiyetinin 1950 kongresi toplanmış, geçen devredeki faaliyeti gözden geçirdikten aonra Ana Nizamnamede bazı değişiklikler yapmış, geç vakte kadar devam eden müzakereler esnasında kimya ilim ve tatbikatının ve kimyagerlik mesleğinin memleketimizde İnkişafı için bir çok dilek ve temennilerde bulunulmuştur.
Bundan sonra yeni idare heyeti ee-çimi yapılmış, umumi başkanlığı İttifakla Tank Temel, âzalıklara rey adedi eıreslyle Nedim Denlztekln, Ercümend Tüccarbaşı, Saman Akalan, Nuriye Ergene. Orhan Kutlu ve Cemal Sancor: yedek âzalıklara Mlk-dat Ocanal, Sadiye Enercan ve Bülent Tiryakioğlu İntihap edilmişlerdir.
Haysiyet divanına Raşlt Taşdur, Remriye Hisar ve Haldun Terem;: murakıplıklara Zeyyat Günter ve Mürşide özgen seçilmişlerdir.
Vefalılar Gecesi
Vefa Lisesini Bitirenler Derneği tarafından 19 ağustos 1950 cumartesi gecesi Bebek Belediye bahçesinde sabaha kadar sürecek bir •'Vefalılar Gecesi,, tertip edilmiştir.
YENİ İSTANBUL
SİYASÎ ÎKTÎ8ADÎ MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Sahibi t
YENİ fSTANBUL NEŞBÎYAT LtMtTED StRKETİ MüıKlrO: Kemal H. SAKLICA Bu sayıda yan İğlerini fitlen İdare eden: Sacld ÖGET
Uezredilmiyen yazılar iade edilme».
Basıldığı yer ı yeni İstanbul matbaaci-LIK LÎMÎTED ŞtRKETÎ MATBAASI
Soğdan sola: Kıral. Kırallçe ve namzedi
REŞAD NURİ GÜNTEKİN
Kavak Yelleri
— 71 —
— Ziyanı yok. Böyle daha iyi, dedim.
O mutlaka oturmam lâzımmış gibi ısrar ediyordu:
— Olmaz, buyurunuz...
Adetâ kızarak:
— Beni rahat bırak madmazel, dedim.
Kız dışan çıktı.
Yerdeki kırık çanak çömleğe basmamağa gayret ederek küçük küçük adımlarla dolaşırken birdenbire çarpık bir eski paravananın arkasından bir İhtiyar öksürüğü geldi» arkasından iniltiler ve söylenmeler...
Bir kaç adım ilerleyince paravananın karanlığındaki bir kerevetin üstünde, son derece küçülüp kurumuş, bir koca kan gördüm. Ben onun burada bulunmasına şaşmadığım gibi o da bana şaşmıyor, oturduğu yerde maymun gibi yüzüme bakıyordu. Güç işitilen bir sesle Rum* ca bir şey söyledi. Saatini sorduğunu anlayarak parmak İşaretiyle cevap verdim. Meslek alış-kınlığiyle bir fakir hastayı görmeğe gelmişim gJbi bir şey hissediyordum. Tekrar öksürmeğe ve hırlamağa başlayınca bu duygu daha kuvvetlendi. Biran âdeta nerede olduğumu unutarak i hekim otoritemle sualler sordum. Kocakarı türk-çe biliyor ve göçenin bu saatinde kendisini muayeneye gelmişim gibi hiç hayret etmeden has-
851
talığını anlatıyordu. Fakat biraz sonra, kız beni almağa gelince muayeneyi olduğu yerde kesmek ve öksürük reçetesi yerine bir sigara atarak dışarı çıkmak lâzım geldi.
Nihayet kırmızı bir perde ile ayrılmış ufak bir bölmesi bulunan bir yatak olasındayız. Bölmede biri var gibi tıkırtılar ve bir musluk aesl geliyor, önümüzden girmiş olan karışık saçlı a-dam perdeyi çekti; bir iskemle üzerinde kalmış bir tepsideki meze artıklarını karıştıran bir kediye ayağındaki terliklerle hücum etti. Kedi o hızla bize doğru atıldı. Fakat kapıyı kapalı bulunca etrafımızda dönerek ve kenardaki karyolanın üstünden atlayarak gerisin geri bölmeye girdi ve oldukça yüksek bir küçük pencereden dışan atladı. Karışık saçlı adam, açık bırakılmış musluğu kapadı; kedinin yere düşürdüğü bir balık iskeletini vo daha başka yiyecek kınntılan bir gazete parçaslylo topladı; dışan çıktı. Fakat dakikasında yine kapıyı açtı ve bekledi.
Kız bana:
— Affedersiniz... Oda peşindir, dedi. Verdik.
Kocakarının yüzünü, ağzını ellediğim için bölmedeki musluğu tekrar açarak ellerimi, sonra da yüzümü yıkadım. Fakat bu biraz da va-kit kazanmak İçindi.
Döndüğüm zaman kız neşeslı ve düşünceli bir tavırla dimdik odanın ortasında duruyordu. Islak ellerimi mendilimle kurulamağa devam o-derek lâkırdı olsun diye;
— Nihayet geldik, dedim.
O sesini alçaltarak biraz evvelki tavrlyle:
— Affedersiniz... Kado peşindir, dedi.
O kadar şaşırdım vs İğrendim kl:
— Neden? diye bağırmışım.
352
Kız makine gibi:
— Affedersiniz. Âdet böyle, dedi.
Buz gibi soğuyan enlerimle cüzdanımdan para çıkardım ve yüzüne bakmadan masanın Üstüne attm.
Odanın perdesi gibi duvarları da koyu kırmızı idi ve bu rengin ağırlığı biraz evvel kedinin kaçtığı ufak pencereden başka deliği olmayan odanın ağırlığı ve cinsini tayin edemediğim kokusiyle karışarak âdeta başıma vuruyordu. Sıkıntıdan ter basacağını hissederek ceketimi çıkardım ve duvardaki bir çiviye astım.
Kız yine o neşesiz tavırla dimdik durmakta devam ediyordu. Alay eder gibi bir gülüşle:
— Oda hazır... Kiralan peşin verdik... Nasıl eğleneceksek eğlenelim bakalım, dedim.
Ceketi çıkarmama başka mâna vererek o da, yine o dimdik duruşunu değiştirmeden, ağır ağırg ve tane tane göğsünün bir kaç düğmesini çözdü.
Ben yine aynı tavırla:
— Ne o T Pek neşesiz görünüyorsun mad-mazel, dedim.
Biraz durduktan sonra alçak seslet
— Az para verdiniz beyefendi, dedi.
— Acayip!,. Hem ikiniz İçin istediğinizi ben birinize veriyorum; memnun olmuyorsun... Bu nasıl pazarlık?.
— Pazarlık öyle... Amma kim eğlenmek istiyor çok daha çok para veriyor...
— Yani dışarda bir pazarlık... içerde de ayn bir çok eğlenme pazarlığı...
— Yaslı beyefendiler Öyle yapıyorlar her zaman...
Bu kızın aynı zamanda da ahmak olduğu görünüyordu. Yine o alaycı vo ısırıcı gülüşle:
— Aman ne güzel âdetler bunlar, dedim.
853
— Benim bir çocuk var... Ortaköyde bir karı bakıyor... Çok para alıyor.
— Bak nelerin de varmış maşallah senin...
— Ne... Altı aylık... Babası öldü. Her hafta her hafta gidiyorum.». Çok para veriyorum... Simdi hasta... Daha çok para veriyorum... İlâç... Ve doktor...
Konuşmayı bu şekle sokmayabilirdim. Fa-kat ne çare kl odaya glrinolye kadar karanlıkta, ay yahut sokak feneri yahut çakmak aydınlığında gördüğüm çehresini şimdi artık elektrik aydınlığında bütün teferruatiyle seyrediyordum. Turnayı gözünden vurmuştum. Esmer güzeli çocuk, adamakıllı yaşını başını almış kavruk sıska bir kadındı. Hele kendine acındırmnk için bana Ortaköyde hasla çocuk masalını okurken dudağını uzatarak burniylo dudağı arasındaki bir sivilceyi serçe parmaglyle bir kaşıması ve güzlerinden bir tanesini titrete titret® bir bulandırması vardı ki cihan değerdi.
Saatime baktıktan sonra çeketlml giyerek ve Ortaköydekl çocuk hikâyesini en firaklı bir yerinde keserek:
— Eeeey, Madmazel, dedim, gel buyur dedim.. Hatırını kırmadık... Güzel güzel eğlendik.. Tadı kıyamete kadar unutulmayacak bir eğlence... Daha fazla eğlenmek için bu gece üstümde başka para da yok... Buna Allahısmarladık.
Garibi şu kl kız bu hareketime aalâ hayret etmedi, ayrılırken İstediği son bir sigarayı yakarken:
— Yarın akşam geleceksiniz, diye sordu.
Karanlık sokaklarda yolumu bulmağa çalışırken:
— Kadın değil bu gece kadın şekllndo karşıma çıkmış hayatın ta kendisi... O da böyle başlar böyle biter... Ne ders Yarabbi ne ders!
354
diye söyleniyor ve Hacı ömerin bir şeyden iğrendiği zaman yaptığı gibi yerlere tükürüyordum.
IX
AFFAN BEY — KOÇONUN HASTASI — BİLÂL
Kasabada Affan Bey diye bir İstanbul çocuğu tanımıştım. Çocuk diyorsam altmışına yakın koskoca bir adam. Vannı yoğunu kumarla, kadınla yedikten ve aynca bir kaç ay da hapis cezası yedikten sonra yangından çıkmış gibi bir kaç parça eşya ve bir alay çoluk çocukla aramıza düşmüştü. Eski kumarhane v.s. arkadaşları elblrliğiyle kendisini bizim kasabaya tahrirat kâtibi yaptırmışlardı. Vücudunda bozuk olmayan âzası yoktu. Fakat bunların türlü haplar, şırıngalar ve benim kendisinden öğrendiğim bir takım garip garip ilâçlarla az çok işlemelerine mukabil biçarenin kafası tâmamiyie hareketten kalmış ve bu, kendisine uslu ve mazlum bir adam hali vermişti. Hükümette kimsenin kabul etmediği biçimsiz (Yahut daha kötü-sü dar arkası, biraz daha genişçe önü ve tavan-sız çatısı ile tabut biçiminde) uzun ve karanlık bir odadaki makamında kendi kendine oturur, işittiği bir takım gizli seslere kulak veriyor gibi bir tavırla düşünüp gülümser ve onun işlerini başkaları, sevaplarına, yaparlardı. Bununla beraber kasabada bu Affan Beyin de arandığı ve işe yaradığı günler vardı. BLr ehemmiyetli ziyafet yahut balo tertiplendiği zaman zihni ve dili açılır, vilâyetten getirtilecek içki çeşitleri, hazırlanacak mezeler v.s. hakkında gayet güael fikirler verirdi
(Devamı var)
355

12 Ağustos 1950
Savfa
• ’*
«h *
Acheson Malikten
şikâyet ediyor
Shakespcare’ln kahramanların] hasetlerinden çatlata-
t.
Washington, 11 (YÎRS) — Acheson bir basın toplantısı yaparak bunda Sovyet delegesi Mallk’ln Konsey müzakerelerini knsden çıkmaza sokma-
lâhlyetli sorgu yargıcı tarafından İfadeleri alınmıştır. Bu İfade alma 2 saat sürmüştür.
hâdisesi tahkikatında Olga'nm da dün İfadesine müracaat edilmiş-Resimde, Olga avukattyle adllyeye gelirken görülmektedir.
11 (Hususî muhabirimi;
— Muzaffer Kayalıbayın
Hü. tck-teş-
Ankara, bildiriyor) karım Olga İle anne ve babası bugün Ankara ad üyesine davet edilerek sa-
bir avuç geçkin gösterebilir misiniz kl. blolojik ve zorlamalardan on dakika myrılıverlp, kendinden
Küredeki askeri
• • 1
Kayalı bay tir.

Bediî FAİK
yoktur. Köşebnşı hoparlörlerinden gençlik üzerine yağan İuma-dm teneke sesini kaldırınız; geriye, korkunç bir hafifsemenin öldürücü sükûtu kalacaktır.
Genç şairseniz, üstadlannızın tatlı dilini beyhude arıyacak-sımz. Onların nazarında çoktan “şiiri katleden,, olmuşsunuzdur. Genç hlkâyecl misiniz? Fakat nasıl olur? Evvelkiler henüz ya*-şıyorken yaptığınız cüretkârlık!.. Bir yaşlı müzisyene, gençlerden birini soracak oldum. Lâfımı ters yüzü öyle bir kovalayışı vardı kl, bilirdi.
Bana psikolojik
sonra gelenleri rahatça süzebilsin?. Sanmıyorum. Genç nesil, kendinden evvelkilerle arasında bulunması zaruri olan köprülerin he[>sini, daha bıyıklarına ter düştüğü gün, atılmış görmenin azabına uğruyor. Bunu saklamanın, tevil etmenin faydası yoktur.
Birkaç ay evvel, edebiyatta “eski-yenl,, mevzuunu ele alan bir akşam gazetesinin anketine verilen cevapları hatırlıyorum. Yenileri, değil beğenen, okuyan bir tek “eski,, yi dahi, Dlyojen gibi günlerce aramıştık.
Fakat yalnız sanatta mı? Politikada bile, bir evvelki bir sonrakine omuz silkmekle meşgul. Genç bir diplomat yahut devlet adamı göründü mü. kaç tanemiz “İşler çoluk çocuğa kaldı,, demiyoruz? Doksanına yaklaşmış Bernard Shau’a, genç nesil İçin ne düşündüğünü sordukları zaman, bu ak saçlı, ak sakallı nükte kumkuması, söze: “Haa bizim nesil ml?„ diye başlamış. Gençler söylesin, kaç ihtiyarda bu anlayışı gördünüz?
Nesil çekişmeleri, yeryüzünün her köşesinde asırların peşi •ıra sürüp gelmiştir. Ama bizdeki genç nesil kadar, dip doruk inkâr edilenini zor gösterebilirsiniz.
Bu İtibarla, dünya hikâye müsabakası için iki ^enç hikayecinin eserlerine yer verilmesi, bence İki kat ehemmiyetlidir. Ve sanırım kl, hikâyeleri inceüyen jürUvl, genç nesli lâyık olduğu alâka ile süzebllen İlk üs t ad topluluğu saymakta blb’ük hata yoktur. Emin olalım, aynı anlayışı, başka sahalara da aktarabildiğimiz gün, genç neslin cevherini daha yakından göstermek kabil olacaktır.
Nüfus kâğıtiariyle övünmeye paydos demenin, bilmem vakti gelmedi mi?
Dünya Hikâye Müsabakası
Sam Amca „ Muharririnin
eşi intihalarını anlatıyor
"Yeni
daha
nesi/ ça/ışmryor ve yazmıyor, diyorlar. Gazetenizin hazırladığı gibi ciddî müsabakalar yapılsa,
İyi neticeler bile alınacağını tahmin ediyorum”

11 (Hususî) — 1950 Dünya Müsabakasında “Sam Amca,,
saatte eserini
“Yedi Tepe,,
mecmuada da Fikirler mec-
İzmir Hikâye hikâyesiyle birinciliği kazanan Sam İm Kocagöz'ün Egeli oluşu vo harikulade orijinal olan hikâyesinde geçen toprak hayatını bizzat yaşamakta olması Türk hikâyeciliği adına cidden övünülecek ve ilerisi hakkında büyük ü-mitler verecek bir olaydır. Ağustos ayında Sökede pamuk sulamasında bir ovalı müstahsil olarak fiilen çalışmakta olan Samim Kocagöz'ü arayıp bulmak, hattâ telefonla konuşmak bile imkânsız hale gelince naçar, îz-mlrde Goztepede 95 İnci sokakta 9 numaralı evine giderek sayın refikasından bazı malûmat rica etmek mecburiyetini hissettim.
İzmir Kız Kolejinden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesinde Ingiliz Filolojisi İhtisası yapan ve ondan sonra mezun olduğu kolejde, İngilizce hocalığı kabul eden Bn. Sevine Kocagöz, zevcinin “YENİ İSTANBUL,, un hazırladığı müsabakada en iyi dereceyi almış olmasını büyük bir memnunlukla telâkki ettiğini söyleyerek beni kabul salonunda karşısına oturttu.
“— Samim, dedi. Tam mânasiyle bir toprak adamı olduğu ve duyarak yazdığı İçin muvaffak oldu. Esasen kendisi daima ve çok çabuk yazar. Yazdığı yazıların plânını günlerce kafasında çizdikten sonra makine başına oturduğu gibi bir, İki meydana getirir.^
Bn. Sevinç bana bir mecmuası uzattı:
Bakınız, dedi. Bu yazıyor, tzmirde çıkan
muasmda da yazılan çıkar. O kadar I kolaylıkla yazar ki, buna hayran kal- | mamanın İhtimali yoktur.,,
Ve sonra.. Bana kocasının tahsil hayatını anlattı:
“— Samim Kocagöz. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. Bilâhare folklor yapmak üzere gittiği İsviçrede sanat tarihi derslerine devam etti.
— Samim Bey okur mu?
— Çok okur. Bilhassa İlmî eserlerle aanata alt her türlü neşriyatı, dünya sanat hâdiselerine alt makaleleri büyük bir zevkle takip eder. Amerikan romanını çok beğenir. Bilhassa Cold-well İle Stolnbeck’l zevkle okur,,,
Reflkalan, Bay Samimin aile hayatından şöyle bahsetti:
“— Üç yıl önce evlendik, tkl aylık bir bebeğimiz var.. Evine çok bağlıdır. Sökede işinin icaplarını yaptıktan sonra tek dakika kaybetmeden evine avdet eder.
Toprağına ve İşine de çok bağlıdır. Kendisi sah günü Sökeden avdet edince daha uzun konuşacak şeyler bulacağınızı tahmin ederim. Biz hikâye müsabakasını kazandığını telgrafla bildirdik. Doğrusu kocam olduğu İçin değil, fakat Amerikada yapılacak dünya milletleri hikâye müsabakasında bir Türkün kazanması, İhtimalinden dolayı çok seviniyorum. “Yeni nesil çalışmıyor ve yazmıyor., diyorlar. Hakikatte “YENİ ÎSTANBUL”un hazırladığı gibi ciddî müsabakalar yapılsa vc muharrirler teşvik edilse daha İyi neticeler bile alınacağını tahmin ediyorum.,.
Adnan BİLGET
Tenis. Eskrim. Dağcılık Kulübündeki toplantı
Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü İdare Heyeti; 26 ağustosta başlıyacak o-lan 5 inci Enternasyonal Tenis Turnuvası hakkında malûmat vermek i-çln dün akşam basın mensııplarlyle bir kokteyl partide buluşmuştur. Kulübün Umumî Kâtibi AH Başarel gazetecilere milletlerarası tenis turnuvasının İlk senesinden bu yıla kadar o-lan safahatını İzah etmiş ne şunları İlâve etmiştir:
“Birinci enternasyonal za 4 yabancı şampiyon Halbuki bu sene 50 aynı i bancı şampiyon İştirak edecektir, bu sayı farkının zevkini İzah biraz güç-tür,, demiştir.
ve sözleri-
turnuvamı-katılmıştı, ayarda ya-
Sam Amca'nın müellifi esiyle beraber
Rusyanın Washington
11 A.A. (United
• -a-
Başkanı yaralandı
vo
Izmırde
Kore'ye gidecek birliklere mensup subay ve askerlerin muayenesi devam etmektedir. Yukarı kİ resimde Amerlkndnn cepheye gidecek çok şişmtuı bir erin muayenesini görüyorsunuz. Tek kantar erin sıkletini çekmediği İçin İkincisine başvurulmuş!
İzmir adayları basına verildi
C. H. P., tzmirde bir istişare heyeti kurdu C. H. P. Torbalı ilçe
İzmir, 11 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — C. H. P ile D. P. de bu akşam yapılan basın toplantılarında İzmir Belediye Meclisi adaylarını basına vermişlerdir. Halk Partisi yeni meclis adaylarını tercihen genç simalar arasından seçtiği gibi D P. de çeşitli iş sahalarında tanınmış simaları kadrosuna almıştır C. H. P nde yapılan basın topLantı-
Millî Gençlik Komitesi kuruluş çalışmaları inkıtaa uğradı
Perşcmbo günü Vilâyette Vali
Belodlyo Baykamnın riyasetinde Seyhan Milletvekili Prof. Remzi Oğuza rık vo Hükümet adına da Hüsnü Ya-man'ın iştirakiyle yapılan toplantıda Mihi Türk Talebe Birliği, Milliyetçiler Birliği Federasyonu ve Türkiye MilH Talebo Federasyonu temsilcileri tarafımdan kurulması kararlaştırılıp radyo vc gazetelerle İlân edilen (millî gençlik komitesinin) kuruluş çalışmaları dün öğleden «onra inkıtaa uğramıştır.
Bunun sebebi, Millî Talebe Federasyonu mümessillerinin Vilâyette yapılan toplantıda imzaladıkları pro-tokoidan vazgeçmiş olmalarıdır.
Bugün saat 16 da Milli Türk Tala-be Birliği Şchzadeboşı merkezinde bir basın toplantısı yapılarak hâdisenin İç yüzü İfşa edilecektir.
Keyfiyet; Başbakan, Vali ve Hükümet temsilcisi Hüsnü Yaman’a telgraf çekilmek suretiyle protesto edilmiştir.
Ingilterede askerlik müddetinin uzatılması
Kabine, fevkalâde bir toplantı yaparak meseleyi müzakere edecek
Londra, 11 A.A. (Afp) — Kabine bugün Başbakanlıkta fevkalâde bir içtima yapacaktır.
Daily Telegraph gazetesinin bu husustaki kanaatine göre, Bakanlar bir kere daha askerlik müddetinin 18 aydan İki seneye çıkarılması yolun-daki teklifleri inceUyeceklerdir.
Halbuki Daily Milor gazetesi Kabinenin sadece asker aylıklarının arttırılmasını tasvip için davet edil dlğinl yazmaktadır.
Kabinenin 15 gün kadar evvel askerlik hizmetinin uzatılması aleyhinde bulunmuş olduğunu hatırlatan Daily Telegraph gazetesi şöyle yazmaktadır:
O zamandan beri Genelkurmay Başkanları askerlik hizmetinin uzatılması zarureti üzerinde ısrar etmişlerdir. Şimdi de Avrupadaki Ingiliz ve Amerikan kuvvetleri adedinin arttırılması yolunda Fransız kûmeti tarafından ileri sürülen lifin kendi taleplerine bir temel kil ettiğini bildirmektedirler.
Bundan başka Savunma Bakam Shinwell, Fontalnebleau Konferansında, askerlik müddetinin uzatılması zarureti hususunda Genelkurmay şeflerinin tezini kabul etmiştir.
ise işçilerle köylüler a-ihtllâfa sebebiyet ver-köylüler, işçiler için kâ-yiyecek maddesi istihsal
Sovyet Rusyanın silâhlı kuvvetleri
Londra, 11 A.A. (Lps) — Londra-daki siyasî muharrirlerin yazdıklarına göre, Sovyetler Birliğinin el altında büyük sayıda silâhlı kuvvetler bulundurmak ve bunları teçhiz etmek için gayretler sarfettikleri memleket dahilinde müşahede edilmektedir.
Filhakika Sovyet Hükümeti, sına! lstihsalâtı yüksek bir seviyede tutmak maksadlyle, gıdasızlık yüzünden geçen sene istihsal seviyesini düşürmüş olan İşçileri şimdi gerektiği şeklide gıdalandırmak lüzumunu duy-müştür. Bu rasında bir miştlr. Zira fi miktarda
etmek maksadiyle daha fazla çalışmaya mecbur olmuşlardır. Diğer taraftan. yeni hububat stoklan teşkil eden Sovyet Hükümetinin bu hareketi köylü tarafından fena kar-şılanmaktadır. Bu sene mahsul durumu geçen senekl kadar iyi olmadığı halde Hükümet çiftçiden geçen sene alınan miktarda mahsul talep etmektedir.
Molotof Sovyet Rusyadakl hububat stoklannın harpten önceki seviyeye ulaştığını beyan etmişti. Bununla beraber emin kaynaklarda nögTenil-dlğlne göre, Hükümet bildirdiğinden daha fazla hububat stokuna sahiptir ve bunun ne maksatla yapıldığı sorulmaktadır. Böyle bir stok bir harp halinde ihtiyat olarak veya İktisadî silâh olarak.kullanılabilir.
başına dönüyor
Washlngton,
Press) — Sovyet Rusyanın Washlng-ton Büyükelçisi Alexander Panyuş-kinln bu ay İçinde vazifesi başına dönmesi beklenmektedir.
Sovyet Rusyanın Uzakdoğu meseleleri uzmanlarından olan Panyuş-kin üç aylık tatilini Moskovada geçirmiştir.
Panyuşklnln Sovyet başkentine gidişi, Uzakdoğudaki bütün Sovyet temsilcilerinin Moskovaya çağırılması İle aynı zamana tesadüf etmiştir.
Panyuşklnln Moskovada Sovyet Rusyanın Asyadakl vaziyetini müzakere ettiği sanılmaktadır.
sında C.H.P. Genel Sekreteri Kasım Gülek’in yann lzmire geleceği C.H. P. başkanlığından îzmlrde bir istişare heyeti kurulduğunu parti istihare heyetine Şevket Ad&lan, M. Çağatay, Münir Birsel, Sedat Dikmen, Sait Odyak. Mehmet Orgunun seçildiği haber verilmiş vs Torbalı ilçesinde D.P. İdarecilerinin C. H. P. mensuplarına mânevi tazyik yapmakla beraber bu ilçenin başkanı Sadık İleriyi yaraladıkları, İşin ad-liyeye aksettiği tebliğ edilmiştir.
Aydında seçim hazırlıkları
Aydın (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — İlde büyük bir faaliyetle muhtar seçimleri hazırlıkları devam etmektedir. Şimdiye kadar alınan neticelere göre alâkadar makamların tahminleri DP. nln lehinedir. Her nekadar C.H.P, de geniş bir çalışma görünüyorsa da seçimlerin neticesinin bir tesiri olarak bu faaliyetin akim kalacağı tahmin ediliyor.
Ankarada bir hukuk
müessesesi kuruldu
Temyiz Mahkemesi eski îkincl Hukuk Dairesi Başkanı AH Himmet Berki île geçen devredeki Konya milletvekillerinden tanınmış hukukçu Sedat Çumralı ve Şaklr Berki müşterek olarak Ankarada bir hukuk müesseso-hI kurmuşlar ve çalışmaya başlamışlardır.
Dışişleri Bakanına göre, Kore harbinin bitmesi için Rusyanın bir işareti kâfidir
vaziyetin tahlili
Tokyo 11 (YÎRS) — Yabancı muhabirlerin bildirdiğine göre 11 ağustos günü askerî durumda bir bozukluk hâsıl olmuştur. Amerikalıların şark sahilinde elde bulundurdukları Pohan limanı ateşler İçinde yanmakta ve ŞimalHler buraya girmiş bulunmaktadır. Bu suretle daha şimalde Yondog civarında harp eden Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin ricat hattı tehlikeye girmiştir. Mamafih gemilerin himayesi mevcuttur. Plyondong'dakl köprübaşı daha geniş olarak mevcuttur. Burada 5 düşman taburu tank takviyesiyle durmaktadır. Ayrıca Nakdong’u geçmek üzere 6 tümen toplanmış bulunmaktadır.
Bu kuvvetler Taygu’u tehdit etmektedir. Cenuptaki durum da naziktir. Çünkü Nûkdong üzerinde ve Masan hizasında yapılmış olan sızmalar henüz tutunmaktadır, öyle kİ, Masan çevrilme tehlikesine maruzdur. Bu takdirde Çinyu üzerine yürüyen Birleşmiş Milletler kıtalarının arkası tehlikeye girecektir. Vaziyet hulâsaten şudur:
Amerikalılar Çinyu üzerine yürürken Kızıllar şarkta Pohang’a girmiş, merkez cephesinde do Taygu üzerinde yürümeye hazırlanmış bulunuyorlar.
Kıral Leopold’a teşekkür edildi
Brüksel, 11 A.A .(Reuter) — Bel-çikanın başlıca üç partisi heyetleri, Laeken Sarayına giderek yatıştırma hareketinden dolayı Kıral Leopolda teşekkür etmişlerdir.
Kıral Belçika halkına radyo ile yapacağı hitabede halkın oğlu etrafında birleşmesini isteyecektir.
Kiralın karısı Prenses de Rethy îsviçreden gelerek birkaç gün sonra Kirala mülâki olacaktır.
Ihsan Aksoy tekaüt edildi
Ankara, 11 (Hususî muhabirimizden) — Uzun zamandanberl içişleri Müsteşralığı vazifesini deruhte etmekte olan Ihsan Aksoy 30 senelik müddetini ikmal ettiğinden tekaüde aevkolunmuştur.
Yunan Büyükelçisi Ankaradan ayrıldı
Ankara, 11 (A.A.) — Yunanlstanı memleketimizde 1946 dan beri büyük bir liyakat ilo temsil etmekte bulunan ve diplomatik çovrelerde çok iyi hâtıralar bırakan ve kordiplomatiğin du-vayeni bulunan Büyükelçi Pericles Skeferls bu akşam reflkaslyle birlikte şehrimizden ayrılmıştır.
Büyükelçiyi Başbakan adına garda uğurlayan özel Kalem Müdürü Basri Akta#, Adnan Menderesin samimî temennilerini kendisine bildirmiştir.
Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Protokol Umum Müdürü ve Muavini, Bakanlık erkânı, şohrlmlzdo bulunan bütün büyükelçi vo elçilerle yakın dostları tarafından teşyi edilmiştir.
sındon şikâyet etmiştir. Dışişleri Bakanına göre, Kore harbinin bitmesi için Sovyet Rusyanın bir işareti kâfidir. Fakat ne o bu İşareti vermekte, ne de Malik Konseyi çalıştırmaktadır.
Acheson, bir kaç muayyen sual sorarak bunların cevaplarını vermiş ve yukarıdaki hükmünü buna göro ifade etmiştir. Sualler ve cavaplar şunlardır:
Sual —Kim bir başkasının memleketine tecavüz etmiş bulunmaktadır?
Cevap — Şimal Kore.
Sual — Hiç bir vesile vermediği halde sebepsiz yere kim tecavüze uğramıştır?
Cevap — Kore Cumhuriyeti.
Sual — Koro Cumhuriyetini uğradığı tecavüzden kim kurtarmaya çalışmaktadır?
Cevap — Birleşmiş Milletler. Yani bu Teşkilâta dahil 53 3memleket
Sual — Şimal Korelileri geri çağırmak İktidarı kimin elindedir?
Cevap — Sovyet Rusyanın.
Sual — Peki, Sovyet Rusya 53 memleket gibi ve Birleşmiş Milletlerin A-nayasasma uygun olarak barışı müdafaa etmekte midir?
Cevap — Hayır.
Batı Almanyada komünizmle mücadele
Bonn, 11 A.A. (Lps) — Federal Almanya Hükümeti Bakanlan bugün Bonn’da toplanarak Federal Cumhuriyeti tehdit eden komünist tehlikesini bertaraf etmek için alınması gerekli tedbirler üzerinde müzakerede bulunmuşlardır.
Batı AlmanyadAki Müttefik ma-kamlan, Hamburg, Dusseldorf, ve Kolonyadaki 3 komünist gazetesini üç ay müddetle neşriyattan menetmlş-lerdir. Bu gazeteler Müttefik kuvvetlerin emniyet ve ltibannı sarsacak haberler yayınlamış olmakla İtham edilmektedirler.
Reuter) — Bakanı ko-ciddî tedbir-
Batı Almanyada komünizmle mücadele
Hamburg. 11 A.A. ( Batı Almanya içişleri münlst faaliyete karşı
ler almağa karar vermiştir,
ilk olarak Fransız bölgesindeki Renanya eyaleti pazar günü Malnz-de komünist nüfuzundaki “barış mücahitleri” tarafından tertip edilen nümayişi menedecektlr.
Komünistlerin ekimde Berlinde yapılacak olan Millî Kongreye göndermeyi düşündükleri 1500 delegeye bölgelerarası geçiş müsaadesi verilmesi kararlaştırılmıştır.
Fakat ittifakla beyan edildiğine göre, insanlan komünist yapmak 1-çin en iyi çare Komünist Partisi ü-yelerlni mazlum mevkiinde göstermektir.
Kore cephesine gönderilecek askerî birliğimize mensup subay ve erlerinin muayenesi bitirilmek ü-ıeredir. Resimde, bir subayın kulak muayenesinin yapıldığı görülmektedir. Alttaki resimde erlerin muayenesinden bir an görülmektedir.
t
’ye gidecek
birliğin muayenesi bitti
Izmlr 11 (Hususî muhabirimiz bil. diriyor) — İzmir Mevki Komutanlığı Ankaradan Kore savaş sahasına nakledilecek askerî birlikle beraber
Çalenç Kupası
Tenis maçı
Bugün hava müsait olduğu takdirde geçen «enenin şampiyonu Fehmi Kızı) He bu senenin şampiyonu Enes Ta-lay “Çalenç Kupası,, İçin karşılaşacaklardır.
Amerikanın Formoza politikası ve Ingilterede uyanan asabiyet
Amerikan efkârında mevcut iki zıt görüşün fena tesirlerini Truman son beyanatiyle izaleye çalışmış bulunmaktadır
Londra, 11 (YÎRS) — Amerikanın Formozada takip edeceği politika, Mac Arthur’ün Çan-Kay-Sek’i ziyaret etmesinden beri bilhassa Amerikada birbirine zıt olmak üzere iki ayrı şekilde mütalâalara yol açmıştır. Bunlardan bir kısmına göre Amerikanın Formoza politikası İki Çin'in birbirine Kore işi bitinceye kadar hücum etmemesine matuf bir takım tedbirlerden ibarettir. Bunun aksi olan mütalâalara göre ise Formoza politikası genişliğine değişecektir ve Amerika Asya müdafaasını Çan-Kay-Şek’lo birlikte düşünmektedir.
Bu iki zıt görüş Ingiltere ve Fran-şada epeyi asabiyet uyandırmış ve keyfiyeti tavzih için hükümetler arasında notalar teatisine yol açmıştır. Truman’m havayı yatıştırıcı en son beyanatı İle buna takaddüm etmek üzere Harrimann’ı Mac Arthur nezdl-ne göndermesinin asıl sebepleri bunlardır.
Devlet Reisinin son beyanatına göre Formoza politikası eski şeklinde kalacak yani Kore meselesi halledilinceye kadar iki Çin'in birbirine hücum etmesini önleyici tedbirlerle yetlnllecektlr.
Vaziyet bu merkezde olmakla beraber, Çan-Kay-Şek’ln bazı beyanatı ve milliyetçi hava kuvettelerinin bazı bombardımanlar yapmış olmaları în-gilterenin endişelerini son günlerde arttırmıştır. O kadar ki, başta Liberal Manchester Guardian gazetesi olmak üzere Ingiliz matbuatının ehemmiyetli gündelik ve haftalıkları bu vesile ile. Formozada İşleri karıştırmak isteyen siyasî temayüllere karşı şiddetli ten-
lzmlrden de bir kıtanın gideceğini, bunlann sıhhî muayenelerinin yapı-larak harekete hazır bulundurulduğunu teyid etmiştir. Bu birliğin Basmahane istasyonundan hareketi günü îzmlr halkı kendilerine büyük tezahürlerde bulunacaktır. Kore savaş sahasına bir askerî birliğimizin gönderilmesi îzmlr halkı Üzerinde memnunlukla karşılanmış ve bugün muayeneleri yapılan askerlerin has. tahano bahçesinden çıkması halkın tezahürlerine vesile olmuştur.
kld yazıları neşrctmlşlerdir. Liberal organa göre İhtilâf McArthur'le Beyaı Saray, yani askerle sivil İdare arasındadır. Dünya sulhunu müdafaa politikası ise mutlaka mesul sivil idareler tarafından temsil olunmalıdır. Bu iş McArthur Çan-Kay-Şek ve Mao-Tso-Tunk’larm emrine terkedilemez. Diğer mecmualar ve bilhassa Sosyalist mecmualarda '‘McArthur tehlikesi,, başlığı altında generali İstihdaf eden ve siyasete bu kadar burnunu sokan bir generale siyasî herakât mesuliyetinin bırakılamıyacağını ifade eden yazılar intişar etmiş bulunmaktadır.
1 " ■ — ' ■ ■
Yeni Yugoslav Patriği seçildi
Yeni Yugoslav Patriği Vikentlos, Patrik Athenagoras’a gönderdiği bir mektupla selefi Gabrlel'in vefatı ü-zerine bu makama seçildiğini va tahlifinin yapılmış olduğunu bildirmiştir.
Bu İntihap Fener Patrikhanesi tarafından tasdik edilmiştir.
Fener çevrelerinde müteveffa Patrik Gabrierin Moskova Patriği A-lexls’e boyun eğmeyen bir siyaset güttüğü hatırlatılmakta ve Viken-tlos’un seçilmesi vesilesiyle iki dinî merkez arasındaki münasebetlerin daha da iyileşeceği ümit edilmekte-
f \
TAHSİL KUPONU
1 aralık 1950 de çekilecek büyük kuramıza İştirak İçin o-şağıdakl kuponlardan 90 üınc getirerek bir kura numarası a-kıbflecckslniz.

Tafsilâtını her pazar günkü (YEX1 İSTANBUL) da arayınız.
Yeni Jftanbııl’un
KUPONIJ



Bayttı 4
T E N t İSTANBUL
13 Afruırto» 1059
Memleket meseleleri ı
Birinci mükâfatı kazanan 2 nci hikâye
Yazan : Nazım ARSLANGER
kadar
Kitaplar arasında,
îki tercüme roman:
Yalnızlık-Mazinin Esirleri
gece sabaha kadar yağdı. Ortalık ağarırken, yerler bir xa-nş karla örtüldükten sonra dindi. İnsanların, işlerine gitmek üzere tek lük evlerinden ayrıldıkları sırada gökyüzü de açıldı. Küçük bir kış güneşi istemlye lstemlye meydana çıktı. Kar yağarken biraz yumuşamış olan hava, güneşten sonra daha soğudu. Keskin bir ayaz, kor tanecik erini küçük blllûrlar halinde dondurdu. BirkAÇ saat içinde saçaklardan irili ufaklı buzlar sarktı* camlar buz tuttu. Üzerlerine biriken kardan birer halat kadar kalınlaşan elektrik teUerlne kuşlar konup kalktıkça. karlar küme küme yere düşüyordu. Sokakla kaldırım, artık birbirinden ayırt edilmiyordu ve insanlar akın alan karlara bata-çıka işlerinin başına gidiyorlardı.
Asfalt sokağın iki tarafında sıralanan modem evlerden açık sarı boyalısının genç hanımı, mutfaktaki işlerini bitirdikten sonra oturma o-dasma girdi. Sobanın kapağını açıp nar glbl ateşi memnuniyetle seyretti. Birkaç kürek kömür daha attı. Küçük beyaz ellerini sobanın üzerine uzatıp evire çevire ısıttı, birbirine sürttü. Sonra kendisi de dönüp, üşüyen kalçalarını sobaya çevirdi. î-yice ısınınca, pencerenin önündeki koltuğa oturdu. Odanın sıcaklığı penceredeki buzlan eritmişti; yalnız alt pervaza yakın kısmında biraz kalmıştı. Manikürlü parmağını oradaki buz parçası üzerinde dolaştırdı. Küçük parmağın sıcak tem asiyle buz, yavaş yavaş eridi. Genç kadın bundan sıkılınca alnını pencerenin kenarına dayıyarak dışarısını seyretmlye başladı. Güneş, kar taneciklerini parlatıyordu. Ortalıkta göz kamaştıran bir aydınlık vardı. Sokalctald insanlar paltolarına sıkıca sarınmışlar, yün atkılarıyla boyunlarını, kulaklarını, hattâ ağızlarını örtmüşlerdi. Nefesleri buhar halinde ağızlarından, burunlarından fışkırıyordu. Bazı küçük öğrencllor kar topu oynuyorlar, birbirlerini karların İçine yuvarlıyorlardı. Kimisi lâstik çizmelerinin, kimisi sırsıklam olmasına aldırmıyarak yamalı kunduralarının İzlerini, karın hiç basılmamış kısmında çıkarmıya çalışıyorlardı. Beygirinin çenesindeki kılları buz tutmuş bir çöp arabası biraz İlerde duruyordu. Birkaç temizlik amelesi, sokaktaki karlan kürüyorlardı. Burunlan, yanhklârı morarmış, elleri soğuktan yer yer çatlamış ve kanamıştı. Gülüşerek, btr-birieriyle şakalaşarak karlan arabanın yanına yığıyorlar, iki tanesi de kürekle bunlun arabanın İçine atıyorlardı. Kadın, onların neşelerine bir an kendini kaptırdı, şakalanna güldü. Sonra bu acı soğuğa, bütün sefaletlerine rağmen nasıl böyle neşeli olabildiklerine hayret etti. Son olarak attığı birkaç kürek kömür, Bıçaklığını odaya yaymış, kadının e-d&lelerine tatlı bir gevşeklik vermişti. Vücudunu sağa sola kıpırdatarak koltuğa iyice yerleşti. Kan, soğuğu, yoksul çocuklan, eli yüzü kızarmış lnsanlan unuttu. Batica şeyler, İyi ve mesut şeyler düşünmiye başladı. Aklından güzel hayaller geçerken, dalgın nazarlarının takıldığı bahçe parmaklıklarının arkasında fakir bir çocuğun kendisine bir takım işaretler yaptığını farketti. Yerinden doğrularak çocuğun ne demek İstediğini anlamıya çalıştı. Çocuk, uzaktan meramım anlatama-yınca bahçeye girdi. Pencerenin ö-nüne geldi. 14-15 yaşlarında kiril yüzlü kavruk bir oğlandı. Üstünde, göğsü karnına kadar açık bir gömlekle, liyme liyme bir pantolon vardı. Yırtıklarından kahverengi, kâğıt gibi kuru derisi görünüyordu. Pislikten saçları yapışmış ve kurşunileşmiş, ellrel. ayaklan aiyahlaş-mıştı. Ayaklanndan birinde m as kara tasın dan ikiye ayrılmış bir tek a-yakkabı, Ötekinde tabanı tamamly-le çıktığı için ayağına iple bağlamış başka bir tek ayakkabı vardı. Soğuktan titriyor, yırtık gömleğiyle çıplak göğsünü örtmiye çalışıyordu. Kadın, pencereyi açıp “Ne istiyorsun?” diye sordu. Çocuk, kadının kalbinin köşesinde, bucağında bir damla merhamet arayan bir bakışla:
“Abla dedi. Karnım aç. Kömür fiân kırılacaksa karı vereyim, istersen kapıdaki karlan atayım. Bana biraz yemek ver.”
Bakışlarını yere doğru indirdi. Hafif bir sesle: “Üşüyorum da” dedi. Kadın önce İstemez diyecekti. En az İki hafta yetecek kadar kırılmış kömür vardı. Fakat çocuğun üşüyorum derken takındığı tavır» sesinin yumuşak ve zavallı ahengi, kadına tam bir tesir yaptı. Sırtında bir ürperme dolaştı ve yüreğine kadar üşüdü. Gayri İhtiyari hırkasının önünü kavuşturdu:
“Peki çocuğum, dedi. Sen arka I tarafa dolaş. Orada kömürlük var. Ben anahtarı alıp şimdi geliyorum.”
Çocuğun yüzü güldü, kirden şekil belli olnııyan dudaklarında, hemen bozulmaya hazır bir tebessüm titriyordu. Bahçenin hiç dokunulmamış karlarında ayak bileklerine kadar gömülerek yürüdü. Kadın kömürlükte ona. kömürleri nasıl, ne büyüklükte kıracağını gösterdi. Sonra mutfağa koştu, iyilik yapmak imkânını pek bulamıyon insanların mer hametlerini göstermek ve buna kendilerini de inandırmak fırsatını bulunca, üzerlerine gelen hamaratlıkla çocuğa yemek hazırlamıya başladı. Teldolapta evvelki akşamdan kalma bir tas çorba buldu. “Nasıl olsa dökecektim, bari insan kursağına gitsin” diye düşünerek havagazı ocağında ısıtmıya başladı. İyilik yaptığı fikri, onu o kadar memnun etmişti ki. içi içine sığmıyordu. “İyilik yapmak ne kadar güzel şey” diye düşündü. “İnsan sevaba glrrnek istiyorsa iyilik yapmalı. Çocuğun karrn kimbllir ne kadar açtır. Herhalde sabahtan beri, hattâ belki de dün sabahtan beri bir lokma bir şey yememiştir. Ne kadar da üşü-müştü. Göğsü bağrı apaçıktı. Şimdi bu çorbayı kaynar kaynar veririm. İçince ısınır yavrucuk, iyilik yapın-
MERHAMETLİ
BİR KADIN
Yazan: Necdet ÖKMEN
ferahlıyor insanın. Herhade de güzel bir İfade geliyor-Düşüncesinin bu noktasında
ca içi yüzüne
kendi yüzünü merak etti, iyilik yaptığı şu anda acaba nasıl bir İfade almıştı? Bunu kendisi de görmek istedi. Yüzünün şeklLnl bozmamaya goyret ederek tuvalet masasındaki büyüle oynanın önüne koştu. Yüzünde La Jokond’undakl gibi ışıklı bir tebessüm göreceğini sanmıştı. Umduğunu bulamayınca aymanın karşısından neşesiz, âdeta küskün ayrıldı. “Kabahat dudaklarımda: Kalbim bu kadar hassas, bu kadar merhametli olduğu halde, dudaklarımın bundan haberi yok” diye düşündü. Biraz evvelki bütün hevesi kınlıvermlştl. O-cağın başına İsteksiz isteksiz döndü. Sebep olan çocukmuş gibi, biraz evvel reçel vermeyi düşündüğü halde bundan vaz geçti. “Babasının e-vinde de reçel yiyor muydu sanki. Çorba nesine yetmezdi.” Fakat çorbayı çukur bir tabağa boşaltırken yine içine elvermedi. Kendi kendisine; “Biraz reçel de vereyim, dedi. Tatlılansın çocukcağız. İnsan cennete gitmek İstiyorsa iyilik yapmalı. Bir tabak çorba için de cennete gidilmez ya. Bir iyilik yapıyorum: Bari tam olsun da, tam sevaba gireyim. Zavallı çocuğu kimbllir kaç kapıdan kovmuşlardır. Herkçe merhametli olmuyor kİ. iyi kİ bize geldi. Bu, Allahın beni tecrübesi. Çocuğu mahsustan gönderdi, iyilik yapmayı sevip sevmediğimi anlamak için. Oldu olacak iyice doyurmalıyım çocuğun kamını."
Büyük kavanozdan iki kaşık vişne reçeli çıkardı, bir tabağa koydu. Ekmek kutusundan evvelce kesilmiş bir kaç dilim ekmek ayırdı. Hepsini bir tepsiye yerleştirerek balkona çıktı. Kömürlüğe doğru seslendi. Çocuk ellerinin tozunu pantalonunun yanlarına irilerek balkonun dibine geldi. Yukan doğru uzanıp kadının elinden tepsiyi alırken gözleri tuhaf bir şekilde par lıj'ordu.
Kadın: “Ayırdığım kömürleri dm, bitti mİ?” dedi.
“Hayır abla, azıcık kaldı.”
“Peki, onu da yemekten sonra yaparsın. Şimdi yemeğini ye. Bak, sana ısınasın diye çorba kaynattım. Soğutmadan İç.”
“Allan razı olsun.”
Bu söz kadını çok memnun etti, öyle diğer dllencllerlnki glbl karşısındakini Allahın adıyla zayıf tarafından yakalamak IçLn, peşin söylenmiş basmakalıp bir söz değildi. Dumanlan buram buram tüten sıcak çorbanın, lezzetini yenmeden İfşa e-den pırıl pırıl vişne reçelinin, çocuğun üşümüş ve aç midesine yaptığı tesirle İçten gelerek söylenmişti. Kadın “en makbul dua bu. O kadar samimi söyledi ki. Bugün çok büyük sevap işledim.” diye düşündü. Çocuğa: ‘Haydi afiyet olsun, dedi. Çabuk git de ye, şimdi soğuyacak. Sana kaynatayım diye o kadar eziyet çektim.”
Çocuk çorbayı dökmemeğe çalışarak kömürlüğe doğru yürüdü. Doğrusu kadın, onun minnettarlığını İfade edecek bir şey daha söylemesini bekliyordu. Fakat yine de üzerinde durmadı, yürekten söylenilmiş bir tek cümle kâfi dedi. Biraz sonra çocuk, boş tepsiyi getirdi. Hepsini silip süpürmüş, bir lokma birşey bırakmamıştı. Gömleğinin göğsü tamamen açılmıştı. Kadının sinirine dokundu: “Oğlum, üşümüyor musun? Kapat-sana göğsünü” dedi. Çocuk mahçup bir tavırla güldü: “Üşüyorum ama, iliği, düğmesi yok kl.„ dedi. Kadın, önce bir çengelli iğne vermeyi altlından geçirdi. Sonra, sırtına giyecek bir şey bulmanın daha münasip o-lacağını kestirdi. Sandıkları karıştırdı. Kocasının eskimiş, yıkana yıkana daralıp çitişmiş bir yün kazağını buldu. Bu çok işe yanyacaktı. Bir on evvel vermek için, çocuğun gelmesini sabırsızlıkla beklemeye başladı. Nihayet işini bitiren oğlan kömürlüğü kilitleyip anahtarı getirdi, kadına verdi. “Başka iş var mı?” diye sordu. Kadın, yapacağı sürprizin tesirlerini tam müşahede edebilmek için dikkatle bakarak:
“Hayır çocuğum, dedi, başka iş yok. Al şu parayı. Sana, bak, bir de ne bulöum: Yün bir kazak. Beyin kazağıdır, bakalım sana nasıl gelecek.”
Bir eliyle arkasında sakladığı kazağı uzatı. Çocuk, hayretle bir kazağa, bir kadına baktı: verecen bu kazağı?” dedi, istediği tesiri elde etmenin cevap verdi: •
“Elbette sana vereceğim.
llnle soğuktan donacaksın. Bunu giyince artık üşümezsim Çocuk, şaşılacak derecede beyaz dişleriyle gülüyordu. Yumuşaklığını anlamak istiyormuş gibi, kazağı avucunda sıktı. “Bunu giyince üşünür mü hiç.,, dedi. Ve kazak elinde ne yapacağını bilemeden bekledi. Kadın; “Ne duruyorsun glysene” dedi. Çocuk kazağı yırtık gömleğinin üzerine giydi. Kollan ve eteği uzun gelmişti: Onlan kıvırdı. Avuçlariyle kazağı yavaş yavaş sıvazlayıp duruyordu. Kadın:
“Bak ne güzel oldu, dedi. Sen de beğendin mİ?”
“Beğendim. Allah senden çok çok razı olsun.”
“Haydi güle güle giy.”
Çocuk, bahçe kapısına doğru tereddütlü bir hareketle birkaç adım attı. Sonra durdu. Geri döndü:
“Bir kürek ver de abla, dedi. Şu karlan atayım!” Kazağın karşılığı olarak bir İş görmek istiyordu.
“Yok, İstemez. Ben sona kazağı
kır-
“Bana mı
Kadın, keyfiyle
Bu ha-
onun için vermedim ki. Karlar atıl-masa de olur. Haydi sen git.”
Çocuk: “beş. dakikada atı veririm” diye ısrar etti. Kadının da zaten aklı yatmıştı, içinden “bu kadar şey verdim, varsın karlan da atsın.” demişti, içerden bir kürek getirdi. Çocuk, yarım saat kadar uğraşarak kapının önünü temizledikten sonra gitti. Kadın sıcak odasına döndü. Sobanın başında biraz ısındı ve koltuğa gömüldü:
“Naşı da kolayca minnettar olabiliyorlar, diye düşündü. En küçük bir hareket, üç-beş kuruş para, bir eski kazak, bir tas çorba, onları minnettar bırakmıya kâfi geliyor. Giderken nerdeyse ellerime sarılacaktı. O kadar memnun oldu. Tıpkı geçen günkü köpek yavrusu gibi. Neydi o köpeğin hali. Açlıktan ölecek haldeyken yemek suyuna yaptığım haneği yiyince, keyfinden âdeta deli oluverdi, önümde yapmadık oyun bırakmamıştı. Sevincinden, şimdi bu çocuk da ne yapacağını bilemedi. Beni gözünde kİ m bilir ne kadar büyütmüştür. Aç kamını doyuran, çıplak sırtını giydiren kadın. Bu onun için ne kadar büyük şey» Bana o kadar minnettar kaldı ki, artık ne İstesem yapardı. Bakışları önce no kadar ölgün ve zavallı, sonra ne kadar parlak ve memnundu. Bütün bunlara, benim İyilik dolu kalbim sebep oldu. Bugün çok Sevaba girdim. O zavallı köpek yavrusunun da kamını doyurduğum gün çok sevap kazançlıydım. Hayvan veya insan, ne olursa olsun canlı bir mahlûku doyurmak, memnun etmek kadar büyüle sevap olabilir mİ?”
Kadın şimdi aynaya baksa, dudaklarında mağrur, müftehir bir tebessüm görecekti. Çünkü bir küçük İnsanı midesinden fethetmlştl. Artık ona her istediğini yaptırabileceğini sanıyordu. Merhametli olduğuna ir Allahın önünde bir de parlak tihon vermişti. Bütün bunlardan derece memnundu. Daha rahat oturuşla koltuğa yaslandı. Çok
vap kazanabilmesi İçin aç bir köpek veya aç Allahına
da-lm-son bir ee-
bir İnsan göndersin diye yalvardı.

doğru kadın, üzerine çö-sllküıerek öteberi
öğleye ken rehavetten almak İçin çarşıya çıktı. Bakkalda, kasapta alışveriş ettikten sonra manavın önüne geldi, iri Yafa portakallarını gözden geçirirken, yanı-başında âşinâ bir ses duydu: “AH be, kazağıma bak.” Döndü: Sabahki çocuktu. O, kadını görmediği için, sözlerine devam ediyordu:
“Nasıl, esaslı değü mi?”
“Nerden buldun bunu ulan?” “Bir kan verdi. Şurada bir evde oturuyor. Bana kömür kırdırdı!”
“Para yerine bunu mu verdi?”
“Yoo. Para da verdi be. Ulan Ali, karıyı görseydin bayılır kalırdın. Kömürleri nah şu büyüklükte kıracaksın diye göstermek için bir eğildi: Yakası tabak gibi açıldı, öyle kaymak gibi bir göğüs vardı ki karıda.”
“Deme be.”
Kadın bu sözleri düyunca utancından ve şaşkınlığından ne yapacağını şaşırdı. Oğlanın yüksek sesle anlattığı kadının kendisi olduğunu herkes anlıyacakmış gibi başını eğdi. Meyve almaktan vaz geçerek a-lelacele yürümeye başladı. Çocuğun anlattıklarını hâlâ duyuyordu:
"Bu bir şey mİ, diyordu çocuk. Bana balkondan yemek verirken görseydin. Aşağıdan yukarıya doğru bacakları, ta neresine kadar gözüküyordu. Bakarken az daha tepsiyi elimden düşürüyordum.
TARİHTE hiçbir İnkılâp ve İhtilal; 1 hal ile mazi arasındaki bağı birdenbire çözmüş değildir. Onu, zaman çözecektir. Çünkü hiçbir cemiyetin insanları ruhlarına sinmiş hareket Örneiderlııden kendilerini kurtaramazlar. Suyun altındaki cereyanın istikameti kolay kolay değişmez. Yeni hayata alışmak meselesi baş-lı başın a bir dâvadır. Bazı kimseler ŞU veya bu hareketin yepyeni bir hayat anlayışı yaratabileceğine hemen inanırlar, hem de samimi olarak. Fakat tarih bu işin hiç de kolay olmadığına şahadet edebilecek hâdiselerle doludur. Uzağa gitmiye ne hacet; kendi hayatımıza bakalım: Bir inkılâp yaptık, bir düşünüş ve anlayış değişikliği yaratmak İstedik, Bütün bunlara rağmen garplı bir anlayışa sahip olabildiğimizi İddia e-deblllr miyiz? Her hareketimiz bir tiyatro dekorunu hatırlatıyor. Bu yalnız bizde değil; geri kalmış yılların acısını bir hamlede çıkarmak Istiycn her memlekette böyledir. Zamanla hakikati gören anlayış, hayata hâkim olacaktır. Bu iş gerçekleşinceye kadar hükümetlere düşon vazife büyülttür. Lâkin “Hükümete düşen vazifenin” demokrasi edebiyatında fazla yeri yoktur.
Bu İşi, senelerden beri demokrasiyle idare olunan bir memleketin halkı bile pek kolnylıkla başaramaz. Halbuki bu yola yeni girmiş ve önderlerin peşi sıra yürümlye alışmış bir nıillet için bu vazife oldukça zordur. Milletleri Uerlye ve doğruya götürmek İçin, demokrasi sisteminde halk tabakalarını elinden tutacak hiçbir kuvvet yoktur zannetmoyin. Orada inkılâpçı liderlerin yerini münevver sınıf alır. O. halk tabakalarına hakikati ve ileriye giden yolu gösterir. Eğer bu zümre olmazsa, demokrasinin hiç llerlemiyen, yerinde sayan kapalı bir cemiyet sisteminden farkı kalma*.
Bugün adale işçisi kadar» fikir işçisinin de defteri düşünülmelidir. Çünkü demokrasimizin, daha doftru-su demokrasinin temeli odur. Halkın şuurunda ve zekâsında yaratıcılık ışığını o yakacaktır. Bu zümre He hürriyet arasındaki münasebet; buhar İle kozan arasındaki münasebetin ta kendisidir. Bugün ben; halk kütlesinin önünde o cins adam azlığının yetersizliğini görür gibi oluyorum. isterim ki, gözlerim beni aldatmış olsun!
Çok defa, sosyal hayatımızı ilgilendiren kördüğüm halini almış bir meseleyi çözmek için ortaya atılanların fikir seviyesi, kahvehane köşesindeki çene yarıştıran gevezeleri hatırlatıyor Bu görüşün hakikate uygun bir anlayış olmadığını iddia edebilmek çok zor! Çünkü etrafımızdaki bütün deliller iddiamızın doğruluğunu İspata hazır: işte, köylümüzün hali, işte, bütçemizin durumu, işte, İthalât ve ihracat bilânçomuz. işte, gümrük dâvalarının Önünde bile ayakta duramıyan ferdi teşebüs.
Sosyal hayatımıza ait hastalıkları tedavi eden biricik doktorun hükümet ve onun yazacağı reçetenin tek ve değişmez bir ilâç olmadığını anlamak ve bu hakikati kavramak lâzım. Bunun için fikir adamlarımızı neşriyat sahasında vazifelendirmek ve onları orada “Barikal hakikat musademel efkârdan doğar,, sözünü mâna alanında savaşa çağırmak gerek. Artık cemiyetimizin kaderine istikamet vermek istlyenler halka kartvizitlerini değil, temsil ettikleri fikirleri tanıtmak zorundadırlar. Henüz en karışık sosyal dâvalarımız, her telden saz çalan birkaç fıkra muharririnin günü birlik kaleminden şifa bekler durumdadır. Hükümet gökten zenbllle inmez. Muhalefet, yalnız Meclis İçinde olmaz. Hükümeti hatalardan uzak tutmak, seçmen mevkiinde bulunan milletin olduğu kadar ve hattâ ondan fazla fikir adamlarının vazifesidir.
DAZI muharrirler vardır, her yeni eserleri okuyucuları için bir hâdise teşkil eder. A. J. Cronln, İşte bu talihli muharrirlerden biridir.
Asıl mesleği hekimlik olan ve kırkından, yani hayatı iyice anladıktan sonra yazı âlemine atılan Cronln’l, Sahilca (Citadel) adlı rom aniyle tanıdık. Bu şaheseriyle bizi Adeta büyüleyen muharrir, o zamandan beri, Gece Nöbeti, Yeoll Yollar, Penbe Yıllar ve Cennetin Anahtarları glbl daha bir çok roman lan arka arkaya verdi. Semih Yazıcıoftlu’nun dilimize Yalnızlık (1) adı altında çevirdiği ve müellifin en son yazdığım zannettiğimiz kısa romanı, aşağı yukan on yıldan beri devam eden altın ztnelrs bir halka daha ilâve etmiş oluyor.
Cronin’ln romanlarını Türk okuyucusu neden bu kadar çok seviyor? Bu suali, kendi memleketlerinden başka diğer memleketlerde de, hattâ bütün dünyada rağbet gören muharrirler için umumî olarak sorabiliriz. Zira, öyle muharrirler vardır kİ, millî ve mahallî edebiyat bakımlarından şöhretin en yüksek mertebesine ulaştık-lan holde, beşerî olamadıkları, yani bütün insanlığı İlgilendiren duygulan ve düşünceleri İfade etmedikleri, ölmez tipler ve karakterler yaratama-dıklon İçin zamanın yıpratıcı kuvvetine dayanamayarak unutulup gitmişlerdir. Cronln bunlardan değildir. Ve olmadığı içindir kİ, kanaatimizce, istikbalde klâsik olmaya namzed bir kaç çağdaş romancıdan biridir.
Bütün romanlannda olduğu glbl, FaJnuiık'da da kader mühim bir rol oynuyor. Cronln zaten kaderci bir muharrir diye kabul edilebilir, fla-Mko'nın sonunu hatırlayınız!
Bu küçük romanda ise, insan kalbinin çarptığım âdeta duyuyoruz. Baran, muharririn kalemi o kadar İnsaf-sızlaşıyor kİ, kızıyoruz: ”Bu kadar da olur mu canım?,, diye tenkide kalkışıyoruz. Fakat, insafsız olan Cronln değil, hayattır. Anlatılan vakaları iyice tahlil edecek olursak, gö-
rürüz ki. muharrir katiyen mübalâğa etmiyor, bilakis, onda İnsanlara karşı hassas bir hekimin duyduğu derin bir merhamet var. Tesadüflerin, kaderin elinde bir oyuncaktan başka bir şey olmayan, badireden badireye koşan fânilerin, Cronin’ln eserlerinde arzettiklerl manzara, doğrusunu söylemek lâzım gelirse, pek o kadar cesaret verici değildir, hattâ oldukça kötümserdir. Onun ekseriya hazin olan maoeralarmı tevekkülle okumak gerek. Belki de okuyucularını hayata alıştırmak istiyor. Onlara, yeryüzünde cereyan eden milyonlarca hâdiseden bir tanesini anlatarak: ‘İşte, nereye gitseniz hayat budur! İnsan kalbi her yerde aynıdır!,, demek istiyor. Fakat, günlük hâdiseleri bile anlatırken Cronin’ln kaleminde bir sihir vardır. Onun hâdiselere bakışı bambaşkadır. Dekorda, satıhta kalmaz. Vakaları yaratan en küçük psikolojik âmiller bile onun gözünden kaçmaz, îç âlemle dış Alem arasında çalkalanır dürürüz. Sanatın bu mertebesine ancak büyük romancılar ulaşabilmiştir, Son çıkan Yalnızlık adlı romanını vesile yaparak Cronln hakkında bir kaç söz söylemek İstedik. Bu küçük romandan ziyade, muharririn sanatından bahsetmeyi tercih ettik. Bu suretle, memleketimizde çok şevden ve okunan yabancı bir romancıya olan borcumuzu da ödediğimizi sanıyoruz.

Daphne du Maurier’ln Mazinin Esirleri (2) adı altında dilimize çevrilen son romanını, bundan yedi sekiz ay evvel Fransızca Le Flparo gazetesinde Parazitler adiyle tefrika e-dlldlftl zaman okumuştum. Bu kadın muharririn şöhreti de, yukarıda bahsettiğimiz Cronin’ln şöhreti gibi, bundan on, on iki yıl önce başlamıştı. 1938 de yazdığı Rebeooa romanını o-kumayan ve bu garip maceranın filmini seyretmeyen kimse kalmadı. Fakat, Daphne du Maurier, Şahika mu-
Yazan ı Cevdef Perin
harrlri gibi şöhretini maalesef devam ettiremedi: Rcöcoctfdan sonra, her n ed e nse/f ora an ın Aşkı vesaire gibi bir takım macera romanları yazmak hevesine kapıldı. Gerçi bu tarzda da muvaffak olmadı değil, hattâ bu hikâyelerinin do çoğu filme alındı. Fakat, no olursa olsun, AvrupalI bir çok münekkıd onun tekrar İlk eseri Aeb^cca'daki havaya dönmesini temenni ediyorlardı. Nihayet, değerli romancının, on iki yıl evvel terkettl-ftl âleme rücu ettiğini Afaeinin Esirleri İle görüyoruz.
Du Maurier, bu romanında belki Rebccca'dnkl kadar orijinal değildir. Fakat, yarattığı tipler çok kuvvetli. Muharrirlerin kalemi pişmiş, olgunlaşmış. Birbirinin zıddı olan karakterlerin çarpışmasına şahit oluyoruz. Hikâyenin kahramanlarından Maria: “Ben, diyor, itimada lâyık değilim. Huylarım çok fenadır. Fakat bunlardan vaz geçemem. Başkaları beni bu kusurlarıma rağmen seviyor, ben de onlan bu hallerine rağmen aldatıyorum. Hayat böyledir İşte!,, Roman bu felsefe üzerine kurulmuştur. Yani “Hayat göründüğü gibidir, onu nasıl kabul edersek, o tarzda yaşarız.”
Mâzlnln Esirleri bir ailenin romanıdır. Mâzi ile hal arasında gidiş gelişleri romana ayn bir çeşni veriyor. Şahıslar, herhangi bir hAdiso karşısında, bir bakıyorsunuz, yıllan aşarak, mazide yaşıyorlar, sonra yine, sanki uykudan uyanırmış gibi, silkinerek kendilerine geliyorlar. Romanın tekniği budur: Birbirine gayet ustalıkla eklenmiş hayattan sahneler, ince, zarif tahliller var. Fakat bütün bunlar salon hayatına, muayyen bir muhite İnhisar ediyor. Du Maurler’da henüz büyük çaptaki romantnlanıı beşeri tarafı yok. Fakat bu çığırda yürüdüğü de muhakkak.
(1) A. X Cronln, Yalhıriık, Çeviren» demlh Yazıcıoftlu, Arif Bolat kJtabevl, İstanbul» 1950.
(2) Daphne du Maurier, Mazinin Esirleri, Çeviren: Ilhan Eti, Arif Bolat kltabevi İstanbul, 1950.
Öğrenmek ilıtiyacıııda olduğumuz herşey
! Hicrî 19 5 0 Ağustos 12 Cnmartrsl Rumî
SevvoJ 28 1869 Tem 30 1366
VAKİT VASATI EZANI
Güneş 6 04 9.51
Öftl« 13 19 6.0Ö
İkindi 1740 8.56
Akşam 20.13 12.00
Yatsı 20.56 1.43
imsak 3.12 7.58

Uçak, tren, vapur
Londrada gıda fuarında teshir edilmekte olan bu şeffaf kadın modeli bliyÜk alâka toplamaktadır. Resimde, fuan ziyaret edenlerin hiç yemek yomlyen. su lçnılyv sigara kullnıuuıyaa ve elbise düşünnılycn bu kadını başlan bakışlarla tetkiki görülüyor.
GELECEK OLAN UÇAKLAR
7.05 P. A. A. (Amerikan) New-York, Boston, Gander, Londra, Brüksclden. — 7,30 K.L.M. (Holûnda) Amster-dum, Komadan. — 0.45 D.H.Y. (Türk) Bursadan. — 9.50 D.H. Y. (Türk) izmirden. - 15.00 D. H.Y. (Türk) Van. D.Bakır, E-lûzığ. Sivas. Ankaradan -15.15 D.H.Y. (Türk) Urfa, G.Antep, Adana. Konya. Afyondan. — 15.35 D.H.Y. (Türk) İskenderun, Adana, Ankaradan. — 16.00 D.H.Y. (Türk) tamirden.
— 16.45 D.H.Y. (Türk) İzmir. Balıkoslrden. — 18.15 D.H.Y. (Türk) Buraadan. — 18.35 D. H. Y. (Türk) Ankaradan* — 20.20 P. A. A. (Amerikan) Honglcong, Bangkok. Kalkü-ta. Yeni Delhi, Kar aş U Tahran, Basra, Şam, Beyrut'tan.
— 21.10 P.A.A. (Amerikan) New-York. Boston, Gander, Londra, Brükselden.
GİDECEK OLAN UÇAKLAR
8.15 P.A.A. (Amerikan) Şom, Beyrut, Bas ra ya. — 8.30 D.H. Y. (Türk) Bursayz. — 8.30
B.E.A. (İngiliz) Atina, Roma, Nla, Londraya. — 9.00 K.L.M. (Holânda) Tahrana) — 9.00 D. fiLY. (Türk) Ankara, Kayseri, tfalatya, Elâzığ, Erzuruma.
— 10.15 D.H.Y. (Türk) lımi-re. — 10.30 D.H.Y. (Türk) Ankara, Adana, îskenderuna. — 14.45 D.H.Y. (Türk) Ankarava
— 16.00 D.H.Y. (Türk) îzmt-
re. — 17.00 D.H.Y. (Türk) An-kamva. — 17.06 D. H. Y.
(Türk) Bureaya. — 21.85 P.A. A (Amerikan) Brüksel, Londra. Boston. New-York'a — 22.10 P.A.A. (Amerikan) Şam, Beyrut* Karayl, Yeni Delhi, Kalküta, Bangkok, Hong-kong'z.
OELECEK OLAN VAPÜBLAR
12 80 Büi. Mudanyadan. — 14.00 Mersin. Ayvalıktan. — 19.00 Saadet. Imrotdan. — 22.15 Marakaz Mudanyadan.
OÎDECEK OLAN VAPURLAR
9.00 Marakaa» Mudanyaya.
— 14.00 Ordu, îzmfre. — 14.00
Güneyau, Karadenlze. — 17,00 Sus, Mudanyaya. — 20.00
Mersin, Bandırmaya.
OELKOEK OLAN TRENLER
T.10 Doğu (Eks.). — 8.80 Ankara (Eks.h — 9.15 Ankara.
— 16.51 Ankaradan (MotÖrlü Tren).
OtDECEK OLAN TRENLER
18.10 Ankara Ekspresi. — 20.80 Ankara, — 21.40 Güney. EIca
BEYOĞLU CİHETİ ALKAZAR (42562) 1 — Kızıl Maske (28 kısım birden). AK (44394) 1 — Rahibeler.
2 — Olimpiyatlar (türkçe). ATLAS (40835) 1 — Tehlikeli Yıllar, 2 — 13 Numaralı Araba.
SEŞİKTAR BAHÇESİ 1 - Ka-•a Şeytan. 2 — Aptal Aşık. ELHAMRA 1 — Aşk Senfonl-ıl. 2 — Talih Dönümü.
İNCİ 1 — Yuvaya Dönüş. 2 — Müzik Beldesi.
(PEK 1 — Ağır Ceza. 2 — Nesİmaçi Amerikada.
MELEK (44868) 1 — öldüren Buse. 2 — Bestekâr Denizci. LALE (43595) 1 — Hamlet
(türkçe). 2 — 8lhlrli Aşk.
SARAT (41656) 1 — Bir Yedmenin Ahi (türkçe). 2 — Zaferler Aslanı (türkçe).
SUATPARK (83143) 1 — Hint Kaplanı. 2 — Yetlmenln Aşkı. SÜMER (12851) 1 — KatlUer. 2 — Dell Günül.
ŞARK (40380) 1 — Maceralar Kıralı. 2 —- Kleopatra.
SIK 1 — Vatanım İçin. 2 — İdam Korkusu.
TAKSİM (43191) 1 — Mahallenin Sevgilisi. 2 — Ayşe.
TAN 1 — Esir Kız, 2 — Hürriyet Savaşı. 3 — Gönüllü Kahraman.
UN AL (Kışlık) 1 — Damgalı Adam. 2 — Gizli ICa^a. ('NAL (Yazlık) 1 — Üç Ahbap Çavuşlar. 2 — Firari.
YENİ 1 — Kadınların Sevgilisi. 2 — Kırbaç Al unda, 3 — Tatlı Yıllar.
YILDIZ (42847) 1 — Yaman Arkadaş. 2 — Bitmemiş Dans.
İstanbul cohetî İLEMDAR (23863) 1 — Üç Şeytanlar. 2 — Çoban Kızı. YYSU 1 — Yeni Güneş. 2 — 31üm Diyarı.
AZAK 1 — Dans Perisi. 2 — Zaloglu Rüstem. 3 — Hayat Fırtınası,
ÇEMBERttTA9 1 — Atlı Po-(İBİor (31 kısım). 2 — ihanet (türkçe).
HALK 1 — Asî Generalin 8on Emri. 2 — ölüm Postası. 8 — öldüren Keman.
İSTANBUL (22367) 1 — Kısmet 2 — Gizli Vesika.
KISMET (26654) 1 — Kerim İle Aslı (türkçe). 2 — Bir Daft Masalı (türkçe).
MARMARA (23860) 1 — Leylaklar Açarken. 2 — Senin Ö-lacaftım.
MİLLİ (22962) 1 — Çoban Kıçı. 2 — Üç Şeytanlar (türkçe) TURAN (22127) 1 — Keşif A-layı (türkçe). 2 — ÜÇ Sllâh-fjörler (türkçe) 3 Kahramanlar Geliyor (türkçe).
YENİ (Bakırköy 166-126) 1 — Büyük Vals. 2 — San Gül.
KADIKÖY CİHETİ
HÂLE (60112) 1 — Pamuk
Prenses ve 7 Cüce. 2 — Vatan Fedaileri.
OPERA (60871) 1 — Aşkım ve
Günahım (türkçe). 2 — Se-
vimli Haydut (türkçe).
SÜREYYA (60862) 1 — Nehir-
ler Kı rai İçesi (türkçe). 2 — Peşli Yuva.
ANKARA:
İNKARA (82132) 1 — Pir Hl-□ra. 2 — Brodway Hortlakla-n.
BÜYÜK (15031) 1 — Gönül Yaralan. 2 — Yaşasın Aşk. CEBECİ (13846) 1 — Denizler Aslanı 2 — Leylânın Aşkı.
PARK (11131) 1 — Singapur Casusu. 2 — Nil Kı rai İçe si.
SÜS (14071) 13 Numaralı A-raba.
SÜMEK (14072) 1 — Sahra Kıralı. 2 — Çin Ufuklan.
ULUS (22249) 1 — Kahraman öncü. 2 — Aşk Yolculan.
YENİ (14040) ı — Şeytan Ruhlu Kadın. 2 — îkl Sevgili. RAR GAZİNOSUNDA: Italyan Akrobattan.
. ÎZMİRı
ei.HAMR.4: Kapanmıştır. LÂLE 1 — Boks Kıralı. 2 — Tehlikeli Dansöz. 3 — Çaylak Hafiye Esrar Şehrinde.
YENİ Kapalıdır.
TAN 1 — Boka Kıralı. 2 — Tehlikeli Dansöz. 3 — Çaylak Hafiye Esrar Şehrinde.
İTFAİYE
Beyoğlu 44844 Ankara 00 İstanbul 24222 İzmir 2222 ÜakUdar tWM3 K. köy ÖO872
Karşıyaka 1503Ö
SIHHİ İMDAT
İstanbul Beyoğlu 44998
Anadolu yakası 60538
Ankara 91
İzmir 2251
( - - — - - - _
ECZANELER
EMİNÖNÜı Mehmet Kâzım (Eminönü) — Hikmet Güney (Küçükpozar) — Sultanahmet (Alemdar) — Cemil Beyazıt.
BEYOĞLUı Beyoğlu (Merkez) — İstiklal (Merkez) — Taksim — Merkez (Galata) — Halk (Şişil) — Hasköy — Merkez (Kasımpaşa).
FATİH: İbrahim Balmumcu (Şehzadebaşı) — Sal/Ih a d din Gürgen (Aksaray) — Yed İkille (Samatya) — Haseki (Şehremini) — GUndofcdu (Kara-gümrllk) — Orhan Avcıoğlu (Fener).
EYÜP: Eyüp
BEŞİKTAŞ: Vidln (Beşiktaş) — Orraköy — G. Dlvau-lıoglu (AmavııtkÖy) — Merkez (Bebek).
KADIKÖY: Sıhhat (Kadıköy) — Feneryolu — Erenköy — A. Cafer Çağatay.
ÜSKÜDAR: ittihat HEYBELİ AD A: Heybeliada BÜYÜKADAt Merkez
İZMİR:
Sağlık (Alznncak) — Ali Hay-reddin (Basmahane) — Sıhhat (Kemerııltı) — îkl Çeş-melik (Eşrefpaşa) — Yalılar (Karantina).
ANKARAt
Ankara — Ulus — Sağlık*
R
0
A
D
Y
L
A
R
ANKARA:
7.28 Açılış ve program. — 7.30 M. S. Ayart. — 7.31 Hafif parçalar (pl). — 7.45 Haberler. — 8.00 Türküler (pl). — 8.16 10 dakika keman (pl). — 8.25 Günün programı ve hava raporu. — 8.30 Çeşitti hafif müzik (pl).
— 9.00 Kapanış.
12.28 Açılış ve program. — 12.30 M. S. A-yan. — 12.30 Salon orkestrası çalıyor (pl).
— 13.00 Haberler. — 13.15 KUürik saz •serleri. — 13.30 öğle Gazetesi. — 13.45 Şarkılar. Okuyan: Muzaffer îlkar. — 14.00 Melodiler (pl). — 14.15 Blng Grosby, Dlnah Shore v» Frank Slnatra söylüyor (pl). — 14.40 Tango, rumba ve sambalar (pl). — 14.55 Spor haberleri. — 15.00 Kayıp mektupları, hava raporu, akşam programı ve kapanış.
16.58 Açılış ve program. — 17.00 Çocuk
saati. — 18.00 M. S. Ayan. — 18.00 Dans müziği (pl). — 18.30 Şarkılar. Okuyan: MalA-hat Pars. — 19.00 M. 8, Ayan ve haberler.
— 19 15 Tarihten bir yaprak. — 19.20 Yurttan sesler (İdare ©don Neriman Altındağ).
— 10 45 Radyo İle Inglllzcc. — 20.00 Havai müzikleri (pl). — 20.15 Radyo Gazetesi. — 20.30 Serbest saat. — 20.35 incesaz (Kürdlll Hicazkâr faslı). Okuyanlar; Melfthat Pars, I Müzehher Güyer, Ekrem Oüyer. Muzaffer Birin n. — 21. İ5 Hafif orkestra eserleri (pl).
— 21.35 Operet şarkilan (pl). — 22.00 Konuşma, — 22.15 Şarkılar. Okuyan: Çevriye Ceyhun. — 22.45 M. S. Ayan • j haberler.
— 2300 Dans parçalan (pl). — 23.30 Program ve kapanış. İSTANBUL!
12.57 Açılış ve programlar. — 13.00 Haber- İm.)
iler. — 13.15 Dans müzlfcl (pl). — 13.45 Küme saz heyeti konseri. — 14.00 Radyo salon orkestrası konseri. — 14.30 Sorbest oaaL — 114.40 Şarkılar. Okuyan: Sıdıka Çandarlı. —
115.15 Karışık hafif öğle mlizlgl (pl). — 15.45 I Türküler. Okuyan ve çalan Bayram Aracı. I— 16.00 Caz müzlftl (pl). — 16.30 Klâsik saz I eserleri. — 16.45 Haftanın programı. — 17 00
Darıe müziği (pl). S. CeiAl ince. Piyanoda; Frltz Kerten. — 17.30 Şarkılar. Okuyan
I Semahat Ergökmen. — 18 10 itfaiye saati I— 18.15 Gençer ve arkadaşlarından dans müziği. — 18.45 Saz eserleri. — 19.00 Haberler.
— 19.15 İstanbul haberleri. — 10.20 Şarkılar?' Okuyan: Hamiyet Yüceses. — 20 00 Büyük
I orkestralardan hafif müzik (pl). — 20.30
Bağlama İle oyun havalan. — 20 50 Serbest saat — 21.00 Dinleyici İstekleri (Hafif batıl müziği). — 21.45 Ud sololun. — 22.00 Şarkılar. Okuyan: Ncrlcls ve Lâle Kardeşler. — 22.30 Dans müziği (pl). — 22.15 Haberler
— 23.00 Eğlence yerlerinden nakil. — 21.00 Programlar ve kapanış.
YABANCI RADYOLARDAN SEÇME YAYINLAR
LONDRAı
7.40 Dinleyici istekleri (Konser mtlzIğO I (10.76 m.). — 9.30 Fred Harlley ve orkestra-1 sı (16.84 m ). — 16.15 Dinleyici İstekleri (Hafif müzik) (16.84 m.). — 17.15 Ingiliz orkestra müziği (pl), (16.84 m.). — 18.15 B.B.C. Batı İngiltere hafif müzik orkestrası (13.97 m ). — W.15 Dans müziği (pl). (13.97 m.). —
23.15 Jack Traln’den varyete müziği (pl). (25 38 m.). — 24.30 Dana müziği (pl). (25.38
12 Ağustos 1950
T E N t İSTANBUL
Rayfa ö

GÜNÜN
Yeni tütün kongresi
Bir müddet evvel toplanmış olan Tütün Kongresi bir hayli müzakerelerden sonra karar vermemiş ve a-ğustosun onunda toplanmak üzere dağılmıştı. Biz o zaman verilmiş o-lan bu karan pek yerinde bulmuştuk. Çünkü tütün gibi bir meselemiz için acele İle yeşil masa kenarında verilmiş olan bir kararın müspet bir netice vereceğine emin değiliz. Aradan geçen bu zaman İçinde gerek Hükümet ve salahiyetli makamların ve gerekse tütün île meşgul olanlarımızın ve bilhassa irhacatçılanmırın tetkiklerini ilerletmiş ve bazı tebellür etmiş kanaatlere vâsıl olmuş bulunduklannı zannediyoruz ve işin böyle olmasına şiddetle lüzum görüyoruz. Aksi halde yapılmakta olan yeni müzakerelerden de müspet ve faydalı neticeler beklemek kabil olamaz.
Tütün meselesi şimdi yalnız Türkiye ve Yunanistan gibi şark tütünleri yetiştiren memleketler için değil, hattâ Virjinya yetiştiren Amerika çin bile üzerinde ehemmiyetle durulacak bir dâva halini almaktadır. Bir taraftan tütün yetiştiren memleketler arasında istihsalin daima artmasına matuf olan mesa! ve diğer cihetten »İgara sanayiinin maruz olduğu ağır vergiler ve daima yapmağa mecbur bulunduğu reklâmlar kalite üzerine olduğu gibi tütün fiyatı üzerine de ağır tesirler yapmıştır. Bizim İçin bunun iki noktadan büyük bir ehemmiyeti vardır. Çünkü evvelâ tütünlerimizin fiyat bakımından pahalı görülmesi ve diğer cihetten de Virjtnya tütünleri rekabeti neticesinde sürümlerinin e-hemmiyettnl kaybetmelrt Filhakika bugün Şark ve Türk tütünleri işleme ve fiyat noktasından Avrupanm sigara sanayii için pahalı görülmekte olduğunu kabul etmek iktiza eder. Çünkü memleketimizden alınacak tütünlerin İyi nevilerden olması arzu edilmekte ve talep olunan fiyatlar yüksek bulunmaktadır. Bunu sigara sanayiinin bu fiyatı vermek İstememesine değil, vermek kabiliyetinde olmamasına atfetmek iktiza eder. A-şağı cins tütünleri almak için İse artık bir lüzum görülmemektedir. Çünkü bütün Avrupada şimdi Amerikan lezzeti tarzında sigaraların satışı artmakta ve bunun için de Vir-Jlnya tütünleri sarfolunmaktadır. Bu sebepten şimdi Avrupanm muhtelif yerlerinde Virjinya tütünlerinin zeri-lyatına bağlanmıştır. Bu sebeple A-merikadan alınan tütünlerin Avrupada yetiştirilmesi çarelerinin teminine çalışılmaktadır. Şark tütünleri gibi istihsali bîr hayli zaman ve emeğe muhtaç bir şey olmadığından Avrupada Virjinya tütünlerinin yetiştirilmesinin daima artacağını zannediyoruz. Çünkü bu suretle müstahsilin kâr elde etmek ihtimali oldukça kuvvetlidir. Tütün İthali esas itibariyle ağır bir gümrüğe tâbi olduğundan bu suretle dahilde yetişen tütünlerin bir himayeye mazhar olacaklarını da kabul etmek iktiza eder. Bu suretle tütün istihsalinin önüne geçilemiyeceğinl zannediyoruz. Bir zamanlar Almanyada Şark tütünle, rinin İstihsali tecrübeleri yapılmış ve oldukça müspet neticeler elde edilmişti. îtalyanın Verona havalisinde ise Şark tütünleri iyi bir surette yetiştirilmişti. Bu zer’lyatın fazlalaşmaması sırf ora zürrama ümit ettiği istifadeyi temin edememiş olmasından İleri gelmiştir. Halbuki şimdi Virjinya tütününde bu vaziyet yoktur.
Biz bu düşünceleri İleri sürerken memleketimizde de Virjinya tütününün zer’iyatına ehemmiyet verilmesi noktal nazarını müdafaa etmek lste-mlyeceğiz. Her halde dünyanın muhtelif İklimlerine sahip olan memleketimizde bu İmkânın kolaylıkla bulunacağını ve zekâsından emm olduğumuz Türk köylülerinin bunu kısa bir zamanda başarabileceklerin!
Yazan : Ilablb Edib - Törehan
istihsal etmek kazancını da-nevilerinln ye-görmekteyiz, almak mecbu-
zannediyoruz. Fakat asırların mahsulü olan bir şöhretten vazgeçmek doğru olamıyac&ğını ve herhalde Şark tütünlerinin eski ehemmiyeti kaybolsa bile dünya piyasalarında daima müşteri bulabileceğini söylemek istiyoruz. Çünkü Virjinya tütünlerinin her yerde yetiştirilebllme-sl İmkânı karşısında Şark tütünlerinin istihsal hususunda rakibi zuhur edememektedir. Zira yukarda bildirdiğimiz veçhile istihsali uzun bir emeğe mütevakkıftır ve müstahsile hakikî bir İstifade de temin etmez. Biz bu sebepten Türk tütünlerinin ucuz nevilerini suretiyle müstahsilin ha azaltmaktansa iyi tlştiriimeslnl muvafık Bu suretle ucuz tütün
riyetinde bulunan sigara sanayii kalitesini düzeltmek için bu tütünlerimize ihtiyaç gösterecek ve bu suretle satış pazarlarında tütünlerimiz 1-çtn sürüm imkânları husule gelecektir. Bugün artık yüzde yüz Şark veya Türk tütünlerinden sigara imali başka memleketlerde çok zor ve â-deta imkânsız bir hale gelmiştir. Biz zamanla bilhassa Almanyada bu İmkânın elde edilebileceğini ümit etmekteyiz. Fakat bu imkânı bekle-mektense şimdiden İntibak imkânlarını aranmaklığımız İcap eder. Her halde Batışlarını arttırmak İçin bir çok yollara başvuran fabrikalarının sigara kalitelerini düzeltecek tütünlerden müstağni kalamayacaklarını kuvvetle tahmin ediyoruz. Bu nokta memleketimizde eskiden beri düşü-
nülmüştür. Sayın Cumhurbaşkanımızın İktisat Vekili bulunduğa zamanlar tütünlerimizin kalitesi üzerinde çok durulmuş ve zer’lyat sahalarının tahdidi hakkında bir de kanun tasarısı vücuda getirilmişti. Her halde bütün dünyadaki sigara sarfiyatının azameti gözönüns alınırsa bu takdirde, çok aşağı kaliteden yapılan sigaraların iyileşmelerini temin edebilmek için İyi tütünlerimizin aranılması bize tütün istihsalimiz için bir sıkıntı vermiyecektlr fikrindeyiz.
Fakat tütünlerimizin satılmasını ne Hükümetin gayret ve teşebbüsünden ve ne de propagandadan beklemek kabil olamıyacaktır. Devlet inhisarı olan memleketlerle Hükümetin yapacağı ticaret mukavelelerinde belki bu balcımdan temini kabil
kabil bandrol cisteminl kabul etmiş1-bulunan sanayiini tütünlerimizi almağa icbar etmek mümkün değildir. Sigaralarımız için reklâm yapılması üzerinde İse ötedenberi bir hayli durulmuş ve bir türlü bir netice alınamamıştır. Sigara fabrikası sahiplerine, tütünlerimizi reklâm İle, tanıtmağa ihtiyaç yoktur. Onlann ya kendileri veya eksperleri bu işi pekâlâ bilmektedirler. Türk tütününün reklâmı ise muazzam bir iştir ve bizim tasavvur e-demiyeceğlmlz kadar büyük paralara lüzum gösterir. Bunu tütün müstahsillerinden alınmış olan yüzde beşlerden birikmiş meblâğdan sar-fetmek doğru olamıyacağı gibi devlet bütçesinden de bu hususa verilecek para olmamak iktlzar eder. Çünkü meçhul bir netice için temadi edemlyecek bir işe girmek zaten doğru değildir. Bu sebeplerden biz bu İşi tütün ihracatçılarımızdan beklediğimizi söylemek istiyoruz. Onların ya ötedenberi çalışmış oldukları memleketlere veya yeni kazanmak istedikleri mahreçlere sık sık seyahatler yaparak veya oralarda daim! surette vekil ve mümessiller bulundurarak sigara fabrikaları sahip vya eksperleriyle daimi bir surette temasta bulunmaları bugün ve yarınki tütün ihracatımız için çok faydalı olacaktır. Halbuki biz, bunun münferit teşebbüsler tarafından yapılmadığını görmekteyiz. Bu hususta ne gibi âmiller ve sebeplerin mev-
bazı İmkânlar olabilir. Buna mu-
memleketlerin sigara
Amerikanın meyva mahsulü
Washlngton (Hususî) — Tan m Bakanlığının 1 temmuzda yayınladığı rapora göre, Amerikanın 1950 meyva mahsulü 1949 a nazaran yüzds 11 daha azdır. Mevsim bütün meyva yetiştiren kısımlarda biraz geç kalmıştır. 1949 ile mukayese edilince bu sene elma, şeftali, armut, kiraz, erik, kuru erik mahsulü daha az yalnız üzüm ve kayısı miktarı fazladır. Elma, kiraz ve erik İçin ticaret İmkânları vasattan iyidir. Armut ve üzüm İçin vasattan aşağı ve şeftali, kuru erik ve kayısı için vasattan bir hayli aşağıdır. Güney eyaletlerinden elde e-dllen şeftali mahsulü piyasalara çabuk devredildiği İçin hemen hemen bitmiştir. 1949-1950 limon mahsulü tamamen toplanmış gibidir; yalnız Callfornia’nın Valencia portakalları^ limonları ve yazlık gropfrutlan henüz tamamlanmamıştır. Yeni limon mahsulü için satış t&savvurlan iyidir.
1950 elma mahsulünü, ticaret mahfilleri. 119.180.000 buşed olarak tahmin etmektedir. Bu miktar vasattan yukarı fakat geçen senenin fazla istihsalinden yüzde 10 azdır. Şeftali mahsulü 55.512.000 buşel olarak tahmin edilmektedir. Callfomla kuru e-rlk maheulü geçen seneden fazladır. Başlıca kayısı yetiştiren üç eyalet (Callfomla, VVashington ve Utah)ten alınan mahsul 202.800 ton olacağı tahmin edilmektedir.
Callfomla incirlerinin vaziyeti normalin yüzde 72 el kadardır. İncir mahsulü her cuman olduğundan biraz geç kalmıştır; buna sebep olarak rutubetli giden havalan gösterebiliriz.
Kısa Haberler
Fransa - Yunanistan ticareti
* Atina (Uçakla) — Burada bazı mehafil, yeni Fransız - Yunan ticaret anlaşmasının imzalanmasında geç kalınmış olmasından korkmaktadır. Anlaşıldığına göre, Yunanistan. Fraıısanın ihracat listesine motöıiü vasıtaları da dahil etmek istemesi üzerine bazı güçlükler çıkarmıştır. Buna mukabil Yunanistanın ne teklif ettiği henüz bilinmemektedir. Hâlen Parlste bulunan Yunan delegesi, mutabık kalman şartlan teferruatıyla bildirmiştir. Yunanla-tanın İhracat listesinde 4.500 ton tütün (1,440 milyon frank değerinde), 200 ton yemeklik yağ ve 25 ton sünger vardır. Fransa başlıca muhaberat levazımı ve imara yanyan malzemeler ihraç edecektir. Gerçi Yunanistan bu anlaşmaya şarabı dahil edememiştir; fakat söylendiğine göre, Fransa Hükümeti Yunnnlstandan 50 bin hektolitre şarap almayı taahhüt ve kabul etmiştir.
out olduğunu bilmiyoruz. Fakat buna şiddetle lüzum olduğunu da Izrarla söylemek ihtiyacındayız. Şimdi Tütüncüler Birliğinin bir federasyon haline gelmek üzere olduğunu duyduk. Ümit ve temenni ederiz kİ bu federasyon bu imkânı temin etsin. Biz müşterek işlerde bir fikir ve prensip ittifakına erişebilmenin güçlüğünü biliyoruz. Ancak bu defak! 1-şln artık bütün tütün tacirlerimiz İçin hayat! bir meselo olduğunu da düşünüyoruz. Onun için tehlikelerin lnBanlan birbirlerine daha fazla yaklaştırdığını düşünerek müstahBil ile tacirin elbirliği yapmasını ve müstehlik memleketlerle daim! bir tema» halinde bulunmalarını şimdilik yapılacak işlerin başında görüyor ve bu yüzden tütüncülüğümüz için kötümser olmuyoruz.
*
Çalışma ve İşlotmeler Bakanlan Gazeteciler Cemiyetinde
İşletmeler Bakanının dün verdiği beyanat
İşletmeler Bakanı Muhlis Ete, dün İstanbul Gazeteciler Cemiyetinde yaptığı bir basın toplantısında aşağıdaki İzahat! vermiştin
1 — UCVZLUHı
Hayat pahalılığı İle mücadele konusunda devletçe alınan tedbirler a-rosında işletme Bakanlığına taallûk edenler: fiümerbank Mensucat Fabrikalarının pamuklu mamullerdeki tenzilâtı, Şeker Fabrikalarının tenzilâtı ve Karabük Demir ve Çelik Fabrikalarının demir mamullerindeki tenzilâtıdır. Tetkiklerimiz bittikçe uOüziuk siyasetino devam edeceğiz.
e — kömGb mevzuüi
Memlekette kömüre olan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. İstanbul, en büyük kömür müstohllkldlr. Tevziatın. bütün vatandaşları momnun ettiği iddia edllemoz. Ancak eldeki imkânlar nispetinde çalışıyoruz. Bu yıl sayın Başbakanımızın vait buyurdukları gibi vatandaşları kömürsüz bırakmıyacağtz. Kok kömürün yetişmediği hallerde ve semtlerde linyit kömür depoları açacağız. Bunları yakan sobaları müsait şartlarla vatandaşların emrine âmade tutacağız. Tevziatta kira mukavelesi üzerinde ısrar etmiyeceğiz.
8 — DEVLET ÎŞLEOrKLEBÎNtN SATIŞI:
Gerek Sümerbank ve gerek»# Etl-bankın elinde bulunan Devlet İpletmelerinden bazılarının husus! teşebbüslere devredilmesi pronsipi, esas itibariyle kararlaştırılmış bulunuyor.
Bunların devir şartlan ve şekilleri Üzerinde bazı esaslar tesblt etmek U-zereytz. Bu hususta ilim ve iş hayatında lhtisnslarlylo tanınmış zatların da mütalâalarını almış buluyoruz.
Birinci plânda »atışa çıkarılacak işletmeler arasında mevziî bir mahiyet arzeden fabrikalar geliyor. Bunların atasında çimento, keramlk fab-rlkalan, çırçır ve iplik İşletmelerine talip çıkmıştır. Esasen devletin elinde kalmasında hemen hemen hiç bir zaruret bulunmıyan bazı işletmelerin bir an evvel hususî teşebbüs eline geçeceğine. prensiplerimizin tahakkuku bakımından çok seviniyoruz.
Bartın, çimento fabrikasına; Kütahya. keramik fabrikasına; Çukurova-dakiler şimdiden çırçır İşletmesine talip çıktılar. Elverişli şartlar altında satışa çıkarılacak olan işletmelerin, hissolerl mahdut ellerde toplanan muvazaa şirketlerinden ziyade büyük halk topluluklarının İştirak ettiği hakikî. anonim şirketlerine devrini doğru buluyoruz.
4 — ECNEBÎ SERMAYENİN A-LÂKASI:
Millî teşebbüslerin bu alâkasından maada memlekette yeni tesisler kurmaya veya çalışan İşletmelere İştirak etmek istiyen ecnebi »ermaye arzı ile de karşılıyoruz. Bu, memloketlmlse ve Hükümetimize olan İtimadın bir İfadesidir. Ecnebi sermayeyi süratle çekebilmek için gerekil mevzuatı hazırlamak üzereyiz.
İşletme Bakanlığına bağlı teşekküller ve müesseselerln daha rasyonel hareket etmelerini sağlamak makea-dlyle yeni karar almak üzereyiz.
Sümerbank fabrikalarının merkeziyetçilikten kurtularak müstakil çalışmalarını, alım, »atım ve İmalât rizikolarını bir elde toplamalarını temin etmiş bulunuyoruz
ö — YERE! MAJJLAB PAZARLARI MEVZUUl
Devletin, esas itibariyle perakende-
f ■
Çalışma Bakanının basın toplantısı
etraflı izahat verdi

Bakan, mevcut ve yapılmakta olan mevzuat, Bakanlığın teşkilâtı, asgarî ücret, İzin ve grev meselesi hakkında
Hâlen yürürlükte bulunan kanunların istisnasız olarak tam tatbikini sağlamak Bakanlığımın birinci vazifesidir. Bununla beraber, îş Kanununun tâdiline alt kanun, îşçi Sigortaları Kanunları, Sndikalar Kanunu gibi İş ha-yatlylo ilgili muhtelif kanunların gerek hükümleri itibariyle gerek tatbikatta tebarüz eden vaziyetler dolayı-slyle topyekûn ele alınarak yeni baştan gözdon geçirilmesinin, İcap ettiği takdirde bunların yerine yenilerinin ikame edilmesinin daha faydalı olacağını tesblt etmiş bulunuyoruz.
Mevzuatın tâdiline alt hazırlıklarımızı Büyük Millet Meclisinin kış devresine kadar bitirerek kanun tasarılarını Büyük Meclise arzetmek kararındayız. Bu suretle, bugün için kanuni imkânsızlıklar yüzünden hallolunamayan bazı şikâyst konuları ortadan kalkmış olacaktır.
Bakanlıkta çeşitli mevzular üzerindeki hazırlıklar »ona erinco ve tahminen eylül a.vının sonlarına doğru işçilerden, İş verenlerden ve akademik kariyer» mensup zevattan mürekkep olmak üzere bir çalışma kongresi toplayarak istişarelerde bulunmaya karar verdik.
Bakanlığın teşkilâtı
Bakanlığın bilhassa İş teftişinde kullanılan ve en canlı olması gereken kadroları ihtiyaca katiyen kâfi gelmemektedir. Bakanlık teşkilâtında bulunan ve »ekiz bine yakın iş yerinde teftiş ve murakabe yapması gereken İş müfettişlerinin sayısı İse 63 vilâyette 52 arkadaştan ibarettir.
Asgarî iioret meselesi
Türklyedo işçi ücretlerinin bugünkü seviyesi hakkında elde bulunan rakamlar maalesef sadece vasatilerden ibarettir. Bu rakamların da hakiki Vaziyeti İfade etmekten uzak bulun-dutunu İş yerlerinde ynptıfhmız tetkikler netlcftfiindo anlamış bulunuyoruz. Eski hükümetler. Türklyede İşçi ücretlerinin hiç olmazsa herhangi bir tarihteki hakikî durumunu gösteren rakamları tesblt etmemişlerdir. Halbuki, bu mevzularda ortaya sürülebilecek olan birçok mütalâaların mesnedini, işçi ücretlerine alt olması gereken bu rakamların teşkil etmesi icap eder. Bu maksatla 1 eylül 1950 tarihi itibariyle î» Kanunu tatbik olunan sekiz bine yakın İş yerinde işçilere fiilen ödenmekte olan ücretleri gösterir bir cetvelin doldurularak Bakanlığa gönderilmesi hususunu iş verenlerimizden İstedik.
Bir çok memleketlerde olduğu gibi İşçi ücretlerinin en aşağı hadlerinin tesblt edilerek bu asgarî ücretlerin ücret baremlerinin kaidesini teşkil etmesi aaruridlr. Bu maksatla t» Kanununun muaddel 32 nel maddesi hükmüne göre mahallî komisyonlar vası-
ellik yapmasına taraftar olmamakla beraber, bazı şehirlerde çalışmakta o-lan yerli mallar pazarlarını tedricen kapamak kararındayız Bu arada müstehlikin zarar görmemesini de gözönUndo bulunduruyoruz.
tasiyle asgarî işçi ücretlerinin tesblt ettirilebilmesi İçin yapılması gereken talimat nam o. tfusan olarak hazırlanmış bulunmaktadır.
Yıllık ücretli İzin veya ücretsiz hafta tatili
Ücretli yıllık izin veya ücretli hafta tatili hükümetimizin programında yer almış olan mevzular arasında bulunmaktadır. Her iki mevzu hakkında da Bakanlıkta, geniş ve etraflı tetkikler yaptırmakta yabancı memleketlerin bu hususlardaki mevzuatını da incelettirmekteyiz.
Grev meselesi
Demokrasi prensiplerine göre tabiî bir hak diye tanıdığımız ve Hükümet programında da yer bulan gTev hakkını. diğer demokrat memleketlerde olduğu gibi, içtimai nizamı ve İktisat d! ahengi bozmayacak bir şekilde kanunileştirmek İçin Bakanlıkta çalışmalara devam olunmakta ve bu çalışmalar hayli ilerlemiş bulunmaktadır.
Aydında zeytin yağı durumu
Aydın — Son günlerde 129 kuruşa kadar düşmüş olan sabunluk zeytin yağı piyasası geçen hafta sonunda 160 kuruşa kadar yükselmiştir. Alâkalılar bu yükseliş sebebinin dış pazarlarda yağ fiyatlarında görülen yükselme olduğu fikrindedirler. 1949 -50 yılında ilde 2 milyon kilo zeytin yağı istihsal edilmiştir. 1950 - 51 kampanyasında 4 - 4.5 milyon kilo istihsal olunacağı tahmin ediliyor.
Bu yükselişte Erbeyll Bahçe Kültürleri îstasyonu’nun yetiştirici kurslarının mühim rolü olduğu görülüyor.
Izmir Fuarı İçin hazırlıklar
îzmlr 11 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — İzmir Belediye Başkanı Hulûsl Selek şehir adına Sayın Devlet Başkanı Celâl Bayar'ı İzmir Enternasyonal Fuarının açılma töreninde bulunmak üzere bu sabah otomobille Yalovaya hareket etmiş ve bildirildiğine göre Sayın Devlet Başkanı tarafından kabul edilmiştir. Fuarın açılma törenine 1600 kişi davet edilmiştir. İran ve İtalyan heyetleri bugünkü uçakla îzmire gelmişler ve Fuar Müdürü tarafından karşılanmışlardır. Yugoslav heyeti ise havanın muhalefetinden dolayı îzmlre ancak yann gelecektir.
Menderes civarında sulama işleri müşkül durumda
Kuraklıgın, Menderes mıntakası ziraat ve hayvancılığına zarar vereceğinden korkuluyor
Aydın — Havaların kuraklığından dolayı Menderesin »uyunun azalması tehlikesinin bölge müstahsil! için giderilmesini mahallinde tetkik etmek gayesiyle Vali Vekili Dündar Ataker Fesleğe gitmiştir.
Nehrin il »ınınna girdiği yerde olan Feslek’te büyük bir regülâtör vardır. Bu regülâtör, nehrin bu yılkı havaların kurak gitmesinden esasen az olan suyunu çekmektedir. Halbuki Aydın ilinde bu yıl 80500 hektarlık arazide pamuk ekilmektedir. Bunun 12500 hektan Nazillldedir. Bu da, bu regülâtör vasıtaslyle sulanmaktadır. Geri kalanı kanallardan mütebaki kalan suyun kenarına kurulmuş 1300 adet su motörü vasıtaslyle sulanmaktadır. Havaların kuraklığı, nehrin bütün suyunu da Nazillinin çekmesinden Söke, Koçarlı ve Aydın pa-muşçuluğu zarara girmektedir.
Bütün bunları gözönûne alem Vali Vekili Dündar Ataker, Feslek regülâtörü tamamen ana mecraya boşaltılırsa ancak on günde dolabileceğin-den, en uygun çare bu mevkide sağ ve sol kanallara giden suların ikişer gün münavebe İle ana mecraya akıtılması olduğunu söylemiştir.
Diğer taraftan Menderes nehrindeki birikinti suların motörlerle çekilmesine artık, Söke ovaaındUd hayvancılığın zarara uğramaması için, müsaade edilmemektedir.
Amerika pamuk mevsimi sona eriyor
New-York, (Hususî) — Pamuk mevsimi 3.500.000 balya İle »ona erdi. Bu 1948 ve 1949 yıllarından arta kalan miktardır»
Şimdi biten mevsim içinde İhracat ceman 5.700.000 balyayı bulmuftur. Bütün İhraç edilen pamuktan arta kalan miktanır 750.000 balya olduğu tahmin edilmektedir. Amerika fimdi tahmin edildiğinden pek fazla mahsul vermediği ve dünya istihlâki bir felâketle karşılaşmadığı takdirde, dünya hasılât bakiyesi yeni pamuk mevsiminde düzecektir. Amerikanın hasılat bakiyesi, mevsim şiddetli taleble başladığı İçin belki düşebilir. Bu »ene mahsulün pek fazla olmıyacağı tahmin edilmektedir. Çünkü pamuk ekilen arazi gayet azdır.
1949 dakl pamuklu kumaş İstihsali 9.392.000.000 yarda kare idl. Bu miktar on senelik vasati rakam olan 10.622.000.000 e kıyasla düşük bir istihsaldir. Buna sebep geçen »ene başlarında ortaya çıkan mânilerdir. Fakat sene sonuna doğru endüstri belini doğrulttu, bunun devam edeceği de kuvvetle tahmin olunmaktadır. 1950 istihsali pek iyi gitmekteair. Hattâ geçen senelerin rekor kıran rakamları İle boy ölçüşecek gibidir. Şimdiye kadar Filiplnler, Venezüella, Güney Afrika, İran, Siyam ve Belçika Kongosuna az miktarda »ev-klyat olmuştur. Şimdi Hindistan ve Japonya AmerLkaya en fazla pamuklu kumaş ihraç eden memleketlerdendir. İngiltere üçüncü gelmektedir.
1949 senesinde Amerikan pamuklu kumaş ithalâtı 20.000.000 yarda kare İdi. 1948 de 32.000.000, on yıllık vasati 43.000.000 vs 1939 senesinde İse 112.000.000 yarda kare idi. Bu sene Amerikanın Japonyadan İthal ettiği pamuklu kumaş da bir hayli artmıştır.
Kocaelindekl krom madenleri işletilmeye başlandı îzmlt, (Hususn — Irmlte bağlı Gölcüğün Nüzhetiye köyünde bulunan zengin krom, amyant ve manganızın madenleri husus! bir şirket tarafından işletUmeya başlanmıştır.
11 /VIII/1950 Cuma
Borsalarda vaziyet
İstanbul :
PİYASALARI
BORSA
ve
ve
ESHAM VE TAHVİLÂT
YABANCI BORSALAR
İstanbul Ticaret Borsası
Devlet Tahvilleri
Ne w-York Borsası
Kapanış
(•)
Bugün
MEMLEKET TİCA
Kapanış
Ticaret Borsaeında fındık ve yağ piyasaları hararetlidir. Bu iki maddenin fiyatları da yükselmeye devam ediyor. Deri piyasasında hafif bir kıpırdama mevcut olup fiyatlar biraz yükselmiştir. Yağlı tohumlar ve buğday fiyat vaziyetlerinde değişiklik olmamıştır.
Allan piyasası durgunluğunu muhafaza etmekte ve fiyatlar mütemadiyen düşmektdelr.
İzmir :
Gayet hararetli bir manzara arze-den çekirdeksiz üzüm piyasası yeni ticaret rejiminin ilan edilme»! İla ilgili o-laruk bugün daha canlı bir manzara ar-zetmlş ve ihracatçılar dış piyasalara fiyat teklif! yapmışlardır. Yapılacak bağ. lantılara göre hafta başında fiyatların ilerlemesine ihtimal verilmektedir. Pamuk üzerine alivre muameleleri canlı ve fiyatlar seyyaldir. Piyasa sağlamdır. Çekirdek mubayaasında değişme olmamıştır.
KAMBİYO |
Istanbu 1 Borsası
A.CUH Kapanış
1 Öterllng 7.88 7.89
100 DoilLT .....rrrtr 282.26 282.26
100 Fr. Frangı — 0.80 0.80
100 bıviçre Fr.-» 64.67 64 67
100 Belç. Fr...»w 5.60 5.60
100 İsveç 64.12.50 54.12 50
100 Florin ■ 73.68 40 78.68.40
100 Liret 0.44.128 0 44.12*
100 Drahmi 0.01.«76 0.01.876
100 Eacouoos 0.73 90 9.73 %
Altınlar |
Bugün Eski kurl
Ura Lira
Külçe Te>( Ov. 496.— 499.—
Külçe Deguaıa. *“
Cumhuriyet 83.80 84.-
Reşat 86 60
R«mlf 33 25
Gulden 32 20 35 25
ingin» 43.80 44.10
Fransız kok m»
Napol4on 111 M —
î^vlçr® ••*»«••••••• — I
New-Yurk*ta ı onsu: 8 36
Gümüş, Plâtin |
En aşağı En yukarı 1
Gümüş Gr. — —
Plâtin •* 10.- M.- |
Zürich Borsası (Serbest)
23.6.1950 tevlçre Frangı
Duruma En aşağı En yukarı|
Türk Lirası 1.— LıO
£1^ O 1 &.r »e» ten 4.33 4.34
StOrlIn^ ••••••••«••M 10.7ü 10.90
Fransız Frangı 1.16 1.10
*6 %ö
*6
%6
%6
%6
%8
%6
*7
*7
%7
%7
%7
%7
İkramiyen tahville» 1933 Ergani ......
1988 Ikramiyell Milli MUdalaa 1 -İMİ
1041
W
1941
Demiryolu İV Demiryolu V 1949 Ikramlyall — Diğerler)
Demiryolu VI ——
Kalkınma
İ949 istikram
1948 istikram MÜI1 Müdafaa
1949 1934 1934
1941 1941
1941 Milli
88
••
1-----
n -----
LU
L
İL----
I ••••»•«
âlvas-Bı-zurum 1... " LL-VU...
l.M DL«
ı.^
88
Demiryolu
Müdafaa
H
e
uı...
IV...
23.-
20.—
20.50 07.—
97.80
98.65
95.05
95.16
95.30
95.60
95.—
06.50
07.60
21.80
20.40
20.30
20.66
20. İÜ
20.10
20.46
20.20
20.10
20.70
24.-
20.—
21.—
08,-
100.-100.-
110.-
98. -
08.—
99. -
98. —
100.-
99. —
22-
20.30
22.-
21.6)
22.-
22.-
21.45
22.-
20 90
21J0
Habubatı
Buğday yumuşak (Tüc.)
Buğday Ofis .............
Arpa yemlik (dökme) Mısır »an (çuvalı) Fasulye tombul —,,,,,,-----
Faaulya Çalı sert
K uşyeml
•»•eeeee weweeteeee»e
Mercimek kırmızı kabuk. Mercimek yeşil
Nohut natüre) »,».»..,»»»»
Yağlı tobamlar ı
Ayçiçeği tohumu Keten tohumu
Kendir tohumu--------
bluBam •••
Yer fıstığı kabuklu r.
W.8O
M.
26.—
85.—
82.—
30.—
29.30
18.10
81.20
t E T BORSALARI
İzmir Ticaret Borsası
Son
Bugün Kapana;
Üzüm çekirdeksiz No.9 65.— 62.-
incir A «crltıi No. a... 65.— 6A-
'• B ecrini No. 108 42.— 42.—
Pamuk A kula 1 240.— 220.-
Pamuk Akala II 195.— 100.—
Pamuk Akala ILI 160.— 180.—
Pamuk yerli 172.6 ISO —
Pamuk yağı (rafine) 109.— 110.—
Pamuk çekirdeği t-t 17.— 16.-
Adana Ticaret Borsası
Şirket Tahvilleri
T.C. Ziraat Bankası 20.60 20.20
Anadolu D.Y. Tertip A/B. U2.60 UL-
• • •• •» — -M
99 * %60 22.30 69.-
99 „ MÜme». Senet 63.- 67.60
Şirket Hisse Senetleri
T.C. Morkez Bankası m>.m 123.- 120.26
Türkiye Lş Bankası 80.— —
Türk Ticaret Bankası 6.— k-
Afhİîld 16 20 16 26
Sark Dofiirmencllik 23.26 23 50
Milli Reasürans * 16.— 16.16
Ecnebi Tahviller
Mısır Kredi Fnııslye 1003 | 172- | —
38.—
61.- 54.- 37.— Pamuk Akala 1 185.- 190«—
—I 75.— Pamuk Akala L1 w. —
UR 85.- Pamuk Akala LU — —
Pamuk yerli t
Pamuk yeril LL
91.50
239.— 235.-
M 22.—
Trabzon Ticaret Borsası
860.— ’ 850.— riMDIK
370.— 8(ü.— () %60 randımanlı
230.— 220.— kabuklu tombul Rl.-
b) îç sıra kontrollü 178.-
146.- 140.—
Dün Erk! kur
linğday (Buşell~Sent) Sert Kış mahsulü No. 2 263- 363- I
Kırmızı '• No. 2 234 V4 234.-
Pamuk Mlddllng (Ubreal=SeDt)
Ekim 37.00 88.84 II
Af U 11 k w.»mm. 87.10 88 8>
MM üt •••••»eee•• eeeeeee 87.16 88.80
Tırtık LU bresi—Bent) —
Teksaa No. ) lltll1,- —
Hndtk (Libreni—Sent)
Kabuklu yeril tn .....mmm.m. —
’• M orta m.m. —
Levanı iç ithal malı
Ekstra iri iç ithal mab m—,.. 44.- 40.—
Kuru Uılim (L1bresl=Sent) ...m.
Thompson çekirdek»!» seçme m. U V4 D V4 II
Keten tohnmo (Buşell=Dolar)
8.22 8.85 II
Kalay (L!bre»1=Sent) — 95 50 95.-
Lovha-teneke (100 libre dolar) 1.80 7.30 1
Londra Borsası
Bradford Piyasası
Eskişehir Ticaret Borsası
İskenderiye Borsası
S7.U8
20/2)
18/11
84 20
81 45
Kuru Meyvalar ı
Fındık (kabuklu sivri) bindik (İç tombul) Coviz (kabuklu) .-a,,—. Ceviz (İç on türel)--
ilam derileri
Sığır salamura (kasap) Kİ. Keçi tuzlu kuru kilosu Koyun hava kurusu kilosu
170.—
175.-
80.— 8L-
m-
180.— no.—
135.—
Nebati YaŞları
Zeytinyağı (E.E. Suaam.vugı (Raf. Ayçiçeği (Rafine
Fındık yogi (Çllrük)
84.—Nonr»
30.- M
W 21
18'21
*15 —
100.—
140.—
66.-
63.60
64.-
teneksil) »ıra) çıplak)
•••
Buğday yumuşak Buğday aort ......
Arpa
Dukıımn İlam M ud del erli rifUI( (an» mal) ______
Tiftik (Natürel) Yapak Trakya (Kırkım)
Pamuk (Kaotan=U'ıdlan) Ashmounl Kısa elyaflı F/Q. ... Krırnhk Uzun elvafh F/O.
Keten tohumu (Tonu=Sterllng) Bombay *
KalkOta - r - r -
V ©r FTid(11 çîf(i n
Tirtlk iyi mal (Llbre»l=Fiyat)
• 8 Sıra malı M M
TUo Anadolu • •
>• Trakya •
GüDündu Buroudü cüuuıuciutii tu ıcli edilmemiş lubvilui ve ushnmuı u.rz yo Uüuploru ^oro uiuyvuu eden Lukrlbl piyasa değerleri.
Sayfa 6
Y E N t İSTANBUL
12 Ağustos 1950
İR KÜRK MANTO
ALTIN KOLSAATI
ROBLUK KUMAŞ
Ruj kutulan İçinde bulunan numarayı saklayınız. Yakında noter huzurunda çekilecek kurada bu hediyelerin birine sahip olabilirsiniz.
NOT: Şimdiye kadar ruj alanlar kutuların içindeki kuponu (P.K. 83 İstanbul) adresine
KAZANABİLİRSİNİZ
veya 50 hediyelerden biri
gönderdikleri takdirde kendilerine yeni bir numaralı kupon gönderilecektir.
Bütün Parfümeri
dükkânlarında satılır.
AHMET
Cumhuriyet
VELİ
Meydanı no
menger
9/1 Tel t 41442
TAKSİM • İSTANBUL.
o
—- RESMÎ OKULLARA MUADİL ÖZEL
ŞİŞLİ TERAKKİ LİSESİ
Ana, tik, Orta ve Lise sınıf lanna öğrenci kaydına başlanmıştır
İş saati 9 dan 17 ye kadardır. Telefon : 80547
——NİŞANTAŞI, ÇINAR CADDESİ ■ —
ROM
SÎZE TEKLÎF EDER :
1) İSTANBUL - ROMA yolculuğu, gidip - gelme uçakla . . . .
2) Ebedî şehirde 6 gün rahat ikamet (komple pansiyon ve dolaşma) . (Her yolcunun beraberinde götürmeye mezun bulunduğu meblâğ) Seyahat, en az 10 kişilik toplu gruplarla yapılır.
T.L. 421.—
T.L. 100.—
3) Vapurla Napoli veya diğer bir limana gelen yolculara, aynı kolaylıklar gösterilir.
Fazla tafsilât için : İstanbul, Galatada, Eski
Gümrük sokağında
nek Han 1 inci kattaki
acentemize müracaat edilmesi rica olunur.
DEVLET DENİZYOLLARI İLÂNLARI
1 — 3000 kilo Bot vernik pazarlıkla satın alınacaktır.
2 — Pazarlık 17-8-1950 perşembe günü saat 15 te Tophanede Genel Müdürlük Alım Satım Komisyonunda yapılacaktır.
3 — Tasarlanmış değeri 13,050 Ura, güvenmesi de 1957 lira 50 kuruştur.
4 — İsteklilerin pazarlıktan önce güvenme paralarım idare veznesine yatırmaları ve şartnamede yazılı belge ve makbuzla-riyle birlikte belirli tarihte Komisyonda bulunmaları lâzımdır.
ö — Şartnamesi her gün Komisyonda görülebilir. (10525)
ESOBAN U.F.I.
MERHEMİ
Southon Laboratories Ltd., London Yaralar, Yanıklar, Temriyeler, Ekzemalar, Sakal iltihabı, Mak’ct kaşıntıları, Kuru kel, Saç ve tırnak hastalıkları, Emzikli annelerde meme çatlaklarına karşı faydalıdır
BERLITZ
Lisan Dershanesi 294, istiklâl Caddesi
FRANSIZCA İngilizce ALMANCA BÜTÜNLEME imtihanlarına hazırlar.
7 x 75 « 250 İSTİFADELİ BİR HESAP
Küçük Nlvea kutularına nazaran hemen üç mislini İhtiva e-don 368 No. lı kutuların gördükleri rağbetten cesaret alarak bu defa KREM NlVEA’yı 7 mlall İhtiva eden 363 No.lı kutular piyasaya arzolunmuştur. Bu kutuların perakende satış fiyatı latanbulda 250 kuruştur.
Bu auretle Krem meraklıları NlVEA’yı büytlk miktarda, u-cuz fiyata tedarik ederek huau-al formülü sayesinde dünyada eşi bulunmıyan bu kremi bol bol kullanmak İmkânını elde etmiş olacaklardır.
KREM NtVEA yaz ve kış, gündüz ve gece, her vesile İle kullanılan bir kremdir. KREM NİVEA cildi besler ve korur. Bebekler İçin de faydalıdır.
ARANIYOR
Ankara tiftiğinden eşarp ve llzöz örmesini bilenlerin, Beyoğlu Meşrutiyet Cadde-si No. 40, Bayan Merl'ye müracaatları.
SATILIK LÜKS OTOMOBİL Türldyede eşi olmayan bir otomobil satılıktır: MaVkaaı: LÎNOOLN ‘Continental Coupe,, 1948 modeli — Lâcivert 2 kalorifer, soğuk hava, el ve ayakla ayar edilen radyosu ve "Över Drive”, vardır — Bütün altı lâstik kaplamadır.
Müracaatı Beyoğlu, Postacılar Sokak No. 27. (Italyan Sefareti yanında).
TEL: 40903
Dr. ABREVAYA
Eylülün onuna kadar hastala-
rını kabul etmlyecektlr.
GÜZEL VE FAYDALI İLÂNLAR YENİ İSTANBUL'do
A
i
ÇIKAR
JENERATÖR
3 KW B e n z i n 11 10 ve 15 KW Mazotlu JENERATORLARIMIZ AMERİKADAN GELMİŞTİR O K E Y Ltd. - Galata, Havyar Han No. 48
İSTANBUL BELEDİYESİ İLÂNLARI
Ucuz evler için açılan proje müsabakasında derece alamı-yanlann projelerini almak üzere Belediyece kendilerine verilmiş olan vesikaları hâmilen bir ay zarfında imar Müdürlüğü Kütüphanesine müracaat edilmesi ve bunun hitamında projelerin ziyamdan dolayı Belediyece bir mesuliyet kabul edilemiyeceğl İlân olunur. (10997)
Maçkada Taşlık mevkiinde inşa edilen kahvehane binası bahçesine İniş merdiveni, parmaklık ve ahşap kafes İnşası açık eksiltme suretiyle yaptırılacaktır.
Keşif bedeli 3782,72 Ura ve ilk teminatı 283,70 liradır.
Şartnamesi Dlvanyolunda Belediye merkez binasındaki Zabıt ve Muamelât Müdürlüğünden alınacak veya görülecektir.
îhale 28 ağustos 1950 pazartesi günü saat 14.30 da belediye merkez binasında müteşekkil Daimî Komisyonda yapılacaktır.
isteklilerin İlk teminat makbuz veya mektubu 1950 yılı ticaret odası vesikası ve ayrıca bu işe benzer bir işi iyi bir surette başardığını İspata yarar vesaik ibrazı suretiyle eksiltmeden Üç gün evveline kadar Belediye Fen işleri Müdürlüğündün alınacak fennî ehliyet kâğıtlariyle birUkte İhale günü saat 14.30 da Daimî Komisyonda bulunmaları lâzımdır. (11049)
ULTRAMIN
ve her yerd VLTRAMİN Diş Kremlerini Arayınız
D/Ş KREM LERİNI DAİMA TERCİH EDİNİZ

ısrarla
l950¥ÂZL!ft
Baştanbaşa renkli, ilâve tablolarla süslü, en yeni resim ve haberlerle dolu olarak çıktı.
4

*
TÜRKİYE
YAYINEVİ


a
&

JAWA
350 ccm
*50 ccm
ÜSTÜN EVSAFLI MÜTEKÂMİL
N UCUZ
EN EN
ÇEKOSLOVAK

MOTOSİKLETLERİ
Dünyada, kendi sınıflarında daima birinciliği muhafaza etmektedir. Tiirkiyenin büyük vilâyetlerindeki acentelerimizden İzahat İsteyiniz. BOL YEDEK AKSAM TESLİMAT HEMEN YAPILIR TÜRKİYE GENEL MÜMESSİLİ :
MEHMET KAVALA
Galata Tahlr Han
Telefon: 40430 — 42673
Telgraf: Lamet İstanbul
Teşhir ve Satış Yeril
Tepebaşı ALP Oteli altında
AÇIK EKSİLTME İLÂNI
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Satın «İma Komisyonu Başkanlığından :
1 — Şehremini Karakolu binası ikmal İnşaatı açık eksiltmeye çıkarılmıştır.
Keşif bedeli (15.000) liradır.
Eksiltme 29-8-1950 tarihinde salı günü saat 15 de İstanbul Emniyet Müdürlüğünde toplanacak Komisyon tarafından yapılacaktır.
2 — Bu işe ait evrak şunlardır: Mukavele, Eksiltme, Bayındırlık İşleri genel, hususi ve fennî şartnameleri, proje, keşif hu-lâsasiyle buna müteferri diğer evrak Emniyet Müdürlüğü Hesap ve Levazım Şubesi Müdürlüğü kaleminde görülecektir.
3 _ Eksiltmeye iştirak etmek için taliplerin (1125) liralık muvakkat teminat yatırdığına dair makbuz ibraz etmesi ve 1950 yılında Ticaret Odasında kaydı bulunduğuna dair belgeyi hâmil olması, eksiltme gününden tatil günleri hariç (3) gün evvel Vilâyet makamına müracaat ederek ehliyet vesikası alması ve yukarıda 2 nel maddede yazılan evrakı görüp eksiltme şartnamesinde yazılı kayda göre kabul ettiğine dair lmzala-ması şarttır. (10962)
A
Devlet Üretme Çiftlikleri
Merkez Atelyesi Müdürlüğünden:
GAZI
8 adet Faclt marka Elektriksiz Hesap Makinesi pazarlıkla alınacaktır.
isteklilerin 21/8/1950 günü saat 15 e kadar müracaat veya teklif göndermeleri, (10645)
Bir günde 14,250,000 adet sarfiyat!
Premium çeliğinden mamul ve oyulmuş

A
d
51
*
/ i
d
V
1 I
F
L

o__________
MA’E OXFOR
II

vr
Traş bıçakları, Amerikada sarfiyat rekorunu kırdı
RENKLİ
Firmalann
Satışını Arttırır.
İzmir Enternasyonal Fuarında
projeksiyonla
Telefon: 41871-82590
Projeksiyonla Reklâmcılık Kol. Ortaklığı

BASİT BİR HESAP MESELESİ
,ı\ ■ I j
. ı » • î .
( •.
• r
••

• r
t
i*
:= 90

A *■
■I
KUPON
e

KAYIP — 1694 taksi plâkalı otomobilime ait muayene cüzdanımı kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü olmadığını ilân ederim.
A
1694 plâkalı taksi sahibi îstavro Glıgorovlç




• :
i i ■
L l
PcUuj....fe "X
29n ~ ! TaM
Qnkaficnda I
U tanbulddJ
TV
KUPON
.•>v.
• ».•*' V*
İA.





e


V
K

w
A
^Wu/..^j,ahsı1
•V
t. w
I
4 r •

* *7
J *«
••


o


Soldan
1 — Sadık valide (iki kelime), 2 — Müsavat kadar o da elzemdir; Habeş beyi. 3 — Balkon; Siyah. 4 — Baştaki harf okunmazsa İntihap et olur; öğren. 5 — Tersi tenezzül et; “...° el iştir kişinin, 6 — Zerket.
7 — Futbolda müdafi; Bir İmtihan şekil. 8 — Tersi kel namlvle maruf eski bir başpehlivan; Tasdik edil. 9 — istirhamı mevcut (İki kelime). 10 — Muhalefette bulun (mürekkep kelime).
Yukarıdan mafı:
1 — Askerlik de öyle bir ödevdir (iki kelime). 2 — Güzel sanatlardan birine mensup; KıraJiçe. 3 — Kilerin davetsiz misafiri; Cereyan edici, 4 — Gösteriş; Güzelin yansı. 5 — Kir cins para mahfazası; Başkaldıran. 6 — Bir hayvan; Forvat; Tersi eski harflerden birinin okunuşu. 7 — ls-tanbulun bir kazası 8 — Siyahiyle mensup; Pek cüzî. 9 — İnce; tstan-bula da gelmiş bir Fransız perde ve sahne artistinin ikJncl laml. 10 — Vekâlet suretiyle değil.
DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ
Soldun Bn#a:
1 — Kabahat, Sa. 2 — Atar; Halat, 3 — Rahat; Tura, 4 — Alil; Tatil. 5 — Karavana. 6 — ör, Yas. 7 — Karamele, 8 — Fena; Ekin. 0 — Bftd; Kelime. 10 — iki talebe.
Yukarıdan n?tığı t
I — Karaköy; El. 2 — Atalar; Fak 3 — Bahir; Kedi. 4 — Aralayan, 5 — Varaka. 6 — Ah; Tasa, El 7 — Ta-tan; Mele. 8 — Lftta; Ekib, 9 — Sari; Lime. 10 — Atalarcne.


12 ağustos 1950 cumartesi günkü YENİ İSTANBUL gazetesiyle beraber verilir, ayrıca para ile çatılmaz

A

k
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6-8 — Posta Kutusu : 447 - İstanbul
Telefon : 44756 - 44757 Santral
Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
Atatürk (Gazi Mustafa Kemal Paşa) Türk dostu Claude Farrere 'e karşı yakın bir alâka göstermiş ve birlikte uzun konuşmalar yapmışlardı (19'31)
»
I
r
Adapazarında, Rize Milletvekili merhum Cavit Beyin evinde verilen ziyafette Oaz| Mustafa Kemal (Atatürk) Fransız muharriri C. Farrere He yanyana oturmuşlardı. Atatürklin »olundaki zat Cavit Beydir (Haziran 1921)
Büyük Türk dostu Claude Farrere’in
Türkiyeyi ilk ziyaretinden hatıralar
1921 yılı haziranında "Atatürk” Kocaeli mıntaka-ında 15 £ün süren bir tetkik gezisine çıkmıştı. Kendisinden önce aynı yere, Meclis Muhafız Taburu gelmiş ve Adapazarına geçmişti.
Bilâhare Geyve’yi şereflendiren "Atatürk” bir gece Geyve-de Kocaeli Grupu Kumandanı Halit Paşaya misafir olmuş ve
ertesi günü Adapazannı teftiş etmişti.
O sırada Millî Kahramanımızla görüşmek üzere Kocaeline gelen Claude Farrere’! Atatürk istasyonda bizzat karşıladı. C. Farrere, kendisine elini uzatan “Atatürk”e hükümdarlara yapılan tazimi gösterdi. İki kolunu
öne uzatmak ve "Atatürk” ün önünde eğilmek suretiyle "O” nıı selâmladı. İhtiram vaziyetinde bulunan Meclis Muiıafız Taburu erlerinin selâmına askerce mukabele eden C. Farrere, Ata-türkle birlikte, şerefine ziyafetin verildiği eve doğru ilerledi.
Kore cephesinde
17 yaşında Kuzeyliler de savaşıyor
Kore, 10 (2 nci Güney Kore tümeni karargâhındaki hususî muhabirimiz Marguerlte Hlggins bildiriyor) — Bugün karargâha komünist harp esirleri getirildi, Hepsi ]5. 16 yaşında çocuklar ve hepsi de korkudan titriyor. Ancak üç haftalık bir talim ve terbiyeden sonra, bin türlü tehditlerle cepheye sevkedlldiklerini bağıla çağıra iddia ediyorlardı.
Tamamen bitkin, aç billâç ele geçen bu askerler. 2 nci Güney Kore tümeninin dün, merkez kesiminde muvaffakiyetle yaptığı bir hücum sırasında esir düşen 300 kişilik bir grupa dahil bulunmaktadır. 24 saat süren muharebeden sonra meydanda 1280 düşman ölüsü sayılmıştır. Bu muharebede alınan esirler, bütün harp boyunca en yüksek yekûnu tutuyordu.
Amerikan askerlori, Kuzey Korelilerin etraftan topladıkları güçlü kuvvetli erkekleri. Amerikan hatlarına hücum ettii' ick, ateşi bunların üzeri ne çektikten sonra, hakiki komünist dalgalarının bunların gerisinden geldiğini anlatırlardı. Harp esirlerinin ifadeleri. Amerikan askerlerinin bu müşahedesini teyit etmektedir.
Yine harp esirlerinin ifadesinden anlaşıldığına göre, Kuzey Kerenin eli silâh tutan bütün erkekleriyle işo yarar kadınlarını seferber etmiş olan komünistler. Güneye doğru indikçe, mahallî makamları tazyik ederek, civardaki bütün halkı seferber etmeye çalışmaktadırlar.
Ayağından varalı 15 yaşında bir cephanecl esir. Amerikan ve Güney Kore kuvvetleri arasına yapılan ve kendisinin iştirak ettiği taarruzu şöyle anlatmaktadır:
"Güneye doğru İndikçe, takım komutanlarımız, geçtiğimiz hor köyün erkeklerini topluyor. silâhlandırıyor ve birlik halinde talim Ve terbiye ediyordu. Taarruz başlayınca, takım komutanı düdükle emir veriyordu. Sonradan toplanan askerler ilk safta taarruza kalkarlardı. Bunların çoğu Ölmüştür. Fakat hiç birisinin kaçmasına da imkân yoktu. Çünkü, arkalarında ateşe hazır makineli tüfekler bulunuyordu.
Bu devşirmelerin peşinden hakikî birlikler hücuma kalkardı.
Neşvüneması geri kalmış ve 15 İnden de gönç görünen cophanecinln sırtında hardal renginde pejmürde bir üniforma ve ayağında lâstik, tenis a-yakkabısı vardı 28 haziranda bir çok gençlerle birlikte silâh altına alman çocuk, bir çok askerlere, ancak cep-heyo vardıktan sonra silâh verildiğini ve bazılarının İse ahşap havan modelleriyle talim yaptıklarını söyledi.
"Ya cepheye gidecek, yahut da dayak yiyecektim" diyordu.
Görüştüğüm yüz küsur harp esiri arasında rastladığım tek komünist, göğsünden ağır yaralı İdi. O bile harbe gitmesini mazur göstermeye uğraşıyordu:
"Büyüklerimden emir aldığım için dövüşüyorum" diyor.
ÇİNCE KİTAPLAR
Bu arada, bazı Güney Koreli askerler, düşman cesetleri üzerinde buldukları Çin paralariyk broşürlerini getirdiler; Çince olhn broşürlerden birinde. Çin diktatörü Mao-Tse-Tung'un ve Çin orduları Başkumandanı Çu-Te‘ nın resimleri vardı.
Görünüşe nazaran, kitap, kızılordu-nun bir yıllığı idi. Para ile broşürler, hu raya gelmeden evvel Çin komünistleriyle bir safha dövüşmüş Koreli bir asker üzerinde bulunmuştur.
Harp esirlerinin ekserisi. Kuzey Ko-redeki Rus müşavirlerinin taburlara kadar nüfuz ettiklerini İfade etmektedirler. Fakat şimdiye kadar hiç birisi, 38 İnci arz dairesi güneyinde Rus subaylarının bulunduğunu itiraf etmedi.
Esirlerin ekserisi, tıpkı Naziliği reddeden Almanlar gibi, komünist olmadıklarını ve sırf zorlandıkları için harbe girdiklerini söylemekte İstical ediyorlar.
Sicilyalı haydut "Guihano„yu pusuya düşüren
Albay Luccas 30 yıl önce bir Türk
çetecisine de bir oyun oynamıştı
Senelerden beri Slcilyayı haraca . kesen ve İtalyan emniyet kuvvetleriyle âdeta olay eden İtalyan "Ça-kırcalısı Giullano nihayet pusuya düşürülerek yokedlldi. Meşhur haydudu bu suretle ortadan kaldırmaya muvaffak olan Karabinyeri Albayı Luccasln hayatı da, ele geçirdiği haydut kadar alâka çekicidir.
Fcltre şehrinde, bir saatçinin oğlu olarak dünyaya gelen Lucca, çok azimkâr ve sabırlı bir şahsiyettir, babasının dükkânında geçen çocukluğu sırasında mütemadi meşgalesini teşkil eden saatçilik, bu iki has-sayı bilhassa teşvik ve takviye etmiştir. • “
Lucca, 1910 da Puncaua Jandarma Gedikli Okulundan 18 yaşında me-zun olduğu zaman, Türk . İtalyan harbine Trabiusgarp’da iştirak etmiş ve 1 inci Cihan Harbinde, muvazzaf subaylığa terfi ederek, Ca-paretto bozgununda AvusturyalIlara esir düşmüştür.
1918 mütarekesi sırasında, TUrki-yenin İtalyan İşgali altındaki Antalya bölgesinde hizmet almıştı.
Lucca, bu sırada halkın dilek ve ihtiyaçlariyle meşgul olarak bu havalide, Türklerln sempatisini kazandığını söylüyorsa da, müstevliye karşı çarpıştıkları muhakkak olan Türk çetecilerinden birine karşı gösterdiği ahde vefasızlık, onun pek de sevilebilecek bir karakterde olmadığını göstermektedir. Hâdise şudur:
Antalya civarında harekât yapan Türk çetelerinden îstanköylü Hüseyin, İtalyan İşgal makamlarını bir hayli hırpalıyordu. Lucca, Hüseyin! tek başına yakalayacağını* iddia ederek, Antalyadan çıktı ve çetenin son defa göründüğü yere doğru motosikletle gitmeye başladı. Nihayet motosiklete geçit verecek yol kalmayınca, önündeki patikadan yaya olarak yoluna devam etmeye başladı. Birden, bir mağaradan iki e! silâh patlıyor. Kurşunlardan biri Lucca’nın yanağını, diğeri de kafa, sini sıyırıyor, donup kalan Lucca, hemen beyaz mendil saîK$nncK Ts-tanköylü. mağaradan çıkıyor.
— Ha, sen misin! Hani şu geçenlerde. kızanlardan birine iyilik ettiğim için, bir sepet çilek gönderdiğim adam sen değil misin?
— Evet, çok da hoşuma gitti!
îtalyanın cevabı Hüseyinin hoşuna gidiyor.
— Eh. derdin ne bakalım!
Lucca, Hüseyine çetecilikten vaz geçmesini, herkesin kendisinden bizar olduğunu, er geç ele geçirileceğini ve o zaman muhakkak asılacağını, halbuki şimdi kendisine teslim
Çeteci îstanköylü Hüseyinin eline düştüğü halde, kendisini affettireceği va’di ile teslim olmaya kandıran Luccas, sözüne inanan çeteciyi 1 talyada astırmıştı
olur da şehre gelirse, Lşl hafif bir ceza ile atlatabileceğini söyleyerek, mert çeteyi kandırmaya çalıştı. Nihayet Hüseyin razı oldu ve Lucca ile beraber Antaiyaya geldi:
Bir hafta sonra îstanköylü Hüseyin, darağacına gidiyordu. Lucca, çeteye yaklaştı:
İtalyan polisim ve Hiikûmet ma-kamlarını senelerce meşgul eden Si-cilyanm meşhur Taçsız Kıralı Giu-liano, nihayet geçenlerde öldürüldü. Bu meşhur haydudu takibe memur edilen Luccas'm vaktiyle Türkiye-dc de geçmiş bir macerası vardır. Yandaki resimde hâlen Albay rütbesiyle vazife gören Italyan Karabinyeri Luccas görülmek tedir, ____
— Hakkını helâl et, ne yapayım, seni kurtaramadım!
Hüseyin hiç cevap vermedi. Kılı bile kıpırdamayan tunç yüzünü kahpe îtalyana ağır, ağır çevirdi ve suratına tükürerek yürüdü gitti.
Lucca’nın, Türk İstiklâl Harbi n« rasında bir müddet Kodoşta bulunmuş olan Şükrü Saraçoğlu İle tanışmış olduğu ve bundan bilistifade, 2 nci Cihan Harbinde Saraçoğlu Başbakan iken, gizlice Ankaraya gelerek Rodos halkına Ttirkiyeden buğday şevkini temin ettiği söylenmekte İse de, bu hâdise rivayet hududunu aşmamaktadır.
Z. A.
Claude Fnrrâre’ln tamirde bir ziyaret sırasında mutasarrıf Sndeddln Bey ve Ercüment Ekrem Talu İle birlikte çekilen resmi (Haziran 1921)
ÇUudo Farrere’in Adapaznrında İlkokulları gezdiği buadu öğret inenlerle çekilen resmi (Haziran 1921)
et siDELîkLTR.
DELİK KükUSLA^
A
KftT'R İnad.
ELEDiyC
L. '» ..
koylu . Sü »'stAN
L'tCHCİ _ BUĞUN HEP SADAKA V6RMIŞ , ÇANAK . A DOLU* • •


Yazan: E. H. Cookridge
"intelligence Service’* Umumi Şefi
Gizli ajanların
mesaisi hep
esrarlarla örtülüdür
Bu muhakemelerden ekseriya, Mihver Devletlerinin casus teşkilâtına karşı, müttefiklerin Cacus Mücadele Teşkil Atlarının müteakip faaliyetleri ve yaptıkları gizli savaş için kıymetli malûmat elde edildi.

BÖLÜM III AJANLAR FAALİYETTE
Gizli ajanın mesaisi bilmecburlye esrarlarla örtülü bir faaliyettir. Bir ajanın faaliyetleri veya bu faaliyetler hakkında sadece bir ima ve işaret, kendisinin faaliyette bulunduğu memleketin casuslara karşı mücadele teşkilâtı tarafından sezildi^ dakikada, bu adam, kendisini vazifelendirmiş olanlar için artık aktif bir unsur olmaktan çıkar ve pasif bir unsur haline girer. Sulh zamanında kendisinin her bir hareketi tetkik edilir ve faaliyeti bin-bir mânla ile karşüaşır. Ve harp zamanında da bu ajan, kurşuna dizilmek veya a-sılmak tehlikesiyle daima karşı karşıyadır.
Bu iş, devamlı bir surette yapılmayıp zaman zaman icra edilmekle beraber, amatörlerin yapacağı bir meslek değildir. Münhasıran casuslukla meşgul olan kimselerin sayısı çok mahduttur. Bunlar küçük bir grup teşkil ederler kİ, bunun etrafında, yan profesyonellerden müteşekkil kalabalık bir ordu çalışır. Hiçbir memleket, ls-tihbarat ajanı bulmak istediği zaman, bu maksatla tatbik ettiği usulleri açığa vurmaz, etrafa duyurmaz. Fakat tabii bu meslek, üniversiteye devam ederek veya bir iş bürosuna müracaat ederek intihap edilecek bir meslek değildir. Casus teşkilâtlarının başında bulunan ve şeflerden mürekkep küçük grup, hemen hemen daima, evvelce silâhlı kuvvetlerde çalışmış kimselerden teşekkül eder, çünkü harp sanatlarında bilgi ve tecrübe sahibi bulunmanın bu işde büyük yardım ve faydacı olur. Bir kimsenin vasıflarının gözden geçirilmesi, kendisinin hangi nevi işe daha elverişli olduğunu meydana koyar. Sonra, kendisi hakkında tavsiyeler gelir. Çok defalar kendisiyle hususi bir görüşme yapılır ve iptida, nispeten kolay bir iş tevdi olunur. Şayet bu işi memnuniyet verici bir surette başarırsa, bunun arkasından kendisine başka işler de verilir. Bir müddet sonra ajan namzedi, husus! ve muayyen bir hazırlama talimine tâbi tutulur ve meslekte tatbik olunacak metodlar kısaca a-ç ıklanır. Ve böylece, gizli faaliyet ajanı, hangi ânda bir casus haline geldiğinin kendisi bile farkına varmaz.
Senelerden beri tatbik edilen metod bu-dur. Almanlar, ananevi usulleri istihfaf e-derek ve bunlar arasında bilhassa demokrasi memleketleri tarafından tatbik edilenleri hiç begenmlyerek, casusluğu müspet bir İlim haline getirmlye uğraştılar, siyasi ve içtima! ilimlerin diğer herhangi bir kolu gibi bunun da bir tahsil mevzuu olabileceğini zannettiler. Kendilerinin kurmuş oldukları casusluk okulları ve casus yetiştirilmesinde tatbik ettikleri karışık ve muğlâk usuller, bütün kitle halinde yetiştirme sistemlerinin arzettigi kusurlarla dolu idi. Bu sistemden, standardize bir casus tipi elde ediliyordu ki, on mühim nokta olan gizlilik ciheti, bununla feda e-diljnl? oluyordu. Britanya Gizil Emniyet Teşkilâtı, harp esnasında, şüpheli Almanları takip ettiği ve sorguya çektiği zamanlar, Almanların bu sistemi hakkında bir fikir edinmiş oluyordu.
Rusya da, Almanlannkine benzlyen bir usul tatbik ediyordu. Bu sistemin muvaffak olup olmadığı keyfiyeti, Kremlin’e ait bir sır olarak kalıyor. Fakat Rus ajanlarının Kuzey Amerikada 1946 yılı başlangıcında hemen hemen kâffesinln ve pek süratle ele geçirilmiş olması, bu sistemin pek de muvaffakiyetli olmadığını gösterir.
İngiliz İstihbarat Servisi Müesscsesi hiçbir zaman ciddî bir tehlike İle karşılaşmamıştır. Bu da, tesadüfi olarak istihdam e-dllen ajanların yardımından geniş bir surette istifade usulünün ne kadar iyi bir yol olduğunu ispat eder. Tatilini geçirmekte olan bir öğretmen, mallarına satış piyasası ariyan bir tacir veyahut da İktisadî zaruretler dolayısiyle, kambiyo farkından istifade ederek memleket haricinde yaşamak mecburiyetinde bulunan sivil bir mütekait, faydalı işler görebilirler.
Nihayet diğer bir sınıf casuslar vardır ki, bunlar casusluk teşkilâtlarının macera peşinde koşan heveslilerdir. Fakat polis romanlarının sahif elerini dolduran bu gibi tiplere, muhtelif gizli emniyet servislerinde az tesadüf edilir. Bununla beraber böyle bir sıpıf da mevcuttur ve casusluğun en Adi ve pis tabakasını teşkil ederler. Hiçbir memlekete bağlı olmıyan bu şahıslar, vatan duygusu veya siyasi itikatlar gibi kuvvetlerin tesiri altında kalmıyarak, sadece, en iyi fiat veren müşteri ile bir iş bitirmek niyetinde olan tüccar zihniyetiyle hareket ederler. Bu gibi tiplere her memleketin merkezinde tesadüf edilir; bütün beynelmilel konferanslara girer çıkarlar; ellerine geçirdikleri siyas! bir sırrı birkaç yüz ster-llnge satmıya hazırdırlar; tıpkı bir otomobil satışından komisyonunu alan faal bir komisyoncu veya bir kumar kulübüne paralı bir müşteri getiren simsar gibi.

Muvaffakiyetlerinin en yüksek noktasına varınca bu maceraperestler hazan toplu bir halde de çalışırlar, fakat casusluk maksadiyle şirket halinde çalışan kimselerin sayısı tabii pek azdır. Bu tiplerin en meşhur misali Swltz Çetesi olmuştur ki, bunun kısa fakat çok parlak kariyeri, harpten evvel Pariste cereyan etmiş olan bir muhakeme ile nihayete ermiştir. Ben bu muhakemenin gizil bir celsesinde hazır bulundum kk, muhakemelerin bu tarzda cereyanı sulh zamanında Fransız adliye-sinde nadiren vaki olan hallerdendir. Bu Casuslar Şirketinin meydana çıkarılması, bir polis roman okuyucusunun arzu e-
deceğl bir şekilde romantik olmuştur. Bir takım fotoğraf filmlerine yapışmış birkaç tel sarı saçın Fransada “ikinci Şube” nin Aline geçmesi, polisleri bir ize doğru şevketti ve bu İp ucu da. onlan Mrs. Marjorle Sudtz’e kadar götürdü. Ve Scotland Yard’ın Hususî Dairesinin yardımiyle bu iz. kollarım bütün Avrupaya yaymış olan bir çeteye sevk ve İsal etti.
Yapılan muhakemede, bu çetenin Sovyet Devletine bazı malûmat satmış olduğu meydana çıktı. Halbuki bir taraftan da bu şirketin adamları Alman istihbarat Servisinden para alıyorlar, Polonya ve Balkon Devletlerinden hiç olmazsa birine gizli malûmat satıyorlardı. Çetenin ihtisası makineli silâhlar üzerine idi ve çok uzak mesafelerde bulunan uçakları keşfetmek kudretini haiz "gizil bir şua” hakkında kıymetli malûmata malik bulunduklarına dair bir iddiaları da vardı; halbuki bu iddianın hakikate dayanan bir temeli yoktu. Bu iddiaya inanan safdiller bunun bir ölüm şuaı olduğunu zannediyorlar, daha zekileri ise bunun “Hertz dalgalarının” in-lkâsiyle münasebettar olduğunu tahmin ediyorlardı. Çok şükür ki îngilterede ne Switz Çetesi, ne de başka bir kimse bu icadın o zamanlar bilinen biricik tipinin imtiyazını elde edemediler: Bu yeni İcat, İngiltere sahillerinde tesis edilmiş olan radar istasyonları zinciri idi.
Switz Şirketinin başında, her toplulukta olduğu gibi, bir “idare edici kafa” mevcuttu. Bu reis, şirketin faaliyetleri için hudutsuz bir sermaye yatırmıya amade idi ve Londrada, Brükselde, Pariste ve Şerlinde şubeleri bulunan ticari bir teşekkül İddia ve kisvesi altında çalışıyordu. Bu reisin kim olduğunu Fransız Gizli Emniyet Teşkilâtı bir türlü keşfedemedi veyahut (daha doğrusu) ismini açığa vurmamayı tercih etti! Bununla beraber Fransız gizil polisi, çetenin başlıca elemanlarını ele geçirdi ve çeteyi İmha etti. Yapılan muhake
Almanlar, ananevi usulleri istihfaf ederek ve bunlar
arasında bilhassa demokrasi memleketleri tarafın-
mede şirketin en mühim simalarının şunlar olduğu meydana çıktı: Amerika hava kuvvetlerinin eski subaylarından Gordon Swltz ve kendisinin genç ve hoş karısı Marjorle; baron bayan Lidya Stahl; Beıı-jamin Bercovitz ve Boris Rashevsky. Baron Lidya, birçok memleketlerin casusla* ra karşı mücadele teşkilâtları tarafından Alman ajanı olarak iyice tanınmış bir sima idi. Mahkeme bu kadının suçlu olduğunu kabulde tereddüt etmedi ve kendisini beş yıl hapis cezasına mahkûm eyledi. Na-ziler 1940 yılında Parlsl işgal ettikleri zaman kendisini hapisten kurtardılar ve tahmin olunduğuna göre bu kadın bilâhare Türkiyeye giderek burada, Türkiye ve Balkanları ihtiva eden Von Papen teşkilâtımla çalışmıştır. Bercovitz KanadalI bir Rustu, çetenin malî müşaviri idi ve satılacak sırların bedelini tâyin ve tesbit ediyordu. Rashevsky de, Sovyetlerin seçme ajanlarından biri idi. Bu adam bir türlü ele geçirilemedi ve gıyaben mahkûm oldu.
Bu müdürler heyetinin idaresi altında, muhtelif tip ve evsafta ve başka başka milliyetlere mensup kalabalık bir kitle çalışıyordu. Bunlar arasında ezcümle bir Hsan profesörü, Fransız ordusuna mensup bir albay, Paris Üniversitesi biyoloji profesörlerinden biri ile meşhur bir dinamit mütehassısı vardı. Dâvada birçok kadın isimleri de geçti ve bunların bilhas
sa, ellerinde devlet esrarını bulunduran kimseler üzerinde teshir edici kabiliyetleri sayesinde, bu sırlan elde etmek huşu-
Çeviren: Meral Cumaoğlu
flunda büyük rolleri olduğu görüldü. Çetenin hususî bir dişçisi bile vardı. Doktor Riva-Dacovlcl adlı ve aslen Rumanyalı o-lan bu adam Pariste sanatını icra ediyordu. Bu doktor, çeteye mensup kuryelerin altın dişleri İçine, evrak ve vesikaların suretlerini saklıyordu. Çetenin küçük bir orkestrası vardı kİ, konser vermek bahanesiyle bütün Avrupnyı dolaşırken, flüt, borazan ve bu neviden çalgıların içine sakladığı gizil vesikaları memleketten memlekete götürüp getiriyordu. Lloyd George’-un hatıralarını İhtiva eden bir kitap içinde Büyük Brltanyadnn kıymetli esrarı çıkar-mıya muvaffak olduğu da rivayet edilmiştir. Çetenin faaliyeti esnasında Switz İle karısı. Londrada Chelsea semtinde güzel bir apartmanda oturuyorlardı.

Burada kısaca anlattığımız Svvitz Şirketinin tarihçesi, bu teşekkülün faaliyetlerinin kolayca meydana çıkanlabildlği zan-nını doğurabilir. Halbuki şirket çok iyi çalışıyordu ve mükemmel neticeler alıyordu; ancak çeteye mensup bazı kimselerin, şüphe altına girdikten sonra, arkadaşlarını ele verdikleri takdirde cezalarının daha hafif olacağı va’di üzerine ağızlarından bazı şeyler kaçırmış olmaları, Parisin “Deu.vienıc Burcau” suna, çetenin faaliyetine nihayet vermek İmkânını bahşetti.
Bu bir istisnadır, fakat kaideyi teyid eder. Birçok casuslar tamahkûr ve haris olduklarından, birine yaklaştıkları zaman kabaca ve aptalca usuller takip ederler. Büyük bir devletin gizli emniyet teşkilâtına mensup bir dostuma, bu mûtat beynelmilel tiplerden biri müracaat ederek, 1.000 sterling mukabilinde Çanakkale Boğazının kontrolü için Montreux Muahedesine konulmuş olan gizli maddelerin fotoğrafla çekilmiş bir suretini satmayı teklif etmişti. Başka bir ajan da aynı sırrı 600 sterllnge teklif etmiş ve sonra bu bedeli 250 sterlinge kadar indirmişti. Birinci casus
L
tekrar gelip de kendisine, işin daha ucuz bir fiyatla başka biriyle yapıldığı söylenildiği zaman bu rekabete kızmış ve şiddetle İtiraz etmişti!
Bu küçük hâdise, amatör casusun karşılaştığı en mühim rpesele hakkında bir fikir verebilir: Bu tip casusun eline hazan kıymetli bir malûmat ve haber geçebilir, fakat kendisinin, bu malûmatı satın alabilecek kimse ile teması yoktur. Çok defalar, vesikaları ve fotoğrafları kolayca satmak imkânına malik bir teşkilâtla çalışmayı kabul eder. Fakat bu gibi esrar satıcılarının tamahkârlığı ve hırsı, hemen hemen daima onları, aynı zamanda bu haberleri ayrıca kendi hesaplarına da satmak hatasına sevkeder ki çete bunun farkına varır Varmaz, iki taraf hesabına çalışan ajan derhal “tasfiye” edilir ve polis bir gece sokakta, hüviyeti meçhul bir ceset bulur.
Devlet hesabına çalışan ajanlar nadiren para sahibi olurlar. Bunların pek azı, senede 1.500 sterlingi geçen bir maaş alabilir. Bunlar servise, para kazanmak sevdasından ziyade, vatanî sebepler veya tehlikeli maceralar sevgisiyle girerler. Büyük Brı-tanyanm Gizli Emniyet Teşkilâtı daima bu gibi kimseleri tercih etmiştir ve bu İşın talipleri de daima, arzu edilen miktardan fazla olmuştur.
Harbin başlangıcında, gizli ajanlarımızın ekserisi, faaliyetlerinin hesabını. Erkânı Harbiyenin İstihbarat Servisi Askerî Encümenine vermek mecburiyetinde idi.
Akdenizde bir denizaltı tarafından kurtarılmıştı
Casuslara Karşı Mücadele Teşkilâtı olan “M. I. 5” te çalışan adamların en küçük rütbesi binbaşı idi ve diğer bütün şubelerde de vaziyet aynı idi. Bunlar, tahslsat-lariyle birlikte, yılda 1.200 sterling alıyorlardı. Maaşlar ve tahsisat ve yaptıklar masraflar kendilerine nakden tediye olunur. Harice gittikleri zaman maaşlarını altın olarak alırlar. Devlet muvacehesinde bu adamlar (ve kendileriyle birlikte çalışan kadınlar) resmen mevcut değildirler; hükümetten maaş alan memurlar arasında görünmezler ve isimleri de askerî salnameye yazılmaz.

Bazı mühim sebepler dolayısiyle, harp bittiği halde büe, bu adamlardan ancak pek küçük bir kısmının isimleri ifşa edilebilir. Teşkilâtta çalışan şahıslardan birçoklan ordudaki resmî mevkilerine dönmüşler veya terhis edilmişlerdir. Fakat bazı hallerde kendilerinin vazifeleri nihayet bulmuştur ve memleket de kime karşı borçlu olduğunu öğrenmiştir, işte bu gibi a-Janlar arasında, harp esnasında en ziyade muvaffakiyet elde etmiş olanlardan biri, şimdi Stone saylavı olan Binbaşı H.C.P.J. Fraser’dir ve harpte "CommandOB” ların meşhur şefi olan Lord Lovet'in kardeşidir. Harp başladığı zaman kendisi Oxford' da tahsil ediyordu ve Oxford Union reisliğine yeni tâyin edilmişti. Babasının alayı olan Lovet Scout’ta vazife aldı. Fakat çok geçmeden istihbarat Servisine nakledildi. Gönderildiği ilk yer, Orta şarkta faaliyette bulunan ve çok gizil bir grup teşkil eden Phantoms birliği oldu. Sonra Loıı-draya çağırıldı ve Ringway’e gönderildL Burası, Manchester’ln eski sivil hava meydanı İdi kİ hükümet bu yeri şehir belediyesinden ödünç olarak almış ve paraşüt okulu şekline sokmuştu. Bir gün yapılacak olan “büyük hamle” nin sırlan burada binlerce öğrenciye öğretiliyordu. Binbaşı Fraser, müteaddit defalar düşman hatlarının gerisine paraşütle indirildi ve en son olarak Mareşal Rundstedt’in zırhlı fırkalarının gerisine paraşütle indirildiği zaman, Ardennes’ler muharebesinde çok kıymetli yardımlarda bulundu. Arn-h,eim Meydan Muharebesi esnasında düşman kıtalarının gerisinden göndermiş olduğu haberler, hava yolu ile nakledilmiş olan İngiliz kuvvetlerin büyük bir kısmının kurtarılmasını temin ettiler: tngillz-lerin girişmiş oldukları bu harekât Holân-dah bir hain tarafından Almanlara haber verilmiş olduğundan, bu kuvvetlerimiz çok müşkül bir duruma düşmüşler ve ümitsizce savaşıyorlardı.
Adamlarımızın diğer bir kısmı İse sivil dairelerden alınmışlar; bunlar arasında meselâ “Brltlsh-Rumanian Oil Companv” sabık müdürü Yüzbaşı Chastelalne vardı ki, Binbaşı Peterson ve diğer ajanlarla birlikte, 1944 yılı ocak ayında Kumanyada Ploesti petrol kuyuları yakınına indirilmişti. O tarihte Rumanya Kıralı Michel etrafındaki müşavirleri ve Prens Stİrbey İle birlikte, münferit bir sulh yapmak I-çln müttefiklerle temasa geçmiye çalışıyordu.
Kıral, her bir hareketinin, Kumanyadaki Nazi Sefiri Manfred von KÜLnger tarafından gözetildiğini biliyordu; bu sefir Gestapo’ya mensuptu ve diktatör Mareşal Jon Antonescu ile birlikte Kumanyanın bilfiü hâkimi idi. Ajanlar Kiralın bu arzusunu bildirdiler ve Yüzbaşı Chastelahıe da, diğer iki arkadaşiyle birlikte, düşman topraklarına muvaffakiyetle indi. Rumanya payitahtının merkezine kadar gitti ve Nazi rejimine aleyhtar Rumanya siyasi şefleriyle görüştü. Ve böylece Balkan Muharebelerinin kısaltılmasında ve kızıl or
duya Bükreş yolunun açılmasında âmil oldu.
Çok mühim faaliyetlerini şimdi kısmen ifşa edebileceğimiz Britanyalı diğer büyük vatanperver de Yüzbaşı Deniş J. Rake’dlr kİ harpten evvel Brüksel’de yaşıyordu ve bir at canbazhanesinde artist olarak çalışıyordu. Ve her yaz. atlariylc birlikte, Almanyada ve Orta Avrupada dolaşıyordu. Bu ajanımız müteaddit defalar paraşütle Fransaya ve Belçlkaya İndirildi ve bu memleketlerde mukavemet kuvvetlerinin reisleriyle temasa geçti. 1944 yılında Yüzbaşı Rake, Fransaya başka bir yoldan girdi: Akdenlzdc bir denizaltı tarafından sulardan kurtarılıp bir Fransız balıkçı gemisine nakledildi ve bu gemi tarafından da Fransa sahillerine gizlice çıkarıldı. Buradan Vichy mıntakasına giden Rake, o-rada bir yıl kadar faaliyette bulundu ve
Ayaklarının tırnaklarını söktüler
radyo vasıteslyle muntazaman gönderdiği haberler sayesinde, yaptığımız hava akın-lariyle Almanyanın çok büyük miktarda mühimmat ve iaşe stoklarının ve ordu karargâhlarının tahribine muvaffak oldu. Bu ajan aynı zamanda, Fransada mukavemet kuvvetlerine lâzım olan silâhların ve baltalama malzemesinin havadan indirileceği sahaları da bildirdi. Yüzoaşı Rake, ifşa edemlyeceğimiz bir yoldan ve vasıta İle lngiltereye döndü ve burada d^ yaptığı birçok işlerden sonra, Fransada yeniden ve uzun müddet kalmak üzere gönüllü yazıldı. Yeniden paraşütle Fransaya İndirildi ve mukavemet çetelerinin arasında onblr ay çalıştı. Nihayet düşman topraklarına son bir defa daha avdet etti ve bu sefer lngilterenin Güney sahillerinden hareketle Bloke Lyasndey ile seyahat etti. Bir futbol sahası büyüklüğünde bir yere inebilecek ve havalanabilecek bir vaziyette inşa edilmiş olan bu uçaklar, İngiliz ajanları ile Fransadaki mukavemet şefleri arasında irtibatı temin ediyorlardı. Fakat bu sefer Yüzbaşı Rake’in talihi yaver oldu. Gestapo tarafından ele geçirildi ve müthiş işkencelere maruz kaldı. Üç ay müddetle zifiri karanlık bir hücreye kapatıldı. Almanlar kendisini söyletebilmek İçin muayyen fasılalarla zaman zaman her çareye hoşurdular; bunlar meyanındâ gıdasız ve uykusuz bırakmak gibi yollar da vardı. Fakat kendisi mütemadiyen, Almanların Casuslara Karşı Mücadele Teşkilâtının bttyük bir hataya düştüğünü, kendisinin, işi gücü ile meşgul alelâde bir adam, bir Fransız olduğunu tekrar edip duruyordu. Ve kendisinin işkencecileri de bir türlü Yüzbaşı Rake’in ağzından bir şey koparmaya muvaffak olamadılar. Kıymelli ajanımız, “Fransada büyük ve hummalı bir gayretle aranılan” bir adama, bir at canbazhanesinde çalışmış bir artiste benzemesi sebebiyle başına bu felâketin geldiğini Alman Gestapo adamlarına mütemadiyen tekrarlıyordu. Nihayet bu adamla başa çıkamıvacaklannı anlıyan Almanlar kendisini bir imha kampına şevkettiler, fakat Rake, Fransız Mukavemet Teşkilâtında çalışan arkadaşları tarafından kaçırıldı ve bir tarafla saklı tutuldu. Birkaç ay son
ra Müttefik Orduları Frannaya çıktıkları zaman Yüzbaşı Rake bir karargâha müracaat eyledi ve tekrar vazifesi başına geçti.
înglllzlerln işkenceye karşı büyük bir mukavemet göstermeleri. ırkımıza has vasıflardan biridir. Alman casusluk okulları, ele geçirilen Alman ajanlarının düşman tarafından işkencelere maruz kalacakları gibi yanlış bir telâkkiye kapılarak, öğrencilere cesaret ve her türlü azabı lstlhkâr telkinleri yapıyorlardı. Halbuki îngilterede bu gibi usullere müracaat asla mevzuu bahis olamazdı; fakat yakalanan Alman ajanları, sorguya çekilmelerini beklerken, işkenceye tâbi tutulacakları korkusu altında titriyorlar, paoavraya dönüyorlardı.
tnglllzlerln casus hazırlama usulleri, gerek bedeni, gerekse ruhî hazırlığa büyük bir ehemmiyet veriyorlardı ve ajanlannm muazzam işini kolaylaştırmıya çalışıyordu.
Acele hazırlık kursları. coğrafyadan baltalama tedbirlerine kadar, yabancı dillerin tedrisinden silâhsız mücadele sanatına kadar birçok dersleri ve tatbikatı İhtiva ediyordu.»

Almanların ve Rusların mükemmel bir şekilde kurmuş oklukları casusluk okul ve müesseselerlnin yanında bizim bu kurslarımız biraz sönük kalmakla beraber büyük muvaffakiyetler elde ediyorlardı. Bu kurslar, Büyük Britanya Adasının muhtelif mıntıkalarında, dağlarda ve kırlarda uzak ve münferit binalarda yapılıyordu. Dersleri her bir sahada mütehassts ve tecrübe sahibi kimseler veriyorlardı kl bunların ekserisi okul öğretmenleri, üniversite profesörleri veyahut hayatlarının büyük bir kısmını hariçte geçirmiş olan L? adamlarıydı. Sonra, her bir ajanımıza sahte bir tercümel-hâl tanzim etmek meselesi geliyordu ki, bunun İnanılır bir şekilde olması İçin en küçük teferruatına kadar inceden inceye düşünülüyor ve hazırlanıyordu. Bu, muazzam bir İşti, çünkü Gestapo tarafından yapılacak bir tahkikat halinde.
bu sahte tercümei-hâlin en ince noktasına kadar kontrol edilebilmesi lâzımdı.
Bunu bir misalle İzah edelim: Faraza, Fransaya gönderilmesi lâzım gelen bir Ingiliz ajanı, o memlekette, saatçilik sahasında mütehassıs seyyar bir komisyoncu kisvesi altında faaliyette bulunacaktı. Bu ajan evvelce birçok yıllar Pariste güzel sanatlar tahsil etmiş olduğundan fransız-cayı iyi konuşuyordu. Bu adamın yapacağı İlk iş. tahsilini yapmış olduğu Paris şivesini unutarak, sahte hüviyetinde gûya mensup olduğu ve ticarî faaliyetinin de merkezi bulunan Marsilya şivesini taklit etmekti.
Fakat bu ajanımızın saatçilik sahasında henıen hemen hiçbir malûmatı olmadığından, Hampton Garden’de oturan bir kuyumcu ona. mesleğin esrarını gösterdi ve madenlerle kıymetli taşlar hakkında mümkün mertebe fazla malûmat verdi, sanatın ısUlahatını ve ananelerini öğretti. Ajanımız bütün bunları öğrenip hazmettikten sonra, Britanya Gizli Emniyeti, kendisine, mükemmel bir surette taklit edilmiş sahte iş mektupları, fiat listeleri, hattâ saatçilik ve kuyumculuğa müteallik ve Paris-te toptan iş yapan bir tacirin sattığı malların hepsinden nümunelik birer tane de temin etmiş ve vermişti.
îş bu raddeye geldikten sonra bu ajan artık, seyyar bir Fransız komisyoncusu olduğu kanaatini hasıl edecek hazırlık, bilgi ve teçhizata malik sayılabilirdi. Fakat ış bunûnla da bitmiş değildi; yapılacak daha başka şeyler vardı. Kendisinin, Mar-silyada doğmuş, orada büyümüş ve yetişmiş “muayyen” bir komisyoncu olması, o şehrin sokaklarını ve mağazalarını bilmesi,. tanıması lâzımdı. Bütün bunlam- da mükemmelen öğrendikten sonra, kendisinin, düşman topraklarına İndirilmesini müteakip göreceği vazifeler ve yapacağı temaslar hususunda hazırlık ve bilgi sahibi olması ve elde edeceği gizli haberleri Bü-yilk Brltanyaya ne şekilde ulaştırabileceğini de öğrenmesi icap ediyordu. Bütün bunları öğrenip hafızasında tutmıya mecburdu, çünkü not tutmak yasaktı.
—Devamı önümüzdeki İlâve nüshamızda—
"Beğendiğiniz Gibi" de Katherine Hepburn İki ayrı Bahnede
Eğer,- Shakespeare yaşasaydı ve bu piyeste bazan kadın, bazan erkek olan kahramanın rolünde Katherine Hepburn'ü seyretseydi, kendi eseri ile muhakkak daha fazla iftihar ederdi

AMERİKADA ÇOCUK MÜVEZZİLER
Tuhaf gelecek, fakat doğrudur: Amerikada
bir çok meşhur adamlar müvezzilik yapmıştır
AMERIKADA TİYATRO
Katilerine Hepburn, Shakespeare’in
MEMTEKETtMDEYKEN sevdiğim, tanınmış sinema artistlerinin sahnede nasıl olduklarını merak e-
derdim, zira perdenin, türlü hattâ biraz da mucizevi hususiyetlerinin, onları hayli değiştirdiğini çok duy-
muştum.
New-York‘a gidip onlan sahnede görmek İmkânını, hele perdeyle sahne şahsiyetleri arasında hayli fark bulduktan sonra, benim gibi, onları sahnede görmeyi merak edenleri düşünerek bir yazı yazmak istedim. Hemen ilâve edeyim ki, maksadım bir tiyatro kritiği yapmak değildiı. Bu sahada kendimi pek yetkili bulmam. Yazımın memleketimdeki sinema ve tiyatro sever okuyuculara yazılan bir mektup veya onlarla yapılan bir sohbet olarak kabul edilmesini tercih ederim.
Yazıma konu olarak en son seyrettiğim, baş rolünü de Katherine Hepbum’ün oynadığı Shakespeare’in bir komedisini. ‘ Beğendiğiniz Gibi’ yi seçiyorum, muharririn en yakından tanıdığım komedisi de budur.
Senelerce evvel Broadway tiyatrolarında tanınarak Hollywood’a götürülen Katherine Hepbum’ün yedi senelik bir ayrılıktan sonra tekrar sahneye dönüşünün sebebi ve böyle bir eser seçişi, New-York tiyatro çevresini bir hayli alâkadar etti. Kendisi bunu, eserin prodüktörlüğünü yapan Lasvrence Langer ve The-resa Hepbum’ün komedideki Rosa-lind rolünü oynamaları için çok ısrar ettiklerini ve son zamanlarda
oynamıya değecek kıymette tiyatro eserlerine pek zor tesadüf edildiğini Büyüyerek İzah ediyor. Sahneye dönüşünü de, Hollyvood’un pekâlâ olmakla beraber orada devamlı çalışmanın monotonluğundan ve yorgunluğundan şikâyetle anlatıyor ve “...böylece bütün cesaretimi topladım ve Beğendiğiniz Gibi* yi oynıyacağı-mı söyledim. Eseri okumuş fakat çalışmamıştım, çahşmıya başlarsam beceremiyeceğim diye bir hisse kapılmaktan korkuyordum/’ diyor.
“Beğendiğiniz Gibl“de Shakespeare, in diğer komedileri gibi renkli, nükte ve fikirlerle doludur. Tatlı bir müziği, düşündürücü ve güldürücü muhavereleri vardır.
Katherine Hepburn eseri çok beğeniyor. “...insanların hayal, hasret ve ümitleriyle dolu” diyor ve eserin kahramanı olan genç kızın macerasını, istikbalini hazırlamak için New-York’a ilk geldiği zamanki hayatı-
“Bcğendiğiniz Gibi” den bir sahne
Yazan : Sedat TANAYDI
Tiyatroda orman dekoru
na benzetiyor. Komedide rol alan diğer arkadaşlarının da eseri sevdiklerini söyüyerek “Hepimiz hayatı, peri hikâyeleri çerçevesi İçinde görmeyi severiz” diyor. “Eseri, aşkı gözönünde tutarak oynadık. Saf ideal, hattâ muhayyel bir aşkı...”
Hepburn, eser üzerinde, hergün Üç saat olmak üzere altı ay devamlı çalışmış, Shajcespeare’in eserlerini oy-nıyabilmek için, modern eserlerdekln-den daha fazla nefese, tanzim edilmiş renkli bir sese ihtiyaç vardır. Bununla beraber bu. pek o kadar da güç olmasa gerek. Kelime ve cümlelerin mânası tabii söylenirse, mısraların ahengi kendiliğinden ortaya çıkar.
Katherine Hepburn. bütün bunlarda ne dereceye kadar muvaffak oldu? Hiç şüphe yok ki, filmlerindeki kadar kuvvetli değildi, fakat hiç olmazsa onu, bir kere de modern bir eseri oynarken sahnede görmek lâzımdır.
Hepburn, daha çok erkek rolünde bu komedide. Ve böylece o sahnelerde kuvvetli iradeli ve erkek tavırlı olması lâzımdı sanıyorum. Ama her halde o, böyle hareket ederek cüretkâr ve mağrur görünmek istememiş olacak. Hem öyle görünmlye çalışsaydı bile, en az Esther Wllllams’ın-kiler kadar mevzun olan bacakları onun bu gayretini hiçe indirecekti. Keşki bacaklarına incecik elâstik çoraplardan başka bir şeyler geçirmeyi akıl etselerdi. O, erkek rolü yaptığı sahnelerde canlı, çevik, hisli ve âşık bir delikanlıydı. Asıl hüviyeti olan Rosallnd’i oynarken ise, yaşına rağmen cidden Rosahnd kadar genç, masûm. ürkek, delicesine âşık, kalbi iyiliklerle dolu rakik bir kızdı ve bir iki çapkınca hareketiyle de harikulade sevimliydi. Yaşayıp görseydi Shakcspcare’de iftihar ederdi..
En mühim bir meseleye, dil meselesine gelince biraz mübalâğalı konuşmakla beraber, Hepburn fena değildi. Aşağıda bahsedeceğim İki sanatkâr müstesna, diğerleri buna pek aldırmamış görünüyorlardı. Fakat herhalde Laurence Olivierİn Ham-
letlndekl İngilizceyi duymak pek kolay değil.
Katherine Hepburn bizim tahminlerimiz hilâfına bütün hayatında ancak yedi tiyatro eserinde oynamıştır. Bunlar: “Bu Günler”, “Sanat ve Bayan Botte”, “Muharibin Kocası’’, “Göl”, “Fllâdelfiya Hikâyesi”, “Aşk Olmadan” dır. Son ikisinin sineması memleketimizde de gösterilmiştir. Hepburn, bu filmlerde sanatın zirve-lerindeydi. Bunlar hep modern eserler ve sayılarının azlığına rağmen onun Holly\vood’a geçmesini tem;n etmişlerdir. Anlaşılıyor ki Hepburn, modern eserler için ve galiba komedi de olmamak şartlyle mükemmel oır aktiris. Zaten daha evvel Jean Eyre’-den oynadığı birkaç sahne bertaraf edilirse, “Beğendiğiniz Gibi” onun temsil ettiği İlk klâsik eser. Kendisinin “zannederim başardım...” diyi-şlne bakılırsa, onu bir Shakcspeare’dc veya başka bir klâsikte göreceğiz demektir, fakat gene de kendisi pek blrşcy belli etmiyor.
Eserde Orlando’yu. evvelce Türki-yede “istikamet Tokyo” diye bir
“Beğendiğiniz Gibi” den bir başka sahne
filmde seyrettiğim Williams Prlnce oynuyordu. Sanatı vasatın biraz Üstündendi, fakat dili o kadar nefisti ki, eserin bütün ahengi o konuşurken meydana çıkıyordu. Bence eserin her bakımdan en mükemmel sanatkârı “Melankolik Jacques” ı oynıyan, 30 film ve 300 kadar sahne eserinde rol almış, artık kimsenin daha fazlasını bekllyemiyeceğl bir mükemmelliğe erişmiş Ernest Theslgcr İdi. Daha evvel bir hayli Shakespeare ve başka klâsiklerde oynamış bu sanatkâr zamanımızın en kablliyetü ve verimli aktörlerinden biri. Dili o kadar tatlı id| ki, gecenin en güzel tarafı onun felsefe ve hikmetlerini, Orlonda ile karşılıklı konuşmalarını dinlemekti.
Shakespeare komedilerinin meşhur tipi soytarı da, Londradan sırf bu temsil için davet edilmiş kuvvetli bir aktör. Bili Owon tarafından oynanıyordu. Sanatkâr bu temsil İçin J. Arthıır Rank’ın idare etmekle olduğu filmdeki rolünü bir müddet için bırakmıştır. Çok güzel oynadı ve çok alkışlandı, bana da bizim tiyatrolarımızı, yurttan son seyrettiğim Shakespeare’in Onlklnel Gecesl’nl ve onda soytarıyı oynıyan Ulvi Uraz’ı hatırlattı. Arthıır Rank, Ulvi Uraz’ı tanımak fırsatını bulamadı, Ulvi U-raz da Broadway’de sahneye çıkmak fırsatını..,
Sahne çok genişti, hazırlanmasında bütün teknik İmkânlardan istifade edildiği görülüyordu. Kostümler, dekor, renk ve ışıklar üstün bir zevk ve sanat mahsulü idi, herhalde bir hayli de para... Bilhassa sarayın bahçesi ve Ardcn Ormanı öyle fevkalâde yapılmıştı ki, insan ön sıralarda kendini nefis bir bahçe, muazzam bir orman kıyısında sanıyordu.
şimdi, bütün imkânlara sahip olan Yeni Devlet Tiyatrosu sahnesinde de aynı şeylerin olacağını, hattâ oldu-ğunu ümit ve temenni ederim.
HtLEVÎ vaziyeti ne kadar iyi olur-”sa olsun Amerikada, on onbeş yaşlarında bir çocuğun, bir taraftan hayatını kazanmıya başlamak, diğer taraftan kendine bir cep harçlığı edinmek üzere gazete müvezzili-
ği yapması, orada sık oık görülen ve pek tabii karşılanan bir hâdisedir.
Müvczzl çocuk geceleri erken yatar, çalar saatini kurar, her sabah saat beş buçukta, pazar günleri ise saat Uç buçukta kalkar, yıkanıp giyindikten sonra ayaklarının ucuna basarak kimseyi uyandırmadan dışarı çıkar; bisikletine biner, evinden birkaç sokak ötede, üzerinde kendi a-dı yazılı koskoca bir gazete destesi bulur, desteyi açar, gazeteleri muntazam bir şekilde katlayıp sepetine yerleştirir. Geze geze ve bisikletinden hiç İnmeden gazeteleri yetmiş seksen abonenin kapısının eşiğine birer birer fırlatıp atar. Onun vazifesi, okuyucular uyanıp kahvaltılarına daha başlamadan gazeteleri onların evlerine kadar ulaştırmaktır.
Pazar günleri Amerikan gazeteleri lügat gibi kalın olur. O gün müvez-zi iki saat daha erken, gazetenin civardaki şubesine giderek kalın gazetelerin sarılıp bağlanmasına ve kamyonlara yüklenmesine yardım e-der. Her gün dağıtma İşi bittikten sonra saat sekizde ailesi İle kahvaltı etmek üzere evine döner ve sonra da okula gider.
îşte bu çocuk Amerikadakl 500.000 müvezzlden bilidir. Bunlar hergün gazetelerin 50 milyon nüshasını a-bonelerin kapılarına kadar götürürler veya köşe başlarında satarlar. Gazetelerin geriye kalan kısmı, posta ile gönderilir, dükkânlarda veya daha yaşlı müvezziler tarafından satılır.
Bir çocuğun müvezzl olabilmesi İçin muhtelif şartlar ve kayıtlar vardır: Abonelerin evlerine gazete dağıtanların en az 12, sokaklarda gazete satanların en az 14, gece çalışanların İse en az 16 yaşında olmaları şarttır.
Müvezziler bir şube menajerinin kontrolü altında iş görürler. Çocuğun çalışabilmesi İçin ailesinin izin vermesi ve bu İşin onun sıhhatine ve okul derslerine engel teşkil etmemesi lâzımdır. Dersleri zayıf olan
bir öğrencinin gazete müvczzillğl yapmasına müsaade edilmez. Amerikada müvezzl çocuk, küçük ölçüde bir iş adamıdır; bayiden aldığı gazeteleri ufak bir kâr mukabilinde o-kuyuculara satar, bundan elde ettiği kazançla kendisinin İhtiyaçlarını temin eder. Bir ay sonunda bir kat elbise, bir buçuk aydan sonra da bir bisiklet alabilecek vaziyettedir. Mü-vezzllerln büyük bir kısmı yüksek tahsil yıllarında sarfetmek üzere yeter derecede para toplarlar.
Bir müvezzl çocuğun İşi. yalnız sabah veya akşam gazete dağıtmakla bitmez, onun vazifesi aynı zamanda abonelerden para toplamak, yeni müşteri bulup kaydetmek, değişen adresleri tesbit etmek ve bayie veya şube menajerine bunların hesabını vermektir.
Müvezzilik işi tasarruf, dakiklik, nezaket ve hesap bilme İşidir. Bu bakımdan genç müvezzl daha küçük yaştan İtibaren kendini iş hayatına hazırlamakta, vazife ve mesuliyet hissinin ne olduğunu öğrenmektedir.
Muvaffak olmuş yüzlerce, binlerce meşhur Amerikalı, hayata, gazete müvezzlllği İle atılmışlardır: Bunların arasında, devlet adamı Benja-mln Franklin, otomobil endüstrisini inkişaf ettirenlerden Henry Ford, muciti Edison, eski Başkan Herbert Hoovcr, İkinci Cihan Savaşında müttefik ordulara kumanda eden ve halen Columbla Üniversitesi rektörü olan General Elsenhower, Başkan Harry S. Truman’ı sayabiliriz.
Amerikada her yıl, ekim ayının İlk haftası “Milli Gazete Haftası” olarak tesit edilir. Bu haftanın son günü “Müvezzl Çocuklar Gllnü” o-lup gazeteler ve matbaalar tarafından resmigeçltier yaptırılır ve mü-vezzllcr şerefine ziyafetler ve toplantılar tertip edilir.
Eiscuhovcr
Bunlar arasında, Truman, Henry Ford, Hoower, Edison, Eisenhower, Benjamin Franklin'in isimlerini sayabiliriz
Yazan : İsmail İŞMEN
Truman
Benjamin Franklin
Honvver
Yeni ve müthiş bir silâh
Hidrojen bombası
Oıly’ye tayyare ile gelen arkadaşım Ailen She^er’i karşılamağa gittiğim zaman, canı sıkılmış olarak: “Eh; İşte her şeyin sonu; kobalt bombası!” diye söze başladı.
— Üç ay evvel, onları, Chicago’da üniversitenin “Raund Table” konferansından çıkarken görmüştüm. Hajıs Bethe, Frledric Scltz. Leo Szi-bard, Haırison hepsi orayadıiar.
Bir atom bombası 4- ağır hidrojen «= H bombasıdır. Bir H bombası + Kobalt — dünyada mevcut bütün canlılar radioaktlvlte’nin görünmez yaralarlyle mahvolacaklardır.
Zira artık mevzuubahls olan, yal nız patlayıcılar, şua ve ısı dalgaları, harap şehirler ve tebahhur eden insanlar değildir. Bundan sonra topye kûn harp yerine, şuaların tesiri a’-tında seneler ve asırlarca sürecek, insanların statlstlk bir şekilde imha-siyle neticelenecek, topyekün bir ra-dionktiviteden bahsolıınacaktır.
Hidrojen bombası. Hana Bethe’nin güneş enerjisinin menşei üzerindeki etüdünden doğmuştur. Bundan elli sene ewe), dünyanın en büyük astrofizikçisine, güneşin hararetinin nereden geldiği sorulsaydı; fasılasız olarak yıldızın üzerine düşen meteorların darbelerinin tesiriyle ısındığı cevabını verecekti.
Hans Bethe, bu iptidai izahatı tamamen körletmlştir. Bu bir atomik sentezdir; yüksek hararet ve baskıda 4 hidrojen atomunun kondensasyon neticesinde bir atom helluma dönüşü
Kobalt “ Dünyanın sonu Çeviren : Nihat Delemen bir kütle kaybına sebep olur, ne enerji ve ne de kütle yok olmıyacağı için, bu açığa çıkan kütle, çok büyük bir enerjiye tekabül eder, İşte bu da en ufak bir kısmı ile dünyadaki hayatı mümkün kıldıran güneşin enerjisidir. Yapılan hesaplara göre böylece güneşin kütlesinin yüzde 1 inin kaybolması, onun bir mLlyar sene müddetle bu sıcaklığı muhafaza etmesine kâfidir.
Hans Bethe ve diğer atom âlimlerinin lâboratuvarlarda yaptıkları tecrübelerle anlaşılmıştır kİ. böyle bir zincirleme reaksiyona bavlıyabilmek için 50 milyon derecelik bir hararete ihtiyaç vardır, bu da uranlum çekirdeğinin bir serbest neutron ile parçalanması prensipine dayanan a-tom bombasının enerjisi ile elde edilecektir.
H bombasında hidrojenin tritium izotopu kullanılır. Dört hidrojenden bir helium atomu yapılınca, kütlenin yüzde 7 si enerjiye dönüşür. Hiroşima ve Bikini, uranium ve pluto-niumlu bombalar ile yine İyi zamanlarım yaşamışlardır.
Atom bombası için kritik bir büyüklük mevzuubasU.lt o ölçü geçilemezdi. halbuki H bombası için hudut yoktur, hidrojen miktarı fazlalaştıkça, tesir kuvveti çoğalır, bu sayede koca şehirler ve büyük arazi parçalan bir anda mahvcdllebilir.
Bir denizaltı ile taşman bomba, bir tayyare İle atılandan daha tesirlidir. Bu şekilde bir limana, bir nehl-re girecek, bomba taşıyan gönüllü biı- geminin nelere muktedir olduğu düşünülebilir.
Hiroşlmada tahrip edilen mıntaka-nın yan çapı 1 km. 500 iken daha tekemmül etmişi, olsa olsa 2 km. 500 e tesir edecektir. Halbuki bir H bombasının tesiri 20 kilometredir. Kuvvetine hiç bir hudut yoktur, bir anda NeW-York. Paris, Londra ve Moskova tamamiyle yerle bir edilebilir.
Allen’e:
— H bombası ile dünyanın etrafını ateşle kaplamak kabil midir? diye sordum.
— Bunun cevabını Hans Bethe kendisi veriyor, dedi.
— Hayr, dünyayı, bir yıldıza çevirmek ihtimali yoktur. Bir H bombasının yerj'üzünün uğırhğı ile nis-betll olarak tesir sahası küçük olacaktır ve eğer bu yolda başka çekirdek reaksiyonları husule gelse dahi kısa sürecek ve şuaları ile uzaklaştırılacaktır.
Benim iç çektiğimi gören Ailen, Hans Bethe’nin başka fikirlerinden bahsetti ve sonra:
— Şimdi de Kobalt bombası çıktı, dedi. Yanan evlerin altında eslimi-yenler, ateşte kavrulmayanlar. ta-bahhur etmiyenler kurtuhınııyacak-lar, her zaman için ölümle tehdit edileceklerdir.
Futbolda “sıkı,, oyun “sert

oyun demek değildir

Yazan : Sadi KAKSAN
YANLIŞ bir telâkkiye kapılarak futbolda sıkı ve sert oyun arasındaki farkı ayırıledenüycnlerln adedi gittikçe çoğalmaktadır. Bunlar futbolun bir salon oyunu olmadığını, futbolda mücadelenin esas olduğunu İleri sürerek, kazanmak İçin sert bir oyun sistemi tatbik etmek iâzımgcldlğl İddiasında bulunurlar.
Şüphe yok kİ, futbol çıtkırıldım oyunu değildir. Sporlar arasında tasnif edilirken ona “Sport Yhılcnt" yani şiddetli spor namı verilmiştir. Futbolda topu kapmak İçin basma çarpmak, onunla •didişmek, mücadele etmek şarttır. Müsavi kuvvetler arasındaki haııgl tarafın kazanmak azmi ve enerjisi daha üstün İse galibiyetin (» tarafa teveccüh edeceğine tereddüt etmemelidir. Ancak bıı mücadelenin, bu didişmenin de bir şekil, bir hududu vardır vo onu aşmamak lâzımdır.
Dudaktan dudağa mesafe vardır derler. Sıkı oyun İle sert oyun arasında tecavüz edilmemesi lâzınıgcleıı bir mesafe vardır. Sıkı oyun; evet. Fakat sert ve kırıcı oyun; asla!.. Biri ne kadar takdire lâyık İse öteki do o derece nefret ve İnrlall muciptir. Esasen işi kırıcılığa dökmek ınuvaffakıyetsizliğln bir delili, aczin bir ifadesidir. Üstünlüğünden ve neticeden emin olan bir takımın hiç bir zaman böyle çirkin bir yola sapınıyaeağına şüphe yoktur. Fut hohla hasınım tekme ile yıldırarak, oyunun cereyanını lehine çevirmeğe çalışmak s|M»rcuhık mefhumuna yakışmayan bir harekettir. Tckıııc oyunda muvaffak olmayanların, sportmence mücadeleden mağlûp çıkacaklarını kestirenlerin baş vurdukları kötü bir silâhtır. Çaresizliğin, ümitsizliğin, mertçe yenilmeyi kabul edamiyonlerin sarıldıkları kötü ve paslı bir silâh...
Hasının kuvvetine böyle nizamsız hareketlere tevessül etmek suretiyle karşı koymak, spordan beklenilen gayelerden ne kadar uzaktır!. Sporda böyle bir mücadele sistemi yoktur. Futbol, kendi kaideleri çerçevesi içinde futbol olarak oynanır. Galibiyet hangi tarafın hakkı İse o tarafa teveccüh eder. Temiz vo sportmence bir mücadeleden sonra mağlûp olmak, nizamsız yollara saparak galibiyeti koparmaktan daha şereflidir. Bazıları hu gibi hareketleri asabiyete kapılarak yaptıklarını söylerler. Bence bıınuıı da su götürür tarafı yoktur. Spor yapmaktan maksat vücudümüzü sağlamlaştırmak olduğu kadar dimağımızı, ûsabınıızı, şuurumuzu da terbiye etmek demektir. Vücut, dimağ ve Asabın kumandası altındadır. İyi bir kumandaya tâbi tutulmayan vücuttan, ne kadar kuvvetli olursa olsun ne fayda beklenebilir?. O halde spor yaparken harekâtımızı dıı kontrol ve hlnre etmesini bilmemiz lâzımdır. Bunu yapamadığını söylemek bir sporcuya hiç bir zaman ynkışmıyacak olan zaaf eseridir. Bir çoklarını bilirim, derler ki: “Efendim, futbolun nıuchli edan tngillzlere bakınız. No kadar sert oynuyorlar. Kalorinin üzerine atlıyor, sıçrıyor, birbirlerine çarpıyorlar... Halbuki bizde kaleciye dokunmak sanki günahmış gibi top ona gelince herkes çekilir. Oyuncular birbirlerine biraz dokunsalar, hemen favl çalınır. Bu ne biçim futboldur?.. Bu ne kadar nane mollalık!. Oyun biraz da sert oynannuılıdır."
Bu arkadaşların yanıldıkları hir tek nokta var. O da kullandıkları tabirin delâlet ettiği mânayı ölçemenılş olmaları.. “Sert" değil “sıkı" demek lâzım. Bunu bilseler her şey yoluna girmiş olacak. Futbolda sırasına göre kaleciye usulü dairesinde çarpmak da caizdir. Futbol umumî kaidelerinin müsaade ettiği şekilde çarpmağa kimsenin bir diyeceği yoktur. Fakat bunu bilmek lâzımdır, tngllizler kendilerine verilen müsaadenin hududunu bilerek ona göre hareket ediyor ve İstifade sağlıyorlar.
Bugünkü futbolumuzda ıslah ve tedaviye muhtaç ohın noktalardan biri de işte budur. O.mnculara. seyircilere ve hattâ bazı klüp recilerine bunu anlatmak ve bu farkı göstermek lâzımdır. Bütün bol sistemlerinin müşterek vasfı süratli ve sıkı oynamak tarzıdır, tem değişir fakat tatbik tarzı birdir. Yoksa sert ve kırıcı o>ıın
hir sistemin ne kitapta yeri, ne de sporculukla kabili telif olan bir tarafı vardır.
ida-fut-Sisti iye
İnsan kabiliyetinin inanılmaz kudreti
Kronometrelerin insan oğlunun
kaydettikleri hârikalar bir kenara, fakat fizik kabiliyeti bozan akıl durduracak mertebeyi bulmuştur
Nakleden : N.
SELENER
kabiliyctini ölçüldüğü zaman, atletizm rekor-
Tavşan, avlarını elleriyle
üstünde
İNSAN oğlunun fizik mek bahis mevzuu hemen daima dünya larına müracaat etmek âdet olmuştur.
Halbuki yeryüzünde hiç bir jüri heyetinin tesbit etmediği ve hiç bir kaidenin nizanılamadığı nice “inanıl-mıyacak" muvaffakiyetler vardır.
Osmanlı padişahlarının nâmelerini götüren “tatar" ların şöhreti malûmdur. Ayak tabanları öylesine nasırla-şırdı ki. bir çoklarının atlar gibi ayaklarına nal vurdurdukları bile rivayet edilir.
IstanbuJdan Edİrneye kadar hiç güçlük çekmeden koşarlardı. Büyük Is-kcnderln emrinde bulunan bir Giritlinin Slcyon’dan Ellis'e kadar 230 kilometrelik bir mesafeyi koşarak lca-tettiğini tarih kaydetmektedir.
Asrımızda Çinli Coolie’lerin yürüyüşe olan mukavemetini yakından görmek fırsatın bulanlar hayretlerini giz-liyemcmektedirler. Fakat Güneşe tapan Aztek'lerin hakikî ahfadından o-lan Tarahumare kabilesi mensuplarının yorgunluk ve her türlü güçlükle alay edermişçesine başardıkları iş yukarıda saydığımız bütün bu muvaffakiyetleri gölgede bırakmaktadır.
Tarahumare kabilesi Meksikanın şimal kesiminde 2300 metre irtifamdaki yaylalarda yerleşmiştir. Daha henüz tas devrini yaşamaktadırlar, sincap, fare eti yerler ve bu da saatlerce koştuktan sonra yakalarlar.
Yüksek dağların kayaları
birer ceylân hafifliğiyle koşmalarını I seyretmek hakikaten hoş bir manzaradır. Havanın kesafetine rağmen sık şık nefes aldıkları hiç görülmemiştir.H öyle ki, nasıl kuşlar uçmak için yaratılmışsa bu kızıl derililerin de koşmak için halkedildiklerine insanın inanacağı gelir.
Bu kabiliyetleri irsidir de.
Aztek Kıralı Montezuma misafirlerine taze balık ikram etmeyi rdet e-dinmişti. Bunun için fevkalâdeliği olmadığı ileri sürülebilirse de. kırnl sa- | ra>’inm Atlantik sahilinden 350 kilometre içeride olduğu, o devirde ne süratli tren, ne de elektrikli buz dolabı henüz malûm olmadığı gözönünc getirilirse. balığın taze taze yenmesini sağlamak için ancak 4X100 metre bayrak yarısında olduğu gibi sahilden saraya kadar yol boyunca dizilmiş Aztek'lerin bütün süratleriyle koşarak aradaki mesafeyi en kısa zamanda katetmeleri ve bıı suretle elden ele geçen Çalığı bozulmadan saraya ulaştırmaları mümkün olduğu anlaşılır.
Yani kısacası, kiralın misafirlerine taze balık ikram edebilmesi için güvenebileceği biricik nakil vasıtası tebaalarının ayak ve bacaklarındaki sürat ve mukavemetti.
Bir müddet ev\»el. bir seyyah, şimdiye kadar kimseye nasip olmayan bir koşu müsabakasına şahit olmak fırsatını buldu.
Taranma re’ illerde çok eski devirlerden beri gelenek halini alan ga-ripve garip olduğu kadar da güç bir koşu müsabakasında iki rakip takım yansıyordu.
Çıkış yerinde her biri dört koşucudan mürekkep olan iki grup, kabile ihtiyarlarının nasihat ve tavsiyelerini dtnledikten sonra, meşeden yapılmış ve tenis lopunu andıran bir nevi topağı çıplak ayaklariyle sürmeğe başlarlar. •
Hiç bir medenî memlekette, en meg-
hur Cross-Country şampiyonu dahil olmak ü?.ere hiç bir koşucu, 2300 metre irtifada çayırları, ormanları, nehirleri, kayalık geçitleri aşmak suretiyle yalınayak bu koşuyu başaracak kabiliyette değildir. Hele bir de bu tahta topu çıplak ayakla sürmek mecburiyeti ilâve edilirse işin müşkülâtı anlaşılmaz mı?
Koşunun mesafesi 27 kilometredir ve 10 defa katedilmesi şarttır. Yanı topu 270 inci kilometreye ilk getiren galip sayılacaktır.
İki grupun taraftarları yol boyunca dizilirler, bir çokları da yaya veya at sırtında koşucuları takip ederler. Bir an olsun, kendi takımlarını teşçi-den geri kalmazlar.
Koşucular saatler ve saatlerce, yorulmak bilmez tavşanlar gibi var kuvvetleriyle koşarlar.
Karanlık basar.
Yer yer ateş yakılır ve meşalecl ler koşuculara katılır.
Terleyen bu bakır vücutler, titrek ışık altında görününce hakikaten vahşi bir güzellik nümunesi oluyor.
Koşuculardan biri bir küçük insan kümesine yaklaşır, durur. Bir ayak hareketiyle kıymetli tahta topu havalandırıp tutar. Kendisine verilen bir değneğe dayanır. Bir kadın kendisine yaklaşır ve küçük bir çocuk besler gibi ağzına yemek verir.
Bu adam 90,000 metre koşmuştur. Yolun ancak üçte biri. Bakışları sabit olmakla beraber insan kudretini aşan gayretini gösteren hiç bir alâmet se-zilmemckt.cdir.
Daha o günde koşacak bütün bir gece ve koca bir gün vardır. Hareket ediyor. İyi yağlanmış bir makine gibi bir müddet sonra gözden kayboluyor.
Gece geldi ve geçti. Sabah, öğleden eyvel. öğlo ve öğleden sonra,. Tara-hunıare’liler hâlâ koşuyorlar. Artık hu şuurlu bir koşu olmaktan çıkrnıktır. Tutturdukları koşu temposunu hiç bir şey değiştirmez. Ne sıcağın tesiri, ne La raf tarlan nı delice haykırışları. Ne de yolun güçlüklerini farkedecek durumdadırlar.
Sabit gözleri tek bir noktaya dikilmiş: Tahîa topa. Gün batarken bu topu hangisi evvelâ geliş çizgisine değ-direcektir? Düşündükleri yalnız budur.
İşte nihayet akşam da oldu. Şu gördüğünüz adanı durmadan önündeki topu yalınayak sürmek suretiyle 27 saatte 270 kilometre koşmuştur.
Çizginin ötesine geçmiş, ayakta duruyor. Hemen hemen tabiî denilebilecek şekilde nefes almaktadır. Bacakları (ahlar ve kayalıklarda sıyrılmış,
Amerikalı Gertrud Ederle'nin 1986 da tesis ettiği ‘‘Man.) aşırt kadınlar *c-koru” kırıldı, California'da San Die-golu profesyonel yiizilcil vo daktilo, 31 yadındaki Florence Chadıorick, 7 ağustosta Gris Kez burnundan atla-mis re 13 saat 23 dakika sonra Douv-res'da karaya çıkmıştır. Resimde, Douvres'da heniiz 6.J/00 metro mesafede olduğu halde, Florence Chad-ıvick'in temposunu kaybetmediği görülmektedir
Dünyadan kısa haberler
Tophyan: Semih TÜRKDOGAN
Koen kırmıştır.
11’2 - 200 m.
51. Gülle 11 m. 49-
m. 11.9 da koşmuş-
4.497 puvan Dereceleri: 80 23’’8- Yüksek
yeni Avrupa reko-(eski rekor 55 m.
Belçika: Relff 10 km. 30'40’*
Bı ükselde gece yapılan Belçika şampiyonasında Relff 10 bin metreyi 30’ 40*’ da koşmuştur.
Hollanda: Blankers-Koen Pentatlonda dünya rekoru yaptı. Rus kadın atleti Çudinaya ait rekoru uçan HollândalI kadın yaparak Engel,
1 m. 60. Uzun 5 m. Bayan de Jong 100 tur.
İtalya: Consolini ru yaptı. 55 m. 47 37).
Ncncastle: Geçen cumartesi günü Amerikan takımının yıldızı Tyler, İngiliz zenci McDonald Bailey'l 100 yardayı 9”9 yaparak mağlûp etmiştir.
Fransa: Fransa şampiyonasında yapılan en iyi dereceler şunlardır: 400 engelli Elioy 53"7-400 m. Lunis 48”1. - 1500 m. Elmabrouk 3’52" - 110 m. Maıie 14"7.-Uzun, Faucher 7 m. 45-10 bin Mimoun 31’9’*4.
Finhındiya: Helsinkide yapılan bir müsabakada Koskela 3000 metre Finlandiya rekorunu 8’10’’4 İle kırmıştır, ikinci gelen Makela ile 3 üncü Taipala 8’11”, Johanson 8'11”4. yapmıştır. Aynı gün yapılan diğer dereceler: 400 m. Amerikalı Rhodcn 46**4. 800 m. Cham-bers 1’52'*5. - Sırık. Richards 4 m. 69.
Holânda: Lammers 100 m. yi 1U"5 de koşmuştur.
İngiltere: Patterson şiddetli yağmur altında 2.00 m. yüksek atlamıştır.
İngiltere: Amerikalı Tyler 100 yardayı 9”15/100 de koşarak îngilterede yeni bir derece gar olduğundan mıştır.
U. R. S. S. :
• •
tesbit etmişse de rüz-derece kabul olunma-
Şerbakov Moskovada yapılan müsabakalarda 3 adımı 15 m. 70 atliyarak yeni Avrupa rekoru tesis etmiştir.
Ingiltere: 43 yaşındaki maratoncu Jach Holden 2 h. 31*4. de koşarak dördüncü defa İngiltere şampiyonu olmuştur.
Fransa: Atletizm Federasyonu Av-rupada bir zamanlar Almanların yaptığı gibi, aynı günde iki ayrı takımla iki millî maç yapacaktır. Bunların biri Belçika ve Hollanda ile diğeri İsviçre İle olacaktır.
Arjantin: Dünyanın sayılı manlacı-larından Trlulzi 1951 yılında yapılacak Panamericain oyunlarına iştirak için idmanlara başlamıştır.
Almanya: Ulzheimer 800 metreyi 14’51**4 de koşmuştur. Trosbach, eski Alman şampiyon ve rekordmeni A-dolph Trosbach’ın oğlu babası gibi ma-niacı olmuş ve 110 m. yi 15,1/10 da koşmuştur.
Yunanistan: tngilterenin Achille klübü Yunan milli takımını teşkil e-den atletlerle yaptığı müsabakada c-zici bir galibiyet kazanmıştır: Yunanlılar yalnız 5000 - disk, gülle, cirit ve yüksek atlamayı knzanabilmişlerdir. Dereceler vasattan aşağıdır.
kan revan içinde. Fakat en hayret verici ve en korkunç tarafı çıkık elmacık kemiği yağlı ve terli yüzünde, ta-mamiyle mânalarını kaybeden cam gibi gözleridir.
Birkaç dakika sonra gözleri tekrar hayata kavuşuyor. Gitgide bakışlar mânalaşıyor ve günün galibi hiç bir yorgunluk eseri göstermeden, dik a-dımlarla biraz ötedeki kayaya doğru yürüyor ve rahat bir tavırla oturuyor.
İşte ancak o zaman kendi taraftarları zaferinin mükâfatını merasimle takdim ediyorlar:
Bir çuval kuru bakla.
Ertesi sabah daha güneş doğmadan, müsabakaya İştirak eden bütün koşucular, galibi ortalarına alarak tepedeki inlerine doğru koşar adını çıkıyorlar.
Bu basit İş de böylece sona eriyor!..
santrforu kim?
Futbol Dünya şampiyonasına
A V

İSPANYOL SANTRFORU
ZARRA. İNGİLTERE MÎLLÎ TAKIMININ “ACELE DÖNÜŞ” BİLETLERİNİ RÎO'DA ATTIĞI TEK GOLLE SATIN ALDIRDI Tophyan : L. GOL, Bu müthiş oyuncu, hali hazırda dünyanın en İyi santrforu olduğunu İngiliz münekkîdlere bile kabul ettirmiştir. Mungula şehrinde doğun Zürra, İspanya Kupamı galibi Rİlbııo takımında meşhur ve millî takımda on İki defadan fazla oynıyarak e-nıckliler listesine İsmini yazdırmaya muvaffak olmuştur.
Meşhur İngiliz hnkemt Art hur Ellls, Rio’ya gitmeden evvel gazetecilere yaptığı beyanatta Zar-ra’nın, hayatında gördüğü en İyi futbolcu olduğunu beyan etmiştir. Reg tzoafe İsimli bir Rio hakemi, İspanya - Portekiz maçındım sonra Zarra'.vı “Avrupanın en İyi santrforu” diye vasıflandırdı.
Tomnıy Lawton'un parlama devresi sona erdiği zaman bütün gözler İsveçli meşhur Gun-nar Nordahl’a çevrilmişti. Hakikaten hu dev yapılı santrfor 2 sene evvel İsveç millî takımını olimpiyatlarda şampiyonluğa u-laştırmıştı.
Nordahl'm İtri J yanın Mİlâno takımında profesyonel olarak oynaması onu Rio’ya İsveç milli takımlylo gitmekten mahrum ettikten başka dünyanın en İyi santrforu unvanını Zarra’dan geri almak şanslarını kaybet-tirdL

a. ±
4 üncü Avrupa Atletizm
ÖU ilkbaharda. İtalya ve Mâcaris-® tan gibi, Avrupanın en kuvvetli iki takımının sırtım yere getirmekle beraber, mevsime hiç de “ümitvar" bir şekilde başlamadı, lsviçreye karşı olan millî maçlarında, 20 dakika zarfında 3-0 galip duruma geçtikleri halde, sonunda 3-3 berabere kalabildiklerine sevinmişlerdi. Fakat iki defa dünya şampiyonu olmuş olan İtal-yaya karşı çok üstün oynayıp 1-0 galip geldiler. Macaristanı da aynı üstün oyunla 5-3 yendiler. Gollerin bolluğuna kalecilerin hataları sebep olmakla beraber, maçı AvusturyalIlar hakederek kazandılar.
AvusturyalIların Rio de Janeiro’ya
Avusturya, eğer iştirak etseydi, Futbol Dünya Şampiyonasının gizli favorilerinden biri olabilirdi. Her halde, en son karşılaşmasında 2-1 mağlûp ettiği ve dünya üçün cüsü olaıı İsveç’ten, daha iyi netice alabilirdi
gidebilmesi İçin Türkiye ile deplasmanlı iki maç yapması lâzım geliyordu. Fakat mali durum! arın m bozuk olması, Rio’ya gitmekten onları vaz-
geçirmişti. Aynı sebepten dolayı Türkiye ile olan eleme maçlannı da oynamadılar. İki defa 1-0 yendikleri Türkiyeyi bu sefer de kolaylıkla mağlûp edebilirler ve herhalde alacakları netice de daha açık farklı olurdu.
Şüphesiz bugün Avrupanın en teknik milli takımı Avusturyanmkidir. Müdafaaları İtalya, süratleri İsveç, golcülükleri Macaristan kadar olmamakla beraber, ferden en kıymetli oyunculan takımlarında toplamış durumdadırlar. Bütün mevkilndeki o-yuncular birer "top cambazı" olduğu gibi - beş mevkiinde dünya klâsmda oyunculan var. Kaleci, sağ haf, orta haf, sağ açık ve sol iç.
Bugün Avrupada "Viyana ekolü" ile oynayan yegâne takım Avustur-yadır. Demode olmuş bu sistemle, seyircileri kendilerine hayran ettikleri gibi, WM*in büyük üstatlan sayılan İtalya, İsveç ve Macanstanı da bu "demode sistem" ile yenebilmişlerdir.
AvusturyalIlar bugüne kadar oynadıkları 226 millî maçtan 108 ini kazandılar. 41 inde berabere kaldılar ve 77 sini kaybettiler. Attıklan 540 gole mukabil 427 gol yediler.
şampiyona programı
1946 senesinde Oslo’da yapılan Ü-çüncü Avrupa Atletizm Şampiyonasın-eda yarışmalar dört gün dev’am etmiş ve bundan dolayı program çok sıkışık idi. Bu sefer, Brükseldeki Avrupa Atletizm Şampiyonası Tertip Komitesi yarışmaları beş güne taksim edip, bu dünya çapındaki şampiyonanın daha fazla Önem kazanmasını soğladı.
Programda, yarışların sıralanmasında bazı enteresan taraflar var. Meselâ erkek ve kadınlarda 100 metre ile 4X100 metre seçmelerinin ayni günde olması. Erkek atlama ve atmalarının seçme ile finallerinin ayrı günlerde olması iyidir. Buna mukabil program, iki ayrı koşuya girmek istiyen atletler için müsait değil. Meselâ 400 ve 800 metre. 800 ve 1500 metre, 1500 ve 5000 metre, 5000 ve 10.000 metre, 110 engelli ve 100 metre seçmeleri ile finalleri birbirine o kadar yakın ki, iki yarışa girmek bir atlet için hakikaten güç olacaktır. Maratoncular da pek tabiî 10.000 metre koşamlyacaklardır.
PROÖRAM :
23 ağustos - Çarşamba
Öğleden sonra: Açılış merasimi. Maraton çıkışı, 110 metre engelli seçmesi, üç adım atlama finali, kadın gülle atma finali, 100 metre seçmesi, kadın mızrak atma finali, 400 metre seçmesi, 800 metre seçmesi, 4X100 metre seçmesi, 10.000 metre finali. Maraton varışı.
24 ağustos - Perşembe:
öğleden evvel: Dekatlon (100 metre ve uzun atlama», kadın pentatlon (gülle atma), disk atma seçmesi.
öğleden sonra: 10.000 metre jdiryüş finali, sırıkla atlama seçmesi, kadın 100 metre seçmesi. 100 metre yarı finalleri. kadın uzun atlama finali, 400 metre yan finalleri. 1500 metre seçmesi, 110 metre engelli finali. 100 metre finali, 5000 metre seçmesi, kadın yüksek atlama seçmesi, kadın 4X100 metre seçmesi. Dekatlon (gülle atma, yüksek atlama, 400 metre), kadın pentatlon (yüksek. 200 metre).
25 ağustos - Cuma:
öğleden evvel: Dekatlon (110 metre engelli, disk atma), kadın pentatlon »80 metre engelli), gülle atma seçmesi. uzun atlama seçmesi.
Öğleden sonra: 50 kilometre yürüyüp çıkışı, kadın disk atma finali, kadın 80 metre engelli seçmesi. 200 metre seçmesi, gülle atma finali» 400 metre finali, kadın 100 metre yarı finali, yüksek atlama seçmesi, kadın 100 metre finali. 4X100 metre finali, Dekatlon «sırıkla atlama, mızrak atma, 1500 metre), kadın petatlon (uzun atlama), 50 kilometre yürüyüş yarışı.
26 ağustos - Cumartesi:
öğleden evvel: Çekiç atma seçmesL öğleden sonra: Sırıkla atlama finali. disk atma finali, kadın 200 metre seçmeleri, kadın yüksek atlama finali. 400 metre engelli seçmesi. 800 metre finali, 200 metre yan finali, mızrak atma seçmesi, kadın 80 metre engelli finali, uzun atlama finali, 5000 metre finali, kadın 200 metre yan finali, 4X400 metre seçmeleri.
27 ağustos - Pazar:
öğleden sonra: Yüksek atlama finali, çekiç atma finali. 400 metre engelli finali, kadın 200 metre finali. 1500 metre finali. 3000 metre çitli - hendekli yarış finali, kadın 4X100 metre finali, 4X400 metre finali.
• •
Avusturya milli takımının aslarım takdim edecek olursak, hepsinin genç ve istikballeri parlak futbolcu olduğunu görürüz.
Louis gene
ringe dönüyor
1-
AYRITA
FANSA
1948 de şehrimizdeki kar^ıluşmaauıda Avusturya Milli Takımı salıuya çıkarken
Yüksek: PrJnce Thiam 2 m. 03
Sırık: Lundborg (İsveç) 4 m. 38 3 adım: Tcherbakov (Rus) 15.59 3 adım: Tcherbakov (Rus) 15.70 Disk: Consolini (İtalyan) 55 m. 17
Çekiç: Nemeth ı Macar) 59 nı. 88
Kaleci Zeman pantervari atlayışla-riyle şöhret yapan bu oyuncu son senelerde yetişen Avrupanın en iyi kalecilerinden bindir. Sağ haf Hamappi henüz 20 yaşında olmasına rağmen harikulâde bir tekniğe sahip olup millî takımın en çalışkan ve en kıymetli oyuncusudur. Orta haf Ocvvirk İdeal bir santrhaf, bütün akınlar o-nun ayağından çıkıyor. Takımın bel kemiği olduğu gibi, kafa oyunu ve tekniği mükemmel derecede ileri. Sağ açık Melchlor, yıldırım gibi sürati, topla derhal kaleye akması çok isabetli şutları ve sert oyundan yılmaması onu ideal bir WM sağ açığı yapıyor. Soliç Stojaspal çok zeki oyunu ile daima gol pozisyonları hazırlayabildiği gibi, en golcü AvusturyalI muhacimdir. Çok zarif ve çalımlı oyunu ile Avrupâhm en iyi sol içlerinden biridir.
Bu fevkalâde oyunculardan başka sol hat Yoksch ve sağ iç Decker de gençlik devirlerinde Avrupanın en İyi oyuncularındandılar. Bugün ise takımda heyecanla tecrübe ve bilgiyi denkleştirmekte önemli rol oynuyorlar.
Dünya ağır siklet boks şampiyonu ken, boksu bir müddet bırakmış olan Joe Louis, Amerlkada, tndiana’da VVest Baden şehrinde tekrar antrenmana başlamıştır. Louis. tekrar ringe çıkabilmek için, yalnız fazla kilosunu değil, yüzündeki sakalları da “eritmek** mecburiyetinde kalacaktır
I95Ü senesinde kırılan rekorlar
120 yarda engelli Attlesey 13”5/10 110 m. engelli Attlesey 13’*6 10.
110 m, engelli Attlesey 13”5. 10 Giille: Fuchs (Amerika) 17 m. 82 Çekiç: Nemeth «Macar) 59 m. 88. Dekatlon: Mathiyas (Amer.) 8.040.
pts. 4x880 yds. Mıchlgan Ün). 7'31"8.
v 4

Comments (0)