Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi
FİKİR,SANAT VI T£HKJTDERGİSİ
dîye ikiye r.yjiLiJidif ı bir hayalî (ir rai yet, hiı il.JtB. lasaz-ladLjı jfıjı, Londra Kalvfiİ’nde boy*iL rmutm Şi| t»jj büyük kuıbaıiL. th+lyUt bir
I A.RİH içinde-. ilk kadaT jjcrile-rt bakfsfı HıiE ZltnûiL-
’ ALİ ttı’i'i biıkim oLbtl CJLub T irıaLor^n. hetH^eriltrîrıS halelimi ■ jiKcnayı, doğru dürüma ay i iijrrr-1 edb-Lz (ıjÇuyle idlbd-': 11 h ali t İt W CTtıldtri cŞLikrjt», tay hrjcjTM-inin karanlık kiı-jftüinKü b-ıytk bir SİlkĞh İçiUdr bûİddian KfbIİni içigi, hicdej-cr yılın öt f. m i a d f b biü: bâlt heyetaıı teren bir kah ttDlflldLk t * t r-fl i drfil mjdİT ?
Ibİkı^Eatıâlcı eji JİTirfr. lortları a nyun alanı yapmak İçLkı -jpıaklarnı d«rındfa ^hp lüıdükltıi perido ]tijjlIîz köylüta-ıij:.n bnkkıUL aftı.d jı Uf İçinde knn«nhnn »nmfljcnLrrle ınanB-rül rsıle-ı
pia:
Thorraü Moıiıd, hümanizm Jının lıtiı ; Slrl Blıldlı.
lOHEaki yüzyıllarda d* m O hra* i i b ti İkilerinin için rjJU kEynadlJı YlllardaL insi» lifin hfkriyrrti, hn|c re kakikar L.ı Sat e ı ■ ujjru.ni en karanlık İdlibdûl gllnlrı Elide bfı hfliyı j[ö-± alarak irsitrin; yükaelLan bayka kahra manlar da taHl-y-o^ıız B.astLiİç zindarvmn korkunç manzaralından ürkmedenL rfiiT rrı:''lf+ için en bflvilc fei^ket başına aydın bir d-çıpolutı çft-rt^.^S.ıd'iı. Çünkü hn, ™itl-ç[ı kandiîarak hır Sccıyun KÜrûrüı ht-brıfı jfftırüı diyen fıloznl Didn rot' yn ; ei e vit Jerin haksız yere (»ilime r>ıhkıjnı. -ettikleri bi1 ^i.rnnkstzı kui'tarpıak için ^iir «itile İL'Jtallfa ’l ü t İl W edan V&lUth e Pi halli lama itlik mümkftu oıil '?
Rieim yakLB talihimizde istibdada karşı bütün vaTİıjjıyle -uy-nki'inıp hn mi Lir te ila büjıiytl arkını aşılayan uç iıEıprfırf*: "Muini tâlimin dünyada erbâb-l denetilir-
Köpeldir ısvkıllûlt jaı/ijnd t biinsafa
diye hileiim eden ve :
Felek her türlü nitfb-i cefasın laplasın gelsin Dönersem ka/ıbiyİ7n milîet yolunda bir aılmelitn,, diyerek hiirı iyr.t için, yıllama zindnorja yattıkla a snnı-a, Jİlr-glhıdf (ılrn ['-Jnrnık K-tnınL ; AljdUllıHmit i^tipdnd-in: deTlrdJk-bın Bçn.ı~ hürriyeti özLiyeo mil İçtin bitirin ümidini yıkarak rfik1eiflr1iikle-.it; kuran ve cYe^rsın milini ı dîye- Lafnrarık ıHİI|t?ı eren MeşTtıtiyçl önderlerdin rij'-lEıibi !
"Mdtei tfAŞûMai iıtıkka tuhassürle solurken,, '‘Sussun, ditfe mcdanınu yumruklar inerselr ‘'Millet yaşamaz meçlisi rnûşîfdtlifir olurken,, "l'ğfal tehdit ite lltrer t'e sindir,,.
"Millet yüŞtimur maşeri millet buğularken-dr dîl'Ç haykırarak açığa vuTar- rr devrin ciılkavrklacEna t "Düşsün Sttnu-meyyali tahukküm-eğilen ser ^Kaphun sent-bir hak diye - alkışlayan etler.„ miAralarii-n Iâa-etleı yafdjran Terlik Fikttt i Ve bu İki hürriyet kah ramanı em izinde yilrlİırrrk İltrİİFk y elunda.nnlar jfi hi k-jrkra-tıd.Bn. yumadan, sellerini yükseltenler rriHelinııZB ve in-hinlıÖLL şeref veren TLkir vı demokrasi kahrımanlandn-sözcü.
Hür bir toprak üstünde
*8ir bataklık eskiden kurtarılma? atana pis koklusunu yayarak dağın eteğine yayılıyor. Bu pis kokulu batağı kurutmak çok üstün bir başarı olacaktır. Milyonlarca insana değil emniyeti^ fakat hîir ve çalışkan olarak yaşayacakları alanlar açıyorum, Kır lar yemyeşil ve berekelhdlrj insanlar va sürüler ysni doğmuş toprağın üstüne hemen istedikleri gibi yerleşecekler, Oaha sonra de atılgan ve çalışkan bir halkın yüksollllğl serp İspatın boyunca evler kuracaklar. Muranan içinde bir cennet yaratılıyor; varsın dışarde Sular kudursun, ta kenarlara kadar yükselsin bendi yıkar yıkmak şiddeti s toprakları basacağı anda, bütün topluluk hep birden aym hamleyle gediği kap a mı ya koşacaktır. Evet t Ben bu düşünceye kendimi tamamtyi? verdim. Bu, hakimliğin en yllksek dersidir: hergün fethetmek zorunda olduğu hürrjyelka hayata yalnız o layıktır İşte bbylece etrafları tehlikelerle çevrili olarak, çocukluk, olgunluk ve ihtiyarlık, verimli devirlerini ikm^E ederler.Bu kaynaşmayı Hür Bir Toprak üstünde Hür Bir Halkın içinde yaşarken gtirmsk iştsrdinı.„ (FemtH.) GOETHE.
SAYI
1
15 Mayıs 1946
ANKARA
25
tIIBIIS
İşçi Sigortası
Yakılan
buğdaylar Avrupada açlık
v e
TÜRKİYE’NİN köylüde
__jf t _ * ■ F X1 _ *
kini
en kalabalık hakikata
n sonra
sınıfının İşçi kitlesi olduğunu naniKata yaşan takribi rakamlardan öğreniyoruz. İş kanununun tatbiki lâzımgelen yerlerde çalışan işçi miktarı 300 bin ve onun dışında kalan ziraat, deniz, ve diğer küçük işletmelerde çalışan işçi ade* di 400 bin kadar tahmin olunmaktadır ki ceman 700 bin işçidir ki bu rakam en düşük bir tahmin-dır. ölze göre bu rakam daha büyüktür. Velevkî 700 bi ni kabul etsek bile işçilerin geçindirme mecburiyetindeki kimseleri ortalama iki kişi kabul etsek bu durumda işçi kitlelerini ilgilendiren her kanun veya her şey iki milyon kişinin mukadderatı ile alâkadardır.
₺
t
hava
if'
* •
Bize göre bu
Memleketimizde işçiyi ilgilendiren en mühim kanun 1936 iş kanunudur, Bu kanunun bîr maddesiyle : Kamımın meriyete girişinden altı ay sonra sosyal sigorta kanunlarının hazırlanacağı kay-dedâlmişki. Bu altı ayın geçmesine rağmen hiç bir şey hazırlanmamış ve ancak iki yıl sonra (19331-de) çıkarılan ek bir kanun esasen geçmiş olan altı aykk mühleti üç yıla çıkarmıştır, Bu hale göre kanunun 19417de meclise gelmesi icap ediyordu. Kanun aradan dört yll geçtikten sonra ancak 1945’de meclise gelebilmiştir. Bütün bu gecikmelere rağmen kanun gene eksik olarak gelmiştir.
Sosyal sigorta kanunu sadece iş kanununun tatbik olunduğu yerlere şumullendirilmiş ve işten mütevellit hastalıklarla analık durumu göz önünde tutulmuştur. Umumî hastalıklar, maluliyet, ihtiyar-ölümünde geride bırakacağı gelirsiz düşünülmemiştir. Halen, herşeyden evvel memleketi olan memleketimizin ziraat işçileri deniz ve hava işçileri bu kanunun dışında bırakılmıştır. İki milyon insanın bağlanacağı bir kanunun bu kadar yavaş tempo ile yüremesinin başlıca sebebini, mukadderatları kanunla îİgili kimseler tarafından kontrol ve mürak&ba edebilememe* lerındt görüyoruz. İşte iş kanunun başına gelenler, Seînhiyettar bir zatın gazetecilere yapmış olduğu beyanatta da itiraf ettiği gibi. İş kanunu şimdiye kadar hakkıyla tatbik edilemediğinden, 15 ilde «.çılan çauşma müdürlüklerinin faaliyetiyle ka-gereği gibi uygulanacağı ve kontrol edile-eği belirtilmiştir.
hiç, ya aksak.
■ •v
it
*
lık.. işçinin kimseler ziraat
r.unun
bilec
r
i
fi
14
F
«v
i
m
W yddn ya hiç, ya aksak, yahu’ta işçi lehime olmayan maddeleri tatbik olunan iş kanununun 10‘^yıL sonra tatbik ve kontrolünün teminine çalışı iması bizi bu kanun hakkında şünmektedir. Kanunların tatbiki ancak halkın kontrol ve murakabesi ile sağlanabilir. İşçiye ait her türlü kanunlar da teşkilâtlanmış bir işçi tarafından kontrol ve murakabe edilmedikçe aksaklıklara ve iyi tatbik edilmemeğe ve askıda kalmağa mahkûmdur. Bunun için herşeyden önce imza koyduğumuz mili etler arası mukavele'er e göre işçiye cemiyet kurma ve birleşme hakkını tanımak lâzımdır. Mevcut kanunlara gere işçinin bu haklan tanınmamış olduğuna göre sosyal sigorta kıı-ruraunun genel kurul toplantısına iştirak eden işçiler nasıl seçilmişlerdir! Ve acaba kimleri temsil et m i ş i erd i r (
£ I ■
t1
LU
a
da şüpheye dö-
sağlanabilir. İşç
H
d1
Yaşar ÇÖL.
Hî
Sahibi ; Asaf Ertekin.
1929 İktisadî buhranı daha evvelki yıllarda Ame-
* Lr J-' 1 *■ Lu ± t- ■ _ I ■ ’ _ 1 ' V _ **t 1 ’ I
n
lika ya hâkim olan iyimserliğe büyük bir darbe olmuştu. 1930 gittikçe azalan ümitlerle geçti, 32’de buhran bütün genişliği, derinliği ve dehşetile çöktü. 1932 ayni^zamanda seçim yılıydı. Cumhuriyetçi partinin Herbert Hoover idaresindeki hükümeti iyice gözden düşmüştü, Demokrat partinin ve onun namzedi Roosevelfin kazanması mukkadderdi.
Roosevelt, mevcut sosyal içinde, inkılâp yoluna sapmadan reformist hareketlerle, İktisadî zorlukları halletmiye ve bu şartlar altında mümkün mertebe halk kitlelerinin refah ve geçimini gözetmiye çalıştı. Halk için sevgi ve alâka gösteriyordu. mîlletin üçte birinin evsiz, giyecek ve yiyeceksiz olduğunu ilân ediyor, geçimi emniyet altında oltnıyan vatandaşın seçim sandığı başındaki hürriyetinin bir şey İfade ede-mîyeceğini müdafaa ediyordu. Ama mevcut nizamın köstekleri Roosevelt1! n bu isteklerinin gerçek’ leşmesine engel oluyordu. Tabiî ve mantikî ulan hareket, evsiz, giyeceksiz ve yiyeceksiz olan milyonlarca işsizi kendilerine ve öteki vatandaşlara gerekli olan maddeleri istihsal etmek için kullanmaktı. Halbuki sefaletin arttığı, milletin ekseriyetinin zaruri yaşama şartlarından mahrum olduğu bu senelerde, Bıdeşik Devletlerin tarihinde rastlanmadık şekilde bir şehirleri süsleme lüyor, parklar, pek te lâzım olmıyan geniş yollar, resmî binalar inşa ediliyordu. Sırf işsizlere sunî olarak iş temini için, inşaatta makineler kullanmak mümkünken, işçi sayısı arştın diye iptidaî el aletleri kullanılıyordu. Çünkü, büyük hususî sermaye Devlet in kendisine rakip olmasını istemiyordu. Ne olursa olsun Devlet, hususî seriE rını azaltacak işlere girişemezdi.
Bunun için sermayedar sınıf, Rooseve't’in ekonomiyi ayakta tutabilmek için yaptığı zarurî müdahalelerden ve halk lehine gösterdiği sempatiden memnun değildi. 1936 seçim savaşı çetin oidu.Se çimlerden önce yapılan seçim denemesi Roosevelt in kaybedeceğini haber verîysrdu. 1936 seçimi tarihî bir seçim oldu, ilk defa olarak halk kitleleri, üstün idareci sınıfların Önderliğinden şuurla ayrıldılar, Roosevelt ezici bir ekseriyetle yerinde kaldı. Yine ilk defa olarak Birleşik devletlerin iki büyük partisi, Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler birbirinden farklı sınıfların mümessili olmak tema' yülünü gösterdiler. Halkın, çalışan kitlelerin dilek ve menfaatlerini aksettirecek,müdafaa edecek üçüncü bir büyük parti yoktu. Roosevelt’in halkçı politikasının tesirile Demokrat parti alt sınıfların desteğini kazandı, Cumhuriyetçi parti ise daha ziyade büyük sermayenin sözcüsü rolüne girdi.
Roosevelt’in giriştiği mücadele, maalesef kay-betmiye mahkûm olduğu ve gittikçe de kaybettiği bir mücadele oldu. Mevcut iktisadî-sosyal şartlar altında, bu şartlar değişmedikçe, başka türlü de olamazdı. Bunun için Roosevelt son senelerinde Amerikan halkı arasında eski kuvvetli yerini kaybetmişti. Sağ kalsaydı, belki de hadiselerin seyrile ya büsbütün sermaye tarafına, yahut ta büsbütün halk tarafına kaymak ve orada sağlam bir yer tutmak zorunda kalacaktı. Roosevelt, on
1931
ır
*1
U. N. R. A'
nın vardığı alarm ürerine dünya gazetelerimde Avrupaaın beslenme durumu hakkında çok kötümser haberler verilmektedir. YapıUn hesaplara göre yeni mahsulün toplanmasına kadar Avrupa halkını doyurmak için 17 milyon ton buğday gerekmektedir. Halbuki elde ancak 12 milyon ton buğday vardır. Buda Avrupanın açlığa mahkûm olman demektir. Son gelen haberlerden şimdiden bunun ilk belirtilerinin başladığını öğreniyorüK.
Acaba bunun sebebi İddia edildiği gibi dünya buğ-
H
nizamın çerçevesi daj irticaimdeki adık mıdır? Halbuki buğday ihricat-
0
faaliyeti gorü-
inşaatta
ı«r;
ay en in kâ-
1
T
çısı memleketlerin harp yıllarındaki ietihsel ortalamaları. harpten evvelkini kat ket »şmırtır Mele Amerika daha önceki bütün İstihsal rekorlarını kırını^ bulunuyordu Bunu aşağıdaki rakamlar çok iyi göstermektedir.
kırmış
(Milletler Cemiyetinin /stat istik j?ı7-lığından alınmıştır.)
Üç büyük ihracatçı memleketin buğday istihsali (milyon kental hesabile)
Amerika B.D. Kanada Arjantin
1930-1934
ortalama
199
94
66
1940 1941
1942
1943
1944
221
147
81
256
85
64
265
!51
64
228
77
68
2S3
123
42
atıksa] aiidl.ğı o dereceyi bulmuştu kî yukarıda adı geçen bu kıymetli atekları harbîn yakıp yıkttğ» memleketlerdeki açlığı önlemek düşünceliyle iyice eak-lıyacak yerde, bu memleketlerin hükümetleri bunları eritmeyi daha kârlı bulmuşlardır. Arjantîcde buğdaylar yakacak olarak kullanıldı- Yalnız bu memlekette de 8 milyon ton buğday ve mıdır yakılmıştır. Amerika» da de ekim alanları azaltıldı. 1941 de ekilen 22.517.000 hektar arazîye karşılık 1942 de 19.910.000 hektar ve 1943 de 20.196.000 hektar ararı ekilmiştir : yani 2 milyon hektar daha eksik 1
Sanki bu yetmiyormuş gibi, hayvanlarım buğdayla bealiyec ek olan çiftçilere yardımda bulundu. Yapılan hesaba göre 1943-1944 yılı içinde on iki milyon yedîyüa bin kental buğday hayvan yemi olarak harcanmıştır.
Bu açı klamaıar böğür milyonlarca inşam yer. iriş yıkıl -ış bir dünyanın ortasında açtığa mahkûm eden şeyin kıtlık değil, insanlığa uymayan ekonomik bir Kiateım olduğunu göstermektedir.
II
•I
II
w
dereceyi bulmuşta kî •tekleri harbîr yakıp ek düşü bceeiyle iyice
t!
1942
ra
1
1J
dokuzuncu asırdan arta kalan, Garp demokrasi anlayışının kendi çerçevesi içinde mümkün olan veya mümkün olacağı sanılan, en
sil eder, Roosevelt, İktisadî alanda demokrasi, ise istikbalden emniyet ve halk için refah olmadıkça siyasi demokrasinin bir şey ifade edemeyeceğini anlamıştı, fakat İktisadî ve siyasî cepheleri içine alan tam ve bütün bir demokrasinin nasıl gerçekleşebileceğini vazıh ve doğru olarak kavriyama-mıştı. Roosevelt, bütün dünya milletlerinin birbirine bağlı olduklarını, infiratçılığın harpsiz. baıış içinde bir dünyanın
anlamış, fakat yine, böyle bir dünya nizamının gerçekleşmesi için gereken şartların neler olduğunu vazıh ve doğru olarak kavnyamamıştı.
S*nci sayfada.)
11 u
II
İti
ve
il
d
ve
lleri şeklini teni'
sökmiyeceğini
mümkün oldu-
■4
Yazı İşleri Md. ve Umum Neşriyatı idare eden : Yaşar Çöl.
Adres: Posta Kutusu 2017 Bakanlıklar, Ankara
T
Basıldığı yer: Sebat Basımevi, İstanbul.
ABONE ŞARTLARI
Yıllık: 6 lira.
6 aylık: 3 lira.
I.
e
>(
aa >(
OyOK Türk şairi Hâmit öleli dokuz yıl oldu. Onu her yıl gazete sütunlarında kon* erans salonlarında anarız, büyüklüğünden bahseder, onu unutmadığımızı anlatmıya çalışırız.
Ne gazete sütunları, ne konferans salonları bir , bir şairin unutulmadığını ispata yet-eserleriyle yaşar ve ancak eserleriy-
ı|
sanatkârın, bir şairin
_ *r
mez. Sanatkâr
le unutulmayabilir. Hâmid’in tam Külliyatı başıl-
mış mıdır ? Onu yeni harflerle okuyabiliyor yuz ? Eski harfleri bilenler onun birçok kitapla* rını birer antika eser gibi arayıp bulmak zorunda değiller
eder I
Hâmit, bilhassa bugünkü nesil için rihimizin üç çeyrek asrını kaplayan anlatılmaz, duyulur, görülür anlatılabilir. Bugünkü nesil, di* Hâmid’in birçok eserlerini türkçeleştirmek, hiç olmaz* ve herbirine, anlaşıl malarını kolaylaştıracak izahlı birer lügatçe ekle-ıck imkânsız bir şey midir ? Hâmid’i anlamıyoruz, fakat anlamamız gerek. Her Türk aydınında - onu okusun veya okumasın - Hâmit’den bir şey-
tnu-
•I
lı
ra
âlemdir.
antika eser
midir? Onu her yıl anıyormuşıız kaç pa*
Sa^at âlemi yahut gösterilerek inin eskiliği yi anbyamıyorsa sa yeni harflerle bastırmak
b
edebiyat ta* meçhul bir
.r
A
A
â
Sir 1 Bu sene kıtlık var. Kıtlık ne biliyor musunuz!
Sir BorleI ( zabitlere )
Bu ihtiyar ne
söylüyor ?
İkinci zabit
Yalan söylüyor Sir L Hiç birini Açlıktan değil yalandan
o aslı yoktur helak oluyorlar.
Sir Bortel
İster yalandan, ister gerçekten ölsünler.
Üçüncü ihtiyar
Köylü ekecek buğday değil yiyecek buğday bulamıyor. Hayvan gibi otlaya oflaya mideleri şişip helak oluyorlar. Kimsede candan başka cek şey kalmadı... Kıtlık ne demek olduğunu miyor musunuz ?
Birinci İhtiyar
Ben bile köyümün ihtiyarı lokma girmedi. Bir lokma l Ab..
dönüyor L. Sir,
e
h
!
j
verebil*
□zühden onları
(4
tu
■t
İt
iğrençliğiyle göstermekte, sömürülen bir milletin ktadır. Bu satırları okurken yüz
I
t
diliyle haykırma
milyonlarca Hintlinin yetmiş yıl uzaktan gelen iniltileriyle bugünkü ıstıraplarının birbirine karıştığını duymamak mümkün müdür ?
rıyor, başım
Kıtlık ne demek olduğunu bil
iken ağzıma bir . Gözlerim kara* .. Size söylüyoruz : miyor musunuz ?
Sir Bortel (saatine bakarak)
; Köylü >geçen sene Be* mü-
ler vardır. O bizim millî kültürümüzün kimyevî terkibindeki başlıca maddelerden birini teşkil ediyor.
Hâmid
tinin en parlak örneği olduğu milletin ruhunu
’in en
1*
A
«
t * • »
birim
Duhieri Hindu’dan
h
1
ıl
>
nun
K ■ iB H ^ŞB ■ ■' B H R H H H ğ ■ £ ■ dğ ^Hı *l ■ I E mf ğ
I;
M
T
*
a
r.
ı
I
1
J
I
Biîyük şair bu eserde sömürgeciliği bütün
t
11
ADIM Charles Darwin
lOAft__l__l_ __
Undum, devri âlem seya-
I
A
*
*
»
I V
cevabı vermiştîDar-
her şeyi okuyarak edindiğini tekrarla*
büyük kardeşile Üniversitesinin Htılmıştir Burada
miyor do, ku
Ölü teşrihle* tiksinti veri
burgh üniversitesinden alarak* Cunbn dge’e İlâhi-yat fakültesi re gönderd. Da*win, ilmi bayatlım» geii$(n**s>nde büyük
I
brtdge’e İlâhi
tesirleri olan b>«zı bilginlerden çok
■r
• »»F a ■»■■■■•
Sir Bortel (İhtiyarlara)
İsy an ekseriya adaletle sükûnet bulursa bazı kere de zulm ile teskin olunur, işte mademki köylüleriniz vergilerini eda etmiyorlar, isyan ediyor lar demektir. Mademki isyan ediyorlar, ben de zulmetmeye kendimi mecbur biliyorum.
1
*
■
t V
* w
t
*
w V * « • * *
Birlnçi ihtiyar (
>
» *
»
D
Ben uzun lâkırdı bilme ettiği tembelliğin bıı sene cezasını ’ nim ne vazifem ?... işte hepinize bir saade... ğinize söz verirsiniz ; yahut, bİı çeyrek sonra,size Önceden terlin etmiş oldııOum mücazata rıza
M
goruvor
O
çeyrek
Ya vergileri köylülerinizden tahsil edece*
. I '
f
zc Önceden tertip etmiş olduğum
İt
1
verirsiniz.
Üçüncü İhtiyar (söz ü güdaz ile)
Merhamet ediniz Sir Bizim elimizden ne ge ne yapabiliriz ? Vergilerini eda etmemek mi teşvik ediyoruz ? Zaruret Tahsildarla iriniz gelip köyü ara* görmediler mi ? Kimin e-(inden sikkeye mütaallik hattâ bir bakır parçası (Devamı arkadaki sayfada.)
*
*
ı
wv
İT1
lir ? Biz için koyluyu biz mecbur ediyor, madılar mı ? Halimizi
«
1
■a
«s
A H W I N
Yazan
Z E L İ H A
Y AK U P L U
*
’^F
1
I
i
T *
»r
r
7
*
M1*"
1
* -
> M
fl
e-’ *• h
₺*a
faydalandığı muhakkak olmasına rağmen, burada geçirdiği üç yılı da okulda ve Edinburgh’da geçir* dîği samanlar gibi boşuna geçmiş •ayardı. Onun asıl üniversitesi beş yıl süren (1831 - 1836) devri âlem seyahati oldu. Kandili de bu te-yahatın hayatında en önemli bir hadise olduğunu, bütün ilmi faaliyetini bunun tayin ettiğini söyler.
Seyahatten döndüğü zaman te kâmül fikri iyice yerleşmişti. 1837 de not} defterini kaleme aldı. Burada Darwin, tekâmül prensibi nin bütün uzvî âleme teşmil edilebileceğine işaret ediyor ve şÖy-le diyordu : “Tabminlerimiri jje-işletirsek, acıda, hastalıkta Ölümde, İstırapta ve açlıkta kardeşlerimiz, en ağır işlerde esirlerimiz, zevklerimizde arkadaşlarımız olan
t 4
ı
1
1
4 *
L ( £*.* f şa *
*
1
f
1
1
V
i
'S
T
■ *
* mm
, I
»
1-
Mı
L- n.
7 /». .
Vr J1 '
4 V -
E ib ' *
■
_İ ■
-i. , ,
I
I
W
B 1
r
« >
1
t
* 4
4
riyeainin
t
e
r J.
'(■ **Jr(
il 4* -2 / ı
d
* al
i
t
* t
41
* a
I
11 * T.*" , ( C_ı t BM - * M i *1 M» T I' 1 " * *11- Lf I t
FAX J_£XLf ( C1 t » J > * j T1 i 1 rjl JJ * 1 "BLC-1 1 ■ -11J11
“Bir çok natüralistlerin,
»
* i
t j
(
i
t
' 1
meyi, insanın
(Arkası 7’nci sayfada»)
1
e
1
SKSPEORE
^ılstokral bit cemiyette yaşamasına, saray şairi ve yüksek zevs'm doshı-ve bizzat aşağı sınıfların .siyası arzuiarnı istihkar etmesine- rağmen Shakespeare. eserlerinde kâinatın en ufak sarsıntılarını aksettirmiş ve bazı aniarda ihtilâllerin uzak gürültüleri m dııymmaya çalışmıştır. Onun* unvan ve rütbelerin hakikî kıymetleri hakkında?pek vazıh düşiınceleıi vardır :
“Mal. mülk, rütbe ve mevkiler kötü yollardan elde edilmiş ve şeref, sahibinin kazancı ite. sadece astın alınmış değil midir ? Nasıl son-.a dunları çıplak başlarını örter ; ve emreden-ie« ıtrata mecbur olurlar 1 Ne kadar kıymet «izler ebcızımiyet kazanır m* kırpıntılardan şe ref sahipleri toplan.r.„
(Venedikli Tacir II 9.)
Sbakespeare ; Molicre’in biiyük bir Kiralın himayesinde yaptığı g’bi çoğu raman saray asaleti .anurı gülünçlükleri ve ahlâksızlıkları ile alay eder. Fakat o, daha ileıı g'deıek. yaklaşan ve zamanımızda yıkılmış biı aristokrasinin harabeleri üzerinde büfiin dünyaya şimdiye kadar hiç bit kan hâkimiyetinin mukledir olmadığı bir şekilde, hükmeden, yem ve tehlikeli bir kuvvete karşı hare-kete ğeÇer ; PARA
“Altın t parılda rau* kıymetli, kırmızı altın I O, ne kadar siyahı beyaz çirkini güzel, kötüyü iyi, korkağı cerur, aşağılığı aıîl yapar ...
, . Kahrolan dünya, insanların ve milletlerin ataşında ıki iğı doğuran adı orospu!... Yaptıkları iş. oturduklrrı ev ve doğumları ile yek-diğerinden tefrika imkânı olmayan, fakat ha yattaki kısmetleri değişik iki kardeş görsek, hemen tabiisi zavallısını istihfaf eder... Ve al tın babası aptal, âlım kafaya hakim olur. „
{A finali Timon IV, 3)
Ve bu altınlar hangi haksızlıkların. hangi cinayetlerin mahsulüdür.. Evet onlar cinayetlerle kazanılmıştır. Ve biz buutla ilk defa »ınıf müca-deleferine davet eder, bir sesle karşılaşırız t
Romain Rolland.
iÇJeçetn ay : Slmkejpeart I Şek-ayir) in ölümünün üç yün o t ıı t uncu yi’, dönümüne rasla-mı$t! Eserlerinin bütünüyle sanat bsklmından çok ileri bir merhale olan büyük înjiiiı şairi dramlnrıriB harası Ve kahramanlarjoıa-çok es-ki demirlerin adamı o’ınalar bile- meselelari, mii-adelelerİle yeni çaftiK. feni iosyal çalka* nişlerin habercisi olmuştur. Bi* burada onu geçen yıl dünya aasatiam ve iniABİıftm kaybet-lifti ROMAİN ROLLAND’ın seaijde mma fırsatını bulabilmiş oldüftumUL için atTİaıyorut *
“Gündelikçi esirler 1 sizin muhterem efendilerimiz, sizi kanun yolu ile Soyan insafsız hırsızlardan başka bir şey değillerdir.„ (Timon IV, 3)
“Atina’ya koşun, kapıları kırın ! Ve «ir hırsızların gaspettikleri mallarınızı geri almakla, hiç birşey çalmış olmazsınız „
(Timon IV, 3)
Altın adaleti salın alarak onu Zenginl-ı e yaltaklanan ve kapının önünden geçen dilencilere saldıtan bir bekçi köpeği haline sokar I
“Şu ahmak hırsıza kafa tutan hâkime bak! Fakat bunları el ele versek ve yerlerini değiş lirsek acaba hangisi hâkim, hangisi hırsızdır ? Hiç bir köy köpeğine bir dilenciye saldırırken dikkat ettin mi ?... Fakat sefil mahlûk büyü Cek bir çoban köpeğinin önünden kaçar : işte burada otoritelerin büyüklüğünü görebilirsin ; mevki sahibi köpeğe itaat edilir !... Muhtekir dolandırıcıyı idam ettirir ; çünkü parça parça elbiseler arasında, en küçük hatalar bile göze çarpar. Fakat sırma kaftan ve kürk her kötü-tülüğü gizler... Günahı ahlâksızlığı altında sar san, önünde kanunun kuvvetli mızrağı bile kı rlhr, lâkin paçavralar içinde, insanı, ufacık Lir saz parçası deler geçer.B
(Kırat Lear IV. 6)
Yağlı göbekli, cebin f-alstaff ve -'bir mayoıv.ı gibi zevkeder.. ahlâksızlığın tahta kılıcı (Henrı IV ikinci kısım [], 2.) hâkim Şballovv'un ı iş «setinde kurulan askeri mahkemenin hükümlerine göre, biraz altın en işe yarayacak insanlar: askerlikten kurtarır. Fakat karınlarını doyurabilecek üç beş kuruş uğıutıa bütün bir bayatı azap içinde geçirmeğe mecbur olan zavallılar, bir mızrak için iıer zaman elverişli bir hedef teşkil ederler ( Hatta inmeli, alil, hastalıklarla harap olmrış ve ciğerlerini kusar bir halde bile olsalar? kolayca harcanır, en feci ölümlere sevk edilirler ; çünkü onlar da bit çukuru her hangi bir zengin irada iyi doldurabilirler, s (1)
(fienri IV. I. kısım IV. 2)
(l| Bu parça : (Romain Rolland. WİLLİAM SUA-KESPEARE ; (çav. E. Kenbar -Dr Ziya Oykul) Ar-pad Yayınevi 1946 î aran bul F. 50 k.)alllı kitaptaa a,inmiştir. Bu kitabı bütün okuyucularımla bararatla lirayı adarla.
Mülhak Hamit ve [mperyalzm
3’üncü sayfadan:
bııld-ılaıda almadılar?.. Kimin destanın çıkarıp zünnarmı zaptetmediler ? Hangi evde insan iaşesinden başka yiyecek buldular ? Size hakikati hâli bildirmiyoılar mı ? Yoksa kıtlık ne demek olduğunu bilmiyor musunuz (’
Sir Bortel
Köylüde vergiieıini eda edecek para yoksa siz ki : köylülerin ihtiyarlarısınız, siz keııdi kesenizden tediye ediniz.
İhtiyarlardan birkaçı
Biz. .. biz ne verelim ? Bizim nemiz var ki vereceğiz ? Canımızı mı verelim ?
Sir Bortel (saatine bakarak fütursuzlukla)
Oniki dakika kalmış ; ya vergi, yahut ceza!.. Ne diyeceksiniz ?
Dördüncü ihtiyar(gayrr İradî bir tehevvürle)
Ah !.. Sız kıtlıktan beter belâ imişsiniz ! Kıtlık bir mülkün varını yok ederse de sizin gibi yokluğa musallat olmaz 1 Siz yoktan var çıkar
mak istiyorsunuz. Kahl bir memlekete islilâ eder, mahsulâtını yağma eder ; Siz mahsulâtı yağma olunmuş bir memlekete müstevli olııyorsunuzlBize iâne edecek yerde bizden iâne bekliyorsunuz !
Sir Bortel
Eyaletin borcu var ; sizden tahsil olunacak pa ra onun faizi içindir.
Üçüncü ihtiyar
Sir ! Eyaletin varidatını siz bizzat cep harçlığı ediyorsunuz. Bizden aldığınız verginin sefahet-ten başka hiç bir emel yolunda sarfolunduğunu görmüyoruz ! Borcumuzun on katını on kerre vermeğe muktedirsiniz. Bir fedakâıhk, biı büyüklük edip düyunumuzu tesviye etseniz ne olur ? Dünyada bir güzel nam bırakmış olursunuz. Halbuki siz eyaletin borcunu vermek şöyle dı.rsun, bir yandan yine istikrazlar edip o paranın da nısfından ziyadesini zevk ve sefa yolunda heder ediyorsunuz. Maiyetinizdeki zabitan sırmalara garkol-rnuş, sarayınızın beş saat mesafe ötesinde nefera-tırı cjaket» yerine pirinç çuvalı, «kasvet? yerine ne külâh giydiğinden haberiniz yok ! Yaldızlı sandalyelerde oturur, ipekli karyolalarda yatar, müzeyyen tahtiravanlara binersiniz. Yıkılmış da
mın altında yıldız savarak yatan fakiri, güneş a -tında yana yana oturan biçareyi, gayretinden küplere binen bizim gibi erbabı hamiyeti düşünmezsiniz 1. Şurada bir tembelhane yaptırıyorsunuz ; ne lüzumu var.? Serhatlere istihkâm yaptırsanız».
Rusya karakuşî kanallarını açmış, buralarını almak havasında uçuyor, bir gün gelir ki başınıza konmuş olan hümayi devieti pençesine alıp mahveder ! Siz bunları asıâ düşünmüyorsunuz... Ah,Sır! ne kadar bedhahı vatan, ne kadar tıaini nıılıesi-oiz, haberiniz var mı ?
Sir Bortel (saatine bakarak fütursuzlukla)
On dakika kalmış : ya vergi yahut ceza i Ne diyeceksiniz ?
Zabitlerden biri ( kendi kendine)
iyi ki bu kadar lâkırdı işitti de gazaba gelmedi I Tabiatı anlaşılmaz ki... Hergûn biı başka halde tecelli eder.
Beşinci ihtiyar (Sir Bortele)
Sir, Şahsi evvel bulunmuşsunuz, halimizi herkesten evvel bilmelisiniz. Bir kere bizim köve gidiniz. Bizzat gidiniz de köylülerin halini seyrediniz, bakınız, ayakta durmaya mecal bulacak bir adam görür müsünüz ?
Bir knlübenin içerisine giıiniz, o genç valide-
Nazi kampında ölen
ŞAİR
ARLETTE HUMBERT - LAROCHE
(Belsen - Berger.’dt* ölen şair .ikizi
Bu ssyfada bir şifini okuyacağınız Ar.ette Hum-beıt Laıodre ııszi işı(ali altında Fraıısanın kıır-ııltım içııı iç ıımluve »et hareketinde çalışan ve bu ıığ.raı ölen sanatkarlardandır. Bu, genç kil hakkında Fransız yazarlarından Cııarles Vıldrac’ın yazdığı -.nakrıeden ban parçaları okuyacaksınız.
RLETTE Almanlarla laveşan bir kız, mukavemet grupunun İrtibat ajanlı* ğıni yaparken 1943 Ocak ayında Gez tapu tarafından yakalandı. Frezne» bapiıba-oesinde bir kaç ay kaldıktan aonra, nailler Arlette’i Berlin’e götürdüler ; sonra Silez-ya'daki Janer kalesine kapatıldı. İki yıl orada kaldı. Ra* ilerleyişi karşıaında Jaue.’in üzerine öteki mahpus kadınlarla birlikte, bir rı içinde yürütülerek Rarenıbrück kampına getirildi.
Ravenlbrück de her gece üç defa angaryaya kalka Tak yarı aç yarı çıplak geçen günler zarfında Arlette gittikçe ıaif düşmekteydi. 1945 Şubatında daha korkunç bir rejimin hüküm sürdüğü Mauthausen kampına atıldı. Orada en sevdiği arkadaşını kaybetti. O can çekişirken bütün bir gece e,yaşını yağma etmek istiyen kadınlarla boğuşmak zorunda kalmıştı. Bir ay sonra mahkûmlar arasındaki ağır baltaların, Bergen-Belsen ölüm kampına
boşaltılmalı kar fırtına
sürüleceği ilâıı edildi.
Arlette Mauthausen de kalabilirdi. Fakat Mouny a-dındaki esir arkadaşını yalnız göndermek istemedi. Bu kızcağız on» kendisini yalnız bırakmaması için yalvart yordu. Dayanamadı beraber gitti Bu gidiş pek feci oldu. On gün süren yolculuktan sonra yüz kişilik kafileden ancak beş altı kadın kalmıştı. Ou gün süren yolculuk boyunca Arlette bahtsız arkadaşlarına yardım etmek, onlara kuvvet vermek için elinden geleni yapmış, fakat bir
çoğunu ölümden kur (aramamıştı. Kendisi de sık sık bitkinlikten düşüp bayılmıştı.
Daha kampa gelir gelmez, küçük Mouny'yi kaybet-mnk felâketine uğradı. Bir müddet sonra İngilizler Bergen- Belsen'i ele geçirdikleri zaman ancak, adını söyleyebildi- O kadar hasta ve bitkin bir durumdaydı.
Adı böylece yaşayanlar listesine girdiği için aiieaı hayatta olduğunu sanıyordu. Fakat ne kadar yazık ki onu artık büsbütün kaybett ğ’mîzi öğrenmiş bulunuyoruz. Şüphesiz ki o da Bergen Belaen’in sisleri arasında yok olan bir çok arkadaşı gibi daha yirmi altısındayken tifüsten gitmiştir. »Les Etoiles» No 42'den
HÖCREMOE '
!
i
Öğle yakın. !
Hap o küflü çorba kokusu.
Ah ! nasıl istiyor canım
meyveleri, kütür kütür, olgun olgun, ballı meyveleri, yemyeşil otları dalları kırılan bahçelerde, dalları elimi tırmalıyan bahçelerde.
Nasıl istiyor canım patlamış tomurcukları parmaklarımın arasında :
nasıl istiyor canım, şuramdan, boyrınmun şurasından arzulu bir erkeğin öpmesini, belimde iki mengene kolları, sırtımda toprak bir yatak gibi yumuşak ve kabaran sular gibi içimi saran, içimden akan bir öz, bir çiçek, bir ot. bir hayat özü ;
ve sonra birden o sevinç,
o, kim bilir hangi cennetten gelen,
o, yeri yerinden oynatan, kökleri adaleler gibi kıvıran sevinç ;
içime dolan o haykırasıya sevinç,,.
Öğle olmuş. Kampana çalıyor I
Ne yiyeceğiz bugün ?
Ha, sahi 1 Nohut, ufalanmış, küflenmiş nohut.
Arlette Humbert - Laroche
Jauer Hapishaneşi 1 Haziran 1944
K I Z
A
yi görünüz ki, memedeki çocuğuna süt verecek yerde - açlığa tahammülsüzlüğünden ciğerparesi-nin derisini delmiş de kamın emiyor. Beri tarafla kocası yatmış, kalkıp da menetmeye mecali yok; yardım için bili kolunu uzatacak olsa açlığından elini ısııacak Bu aile sahibi Koca Karı : bahçedeki çardağın abında ruh teslim elmiş, cenaze-İni kaldıracak adam yok. Kızları hakireııin naşı-m göz yaşıyla yıkar ; geiinleıi biçarenin yüzünü kendi kanı ile boyamağa uğraşır ... {*) Kimi toprak yer, bava île doymak ister, kimi sinek avlar, karınca yumurtası ile gidalanır, köyü bir matem, bir musibet kaplamış. Kulaklarınız ahüeninden başka bir »es duymaz. Gözlerinize mezara tahavvûl etmiş evlerdan, ceset haline girmiş vücutlardan bsşka alâmet görünmez ; valideler haykırır ; ço erklar ağlar ; kaıdaşlar birbirine sarılmış, baba matem eder 1 Bir kuru ekmek parçasını mezara koymuşlar, gören nakdi canını verir ; ortaya bir kîrtal iaşesi atılmış, bir kemiğini koparmak için bir kaç kişi kan döker ' Mezarlarda ölü kalmamış, «ırtlan gibi yer kazarlar ; ağızlar havaya a-çıimış, bir vağtnur yağacak olsa bir damlası yere
(’) Mevtanı n yüıunü kıtmıtıy*. boyamak putperrat-olduğuna imadır .
ç K*yt Haini p‘in dır - }
düşmeyecek I Ortalığı bir sıcak duman bürümüş, güneş tutulmuş gibi görünür. Oradan geçip bir eve giriniz, yeni evlenmiş bir yiğit görürsünüz, açtıktan kanı buz tutmuş, soğuk elini zevcesinin alnına koymağa uğraşıyor. Komşusuna uğrayınız, henüz kocaya varmış bir geline tesadüf edersiniz ; susuzluktan cismi ateş kesilmiş, hararetli göğsünü zevcinin dudağına götürmeğe çabalar I Kimi evlâdının ateşini gözünün yaşı ile söndürmek ister, Kimi validesinin göz yaşını kalbinin ateşi ile ku-rutmava çalışır. Yağmur yerine kaza yıldırımları yağar, yıldırım gibi belâ taşları dökülür, mabet kapısında bükülmüş boyunlar, duvar dibinde kıvrılmış beller, güneş altında çatlamış dudaklat. ot yemeden şişmiş karınlar, semavata dönmüş gözler soluk benizler, yolunmuş saçlar, hareketten kalmış yürekler, keşkül olmuş avuçlar, kederler, belâlar. kazalar, kıyametler, velveleler, vlveylalar, zaruretler, muzayekalar, kahtügalâ her tarlaya her şahsa, her kalbe istilâ etmiş Belâ belâ üstüne keder keder Üstüne geliyor; kaderin kazanın zulmü dehritı kahir ve kederi el vermiyor da siz de mi köylüyü böyle gadirlerle dagdar edeceksiniz? Bir harabeyi yıkmaktan ne çıkaı ? Cenazeden car. mı alınır? Açılmış yaraya hançer saplanır mı ? Ha kestere ateş verilir mi? Siz zarurete isyan nazarı
ile mi bakıyorsunuz? Siz fakre, ihtiyaca itaatsidik mânası mı veriyorsunuz ? Ne yapıyorsunuz ? Ne oluyorsunuz ? Bizden ne alacaksınız ki. ne ;st . yorsıınuz? Bize adliniz, insafınız yoksa gözünüz de mi yok? Halimizi göımüyoı musunuz? Kör -lüye hükmünüz galebeniz varsa hakkınız da livar? Tarihe müracaat etmiyor musunuz?' Siz ne ■ saniyeti hakkaniye' mi zannediyorsunuz? Siz zulme, ihanete adlû siyanet mi dersiniz ? Carı s-zin indinizde cani demek midir ki herkesin kanın dökmeği kanun sanıyorsunuz?
İnsaf insaf !.. Gaddaı adamlar I
Sir Bortel
(Yine saatına bakarak fütursuzlukla)
Beş dakika kalmış. Ya vergi yahut ceza !. Ne diyeceksiniz ?
Birinci ihtiyar (Başı dönmüş gibi)
Ah I.. Kud. . Kudretim . mec. . me .. rııecıı. . mecalim kalmadı. Uç günden beri, biı, bir toku a (bağırarak) ab yemek yemekl. (sendele) vır k yıkılır).
Sir Bortel (askerlere)
Şu hiylekâr ihtiyarı alınız götürünüz. ağzın dakı dişleri sökünüz, hır tanesini bırakmayınız k ! şimdiden »onra da yiyecek bulursa yiyemesin (askerlerden birkaçı bilinci ihtiyarı götürürler:.
Abdal hak HA MİT.
+4İKÂVE g ö ç m e n
Cevdet Kudret SOLOK
İ , . | U D U D l) geçince hepsi birden yere kapanıp toprağı öptüler. Vatan toprağına kavuşmanın sevinciyle gözlerinden yaşlar boşanıyordu Atları, öküzleri, iki yanı parmaklıklı uzun urebalarınea tıklım tıklım dolu eşyalarırle işte lıocudun beri yanında bulunuyorlar, Öbür tanıtta hep h^psi birer tarla, birer de ev bırakmışlardı, Gerçi tarlalar çok verimli idi ; evler de bir zat üzerinde bir kaç odalı, içi beyaz badanalı, dışı sıvalı, çatın bu-cali, kutu gibi şevlerdi. Kışın o bacalardan dunca» tütmesi i'e g-izel görünürdü. Bunlardın ayrılmak biç d>- kolay olmamıştı. Kendileri, hiç değıtae çocukları, onların içinde doğmuştu, irili ulaklı fiililerce hatıra ı;e bağlı bulundukları bu yııv ılaı, bıı'tkmlnre yüzüstü bırakmak elbette aolav değ'idi Keudilerinden sonra içlerinde kim buir kimler oturacaktı. Ambatar hududa doğru gıcırdayarak ilerlerken hepsinin bt.şı geride, artık İıı,i4tı: keşifmiş bacaları görünmez oluncaya x-ıd*» onları ieyretmışlerdi. işteş dillerinde yeni bir haout açılıyordu. Bundan sonra yabancı bir ıj.kede azınlık ota-lak yaşamaktan kurtulacak, kendi milletleri mu arasındi: çog-ııılu* oimaıııu verdiği gururla. başları -ukaria dol •Şf.c-skt Jar M-İyoolarca inan ti. koîiacıuı açm-ş Onları bekliyordu. Gide çekleri yere b ç. de sığıntı olarak gidecek değildiler. Oraya «anutlarını götürecek, bandan böyle beraber yaşayacakları yeni hemşerilerine bütün dünyaca meşhur olan güze) tütün yetiştirme bilgilerini öğretecek, verleşecekleıi kalabaya bolluk ve saadet verecektiler.
Hudutta teshin alma işi tamamlanıp iki memleketin memurları arşımda kâğıtlar imza landıktan sonra oo.ari, hayvanlan ve arabala-riyle beraOer, flstü açık v a goniara bindirip trenle evvelâ A ■ şeh-ıne taşıdılar, oradan da, büyük bir vapurlu. Ege kıyısındaki B . . . kasabasına gönderdiler.
Karaya çıktıktan zaman haya adamakıllı bozmuştu. Denizden esen soğuk bir rüzgâr,yerlerde sürünen dönülmüş yapraklar: ve tozları havalandırıyor, dallarda s «lianan sarı yaprakları koparıyor, bepsıui birbirine katıyor, sonra topunu birden ağaçlına, telgraf direklerinin, evlerin, bacaların arasından, ta uzaklarda gö-rünets dağlara doy u Savuruyordu. Göçmenleri karşılamak içn isarlrye kadar inmiş olan kaymakam. beiedıyr b»|k9nt ve kasabanın ileri geltrılenndeo Üç k:şi. uar-ıle«ûleri;>n yakalarını kalaırm-ş -ıı;r»*sı-, diye- i>r eller yle şapkaları-nı ’.akaiumış, t"-pr-JR-i >,^ak bütanlarla çabuk çabuk - “ lîoş Jjeidıııiz. hoş geldiniz ! „ diyor I a - dı
Vapurdan çıvan erkekler kendilerine çeki düzen vermeğe ç ( ( 41 ■ v or, kadınlar atkılarına sarınıyor, çocuklar aaneiı-rsnin ikide bir savrulma tehlikesi göster-n eteklerine tu tünüyor .sonra hepi: garip gft,'P birbirlerine sokuluyor, “ — Hoş bulduk boş bulduk !„ diyorlardı.
Göçmenlerin vapurdan boşalınası tamam olduktan sonra kipiıOsaı ya.ımdsk- arkadaş tanırdan 'k> adım k«-i( . eriye çır.tı ve “Azız
ırkdaşlanm 1 i, d s v •* b r -ıcika başladı, bir e-liyle kalkık yakasım t. • (1 p bir eliyle şapkasını bastırarak, oniara. m- ıiu-k luı nüfusunu çoğalt tıklarını, hepsine bı-'lcu vatan n şefkatli ve sıcak bağrını a,t ğ>n, (.-•r jır rüzgârla açılmak Üzere olan yAı>r>.-ı bu -t. dalı* sıkı tuttu) ken dilerine gtç mirrim s-gi >a«uk hmiar zeytinlik veril.-'-: r““. bürün şu-ı ki tepeleri kaplıysa
yabani zeytinliklerin aşılanmak için şimdiye kadar onların çalışkan ellerini beklediğini söyledi ve yakın zamanda evlerinin ve .»tirahatleıi ııin temin edileceğini, henüz esasi-, bir hazırlık yapılamadığı için şimdilik kısa bir zurnan için - çadırlarda oturacaklarını bildirdi.
Rüzgâr kaymakamın sözlerinin çoğunu 11-çuruyor, göçmenlerin kulaklarına arada bir “zeytinlik,., “aşı„, “çadıı„ ke)imele«: çarpıyor, açık bağırdan bahsederken göğüs-.-. : ı;t sımsıkı örten şu adamların karşısında şaşk 11111 ktar 1 daha çok artıyor, soğuk rüzgârın a’itıuda hepsi Üşüyor, arkalarındaki örtülere daha sıkı »arınıyor, birbirlerine daha çok sokuluyorlardı.
Kaymakamın nutku bittikten sonra belediye başkanı, onlara, çadırlara kadar kendileriyle beraber gelmelerini söyledi. Ha-.-va.ilnr ko şuldu, erkekler üvendirelerini ellsrine aldı,kadınlar ve çoçuklar arabalara, eşyalarının arasına oturdu, kafile hep birden hareket etti. Denizdeu doğru deli deli esen rüzgâr arabaların gıcırtısını, bir İnilti halinde, kasabanın içi ne kadar ulaştırdı, bu ses bütün sokaklarda, gittikçe çoğalan bir sel gibi, evlerıı. duvarları nı yalayarak, açık pencere ve kapılardan içer lere dolarak, aktı. aktı.
ciğerleriyle ısıtması icap ediyordu. Hele geceleri, sabaha kadar yağan kırağı ite çsdı-rjarıa bezi nemleniyor, ipleri geriliyor, göçme.ilerin toprak üzerine serili döşekleri, sırtlarındaki 5 -tüleıi. bohçalarındaki yedek çamaşırları, -.-vtaj-keu ayaklarından çıkardıkları çorapları, -.Lliİ-ları sinsi bir nemle rutubet eniyordu Çcn-c.kbı-rm çoğu, kadınların da bit kısmı Öksürmeğe başlamıştı Sabahiarı hemen herkesin n. 'salları taş gibi katılaşıyor, hele çoğunun belirt- şiddetli ağrılar giriyordu. Arabkİkrıııip ®e?abe r getırd-kieri kaba hasırlar, altlarına n :-sei--c ho-nn biraz Önleyebilirlerdi ama. ontatı tıs hm vanların üstünü örtmek için kullanmış--:■•>-d Gerçekten, hayvanların durumu (Ssh:r kot” id Onlar için hiç bir ver hazırlanmamıştı, Gece İtri sabaha kadar açıkta, rutubetin a tn d- k*.. ması demek, hepsinin ölmesi demekti j’-uuıı Önlemek için göçmenler ebesindeki bazıvlarıı birbirine ekleyip üstü Öıtüiü. yanları da art-batarlr çevrili yerler, tu- t»kuzı sözde bLijtIM! yapmışlardı ama bn yetmezdi. Araşır» t.i.- öküz veya bir atı, sabahlan, bağlı bulunduğu verde ölü olarak buluyorlardı
♦ee
♦ot
Göçmenlerin geleceği kaymakamlığa aucak bir hafta evvel haber verilmişti. Kaymakam da belediye başkaniyle beraber, çalışmış çabalamış sadece yetecek kadar çadır bulabilmişti. Daha ne yapabilirdi ? Memleketten çıkarılan azınlıklardan kalma evler vardı ama, onların kapısını, çerçevesini, hattâ damının kiremidini, odalarının döşeme tahtalarını halk çoktan atmış, kullanmıştı. Ortada kala kala her tarafı delik deşik dörder duvar kalmıştı. Bunların tamir edilerek tekrar oturulabilir hale getirilmesi hem zamana, hem de paraya bakardı. Kay-maka m vaziyeti olduğu gibi merkeze yazmış, genel bütçeden bu iş için özel tahsisat gönderilmesini istemiş, kendisi, şimdilik, gelenlere yalnız birer çadır, birer de gemici feneri verebilmişti
Memlekete, böyle, aşağı yukarı bir mahalle dolduracak kadar insanın gelmesi çarşıda pazarda fiatlarıu birdenbire yükselmesine sebep olmuştu. Esnaf bundan memnun ise de halk hoşnut kalmamıştı. Ucuz ucuz almağa alışılan eti, sebzeyi, yemişi iki misline almak hiç de çekilir şey değildi.
eee
Göçmenleri yerleştirmek için, kaymakamın yazısından tam on beş gün sonra, merkezden B... ye beş kişilik bir Göçmen Yerleştirme komisyonu gönderildi. Komisyon kasabaya geldiği zaman ekim ayı da girmiş bulunuyordu.
Haralar adamakıllı soğumuştu. Çadırların kapısı ne kadar sıkı kapanırsa kapansın, dışarının soğuğu yine içeriye kadar işliyordu. în sanların soluğu ile arasıra biraz ısınır g.bi otan bava, gündüzün insanlar dışarıya çıktıktan son ra, çadır bezinin mesamelerinden yavaş yavaş sızıp gidiyor ve onun yerine, hazan yağmurlu baran kuru bir rüzgâr, kapının her açılışında içeriye şiddetle doluyor, bütün köşe bucağı kaplıyordu. O zaman beş altı insanın yeniden bir araya toptar.ıp soluması, çadırın havasını
Komisyon ilk iki gün durumu luceletneKİe vakit geçirdi ; göçmenlere verilecek zeytinlik leri, meraları dolaştı ; gidec Bzıiıhkiardaz. ks lan harap binaların tamiri ite yeniden yapıl* eakiarın masraflarını, betap etti ; bütün bunlardan sonra kaymakam ve belediye başkaniy le yapılan resmî bir toplantıda komisyon baş kanı, arkadaşları adına, fikrini söyledi :
— Merkezden bu iş için Özel bir pars ve rilemiyecektir ; göçmenlerin ancak yerinde el de edilecek çarelerle yerleştirilmesi lâzımdır.
Bu büküm üzerine, merkezden tahsisat verilirdi, verilmezdi diye uzun uzadıya münakaşa edildi, »onunda kaymakam kestirip attı .
— Bütçemde bu iş için aynımış ten biı kuruş yoktur. Başka fasıldaki bir parayı buraya harcadığım takdirde hem o faşta ait: kamu hizmetleri yüzüstü bırakılmış olur, Hem de ben bir faslın tahsisatını izinsiz olarak baş ka bir işe harcadığım için kanunca sorumlu O-lurum. Bunu» yapılabilmesi için, merkezde verilecek bir kararla, tahsisatın fasıldan fasıl* geçirilmesi lâzımdır ki. bu d» en aşağı bir kaç ayda tamamlanabilecek bir Jiuatnclrıl.-,
Komisyon başkanı, bu haklı açıklama Zat şısında diyecek sözü ol aradığını, kanun önünde ■ kar suların duracağını söyledi, vaizıt İt- epey ilerlemiş bulunduğu için öbür çarelerin ertesi giin konuşulmasına karar verdi, topıantı t kapadı. Komisyon şerefine belediye bınatrt«cta ha zırlanan akşam ziyafetine gitmek içitı. belediye başkanınıu daveti üzerine, hep nird-311 hasırlanmağa koyuldular. Komisyon, burada ça lıştığı müddetçe, belediyenin misafiri sayıhyc- dıı.
Belediye binası iki katlı idi. Üst katta,kup lautı salonunda, büyük bir masa kurulmuştu. Komisyon üyeleriyle, kaymakamdan başsa,«avcı, yargıç, hükümet doktoru, posta müdürü, okul müdürü gibi ilçenin ileri gelen ırıeılu.'ta ti, bir de ünlü bir kaç zeytinyağı tüccarı Zıya fete davetli idiler Hepsi on beş kişi kadar edi yordu.
D A R W I N
3'üncii sayfadan:
özel ncelememi neşretmeyi faydalı buldum „ diyor. Fakat buna rağmen Dmwin mürteci lerip, pa-pasların »on haddine r»rn kin ve nefretlerine hedef olmaktan ken dini kurtaramadı. Daru'în’in yukarıda bahsettiğimiz üç eseri, ııa-zarıvesınitı bütün esaslarını kavrı-yan başlıca eserleridir. Büyüklü küçüklü daha birçok eterler yazdı.
D»rwiu ua/.aıiycsiııın kuvveti, ilcriiiği vc delilleri o kadar açıktır ki zaunaınn bütün ileri bilginleri oıu derhal benimsemişle r re müdafaa etmişlerdir, Fakat ınets-fizıği ve eski ilim geleneklerini yıkan bu ileri nszaripe, ve bizzat Darvin, mürtec'lerin ve papasla-r:s amansız hücumlarına uğradı, b(: hücumlar ka-şısmıla o, bir za-nısn.ar papa» olmak için ilahiyat f .kültesine girdiğini hatırlıyarak, "Sonraları kili»* mensuplarının bana ,;ıe»il kudurmnşcarına saidırdık-itıanı düşündükçe kendimin de bir tuUKaht papsslığa niyet ettiğimi hatırlamak bana güiiinç geliyor, „ demekten kendini alamıyordu.
Darwtn 1882 Nisenıuın İftunda Öldü. Büyük bilg ııı fabiatle o kadar bağdaşmış. Onun kaııunlarıua o kadar alışmıştı ki «on »özü ştı nldu . “ Ölümden hiç korkulıyorum. ,
Oarwin uzvi alemin gelişme fcsaunltırrm keşf.tmiş, bugünkü te küsûül ilminin iuıucutu olmuştur. Dervin'e gelinceye katisı bütün «ı «tsu ve nebat mevtleri Allah ta-r-.fın intı yaratı.mış değişmez »ey telâkki dururdu. Darvin bu görüşü yıktı, hayvanların, nebatların, tarihî birer varlık oldukları aı, baritteo mürekkebe doğru dur-naadv.. değiştiklerini rededııosez bit şekilde i*bal; etti. One göre yesı şekderin zuhuru ds, etkile rm vok oluşu g bi . Alıahuı »“iMıeı ve trubved'ei faaliyetim u e .teri drğd. tabiî ve tarihî «ir inkişafıu zuruıi neticesidir. Darwıu deıı Önce de uzvî âlemde tekâmül fikrine taraftar olanlar, bsıitâ tekâmül nazanyesi kurunlar vardı-: Lamarck gsâi. Fskar Dar »in uzvî âlemi zengin materyelie-re dayanarak etraflıca inceledi, îlrui bir tekâmül nazariye»! kurdu, Bsgün Darvin naznrıyesini kabul etmıyecek hiç bir hakikî ilim adamı yoktur denilebilir. Hayvan ve nebat fosilleri, eski uzviyetlerin daha eski uzviyetlerden bünyece daha basit olduklarını, yani uzvî âlemde gelişmenin basit şekilden daha mürekkep şekle doğru bir seyir takıp ett ğıni açıkça gösteriyor. Darvvıu bu gelişmeyi Var-
hk uğranda mücadele ile izah ediyor.
Hayvanlarda ve nebatlarda sık sık tesadüfi değişmeler olduğu meydandadır, Darwi» isbat etti ki, varlık uğranda miicadeledefajAa-lı olan değişmeler birleşip kuvvetlenmekte ve biriken bu değişmeler veraset yoluyla nesle geçerek yeni hayvan ve Debat nesillerinin doğmasına yol açmaktadır. BÖyle-ce menşeleri bir olan uzvî şekiller yüz milronlarca yıl devam eden bir gelişme seyrinin mahsulleridirler. Bugünkü uzviyet şekillerini biz ancak tarihi göz önünde tutmak suretile anlıyabiliriz.
Darwin tekâmül seyrinin »e heplerini, muharrik kuvvetlerini de meydana koydu, ve canlı tabiatın gelişmesinde esas olan iç tezatlara vardı. İrsi değişme seyrinde doğa» yeni şekillerle eski şekiller arasında ve nevilerie onları çevreleyen uzvî muhit arasındaki tezatlar varlık uğrunda mücadele şeklini alıyor. Bu tezatlar ancak muayyen bayat şartlarına uyguıı olan değişme sayesinde muhite hâkim olmak imkânım elde eden uzviyetin tabii istifaya uğra-maziyle çözülüyor ; eski nevilerden yeni neviler doğuyor. Muhtelif hayat şartlarına uyan yeni neviler ban hususiyetler ve alâmet lerle bi( birlerinden ayrılıyor, akrabalıklarını muhafaza etmekle beraber birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Uzviyetlerin tabiî manzumesi bu tarihî akrabalığın muhtelif derece terini aksettirir..
Bu suretle Daru’inîsm uzvî tekâmülün esas lak t ölünü meydana koymak uzviyet nevîlertnin çeşit ve hayat şartlarına uygun olmala rının sebeplerini izah etmektedir.
Dsruı.o canlı tabiatın fasılasız b.r seyri, Pasıtteu oıürek
kebe doğru daimî bir gelişme halinde olduğunu gösteren nazariye-»iıe cnetafızike, idealizme, ve dine ÖİdÜıUCÜ bir darbe vurdu. Bu darbeden ayni zaroanda insanın kâîr.atııı merkezi olduğu ve dün yanın ancak insan için yaratıldığı yolundaki ( antroposa o tr i k ) dinî telâkki de hissesini almıştı. Çûn kü bizzat insanlu da mılyonlaıca yıl »Üren bir gelişmenin mahsulü olduğu isbat ediliyordu.
Dawm canlı tabiata maddenin hareketi kanunların» göre gelişen, esası maddî olan bir varlık gibi bakar. Bugün bir çok anti darwı-nıst ler de gelişmeyi kabul ediyor-
lar ; fakat hepsi de uzviyetin tekâmülüne, hamlesini tezahürlerin iç tezatlarından alan maddi bir seyir olarak değil, bir “ruhu külli „ tarafından idare edilen esrarengiz bir seyir olarak bakarlar. Bu telâkkiler tekâmül seyrini ilmi ve akla yakın bir surette izah etmekten uzaktırlar.
Darwin meseleye maddeci bir cepheden yanaşmaktadır. Canlı varlıkları tekâmülünde irsi değişme, varlık uğrunda mücadele, tabiî istifa ve ilb. gibi amiller maddî amillerdir.
D ar w in uzviyette olgunluk meselesini de tam bir maddeci gibi çözdü ; idealist teleolojiyi temellerinden çökertti. Uzviyetlerdeki uygunluk, düzen ve hayat şartlarına uyma meselesi çok eıkidenberî filozofları meşgul edegelmiştir.Buna Kant, Cuviell gibi büyük kafalar bile cevap butamamışlar,te-leoiojık bir izah yoluna sapmışlardı. Dar.vin meseleye bir maddeci gibi yanaştı ; uygunluk deyince Önceden kurulmuş mutlak bir a benli değil, uzvî varlıkların hayat şartlarına nisbî bir uygunluğunu anladığımızı belirttikten sonra bu uygun hususiyetlerin tabii seyirler sayesinde kanunî olarak doğduklarını, bunların uzviyetle yaşıt olmayıp zamanla değişen, gelişen tarihî hususiyetler olduğunu isbat etti. Bu suretle tabiat ilminin en mühim meselelerinden biri daha kesin olarak çözülmüş oluyordu.
I V
Darwin de, nazariyesinin Özüne, esasına dokunmıyan bazı noksanlar, bilhassa bu nazariyeniu insana ve insan cemiyetine tatbikinde bazı yanlışlar müşahede etmek mümkündür :
1 — Darwin, hayvanların en mürekkebi, en gelişmişi olduğunu isbat ettiği insanın hayvan âlemin den ayrı bir mahlûk olmadığını, diğer hayvanlarla insan arasında bir halka, bir boğ mevcut olduğunu reddedilmez ilmi deliller ie isbat ederek bütün dinî telâkkileri kökten baltaladı ; fakat bu konuda öz biyolojik esastan ayrıiamadığı için insanın doğuşunu tam ve doğ ru olarak çözemedi. Sonradan isbat edildi ki, imanın hayvanlar âleminden ayrılmasında en büyük rolü iş âleti kullanması oynamıştır. iş aleti insanın bedence değişmesine, onu öteki hayvan lordan aynan en keskin hususiyetlerin, ellerinin ve dimağının, değişmesine yol açtı. Bu suretle insanın iç
t ■ m al bir varlık olarak gelişmesinde asıl rolü oynıyan. coğrafî muhit, dış hayat şartları değil, maddî istihsal seyri oldu.
2 — İnsanın doğuşu meselesini sonuna kadar vardiramadığı içindir ki, Darvin, insan cemiyetinin hayvanla- âleminden başka bir şey. yeni bir keyfiyet olduğunu, bu cemiyette biyolojik değil, kendine has sosyal bir kanuniyet hüküm sürdüğünü de aıılıyamaçtı; tabiî ısfi/a nazarîye»:ni insan cemiyetine de teşmil etmek istedi. D«rwin in bu temayülü «sosyal darvınismf dene» bugünkü mürteci cereyana yol açmış bulunuyor. Bu cereyanın taraftarlarına göre kuvvetliler zayıfları, ileri milletler geri milletleri ezmekte, bo-yundmuk altında tutmakta haklıdırlar. Çünkü varlık uğrunda mücadelede muzaffer olmuşlardır. Bu nazariye ancak wsy.il müsavattız-lığı, zayıf milletleri ezmek içi» *.m-peryaiist harpleri »aklı ve .ııeşrsı göstermek isli yenle: in işine »Derir ; ilimle bi, bir ilgisi yoktur. Insau tarihinin muharrik kuvveti biyolojik bir h aynt a ûcadeieıı ve istifa değildir. Beşer Çsrasyetiuiu kendine has değişme l .aı>u;>btrı var ki uzviyet âleminin biyoîojik kanunlarından farklıdır.
3 — Darvvin tablette sıçramayı kabui etmîyetek yanlış bir for mül ileri sürmüş fakat bütuıı araştırmaları onu kendi formülüyle tezada düşürmüştür. Çünkü bu sıç-ramanın en parlak misallerini bizzat ktnlisi vemrçtîr.
S Jyd iğimiz bu noksan!» r Darvin'in dehasını ve tauii 'hinlerde inkılâp yapıtı ııaz&riycsiı i» ıvlııı-cu İncitecek mahiyette değriir Darsviu nazariyisin:» (ioğru:c.ğu hakikati» en büyük kt>toyı>»ıo oıau pintinde teyit zdiln.-şt t İnsan bugün kendi pratik ısaıı- f tinde: değişme tezabu'derme d--j ,marslı. su’nt istifa yoluyla yen- ehil hayvan ve nebat ciosıerı viı u-da getiriyor, ş-jüriıı z-arak fkâ-müie hızmel ediyor. Bu cnuy l)ar-uııı'in lekâmü; naza-iyesiı.nı d*' ğeriui ve kudretini sulatın -s yete»
Tekâmül uizasiyesi. D»rwıpys »*• de kendim zuls.'tk tını; bir zater kazandı. Çünkü o, uzvî alemin düğümlü meselelerini çözerkeıı tekâmül seyrinin kanunluluğucu bü tün açıklığı ile meydvna koydu. Darw:n Öleli altmış dört yıl üıdu. Bu müddet zarfında ilim bir cok yeni ıns.teryeiler biriktirdi, l-.tnın gelişme»' Danvıtıiscn’ı feyıi etmekle kalmadı, onu geliştirdi, derinleştirdi ve tamamladı. Bugün Dır» wınism, sadece Darwin’ıu şahs.yle bağlı olan İlmî faaliyetin verinı.e-rile hudut iandırıimıyor, umu in;/etle uzvî âlemin İlmî tekâmül laza-riyeai diye kabul ediliyor.
Zeliha YAKUPLU.
I I I
FİKİR,SANAT VE TENKİTPE^İSI
Harman Yangını
(Y »tın Halil A^tek u )
ALİL Aytekin kitabına u hikâyeler, adı m vermiş; tik on* ister hikâye kitabı diyin, iater, utun yıllar lüreo bir Aun
lolo gerilinden “ reportage„l ar diyin... Yazar kendili ianat iddian göıetmediğini löylûyor ; ama bu kitapta toplanan yazılardan bazıların da hikâye çeşidinin, bazılarında da “reportn^e„ çeşidinin en güzel örneklen arazına kıtılnııığR değer o kadar çok örnekieı var ki, iman, bel ki ııınıd iddialını âuçümrivea yaıarıa bu diı şüaüşünûu neticen', »ayabileceğimiz üslup ib mu ileri ne teknik inatlarımı esefleniyor Halil AytekLı aslı köylü olan ve bütilu meslek La yatım köy çevrelerinde geçirmiş genç bir ya zardır. Onda, büyük yazarlardaki cevherlerden ikisini . sanatçıya er. gerekli unsunlar! kaçır mıyan bir müşahede kabiliyeti, ve insan zaaf farını en gülünç yerlerinden yakaliyan bir ou zab sezişini buluyoruz. Bunlardan daha az mü bitn ohnıyau, malzemen ölçü iie harcama : ne lüzıımtından fazla israf, ne de bulanıklığa ve zayıflığa götürecek kadar hasistik gösterme den kullanma melekesini, bıı kelime ile sanat yaratmasında kiteknîği ve dili en duru ve ra hat bir ifadeye elverişli şekilde kullanma mr dekesin- kazanmak için, sanat hayatının bu İlk denemelerinden sonra gayretler gösterirse ede biyatımıza çok şeyler kazandırır.
Kitapta 13 hikâye toplanmış . “Harmm yat» gıuı„, “ Sarı ceiep„, “ Kana sulayan toprak,, köy ağalarının, köylüyü kendilerine muhtaç ve esir hale düşürmek için başvurdukları çeşitli entrikaları anlatıyor.
“Toprak hasreti, daba çok bir “reportage, dır. Burada bize, “toprak kanunu, üzerinde tartışıldığı sıralarda, topraksız köylünün bular tışuaaiaı ve kanun takkmdaki düşünceleri nak [edilmektedir.
H?.l;i Ariekin’iı kitabında, anlatışta ya valilik ve kontlarda kısırlık yok. Bunlar el bette b-.r yasar için küçüruseumiyecek meziyet ‘erdi1-. O. baştı işaret ettiğim kusuriar Üzerin de durup san atını olgunlaştırsa, köyü içinden görüp anlıya» ve duyan bir hikayeci romancı olmanın ilk şerefini kazanabilir ; ve böylece Türk loaoanmda yep yem bir çığır açar.
RciGsevelt
2'ncl sayfadan
Roosevelt, şahsiyetinin kudreti, politikacılıktaki mahareti ve halkın uesteğile belki o senelerde başkanlığa gelebilecek başka bir şahsın yapamıyacs-ğını yapmıştı!, ama fertleıin kudretinden çok daha Kg.r basan cemiyet nizamı şadları, onu gitiik-çe artan tavizlerde buJunmıva götürmüş, milletin üçte birine ev, giyecek ve viyecek temin etmek. İktisadî alanda demokrasiyi gelçekieştirnıek gaye sine hiç yakınlaştumaınıştır
Ne olursa olsun. Eıank’.in D. Roosevelt'in ölümü demokrasi davası için bir kayıptır ; onun,bugün havaU-ı olmasını isterdik.
Tercüme
34-36 inci sayıları bîr aradtı yayınlanmış olan (Ter-ciııtıeı dcr^istıiın bu özel sayısı yalnız manzum şiir ter-cıirtıelarine ve bazı ünlü garp ya/arjarınıu şiir lıakkırî-dâki yazılarına ayrılmıştır. Dergide, bunlardan başka türkçede manzum tercümenin Urfnine ait de iki makale va rdtr.
Eski Mısır şiirinden haşlayıp, Y'uııar Latin, Ç:ıı, Japciî, İspanyol, Fars. Inpiliz, Ameıikaıı, Fransız. Al-man ve Rum edebiyatlarına ait e i İlden toz şRi.-dcn yetmiş kadar şiir çevT’inıiştir Bunl.iT arasında Orhan Veli Kanrk'fn ûfu?t tiayy&m’dan -ki nihaî, Fraııçnıs Vıllon-dan Asd'.nîş’artn Rafındı. Theophile Gmlier'den Çin işi, ChaHrs Grns'dan Çırozname: Melih Cevdet Annay ın Laii-istın HugrlıesMm Ben de, Edgaı' Püe’daı» Annııhel Lrr, Sabahattin Eyiiboğhfjmn RnnMcd’dan. Mezaı Taşı, Pilli E;•!a ni dan Kafurunu. J. S ip•■r«ıe'.lr den Ma'.einn-(ik, Jıiiiiaifiiie Apjuinahe’den Msrizibii; Yiişaı Nabi Nayır'id Laın.ırtine' trn Göl; Cahit Sıtkı Tar?.ncıTtîin Ge-rar i de Nurvarden t alitary.ı tercümeleri bîlham başa-rjlıdır Okuytıeu anınıza hır fikir vermek için bunlardan bazılarını Ktibas ediyoruz.
Fakat Akııan ve Rus edebiyatla-incin ; yapılan ter-turnelerin çoğu ne yatık ki zaittir; heîe bıtnîaı arasında S?iâiıat’in Balu nıır. asm t taşıyanlar, asıliarımn değeri hakkında en uzak bir fikir vermek en bile ıııahrumdıır
M A R I Z 1 B I L L
Büyük caddesinde Kolonya’nm
Bir gider bir gelirdi akşam vakti. Herkese cömert, şirin, cana yakın ; Bitince kaldırım gider içerdi Basık meyhanelerde yorgun argın.
Kuru tahtalarda yafmıya razı, Alyanak kumral bir oğlan yüzünden ;
Bir yahudi, sarmısak kokar ağzı, Çin dönüşü Şanghay kerhanesinden Çıkarıp getirmişti kızcağızı.
Çok görmüşlüğüm var böyleferini, Omuzlarına ağır gelir kader ; Kararsız, rüzgârda yaprak misali ; Gözleri kısık lâmbalara benzer ;
Kalbleri işler kapıları gibi
Guillaume Apollinaire: S Eyiiboğla - N. Cumalt (Tercüme, N. 34 - 36)
autliaume Apollinaire 11880-1918;! Aslı Po'onya’hdır. Almanya’da uzun müddet do
iflnazio Silona
taştıktan sonra Paris’te yerreştl. Yeni şiir, resim, tiyatro hareketlerine karıştı. Birinci Cihan Harbi’ne katıldı, harbin sonunda Ispanyol nez’eslnden Öldü. Fransa ve Avrupa’ da asrımızın en büyük şairlerinden sayılmaktadır.
Ben de
Ben de Amerikayı överim.
Ben en esmer kardeşiniz.
Misafirler geldiği zaman
Mutlağa dehliyorlar yemekte beni Ama ben buna gülüyorum,
Karnımı doyuruyorum güzelce Büyüyüp kuvvetleniyorum
Yarın
Masanın başına geçip oturacağım Misafirler geldiği zaman Kimse cesaret edip de “Hadi sen mutfakta ye,
Oiyemiyecek.
Bir hoş görüverecekler yanlarında benî Utanacaklar da...
Ben de Amerika’yım.
Langston Hughes: Melih Cevdet Andag (Tercüme, No. 34 - 361
LANGSTON HUGHCS : Ze.ıci Itîi * .leriMo şairi. '.ıı. HL. eseri 1926 da y»y.riaı»m»ft:
Karartma
Kapılar tutulmuş neylersin Neylersin içerde kalmışız Yollar kesilmiş Şehir yenilmiş neylersin Açlıktır başlamış Elde silâh kalmamış neylersin Neylersin karanlık da bastırmış Sevişmezsin da neylersin.
Paul Eluard: Sabahattin Eyüboğtu (Tercüme, No. 34 ■ 36)
»'•AUL ELUARD (1ö'.>5i ■J’ran.ıv ş-.ıir». B.urc’ ı> han harbinden sonra (ti-ıda:-. d?ı«a scura :.ur realiste) ha ekete i. .-».t: id i Surru-fhiflied'») Ltlli-havı nazadyecilet indendir ? ranrcıii?! işfj .»ndç (Mıikave'.ıet karekfitı’ni d»** ek! oh.
Biraz da gülelim
Dil çorbası
Harp b teh bir yıl o’dıı, anıı umulan jv.’z.ak hüU. geimed . pahalılığı Kendini r ı çok yiy^tek
içecekle duyu cincimi Herkes. rııirnîam cıdugıı kada-licuz geçinmek denlinde, hcuı uca/ iıeıtı de heslvvıfi gıda W.w.uı yolunu aruşi.'T.r,?kta t; a.’i'«r bu işi pek ucuza mr/i ordıi&ıı söylenen bir verrekk ’na•,Mm(?Fİr, yol ur. i bı.Lnuşkır ; dti çı::i'(iı.s iıct'u ı-orze yııotr c.?y» iıcnılü h;i yemedi - işittiğim »iKi - Lı.'.'i rde/İTt : büyük ;u‘î tencere veyj kaz ım ahf, tç.ne hol ?•(■*-
lavca duğrarsınn; buna - mikran kai. - e’i’uo vji, tilr-lop ilâve ettikten sonra sııkırcıVra r«k - >dîjî f der.>*c*; zevke ^öre de*»işmvktrdr ’ - İm ■> ah -m*
de kaynatırsınız. Kivamsnt düşünmeye lûz ı:n -ok. ı.-’i: diğijfiz kadar su îc.ldtnr ıo*. .ti'-ı;*-.ror1 t-l-oor.
im çorbanın pe;f nefis cddu^ur h eıoabı .ık-«y.c; ir/.temc.
tler r.rkadar nekreler, fc-.dj ı iih r hu yr
rneğin kalcrisini ve vıiar. r. k.-’jıiL'ti’ıi İKtii»/. i-ıy/n ( Vnr njiş iseler dr, ûuydus jıuiıiza y?re »d-.ı ç;:ı ” i»t htt beslenip, kemirenler van'.ıış1.
Ekmek ve Şarap
F*?î»t terörü altında ioliyen *Cafone»terin , Cenup Itülyafıı" Pin çorak top* r&ilarâ üstünda ümitnifc bir hayat mücadelesi y^pen ırgatların destanı.
250 kr. — Batı Yayını - P, K. 1ö, Şişli
Basıldığı tarih : 18 Muyıs 1946
FİKİR,SANAT VI T£HKJTDERGİSİ
dîye ikiye r.yjiLiJidif ı bir hayalî (ir rai yet, hiı il.JtB. lasaz-ladLjı jfıjı, Londra Kalvfiİ’nde boy*iL rmutm Şi| t»jj büyük kuıbaıiL. th+lyUt bir
I A.RİH içinde-. ilk kadaT jjcrile-rt bakfsfı HıiE ZltnûiL-
’ ALİ ttı’i'i biıkim oLbtl CJLub T irıaLor^n. hetH^eriltrîrıS halelimi ■ jiKcnayı, doğru dürüma ay i iijrrr-1 edb-Lz (ıjÇuyle idlbd-': 11 h ali t İt W CTtıldtri cŞLikrjt», tay hrjcjTM-inin karanlık kiı-jftüinKü b-ıytk bir SİlkĞh İçiUdr bûİddian KfbIİni içigi, hicdej-cr yılın öt f. m i a d f b biü: bâlt heyetaıı teren bir kah ttDlflldLk t * t r-fl i drfil mjdİT ?
Ibİkı^Eatıâlcı eji JİTirfr. lortları a nyun alanı yapmak İçLkı -jpıaklarnı d«rındfa ^hp lüıdükltıi perido ]tijjlIîz köylüta-ıij:.n bnkkıUL aftı.d jı Uf İçinde knn«nhnn »nmfljcnLrrle ınanB-rül rsıle-ı
pia:
Thorraü Moıiıd, hümanizm Jının lıtiı ; Slrl Blıldlı.
lOHEaki yüzyıllarda d* m O hra* i i b ti İkilerinin için rjJU kEynadlJı YlllardaL insi» lifin hfkriyrrti, hn|c re kakikar L.ı Sat e ı ■ ujjru.ni en karanlık İdlibdûl gllnlrı Elide bfı hfliyı j[ö-± alarak irsitrin; yükaelLan bayka kahra manlar da taHl-y-o^ıız B.astLiİç zindarvmn korkunç manzaralından ürkmedenL rfiiT rrı:''lf+ için en bflvilc fei^ket başına aydın bir d-çıpolutı çft-rt^.^S.ıd'iı. Çünkü hn, ™itl-ç[ı kandiîarak hır Sccıyun KÜrûrüı ht-brıfı jfftırüı diyen fıloznl Didn rot' yn ; ei e vit Jerin haksız yere (»ilime r>ıhkıjnı. -ettikleri bi1 ^i.rnnkstzı kui'tarpıak için ^iir «itile İL'Jtallfa ’l ü t İl W edan V&lUth e Pi halli lama itlik mümkftu oıil '?
Rieim yakLB talihimizde istibdada karşı bütün vaTİıjjıyle -uy-nki'inıp hn mi Lir te ila büjıiytl arkını aşılayan uç iıEıprfırf*: "Muini tâlimin dünyada erbâb-l denetilir-
Köpeldir ısvkıllûlt jaı/ijnd t biinsafa
diye hileiim eden ve :
Felek her türlü nitfb-i cefasın laplasın gelsin Dönersem ka/ıbiyİ7n milîet yolunda bir aılmelitn,, diyerek hiirı iyr.t için, yıllama zindnorja yattıkla a snnı-a, Jİlr-glhıdf (ılrn ['-Jnrnık K-tnınL ; AljdUllıHmit i^tipdnd-in: deTlrdJk-bın Bçn.ı~ hürriyeti özLiyeo mil İçtin bitirin ümidini yıkarak rfik1eiflr1iikle-.it; kuran ve cYe^rsın milini ı dîye- Lafnrarık ıHİI|t?ı eren MeşTtıtiyçl önderlerdin rij'-lEıibi !
"Mdtei tfAŞûMai iıtıkka tuhassürle solurken,, '‘Sussun, ditfe mcdanınu yumruklar inerselr ‘'Millet yaşamaz meçlisi rnûşîfdtlifir olurken,, "l'ğfal tehdit ite lltrer t'e sindir,,.
"Millet yüŞtimur maşeri millet buğularken-dr dîl'Ç haykırarak açığa vuTar- rr devrin ciılkavrklacEna t "Düşsün Sttnu-meyyali tahukküm-eğilen ser ^Kaphun sent-bir hak diye - alkışlayan etler.„ miAralarii-n Iâa-etleı yafdjran Terlik Fikttt i Ve bu İki hürriyet kah ramanı em izinde yilrlİırrrk İltrİİFk y elunda.nnlar jfi hi k-jrkra-tıd.Bn. yumadan, sellerini yükseltenler rriHelinııZB ve in-hinlıÖLL şeref veren TLkir vı demokrasi kahrımanlandn-sözcü.
Hür bir toprak üstünde
*8ir bataklık eskiden kurtarılma? atana pis koklusunu yayarak dağın eteğine yayılıyor. Bu pis kokulu batağı kurutmak çok üstün bir başarı olacaktır. Milyonlarca insana değil emniyeti^ fakat hîir ve çalışkan olarak yaşayacakları alanlar açıyorum, Kır lar yemyeşil ve berekelhdlrj insanlar va sürüler ysni doğmuş toprağın üstüne hemen istedikleri gibi yerleşecekler, Oaha sonra de atılgan ve çalışkan bir halkın yüksollllğl serp İspatın boyunca evler kuracaklar. Muranan içinde bir cennet yaratılıyor; varsın dışarde Sular kudursun, ta kenarlara kadar yükselsin bendi yıkar yıkmak şiddeti s toprakları basacağı anda, bütün topluluk hep birden aym hamleyle gediği kap a mı ya koşacaktır. Evet t Ben bu düşünceye kendimi tamamtyi? verdim. Bu, hakimliğin en yllksek dersidir: hergün fethetmek zorunda olduğu hürrjyelka hayata yalnız o layıktır İşte bbylece etrafları tehlikelerle çevrili olarak, çocukluk, olgunluk ve ihtiyarlık, verimli devirlerini ikm^E ederler.Bu kaynaşmayı Hür Bir Toprak üstünde Hür Bir Halkın içinde yaşarken gtirmsk iştsrdinı.„ (FemtH.) GOETHE.
SAYI
1
15 Mayıs 1946
ANKARA
25
tIIBIIS
İşçi Sigortası
Yakılan
buğdaylar Avrupada açlık
v e
TÜRKİYE’NİN köylüde
__jf t _ * ■ F X1 _ *
kini
en kalabalık hakikata
n sonra
sınıfının İşçi kitlesi olduğunu naniKata yaşan takribi rakamlardan öğreniyoruz. İş kanununun tatbiki lâzımgelen yerlerde çalışan işçi miktarı 300 bin ve onun dışında kalan ziraat, deniz, ve diğer küçük işletmelerde çalışan işçi ade* di 400 bin kadar tahmin olunmaktadır ki ceman 700 bin işçidir ki bu rakam en düşük bir tahmin-dır. ölze göre bu rakam daha büyüktür. Velevkî 700 bi ni kabul etsek bile işçilerin geçindirme mecburiyetindeki kimseleri ortalama iki kişi kabul etsek bu durumda işçi kitlelerini ilgilendiren her kanun veya her şey iki milyon kişinin mukadderatı ile alâkadardır.
₺
t
hava
if'
* •
Bize göre bu
Memleketimizde işçiyi ilgilendiren en mühim kanun 1936 iş kanunudur, Bu kanunun bîr maddesiyle : Kamımın meriyete girişinden altı ay sonra sosyal sigorta kanunlarının hazırlanacağı kay-dedâlmişki. Bu altı ayın geçmesine rağmen hiç bir şey hazırlanmamış ve ancak iki yıl sonra (19331-de) çıkarılan ek bir kanun esasen geçmiş olan altı aykk mühleti üç yıla çıkarmıştır, Bu hale göre kanunun 19417de meclise gelmesi icap ediyordu. Kanun aradan dört yll geçtikten sonra ancak 1945’de meclise gelebilmiştir. Bütün bu gecikmelere rağmen kanun gene eksik olarak gelmiştir.
Sosyal sigorta kanunu sadece iş kanununun tatbik olunduğu yerlere şumullendirilmiş ve işten mütevellit hastalıklarla analık durumu göz önünde tutulmuştur. Umumî hastalıklar, maluliyet, ihtiyar-ölümünde geride bırakacağı gelirsiz düşünülmemiştir. Halen, herşeyden evvel memleketi olan memleketimizin ziraat işçileri deniz ve hava işçileri bu kanunun dışında bırakılmıştır. İki milyon insanın bağlanacağı bir kanunun bu kadar yavaş tempo ile yüremesinin başlıca sebebini, mukadderatları kanunla îİgili kimseler tarafından kontrol ve mürak&ba edebilememe* lerındt görüyoruz. İşte iş kanunun başına gelenler, Seînhiyettar bir zatın gazetecilere yapmış olduğu beyanatta da itiraf ettiği gibi. İş kanunu şimdiye kadar hakkıyla tatbik edilemediğinden, 15 ilde «.çılan çauşma müdürlüklerinin faaliyetiyle ka-gereği gibi uygulanacağı ve kontrol edile-eği belirtilmiştir.
hiç, ya aksak.
■ •v
it
*
lık.. işçinin kimseler ziraat
r.unun
bilec
r
i
fi
14
F
«v
i
m
W yddn ya hiç, ya aksak, yahu’ta işçi lehime olmayan maddeleri tatbik olunan iş kanununun 10‘^yıL sonra tatbik ve kontrolünün teminine çalışı iması bizi bu kanun hakkında şünmektedir. Kanunların tatbiki ancak halkın kontrol ve murakabesi ile sağlanabilir. İşçiye ait her türlü kanunlar da teşkilâtlanmış bir işçi tarafından kontrol ve murakabe edilmedikçe aksaklıklara ve iyi tatbik edilmemeğe ve askıda kalmağa mahkûmdur. Bunun için herşeyden önce imza koyduğumuz mili etler arası mukavele'er e göre işçiye cemiyet kurma ve birleşme hakkını tanımak lâzımdır. Mevcut kanunlara gere işçinin bu haklan tanınmamış olduğuna göre sosyal sigorta kıı-ruraunun genel kurul toplantısına iştirak eden işçiler nasıl seçilmişlerdir! Ve acaba kimleri temsil et m i ş i erd i r (
£ I ■
t1
LU
a
da şüpheye dö-
sağlanabilir. İşç
H
d1
Yaşar ÇÖL.
Hî
Sahibi ; Asaf Ertekin.
1929 İktisadî buhranı daha evvelki yıllarda Ame-
* Lr J-' 1 *■ Lu ± t- ■ _ I ■ ’ _ 1 ' V _ **t 1 ’ I
n
lika ya hâkim olan iyimserliğe büyük bir darbe olmuştu. 1930 gittikçe azalan ümitlerle geçti, 32’de buhran bütün genişliği, derinliği ve dehşetile çöktü. 1932 ayni^zamanda seçim yılıydı. Cumhuriyetçi partinin Herbert Hoover idaresindeki hükümeti iyice gözden düşmüştü, Demokrat partinin ve onun namzedi Roosevelfin kazanması mukkadderdi.
Roosevelt, mevcut sosyal içinde, inkılâp yoluna sapmadan reformist hareketlerle, İktisadî zorlukları halletmiye ve bu şartlar altında mümkün mertebe halk kitlelerinin refah ve geçimini gözetmiye çalıştı. Halk için sevgi ve alâka gösteriyordu. mîlletin üçte birinin evsiz, giyecek ve yiyeceksiz olduğunu ilân ediyor, geçimi emniyet altında oltnıyan vatandaşın seçim sandığı başındaki hürriyetinin bir şey İfade ede-mîyeceğini müdafaa ediyordu. Ama mevcut nizamın köstekleri Roosevelt1! n bu isteklerinin gerçek’ leşmesine engel oluyordu. Tabiî ve mantikî ulan hareket, evsiz, giyeceksiz ve yiyeceksiz olan milyonlarca işsizi kendilerine ve öteki vatandaşlara gerekli olan maddeleri istihsal etmek için kullanmaktı. Halbuki sefaletin arttığı, milletin ekseriyetinin zaruri yaşama şartlarından mahrum olduğu bu senelerde, Bıdeşik Devletlerin tarihinde rastlanmadık şekilde bir şehirleri süsleme lüyor, parklar, pek te lâzım olmıyan geniş yollar, resmî binalar inşa ediliyordu. Sırf işsizlere sunî olarak iş temini için, inşaatta makineler kullanmak mümkünken, işçi sayısı arştın diye iptidaî el aletleri kullanılıyordu. Çünkü, büyük hususî sermaye Devlet in kendisine rakip olmasını istemiyordu. Ne olursa olsun Devlet, hususî seriE rını azaltacak işlere girişemezdi.
Bunun için sermayedar sınıf, Rooseve't’in ekonomiyi ayakta tutabilmek için yaptığı zarurî müdahalelerden ve halk lehine gösterdiği sempatiden memnun değildi. 1936 seçim savaşı çetin oidu.Se çimlerden önce yapılan seçim denemesi Roosevelt in kaybedeceğini haber verîysrdu. 1936 seçimi tarihî bir seçim oldu, ilk defa olarak halk kitleleri, üstün idareci sınıfların Önderliğinden şuurla ayrıldılar, Roosevelt ezici bir ekseriyetle yerinde kaldı. Yine ilk defa olarak Birleşik devletlerin iki büyük partisi, Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler birbirinden farklı sınıfların mümessili olmak tema' yülünü gösterdiler. Halkın, çalışan kitlelerin dilek ve menfaatlerini aksettirecek,müdafaa edecek üçüncü bir büyük parti yoktu. Roosevelt’in halkçı politikasının tesirile Demokrat parti alt sınıfların desteğini kazandı, Cumhuriyetçi parti ise daha ziyade büyük sermayenin sözcüsü rolüne girdi.
Roosevelt’in giriştiği mücadele, maalesef kay-betmiye mahkûm olduğu ve gittikçe de kaybettiği bir mücadele oldu. Mevcut iktisadî-sosyal şartlar altında, bu şartlar değişmedikçe, başka türlü de olamazdı. Bunun için Roosevelt son senelerinde Amerikan halkı arasında eski kuvvetli yerini kaybetmişti. Sağ kalsaydı, belki de hadiselerin seyrile ya büsbütün sermaye tarafına, yahut ta büsbütün halk tarafına kaymak ve orada sağlam bir yer tutmak zorunda kalacaktı. Roosevelt, on
1931
ır
*1
U. N. R. A'
nın vardığı alarm ürerine dünya gazetelerimde Avrupaaın beslenme durumu hakkında çok kötümser haberler verilmektedir. YapıUn hesaplara göre yeni mahsulün toplanmasına kadar Avrupa halkını doyurmak için 17 milyon ton buğday gerekmektedir. Halbuki elde ancak 12 milyon ton buğday vardır. Buda Avrupanın açlığa mahkûm olman demektir. Son gelen haberlerden şimdiden bunun ilk belirtilerinin başladığını öğreniyorüK.
Acaba bunun sebebi İddia edildiği gibi dünya buğ-
H
nizamın çerçevesi daj irticaimdeki adık mıdır? Halbuki buğday ihricat-
0
faaliyeti gorü-
inşaatta
ı«r;
ay en in kâ-
1
T
çısı memleketlerin harp yıllarındaki ietihsel ortalamaları. harpten evvelkini kat ket »şmırtır Mele Amerika daha önceki bütün İstihsal rekorlarını kırını^ bulunuyordu Bunu aşağıdaki rakamlar çok iyi göstermektedir.
kırmış
(Milletler Cemiyetinin /stat istik j?ı7-lığından alınmıştır.)
Üç büyük ihracatçı memleketin buğday istihsali (milyon kental hesabile)
Amerika B.D. Kanada Arjantin
1930-1934
ortalama
199
94
66
1940 1941
1942
1943
1944
221
147
81
256
85
64
265
!51
64
228
77
68
2S3
123
42
atıksa] aiidl.ğı o dereceyi bulmuştu kî yukarıda adı geçen bu kıymetli atekları harbîn yakıp yıkttğ» memleketlerdeki açlığı önlemek düşünceliyle iyice eak-lıyacak yerde, bu memleketlerin hükümetleri bunları eritmeyi daha kârlı bulmuşlardır. Arjantîcde buğdaylar yakacak olarak kullanıldı- Yalnız bu memlekette de 8 milyon ton buğday ve mıdır yakılmıştır. Amerika» da de ekim alanları azaltıldı. 1941 de ekilen 22.517.000 hektar arazîye karşılık 1942 de 19.910.000 hektar ve 1943 de 20.196.000 hektar ararı ekilmiştir : yani 2 milyon hektar daha eksik 1
Sanki bu yetmiyormuş gibi, hayvanlarım buğdayla bealiyec ek olan çiftçilere yardımda bulundu. Yapılan hesaba göre 1943-1944 yılı içinde on iki milyon yedîyüa bin kental buğday hayvan yemi olarak harcanmıştır.
Bu açı klamaıar böğür milyonlarca inşam yer. iriş yıkıl -ış bir dünyanın ortasında açtığa mahkûm eden şeyin kıtlık değil, insanlığa uymayan ekonomik bir Kiateım olduğunu göstermektedir.
II
•I
II
w
dereceyi bulmuşta kî •tekleri harbîr yakıp ek düşü bceeiyle iyice
t!
1942
ra
1
1J
dokuzuncu asırdan arta kalan, Garp demokrasi anlayışının kendi çerçevesi içinde mümkün olan veya mümkün olacağı sanılan, en
sil eder, Roosevelt, İktisadî alanda demokrasi, ise istikbalden emniyet ve halk için refah olmadıkça siyasi demokrasinin bir şey ifade edemeyeceğini anlamıştı, fakat İktisadî ve siyasî cepheleri içine alan tam ve bütün bir demokrasinin nasıl gerçekleşebileceğini vazıh ve doğru olarak kavriyama-mıştı. Roosevelt, bütün dünya milletlerinin birbirine bağlı olduklarını, infiratçılığın harpsiz. baıış içinde bir dünyanın
anlamış, fakat yine, böyle bir dünya nizamının gerçekleşmesi için gereken şartların neler olduğunu vazıh ve doğru olarak kavnyamamıştı.
S*nci sayfada.)
11 u
II
İti
ve
il
d
ve
lleri şeklini teni'
sökmiyeceğini
mümkün oldu-
■4
Yazı İşleri Md. ve Umum Neşriyatı idare eden : Yaşar Çöl.
Adres: Posta Kutusu 2017 Bakanlıklar, Ankara
T
Basıldığı yer: Sebat Basımevi, İstanbul.
ABONE ŞARTLARI
Yıllık: 6 lira.
6 aylık: 3 lira.
I.
e
>(
aa >(
OyOK Türk şairi Hâmit öleli dokuz yıl oldu. Onu her yıl gazete sütunlarında kon* erans salonlarında anarız, büyüklüğünden bahseder, onu unutmadığımızı anlatmıya çalışırız.
Ne gazete sütunları, ne konferans salonları bir , bir şairin unutulmadığını ispata yet-eserleriyle yaşar ve ancak eserleriy-
ı|
sanatkârın, bir şairin
_ *r
mez. Sanatkâr
le unutulmayabilir. Hâmid’in tam Külliyatı başıl-
mış mıdır ? Onu yeni harflerle okuyabiliyor yuz ? Eski harfleri bilenler onun birçok kitapla* rını birer antika eser gibi arayıp bulmak zorunda değiller
eder I
Hâmit, bilhassa bugünkü nesil için rihimizin üç çeyrek asrını kaplayan anlatılmaz, duyulur, görülür anlatılabilir. Bugünkü nesil, di* Hâmid’in birçok eserlerini türkçeleştirmek, hiç olmaz* ve herbirine, anlaşıl malarını kolaylaştıracak izahlı birer lügatçe ekle-ıck imkânsız bir şey midir ? Hâmid’i anlamıyoruz, fakat anlamamız gerek. Her Türk aydınında - onu okusun veya okumasın - Hâmit’den bir şey-
tnu-
•I
lı
ra
âlemdir.
antika eser
midir? Onu her yıl anıyormuşıız kaç pa*
Sa^at âlemi yahut gösterilerek inin eskiliği yi anbyamıyorsa sa yeni harflerle bastırmak
b
edebiyat ta* meçhul bir
.r
A
A
â
Sir 1 Bu sene kıtlık var. Kıtlık ne biliyor musunuz!
Sir BorleI ( zabitlere )
Bu ihtiyar ne
söylüyor ?
İkinci zabit
Yalan söylüyor Sir L Hiç birini Açlıktan değil yalandan
o aslı yoktur helak oluyorlar.
Sir Bortel
İster yalandan, ister gerçekten ölsünler.
Üçüncü ihtiyar
Köylü ekecek buğday değil yiyecek buğday bulamıyor. Hayvan gibi otlaya oflaya mideleri şişip helak oluyorlar. Kimsede candan başka cek şey kalmadı... Kıtlık ne demek olduğunu miyor musunuz ?
Birinci İhtiyar
Ben bile köyümün ihtiyarı lokma girmedi. Bir lokma l Ab..
dönüyor L. Sir,
e
h
!
j
verebil*
□zühden onları
(4
tu
■t
İt
iğrençliğiyle göstermekte, sömürülen bir milletin ktadır. Bu satırları okurken yüz
I
t
diliyle haykırma
milyonlarca Hintlinin yetmiş yıl uzaktan gelen iniltileriyle bugünkü ıstıraplarının birbirine karıştığını duymamak mümkün müdür ?
rıyor, başım
Kıtlık ne demek olduğunu bil
iken ağzıma bir . Gözlerim kara* .. Size söylüyoruz : miyor musunuz ?
Sir Bortel (saatine bakarak)
; Köylü >geçen sene Be* mü-
ler vardır. O bizim millî kültürümüzün kimyevî terkibindeki başlıca maddelerden birini teşkil ediyor.
Hâmid
tinin en parlak örneği olduğu milletin ruhunu
’in en
1*
A
«
t * • »
birim
Duhieri Hindu’dan
h
1
ıl
>
nun
K ■ iB H ^ŞB ■ ■' B H R H H H ğ ■ £ ■ dğ ^Hı *l ■ I E mf ğ
I;
M
T
*
a
r.
ı
I
1
J
I
Biîyük şair bu eserde sömürgeciliği bütün
t
11
ADIM Charles Darwin
lOAft__l__l_ __
Undum, devri âlem seya-
I
A
*
*
»
I V
cevabı vermiştîDar-
her şeyi okuyarak edindiğini tekrarla*
büyük kardeşile Üniversitesinin Htılmıştir Burada
miyor do, ku
Ölü teşrihle* tiksinti veri
burgh üniversitesinden alarak* Cunbn dge’e İlâhi-yat fakültesi re gönderd. Da*win, ilmi bayatlım» geii$(n**s>nde büyük
I
brtdge’e İlâhi
tesirleri olan b>«zı bilginlerden çok
■r
• »»F a ■»■■■■•
Sir Bortel (İhtiyarlara)
İsy an ekseriya adaletle sükûnet bulursa bazı kere de zulm ile teskin olunur, işte mademki köylüleriniz vergilerini eda etmiyorlar, isyan ediyor lar demektir. Mademki isyan ediyorlar, ben de zulmetmeye kendimi mecbur biliyorum.
1
*
■
t V
* w
t
*
w V * « • * *
Birlnçi ihtiyar (
>
» *
»
D
Ben uzun lâkırdı bilme ettiği tembelliğin bıı sene cezasını ’ nim ne vazifem ?... işte hepinize bir saade... ğinize söz verirsiniz ; yahut, bİı çeyrek sonra,size Önceden terlin etmiş oldııOum mücazata rıza
M
goruvor
O
çeyrek
Ya vergileri köylülerinizden tahsil edece*
. I '
f
zc Önceden tertip etmiş olduğum
İt
1
verirsiniz.
Üçüncü İhtiyar (söz ü güdaz ile)
Merhamet ediniz Sir Bizim elimizden ne ge ne yapabiliriz ? Vergilerini eda etmemek mi teşvik ediyoruz ? Zaruret Tahsildarla iriniz gelip köyü ara* görmediler mi ? Kimin e-(inden sikkeye mütaallik hattâ bir bakır parçası (Devamı arkadaki sayfada.)
*
*
ı
wv
İT1
lir ? Biz için koyluyu biz mecbur ediyor, madılar mı ? Halimizi
«
1
■a
«s
A H W I N
Yazan
Z E L İ H A
Y AK U P L U
*
’^F
1
I
i
T *
»r
r
7
*
M1*"
1
* -
> M
fl
e-’ *• h
₺*a
faydalandığı muhakkak olmasına rağmen, burada geçirdiği üç yılı da okulda ve Edinburgh’da geçir* dîği samanlar gibi boşuna geçmiş •ayardı. Onun asıl üniversitesi beş yıl süren (1831 - 1836) devri âlem seyahati oldu. Kandili de bu te-yahatın hayatında en önemli bir hadise olduğunu, bütün ilmi faaliyetini bunun tayin ettiğini söyler.
Seyahatten döndüğü zaman te kâmül fikri iyice yerleşmişti. 1837 de not} defterini kaleme aldı. Burada Darwin, tekâmül prensibi nin bütün uzvî âleme teşmil edilebileceğine işaret ediyor ve şÖy-le diyordu : “Tabminlerimiri jje-işletirsek, acıda, hastalıkta Ölümde, İstırapta ve açlıkta kardeşlerimiz, en ağır işlerde esirlerimiz, zevklerimizde arkadaşlarımız olan
t 4
ı
1
1
4 *
L ( £*.* f şa *
*
1
f
1
1
V
i
'S
T
■ *
* mm
, I
»
1-
Mı
L- n.
7 /». .
Vr J1 '
4 V -
E ib ' *
■
_İ ■
-i. , ,
I
I
W
B 1
r
« >
1
t
* 4
4
riyeainin
t
e
r J.
'(■ **Jr(
il 4* -2 / ı
d
* al
i
t
* t
41
* a
I
11 * T.*" , ( C_ı t BM - * M i *1 M» T I' 1 " * *11- Lf I t
FAX J_£XLf ( C1 t » J > * j T1 i 1 rjl JJ * 1 "BLC-1 1 ■ -11J11
“Bir çok natüralistlerin,
»
* i
t j
(
i
t
' 1
meyi, insanın
(Arkası 7’nci sayfada»)
1
e
1
SKSPEORE
^ılstokral bit cemiyette yaşamasına, saray şairi ve yüksek zevs'm doshı-ve bizzat aşağı sınıfların .siyası arzuiarnı istihkar etmesine- rağmen Shakespeare. eserlerinde kâinatın en ufak sarsıntılarını aksettirmiş ve bazı aniarda ihtilâllerin uzak gürültüleri m dııymmaya çalışmıştır. Onun* unvan ve rütbelerin hakikî kıymetleri hakkında?pek vazıh düşiınceleıi vardır :
“Mal. mülk, rütbe ve mevkiler kötü yollardan elde edilmiş ve şeref, sahibinin kazancı ite. sadece astın alınmış değil midir ? Nasıl son-.a dunları çıplak başlarını örter ; ve emreden-ie« ıtrata mecbur olurlar 1 Ne kadar kıymet «izler ebcızımiyet kazanır m* kırpıntılardan şe ref sahipleri toplan.r.„
(Venedikli Tacir II 9.)
Sbakespeare ; Molicre’in biiyük bir Kiralın himayesinde yaptığı g’bi çoğu raman saray asaleti .anurı gülünçlükleri ve ahlâksızlıkları ile alay eder. Fakat o, daha ileıı g'deıek. yaklaşan ve zamanımızda yıkılmış biı aristokrasinin harabeleri üzerinde büfiin dünyaya şimdiye kadar hiç bit kan hâkimiyetinin mukledir olmadığı bir şekilde, hükmeden, yem ve tehlikeli bir kuvvete karşı hare-kete ğeÇer ; PARA
“Altın t parılda rau* kıymetli, kırmızı altın I O, ne kadar siyahı beyaz çirkini güzel, kötüyü iyi, korkağı cerur, aşağılığı aıîl yapar ...
, . Kahrolan dünya, insanların ve milletlerin ataşında ıki iğı doğuran adı orospu!... Yaptıkları iş. oturduklrrı ev ve doğumları ile yek-diğerinden tefrika imkânı olmayan, fakat ha yattaki kısmetleri değişik iki kardeş görsek, hemen tabiisi zavallısını istihfaf eder... Ve al tın babası aptal, âlım kafaya hakim olur. „
{A finali Timon IV, 3)
Ve bu altınlar hangi haksızlıkların. hangi cinayetlerin mahsulüdür.. Evet onlar cinayetlerle kazanılmıştır. Ve biz buutla ilk defa »ınıf müca-deleferine davet eder, bir sesle karşılaşırız t
Romain Rolland.
iÇJeçetn ay : Slmkejpeart I Şek-ayir) in ölümünün üç yün o t ıı t uncu yi’, dönümüne rasla-mı$t! Eserlerinin bütünüyle sanat bsklmından çok ileri bir merhale olan büyük înjiiiı şairi dramlnrıriB harası Ve kahramanlarjoıa-çok es-ki demirlerin adamı o’ınalar bile- meselelari, mii-adelelerİle yeni çaftiK. feni iosyal çalka* nişlerin habercisi olmuştur. Bi* burada onu geçen yıl dünya aasatiam ve iniABİıftm kaybet-lifti ROMAİN ROLLAND’ın seaijde mma fırsatını bulabilmiş oldüftumUL için atTİaıyorut *
“Gündelikçi esirler 1 sizin muhterem efendilerimiz, sizi kanun yolu ile Soyan insafsız hırsızlardan başka bir şey değillerdir.„ (Timon IV, 3)
“Atina’ya koşun, kapıları kırın ! Ve «ir hırsızların gaspettikleri mallarınızı geri almakla, hiç birşey çalmış olmazsınız „
(Timon IV, 3)
Altın adaleti salın alarak onu Zenginl-ı e yaltaklanan ve kapının önünden geçen dilencilere saldıtan bir bekçi köpeği haline sokar I
“Şu ahmak hırsıza kafa tutan hâkime bak! Fakat bunları el ele versek ve yerlerini değiş lirsek acaba hangisi hâkim, hangisi hırsızdır ? Hiç bir köy köpeğine bir dilenciye saldırırken dikkat ettin mi ?... Fakat sefil mahlûk büyü Cek bir çoban köpeğinin önünden kaçar : işte burada otoritelerin büyüklüğünü görebilirsin ; mevki sahibi köpeğe itaat edilir !... Muhtekir dolandırıcıyı idam ettirir ; çünkü parça parça elbiseler arasında, en küçük hatalar bile göze çarpar. Fakat sırma kaftan ve kürk her kötü-tülüğü gizler... Günahı ahlâksızlığı altında sar san, önünde kanunun kuvvetli mızrağı bile kı rlhr, lâkin paçavralar içinde, insanı, ufacık Lir saz parçası deler geçer.B
(Kırat Lear IV. 6)
Yağlı göbekli, cebin f-alstaff ve -'bir mayoıv.ı gibi zevkeder.. ahlâksızlığın tahta kılıcı (Henrı IV ikinci kısım [], 2.) hâkim Şballovv'un ı iş «setinde kurulan askeri mahkemenin hükümlerine göre, biraz altın en işe yarayacak insanlar: askerlikten kurtarır. Fakat karınlarını doyurabilecek üç beş kuruş uğıutıa bütün bir bayatı azap içinde geçirmeğe mecbur olan zavallılar, bir mızrak için iıer zaman elverişli bir hedef teşkil ederler ( Hatta inmeli, alil, hastalıklarla harap olmrış ve ciğerlerini kusar bir halde bile olsalar? kolayca harcanır, en feci ölümlere sevk edilirler ; çünkü onlar da bit çukuru her hangi bir zengin irada iyi doldurabilirler, s (1)
(fienri IV. I. kısım IV. 2)
(l| Bu parça : (Romain Rolland. WİLLİAM SUA-KESPEARE ; (çav. E. Kenbar -Dr Ziya Oykul) Ar-pad Yayınevi 1946 î aran bul F. 50 k.)alllı kitaptaa a,inmiştir. Bu kitabı bütün okuyucularımla bararatla lirayı adarla.
Mülhak Hamit ve [mperyalzm
3’üncü sayfadan:
bııld-ılaıda almadılar?.. Kimin destanın çıkarıp zünnarmı zaptetmediler ? Hangi evde insan iaşesinden başka yiyecek buldular ? Size hakikati hâli bildirmiyoılar mı ? Yoksa kıtlık ne demek olduğunu bilmiyor musunuz (’
Sir Bortel
Köylüde vergiieıini eda edecek para yoksa siz ki : köylülerin ihtiyarlarısınız, siz keııdi kesenizden tediye ediniz.
İhtiyarlardan birkaçı
Biz. .. biz ne verelim ? Bizim nemiz var ki vereceğiz ? Canımızı mı verelim ?
Sir Bortel (saatine bakarak fütursuzlukla)
Oniki dakika kalmış ; ya vergi, yahut ceza!.. Ne diyeceksiniz ?
Dördüncü ihtiyar(gayrr İradî bir tehevvürle)
Ah !.. Sız kıtlıktan beter belâ imişsiniz ! Kıtlık bir mülkün varını yok ederse de sizin gibi yokluğa musallat olmaz 1 Siz yoktan var çıkar
mak istiyorsunuz. Kahl bir memlekete islilâ eder, mahsulâtını yağma eder ; Siz mahsulâtı yağma olunmuş bir memlekete müstevli olııyorsunuzlBize iâne edecek yerde bizden iâne bekliyorsunuz !
Sir Bortel
Eyaletin borcu var ; sizden tahsil olunacak pa ra onun faizi içindir.
Üçüncü ihtiyar
Sir ! Eyaletin varidatını siz bizzat cep harçlığı ediyorsunuz. Bizden aldığınız verginin sefahet-ten başka hiç bir emel yolunda sarfolunduğunu görmüyoruz ! Borcumuzun on katını on kerre vermeğe muktedirsiniz. Bir fedakâıhk, biı büyüklük edip düyunumuzu tesviye etseniz ne olur ? Dünyada bir güzel nam bırakmış olursunuz. Halbuki siz eyaletin borcunu vermek şöyle dı.rsun, bir yandan yine istikrazlar edip o paranın da nısfından ziyadesini zevk ve sefa yolunda heder ediyorsunuz. Maiyetinizdeki zabitan sırmalara garkol-rnuş, sarayınızın beş saat mesafe ötesinde nefera-tırı cjaket» yerine pirinç çuvalı, «kasvet? yerine ne külâh giydiğinden haberiniz yok ! Yaldızlı sandalyelerde oturur, ipekli karyolalarda yatar, müzeyyen tahtiravanlara binersiniz. Yıkılmış da
mın altında yıldız savarak yatan fakiri, güneş a -tında yana yana oturan biçareyi, gayretinden küplere binen bizim gibi erbabı hamiyeti düşünmezsiniz 1. Şurada bir tembelhane yaptırıyorsunuz ; ne lüzumu var.? Serhatlere istihkâm yaptırsanız».
Rusya karakuşî kanallarını açmış, buralarını almak havasında uçuyor, bir gün gelir ki başınıza konmuş olan hümayi devieti pençesine alıp mahveder ! Siz bunları asıâ düşünmüyorsunuz... Ah,Sır! ne kadar bedhahı vatan, ne kadar tıaini nıılıesi-oiz, haberiniz var mı ?
Sir Bortel (saatine bakarak fütursuzlukla)
On dakika kalmış : ya vergi yahut ceza i Ne diyeceksiniz ?
Zabitlerden biri ( kendi kendine)
iyi ki bu kadar lâkırdı işitti de gazaba gelmedi I Tabiatı anlaşılmaz ki... Hergûn biı başka halde tecelli eder.
Beşinci ihtiyar (Sir Bortele)
Sir, Şahsi evvel bulunmuşsunuz, halimizi herkesten evvel bilmelisiniz. Bir kere bizim köve gidiniz. Bizzat gidiniz de köylülerin halini seyrediniz, bakınız, ayakta durmaya mecal bulacak bir adam görür müsünüz ?
Bir knlübenin içerisine giıiniz, o genç valide-
Nazi kampında ölen
ŞAİR
ARLETTE HUMBERT - LAROCHE
(Belsen - Berger.’dt* ölen şair .ikizi
Bu ssyfada bir şifini okuyacağınız Ar.ette Hum-beıt Laıodre ııszi işı(ali altında Fraıısanın kıır-ııltım içııı iç ıımluve »et hareketinde çalışan ve bu ıığ.raı ölen sanatkarlardandır. Bu, genç kil hakkında Fransız yazarlarından Cııarles Vıldrac’ın yazdığı -.nakrıeden ban parçaları okuyacaksınız.
RLETTE Almanlarla laveşan bir kız, mukavemet grupunun İrtibat ajanlı* ğıni yaparken 1943 Ocak ayında Gez tapu tarafından yakalandı. Frezne» bapiıba-oesinde bir kaç ay kaldıktan aonra, nailler Arlette’i Berlin’e götürdüler ; sonra Silez-ya'daki Janer kalesine kapatıldı. İki yıl orada kaldı. Ra* ilerleyişi karşıaında Jaue.’in üzerine öteki mahpus kadınlarla birlikte, bir rı içinde yürütülerek Rarenıbrück kampına getirildi.
Ravenlbrück de her gece üç defa angaryaya kalka Tak yarı aç yarı çıplak geçen günler zarfında Arlette gittikçe ıaif düşmekteydi. 1945 Şubatında daha korkunç bir rejimin hüküm sürdüğü Mauthausen kampına atıldı. Orada en sevdiği arkadaşını kaybetti. O can çekişirken bütün bir gece e,yaşını yağma etmek istiyen kadınlarla boğuşmak zorunda kalmıştı. Bir ay sonra mahkûmlar arasındaki ağır baltaların, Bergen-Belsen ölüm kampına
boşaltılmalı kar fırtına
sürüleceği ilâıı edildi.
Arlette Mauthausen de kalabilirdi. Fakat Mouny a-dındaki esir arkadaşını yalnız göndermek istemedi. Bu kızcağız on» kendisini yalnız bırakmaması için yalvart yordu. Dayanamadı beraber gitti Bu gidiş pek feci oldu. On gün süren yolculuktan sonra yüz kişilik kafileden ancak beş altı kadın kalmıştı. Ou gün süren yolculuk boyunca Arlette bahtsız arkadaşlarına yardım etmek, onlara kuvvet vermek için elinden geleni yapmış, fakat bir
çoğunu ölümden kur (aramamıştı. Kendisi de sık sık bitkinlikten düşüp bayılmıştı.
Daha kampa gelir gelmez, küçük Mouny'yi kaybet-mnk felâketine uğradı. Bir müddet sonra İngilizler Bergen- Belsen'i ele geçirdikleri zaman ancak, adını söyleyebildi- O kadar hasta ve bitkin bir durumdaydı.
Adı böylece yaşayanlar listesine girdiği için aiieaı hayatta olduğunu sanıyordu. Fakat ne kadar yazık ki onu artık büsbütün kaybett ğ’mîzi öğrenmiş bulunuyoruz. Şüphesiz ki o da Bergen Belaen’in sisleri arasında yok olan bir çok arkadaşı gibi daha yirmi altısındayken tifüsten gitmiştir. »Les Etoiles» No 42'den
HÖCREMOE '
!
i
Öğle yakın. !
Hap o küflü çorba kokusu.
Ah ! nasıl istiyor canım
meyveleri, kütür kütür, olgun olgun, ballı meyveleri, yemyeşil otları dalları kırılan bahçelerde, dalları elimi tırmalıyan bahçelerde.
Nasıl istiyor canım patlamış tomurcukları parmaklarımın arasında :
nasıl istiyor canım, şuramdan, boyrınmun şurasından arzulu bir erkeğin öpmesini, belimde iki mengene kolları, sırtımda toprak bir yatak gibi yumuşak ve kabaran sular gibi içimi saran, içimden akan bir öz, bir çiçek, bir ot. bir hayat özü ;
ve sonra birden o sevinç,
o, kim bilir hangi cennetten gelen,
o, yeri yerinden oynatan, kökleri adaleler gibi kıvıran sevinç ;
içime dolan o haykırasıya sevinç,,.
Öğle olmuş. Kampana çalıyor I
Ne yiyeceğiz bugün ?
Ha, sahi 1 Nohut, ufalanmış, küflenmiş nohut.
Arlette Humbert - Laroche
Jauer Hapishaneşi 1 Haziran 1944
K I Z
A
yi görünüz ki, memedeki çocuğuna süt verecek yerde - açlığa tahammülsüzlüğünden ciğerparesi-nin derisini delmiş de kamın emiyor. Beri tarafla kocası yatmış, kalkıp da menetmeye mecali yok; yardım için bili kolunu uzatacak olsa açlığından elini ısııacak Bu aile sahibi Koca Karı : bahçedeki çardağın abında ruh teslim elmiş, cenaze-İni kaldıracak adam yok. Kızları hakireııin naşı-m göz yaşıyla yıkar ; geiinleıi biçarenin yüzünü kendi kanı ile boyamağa uğraşır ... {*) Kimi toprak yer, bava île doymak ister, kimi sinek avlar, karınca yumurtası ile gidalanır, köyü bir matem, bir musibet kaplamış. Kulaklarınız ahüeninden başka bir »es duymaz. Gözlerinize mezara tahavvûl etmiş evlerdan, ceset haline girmiş vücutlardan bsşka alâmet görünmez ; valideler haykırır ; ço erklar ağlar ; kaıdaşlar birbirine sarılmış, baba matem eder 1 Bir kuru ekmek parçasını mezara koymuşlar, gören nakdi canını verir ; ortaya bir kîrtal iaşesi atılmış, bir kemiğini koparmak için bir kaç kişi kan döker ' Mezarlarda ölü kalmamış, «ırtlan gibi yer kazarlar ; ağızlar havaya a-çıimış, bir vağtnur yağacak olsa bir damlası yere
(’) Mevtanı n yüıunü kıtmıtıy*. boyamak putperrat-olduğuna imadır .
ç K*yt Haini p‘in dır - }
düşmeyecek I Ortalığı bir sıcak duman bürümüş, güneş tutulmuş gibi görünür. Oradan geçip bir eve giriniz, yeni evlenmiş bir yiğit görürsünüz, açtıktan kanı buz tutmuş, soğuk elini zevcesinin alnına koymağa uğraşıyor. Komşusuna uğrayınız, henüz kocaya varmış bir geline tesadüf edersiniz ; susuzluktan cismi ateş kesilmiş, hararetli göğsünü zevcinin dudağına götürmeğe çabalar I Kimi evlâdının ateşini gözünün yaşı ile söndürmek ister, Kimi validesinin göz yaşını kalbinin ateşi ile ku-rutmava çalışır. Yağmur yerine kaza yıldırımları yağar, yıldırım gibi belâ taşları dökülür, mabet kapısında bükülmüş boyunlar, duvar dibinde kıvrılmış beller, güneş altında çatlamış dudaklat. ot yemeden şişmiş karınlar, semavata dönmüş gözler soluk benizler, yolunmuş saçlar, hareketten kalmış yürekler, keşkül olmuş avuçlar, kederler, belâlar. kazalar, kıyametler, velveleler, vlveylalar, zaruretler, muzayekalar, kahtügalâ her tarlaya her şahsa, her kalbe istilâ etmiş Belâ belâ üstüne keder keder Üstüne geliyor; kaderin kazanın zulmü dehritı kahir ve kederi el vermiyor da siz de mi köylüyü böyle gadirlerle dagdar edeceksiniz? Bir harabeyi yıkmaktan ne çıkaı ? Cenazeden car. mı alınır? Açılmış yaraya hançer saplanır mı ? Ha kestere ateş verilir mi? Siz zarurete isyan nazarı
ile mi bakıyorsunuz? Siz fakre, ihtiyaca itaatsidik mânası mı veriyorsunuz ? Ne yapıyorsunuz ? Ne oluyorsunuz ? Bizden ne alacaksınız ki. ne ;st . yorsıınuz? Bize adliniz, insafınız yoksa gözünüz de mi yok? Halimizi göımüyoı musunuz? Kör -lüye hükmünüz galebeniz varsa hakkınız da livar? Tarihe müracaat etmiyor musunuz?' Siz ne ■ saniyeti hakkaniye' mi zannediyorsunuz? Siz zulme, ihanete adlû siyanet mi dersiniz ? Carı s-zin indinizde cani demek midir ki herkesin kanın dökmeği kanun sanıyorsunuz?
İnsaf insaf !.. Gaddaı adamlar I
Sir Bortel
(Yine saatına bakarak fütursuzlukla)
Beş dakika kalmış. Ya vergi yahut ceza !. Ne diyeceksiniz ?
Birinci ihtiyar (Başı dönmüş gibi)
Ah I.. Kud. . Kudretim . mec. . me .. rııecıı. . mecalim kalmadı. Uç günden beri, biı, bir toku a (bağırarak) ab yemek yemekl. (sendele) vır k yıkılır).
Sir Bortel (askerlere)
Şu hiylekâr ihtiyarı alınız götürünüz. ağzın dakı dişleri sökünüz, hır tanesini bırakmayınız k ! şimdiden »onra da yiyecek bulursa yiyemesin (askerlerden birkaçı bilinci ihtiyarı götürürler:.
Abdal hak HA MİT.
+4İKÂVE g ö ç m e n
Cevdet Kudret SOLOK
İ , . | U D U D l) geçince hepsi birden yere kapanıp toprağı öptüler. Vatan toprağına kavuşmanın sevinciyle gözlerinden yaşlar boşanıyordu Atları, öküzleri, iki yanı parmaklıklı uzun urebalarınea tıklım tıklım dolu eşyalarırle işte lıocudun beri yanında bulunuyorlar, Öbür tanıtta hep h^psi birer tarla, birer de ev bırakmışlardı, Gerçi tarlalar çok verimli idi ; evler de bir zat üzerinde bir kaç odalı, içi beyaz badanalı, dışı sıvalı, çatın bu-cali, kutu gibi şevlerdi. Kışın o bacalardan dunca» tütmesi i'e g-izel görünürdü. Bunlardın ayrılmak biç d>- kolay olmamıştı. Kendileri, hiç değıtae çocukları, onların içinde doğmuştu, irili ulaklı fiililerce hatıra ı;e bağlı bulundukları bu yııv ılaı, bıı'tkmlnre yüzüstü bırakmak elbette aolav değ'idi Keudilerinden sonra içlerinde kim buir kimler oturacaktı. Ambatar hududa doğru gıcırdayarak ilerlerken hepsinin bt.şı geride, artık İıı,i4tı: keşifmiş bacaları görünmez oluncaya x-ıd*» onları ieyretmışlerdi. işteş dillerinde yeni bir haout açılıyordu. Bundan sonra yabancı bir ıj.kede azınlık ota-lak yaşamaktan kurtulacak, kendi milletleri mu arasındi: çog-ııılu* oimaıııu verdiği gururla. başları -ukaria dol •Şf.c-skt Jar M-İyoolarca inan ti. koîiacıuı açm-ş Onları bekliyordu. Gide çekleri yere b ç. de sığıntı olarak gidecek değildiler. Oraya «anutlarını götürecek, bandan böyle beraber yaşayacakları yeni hemşerilerine bütün dünyaca meşhur olan güze) tütün yetiştirme bilgilerini öğretecek, verleşecekleıi kalabaya bolluk ve saadet verecektiler.
Hudutta teshin alma işi tamamlanıp iki memleketin memurları arşımda kâğıtlar imza landıktan sonra oo.ari, hayvanlan ve arabala-riyle beraOer, flstü açık v a goniara bindirip trenle evvelâ A ■ şeh-ıne taşıdılar, oradan da, büyük bir vapurlu. Ege kıyısındaki B . . . kasabasına gönderdiler.
Karaya çıktıktan zaman haya adamakıllı bozmuştu. Denizden esen soğuk bir rüzgâr,yerlerde sürünen dönülmüş yapraklar: ve tozları havalandırıyor, dallarda s «lianan sarı yaprakları koparıyor, bepsıui birbirine katıyor, sonra topunu birden ağaçlına, telgraf direklerinin, evlerin, bacaların arasından, ta uzaklarda gö-rünets dağlara doy u Savuruyordu. Göçmenleri karşılamak içn isarlrye kadar inmiş olan kaymakam. beiedıyr b»|k9nt ve kasabanın ileri geltrılenndeo Üç k:şi. uar-ıle«ûleri;>n yakalarını kalaırm-ş -ıı;r»*sı-, diye- i>r eller yle şapkaları-nı ’.akaiumış, t"-pr-JR-i >,^ak bütanlarla çabuk çabuk - “ lîoş Jjeidıııiz. hoş geldiniz ! „ diyor I a - dı
Vapurdan çıvan erkekler kendilerine çeki düzen vermeğe ç ( ( 41 ■ v or, kadınlar atkılarına sarınıyor, çocuklar aaneiı-rsnin ikide bir savrulma tehlikesi göster-n eteklerine tu tünüyor .sonra hepi: garip gft,'P birbirlerine sokuluyor, “ — Hoş bulduk boş bulduk !„ diyorlardı.
Göçmenlerin vapurdan boşalınası tamam olduktan sonra kipiıOsaı ya.ımdsk- arkadaş tanırdan 'k> adım k«-i( . eriye çır.tı ve “Azız
ırkdaşlanm 1 i, d s v •* b r -ıcika başladı, bir e-liyle kalkık yakasım t. • (1 p bir eliyle şapkasını bastırarak, oniara. m- ıiu-k luı nüfusunu çoğalt tıklarını, hepsine bı-'lcu vatan n şefkatli ve sıcak bağrını a,t ğ>n, (.-•r jır rüzgârla açılmak Üzere olan yAı>r>.-ı bu -t. dalı* sıkı tuttu) ken dilerine gtç mirrim s-gi >a«uk hmiar zeytinlik veril.-'-: r““. bürün şu-ı ki tepeleri kaplıysa
yabani zeytinliklerin aşılanmak için şimdiye kadar onların çalışkan ellerini beklediğini söyledi ve yakın zamanda evlerinin ve .»tirahatleıi ııin temin edileceğini, henüz esasi-, bir hazırlık yapılamadığı için şimdilik kısa bir zurnan için - çadırlarda oturacaklarını bildirdi.
Rüzgâr kaymakamın sözlerinin çoğunu 11-çuruyor, göçmenlerin kulaklarına arada bir “zeytinlik,., “aşı„, “çadıı„ ke)imele«: çarpıyor, açık bağırdan bahsederken göğüs-.-. : ı;t sımsıkı örten şu adamların karşısında şaşk 11111 ktar 1 daha çok artıyor, soğuk rüzgârın a’itıuda hepsi Üşüyor, arkalarındaki örtülere daha sıkı »arınıyor, birbirlerine daha çok sokuluyorlardı.
Kaymakamın nutku bittikten sonra belediye başkanı, onlara, çadırlara kadar kendileriyle beraber gelmelerini söyledi. Ha-.-va.ilnr ko şuldu, erkekler üvendirelerini ellsrine aldı,kadınlar ve çoçuklar arabalara, eşyalarının arasına oturdu, kafile hep birden hareket etti. Denizdeu doğru deli deli esen rüzgâr arabaların gıcırtısını, bir İnilti halinde, kasabanın içi ne kadar ulaştırdı, bu ses bütün sokaklarda, gittikçe çoğalan bir sel gibi, evlerıı. duvarları nı yalayarak, açık pencere ve kapılardan içer lere dolarak, aktı. aktı.
ciğerleriyle ısıtması icap ediyordu. Hele geceleri, sabaha kadar yağan kırağı ite çsdı-rjarıa bezi nemleniyor, ipleri geriliyor, göçme.ilerin toprak üzerine serili döşekleri, sırtlarındaki 5 -tüleıi. bohçalarındaki yedek çamaşırları, -.-vtaj-keu ayaklarından çıkardıkları çorapları, -.Lliİ-ları sinsi bir nemle rutubet eniyordu Çcn-c.kbı-rm çoğu, kadınların da bit kısmı Öksürmeğe başlamıştı Sabahiarı hemen herkesin n. 'salları taş gibi katılaşıyor, hele çoğunun belirt- şiddetli ağrılar giriyordu. Arabkİkrıııip ®e?abe r getırd-kieri kaba hasırlar, altlarına n :-sei--c ho-nn biraz Önleyebilirlerdi ama. ontatı tıs hm vanların üstünü örtmek için kullanmış--:■•>-d Gerçekten, hayvanların durumu (Ssh:r kot” id Onlar için hiç bir ver hazırlanmamıştı, Gece İtri sabaha kadar açıkta, rutubetin a tn d- k*.. ması demek, hepsinin ölmesi demekti j’-uuıı Önlemek için göçmenler ebesindeki bazıvlarıı birbirine ekleyip üstü Öıtüiü. yanları da art-batarlr çevrili yerler, tu- t»kuzı sözde bLijtIM! yapmışlardı ama bn yetmezdi. Araşır» t.i.- öküz veya bir atı, sabahlan, bağlı bulunduğu verde ölü olarak buluyorlardı
♦ee
♦ot
Göçmenlerin geleceği kaymakamlığa aucak bir hafta evvel haber verilmişti. Kaymakam da belediye başkaniyle beraber, çalışmış çabalamış sadece yetecek kadar çadır bulabilmişti. Daha ne yapabilirdi ? Memleketten çıkarılan azınlıklardan kalma evler vardı ama, onların kapısını, çerçevesini, hattâ damının kiremidini, odalarının döşeme tahtalarını halk çoktan atmış, kullanmıştı. Ortada kala kala her tarafı delik deşik dörder duvar kalmıştı. Bunların tamir edilerek tekrar oturulabilir hale getirilmesi hem zamana, hem de paraya bakardı. Kay-maka m vaziyeti olduğu gibi merkeze yazmış, genel bütçeden bu iş için özel tahsisat gönderilmesini istemiş, kendisi, şimdilik, gelenlere yalnız birer çadır, birer de gemici feneri verebilmişti
Memlekete, böyle, aşağı yukarı bir mahalle dolduracak kadar insanın gelmesi çarşıda pazarda fiatlarıu birdenbire yükselmesine sebep olmuştu. Esnaf bundan memnun ise de halk hoşnut kalmamıştı. Ucuz ucuz almağa alışılan eti, sebzeyi, yemişi iki misline almak hiç de çekilir şey değildi.
eee
Göçmenleri yerleştirmek için, kaymakamın yazısından tam on beş gün sonra, merkezden B... ye beş kişilik bir Göçmen Yerleştirme komisyonu gönderildi. Komisyon kasabaya geldiği zaman ekim ayı da girmiş bulunuyordu.
Haralar adamakıllı soğumuştu. Çadırların kapısı ne kadar sıkı kapanırsa kapansın, dışarının soğuğu yine içeriye kadar işliyordu. în sanların soluğu ile arasıra biraz ısınır g.bi otan bava, gündüzün insanlar dışarıya çıktıktan son ra, çadır bezinin mesamelerinden yavaş yavaş sızıp gidiyor ve onun yerine, hazan yağmurlu baran kuru bir rüzgâr, kapının her açılışında içeriye şiddetle doluyor, bütün köşe bucağı kaplıyordu. O zaman beş altı insanın yeniden bir araya toptar.ıp soluması, çadırın havasını
Komisyon ilk iki gün durumu luceletneKİe vakit geçirdi ; göçmenlere verilecek zeytinlik leri, meraları dolaştı ; gidec Bzıiıhkiardaz. ks lan harap binaların tamiri ite yeniden yapıl* eakiarın masraflarını, betap etti ; bütün bunlardan sonra kaymakam ve belediye başkaniy le yapılan resmî bir toplantıda komisyon baş kanı, arkadaşları adına, fikrini söyledi :
— Merkezden bu iş için Özel bir pars ve rilemiyecektir ; göçmenlerin ancak yerinde el de edilecek çarelerle yerleştirilmesi lâzımdır.
Bu büküm üzerine, merkezden tahsisat verilirdi, verilmezdi diye uzun uzadıya münakaşa edildi, »onunda kaymakam kestirip attı .
— Bütçemde bu iş için aynımış ten biı kuruş yoktur. Başka fasıldaki bir parayı buraya harcadığım takdirde hem o faşta ait: kamu hizmetleri yüzüstü bırakılmış olur, Hem de ben bir faslın tahsisatını izinsiz olarak baş ka bir işe harcadığım için kanunca sorumlu O-lurum. Bunu» yapılabilmesi için, merkezde verilecek bir kararla, tahsisatın fasıldan fasıl* geçirilmesi lâzımdır ki. bu d» en aşağı bir kaç ayda tamamlanabilecek bir Jiuatnclrıl.-,
Komisyon başkanı, bu haklı açıklama Zat şısında diyecek sözü ol aradığını, kanun önünde ■ kar suların duracağını söyledi, vaizıt İt- epey ilerlemiş bulunduğu için öbür çarelerin ertesi giin konuşulmasına karar verdi, topıantı t kapadı. Komisyon şerefine belediye bınatrt«cta ha zırlanan akşam ziyafetine gitmek içitı. belediye başkanınıu daveti üzerine, hep nird-311 hasırlanmağa koyuldular. Komisyon, burada ça lıştığı müddetçe, belediyenin misafiri sayıhyc- dıı.
Belediye binası iki katlı idi. Üst katta,kup lautı salonunda, büyük bir masa kurulmuştu. Komisyon üyeleriyle, kaymakamdan başsa,«avcı, yargıç, hükümet doktoru, posta müdürü, okul müdürü gibi ilçenin ileri gelen ırıeılu.'ta ti, bir de ünlü bir kaç zeytinyağı tüccarı Zıya fete davetli idiler Hepsi on beş kişi kadar edi yordu.
D A R W I N
3'üncii sayfadan:
özel ncelememi neşretmeyi faydalı buldum „ diyor. Fakat buna rağmen Dmwin mürteci lerip, pa-pasların »on haddine r»rn kin ve nefretlerine hedef olmaktan ken dini kurtaramadı. Daru'în’in yukarıda bahsettiğimiz üç eseri, ııa-zarıvesınitı bütün esaslarını kavrı-yan başlıca eserleridir. Büyüklü küçüklü daha birçok eterler yazdı.
D»rwiu ua/.aıiycsiııın kuvveti, ilcriiiği vc delilleri o kadar açıktır ki zaunaınn bütün ileri bilginleri oıu derhal benimsemişle r re müdafaa etmişlerdir, Fakat ınets-fizıği ve eski ilim geleneklerini yıkan bu ileri nszaripe, ve bizzat Darvin, mürtec'lerin ve papasla-r:s amansız hücumlarına uğradı, b(: hücumlar ka-şısmıla o, bir za-nısn.ar papa» olmak için ilahiyat f .kültesine girdiğini hatırlıyarak, "Sonraları kili»* mensuplarının bana ,;ıe»il kudurmnşcarına saidırdık-itıanı düşündükçe kendimin de bir tuUKaht papsslığa niyet ettiğimi hatırlamak bana güiiinç geliyor, „ demekten kendini alamıyordu.
Darwtn 1882 Nisenıuın İftunda Öldü. Büyük bilg ııı fabiatle o kadar bağdaşmış. Onun kaııunlarıua o kadar alışmıştı ki «on »özü ştı nldu . “ Ölümden hiç korkulıyorum. ,
Oarwin uzvi alemin gelişme fcsaunltırrm keşf.tmiş, bugünkü te küsûül ilminin iuıucutu olmuştur. Dervin'e gelinceye katisı bütün «ı «tsu ve nebat mevtleri Allah ta-r-.fın intı yaratı.mış değişmez »ey telâkki dururdu. Darvin bu görüşü yıktı, hayvanların, nebatların, tarihî birer varlık oldukları aı, baritteo mürekkebe doğru dur-naadv.. değiştiklerini rededııosez bit şekilde i*bal; etti. One göre yesı şekderin zuhuru ds, etkile rm vok oluşu g bi . Alıahuı »“iMıeı ve trubved'ei faaliyetim u e .teri drğd. tabiî ve tarihî «ir inkişafıu zuruıi neticesidir. Darwıu deıı Önce de uzvî âlemde tekâmül fikrine taraftar olanlar, bsıitâ tekâmül nazanyesi kurunlar vardı-: Lamarck gsâi. Fskar Dar »in uzvî âlemi zengin materyelie-re dayanarak etraflıca inceledi, îlrui bir tekâmül nazariye»! kurdu, Bsgün Darvin naznrıyesini kabul etmıyecek hiç bir hakikî ilim adamı yoktur denilebilir. Hayvan ve nebat fosilleri, eski uzviyetlerin daha eski uzviyetlerden bünyece daha basit olduklarını, yani uzvî âlemde gelişmenin basit şekilden daha mürekkep şekle doğru bir seyir takıp ett ğıni açıkça gösteriyor. Darvvıu bu gelişmeyi Var-
hk uğranda mücadele ile izah ediyor.
Hayvanlarda ve nebatlarda sık sık tesadüfi değişmeler olduğu meydandadır, Darwi» isbat etti ki, varlık uğranda miicadeledefajAa-lı olan değişmeler birleşip kuvvetlenmekte ve biriken bu değişmeler veraset yoluyla nesle geçerek yeni hayvan ve Debat nesillerinin doğmasına yol açmaktadır. BÖyle-ce menşeleri bir olan uzvî şekiller yüz milronlarca yıl devam eden bir gelişme seyrinin mahsulleridirler. Bugünkü uzviyet şekillerini biz ancak tarihi göz önünde tutmak suretile anlıyabiliriz.
Darwin tekâmül seyrinin »e heplerini, muharrik kuvvetlerini de meydana koydu, ve canlı tabiatın gelişmesinde esas olan iç tezatlara vardı. İrsi değişme seyrinde doğa» yeni şekillerle eski şekiller arasında ve nevilerie onları çevreleyen uzvî muhit arasındaki tezatlar varlık uğrunda mücadele şeklini alıyor. Bu tezatlar ancak muayyen bayat şartlarına uyguıı olan değişme sayesinde muhite hâkim olmak imkânım elde eden uzviyetin tabii istifaya uğra-maziyle çözülüyor ; eski nevilerden yeni neviler doğuyor. Muhtelif hayat şartlarına uyan yeni neviler ban hususiyetler ve alâmet lerle bi( birlerinden ayrılıyor, akrabalıklarını muhafaza etmekle beraber birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Uzviyetlerin tabiî manzumesi bu tarihî akrabalığın muhtelif derece terini aksettirir..
Bu suretle Daru’inîsm uzvî tekâmülün esas lak t ölünü meydana koymak uzviyet nevîlertnin çeşit ve hayat şartlarına uygun olmala rının sebeplerini izah etmektedir.
Dsruı.o canlı tabiatın fasılasız b.r seyri, Pasıtteu oıürek
kebe doğru daimî bir gelişme halinde olduğunu gösteren nazariye-»iıe cnetafızike, idealizme, ve dine ÖİdÜıUCÜ bir darbe vurdu. Bu darbeden ayni zaroanda insanın kâîr.atııı merkezi olduğu ve dün yanın ancak insan için yaratıldığı yolundaki ( antroposa o tr i k ) dinî telâkki de hissesini almıştı. Çûn kü bizzat insanlu da mılyonlaıca yıl »Üren bir gelişmenin mahsulü olduğu isbat ediliyordu.
Dawm canlı tabiata maddenin hareketi kanunların» göre gelişen, esası maddî olan bir varlık gibi bakar. Bugün bir çok anti darwı-nıst ler de gelişmeyi kabul ediyor-
lar ; fakat hepsi de uzviyetin tekâmülüne, hamlesini tezahürlerin iç tezatlarından alan maddi bir seyir olarak değil, bir “ruhu külli „ tarafından idare edilen esrarengiz bir seyir olarak bakarlar. Bu telâkkiler tekâmül seyrini ilmi ve akla yakın bir surette izah etmekten uzaktırlar.
Darwin meseleye maddeci bir cepheden yanaşmaktadır. Canlı varlıkları tekâmülünde irsi değişme, varlık uğrunda mücadele, tabiî istifa ve ilb. gibi amiller maddî amillerdir.
D ar w in uzviyette olgunluk meselesini de tam bir maddeci gibi çözdü ; idealist teleolojiyi temellerinden çökertti. Uzviyetlerdeki uygunluk, düzen ve hayat şartlarına uyma meselesi çok eıkidenberî filozofları meşgul edegelmiştir.Buna Kant, Cuviell gibi büyük kafalar bile cevap butamamışlar,te-leoiojık bir izah yoluna sapmışlardı. Dar.vin meseleye bir maddeci gibi yanaştı ; uygunluk deyince Önceden kurulmuş mutlak bir a benli değil, uzvî varlıkların hayat şartlarına nisbî bir uygunluğunu anladığımızı belirttikten sonra bu uygun hususiyetlerin tabii seyirler sayesinde kanunî olarak doğduklarını, bunların uzviyetle yaşıt olmayıp zamanla değişen, gelişen tarihî hususiyetler olduğunu isbat etti. Bu suretle tabiat ilminin en mühim meselelerinden biri daha kesin olarak çözülmüş oluyordu.
I V
Darwin de, nazariyesinin Özüne, esasına dokunmıyan bazı noksanlar, bilhassa bu nazariyeniu insana ve insan cemiyetine tatbikinde bazı yanlışlar müşahede etmek mümkündür :
1 — Darwin, hayvanların en mürekkebi, en gelişmişi olduğunu isbat ettiği insanın hayvan âlemin den ayrı bir mahlûk olmadığını, diğer hayvanlarla insan arasında bir halka, bir boğ mevcut olduğunu reddedilmez ilmi deliller ie isbat ederek bütün dinî telâkkileri kökten baltaladı ; fakat bu konuda öz biyolojik esastan ayrıiamadığı için insanın doğuşunu tam ve doğ ru olarak çözemedi. Sonradan isbat edildi ki, imanın hayvanlar âleminden ayrılmasında en büyük rolü iş âleti kullanması oynamıştır. iş aleti insanın bedence değişmesine, onu öteki hayvan lordan aynan en keskin hususiyetlerin, ellerinin ve dimağının, değişmesine yol açtı. Bu suretle insanın iç
t ■ m al bir varlık olarak gelişmesinde asıl rolü oynıyan. coğrafî muhit, dış hayat şartları değil, maddî istihsal seyri oldu.
2 — İnsanın doğuşu meselesini sonuna kadar vardiramadığı içindir ki, Darvin, insan cemiyetinin hayvanla- âleminden başka bir şey. yeni bir keyfiyet olduğunu, bu cemiyette biyolojik değil, kendine has sosyal bir kanuniyet hüküm sürdüğünü de aıılıyamaçtı; tabiî ısfi/a nazarîye»:ni insan cemiyetine de teşmil etmek istedi. D«rwin in bu temayülü «sosyal darvınismf dene» bugünkü mürteci cereyana yol açmış bulunuyor. Bu cereyanın taraftarlarına göre kuvvetliler zayıfları, ileri milletler geri milletleri ezmekte, bo-yundmuk altında tutmakta haklıdırlar. Çünkü varlık uğrunda mücadelede muzaffer olmuşlardır. Bu nazariye ancak wsy.il müsavattız-lığı, zayıf milletleri ezmek içi» *.m-peryaiist harpleri »aklı ve .ııeşrsı göstermek isli yenle: in işine »Derir ; ilimle bi, bir ilgisi yoktur. Insau tarihinin muharrik kuvveti biyolojik bir h aynt a ûcadeieıı ve istifa değildir. Beşer Çsrasyetiuiu kendine has değişme l .aı>u;>btrı var ki uzviyet âleminin biyoîojik kanunlarından farklıdır.
3 — Darvvin tablette sıçramayı kabui etmîyetek yanlış bir for mül ileri sürmüş fakat bütuıı araştırmaları onu kendi formülüyle tezada düşürmüştür. Çünkü bu sıç-ramanın en parlak misallerini bizzat ktnlisi vemrçtîr.
S Jyd iğimiz bu noksan!» r Darvin'in dehasını ve tauii 'hinlerde inkılâp yapıtı ııaz&riycsiı i» ıvlııı-cu İncitecek mahiyette değriir Darsviu nazariyisin:» (ioğru:c.ğu hakikati» en büyük kt>toyı>»ıo oıau pintinde teyit zdiln.-şt t İnsan bugün kendi pratik ısaıı- f tinde: değişme tezabu'derme d--j ,marslı. su’nt istifa yoluyla yen- ehil hayvan ve nebat ciosıerı viı u-da getiriyor, ş-jüriıı z-arak fkâ-müie hızmel ediyor. Bu cnuy l)ar-uııı'in lekâmü; naza-iyesiı.nı d*' ğeriui ve kudretini sulatın -s yete»
Tekâmül uizasiyesi. D»rwıpys »*• de kendim zuls.'tk tını; bir zater kazandı. Çünkü o, uzvî alemin düğümlü meselelerini çözerkeıı tekâmül seyrinin kanunluluğucu bü tün açıklığı ile meydvna koydu. Darw:n Öleli altmış dört yıl üıdu. Bu müddet zarfında ilim bir cok yeni ıns.teryeiler biriktirdi, l-.tnın gelişme»' Danvıtıiscn’ı feyıi etmekle kalmadı, onu geliştirdi, derinleştirdi ve tamamladı. Bugün Dır» wınism, sadece Darwin’ıu şahs.yle bağlı olan İlmî faaliyetin verinı.e-rile hudut iandırıimıyor, umu in;/etle uzvî âlemin İlmî tekâmül laza-riyeai diye kabul ediliyor.
Zeliha YAKUPLU.
I I I
FİKİR,SANAT VE TENKİTPE^İSI
Harman Yangını
(Y »tın Halil A^tek u )
ALİL Aytekin kitabına u hikâyeler, adı m vermiş; tik on* ister hikâye kitabı diyin, iater, utun yıllar lüreo bir Aun
lolo gerilinden “ reportage„l ar diyin... Yazar kendili ianat iddian göıetmediğini löylûyor ; ama bu kitapta toplanan yazılardan bazıların da hikâye çeşidinin, bazılarında da “reportn^e„ çeşidinin en güzel örneklen arazına kıtılnııığR değer o kadar çok örnekieı var ki, iman, bel ki ııınıd iddialını âuçümrivea yaıarıa bu diı şüaüşünûu neticen', »ayabileceğimiz üslup ib mu ileri ne teknik inatlarımı esefleniyor Halil AytekLı aslı köylü olan ve bütilu meslek La yatım köy çevrelerinde geçirmiş genç bir ya zardır. Onda, büyük yazarlardaki cevherlerden ikisini . sanatçıya er. gerekli unsunlar! kaçır mıyan bir müşahede kabiliyeti, ve insan zaaf farını en gülünç yerlerinden yakaliyan bir ou zab sezişini buluyoruz. Bunlardan daha az mü bitn ohnıyau, malzemen ölçü iie harcama : ne lüzıımtından fazla israf, ne de bulanıklığa ve zayıflığa götürecek kadar hasistik gösterme den kullanma melekesini, bıı kelime ile sanat yaratmasında kiteknîği ve dili en duru ve ra hat bir ifadeye elverişli şekilde kullanma mr dekesin- kazanmak için, sanat hayatının bu İlk denemelerinden sonra gayretler gösterirse ede biyatımıza çok şeyler kazandırır.
Kitapta 13 hikâye toplanmış . “Harmm yat» gıuı„, “ Sarı ceiep„, “ Kana sulayan toprak,, köy ağalarının, köylüyü kendilerine muhtaç ve esir hale düşürmek için başvurdukları çeşitli entrikaları anlatıyor.
“Toprak hasreti, daba çok bir “reportage, dır. Burada bize, “toprak kanunu, üzerinde tartışıldığı sıralarda, topraksız köylünün bular tışuaaiaı ve kanun takkmdaki düşünceleri nak [edilmektedir.
H?.l;i Ariekin’iı kitabında, anlatışta ya valilik ve kontlarda kısırlık yok. Bunlar el bette b-.r yasar için küçüruseumiyecek meziyet ‘erdi1-. O. baştı işaret ettiğim kusuriar Üzerin de durup san atını olgunlaştırsa, köyü içinden görüp anlıya» ve duyan bir hikayeci romancı olmanın ilk şerefini kazanabilir ; ve böylece Türk loaoanmda yep yem bir çığır açar.
RciGsevelt
2'ncl sayfadan
Roosevelt, şahsiyetinin kudreti, politikacılıktaki mahareti ve halkın uesteğile belki o senelerde başkanlığa gelebilecek başka bir şahsın yapamıyacs-ğını yapmıştı!, ama fertleıin kudretinden çok daha Kg.r basan cemiyet nizamı şadları, onu gitiik-çe artan tavizlerde buJunmıva götürmüş, milletin üçte birine ev, giyecek ve viyecek temin etmek. İktisadî alanda demokrasiyi gelçekieştirnıek gaye sine hiç yakınlaştumaınıştır
Ne olursa olsun. Eıank’.in D. Roosevelt'in ölümü demokrasi davası için bir kayıptır ; onun,bugün havaU-ı olmasını isterdik.
Tercüme
34-36 inci sayıları bîr aradtı yayınlanmış olan (Ter-ciııtıeı dcr^istıiın bu özel sayısı yalnız manzum şiir ter-cıirtıelarine ve bazı ünlü garp ya/arjarınıu şiir lıakkırî-dâki yazılarına ayrılmıştır. Dergide, bunlardan başka türkçede manzum tercümenin Urfnine ait de iki makale va rdtr.
Eski Mısır şiirinden haşlayıp, Y'uııar Latin, Ç:ıı, Japciî, İspanyol, Fars. Inpiliz, Ameıikaıı, Fransız. Al-man ve Rum edebiyatlarına ait e i İlden toz şRi.-dcn yetmiş kadar şiir çevT’inıiştir Bunl.iT arasında Orhan Veli Kanrk'fn ûfu?t tiayy&m’dan -ki nihaî, Fraııçnıs Vıllon-dan Asd'.nîş’artn Rafındı. Theophile Gmlier'den Çin işi, ChaHrs Grns'dan Çırozname: Melih Cevdet Annay ın Laii-istın HugrlıesMm Ben de, Edgaı' Püe’daı» Annııhel Lrr, Sabahattin Eyiiboğhfjmn RnnMcd’dan. Mezaı Taşı, Pilli E;•!a ni dan Kafurunu. J. S ip•■r«ıe'.lr den Ma'.einn-(ik, Jıiiiiaifiiie Apjuinahe’den Msrizibii; Yiişaı Nabi Nayır'id Laın.ırtine' trn Göl; Cahit Sıtkı Tar?.ncıTtîin Ge-rar i de Nurvarden t alitary.ı tercümeleri bîlham başa-rjlıdır Okuytıeu anınıza hır fikir vermek için bunlardan bazılarını Ktibas ediyoruz.
Fakat Akııan ve Rus edebiyatla-incin ; yapılan ter-turnelerin çoğu ne yatık ki zaittir; heîe bıtnîaı arasında S?iâiıat’in Balu nıır. asm t taşıyanlar, asıliarımn değeri hakkında en uzak bir fikir vermek en bile ıııahrumdıır
M A R I Z 1 B I L L
Büyük caddesinde Kolonya’nm
Bir gider bir gelirdi akşam vakti. Herkese cömert, şirin, cana yakın ; Bitince kaldırım gider içerdi Basık meyhanelerde yorgun argın.
Kuru tahtalarda yafmıya razı, Alyanak kumral bir oğlan yüzünden ;
Bir yahudi, sarmısak kokar ağzı, Çin dönüşü Şanghay kerhanesinden Çıkarıp getirmişti kızcağızı.
Çok görmüşlüğüm var böyleferini, Omuzlarına ağır gelir kader ; Kararsız, rüzgârda yaprak misali ; Gözleri kısık lâmbalara benzer ;
Kalbleri işler kapıları gibi
Guillaume Apollinaire: S Eyiiboğla - N. Cumalt (Tercüme, N. 34 - 36)
autliaume Apollinaire 11880-1918;! Aslı Po'onya’hdır. Almanya’da uzun müddet do
iflnazio Silona
taştıktan sonra Paris’te yerreştl. Yeni şiir, resim, tiyatro hareketlerine karıştı. Birinci Cihan Harbi’ne katıldı, harbin sonunda Ispanyol nez’eslnden Öldü. Fransa ve Avrupa’ da asrımızın en büyük şairlerinden sayılmaktadır.
Ben de
Ben de Amerikayı överim.
Ben en esmer kardeşiniz.
Misafirler geldiği zaman
Mutlağa dehliyorlar yemekte beni Ama ben buna gülüyorum,
Karnımı doyuruyorum güzelce Büyüyüp kuvvetleniyorum
Yarın
Masanın başına geçip oturacağım Misafirler geldiği zaman Kimse cesaret edip de “Hadi sen mutfakta ye,
Oiyemiyecek.
Bir hoş görüverecekler yanlarında benî Utanacaklar da...
Ben de Amerika’yım.
Langston Hughes: Melih Cevdet Andag (Tercüme, No. 34 - 361
LANGSTON HUGHCS : Ze.ıci Itîi * .leriMo şairi. '.ıı. HL. eseri 1926 da y»y.riaı»m»ft:
Karartma
Kapılar tutulmuş neylersin Neylersin içerde kalmışız Yollar kesilmiş Şehir yenilmiş neylersin Açlıktır başlamış Elde silâh kalmamış neylersin Neylersin karanlık da bastırmış Sevişmezsin da neylersin.
Paul Eluard: Sabahattin Eyüboğtu (Tercüme, No. 34 ■ 36)
»'•AUL ELUARD (1ö'.>5i ■J’ran.ıv ş-.ıir». B.urc’ ı> han harbinden sonra (ti-ıda:-. d?ı«a scura :.ur realiste) ha ekete i. .-».t: id i Surru-fhiflied'») Ltlli-havı nazadyecilet indendir ? ranrcıii?! işfj .»ndç (Mıikave'.ıet karekfitı’ni d»** ek! oh.
Biraz da gülelim
Dil çorbası
Harp b teh bir yıl o’dıı, anıı umulan jv.’z.ak hüU. geimed . pahalılığı Kendini r ı çok yiy^tek
içecekle duyu cincimi Herkes. rııirnîam cıdugıı kada-licuz geçinmek denlinde, hcuı uca/ iıeıtı de heslvvıfi gıda W.w.uı yolunu aruşi.'T.r,?kta t; a.’i'«r bu işi pek ucuza mr/i ordıi&ıı söylenen bir verrekk ’na•,Mm(?Fİr, yol ur. i bı.Lnuşkır ; dti çı::i'(iı.s iıct'u ı-orze yııotr c.?y» iıcnılü h;i yemedi - işittiğim »iKi - Lı.'.'i rde/İTt : büyük ;u‘î tencere veyj kaz ım ahf, tç.ne hol ?•(■*-
lavca duğrarsınn; buna - mikran kai. - e’i’uo vji, tilr-lop ilâve ettikten sonra sııkırcıVra r«k - >dîjî f der.>*c*; zevke ^öre de*»işmvktrdr ’ - İm ■> ah -m*
de kaynatırsınız. Kivamsnt düşünmeye lûz ı:n -ok. ı.-’i: diğijfiz kadar su îc.ldtnr ıo*. .ti'-ı;*-.ror1 t-l-oor.
im çorbanın pe;f nefis cddu^ur h eıoabı .ık-«y.c; ir/.temc.
tler r.rkadar nekreler, fc-.dj ı iih r hu yr
rneğin kalcrisini ve vıiar. r. k.-’jıiL'ti’ıi İKtii»/. i-ıy/n ( Vnr njiş iseler dr, ûuydus jıuiıiza y?re »d-.ı ç;:ı ” i»t htt beslenip, kemirenler van'.ıış1.
Ekmek ve Şarap
F*?î»t terörü altında ioliyen *Cafone»terin , Cenup Itülyafıı" Pin çorak top* r&ilarâ üstünda ümitnifc bir hayat mücadelesi y^pen ırgatların destanı.
250 kr. — Batı Yayını - P, K. 1ö, Şişli
Basıldığı tarih : 18 Muyıs 1946
Comments (0)