5
W Aflutto* 1950 — CumcrtMİ
SİYASÎ İKTİSADİ, MÜSTAKİL
&B F.
Kütüphane^
Yıl 1 — Sayı 262 — 10 kuruş
OT 75.000 Ura dağıtıyor 75. 75.
(
or or or iyor YEJSTt İSTANBUL 75.000 lira damıtıyor
Beyoğlu • Müellif Caddesi 0 - 8
YTUNİ İSTANBUL BUL
A â
A
Jılkl

A

Fosta Kuttan 1 44T - İstanbul
Dıg politika
Kor* harbi ve atom bombası
Kore için
kararımız
Amerika, bunu şükranla kabul ettiğini bildiriyor
NgL
A bone t Türkiye İçin seneliği 32, altı aylığı 17, üç aylığı 9 Uradır. Hariç memleketler İki oılaUdlr.
Telefon ! 44756 - 44757 Santral
tlânlar ı 8 n« sayfada santimetreni
1 liradır, ti Anlardan hiçbir mesuliyet kabul edilmez.
Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
Mnı
•— tşte» atom bambasmm hiçbir İşe raramadığı, Kore harbinde anlaşıldı! Yahut daı
— Harbin atom bombesi Re knaa-■damıyaoağııiL Kora harbi gösteriyor.
Dediklerini herhalde duymuşsunua-

Waahlngton, 18 (TÎRfl) — Amerika Dışişleri Bakanlığı Türkiyenln Birleşmiş Milletlerin bir üyesi sıfatıyla yapmakta olduğu yardımı büyük bir memnunlukla karşılamıştır.
Diflfleri Bakanlığı sözcüsü McDer-mott, Türkiye Başbakanı Adnan Menderesin Koraya asker göndermek hususundaki kararını açıkladığı zaman: ''Kanaatimizce bizim karanmış gibi diğer hürriyetsever milletlerin bu yolda alacak lan kararlarladır kİ, tecavüzler önlenebilir. Esasen Birleşmiş Milletler idealini samimiyetle benimsemiş olmak da bu esasa inanmış olmak demektir» dediğini hatırlatmıştır.
MoDermott 200 den fazla Amerikan gazetesinin Türldyeyl övmüş olduklarını belirterek: "Bu, Amerikan umumî efkârının teklifi ne dereceye kadar takdir ettiğini gösterir* demiştir.
UçObcü btr eOıan harbinin taâ-seaiı atom bombesiyle geçil e bl-toceti, Kore harMyie şahit olmuştur.
Bv seraba aâhlran hayali bulanları flma İçin de durum şöyle izah ed>-bbttirt
— Joaef 8 talin, Hltlera benzemez. Ftthrsr fevri muhteris ve bir dere-eeye kadar da mistik bir şahsiyetti. Sovyet diktatörü ise soğukkanlıdır. Heaâbldlr ve dalma rasyonel düşünür. S« halde gayesi nedir acaba T
Stalln, dünyayı kendi hesabına istismar edebilecek, "Cihan hâkimi., bir Rusya yaratmak emeLindedlr. Sovyet Rusya, ancak bu gayeye erişince, şimdi mücadele ettiği büyük batı devletlerinin sosyal seviyelerine ve "hayat standardı,,na yükselecektir. (S. Basyada sosyal seviyenin, hâlen AmerLkadan en aşağı bir asır geri oldu ğu malûmdur.) İşte o zaman, «lav komünistlerinin büyük rüyası hakikat olacak ve Moskova, Bos kırbacı altında olsa bile, nihayet birlleşmiş bir hale gelen bütün dünya milletlerinin mukadderatına mutlak surette hâkim, devâsâ bir politbüronnn merkezi olacaktır.
Peki, bu gayeye varabilmek için, Stalin ne yapacak T Her şeyden evvel, Şovyetler Birliğinin kuvvetini muhafazaya ve âzami derecede arttırmaya gayret edecektir.
Sonra da, kendi memleketinde yarattı ğı İhtilâlci cereyanla» İster İstemez bu cereyana tabi olan halk kütleleri Üzerindeki mutlak kontrolü devam ettirmek mecburiyetindedir.
Halbuki, Rusyanın yeni bir cihan harbine girmesiyle, bn Ikl esas şartın her biri tehlikeye girer.
Çünkü, demokrat batı ile komünist doğu arasındaki muhtemel bir harp etrafında kati olarak bilinen tek hakikat» Sovyet hayat merkezlerinin a-tom yağmuruna tutularak yerle bir edileceğidir. Amerikalıların. Kore harbi bakımından çok büyük hatâlara düştükleri muhakkaktır. Fakat buna makabil, müstakbel dünya harbinin atom stratejisi İçin lan plânların İyi olduğu malûm bir hakikattir.
Bunlara karşı size şn bulunacaklardır:
— Fakat Şovyetler Birliği büyüktür, geniştir. Nüfusa kalabalıktır. A-taoa bombasına bile dayanır.
Bana cevaben, hakikatin bu mer-brads olmadığı ileri sürülebilir. Ne kadar geniş ve kalabalık olursa olgun, hiçbir memleket, Rus yanın îk İnsi Cihan Harbinde uğradığı feci tahribat ve zayiata çeyrek asır, hattâ yarım asırda bile ikinci bir defa tahammül edemez. Kaldı kİ, müstakbel harbin fecaati yanında. îkinci Cihan Harbi sokak tir.
Diyecekler
— Amnıa,
Korede muharebe
durumu
Amerikan kuvvetleri
Pohang'ı geri aldılar
hazırladık-da bugün
İtirazlarda
kavgacına benzeyecek-
İdi
Avrupa bertaraf, ‘ bu takdirde, Amerika da atom bombasının tahriplerine uğrayacaktır.
Amerika, atom slllâhı bakımından Mvük bir falklyete malik olmakla beraber, herhangi bir harpte, harap olabilir ve Rusların da. atom bombardımanları İle Amerlkayı hırpaladıklarım kabul edelim. Bu takdirde, harp sonunda, bir defa daha ortada ao galip. ne de mağlûp olacaktır. Harp biter bitmez» her ik| taraf pataya kalacak ve netice, harap ve bitkin bir dünya olacaktır. Halbuki, hesabi bir adam olan Stalln’in istediği hiçbir uman hu değildir.
Şu h^|deT Rusyanın üçüncü bir cihan harbine sürüklenmemesi İçin e-Hnden geleni yapacaktır. Fakat hu arada, düşmanını zayıflatmak İçin elinden geleni yapmaya da gayret e-decek ve şurada, burada mahalli İhtilâflar çıkararak basımlarını askeri ve siyasî bakımdan yıpratacaktır, îşte, hu sebepledir ki, büyük bir soğukkanlılıkla Kore meselesini çıkarmış ve kendisi hu İşe hiçbir suretle fiilen müdahale etmemiştir. Eğer ü-çüneü cihan harbini ateşlemek İstese İdi, mesuliyetlerinin çok daha mühim olduğu Doğu Almanyadan, Yu-goslavyadan veya Irandan İşe başlardı. Böyle bir hâdise karşısında, A-merîkanın "atomik,, aksülâmell çok daha muhtemel olurdu. Bu sebepledir kİ, atom bombasının şimdilik — ve muhtemelen daha bir kaç yıl — üçüncü cihan harbine engel teşkil e-deceğinl rahatça İddia edebiliriz.
Batı âlemi İçin, kendisine verilen bu kısa mehilden, elinden geldiği kadar istifade etmekten başka çara kal. mamaktadır. Çünkü, hu müddetin bir mehilden İbaret olduğu muhakkaktır. Eğer Kore hâdisesi başka taraflarda da tekerrür ederse, atom bombasının, sulhsever demokrasilerin e-llnde kifayetli bir silâh olarak kullanılmaya başlanması çok muhtemel-«ür. Selim SABİT
Kora Cephesi, 18 (A-FJP.) — Günsy Kore kuvvetlerinin bugün mahallî saat 12.30 da Pohang'a girdikleri haber verilmektedir.
Tokyo» 18 A-A. (AJTJP.) — Mas Arthur genel karargâhından saat 3.45 ta neşredilen tebliğin metni aşağıdadır:
Waegwan’ın kuzeybatısında Güney Kore Tümeni tarafından İşgal edilmekte bulunan kesimde dün şiddetli savaşlar cereyan etmiştir.
Tank ve topçunun himayesindeki -komünist kuvvetleri umumiyetle Şlang-Şon’dan güneye giden yol boyunca 900 metre İlerlemişlerdir.
Durum gece sakin geçmiştir. Sabahleyin gelen haberler, bu kesimde düşman tazyikinin gevşediğine İşaret etmektedir.
Bu son kesimde, Nlsong'dan başlayan yol boyunca Birleşmiş Milletler hava kuvvetleri komünistlere ağır kayıplar verdirmelerdir.
Dün saat 8 de yapılan taarruzlar esnasında. 24 üncü Amerikan Piyade Tümeni, kısa mesafeli uçaklar tarar fından desteklenen bu harekâta İştirak etmiştir. Bu bölgede düşman şiddetli bir mukavemet göstermektedir. 24 üncü Tümen bütün gece düşmanın top ve havan topu ateşine maruz kalmışsa da elde ettiği kazançları bırakmamıştır.
Bu köprübaşma karşı bu sabah şafakla beraber yeni bir hücuma geçilmiş ve hafif arazi kazançları kaydedilmiştir. Amerikan Birinci Süvari Tümeni kuvvetleri dün Waegwan*ın kuzeyinde taarruza uğramışlar ve tepeler üzerindeki mevzilerini bırakmışlarsa da daha sonra yaptıkları mukabil taarruzda bu yerleri yeniden ele geçirmişlerdir.
Bu hücum esnasında düşman ağır kayıplara maruz kalmış ve bu kesimde yeni hiçbir hücuma geçmemiştir.
Güney Kore "kapitol” tümeni ilerleyicine devam etmiş ve Klnye’nln güneyinde bir tepeyi ele geçirmiştir.
Bu tümene bağlı diğer birlikler 81-dongnt’den itibaren güneye doğru ilerlemeye devam etmişlerdir.
İLAVEMİZİ
İSTEYİNİZ
R n g U n k II gazetemizle parasız olarak dağıtılan sayfalık İLAVEMİZİ müvezziierden İstemeyi onatmayınız 1
Ayrıca 4 üncü Komünist Tümeni imha edildi. Taegu üstündeki baskı da azaldı
Bakanlar Kurulu
bugün toplanıyor
Başbakan ve Dışişleri Bakanı, dön geç vakitlere kadar Devlet erkûniyle
temaslarda bulundular
Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Prof. Fuat Köprülü dün saat 12 de Vilâyette Fransız Büyükelçisi EkselAns Jean Lescuyer ve saat 13 te İngiltere Büyükelçisi Ekae-lâne Bir Noel Charles’i kabul ederek bir müddet görüşmüşlerdir.
Saat 15,30 da da Menderesle Köprülü Gazeteciler Cemiyetine giderek basın mensuplariyle muhtelif mevzularda sorulan suallere cevap vererek samimî bir hasbıhalde bulunmuşlardır.
Gazetecilerin Bulgar notası hakkında sordukları suallere Köprülü, Hükümetimizin karan bir iki güne kadar belli olacaktır, diyerek cevap
vermiştir.
Buradan ayrılan Başbakan ve Dışişleri Bakanı saat 15 ts hususî bir uçakla Ankaraya hareket etmişlerdir.
Oıımhurhaşlmnı Anknmda
Ankara» 18 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Cumhurbaşkanı, Barbakan ve Dışişleri Bakanı bugün şehrimize gelmişlerdir. Dün de bildirdiğimiz gibi Bakanlar Kurulu yann toplanarak son günlerin olaylarını gözden geçirecektir.
Bugün şehrimize gelen Başbakan ve Dışişleri Bakanı geç vakitlere kadar devlet erkânı İle temaslarda bulunmuşlardır.
Başbakan ve Dışişleri Bakanı An karaya hareketlerinden önce Yeşilköy hava alnnıııda

muharriri
Yazan : Faruk FENİK
CUMHURBA
Artodoştmuı Faruk Fenik, Oumhur-bajjkan^ Oelâl Bay arla beraber Ya-levadan Gölcüğe ve oradan lzmlte kadar yitmiş ve kendiliyle enteresan bkr röportaj yapmı^tnr.
Çeldi Bayat, arkada^muta son Uludağ seyahatinden bahsetmiş, oraya yapılacak finioulaire hakkında izahat uermis, halkın dağ havasından daha iyi istifade edebilmesi için bu hattın büyük faydaları olacağını ildve et^ mistir,
Bayat, bundan başka Devlet iktisadi TesekküUerinin hususi teşebbüslere devri meselesi üzerinde de durmuş ve alınan kararlan anlatmıştır.
Bundan sonra Gölcük Fabrika ve Havuzlara pezilmiş ve oradan tzmite ffidilmiştir.
Bayar, limitte kendi kurduğu Kâğıt Fabrikasında akşam yemeğini yemiş ve Fabrika Müdürü Adnan Ber-kay'dan geniş izahat almıştır.
(Cumhurbaşkanının Seyahatine «4t intibalar bugün 1 üncü sayfamızda-
Her zaman siyaset olmaz ya Bay arla bu sefer Uludagdan, Yalovadan, Adalara İşletilecek motör-lerden, İktisadî devlet tevekküllerinden ve... biraz da siyasetten konuştuk
Yunan Hükümeti
-w* (
fiilen istifa etti
İstifaya ait formaliteler, Papaandreu Atinaya döndükten sonra tamamlanacak milliyetçileri de kaybetmiştir. Bu ra-zlvette» iktidar, artık daha fazla tu-
Atina, 18 A.A. (Afp) — Hükümet tarafından yayınlanan resmî tebliğ, Kabinenin bllkuvve İstifa etmiş bulunduğunu bildirmektedir.
Hükümet sözcüsü basına aşağıdaki tebliği tevdi etmiştir: > ’
"Hükümet Üç Merkez Partisine dayanmakta bulunuyordu. Bunlardan biri Hükümete olan İtimadını gen al-dığmdan. Kabine bllkuvve İstifa etmiş durumdadır. İstifaya ait formaliteler acele avdetleri talep edilen iki lider, Papaandreu ve Çuderos'un Atinaya gelişlerini müteakip tamamlanacaktır.”
Hükümet yeni seçimlere gitmek zorunda
Atina, 19 (Hususi muhabirimiz Marc6 Marceau bildiriyor) — Venlzeloe, Plas-tlras Hükümetiyle İşbirliği yapmaktan Vazgeçtiğini resmen bildirmiştir. Yunanistan yeni bir hükümet buhranı karşısında bulunmaktadır.
Zaten merkez partilerinin koalisyonu çıkmazda idi. İktisadî bakımdan durum fena İdi. Ücretler, fiyatlara a-yak uyduramamış, halkın memnuniyetsizliği her gün biraz daha artmıştır. Plnatlras hükümeti, seçimden önceki valtlerint tutamadığından, solcu mehafilin sukutu hayali büyük olmuştur. Bundan başka, demokrat müşterilerini de tatmin edemeyen hükümet. çok mühim bir yekûna varan
Fuarın açılışında söylenecek nutuk
Ekonomi ve Ticaret Bakanının nııtku, Hükümetin ticaret politikasının bir izahı olacak îzmlr, 18 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — İzmir Fuarının açılma töreninde Ekonomi ve Ticaret Bakanının Irat edeceği nutuk Hükümetin dış ticaret politikasının geniş bir İzahını İhtiva edeceği gibi D.P iktidarının bu vadide memlekette yapacağı yenilikleri de İzah edecektir. Fuarın açılma töreninde Bakandan başka Ingiliz Büyükelçisi, İsveç elçisiyle ticaret ataşesi. Macaristan ve Çekoslovakya elçileri ve ticaret ataşeleri bulunacaktır. Devlet Bakanı Karaosmnnoğlu İle Tarım Bakanı îğriboz, Tekel ve tşletmo-ler Bakanı da Fuarın açık bulunacağı günlerde İzmir* geleceklerdir.
İngiltere pavlyonunun açılma töreninde bulunacak olan Ingiliz Büyükelçisi ve ticaret Bakanı Zühtil Vell-beçe, İngiliz Devlet paviyonuna pazar aabAhı birer mesaj göndereceklerdir. 21 ağustos akşamı İngiliz Büyükelçisi Ticaret Bakanına İngiliz pavlyonunda büyük bir kokteyl parti verecektir. İsveç Devlet pavlyonunun açılma töreni de hususi bir seansta yapılacaktır. İsveçliler İzmir Fuarına iştirak etmekle iki memleket arasındaki ekonomik münasebetlerin İyileştirilmesini istediklerini beyan etmektedirler.
tu namazdı.
Acaba gelecek günlerde nasıl bir hükümet göreceğiz? Her hangi bir hükümetin dayanacağı ekseriyet, mutlaka parlmanter amali erbaba heeap-lariyle taayyün edeceği için, neticenin yeni seçimlere bağlanması çok muhtemeldir.
. ★
SON DAKİKA
Kabineyi Sofoklis Venizelos kuracak
Atina, 18 (YÎR9) — Ki rai Torgl, yeni hükümetin teşkiline Liberal Parti Lideri Sofoklis Venlzeloe’u memur etmiştir.
Memleketimiz ve Atlantik Paktı
Londra Büyükelçimiz, Bevin Ue görüşürken, Ankara v* Atlantik Paktı arasındaki münasebeti belirtti
Londra 18 (Ap) — Büyükelçi Ca. vat Açıkalın, Türkiyenln Atlantik Paktına girmek hususundaki müras caatını görüşmek üzere bugün İngiltere Dışişleri Bakam Bevin’l ziyaret etmiştir. Mülâkat Elçi tarafından ta. lep edilmiştir.
Türkiyenln müracaatı, Atlantik Paktını teşkil eden 12 devletin Dışt İşleri Bakan Vekilleri Konseyinin 23 ağustosta Londrada yapacağı toplara tı sırasında müzakere edilecektir. Bu müzakereler neticesinde Bakan yar» dı m cilan rardıklan karan tavsiye şeklinde gelecek ay New-Yorkta top* (anacak olan Pakt devletleri Dışl^ leri Bakanlan Konseyine sunaca)»» lardır.' ’ • ' • ' ‘ -
Türkiyenln Büyük Britanya ra Fransa ile esasen İttifak andlaşma. lan mevcuttur. Bu andlaşmalar mıu cibince, Türkiyenln taarruza uğrama* sı halinde Büyük Britanya ve Fran* sa kendisine yardımla mükelleftirler.
YUNUS EMRENÎN
NEFESİNDEN l
Sırat kıldan tnoedtr Varıp anra üstüne
Kılıçtan keskincedir Evler yapasım gelir
s-
*0/^0 ** 1
Vprıp ol gölgelikte Biraz yatasım gelir!.
Altında rayya vardır tçl nâr İle pürdür

9
YENİ İSTANBUL
*
19 Afuırtoa İBK®
Sayfa 2
Eyüp Bahrinin tabutu eller üstünde taşınıyor
Eyüp Sabri Akgölün cenazesi dün büyük törenle kaldırıldı
İttihat ve Terakki Fırkasının başlıca simaları arasında bulunan. Cumhuriyetin llftniDdan sonra da muhtelif devrelerde Milletvekilliği yapmı? olan İnkılâp ve hürriyet kahramanı merhum Eyiip Sabri Akgöl'ün cenazesi Vilâyet ve Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanan programa göre cenaze namım Teşvikiye Camiinde kılındıktan sonra askeri merasimle kaldırılarak Hllrriyetlebediye Tepesinde Talât Paşanın kabri yanında hazırlanan hususi makbereslne tevdi edilmiştir. Cenazeyi Cumhurbaşkanı adına Başyaverleri, Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Korgltan, Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökay, yakın dostlan ve büyük bir kalabalık takip etmiştir. Cenazeye başta Cumhurbaşkanının. Vali ve Belediye Reisinin. İstanbul Belediyesinin çelenkleri olmak üzere bir çok çelenkler gönderilmiştir.
4 ¥ * Kaybettiğimiz gösterişsiz bir
kahramanı anarken
1912 yılının ağustosu. Ollmp sırtlan tutuşmuş bir sis içinde. Biraz sonra Uk yıldızlar birer birer uyanacak. Beyaz-Kule Bahçesinin bir köşelinde oturuyoruz: Eyüp Sabri, Ziya Gökalp, Nesimi Sarım ve ben. Balkanlardan gelen haberler iyi değil. Hazırlıklar yapılıyor ve imparatorluğun Avrupa sınırlarında büyük kaynaşmalar var. Silâh kaçakçılığı almış, yürümüştür. Trova tahtadan yapılmış bir atın içine girenlerle zapte-dllmiştl. Bizden ayrılmak isteyen milletler, şimdi, başka türlü bir Trova-atı bulmuşlar. Silâhlar tabutların i-çlnde taşınıyor. Sinirler gergin. Sokaklarda bir tabut akışı. Nedir bu hareketsizlik bizde?
Kavurucu ağustos gününün akşamı biraz aerln. Vardar Irmağının d-telerinden dalgın bir yel geliyor. Dört beş günden beri Selânikteyim. Dolaştığım kasabalarda, köylerde ne gördümse anlatıyorum:
— Sınır boylarında büyük bir telâş var. öldürülenlerin sayısı artıyor. Halk, kendi başına, teşkilât yapacak, ama, silâhsız. Halbuki, Öteki köylere dışarıdan silâh akıyor.
Dinliyorlar. Bir aydan fazla süren yolculuğumun konusu bu kadar dar değildir. Ben, şLmdi, Balkan Savaşı ile İlgili hâtıralara yayılmak istemiyorum. Dinliyorlar. Anlattığım şeylerin arasında karşımdakileri ferahlandıran haberler de var. yüzlerini durgunlaştıran ve gölgeleştiren haberler de. Çok az konuşan Eyüp Sabrinin sabırsızlandığını seziyorum. Bahçenin orkestrası bir vals çalıyor. Li-monatlar, dondurmalar, rakılar, mezeler dağıtılıyor. Kaşık, fincan, kadeh gürültüleri. Ağır zamanlarda insan gönlü sessizliğe ne büyük bir hasret duyar! Bakınıyoruz, bir şey arar gibi oluyoruz. Bize öyle geliyor, belki. Hiç kimse, keyfinin bir damlasını bile bulandırmak istemiyor.
Eyüp Sabri nihayet söze karışıyor:
— Ama yer seçtik. Burada ne dinlenmek mümkün, ne de konuşmak. Nermi’nln anlattığı hocaları birer birer tanırım. Hepsi de müfslttlr onların. Herşeyl yaparlar onlar. Demek ki, şimdi, ne olur ne olmaz, Bulgarlarla işlerini pişiriyorlar.
İzahatıma devam ettim:
— Evet öyle. XX. kasabasında iki hürriyet papazı vardır. Bunlardan biri Moskovada ilâhlyat okumuş, öteki ise Rllo manastırında yetişmiş. Milliyetçi İki papaz. Her Iklat de geniş anlayışlı, geniş görüşlü. Hele Moskovada yetişmiş olan papaz tam bir
Yazan r M. NERMÎ politikacı. En yeni haberler ondan. Bulgarlstandan bir zabit geldi. On binlerce İnsan onu bir kurtarıcı gibi selâmladı ve alayla manastıra götürdüler. Âyin elbisesiyle Bulgar zabitinin koluna giren de gene bu papaz. Halbuki, iki hafta önce bir Türk askeri öldü ve tabur İmamı bektaşidlr diye cenazesine el sürmedi hattâ..
Ziya Gökalp, başka bir dünyadan uyanıyormuş gibi gözlerini Eyüp Sabriye çevirdi:
— Bu imam, kara-kuvvetin tâ kendisi. Bakınız, vazifesi başında Ö-len bir Türk askerini yıkamıyor, gömmüyor. Nerml bejin anlattığı iki Bulgar papazı tam mefkûreci a-damlar. Onlara imrenmeliyiz. Fakat bu kuvvet Bulgar kilisesinin millileşmesinden ileri geliyor. Milletle ümmet arasında bir ahenk kurmak lâzım. Bunu milliyetçi Türk gençliği yapacaktır. Biz, oldukça geç kaldık, İmparatorluğun uyanan milletleri a-rasında biz henüz şuurlu bir yığın haline gelememişizdir.
Düşüncelerini daha İyi derleyebilmek İçin Ziya Gökalp, kendi dünyasına daldı. Eyüp Sabri, başını Ziyaya doğru uzatarak:
— Ziya, Ziya, dedi. Ben bu ağır şeylerden anlamam. Pratik düşünmek daha iyidir. Kara-kuvvet dediğin şeyin dinle, imanla hiçbir münasebeti yoktur. O, din adına yalnız yaygara yapar. Ondan sonra da parsa toplar. Medreseye sokulur, vakıflara dadanır. Yağmalar hazırlar, düşman sandıklarını gene dini ileri sürerek, elini kanatmadan, ortadan kaldırmaya çalışır. Sana da kâfir diyorlar, Talât’a da, bana da. Hayatta, ben askerim, bir mücadele hikmeti vardır. Kalan kalır, ölen de ölür. Kara-kuvveti boğmak lâzımsa boğalım, ölümü göze almadaydık, hürriyet İlân edilebilir miydi? Yapılacak şey gene odur. Felsefenin ne İşi var burada. Kara-kuv-vetl kim tutuyor biliyoruz: Halifelik. Kaldıralım bunu, olsun, bitsin. Vatan da kurtulsun ondan.
Ziya Gökalp, kahkahaya yaklaşan bir gülüşle baktı. Bahtiyardı. 1908 ihtilâlinin büyük kahramanlarından biri, Eyüp Sabri, hayatın mantığı İle konuşuyordu, şimdi. Doğru bir görüş, fakat normal zamanlar İçin doğru. O da bunu biliyordu. Rumellyj korumak için toplanan ordu, bir politika oyunu hatırı için dağıtılmış ve askerler evlerine gönderilmişti. Türk sınırlan, onun için, bomboştu. Arnavutların ayaklanması ve Usküp’ü ele geçirmeleri Balkanlıları büyük ümitlere

SPOR
Murat Gülerin kız kardeşi Suadiyeden Adalara yüzdü
Aydın Güler, iki sene sonra Manche’ı iyi bir derece İle geçeceğini söyledi
M&nche Denizini geçmeğe teşebbüs eden fakat muvaffak olamıyon Murat Gülerden sonra kız kardeşi Aydın Güler de bu işe heveslenmiş ve ilk antrenmanlanna başlamıştır. Aydın Güler, dün sabah saat tam so-klzde Suadiyeden denize girmiş ve Kınalıadaya 3 saat 20 dakikada varmaya muvaffak olmuştur. Aydın Güler bu mesafeyi gayet rahat bir şekilde yüzmüş ve ilk defa Suadiyeden Adaya yüzen kız unvanını kazanmış bulunmaktadır.
Henüz 17 yaşında bulunan Aydın Güler Adaya çıktıktan sonra şunlan söylemiştir:
“— Çok rahat yüzdüm, kendimde hiç bir yorgunluk hissetmiyorum, antrenmanlarımı fazlalaştıracağım, öyle zannediyorum ki, iki sene sonra Manch'ı İyi bir derece ile geçebileceğim” demiştir.
Aydın Güler, Suadlyeye dönüşünde sahilde birikmiş olan halk tarafından uzun uzun alkışlanmıştır.
Dünkü atletizm birincilikleri
Dün İnönü Stadyomunda saat 17 de İstanbul Atletizm birincilikleri yapılmış ve şu neticeler alınmıştır:
400 metre eflpelR:
1 — B. Cengiz (F.B.) 67 2
2 — t. Dinççak (G.S.) Ö8
800 metre:
1 _ T. Göker (F.B.) 1:58.7
2 — A. Polta (Y.B.E.E) 2:01.8
3 adtm atlama:
1 — H. Re m an (F.B.) 13.46
2 — G. Frik (E.T.T.) 13.27
Yüksek atlama:
1 — A. Holvafkin (B S.) , 175
2 — A. Kıra! (F.B.) 1.75
10.000 metre:
1 — N. öksitesLİ (G.S.) 84:47.2
2 — S. Yıldız .B.J.K.) 88:25.8
Çekiş atma:
1 _ S. KÖseoğlu (F.B.) 84.55
2 — 1. Enülkmen (F.) 33.32
110 engelli:
1 — E. Adaş (G.S.) 19.9
2 — A. Polat (Y.B.E.E.) 22.
4X100 bayrak:
1 — Fenerbahçe 44.5
2 — Galatasaray 45.8
Birinci kümenin yapılan 8 yarış-
masından sonra puvan durumu şöyle-dlr:
Fenerbahçe 42. Galatasaray 20. Be-yoğluspor 7. Beşiktaş 3, E.T.T. 3 pu-van almışlardır.______________________
düşürmüştü. Böyle bir durumda İhtilâle benzeyen İşlere nasıl girişilebilirdi! Kabineyi zorla devirmek İçin geniş tedbirler alınmıştı. Şehirler, kasabalar, köyler Merkez’den emir bekliyorlardı. Broşürler hazırdı. Fakat bu adım atılmadı, atılamadı. Çünkü. Türk Vatanını bekleyen tehlike büyüktü. Dağılmak değil, birleşmek zamanı gelmişti artık.. Bu karar doğru muydu, yanlış mı, onu Türk tarihi, günün birinde, aydınlatacaktır. Fakat karan verdiren kudret, hiç şüphesiz büyük bir fedakârlık duygusundan gelmişti, vatanın karanlık günlerinde politika yapılmaz.
Etrafında oturduğumuz masanın sessizliği derinleşmişti. Düşünüyorduk. Billnmlyen ve henüz sezilmive-nln, insan gönlünde, nasıl bir’ürperiş olduğunu duyuyorduk belki. Eyüp Sabri seslendi:
— Dediklerimizin hiçbiri yapılamaz artık. Buna çok daha erken başlamalı idik. Bizi bir mucize kurtarabilirse yarınki işimiz elbette tam bir İş olacaktır. Ben fazla bir şey bilmem Ziya. Yann için Ölebillrsek...
Başımızı çevirdik. Talât yanınızda, ayakta duruyor: •
— Gene mi felsefe. Dikkat et Eyüp, bunlar seni de baştan çıkarırlar ha.. Haydi, haydi. Kalkın. Gelin Merkeze. Halil (Menteşe) de orada. Bekliyoruz.
W. A. Y. toplantılarına dün de devam edildi
Delegeler arasında ufak bir anlaşmazlık
Şale Köşkünde toplanmakta olan W.A.Y. Dünya Gençlik Teşkilâtı bir buhranla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu arada fikir teatisinde bulunan delegelerin, Avrupa ve Amerika-yı temsil eden iki rakip bloka ayrıldıkları görülmüştür.
öğrendiğimize göre bu İhtilâfın sebebi doğrudan doğruya malî meselelere dayanmaktadır. Bazı memleketlerin gençlik teşekkülleri W.A.Y. >n yaşayabilmesi İçin, büyük fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Buna mukabil Amerikan gençlik teşkilâtı anlaşılması müşkül sebeplerden dolayı aidatını Ödemekte İhmal göstermiştir.
Dün Avrupa memleketleri delegelerinin, Amerikan delegelerine bu ihmallerini hatırlatmaları çok mânid&r karşılanmıştır. Avrupa delegelerinin, bu Ihtan yaparken W,A.Y. ın okuma, yazma, öğretme ve geri kalmış memleketlere yardım sahasında yapılan hizmetleri hatırlatılırken kArşı taraf lâkaydislnln hâlâ devam ettiği görülüyordu.
Türk delegasyonunun, bu sahada hakem rolünü oynamaya çalıştığını memnuniyetle haber aldık. Türkler bu teşebbüslerinde umumun menfaatini gözeten uzlaştırıcı bir zihniyetle hareket etmektedirler. Yabancı delegeler. Anman, Kıraç, özsan ve Taşçı-oglunun gayretlejjlnl memnuniyetle kar karşılamakta ve bu nazik meselede Türk gençliğinin mühim bir mevki aldığını kabul etmektedir.
Kongrenin umumî heyet toplantıla-n gittikçe artan bir muhalefet, yüzünden, neticesiz cereyan ederken, komisyonlar, sessiz sadasız çalışarak, mühim neticelere varmıştır.
Diğer taraftan W,A.Y. komlsyon-lan dün sabah tekrar toplanmışlardır. İnkişaf Komisyonunda W,a.Y. Fonım adındaki W,a.Y. organının yayınlanmasına karar verilmiştir. W.A.Y. Forum’un aynı zamanda almanca olarak yayınlanması da İstenmiştir. W.a.Y. in gayeleri, geri kalmış memleketler de dahil olmak üzere diğer memleketlerde gençlik hareketleri hakkında yayın yapma olduğundan bu hususta salâhiyet verilmiştir.
Komisyon W.A.Y.’m ve beynelmilel Sosyalist Gençler Birliğinin 1951
Kaleci Erdoğan, bu ayın sonunda Isviçreye gidiyor
Uzun zamandan beri Galatasaray birinci takım kalesini müdafaa etmiş olan kaleci Erdoğan tedavi edilmek üzere Isviçreye gidecektir. Kaleci Erdoğan, pasaport muamelesi biter bitmez bu ayın sonuna doğru uçakla Isviçreye hareket edecektir.
Fikret Adilin radyoda konuşması
Diln Edlnbourg’ta toplanan P. E. N. Kulüpleri 22 nel Milletlerarası kongresi münasebetiyle TÜrkiyede yeni teşekkül eden P. E. N. Kulübü Umumî Kâtibi Fikret Adil, yann 20.10 da İstanbul Radyosunda bir konuşma yapacak ve P.E.N, Kulüplerinin faaliyetinden bahsedecektir.
Mr. Dorr, babası İle birlikte Bursaya gitti
Amerikadan gelen babasını karşılamak üzere şehrimizde bulunan Mar-shall Yardımı Türkiye İcra Komitesi Reisi Mr. Dorr, dün babası İle birlikte Bursaya gitmiştir.
Bursada 3 gün kalacak olan Dorr ailesi, bilâhare tekrar şehrimize dönecek ve Mr. Dorr, Karadenlzde bir tetkik seyahatine çıkacak, limanları ve Erzurum et fabrikasını gezecektir.
Mr. Dorr dün hava meydanında Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ile görüşmüştür.
ocak ayında Avrupada Gençler Konferansı için sarfettlkleri takdirde karşılamış ve W. A. Y. prensipleri hududunda bu konferansa memnuniyetle iştirak edeceğini bildirmiştir.
Ek komisyon, haber alma ve vesika komisyonundan sonra, genç işçilerin kültürlerini temin için gereken sigorta meselesini görüşmüştür. Mr. Keegar (İngiltere) ve Mr. Driscoll (İngiltere) diğer delegeler tarafından da açıklanan ve münakaşa edilen bir teklifte bulunmuştur. Bu teklifte gençlerin, mektepten çıktıktan 18 yaşına kadar İşçi değil,mekteplo iş arasında geçici bir staj devresinde olduk, lan kabul edilmek istenmektedir. Ko-misyon bundan başka bu devredeki gençler İçin üç haftalık ücretli tatil ve kültür sahasında ilerleyebilmeleri için haftada bir gün istirahat istemektedir.
Maddî ve İçtimai vaziyeti ne olursa olsun her talebenin kültürü emniyet altına alınmalıdır. Komisyon talebelere ödünç para verme Adetinin de kaldırılmasını istemiştir.
Üniversite ve yüksek okulları tanıtıyoruz
Liseyi bitiren gençlerin karşılaştıkları müşkülât
Şevket EVLÎYAGİL
Liseyi bitirip de Devlet olgunluk İmtihanlarını veren gençlerin yüzde sekseni hakikaten büyük bir güçlük karşısında kalmaktadırlar. Bunlar sanki geniş bir boşluk İçerisinde İmişler gibi her rastgeldiklerine, “Hangi fakülteye gitsem 7 Acaba ne tahsili yapsam?,, diye sorup dururlar. Mamafih gençlerimizin bu tereddüdünde muhtelif âmillerin tesiri de yok değildir. Ezcümle, orta ve İlse tahsili sırasında çocuklarımızın ekserisi, hakiki kabiliyetlerini tanımaya fırsat bulamazlar. Çünkü bugünkü orta Öğretim programlan, talebelerin daha küçük yaşta ihtisaslaşmasına İmkân vermemektedir. Bugünkü sisteme göre, sınıf imtihanla-nnda muvaffak olmak İçin her dersin aynı seviyede bilinmesi lâzımdır. Bu sebeple genç dimağların büyük bir çoğunluğu, sınıf geçmek endişesiyle, hakikî kabiliyetlerini ve istidatlarını tanımaya İmkân bulamadan lise tahsilini tamamlarlar. Bunlann arasında küçük bir miktar ise ya aile mesleğinin tesiri, ya hocalarının ısran veya kendi şahsiyetini tanıması yüzünden, “Ben mühendis olacağım, doktor olacağım, hâkini olacağım ve olabilirim,, diyerek üniversite kapışma gelir. ı
Bu defe da ya girmek İstediği fakülte veya mektebin kadrosu dolmuştur, ya o sene imtihanla talebe alınacaktır veya diploma derecelerine bakılacaktır. Kadro dolmuşsa yahut çok mahdut miktarda talebe alınacağı için sıra, o mesleğe intisap etmek İsteyen gence gelmemişse, bu istidat senelerden beri için için hazırlandığı halde, bir anda meslek değiştirmek karan karşısında bırakılmış olmaktadır.
İmtihanla talebe almıyorsa, bizim nazari olarak ele aldığımız ve meselâ mühendis olmak isteyen liseli, riyaziye derslerinin çok iyi olmasına rağmen edebiyat veya tarih dersinden ikmale kalmışsa ve yaz boyunca hiç sempati duymadığı bu dersleri hazırlayacağım diye teknik tahsilin icap ettirdiği derslere pek bakamamışsa. bu genç de gene büyük bir tehlike veya şans denemesi karşısında demek-
J
Tevfik Fikretin hâtırası bugün anılacak
Şair Tevfik Fikret’in 85 inci ölüm yıldönümü münasebetiyle bugün İstanbul Muallimler Cemiyeti tarafından bir toplantı yapılacaktır.
Toplantı, Cağaloğlunda Çlftesaray-lar karşısındaki Rüşte m paşa Medresesi Muallimler Birliği toplantı salonunda saat 17 de yapılacaktır. Toplantıya bütün münevverler davet edilmektedir.
Aynca Beşiktaş Halkevi Dil-Tarlh Şubesi tarafından da bugün saat 21.30 da bir Tevfik Fikret Gecesi tertip edilmiştir. Bu toplantıda Fikretin şiirleri okunacak ve Hasta Çocuğu temail edilecektir.
Ev İnşaat! gün geçtikçe artıyor
1950 yılının ilk 6 ayı İçinde Belediye tarafından ev inşaatı için 479, a-partman inşaatı için 426 ve diğer binalar için 111 ruhsat verilmiştir. Geçen yılın İse İlk 6 ayı içinde ev inşaatı için alınan ruhsat adedi 332, a-partmanlar için 322, diğer binalar için 24 tür. Bu duruma göre 1950 yılının İlk 6 ayında 338 adetlik bir artış görülmektedir.
tir. Mamafih Teknik Üniversitenin bu vâdide bazı tedbirler aldığım memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.
Başka bîr vakıa olarak, Üniversiteye İlse bitirme ve olgunluk diplomalarının derecelerine bakılarak talebe alınıyorsa, burada da bazı müşküllerle karşılaşılmaktadır. Beden terbiyesinden, tarih ve edebiyat derslerinden parlak numaralar alabilen birisi, teknik derslerinin pek mükemmel olmamasına rağmen, parlak bir derece tutturduğu için belki de ailesinin tazyiki altında kalarak hiç sempati duymamasına rağmen misalimizdeki gencin yerini alabilecektir.
Bütün bunlann nasıl halledilebileceği meselesi, hakikaten üzerinde uzun uzun düşünmeye ve esaslı, değişmeyecek kararlar alınmaya değerdir.
Biz burada bu münakaşalardan uzak olarak, liseyi bitirdiği halde hayat yolunu tâyinde henüz karar verememiş olan gençlerimize ve bu gençlere sahip ailelere. Üniversitelerimizin muhtelif fakültelerini tanıtmak arzusundayız. Her ne kadar Ü-niversite Rektörlüğü tarafından bu hususlan aydınlatan bir talebe reh-beti neşredilmişse do biz bilhassa taşradaki okuyucularımıza faydalı oluruz gayesiyle hizmetimizi yapmak istiyoruz.
Aşağı yukarı küçük bir seri tutacak bu yazılarımızın ihtiva edeceği mevzular şunlar olacaktır: 1 — Üni-veraite İdaresi. 2 — Üniversiteye girme. 3 — Tıp Fakültesi. 4 — Eczacı Okulu, Diş Hekimliği Okulu. 5 — Hukuk Fakültesi. 6 — Fen Fakültesi. 7 _ Edebiyat Fakültesi. 8 — İkti-sat Fakültesi. 9 — Orman Fakültesi. 10 — Tekıjik üniversite idaresi.
11 — Teknik Üniversiteye giriş
12 — İnşaat ve Mimarlık Fakülteleri.
13 — Makine ve Elektrik Fakülteleri.
14 — Yükşek Ekonomi ve Ticaret Okulu ve Deniz Ticaret Okulu. 15 — Teknik Okul.
Bu yazılar yazılırken her fakülte ve mektebin salâhiyeti! şahsiyetleriyle konuşulacak, onların da fikirleri alınacak, her yüksek tahsil müesse-scsinln hayat sahası ve imkânları tebarüz ettirilecektir.
Şehir köşesi
Milli oyunlar festivali
l^tanhuUJa toplanan "Dünya Gençlik TejkMtı" teıaUır\ fine Mim Takbe Federaj^ıonu tarafından Açıkhava Tiyatro» /tunda tertip edilen milli lar ve ftirfcüter /eafivoZi, heyeti umumiyeti itibariyle muvaffak oldu.
Memleketin on muhtelif bdl» yetine ait oyunları ve bilhatea millrtlerarntı Biarritt Festivalinde blrincUifJİ kazanan dadaşlarla Karayılan^ alkışlamak, de dil yalnız genç misafirlerimize, tetonbullulara da bir follo-lor ziyafeti oldu. Afim Talebe Federasyonunu tebrik ederiz.
Yalnız oyunların takdimi esnasında söylenen manzumeler ton itibariyle mübalâğalı kfl. Hattâ bu, seyircilerin anlayışına olduğu kadar sanatkârların ifade imkânlarına bir nevi tecavüz dr telâkki edilebilir. Zira bu sez, dikkatin oyunlar Üzerine teksif edilmesine mâni oluyordu. Halbuki sanatkârlar a-yunlaTi, hareketleri, figürleri, ses ve sazlan, davul ve surna^ lariyls temsil ettikleri bölgelerin şecaat, mrrdlik ve aşk duygularını muvaffakiyetle naklediyorlardı. Seyircilerin bunları zaptetmek için tercümana ihtiyaçları yoktu. Esasen bu tara oyunlardan hoşlanmay anlar kalkıp gidiyorlardı, fakat evvelki akşam gidenler, temsilden değil, bu cidden canhıraş sesten bizâr olup kaktılar.
İyi niyetlerinden şüphe etmediğimiz müteşebbislerden, sanat tezahürlerini sanat çerçevesi içinde ve yalnız o endişe Us tertip hususunda itina göstermelerini temenni ederiz. Nerede kaldı ki, arzu edilen neticeye bu yoldan daha kolaylıkla varılmış olur.
BİR İSTANBULLU
D.P. nln Büyükadadakl balosu
Demokrat Parti Adalar İlçe İdare Kurulu tarafından bu gece Büyüle ada Anadolu Kulübünde bir balo ter. tip edilmiştir. Şehrimizin tanınmış siyasî simalarının bulunacağı bu lonun fevkalâde sürprizli geçeceği söylenmektedir.
ÖLÜM
Bay Leon S. Kohen.
Bay ve Bayan Salamon Kohen ve kızı Rebby,
Bay ve Bayan Llko Kommerçerou Zevcesi, anneleri, büyük anneleri vt akrabaları olan
Bayan REBEKA KÖFTEN’İn
Doğuşu KOHEN (Benbanaate) vefat ettiğini ve cenaze merasiminin pazar günü 20 ağuBtoş 1950 saat 11 de Büyük Hendek Keneset Izrael Si-nagoğunda İcra olunacağını teessürle bildirilir.
işbu İlân hususî davetiye yerine kaimdir.
Cenaze levazım atı Moskoviç Kalyoncukulluk, 75 - Tel. 41315 ★
Erola Şirketi OrtAklanndan Salamon Kohen’in validesi ve Bay Leon S. Kohen’in zevcesi
Bayan REBEKA KOHEN’tn
Doğuşu Kohen (Benbanaste) vefat ettiğini teessürle bildirir
YENİ İSTANBUL
StTASl tKTÎSADl MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Sahibi i
YENÎ İSTANBUL NEŞRİYAT LtMİTED ŞİRKETİ Müdürü: Kemal BL S ARLICA Bu sayıda yazı işlerini fiilen idare eden t Sacid ÖGET
Neşredümiyen yazılar lada edilmem
Basıldığı yer >
TENİ İSTANBUL MATBAACILIK LIMITED ŞİRKETİ MATBAASI
REŞAD NURİ GÜNTEKİN
Kavak Yelleri
— 78 —
Fakat ben de şimdiye kadar epeyce gezdiğim halde hiç birine tesadüf edememiştim. Yahut belki de kim bilir ne hale gelmiş yeni çehrelerini tanıyamıyordum. Emin Hulûsl beni beklemiş olaydı mesele yoktu. Fakat Hurrem gibi parmak kadar çocuktan ne öğrenebilirdim?
Anadoluda İken büyümüş ve şöhret kazanmış arkadaşları ziyaret etmeyi de plânıma koymuştum.
İstanbul sokaklarının bazan dört bir tarafımdan eel gibi akan ve beni hantal vüeudümle soluk soluk otomobillerin, tramvayların önünden koşturan büyük kalabalık birdenbire, cesaretimi kırmıştı. Büyük arkadaşları alay alay talebeleri yahut muayenehanesinde üstüate bekleşen hastalan arasında yakalıyorsunuz.
— Efendim beni tanıyabilecek misiniz?
— Gözüm îflinyor gibi... Galiba birkaç sene evvel de gelmiştiniz... İyisiniz maşallah...
— Hasta değilim... Sınıf arkadaşınız Sabri... Emin Hulûsl ile dalma beraber gezerdik..
— Emin Hulûsl?.. Ha evet Emin Hulûsl... Tanımaz olur muyum? Fakat aradan bu kadar zaman geçince...
— Evet otuz seneye yakın...
Zaman kelimesinin geçmesi üzerine âdeta »evkltabiî İle bileğindeki yahut duvardaki saate bir göz atarak! •
386
— Görüştüğümüze çok memnun oldum Hay-rt Bey.o
— Hayri değil Sabri..
— Affedersiniz., İsimler karışıyor.. Hele bu kargaşalık içinde yorgun, çok yorgun bir kafa İle... Fakat çehrenizi gayet iyi çıkanyorum.. Eski arkadaşları unutmak mümkün mü? Neydi o Haydarpaşadaki o günler... Ah gençLlk... Ah hayat... (Kapıda görünen hastabakıcıya) İki dakika bekllyemez misiniz? Görüyorsunuz ki konuşuyorum... Nasılsınız bakalım Sabri Bey?.. Anadoluda mıydınız?.. Nasıl İşler oralarda?.. Oh oh memnun oldum... Hadi bakalım, hadi bakalım! Beni pek sevindirdiniz... Yine ararsınız beni değil mİ? Fakat böyle dar zamanda değil... Eski zamanlan uzun uzun konuşuruz... Gidiyor musunuz? Selâmetle,.. Yine beklerim... (Kapıdan çıkacağı zaman arkasından seslenerek) Sabri Bey... Affedersiniz... Sormayı unuttum... Bir emriniz var mıydı bana acaba? Maşallah hepimizden genç ve sağlam görünüyorsunuz... Fakat vücut bu... Bilinmez.. Şayet bir emriniz varsa eski arkadaşız, meslekdaşız.
Endişesini yatıştırarak:
— Teşekkür ederim... Hiç bir ricam yok... Sırf ziyaret...
Bu çeşit eski arkadaşlardan hiç birine gitmedim. Hattâ Hurrem ile yaptığım dolaşmalardan birinde tesadüfen karşıma çıkmış birini birinci defa görüyor gibi yaptım; bir aralık onun kendisinde, uyandığını gördüğüm bir şüpheye karşı bomboş gözlerle uzağa baktım. Fakat bu ziyaretleri yapsaydım netice aşağı yukarı anlattığım gibi olacaktı.
Beni Ali Osman ile bu kadar çabuk kucaklaştıran sebep daha ziyade onun bana gösterdiği yakınlık idi. Çehresinde ve vücudunda büyük bir değişiklik yoktu. Yalnız saçlarını tek kıl kalma-387
yincaya kadar agartmıştı. Fakat hal ve tavrı büsbütün değişmiş, Emin Hulûzt ile bana dalma tepeden bakıyor hissini veren tatlı mi fren-gi’nin yerine benim Müftü glb! kalender ve babacan bir alaturka adam gelmişti. Bununla beraber İnsan büsbütün de değişmez. Elbisesinin ve saçlarının kesiminde, papyon kravatının bağlanışında daha bazı şeylerinde yine bir başkalık vardı. Fakat koridorun karanlığından pencere yanma geçilince elbiselerinin de, kravatının da. iyi boyanmış potinlerinin de yorgun olduğu görünüyor ve elindeki Eskişehir taşından bir kocaman teşbih ona kendini bırakmış bir adam hali veriyorlu. Fakat bu ihmal yalnız eli koltuğunda fukaralarda değil işe kendini fazla vermiş zengin İş adamlarında da görülebilirdi. Nete-kim Ali Osman ile konuşmamız beni daha ziyade bu İkinci İhtimale meylettirdi. Arkadaşım Avrupada çok kalmış, hattâ bir Fransız kıziyle evelndikten sonra orada büsbütün yerleşip kökleşmeyi de düşünmüştü. Fakat karısını kaybedince (Bunun öiünı mü yoksa başka türlü bir ayrılık mı olduğunu açık BÖylemiyordu) memleket hasreti ne onu yine bu topraklara çekmişti. îstanbula dönüşten sonra geçen sekiz on senede yine bir parça karanlıkta kalmaktaydı. FakAt ehemmiyetli olan şu idi ki Ali Osman bu zamanı latanbulun iyi bir yerinde, Avrupada gördüklerine benzer bir hastahane kurmak hayaliyle geçirmiş ve çok şükür iki senedenberi de buna muvaffak olmuştu. Anlattığına göre bu, hantahane olduğu kadar da açık havalı bir yerde bir dinlenme evi idi. Büyük bir aile ocağına benzerdi. Bilhassa Anadolulular, oraya kendi evlerine gelir gibi girip çıkarlardı. Ha«-tahanenin havasına epeyce alışmcaya kadar dinlenip mâneviyetlerlni düzelttikten sonra, hastalıklarının cinsine göre en mühim mütehassısla-888
ra muayene ettirilirler, ameliyat yapılmak lâzım geliyorsa küçükleri hastanenin kendi küçük lâbo-ratuavrında, büyükleri büyük ameliyathanelerde yapılırdı. Böyle Anadolulann ve hattâ İstanbullu hemşerilerln son zamanlarda şikâyet edilen bazı soyguncu hekim simsarlarının eline düşmelerime meydan bırakılmaz, hattâ uzunca tedavilere parası yetişmeyen fakirlere, aza çoğa bakıl-mayarak, paralılara yapılanın aynı yapılırdı.
Arkadaşım haatahanesinl Anadoluya henüz kâfi derecede duyuramamış olmakla beraber neticeden şikâyetçi değildi. Onun şikâyeti yalnız l-şln çokluğundan etrafında kâfi derecede yetişmiş yardımcılar bulamamasındandı.
Anadolu terbiyesi beni böyle çok parlak sözlerle İfade edilen ideallere karşı bir parça kuşkulu yapmıştır. Fakat yine do Ali Osmanı alâka ile dinliyordum. Bu kadar derli toplu düşünememiş bulmakla beraber ben de böyle bir hastahane ha-e
yallnl uzun müddet zihnimde yaşatmıştım.
Ali Oamana, hasta hanesini görmeyi vadet-miştim. Birkaç gün gidemedim. Nihayet kendisi bir gün beni otelimden almağa geldi. Hastahanesi-nl gezdik, kendi anlattığından da daha az hasta-haneye benzer bir hali vardı. Sofalarında ve bahçesinin ağaçlan arasında ara sıra entarili veya pijamalı bir kaç kişinin dolaştığına, beyaz gömlekli bir hizmetçinin elinde bir yemek tepsisi ile koridordan geçtiğine tesadüf edilmese insan kendini Adeta boş bir konakta sanacaktı.
Hele sarmaşıkl! bir ufak duvarla büyük bahçeden aynlmış bir selâmlık dairesi vardı ki şekli ve oymalı saçaklariyle saray güvercinliklerine benzemekteydi. Çapulcu olduğu kadar da şair olduğu anlaşılan paşa, ara sıra memuriyetten döndükçe burada kitaplarla haşhaşa yaşar, bir İki yalcın ahbabı müstesna, çoiuk çocuğunu bile yanma uğratmazmış.
389
Ali Osman bu köşkün alt katındaki kütüphaneyi ameliyat salonu yapmıştı. İkinci katta bir mermer merdivenle çıkılan geniş bir teras üzerinde, denize karşı birbirinden güzel Uç oda vardı.
Ali Osmana kendisinin niçin bu güzel odalardan birinde oturmadığını sordum.
— Benim asıl binadaki odam da fenş değildir. Sonra geceleri hastalanma yakın bulunmak daha İyi oluyor, dedi. Binayı gezerken •-peyce yorulduğumuz İçin arkadaşım bana bu te-rasada bir kahve içirmek istedi. Bütün genişliğiyle tabak gibi önümüzde, ayağımızın altında duran Marmaraya karşı hasır koltuklara oturduk. Her şeyi olduğundan başka gösteren renk-

leri olan sakin bir akşam üstü saati idi. Şairlerin dedikleri gibi karşımızdaki Hayırs\zada âdeta gülümsüyor, batmak üzere olan güneşin ışığı altımızdaki teneke mahallesinin evlerine Adeta, biraz ewel odalardan birinde seyrettiğimiz bir İtalyan balıkçı köyü tablosundaki fırça çalıklarına benzeyen katı yağlı boya parçaları konduruyordu. öyle ki ara sıra bu odalara bazı hatırlı hastalarını ve îstanbulu görmeğe gelen AvrupalI dostlarını misafir ettiğini anlatan Al! Osman benim de burada birkaç hafta, hattâ istediğim kAdar kalmamı teklif ettiği zanıan etrafa baktım; bize biraz evvel kahve getirdikten sonra şimdi merdivenin mermer basamağında oturan beyAz hastahane gömlekli Anadolulu nineye baktım; bahçenin hemen kenarındaki şeddin altından düdüğünü çalarak geçmiş bir trenin bıraktığı duman parçalarına baktım ve “Hayır” diyemedim. Ertesi gün yine bu saate doğru yeni odama yerleşmiş bulunuyordum.
(Devamı var)
390
İt Ağu»to« 1950
YENİ İSTANBUL
Savfa
FIKRA
Beyaz zehir
Bedii FAİK
Eroinle rabıtamızın, kıran kırana bir eüreç tutmaları için, fek bayma demokrasi kûfl gelmedi de, Allahtan tstanbıılnn genç emniyet müdürü yetlytl. Kemal A.vgün görün meşeydi. İki rakIM haia, alaturka güreşin bitmek tükenmek bilmez "peşrev,,! İçinde, nAralar atarken görecektik.
Birkaç sene evvel Beyojlunda yeni yapılmakta olan bir apartmanı merukla seyrettiğim! gören bir dostum, kulacıma eğilerek: "Ooo, demişti. Broln Palas’a mı İmrendin Tn Ve hayretle bakışıma karşı: •‘Bilmiyor musun, diye llftve etmişti, sahibi eroin ticareti yapar.,,
Dostumun “Eroin kaçakçılığı,, yerine '‘Eroin ticareti,, tâbirini kullanmasında, bir »ürçü lisandan çok, acı bir istihza giril olduğunu, sonraları daha İyi anladım. Eroin satıçı, birim memlekette o derece ayanbeyan yapılıyordu kİ, bunu, kaçakçılıktan daha evvel meşru ticaretin hudutlarına yaklaştırmak mümkündü!..
Artık eminim kİ. nüfus sayımında vatandaşa, bildiği lisanlarla beraber, şehirdeki beyan zehir merkezini de »orsalar; yüzde sekseni, Tophane İle Tahtakaleyi Işaretliyeccktir... Vaktiyle çalıştığım gazetelerden birinde, eroine müptelâ bir arkadaşı, Bakırköyüne yatırmak İcap etmişti. Hastahaneye giderken, kendisinden rica ettik: “Nasıl olsa, artık kesiyorsun; bari bildiklerini yaz da, masumları kurtaralım.,,
Gülüşünü hiç unutmuyorum: “Zabıtaya, demişti, Tahtaka-leyi mİ tarif edeyim istiyorsunuz?,, Hakkı vardı. Beyaz zehir ticareti, şehirde gittikçe dallanıp budaklanarak yayılır ve kaçakçı, eroin palaslar dikip, zehir apartmanlar, zıkkım villâları yükseltirken; zalnta elbette uyumuyordu. Ama gene de İstanbul Umanından keıuall azametle ayrılan gemilerimiz, NeW-York Limanında, koyanlarındaki beyaz zehiri çıkarırken yakalanıp, süklüm püklüm oluverivorlardı. Amerikan Ayanından bir zatın, bu hale dayanamayıp, memleketimizi “iki dünya arasında, müthiş bir beyaz zehir merkezi,, şeklinde tarif ettiğini acı İle hatırlamaz mısınız? Atatürkün, îs t aıı bulu överken: “iki büyük cihanın nıültekasında...,, sözünü, beyaz zelılr kaçakçıları, sanki düstur kabul etmişlerdir. Hani biraz mübalâğalı da olsu, diyeceğim kİ, ton enerjik davranış olmasaydı; müptelâları, eroini, Mısır-çarşısında “Havlıcan,, yahut “Sinâmekl,, anır gibi, ellerinde paralan, dükkân dükkân soruşturacak hale gelmek üzereydiler.
Bu itibarla, ben, yeni emniyet müdürünün ilk İş olarak, eroin kaçakçılariyle amansız bir mücadeleye girmesini ve bunu yaparken, Üç beş ayak komisyoncusu ile iktifa etmeyip, elebaşılarına uzanmasını, son senelerin en ferahlatıcı hareketlerinden biri olarak sayıyorum. Ve buna muvazi olarak hükümetin, komünizm dâvası gibi, beyaz zehir mücadelesini de, memleket çapında bir plânın İçine sokması, artık farz olmuştur diyorum. İstanbul emniyet kadrosunu bu mücadelede desteksiz bırakmamak lâaım geldiğini İlâveye bilmem lüzum var mı ?
Hedef, kaçakçıya merkez değiştirtmek değil, yaşamak iro-hftaı vermemek olmalıdır L







d






AA
Soldan

V.


(■■■ a a r '• * • ■
• I

A
I
r •(
1
v*
' 1, .



*






K


i
4




M 1
..J ♦ •
Yunan - Yugoslav münasebetleri
İngiliz Dışl>akanı Yardımcım bu münasebetlerin büyük gelişmeler kaydetmesi İhtimalinden bahsetti
Atina, 18 (AP) — İngiliz Dışişleri Bukan Yardımcısı Ernest Davlea, dün burada müstakbel Yunan - Yugoslav münasebetlerinin çok iyi İnkişaflar kaydetmesinin kuvvetle muhtemel bulunduğu yolunda sarih telmihler yapmıştır.
Kıral ▼« Başbakan Plastlra» ile yapmış olduğu müzakerelerden sonra Davlea, Yunan siyasî çevrelerinin naktai nazarlarının “müsamahakâr ve mantıkî” olduğunu kaydetmiştir.
Bununla beraber Davics, bugün u-çakla gideceği Yugoslavyada da aynı şekilde bir görüş İle karşılaşmayı limit etmekte bulunduğunu derhal İlâve etmiştir.
Birkaç gün evvel. İngiltere Akaryakıt ve Sanayi Kudreti Bakanı Noel-Baker’ln birkaç gün evvel Belgrad’ dan buraya geldiği ve Yunan - Yugoslav yaklaşmasını müzakere ettiği hatırlatılmaktadır.
Davlea, îngrilterenln müdahalede bulunmadığını ve fakat görüş teatisi yaptığına bilhassa belirtmiştir. Noel Baker’ln müsait İntibalarla döndüğü de kaydedilmektedir.
Ankara konkuripikleri
Mukavemet müsabakaları
da dün nihayet buldu
sağa: Ekrem Şsdl Kavur, Albay Seth Gayle, McBrlde ve Tümamiral S anıtı el P. Glnder
General McBride’in demeci
“Türk askerinin yüksek seciye ve cesaretinin hayranıyım,,
Son öç sene zarfında Türk silâhlı kuvvetlerinde büyük terakkiler elde edilmiştir
AMERİKA Asker! Yardım Kurulunda vb bütün askerlik hayatımın en şevkli geçen üç yıllık görevim bu hafta tamamlanıyor. Bu müddetin 28 a-yını Türktyede geçirdim. Görevim bana Türk Hükümet ve askerî erkânı
CUMHURBAŞKANI İLE BİR SEYAHAT
i
A
i
Celâl Sayarın gazetemiz
muharriri ile konuşması
Cumhurbaşkanı île seyahat güzel şey... Muhalefet liderliği zamanında, Bayarla uzun seyahatler yapmıştık. İskemlelerde uyumuş, bin bir meşakkat içinde Anadoluyu gezmiştik. Fakat bu seferki seyahatimiz Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile İdi. Neşesinden. mücadeleclhğinden hiç kaybetmemişti.
Y’alovadan Acar motörüne bindiğinden İtibaren yanında İdik.
— Nasıl biraz dinlenebildiniz mİ? diye sorduğumda...
—Düşünürsem hiç dinlenemedim.
Fakat İnsan tesir altında kalıyor.
Şimdi kendi kendime, oldukça dinlendim diye telkin yapıyorum ve boylere biraz olsun rahatlıyorum...»
Yalova çok güzel... Atatürk burasını hem çalışmak, hem de İstirahat etmek üzere tasarlamış...
Yalovada oturunca hem çalışabiliyor. hem de istirahat edebiliyorum.
Çeşme de güzel. Fakat orası bizim îçln çok dar. Dolmabahçe İse çok geniş.
Yaîovayı bu bakımdan daha elverişli buluyorum.
Bayarla hem konuşuyor hem de Gölcüğe doğru gidiyoruz.
Eserimizde muvaffak olduk. Simdi başka işler yapmak üzere kurduğumuz bu eserleri hususi teşebbüse devretmek istiyoruz. Prensiplerimiz açıktır. Bu prensipler dahilinde İşletmeleri İsteyenlere devredeceğiz.
Cumhurbaşkanı ile bundan sonra siyasî meselelere dair uzun uzun konuştuk. Bulgar notası, Marshall Plânı, Koreye yapılan yardım konuştuğumuz başlıca mevzulardı.
Bayat, siyasî bir beyanat vermekten çekiniyor. Hükümet efkârı umumiyeyl aydınlatacaktır, dedi. Ve sonra bir vatandaş olarak söyleyebilirim kİ, diye şunları İlâve etti:
— Bulgaristandaki Türkler bizim kardeşlerimizdir. Eğer Bulgaristan anlaşma hükümlerine riayet etmez de onları cebren Türklyeye gönderirse, hepsini başrımıza basmak onlara şefkat kucağımızı açmak vazifemizdir.
Gölcüğe gelmiştik. Bir kaç Baatlmlz de Gölcükte, kahraman denizcilerimiz
arasında geçti.
Gölcüğün tesislerin! göğsümüz iftiharla kabararak dolaştık.
Gece îzmitte İdik. Kâğıt Fabrikası kurucusu Bayar’ı tezahüratla kalbine bastı. Akşam yemeğimizi Kâğıt Fabrikasında yedik. Müessese müdürü Adnan Berkay, fabrikanın randımanı ve çalışmaları hakkında izahat verdi.
Bayar. memnun gözüküyordu.
Temelini attığı bu fabrikanın gell-şlşinl görmek onu muhakkak ki sevindirdi.
Gece İstasyona geldik. Ekprese bağlanan hususî vagona binerken halk, büyük tezahürat yapıyordu.
Ne beyaz tren, ne inzibat, hiç bir şey yoktu.
Bir halk çocuğu gibi vagona bindi ve Ankarava doğru yoluna devam etti.
İşte size. Bayarla geçen kısa bir günün bilançosu...
Faruk Fenik
Avrupa Asamblesinde Ürgüplünün konuşması


Sahil harlkulâde güzel...
Dünya cennetinden pafta pafta arazi parçalan İnsanın hem gözünü hem rle ruhunu okşuyor. 11 - mille seyreden Acar motörü Bayan tatmin etmiyor.
Suların üzerinde rüzgâr gibi uçmak İstiyor.
— Süratli motorlar yapılsa v© Yalova ila Adalara Işletilae ne güzel olacak! diyecek oldum:
Gülümsedi.
— Bunu, dedi Ben Dcnizbank’ı kurduğum raman düşünmüştüm 50 - 100 lctşi alacak çok süratli motörler Ada lara ve Yalovaya İşleyecek ve böylelikle bu mıntıkalar daha fazla rağbet görerek İnkişaf edeceklerdi.
Celâl Bayarla bundan sonra Bursa seyahatinden konuştuk.
— Uludağa 10 - 15 senedir gitme- ' iniştim Uludağı çok değişmiş buldum diye söze başladı:
Bir İnsanın İBtlrahati İçin Uludağda çok şeyler yapılmış. Hele bu sefer orada dinlendim. Bir finlculalre yapılması İçin teşebbüse geçilmiş, 400 bin dolara çıkıyormuş. Teşebbüs müspet bir safhada İnkişaf ediyor.
Bu yapıldığı takdirde Uludağa rağbet daha fazla artacak ve daha fazla İnsan dağ havasından istifade edebilecektir.
Bizim memlekette, maalesef vasattan yukarı kazanca sahip olanlar sıhhatlerini kazanabiliyorlar. Halbuki biz. vasattan aşağı kazançlıları sıhhate ka vuşturmak mecburiyetindeyiz.
Bu memlekette bunu temin edebildiğimiz gün, çok şey yaptık diyebiliriz.
Celâl Bayar, bundan sonra Uludağ-da yapılmış bir nanatoryumu da gördüğünü söyllyerek:
— Hususî bir teşebbüs 100 yataklı güzel bir sanatoryum meydana getirmiş. Dağın en İstifadeli ve rüzgârlardan korunan bir yerine İnşa edilmiş olan bu sanaton^umu çok beğendim.
Bizim memlekete bunun gibi bir çok sanatoryumlar lâzımdır.
Cumhurbaşkanı. Bursanın güzelliğinden, Uludağda Russell Dorr’le yaptığı dolaşmalardan bahsettikten sonra sözü Merinos Fabrikasına ve dolayı-siyle Devlet İktisadi Teşekküllerine getirdi.
Arkadaşlardan tazıları Merinos kumaşlarının piyasadaki kumaşlardan çok daha uçuz ve çok daha dayanıklı olduğunu söylediler.
Sayarın gözlerinin
— Bu havadis sizi benziyor, dedim.
— Tatil, dedi. Bu
atan tiziz. Kendi elimizle getirdiğimiz eserin muvaffak olduğunu görürüz de sevinmez miyiz'*
Bayar bundan sonra hususi teşebbüslere İntikal edecek devlet fabrikalarına temasla:
— Biz, dedi. Kurucu ve işlotlclyİz.
Avrupada işsizliği bertaraf etmek için denizaşırı memleketler halkının hayat seviyesini yükseltmek lâzımdır
Strasbourg, 18 A.A. (AFP) — Avrupa Konseyi Ekonomik Komisyonunun dünkü lştimaında Ürgüplü tam çalışma meselesinin müzakerelerinde söz almış ve meslekdaşları arasında büyük bir alâka uyandıran teklifler ileri sürmüştür.
Ürguplü’nün kanaatine göre, Avru-pada işsizliği bertaraf etmenin başlıca çaresi, denizaşırı memleketler halkının bayat seviyelerini yükseltmektir. Bu suretle, Avrupa sanayi merkezlerinin geniş mikyastaki İstihsalini çekecek büyük pazarlar İhdas edilmiş olacaktır,
Ürgüplünün beyanatı bilhassa bu mevzu hakkında bir karar sureti vermiş olan İngiliz delegasyonu tarafından büyük bir sempati İle karşılanmıştır.
Türk heyeti dün akşam Fransız heyeti başkanı Guy Mollet tarafından verilen ziyafette hazır bulunmuştur.
Karaman milletvekilleri seçmenlerinin dertlerini dinliyorlar
Karaman. 18 (A.A.) — Şehrimize gelen mllletveklllerimlzden Ümran Nazif Ylğlter ve Remzi Birand yapılan bir toplantıda seçmenlerinin dileklerini dinlemiş ve umumî vaziyet hakkında aydınlatıcı konuşmalar yapmışlardır. Ayrıca hastahane ve müesseslerde İncelemeler yapan milletvekilleri bu yılkl İstihsal durumunu harman yerlerinde bizzat müşahede etmek ve köylü vatandaşlarla yakın temaslarda bulunmak üzere köylere gitmişlerdir.
bir İş
içi güldü, memnun etmişe
İşlerin temelini
meydana
Fransızca ve İngilizceden Türkçeye, TÜrkçeden de İngilizce vo Eruıısızeaya hatasız ve seviyeli tercüme yapulıllcu ve geceler! çalışabilecek bir erkeğe İhtiyaç % ardır. Taliplerin YENİ ISTANIM L gazetesi Neşriyat Müdürlüğüne müracaat etmeleri rica «dtınıır. Telefon: 44756.
oynıyacnğı
Mısır Kıralı huzurunda
“Nll dansı,, nı tekemmül ettirmek üzere çalışmakta olan Mısırlı Saniye, Faruk'un da bulunduğu Deaııvllle şehrinin Golf Oteline inmiştir
Mısır Kıralı Faruk
Fransada geziyor
Deauvllle, 18 (Ap) — Fransa İçinde Ik! glln süren bir seyahatten sonra Mısır Kıralı Faruk, dün gece Deauvllle'e muvasalat etmiştir.
Kıral Körfez Oteline İnmiştir Ken. dişi otelin kapısında Ağa Han ve Eşi Begüm tarafından karşılanmıştır. Bu »ırada geride durmakta olan Üç Mısırlı genç kız, Kıral ile tanışmak İçin fırsat kollamakta idiler.
Faruk un oteldeki dairesi, hususi surette getirtilmiş olan Gobelin’lerle kaplanmıştır kİ bunların kıymetinin yüz bin dolar olduğu söylenmektedir.
Faruk, burada büyük bir sabırsızlıkla beklenmekteydi. Ziyareti on gün sürecektir.
İle günlük temaslarda bulunmak ve zevkli bir tecrübe edinmek İmkânını sağladı»
Bugün Amerikan Askerî Yardım Kurulunun Türk askerî makamları İle yapmış olduğu müşterek çalışmaların neticelerinden bahsetmek istiyorum. Benim şahsi kanaatime göre Turki-yeye verilmiş vo verilmekte olan modern Amerikan malzemesi ve tatbik edilen eğitim programı gereğince Türk silâhlı kuvvetleri, üç sene ebeline nazaran, farkedebilecek şekilde kuvvetlenmiştir. Bu kuvvetlenme silâh altındaki personelin yüzde 50 Nöbetinde eksiltilınesine rağmen vukua gelmiştir.
Diğer İkinci mühim nokta da modern ve mütekâmil bir ordu eğitim •isteminin kurulmasıdır. Bugün Türk Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerine mensup personel modern orduların gerektirdiği 150 muhtelif konu üzerinde eğitime tâbi tutulmaktadırlar. Bundan başka geniş ölçüde Türk personeli, Almanyadakl Birleşik Devletler Ordu Okullarına ve ihtisas eğitimi görmek üzere Birleşik Devletlere gönderilmişler ve bunlardan bir çoklan Türkiyeye dönerek tatbik edilmekte olan eğitim programına yardım etmek üzere görevlerini almışlardır. Son üç nene zarfında 20,000 den fazla Türk askeri personeli tesbit edilen kurslarda eğitim görmüşlerdir. Bu mezunlar yeni edindikleri bilgiyi kendi esas birliklerindeki diğer personele öğretmek üzere birliklerine dönmüşlerdir.
Türk basınında İntişar eden ve bizim Türklyedekl görevimizi öven yazılardan son derecede mütehassis oldum. Bununla beraber Türk basınında yanlış tefsirden veya edinilen eksik bilgiden dolayı hakikate uymayan yazılar da görülmüştür. Amerikan Askerî Yardım Kurulu gibi geniş ve muhtelif hususları ihtiva eden bir konuda, bazı eksik görüşler olacağını düşünerek yapılan haklı tenkldlerl memnuniyetle karşılarım. Bununla askerî yardımın hakikî mahiyetini bilmeksizin daha fazla malzeme verilmesini Istiyen yazıları kasdediyorum. Eğer bu yazılar, Türk askeri şeflerinden daha esaslı malûmat temin etmiş olsalardı, Türk efkârı umumlyeslni. Türk silâhlı kuvvetleri hakkında daha iyi bir şekilde tenvir edebilirlerdi. Halbuki bu yazarlar, Türk milletine, Türk halkına ve Türk - Amerikan dostluğuna karşı olan vazifelerini aksatıyorlar.
Müsaadenizle Amerikan Yardım Kurulunun Türklyedekl şimdiye kadar ve hâlen takip etmekte olduğu çalışma sistemini kısaca anlatacağım. Bizim buradaki görevimiz, Türk silâhlı kuvvetleri personelini Amerikan Askerî Yardım Programı gereğince verilmiş olan geniş ölçüdeki malzemenin kullanılmasına alıştırmaktır.
• •
Bugün, Türk silâhlı kuvvetlerinin ve Amerikan Yardım Kurulunun karşılaştığı en büyük problem malzeme değildir.
Malzeme, eğitim görmüş, kullanacak personel bulunmadığı takdirde hiç. bir kıymet ifade etmemektedir. Ankara ile İstanbul arasında sıralanacak olan bir dizi tank, bunları savaşta kullanacak. tamir edecek ve günlük bakımlarını Bağlıyacak tank şöförü ve makinistleri bulunmadığı takdirde lüzumsuzdur.
Bu bakımdan, Türk silâhlı kuvvetlerinin, bugün karşılaşmakta olduğu büyük meselenin daha fazla ve devamlı eğitim sağlamak İhtiyacı olduğunu kuvvetle belirtmek isterim.
Açılmış olan muhtelif okullarda, yüzlerce personele, bu binlerce radyo, motorlü araç ve diğer çeşitli teknik malzemenin bakımı v® kullanılması hususları öğretilmektedir.
Ağır topçu, tank, hava ve denizaltı personelinin yetiştirilmesine büyük önem verilmektedir, fakat, bu vasıflar da başlıbnşına modern bir askeri kuvveti meydana getirmeğe yetmez. Askeri mekanizmanın tesirli şekilde çalışabilmesi için bunlardan maada, diğer ihtisas şubelerinin de malzeme İle birleştirilmesi gerekir.
Bu sebeplerden Türk silâhlı kuvvetlerinin karşılaşmakta olduğu en mil-hlm problemin eğitim olduğunu tekrarlarım.
Sözlerime nihayet vermeden ıvvıl, Türklyedekl Amerikan Asker! Yardım Kurulu nezdindekt görevimi büyük bir zevkle yaptığımı tekrar etmek İst erim.-Türk milletinin bir gaye uğrunda toplanmasının, azminin, asaletinin ve Türk askerlerinin yüksek aeclys ve cesaretlerinin hayranıyım. Askeri kuvvetlerinizi yakından müşahede ettim. Tıirk askerini tatbikatlarda ve diğer fırsatlarda gördüm ve İşte bütün bunlardan dolayı karşı hürmet
Türklyonln gösterdikleri herhangi bir
alâka il© takip edeceğim.
kendilerine duymaktayım.
ve Türk kuvvetlerinin inkişafı bulunduğum yerde dalma, derin bir
Atlantik hâzinesi
Fransız Hükümeti, Batı dünyacının silâhlanmasını İdare edecek böyle bir teşkilât kurulmasını İstedi
Paris, 18 (AP) — Fransa, dön akşam, Batı dünyasının, silâhlanma, İşlerini idare etmek için bir “Atlantik Hâzinesi” vücuda getirmelerini rea-men teklif etmiştir.
Teklif, dün, Dışişleri Bakanlığı tarafından Amerikan Sefiri Davld K. Bruce e verllmle olan bir muhtıra ile yapılmıştır.
Aynı teklif gelecek hafta Londrada toplanacak olan Atlantik Paktı Dışişleri Bakan Vekillerine de tekrarlanacaktır.
Muhtıranın muhtevam hakkında ne Fransız ne de Amerikan çevreleri hiç bir açıklamada bulunmamışlardır.
Anlaşıldığına göre, Fransa, Atlantik Paktına dahil olan 12 devletin teşkil edecekleri bir büro ile, müdafaa meselesine bağlı malî, askerî ve siyasî hususların hallini İstemektedirler.
Alman subayları
Ancak, şerefleri alenen İade edildikten sonra Avrupa müdafaasına İştirak edecekler
Hamburg, 18 A.A. (Reuter) — Alman ordusuna mensup eski subayların bugün verdikleri beyanata göre, ancak şerefleri alenen iade edildikten sonra bunlar Batı Avrupanın müdafaasına iştiraki nazarı itibara alabileceklerdir.
Subaylar, beş seneden beri Alman subay ve erlerinin iftiralara ve ayrı bir muameleye maruz kaldıklarını söylemişlerdir.
Türk Hava Kurumu muamelâtına elkondu
Ankara, 18 (Hususî muhabirimiz bildiriyor» — Türk Hava Kurumunun bütün muamelâtına Hükümet tarafından elkonulnıuştur. Bu kuruma yeni bir şekil verilmesi kararlaştırılmıştır. Diğer taraftan 2500 kilometrelik bir memleket turunu küçücük mektep u-çaklariyle başaran Türk Kuşu uçucuları bu sabah saat 6.5 da Erzurumdan hareketle Erzincan, Sivas. Mcrzlfon-dan benzin alarak yağmur ve fırtınaya rağmen akşam 5 te Ankaraya varmak suretiyle tçlşlerl Bakanlığının derhal geri dönülmesi hakkındaki emrini yerine getirmişlerdir. Bu hâdisede uçucuların hiç bir rnrn’u taksiri olmadığı sabit olmuşsa da kendileri hem manevî hem d© hakiki bir yorgunluk içinde Ankaraya varmışlardır.
Bafra gençliği, komünizmi tel’in maksadiyle dün bir miting yaptı
Bafra, 18 (Husus! muhabirimiz bildiriyor) — Bugiln gençliğin tertiplediği komünizmi tel in mitinginde 2 bin klçilik kalabalıkta heyecanlı konuşmalar oldu. Vali HAşlm îşean da befl daire müdürlyla birlikte ilk defa İlçemize geldi, doğruca Kaymakamlığa çıkarak ziyaretleri kabul etti. Bilâhare gençlerin mitinginde bulundu.
Ueuç evliler l.tlkseınhurg katmlrullııdrn çıkarlarken
Lüksemburg Prensesi bir yüzbaşı ile evlendi
Lüksemburg, 18 (AP) — Yirmi yaşında, sarışın v© mavi gözlü Lüksemburg Prensesi Alix, dün Belçika hava kuvvetlerinde hizmet eden Yüzbaşı Prens Antoine do Llgne ile evlenmiştir.
Dünkü müsabakalarda bir arazi filânlasının geçilişi
Ankara, 18 (A A.) — Bugün saat 8 de Yedek Subay Okulu arkasındaki sırtlarda başlayan şampiyona mukavemet müsabakaları öğleye kadar kalabalık bir seyirci kitlesi huzurunda yapılmış ve muvaffakiyetle sona ermiştir. İki günlük şampiyona müsabakalarının yapılan tasnifine göre:
Yüzbaşı Selim Çakır, Bozkurt’a (7) mükâfat puvanı ile birinciliği.
Yüzbaşı Ziya AkşlE, Akın'la (0) cefa puvanı ile ikinci,
Üsteğmen Kılıç Omay, Efe île (72)
Mücevher hırsızlığı İle alâkalı olarak tevkif edilen Bayan Schlaparelli
ceza puvanı ile üçüncülüğü.
Üsteğmen Fethi Gürcan, Ceylânla (79) ceza puvanı ile dördüncülüğü muhafaza etmektedirler.
Dün de belirttiğimiz gibi yannkl son parkur mâni atlama neticelerine göre müsabıkların durumları değişebilirse de Yüzbaşı Selim Çakır ve Ziya Akşit müstabıklar arasında ileride bulunmaktadır.
Yarın Hipodromda şampiyona parkurundan başka uluslararası hazırlanma ırrupunun iki çetin parkuru daha vardır.
Şampiyona parkurunda en yüksek puvan alan kıta ekibine Kara Kuvvet-leri Komutanlığınca çok kıymetli bir şilt verileceği gibi ferdî şampiyona da derece alanlara mükâfatlan da ▼»-rilecektlr.
Uluslararası hazırlanma şrrupunua yapacağı İki müsabakadan orta parkur birincisine (YENt İSTANBUL) gazetesi tarafından bir kupa ▼erila-cektir.
Mani atlama müsabakalanna yana saat 16,00 da Hipodromda başlanacaktır. Müsabakalara giriş serbesttir. Bütün sporsever yurttaşlar ücretsiz olarak müsabakaları görebileceklerdir. U-lus ve Kızılay'dan şehir otobüsleri saat 14 den itibaren servi» yapacaklardır. _____________________
içişlerinde yeni tâyinler
İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığına Osman Şahinbaş, Tetkik Kurulu Başkanlığına Sebati Ataman va Ankara Valiliğine de Necati îlter tâyin edildiler
Schiaparelli’nin basına demeci
“Çalınmış olan mücevherleri benim saklamış olmamı iddia etmek, sadece gülünçtür"
Golfe Juan, 18 A.A. (AFP) — Bayan Schiaparelll, beraberinde avukatı bulunduğu halde dün öğleden sonra basın mensuplarını kabul ederek aşağıdaki beyanatta bulunmuştur:
' Sîzleri görmek istememe başlıca sebep istenildiği gibi büyültülen ve tesir edilen bu meseleyi biraz olsun aydınlatmaktır.
Nazarı itibara alınması gereken iki mesele vardır. Birincisi bildirilmiyen dolar meselesi: Bu sadece bir gümrük meselesinden ibarettir ve zaten sonunda bir anlaşmaya varılmıştır. Dolar mübadelesi yolunda bizi teşvik eden Fransız Hükümeti olmuştur. Bu sabadaki faaliyetim sayesinde Fran-saya bir hayli döviz girmiştir.
Bu hnreketim resmi makamlar tarafından daima takdirle karşılanmıştır.
İkinci meseleye, kaybolan iki ufak mücevherin çantamda bulunmasına gelince:
Bazı gazetelerin İddia ettiklerine bakılırsa çalınmış olan bu mücevherleri ben saklamış olacağım, fakat bu çok gülünç bir iddiadır. Belki de bu ufak sadece birkaç bin frank kıymetinde olan mücevherleri bulduğumu polise bildlrmemeklo hatâ ettim.
Şahsıma yapılan bu İthamlar yüzünden çok üzülüyorum. halbuki ben F ran sanın en meşhur terzihanelerinden birini tesis etmek İçin uzun senelerden beri çalışmaktayım.
Hattâ nıeslekdaşlarınızdan biri benim bu hırsızlık işinin başında olduğumu dahi iddia etti.
Avukatıma İftira dâvası açmasını söylemiş bulunmaktayım. Bu sebeple yapılan araştırma da verdiğim ifadeyi teyid etmektedir.
Tamamıyla serbestim ve nezaret altında bulundurulmam için de hiçbir sebep yoktur.„
Ankara. 18 (A.A.) — İçişleri Bakan-lığı Müsteşarlığına Giresun Valisi O»-man Şahinbaş’ın, İçişleri Bakanlığı Tetkik Kurulu Başkanlığına aynı bakanlık eski Nüfus İşleri Genel Müdürü Sebati Ataman’m, açık bulunan Ankara Valiliğine Kurmay Albaylıktan istifa suretiyle ayrılmış olan Necati îlter’in, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne İhracatçılar Birliği Genel Kâtibi Mümtaz Rek’în tayinleri yüksek tasdika İktiran etmiş ve kararnameler bugünkü resmi gaze-do neşrolunmuştur.
Kızıltepede komünist olduğu zannedilen bir kadın yakalandı
Kızıltepe, 18 (Hususî muhabirimi! bildiriyor) — Dün, ilçemizin Şenyurt bucağında vukubulan ihbAr neticesin, de, sol temayUUÜ olduğundan şüpha edilen bir kadın yakalanarak ilçemi, ze gönderilmiştir.
İlçemize bağlı Glrbeşik Köyünden olduğu söylenen bu kadının parmağında, üzerinde orak çekiç resmi bulunan bir yüzük yakalanmıştır.
Tahkikata başlanmıştır. Kadın, bu yüzüğü bulmuş olduğunu ve üzerindeki orak-çeklç resminin neye alâmet olduğunu bilmediğini iddia etmektedir.
Tahkkiat netlceleninceye kadar kadın tevkif edilmiştir.
Aydında muhtar seçimi esnasında bir yaralama hâdisesi
Aydın 18 ( Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Pazar günü yapılan muhtar seçimlerinde Çinede seçim sandığı başında Ahmet Karakösenln «a-bcp olduğu oy kullanmaktan doğan kavgada Salih Sarı. Ahmedi başından yaralamıştır. Buna mukabil Ahmet Karaköse, silâhla Sahhin ölümüne sebep olduğu gibi iki kişiyi do ağır •lirette yaralamıştır. Hâdise yüzünden Kuruköy seçimleri yapılamamıştır.
Mamak Mask
9
Fabrikası yandı
Ankara, 18 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Bugün sabahın erken saatlerinde Mamakta bulunan Gaz Maske Fabrikasının malzeme depo-«unda yangın çıkmıştır. Yangın bir kaç «aat sürmüş ve itfaiyenin yardımı ile şöndürtHmüştür.
İşportada dün iki defa zelzele oldu
İsparta, 18 (A.A) — Şehrimizde bugün sabaha karşı saat 4 55 te kuzeyden gelen şinddetli ve 9,30 da da yine kuzeyden gelen oldukça hafif ve İkişer saniye süren İki deprem olmuştur. Hasar ve zarar yoktur.
Bafrada seçim neticeleri
Bafra, 18 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Köy muhtar seçimlerinin 43 ünde Halk, otuz birinde Demokrat Parti kazanmıştır.
---= -------- A
TAHSİL KUPONU
1 aralık 1950 de çekilecek büyük kuramıza İştirak için a-sağıdaki kuponlardan 90 tane getirerek bir kura numaraaı a-İHblleceksİnlz.
Tafsilâtını her pazar gönkü (YENİ İSTANBUL) da arayınız.
) eni Istanlnıruıı
KUPONU
V------------------>
T E N T Tstanbul
İP Apuat™ IBM
Sayfa 4
Jürinin seçtiği 30 hikâyeden biri
Muharrirlerin »oyadı alfabe »ironiyle her gün hlr taneni neşrolunacaktır.
DOST
Yazan t Vüs'af O. BENER
Izmirin bir balıkçı sahili
Yanm kiloluk barbunya çıkaran çalışkan balıkçılar — Köpekbalıklariyle başbaşa — Balıkçıların dertleri — Kore harbi ve mahallede çıkan yangından korunma
Yazan: Adnan Bilgef
Kitaplar arasında
R AHİK A
Yazan i Cevdet Perin
n
— Çok dokundu bana.
— Sahi mİ?
— Ciddi söylüyorum.
— AJay etme, içeriye kulak verdi:
— Uyandı galiba kıı. Bakayım şuna.
“Ne yapar? Bekliyor. Hiç bugünkü kadar.”
Damarlarımda tuhaf bir kıpırtı başladı.
“Ne yapar? DeltHgri bırak. Ya zannettiğim gribi değilse. Fırsatçı sersem. Hadi canım, pek mühim değil. Bu vaziyette haklıdır. Sana ne?”
Çabuk döndü, önümdeki bardağı bana sormadan alıp. içti.
— Uyudu mu çocuk?
— Uyudu, su verdim.
— İyi. çocuklarını düşünüyorsun! — Ben mi? Hiç bile.
— Neden?
— Vız gelir bana çocuklarım.
— Ya!
— AJay etme benimle.
— Gelsene sen biraz yanıma. Yaklaştı.
"Ne demeli? Amma sakin.**
— Bent dinle. Sabırlı ol. Geçer bunlar.
Güldü. Gülünecek söz elbette.
“Çek arabanı haydi. Kalk. Anlamadım mı sanki, budala. Gideceğim a-ma.”
— Bana müsaade. Gideyim artık.
— Gidiyor musun?
*LAf İşte, boşuna gayret” — Gidiyorum.
— Eve mi?
— Nereye olacak?
— Ali'ye ne diyeyim?
— Bekledi, bekledi gitti dersin. Yürüdüm. Peşimden geldj. Kapının
mandalına uzanıyordum, gene güldü. Durdum.
“Ahmak*
— Ben sarhoş değilim Naciye.
— Biliyorum.
— Çekil kapıdan.
Titriyordu. Damarlarımdaki kıpırdı birden artıverdi. îlkin silkindi, sonra elindeki fener, ayağının dibine düştü.
— Hadi çekil simdi. Bu kadar yeter.
Suçlu »uçlu önüne bakıyordu. Bir gey demedi. Çıktım.
Daha onbeş adım atmadan pişman olmaya başladım.
“Keşke ısrar etseydim. Dönsem. Olmaz. Niye? Aliyi beklerim. Herdeyse gelir. Yolda karşılaştım derim.” Döndüm. Kerpiç duvann karanlık köşesine gizlendim.
"Yak şimdi bir sigara. Ne sıcaktı dudakları. Ahmak, şimdiye kadar anlamalıydın.”
Yarım saat geçmiş olmalı. îlerden bir gölge göründü. Belli, adamakıllı sarhoş. Kapıya boş bir çuval gibi yığıldı. Koştum.
Aliyi sürükliye sürükllye İçeri aldık. Sedire uzattık. Söyleniyor. Uza-miş sakalı, İri patlak gözleri, kıvrım kıvrım boynu üzerinde yana yatmış koca kafası iğrenç. Yüzünde derin çizgiler, acayip bir mâna var.
Naciye deminkinin aksine, yalnız kalışımızdan sıkılır gibi:
— Bir kahve pişireyim mİ? Açılırsınız.
“Siniz! Niye, siniz!” JBaşımı salladım.
Sofa karma karışık. Tavandan ö-rümcek ağları sarkıyor. Arada koşuşan farelerin tıkırtıları duyuluyor.
Kahvem geldi. Fincanı uzatırken elinin titrediğini farkettim.
— Gidecek misiniz?
Cevabımı beklemeden İlâve etti: — Yukarıya bir yatak sereyim isterseniz.
— Fena olmaz. Çok yorgunum rl-ra.
“Sedirdeki fecî mahlûkun yanında bu kadın! Canlı ve arzulu, nasıl yatar! Ona, yaşıyablleceğl en güze! bir aşk gecesi verebilirim!”
— Sen nerede yatacaksın?
Bakışları öyle bir bulandı. Sert bir sesle:
— Burada, dedi.
“Lâf, numara yapıyor. Pekâlâ!” Tahta döşemeye serdiği yer yatain-na elbisemle uzandım. Az sonra kapı açıldı.
"Gelecek tabii.”
Kıpırdamadım. Baş ucuma sürahiyi bıraktı.
— Niye geldin?
Ses çıkarmadı. Yavaşça ayağımdan iskarpinlerimi çekti. Lâmbayı kısıp dışarı çıktı.
"Nazlanıyor! Birazdan. Klmblllr ne zevk almıştır. Hayatında hiç böyle 6-püldü mü acaba?,,
Nefesim sıklaşmıya başladı. Ağzım kurudu.
“Saçlarını yavaş yavaş okşarım...” Dakikalar geçtikçe sinirlerim geriliyor.
"Ayıldı mı yoksa AH? İmkânsız. Körkütüktü. Amma garip kadın. Darılttık mı yoksa! Muhakkak uyanıktır. Sabırlı ol oğlum. Aşağıya insem? Ya ayıksa? Aldırma. Bahane kolay.,, Doğruldum. Ceketimi çıkardım. Tahtalar gıcırdıyor. Çarpıntı İçinde merdiven başına gelebildim. Kısık idare lâmbası eşiğe konmuş.
"Görülmüyor ki sedir. Aldırma.” Pek sakınmadan indim.
"Gözlerim bir alışsa. Yok mu ne? Bir şeye çarpmasam bari.”
Elimle yavaşça yokladım. “Kalkmış. Tuhaf şey. Nasıl kalktı tu?”
Ayaklarımın ucuna basa basa yatak odalarına yaklaştım.
"İnliyor, öyleyse Naciye çekti içeri. Tokmağı çevirsem. Uyumuyorsa görür. Görmez, oda karanlıktır, öksürmem?”
öksürdüm. Gene ses yok. "Yürü be. Bu kadar mı alçaldın.”
Dünya Hikâye Müsabakası
Amerikada tertip edilen Dünya Hikâye Müsabakasına en güzel iki Türk hikâyesini seçip göndermek vazifesini üzerine alan gazetemiz, teşkil ettiği büyük jürinin karariyle "Sam Amca,, ve “Merhsımetli Bir Kadın,, hikâyelerini Meçmiş, tercümelerini yaptırmış ve Amerikaya yollamıştır. Müsabakaya gönderilen '22 hikâye içinde jürinin neşredilmek üzere ayırdığı diğer 28 hikâyeyi de sıra İle her gün bu sahıfede okuyucularımıza sunuyoruz.
Bir defa daha ümitsiz, basamakta durup, etrafı dinledim.
“Yatmalı.0
Uyandığımda ortalık yeni ağarmıştı.
Ağzımda çiriş tadı, başımda tortusu dibe çökmüş bir ağırlık, midemde eziklik. Gaz kokusu odayı kaplamış. Sızıncaya kadar geleceğin! ummuştum, yalnız oluşuma şaşar gibi bir halim var.
“Akşam olanlar.”
Garip bir pişmanlık duygusu İçindeyim.
"Rezalet!”
Kapı kapalı. İyi hatırlıyorum, a-çık bırakmıştım halbuki. Anladım. Geldi. Ben sızdıktan sonra her halde.
"Enayi. sızmadaydın İşte.” ••Bırak, bırak kimseye görünmeden gitmeli!
PantAİon buruşmuş. Gömleği atı-vermlşlm. Demek ki epey sarhoştum akşam. Ellerim tozlu gibi.
“Bu de ne?”
Dörde bükülü bir kâğıt parçasıydı. Fotinleri çekince altından çıktı.
“Bunun İçin geldin demek!”
Okudum. Acemice bir yazı. Güç söküyorum.
“Niyazi bey:
“ Beni fena kadınlardan sandınız. “Teessüf ederim. Evet, daha bize ” geldiğiniz günden beri sizi delice “sevdim. Ne yapayım elimde değildi. “Bugün anladım kİ »İz de beni sevl-“ yormuşsunuz. Fakat sonra... Ama “affediyorum. Yalnız bana kavuşma-” nız: şunu İyi bilin kİ, ancak evlen-
* memlz şartlyle olur. Ben, nikâh nl-" tındayken »İzin olmam. Eğer maksadınız benimle evlenmek değllso "kendimi intihar ederim. İnanmazısın, yaparım bak. Çocukları hiç dü-“şünme. Yeter ki »en İste. Kabul e-“ diyorsun değil mİ? Senin vicdanınsan şüphs etmem. Oturduğumuz ev
* benimdir. İstemezsen satarız, öyle "sevinçliyim kL Artık bu cehennem "azabından kurtuluyorum. Akşam a-” sağıya indiğinde uyanıktım. Çok is-” terdim ama. Sana hizmetçi gibi ba-
* karım Niyazi bey. Acele cevabınızı " bekliyorum.”
“Kendimi İntihar ederim!" cümlesini okurken elimde olmadan güldüm.
“Zavallı, basit kadın. Ben seninle nasıl evlenirim?!,,
“Kabahat bende. Temizle bakalım şimdi. Ne mendebur talih be. Birinden kurtul, birine çat. Şu kadınlar kuş beyinli. Hiç düşünmüyor kl.„
Mektubu buruşturup cebime soktum. Endişem artmağa başladı. Tekrar çıkardım. “İnanmazsın, yaparım bak.”
“Yapar mı yapar.”
Tavana baktım.
“Şu salıncak yerlerine İpi takabilir.”
Sallanışı gözümün Önüne geldi. Sırtım ürperdl.
“Hadi canım palavra. Kolay mı o kadar? Aklınca. Bir daha görünmeyi-verlrim, olur biter. Vakit erken. İsabet. Daha kalkmamışlardır. Çekip gitmeli. Ya dediğini yapıverirse? Ba-
na ne? Daha görür görmez »evmiş. Lâf. Tuhaf, mecbur muyum yani? Ben do amma yumuşak kalpliyim.” Kararsızlığıma içerliyorum. Bir sigara yaktım.
"Düşüneyim biraz. Acele etmemeli. Bu sefer do acırım Arkasından. Büyütüyorum İşi. Oyalarım. Birdenbire olmaz dememeli.”
Ferahlar gibi oklum. Belki o da kalkmıştı. Giyinip aşağıya indim.
Mutfaktaydı. Girdiğim! »ezdi. Bir şey arar görünüyor. Sesimi yumuşat-nııya çabaladım:
— Erken kalkmışsın Naciye? Döndü. Rengi uçuk. Heyecanını belli etmemeye çalışıyor.
— Çay mı hazırlıyorsun? Kıpırdamadı. Yavaşça yanıha yaklaştım:
— Sakin ol Naciye, okudum mektubunu.
Elini tuttum, öyle bir güvenerek sıktı.
— Kızdın mı bana?
Çenesini okşadım.
— Ne münasebet. Kızar mıyım sana? Ama oturalım da öyle konuşalım olmaz mı?
Çekingen, suçlu bir tavırla dinliyordu.
— Sen çocuk değilsin Naciye. Söz ne demek bilirsin.
Başını salladı
— Emin ol. ben de »eni severim. Fakat. Bazı mecburiyetler var kİ. İnsan ne kadar istediğini yerine ge-tlrmiye çalışsa olmuyor. Nazil anlatayım.
Arkasını getiremedim, Yardım etti: — Anladım» arada başkası var. Nefes aldım.
— İyi tahmin ettin. Yalnız, söz vermiş olsam gene neyse.
Yüzü değişiverdi.
— Ortada tamiri İmkânsız bir hâdise de var.
Anlamadı.
— Yani onu almıya mecburum. Yoksa.
İnanmadı.
— Anladın değil ml?
— Kim bu kız?
— Tanımazsın. BursalI. Durakladı:
— Çocuk da var mı? Başımı eğdim.
Düşündü. Acır gibi yüzüme baktı. Sonra kırık bir sesle gülerek:
— Eh ne yapalım, dedi. Üzülme. Şaşırdım. Tekrarladı:
— Ne yapalım, sağlık olsun. Ver mektubumu öyleyse.
Uzattım.
— Darılmadın ya,
— Yo. Niye darılacakmışım?
Gözlerinde kati bir ifade vardı. Kuru, acı, koyu bir İfade.
— Bak bir delilik edersen...
Cevap vermedi. Buruşturulmuş kâğıdı ocağa attı.
Dışarıdan Alinin bağırtısı duyuldu:
— Naciye, kahvemi getir.
SON
arasında yolcuların güzel asfalt
yol üzerinde geçemiyecekleri köyüdür. Hemen olan tabii plâjı, ağırlığı
AECENÎN son veya sabahın ilk saatlerinde amatör ve profesyonel balıkçıların birbirlerine rakip olmadan buluştukları bu büyük balıkçı sahili, îzmlrle Urla asfalt bir durmadan bir uğrak kenarında
yarım kiloyu bulan nefis “Kaya” barbunyası, îstanbulun kılıç balığını hiç de arntmıyan trançası, ağırlığı İki kiloyu bulan tamirin meşhur çipura balığı İle balık meraklılarını çeken bu küçük köy lzmlrin en büyük ve cazip balıkçı merkezidir.
Karadenizli balıkçıların hayat verdikleri Kilizman yaz ve kış aylarında İzmir balıkhanesini doyurdukları için, çileli balıkçılar burada kendilerine göre bîr hayat tarzı çizmişlerdir. Geceleri ağlarını açıklara geren balıkçılar bunları toplarken bazı hallerde ağlarının içine küçük boydaki köpek balıklarının da girdiğini görürler. Esasen İzmir körfezinin ağzını kapamış olan büyük köpek balıklan en çok buraya kadar uzandıkları İçin, Kilizman balıkçıları köpek balıklanna karşı amansız bir mücadele açmışlardır.
Yaşlı bir balıkçı, îzblrllîya adı verilen köpek balıklarının, lzmlrin balık neslini her yıl blrAZ daha imha etmekte olduğunu söyllyerek şunları anlattı:
“Bu köpek balıklarının hattâ yanm tondan daha ağır ve cesametli olanları da vardır. Köpek balıklan daha küçük balıklan kendilerine gıda yaptıktan İçin zaman zaman ağlarımıza hücum ederek bunları parçalamakta ve en nefis barbunya ve çipuraları midelerine indirmektedirler. Geçenlerde tertip ettiğimiz büyük bir avda yakalamıya muvaffak olduğumuz bir köpek balığının midesinden yüz kilodan fazla küçük balık çıkmıştı. Bun-lan biz İmha etmezsek onlar bizim maişet vasıtamız olan balıkları İm-
Kilizmanda
bulılifini dönüş
ha edecekler ve bir gün tek kilo balık tutmamıza mâni olacaklardır.”

Kilizman sahilinde «abah kahvesinin tadına doyum olmıyor. Bir taraftan profesyonel balıkçılar, ağ urganlarına sarılıp arka arkaya balık dolu ağlarını sahile çekerelrken öte yandan tutturdukları bir Karadeniz şarkısı neşelerini arttırıyor. Fakat bir türlü sonu gelmlyen bu ağ kümesinin İçinden ne çıkacağını bilmedikleri İçin av sonunun neticesi ya sevinç, yahut hüsran çıkacaktır. Eğer İki saatten beri denizin derinliklerinden çektikleri bu ağların İçinden 200 kg. balık çıkarsa mesele yoktur. Fakat daha az çıkarsa bu 40 balıkçı ailesi bütün bir gecenin yorgunluğunu çıkaracağa ve hakettiklerij nimeti elde edeceğe benzemiyor. Balıkçılar o kadar kanaatkâr insanlardır kİ. denizden gelecek bütün kazanç ve müsl-betlere •'Eyvallah” demesini beceren ve sabrın sonunun selâmette toplana-
cağını söyliyen filozoflardır. Onlar hayatı olduğu gibi kabul etmişlerdir. Hâlâ ayaklarında birer yeni pantolonları yoktur, Hela ayakkabıyı senede en çok dört, beş ay görebiliyorlar. Eğer Fuar sezonu olmasa ve balığı dört liradan Batmanlar birer ayakkabıları bulunmasına Lnıkân verilemez.
Seneler var kİ, kendilerine bir çok vaidlerde bulunulmuştur. Balıkçı kooperatifleri kurulacağı, balık konserve fabrikaları kurulacağı, balık «aydının modernleşmesi İçin kendilerine “Anamutrata” motörüne eş vasıtalar verileceği söylenmiştir. Fakat bunların hiç biri tahakkuk etmemiştir.
İşte denizden çektikleri ağın »onu geldi Benim hesabıma göre bir gecenin kazancı 300 kilodan aşağı olmasa gerektir. Şimdi bunun vergisini peşinen ödeyeceklerdir. Daha bu ameliye gelmeden çaylarını İçmeğe başladılar bile...
Öğrenmek ihtiyacında olduğumuz herşey
Hicrî
Kışı Yazdan Düşünelim!..
COLEMAN
I
MA>MA$İNA
r OIKKAT
eman
OTOMATİK PETROL SOBALARINDAN
mahdut miktarda
YENİ BİR PARTİ GELMİŞTİR I
Toplan Satış Yeri ı
ELEKTRİK KONTUARI
Perakende Satış Yeri: BEYOĞLU: ŞARK PAZARI Sirkeci: KELEŞCĞLU Mimar Vedat cad.

Zilkade
5
1869
I
VAKİT
Güneş öğle ikindi
Akşam Yatsı imsAk
19 5 0 Ağustos
Rumî
Ağu*.
19 6
Cumartesi
VASATİ
e ıı
13.18
17.08
ÎO.13
21.43
4.23
EZANİ
10.07 5.13
9.01 13.00
2.40
8.18
Uçak, tren, vapur
GELECEK OLAN UÇAKLAR
T.05 P. A. A. (Amerikan) New-York, Boeton. G&ııdvr, Londra, Brükseldon. — 7.30 K.L.M. (Holftnda) AmsLcr-dam. Komadan. — 9.45 D.H.Y. (Türk) Burandan. — 9.50 D.H. Y. (Türk) lznılrden. - 15.00 D. H.Y. (Türk) Van, D.Bakır, E-lâzığ, Sivas. Ankaradan -15.15 D.H.Y. (Türk) Urfa. G.Antep, Adana, Konya, Afyondan. — 15.35 D.H.Y. (Türk) İskenderun, Adana, Ankaradan. — 16.00 D.H.Y. (Türk) tzmirden,
- 16.45 D.H.Y. (Türk) İzmir, B&lıkeslrden. — 18.15 D.H.Y. (Türk) Bursadan. — 18.35 D. H. Y. (Türk) Ankaradan. — 20.20 P. A. A. (Amerikan) Hongkong, Bangkok, KalkÜ-ta. Yeni Delhi, Ksraşl, Tahran, Basra, Şam, Beyrut’tan.
— 21.10 P.A.A. (Amerikan) New-York, Boston, Gander, Londra, Brüksolden.
GİDECEK OLAN UÇAKLAR
SİNEM
BAHÇESİ
— Maskoler
1 — Korsan
ı — Aşa-
Aşkı
Golola, Bankalar cad. No. 55 - Tel. 40294
8.15 P.A.A. (Amerikan) Şam, Beyrut, Baaraya. — 8.30 D.H T. (Türk) Buranya. — 8,30
B.E.A. (înglliz) Atina, Roma, Nl», Londraya. — 9.00 K.D.M. (HolAnda) Tahrana) — 9.00 D. rf.T. (Türk) Ankara, Kayseri, Malatya, Elâzığ, Erzuruma.
- 10.15 D.H.Y. (Türk) lzml-re. — 10.30 D.H.Y, (Türk) Ankara, Adana. İskenderun». — 14.45 D.H.Y. (Türk) Ankaraya
— 16.00 D.H.Y. (Türk) İzml-
rs. — 17.00 D.H.Y. (Türk) An-karava. — 17.05 D. H. Y.
(Türk) Bursaya. — 21.35 P.A. A, (Amerikan) Brüksel, Londra, Boston, Nesv-York’a — 22.10 P.A.A. (Amerikan) Şam. Beyrut, Karaşl, Yeni Delhi, KalkÜta, Bangkok, Hong-konga.
BEYOĞLU CİHETİ
ALKAZAR- (42562) 1 — Kafkas Kartalı. 2 — Cennet Perisi. 3 — Havdudun Oğlu.
AR (44394) 1 — Rakibeler.
2 — Olimpiyatlar (türkçe). ATLAS (40835) 1 — Şampiyon Avı. 2 — Aşk ve Kıskançlık. BEŞİKTAŞ Esir Kız. 2
ELHAMRA
2 — Malta Kartalı. 1NCÎ 1 — Bar İnci»!
Lorol Hnrdl. tTEK 1 — Hainler Geçidi. 2 — Vahşi Koşu.
MELEK (44868) 1 — Son Macera, 2 — Yanlış Hüküm.
LALE (13595) 1 — Her Şafakta Ölürüm (Türkçe). 2 — Cehennem Gemisi (Türkçe). SARAT (41656) 1 — Kara
Kartal. 2 — Cinnet (Türkçe). SU ATFA RK (83143) 1 — Saltanatlar Deviren Gözde. 2 — Maskeler Aşaga. 3 — Yedmenin Aşkı.
SÜMER (42851) 1 — Pranga Mahkûmu. 2 — Aptal Âşık. ŞARK: (40380) 1 — Keşif A-layı. 2 — Atlas Ekspresi.
ŞIK: 1 — Tehlikeli Kadın.
2 — Gizil Vazife.
TAKSİM (43191) 1 — Asilzade Silâhşor. 2 — Kara Bahtım.
TAN 1 — İki Açıkgöz Asker Dönüşü. 2 — Kanşan. 3 — Ce-'.alr Dansözü.
ÜNAL (Kışlık) 1 — Tarzan Ormanlar Prensi. 2 — Karımı Öldürdüm,
ÜNAL .(Yazlık) 1 — Şehitler Kalesi. 2 — Bağda Gül.
VENt 1 — Vazife Başında 2 — Gülen Gözler. 3 — L&ssle nln Yavrusu.
YILDIZ- (42847) 1 — Unutulmaz Şarkı (Renkli). 2 — Miras Peşinde.
İSTANBUL CİHETİ
ALEMDAR: (23863) 1 — Kan Kalesi. 2 — Denizler Hâkimi. âYSV 1 — Yeni Güneş. 2 — 3l(im Diyarı.
AZAK- 1 — Lüks Hayat, 2 — Cici Berber.
ÇEMBERLİTAŞ: 1 — Hafiye 99. 2 — Lorel Hardl Silâh
Arkadaşı.
HALK 1 — Barbaros Devrin-
.2 -
GELECEK OLAN VAPURLAR
12.30 14,00 19 00 22.16
Sus, Mudanyadnn. Bursa, Ayvalıktan. Maraln, îmrnrdan. Uludağ, Mudanyadan.
GtnECEK OT.AN
VAPURLAR
R
A
SAYIN DOKTORLARA
i
DIHYDR0STREPT0MYC1N, ABBOTT
GELMİŞTİR
İstanbul Sağlık ve Sosyal Yardım. Müdürlüğünün kontrolü altında tevzi edilmektedir
Uludağ. Muadyava. — İskenderun, lzmire. — Çorum, Knr/ıdenİze. —
9.00
14.00
14.00
17.00 Sus, Mudanyays. — 20.00
Üigen, Bandırmaya.
GELECEK OT.AN TRENLER
7.10 Doğu (Eke.). — 8.30 An-kara (Ekn.). — 9.15 Ankara. — 16.51 Ankaradan (MoLÖrlü Tren).
GİDEC3K OLAN TRENLER
18 10 Ankara Ekspresi. —
20.30 Ankara. — 21.40 Güney. Eks.
Araaın-
1 — Kır-
AL A R
]• Venedik. 2 — Aşk Memnu.
1 — Hudut Boyu.
İSTANBUL (22367) 1 — Kızıl Maske W kısım). 2 — Lekeli Hayat
KISMET (26654) 1 — Dülnger.
2 — Bağdat Perisi. 3 — İki Açıkgöz Haydutlar da.
MARMARA* (23860)
muu Fener. 2 — Singapur İncini .
MİLLİ (22962) 1 — Kan Kaleni. 2 — Denizler Hâkimi.
TURAN (22)27) 1 — Demir Taç. 2 — Virjinya Kaplanı
3 — Dnfcru Yol (Türkçe).
YEN t ( Bakırköy 166-126) 1 -Balalavka. 2 — Ali Baba 40 Haramiler.
KADIKÖY CİHETİ
HÂLE (60112) 1 — Tarzan Kaplan Kadın. 2 — Aşktan da Üstün.
ÖVER A (60871) 1 — Şehzade Sinbat (türkçe). 2 — Port-Salt Canavarı.
SÜREYYA (60862) 1 — Kara Manke (Renkli). 2 — Çifte Hayat*
ANKARA:
ANKARA (32432) 1 — Şehzade Slmbad. 2 — Haflyeler Kıralı. BÜYÜK (15031) 1 — ölünceye Kadar. 2 — Kuzanovanın Aşk Macera lan.
CEBECİ (13846) 1 — Kafka.n Kartalı. 2 — Denizler Arslanı. PARK (11131) 1— Kadın Söverse. 2 — Uyumayan Adam SUS (14071) 1 — Kanlı Prens. 2 — Şehrasatın Doluşu.
SÜMER (11072) 1 — Zehirli Ruhlar. 2 — Hayaletler Gemini.
ULUS (22249) 1 — Aşk ve Para. 2— İki Clngö» Casuslar Peşinde.
YENİ (14040) 1 — Hayat Peşinde. 2 — Aşk Şarkısı.
GAR GAZİNOSUNDA: yan Akrobatları.
İZMİR:
TAYYARE 1 — Şarlok men Wanhlngton‘da. 2 — Kimi Topa.
LAl.E 1 — Alâlmlnoma Adanı. 2 — Kartal. 3 — San An-tonlo Anlam.
TAN 1 — AlMmlnema Adası. 2 — Kartal. 3 — San Antonlo Aslanı.

ltal-
Hol-

İTFAİYE
Ankara 00
İzmir 2222
Beyoğlu 44644 İstanbul 24222
Üsküdar 60945 K. köy 608721
Karşıyaka 1

SIHHİ İMDAT
İstanbul Beyoğlu Anadolu yakası Ankara tsmlr
44998
60536
911
2251
EMİNÖNÜ: Ankara (Eminönü) — Sırrı Bnşdoğan (Küçük-pazar) — Esat (Divanyolu) — SalAhaddln (Çarşıkapı)
BEYOĞLU; Güneş (Merkez)
— Barunnk (Taksim) — Ba-tist Tülbentçi (Taksim) —-Bankalar (Galata) — Necdet Ekrem (Şişli) — Çubukçu (ŞİŞİ!) — Hnhcıoğlu (Hnsköy)
— Yeni Turan (Kasımpaşa) FATİH: İsmail Hakkı (Şehza-dcbaşı) — Ziya Nuri (Aksaray) — Samatya — Nâzım Malkoç (Şehremini) — Ahmet Suat (KaraglîmrÜk) — Havım Berk (Feneri
EVYP; Arif Beşer BEŞİKTAŞ: S.Rccep (Beşiktaş) — Yeni (Ortaköy) — Ar-navutköy — Merkez (Bebek) KADIKÖY: Kadıköy — Kızd-toprak — Erenköy — A.Cafer Çağatay
ÜSKÜDAR: Ahmedlye HKYBELİADA: Heybellada bCyCkadAî Morkr» İZMİR: Yardım (Als&ncak) — Halk (Basmahane) — Birlik (Kemeraltı) — Cumhuriyet (E/jrefpaşa) — Güzclyalı (Yalılar)
ANKARA: Sebat — NÜmune — Bayır
YENİ 1 — Aslanların Pençesinde, 2 — Denizaltı 104. 3 — Waterlo KöprllPü.
MELEK 1 — Altın Şehir. 2— Kalbimi veriyorum.
D
Y
0
L
A
R
ANKARAı
7.28 Açılış ve program. — 7.30 M.S.Ayan. — 7.31 Neşeli müzik (pl.). — 7.46 Haberler. — 8.00 Şarkı ve türküler (pl.). — 8.13 10 dakika htıfif solo (pl.). — 8.26 Günün programı ve hava raporu. — 8.30 Brahms-Mİ Bemol Majör Trio (pl.). — 9.00 Kapanış.
12.2* Açılış ve program. — 12.80 M.S.Ayarı.
— 12.30 Yarım aout Chopln. — 13.00 Haberler.
— 13.15 Klâsik saz eserleri. — 13.30 öğle gazetesi. — 13.45 Şarkılar (Okuvnn Ekrem GÜ-ver», — 11.00 Dvorak-4 Numaralı Sol Majör Senfonisi (pl.). — 14.40 Erna Sack söylüyor (pl.). — 14.55 Spor haberleri. — 15 00 Kayıp mektupları, hava raporu, akşam programı ve kapanış.
16.58 Açılış ve program. — 17.00 Çocuk saati. — 18.00 M S.Ayarı. — 18.00 Dans müzikleri (pl.). — 18.30 Şarkılar (Okuyan; Sabite Tur). — 19.00 M.S.Ayarı ve haberler. — 19.15 Tarihten bir yaprak. — 19 20 Yurttan sesler (hlnre eden: Neriman Altındağ). — 19.45 Radyo gazeteni. — 20.30 Serbest saat. —
20.35 tncezaz (Muhayyer Faslı) Ok uyu ular: Sttlıltc Tur, Müzchlıer GÜ) ( ı. Ekrem Gtyyer. Muzaffer Blrtnn. — 21.15 Uvertürler (pl.).
— 21.33 Operalardan arya ve düetler (pl.).
— 22.15 Şarkılar (Okuyan: Muzaffer llkar.)
— 22 45 M.S. Ayarı ve haberler. — 23.00 Dan» müziği (pl.T. — 23.30 Program ve kapanış.
İSTANBVL:
12.57 Açılış ve programlar. — 13 00 Haber-
16 15 programı. — 17.00; Dans müziği (Okuyan Mustafa
arkadaşlnrmdnn dans müziği — eserleri ve oyun havaları. — 19.00 — 19.15 İstanbul haberleri. — 19,20 (Okuyan: Mefharet Yıldırım). —
ler. —13.15 Dans müziği (pl.). — 13.45 Saz eserleri ve oyun havalan. — 14.00 Radyo Salon Orkestrası Konseri. — 14.30 Serbest onat.
— 14.40 Şarkılar (Okuyan; Vahit Akartuna. Nadir Hilkat Çulha.) — 15.15 Dunu müziği ıpl ). — 15.45 Türküler. — 16.00 Caz mlUlğl tpl.). — 16.30 Klâsik saz oserleri. Haftanın
(pl.). — 17.30 Şarkılar
Çağlar). — 18.10 Kayıp Moklupları. — 18.15 Gençler 18 15 Saz
Haberler. Şarkılar
20.00 Kon«tŞLİRHtetz Orkestranındım akşam müziği (pl.).— 20.30 Bağlamayla oyun havaları, — 20.50 Serbest saat; Şehrimizde yapılacak Beynelmilel Tenis Turnuvası münasebetiyle konuşma. — 21.00 Dinleyici istekleri (Hafif Batı Müziği). — 21.15 Şarkılar
— 22.30 Dans mtlzlğı (pl.). —22.45 Haberler.
— 23 00 Eğlence yerlerinden nakil. — 23.30 Progruınlar ve kapanış,
LONDRA:
7.40 Dinleyici İstekleri (Konser M.) (19.76 m ). — 9.30 Fred Hartlay ve Orkestrası (16.84 m.). — 11.00 Konstrto (16.84 m.). — 13,00 Karışık müzik (19.76 m.). — 15.15 Hassa Askerleri Bandosu d 1.4» m.), — 15.45 Dans müxlğl (pl.j. (11 49 m ). — 16.15 Dinleyici İstekleri (Hafif M.) (16.84 m.). — 17.15 Dans müziği (16 84),
BUNDAN bir yıl önce yayınlandığı zaman Rahika (1) için bir hayli reklâm yapılmıştı. Bir müddet »onra, ainemalarda yapılan projek-alyonlu reklâmlarda lan, eserin bir Amerikan şirketi tarafından satın alındığını ve filme alınacağını öğrenmiştik. Etrafında gürültü koparılan, hattâ dedikodular yopılan bu romanı, her nedense, o zamanlar merak edip okumamıştım. Son günlerde yaptığım kısa bir seyahatte elime geçti, okudum:
Muharriri, kitabın basımına o kadar çok itina etmiş ki, bu hususta ne söylense azdır. Bu Adeta bir ddifion d* olmuş. Fakat, ne yalan söyleyeyim, bu kadar İtinalı bir baskı ancak klâsik olmuş eserlere, yani zamanın kalburundan geçip sonraki nesillere lntikai eden ölmez eserlere lâyıktır. Fatma Esen romanını daha Adi bir kAgıda bastıma idi, bu kadar özenmeae idi, acaba daha mı az rağbet görecekti? Zannetmiyorum. Hâlen İstanbul hayatına dair sosyal bir roman hazırladığını duyduğum bu muharririn, bu defa şekle daha az kıymet vereceğini ümit ederim. Bununla beraber, memleketimizde hatasız, temiz ve sanatkârane basılmış kitapların sayısı o kadar az ki, Fatma Esen’ln bu gayretini takdir etmemek de elden gelmiyor.
Şekle dair bu bir kaç satırdan »onra muhtevaya gelelim: Yerli romanlarımızın bir çoğu İçin bu sütunlarda yaptığım tenkidi Rahika için de tekrarlayacağım: Muharrir bizi kahramanİHriyle birlikte yaşatamıyor. Neden? Çünkü şahısların ruhlarına nüfuz edemiyoruz, onlarla beraber ıstırap çekmiyoruz, Onlarla beraber neşelenmiyoruz. Sadece, hareketlerini takip ediyoruz. Böyle olduğu İçin de, hâdiseler bize hakikî imiş hissini vermiyor, çünkü bu hâdiselere kanşan İnsanlar İnsan de* ğil, birer kukladan İbaret, öyle romancılar vardır kl, küçük bir va* kayı, yaşanmış bir macerayı naJ> lettikleri halde, okuyucularını alâka*, dar edemezler, halbuki, bazı romaj> cılar, muhayyilelerinde yarattıkları bir vakayı öyle ustaca anlatırlar ki, yalnız okuyucular değil, kendileri bile İnanırlar.
Bu mühim noksanına rağmen, Faâ-ma Esen’in romanını bitirdikten sonr ra, bazı meziyetlerin de bulunduğuna kanaat getirdim: Her şeyden evvel şunu söyleyeyim kl, Rahika'nm üslûbu İyidir, akıcı ve sürükleyici bir vasi var. Diyaloglar tabiidir.
Fatma Esen, temiz ve güzel türkçe kullanıyor. Gerçi üslûp
şey değildir, fakat muhakkak ki. Mr şeydir, sanata ulaştıran vasi tadın Muharririn diğer bir meziyeti de oN dukça zengin olan muhayyilesidir^ üslûp ve muhayyile kudreti, bunlar bir romancı için çok mühim iki unsurdur. Bunlara bir de lirizmi ilâve edecek olursak, Rahika muharririri-nln sanatını tarif etmiş oluruz.
Fakat, bu meziyetler kâfi değildir. Bunlar belki Fatma Esen'i romantik bir muharrir yapabilir, bir George Sand seviyesine çıkarabilir. Fakat, Biz bu meziyetlere biraz psikoloji, biraz da realizm karıştırarak, değe-rinden şüphe etmediğimiz bu kadın muharririmizin bir George Sand'dan ziyade Pearl Bııck’e yaklaşmasını temenni ediyoruz.
Bir meslektaşımın yazdığı bir ten-kid yazjsında Rahika için güzel bir sinema romanı dediğini hatırlıyorum. Bu fikre ben de kısmen iştirak ediyorum. Fatma Esen’in sinemanın tesiri altında kaldığı muhakkak. Senaryo yazmakta muvaffak olacağını sanıyorum. Esasen bu romanı da aşağı yukarı bir senaryo gibi tertiplenmiş. Bunu burada kaydetmekteki maksadım, yukarıda söylediğim gibi, değerli muharririmizin hâlen bir eser hazırlamakta olduğunu duyduğum İçin, ikaz etmektir. Edebî romanla senaryoyu birbirinden ayıralım.
Güzel bir üslûp, rengin bir muhayyile, kuvvetli duygular, sıcak ve coşkun bir mizaç bu romancıyı muvaffakiyete götürebilecek meziyetlerdir. Rahika'dz yer yer bir romancı İle karşı karşıya olduğumuzu seziyoruz. Fakat, bu yerler henüz pek azdır. Usta romancılardaki o nefes yok. Bakalım gelecek eserinde Fatma Esen’in sanatında ne gibi yenilikler bulacağız?
ha-
bir heT
(1) Fatma Esen. Fahlka, Pulhan Matbaası. İstanbul, JP49.
PARLAK ve YUMUŞAK SAÇLAR
Son tıbbi araştırmalar neticesi, Amerikalı mütehassıslar, saçları dökülen kimselere baş açık olarak dolaşmalarını tavsiye etmektedirler. Bu suretle havada bulunan ve saçlar üzerinde kıymetli tesirleri tesblt edilen mühim unsurl&nn, iyi bir saç ilâcı kullanıldığı takdirde saçlan dökülmekten kurtardığı müşahede edilmiştir. Bu maksatla kullanılan İlâçlar içinde en müessirinin
Petrol Nizam olduğu artık şüphe götürmez bir hakikattir. Saç dökülmesi ve kepeklere karşı yegâne ve mutlak tesiri bulunan
"PUocarpine,. cevheri Petrol Nizamın müessir maddesini teşkil etmektedir. Bütün eczahane-lerde ve parfümeri mağazalarında ısrarla
Petrol Nizam
arayınız.
4
19 Afıı81oı 1950
YENİ İSTANBUL
8ayfa 9
F
Tütün Kongresi kararları
Şikago Sergisine iştirakimizin
Kısa
Müddeti dolan ilhal primleri meselesi
Yazan t Prof. Dr. Kerim Ömer Çağlar
DUnkü "YENİ ÎSTANBUV'd* Tü-ttln Kongresi kararlarının bir kısmını neşretmlftlk. Bugün ikinci ve bo-nuncu kısmına mınuyorua.
> — /ç pazarların düz&nl^nmrsl:
Piyasa açılış tarihleri hakkındaki teklifler istihsal, ihracat ve İç pazarlar komisyonlarının müşterek çalışmalarıyla tesbit edilmiştir. Tütün piyasalarının açılış tarihlerini tesbit işi her bölgenin imkân ve hususiyetlerin! en iyi şekilde bilen alâkalılara yani ekici ve tacirle mahalli teşekküllere bırakılmıştır. Yalnız Ege bölgesinin ayn bir hususiyeti olmağından piyasa açılış tarihinin en geç 15 kasım olarak tesbit! uygun görülmüştür.
Satış şekilleri her bölgede kendi hususiyet ve imkânlarına göre teamül halin! alan bugünkü usullere dal. resinde devam edecektir. Bu arada borsa mevzuu üzerinde durulmuş İse de standartlaşma,geniş tesisat ve teşkilât istediğinden ve bunun bu gün tatbiki mümkün olmadığından ft-tlve terk yiugun görüldü. Bazı mıntakalarda piyasaların açılışından evvel alivre satışına benzeyen ve ka-raboı »acılık adı verilen alım ve satımlardan müstahsil zarar gördüğü için kredi mücsscselerinln ekicinin denkleme ve satışa hazırlama devrelini gözönünde (utmak suretiyle para dağıtım işini ayarlamaları temenni edilmiştir. Destekleme mübavaaJa-rına devletin münasip göreceği zamanda mutlak surette devamı kabul edilmiştir.
Ticarî krediler mevzuunda milli bankalarımızın tütün emtiası mukabilinde tacire açmakta oldukları kredilerin genişletilmesi, vadelerin uzatılması. faiz, komisyon ve diğer teferruata müteallik hususatın en asgarî ve idareli seviyelere İndirilmesi İstenmiş, bankaların reeskont muamelelerinde devlete vermekte oldukları % 4 faizin çok olduğundan, bu yüzden bankalardan İstikraz edilen paraya tacirin verdiği faiz ve saire-nln 11,5 u bulduğundan şikâyet edilmiştir. Nakliyat ücretleriyle faizlerin yüzdeleri üzerinden alınmakta olan muamele ve müteferri vergiler, tütünün bütün vergilerden muafiyeti hak-kmdaki kanun hükümleriyle kabili telif görülmemiştir.
Tekel İdaresinin kâfi gelmlyen ve çoğu da tütün muhafazasına elverişli bulunmayan ambarlan ihtiyacı karşılayamamaktadır. Her nekadar Tekel İdaresi bu hususa önem vermekte ise de tütünün bakım ve muhafazasının İlk ve en önemli şartı olan bu işin ihtiyaç nispetinde tevsi ve sü-ratleştirilmes! temenni edilmiştir. Müstahsiller Tekel İdaresinin mubayaa ettiği malı mahallinde bekletmi-yerek biran evvel işleme merkezlerine nakletmek suretiyle ekici tütünlerine yer açmasını rica etmişlerdir.
4 — ihracat meseleleri:
Tütün, komisyonun raporuna göre, İhracat ticaretimizde kendi başına rakipsiz bir mevki İşgal etmektedir. Raporda son on senelik İhracatımızda tütünün umum ihracatımızdaki nispeti üzerinde durulmuş.bunun 1949 ta %37,4 olduğu hattâ 1945 te 9J44.7 ye kadar yükseldiği yazılmıştır En küçük nispeti %21,8 olup bu durum 1940 yılına aittir. Tütünün ticaret rejiminde en mühim nokta, bu maddenin zarurî İhtiyaç maddeleri dışında telâkki edilmemesi ve bu sebeple her hükümetçe bazı kayıtlara ve müdahalelere tâbi tutulmasıdır. Bunun için müşterimiz olan ve olması İcap eden memleketlerde tütünlerimiz için konulan kayıtlar veya tahditlere göre vaktinde gerekli tedbirlerin alınması, normal ticaret prensiplerimizden inhirafları zaruri saydıran çarelere de başvurulması ge. rekmektedlr. Harp ve sonrası yıllarının teşvik ettiği geniş istihsal alış-
kanlığımızı bugünkü şartlara göre ayarlamak İçin dış ticaret rejimimizde tütüne hususî bir mevki verilmelidir. Yabancı memleketlerden yapılacak devlet mubayaatında tütünün bu mubayaat bedellerinin büyük bir kısmına karşılık tutulması ve bu memleketlerin gösterdiği İmkânlara göre ticaret anlaşmalarına tütüne mahsus kayıtların konulması zarurîdir.
Kongre İşlenmemiş tütün ihracının memlekette doğurduğu zararlardan şikâyet ederek büyük ihraç merkezlerimizde tütün işçi sınıfının maişet imkânlarının daralmaması, işçilik Ücretine tekabül eden dövizin kaybol, maması ve işlenmemiş olarak harice çıkan tütünlerin aşağı vasıflı yabancı tütünlerle karıştırılarak tütünlerimizin şöhretini korumak maksadly. le tedbirler alınmasını İstemiştir.
Tütün kongresinde bazı tartışmalara sebep olan bir nokta da Tekel idaresinin tütün mübayaatı olmuştur. ileri sürülen mütalâalara göre Tekel idaresinin esas vazifesi dahilî İstihlâk ihtiyacını karşılamak ve mamullerini dış memleketlerde mümkün olduğu kadar geniş ölçüde yaymaktır. Halbuki Tekel yaprak tütün ihraç etmekte ve haiz olduğu bazı imtiyazlar dolayısiylc piyasa nizamını bozmaktadır. Kongre Tekel I-da resinin bu vazifeleri üzerinde kalmasını karar altına almıştır. Ancak müstahsil mümessillerinin ısrarı ü-zerine Tekel idaresinin destekleme mubavaatına devamı takarrür etmLş, tacir bu vadide bir diyecekleri olmadığını ve fakat destekleme vesilesiyle Tekelin tacirle yersiz rekabet yapmaması icap ettiğini söylemişlerdir. Tekel Bakanı idarenin esas itibariyle böyle bir niyeti olmadığını, ancak kendi İhtiyaçları için »atın aldığı tütünlerden arta kalanlarını satışa sev-kettlğini ve bunun da ehemmiyetli olmadığını beyan etmiştir.
Dlş pazarlarda tütüncülüğümüzün İnkişafı imkânları Üzerinde durulurken ilk hatıra gelen mesele Vlrginla tütünlerinin rekabetidir. Amerika e-llnde bulunan büyük siyasî, İktisadi ve malî imkânlarla bu işi desteklemektedir. Marshaîl yardımı ve başka şekillerle Amerikan tütünü geniş yayılma sahaları bulmaktadır. Son 25 aylık devre zarfında Marshaîl plânı yardımının % 7 sini tütün teşkil etmiştir kİ bunun tutan 282 milyon dolardır. Bu müthiş rekabet karşısında Kongre aşağıdaki kararlan almıştır:
a — Amerlkaya bir heyet göndermek,
b — Parlste Birleşmiş Memleketler nezdlndekl müracaatımızı genişletmek.
c — Rekabete mânız bulunduğumuz memleketler nezdinde teşebbüslerde bulunmak,
d — Büyük bir piyasamız olan Almanya işinin üzerinde durmak,
e — Yabancı müstehlike Türk tütününü mâmul olarak arzetmek,
f — Dış ticaret rejimimizde günün icaplarına göre tütün ihracatı için hususî tedbirler almak,
g — Yunanlılarla işbirliği yapmak,
h — Muhtelif memleketlerin Türk tütünü için başvurdukları reekspor-tasyona mâni olmak, bu yoldaki siyasî teşebbüslerin kifayetsizliği halinde dlspariteyi bertaraf edecek tedbirler almak.
ihracat komisyonu raporunda Almanya, İngiltere, Mısır ve İsveç hakkında ele alınan konulardan sonra dış pazarlarda tütünlerimizin propaganda edilmesi mevzuu üzerinde durulmuş, ihracatçılarımızın bu vadideki teşebbü» ve faaliyetlerini genişletmeleri tavsiye olunmuş ve memleketimizde milletlerarası bir tütün kongresi ve tütün mâmulleri
hayırlı neticeleri
Haberler
Amerikan firmaları çeşitli mallarımızın mümessilliğini almak istiyorlar
Chicago, (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Amerika Birleşik Devletleri Birinci Beynelmilel Ticaret Fuarını her gtln on binlerce tacir ve halk ziyaret etmektedir. Dünyanın her tarafından gelen ticaret firmaları burada mallarına bir çok alıcı bulmaktadırlar. Mallarımıza olan rağbet çok fazladır. Dün gece "Black Stone" o-tellnde Chicago Ticaret Odasının arzusu üzerine, İçkilerimizden ikram etmek suretiyle tacir, bankacı ve İş adamlarına b!r kokteyl parti verilmiştir. Türkiye mümessili Fuar Komiseri Nail Artuner burada herkesle ayn ayn temas ederek izahat vermiştir. Mallanmızı ve memleketimizi iyi bir şekilde tanıtmaya yarayan bu fuara iştirakimiz çok yerinde olmuş-
tur. Bir çok Amerikan firmaları çeşitli mallarımızın mümessilliğini almak üzere müracaatlarda bulunmuşlardır.
Chicago Milletlerarası


20 Numaralı Toprak Tevzi Komisyonunun Adana mıntakasındaki çalışmaları
Adana, 18 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — 20 Numaralı Toprak Tevzii Komisyonu Adanadakl çalışmalarını İkmal ederek Tarsusa gitmiştir. Bu komisyon Taratışta hazîneye alt çiftlik ve tarlaJarda İncelemeler yaparak, topraksız vatandaşlara toprak tevziine esas olacak raporları hazırlayacaktır.
Washlngton (Hususî) — Gelecek sene 9 haziran 1951 den 15 hazirana kadar şimdi İlk Milletlerarası Ticaret Sergisinin olduğu Navy Pler Chicago sahasında bir milletlerarası yiyecek maddeler sergisi açılacaktır. Bu »ergide gıda maddeleri ve tanm maddeleri teşhir edilecektir. Aynı zamanda bakkallarda satılan daha bir çok gıda ile ilgili maddeler de sergide yer alacaktır.
Ecnebilerin de bu sergiye iştirakini kolaylaştırmak İçin şimdiki ticaret sergisinde olduğu gibi aynı gümrük tarifesinin tatbik edilmesi teklifi Mümessiller Meclisine takdim edilmiştir.
Gıda maddeleri veya bakkaliye eşyaları teşhir etmek istlyen ecnebi firmaların Amerikan Millî Bakkal Birliği, 360 North Michigan Avenuc, Chicago 1. llllnola’e müracaat etmeleri rica olunur.
aergislnin tertibi lüzumlu görülmüştür. Bu meseleler görüşülürken Kongre eksper ve harmancı yetiştirilmesi, ekici ve tacir arasında el ve İşbirliği âhenginln tesisi ve İdamesi, tütüne ve tütün ihracatına alt meseleler üzerinde hükümetçe daha İsabetli kararlar alınmasını »ağlamak üzere alâkalı bakanlıklar ve teşekküller temsilcilerinden mürekkep ia-tlşarî mahiyette bir tütün komitesi kurulması, bu komitenin normal o-larak her ay, aynca gerektiği zamanlarda toplantıya çağırılması, E-konomi ve Ticaret Bakanlığında bir tütün masası İhdası hakkındaki komisyon tekliflerini ittifakla karara bağlamıştır.
5 — Kongrenin münakaşasın kabul ettiği mevzuat komisyonu raporunda komisyonlarda ittihaz edilen kararların tütüncülüğe verilecek siyasete uygun bir mevzuat manzumesine tâbi tutulması, Tekelin yapma tütün Ihracattyle meşgul olmaması lüzumu belirtildikten sonra kaçakçılığın men’i, tahmin ve tartı usullerinin ıslahı^ ve tacire kolaylıklar sağlanması hakkındaki dilekler yer almıştır.
6 _ Türk Tütün Ortaklığı:
Kongrenin komisyonda en tartışmalı mevzuunu teşkil eden Türk Tütün Ortaklığı maddesi Kongre gündemi İçinde sonuncusu İdi. Evvelce cereyan eden münakaşalar bu iş heyeti umumlyeye geldiği zaman büyük bir fırtınanın kopması tehlikesini uyandırmıştı. Halbuki hiç öyle olmadı. Komisyonun hazırladığı rapor ve bu rapordaki fikirlere katıl-m iyon delegelerin takrirleri sadece okundu ve bunların tümünün hükümete sunularak yetkili bir heyetin bu esaslar dahilinde bir statü hazırlaması kararlaştı. Biz burada Türk Tütün Ortaklığı hakkında hazırlanan nizamnamenin ana hatlarını hulâsa edeceğiz:
Bir maddeye göre Türk Tütün E-klcllerl Ortaklığı Bankası adiyle vücuda getirilecek olan teşekkül 3659 sayılı Barem Kanunu hükümlerine tâbi olmıyarak çalışacaktır. Tütün ticareti yapmak vje tütünün kıymet-lendlrilmeslne, piyasalarının düzenlenmesine ve ekicilerin teşkilâtlanmasına çalışacak olan banka 3780
sayılı Millî Korunma Kanununa ve bu kamına dayanılarak, kendilerinden prim alınmış olan tütün ekicileri ve Ziraat Bankası arasında kurulacak, bu kanuna ve bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde anonim şirketler ve diğer hususî hukuk hükümlerine tâbi tutulacak, süresi 50 yıl, merkezi İstanbul, aermayesl 10Û milyon Hra olacaktır.
Sermayenin 80 milyon lirası eklcl-lerce, 20 milyonu Ziraat Bankasınca temin edilecek, hisse senetleri nama muharrer çıkarılarak bunlar 10 »ene müddetle başkasına devir ve haciz olunamıyacaktır. Ekicilere© taahhüt edilecek 80 milyon Ura toplanıncaya kadar ekici tütünleri satış bedellerinden Tekel idaresi % 2 nispetinde kesinti yapacaktır.
Bundan sonraki maddeler anonim ortaklıklar mukavelenamelerinde görülen esasların aynı olup hususiyet olarak hiç bir ortağın 50 oydan fazlasına sahip olamıyacağı, 1949 mahsulü ekici tütünleri satış bedellerinden Millî Korunma Kanununa dayanılarak % 4 nispetinde kesilmekte olan primlerin bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra da aynı nispette kesilmesine devam olunacağı. Banka yönetim kurulunuh beşi Ege bölgesinden, ikisi Marmaradan, ikisi Karadenizden, biri Şark bölgesinden, biri de Ziraat Bankasından olmak üzere 11 üyeden ibaret olacağı bu üyelerin tütün ticareti yapamıya-caklerı ve yaptıramıyacaklan, ortaklık tesis kurulunun beşi Eğeden, üçü Karadeniz ekicilerinden, IkLsi Marmaradan, biri Şark bölgesinden, biri de Ziraat Bankasınca seçilecek 12 kişiden teşkil olunacağı hakkındaki maddeler vardır.Karadenlz ve Taşova temsilcileri, Eğenin İleri sürdüğü 5 U. yeltk imtiyazlı durumuna İtiraz etmişlerdir. Bunlar Tekel ve Millî Bankalarımızın en az yüzde 30 nispetinde tütün ortaklığına iştirak etmelerini İstemişlerdir. Bu meyanda hisse senetlerinin devir ve haczini kayıtlandıran müddetin 5 yıldan fazla olmaması, bu müddet İçinde bu hisse senetlerinin bankalarca teminat olarak kabul edilmesini talep etmişlerdir.
10 — 15 ağustos arasında toplanan Tütün Kongresinin kararlan bunlardır.
BrİRhane tütün
•atışları
★ Avustralya (Uçakla) — Brisbane-de geçen hafta nihayete eren tütün satışlannda tütün fiyatları her zamankinden yüzde 10 daha düşüktü. Fakat tütün Birliğinin bildirdiğine göre, İyi kalite yaprak tütün fiyatları tatmin edicidir. Lâkin orta ve aşağı kaliteler çok ucuza satılmıştır.
Fransız ticaret açığı azaldı
Ar Paris (Hususî) — Fr an »anın ihracatı İthalâtını temmuz ayında geçmiştir. Bu hal uzun zamAndan beri İlk defa vuku bulmaktadır. Haziran ayında ihracat 54.240 milyon frank İken temmuzda 53.103 milyon oldu. Fakat ithalât 69.171 den 52.118 milyona düşmüştür. Temmuzda 7 aylık bütün ihracat mecmuu 352.754 milyonu buluyordu, ithalât l»e 461.479 milyon frank ediyor. 949 senesinin aynı devresinde ihracat 251.163 ve ithalât da 407.639 milyon İdi. Şu halde ticaret açığı 156.476 !-ken bu sene 108.725 milyona düşmüştür.
Fransa çok İyi bir tütün rekoltesi bekliyor
Ar Wflshlngton, (Hususî) — Amerika Tarım Bakanlığının bildirdiğine göre, Fransa bu sene rekor kıran bir tütün rekoltesi toplıyabillr. Bakanlığın hükümet tarafından tâyin edilen tütün uzmanı hâlen Fransada bulunmaktadır ve Mr. J. B. Gibbs adındaki bu zat, mahsulün 110.000,000 libre (takriben 55.000.000 kilo) olacağını tahmin etmektedir. 1947 de Fransa tütün rekoltesi 115.000.000 libre 57 milyon 500 bin kilo) idi. 1947 den beri en yüksek tütün mahsulünün bu sene elde edileceği kuvvetle tahmin olunmaktadır.
Bradford yün piyasası
A" Bradford (Husus!) — Taranmış yün piyasasında iş pek az olmuştur. Vasati fiyat miktarını tesbit etmek hemen hemen imkânsızdır, fakat yapılan satışlarda merinos yünleri oldukça pahalıya satılmaktadır. Orta kalite melez yünler en çok alâka toplıyan cin» olmuştur, fakat bunların satışı tahdit edilmiştir. Avustralya satıştan başlamadan önceki tufan yüzünden hayvanlann kırpılması gecikmiş ve piyasaya az mal arze-dlleceği düşüncesi ile herkes endişe etmişti. Neticede yeni yün almak İsteyen firmalar arasında çetin bir rekabet olacaktır. Fakat firmalar dünya vaziyeti yüzünden çok fazla mal satın almaktan çekiniyorlar.
Japonya - Ispanya ticaret anlaşması
Tokyo, 18 A.A. (AFP) — General Mac Arthur’ün genel karargâhı dış ticaret şefi, Russel W. Hale, Japonya İle Ispanya arasında bir ticaret anlaşmasının akdi İçin perşembe günü Tokyoda müzakerelere başlanacağını bildirmiştir.
İspanyol heyetine, Tokyodakl Ispanya siyasî temsilcilik heyeti şefi başkanlık edecektir.
HER
Çeşit Banka İşleriniz
İçin
Yenlpostane Caddesi No. 47
Gazetemizin neşriyatı hakkında, Ekonomi ve Ticaret Bakanlığında salahiyetli bir zatın izahatı
„Fransaya ait şikâyetler sona erecektir. Diğer memleketlerden cevap bekliyoruz,,
Ankara, 17 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — 30 Hazirana kadar verilen İthal permilerinden bazılarının Merkez Bankasına karşılıkları yatırıldığı halde malın İthal edileceği memleket dövizinin kifayetsizliği yüzünden banka muamelesinin intaç edilemediği, böylece tüccar, parasının bağlı kaldığı va fala zararına gidildiği yolunda hulâsa edilebilen bugünkü "YENİ tSTANBUL’ un haberi hakkında Ekonomi ve Ticaret Bakanlığında aalâhl-yetll bir zatta görüştüm, bana aynen şuntan söyledi:
"80 haziran tarihinde »ona eren tiraj haklarının istimali İçin verilen İthal permileri, memleketimize tanınmış
Fındık tarım
kooperatifleri
Birçok yerlerde şubeleri kapanıyor, bir kısım memurları kadro harici bırakılıyor
Fındık Tanm Kooperatifleri Birliği idare Meclisi, son defa olarak yaptığı bir toptantıda. birliklerin kadrosunda tasfiye yapmağa karar vermiştir. Bu karara göre, birliklerin muhtelif şubelerinde bulunan yüksek maaşlı memurlar kadro harici bırakılacaktır.
Bundan başka Fındık Tanm Kooperatiflerinin Viçe, Hopa, Sürmene, Bulancak şubeleri de lâğvolunacak-tır. Birliğin İstanbul şubesinin kadro, su da tahdit edilmiştir.
Bilindiği gibi bu sene fındık mahsulü geçen seneden pek noksandır. Son yapılan hesaplara göre 16 milyon kilo fındık İstihsal edildiği anlaşılmaktadır. Halbuki geçen senekl İstihsal yekûnu 80 milyon kiloydu. Bu durum kargışında. Fındık Tanm Kooperatifleri az miktarda Lş yapacağı İçin, kadrosunda tasfiye yapmağa lüzum görülmüştür.
İmkânların tamamen kullanılmaması endişesi İçinde muayyen hadlerin a* şılması suretiyle tahakkuk ettlrllebll-m İştir. Bu durumun tabii bir neticesi olarak karşılıklı krediyi İhtiva etml-yen bazı memleketlerle olan anlaşmalarımıza vaki aşılma miktarları bir müddet İçin karşılıksız kalmıştır. Gazeteniz haberinin bunlara alt olması lâzımgclir. Kanaatime göre bunlar belki de Fransa ve kısmen îtalyaya aittir. Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı bu mevzuda vaktinde teşebbüse geçmiş bulunmaktadır. Hattâ bu teşebbüslerin neticeleri alınmağa başlanmıştır, Meselâ Fransa ile tirajın arttırılmasında mutabakat hâsıl olmşutur. Böylece Fransaya alt şikâyetler bugünlerde »ona erecektir. Belçika ve Italyadan henüz cevap beklenmektedir. Bununla beraber bu an İçinde Pa-rtate imzası beklenen Avrupa Tediye Birliği anlaşmasiyta bu gibi haller kökünden düzenlenmiş olacaktır. Merkez Bankasının tatbikatına müteallik olan bir yazının esasını teşkil eden kısım hakkında fazla tafsilât vererek Merkez Bankasından İzahat istemek yerinde olur."
Almanyada tütün
Bu sene Almanyada 12747 hektar tütün ekilmiştir. Geçen sene tütün ekilen arazi çok daha az olmuş ve almanya mllhim miktarda tütün ithal etmişti. Bu ithalâtın % 63 II Birleşik Amerika Devletlerinden, %17 al de Brezilya, Colomblya Domlnlka Cumhuriyeti, Küba, Endonezya, Bulgaristan, Yugoslavya ve Suriyeden yapılmıştır. (
Geçen »ene Bab Almanyada 52,865,000 kilo tütün işlenmiş olup, bunun 23451 tonu »igara, 14,107 tonu puro, 14,742 tütün,431 tonu çiğneme tütün, 134 tonu enfiye olarak müstehlike arzedllmktir.
Sigara yapılan tütünlerin % 58 i, puro yapılan tütünlerin %27 si ve diğerlerinin, % 53 1 amerikan tü. tünü İdi.
Sayın Doktor ve Eczacılara
Çekoslovakyadan İthal ettiğimiz "Birleşmiş Müstahzarat Fabrikaları Birliği” müstahzarlarından adlan aşağıda gösterilen ilâçlann bütün ecza depolanna ve eczahanelere bol miktarda tevzi edil-
miş olduğu ilân olunur.
Alkiron tAbl. 100X0,05 gr. Axuris drag. 50X0,02 gr.
Pelentan tabi. 10X0,30 gr. ültraren amp. 1X20 cc.
Bellaspon 25 drag. Coretonln sol. 10 cc. Myon amp. 5X1,1 cc. Myon sol. 15 cc.
Uslnes Pharmacentirçues R^unles S P O F A
TÜRKİYE GENEL MÜMESSİLİ
MEHMET KAVALA
TA1T1R RAN GALATA
Telefon: 40430 - 42673 Telgraf: Lamet İstanbul
tZMtR FUARINDA ÇEK PAVİYONUNDA TEŞHİR EDtL-MERTE OLAN 8ON MODEL CİHAZLARIMIZIN ZENGÎN ÇEŞİTLERİNİ TETKİK EDEREK KARARINIZI VERtNtZ.
18/VIII/1950 Cuma
İstanbul Ticaret Borsası
İzmir Ticaret Borsası
İstanbul Borsası
Devlet Tahvilleri
Borsalarda vaziyet
Kapanış
Bugün
İstanbul
Adana Ticaret Borsası
Londra Borsası
Trabzon Ticaret Borsası
Bradford Piyasası
Şirket Hisse Senetleri
Eskişehir Ticaret Borsası
İskenderiye Borsası
Ecnebi Tahviller
Mımr Kredi Fonelye IU03
Gününü» Boruada muaınvlvıU LcacU cdılmoınig UıDvliat ve
Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk
Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk
Buğday yumuşak Buğday »ort Arpa
Dukıım» İlam Maddelorti
Tiftik (ana mal) .......
Tiftik (Natürel) .........
Ynpak Trakya (Kırkım)
tonekeli) sıra) çıplak)
FINDIK
a) %50 randımanb kabuklu tombul « b) îç »ıra kontroLlO ..
İkramiye!! tahviller
1W33 Ergani ....
193» Ikramiyell
Millî
1941
194)
V2
üzüm piyanın İstekli ve sıcak muhafaza etmiş, f»21a üzüm
Uaflm çekirdek»!» No.9 incir A Berisi No. A...
•• B »eriBi No. 108 Akala 1 Akala n .«mm Akala ÜH______________
yerli • ••••• eaae«MW yağı (rafine) — çekirdeği
Tnmnk (Kantan=:Talları) Aahmouni Kısa elyaflı H7G Karnak Urun elvaflı F/Q
1941
Kalkınma
Ticaret Borsacında fındık fiyatları sağlam durum arzetmektedlr. Dün Girenindin gelen hır telgrafta, Giresun Beraatında da 305 kuruştan fındık satıldığı öğrenilmiştir.
Kambiyo, Esham ve Tahvilât. Boraksında Devlet tahvilleri üzerine mahdut miktarda işler olmuştur. Altın plya«a»ı İse kararsızlık içinde bulunmaktadır.
1949 İstikrazı 104» latlkraaı Milli Müdafaa 1949
1934 1934
1941 1941
1941 Millî t»
Müdafaa
ff
göre taayyün eden takribi piyasa delerlerk
Nebati Yağları
Zeytinyağı (E E. Susnmyağı (Raf.
Ayçiçeği (Rafine Fındık yağı (Çürük)
Hububatı
Buğday yumuşak (Tüo.) Buğday Ofla ............
Arpa yemLik (dökme) Mısır san (çuvalı) Fasulye tombul
Fasulya Çab sert Kuşyem! ................
Mercimek kırmızı kabuk. Mercimek yeşil ...-....
Nohut natürel
LL. eeeee» I ...w..
I ....
Sivaı-Erzurum 1... •• *’ IL-VH...
Demiryolu 1...
Ham Meyval&r ı
Fındık (kabuklu ehnrl) Fındık (îç tombul) Çevls (kabuklu) Ceviz (İç natüral)
T.C. Merkez Bankası Maeee Türkiye îş Bankası Türk Ticaret Bankam Arsian Çimento eeee»e»«aeeee(e Şark Değlrmoncİlİk Milli Reasürans ............................
Yağlı tohumlar ı Ayçiçeği tohumu Keton tohumu Kendir tohumu Sunu m ••«■••••••«•••••••••• Yer Cıetığı kabuklu
Müdafaa I ......^
Demiryolu IV Demiryolu V 1949 Ikrnmlyell
Diğerleri
Demiryolu VI ....
Buglın durumunu satışı olmuştur. Fiyatlar her gün 1 kuruş yük »e İm ektedir. Bunun sebebi, ihracatçıların ağustosta dışarıya üzüm satmala-r»dır. Pamuk Üzerine epeyce muamele olmuştur. Alivre avanağız 246 kuruş. 250 balyadan aşağı olmamak şartlyle 247 kuruşa alıcı vardır. Satıcı 248 istemektedir. Pamuk çekirdeği İstekli durumunu muhafaza etmektedir.
Açılış | Kapanıl;
1 Sterllng ...... 7 90 60 7.01
100 Dolar 280.— 280.—
100 Fr. Frangı 0.80 0.80
İ00 İsviçre Fr.... 64 03 64.08
100 Bcl(j. Fr...M. 5.60 5.60
100 îsveç Kr..^- 54 12.50 64.12 50
100 Florin 73.68.40 73.68.40
100 L/ir^t ese»M«eeM 0 44.128 0.44.128
100 Drahmi 0.01.876 0.01.87b
100 Escoudos 9.73 90 9.73.90
Altınlar
Bugün Eski kur
Ldra Lira
Külçe Yeır Gr. 4 95 4.93.
Külce Deguaıa. 4.97 4.97
Cumhuriyet ... : 33.10
Reşat 36.— —
Hamlt 33.— —
Gulden 36.— 86.—
tngillz 44 — 44 —
Fransız kok — m
w Napol^on LLI M İsviçre — —
—• —
New-Torlr’ta ı onsu: 8 35
Gümüş, Plotin
En aşağı En yukarı
Gümüş Gr. — —
PlAtln " 10- İL—
Zürich Borsası (Serbest)
23.6.1050 tsvlçre Frangı
Duruma En aşaft* En yukarı
Türk Lirası 1.— l.ıO
Dolar 4.33 4.84
Sterilng 10.70 10.90
Fransız Frangı 1.16 1.19
Şirket Tahvilleri
T.C. Ziraat Bankası 20 80 20.20
Anadolu D.Y. T.rllp A/B. 111.— UL-
• • ° M c. «w —
•• eueo 22.30 69 —
w ,, Mümes. Senet. 63.- 87.50
Ham derileri
Sığır salamura (kasap) KX Keçi tuzlu kuru kilosu ... Koyun bava kurusu kilosu
Bugün Eski Kapanış
80.— 80.—
29.— 29 30
— 18.10
23.—

26.— —
33.— 81.20
82.- —
54.— «■

3.1— 82.-
52.— 54.-
87.-
79 — 75.—
85.-
91.60
300.— 310.—
22.—


405.— 850.—
2.65 340.—
230.— 220.—
1 40 140.—
8.35 170.—
175.-
885.— 235.-
HM).— 180.—
140.— 140.—
155.— 135.—
Son Kapanı».
New-York Borsası
Dün Eski kur
Buğday (Buşel!=Sent) Kış mahsulü No 2 363.— 234.—
Kırmızı " •• No. 2 —
Pamuk Mlddllng (Llbresi=8ent) Ekim 38.84
A.rn 111c 87.96 38. âh
ft r t faeııı leme imim ı«eHee«ıeHtHMeHi • 39.04 38.80
Tiftik (Libresi—Sent) TftlfrtRff NO. 1 ...... .1. M-IIMIII.ITM^
Fındık (Llbresi=Sent) Kabuklu yerli İri
*' " orta — —
Levent Iç İthaJ malı — —
Ekstra iri iç İthnJ malı 4L— 40.-
Kuru üzüm (Llbreel=Sent) Thompson çekirdeksiz seçme ... 11 V4 111/4
Halen bıhnma (Buşoil=Do!ar) M1 n n AA o o 11A T 8.22 8.88
Kftlov (Llbrcül—Sent) »«•••••••«•• 95.50 05.-
Levha-teneke (100 libre dolar) 7.30 7.30
Keten tohnma (Tonu—Sterllng) 70.— Tl.—
63.50
Yer fıntığı Hindistan 64.-

Tiftik iyi mal (Llbrcsl=Flyat)
•• Sıra cnaU •• "
Yün Anadolu •**•».. 20/21
” Trakya * 18/21
84.—Nom
30.- M 20/21 18/21

Sayfa •
- T BNÎ Î8T ANBÜfi
İt Affurtoa IBM
&Gk 1960
120 "O çai'Ş'r-
•a ’ • • * •




şerhinden

b on°' ',e
W 'sUo'°
• 6 tö™
bak ^Pe
Vık \evhodon
ONB^g .
VO*UŞU
Ser! ambalftj makineleri
[SCHAERER]
Yüksek kifayette torna tezgâhlan
_ Büyük ıŞ'
g fle cii&^2
gRÜV4B^G
. iSTANBUL
-reteFON ’.
MAMULATI
Hidrolik presler — 814 işleme makineleri — İplik çıkrıkları ve çanaklan — Allmlnyumdan marnûl satıhlar — Hafif çelik gişeler — Prese •dilmiş ve çekme parçalar — Çelik bina ve köprü İnşaatı — Teshin cihazlar» — Kompresörler — Metal hortunılan — Metal körükler — Sanayi »obaları — Evaporatörler — PulvazitÖr kurutucusu — Makara sarma makinesi — Hayvan bayıltma ampulleri
HBARSA ölçü Aletleri
İNDUSTRIE-WERKE KARLSRUHE
Aktlengesellschafl ' Karlsruhe
İLAN
Eyüp ilçesi Seçim Kurulu Başkanlığından:
8 eylül 1950 pazar günü yapılacak seçimlere İştirak eden üç partinin İstanbul birleşik mahalli idareler genel meclisi üyelikleri için Eyüp İlçesi adayları aşağıda gösterilmiştir.
6545 sayılı kanunun 38 inci maddesi hükmüne göre ada\dara itiraz etmek isteyenlerin iki gün içinde merciine müracaat edebilecekleri ilân olunur. 18.8.1950
Millet Partisi adayları!
1 — Kenan Borazanoglu (Fabrikatör)
2 — Zeki Metiner (Gazeteci)
8 — Zehra özveri (Ev kadını)
4 — İsmail Daloğlu (İşçi)
6 — Mehmet Kula (İşçi)
6 — Muzaffer Büyüksavaş (İşçi)
Halk Partisi adayları:
1 — Şahap Efe (Genel meclis üyesi)
2 — Adnan Unsal (Tüccar)
3 — Mümtaz özarar (Tüccar)
4 — Ali Rıza An (Eski milletvekili)
5 — Kemal Üçer (Diş doktoru, genel meclis üyesi). Demokrat Parti adayları!
1 — Al! Çekiç (Avukat, D.P. tlçe tdare Kurulu Başkanı)
2 — Şükrü Tayşın (Kundura taciri)
3 — Adem Ercevir (Yüksek iktisat vs ticaret mezunu, fab-
rika müdürü
4 — Naşit Ülgen (Emekli başöğretmen)
5 — Mahmut Yener (Lokantacı)
6 — Mehmet Gürpınar (Eski malîys memuru).
Matematik
Ingillzc* - Fransızca
Yüksek, Matematik, üniversite, Lise ve orta okul talebelerine evde müsait şartlarla ders verilir. Pangaltı Türkbeyl sokak, Bozkurt Apt 119/1 adresine veya 83723 Tef. müracaat Lüzumlu bir samanda kullanılmak üzere bu kuponun muhafazam.
ZAYİ: Bayan t Nüfus memurluğundan almış olduğum nüfus cüzdanımı kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü olmadığım üân ederim.
BERKİ» YEŞEREN
SATILIK ARSALAR
Kadıköy Acıbadem otobüs durağında denize «nazır ve parsellenmiş.
Müracaat: Süheyl A îlter
Telefon: 18/den 7.
kadar
ALTIN EVLER İNŞAAT KOLLEKTIF ŞİRKETİNDEN
Çemberlitaş, Garanti Bankası üstü * Tel. 27310
Ayda 20 ve 30 lira taksitle arsa satışı devam etmektedir Şirketimizden peşin veya taksitle arsa alan sayın müşterilerimiz, sıra tercih numaralarına göre, 500 - 650 numaraya
20 - Ağustos - 1950 pazar günü Çemberlitaş, Garanti Bankasının Bnünden saat 8 ve 10da kalkacak otobüslerle Altın Şehlr'e gidilecek, arsalarını seçeceklerdir. Bilhassa teşrifleri rica olunur.
Not : Arsa satışları, Şirketimizde ve İzmir
Fuarındaki pavlyonumuzda yapılmaktadır.
S
ALI MUHİDDİN HACIBEKİR
TÜRK ŞEKERCİLİK SANATINI Bir dünya şöhreti haline getirmiştir
Sayın Doktor ve Eczacılara
ökşjirük ve bronşitlere karşı tablet
BRONKO
tevziat depolarına tevzi edilmiştir.
İLER TIBBİ MÜSTAHZARLAR Lâboratuvarı
Lokanta ve Mezecilerin Nazarı Dikkatine
ADANA BALIK YUMURTALARI
1950 yılı kampanyası istihsali başlamıştır
Adanalı Karakaş ve Yumurtalık
Dalyanlarının balık yumurtaları piyasaya yeni çıkarılmıştır. Bu yumurtaların her birinin üzerinde Adana damgası bulunmaktadır. Müşterilerimize arzederlz. Yumurtalarımızın latanbulda yegâne satışı maruf ve tanınmış İzmirli Havyarcı VlTALt tarafından yapılmaktadır.
Galata - İskenderun Caddesi Güneş Apt. No. 10
ADANA DALYANLARI İŞLETMESİ ORTAKLIĞI
SAYIN ÇİFTÇİ VE TARIM ÂLETLERİ MÜTEHASSISLARININ DİKKAT NAZARINA
Dünyaca tanınmış Mc. CORMİCK INTERNATIONAL HARVE8TER traktör ve araçların, mütehassıs elemanlar tarafından 8/7/1950 tarihinde Halkalı Tanm Okulunda yapılacağı evvelce ilân edilen tecrübelerin, 24/8/1950 perşembe günü »ant 14 te yapılacağı tavzihan ilân olunur.
Ellerinde ziraat âlet ve makineleri bulunanlar İçin çok faydalı olacak bu tecrübeye teşrifinizi saygılarımızla rica ederiz. TÜRK İNTER MAKİNELERİ A. O.
9


- RESMÎ OKULLARA MUADİL ÖZEL
ŞİŞLİ TERAKKİ LİSESİ
YATILI, YATISIZ - KIZ, ERKEK
i
i
Ana, ilk, Orta ve Lise sınıflarına öğrenci kaydına başlanmıştır /ş taafl 9 dan 17 ye kadardır. Telefon : 80547 — NİŞANTAŞI, ÇINAR CADDESİ
İstanbul Jandarma Satınalma
Komisyonu Başkanlığından:
1
Mİ İdari
50 ton
70 ton
Clnri
Kuru faaulya Bulgur
Muhammet! beden tik teminatı Lira Kr. Lira Kr.
22Ö00 —
88500 —
1687 50
2887 50
8.9.1950 Cuma İt
T.9.1950 Perşembe li
T J Et Okulu Aid ihtivam İçin yukarıda cini, miktarı muhammen badeli. İlik tamlnatı re ...Umİ M I» k.p.h Mrt UMUyU *!«**“ *
rul,mu»d» U1.1..1 y.pılackUr. TMUlly». «İt »utnun. «Un kurulumutd. ,0rtU«blUr But nrt alt şartname İse 193 kuruşluk mal «andığı rnakbuiu karşılığında al mat tllr, isteklilerin rjin“"IX bir ...t .™(n. k.dar Uk t.mln.t mnkbujn v.y. b^k. k.^.t m.kjrb. V. diğer vesaiki muhtevi teklif aarflannı kurulumuzda bulundurmaları. (11043)
AĞAÇLI LİNYİT KÖMÜRÜ
VASITAYA TESLİM-TONU
25 liradan
Kuruçeşme ve Kadıköy depolarımızda satılmaktadır
Türkiye Kömür Satış ve Tevzi Müessesesl
11159
Açık Eksiltme Pazarlık İlânı
İstanbul Polis Okulu Müdürlüğünden :
1 __ Yıldız Polis Okulunda yapılacak elektrik tesisatı keşif
bedeli «000 liradır. Eksiltme 2 eylül 1950 tarihinde cumartesi gtlntl saat 10 da liseler saymanlığında toplanacak komisyon tarafından yapılacaktır.
2 — Bu işe alt evrak şunlardır: Mukavele, eksiltme, bayındırlık İşleri genel, hususi ve fenni şartnameleri proje keşif hulâ-sasivle buna mUteferrl diğer evrak dairesinde görülecektir.
3 — Eksiltmeye İştirak etmek İçin taliplerin 450 lira muvakkat teminat yatırdığına dair makbuz İbraz etmesi ve 1950 yılında ticaret odasında kaydı bulunduğuna dair belgeyi hamil olması, eksiltme gününden tatil günleri hariç 3 gün evvel vllftyet makamına müracaat ederek ehliyet vesikası alması «e yukarıda 2 nci maddede yazılan evrakı görüp eksiltme şartnamesinde yazılı kayda göre kabul ettiğine dair İmzalaması şarttır. (11107)
ı
I

KONGREYE DAVET
Küçükçekmocs Soğukau Güzelleştirme Derneğinin senelik umumi kongresi 20 ağustos pazar günü saat 11 de Soğuksu Gazinosunda yapılacaktır. İlgililerin, arsa ve ev sahiplerinin toplantıda hazır bulunmaları rica olunur. YÖNETİM KURULU BAŞKANI
CA
Soltkın »atat
1 — Para, muhafazasına mtmrrrı Soru eki. 2 — Bir padişah; BahU. 3 — Tersi muhterlk olur; o söylendikten sonra meselenin izahına geçilir. 4 — Bayrak; Vagon. S — İstinat noktası bulsa ymış Arşlmet onunla dünyayı yerinden oynata-cakmış. 6 — Lâhza; Enslı. 7 — Ezan okunan mahalli mevcut S — Medlh; Nezir. 9 — Tel tel sinirden madde; Kalemle siyah hale getir. 10 — BAşkaldırmış öğrenci (iki kelime).
Yukarıdan aşağı ı
1 — Oranın koyununun oyunu sonra çıkarmış. Bir nota. 2 — Noksanlaşan; Yere inmiş bulut. 9 — Korkup büzülen; Amiri. 4 — Yollayan (iki kelime). 5 — Yaprak. 6 — Yama; Defa; Bir harfin okunuşu. T — Bir çikulsta markası; Ktterln arsıs mlsa-(iri. 8 — Bir tahta cinsi; Tersi içki. 9 — Anlam; Bir çiçek. 10 — Güzel es (iki kelime).
DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ
Soldan sağa:
1 — Fena lâtife. > — îde; îtimad. 3 — Refakat; Le. 4 — Avlse; Aaab. » — Tarar; Nald. 6 — ît; Kibar. T — Zem; Kİ. 8 — Aratan; Kim. 9 — Zur| Nafaka. 10 — Adama güven.
Yukarıdan atng’t
1 — Firar!; Ana. 2 — Edevat; Dır» 3 — Nefir; Zara, 4 — Azamet. 5 — Tekil; Mana, fi — Ata; Nag. 7 — Tt-tanlk; Fü-ze. 8 -* Mi; Sabıka. ? —» Falaka; Eki. 10 — Edebi rem a o.
• •> (S
A
21

19 ağustos 1950 cumartesi günkü YENİ İSTANBUL gazetesiyle beraber verilir, ayrıca para ile satılmaz
Bb

I
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6-8
Posta Kutusu t
447 - İstanbul
Telefon : 44756 - 44757 Santral — Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
19 yaşındaki Prens Baııdouln, Brükselde millî Parlâmentonun her İki Kamarası karşısında Belçika Kıralı olarak yemin ediyor. Prens yemin ederken eli kelepçeli bir komünist mebus yerinden fırlı.varak haykırmış ve sükûtu bölmüştür. Buudouln’ln sağında duran zat. Başmabeyincl Amaııry de Merode’dlr.
Istanbulda otnmobil
sayılmakla noksanı var. alâkadarların düzeltilmekte
ve seyrüsefer zorluğu
l| ST ANBULUMUZUN
■ bitmlyecek kadar Bunlar yavaş yavaş, himmet ve gayretiyle
ve hattâ imkânı nispetinde giderilmektedirler. Fakat ne yapalım ki, “yama küçük delik büyük!”
Başta gelen dertlerden biri de yolsuzluk. Mevcutların darlığı ve bozukluğu ise seyrüseferleri büsbütün güçleştiriyor.
Yolların genişletilmesi ve tamiri veya yeni yol açılması belediyenin kısır bütçesine bağlı... Fakat seyrüseferi ilgilendiren bazı işler var kİ, buntann paraya puta ihtiyacı yok.
Konutan doğru veya yanlış nizamlar halkın riayeti meselesi ise. milletçe tedavisine girişmekliğimiz lâzım gelen ayn bir hastalık...
Motorlu vasıtaların muayyen sürati geçmemesi lâzım. Kim dinler ? Sağı takip etmeleri şart, amma, o usul bizim usta şoförlerimiz İçin değil... Tramvay, durak yerinde durunca arkadaki otomobillerin de dıır-
ması gerek. Aksi takdirde tramvaydan inenin canı tehlikede kalır. Fakat meselâ Bankalar Caddesindeki durakta değil tramvaydan inmek, arkası kepilmeden işleyen otomobillerin arasından geçerek tramvaya binmek bile imkânsızdır...
Geceleri yollarımızın ışık kifayeti az. Hele şehrin kalabalık merkezlerinden biraz uzaklaşınca lâmba dahi yok. Yaz mevsiminde ise sayfiye yerlerine hususiler, taksiler, dolmuşlar, otobüsler vızır vızır işliyor. Hepsinin de projektör gibi kuvvetli lâmbaları var.
Halbuki bir çok Avrupa memleketlerinde —yollar bizimkilerin, iki üç misli geniş olduğu halde— otdfno-bil fenerlerine sarı cam takmak mecburî. Yahut mecburî olmasa da herkes san sis fenennln faidesini görerek lâmbasına bir san cam gc-çtrtivermlş.
Acaba İstanbul otomobillerine de bir sarı cam taktınlmak için ne bekliyoruz?
E. Z. Apaydın
ON DOKUZ YAŞINDA GENÇ BİR KIRAL
i
Baudoırin Belçika tahtında
Baudouin, bir gün babasına şöyle bağırmıştı : ”Kıral olduğum zaman kimseye itaat etmiyeceğim" Leopold III. şu cevabı verdi: "Oğlum, asıl kıral olduğun zaman, bütün hayatınca insanlara itaat etmeye mecbur olacaksın. Bunu unutma..."
An beş sene önce, büyük babası 1 In-**cl Albert'ln feci ölümü sıralarında Belçikanın bugünkü Kıralı Baudouin henüz 6 yaşında idi. Ağır başlı ve büyük tavırlariyle zaten ciddî bir çocuk olmaya mütemayil olan Baudouin birbirini takip eden acı hâdtae-îer yüzünden matem içinde bîr çocukluk geçirdi. Adeta çocukluğunu bilmedi. Büyük babasının feci ölümünü takip eden sene Baudouin âni olarak annesini kaybetti. Bütün Belçikanın çok sevdiği ve saydığı bir kadın olan Kıraliçe Astrid’e Belçikalılar, güzelliği ve İyiliğine işaretle “Beyaz peri,, adını takmışlardı. Çocuğuna çok düşkün olan Kıraliçe, Baudouln’i Belçika sokaklarında bir çocuk arabasına koyarak bizzat kendisi gezdirirdi. Damarlarında İsveç kanı taşıyan bu mütevazı Kıraliçeyi Belçikalılar çok severlerdi. Baudouln'in annesine benzediğini gören halk yeni Kıralla-rından çok şey bekliyor..
1939 senesinde İkinci Dünya Harbi patladı. Alman işgali sırasında Baudouin küçük kardeşi Albert ve kız-kardeşi Josephine Charlotte ile beraber Fransız mıntakasmdaki Montat şatosuna çekildi. Kapitülasyondan sonra 3 çocuk Leopold un, uzun müddetten beri hapis bulunduğu Laeken’e gelerek, babalarının çektiği beraber paylaştılar. Günün
Leopold. çocuklarına ikinci bir anne getirdi. Bu kadın uzun zamandan beri çocuklarla beraber oyun oynayan, onların çalışmaları ile yakından alâkadar olan, küçükleri kendisine sevgi ve saygı ile bağlayarak onlara ö-len annelerinin acısını unutturan, Prenses P^thy idi.
S. S., Kıral ailesini Elbe Nehri ü-zerinde, Salzbourg’dan çok uzak olmayan loş bir kaleye hapsetti. Amerikan motorize birlikleri ancak 1945 te Kıral ailesini bu karanlık kuleden çıkararak hürriyete kavuşturabildi.
Kıral Leopold sürgünde bulunduğu müddetten istifade ederek oğluna müspet ilimlere olan aşkını aşılamaya çalıştı. Muvaffak da oldu; serbes-tlye kavuştukları zaman da, Bau-douin’l Cenevre Kolejine yolladı. Genç prens derslere ekseriya bisikletle gitmeyi tercih eder, fakat çok defa büyük siyah Kırallyet arabasına binmeye mecbur olurdu.
Bütün gayretiyle matematik, fizik, kimya ve coğrafya çalıştığı halde arkadaştan, o yaştaki çocuklara has bir merhametsizlikle onu. hocalarının parlak talebe addettikleri sınıfa dahil etmezlerdi. Fakat, nezaket ( ve terbiyesine hayrandılar Kolejdekiler-le çarçabuk samimiyet tesis etmeye muvaffak olmuş, mütevazı ve iyi hareketleri İle, hocaları da dahil olmak
lilere bütün koleji kendine hayran bırakmıştı. Spora ve İzciliğe olan merakı yüzünden, arkadaşları İle uzun yürüyüşlere çıkar, saatlerce ski yapar ve uzun müddet futbol oynamaktan yorulmazdı. Giyinişine fazla itina eder, müziğe karşı büyük bir zaafı vardır, fakat caz müziğinden nefret eder.
Belçika Hükümeti. Baudouin’ln tahsilini Belçikada yapmasını ve ileride Kıralı olacağı memleketi yakından tanıması için, bizzat kendi memleketinde ikamet etmesini, Leopold’a müteaddit defalar ihsas etmiş ye hattâ bu mevzu üzerinde uzun müddet ısrarla durmuştu. Fakat III üncü Leopold oğlunu, kendi prensiplerine göre yetiştirmek İçin yanında alıkoydu. Böylece, 18 yaşına bastığı zaman senato âzası olma hakkına sahip olduğu halde, mecliste sadakat yeminini yapamadı.
Şimdi Kıraliyetin bütün imtiyazlarına sahip olarak, ordunun en büyük şefi addedildiğinden harp mevzuları İle yakından alâkadar olması icap etmektedir. Böylece şimdi kendini bambaşka bir çalışmaya verdi. Artandaki piyade okulunun ve Failindeki Muhafız Okulunun derslerinin bazılarına devam ediyor; Brükseldeld Askerî Okulun konferanslarını da takip edecektir. Bu münasebetle belki küçükken babasiyle arasında geçen bir mükâlemeyi hatırlıyacaktır.
Bir gün küçük Baudouin telâşlı bir tavırla babasına:
— Kıral olduğum zaman kimseye etmlycceğim, diye bağırdı. 111 Leopold da:
İtaat üncü
Baudouin yavrum, İnsan asıl olduğu zaman, bütün hayatın-
kıral
ca İnsanlara İtaat eder, bunu unutma! dedi.
Nakleden: Selva SEZER
ıstırabı birinde
Birleşik Amerîkada resim sergisi
Amerikan ve ecnebi ressamlarının tahminen 350 eseri, önümüzdeki sonbaharda Pennsylvania eyaletinde Pittabourgh şehrindeki Carnegle Enstitüsünde açılacak olan enternasyonal bir sergide teşhir edilecektir İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, İspanya. Norveç, İsveç, Belçika, Avusturya ve Felemenk bu sergiye iştirak edecektir.
Amerikan kongre kütüphanesi
Birleşik Amerika Kongre kütüphanesinde 1.825.000 den fazla beste ve musikiye ait eser vardır. Bu eserler arasında Baeh, Beethoven, Bchııbcrt ve Wagner gibi musikişinasların el yazıaı eserleri vardır.
Küçük Prenses Charles'ın
pabuçları dama atıldı
Aşağıda: Prenses Elizabeth ve oğlu Prens Charles
Londrada halk, öğle vakti sokaklara dökülmüş, Klizabelh’in oturduğu “Ctarence Hou*e„ un etrafına birikerek neticeyi bekliyor.


Elizabeth ve Philip, doğacak çocuğun kız olmasını istiyorlardı. nNasıl olsa daha sonra tekrar ayn cinsten iki çocuğumuz olacak,, diyorlardı. İstedikleri oldu
ŞU sırada îngiltereyi en fazla meşgul eden mesele Prenses Eliza-beth’in 15 ağustosta dünyaya getirdiği bebekti. Bu hâdise Kore harbi haberlerini bile arka plâna atmıştır, İngiltere bu! Ne kadar ciddî olsalar yine kıral ailesine ait otan her şey onları heyecanlandırıyor. Elizabeth’ın Pali Mall’daki resmî İkametgâhı olan
“Ctarence House», m etrafını birkaç gündür meraklı halk kümeleri sarıyor; heyecanla, merakla doğacak o-lan veliahdi bekliyorlardı. Halbuki Prenses son derece sakin ve sabırlı olup hiç heyecanlanmıyordu. Kim bilir belki vaziyeti idare için belli etmedi. Sanki hiç bir şey olnuyacakmış gibi resmi mektuplarım dikte ediyordu. Hattâ başmusahibl Tuğgeneral Sir Frederick Brovning’e tatil yapması için izin bile verdi. Sir Bro\vning meşhur romancı karısı Daphne du Maurier ile yaz tatiline köye gideceklerdi. Fakat baçmusahip
Prensesin vaziyetini düşünerek izin istemeye çekiniyordu. Sonradan ar-kadaşlanna şöyle demiştir: “Tatil yapmamda hiç bir mahzur yok. çünkü Prenses de bizzat böyle düşünüyor.” Lâkin Prensesin temkinli hususî kâtibi aynı şekilde düşünmüyordu. Kendisi Uç çocuklu bir babadır. İkinci çocuğunun vaktinden evvel doğduğunu söyliyerek: “Vaziyetin ne şekil atacağı bilinmez; onun için Prensesin yanından ayrılmamayı ha doğru buluyorum.” demiştir.
Prens Philip, doğumdan önce susî surette izin alarak karısının nına gelmiştir. Karı-koca bütün
kitelrini 19 aylık oğullan Charlcs’a vakfediyorlardı. Şimdiye kadar ana ve babasının hemen hemen bütün vaktini! şgal ed?n küçük veliahdin artık pabuçları dama alılır, belki.
Prenses, hemen hemen çocuk bek-llyen bütün annelerin yaptığı gibi doğumdan önce kendi annesini sık sık telefonla aramakta ve onunla dertleşmekte idi. Kıral ve Kıraliçe Sand-ringham’da yaz tatilini geçiriyorlardı. Kirala mesut haberi Prens Philip telefonla müjdeledi. Fakat annesi kızının başı ucunda idi.

huya-
va-
PLAJDA PAZAR
Heyz burada yürünür mü yahu ? Burası deniz I
Elizabeth bir arkadaşına: “Neden bu kadar telâş ediyorlar. bilmem, ben de herkes gibi ikinci çocuğunu doğuran bir anne değil miyim?” demiştir. Biyolojik bakımdan herkes gibi ama diğer bakımdan değil, tabiî. Doğumdan Önce kendisi muntazaman doktora gitmiş ve yapması lâzım gelen şeyleri harfiyen yerine getirmiştir. İngiltere de vazifesini unutmuş değildir. Kıral ailesine ikinci bir varis doğar doğmaz, deniz ve kara ordusu topla bu mesut hâdiseyi selâmlamış, havaî fişekler atılmış, her tarafta bira şişeleri (şampanya değil, eh tngiltere, Fransa değil, israfın zamanı mı şimdi!) açılmıştır.
Elizabeth ve Philip doğacak çocuğun kız olmasını arzu ediyorlardı. “Nasıl olsa daha sonra tekrar ayrı cinsten iki çocuğumuz olacak, şimdikini, sırayı bozmamak İçin, kız istiyoruz” demişler. Ailede yalnız Valide Kıra-llçe Mary, doğacak çocuğun erkek olmasını istiyordu. Valide Kıraliçe sevgili torununa: “Arka arkaya iki tane erkek varis olursa tahtın istikbali sağlama bağlanmış olur.” demiş. Fakat gençlik bu. karı-koca yalnız kız isimleri hazırladılar, çocuktan İllâki kız olsun istiyorlardı. Allah da gönüllerine göre verdi.
24 yaşında otan Prensesin ilk doğumu bir hayli zahmetli olmuştu. Onun için doktorlar ikinci doğumdan da biraz endişe etmekteydiler Charles doğmadan 48 saat önce Prensesin sancılan başlamıştı.
îngilterenin en meşhur kadın doktorlarından Sir VVİlllam, Prensesi müşahedesi altında tutmaktaydı. Doğumu da o yapmıştır. En son icat edilen ıstırap hafifletici bir çok ilâçlar sipariş edilmişti. Sir Wılllam. son zamanlarda Prensese fazla içki ve sigara kullanmamasını tembih etmişti. Zaten Elizabeth pek tiryaki değildir. Doktor, bebeğin 10 ağustos İle 15 a-ğustos arasında doğacağını bildirmişti. Talihe bakın ki, bebek de söz dinleyip 15 ağustosta dünyaya geldi. Doğumdan sonra Prenses karın hareketleri yaparak eski haline gelmiye çalışacaktır. Sir WilUam, hiç bir kadının ağır jimnastik yapmadan vücudunu düzeltebileceğine inanmamaktadır.
Nakleden: Gıbıer İZER
TETKİK - TAHLİL - TENKİD
Tevfik Fikretin
PAR ÎS MEKTUBU
Oliimiiniin 35 inci yıldönümünde
evfik Fikret
Yazan : Rıfat Necdet EVRİMER
MESLÎMÎZ onu sever. Gençllğlmiz-de hep onun şiirleriyle başbaşa kaldık. Bizim neslin çocukları “Ferdâ" yı, “Sabah olursa" yı» “Bir lah-zâ-i tcahhur"u. "Doksanbeşe doğru" yu, “Millet şarkısı" nı. “Sis" 1 bugün dahi ezber tekrar eder.
öleli otuzbeş yıl oldu. Yıllar, ilkbahar rüzgârı gibi ne çabuk gelip geçiyor!
Şimdi yakın maziye dönüyorum. Bir gün Fikret hasta dediler. Bu haber hepimizi üzziü. Birkaç arkadaş ziyaret etmek istedik. Bir taraftan da acaba bu ziyaretten yorulur ınu diye düşünüyor, ona bir hal olursa diye kederleniyorduk. Çünkü seviyorduk, gençliğimizde bize fazilet örneği diye gösterilen onu, şiirleri gibi seviyorduk. Bir mabede girer gibi A-şlyana girdik. Fikret hasta yatağında îdi. Biraz da geç teşhia edilen şeker, o demir vücudu hayli hırpalamıştı. Yalnız kuvvetini kaybetmiyen gözleriydi. Bakışlarında İzahı güç bir meraretln ifadesi vardı. Hür ve mesut görmek istediği vc çok sevdiğine asla şüphemiz olmıyan memleketin müthiş bir bâdireye sürükleneceğinden korkuyor, İçi titriyordu. O, basta halinde dahi, ziyaretçilere memleket meselelerini soruyordu. Hürriyete Aşıktı, hakiki demokrasi leri, değerli eşinin gözlerinde bir şey-beklemişti. Ümitlerine kavuşama-nıaktan doğan hayal kırıklıklarım her vesileyle İzhardan geri kalmıyordu.
Perhiz, doktorların ısrarla tatbikim istedikleri v© Fikretin hiç de hoşuna gitmiyen perhiz!...
Hassas ve vefalı eşi Nâzlme H. —ki onu da bundan birkaç ay öne© kaybettik— büyük hastanın başucun. da idi. Bütün ümidini sıra sıra dizilen İlâç şişelerine bağlamıştı. Hastası iyi olacak, gene eski günler geri dönecek! Bu ümidde bir teselli vardı, fakat hazin bir teselli! Fikret ziyaretimizden memnun kaldı, ifadesi çok kuvvetli, çok ilzam edici gözleri, değerli işinin gözlerinde bir şeyler aradı. O, bütün hayatınca sevgili karısına ve çocuğuna bağlı iyi bir baba idi. Şu mısraları Nâzlme H. için yazmıştı:
Hayata rağbet edersem senin yüzündendir,
Bu dâmgâhe senin saçlarınla merbutum;
Felekte nur görürsem senin gözündendir,
Muhabbetinle bu zindan-ı gamda mazbutum.
Beka-yl aşkını gâhî teemmül
eyler de
Derim: “Fena bulamaz, kâinat bâkldlrî"
Seninle katlanırım ben bu
çaresiz derde,
Derim o şevk ile hattâ:
“Hayat bâkldlrî”
Nâzlme H., bu titiz tabiatlı, hastalığı dolayıslyle daha çok alıngan ve hırçın olan büyük şairin bakışlarındaki her yordu:
Bir yudum
O gün biz
zehir gibi akan Ağır, ağır ve biraz da zorlukla söylediği şu sözleri bugün de kulaklarımız duymakta, vicdanımız yaşamaktadır:
“Gençler! çok çalışınız, bir garplı gibi çalışınız, hakkı seviniz, hakikati müdafaa ediniz! Doğruluğun büyük bir kuvvet olduğunu asla unutmayınız!"
Şeker, ihtilât yapmıştı, kurtaramadılar. Hak bellediği bir yolda yıllarca yalnız yürüyen Fikret, en verimli çağında bize bir mısraını kendi için çok erken tekrarlattı:
Bıraktı blzleri cansız, karıştı
emvâta!
mânayı pek İyi anlı-
ilâç daha!...
yanında içimize bir hüzünle ayrıldık.
Büyük adamlar hakkında sağlıklarında ve öldükten sonra da sözle, yazı Ue konuşurlar. Haklarındaki hükümler; haklı, İnsaflı, âdil, peşin, zâlim ve kıskanç olabilir. Bunların herbiri esas değere ne bir şey ilâve eder, ne de ondan bir şey kaybettirir. Fikret’de haklı, haksız, doğru, eğri hücumlara uğramıştı. Medli ve cezirll bir hayatın limanı olamazdı kİ ruh orada sükûn bulsun! Fikretin büyüklüğünü ispat eden en güzel vesikalar, lehinde ve aleyhinde yapılan | türlü neşriyattır. Fikretl anlamıyan-lar, onun ıztıraplanna Aşina olmıyan-lardı. Bir yazımızda şöyle diyorduk: Şiirlerine cemiyet hayatını tam mâ-naslyle aksettiren Fikret, o cemiyetin ıstıraplarını derinden duymuş bir insandı. İleri bir cemiyetin rüyaları içinde geri bir cemiyetin kıymet tablolarının bomboş olduğunu görüyordu. İdeal bir cemiyet istiyordu. Etrafına baktıkça rlyânın, hilenin, tezvirin, Iğvanm, her türlü şahsi menfaatlerin, siyaset entrikalarının fermanfermâ olduğuna, hakkın, adlin, insâfın, diğergâmlığın, insanlığın unutulduğuna şahit oluyordu.
İliklerine kadar hassas ve bir İffet ihtirası içinde bulunan Fikret, şahikalardan bir kartal mehabetiyle haykırmaktan ve kötüyü dört köşesiyle ortaya koymaktan kendini alamıyordu. Bu; insanca, vatandaşça, mertçe bir hareketti. Bu, devrine göre bir medenî celâdet ve cesaretti ve bu, devrindeki iktidarın kendisine hasım olmasına rağmen, hak bellediği bir yolda yalnız giden bir kahramanın akıbetinden endişe etmiyen a-sll bir hareketti. İdealistler için hayat, tehlikeleri dermektir. Fikret, mihnet çölünde seyahatin kolay ol-mıyacağını herkesten iyi biliyordu. "Zelzele" sinde:
Hayatı dîv-i hakikatle çarpışan kazanır, Zafer biraz da hasftr İster; Koşan cihâd-ı maâllye şanlı, lâkin Mahûf adımlar atar. ____
Fikret
Tevfik
zelzeleler, arkasında zel-


önünde zeleler!
mısralarlyle yolunu çizmişti ve biliyordu ki korkmak; yudum, yudum ölmektir!
Fikrete hücumlar Uç noktada toplanır: A — Başta maalesef rahmetli Mehmet Akif olmak üzere Sırat-ı MÜ8takimciler. onu dinsizlikle İtham ve bunun için de “Târih-i kadim” İni işhat ettiler. Halbuki şair mizacının dört köşesi, onun tek şiiriyle anlaşılamaz. “Tarlh-i kadîm“l İşhat edenlere. Fikretin dinsiz olmadığını ispat eden şiirler gösterebiliriz: “Sabah ezanında”, “Sancak-ı şerif huzurunda", “Ramazan", “Köyün mezarlığında" şiirleri şairin dindar olduğunu haykıran vicdan vesikalarıdır.
Ben Rabbime doğru
Her an müteveccih, mütevekkil ve sabfırum ölsem de ne mutlu, bana kalsam da ne mutlu,
diyen v© buna:
PeygAmberhnln sancağı oldukça penâhıın Elbette benimdir ebedi aavn-ü selâmet mısraJarmı da ilâve eden Fikret’e dinsiz demek için en hafif mânasiyle haksız olmak lâzımdır. B - Bazıları Fikret İçin millî hisleri zayıf dedi ve bazıları da bir kaç mısraını alarak onu materlyalist göstermek istedi. Birinciler hata işledi, İkinciler de bu hataya daha büyük hata ile muamele eyledi. Fikret ne öyle, ne de böyıe İdi. O, millet ve vatan sevgisini kalbinden mısralarına işliyen bir şairdi. Misal mi istiyorlar?., işte “Doksan-beşe Doğru", “Sis", “Ferdâ", “Millet Şarkısı", “Asker Geçerken". “Ha-san'ın Gazası", “Halûk’un Defteri",, “Halûk’un Vedaı".
Ey şanlı vatan bayrağı, bir ırün seni oğlum
Bir mevkib-1 zlheybet-i hürriyet önünde Çekmiş görebilseydim.. O pilrhande ölürken Etmezsem eğer şevkini takdis ile secde Dünyada en alçak baba elbet ben olurdum Oğlum, onu gönlünce yaşat., ölme
fakat sen!
diyen ve:
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, varol! mısralarlyle millet yolunun en gerçek yol olduğunu anlatan ve gençlere hitaben:
Gençler bütün ümmld-l vatan şimdi sîzdedir, diyen Fikret'te millî hislerin zayıf olduğunu İddia edebilmek için kör ve sağır olmak lâzımdır, Fikret'e mark-siat diyenler de aldanıyor. Bu münasebetle bir yazımızda diyoruz ki: “Onlar Fikret’i kendi zaviyelerinden İnceleyip kendilerine maletmek istediler. Bu da beyhude bir gayretti. Fikret geniş bir İnsanî daire içinde milliyetçi idi. Demokrasiyi, içinde yaşadığı geri cemiyette ileri bir rejim diye müdafaa eden insan adamdı. Fikret o adamdı kİ, yalnız bir şey değildi: Marksist!
Bu vatan ve bu millet için yanıp tutuşan, bağırıp haykıran, bütün menfaatlerini feda eden, ıstırap çeken Fikret nasıl materyalist, markalat o-labilirdi!..
“Doksanbeşe Doğru,.dan şu mısralar. hakkındaki yanlış iddiaları en ia-kât edici cevap değil midir:
Ey millete bir alile olan darbe-î münkir, Ey hürınet-1 kanunu yenen sadme-i bidıUl, Milliyeti, kanunu mukaddes tanıyan her Vicdan seni lânetle, mezelletle eder yad!
Düşsün sana meyyâl-i tahakküm eğilen baş, Kopsun seııi bir hak diye alkışlayan eller!
Fikret’e bedbin dediler, düşünemediler ki. muztarip bir cemiyetin şairi, şiirlerinin muhtevası daha çok sosyal temalar ise, elbette ki huzursuz, muztarip ve bedbindir. Marazl olmıyan bir bedbinlik ise uyarıcıdır. Fikret’in bazı şiirleri ve meselâ "Ü-mit ölmez", “Ferdâ", "Sabah Olursa,. bedbinlik değil, ümit ışıkları saçmaktadır.
hayatı
TEVFİK Fikret, 24 aralık 187T tarihinde îstanbulda. Kadırgada doğdu. Babası, Hüseyin E-fendi adında Hariciye Nezareti memurlarından dindar, temiz bir adamdı. Bir müddet de Fatma Sultanın Sarayında vakıf kâtipliği yapmış olan bu zat. Sultan Hamldln kafiyelerinin verdikleri Jurnnllarlo muhtelif nehirlere sürgün edildi. 1905 senesinde Gazlantepte vefat etil.
Tevfik Fikret tahsilini Aksa-rayda Mahmudiye rüştiyesinde yaparken 18R0 senesinde. Mektebi Sultaniye nakletmiş ve ora-da tamamlamıştır. Tevfik Fikret daima sınıfının birincisi İdi ve mektebi 20 yaşında yine birincilikle bitirdi.
Tevfik Fikret, Mektebi Sultaniden çıkınca Hariciye Nezaretine kâtip olarak girdi. Burada bir sene kadar kaldı. Lâkin hiç bir is görmediği ve gördürül-mrdlğl için istifa etti. O zamanlar OsmanlI Devleti, memurlara maaşlarını muntazam bir şekilde veremiyordu. Tevfik Fikret İstifa edince, memuriyeti zarfında hiç maaş almamış olduğundan. birikmiş aylıklarını tahakkuk ettirdiler. Fakat Tevfik Fikret: “Boşu boşuna bir masada oturmanın mükâfatı mı?" diyerek bunları alnındı.
1890 senesinde, Tevfik Fikret, Ticaret Mektebine türkçe, frnn-sızca ve resim muallimi oluyor «u Maaşı 200 kuruştu. İki sene onra da Mektebi Sultanîye 450 kuruş maaşla, imtihanla türkçe muallimi oldu ve aynı zamanda Amerikan Kolejinde türkçe dersi vermeğe başladı.
Meşrutiyetin ilânını müteakip, Mektebi Sultanîye müdür tâyin edildi. Tevfik Fikret, Mektebi Sultanî Müdürlüğü esnasında, daha evvel yeni bir mektep kurmak hususunda tasarladığı şeyleri tahakkuk ettirmeğe çalışmıştır. Bu cümleden olarak. Mektebi Sultaniye musiki ve sahne faaliyetini getirmiş, mek-tepto lâboratuvar tesis etmiştir. Maalesef Tevfik Fikret, burada uzun müddet kula-mamıştır. Faaliyetini teşvik e-den Maarif Nazırları olduğu gibi ona müdahale edenler d© bulunmuş, Tevfik Fikret dc İstifa ederek, daha evvel babasından kalan Koskadaki evi satarak Rumellhisarında aldığı vo “Aşl-yân„ adını verdiği evin© çekildi, orada 1915 senesi 18/19 ağustos gecesi vefat etti.
Sıınat hayatı
Daha mektep sıralarında Tevfik Fikret şiirler yazardı. Fakat bunları “Mehmet Tevfik" vo “Tevfik" Imzalariyle neşroderdl. Tevfik Fikretin asıl adı “Mehmet Tevfik,, tir. “Fikret,, mahlasını 1892 sonesin© almıştır. Bun-dnn başka “M. Sadi" imzaslyle do Serveti Fununda bazı manzumeler neşretmiştir.
Tevfik Fikretin ilk şiirleri “Müntehlhatı Tercümanı Hakikat" ve “Mırsâd" mecmualarında çıkmıştır. Bunları farisi muallimi Feyzî Efendinin tashih ettiği söylenir. Serveti Fünun ile alâkası, Recalzade Ekrem Beyin delâletiyle, 1890 senelerinde olmuştur. Tevfik Fikret Serveti Fünun ile yakından alâkadar olmuş, mecmuanın bütün işlerini üzerine almıştı. Her nüshasında “Edebî Musahabeler,, neşrederdi. Fakat 1898 senelerinde “Rübab-ı Şikeste,, yİ çıkardıktan sonra, mecmua İle alâkası azaldı, oraya pek nadir olarak yazmağa başladı, ve 1900 senesinde “Son Nağme" İsmiyle neşrettiği bir manzume ile Serveti Fünunla alâkasını büsbütün kesti.
Bundan sonra, İstibdat idaresinin tazyikından kurtulmak için, Tevfik Fikretin Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf ve Hüseyin Kâzımın “Yeşil Hülyalar Devresi" başlar. Tevfik Fikret, tazyik neticesi olarak “Sis" manzumesini yazdıktan sonra arka-daşlarlyle beraber, Yeni Zolan-daya gidip orada hürriyet ve hakka istinat eden bir idare kurmak hayaline kapılmıştı. Bu teşebbüs bir hayal olmaktan ileri gcçemeylnce TcvRk Fikret Aşlyânı kurdu ve inzivaya çekildi. “Taıih-i Kadim,,, “Bir Lâhza-I Teahhür,,. "Vatan Şarkısı., bu zamanın mahsulleridir.
1908 Meşrutiyet inkılâbı, Tevfik Flkreti inzivasında buldu. Hürriyetin İlânı onda büyük bir tesir yapmış ve harekete geçirmişti. “Tanln" gazetesiyle yakından alâkadar oldu, müessls-leri arasına geçti, fakat oraya hiç yazı yazmadı. Esasen bir müddet sonra, muhitiyle anlaşa-mıyarak muallimliğe avdet etti ve adı, müessisler arasından çıkarıldı, tekrar inzivasına dondu. “Halûkun Defteri" nl o zaman yazdı, “Şermln" de son mecmua-! eş’arı oldu.
/
A
Temmuzun son on beş günü Sor-bonne'da toplanan 800 ilim adamı, radiumun keşfiyle kanser araştırmalarının temel taşını atan Pierre ve Marle Curie'yl anmak ve 400 İlmi raporla İnsanlığın amansız düşmanı kanser hastalığına karşı savaşta kaydettikleri İleri adımlan dünyaya bildirmek fırsatını buldular.
ağaçlar ve çiçeklerle süslü bir bahçe içinde Radium Ens-insanhgın en sevimli iki Alladım hürmetle anıyor :
Quartier Latin'in kuytu bir köşe, sinde, küçük tltüsü minin
Paateur ile Curle. Elli yıl önce burada Pierre ile Marıe Curle radiumu bulmuşlar, on beş sene evveline kadar Madame Curie burada çalışmış, ilk radioaktlvite merkezini burada kurmuş. Huşu ile İçeriye girerken, , biraz da kalbim atıyor, beni kabul etmek nezaketinde bulunan Radium Enstitüsü Müdür Muavini Doktor Latarget'den ben ne soracağım, kanser araştırmaları üzerinde söyleyeceği teknik sözleri nasıl anlıya-bileceğim diye korkular geçiriyordum.
Radium Enstitüsünde hayatımın en güzel, en neşeli bir saatini geçirdiğime İnanır mısınız? Bakın, anlatayım. Doktor Latarget, sualimi dinledikten sonra, gülerek:
— Kongrede elde edilen neticeleri mİ bilmek istiyorsunuz? dedi. Daha durun bakalım. Sorbonne’un on dershanesinde birden hulâsa şeklinde verilen 400 komünikenln tam metni basılsın, okunsun, tartışmalar, denemeler yapılsın da, şöyle bir iki sene sonra neticeler meydana çıkaın. Ama bu kongrede edindiğim intibaları istiyorsanız, onları aöyli-yeyim. Çok verimli bir kongre oldu-duğuna ve metod bakımından bir ilerleme kaydettiğimize im. Çünkü İlmî miting adını ğiıniz yeni bir çalışma usulü
ettik: Radyofizik, radyokimya ve radyoblolojiye ayırdığımız üç günde, sabahları bir bioloji, öğleden sonraları bir tedavi meselesi ele alarak, kolokium çalışması yaptık ve bu meseleler etrafında çeşitli görüş ve fikirlerin tartışmasından derinliğine giden bir etüd yapmak mümkün oldu.
Kanaatimce bu kongrede mevcut bilgileri altüst edecek bir buluş veya fikir ortaya atılmadı, yani kanser ğü me yül
büyük kanıverdi-kabul
araştırmalarında bir atlama dede, yavaş, fakat emin bir geliş-var. Kongrede esaslı bir tema-beill oldu: Virüs teorisi, Bir çok
kanserlerin virüse dayandığı, sayısı gitgide çoğalan denemelerle tesblt edilmiştir. Ama ilim, hele kanser ilmi bir barometre gibidir, barometre bazan yağmurlu hava gösterir de gene yağmur yağmaz. Virüsün mevcudiyeti bir çok vakalarda tesblt edilmişse de, henüz hepsinde edilememiştir. Tedavide henüz önemli ileri adımlar atılamamıştır. Cerrahide ilerilik varsa da. sarfedilen büyük gayretlere göre, bu sahada da ilerleme yavaştır. Fakat virüs teorisi tesblt olunabilirse, tedavi metodlan için geniş bir ümit ufku lur.
Bu kongre bize birçok retti, bunların biri İlmî bugün büyük bir süratle yayıldığıdır. Dünyanın
memleketi kanser bilgisi sahasında aynı seviyeye erişmiş bulunuyor. Hele Amerikada her araştırıcının elde ettiği neticeleri yayabilmesi için saha alabildiğine açıktır. İlmin bir kan, seri olan kıskançlık zihniyeti artık dünyadan sökülüp atılmışa benziyor. İkincisi bugün dünyada kanser araştırıcılarının çoğalmasıdır, eskiden
açılmış o-
şeyler öğ-neşriyatm her tarafa hemen her
Broadway'ın organizatörü Billy Rose'dan fıkralar
“Hikâye anlatmakta pek mahir değilimdir ama..."
Birinci Cihan Savaşının son günlerinde, Birleşik Amerika Cumhur Başkanı m 15 dakikalık bir müddet zarfında ciddî dâvalardan ayrılarak eğlendirdim. Bunu nasıl yöptım diyeceksiniz? Steno yazan ufacık kalemimle...
O zamanlar Washington’da Harp Endüstrisi heyetinde stenograftık yapıyor vc heyet reisi Mr. Baruch'a ara sıra çikolatalı dondurma falan getirmek gibi işlerde kullanılıyordum.
Mütârekeden birkaç gün önce elime bir mektup tutuşturdular ve Cumhur Başkanı Woodrow VVilson'a götürmemi söylediler. Beyaz Saray o günü senatörler, kabine Azalan, elçiler ve mühim şahsiyetlerle tıka basa dolu İdi. Mütareke haberi her an bekleniyordu ve herkesin sinirleri meşhur boksörler Dempsy-Firpo maçının son saniyelerinde olduğu gibi heyecandan gerilmişti.
Mektubu Wilson'un kâtiplerinden birine verdim. Cevabı olur diye oracıkta beklememi söylediler. Birkaç dakika sonra kâtip geldi, gözleri şaşkınlıktan açılmış bir halde: “Cumhur Başkanı sizi görmek istiyor!" dedi.
• Birden titredim. O zaman henüz 18 e ayak basmış ve memleketimden yeni çıkmıştım. Onun İçin oldukça çekingen ve tecrübesiz bir gençtim. Hem cumhur başkanlariyle olan te-
maşım, yalnız kâğıt dolarlar üstünde gördüğüm resimlere dayanıyordu.
Mr. Wilson beni görünce gülümsedi ve ilk sözü: “İşittiğime göre oldukça iyi bir stenografmışsınız, oğlum" demek oldu. Titremem durdu. Cumhur Başkanııun .da gayet seri steno yazdığını biliyordum. “Sizin de iyi olduğunuzu söylüyorlar, efendim” sözleri düşünmeden ağzımdan kaçıverdi.
Wilson hafifçe kızardı: “Bu son günlerde pek pratik yapamadım", diyerek önüne baktı. Sanki ufak balık yakalıyan usta balıkçılar gibi vaziyetinden utanıyordu, bana m ızı ufak di.
Bana kâğıt kalem verdi ve masanın üstünde duran gazetelerden birini aldı. Sonra tok ve keskin sesi İle başmakaleyi dakikada 150 kelime söylemek suretiyle hızlı hızlı okudu. Bitirdikten sonra bana dönerek: “Şimdi de siz okuyun," dedi. Her stenografın bildiği gibi, asıl mesele yazdığını okumaktır. Ben, dikte ettiğinden daha süratle başmakaleyi okudum. Ve sonra sayfanın dibinden baş-lıyaruk başmakaleyi bir kere de tersinden okudum, Wilson kıs kıs güldü. Bana hangi metotla steno öğrendiğimi sordu. Ben de “Gregg usulu ile" diye cevap verdim. Wilson'u ken-
ti
• -
t
W



-






Yazan t Ayşe NUR


k





*
t.
A i



i
s* ■


A
• ♦

l
-W»
* -
w» •w •■s


• • . .. .... 2 ! * j •
-‘»i-
-



i
t
X
* K .


1
•1
T*
L i ** û



Madam©
100 araştırıcıya karşılık bugün belki 10.000 araştırıcı var. Bunların hepsinin çalışmasını takip etmek İmkânsızdır. Bu sebepten kongrenin büyük bir faydası olmuştur. Yayınlarını okuyamadığımız araştırıcılarız© bazı ufuklar açar. Araştırıcı aylardan beri kendi lâboratuvanna kapandığı için, körleşebilir, dışardan birinin gözüne çarpan bir hatayı göremez, ilerleyişini sağlıyacak en basit bir fikri bulamaz olur, işte kongre bize bunu da temin etti: Fikir seyrüseferini. îllm bir borsadır, fikirler borsa tahvilleri gibi iner çıkar, kongrelerde de zamanın dalgalanmalarına göre hangi görüşlerin değer kazandığım, hangilerinin kaybettiğini görmek mümkün olur.
— Amerikada kanser araştırmalarının çok ileri olduğunu duyuyoruz. Oradaki metodlarla Avrupa metodlan arasında ne gibi farklar var ve netice elde etmek bakımından bunları nasıl değerlendirirsiniz?
— Amerikada sürü ile kanser araştırma merkezleri var ve sonsuz para imkânları. Halbuki, Fransa-da araştırmaya yetercesine tahsisat ve malzeme verildiği halde, araştırıcılar çok fena ödenir. Gene de kanserolojide Avrupanm ileride olduğuna kamım. Çünkü araştırma denilen şey yüksek seviyede bir hayal kuvvetinin mahsulüdür. Bir lâ-boratuvar veya enstitü İnsan zekâsını ve kavrayış kabiliyetini aşan bir fabrika haline gelmemeli. Lâbo-ratuvar müdürü bir orkestra şefi gibi araştırıcılarının hareketini tam bir ahenk içinde idare edebilmeli. Fazla maddî araştırmanın bölünmesine götürür ki, bu da çok tehlikeli olabilir. Amerikada tenkit edeceğim nokta, araştırıcının memurlaştınl-masıdır. Orada bir nevi takdim tehir oluyor, mevcut bir fikir, bir buluş

•’Mr. Baruch, dakikada 200 kelime yazdığı-söyledl. Acaba benim önümde bir deneme yapar mısınız?,, de
dl sahama çekince, sıkılganlığım kalmamış, dilim çözülmüştü. Kendimi dev aynasında görmiye başlamıştım. Birden masanın üstünde duran gazeteyi alarak, kâğıt ve kalemi Mr. WUson’a uzattım. “Acaba benim için yazar mısınız, efendim?" deyiverdim.
Wllson gözlüğünü hohlıyarak ceketinin koluna sildi ve “çok hızlı gitmeyin," diye tenbih etti. Başmakaleyi dakikada 100 kelime süratle dikte ettim ve sonra bana yazdığını okuması için rica ettim. Kendisine hiç yanlışı olmadığını söylediğim zaman yeni okuma yazma öğrenen bir çocuk gibi sevindi. Kâğıdını eline a-larak, “Müsaade ederseniz yazınızı saklıyayım, efendim," dedim. \Vood-row VVilson’da benim kâğıdımı alarak, “Müsaadenizle ben de sizinkini saklıyayım," dedi.
Beyaz Saraydan çıktığım zaman eteklerim gururdan zil çalıyordu; evlerin damları üzerinden uçarak ofise döndüm. Masama oturur oturmaz, telefon çaldı. “Mr. Baruch sizi görmek istiyor" dediler. Odasına doğru giderken kendi kendime düşünüyordum: Eh. bir saat içinde Cumhurbaşkanı Woodro\v VVilson ve Bernle Baruch arka arkaya... hiç de fena değil. Senin gibi acemi gençler için hiç de fena bir başlangıç değil". Mr. Bdruch'un bürosuna hindi gibi kabararak girerken, kapıdaki kız, “Patron bir çikolatalı doudurnıa almanı istiyor!" !....... demez mi? !....



• • . -W-
♦ k M


Curle
Üzerin© bina ederek çalışmak lâzımken, çıkış noktası olmadan bir buluşa doğru çıkılıyor. Böylcce bir çok istatistik neticelerden başka bir şey ©İde edilemiyor. Bilâkis. Ingıl-terede kanser araştırmaları bence çok ileri ve ümitli bir durumdadır.
Avrupa araştırıcılarını bir komando bölüğüne benzetirim. Köprübaş-lannı kurmak bize vergidir. Ondan sonra tam teçhizatlı ordu İle memleketi fethetmek vazifesi gelir. Onu da dinamizmi yüksek, maddî İmkânları sonsuz olan Amerika yapabilir. Bittner’in 1936 da bulduğu meme kanseri virüsü bunun parlak bir misalidir. Columbia Üniversitesi onun emrine on binlerce fare koydu, böy-lece bir paket süt virüsü elde edilebildi. îyi ama buluş önce gelir, büyük mikyasta deneme sonra. Atom bombası da bunu İspat etmez mi?
Sonra bir mesele daha var: Dil meselesi. Araştırmalarımızı bütün nüansları ve tam bir vuzuhla nakletmek ilerlemenin başlıca şartıdır. Dil vuzuhsuzluğu yüzünden ne çok ıhatâ işlenir. Bu iş için d© İngilizcenin yeter derecede dakik ve mantıklı olmadığının farkına vardım. İşte size bir misal:
1918 de Ingiliz kanser araştırıcısı Prof. Maynord bana, bir raporunu vermiş, Paris'te vereceği bir konferans için serbestçe tercüme etmemi rica etmişti. Yaptım, fakat fransızca metüı, İngilizcenin tam bir buçuk misli oldu. Profesör Maynord, bu sefer kongre için Paris’e geldiğinde, bana şaşılacak bir şey söyledi: Asistanına benim fransızca yazdığım metni kelime kelime İngilizceye çevirtmiş ve böylece elde ettiği İngilizce metnin kendi fikrini Ük metninden çok daha iyi Had© ettiğini hayretle görmüş. Bana teşekkür etti. Maamafih, teşekkürü bana değil. Descartes tan beri mantık vo nüansları sağlam esaslar üzerine bina edilmiş fransız diline borçluydu.
George Sandın şu fıkrasını hiç duydunuz mu? Yaşını başını aldıktan sonra hovarda kadın bir gün bir meclise yanında güzel, fakat zekâsı pek parlak olmıyan bir genç delikanlı ile gelmiş. Eski dostlarından biri büyük romancının yanına yaklaşarak:
— Madame, demiş, bu gencin konuşmasını sizin zekâ seviyenize lâyık görmüyorum.
George Sand, buna karşılık:
— La parola n’est pas son langaga (türkçesı “o bana sözü ile hitap etmez,.) diye cevap vermiş. Bunu dünyanın hiç bir dilinde fransızcada olduğu gibi kısa ve vâzıh bir İfadeyle vermek mümkün değil. Eminim ki, siz de dilinize çeviremezsl-niz.
Kendimi unutarak kahkaha İle gülüyordum. Birdenbire durdum ve hayretle muhatabımın yüzüne baletim. Radium Enstitüsü müdür muavini, demin virüs mütasyonları üzerindeki çalışmalarını bana anlatan tanınmış araştırıcı fıkra anlatıyor...
— Nasıl olur, dedim, ben buraya gelirken, teknik dilinizi anlıyamıya-cağım diye endişe İçindeydim. Halbuki siz dilden, müzikten bahsediyorsunuz. bir sanatkâr gibi konuşuyorsunuz.
— Araştırıcının bir nevi sanatkâr olduğunu bilmiyor muydunuz? Cu-rie’nin, Paateur'ün Bach'tan, Beethoven’den ne farkı var?
Doktor Latarget’ye bana Kanser Kongresinin neticelerinden daha kıymetli bir bilgi verdiği, gerçek Alimin hepimiz gibi bir insan, yaratıcı insanlar arasında biı insan olduğunu öğrettiği için teşekkür ederek, Radium Enstitüsünden ayrıldım, ve ne yalan aöyliyeylm, sokakta giderken dakikalarca güldüm.

%
İNGİLİZ İSTİHBARAT SERVİSİ
Çeviren: Meral Cumaoğlu
mi
Yazan: E. H. Cookridge *Intelllgence Service** Umumi Şefi
Dr. Hans Gtulz'un başından
geçen harikulade
Nihayet bedenî bir hazırlık kursuna da devam etmesi lâzımdı; bu kurs. "Com-mandos” için yapılan kurslara benziyordu, işte, dediğim gibi, bütün bu mesai Ring-ıvay’de cereyan ediyordu.
Grup kumandanı Maurlce Newham. 1940 ekim ayından beri Paraşüt Okulunun müdürlüğünü yapıyordu. Rlngway’in az ö-tesmde. ormanlar arasında tamamen gizlen, mlş küçük bir göl vardı. Bu göl, denize a-tılma temrinlerine yarıyordu. Bu hazırlık da lüzumluydu, çünkü birçok ajanlarımız sahillere yakın yerlorde paraşütle denize atılıyorlar ve burada, mukavemet kuvvetleriyle işbirliği yapan balıkçı kayıklariyle temasa geçiyorlardı, istihbarat Teşkilâtımızda, binlerce erkek gizli ajanlarla birlikte» yüze yakın kadın da çalışıyordu.

Britanya istihbarat Servisine mensup ajanlar arasında en harikulâde vaka, ihtimal Dr. Hans Stulz’un başından geçen maceralar olmuştur. Bu ajanımız Almanyada bu sahte isim altında çalışmıştı. Dr. Stulz, Hamburg civarında Altona’da açılmış olan Casusluk Okulunda İngilizce öğretmeniydi. Oxford Üniversitesinden mezun olması ve birçok yüksek Nazi şahsiyetleri tarafından tavsiye edilmesi Üzerine bu mevkie tâyin edilmişti. Kendisinin vazifesi, öğrencilere, İngilizcenin belli başlı hususiyetlerini ve Ingiliz halkının milli ve mahalli âdetlerini öğretmekti. Fakat vazifesini ne şekilde başarıyordu? Her öğrenciye. Ingilterede emniyetini sağbyacak bir tavsiyede bulunuyordu ki o da. şu idi: Alman ajanları Ingiltereye varır varmaz, ü-zerlerinde bulunan Ingiliz parasını bir posta tasarruf sandığına yatıracaklardı. Ve Ingilterede banka defterinin kaybedilmesi ihtimali karşısında, defterin başka kimseler eline geçip bunlar tarafından paraların çekilmesini önlemek için, formülleri doldururken isim ve soyadının yanına şifreli küçük bir kelime ilâve etmek gûya âdet olduğundan. Alman ajanlarına bu şekilde hareket etmelerini tavsiye ediyordu. Halbuki bütün bunlar sadece bir yalandan ibaretti, çünkü Ingilterede böyle bir âdet yoktu ve Stulz da, tabii bir Ingiliz ajanı ldt işte, yeni bir müşterinin gelip, para çekerken isminin yanına daima şifreli bir kellmecik ilâve ettiğini posta memurları Scotland Yard’a bildirdikleri zaman, en az iki Alman ajanı bu şekilde yakayı ele verdi. Alman Casusluk Okulundaki öğrencilerine böyle bir oyun ojmaması ve şifreli isim hikâyesini uydurması, harpten evvel White HalTâe kendisine söylenilmişti.
Alman sanayi, hükümet ve ordu çevrelerinde birçok îngüiz ajanları. Alman kisvesi altında faaliyette bulunuyorlardı. Hattâ bunlardan bazı lan ordunun yüksek rütbeli erkânındandı. Kumandan Stefan King-Hall oldukça cazip bir hikâye anlatır ki bunun hakikî olduğu sabit olmuştur: Fransanın yıkılmasından sonra ihtiyar bir Amerikan bayanı, bir Fransızla evlenmiş olan kızından uzaklaşmamak i-çin, işgal edilmiş Fransız topraklarında kalmıya karar vermişti. 1941 yılı fonuna doğru erinde iki Alman subayını misafir etmlye mecbur tutuldu. Bu kadın, Fransada kendi arzusiyle kalmış olduğundan, bu subayları evine almaktan ‘ ^tina edemi-yeceğini anlamıştı.

Amerikan bayanı, hemen hemen üç yıl. evinde bu iki Alman subayı İle yaşadı ve kendileriyle nadiren yaptığı konuşmalar da ancak pek lüzumlu hallerde vaki oluyor ve birkaç kelimeye münhasır kalıyordu, iki Alman subayı, ihtiyar kadına karşı çok kibar davrandılar. 1944 temmuzunda tahliye emri geldi ve iki subay, hizmetçiyi çağırarak, bayaala görüşmek İstediklerini bildirdiler. İhtiyar madam kabul etti ve subaylar da, kendilerine karşı gösterdiği misafirperverlik ve bu güç vazifeyi sabırla başarmış olması dolayısiyle bayana teşekkür ettiler. Kadıncağız kısaca cevap vererek, ne kadar çabuk giderlerse o kadar memnun olacağını yüzlerine ^arşı söyledi.
İhtiyar bayanın anlattığına göre subaylar kendisini selâmladılar
ve ona küçük
t
borcumuzun küçük bir kutuyu kabul etmenizi yalnız yirmidört saat açmamanızı rica ede-çıkıp gittiler, ihtiyar
bir kutu verdiler. Subaylardan biri: "Size karşı olan şükran ifadesi olarak bu rica ederiz, dedi; geçmeden kutuyu riz.0 Sonra evden
Amerikan bayanı ve hizmetçisi iptida, bu kutunun soğuk bir şaka olması ihtimalini düşünerek korktular; fakat sonra, iki Almanın arzusunu yerine getirmlye karar verdiler ve yirmldört saat sonra kutuyu açtıkları zaman içinden küçük bir gümüş sigara tabakası çıktı. Tabakanın içine konulmuş küçük bir kart üzerinde de şu kelimeler yazılıydı: “Britanya Gizli Emniyet Servisine mensup İki ajan, teşekkürleriyle birlikte bu küçük hediyeyi takdim ederler”.
¥
“Holândada. füzelerin atıldığı pfetlere
Esirlerin listesini tam bir surette tanzim etmekte, Al manların gösterdiği fevkalde dikkat ve ihtimam, bu sefer muvaffakiyetle neticelenmedi: Genç kız, hapisa-nelerden atılan eski eşyalar arasında gizlenerek ortadan kayboldu ve ismi de listelerden silindi
karşı Spitfire Bombardıman Uçaklarının akmlannda, iki hastane arasında bulunan bir **V 2” deposu, pilotların hedefini teşkil etmiştir”.
•'Cepheye müteveccihen hareket edecek olan mühimmat yüklü birçok trenler Köln civarında bulunan Dentz yakınlarında imha edilmişlerdir...”.
•'Geçen hafta I.G.Forben’in Leuna Fabrikalarına ait mühim tesisatın âtıl kalmalarının sebebi, ham madde bulamamalarından ileri gelmiş olduğu zannedilmektedir..,”.
Harp esnasında bu kabil raporları oku-mıya o kadar alışmıştık ki, pekaz kimseler deponun nasıl keşfedildiğini veya yüklü trenlerin o muayyen dakikada Dentz ten geçeceklerinin nasıl haber alındığını veyahut da sentetik petrol fabrikalarından bir kısmının nasıl bir vaziyette bulunduklarına dair ne suretle malûmat alındığını sormak ve anlamak için zihinlerini yoruyorlardı. Fotoğrafla yapılan bir keşif bile, böyle malûmatı elde etmlye kâfi gelmez. Bütün bu haberler, Almanyada faaliyette bulunan gizli ajanlarımızın göndermiş olduğu White Halfda toplanan yüzlerce küçük teferruatın bir araya getirilmesiyle elde ediliyordu.

Casus kadınlarla baltalama işlerinde vazife gören kadınlar taralından göstenl-miş olan faaliyetler, hiçbir zaman tam bir surette ifşa edilmlyeceklerdlr. En fevkalâde vakaların bazıları açıta vurulmuştur ki. bunlar arasında ezcümle Odette San-son unki vardır. 31 yaşında cazip bir kadın olan Madam Sanson. Fransızdı ve bir îngilizle evliydi. Üç güzel kız çocuğunun anneslydi ve halen de, Kırat tarafından George Cross nişaniyle taltif edilmiş kadınlar arasında hayatta bulunan tek kadındır. Bu kadın paraşütle Fransaya indirildi ve Gestapo tarafından ele geçirildiği zaman en müthiş işkencelere maruz kaldı (Almanlar kendisine en müthiş ve şeytanî cezaları tatbik etmişler, hattâ ayak tırnaklarını da söktürmüşlerdi!fakat bütün bunlara rağmen, paraşütle kendisiyle birlikte inmiş olan şefi ve mücadele arkadaşı Peter Churchill’i ele vermedi.
Kadın ajanların paraşütle Avrupaya İndirildikleri. halka ancak harpten sonra a-çıklandı ve bu da, SS kıtalarına mensup 12 kişinin Ingilterede muhakemesinin cereyanı münasebetiyle olmuştur. Bu adamlar, Netzweiller imha Kampında dört Ingiliz kadınını diri diri yakmışlardı. Bu kadınlardan biri. 28 yaşında Diana Hope Rowden İdi ki, Güney Fransada ebeveyni ile birlikte yaşamakta iken, Fransanın yıkılması üzerine orada kalmıştı. Bu genç kadın Ispanya ve Portekiz yoliyle Ingilte-reye kaçtı. 19-41 yılı temmuzunda W.A. A.F.* lere girdi ve bir hazırlama devresi için istihbarat servi.sfcne gönüllü olarak
Bavulları araştırılırken kadıncağız hiç telâş etmeden onları
seyrediyordu



macera
yazıldı ve sonra da Dljon civarına paraşütle indirildi. Ve Fransız Mukavemet Çeteleriyle temasa geçti. Gestapo kendisini ele geçirdi ve Netzsvelller’e gönderdi. Burada kampın resmi doktorunun gözü ö-nilnde fırına atıldı.
Diğer tipik bir vaka, Violette Szabo’-nunki olmuştur. Bu. StockweH’ll bir kızdı ve bir Fransız subayile evlenmişti. Bu subay El-Alemeyn’de öldü ve A.T.S.’ de kumandan muavinliği yapmış olan genç kadın da, kocasının intikamını almak istediğini sövllyerek, istihbarat servisine gönüllü olarak yazıldı.
iki defa Fransaya paraşütle huniye muvaffak oldu, fakat üçüncüsünde ihanete uğradı, Ravensbruck Kampına gönderildi ve 1945 ocak ayında öldürüldü.
Harp esnasında istihbarat teşkilâtımı*
L
için çok mükemmel bir şekilde hizmet etmiş olan kadınların ekserisi, asü Gizli Servise dahil değildiler. Meselâ, müttefikler Fransaya çıkarma hareketini yaptıkları İstilâ gününden (D. Dav) evvel birkaç bin erkekle birlikte paraşütle düşman topraklarına indirilmiş olan yüze yakın kadın, General Eisenhovver İle Umumî Karargâhın Erkânı Harbiyesinin doğrudan doğruya emri altında hareket eden ve hava yoliyle nakledilen Istihşaf kıtalarına mensuptular. Fransada mukavemet hareketine mensup kimselerle istilâ kıta lan arasında İrtibat tesisi hususunda bu kadınların çok mühim bir rolü olmuştur. Mukavemet çeteleri şeflerinden birçoğu icap eden talimatı ve baltalama malzemesini, yirmi yaşlarında bulunan genç kızlardan alıyorlardı.
Almanlar kaçmıya başladıktan sonra bu kadın ajanların faaliyeti daha ziyade arttı ve Almanyada nihaî meydan muharebesinde bunlar, zırhlı fırkaların önünde çalışıyorlardı. Almanyada birçok Stalag'lar. kurtarılmak üzere olduklarını, öncü kuvvetlerden daha evvel içerlere dalmış bulunan bu kadın ajanlardan öğrenmişlerdi. Bu iş ancak, müttefiklerin dâvasına fevkalâde bir yardımda bulunmak hususunda kadın ajanların duydukları büyük arzu ile izah ve İfade olunabilirdi. Tabii Avrupa memleketlerini evvelce gezmiş ve tanımış olmak keyfiyeti, ehemmiyet itibariyle, en başta gelen bir âmtldi ve bu da, birçok kadınlan, casusluğa gönüllü yazılmıya şevketti.
Bunlardan bazılan tecrübelerini, gtzli kuvvetlerin ağır v© güç saflarında yaptılar.
Belçikalı sarışın bir kız. Madelelne Bon-necampe, bunlardan biri oldu. Belçika Ordusunda hastabakıcı sıfotiyle çalışmış olan bu genç kadın, evvelce Gestapo'nun pençesine düşmüştü. O aralık bir Ingiliz ajanı bu kadının gözden uzak bir yere gönderilmesinin ve bir müddet Ingilterede bir İhtisas kursuna devam ettirilmesinin daha ihtiyatlı olacağını söyledi. Ve İngiliz Hava Kuvvetleri Teşkilâtı olan R A F., bu gibi kadınları. Nazi bekçilerinin gözleri önünde Avrupa kalesinden kaçırmak hususunda müessir bir sistem takip ediyordu. Baştan başa siyaha boyanmış, üzerinde hiç bir işaret bulunmayan ve birkaç yüz metrelik bir saha içinde yere inip havalanabllen küçük Lisander uçakları, bu gibi vakalarda geniş bir mikyasta kullanılıyordu. Bununla beraber genç kadınlar, müttefiklerin uzun, gizli yolunu tercih ediyorlardı ki bu yol Fransavı baştan başa katediyor, Prene’ler-den geçip İspanyaya gidiyor ve nihayet Lizbon’daki Ingiliz Sefareti binasında sona e-rivordu. Bu, gerek geçilecek arazi, gerekse Almanların, Casuslara Karşı Mücadele Teşkilâtlan dolay isiyle çok güç bir seyahat teşkil ediyordu, çünkü bu ajanlar, bu kurtuluş yolunun mevcudiyetini pekâlâ biliyorlardı.
Vincennes'de Fransızlar tarafından kurşuna dizildi
Bu şekilde Büyük Britanyaya gelmiş olan kızların pek azının ismi açıklanmıştır ve büyük bir kısmı gizli tutulmuştur, meğer kl kendileri tarafından yapılan fevkalâde mühim ve kıymetli bir hizmet do-layıslyle buna lüzum görülmüş olsun. Düşman işgali esnasında Fransada yapmış olduğu hizmetler sebebiyle M.B E. nişanı İle mükâfatlandırılmış olan Jacqueline Neame bunlardan biridir kİ, kendisinin küçük kızkardeşi Eileen Marly Neame da aynı nişanı almıştır. Her ikisi de ana ve babalarlyle birlikte Güney Fransada yaşıyorlardı. Kuzey Fransa vilâyetlerinin İşgalinden sonra Jacqueline, îngütereye geçti ve F.A.N.Y. Kıtasına dahil oldu. 1912 yılında Hususi Servis için gönüllü yazıldı ve kısa bir hazırlık devresinden sonra hava yoliyle Fransaya nakledildi. Fakat tam dört defa geri dönmek mecburiyetinde kaldı, çünkü Fransız Gizli Mukavemet Kuvvetleri nöbetçileri. ışıklı işaretler vererek, Nazilerin tetikte bulunduklarını kendisine bildirmişlerdi. Fakat beşinci teşebbüsünde muvaffak oldu ve 1943 ocak ayında Parise vararak, orada bulunan küçük kızkardeşlne kavuştu. İş. vazife, lüzum ve zaruretleri kendilerini birbirinden ayırdı ve Eileen, Pariste kalarak faaliyetine devam etti: fakat bir müddet sonra, gizli bir verici radyo bulundurduğu bir o-dada Gestapo kendisini yakaladı. Eileen’-in maneviyatını sarsmak İçin SS* lerin devamlı gayretleri, Alman enkizisvon usullerinin korkunç, tarihinde iğrenç bir sahi-feyi teşkil ederler. Birbiri arkasından müteaddit memurlar tam 18 saat genç kızı sorguya çektiler. Fakat bir netice elde edemeyince buz banyosu usulüne müraca-
Mala Hari, tiyatrodaki küçük
at ettiler. Hemen hemen donmuş suyun İçine genç kızı her daldırışlarında, suçunu İtiraf etmediği takdirde artık bir daha kendisini sudan çıkarmıyacaklannı tekrar ediyorlardı. Genç kız nihayet, hususî bir muameleye tâbi tutulması için bir temerküz kampına gönderildi. Esirlerin listesini tam bir surette tanzim etmekte, Almanların gösterdiği fevkalâde dikkat ve İhtimam, bu sefer muvaffakiyetle neticelenmedi: Genç kız, hapisanelerden atılan eski eşyalar arasında gizlenerek ortadan kayboldu ve ismi de listelerden silindi.

Harp esnasında istihbarat servisinin belki en şanlı eseri, simsiyah saçlı bir Fransız kadını tarafından başarılmıştır kİ, bu kadının ismi henüz açıklanamaz. Gizli Servis muhitinde bu kadın “fare” lâkablyle tanınmıştır. Bu İsim kendisine, kullandığı gizli bir işaret sebebiyle verilmiştir kl bu da, bir kapının veya pencerenin camı üzerinde yaptığı küçük bir çizintiden ibaretti, işte, Gestapo’nun ve Almanların Casuslara Karşı Mücadele Servisinin gözü önünde, uçan “V.l” bombasının ilk resimlerini ln-giltereye gizlice gönderen ve böylece bizim R A F. Hava Kuvvetlerimizin mütehassıslarına çok mühim ip uçlan veren bu 'fare” olmuştur.
Alman İşgali zamanında bu kadın, Vichy Hükümeti nezdinde bir memur olarak çalıştı. Almanlar hesabına çalışmıya icbar edilmiş olan bir Fransız teknisyeni vasi-tasiyle, istinsah yoliyle çıkarılmış birtakım resimler elde etmiye muvaffak oldu. Bir gün bu kıymetli vesikaları, Manşın öte kıyısına gidecek bir kuriyeye vermek üzere, evvelce kararlaştırılmış olan yere —fakat birkaç dakikalık bir gecikmeyle— geldiği zaman, Gestapo miamlarının bu kuriyeyi yakalayıp götürmekte olduklarını gördü. Kendisinin tüsadüfl gecikmesi vesikaların kurtulmasını temin etmiş ol du ve bunlar, başka bir kuriye tarafından gizlice Fransadan çıkarıldılar.
Hitlerin îngiltereye karşı “V 1” ve •*V 2” bombalarını daha evvel kullanmak
imkânını bulamamış olmasını ve bu bombaların, kullanıldıkları zaman da, hakikatte vermiş oldukları zarardan daha büyük bir zarar vermemiş bulunmalarını, yine gönüllü bir kadın ajanımıza borçluyuz. Britanya Gizli Servisi, daha 1942 yılı yazında “V” bombalan hakkında İlk raporlar gel-mlye başladığı zaman, bunların hazırlanması faaliyetini keşfetmek imkânını bulmuştu. Bu bombalar hakkında başlıca araştırma ve tecrübe istasyonunun, Baltık sahillerinde Peenemünde'de bulunduğu haber alınmıştı.

Alman harp ilim ve sanayiinde çalışan en kıymetli unsurlardan bazılannın Peene-münde istasyonunda bulundukları bir günde burasının havaya uçurulmuş olması basit bir tesadüf eseri olmuş değildir. Bu 1-lim ve fen adamlarından iklyüz kadarı o gün öldüler kl, bunlar arasında bu istasyonun müdürü ile Luftwaffe erkânı hâriciyesinin reisi beş albay Hans Jaschonnek de bulunuyordu. Bu, hava bombardımanı sebebiyle vukua gelen en büyük felâket olmuştur.
Gestapo teşkilâtı derhal adaya koşarak, burada yaşıyan bütün halkı ve işçileri birer birer sorguya çekti ve evvelce esasen müteaddit defalar kontrol edilmiş olan ada halkı arasına düşman tarafından herhangi bir sızıntının vaki olup olmadığını araştırdı. Fakat hiç bir şey elde edemedi. Bunun üzerine Gestapo memurları, enkazı araştırmaya başladılar ve ölenlerin vücutlarını birer birer gözden geçirdiler. Enkaz arasında e-zilmlş bir genç kızın ölü vücudunda, eteklik cebinde buruşmuş bir kâğıt parçası buldular; Bu bir Londra otobüs bileti idi. Bu
odasında, generalleri ve göyük
kız hakkında tahkikata girişildi, fakat, o-nun Peenemünde've yüksek bir Nazi memurunun doğrudan doğruya tavsiyesiyle gelip burada çalıştığı anlaşılınca, sanki bu bilet Londraya harpten evvel yapılmış bir seyahate aitmiş gibi, bu iz terkedlldl. Almanlar araştırmalarını biraz daha derinleştirseler-dl. bu otobüs biletinin, yalnız harp esnasında kullanılmış olan bir kâğıt üzerine basıldığını anlıyabllirlerdi...

Genç kızlar Fransada kuriye olarak çok faydalı işler görmüşlerdir; bunlar erkeklerden daha az şüphe uyandmyorlardı, çünkü Alman işgali altında bulunan bu memlekette. Almanlarla işbirliği yapmıyan her erkek, tabiatiyle kanun dışı sayılıyordu. Oturduğu evin civarından uzaklaşan bir adam, daima tetkike ve pusuda duran Ges-tapo’nun hiç de hoş olmıyan dikkatini kendi üzerine çekmiş oluyordu; halbuki bir kadın, şahsi ve tamamiyle zararsız sebeplerle seyahat ettiğini daha İyi İspat edebilecek bir durumda idi. Böyle bir İş için aranılan vasıflar, fransızcayı ve Fransız âdetlerini mükemmel bir şekilde bilmek ve soğukkanlılığına hâkim olmaktı.
Bu, genç kız ajanlarımız zaman zaman tevkif edilerek sıkı araştırmalara tâbi tutuluyorlardı; bu sebeple getirip götürdükleri haber ve vesikaları saklamak için en şeytani çarelere başvurmak mecburiyetinde idiler. Bu araştırmalar sadece bir formaliteden İbaret kalmıyorlardı ve umumiyetle insanın üzerinde mevcut bütün elbise ve giyeceklerin çıkarılıp İnceden İnceye gözden geçirilmesi suretiyle vaki oluyordu. Genç bir kadın bana, boynundaki kolyenin yuvarlak incileri İçinde, Fransız gizli mukavemet teşkilâtına götürdüğü küçük kâğıt parçalarını nasıl saklamış olduğunu anlattı. Diğer bir kadın, bir tuvalet kâğıdı paketi arasında bir şifre formülünü saklı-yabilnüşti. Fransada harp senelerinde tuvalet kağıdı bulmak çok güç olduğundan, herkes, kendi ihtiyacı İçin lüzumlu olan bu kağıt parçalarını üzerinde taşıyordu, işte Nazi polisleri de, kadınların çantalarında
gördükleri bu kâğıt tomarına, ya kendilerinde pek tesadüf edilmiyen bir nezaket duyguslyle ve yahut da (daha muhtemel olarak) sıhhi bir ihtiyacı karşılayan böyle basit bir şeye ehemmiyet vermemeleri sebebiyle, dikkat etmemişlerdi ve böylece, bu şifre formülü de, gideceği yere götürülmüştü...
Vichy Hükümeti hizmetinde bulunmayan Fransızların vatanperverliğine daima itimat edebiliyorduk. Kadın casuslarımızı ihbar edecek olanlara. Gestapo'nun şefi olan SS’ler generalinin vadettıği çok yüksek mükâfatlara rağmen, nadiren bu gibi ihbarlar vaki olmuştur. Fransada kasaba trenlerinden birinde cereyan eden ve bir kadın ajanımızın bana anlattığı aşağıdaki vaka, bu söylediklerimi mükemmelen teyid •der:
”Pİ3 bir kasaba treninde bir köşede oturmuş, başımda solmuş bir eşarp ve üstümde eski bir muşamba, elimdeki siyah ekmek parçasını çığnlyerek, Pariste hizmetçi olarak çalışmaya giden tipik bir breton kızından ve yahut, başımın tepesine toplanmış saçlarımla, kulaklarımda uzun küpelerle ve üstümdeki kocaman pamuklu etekliğimle, Lildekl hasta annesini gömüye giden Tuluzlu bir kızdan tamamiyle farksızdım ve beni bu kıyafetlerden birinde gören dostlarım muhakkak ki tanıyamazlardı.”
“Fransa yollarının ve demiryollarının muhtelif noktalarında tesis edilmiş olan sayısız kontrol mevkilerinin şüphelerini çekmemek için bu şeklide kıyafet tebdili çok lüzumlu bir şeydi. Bir defa, Londra'dan, Kuzey Fransanın bir yerinde bulunan bir Fransız mukavemet çetesine talimat götürdüğüm zaman, küçük bir istasyonda Gestapo ajanları trene girdiler. Bu ameliye-• ye nezaret etmekte olan yüksek rütbeli subayların bakışlarından, bunun hususî e-hemmlyette bir hâdise olduğunu anladım ve yolcular arasında tehlikeli bir casusun bulunduğu haberi trende yayıldı. Benim götürdüğüm vesika, eski bir Fransız bavulunun çifte astan arasında saklı idi. Yanımdaki yol arkadaşlarım, Üç tane çocukla onlann İri yan annelerinden ibaretti ve beraberlerinde bir sürü paketler, çantalar ve torbalar vardı. Bunlar, bombardımanlar ü-zerine boşaltılmış olan mıntakalar ahalisine verilen husus! bir müsaade tezkeresiyle seyahat ediyorlardı, iri yan kadın içini çekerek ve homurdanarak, bavullarını birer birer indirmeye başladı. Çocuklar kendisine yardım etmlye çalışıyorlardı, fakat onların bu yardımı ortalığı büsbütün karıştınyor-du. SS müfettişleri bu vaziyet karşısında İçlerin! çekerek, casuslukla hiç bir alâkası olmadığı açıkça görülen bir şahsın eşya-lannı gözden geçirmek istemediklerini bir İşaretle anlattılar.’*
“Sonra benim eşyalarımı görmek istediler. Ben, kendi eşyam olarak kadmm bavullarından birini gösterdim. Onlar hemen bavulu yakaladılar, açtılar, içinde bulunan eski ve kıymetsiz üç beş eşyayı yerlere
devlet adamlarını kabul ediyor.
saçülar. Gizli köşelerin mevcut olup olmadığını anlamak için bavulun astarlarını parçaladılar. Bütün bu işler esnasında kadın hiç kıpırdanmadan bakıyordu. Polisler gittikten ve tren de hareket ettikten sonra kadın bana bir baktı ve sonra çocukla-riyle konuşmaya koyuldu. Fransız kadınlan yardıma daima hazırdılar, fakat konuşmanın caiz olmadığını da biliyorlardı...”.

Gizli Servİs'te çalışan Ingiliz kadınlarının faaliyeti yalnız Avrupa kıtasına inhisar etmiyordu. 1940 yılında çok faal ve çok gizli bir teşkilât daha kurulmuştu kl bu da. Ingiltere istilâya maruz kaldığı takdirde sahneye çıkmak için hazırlanmış bulunan Gizli Mukavemet Çeteleri Teşkilâtı idi.
Dunkerque ricalini takip eden günlerde büyük bir mahremiyet içinde doğmuş o-lup. müttefiklerin Avrupa kıtasına ordularını çıkardıkları “D. Day” gününden sonra lâğvedilmiş olan bu gizil teşkilâtın o müthiş devirdeki tarihi, İnşam hayretlere garkeder.
İstilâ vaki olduğu takdirde Alman hatlarının gerilerinde kalmış olacakları tahmin edilen memleket halkının muhtelif sınıflarına ve tiplerine mensup birçok erkek ve kadınlar bu kıtalara alındılar. Bunlann başında 47 yaşında bir adam bulunuyordu. Askeri istihbarat giril semsinde albay o-larak çalışan bu adam. Harbiye Nezaretinin "en giril ve esrarlı” şaiısiyetlerindejı bir! idi. Bu gizli orduya mensup kimseler, kendi şahsî sicillerinde bile, yalnız numı-ralariyle ve küçük adlariyle gösteriliyor, soyadları hiç yazılmıyordu. Bu kıtalara mensup kimselerden hiç biri, ister alelâde bir er, İster rütbeli bir şahıs olsun, aynı teşkilâta mensup iki kişiden fazla kimseyi tanımıyordu. Fakat hepsinin, sol koltuklarının altında, tatuaj yoliyle hakedil-ndş küçük bir numara bulunuyordu.
—(Devamı önümüzdelü İlAve nüshamızda—

Yeni futbol programı hakkkında bir kaç söz
SADİ KARSAN
FUTBOL Federasyonunun 1950-51 yılı faaliyet, programının ana
hatları çeçen hafta basına İntikal ettirilmek suretiyle açıklanmış bulunmaktadır. Bu programda geçen yılların tatbikatına nazaran csaa-lı bir değişiklik dikkat nazarı çekmektedir. Her sene yapılmakta olan Milli Eğitim. Türkiye Birinciliği ve Başbakanlık Kupası maçlarının kaldırılarak yerine Türkiye Kupası müsabakalarının İhdas edilmiş olması kanaatimizce çok isabetli ve yerinde bir karardır. Bundan birkaç a.v evvel Türkiye Birincilimi müsabakalarının bugünkü şeklini İnceleyen bir yazımızda böyle bir fikri İlk defa ortaca atmış olduğumuz için mütalaamızın mazharı kabul olduğunu görmek bizi memnun etmiştir. Filhakika Türkiyede futbolun bugünkü kadar İnkişaf etmediği bir devirde kabul edilerek İtiyadın verdimi bir sevkı tabii İle her sene tatbik edilegelmekte olan sözü geçen müsabakaları zamanın İcap ve ihtiyaçlarına göre ayarlamak artık bir zaruret hailne gelmişti. Esasen son senelerde Türkiye Birincilimi müsabakalarında elde edilen gayri tabiî neticeler de bu lüzum ve zarureti açıkça göstermekte İdi. Llk maçları ve onu takiben Milli Eğitim müsabakalarından yorgun çıkan takımların o mevsimin en mühim karşılaşmalarını teşkil eden Türkiye futbol şampiyonluğu maçlarına yorgun ve bitap bir halde İştirak ettirilmeleri hiç de doğru bir hareket tarzı değildi. Futbolda çok defa sürprizlerle karşılaşıldığı malûm bir keyfiyet oldumuna nazaran eski tertip şeklinin bu gibi sürprizlere fırsat vermesi İhtimali ekseriya mevcut bulunuyor. Bunıın da bir çok mahzurları görülüyordu. Vaziyeti boylere belirttikten sonra şimdi burada Üzerinde durulması lAzımgclen diğer bir noktaya da temas etmeyi faydalı ve hattâ lüzumlu görüyoruz.
Henüz federasyonun resmi tebliğine muttali olmamış bulunmakla beraber geçen hafta intişar eden havadislerde Türkiye Kupası maçları irin karşılaşacak takımların yekûn İtibariyle 48 e baliğ olacağı ve bu miktar karşısında müsabakaların ne şeklide tertip edilmesinin mühim bir mesele teşkil ettiği ve şimdilik bunun halli çareleri arandığı ileri sürülüyordu.
Filhakika şehirden şehre olan mesafelerin uzaklığı, nakil vasıtalarının gerek sürat ve gerekse bolluk bakımından İhtiyacı pek de tatmin edecek mahiyette olmaması dolayıslyle 48 takım arasında şehirler arası müsabakalar tertip etmenin bir hayli müşkülât arzedeceğlnl kabul etmek lâzımdır. Ancak evvelce de İzah etmiş olduğumuz veçhile kanaatimizce meseleyi esasından halletmek İçin bunu mümkün olduğu kadar basit, ve kolaylıkla tatbik imkânı olabilecek bir şekle İfrağ etmek çok yerinde olacaktır.
Bizce bölge İlk maçlarının hitamında futbolda İleri gitmiş muayyen bölgelerden kuvvet esasına göre tesblt edilecek adet ve miktarda baştan derece almış takımları ayırarak bunlara, diğer bölgeler birincileri arasında yapılacak bir turnuvada birinciliği kazanacak takımı da ilâve etmek suretiyle Türkiye Kupası namı altında İki devreli ve yer değiştirmeli müsabakalar tertip etmeli ve galibini de Türkiye Kupası şampiyonu İlân etmelidir. Bu suretle Türkiye Kupası birinciliğini kazanacak takımın, müsabakaların aynı şartlar altında cereyan etmiş olması dolayısiyle şampiyonluğu hiçbir sürpriz ve tesadüfe bağlı olmadan hakkiyle kazanmış olacağına hiç kimse şüphe ve tereddüt etml-yecektir.
Federasyonun önümüzdeki mevsim için hazırladığı milletlerarası müsabakalar programı da şayanı memnuniyettir. Bir mâni zuhur etmez de tatbikına imkân bulunabilirse futbolumuz için İyi bir deneme ve kazanç vesilesi olacaktır. Ancak burada millî takımımızın zamanında hazırlanması meselesi üzerinde önemle durulması lâzımgeleceğlni bir kere daha hatırlatmayı bir vazife bilirim. Takımımız galip veyahut mağlûp olabilir. Elverir kİ. müsabakalara lâyıkı veçhile hazırlanmış olarak çıksın ve kendisinden beklenilen oyunu gösterebilsin. Bu hususun ihmal edilmesi neticesi galip gelebileceğimiz bir takıma yenilmemiz veyahut takımımızdan âzami randımanın alınmamasını hepimiz İçin çok üzücü bir hâdise olur.
Herhalde bu önemli hususun dikkat nazardan uzak tutulmıya-cağına ve zamanında gerekil tedbirlerin alınacağına şimdiden inanıyor ve idarecilerimize İtimat ediyoruz. Bu meyanda Federasyonumuz, memleketimizin bugüne kadar hiç görmediği ve hali hazırda Avrupanın futbolda en kuvvetti memleketini teşkil eden İspanya İle bir millî veya temsilî maç hazırlamak İmkânını da bulabilirse, yalnız, bütün futbolseverlerimizin takdirini kazanmakla kalmıyacak. cidden büyük bir başarı da sağlamış olacaktır.
F








i
■■ — ’
’ i


4*
I













K.
! i •



İ





»W


9
I


L*4
r..


t
11
•O




w
b

I


• * ’ V
• • ', , ■ *1
I \ t
k'


. V
I


jr>
■S k
? ■
••5i •
.•/L -








’ 1
t ( «■
t

UA JV.
''C * . N •-
'f



•**
• >




K
t
z*
; r—J
\
• * d


Maraton şampiyonumuz Şevki Koru. 1947 nisanında Boston da yapılan Amerika Maraton Birinciliğinde koşarken. Şevki Koru resmin sol tarafında görülmektedir. XX işareti} koşucu Yunan maratoncusudur
Çetin koşu: Maraton
Atletizmin bu zor koşusuna karşı dünyanın her tarafında alâka var
İNSAN gücünün dayanabildiği en ’ yüksek bir had olarak kabul edilen maraton koşusunun tarihi bir kıymeti vardır. 2440 yıldan beri koşulmakta olan 42195 metrelik bu koşuya karşı dünyanın her tarafında, gösterilen İlgi gittikçe artmakta, maratonu tamamlamaya muvaffak olan atletler her zaman takdirle karşılanmaktadırlar.
Maraton koşuları değişik arazilerde icra kılındığından, bu mesafe İçin Türkiye rekoru bu kadardır, dünya rekoru şu kadardır demek mümkün olamamakta, ancak her parkurun
Rio'da yapılan dünya kupasının hususiyetleri
İlk defa olarak yapılan sayı usulü - Hiç sızıltısız maçlar-Büyük hasılat - Tam sürpriz-Dünya kupasında hakemler
r.
Bundan önce yapılan Avrupa atletizm şampiyonasının neticeleri
Bu sefer Brükselde birkaç Avrupa ve dünya rekoru tehlikede bulunuyor
1500 m., 10.000 m., sırıkla atlama, üç adım atlama, gülle atma, disk atma, çekiç atma ve 4x100 m. Avrupa atletizm şampiyonası rekoru kırıtabilecek
23 ağustosta Brüksel’de başlıyacak olan Avrupa Atletizm Şampiyonası, şimdiye kadar yapılanların dördüncüsü olacaktır.
İlk Avrupa atletizm şampiyonası 1934 yılında îtalyada Torino'da yapıldı. Bu yarışlarda en kıymetli neticeyi, Finlanda Mızrakçısı Jörvinen, 76.66 metrelik atışla sağladı.
I. AVRUPA ATLETİZM ŞAMPİYONASI GALİPLERİ
m. :
m. :
m. :
m. :
Dekatlon : Bexell (İsveç) 4 x 100 : Almanya Takımı 4x400: Almanya Takımı
İkinci Dünya Harbi, 1942 Avrupa Şampiyonasının yapılmasına fırsat vermedi. Üçüncü şampiyona 1946 da Oslo’da yapıldı ve en kıymetli dereceyi 5000 metrede Wooderson 14.08.6 ile elde etti. Oslo’ya gelen Sovyet atletleri, ilk defa olarak Avrupa ila temas ediyorlardı.
40.9
3.13.7
Berger (Holânda) Berger (Holânda) Metzner (Almanya) Szabo (Macar) : Becalli (İtalya) : Rochard (Fransa) Salminen (Fini.)
100
200
400 800
1500 m. 5000 m. 10000 m
110 engelli :Kovacs (Macar)
400 engelli : Schöele (Almanya) Yüksek : Kotkas (Finlanda) Uzun : Leichum (Almanya) Sırık : VVegner (Almanya) Uç adım : Peters (Holânda) Gülle : Viidlng (Izlânda) Disk : Andersson (İsveç) Mızrak : Jörvinen (Finlanda) Çekiç : Porholo (Finlanda) Maraton ı Toivonen (Fini.)
50 Km. yürüyüş : Dalinch fLetonya) Dekatlon : Sievert : (Almanya) 4 x 100 : Almanya Takımı 41.0 4 x400: Almanya Takımı 3.14.1 ikinci Avrupa Atletizm Şampiyonası 1938 yılında yapıldı. En iyi dereceyi yine Fin mızrakçısı Jörvinen 76.87 ile sağladı.
10.6
21.5
47.9
1.52.0
3.54.6 14:36.8 31:02.6
14.8
53.2
2.00
7.45
4.00
14.89
15.19
50.38
76.66
50.34
2.52.29
100
200
400
800
Archer (Ingiltere) 10.6 Karakulav (Rusya) 21.6 Sorensen (Danimarka) 47.9 Gustafsson (İsveç)
Strand (İsveç)
Gerek hâsılat ve gerekse müsabakaların intizamla tertibi bakımından büyük bir başarı 11e sona eren Dilnya Futbol Kupası maçlarının a-sıl Üzerinde durulacak en önemli muvaffakiyeti müsabakaların hiç bir sızıltıya meydan verilmeden son derece iyi idare edilmiş olmasında kendini göstermiştir.
Doğrusunu söylemek lâzım gelirse müsabakalar yapılmadan evvel Cenubi Amerika ile Avrupa futbolunda oyun kaidelerinin tefsirinden mütevellit ufak tefek nüans farklarının karşılaşmalarda bazı ihtilâflar doğurması ihtimalinden korkuluyordu. Fakat 1948 de Londrada ve bilâhare de Rio de Janeiro'da toplanan arbitraj komitesinde bütün anlaşmazlıkların halledilmiş olması, hakemlerin de müsabakaları büyük bir vukuf ve liyakatle idare etmiş olmaları bu takdire lâyık neticenin elde edilmesine imkân vermiştir. Yapılan bütün maçlarda hiç bir oyuncu sahadan çıkarılmamış olduğu gibi hiç bir takım da mağlûbiyetini hakemin verdiği yanlış Mr karara atfederek şikâyette bulunmamıştır. Uruguay ile Brezilya arasındaki final maçından sonra galip ve mağlûp her iki taraf da hakemin idaresinden memnun kalmışlar ve kendisini tebrik etmişlerdir.
Cruzelros Brezilya maçlarında elde edilmiştir.

Unıguayın dünya şampiyonluğunu kazanması Montevideo’da muazzam tezahürat İle karşılanmıştır. Gece bütün halk sokaklara dökülmüş, tiyatrolar kapanmış, herkes sabahlara kadar milli bayram havası İçinde gülmüş, eğlenmiştir.
Bir haftadan beri grev halinde bulunan iaşe ameleleri ile demir sanayiinde çalışan ameleler galibiyet haberini alır almaz derhal grevlerine nihayet vermişler ve günlerden beri etsiz kalan şehirde halk hasretini çektiği ete kavuşmuştun-. Futbol takımlarının galibiyeti UruguaylIların ara-lanndaki bütün anlaşmazlıklan birdenbire bertaraf etmiş ve millî tesa-nüdü perçinlemlştir.

Hakemler nasıl düdük çalmalıdır
Meşhur Portekiz hakemlerinden
Peretra hakemlerin düdük çalmasını Inceliyen şayanı dikkat bir yazısında umumiyet itibariyle hakemlerin mümkün olduğu kadar sahada mevcudiyetlerini belli etmeden maç idare etmelerinin en iyi İdare tarzı olduğu üzerinde ısrarla durmaktadır. Şüphe yok ki, hakemler verdikleri kararlan tatbik ettirmek için oyunu durduracaklar, bunu da düdük çalmak suretiyle yapacaklardır. Ancak düdük çalma hâdisesinin pek gösterişli bir tarzda yapılmaması tavsiyeye şayan görülmektedir.
Peretra mart 1948 de Ingilterede Arsenal ile Midelsbrough takımlan arasında yapılan bir maçta hakem Tedds’in 38 dakika hiç düdük çalmamış olduğunu kaydetmektedir. Maa-mafih bu hâdisede hakemin tarzı İdaresinden ziyade oyuncuların temiz o-yunlarımn da takdire lâyık görülmesi lâzım geleceğini unutmamak icap e-der. Toplayan: S. K.
HEYECANLI BİR AT YARIŞI
*
Dünya Kupası maçlarının bu sene ilk defa olarak tasfiye usuliyle yapılmayıp sayı usuliyle yapılmış olması, müsabakalann alâkasını artırmış olduğu gibi umumi hasılatın dn yüksek bir yekûna baliğ olmasına İmkân vermiştir. Müsabakaları tertip eden memleket halkı pek tabii o-larak kendi takımının yapacağı maça daha fazla alâka gösterdiğinden müsabakaların puvantaj esasına göre tertibi bu neticenin istihsalinde başlıca âmil olmuştur. Çünkü karşılaşmalar, tasfiye usuliyle tertip edilmiş olsaydı, aksi bir tesadüf neticesi mahalli takım dalıa llk turda turnuvanın en kuvvetli takımı ile karşılaşmak talihsizliğine uğrayarak mağlûp olduğu takdirde bu vaziyetin hâsılat üzerinde büyük tesirleri olacağına şüphe bile etmemek lâzım gelecekti. Nitekim Dünya Kupası maçlarında 36.760.000 Cruzeiros'a baliğ olan umumi hasılattan 25.771.000
New-York'ta yapılan KooMevelf at yarışında altı at aynı hjzadıı olmak üzere final çizicisine gelmiştir. (D numaralı al. bir burun farkı İle diğer alları geçerek birinci oldu. Kesim, bu heyecanlı yarış bununu tesbit etmekledir.
kenidsine ait bir rekoru bulunabil- I mektedir. Istanbulda maraton koşusunun yapıldığı bellibaşlı iki tane par. kur vardır. Bunlardan birincisi Fener Stadı —Kartal yolu üzerinde gidiş— dönüş olup bu parkurda yapılmış en iyi derece 2.34.29,4 ile Mustafa Kaplana aittir. İkincisi ise, İnönü Stadı —Büyükdere yolu üzerinde gidiş— dönüş olup, bu parkurun da en iyi derecesi 2.38.56 ile Şevki Koru tarafından yapılmıştır. Dünyanın en seçkin atletlerinin iştirak ettiği enternasyonal karşılaşmalarda elde edilen neticelerin umumiyetle 2.30 İle 2.35 arasında olduğu düşünülürse, Türkiyede ancak on yıllık bir mazisi olan maratona karşı Türk atletlerinin göster- I dikler} kabiliyet kendiliğinden anla- j şılmış olur. |
1930 yılında başlıyarak 1940 yılma kadar her yıl icra edilmiş olan Balkan oyunlarının ancak sonuncularına Türk maratoncuları da İştirak etmiye çalışmışlar, 1940 yılında yapılan sonuncu Balkan Oyunlarında kıymetli şampiyonumuz Şevki Koru ikinci gelirken, Fener Stadı-Kartal parkurunu ilk defa olarak 2.42.33,5 te katet-mek muvaffakiyetini göstermiştir. Bu neticeden sonra gittikçe büyük hamleler yaparak ileri atılan Türk maratonunda son on yıl zarfında Şevki Korudan başka Mustafa Kaplan, Ali Karaduman, Bekir öztürk, Ahmet Aytar, Haşan Yıldırım, Behzat Akdeniz gibi büyük şampiyonlar yetişmiştir.
1940 yılından bu yana her yıl muntazam bir şekilde yapılmakta olan Türkiye maraton birinciliklerinde Şevki Koru, altı defa birinci gelmiş olmak suretiyle kırılması gayet güç olan biı- rekoru elinde bulundurmaktadır. Şevki Korudan sonra Mustafa Kaplan iki, Alı Karaduman, Ahmet Aytar ve Behzat Akdeniz de birer defa olmak üzere Türkiye maraton birinciliğini kazanmaya muvaffak olmuşlardır.
Kısa bir müddet zarfında büyük başarılar elde etmiş olan Türk maratoncularının Balkan Oyunları dışında yapmış oldukları enternasyonel karşılaşmalar maalesef pek mahduttur. 1947 yılının nisan ayında Boston şehrinde yapılmış olan 51 inci enternasyonal Amerika Maraton Birinciliğine memleketimizi temsilen katılan şampiyonumuz Şevki Koru, 34 millete mensup 185 atlet arasında yedlncllt-ği sağlamıya muvaffak olmuş, Türk atletinin elde ettiği bu başarı enternasyonal atletizm otoriteleri tarafından kendisinin Londra Olimpiyatlarının favorileri arasında zikredilmesini mümkün kılarken, kâfi derecede hazırlıklı bulunmaması şampiyonumuzun! Olimpiyatlarda yirminclllkten daha iyi bir derece elde etmesine imkân bırakmamıştır. 1947 yılı Uluslararası Ingiltere Maraton Birinciliğine iştirak eden Mustafa Kaplan 85 atlet arasında 12 nciligi kazanarak maraton koşusunun Türkiyede elde ettiği ilerlemeyi bir defad aha tanıttır-rııaya muvaffak olmuştur. Maratoncularımızın yaptıkları enternasyonal karşılaşmalardan bahsederken, atletlerimizin son yıllar zarfında yapılan Doğu Akdeniz Birinciliklerinin her ikisine de katıldıklarını ve bu yarışmalarda birinciliği rakiplerine kaptırmadıklarını ehemmiyetle zikretmek isteriz.
Bu yıl Izmirde yapılan ve tanınmış birçok maratoncularımızı bir araya getiren Türkiye beklenmiyen bir iniş, mukavemet Behzat Akdeniz,
ederek birinci olmuş ve ikincilik elde eden Mustafa Kaplanla birlikte Av-
Yazan : Ziya ÖZÇAM rupA Birinciliklerine Türklyeyi temsil etmeğe hak kazanmıştır. Behzat Akdeniz, 3000 metre engelli koşunun Türkiye rekortmeni, 1943 yılı 5000 ve 1944 yılı 5000, 10000 metre koşular Türkiye şampiyonudur. Son yıllar zarfındada muvaffakiyetli müsabakalar yaptığı görülmüştür. Maratonda umumiyetle yaşı ilerlemiş olan mukavemet koşucularının muvaffak 'oldukları, nazarı Ittbare alınırsa, Behzat Akdenlzln maraton koşmıya başlamasiyle İyi bir eleman kazandığımızı ileri sürebiliriz.
m. AVRUPA ATLETİZM ŞAMPİYONASI GALİPLERİ
m. :
m. :
m. :
m. :
1500 m.: 5000 m.: Wooderson (Ingilt.) 10000 m. : Heino (Finlanda) 110 engelli : Lldman (İsveç) 400 engelli: Storskrub (Fini.) Yüksek : Bolinder (İsveç) Uzun : Laesseker (İsveç) Sırık : Lindberg (İsveç) Uç adım : Rautio (Finlanda) Gülle : Huseby (Izlânda) Disk : Consolini (İtalya) Mızrak: Attlerwall (İsveç) Çekiç : Ericsson (İsveç) Maraton : Hietanen (Fini.) 50 Km. yürüyüş : Lunggren
Dekatlon : Holmvang (Norveç) 4x100 : İsveç Takımı 41.1
4x400 : Fransa Takımı 8.14.4
1.51.0
3.48.0 14.08 6 29.52.0
14.6
52.2
1.99
7.42
4.17
15.17
15.56
53.23
68.74
56.43
2.24.55
(İsveç)
Maraton Birinciliği sürprizle neticelen-şampiyonlarımızdan rakiplerini mağlûp
Bu ayın 23 üncü günü Brükselde başlıyacak olan Avrupa Atletizm şampiyonasının maraton birinciliğine Belçikalı Gally en mühim namzet o-larak gösteriliyorsa da, maratonda yapılan tahminlerin çok defa hakikate uymadıkları asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
n. AVRUPA ATLETİZM
ŞAMPİYONASI GAJLİPLERÎ
10.5
21.2
47.4
1:50.6
3:53.6 14:26.8 30:52.4
14.3
53.1
1.97
7.65 4.05 15.32 15.83 49.70 76.87 58.77 2.37.28
m. : Osendarp (Holânda) m. : Osendarp (Holânda) m. : Brown (Ingiltere) m.: Harbig (Almanya)
: Wooderson ılngll.) . : Mökl (Finlanda)
Salminen (Fini.)
100
200
400
800
1500 m. 5000 m 10000 m.
110 engelli: Finlay (İngiltere)
400 engelli : Joye (Fransa) Yüksek : Lundquist (İsveç) Uzun : Leichum (Almanya) Sırık : Sutter (Almanya) Üç adım : Rajas. ari (Fini.) Gülle : Kreck (Estonya) Disk : Schröder ( Almanya) Mızrak: Jöimen (Finlanda) Çekiç : Hein (Almanya) Maraton: Molnonnen (Fini.)
50 Km. yürüyüş: Whitlock (Ingilt.)
Fransa şeref listesi
Bu listede Fransızlar ; 100, 200, 400, 800, 1500 ve 3000 metre yarışmalarında bizden çok ileridedirler. 110 - 400 metre engelli, çekiç, üçadım ve sırıkla atlamada aynı dereceler içinde bulunuyoruz
14 haziran 1950 gününe kadar Fransa yarışmalarında yapılan derecelerin en İyi üç atleti şöyle sıralanmaktadır:
Bu derecelere göre Fin ünde:
Yüksek atlama:
D
sayı
cetve-
2)
3)
sayı
El Mabrouk
sayı
Jacques Vernler sayı almaktadır.
Thiam Papagallo 1082 1500 1079 3000 1045
100 Metre:
Bally Valmy
Perlot
200 Metre:
Bally
Gamııs . Litaudon
400 Metre:
Gamus
Bally ScheWetta
800 Metre:
Clare
M. Hansenne Simone
1500 Metro:
El Mabrouk Hansenne Vernler. Jean 3000 Metre:
Jacques Vernler Mlmoun
El Mabrouk 5000 Metre:
Jacquea Vernler
Labidl
Pouzleux
10.000 Metre:
Yaya Abdallah Cârou 110 Engelli:
Marie Helnrich Thureau
400 Engelli:
Jaunay Thureau Gros Gülle atma:
Taponnler Guiller
Balezo
1
1
1
3
3
3
8
8
8
15
15
15
31
32
32
14
14
14
2



m. 03
3:48.4
8:22.8
m. 40
m. 36
m. 31
100
200
400
800
1500 m. 5000 m.
m. : m.: m. : m. :
REKORLARI
10.5
21.2
47.4
1.50.6
3.48.0
(Hol.) (Hol.) (tng.) (Alm) (İsv.)
1938
1938
1938
1938 1946
AVRUPA ATLETİZM
ŞAMPİYONASI
Osendrap
Osendrap Brown
Harbig : Strand
: VVooderson 14.08.6 (Ing.)
1946 10000 m. : Heino 29.52.0 (Fin.) 1946 110 engelli : Finlay 14.3 (tng.) 1938 400 engelli: Storskrub 52.2 (Fin.)
1946 1934
1938
1946 1938 1938
1946 1938 1938
1938 1938
Yüksek: Kotkas Uzun : Leichum Sırık : Lindberg Üçadım: Rajasaari Gülle : Kreck Disk : Consolini Mızrak: örvinen Çekiç : Hein 4X100 : Almanya 4x400: Almanya
200
765
417
15.32
15.83
53.23
76.87
58.77 (Alm)
40.9
3.13.7
(Fin.) (Alm) (İsv. ) (Fin.) (EsL) (îta.) (Fin.)
Disk atma: Bockel Darot Grisoni Mızrak atma: Tissot Blenes Sprecher Çekiç atma. Legerin Osterberger Margot
44
44
44
55
54
54
51
47
46
m. 77 m. 55 m. 50
m. 85
m. 45
m. 11
m. 20 m. 70 m. 78
Yüksek atlama: Thiam. P. Damitio Keita Benard
Uzun atlama:
Faucher M. Baya Valmy Üç adım:
Epalle Laborde Susbielle
Sırıkla yüksek atlama:
Breitman 4.
Sillon 4.
Bouvet 3.
Fransızların, şeref listesine dikkat edecek olursak:
100 - 200 - 400 - 800 - 1500 - 3000 Gülle - Diks - Yüksek - Uzun atlamalardan bizden çok İyi ve ilerde-
2
1
1
1
7
7
7
14
14
14
m. 03
m. 96
m. 91 m. 91
m. 17 m. 12 m. 11
m. 22 m. 09 m. 07
m. 00 m. 00 m. 90
14.5
15.2
15.3
53.9
54.6
55.5
22 8
29.7
33.6
48.1
49.1
49.2
48.4
49.8
50.4
45.5
25
30
51.4
54.2
54.6
06.8
07
10
10.6
10.8
10.8

t t

t
9
21.6
21.
22
r
karşıiaşmış-Îngîllz boksörü 12 ravuntluk bu ikinci rnvun-rakibinl nakavt
Sydney Stadyumunda yapılan bir boka maçında Avustralya ve Britanya İmparatorluğu orta sıklet şampiyonu Davc Sandr ile Amerikaü boksör Ilen-ry Briıı Inrdır. l)a ve.
maçın dunda
etmeden önce kendisini dört kere yere yıkmıştır. Kesimde, A-merlkaiı boksörü müşkül vaziyette iplere Hcrllınh gÜrÜyurMinua.
w

Comments (0)