20 Ağustos 1950
Pazar
TE
V B
srF-_: bul
u
inıadAJUİ, MUölAKlL
Yıl 1—Sayı 263 — 10 kuruş
76.000
75.0
y
Y
T
TENİ İSTANBUL
ÜL
YE
Ura dağıtıyor or or dağıtıyor
lira dağıtıyor MI itiyor uyor tıyor iyor
Beyoğlu - Müellif Caddesi • 6 - 8
Posta Kutusu : 447 - İstanbul
İç politika
Muhtar seçimleri
Aradan bir hafta geçti. Biz, henüz, ne muhtar seçimlerinin toplu neticelerini biliyoruz, ne de halkımızın yer yer oy vernle nispetini.. Halk I-radeslnln belirlş şekillerini daha İyi kavrayabilmek için seçimle İlgili bütün hâdiseleri kucaklayan bilgilere, istatistiklere, hiç şüphesiz, büyük bir ihtiyaç vardır. Yıllar boyunca unuttuğumuzu. hiç olmazsa, şimdi hatırlayabiliriz. Çünkü, yalnız demokrasiyi benimsemekle İş bitmez. Bunun aynı zamanda pürüzsüz işlemesi de lâzımdır. insan, arkamızda kalan çağlarda bile, İnanılan şeyle yapılan şey arasında mutlaka kuvvetli münasebetler aramış ve hükümlerini her zaman ona göre vermiştir, iş nerede gevşemişse İman kuvveti orada azalmış ve iman nerede daıula damla sönmüşse, iş de orada çığandan çıkmak meyillerini göstermiştir. Halk iradesine dayanmakla demokrasi, aynı zamanda iman ve iş arasındaki münasebetlerin kontrolünü de mümkünleştir-mekte ve bizi cemiyetin yapıcı taze kuvvetleriyle temasa getirmektedir. Bunun en kestirıpe yolu seçimse, neticeleri bütün İnceliğiyle dile getirmesini bilen geniş ölçülü İstatistikler de- onıın en müspet inceleme ve tefsir temelidir. Biz hu noktaya ehenı-mlyet vermek zorundayız.
Şimdiye değin alman haberlere göre muhtar seçimlerine karşı halkıını-r.ın gösterdiği ilgi, yüzde on beşle altmış arasında oynamaktadır. Bu nispet değişmelerinin, herhalde, kendine göre bir mânası vardır. Halk, muhtarlığı ya çok ehemmiyetli hir vazife sayıyor veya onu modası geçmiş bir İş şeklinde anlıyor. Halk iradesine dayanan bir İdare sisteminin bunu mutlaka bilmesi ve ona göre hükümlerini ayarlaması lâzımdır. Bu dâvayı bir başka noktadan da ele almak mümkündür. Söz gelişi muhtarlık ehemmiyetli bir vazifedir, ama, seçmenleri, hiç de memnun et-miyecek neticeler vermektedir. Böyle bir durumda yetkilerin olduğu gibi sorumluluğun da, İhtiyaçlara göre, tekrar gözden geçirilmesi lüzumu kendiliğinden belirmiş okır. Bıından da anlaşılıyor kl, seçim neticelerinin tahlili, seçim konusu ne olursa olsun, her demokrat hükümet için, son derecede ehemmiyetlidir. Devlet -adamları, büyük işlere girişirken, direktiflerini yalnız buradan alabilirler.
Muhtarın şehir ve köy teşkilâtımızdaki rollerini ayrı ayrı görüşlere göre düşünenler olabilir. Bunun, konumuzla. hiçbir ilgisi yoktur zaten. Asıl gözönünde tutulması gereken şey, muhtarlık değil, seçimin kendisidir. Bu seçim; 14 mayıs 1950 de yıllan seçimle karşytaştfalınca baş-lıbaşma bit özellik göstermektedir. Uç aylık bir zaman içinde beliren ruh değişmesi küçümsenemez. Bir zamanlar Demokrat Partinin büyük ip ezlcj bir çoğunlukla kazandığı yerlerde. .şimdi. Halk Partisinin adayları kazanmıştır. Halktan üç ay önce aldığı geniş güven oyuna belbağlaya-rak Demokrat Partinin bu seçimlerde gevşek davrandığını kabul etmek mümkün değildir, iç politika mücadelesinden çıkmış ve sosyal güreşin heyecanım duymuş bir parti, son seçim mücadelesinde de hiç şüpheniz vazifesini yapmıştır. Halk Partisinin, yer yer başta gelmesi, bize göre, bununla ilgili değildir.
Bllhoruz kl. üç aylık bir zaman I-çinde, teşkilâtı ne olursa olsun, hiçbir parti mucizeler gösteremez, üstelik iktidar hükümeti halk görüşünü bu kadar değiştirecek işlere de henüz girişmemiştir. Yapılmış olan şeyler meydandadır: Ezanın din dilinde»
yani, arapça okunmadı çarçabuk kabul olunmuş, radyoda. İlk defa olarak, Mısırda olduğu gibi kıır’arı o-kutulmuş, Büyük Millet Meclisinde dilimizin türkçeleşmeşine karşı sözler söylenmiş ve nihayet Koreye asker gönderilmesine karar verilmiştir. O-nun İçin muhtar seçimlerinde beliren tepkileri yalnız hu konuların çerçevesi İçinde düşünmek daha doğrudur. Türk Milleti, hele halifelik kurulduktan sonra, dinin politikaya ne büyük bir ölçüde âlet olduğunu tam mâna-ııiyle bilmektedir. Doğu Anadutunun da Barthelemy geceleri vardır ve henüz unutulmamıştır, imparatorluğu İçinden kemiren sayısız, ayaklanmalar hep din adına yapılmıştır, ö.vle anlaşılıyor kİ. Türklük, din ve dünya İşlerinin birbirinden ayrılması lüzumuna gerçekten bütün benliğiyle bağlanmıştır. Ona göre en doğru yol, tam bir laiklik politikasıdır. Bu bakımdan, arapça ezanın okunmasına müsaade olunması, lâikliğe olduğu gibi, Atatürk Devriml’ne karşı da kayıtsızlık şeklinde anlaşılmış olabilir. Bu gibi görüşler, eğer varsa, seçimlere büyük tesirler yapabilir.
Bundan başka kanunla dağıtıldıkları halde gizli faaliyetlerine devam eden ve Al>u Musal-Aşarl taraftarları gibi derlenmeye çalışan birçok tarikatlarımız vardır. Bunların teşkilât gelenekleri Osmanlı Devletlinin kuruluş günlerine değin uzanır ve genel olarak medrese İle tam bir mücadele halindedir. Onların da lâikliğe, vicdan serbestliğine verdikleri mâna başka türlüdür. Erenler yoluna girenlerin sayısı, glrmeyeıılerın-klndeıı daha fazla değilse, hiç olmazsa o kadardır. Böyle bir sayı, açık konuşalım, seçimlere her zaman tesir edebilecek bir kudrettedir. Biz buna Atatürk Devriml'ne yürekten bağlı olan Türklük yığınını da katarsak, yurdumuzun mAneyl tablosunu tamamlamış ve geriye kalanların nispetini daha İyi kavramış oluruz. Kore dâvasında, millet olarak ayrılık gösterdiğimizi sanmıyoruz. Onıın i-çln biz. bir İşe girişirken, halk yığınlarında uyandıracağı tepkileri düşünerek, dâvalarımızı daha aydın bir tarzda belirtmek ve yanlış tefsirlere yol açan ihtimal teri tam zmmarıında gidermek zorundayız. Biz iıer Türk hükümetinin halk güveninden kuvvet almasını ve vazifesini emin şartlar içinde görmesini İsteriz. Anlaşılmamak her hükfımetl muamma haline getirir ve halktan uzaklaştırır.
M. KERftll
m ▲ 'A
Aboneı Türlüye İçin seneliği 32, altı aylığı 17, üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler tki mislidir.
İlânlar ı 6 ncı sayfada santimetresi
2 Uradır, ilânlardan hiçbir mesuliyet kabul edilmez.
Test» edpn: Hablb Edlb . TÖREHAN
Telefon : 44756 - 44757 Santral
Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
Bulgar notasının son akisleri
Bulgaristandaki Türklerin hicreti
meselesini ancak Birleşmiş Milletler
Komisyonu bir karara bağlayabilir
Göçmen işleri Yüksek Komiserliğinin bu meseleye elkoyarak harekete geçmesi vazifesi icabıdır. Bu Komiserliğin vazifelerini bildiriyoruz
İzmir Fuarından umumi bir görünü»
Enternasyonal İzmir Fuarı bugün açılıyor
Büyük tehacüm karşısında davetlilere yer bulmakta müşkülât çekilmektedir
Fuar saat 19 da açılacak ve kısa dalga üzerinden neşriyat yapacak olan Fuar Radyosu da aynı saatte faaliyete geçecek İzmir, 19 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Kapısında 12 dost ve komşu devletin bayrakları dalgalanmakta olan 19 uncu İzmir Enternasyonal Fuarı şu saatte bütün taravetini elde etmiş, gelinlik bir kız gibi hazırlanmış bulunuyor. Öğleyin saat 12 do Fuarın bütün kapıları ziyarete kapatılmış ve pavyonlarda son dekorasyon işlerinin tamamlanması vo teşhir edilecek ticari emtianın yerleşmesine imkân verilmiştir. Şu sa atte Fuarda takriben 3000 mühendis, teknisyen, dekoratör, bahçe ve dekor işçisi ile park temizleyicileri faaliyet halindedir. Fuarın her noktasında ayrı bir grup çalışmakta ve son temizlikleri yapmaktadır.
Bu akşam Adnan Menderes adına 19 uncu Fuarı uçmak üzere gelen ve Basmahane garında hararetle karşılanan Ekonomi ve Ticaret Bakanı
Terhis olunacak
yedek subaylar
Tercümanlık yapanlar hariç, bir kısım yedek subaylar, 31 ağustosta terhis ediliyorlar
Hâlen kıta ve kurumlarda üsteğmen olarak muvazzaflık hizmetlerini yapmakta bulunan 28 inci dönem yedek tabib, diş tabibi, eczacı ve veterinerler ılı» 31 inci dönem subayların (Tercümanlık görevinde istihdam edilenler hariç) 31 ağustosta terhislerinin yapılmanı Milli Savunma Bakanlığının 16.8.1950 tarihH, 94982 sayılı yazısı üzerine 5674 sayılı kanuna göre Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmıştır.
FuatKöprülünün Amerikan basınında çıkan makalesi
»Birleşik Amerikanın son hâdiselerden sonra Türkiyenin Yakınşark sulhu için ne kadar ehemmiyetli bir âmil olduğunu daha iyi ve açık anlıyacağını ümit ediyoruz,,
Zühtü Velibeşenin gara girdiği saatte Marshaıl loaresi Türkiye Başkanı Russell Dorr da otomobille Bur sadan şehrimize gelmiş vc Demir-konağa misafir edilmiştir. Yine hu akşam Çek. Macar ve Yugoslav Elçileri ve muhtelif bakanlıkların temsilcileri, ticaret ataşeleri .de İzmire gelmişlerdir. Bu akşam îzmire gelen trenler ve her türlü vasıtalar baştanbaşa doludur. Trenlerde Fuar tenzilâtı başladığı için halk akın akın tzmire gelmektedir. Fakat birinci ve ikinci sınıf oteller tamamen dolduğu için bir kısım tanınmış simaların yer siz kaldıkları maalesef bir hakikattir Fuarın Ransenman Bürosu açıkta kalanlara yer temininde zorluk çekmek tedir. Fuarın açılma töreni programında ufak bir tadilât yapılarak açılış saati 19 a alınmıştır.
Lozan antresinde ecnebi devlet mü-mesailerine, basına, milletvekillerine ayrı kısımlar tahsis edilmiş, fotoğraf çıların ve sinemacıların rahat çalışabilmeleri için imkân hazırlanmıştır. Fuarın açılışı Fuar sahasında bugün faaliyete geçen İzmir kısa dalga rad yosundan yarın saat 19 dan itibaren bütün yurda verilecektir. İzmir Radyosu 400 vat takatindedlr vc kısa dalga 44,22 metreden tukip edilebilecektir. İngiliz Büyükelçisi yarın sabah 11 de hususi bir uçukla Şeydi köy Askeri Hava Meydanına gelecek. İsveç Elçisi vapurla saat 12 de limanda kar şılanacaktır.
Haber aldığımıza göre, Türk Hükümeti, Bulgarların 250 bin ırkdaşı-nıızı hudut dışı etmek yolundaki milletlerarası hukuk kaidelerine aykırı harekelini Birleşmiş Milletlere aksettirmek kurarını almak üzere bulunmaktadır. Bu hâdisenin cereyan ettiği şu sırada Cenevrede bulunan ONU istihbarat merkezi, 10 ağustos 1950 tarihli basın tebliğiyle, Birleşmiş Milletler Göçmen işleri Yüksek Komiserliğinin statüsünü yayınlamıştır.
Bu tebliğin mütaleasından. Bulgaristandaki 250 bin Türkün yurdumu za gelmesi İşinin ONU'nun murakabesi ve yardı nüyle yapılmak gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. ’
Bu statünün bir kaç maddesini aşağıya dercedlyoruz:
Fasıl I — Birinci madde — Göçmenler yüksek komiserinin vazifesi, kendi mesuliyeti altına giren göçmenlere, milletlerarası bir himaye sağlamak ve hükümetlere ve ilgili hükümetlerin muvafakati elde edilmek kaydiyle, fahriyen çalışan teşekküllere yardım etmek ve bu suretle, bu göçmenleri alâkadar eden meselelerin hal şekillerini arayıp bulmak. Göçmenlerin serbest rizalarlyle kabul ettikleri yurda dönüşlerini ve bir millî birlik tarafından temsil edilmelerini kolaylaştırmaktır.
Fasıl TII — B —
1> Yüksek Komiser, deruhde ettiği işlere en elverişli olan hal şekillerini bulmak, hızlandırmak ve mevkii fille konulmasını kolaylaştırmak mak-«adiyle, yüksek komiserliğe bağlı bulunan göçmenlerin korunmasını aşağıdaki yollarla sağlamak mecburiyetindedir:
a) Göçmenlerin himayesini istihdaf eden milletlerarası muahedelerin akdini vc tasvibini takip etmek bunların tatbik şekline nezaret etmek ve tadiller teklif etmek.
b) Hükümetlerle münferit anlaşmalar yaparak, göçmenlerin durumunu düzeltecek ve himayeye muhtaçların miktarını azaltacak her türlü tedbirin alınmasını sağlamak.
Serbest rıza Hg-vukubulacejkyurda dönüşleri» vryahüt i »ir millî birlik içinde temessüle müteallik resmi makamların ve hususi teşebbüslerin faaliyetlerini desteklemek.
e) ilgili hükümetler ve hükümctler-arası teşekküllerle duinri temas halinde bulunmak.
Statünün başlıca maddeleri bunlardır. Bulgaristanda 250 bin Türkün göçmen telâkki edilip edilemiye-cekleri suali varit olabilir. Bunun cevabi her şeyden evvel Bulgaristanın takınacağı tavra bağlıdır. Muhakkak ki, Bulgaristandaki mallarının bedelini Sofya Hükümetinden alamazlar yahut tedhişçi usuller altında mallarını Bulgurlara yok pahasına devretmek zorunda kalırlar veyahut sattıkları malların bedelini serbest dövizle Bulgarlstandan çıkarmalarına müsaade edilmezse, bu kimseleri göçmen saymak kabil olamaz.
Hükümetimizin, Bulgaristandaki 250 bin soydaşımızı göçmen İşleri yüksek komiserliğinin himayesi altına koymakla tereddüt etmiyeceği anlaşılmaktadır.
Bay Adnan Menderesin evvelki gün gazetecilere verdiği demeçten bu mânayı çıkatmak mümkün olduğunu zannediyoruz. Bulgaristandaki 250 bin Türkün göçmen telâkki edilip e-dilomlyecf glndcn şüphe edenleri tenvir etmek maksadiyle ONU'nun 12 ağustos tarihli başka bir tebliğinden aşağıdaki 'satırları alıyoruz:
"Bir milliyeti olup, milliyetini haiz olduğu hükümetin himayesine müracaat edemeyen veyahut ırk. din, milliyet veya siyasi kanaat gibi sebepler yüzünden tazyiklere mâruz kalacağı korkusivle mensup olduğu milliyeti ileri sürçmeyen kimseler Göçmen İşleri Yüksek Komiserliğinin salâhiyeti msynnınn dahildirler,,
Ankara, mühim siyasî faaliyete sahne oluyor Başbakan Menderes,
Başkanlariyle Milli
iskeri Yardım Heyeti Savunmada görüştü
“Ümit ediyoruz ki, memleketimize şimdiye kadar yapılmış olan yardımlar, bu anlayışla mütenasip bir dereceye çıkarılacaktır”
Dışişleri Bakanı Profesör Fuat Köprülü “A-merlcan International News Service"e dünya sulhu ve Türkiye başlıklı bir makale vermiş ve bu yazı bir çok gazetelerinde mıştır.
Amerikan yayınlan-
Bakanımız
Dışişleri şimdiye kadar dünya siyaset âleminde işlenen hataları ve bunlar yüzünden çıkan Birinci ve İkinci Cihan Harplerini gözden geçirdikten sonra bugünkü duruma temas etmiş, realist bir siyaset tatbik etmek lüzumunu belirtmiş ve Türk dış siyasetinin ana hatlarını belirtmiştir. Makalenin tam metnini 0-
• çtlncü sahifemizde bulacaksınız.
Adnan Menderes tarafından karşılanırken
Fuat Köprülü, Avrupa Konseyi dönüşünde
Amerikan kuvvetleri
*
i
töre de hızla ilerliyor
Dün gene 90 uçarkale, Kuzey
Koreye 800 ton bomba attı
Kore’ye gidecek
4,500 kişilik kuvvetin Kore’ye sevkı hakkındaki görüşmelere Ankarada başlandı
kurbanı küçük bir Güneyli
Washlngton, 19 A.A. (Ba«ın -Yayın) — Birleşmiş Milletler Müttahit Komutası altında hizmet etmek üzere Koreye 4500 kişilik bir savaş kuvveti göndermek hususundaki Türk teklifi kabul edilmiştir. Bu kuşetin Türkiyeden Koreye şevki hakkında görüşmelere Ankarada başlanmıştır.
Türkiyenin Günvenllk Konseyi tarafından girişilen teşebbüsü desteklemek üzere ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtının bir üyesi bulunmak hasebiyle yapmakta olduğu faaliyeti ve kıymetli yardımı Amerika sevinçle karşılamaktadır.
26 temmuzda Birleşmiş Milletlere tebliğ edilmiş bulunan Türk teklifinin teferruatı, Amerika Savunma Komitesinin bu • teklif üzerinde bir karar almasından sonra, VVashington’da A-merlkan Savunma Bakanı Johnson ile Türk maslahatgüzarı a-rasında müzakere edilmiştir,
Türkiye bu teklifi, tecavüz hareketlerinin önlenebilmesi ve dünya banşmm korunabilmesi i-çin bütün hürrlyetsever milletlerce yürütülen mülâhazalarla yapmıştır. Birleşmiş Milletler 1-deollerlne bağlılık, bu gibi kolektif hareketleri zaruri kılmaktadır. Amerika bu görüşü bütün kalbiyle paylaşmakta ve prensibin desteklenmesi uğrunda girişilen Türk teşebbüsünden derin bir minnettarlık duymaktadır.
İranın yeni Türkiye Büyükelçini Mıı hnınmet Salt dün sahalı uçakla şehrimize gelmiştir. Büyükelçinin dün muhtelif meselelere dair verdiği beyanatını ikinci sayfamızda bulacaksınız
Ankara 19 (Hususi muhabirimiz bil-diriyor) — Şehrimiz bugünlerde mühim siyasi faaliyetlere şahne olmaktadır. Bazı tahminler hilâfına Bakanlar Kurulu bugün'beklenen toplantısını yapmamıştır. Mamafih Hükümet politikasını elinde tutan Başbakan, bir İki arkadaşı İle birlikte ihzaı i müzakerelerde bulunmuştur Bunlardan ayrı olarak Başbakanın bugün yardımcısı Sıırnet Ağaoğlu ile birlikte Milli Savunma Bakanlığına giderek orada Amerikan Askeri Yardım heyeti balkanları ile buluşmanı dikkati çekmektedir. .Müzakerelerin mahiyeti hakkında bir açıklama yapılmamışsa da. sızan haberlerden görülmelerde ordumuzun t eneri k ve takviyesi mevzularının ele alındığı anlaşılmaktadır.
Siyasi çevreler bu münasebetle A-merikan Askerî Yardım Heyeti Başkanı McBrlde'ın evvelki gün gazetecilere verdiği beyanatı hatırlatmakta‘ve bu beyanatta bahsedilen hususların yani ordumuzun daha dinamik bir hale konulabilmesi mevzuunun görüşmelerin esasım teşkil ettiği kanaatini ileri sürmektedirler. Bazı kaynaklara göre isn bu görüşmelerde Koreye gidecek askeri birliğimizin sevkı meselesi mevzuu
bahsedilmiştir.
akşam Barbakan, birlikte Başba-kadar temaslar
Diğer taraftan bıı Dışişleri Bakanı İle kanlıkta geç vakte yapmıştır. Bu toplantıda Bulgu Hatuna verilecek cevabi nota metninin müzakere edildiği haber verilmektedir.
Kore harbinin mastını bir
Tokyo. 19 ıAP) — Kore harp cephesinde, iki günden beri cephenin her 4 kesiminde mukabil taarruza geçmiş olan Birleşmiş Milletler kuvvetleri i-terlemeye ve muvaffakiyetler kazanmağa devam etmektedirler. Taegu kesiminde düşman son 2*1 saatte yine 3 mil kadar geri atılmıştır.
Güney Korenln geçici başkenti İttihaz edilen Taegu'nun artık tehlikede olmadığı kaydedilmektedir.
Geçen hafta kızılların bir baskın neticesinde ele geçirdikleri Doğu sahili üzerindeki Pohang limuniyle bu civardaki Kİgye şehri Güney Koreliler tarafından istirdat edilmiştir. Güney Koreli birlikler taarruzlarına devam etmektedirler.
Çongyong kesiminde düşmanın tuttuğu köprübaşı tamanılyle ezilmiştir. Kızıllar bıı kesimde Naktong nehrini tersyüzü geçmekte ve dağınık bir şekilde kaçmaktadırlar. Düşman bu nehir üzerinde köprübaşları kurduğu zaman doğu yakaya 5.000 kişilik bir kuvvet geçirmişti,
Tokyo, 19 AA. (AFP) — Doksan kadar üstün uçarkale bugün Kuzey Korenln üç stratejik noktasına 800 ton bomba atmışlardır Bu uçarkale-lerdon altmış kadarı Kuzey Korenln doğu sahilinde ve 24 üncü arz dairesi yakınlarında bulunan Songjin'dckl liman vc sanayi tesislerine 500 tondan fazla bomba atmışlardır. Diğer bir grup uçak ise yine doğu sahilinde ve 40 inci arz dairesi yakınında bulunan Hanıhung'dakl sına! tesisleri bomba-Inmıştır. Son olarak diğer bir grup u-çarkale do Kuzey Kore demiryolu tesislerini bombalamıştır.
27, Amerikan Alayı cuma göçesi a-dedl malûm olmayan komünistler tarafından yapılmış bir taarruzu dnfet-mlşllr. Kızıllar beş tank himayesinde hareket etmişlerdir kl, bunlardan iki tanesi tahrip edilmiştir.
Bütçede büyük tasarruflar sağlanacak (Gazetoler)
Gazeteci — Aç>#t nasıl kapatacaksın ız?
z —- Bu meseleyi açmayın, kendi kendine kapanır gider.'.
X
v
Sayfa 2
YENİ I b « A N U L
20 Ağustos 1950
Anadoluda Refik Halid
Kırk yıl evvel-Kırk yıl sonra
ŞEHİR HABERLERİ
Şehir köşesi
MUAMMA
YERALTI
YERÜSTÜ
Bir Piri fâni bekleyenler — Madende uzun bir gezinti — Sıcaktan Oluklarda kaymaca oyunu — , — Maden kuyulan ile çöllerin benzerliği — Bu çölün develeri
bunalmıyor, soğuktan titriyoruz
Galeride yollar — Yeknasaklık içinde ihtişam
JULES Veme’in on, onbir yaşında iken okuduğum bir romanını, aradan yarım asır geçtikten sonra hatırlayıp yaşayacağım bir yerde, Zonguldakta bulunuyorum. Bu sabah bir ocağa gireceğim ve içinde saatlerce gezeceğim. Şartım şu ki beni de “vagone"lere bindirip tıngır mıngır, rahatça ve kısaca dolaştırarak. bayram yeri dönme dolaplarında, atlı karıncalarında, sandallarındaki yapıldığı gibi tadına doymadan hemen indi-rivermesinler. Zira canları pek kıymetli olan, yorulmalarından ve kalb sektesine uğramalarından korkulan muteber zevata o muamele tatbik edilir.
Gireceğim ocağın fen heyetine, işletme dairesi eni konu, a-riz ve amik gezeceğimi telefonla bildirince —sonra söylediler— beni şahsan tanımayan ve bir piri fânî olduğumu sanan mühendis beyler, "Dayanamaz, başımıza iş çıkar" filân nevinden lâkırdılar etmişler, idareden cevap vermişler, "Görürseniz fikrinizi değiştirirsiniz” demişler. Onun içindir ki ocağa geldiğim zaman beylerin beni belli etmemeğe çalışmakla beraber iyice süzdükleri dikkatimden kaçmamıştı, Lâkin bunu bir romancıya karşı duyulân tabiî alâkaya atfetmiştim.
Bereket versin hal ve tavrım, yürüyüş ve konuşuşum. öyle, kolay kolay nefesi tükenen ve yüreği temposunu kaybedip aksamağa başlayan adamlardan olmadığımı kendilerine derhal anlatmış. Müesseseyi mesuliyetten kurtaracak mûtat vesikayı imzaladık. Kıyafetimiz mühen-dislerinkinden pek farklı değildi; yani misafirhanede madenci elbiseleri ve çizmeleri giymiş, burada da noksanlarımızı tamamlamış, fener edevatını kuşanmıştık. Boş kömür vagone-lerine bindik; motor hareket etti; galerinin karanlığına daldık. Dışardaki vantilâtörlerin içeriye doldurdukları temiz hava cereyanı ortasında ve yakalarımızı kaldırmış, boyun atkılarımıza sarılmış halde, sarsda sarsıla gidiyoruz. Demir tekerleklerin taş kaplı tünelde çıkardığı gürültü müthiş... Avaz âvaza bağırmadan konuşulamıyor. Dışarıya nazaran içerisi buz dolabı. Halbuki biz sıcaktan ve havasızlıktan bunalacağımızı sanmıştık. Kireçburnu iskelesinde İmişiz-cesine burası püfür püfür! •
Pil kutusu sırtımıza asılı bulunan lâmbalarımızı merakla galerinin her tarafına gezdirerek yol aldığımız için katarımız zifiri karanlıkta, dört yanına pâr-lak ve hareketli ışıklar saçarak, pınl pırıl yuvarlanmaktadır. Aksi istikametten gelen, yani yukarıya çıkan kömür dolu va-goneler ise, motrisin sadece ö-nünü aydınlatan tek feneriyle Tûfandan önce mağaralarda ba-
• •
rınan sert kabuklu, büklüm büklüm bir azman mahlûk kadar korkunç. Acıkmış da dışarıya çıkıyor, ilk rastladığı hayvana saldıracak hissini veriyor.
Galerinin taşla örülmüş duvarları az sonra kayboldu; tahta veya demir payandalarla tutturulmuş kısımlara, tipik maden ocağı tüneline geldik. Bu payandalar o derece tazyik görüyor ki çoğu yamru yumru olmuş... Bir tanesi dayanamadı mı üst tarafı çöküverecek; daima kontrol edilmektedir.
Epeyce indik. Ara sıra başka galerilere ve şurada burada ı-şıklara rastlıyoruz. Her ışık bir adam veya bir insan topluluğuna alâmettir. Selâm veriyorlar, selâm alıyoruz; durmadan geçiyoruz. Kömür nerede? Yarım saattir gitmekteyiz, henüz cevherin işletildiği yere gelemedik.
Nihayet bir noktaya vardık, durduk; vagonelerden indik; başladık yürümeğe. Bu yürüyüş henüz fazla ânzalı değil. Arnavut kaldırımlı çoğu İstanbul sokaklarından iyi. Lâkin bir müddet sonra çizmeleri niçin giydiğimizi anladık: Su topuklarımızı aştı; baldırımıza kadar yükseldi. Hele bir aralık diz kapağımızı bulmasından korktuk; yine kurağa çıktık.
Kömür damarlarını artık i-yice görmekteyiz. Zannederim ki kömür, yığın halindedir; nereye kazmayı vursan parça parça dökülür. Hayır; kömür madeni bir katı çikolatalı, bir katı kremalı, başka bir katı da bis-küvili pastalara benziyor. Çikolatalısı kömürdür; ötekiler taş ve topraktır. Binaenaleyh maden kömürü, ecnebi maddeler arasına sıkışmış damarlarda, daha doğrusu katlarda, katmerlerde bulunuyor. Yalnız onları eşelemek, söküp koparmak, a-yırmak, toplamak lâzım. Öbürleri işe yaramaz.
Ocağın başmühendisi dedi ki:
— Biraz zahmetli olacak; şuradan ineceğiz.
Gösterdiği yer, bir adamın ancak başını, başı sığınca da tabi-atiyle vücudunu sokabileceği genişlikte bir deliktir. Deliğin çok aşağısından, âdeta bir uçurum dibinden kazma sesleri geliyor, ölgün ışıklar da sezilmektedir.
Asıl tuhafı deliğin önünde, iki tarafı hafifçe siperli, üstü açık, madenî bir oluk duruyor. Mühendis beylerden birinci gireni tâkliden evvelâ ayaklarımı soktum ; sonra vücudumu... Oluğun içine, yatmış vaziyette, kendimi bıraktım; önlenemiyen frensiz bir süratle kayıp gidiyorum. Biraz sağa, biraz sola... Derken altımdaki oluğun da kaybolduğunu, kömür çakılları üzerinde yuvarlanmakta devam ettiğimi anladım.
Başınızı kaldırmağa gelmez; tepeye çarpar, parçalarsınız.
Ellerinizi fren makamında kullanmak da avuç içlerini parçalamağa sebep olur. İyisi, akıp gitmek! O suretle dördümüz de a-şağıya yarasız, beresiz indik. I-ki büklüm şekilde yürünecek bir genişlikteyiz; ihtiyatla ayağa kalktık. Kestirme yoldan, çok zengin bir damara vâsıl olmuştuk. Bol kömürü burada gördüm. Şayet delikten ve oluktan inmese idik aynı yere gelmek i-çin kuyuda saatlerce yürüyecektik; lüzumsuzca yorulacaktık.
Zaten girdiğimiz kuyu ağzından değil, kısmetse başka galeriler geçerek dünya yüzüne ayrı bir kapıdan çıkacağız. Havzada yerüstü, yeraltına kıyas edilemiyecek kadar küçük. Zonguldak şehrini bir kaç saatte dolaşabilirsiniz; fakat sadece şu, şimdi içinde bulunduğumuz kuyunun her tarafını görmeniz icap ederse bir gün kâfi gelmez, sanıyorum. O ne kadar çok galeri... Kimi sağa sapıyor, kimi sola... Kimi aşağıya doğru iniyor, kimi yukarı istikamette yükseliyor. Bir yabancının maden dehlizleri arasından birini seçip de çıkış kapısını bulması imkânsız.
Deniz seviyesinden kaç metre derinlikteyiz? Üzerimizdeki dağın tepesi hesaba katılırsa bu derinlik ne kadara varıyor? Kuyuda iken ben öyle şeyler düşünmedim. Yeraltı dünyasının da gezdiğim çöller gibi kendine mahsus, yeknasaklık içindeki ihtişamına hayranım. Çölde güneş ve düzlükler vardır; burada karanlık ve gizlilikler! Birincisinde ânzaya uğramayan, çini çıplak, olasıya serili, fazlasiyle berrak ve ışıldak kupkuru bir güzellik. İkincisinde güzellik tamamen aksi, girintili çıkıntılı, basık ve kuytu, nemli ve loş olmasından ileri geliyor.
Yeraltı çölünün develeri yok mu? Vagoneler deve sürüleri gibi birbir arkasına dizilmiş, işte ağır ağır gidiyor, yük ve yolcu taşıyor. Çölde yol alanlarla maden ocağında kazma salla-yanlann bekledikleri nedir? Biran evvel kum veya kömür bölgesinin dışına çıkmak, tabiî dünyaya kavuşmak değil mi? I-ki grupun da dilediği şey: Yeşillik. Yalnız biri gölgeye can atar, öbürü güneşe. Amma hasret yine birdir, bir kapıya çıkar. Velev gölgeyi, velev güneşi arayalım, aradığımızın zıddın-dan de ışıktan ranlık da güneş kadar yakıcı, daha doğru bir sıfatla, boğucu oluyor.
Bu bahsi kısa kesemiyeceğim. Ayrıca bir “Ereğli Kömürleri işletmesi” meselesi mevcut ki lehinde, aleyhinde yazılmadık, söylenmedik söz bırakılmamıştır. Onun galerilerinde de biraz dolaşmadan Zonguldağı terke-demem. Zaten kömür havza-
Beyoğlunun göbeğinde, türk-çe şarkı, arapça maval söyleterek yüzlerce vatandaşın hem zevk seviyesini alçaltan hem de onlardan para kazanan yerler vardır. Geçenlerde bunlardan birisinin sahibi ile görüşürken bana dedi ki:
— Halkın yüzde doksanı bir şeyden anlamaz.
İtiraz edecek oldum. Fakat o, karşımda canlı bir misaldi, gazinosu her gün dolup taşıyordu, hazan oturacak masa bulunmuyordu.
Bir kaç gündür, şehrin duvarları bir garip İlânla kaplıdır. İlânın üzerinde şu cümle var: "Dünya âleminde yapılabilen yegâne yenilik!„ Evet, yanlış okumadınız ve tashih hatası değil: “Dünya âleminde,, diyor adam. Evet, hem do koskoca harflerle.
Bu ilânı yaptıran, yukarıda kendisinden bahsettiğim gazino sahibidir. Fakat bu sefer, yalnız halkın bir şeyden anlamadığını iddia ile kalmış olmuyor, kendisinin anlayışsızlığını da Hân ve ispat ediyor.
Haydi diyelim o bilgisizdir, zevksizdir. Ya bir şairin mecmuasının yeniden intişarını “Misli görülmemiş bir ışıkla doğuyor,, diye ilân edişine' ne buyurulur f
Doğrusunu isterseniz, gazinocu ile şairin birleştikleri bir nokta olduğuna inanacağım geliyor: Sahiden halk bir şey anlamıyor mu acabaf Buna bir türlü gönlüm yatmıyor. Olsa olsa, lâkayt kahyordur, böyle-lerine gi^üp geçiyordur.
Peki ama bu adamlar nasıl olup da tutunuyorlarf
BİR İSTANBULLU
kuyudâ karanlıktan, çöl-bıkmışızdır. Ka-
Iranın yeni büyük elçisi dün
sabah şehrimize geldi
MUHAMMED SAİD, GAZETECİLERLE KONUŞARAK, MUHTELİF MEVZULARDA İZAHAT VERDİ
VE AKŞAM ANKARAYA GİTTİ
• Sanat haberleri
İranın yeni Türkiye Büyükelçisi Muhammet Salt dün sabah uçakla şehrimize gelmiştir. 20 sene evvel memleketimizde elçilik müsteşarı o-larak bulunan Muhammet Sait İran kabinesinde müteaddit defalar dışişleri bakanı ve dört kere de başbakanlık etmiştir.
Büyükelçi dün gazetecileri kabul ederek kendilerine muhtelif mevzular hakkında aşağıdaki beyanatı vermiştir:
nünlyetlne bağlıdır.
Gümrük ittihadı
Türkiye ile İran arasında bir gümrük ittihadı henüz mevzuu bahis olmadı. Bu, çok ince ve derin bir meseledir. Çok etraflı ve uzun tetkiklere İhtiyaç gösterir.,,
Büyükelçi dün akşamki ekspresle Ankaraya hareket etmiştir.
Türkiye - İran ve Rııs - İran
münasebetleri
'■Türkiye iyi, en sıkı devam ediyor.
İle olan münasebetler cn ve en samimi bir şekilde
İran - Rus münasebetlerinin gelişmesi dünyanın durumuna bağlıdır. Biz onlarla dostluk kurmaya çalışıyoruz. Aradaki münasebetlerin daha komşuca olmasını arzu etmekte ve bu hususta elimizden gelen faaliyeti göstermekteyiz. Bazı ufak ihtilâflar oluyorsa bunlar âdi münasebetlerden neşet etmektedir.
Koreye îr an yardımı
Memleketin hali hazır durumu do-layıslyle Kore’ye maddî yardımda bulunamadık. Buna mukabil para yardımı ve sıhhi malzeme göndereceğiz, İranda komünizm
İranda komünist partisi kanun dışı edildi. Fakat kuvvetli teşkilâtları vardır ve gizli faaliyette bulunuyorlar. Bugün İranda tahminen 2000 -3000 komünist vardır.
Sadâbad Paktı
Sadâbad Paktının mânevi kıymeti büyüktür. Tatbikatı tarafların hüa-
Üniversite ve yüksek okulları tanıtıyoruz
İstanbul Üniversitesinin idaresi
I
İstanbul Üniversitesinin halihazır teşkilâtı, 1946 senesinde çıkarılan **Ü-nlversiteler Kanununa" İstinat etmok-tedir. Mezkûr kanun Üniversiteyi, Fakülteler, enstitüler, okullar ve bilimsel kurumlardan oluşmuş, özelklşilifci ve tüzelkişiliği olan yüksek bilim.araştır-ma ve öğretim birliği olarak tarif ot-mektedir. Bilindiği gribi İstanbul Ü-niversltesini teşkil eden fakülteler şunlardır: Tıp Fakültesi. Hukuk Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi, İktisat Fakültesi, Orman Fakültesi. Üniversiteye muhtariyet tanıyan yeni kanuna göre bu fakültelerin hepsi ayrı ayrı bütçelere ve teşkilâta sahip olup müstakil bir hükmü şahsiyet teşkil etmektedirler. Mesuliyet ve salâhiyetler merkezi organdan ziyade fakültelerin uhdesinde bulunmaktadır.
Üniversite idaresi şu organlardan teşekkül etmektedir: Senato, Üniversite Yönetim Kurulu ve rektör. İtiraf etmek lâzımdır ki, aradan dört senelik bir müddetin geçmiş olmasına rağmen üniversite talebelerinden büyük bir kısmı dahi bu organların tam ve mutlak olarak vazife ve salâhiyetlerini bilmemektedirler. Bu sebeple üniversite öğrenci rehberlerinden de istifade ederek bu teşekküllerin vazifelerini kısaca anlatmak istiyoruz.
a) SENATO: Üniversite Rektörünün başkanlığında, önceki rektörden, her fakültenin dekanından, her fakültenin profesörler kurulundan iki sone İçin seçeceği ikişer ordinaryü® profesör veya profesörden teşekkül etmektedir.
Senato Fakülte talimatnamelerini İnceler. Disiplin meselelerinin nihaî merciidir.
b) ÜNİVERSİTE YÖNETİM KU-
smdan doğruca orman bölgesine geçeceğim; seyahatimin son durağına yaklaştım.
RULU: Yeni ve esld rektörlerle fakülte dekanları vc üniversite genel sekre terinden vücude gelir. Kanun ve tüzük hükümleriyle senato kararlarının tatbikini temin edecek tedbirleri alır. Rektöre göreceği islerde yardım eder.
c) REKTÖR: Fakülte Profesörler Kurullarının bir arada yapacakları toplantıda iki yıl için ordinaryüs profesör veya profesörler arasından her defada başka bir fakülteden olmak d-zere ve sıra ile seçilir. Rektör üniversiteyi temsil eder ve idare İşlerinden mesuldür.
Fakültelerin organları İse şunlardır: Genel Kurul. Profesörler Kurulu. Yönetim Kurulu, Dekan. Bunların da vazifelerini kısaca tebarüz ettirmek faydalıdır.
a) GENEL KURUL: Ord. Profesör, profesör ve doçentlerle öğretim görevlilerinden kurulur. Akademik mahiyetteki meseleleri İnceler ve fakültenin yönetmeliklerini hazırlar.
b) PROFESÖRLER KURULU: Fakültelerin ordinaryüs profesör ve profesörleri İle bir dersin yönetimiyle bağımsız olarak görevlendirilen doçentler ile ayrıca seçilecek olan iki doçentten kurulur. Bu teşekkül, akademik t&yinler ile bütçe gibi idari hakkında karar verir.
c) YÖNETİM KURULU: dekanının riyasetinde eski Profesörler Kurulunun iki yıl İçin ord. prof, veya profesörler arasından seçeceği üç öğretim üyesinden kurulur. Bu toşktl&t fakültenin günlük işleriyle meşgul olur ve talebeye ait meseleleri karara bağlar.
d) DEKAN: Profesörler Kurulu tarafından İki yıl için, fakültenin aylıklı ord. prof, veya profesörleri arasından mutlak çoğunlukla seçilir. Müddeti biten dekan, dört seneden evvel tekrar dekan seçilemez.
Gelecek yazıda üniversiteye girme meselesini ele alacağız.
meseleler
Fakülte dekanla.
$. E.
VV.A.Y. toplantıları bugün bitiyor
Dünkü toplantıda komisyon raporları okundu
Bir haftadan beri Şale Köşkünde yapılmakta olan W,a.Y. Dünya Gençlik Birliği İkinci konsey toplantısı bugün sona erecektir.
Dün sabahki umumî toplantıda çalışmaları bitmek üzere olan komisyonların hazırladıkları raporlar kunmuş, müteakiben Belçikadan Schune geceki celsede yapılacak çimler İçin namzetliklerini koyan legelerin adlarını bildirmiştir.
öğleden sonraki komisyon çalışmalarından sonra Vali ve Belediye Reisi tarafından delegeler şerefine Malta Köşkünde bir çay ziyafeti verilmiştir.
o-M. seri e-
Çöplerini sokağa dökenler cezalandırılacak
İstanbul Vali ve Belediye Başkanlığından:
Belediye Zabıta Talimatnamesinin 7 nel maddesi hükmüne göre, herkes süprüntüsünü kapalı ve madenî bir kap İçinde biriktirip kapısı önünden geçen temizlik arabasına boşalttır-maya mecburdur. Her hangi bir şey atmak veya dökmek suretiyle sokakları kirletmek yasaktır.
Bazı dükkân ve hane sahiplerinin bu madde hükmüne riayet etmiyerek süprüntülerini kapıar nın önüne yığdıkları görülmektedir. Umumî sıhhati ilgilendiren bu halin önüne geçilmesi ve madde hükmüne riayet et-miyenlerin şiddetle tecziye edilmeleri İçin ilgililere emir verilmiştir.
Keyfiyetin hatırlatılmasında fayda görüldüğünden sayın halkımıza bildirilir.
Münich Radyosu muhabiri memleketimizde tetkikler yapıyor
Münich Radyosu muhabiri Mühl-sensel, Türkiyeyl tanımak ve muhtelif röportajlar yapmak üzere 18 a-ğustos cuma günü şehrimize gelmişti. Muhabir, dün saat 17 de İzmir© hareket etmiştir. İzmir Fuarında tetkikler yaptıktan sonra Anka-raya hareket ederek Cumhurbaşkanı ve Bakanlarla Kore harbi hakkında mülâkatlar yapacaktır.
Şehrin ağaçlandırılması meselesi Belediyece ele alınıyor
îstanbulun bazı yol ve tepelerinin ağaçlandırılması ve şehrin bu bakımdan güzellik ve sağlık değerinin arttırılması için Orman Fakültesi Dekanlarlyle temasa geçen Vali ve Belediye Başkanı Prof. Gökay, Bo-ğaziçlnde mevcut arazinin ve bundan başka Edirnekapı-Yeşilköy arasındaki asfaltın da ağaçlandınlması mevzuunu dekanlarla görüşmüştür. Bu teşebbüsün iyi bir netice vermesi beklenmektedir.
G. S. Akademisi inşaatı için çalışmalar
Yanan Güzel Sanatlar Akademisinin yapılması için çalışmalara hararetle devam ediliyor. Beçenlerde, kısım şeflerinin iştirakiyle bir toplantı yapılmış, nihai şekil üzerinde bir karara varılmıştır. Proje tasdik edilmek üzere Bayındırlık Müdürlüğüne verilecek, sonra İnşaat bir arttırma, eksiltmeye konulacaktır. Bu formalitelerin tekemmülü yüzünden, İnşaata fiilen bir ay sonra başlanabilecektir. Bu sene, kış gelmeden Akademinin yanan kısmının damı kapanılabilece-ğl tahmin edilmektedir.
Musiki mevsimine hazırlık
önümüzdeki mevsim şehrimize konser vermek üzere gelecek yabancı sanatkârlarla yapılan teması neticesinde kendileriyle anlaşmaya varılmış olanlar arasında şunlar vardırı Yehudi Menuhim, son zamanlarda parlamış olan Fransız piyanisti Sam-son Françols, ttalyamn en İyi viyolonselisti addedilen Antonlo Jamlgro, İspanyol virtüözü Cassado, Cartet ve Kempf.
Bu isimler, gelecek mevsimin hararetli olacağını göstermektedir.
Türk ve Ellen ressamları Atina ve Istanbulda sergi açacaklar
Sanat Dostlan Cemiyeti ile Atina* da “Statml” cemiyeti arasında yapılan bir anlaşma neticesi, 28 ekim de Atinada bir Türk ressamları sergisi ve Istanbulda bir Ellen ressamlan sergisi açılacaktır.
İki memleket arasında sanat ve kültür münasebetlerini kuvvetlendirecek bu sergilerin açılış merasimlerinde Türk ve Ellen elçileri ve sanat mahfillerine mensup zevat hazır bulunacaktır.
Her iki sergi İçin ziyaretçilerden küçük bir dühullye alınacaktır. Bu, memleketimizde resim sergilerinin de duhuliye ile ziyaret edilmesi hususunda bir teşebbüs mahiyetinde olacaktır.
İstanbul Muallimler Birliğinin bir müracaati
İstanbul Muallimler Birliği, öğretmenlerin huzurlarının en çok bozulduğu bir ay olan ağustos ayında Millî Eğitim İdarelerinde kurulan kadro hazırlama heyetlerine, her şehrin Öğretmen Demeğinden bir mümessilin katılması yolunda çok yerinde bir müracaatta bulunmuştur. Hükümetin ve partilerimizin bu müracaatı destekleyecekleri umulmaktadır.
NEZAHAT TÎNAY
ve
Dr. tng, HÜSEYİN PEKTAŞ Nişanlandılar.
19 ağustos 1950 îstanbuL
YENİ İSTANBUL
SİYASÎ İKTİSADÎ MÜSTAKİL günlük gazete
Sahibi l
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LtMlTED ŞİRKETİ Müdürü: Kemal fiL S ARLICA Bu sayıda yan işlerini fiilen İdare eden t Sacld ÖGET
Neşreddmiyen yazılar iade edilme».
Basıldığı yer t
YENİ İSTANBUL MATBAACILIK LtMÎTED ŞİRKETİ MATBAASI
REŞAD NURİ GÜNTEKİN
Kavak Yelleri
— 79 —
xv
İLK KUR GECESİNİN VAKALARI
Ali Osmanın misafirlik teklifini kabul edemezdim. Misafirlik ancak Emin Hulûsiye olabilirdi. Ben buraya ancak, hattâ normal ücretlerden tenzilât da yapılmamak üzere resmî bir hasta olarak geliyordum.
Zaten temiz olan baştaki odayı beyaz gömlekli ber.im İçin silip süpürmüş, öne ve arkaya bakan pencerelerin pancurlarını açmıştı. Son bir eksiğimi aramak için etrafına bakındığı zaman gülerek:
— Nine Allahım seversen şu iki bavulu ortadan kaybet; gözümün göremlyeccği yere sok, dedim.
Tepebaşuıdaki oteli ve Koçoyu birdenbire bırakışımda odanın ortasında, alçak bir tahta masa üstünde duran bu iki bavulun da epeyce tesiri olmuştu. Onlar bana son günlere doğru gurbetin ve kararsızlığın iki alâmeti gibi görün-meğe başlamışlardı. Celilenln Öldüğü sıralarda akşam üstleri karanlık sokaklardan yalnız evime dönerken çağırdığım men garibem, men meh-eurem şarkısını bu İki bavul bana bu defa da öz vatanımda çağırt m işlerdi. Sonra otele her giriş çıkışta kapıda, kâtibin masası Önünde, yu-kardakl numaralı kapılar önünde mutlaka on-391
lardan birkaç tanesine tesadüf etmekteydim. Holdeki köşemde kendimi bir istasyonda ne zaman nereden geleceği ve nereye götüreceği bilinmeyen bir treni bekleyen bir yolcu gibi görmekten kurtulamıyordum.
Koçodan ayrılmak bana hüzün vermişti. Bu hüznü onda da görmekten korkarak beş on gün bir hastahanede yattıktan sonra yine buraya döneceğim, yolunda lüzumsuz bir yalan söylemiştim. Burada bulduğum Anadolulu nineyi mümkün olduğu kadar uzun müddet lâkırdıya tutmak için bahaneler ararken Koçoyu bu ihtiyar kadınla aldatıyormuşum gibi âdeta bir utanma hissediyordum.
★
Bu ilk akşamın yemeğinden sonra mehtaba karşı terasadaki koltuğa yerleşince kendimi âdeta uçsuz bucaksız yağlı boya bir tablonun ortasına sandalye atıp oturmuş gibi gördüm. Etraf gerçekten bir tablo kadar sakin vc sessizdi. îstanbulun eğlence hayatına kanşık hayaliyle kendimi Tepebaşında nasıl bir cehenneme soktuğumu şimdi anlıyordum. Hakikaten o ne cehennemdi Yarabbi? Pencereyi kaparsın cehennem; açarsın tramvayların, radyoların, bütün gürültüsü odanın içinde. Holdeki köşene inersin; kâtibin masası dibine sıralanmış bavullar, sepetler arasında oyulgalanan pardösüler, paketler, şemsiyeler alay alay yolcular.,. Sonra geç vakit kaldırımlarda dolaşmalar; çalgılı bahçede şişeleri devirerek kemancı 11c öpüşmeler; Bonra o kızların kollarında Gezinin merdivenlerini İniş; Abidenin önündeki pazarlık; hırdavat dolu o-dadakl öksürüklü kocakan; sonra kırmızı oda... Merhum kayınbabamm bir çok düşüncelerine gitgide hak veriyordum. Hakikaten dünyada tabiattan başkası yalandı. Onun dakikalarca yere çömelerek hayran hayran seyrettiği kann-392
çalar gibi ben de te ra s anın mermer parmaklığına tırmanmış sarmaşıklar içinde parlayıp sönen birkaç ateşböceğinl Beyoglunun bütün elektriklerin© değişmemek fikrindeydlm.
Paşa zevk ehli bir adamdı. Anadolu dönüşlerinde, burada kim bilir ne lezzetle dlnelniyordu? Bir insanın çapulcu olması zevk ehil bir İnsan olmasına mâni değildi.
En iyisi ben de onun gibi yapmalıydım. îstanbulun sakin bir köşesinde, Önünde böyle bir denizle, kendime böyle bir yer tedarik etmeliydim.
Bu deniz ve bu mehtabı bütün ömrümce seyretmek İçin bir ev almaya karar vermek ü-zere iken uyuyakalmışım. Bahçenin altından geçen bir trenin sarsıntısı olmasaydı bu uyku belki de uzun sürecekti. Başımda bir sersemlik vardı. Büyük gürültü gibi sükûnetin büyüğü de insanı yoruyordu. Bu ilk gece için mehtap seyrini bu kadarla bırakarak yatmağa karar verdim.
★ I
Bilmem ne kadar uyumuştum. Hızlı hızlı kapıma vuruyorlar. Evvelâ tersim dönerek “Sen misin Koço?“ diye soruyorum. Fakat açık pencerelerde ay ışığını görünce aklım başıma geliyor. Beni uyandıran bizim ninedir. Yanın da da bir hastabakıcı var. Dışarda İri. iri konuşuluyor ve kadınların aralık bıraktıkları kapının dışında bir polis görünüyor.
— Ne oluyoruz? Diye soruyorum.
— Hastahaneye bir yaralı getirdiler.
— Evet fakat bana ne? Neye nöbetçi doktoruna haber vermiyorsunuz?
Nöbetçi doktoru yoktur. Ali Osman dışarıya çıkmış, bir şey olursa bana haber vermelerini tembih etmiştir.
Ne yapalım madem ki doktoruz. Gideceğiz.
893
Gecelik entarimin üstüne pantalonumu geçiriyor, aşağı iniyorum.
Yaralı aşağı kapının önünde bir bahçe iskemlesine oturtulmuş iki büklüm bir adnmdır.
Yaralının kendisi, hemen hemen tabiî bir sesle:
— Kamımda, diyor.
Taş merdivenle yanındaki ağaçların karanlığı içinde bulunduğumuz için ancak esnaf ki-lıklı bir adam olduğunu görebiliyor, polisle bekçiye:
— îçeri alın, diye emrediyorum.
Buraya kadar gotlrmek İçin bilmem ne yaptılar? Fakat adam çok iri yan olduğu için polisle bekçi onu kucaklarına alamıyorlar. Kendisi yine o İki büklüm vaziyette elleriyle karnını tutarak ayağa kalkıyor; ötekiler sadece sırtından ve kollarından tuturuk yardım ediyorlar. Yürürken ve kenardan ortaya çektiğim bir şezlonga oturtulurken, yine öyle tabiî bir sesle âdeta e-mirler vermesinden ve “Seni kim vurdu?’’ diye sual soran polise öfke ile: “Ne bileyim yahu... îtin biri işte” diye çıkışmasından yarasının hafif olduğunu tahmin ediyordum. Fakat biraz sonra yarayı görünce öyle olmadığını görerek endişeye düşüyorum; hastabakıcıya telefonla mı olur başka suretle mİ Ali Osmanı buldurmalarını rica ediyorum. Kadın ümitsiz bir tavırla buna imkân olmadığını söylüyor; doktor bazı geceler şehre İner ve çok geç gelir; herhalde arkadaşlarından birinin evindedir; fakat nerede olduğu bilinmez.
Hastahanenln nöbetçi doktoru yok mu T diye soruyorum. Sualime doğrudan doğruya cevap vermeyerek yukarda söylediğini tekrar ediyor:
— Bir fey olursa size haber vermemi söyledi.
394
— Peki başka geceler? diyorum.
Yine kaçamaklı bir cveap:
— Kendisi çok kere buradadır. Zaten ağır hastamız da yoktur. Böyle şey hiç olmaz gibi.
— Peki. hastahanenln devamlı operatörlerinin adresleri?. Birinden birine telefon edin... Vaka mühimcedir.
Kadın bu defa büsbütün susuyor ve başını önüne eğiyor.
Onda iş olmadığını görünce polise müracaat etmeyi düşünüyorum fakat hemen vazgeçiyorum. O yapacağını yapmıştır; Sokakta bulduğu yaralıyı hastahaney© teslim etmiştir. Onun vazifesi yaralıyı kimin, nasıl, niçin vurduğunu öğrenmekten ibarettir. Fakat adam pekâlâ konuşacak halde olmasına rağmen onun sorgularına cevap vermemekte inat ediyor vc her defasında da: “Bilmiyorum yahu... îtin biri dedik ya” diye öfke İle cevap veriyor. Kinıbüir belki bildiği de sahiden bundan ibarettir.
Mutlaka mesul birini bulması için polisi sıkıştırmakta benî tereddüde düşüren bir nokta daha var. Akıl eder de: “Buradan daha iyi nereye müracaat etmeli!" derse ne cevap vermeli? Yahut mesolâ merkeze etlefon ederek: "Birisini bulup gönderin. Allah belâlarını versin. Burada işin içinden çıkamıyorlar" derse arkadaşımın hali ne olur?
Çaresiz elden ne gelirse yapacağız. Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da yaralıyı soyuyor ve ilk tedaviye başlıyorum. Operatör değilim. Fakat köy hekimiyim? Bu gibi işlere elim yatkındır. Yirmi beş senedenbert kasabada ve köylüklerde buna benzer ne cinayetlere, kazalara götürülmüş ve herhangi bir vakanın benim İşim olup olmadığını kendime sormamağa alışmışımdır.
(Devamı var)
395
20 Ağustos 1950
Savla 3
5
Mr. Wallace'ın çitlembikleri
Genelevler
Selim SABİT
basınında çıkan makalesi
çileği ve çltlenbik
düşünmüşler. bulmuşlar. Bu ga-
edersek haksızlık etmiş oluruz. Mistcr düşmanlarına müzahir olmakla kötülük Diyorlar kİ bu hareketinde samimi İdi.
Bir dünya vatandaşının hâtıra defterinden
ıslâh etmek İçin
kapatılıyor
£
£
AMERİKALI üç gazeteci, Amerikan Terakkiperver Partisinden gü-W rültülü hlr şekilde İstifa ettiği günden beri ne İşle meşgul olduğunu öğrenmek İçin Mlstcr Uallace’ı gidip görmeyi Gitmişler ve kendisini South Saleın’dekl çiftliğinde seferilerden biri ziyaretlerini şöyle anlatıyor:
arMlster Wallace, dünya siyasetinden ziyade ağaç yetiştirmekle meşgul görünüyordu.,,
Amerikan sol cenah liderinin, bir mısır ncv’lnl senelerce uğraşmış olduğu öteden beri biliniyordu. Bunun gayet akıllıca, güzel ve necip bir meşgale olduğu inkâr edilemez ve M İster Wallace*ın kendini böyle bir işe vermiş olmam ancak takdirle karşılanabilir. Fakat üzüntü veren cihet, yine M’allace’ın, günün birinde kendini dâhi bir politikacı sanmış olmasıdır.
“Mademki hatasını anlamış bulunuyor, fazla şikâyete hakkımız yoktur. Bırakalım da ağaç çileklerini ve çltlenbiklerlni rahatça yetiştirsin,. diyebilirsiniz.
Hayır. Böyle hareket Wallace’ı sulh ve hürriyet hem de çok kötülük etti. Ne yaptıysa iyi niyetle, asil ve insancıl düşüncelerle yaptı.
Fakat mademki bugün yanıldığını anlnmıştır. çiftliğine çekilip basit köy işlerine dönmesi kâfi değildir.
Wallace, partisini terkederken. Amerlkayı ve Birleşmiş Milletleri. Kore’deki komünist tecavüzüne karşı giriştikleri mücadelede destek-liyeceğlnl alenen bildirmiştir. Bunun için silâha sarılarak gidip Pıı-san’ı müdafaa etmesi İstenmiyor. Ona düşen vazife, dünyayı dolaşıp, evvelce sözlerine İnanan ve hayallerini paylaşan kimselere, durmadan yorulmadan:
“Yanıldım! Yanıldım! Size bir müddet evvel söylediklerimin tanı aksini yapınız. Hakikat budur... diye haykırmaktır.
>Xncak bıı vazifesini yaptıktan sonradır kİ Mlster Wailace çiftlik işlerine dönebilecek, çitlenbiklerinl yetiştirebilecek ve yine “sulhçu., kalmakta ısrar ediyorsa hattâ güvercin üretebilecektir.
O zaman kendisinden hesap sormak kimsenin aklından bile geçmez.
Artması muhtemel randevuculuk ve gizili fuhuşa karşı da yeni tedbirler alınacak
Ankara 19 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Daha önce Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Teşkilâtınca yapılan müracaat üzerine memleketin acmen her bölgesinde mevcut genelevlerin ba2i sebeplere binaen kaldırılması İçin gösterilen arzuya u-yularak bu İş ilgili makamlarca ele alınmış ve bu evlerin bütün bölgelerde kapatılacağı ilgili teşkilâta resmen bildirilmiştir.
Bu hale göre genel kadınların bir yerde toplu olarak bulundurulması. Sağlık Bakanlığınca verilecek talimatı müteakip yasak edilecektir. Bu sebeple artması mümkün görülen randevuculuk ve gizli fuhuş hâdiselerini önlemek için yine beynelmilel trşkl-lâtça gönderilen tavsiyelere uyularak tedbirler alınacaktır.
Toroslarda açılan İzci obası
Adana 19 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Toros dağlarının Çama» lan mevkiinde açılan İzci Obaları kampına Adana, Mersin, Tarsus, Hatay, Niğde, İstanbul ve Antep izcileri iştirak etmişlerdir.
Washlngton. 19 A.A. (Basın-Yaym) — Türkiye Dışişleri Bakanı Profesör Fuat Köprülünün. Amerikan “International News Service”e verdiği "Dünya aulhu ve Türkiyenin dış siyaseti başlıklı aşağıdaki makalesi, Amerikan basınında yayınlanmıştır:
“Korrdckl «on hâdiselerin, hudutları milletlerarası münasebetlere kapalı memleketler müstesna olarak, dünya umumi efkârı üzerinde bıraktığı derin intibalar ve yarattığı büyük akisler hâlâ devam edip duruyor, ilk günlerin. tabii görülmek İcap eden asabiyet ve telâş havası yavaş yavaş dağılmaya başlamış olmakla beraber, vaziyetin ciddiyet ve nezaketi ve gösterebileceği İnkişaf ihtimalleri, haklı olarak hâlâ zihinleri şiddetle işgal etmekte ve* türlü türlü tefsir ve tahminlere yol açmaktadır. Ben, Birleşmiş Milletler İdealine samimiyetle bağlı demokrat bir memleketin dış siyasetinden mesul bir feri «ıfatiyle, bugünkü vaziyet karşısındaki düşüncelerimi, kendisiyle en samimi bir İdeal ve işbirliği halinde bulunduğumuz büyük dostumuz Birleşik Amerika umumî efkârı karşısında açıklamayı kendim için bir vazife saymaktayım.
■I
Bebek Müsabakasında kazanan okuyucularımız
İran Şahının kardeşi Prens Abdul Rczr* He Iran Milli Bankası Umum Müdürünün kızı Suna Zand’ın evlendiklerini evvelce bildirmiştik. Yukarıda genç evlilerin son resimlerini görüyorsunuz
Kore hâdisesinden beklenebilecek faydalar
Son Kore hâdisesi, demokrasi cephesine mensup bir çok memleketlerde bazı zümreler uranında yayılmış bulunan bir takım yanlış düşünceleri tashih etmek gibi bir netice verirse, ve umumi efkârı aydınlatmak vazifesiyle mükellef fikir vc siyaset adamları ile mesul devlet ricaline bugün insanlığı tehdit eden tehlikenin ne kadar büyük ve ne kadar yakın olduğunu anlatarak teyakkuz ve intibaha davet ederse, bütün acılığına rağmen faydalı bir ders olur. Bugün Korede, taarruz ve İstilâ karşısında büyük felâketlere uğrayan milyonlarca insanın ıstırabı bütün hür milletlerin kalplerinde bir makes bulmaktadır. Fakat günün birinde, bütün beşeriyetin aynı büyük felâkete uğramaman» taarruz ve istilâya manız kalmaması İçin, demokrat milletler bu acı dersten süratle istifade etmek mecburiyetindedirler.
İçtima! ve siyasî hâdiseleri, tarihi tekâmüllerinin çerçevesi içinde, objektif olarak müşahede ve tahlil cde-bilenler için, son Kore ihtilâfının bir defa daha teyid ettiği hakikatleri şu suretle hulâsa edebiliriz:
Ankara Konkuripikleri
f •
Inönünün tekzibi
Gazetemizin; okuyucularımızın a-l&kalanna bir mukabele olmak üzere tertip ettiği Bebek Müsabakasının neticesi dün alınmış bulunmaktadır. Bu müsabaka İstanbul Sergisinin Kızılay Paviyonunda teşhir edilen milletlerarası bebeklerden en iyisini seçmek üzere tertiplenmiş bulunmaktaydı. “En çok hoşunuza giden bebek” müsabakamız görülmemiş bir alâka toplamış ve binlerce okuyucumuz bu müsabakaya katılmışlardır. İştirak edenlerin ekseriyeti “Türk paviyonu-nu”’ beğendiklerinden, bu şekilde cevap verenler arasında dün Beyoğlu 3 üncü Noteri huzurunda kur’a çekilmiştir. Neticede aşağıdaki kur’a numaralarına sahip bulunan okuyucularımız bu müsabakamız İçin koyduğumuz kıymetli hediyeleri kazanmışlardır.
Recep Pekere 80 bin lira verilmiş değil
Dünkü gösterilerde Celâl Bayar da bulundu
Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Ordu atlı şampiyona müsa bakalarına ve Ankara konkuripiklerl-ne bugün Hipodromda devam edilmiştir. Yapılan müsabakalara Cumhurbaşkanımız da şeref vermişlerdir.
İlk parkur ordu atlı şampina binicilerine aitti. İRİ günden beri devam eden müsabakaların bugün sonuncusunu yapan şampiyona ekipleri arasında Doğu ekipi birinciliği almış ve Cumhurbaşkanı tarafından ekip mükâfatı olan kıymetli şilt ekip birincisi Yüzbaşı Selim Çakır’a verilmiştir. Binicilerimiz Cumhurbaşkanı tarafından ayrı ayrı taltif edilmiştir. Yapılan tasnife göre şampiyonanın ferdi dereceleri:
3 ceza puvanı ile Yzb. Selim Çakır birinci. 25 ceza puvaniyle Yzb. Ziya Akşit ikinci. 72 ceza puvaniyle Üsteğ-
Yunan Kabinesi
mon Kılıç Omay üçüncü ve 102 ceza puvaniyle Yzb. Sabahaddin Karabey dördüncü olmuşlardır.
Günün İkinci müsabakasını küçük parkur teşkil ediyordu.
Üsttcğmen Ekrem Blrgoron “Cesur” la hatasız ve vaktinden 8 saniye evvel parkuru bitirerek birinci,
Yüzbaşı Bedri Böke “Günal” İle hatasız 5 saniye evvel bitirerek ikinci,
Yüzbaşı Mennan Pasinli “Akar” He hatasız 4 saniye evvel bitirerek üçüncü olmuşlardır.
Günün en heyecanlı müsabakası orta parkur İçin tertiplenmiştir. Manilerin sekil ve lrtifaları değiştirilmiş o-lup bu parkur 130 irtifaında 13 mani ve 15 atlayıştan ibaretti. Parkurda bir tane üçlü bir mani vardı. Bu müsabakaya eski ekip subaylarından Binbaşı Eyüp öncü ve Saim Polatkan da katılmışlardır. Yedi binicimiz bu müsabakayı hatasız olarak bitirmiştir.
Binbaşı Eyüp öncü "Leylâ” ile birinci. Yüzbaşı Mennan Pasİnll “Ünal” ile ve Yüzbaşı Bedri Böke “Şirin’ ile berabere kalarak ikinci olmuşlardır.
ezici bir ekseri-De m ok rat Part.i-aifatiyle, memle-hakkında kısaca
A-
Sofoklis Venizelos bir koalisyon kabinesi kurmaya çalışacak Atina, 19 A. A. (Afp) — Atina
jansindan bildirildiğine göre, Liberaller lideri Sofoklis Venizelos cuma akşamı basına verdiği beyanatta Kırat tarafından kendisine verilen Hükümeti kurma işini kabul ettiğinden, en yakın bir zamanda vazifesini yerine getirmeğe çalışacağını söylemiş ve demiştir ki:
“Serbest olarak yapacağım intihap neticesi bir mili! koalisyon kabinesi kurmak niyetindeyim. Eğer buna imkân bulunmazsa o zaman Kirala başka
hal çareleri göstereceğim."
Kazanılan bebek kur’a numaralarını ve şagıda bildiriyoruz:
numaralan ile sahiplerini a-
Bebek No.
Kur’a No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
21480 21897 22009’ 21290 21415 21593 20901 21794 21289 20825
Kazananın adı ve soyadı Hüsnü Ece Necdet özaksu Doğan. Sindiren P. Kınayman Namık Gey Suat İstanbullu Rıza Kaplan Bedia Bolaban ö. Uysaloğlu S. Karaoyvad.
Ankara, 19 «Hususi muhabirimiz .ildiriyor) — Bazı gazetelerde yet-gili devlet makamlariyle temas ettikten sonra lzmire giden D.P. İzmir 11 İdare Kurulu Başkanı Rauf Onursala atfen neşredilen bir haber C.H.P. mahfillerinde teessür uyandırmıştır. Bu habere göre eski Cumhurbaşkanı İnönü rahmetli Recep Pekeri hastahanede ziyaret ederek tahsisatı mestureden 80 bin lira vermiştir. Bu husustaki malûmatına müracaat eden gazetecilere İsmet İnönü şu cevabı vermiştir:
"— Rahmetli Pekeri hastahanede ziyaret ettiğim zaman kendisine tahsisatı mestureden 80 bin lira verdiğim haberi bir iftiradır. Bana ve a-ilem efradına karşı sistemli bir tarzda tevcih edilen komplolardan bir yenisi de demek bu olacaktır. Bunu kim ortaya atmışsa bayağıca bir iş görmüştür. Bu suretle Inönünün îs-
İsmet aldık.
viçrede parası. Amerikada çiftlikleri olduğu yolundaki iftiraların da Ege bölgesinde hangi kaynaklar tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.”
Inönünün tekzibi
Dün eski Cumhurbaşkanı tnönüden aşağıdaki telgrafı aynen neşrediyoruz:
“Vatan gazetesine gönderdiğim tekzibin suretini aşağıda takdim e-d i yorum.
19 ağustos 1950 tarihli gazetenize büyük başlıklarla Inönünün Recep Pekeri hastahanede ziyaret ettiğim zaman ona tahsisatı mestureden 80 bin lira verdiğim yazılmıştır. Recep Pekeri ziyaretlerimin hiç birisinde kendisine hiç bir para vermedim. Yazdığınız havadis asılsızdır Uydurulmuştur. Yalandır. Basın Kanunu hükümlerine göre İlk çıkacak nüshanızda bu beyanatımın neşrini talep ederim, İnönü..
Yeni Ankara Valisi yarın işe başlıyacak
Ankara 19 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Uzun zamandan beri açık bulunan Ankara Valiliğine Necati İl-ter’in tâyin edildiğini bildirmiştik. Yeni Valinin pazartesi gününden İtibaren yeni vazifesine bavlıyacağı bildirilmektedir.
200 bin kişilik seçme bir ordu
Washington 19 (YÎRS) — Cumhuriyetçi Senatör ve Ayan Meclisi dış münasebetler komisyonu âzası Alcxsandre WHey basın monsuplariyle bugün yaptığı bir görüşmede Çin topraklarında 200 bin kişilik seçme bir komünist kuvvetin Koreye doğru Herilemekte bulunduğunu ve keyfiyetin Kongre mensuplarına bildirildiğini söylemiştir.
Alexandre Wiley bu malûmatın men-bamı bildircmiyeceğini söylemekle beraber: “Böyle bir seçme kuvvetin mevcudiyetinden haberdardık., demiş ve bunların “Huşlar tarafından yetiştirilmiş Koreli askerler,, olduğunu ilâve etmiştir.
• •
9
okuyucularımızı can
Kazanan dan tebrik eder ve hediyelerini pazartesi gününden sonra kur’a numa-ralariyle birlikte gelerek saat 15-18 arasında matbaamızdan alabileceklerini, taşradaki okuyucularımızın ise. kur’a numaralarım bildirdikleri takdirde hediyeleri adreslerine yollanacaktır.
Partilerin radyo propagandaları
Dün noter huzurunda çekilen kur’a ile saatler tesbit edildi
Ankara 19 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Belediye Meclisleri seçimleri münasebetiyle partiler temsilcilerinin yapacağı konuşmalara Ankara ve İstanbul Radyolarında Basın, Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünce ayrılan zamanlar bugün noter huzurunda ve her üç siyasi partinin temsilcilerinin iştirakiyle tesbit edilmiştir.
24 ağustosta başlayıp 30 ağustosta (30 dahili nihayet bulacak olan bu propaganda konuşmaları Ankara Rad yosunda saat 18.00 - 18,10, 18,30 - 18,40, 19,30 - 19,40, 20,30 - 20,40, 21,15 - 21,25, 21,40 - 21,50 ve İstanbul Radyosunda 18,00 - 18,10, 18.50 - 19 00, 20.00 - 20.10. 21,15 - 21.25. 21,50 - 22,00. 22,30 - 22,40 saatleri arasında yapılacaktır.
Belçika Komünist Partisi Lideri öldürüldü
L16ge 19 (AP> — Belçika Komünist Partisinin Başkanı ve Mecliste komünist mebusu olan .Tüllen Lahaut. dün gecp, Lİöge'doki evindo katledilmiştir.
Kendisinin otomobille gelip katil hâdisesinden sonra ortadan kaybolmuş olan İki kişi tarafından öldürülmüş olduğu bildirilmektedir. Cinayet tabanca İla İka edilmiştir.
Adana Belediyesinde meydana çıkarılan suiistimal
Adana. 19 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Adana Belediyesi Elektrik İşletmesinde bir suiistimal hâdisesi meydana çıkarılmış, tahsildarlardan zimmetine 50 bin Hra geçiren ve suçunu itiraf eden Osman O-may savcılığa teslim edilmiştir. 7 bin liralık zimmeti olan diğer tahsildar Mehmet Ünlü henüz yakalanamamıştır.
Ingilterede lik maçları başladı
LondrA, 19 A.A. (Reuter) — tn-giltere futbol mevsimi bugün açılmış ve birinci küme maçlarında aşağıdaki neticeler alınmıştır:
Aston Villa 2, W, B. Albion 0; Ar-senal 1, Burnley 0; Charlton Athletic 4, Bolton VVanderera 3; Chelsea 4, Sheffleld Wednesday 0; Everton 3, Huddelsfield 2; Manchester United 1, Fulham 0; Porthsmouth 1, Midd-lesborough l.Stoke City 1» Newcostle United 2; Sunderland 1. Derby Coun-ty 0; Blackpool 4, Tottenham 1, WoU verhampton VVanderers 2, Liverpool 0.
Komünizm emperyalizmi
1 — Birinci Dünya Harbinden sonra dünya siyasetini idare eden devlet a-damlarmın mütemadi hatâları yüzünden ikinci Dünya Harbinin korkunç felâketlerine uğrayan beşeriyet, yine bu gibi hatâlar yüzünden üçüncü bir harp tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çünkü yıkılan faşist emperyalizminin yerine, komünizm emperyalizmi geçmiştir. Birincisinden daha hllekâr o-lan ve hakikî simasını gizlemek için her muhite göre muhtelif maskeler kullanan bu emperyalizm, bir çok memleketleri İçinden yıkmak için türlü vasıtalara maliktir. Ve İkinci Dünya Harbinin doğurduğu sefalet ve ıstıraplardan. İktisadî zorluklardan, sınıf mücadelelerinden, siyasî rekabetlerden, yeni istiklâllerine kavuşmuş tecrübesiz milletlerin müfrit milliyetçiliklerinden, hulâsa^ milli ve milletlerarası anlayış ve birliği bozacak bütün âmillerden büyük bir maharetle istifade etmektedir, ikinci Cihan Harbinin bitmesinden bugüne kadar hldi olduğumuz dünya hâdiseleri na delildir.
f •
• •
sa-bu-
İki ayrı cephe
2 — Bugünkü dünyanın, siyasî mânevi telâkkileri birbirinden tama-miyle ayrı iki cepheye ayrıldığı hazin olmakla beraber artık bir hakikattir. Bugün, mânevi kıymetlere dayanan hiirriyetsever ve sulhsever milletlerden mürekkep demokrasi cephesi karşısında. bu kıymetleri hiçe sayan ve onlarla istihza eden bir komünist emperyalizmi mevcut bulunuyor. Demokrat ve sulhperver milletlerin, bu korkunç emperyalizm He uyuşabilmek hayaline kapılarak beş yıldır giriştikleri bütün teşebbüsler daima iflâs İle neticelenmiş ve bu derin gaflet, komünist emperyalizminin hırs ve işti-hasını arttırmaktan başka bir şeye varamamıştır.
Tarafsızlığın imkânsızlığı
3 — ideolojik telâkkileri itibariyle blrbirlyle samimi surette uyuşmalarına asla imkân olmayan bu İki cephe arasında, tarafsız ve müstakil bir siyaset takip etmek hülyasına kapılarak hürriyet cephesine iltihaktan çekinen milletler, bu affedilmez gafletlerinin cezasını mutlaka çekeceklerdir.
Farklı bir yol
4 — Hür milletler cephesinin siyase-
ve
vahdet azimli sulhu-mevkii-
Muhtar seçimi sırasında, Elâzığ menşeli bir haber beni hayli düşündürdü:
Seçimi kaybeden Elâzığ demokratlan baskı yapıldığını iddia etmişler!..
İktidarın el değiştirdiği Elûzıg-da da malûm olduğuna göre; ekalliyetin ekseriyete baskısı mektir kİ, mâna vermek hayli güç.. Gerçi Halk Partisi devrinde de bö.v le İddialara şahit olmuştuk a-ma. Demokratların aynı yolu tut araklan kimin aklına gelirdi?
Anlaşılan, Elâzığda her iki parti de eski alışkanlıklarının tesirinden hâlâ kurtulmuş değillerdir. Şikâyetle Demokratlar ve iie Halkçılar o kadar içlçe dılar ki, koskoca demokrasi ayırmakta güçlük çekiyor.
bu, d( -
baakı
yaşa-onları
Hikâyeyi bilir misiniz: Adamın biri, delikanlılık çağını çoktaaan geçmiş oğlunu, bir türlü evlendirmek istemez. Ana oğul, bir yalvarırlar, İki yalvarırlar, bu arada oğlan her gece uykusunda dünya evini sayıklamaya başlar; fakat babayı yunııışatablHraen yumuşat. Böylece, yıllar yılları kovalar; oğlanın yaşı, otuz beşten kırka, kırktan elliye gelir çatar.
Nihayet günün birinde baba razı olur ve helâl «üt emmiş bir ta-
Vapurla gelen seyyahlara, dürbünlerini uzatarak, Beykoz açıklarındaki dalyan direklerine tünemiş balık gözcülerini:
Sayıklama - Küpe olsun - Biçare yamyamlar
7>e ile, ellilik delikanlıyı başgöz e-derler.
Bir gece. İhtiyar sofadan geçiyor.. Bakar kİ, oğlanın odasından sesler gelmekte... Kulak verir; bir do ne duysun? Oğul hâlâ evlenmek sayıklamıyor mu?.. Doğrıı karısına koşarak:
— Hanını, hanım der, bizim oğlanı beyhude evlendirdik. Baksana hâlâ sayıklıyor.
Uykusundan kadının cevabı:
hiddetle uyanan
— A efendi, sayıklattıktan günde susmasını mı bekliyorsun?
Bence ElAzığdakl hâdise İle bıı hikâye tıpatıp uygundur. Allah İçin söyleyin: Yıllardır İktidarı Kayık Uyarı Üç ayda haksızlık
elli yaşına kadar sonra, şimdi iki
Elâzığ Demokratlarının, susmalarını İıeklemek değil midir?..
KÜPE OLSUN
Fakat muhtar seçimi ne ise ne ■ ama, Belediye seçimini sıkı tutmak lâzım... Demokrat Parti Ondört Mayının verdiği İtimat İçinde, âtıl kalmasının cezasını muhtar seçiminde görmüş olsa gerek- Belediye seçiminde, çubuğu-
z
Yazan:
Bediî
mı söndürüp, kollarını sıvamazsa, kendisi bilir. Bu arada bizim bildiğimiz şu:
Eğer partilerin bir defa aldıkları not, yahut bir defa kazandıkları taraftar, İlelebet devanı etseydi; demokrasi, o pek övündüğü İktidar değiştirme hassasına güç sahip o-lurdu!..
Almanyada Nazilik hakkında anlatılan bir hikâye, Demokrat dostlarımın kulağında dalına sallanma -lı:
Harpten sonra
Alınanlara, Nazi partisine dahil olanların on beş gün İçinde isimlerini kaydettirmelerini; aksi halde, yazılmayın da Nazi oldukları meydana çıkanların şiddetle ceza Innacaklarım tebliğ ederler.
BÜtÜrı Nazller yazılır ve mÜd-
det dolup defter kapanır... Bir gün işgal kumandanlığına bir müracaat, Almanın biri:
— Ben, der, Nazlyim, yazınız.
Kumandan kaşlarını çatarak:
— Peki ama, der, müddet geçti, zaman niye gelip yazılmadın?
Alman gülerek ne dese beğenir-
siniz?
— Nnaıl yazılayım, ben o zaman Nazi değildim ki... Bugünlerde oldum..
O
— Bakın, bakın... Türkler hâlâ adajnları kazığa vuruyorlar!..
Diye gösteren hain tercümanlar gibi, Moskova Radyosu da, “TÜrklyede yamyamlar var” diye her Allahın gecesi har bar bağırıyordu, versin,
ların buzlanıp, yüz hinlerin fırınlandığı bir ülkeden, teker teker adanı yemenin fecaatini anlatmak hayli gülünç oluyor!..
Bereket milyon-
tini idare mesuliyetini taşıyan bütün devlet adamları, hür milletleri komünist emperyalizminin ağır kâbusundan ve muhtemel ânl taarruzlarından kurtarabilmek için, şimdiye kadar takip edilenden büsbütün farklı bir yol tutmak zorundadırlar. Taviz ve pazarlık usulleri, tereddütle, bitip tükenmek bilmlyen müzakereler, mütemadi komisyonlar. HU-komisyonlar. taarruz ve İstilâyı teşvik etmekten başka bir şeye yaramaz. Taarruzcu cephenin, bir an içinde en ağır kararları alabilecek bir siyasi rejime sahip olduğunu asla unutmıyarak, eski diplomatik ananeleri ve routinc’i bir tarafa bırakmak ve tamanıiyle pratik bir realist yol tutmak, dünya sulhunun korunması i-çln ilk şarttır. Kuvvetlerin tezyidi lâzımdır
5 — Günün birinde. Ani bir taarruz karşısında esarete ve sefalete düşmek Istemlyen bütün hür milletler, askeri ve mânevi müdafaa kuvvetlerini süratle tensik ve tezyit için nic bir maddî fedakârlıktan çekinmemek zorundadırlar. Tatlı hülyalara kapılarak bugünkü refah seviyelerinden fedakarlık etmek Istemlyen milletler taarruzcu kuvveti teşvik etmek suretiyle, yalnız kendilerinin değil bütün beşeriyetin felâketine sebep olacaklardır.
İşbirliği zaruridir .
6 — İstisnasız aynı büyük tehlikeye maruz bulunduklarını anlamaları I-cap eden ve Birleşmiş Milletler İdeallerine bağlı bulunan bütün hür milletler. büyük tehlike karşısında küçük ve hususî menfaatler takibinden vazgeçmek ve en samimi bir İşbirliği yapmak zorundadırlar. Büyük küçük, kuvvetli zayıf bütün hür milletler bu tarihî zarureti artık anlamalıdırlar. Azimli siyaset
7 — Son Kore hâdisesi karşısında Birleşmiş Milletlerin ve bilhassa Birleşik Amerikanın takip ettiği sürati! ve azimli siyaset, dünya sulhunun muhafazası için çok hayırlı olmuştur. E-ğer bunun aksine mütereddit, zayıf bir siyaset takip edilseydi, Koredekl tecavüz, dünyanın başka yerlerinde de mutlaka tatbik olunacaktı.
Bugünkü dünya vaziyeti hak kındaki umumi görüşlerimi böylece izah ettikten sonra, Türkiyede 14 mayıs 1950 seçimlerinden sonra yetle iktidara gelen nln Dışişleri Bakanı ketimin dış siyaseti
İzahat vermek isterim.
Türkiyenin dış siyaseti
Gerek coğrafi mevkii, gerek istiklâlini ve şerefini her şeyin üstünde tuttuğu İçin her taarruza karşı şiddetle müdafaa hususunda tam bir gösteren Türk Milletinin bu vaziyeti, Türkiyeyi yakınşark nun en ehemmiyetli bir âmili
ne getirmiştir ve harici siyasetimiz de tamamiyle bu millî iradenin bir ifadesidir. Birleşmiş Milletler idealine samimiyetle bağlı olduğumuz için, onun gerçekleştirilmesi yolunda açık, dürüst ve tamamiyle kararlı bir dış siyaset takip ediyoruz. Birleşik Amerika İle hor bakımdan en geniş ve en anlayışlı bir işbirliğine askerî bir İttifak ile bağlı olduğumuz eski dostlarımız Ingiltere ve Fransa ile en samimi münasebetlere dayanan dış siyasetimiz, bir taraftan şark komşularımızla ve bütün Akdeniz milletleriyle aramızdaki dostluk rabıtalarını daha kuvvetlendirmek, diğer taraftan da bir Avrupa devleti sıfatiyle Avrupa Konseyinde »kendisine düşen bütün vazifeleri dürüst ve şuurlu bir surette İfa etmek yolundadır. Dünya sulhunun korunması ve Birleşmiş Milletler idealinin süratle gerçekleştirilmesi başlıca hedefimizdir. . Gerek kendi menfaatimiz, gerek bütün hür milletlerin menfaati bunu İcap ettiriyor. Yardımların artacağını ümit ediyoruz
Birleşik Amerikanın, bilhassa «on hâdiselerden sonra, Türkiyenin Ya-kınsark sulhu için ne kadar ehemmiyetli bir âmil olduğunu daha iyi ve daha açık onlayacağmı ümit ediyoruz. Ve ümit ediyoruz kİ, şimdiye kadar memleketimize yapılmış olan askerî ve iktisadi yardımlar, bu anlayışla mütenasip bir dereceye çıkarılacaktır. Bunu söylerken, herhangi bir pazarlık mevzuuna girişmek İstemediğimi bilhassa açıklamak isterim. Amerika umumi efkârının şunu vuzuh He bilmesi lazımdır ki, Türk Milleti, dışarıdan hiçbir yardıma mazhar olmasa bile, yukarıdan beri arzettlğlm esaslara daima sadık kalacak. İcabında, kendi şeref ve haysiyetini elindeki mahdut imkânlarla dahi sonuna kadar müdafaadan geri durmayacaktır.
Ancak, dünya sulhunun ve İnsanlık İdealinin zaferi için bu kadar kararlı olan ve bu uğurda şimdiye kadar çok ağır maddî fedakârlıklara katlanan Türklyeye karşı Birleşik Amerikanın şimdikinden dnha geniş ve daha tesirli askerî ve İktisadi yardımlarda bulunması ve bugünkü fiil! İşbirliğinin hukukî teminata bağlanması, ortaşnrk sulhunun muhafazası hususunda az zamanda büyük müspet neticeler doğurabilir ve bu saha üzerindeki meşum emelleri kökünden kırabilir, bir çok dalâletleri önllyerok şerre Alet olacak bir takım kuvvetler! insanlığın hayrına mevlettlrebİHr.
Eski diplomatik ananelerden, bürokratik usullerden dolayı şimdiye kadar maalesef kaybedilmiş olan kıymetli zamanlara telehhüf etmek mâna-sızdır, yeter kİ. tehlike çanının bütün kulaklarda çınladığı şvı dakikalarda, artık kayhedilecek zamanımız kalmadığını anlıyalım ve eski diplomasinin dar çerçevelerinden kurtularak, uzağı gören realist, cüretli, anlayışlı pratik bir slvn^etle derhal İse hashvalım.
işgal kuvvetleri,
BtÇARE YAMYAMLAR
Aylardan beri sürüp giden Yam-” ya m lık hikâyesinin tatlıya bağlandığını duyunca, herhalde sevlıımişslnizdlr.
Zabıtamız, yendiği İddia ihİİİcii çocuğu, üç yamyamın midelerinde ararken meğer yumurcak, Istaıı-hulda hlr aşçı dükkânında tıkınmakla meşgulmüş. Küçük Rlfatın “yenen” değil de “yiyen” olduğunu, nereden akıl edebilirdik?
Biçare yamyam namzetleri, az daha TÜrklyede kaybolan bütün çocuklnrı yemekle İtham olunacaklardı. Ya Moskova Radyoau?. Türkiye yamyamlarını bütün dün-yaya duyurmak için, madeni cırıltısını az mı işletti?
Mareşal Stalin’in yanında, değili bizimkilerin, azgın Zulu’ların, Hotanto’ların bile lâfı mı olur?
Nüktedan bir ahbabımın Moskova Radyosunun neşriyatı üzerine anlattığı bir hikâye var kİ, size nakletmeden duramı>arağım:
Eşek, Sakakıışıı çok gürültü yapıyor diye, Anılana şikâyette bulunmuş. Hükümdar Aralan her İkisini de huzuruna celbedip, bağırmalarını emrettikten sonra, e-şeğe sorar:
— Sakanın ötüşünü duydun mıı ?
Eşeğin cevabı:
*
— Duymadım demem, eşekliğim nerde kalır a sultanım?.
Calip Serler, Petrol Ofisi
U. Müdürlüğüne tâyin edildi
Anknrn 19 /Hususi muhabirimiz bil-diriyor)—Petrol Ofisi Umum MÜdü-lüğüne İzmir OsmanlI Bankası Müdürü Calip Serter tâyin edilmiş ve vazifesine başlamıştır.
TafsUfttını her pazar günkü (YENİ İSTANBUL) da arayınız.
1 aralık 1950 do çekilecek büyük kuramıza İştirak İçin a-şağıdaki kuponlardan 90 tane getirerek bir kura numarası a-labileceksiniz.
TAHSİL KUPONU
l'eni IstaııbuPun KUPONU
VENİ İSTANBUL
10 Ağuatoa 1950
■ —---------s-------------------
Jürinin seçtiği 30 hikâyeden biri
Muharrirlerin soyadı alfabe sıraslyle her gün bir tanesi neşrolunacaktır.
Meraklı Mevzular:
Yılanlar aslında tehlikeli inidir ?
Yılan zehiri, bir bakıma hazmı kolaylaştıran bir ifrazattan başka bir şey değildir.
İnsan Yaşamalıdır
Çeviren : Zahide ÖZVEREN
Yazan : Fuat BENGÜ
günün sabahı
Bütün vücudu
ÇO*
BÜ-da-
Gt-
•••
HALÎL. dişlerinin arasındaki saman çöpünü çiğnedi.
“Bu dünyada acaba mesut insan var mıdır?” diye düşündü...
Toprağın üstüne sırt üstü uzanmış, ellerini başının altına koymuştu. Beş günden beri işsizdi ve gökte yıldızlar pırıl pırıl yanıp sönüyordu.
“Seman Yolu ne kadar güzel.” dedi.
Başka şeyler düşünmek istiyordu. Ağzındaki çöpü tükürdü, ayaklarını birbirinin üstüne koydu, parmaklarını saçlarına geçirdi.
Sol tarafta yıldızların en büyüğü ve en donuğu titrek titrek ışıldamaktaydı.
“Şu Anda, şu yıldızı kimbilir kimler sevrodiyor,” dedi, “Yurdumun dört bir tarafında, dünyada, klmbl-lir kimler...”
Kafasına hâtıralar hücum etti. Ne zaman günlük hayatın endişelerinden kurtulmak İstese hâtıralarına dönerdi. Mersin’i düşündü... çocukluğunu düşündü...
’ Hayatının en kötü günleri Mersinde geçmişti.
Vücudu toprağın aıcakhğlyle ürper-dl...
Karanlıkta ağaçlar birbirine karışıyor, siyah kümeler halinde uzayıp gidiyorlardı. Ve gökyüzü yıldız ren-gindeydi
Islak. yorgun bir gece... Sıcak mı •ıcak... Mersinin sıcağını bilirsiniz: Boğucu, yapışkan, renksizdir.
Halil, deniz kenarından eve doğru koşuyordu. îçlnde dayanılmaz bir korku vardı. Çok geç kalmıştı. Üvey babası her halde İşten dönmüş olmalıydı. Deniz kenarında, köpük köpük dağılan dalgaların arasında, kayaların üstünde, çocuklarla oynarken, vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı bile. Birdenbire ortalık kararınca aklı başma gelmişti.
Kalbi nasıl çarpıyordu...
Yol, sanki büsbütün uzamıştı; bitmek tükenmek bilmiyordu. Bütün hızıyla koşmasına rağmen hep olduğu yerdeymiş gibiydi. İki taraflı u-zanıp giden palmiyeler, sanki ona gülüyordu. Her an durmak, toprağa boylu boyunca uzanıp ağlamak, kana kana nefes almak geliyordu İçinden... Fakat bacakları artık makineleşmişti, kendisinin değil, korkusunun em-rlndeydller.
Mutfağın penceresinden İçeri girdiği zaman bayılacak gibiydi. Döşemenin üstüne boylu boyunca uzandı. Karnına müthiş bir sancı girmişti. Düzgün nefes alamıyor, tutuluyordu.
Orada hiç kımıldamadan bir müddet yattı... Kendine gelince, yerde Bürünerek, kapının yanına gitti, kulak verdi. Babası homurdane homurdan» bir şeyler söylüyordu. Ne dediğini anlamadığı halde içinde bir huzursuzluk duydu. Kulağını tahtaya yapıştırdı... Gene işitmiyordu. “Kapıyı aralamam mı?” diye düşüadü. Cesaret edemedi.
Olduğu yerde büzülmüş, kımıldanmadan oturuyordu. Bir ara annesinin sesini işitti: Hırçın ağlamaklı bir ses... ve bundan sonra babası, avazı çıktığı kadar bağımlıya başladı. Korkuyla büzüldü. Kalbi, ağzında çarpıyordu.
Babası sarhoştu. Kelimeler dudaklarından ezile büzüle, birbirine karışarak dökülüyor, fakat mânalarından, mânalarındaki o acı kuvvetten hiç bir şey kaybetmiyordu.
Halil, önce ne düşüneceğini bilemedi, duymamıştı sanki... Fakat bir an geldi kİ, sırtından ağır bir yük kaldırılıyormuB gibi bir hlsle doldu. Bunu tahmin etmezdi. Üvey babasının söylediklerini dinlerken, içinde bir ateşin tutuştuğunu hissetti ve korkusunu orada, mutfağın kapısının dibinde, ayaklarının altına alıp çiğnedi
“Elin piçini daha yıllarca besllye-cek değilim ya!” diye bağırıyordu. “Çalışsın, sabahtan akşama kadar sokaklarda serseri serseri gezeceğine, fabrikaya girsin, herkesin çocuğu nasıl!”
Annesinin ne cevap verdiğini duymamıştı, fakat odamın küfrederek onun üzerine yürüdüğünü işitti.
Kapıyı açtı, —kendini müthiş kuvvetli hissediyordu— içeri bir fırtına gibi daldı. Babası onu böyle hiç alışmadığı bir şekilde karşısında görünce, şaşırarak geriledi. Kadına vurmak için kaldırdığı eli bir an havada sallandıktan sonra, bütün hızıyla Halilin suratına İndi...
O. annesinin önüne durmuş:
“Anneme vuramazsın iz,” diye bağırıyordu “anneme küfredemezsiniz.” Tokadı yiyince yere kapaklandı. Çılgınca ağlıyarak divanın üstüne sürüklendi. Babasının birbiri ardınca indirdiği yumrukların acısıyla kıvranıyordu. Kuvvetsizliğin verdiği hicranla doluydu. Babası hiç sakınmadan kafasına, sırtına, neresine Taslarsa vuruyordu. Annesiyse, onu kurtarmak için adamın üstüne atılıyor, bağıra bağıra ağlıyordu.
Bir ara Halilin gözü kıldı:
“Bırak anne, üzülme,” Sesi çıkmadı... Sonra, sarılmak geldi. Kımıldıyamadı...
Artık cn ufak bir korkusu yoktu. Aynı şeyi hiç düşünmeden tekrar yapabilir. bütün bu acılara tekrar katlanabilirdi. Katiyen pişman değildi.
Bayılmadan biraz evvel son bir gayretle başını babasına çevirdi. A-damın gözleri onun gözlerine takılınca, büsbütün karardı. O çocuk gözlerinde korku. yalvarma değil, nefret ve İman vardı...
Halil bundan sonrasını hatırlamıyor.
Tam üç gün kendini bilmez bir halde hasta yattı. Ateşler içinde yandı. Ne zn m gözlerini açsa, annesini
• ••
• ••
••
»
anneslne ta-
demek İstedi. İçinden ona
Dünya Hikâye Müsabakası
Amerikada tertip edilen Dünya Hikâye Müsabakasına en güzel iki Türk hikâyesini seçip göndermek vazifesini üzerine alan gazetemiz, teşkil ettiği büyük jürinin karariyle “Sam Amca,, ve “Merhametli Bir Kadın,, hikâyelerini aeç-mlş, tercümelerini yaptırmış ve Ameri kaya yollamıştır, Müsa bakaya gönderilen 422 hikâye içinde jürinin neşredilmek üzere ayırdığı diğer 28 hikâyeyi de sıra ile her gün bu sahifede okuyucularımıza sunuyoruz.
havucunda «tafiiz sessiz ağlar buluyordu.
O, dört günde dört yıl yaşadı...
Babası her akşam içiyor. kumar oynuyor, eve gece yarıları sarhoş geliyordu. Halilin başına dikilip:
“Artık kalksın, bir şoyal yok,” diye bağırıyordu.
Ancak dördüncü yataktan kalkabildi,
çürük içindeydi. Sessizce giyindi ve annesine gözükmeden sokağa fırlayıp fabrikanın yolunu tuttu.
Babası orada İdare memuru olduğundan, onu herkes tanırdı. İşçilik için müracaat etmesi bir hâdise oldu. önce kabul etmek istemediler; yaşı küçüktü, zayıftı,
Halil, babasının yaptıklarını anlatarak yalvardı:
“Eğer beni işe almazsanız her gün döver, eve sokmaz,” dedi.
İnanmadılar.., Babasına haber yollandı ve uzun uzadıya münakaşalar edildi.
“Cemal bey,” dediler, “Bu çocuk zayıf. Burada ezilir, sonra daha fena olur. Gel bu işten vazgeç. Senin cuğun ötekilere benzer mi?”
Adam kimseyi dinlemedi...
Hallll, sabunhaneyo verdiler, yük. sıcak odaya İlk girdiği gün kikalarca olduğu yerde durmuş,
rafına hayretle bakmıştı. Hor taraf taştı, yere kafes şeklinde kalaslnr u-zatılmıştı. Ortada, büyük bir havuzun içlndo sabun kaynıyordu. Bu bilhassa korkunç bir şeydi. Halil yere daha kuvvetli bastı...
Şişman, gür bıyıklı bir adam, onu İşinin başına götürdü.
“Sana tahta takunya lâzım,” dedi.
Yapacağı işi gösterdi.
iyi bir adamdı. Yanından ayrılırken parmağını sallıyarak:
“Sakın sabahları fişini zımbalat-mayı unutma.” dedi.
Halllln vazifesi, sabunlan kalıplarından çıkarıp sıralamaktı. Zor bir iş değildi. Sadece kalıplar biraz ağır geliyordu. Taşırken, kucaklamak mecburiyetinde kalıyor ve asid, çıplak kollarını yakıyordu.
Şişman, gür bıyıklı adam, ikide bir gelip ona yardım ediyordu. Kalıpları taşıyacak kuvveti bile olmadığını görünce sırtını okşıyarak:
“Bir iki gün dişini sık da bakalım bir şey yaparız,” dedi, “seni ipliğe veririz, orada işler daha hafiftir.”
Ve, asid yakmasın diye kollarına çuval sardı.
Halil, gür bıyıklı adamın hiç medikleri halde insana ferahlık ren gözlerine bakarak:
“Bu adam babam olsa,” diye
• ündü.
Ve o gece, rüyasında, içinde sabun kaynıyan havuza düştü...
İlk haftalığını aldığı gün ne kadar sevinçliydi... Doğru annesine koşarak parayı vermiş, boynuna sarılmıştı. Kadın, onu bağrına basarken a-vucundaki üç buçuk liraya yaşlı göz-’.erle bakmıştı. Hayatta çok acı gör-nüş, çok sıkıntı çekmiş bir insandı; fakat o andaki ıstırabı hepsinin üstündeydi. Üç buçuk lira için çocuğunu fabrikada, 'uçaklığı olan maya mecbur yordu...
Cemal bey. içkiye ve kumara başlamadan evvel ne iyi bir adamdı. Haille kendi çocuğu gibi muamele ederdi. Halbuki şimdi...
Samİye hanımın ilk kocasından üç çocuğu olmuştu. En büyükleri, Suat hanım, mühendisti. Ortanca, Sabri, onunla beraber Ankarada oturuyor, ’iseye gidiyordu. Suat hanım, Hallll le yanına almak için ısrar etmişti '.ma. annesi bırakmamıştı.
‘ O daha küçük, ondan ayrılamam.” 'emişti.
Simdi pişmandı tabii. Hep. nasıl •tsem de Halili Ankaraya yollasam tiye düşünüyordu. Kızına, doğrudan doğruya bir şey söyliyemezdi. Koca-unın sarhoş, kumarbaz olduğunu, Hn-illi dövdüğünü anlatamazdı. Başka bir sebep bulmalıydı. Bunları söylese, hemen “ayrıl,” diye tutturacaklardı. Onun da canına tak demişti, ayrılmak istiyordu. Fakat hayatta kendine ait hiç bir şeyi yoktu, kızma yük olacaktı. Maamafih bu vaziyeti saklamasına da artık İmkân kalmamıştı. Suat hanımın bir iki haftaya kadar vazifeyle Mersine gelmek ihtimali vardı. Her şeyi görecekti. Kimbilir Halilin fabrikada çalıştığını duyunca ne derdi?
Kadının günleri daimî bir üzüntü İçinde geçiyordu. Ne yapacağını bilmez bir halde düşünüp duruyor, ağlıyordu.
Bir gece Cemal bey eve gene sarhoş geldi. O gün oturma odasındaki kanepeleri satmış vc bütün parayı kumarda yemişti. Sokak kapısından girer girmez:
“Halil nerde?" diye bağırarak merdivene saldırdı. Zil zurna sarhoştu. Ayakta zor duruyor, bi yürüyordu.
O geldiği sırada, kadın hemen sofaya nm, üst kata çıkan namda olduğunu görünce, arkasındun koşup durdurmak İstedi.
İkide bir böyle sarhoş geliyor ve: “Para ver,” diye Halilin üstüne yürüyordu.
Kadın bütün hızıyla koşarak tam merdivene gelmişti ki, ayağı takılarak yüzü koyun kapaklandı. Alnı basamağın kenarına gelmiş ve kaşının istü yarılmıştı. Bir zaman yüzünü avuçları ile kapayıp kımıldanmadan durdu. Baygınlık geçirdi. Kendine gelince, parmaklarında kanının sıcaklığını hissetti. Şöyle bir eline baktı ve yanağından sızan kanın üstüne eteğini bastırarak yukarı koştu.
Onun, Halile dokunmasını bile istemiyordu. Bir çocuk İçin bu kadar ıstırap fazlaydı artık.
Odaya girdiği zaman hiç ummadığı bir manzarayla karşılaştı:Koca«ı yatağın üstüne kapaklanmış boylu boyunca yatıyordu. Halil yerdeydi. Bası ellerinin arasında, bacakları karnında, döşemenin üstüne büzülmüş hiç kımıldamıyordu.
Kadın, çocuğun yanına çöktü
Adam gürültüyle içeri dalınca, Halil sıçrıyarak uyanmış ve onun havaya kalkmış elinden başka bir şey görmemişti. Bütün vücudunu sarsan ânl bir hareketle kendini yataktan aşağı atmıştı. Adamın bütün ağırlı-ğiyle salladığı eli, hedefini bulamayınca vücudu boşlukta kalmış, muvazenesini kaybederek yatağın üstüne devrilmişti.
Annesi. Halili kollarının arasına alıp teselli etmek İstedi, yerinden kımıldatamadı. Yü2linü görmek İçin çevirmeye uğraştı, gücü yetmedi. Çocuk sanki döşemeye yapışmıştı.
“Halil, evlâdım.”
o
gül-
ve-
dü-
• ••
hcm de bunaltıcı bir sabunhanede çalıştır-olmak, onu kahredi-
düşecekmiş gi-
• •
mutfakta olan fırladı. Kocası-merdlvenln ya-
Kadının kaşının üstünden sızan kan, yanaklarından göğsüne doğru akıyordu. O, içini kavuran bir merak vo acı ile Halllln üstüne kapanmış, kendini unutmuştu. Çocuğun bütün vücudu ter içindoydl. Durmadan titriyordu. Bu titremeler o derece kuvvetliydi ki, kadın da onunla berabor sarsılıyordu.
“Halil, yavrum.”
Çocuk gözlerini açıp annesine baktı. Sanki tanımıyor, görmüyordu. Gözleri, onun alnından sızan kana takılınca şöyle bir ürperdi vo kendini kaybottl.
Babası yatağın üstünde sızmış, horluyordu...
Ertesi gece Halil eve gelmedi...
Annesi onu geç vakte kadar kapının önünde boşuna bekledi. Aklına binblr kötü ihtimal geliyordu, çıldıracak gibiydi. Üstelik bir akşam evvel merdivene çarptığından beri başında dayanılmaz bir ağrı vardı. Gözlerini zor açık tutuyor, ayakta durmak için gayret sarfediyordu.
Halinin bu eaato kadar muhakkak gelmiş olması lâzımdı.
Artık daha fazla dayanamayıp sokağa fırladı. Bütün tanıdıklarını teker teker dolaştı. Halilin arkadaşlarına gitti. Onu son olarak, fabrikadan çıktıktan sonra, istasyona doğru giderken görmüşlerdi.
Birkaç komşuslyle beraber her tarafı dolaştılar. Yok, yok. yok, yok...
Kadın deli gibi olmuştu; ağlıyor, saçını başını yoluyordu.
Sonunda polise haber vermeğe mecbur oldular.
Halil, fabrikadan çıkınca istasyona giden caddeye saptı. Artık eve dönmemeğe karar vermişti. O evde yoşıyamazdı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Parası yoktu, karnı müthiş açtı. Nereden para bulacağını, karnını nasıl doyuracağını da bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı: O eve bir daha dönmemek...
İstasyonda bir yük katarına meyve yüklüyorlardı. Kenarda durup seyretti. Lokomotife, vagonlar^ baktı...
Tren seyahatine bayılırdı.
“Buna binip gitsem mi?” diye düşündü.
En arkadaki vagonun Önünde sepetler gördü. Muz doluydular. îhtl-var bir adam, ağızlarını bağlıyordu. Canı muz istedi.
“Yanına gidersem belki bana bir tane verir.” diye düşündü.
“Morhaba amca!”
“Merhaba!”
İhtiyar onun yüzüne dan işine devam etti, şırken dinç bir adam vordu. Nedense Haille şöyle bir doğrulmak İstese belini ûlamıyacakmış gibi geldi. Bir müddet hiç sesini çıkarmadan seyretti. Bu adam insana muz verecek cinsten değildi.
Etrafına bakındı. İstasyon kalabalıktı amn. herkes kendi güldü. İhtiyarın arkası Muzlar elinin altındaydı.
“Kimse görmez,” diye
Muzu cebine indirmiş, henüz elini 'ikarıyordu kİ pişman olduğunu hissetti. Tekrar yerine koymak istedi. Bu imkânsızdı. Kaçmayı düşündü. Sokağa çıkması İçin o kalabalığın 1-çlnden geçmesi lâzımdı. Sanki mahsus orada duruyorlarmış gibi geldi, aralarından geçerken birdenbire onu yakalamak için...
Telâşla vagonun arkasına doğru yürüdü, katarın öbür tarafına geçti.
• Bu tarafta kimsecikler yoktu. Vagonun arkasından geçerken, muzu cebinden çıkarıp yere atmıştı. Her an birisi gelip yakasına yapışacak, hırsızlığının hesabım soracaktı sanki... Niçin yapmıştı, niçin?
Vagonun basamağına oturdu. Gözü yerde, iki taşın araaında duran muza akıldı. Tıkız, «arı bir muz... Açlığını daha kuvvetle hissetti. Mahallede komşuların bahçoslne dalıp yemiş a-şırırlardı, bu, hayatında hiç yapmadığı bir şey değildi, ama nedense bu sefer tuhaf bir hissin tesirinde kalmıştı. Bahçeden çalmak bu derece kötü değildi. Bu alenen hırsızlıktı. Muz, taşların arasında sarı ve tıkız duruyordu. Sanki onu atmış olmakla suçu hafiflemiş miydi?..
• •
• «
bile bakma-Eğllmiş çalı-glbl görünü-
işiyle meş-dönüktü.
düşündü...
Yarım saat sonra marşandiz hareket ettiği zaman ortalık iyice kararmıştı. Sondan üçüncü vagonun fren odasına saklanmış olan Halil, rayların sesini dinllyerck trenin hızlandığını anlayınca kapıyı açtı, çıkıp basamaklara oturdu.
Arkadan şehrin ışıkları görünüyordu.
tçtnde bir heyecan vardı. Marşandize ilk defa binmiyordu, evvelce de kaç kere binmişti, istasyonun bir u-cunda biner, öbür ucunda atlardı. Fakat hiç bu kadar uzağa gitmemişti.
Gecenin içinde lokomotifin vc rayların çıkardığı sesler karışıyor, hırs ve emek dolu bir ahenk yaratıyordu.
Halil, hayatında İlk defa olmak ü-zere bu sesi beğenmedi
“Evde olsaydım,*’ diye düşündü. Belki yarım saat, belki daha fazla: “Evde olsaydım,” diye düşündü.,.
• H
Geçtikleri yollar hep karanlıktı. Şehrin ışıklarını görebilir miyim diye tekrar arkaya baktı. Geri dönmek İh-leğiylo yandı.
Birden ayağa kalktı. Atlayıp eve koşacaktı. Bir an tereddüt etti. Arkadan gelen iki vagona baktı...
“O kadar hızlı gitmiyor, atlıyabi-lirlm,” diye düşündü.
Basamağın tam ucunda duruyordu. Ayaklarını ileri vermeli, yana doğru sıçramahydı. Gözlerini kapadı. Vücudunu, bir sıcaklığın kapladığını duydu ve kendini boşluğa
Halli, doğrulup sırtını yadı...
İnsan neler yapıyordu, sı kendini hat boyunda bulunca, nasıl korktuğunu hatırladı. Allahtan bir yeri kırılmamıştı. Aşağı yukarı üç saatten fazla yürümüş ve nihayet uzaktan istasyonun ışıklarını görmüştü, o anda duyduğu sevinci hiç unutmaz...
İstasyona varınca, dinlenmek İçin, hir ağacın altına çökmüş vo polisler •mıı o ağacın dibinde uyurken muşlardı...
Komşunun köpeği uzun uzun ladı ve uzaklardan başka köpek lerl geldi...
Halil, kalkıp deniz kenarına doğru yürüdü. Gene başı ağrıyordu. Ve :am beş gündür işsizdi.
“Bu dünyada acaba mesut insan var mıdır?” diye düşündü. Yüksek «esle güldü ve ayağına takılan bir çam dalını hayattan intikam alırca-sına çiğnedi.
bıraktı... ağaca da-
Geco yan-yapayalnız
bul-
ha-ÖGS-
Resmi istatistiklere göre sadece eski IngilİE Hlndislanında her yıl 20 -25.000 insanın zehirli yılan ısırmasına kurban gittiği düşünülecek olursa, “Yılanlar tehlikeli midir?H sorusu lüzumsuz addedilir. Diğer tars/tan bir çok özel müesseselerde bilhassa zehirli, hattâ en zehirli yılanlara karşı büyük bir sevgi beslenmekte olup, en tehlikeli yılanlar için bile korkak insanların ortaya attığı rivayetlerden bahsedilmekte ve aslında böyle bir tehlikenin bahis konusu olmıyacnğı İleri sürülmektedir. Yılan meraklısı olan bu İnsanlar, gözlüklü yılan ve kobra gibi en tehlikeli olanları bile kollarının arasına almak suretiyle İddialarını ispata da çalışırlar. Hakikatte bu hareketleri ile hem kendilerini hem de etraflarındakileri büyük tehlikelere maruz bırakmaktadırlar.
Yılanlı İnsanlar diye adlandırabileceğimiz bu şahısların prensipleri, korku izhar etmemek ve yılanların zehirli olduklarına inanmamaktır. Fakat çok zaman tehlikesiz vc masum addettikleri bu dostların elinden şerbetini içerler.
ecel
Yılanlarla temasta bulunanlar için bugün emniyetli, teknik bir metod mevcut değildir. Yalnız bazı koruyucu serumlar elde edilmiştir. Fakat bu serumlar da her cins yılan ısırmasına
Boğa yılanı
öldürdüğü bir
Hindlstundu yerlilerin
-
karşı aynı tesiri göstermez.
Herhangi bir vaka karşısında yapılacak ilk İş yaranın, zehirli veya tehlikesiz bir yılan ısırmasından meydana gelip gelmediğini tesbit ve tâyin etmektir. Birinci halde enjekte edilecek serumun cinsini ve miktarını da tâyin etmek gerekir. Bu da oldukça güç ve karışık bir iştir. Çünkü dünyada (2400) yılan çeşidi mevcut olduğu gibi hemen hemen bu miktara yakın da serum bulunması gerekir. En iyisi zehirli yılan besleyen müessese ve şahısların (Hayvanat bahçesi, sirkler vesaire) mevcut zehirli yılanlarına göre serum bulundurmaları, bu sorumlar uzun zaman dayanmıyaca-ğı İçin de vakit vakit bunları tazeleyip yenilemeleridir. Serumlardan çok konyak, kall-permanganat, yara yerini bir jiletle derhal kesmek, dağlamak veya emmek gibi iptida! vasıtalara başvurulduğu da müşahede e-dllmekte İse de, biz bunları şiddetle reddetmeyi ve şifayı usulüne göre hazırlanmış iyi bir serumdan beklemeyi tavsiye ederiz.
Chicagolu Dr. Duwal B. Jaras her yıl yüz binlerce insanın yılan ısırmasına kurban olduğunu gözönllnde tutarak zehirli yılanları zararsız hale sokmak yolunda bir çok çalışmalardan sonra şu muvaffakiyetli neticeye
varmıştır:
Bilindiği gibi zehirli yılanda gudde, kanal ve diş olmak üzere üç tehlikeli eleman vardır. Dişe dokunmak hayvanı korumak bakımından zararlıdır. Çünkü yılan gıdasını dişleri ile çiğneyecek veya ezecektir. Esasen çekilen dişlerin yerine yenileri de geleceğln-dn bu bir fayda temin etmez. Dr. Jaras'ın metodu dişlere dokunmamaktadır. Sadece gışayı muhat! ve neslç üzerinde yapılacak hafif bir çizgi İle zehir guddesi ve diş arasındaki kanal kapatılır, öyle kİ, artık bu guddeden İfraz edilen zehir dişe akamaz. Bu sayede de en korkunç ve zehirli yılanların ısırması sadece mihaniki bir tesirden ibaret kalmış olur ki, bu da bir İğne batmasından daha fazla bir şey İfade etmez. Bu ameliyat önemsiz ve küçük bir müdahaledir. Hatıra şu soru gelebilir: Zehlrin dışan akmasını menetmekle acaba yılanın hazım organlarında bir gayri tabiilik vücut bulur ve hayvanın sağlık durumu bozulur mu? Yılan zehiri aslında hazmı kolaylaştıran İfrazattan başka bir şey değildir. Esasen bugüne kadar bu modem metodla tehlikesiz hale konulan yüz binlerce yılanda da bir gayri tabiilik müşahede edilmemiştir.
Öğrenmek ihtiyacında olduğumuz berşey
Hicrî
Zllknd(
6
1369
VAKİT
Güneş Öğlo tklnrll Akşam Yatsı îmsâk
19 5 0 Ağustos
Pazar
VASAT!
6.12
13.17
17.05
20.22
21.42
4.24
Rumî
Ağııs.
7
1866
EZANİ
10.10
B.14
0.02 12.00
1.40
8.21
UÇAK - TREN -VAPÜR>
ELECEKOLAN VÇAKLAi
9.45 D.H.Y. (Türk) Bursa-lan. — 9.50 D.H.Y. (Türk)
îzmlrdon. — 10.00 D. H. Y. (Türk) Bnlıkesirden. — 12.50 K.L.M. (Holânda) T&hran-lan. — 14.30 P.A.A. (Ameri-kan) Başra. Şam. Beyruttan. - 15.35 D H Y. (Türk) İskenderun, Adana Ankaradan. — 15.45 A F. (Fransız) Paris, Roma vc AUnadan. — 15.50 B.E.A. (İngiliz) Londra, Roma ve Atlnadan. — 15.55 S. A.S. (İskandinav) Oslo, Ko-nenhag, Hamburg, Frankfurt. Münih, Roma, Atlnadan. — 16.00 D.H.Y. (Türk) den. — 18.15 D.H.Y. Bursadan. — 18.35 D. (Türk) Ankaradan.
îzmlr-(Türk) H. Y.
GİDECEK OLAN ÜÇAKLAK
8 00 D.H.Y (Türk) Balıke-ilr, İzmire. — 8.30 D.H.Y.
(Türk) Bursaya. — 10.00 D.H. Y. (Türk) Bnhkeslre. — 10.15 D.H.Y. (Türk) îzmlre. — 10.30 D.H.Y. (Türk) Ankara. Adana. îskenderuna. — 13.00 K. L. M. (Holânda) Amsterdama.
(Amerikan) İra, Boston, 16.00 D.H.Y.
Roma.
P.A.A.
Lon-
— 15.30 Brüksel, Ne\vYork’a. — (Türk) îzmlre.
- 17.00 D.H Y. (Ttlrk) Ankaraya. — 17.05 D. H. Y.
(Türk) Bursaya, — 17.25 S. A S. (İskandinav) Atina, Ro-ııa, Münih, Frankfurt, Ham-nırg, Kopenhag, Osloya.
GELECEK OLAN
VAPURLAK
12 30 Sus, Mudanyadan. -'6.30 Kadeş. îzmirdeh. 22.00 ’ludağ, Mudanyadan.
GİDECEK OLAN VAPURLAR
0.00 Uludağ, Mudanyayıı.-
11.00 İstanbul. Doğu Akdsnb ze. — 18.00 Saadet, Çanakka-loys.
(IEI.ECER OLAN TU ENLER
8.30 Ankara, — Ü.1D Anka-•a. — 22.20 Semplun
■ İDECEK OLAN TRENLER
8.20 Ssmplon.
kara
İcara. — 20.30 Ankara.
(Motörld.
10.00
18.10
An-
An-
SİNEM
1 —
Aşa-
Aşkı
.2 -
Tehlikeli Kadın.
BEYOĞLU CİHETİ ALKAZAR- (42562) 1 — Kafkas Kartalı. 2 — Cennet Perisi. 3 — Haydudun Oğlu. AB (44394) 1 — Raklbeler
2 — Olimpiyatlar (türkçe). ATLAS (40835) 1 — Şampiyon Avı. 2 — Aşk ve Kıskançlık BEŞİKTAŞ BAHÇESİ Esir Kız. 2 — Maskeler ğı.
ELHAMRA 1 — Korsan 2 — Malta Kartalı. ÎNCİ' 1 — Bar incisi Lorel Hardl.
İPEK 1 — Hainler Geçidi. 2 — Vahşi Koşu.
MELEK (44868) 1 — Son Macera. 2 — Yanlış Hüküm.
LALE (43505) 1 — Her Şafakta Ölürüm (Türkçe). 2 — Cehennem Gemisi (Türkçe). SARAY ’ (41656) 1 — Kara
Kartal. 2 — Cinnet (Türkçe) SUATPARK (83143) 1 — Saltanatlar Deviren Gözde. 2 — Maskeler Aşağa. 3 — Yetlme-nln Aşkı.
SÜMER (42851) 1 — Pranga Mahkûmu. 2 — Aptal Aşık.
ŞARK: (40380) 1 — Keşif A-layi. 2 — Atlan Ekspresi. SIK: 1 -
2 — Gizli Vazife. TAKSİM (43191) 1 — Asilzade Silâhşor. 2 — Kara Bahtım.
TAN 1 — İki Açıkgöz Asker □Önüşü. 2 — Kanşan. 3 — Ce ealr Dansözü.
ÜNAL (Kışlık) 1 — Tarzan Ormanlar Prensi. 2 — Kanını öldürdüm.
ÜNAL (Yazlık) 1 — Şehitler Kalesi. 2 — Bağda Gül.
YENİ 1 — Vazife Başında. 2 — Gülen Gözler. 3 — Lassie nin Yavrusu.
YILDIZ- (42847) 1 - Unutulmaz Şarkı (Renkli). 2 — Miras Peşinde.
İSTANBUL CtnETÎ ALEMDAR; (23863) 1 — Kan Kalesi. 2 —e Denizler Hâkimi. 1YSU 1 — Yeni Güneş. 2 -}lüm Dlyan.
AZAK- 1 — Lüks Hayat. 2 -Cici Berber.
ÇEMBER LİT AŞ ı 1 — Hafiye 99. 2 - Lorel Hardl Silâh
Arkadaşı.
HALK 1 — Barbaros Devrln-
R
A
L
R
Dlllnger.
3 - îkl Arasm-
1 — Kır-
A
5e Venedik. 2 — Aşk Memnu î — Hudut E o yu.
İSTANBUL (22367) 1 — Kızıl Maske (25 kısım). 2 Lekeli Hayat.
KISMET (26654) 1 —
2 — Bağdat Perisi.
Açılcgöz Haydutlar da.
MARMARA (23860)
mizı Fener. 2 — Singapur incisi .
MİLLÎ (22962) 1 — Kan Kalesi. 2 — Denizler Hâkimi.
TURAN (22127) 1 — Demir Taç. 2 — Virjlnya Kaplanı
3 — Doğru Yol (Türkçe).
YENİ (Baicırkö.V 166-126) 1 — Balalayka. 2 — Ali Baba Haramiler.
KADIKÖY CİHETİ
HALE (60112) 1 - Tarzan Kaplan Kadın. 2 — Aşktan do Üstün.
OPERA (60871) 1 - Şehzade Slnbat (türkçe). 2 — Port-Salt Canavarı.
SÜREYYA (60862) 1 — Kara Maske (Renkli). 2 - Çifte Hayat.
ANKARA:
ANKAR.A (32432) 1 — Şehzade Slmbad 2 — Hafiyeler Kıralı BÜYÜK (15031) 1 — Ölünceye Kadar. 2 — Kazanovamn Aşk Maceraları.
CEBECİ (18846) 1 — Kafkas Kartalı. 2 — Denizler Arslanı PARK (11131) 1— Kadın Severse. 2 — Uyumayan Adam SUS (14071) 1 — Kanlı Prens.
2 — Şehrazatın Doğuşu.
SÜMER (11072) 1 — Zehirli Ruhlar. 2 — Hayaletler Gemisi.
ULUS (22249) 1 — Aşk ve Para. 2— İki Cingöz Casuslar Peşinde.
YENİ (14040) 1 - Hayat Peşinde. 2 — Aşk Şarkısı.
GAR GAZİNOSUNDA: yan Akrobatları.
İZMİR:
TAYYARE 1 — Şftrlok
me« VVanhington’da. 2 — Kızıl Tepe.
LÂLE 1 — Alâlmlsema Adası. 2 — Kartal. 3 — San An-tonlo Aslanı.
TAN 1 — AlAlmisoma Adası. 2 — Kartal. 3 — San Antonlo Aslanı.
40
îtai-
Hol-
D
Y
0
Beyoğlu 44644 Ankara 00
İstanbul 24222 İzmir 2222
Üsküdar 60945 K. köy 60872 Karşıyaka 15055
İstanbul Beyoğlu Anadolu yakası Ankara tzmir
4490b
50536
91
2251
EMİNÖNÜ: İstanbul (Ernint nü) — Haşan Hulüsl (Küçük pazar) — Abdülkadir (Alem dar) — Asadur (Gedlkpaşn). BEYOĞLU: Matkovlç (Mer-kez) — Galatasaray (Merkez*
— Ertuğrul (Taksim) — İsmet (Taksim) — Karaköy (Galata) — Maçka (Şişil) — Feriköy (Şişli) — Hasköy — Merkez (Kasımpaşa), FATİH: — Muharrem Tanır (Şehzadebaşı) — SalAhaddin Gürgen (Aksaray) — Emin Rıdvan (Samatya) — Haseki (Şehremini) — M. Fuat Ba-yer (KaragÜmrÜk) — Orhan Avcıoğlu (Fener),
EYt'p-, Ayvânsar&y, şifa. BEŞİKTAŞ: Nail Hallt (Beşiktaş) — Ortaköy — G. Di-vanlıoğlu (Arnavutköy) — Merkez (Bebek).
KADIKÖY: Sıhhat (Kadı-
köy) — Fenoryolu — ErenMöv
— A. Cafer Çağatay (Bostancı).
CskCDAR: Ç«mhyurt.
H E Y U ELI ADA: Hey bel lada . bCyİ'KADA: Merkez. İZMİR: Çankaya (Alsancak
— Tilkilik (Basmahane) Şifa (Kemeraltı) — Yeni (Eş-refpaşa) — Knrataş (Yalılar) ANKARA: Çankaya — Yeni
— Ankara.
YENİ 1 — Aslanların Pençesinde. 2 — Dcnisaltı 104. 3 — \Vaterlo Köprüsü.
MELEK 1 — Altın Şehir. 2-Kalblmi vcrlvorum.
L
A
R
ANKARA;
8.28 Açılış vo program — 8.30 M.8.Ayarı,haberler ve nava raporu. — 8.45 Günaydın (pl). — 9.10 Günün programı. — 9 15 Radyo İle Inglllsco. — 0.30 Sevilmiş parçalar (pl).
— 10.10 Konuşma. — 10.25 Makamlardan bir
domet. Okuyanlar: Behive Tetiker, Kurt, Sevim Tan. — 11.05 Tom«ll. Salon orkestranı (pl). — 12.00 Hep söyllyollm (Yurttan Sesler korosu). Telden tele. Okuyan: Sadi Hoşsea. Oyun havaları (Bağlama takımı). Haberler. — 13.15 Dans müziği (pl). öğle Gaseteal. — 13.45 Dana müziği 14.00 Hava raporu, akşam programı vc kapanış. — 17.58 Açılış ve program. — 18.00
M. S. Ayarı. — 18.00 İncesaz (Nihavent faslı). Okuyanlar: Müzehher Güyer. Sabite Tur. Ekrem Güyer. Abdullah Öıman, Mustafa Sftğyaşar. — 19.00 M. S. Ayan ve haberler.
— 19.15 Tarihten bir yaprak. — 19.20 Yarım
saat dans (pl). — 19.50 Akşamın karma mil-«iği (pl). — 20.15 Radyo Gazetesi. — 20.30 Şarkılar. Okuyan; Hatice YtlBgeç. — 20.45 Havai müzikleri vc Karen Kemple’dun mo-lodllcr (pl). - 21.15 Müzikle gezi (pl). —
22.00 Spor saati (Kİlnün hnberlerl) — 22 15 Dans müziği ipli - 22.45 M. S. Ayarı ve haborler. — *‘3.00 Program vo kapanış.
İSTANBUL:
12.57 Açılış vC programlar — 13.00 Haberler. — 18.15 Öğle konseri (pl). — 18.46 Sas
Bcrrln
— U.30 beraber
— 12.30
— 12.W
— 13.00
— 13.30 (pil. —
eserleri ve oyun havaları. — 14.00 Serbesi saat. — 14.10 Hafif müzik. - 14.30 Şarkılar. Okuyan: Mustafa Kovancı. — 15.15 Dinleyici İstekleri (Klâsik batı müziği). — 16 00 Saz C3orlorl, şarkı vo türküler (pl). — 16.30 Konçerto (pl). — 17.15 Dans orkestraları geçidi (pl). — 17.30 Dünya Gençlik Birliği (W.A.Y.) İstanbul İkinci Konsey toplantısı kapanış töreninin naklen yayını. — 18.20
Fasıl heyeti konseri “Nihavent,.. — 19.00
Haberler. — 19.15 tatanbul haberleri. — 19.20 Şarkılar (Safiye Aylâ). — 20.00 Serbest saat ıPon kulüpleri hakkında). — 20.10 Mcİach-rlno orkestrasından hafif mllzlk (pl). —20.30 Saz eserleri. — 20.15 Spor hasbıhalleri. (Konuşun: Eşref Şe(llc). — 21.00 İlci radyofonik komedi. “Telefon koptu,, vo “Galatasaray -Fener maçı.,. — 21.35 Büyük bcstekfırlardan hafif müzik (pl). — 21.45 Şarkılar. Okuyan: Melâhat Pars. — 22.20 Dans müziği (pl). — 22.45 Haberler. — 23.00 Karışık hafif gece müziği (pl). — 24 00 Programlar ve kapanış.
YABANCI RADYOLARDAN SEÇME YAYINLAR
LONDRAı
T 40 Dinleyici fatalcleri (hafif müzik) (19.7C m.). — 8.00 Konçerto (19.76 m ». — 11.00
Dinleyici latokleri ıkonaer ınüzlğl (16.81 m.)
— 14.30 Operada geceler (pl). (11.40 ın.l.
— 15 15 Akordeonla ara müziği (pl). (11.49 m.). — 17.15 Konçerto (16 84 m.).
Edebi sohbet ;
Destan şairini beklerken
Yazan : Baki Süha Ediboğlu
DUGUN ağustosun yirmisi... Bir haf« ta Ronra Büyük Taarruzun banladığı İlk gün. Arkasından 30 Ağustos geliyor... Bugünlerde Kocatepeyl, Af. yon Ovasım, İzmir yollarını düşünmemek olmuyor.
Ölüm kalım savaşının o büyük meddü cezri içinde “Allah Allah” seslerini duyar gibi oluyorum. Sert bir kayanın urunda duran büyük asker uzaklara bakıyor. Ova kan ve duman içinde. Mübarek topraklarımız taze kanlarla sulanıyor.
Bozktı rengi Mehmetçikler, bıyıklan yeni terlemiş mülâzDnler, huduttan hududa koşmuş bütün eski askerler... Hepsi de büyük kurtuluşun sıtması içindeler. Hepsinin de şakak-lan o yüksek ateşle zonkluyor.
Bu tablo, dün bütün gün gözlerimin önünden çekilmek bilmedi. Akşama kadar sanki barut kokusu teneffüs ettim; kulaklanm uzaktan u-zağa gelen top sesleriyle uğuldadı.
Sonra kendi kendime sormağa başladım:
— Büyük Kurtuluşun destanını yazacak bahtiyar kalem nerede? isimsiz kahramanlann gazasını dile getirmek için neyi bekliyor? Neden bekliyor?
Bir ara düşündüm: Bütün tarih boyunca bizim destanlarımız yazılmış mıdır? Türkün destanları, kahramanlıkları dilden dile dolaşır ama yazılmaz. Garip bir kader.
istiklâl Harbi için şimdiye kadar yazılmış olanlara bir göz atacak o-lursak görürüz kİ, hiç birisi doyurucu bir bütünlükte değildir. Hepsi de o muazzam kavganın küçük birer paftasıdır, işte bütün bu paftaları bir araya getirecek destan şaL rlmlzl bekliyoruz.
Bir yıl kadar oluyor, Fazıl Hüsnü Dağlarca “Üç Şehitler Destanı”nı yazdı. Başından sonuna kadar bir nefeste heyecanla okuduğum bu küçük kitap, istiklâl Savaşımızın en pırıltılı paftalarından biri. Her bakımdan diri ve sürükleyici olan bu asker kalem, asıl büyük destanımızı bir bütün halinde yazsa ne iyi •-der.
,rÜç Şehitler Destanı,, ndan bir iki parça okuyalım: iki sancağın aydınlığında Parıl panl yürüdük epey.
Sonra koca tabur sallandı, sallandı, Aman arkadaşlar oldu bir şey.
istersen avuçlarım kaldır ülu Tan-' nya>
İstersen çatlak taşlara yüzünü ey. Artık dağlar ana değil, gökler baba değil, Hep üvey.
Kapkara bir sazlıkta, kapkara, Duyuyor musun çaldı bir ney. Uzanmış avuçlariyle, kuzeye aktı, Güney.
işte İlk şehidimiz, Kopan dünya inlesin ey. Vuruldu alnından, Birinci mülâzim Fehmi Bey.
Fâzıl Hüsnü'nün üslûbu edebiyatımıza yeni bir eda. yeni bir ruh getirmiştir. Destanda şiir unsurunu dalma zinde tutmak kolay iş mi? “Üç Şehitler” şairi onun için klâsik nazım şekillerinin üstüne çıkıp kendine mahsus bir form bulmuştur. Destan nevine pek uygun düşen, yerine göre sert, yerine göre yumuşak seslerin terkibi ile elde edilen bu şekil, vakit vakit hikâye etmek, anlatmak, —hattâ tarif vp izah etmek— zaruretini doğuran epopeler için bence en münasip yoldur. Böylelikle, çok hare, ket isteyen destan monoton bir masal edasından kurtulmuş oluyor.
Birinci Büyük Harp sonrası şair nesillerinde rastladığımız manzum destanların ekserisi bir masal veyahut klâsik mitoloji havasından kurtulamamışlardır. Fâzıl Hüsnü Dağlarca bu dar masal ve epope havasını yırtmış bir şairdir, istiklâl Savaşı, onun küçücük 62 sahlfe tutan kitapçığında edebiyatımıza bir menfez bulup açılmıştır. Rahat ve normal nefes alıp veren bir konuşma dili içinde kesafeti yer yer ve hattâ fazlasiyle vardır.
îşte bir küçük parça daha: Duyuyor musun beni, ardımdaki asker. Toprak vo gökyüzü birbirine benzer. Hem kuşlardan, hem başaklardan. Hem sabahleyin, hem gece, her zaman, îklsl de güzel, beleş ve yakın. Toprak ve gökyüzü, İstediğin kadar bakın. Gelmiş geçmiş devirlerle karış k, İkini de korku bilmez, apaçık. Kocanuın bakışlı, çiçek göğüslü, Sonsuz maceralarla İkisi de Süslü. Hemşerlm aramızda kalsın bu sır, ikisi do verilmez, alınır.
FAsıl Hüsnü Dağlarca’nın istiklâl Harbi destanını bir bütün halinde ka-lemo almasını bütün kalbimle temenni ediyorum.
Yeni neşriyat
ENDÜSTRİ
tztnirde çıkmakta olar. bu fen. sa-nat ve teknik dergisinin 36 inci yılının 11 inci sayısı çıkmıştır, içinde: (Ticaret ve Ekonomi Bakanı sayın Z. H. Vellbeşeyo açık mektup - Grev - Uçak endüstrisi - Redarm esasları-Tulnvlzyon - Radyo şebeke transformatörü aargı hcmapları - Dizel ve e-loktrik motörlcrl tamiri • Yağlama tekniği - Dünya endüstri postası -Teknik aktüalite vo ihtiralar - Teknik sorulara cevaplarımız ve endüstri haberleri) başlıklı yazılar vardır.
20 Ağustos 1950
YENİ İSTANBUL
Sayfa 5
İktisadî Devlet Teşekküllerinin idare ve murakabesi
Yeni İktidarı eskisinden en bariz bir seklide ayıran görüş farkı, hükümet programında belirtildiği üzere, İktisadi sahada devlet sektörünü mümkün mertebe daraltmaya, buna mukabil hususi teşebbüsü elden geldiği kadar geliştirmeye matûf düşüncelerdir. Bu suretle devlet kapitalizmi sistemi, tedrici bir şekilde ve İmkân dairesinde, hususî teşebbüse dayanan daha liberal bir iktisat rejimine doğru yöneltilecektir. Bununla beraber. Amme karakterini taşıyan büyük işletmelerle hususi teşebbüs ve sermayenin şimdilik girişmesi İmkânı bulunmayan sahalardaki devlet işletmelerinin beka ve inkişafına da çalışılacaktır.
Bir kısım devlet işletmelerinin hususî sermayeye devri prensibi esas İtibariyle kabul olunmuş ve hazırlıklarına başlanılmıştır. Fakat devir ameliyeslndeki güçlük ve bu işde tedrici bir seyir takibindeki zaruret gözönünde tutulursa, daha oldukça u-zun bir zaman dönemi İçinde, devlet sektöründeki İşletmeler, hususî teşebbüs sektörüne nazaran, genişliğini ve ehemmiyetini muhafaza edecektir. Bu itibarladır kİ, devlet işletmelerinin idare ve mürakabesinde yapılması düşünülen değişikliklerin ön plâna alınmasını faydalı ve lüzumlu görmekteyiz.
Maliyet mefhumunu hiçe sayan, siyasî maksatlara para sarfında beis görmlyen, gösterişçi zihniyete sahip idare yerine, malt ve teknik mesuliyetleri Üzerine alacak ve tamamen İhtisas sahibi kimselerden terekküp edecek idarelerin ikamesini yapılacak değişikliklerin birinci şartı olarak kabul etmekteyiz.
Devlet işletmelerinin idare cihazını tetkik ettiğimiz zaman görüyoruz kl, İktisat ve işletmecilik mesleğiyle hiç bir alâkası olmıyan asker, şair, edip, tabip gibi çeşitli sanat ve mesleklere mensup kimseler, resmî ve yarı resmî devlet İşletmelerinin idare meclislerini işgal etmektedirler. Bu zevatın idare mekanizmasına faydalan doku namıyacağı gibi, kararlann ittihazında idare Amir ve teknisyenlerini fuzulen yoracakları, zaman kaybına mahal verecekleri de ihtimal dahilindedir. Eski İktidarın parti mülâhaza-lannı ihtisasa tercih eden bu sakim usulüne de artık nihayet verileceğinden şüphe etmiyoruz.
Filhakika, bundan 15-20 yıl önce, memleketimizde İktisadî bilgilerle mücehhez mütehassıs kimseler kâfi derecede bulunmamakta idi. Bu sebeple, Büyük Millet Meclisinin namzet listelerinde yer alamamış veya kendi mesleklerinde tekaütlük sinnl-ne erişmiş, veyahut parti hizmetlerinde sürekli gayretler sarfetmiş zevata, sırf teselli mükâfatı kabilinden, bu gibi vazifeler tevcih edilmekte idi. Fakat bugün, devlet işletmelerinin rasyonel bir şekilde idaresi bahis mevzuu olduğu bir devirde, iktisatçı ve işletmecilerimizin adet ve evsaf 1-tibariyle çoğalmış bulunduğu bir zamanda, ihtisasa verilecek kıymet ve ehemmiyetin İhmal edilemiyeceği â-şikârdır. Bundan böyle devlet paresiyle kurulmuş bulunan veya büyük ölçüde devletin hissedar olduğu her türlü işletmelerde İdare meclisleri üyeleri ve birinci derecede idare organları İntihap olunurken iktisat, İşletme, maliye ve mühendislik sahalarında ihtisas sahibi olmuş kimselerin tercihi iktiza eder.
Nasıl ki adlî teşkilât hukukçuların, askeri teşkilât kurmayların, sıhhi teşkilât tabiplerin idaresine tevdi olunuyorsa, İktisadî bünyemizin birer cüz’ü tammı olan devlet işletmelerinin idare mekanizmasını da iktisat ve işletme sahasının mütehassıs elemanlarına tevdi etme zamanı gelmiştir.
İktisadî faaliyetlerin zamanımızda meslekî bilgi ve ihtisasa geniş ölçüde.
Yazan : Dr. Nihad Sayâr ihtiyaç gösterdiği inkâr edilemez. Her aklıselim sahibinin kltlsadl işlerden de behresi olabileceği haklımdaki yanlış zihniyet, maalesef memleketimizde uzun müddet hâkim olmuştur. Fakat artık bu zihniyeti de ortadan kaldırmak, devrimizin mühim ve ayrı bir çalışma sahası olan iktisadi işletmecilikte ihtisasa daha çok yer vermek ve saygı göstermek zarureti vardır,
İktisadi devletçiliğin, her memlekette tenkıd mevzuu olan türlü mahzurlarının başında gelen bu kötü zihniyette değişiklik yapılabildiği takdirde, zararlı taraflarından en mühtmmi-nin izale edilmesine çalışılmış olacaktır.
Bu mevzuda memurin ve barem kanunlarında da yapılması gereken değişiklikler vardır. İktisat ve işletmecilik sahasında, son 20 yıl içinde, yetişmiş güzide mütehassısların bir kısmı devlet memurluklarında vazifelendi rilmişlerdir. Bumarın, üzerlerinde taşıdıkları memurluk sıfatı, devlet işletmelerinin İdare meclisleri ve murakabe heyetlerinde vazife almalarına engel teşkil etmektedir. Aslî vazifelerine halel gelmeden, günlük mesai saatleri dışında, meclis üyeliklerinde ve murakıplıklarda bu mütehassısların fikir ve çalışmalarından faydalanmak kabildir. Bu suretle hareket edildiği takdirde, devlet İşletmelerinin 1-dare ve mürakabe cihazı, hem mütehassıs ellere tevdi edilmiş ve hem de daha az masrafla tedvir edilmiş olur.
Aynı zamanda, misallerini sık sık gömüye başladığımız ehliyetli ve tecrübeli mütehassısların devlet memuriyetlerinden hususî işletmelere geçişleri de kısmen Önlenmek suretiyle, devlet idare cihazının zâfa uğramasına sebebiyet verilmemiş olur kanaatindeyiz.
Devlet işletmelerinin merkeziyetçilikten kurtarılması için alman tedbirler hakkında İşletmeler Bakanı Prof. Muhlis Ete’nin, son basın toplantısındaki, gönül ferahlatıcı beyanatım memnunlukla karşıladık. Ademi merkeziyet sisteminde ihtisas adamlarına daha çok sayıda ihtiyaç olacağına nazaran, yukarıda işaret edilen hususlar hakkında da sayın Bakanın lüzumlu tedbirleri alacağından şüphe etmemekteyiz.
Avrupada işsiz adedi fazladır
Osorasburg. 19 A .A. (United Press)
— Avrupa asamblesinde Ingiliz işçi .delegesi Hugh Dalton dün verdiği beyanatta, Amerikanın 20 sene önce karşılaştığı işsizlik ve tam çalışma meselesinin Avrupada henüz halledilmediğini söylemiştir.
Avrupa asamblesinde çalışma plânı üzerinde cereyan edecek olan müzakereler arifesinde United Press ajansı muhabirine verdiği beyanatta Dalton demiştir ki:
“Avrupada tam çalışmaya sağlamak için Ingiliz işçi Partisi tarafından Heri sürülen plân, kıtayı komünist propagandasına karşı müdafaa etmek için yegâne çaredir.
Bizim tam çalışma plânımızla yap. mak İstediğimizle Amerikanın geçirdiği büyük buhrandan sonra yaptığı arasında büyük bîr benzerlik vardır.
Ingiliz Muhafazakâr Lideri tarafından da desteklenen işçi Hükümetinin bu teklifi asamblenin gündemindedir ve bu hafta iktisadi meselelerin müzakeresi esnasında İnceden inceye görüşülecektir.
Amerikayı saran buhrandan sonra bu memleketi ziyaret ettim, o anda ne kadar bezgin ve mâneviyatın ne kadar kırık olduğunu gayet İyi hatırlıyorum.
Bugün Avrupada işsizlik çok fazladır ve bilhassa İtalya, Belçika ve Almanyanın bazı büyük şehirlerinde göze çarpmaktadır.
1
Marshall Plânına katılan memleketlerde gelişmeler daha çabuk başarılıyor
Marshall Plânına katılan memleketlerde inkişaf, bu plâna iştirak etmeği arzu etmeyen memleketlere nazaran daha çabuk elde edilmektedir. Bu fikir son zamanlarda îsviçrede yapılan bir toplantıdan evvel Fran-sanın Birleşmiş Milletler Avrupa İktisadî Komisyonu nezdlndekl delegesi, Andre Philip tarafından belirtilmiştir.
Philip, Almanya müstesna olmak üzere. Batı Avrupanın her yerinde Avrupa İktisadi Komisyonunun istatistiklerinin savaştan önceki endüstri istlhadâtma ulaşıldığını veya geçildiğini belirttiğini bildirmiştir. Diğer taraftan, Philip, Doğu Avrupadan gelen mahdut sayıda istatlstlgo âdeta esef ederek Sovyet delegesine durumu şahsan müşahede edebilmek İçin Sovyet Rusyaya gitmesine İmkân o-lup olmadığını sormuştur. Fakat RuS delegesi bu suale cevap vermemiştir.
Philip, Batı ve Doğu devletlerinin iktisadi Birleşik yiyecek mukabil ride veya bundan daha düşük durumda bulunduğunu bellrtmişitr.
Cenevrede yapılan toplantının diğer bir safhasında, Avrupanın kömür ve çelik istlhsalâtını desteklemek tçln Schtıman Plânının da temsil ettiği gibi Hür Ticaret Birlikleri Milletlerarası Konfederasyonu hür milletler arasında İktisadî bütünlük prensipinl kabul etmiştir.
Bu durum, komünist hâkimiyeti altında bulunan Ticaret Birliği Dünya Federasyonuna tedir.
Batı Avrupa muvazenesine yardımda bulunacak herhangi bir meselede olduğu gibi Ticaret Birlikleri Dünya Federasyonu, Schuman Plânına da düpedüz muarızdır.
refahını mukayese ederken, Amerikanın 3200 kalori ile İstihlâkinde başta gelmesine Doğu Avrupanm 2200 kalo-blr
tezat teşkil etmek-
milletlerinin İktisadî veya kalkınmasına
Hindistanın ithalâtı
Yeni Delhi (Hususî) — Ticaret Bakanlığından bildirildiğine göre, hükümet endüstri İstihsalini düşünerek bazı ham maddelerin İthaline izin vermiştir ve memleket dahilinde diğer mübrem ihtiyaçları karşılayacak maddelerin de İthal listesine dahil edilmesine karar verilmiştir. Fakat bütün bu ithal mallarının 31 aralık 1950 den önce gemiye yüklenmiş olmaları şarttır. Yeni bir açık lisans listesi neşredilmiştir. Bu listede A ve B diye iki grup vardır. A grupu, Güney Afrika hariç olmak üzere diğer bütün memleketlerden lisanssız olarak İthal edilebLlecek mallan İhtiva etmektedir. B grupunda ise, yalnız düşük para memleketlerinden ithal edilebilen mallar vardır.
A grupuna giren mallar arasında, demir olmayan madenler, mensucata alt kimyevî maddeleri, bebekler için toz süt, penisilin, chloromycetln ve ensülin, dikiş iğneleri İle dikiş makinesi iğneleri, röntgen filmleri, kükürt, kâğıt hamuru, elektrikli tıp A-letleri, cerrahî enstrümanlar vardır.
B gnıpunda İse, demir veya çelik, çeşitli boyalar, sinematograf filmleri, streptomycln, zincir, bisiklet akşamı, sigara kâğıdı ve patlayıcı maddeler girmektedir.
Türkiye - Almanya Ticaret Anlaşması
Türkiye - Almanya arasında yeni bir ticaret anlaşması yapılacaktır. Ticaret anlaşması müzakereleri için, Almanyadan bir heyet beklenmektedir.
Ticaret Odasındaki ithal büroları
Yeni dış ticaret rejiminin tatbiki üzerine, Ticaret Odasında bulunan ithal bürolan lâğvedllecektlr.
Milletlerarası 31 inci Lozan
Fuarı 9 eylülde açılıyor
Isviçrenin sınaî ve ziraî mahsullerinin teşhir edileceği bu fuarda; ziyaretçiler, memleketin millî anane ve geleneklerini tanımak fırsatını da bulacaklardır
Lozan (Hususi) — 9 İlâ 24 eyltll arası Beynelmilel Lozan Fuarı açılacaktır. Zamanla gelişmekte olan bu sergi, Bâle Fuarı İle birlikte İsvlç-renln en mühim gösterilerinden birini teşkil etmektedir. Ziraat, ticaret, makine ve el sanayiine alt orijinal mahsuller, 82.000 M2 İlk büyük bir saha üzerinde teşhir edileceklerdir. Yakında açılacak olan bu fuar îs-viçrenln dünya İktisadiyatı sahasında yaptığı İleri hamleleri göstereceği gibi, yabancı ziyaretçilere memleketin millî anane ve geleneklerini tanıtma bakımından da gayet İyi bir fırsat olacaktır.
Beynelmilel Lozan Puan, İsviçre hayat ve sanayiinin,- değişik ve kendine has buluşlarını ihtiva eden iyi bir teşebbüstür. Memleketi ziyaret eden herhangi bir yabancının ilk dikkatini çeken şeyler topraktan â-
(s. . »
İzmir Enternasyonal Fuarı
İzmir, 16 (Hususi Büromuz bildiriyor) — Kapısında on bir devletin bayraklarını dalgalandırmak suretiyle on gün sonra açılacak olan On Dokuzuncu İzmir Enternasyonal Fuarı, Türkiyenln garp dünyasına açılan başarılı bir penceresi olarak beğenilecektir. Organizasyon bakımından kusursuz gibi görünen İzmir Enternasyonal Fuarını İstanbul Sergisi İle kıyaslandırmak insafsızlık olur.
Daha İki hafta önce fuarda dümdüz bir saha olarak duran bir köşe, bir kaç gece İçinde üç, dört yüz metrekarelik bir betonarme pavlyona zemin olmuştur. 1000 metrekarelik bir toprak yığını, en nadide çiçeklerle bezenmiş bir bahçe halini İktisap etmiştir. Bir başka toprak yığını asfalt bir yol olmuştur. Bütün bunlar, beynelmilel fuar hazırlamaya alışkın bir idarenin eseri sayılmak lâzımdır. Fuarcılılk sahasında tecrübesi olanlar, yapılmıyacak şeylere vücut verdikleri zaman bunu normal* bir îş telâkki ederler.
İşte Lozan Meydanında bu gibi yenilikler bu yıl fuarı gezenleri âdeta büyüleyecektir. Bu meydanda beş metre yüksekliğinde (barış) sembolü olan bir kız heykeli vücut bulmak-takır. Avucu içinde beyaz bir güvercin tutan bu genç kız, Türkiyenln
3
EYLÜL
AKŞAMINA KADAR
TA
100
Liralık
Bir küçük hesap açtırırsanız 21 Eylül de Fevkalâde ikramiye
Keşidesine girersiniz.
zaml istifade edildiği, büyük baş hayvanların bolluğu ve süt sanayiinin çok gelişmiş olmasıdır. Süt İçin hususî bir yer İnşa edilmiştir, bu a-rada îsvlçrenin bağcılarının çalışmasını gösteren şarap galerileri süt sanayiine paralel olarak Fuarda yer almaktadır.
İsviçre ormanı bol bir memleket olduğundan ağaç endüstrisi, memleketin ekonomisinde mühim bir rol oynamaktadır. Fuarda son sistem tahta oyma makineleri de teşhir e-dllecektlr.
içinde elektrik, gaz, grafik sanatlar, kumaş, moda, deri ve ayakkabı, toprak ilmi, kimyevî maddeler, muhtelif meslek ve sanat, spor ve turizm pavlyonlannın da bulunduğu bu fuarda ayni zamanda Italyanla-ra da yer verilmektedir.
sulhsever ve bütün dünyada sulh ve selâmet Istiyen dinamik haleti ruhi-yeslnl canlandıracak ve İzmir Enternasyonal Fuarına demirperde arkasındaki ülkelerden gelecek milletlere medenî dünyanın İnsanlık görüşünü açıklayacaktır.
Şunu büyük bir üzüntü İle haber verelim kl, komşu Yunanistan, son dakikada On Dokuzuncu Fuarımıza İştirak edemlyeceğinl bildirmiştir. İsrail, Şlli, Fransa, Norveç ve Polonya da şu âna kadar iştirak karan vermemişler veya bu bahiste belediyeye bir cevap göndermemişlerdir. Bunlardan Fransanm ve İsrail devletinin İzmir Fuarına iştiraki, hükümetimizce de çok arzu edilmekte idî.
iştirak ederek pavlyonlarıru hazır-lıyan devletler Birleşik Amerika, Ingiltere, Batı Almanya, Belçika, Çekoslovakya, İran, İsveç, İtalya, Macaristan, Yugoslavya ve Paklstandır.
Yugoslav heyeti henüz gelmiş olmasına rağmen, Yugoslavya paviyo-nunu yetiştirecektir. Batı Almanya, ikinci Cihan Harbinden sonra neler meydana getirmek kudretini gösterdiğini medenî cihana ilân edecektir. Bu paviyonun açılışında öğreneceğimiz bir sırn mevcuttur kl, bunu ancak o gün öğreneceğiz. Ingiltere pa-vlyonu tam bir ticarî zihniyetle hazırlanmıştır. Birleşik Amerika pavt-yonu ise, Birleşik Amerikanın İzmir Fuarındaki güzel ve başarılı bir kart dövizitl halindedir. Pakistan, nefis çaylarını bol bol müstehlik kütleye satacaktır. İtalya, Türk - Italyan ticareti hakkında fikir verecek zenginlikte bir paviyon hazırlamıştır.
Türk sanayiinin İzmir Fuarında büyüle bir salâhiyetle temsil edileceğini iddia etmek mümkündür. Bilhassa Sümerbank, Etlbank gibi paviyon-lar gayet güzel ve cazip birer şekil almışlardır. Hele maden işletmelerimiz ve bunların mamûllerl hakkında İzmir Sanayi Birliğinin hazırlamakta olduğu köşe gayet mânalıdır. Millî E-ğltlm Bakanlığının hazırlamakta olduğu paviyon da hünerli ellerde, sanat okullarımızın bugün vâsıl olduğu neticeleri gösteriyor.
Fuarın hareketli günlerinde, fuarda yavlyonu bulunan devletlerin büyükelçileri ve bir çok bakanlar İzm ire gelecektir, Fııar günlerinde îzmirde Türkiye Şarpi birincilikleri, Ankara -İzmir bisiklet yarışları, ve muhtemelen Ankara-lstanbul-îzmlr kon-kuripikleri yapılacaktır. Tenis ve satranç müsabakaları İle fuarın spor şubesinin tzmlre getireceği zenginlik tamamlanmaktadır.
ÎZMÎR MEKTUBU
Bu sene çekirdeksiz kuru
şartlarla açılmaktadır
İzmir (Hususî) — Geçen sene rekoltesinin küçük olması dolayıslyle dinlenmiş bir halde bulunan çekirdeksiz üzüm asmaları bu sene başlangıçta çok iyi mahsul tuttuğundan rekoltenin 90 bin ton gibi büyük bir miktara baliğ olacağı tahmin ediliyor ve bütün ticari hazırlıklar da bu esasa göre yapılıyordu. Halbuki, kış mevsiminin kurak geçmesine zami-meten yaz aylarında esmesi mutad olan deniz rüzgârları yerine kara rüzgârlarının devamlı olarak esmesi bağlarda menfi tesir yapmış ve bir taraftan kuraklık dolayıslyle taneler büyüyemezken, diğer taraftan da kara rüzgârlarının tesiriyle kavrulan yapraklar bir kısım bağlarda üzüm salkımlarım açıkta bıraktığından bunlar da kavrularak yanmaya başlamıştır. Bu gibi yerlerdeki sulanan bağlar bu menfi durumdan kendilerini kurtarabilmekte iseler de mınta-kada sulanan bağların nispeti yüzde biri bile bulmamaktadır.
Çekirdeksiz kuru üzüm fiyatlarının yükselmesinde rekoltenin küçülmesinin tesiri olduğu kadar bu sene u-mumlyetle dünya meyva rekoltelerinin küçük olması, Avustralya ve Kaliforniya rekoltelerinin tabiî âfetlerden büyük zararlar görmesi ve nihayet Kore harbi dolayıslyle Amerikanın cihan pazarlarına fazla üzüm arzedemiyeceğinln anlaşılmış bulunması da âmil olmuştur. Filhakika, başlangıçta 90 bin ton tahmin edilen Avustralya rekoltesi 60 bin ton olarak tahakkuk etmiş ve Kaliforniya rekoltesinin de ilk tahminlere nazaran 70 bin ton kadar noksanlık göstererek İki yüz bin tonun altına düşeceği anlaşılmıştır. Bu durum karşısında Amerika Hükümetinin ihraç sırasında üzüm müstahsillerine ödemekte olduğu % 40 - 50 primi bu sene tatbik etmiyeceğinln Belçi-kadakl alıcılara bildirildiği Brüksel Ticaret Ataşemizin son gelen telgrafından öğrenilmiştir.
Diğer taraftan Batı Almanyadaki alıcılardan, Avrupalılararam liberasyon rejiminin meriyete girmesi şar-tlyle, çok müsait fiyatlarla büyük miktarlarda talepler gelmektedir. Beher metrik ton için önceleri 200 dolardan başhyan bağlantı fiyatları hâlen 275 dolara kadar yükselmiştir ki, fob masrafları düşüldükten sonra boraadakl 9 numara natürel üzümün 64 - 65 kuruş olmasına tekabül etmektedir.
Almanyanın bu müsait talepleri karşısında ihraç evleri, bağlarda kurutma işleri henüz başlangıçta olduğundan, borsaya küçük miktarlarda arzedilen bütün üzümleri derhal mubayaa ettikleri için fiyatlar devamlı bir yükselme kaydetmektedir. Fiyatı 230 dolara kadar takip etmiş olan Holanda ve Belçika gibi diğer alıcı pazarlar şimdiki halde bekleme vaziyetine geçmiş bulunmaktadırlar.
Piyasada asıl merak uyandıran cihet en büyük alıcı Ingllterenin nasıl bir vaziyet alacağıdır. Ingiltere iaşe Nazırlığının Izmirdeki mümessili
Yeniden kalay geldi
Son haftA içinde dış memleketlerden piyasamıza 60 ton kalay İthal edilmiştir. Yolda 80 ton daha kalay olduğu anlaşılmaktadır. Son kalay İthalâtı üzerine kalay fiyatlarında bir düşüklük görülmektedir.
Ticaret Ofisi de, kalay İthalâtı zorlukları karşısında elindeki malı İhtiyatla piyasaya sürmektedir.
Londraya çağırılmıştır. Kendisi bugünlerde tngiltereye* hareket edecek ve temaslarını yaptıkten sonra İz-mire avdet edecektir. Alâkalılar, aon defa Türkiye ve Yunanistandan satın alınan üzümlerin mllhlm bir kısmı ile, A ^istralyadan yapılan mubayaaların stok olarak elde bulunmasını nazarı itibara alarak, taşa Nazırlığının şimdilik harekete geç-mtyerek piyasanın müsait bir ânını beklemesini tabiî bulmakla beraber, geniş mubayaa imkânlarına malik bulunan Almanyanın, esasen küçük olan bu senekl üzüm rekoltemizin en büyük kısmını liberasyon esasları •dahilinde almasının kabil olduğu neticesine varıldığı takdirde İngllizle-rln derhal harekete geçmelerini de mümkün görmektedirler.
D. K.
Italyan bisiklet sanayiinin karşılaşktığı müşkül durum
İtalyan bisiklet fabrikatörlerinin, hükümetten, yabancı memleketlerle yapılan ticaret anlaşmalarında bisiklet satışı için yeni pazarlar teminine çalışılması hususunda yaptıkları müteaddit taleplerden bu sanayi şubesinin mühim bir krizle karşı karşıya olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi 1930 senesinde Japon bisiklet sanayiinin istihsali çok fazlalaşmış ve Japon bisikletleri dünya pazarlarında yok pahasına satılmağa başlamıştı. İkinci Dünya Harbinden evvel Almanya senede 2.85 mliyon bisiklet istihsaliyle dünyada birinci geliyordu. O zamanlar İngiltere, Japonya, Amerika senede 1,26 milyon ve Fransa ltalyada 600 bin bisiklet İmal ediliyordu.
ikinci Dünya Harbi sonunda Almanya sahneden çekiLip Japonya, İngiltere rekabet İmkânlarım kaybedince Fi ansızl ar ve İtalya ular fırsattan istifade etmesini bilmişler ve bisiklet sanayilerini hayli İnkişaf ettirmişlerdi. Şimdiye kadar İtalyanın artan İstihsalini karşılayacak en iyi müşteri Arjantin İdî. Senelik İstihsali 20 bin bisiklet olan Arjantin, memleketindeki fazla ihtiyacı karşılamak İçin harbin hitamından 1948 senesine kadar İtalyadan 2,3 milyon dolarlık bisiklet satın almıştı. Sonraları Ar-jantinde hissedilmeğe başlayan iktisadi durgunluk Italyan bisikletlerinin bu memlekete girmesine mâni olmuş bu da İtalya bisiklet sanayiini müşkül bir duruma sokmuştur. Filhakika bugün İtalya bisiklet satacak pazarlar ararken karşısına yont rakipler çıkmaktadır. Kalyanın senelik bisiklet istihsali 800 binde kaldığı halde bugün Almanyanın yıllık bisiklet istihsali 830 bine ulaşmıştır. Fakat asıl tehlikeli rakip Almanya değil tn-giİteredir. Harpten sonra bisiklet sanayiini canlandırmağa çalışan bu memleket harpte yıkılan bisiklet fabrikalarını çabucak imar etmiş yeni fabrikalar kurmuş ve 1949 senesinde imal ettiği üç milyon bisikletle dünya rekorunu kırmıştır. Aynı senenin ilk yarısında Ingiltere büyük bir kısmı italyanın eski müşterilerine olmak ü-zere eski ihracat miktarını 2,5 milyon» sterling artırmağa muvaffak oldu. I-talya İse 1049 senesinde ancak 32 bin bisiklet satabildi. Bu vaziyet böyle devam ederse İtalya bisiklet sanayiinin büyük bir folâketle karşılaşmasından korkulabilir.
19/VIII/1950 Cumartesi
İstanbul Ticaret Borsası
Devlet Tahvilleri
New-York Borsası
Borsalardâ vaziyet
Kapanış
İstanbul
Şirket Hisse Senetleri
tenckril) •ıra) çıplak)
Kara M ayvalar ı i^ndık (kabuklu tıtvrl) hindik (îç tombul) —
Ceviz (kabuklu) ......
Ceviz (îç natürel) —..
GLtııllııdu Barkada muunıcioul luucU udilmvuny tahvilat vo
Levan t iç blkstra İri
Kura üttüm
ChompHon
Kelen luhumu (Buşcll Mlnneapoll* Kalay (Llbreii=9ent)
Lovha-teneke (100 libre dolar)
ikramiyen la bv ILI er İ933 Ergani ....
lk3e İkramiyen Milli Müdafaa 1 1941
1941
1/2
Ticaret Bordasında fındık fiyatları hararetini muhafaza etmektedir. Yağlı tohumlar grupunda, ayffiçeffi, k^tentohu^ mu üzerine hararetli muameleler olmuştur. ♦
Hafta sonu Kambiyo. Esham ve Tahvilât Borsasında mahdut miktarda işler cereyan etmiştir. Alhtı piyasası İse kararsızlık İçindedir.
Nebati Yağları
Zeytinyağı UIL1C. duMum.vuğı (Raf
Ayçiçeği (Rafine Fındılı viifcı (Çürük)
* Ticaret Bordasında çtktrd' knlz ku-ru U^üm sağlam durumunu muhAfaza etmektedir. Pamuk üzerine de hararetli muameleler olmuştur.
Çekirdeksiz üzüm piyasasının hafta •onunda kapanışı beklenmeyen bir sürprizle neticelenmiş, satışlar gayet hararetli olmuştur. İhracatçılar âdeta birblr-lenyle rekabet edercesine yüksek fiyatlar ödeyerek nıubayaatta bulunmuşlar ve tz-mirdekı üzünı mevcudunu tüketmişlerdir, Satın alınan üzümler hemen İşlenmekte ve ihracata hazırlanmak tadır.
Pamuk piyasası da üzüme muvazi bir hareket içinde geçerek fiyat 7 kuruş yükselmiştir. Bunu hariçten alınan haberlere atfedenler vardır- ÇeMrdck piyasası aynıdır.
istikrası LL~.~. Müdafaa l
I ....
Hlvas-Enurum 1... •• ° u.-vu.,.
Demiryolu 1...
T.O. Market Baokaaı « Türkiye îş Bankası ...™^ Türk Ticaret Bankası____________
Aralan Çimento ..............
Öark Deglrmenoillk Millî Re a NÜ rant •••••••••»••••ee
•eewee« Demiryolu IV «mmm Demiryolu V ....o-1949 Ikramlyell Dlferlerl Demiryolu VI
Ecnebi Tahviller
I
Hububatı
Buğday yumuşak (Tüc.) Buğday Ofis ............
Arpa yemlik (dökme) ...... Mısır san (çuvalı) Kaaulya tombul ..
Faaulya Çalı «eri
K uşyemî ...............
Mercimek kırmışı kabuk. Merolmok yeşil .........
Nohut natürel
Huftduv (Busell=Sent) ..............
Sert Kış mahsulü No. 2 eeeaeeaae Kırmızı ’ " No. 9 .............
Pamuk Mlddllng (Llbresl=Bent) W kim ..
Aralık .............................
Mart «,.•••••
rınik (LlhrealsHent)
Toksa* No. i ................
tandık (Llbresl=:8ont)
Kabuklu yerli İri • • • • •• »4»oo • oe e ova ta t * orta uu •••aoaooooeoooeoe» ithal malı İç İthal malı ••••••••• (Llbrenl^Bont) ......................
çeklrdekHİt «cçme ...
Dolar)
aet t • •••••tssesoeeoeeoeoooe
••••••••••(«
Yuth tohumlar ı
Ayçiçeği tohumu
Keton tohumu .........
Kendir tohumu
usa m . ,*• ••••«•»*•»•«
Yer fıstığı kabuklu _________
KAMBİYO
istanbu 1 Borsası
AQ11 Kapanış
1 Sterling 7.90.50 7.91
(00 Dolar 280.— 280.-
100 Fr. Frangı «, 080 0.80
100 tevlçre F'r.^ 64.03 64.03
100 Beiç. ifr..^ 5.60 5.60
100 İsveç Kr..^- 64.12.60 64.12.50
100 Florin —n—r 73.68.40 73.68.40
100 Liret 0.44.128 0 44.128
100 Drahmi ...— 0.01.876 0.01.87(1
100 Escoudoe ...M 9.73.90 9.73.90
Altınlar
Bugün Eski kur
Lira Lira
Külçe Yeıff Or 4 98 4.05
Külçe Dagueta 4.97 4.97
Cumhuriyet 33.70 —
86.70 36.—
Hamlt —rtrırTi.B
Gulden 32 10 82 —
İngiliz 44.— 44 —
Fransıa kok 'Mâ
NapolAon LU M «M
ÎrvIçf( •••••••••*• —
New-Yurk*Ka ı onsu: 8 36
Gümüş, Platin
En aşağı En yukarı
Gümüş Or. — —
Platin •• 10.- İL—
Zürich Borsası (Serbest)
23.5 1950 tevlçre Frangı
Duruma Sn aşağı En yukarı
iVrk Lirası L- Ld)
Dolar rmnr» 4.38 4 34
Sterling w» 10 7b 10 90
Fransız Frangı 1.16 av» w 1.10
Mısır Kredi Fnnslye 1903 | 172
Şirket Tahvilleri
T.O. Ziraat Bankası 20.60 20 20
Anadolu D.Y. Tertip A/B. 111.— m.-
M * C. *
M * 22.30 63.— 69.— 67.60
W „ MUmtiı Sonat.
Dokuma Ham Mnddclorlı liftik (ana mal) •••»«•••••MM Tiftik (Natürel) ..............
Yapak Trakya (Kırkım)
Hum derileri
8ığır a&lamura (kaaap) Kl. Keçi tuzlu kuru klloau ... Koyun bava kurusu kilosu
Bugün Eski Kapanış
30.— 30.-
29—. 29.30
— 18.10
23 — —
— —
“• o
33.— 81.20
32.— —
B4.— —
•MM
33.— 32.-
34.— 54.-
.«• 87.-
79.— 75.-
85.-
91.60
29Ö.— 300.—
•M M.-
**
408.— 860.-
350.— 340.—
230.- 220.-
1.40 140.—
170.— 170.-
17(5.—
233.- 236.-
190.— 180.—
140.— 140.-
İM.— 186-
İzmir Ticare »t Borsası
Bugün Son Kapanış
üzüm çekirdeksiz No.9 62 — 62.-
tnolr A eerlıi No. â... 5ö.— M -
B serisi No. 108 U.— 42-
Pamuk Aknln i 255.— 220.-
Pamuk Akala II 105.— 190.-
Pamuk Akala (11 160.— m-
Pamuk yeril 1TSL8 180-
Pamuk ya^ı (rafine) ... 109.— 110.-
Pamuk çekirdeği 16.— 15.-
Adana Ticaret Borsası
Pamuk Akala 1 200.— 2 05
Pamuk Akala LI —
Pamuk Akala LU —
Pamuk yeril l — —
Pamuk yeril LL
Trabzon Ticaret Borsası
FINDIK () W60 randımanlı kabuklu tombul 81.-
b) tç sıra kontrollü 17k—
Eskişehir Ticaret Borsası
Buğday yumuşak 30.—
Buğday sert — 31.-
Dün Eski kur 1
259.— 2A3— 1
234.— 234.- 1
37.03 88. M I
3805 38 W» |
38.23 38.80 I
— * 1
u. M
— —
11
44.— 40.- 1
U U4 U 1/4 I
8.Z2 8.85 I
100.— 99.—
7.30 7.30 '
Londra Borsası
Koten tuhııma (Tonu=SterllnM) BOfTl t)tky •••••••• e*•«•••••• oeeee K 1 U n tâ •• etse* eşitse es taeeaeaeeteeeOMe Ter fmtıfrı Hlndintan 70.- n.- 63.60 64.-
Bradford Piyasası
Tiftik Ijri mal (Libresi=Fiyat) •• Sıra malı •• •• Tün Anadolu •• Trakya - •• 20/2) 18/21 84.— Noro 80.- M 20'21 18/21
İskenderiye Borsası
ımult (Kantan=Tallan) Aehmounl Kıaa alyurh R/U Knrnnk Uzun elvnfb F/G
Sayfa 6
YENİ İSTANBUL
20 Ağustos 1060
Orson Welles’in yeni filmi
M
BİRKAÇ senedir Shakespeare’in filme de geldiğini görüyoruz. Öyle kl. dâhi muharririn, tiyatro rahnelerinin dar çerçevesi ve mahdut İmkânları İçinde hazan sıkışık kalan eserleri sinemada daha havadar, daha elverişli bir muhit bulup daha İyi değerlendi rileblllyor. Shakespeare' 1 sinemaya mal etmek başarısını büyük İngiliz rejisör ve aktörü Laıı-rence Olivier’ye borçluyuz. Laurence Ollvier'nin dünyanın her tarafında senelerce oynanan Hamlet’! üzerinde çok şeyler söylenmiş, çok şeyler yazılmıştır. Lehte olsun, aleyhte olsun, tenkid bir eserin defterini gösteren başlıca delil deftil midir zaten? Her ne İse Laurence Ollvier nin Hamle-t’inden sonra herkeste Shakespeare filme böyle alınır ve başka türlü alınamaz diye bir kanaat vardı.
Hiç de öyle deftilmiş mefter. Orson Welles’in Macbeth’i büsbütün başka bir sahne ve oyun anlayışı ile karşımıza çıktı. Orson Welles bir zamandan beri Paris'in gözdesidir. Geceleri exlstentialist kahve ve barlarda ona raslıyabildlğlniz gibi, sinemalarda boyunk filmleri oynanır, kitapçılarda ona dair kitaplar satılır, hemen her gün gazetelerin birinde bahsi geçer. Bu kadarla da kalmadı, VVelles bu mevsim sonunda Paris’in en büyük tiyatrolarının birini, İngilizce olarak oynattığı tamamen a-vant-garde bir piyesi ile bir aydan fazla bir zaman işgal etti. Paris’te aylardan beri beklenilen bu piyese Le Monde gazetesi bile tam bir sayfa yazı ayırdı. Yine de şişko yanaklı, sabit bakışlı bu Amerikalı genç bir dâhi mi, yoksa bir züppe mİ diye karar vermek kolay değildir. Yalnız şu var kİ, yeni fikirleri ve sanat görüşleri Hollywood'un formalizmi ile bag-daşamıyan bu sanatkâr iyi ve kötü birçok şeyler meydana koymuşsa da, son sözünü söylemişe benzemiyor.
Macbeth’i filme almakla giriştiği büyük İş çok ilgi verici olmakla, tam bir başan sayılamaz. Orson Welles her noktadan Laurence Olivier’ye zıt hareket etmek istemiş. İngiliz rejisörünün. Elizabeth devrinin ölçülü ihtişamından hiç aynlmıyan dekor ve oyununun tam tersine, dekor, kostüm ve oyunda vahşî, iptidai, çetin bir hava yaratmağa uğraşmış.
Macbeth’in sarayı, taşlarından durmadan su sızan İptidai mağaralardır. Sanatkârane motif benzerliklerine düşkün olan Orson VVelles bazı dehşet anlarında ter damlaları akan yüzünü o rutubetli kayalara dayayarak, insan ifadesi ile tabiat arasında bir birlik hissini yaratıyor. Aynı vahşilik kostümlerde ve makiyajda da görülüyor: Boynuzlar, hayvan postları ile süslü acayip kıyafetler, ls-koçyanın, Walter Scott’un romanlarına has romantik bir devrini canlandın yor. Mağara dekoru Macbeth’in sarayı için biraz mübalâğalı görünüyorsa da, film boyunca isabetli ve u-nutulmaz buluşlar da var. Meselâ; İngiliz ordusunun Runclnane orma-manmda kopardıkları dallar altında gizlenerek yürümesi, gerçekten cadılarını kehanetine uygun olarak muazzam bir ormanın ayaklanarak yürümesini tüyler Ürpertici bir şekilde canlandırıyor. Korkunç, vahşi unsurların alabildiğine belirtilmesi yönünden Macbeth’e, üç olmıyacak şart yerine gelmedikçe yenilmezliğini temin eden cadıları filmde verilen büyük
Orson Wellea “Macbeth,, rolünde
Yazan: Ayşe NUR
yer üzerinde durmalı. Koca kafalı cüce vücutları, beyaz perde üzerinde görülmediği zaman bile, cadılar yırtıcı tiz sesleri, cinler dünyasına hâs alâmetleri ile daima mevcutturlar.
Macbeth rolünde Orson Wellea büyük bir ifade kabiliyeti gösteriyor. Çoğu filmlerdlnde olduğu gibi burada da beyaz perdeyi tamamen kaplı-yan ön plân resimleri hâkimdir. Hepsinde de Orson Wellea yüzünü son haddine kadar gerilmiş ifadeleri İle Macbeth’in ruhunda olup bitenleri aksettirmeğe çalışıyor. İnsanda yer eden bazı ıstırap ifadeleri bulduğu halde, film başlangıcında kıralı öldürmeden önce ve öldürdükten sonra, Orson Welles azami ifade imkânlarını kullandığı içindir ki, artık film boyunca çok dalla ileriye gidemiyor, ve bu yüzden seyirci biraz yeknesaklık duygusundan kurtulamıyor. Macbeth’in dramını mimiklerle vermek. Shakespeare’in metnini kuvvetli bir aktöre yakışır şekilde desteklemek demektir. Ama o dramın geçirdiği merhaleleri ve gelişmeyi aynı şekilde de vermek şarttır. Filmin büyük bir kusuru da, Lady Macbeth rolünü, bu rolünün ihtişamını kavn-yamamış zayıf bir aktrise bırakılmış olmasıdır. Böylece İki insan mihveri etrafında dönen Macbeth dramı tek rollü bir oyuna dönüp, yarı değerinden kaybedlveriyor.
Shakespeare her dâhi gibi binbir cepheli bir sanatkârdır. Orson 'Velles’in, Laurence Ollvier’nin belirttiği cepheden bambaşka bir cephe ile İlgilenmiş olması, şüphesiz kİ. özelliğinin ve Shakespeare anlayışının derinliğini gösterir. Denemesi bu bakımdan çok düşündürücü ve sanat bakımından değerlidir.
BÜYÜKLERİ TAKLİT EDEREK
Çocuklar arasında maskeli
balo nasıl yapılır?
Flörte kaç yaşında başlanıyor — 7 yaşında Haremağası — Sambayı küçüklerden öğrenmeli — Fellâhlar raspa yapıyor — Tarzan’ın donu düşünce... — Zavallı müzisyenlerin hali — Boğaz kavgası...
— Bugünkü- baloda benim damım olur musun?
— Olmaz. Daha evvel Erol’a söz verdim.
— Canım boş ver. Erolu atlatamaz mısın sanki...
1
Yazan t Abdi İPEKÇİ
4
Orson Welles'ln çevirdiği ‘‘Macbeth” filminden bir sahne
Yukarıdaki konuşmayı geçen çarşamba sabahı, Adada 7-8 yaşlarında bir kızla erkeğin ağzından duydum. Gülümsedim. Kendi kendime Yirminci asrın çocuğu flörte daha ilk-mektep sıralarından başlıyor, dedim
Fakat “Balo” lâkırdısı alâkamı çekmişti. Sonradan öğrendim ki, '‘Çocukları Koruma Cemiyeti” yoksul çocuklar menfaatine Büyükada Anadolu Klübünde bir çocuk balosu tertip etmiş. Balonun hususiyetlerinden biri de maskeli oluşu idi: Çocuklara mahsus maskeli bir balo Türkiyede ilk defa yapılıyordu.
O gün öğleden sonra bavlıyacak o-lan baloya ben de gitmekten kendimi alamadım. Sıcak bir güneşte yer yer gölgeli bir bahçede 100 den fazla çocuk cıvıldaşıyordu. Fakat onları -benim gibi- merak ederek seyretmeğe gelen büyüklerin sayısı da çocuklardan az değildi’
Balonun maskeli olduğunu düşünerek biraz, küçüklerin girdikleri kıyafetleri tetkik edeyim dedim. Anneler, çocuklarını kendilerinden daha fazla itina ile süslemişler. O kadar güzel, o kadar cici, o kadar hoş şeyler vardı ki, bu cazip manzaraya, büyüklere mahsus bir baloda zor rastlanır.
Kelebek kıyafetine bürünmüş, çingene elbisesi giymiş, Japonyah, Çinli veya Havayenli olmuş kızların yanında kovboylar, tarzanlar, korsanlar, zenciler yer almıştı. îşin asıl hoş ve komik tarafı şu idi ki. bazıları büyüklere mahsus kıyafetleri seçmişler, böylece büsbütün eğlendirici olmuşlardı. Meselâ bir haremağası vardı kİ. gören kendini güllmekten alamıyordu. Düşünün bir kere: 7 yaşında haremağası!..
Bu çok küçüklerin arasına bir de küçük saytlmıyacak küçükler karışmıştı. Meselâ 14-15 hattâ 16 yaşlarında çocuklar görüyordum. Bunlar her halde “Baloya gittim” demeye özenen kimselerdi. Büyüklerin balosuna gitmek için daha senelerce beklemekten-se küçüklerin balosunda bulunmak, onların bu zevkini tatmin ediyordu her halde..
Müzik, henüz başlamamıştı. Büründükleri kıyafetle sükse yaptıklarından emin olanlar böbürlene böbür-lene dans pistinde dolaşıyorlar, etraf-larındakilerl süzüyorlardı. Girecek bir kyıyafet bulamayıp balojTi her zamanki elbiseleri İle gelmiş olan kü-
Çocukların maskeli balosunda güzel çükler İse elleri ağzında, bir oyuncakçı vitrini seyreder gibi onları tetkik etmekte idiler.
Nihayet müzisyenler geldi ve yerlerini aldılar. Bütün korsanlar, tarzanlar, Havayenli, Çinli kızlar, çingeneler. kovboylar, kelebekler onların etrafını çevirdiler. Saksfoncu akortlu bir ses çıkaramıyor, piyanist basacağı tuşu şaşırıyor, mikrofonun önündeki şarkıcı kadının ağzından şarkı yerine kahkaha çıkıyordu. Karşılarındaki komik manzara, onlara kontrol lerini kaybettirmişti. Vaziyete alışmaları için birkaç dakika gülmeleri icap etti. Nihayet müzik başladı. Fakat hiç kimse dansetmiyor, herkes â-letlerden seslerin nasıl çıktığını seyrediyordu. 3-4 yaşlarında, çığan kıyafetinde tombul ve şirin bir kızcağız, bu vaziyete canı sıkılmış olacak ki. müzisyenlerin önünde birikmiş gruptan ayrıldı, kendi kendine pistte dan-setmeğe başladı. Bu. diğer küçüklerin onuruna dokundu. Onlar da danset-meğe başladılar. Fakat işin garibi erkekler erkeklerle, kızlar da kızlarla dansediyorlardı.
Şimdi kendine güvenenler yalnız başlarına dansetmeye davet ediliyorlar. Kazaskalar, Macar dansları, vals-ler seyrediyoruz.
Yumurcaklardan müzisyenlere hiç rahat yok... Mütemadiyen onların taarruzuna uğrayorlar. Kovboy davulcuyu tabancası İle tehdit edip davuluna tekmeler indiriyor. Tarzan piyanonun üstüne tırmanıyor, korsan saks-
kostümlü kızlardan bir kaça fonun ağzından içeri elini sokuyor, birkaç kız mikrofonun önüne geçip avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Adamcağızlar bu vaziyet karşısında gülsünler mi. ağlasınlar mı şaşırmışlar.
Birden çığlıklar ayyuka çıktı. Balon dağıtılıyormuş. Herkes kapışmak için birbirine hücum ediyor. Tabii bu vaziyet karşısında sağlam balon kalmıyor. hepsi patlıyor.
Derken iki saattir güneşin altında tepinmekte olan yavruların hararetini söndürmek ve bu arada onlarla uğraşmaktan yorgun düşmüş olan müzisyenlere nefes aldırmak için çocuklar büfede soğuk limonata içmeğe davet edildi. Bu sefer de büfenin ö-nünde bir “boğaz kavgası” seyrediyoruz.
Büfenin başındaki mücadele gittikçe kızışırken çocuklara içerideki salonda kukla oynatılacağı müjdeleniyor. Hepsi oraya hücum ediyorlar.
Gülüyorlar, eğleniyorlar. Akşam o-lup da oradan ayrılmak zamanı gelince hepsi yorgun- Fakat ertesi sabah, baloya gelmemiş olan arkadaşlarını görünce: Ben dün baloya gittim.”
diyecekler ya!.. Bunu söyleyebilmek hanı onlara bütün yorgunluklarını u-nutturuyor...
Yerli
dâvası:
Fiyat kontrolü
ooo
Esther Wılllame. Sonja Henie ve Johnny Welssmul-ler gibi şöhretini spora medyun olduğunu düşünerek, saadetinin ve refahının devamı için yüzmesini hiç ihmal etmez.
Yüzmeye olan minnet hislerini ispat etmek için haftada iki defa Santa Monlca’da. Chase otelinin yüz me havuzunda 8 kör çocuğa yüzme öğretiyor.
— Derslerimle bu küçükleri hiç bir zaman iyi bir yüzücü olarak ye-t i ş t I r e m i -yeceğimi biliyorum, fakat hiç olmazsa denize düştükleri zaman boğulmazlar, diyor.
ooo
Yeni Ingiliz filmleri
çevrillmeslne
Brown‘s halk 'okullarındaki hikâyesidir. Filme sahne teşkil eden Rugbv okulunda şimdi çalışmalara girişilmiş ve böylece filmin hakiki dekorlar İçerisinde çevrilmesi sağlanmıştı. ________________
filmdeki Olaf artist Maz'vell
rolü İle birdenbire Reed
garanti teşkil etmektedir. Aynı ya*-zar “Pasaport to Pimlico” ve “The Biue Lamp” flllmlerinin senaryolarını da yazmıştır. Eser “Güney Kut-pu Kâşifi Scott" filmini hazırlayan Sydney Cole ve direktör Charles Frend tarafından idare edilmektedir.
Reno\vn kumpanyası tarafından
başlanılan “Tom -Schooldays” eseri İngiliz hayatın klâsik
“Şafak” filminin genç erkek yıldızı Maxwel Reed
memleketinden ayrılan Eddle Fribe (Erle Portman) kansı Frankie’yi (Ann Todd) “The Agnes Mary”adlı gemisinde Skandinavyalı bir gemici olan Olaf’a bırakarak gider. Olaf, Frankie’den son derecede hoşlanmak-tadır. Fakat Frankle Olaf’dan nefret eder ve ona daima kocasını çok sevdiğinden bahseder. Zamanla vaziyet değişir; Eddie Tribe esrarengiz yolculuğunda kaybolur. Polisler ve dedektifler işe karışır. Frankle çok ıstırap çeker.
Bu esrar ve fedakârlıklarla dolu olan filmde Ann Todd kadar mükemmel bir şekilde rolünü canlandırmağa muvaffak olan Maxwell Reed, Olaf rolü ile sinema âleminde kendine yeni ve cazip bir yol çizmiştir.
Ann Todd’un ikinci filmi “Paradine Davası” nı Davld O’Selznlch idare etmiştir. Bu filmde Ann Todd, gre-gory Reck, Louis Jourdan, Charles Coburn, Charles Saughton vo Allda Valli ile beraber rol olmaktadır.
S. S. OLAĞANÜSTÜ KOMEDİ
Ealings stüdyoları tarafından çevrilmekte olan “The Magnet”, kuvvetle fanteziye kaçan bir komedi olarak tarif edilebilir. Baş rolde küçük bir erkek çocuk vardır. Filmin âmilleri. mevzu hakkında daha fazla tafsilât vermek istememişlerdir. Filmin kuvveti esasen sürpriz yaratma hassasına dayanmaktadır. Fakat senaryonun T.E.B, Clarke tarafından yazılmış olması eserin orijinalliği ve muhayyele zenginliğine dair tam bir
İngiliz filmciliği 1951 senesinde diğer senelere nisbeten daha faal gözüküyor. Bilhassa Eagle-Lion film şirketi ve rejisör Atrhur Rank. A-merikan filmleriyle rekabet edecek derecede mahirane çevrilmiş filmler meydana getirmek için azami gayret «atfetmektedir.
Ingllizlerln çok aedlği ve takdir ettiği, tam bir İngiliz kadın tipi ölen Ann Todd, baş rolünü oynadığı İki büyük film çevirdi. Bunlardan birisi “Şafak” diğeri “Paradine Dâvası” dır.
“Şafak” filminde mevzu ağır ve esrarlı bir hava içinde cereyan eder. Gizli kapaklı işler görmek üzere
“Şafak” filminde Ann Zodd ve bu meşhur olan genç erkek
zararlıdır
Yerli filmciliğin inkişafına mâni olan sinema fiyat kontrolü kaldırılmalıdır
Memlekette sinema dâvasını halletmek için iki tedbire ihtiyaç vardır:
1 — Yabancı filmlere yüksek bir gümrük tarifesi tatbiki.
2 — Sinema fiyat kontrolünün kaldırtması.
Bu iki tedbir alındığı takdirde yerli filmciliğin inkişaf edeceğine ve halkın ucuz sinema seyredebileceğine şüphe yoktur.
Bu tedbirler sırasiyla aşağıdaki neticeleri verecektir:
1 — İlkönce sinema fiyatları fırlar.
2 — Yeni sinemalar inşası büyük bir hız kazanır. Bu suretle “tröst” ün rolü ortadan kalkar.
3 — Yerli filmler daha fazla kazanır. Yeni film şirketleri kurulur.
4 — Rekabet neticesi sinema fiyatları düşer.
Rekabetin ekonomik inkişafa sebep olduğu bugün açık bir hakikattir. Belediye sinemalarla mücadele edeceğine mücadeleyi terkederek sinerualann bırbırleriyle mücadele etmesini sağlasın yeter,
Amerlkada otomobiller, bu asrın başında bir kaç kişinin sahip olduğu kıymetli atsız arabalardı. Henry Ford adında bir genç herkesin sahip olabileceği bir motor imalini düşündü. Meşhur “Model T” yi meydana getirdi. Henry Ford kazanmağa başlayınca başka kimseler de ortaya atıldılar. Serbest rekabet arada gerçek bir yarışın doğmasına sebep oldu. Neticede daha mükemmel otomobiller yapılmağa başladı ve fiyatlar durmadan düştü.
Bugün Amerikada 30 milyon otomobil işliyor ve bütün dünyaya otomobil satıyor. Fiyat kontrolü, güdümlü ekonomi olmıvan bir memlekette rekabet bu neticeyi vermiştir.
Fiyat kontrolü harp hali mevcut olmadığı zaman halkın aleyhine işler Naci DİLMEN
TO Ağustos 1950
N B U L
1 • ♦
I • • (
*
%v
• • •
• • •
• • • • •*•*•*•
• • •
• • •
• • •
• • •
• • • • • • • •
• • •
V.V.’.'.V.
• • ••••• ' ♦ • • • • • • • •
• •
• •
• • » • • • • •
• • l •
• •
• •
• • t •
• •
- - •
• • • •
• • • • • •
• • • • •
• •••••
• ••••«.
• ••••••
• • • • • • • •
• • • • • • • ( • •••»•»•
• • • ••••( • • • • • • • •
• • • • •
• • • • -• • • • •
• • • • I
• • • • •
• • 9 t (
• • • A •
• • • • «
• • • • •
• • • • d • • • • •
• • • • « 99 • • •
• • • • ( • • • • •
• • • • « • • • • •
• • • • « • • • • •
• • 9 • • • • • • •
• • • • •
• • • • •
Sayfa 7
% 100 DENİZ MOTÖRÜ
F r a n a ı z
G O I O
DENİZ MOTÖRLERl GELMİŞTİR.
Türkiye Umum Mümessilliği
PANZO STAVROPULO MAHDUMLARI
GALATA, Karamustafapaşa 79
I
S A T I
Ş
AKS
T
NAZARI DİKKATİNE
İSVEÇ MÂMULÂTI
(
9
Çamaşır Makinesi :
Elektrik süpürgesi :
450 Lira
375 Lira
100 lira peşin, ayda 35 lira, on ay
75 lira peşin, ayda 30 lira, on ay
Tahir Han, Galata. Telefon: 44996
I
Levhaları çok sert ve çok parlaktır
4-8-13 mil. kalınlıktadır TOPTAN SATIŞ YERLERİ :
YORGÎ ROSDPULO
Kereste Mağazası
Galata, Kalafat Yeri 54 Taiefon : 40142
T L E
EGE PETROL T.A.O. TAKSİM
Cumhuriyet Caddesi 31 Telefon : 82007
KIÇTAN TAKMA MOTÖRLERÎN KIRALI
GOÎOT
Sayın Doktor ve Eczacılara
seyahate tahsis edilmiştir
bol miktarda tevzi edil-
üsines Pharmaceutiques
MEHMET KAVALA
etmek fırsatım kaçırmayınız.
TAHİR HAN GALATA
Telgraf: Lamet İstanbul
Telefon: 40430 - 42673
TAKSİM
İstanbul Belediyesinden
MEYDANINDAKİ
IIAYFA
TENVİRATLI
REKLÂM
Seferi
SATILIK
SÜTUNUMUZDA
EN CAZlP
İLÂNLAR
teşhir edilmektedir
i
Alkiron tabi. 100X0,05 gr. Axuris drag. 50X0,02 gr. Pelentan tabi. 10X0,30 gr. Ultraren amp. 1X20 cc.
İZMİR FUARINDA ÇEK PAVÎYONUNDA TEŞHİR EDİLMEKTE OLAN SON MODEL CİHAZLARIMIZIN ZENGİN ÇEŞİTLERİNİ TETKİK EDEREK KARARINIZI VERİNİZ.
Bellaspon 25 drag. Coretonln sol. 10 cc. Myon amp. 5X1,1 cc. Myon sol. 15 cc.
Beyazıtte Sahaflar Çarşısındaki dükkân mutasarrıflarının tasarruflarını gösteren vesikaları İle hafta İçinde İstimlâk Müdürlüğüne müracaatları rica olunur. (11454)
Sayın doktorlarımızla bilumum hastahanelerimizin Nazarı D i k kat i n e t
En son teknik evsafı ve malzeme üstünlüğünü haiz, aynı zamanda rakipleri arasında en ucuz
18-20 gün İçinde Akdenlzin en güzel limanlarını; en yeni, süratli, konforlu Türk gemisiyle ve en uygun şartlarla ziyaret
lUunles S P O F A
TÜRKİYE GENEL MÜMESSİLİ
motörlerinln mühim hususiyetlerinden bazıları:
1 — Çok alçak devirli, 2 — Uzun pirinç şaftlı, 3 — Suya gömme dişil su tuiumbalı, 4 — Manyetolu, 5 — Gece ışık vermek için dinamolu, 6 — Bilya yataklı, 7 — Amortlsmanlı otomatik di-reksiyonlu, 8 — Gayet sessiz çalışma, 9 — Sel gibi yağmurlarda tamamen zırhlıdır, 10 — Otomatikli Rota direksiyonlu, 11 — Tornistanda otomatik bağlantılı.
DIESEL
ALTERNATÖR GRUPU
Yalnız üç oy kullanılmış yepyeni İngiliz mamûlâtı GKOSSLEY marka BHP 42 dik üç silindiril 1000 dovirll ve Alternatör 47.1/2 amper KW 111,28 ma tablo ve teferruatly-lo satılıktır.
Müracaat: Kantarcılar Sabunhane sokak No. 27.
Telefon? 25903
ve diğer bilumum Diş Apareyleri
15 miliamperden 800 mUiampero kadar muhtelif Röntgenler (radyoskopi ve ‘radyografi İçin) Diatermi, Elektroşok, Ultra-viyole, Enfraruj, Meta boll metre. Galvanofaradik, Sterillzatör Termostat, ameliyat masası, Kuvöz, Narkoz, ameliyat lâmbası. tnhalatör, Pnömotoraka vesair cihazlar.,.
Alâkadarların firmamızı ziyaretleri menfaatleri İcabıdır.
Türkiye Genel Mümessili :
Çekoslovakyadan ithal ettiğimiz "Birleşmiş Müstahzarat Fabrikaları Birliği” müstahzarlarından adları aşağıda gösterilen ilâçların bütün ecza depolarına ve eczahanelere iniş olduğu ilân olunur.
r
jc
KALFALAR
MARANGOZLAR’
inşaat ve tecrit levhalan
GELMİŞTİR
Devlet Denizyolları ve Limanları İşletme Genel Müdürlüğünden
22 Ağustosta İstanbul’dan İskenderun’a hareket edecek postamız, 28 Ağustosta İskenderun’dan Haytaya gidecek, 29 da Hayta, 30 ağustos günü İskenderun’a avdet edip mutat dönüş seferini yapacaktır.
Hayfa’ya yolcu ve yük kabul edilmektedir.
Alâkadarların acentelerimiz® başvurmalarını rica ederiz, (11335)
(*4
EN SON PARİS MODASI Kadın Kumaşlarımızı görmeden Sonbahar ve Kışlık yünlülerinizi almayınız
Devlet Denizyollarının en yeni ve lüks yolcu gemisinin
İLK TURÎSTlK SEFERİ
Yanık, Ekzema ve Cild yaralarına fevkalâde iyi gelir
GÜZEL VE
FAYDALI
İLÂNLAR
27 Eylülde Akdeniz limanları arasında emsalsiz bir
“İSKENDERUN” gemisi 27 eylülde îstanbuldan hareketle İzmir, Pire, Napoliye uğrayarak Marsilyaya gidecek ve dönüşte Cenova, Napoli, İskenderiye, Beyrut, Kıbrıs, Rodos ve İzmir ziyaret edilecektir.
Denizyolları ve tâli acentelerden
LAB İLİ RSINIZ
(11429)
Doktor
CEMİL ZİHNİ ÜLKÜ
Hasta kabulüne başlamıştır. Kadıköy Mühürdar Cad.
ESOBAN U.F.I
MERHEMİ
Mikroplu ve mantarlı deri, »aç ve tırnak hâstnlıklanna
YENİ KOLEJ
Tahta
Yatısız
Taksim — Sıraserviler 84-86
Kız Erkek
TENİS MAÇLARI
Tenis - Eskrim - Dağcılık
Kulübü Başkanlığından
26 ağustosta başlıyacak ve 13 millet oyuncularının iştirak edeceği tenis turnuvası biletleri 21 ağustos pazartesi gününden itibaren Kulüp Lokalinde satışa çıkarılacaktır
ÇEKOSLOVAK MAMULATI Ünit, Fotöy, Di; Röntgeni
MEHMET KAVALA
Tahir Han Galata Tel: 40-130 - 42673
Telgraf: LAmet İst
Teşhir ve Satış Mahalli :
Tepebaşı ALP Oteli altında
İzmir Ruannda Çekoslovak pavlyonunda teşhir edilmekte olan son model her türlü tıbbt ve diş tababeti cihazlarımızın zengin çeşitlerini tetkik ediniz.
İNGİLİZCE ve FRANSIZCA
öğretimine İLK kısım üçüncü sınıftan bavlıyarak çok önem vorlr. ÎLK — ORTA — L18E Öğrencilerinin kayıt İşleri saat 0 • 17 arasında yapılır,
Sayfa 8
YENİ İSTANBUL
20 Ag iHtoR 1950
Soldan sağu:
Benzer
Elektrik seyacı
Telefon makinesi
DÜNKÜ BULMACANIN HALI4
Soldan anttı
Yukarıdan nşnğıı
Te/e^nn santralı
HACIBEKIR
TÜRK ŞEKERCİLİK SANATINI
Bir dünya şöhreti haline getirmiştir
Yangın ihbar santralı
Taksim
komple atelye
için moyı mu
Türkiye umumî vekili
transformatör
VİTALl BENBANASTE
Haraççı sokak 10
Galata
mağazalarımızda
EnterkomUnikasyon cihazı
Tesisat malzemesi
eofo/r
DEVREN SATILIK
DEVLET DEMİRYOLLARI İLÂNLARI
Yünlü Kumaş imalâtçılarının
Yeni model kâğıda kaydeden ve otomatik
Elektrikli ana saat
Yaralar, yanıklar, temriyeler, ekzamalar, sakal iltihabı, makat kaşıntıları, kuru kel, saç ve tırnak hastalıkları, emzikli annelerde meme çatlaklarına karşı faydalıdır.
nevi
füzibl.
KOYUN RADYOSUDUR
ESOBAN U.F.l
MERHEMİ
Su sayacı
Bütün bu malzeme, depo ve bulunmakta veya sipariş üzerine kısa bir zamanda getirtümektedir.
Her nevi tesisat işleri taahhüt edilir ve her türlü tesisat projeleri hazırlanır.
kalem Türkiye umumi
Mikroplu ve mantarlı deri, saç ve tırnak hıv«tnlıklnrınn karşı
Tekel İstanbul
Başmüdürlüğünden
Tel adresi : Benvita İstanbul
tevettür için her f İzolatörler, şalterler.
* )
Radyo elektrik dükkânı, tramvay yolu üzerinde takım ve mallariyle birlikte dükkân başka işlere de elverişlidir.
Adres: Aksaray Ordu Cad. No. 292
Southon Laboratories LtdM London
Alım ve Satım Miiessesesi Müdürlüğünden
Eskişehir Valiliğinden:
Hükümet Konağı arkasında yaptırılacak olan özel İdare binası 28.8.1950 pazartesi günü saat 15.30 a kadar kapalı zarf usuliyle eksiltmeye konulmuştur. Eksiltme Hükümet Konağındaki Daimi Komisyon salonunda komisyon huzuriyle yapılacaktır.
İşin keşif bedeli (43894) lira (26) kuruş, muvakkat teminatı ise (3292) lira (05) kuruştur.
Bu İşe ait keşif, metraj, serldöpri, eksiltme ve mukavele pro Jeleri ile buna bağlı evrak her gün Daimi Komisyon Bürosu İle Bayındırlık Müdürlüğünde görülebilir.,
İsteklilerin ihale gününden en az üç gün evvel Valiliğe müracaatla ehliyet vesikası almaları lâzımdır.
İsteklilerin 2490 sayılı kanun hükümleri dairesinde hazır-Uyacakları teklif zarflarını yukarıda gösterilen İhale saatinden bir saat öncesine kadar makbuz mukabilinde ve mühürlü olarak Komisyona vermeleri şarttır.
Postada olacak gecikmeler nazara alınmaz.
Tezgâh sahibi yünlü kumaş imalâtçılarının Kamgam yünipli-ğl ihtiyaçlarını karşılamak için iplik siparişlerinin kayduıa başlanılmıştır.
İlgili imalâtçıların gerek izahat almak ve gerekse siparişlerini kaydettirmek üzere her gün saat 15 - 17 arasında müessesemiz yünlü şubesine müracaatları rica olunur. (11364).
Siyah beygir yavrusu 8 — Tersi memnu: ı — Erilmek
Yet (mürekkep kelime)
Erlongen (ALMANYA)
Yalova müdüriyetine âit 14.8.1950 tarihinde eksiltmesi yapılacak olan deniz nakliyat işi lâyik fiyatta görülmediğinden ayni şerait dahilinde 15 gün müddetle uzatılmıştır.
İsteklilerin 30.8.1950 çarşamba günü saat 15 te Başmüdür!» yet muhasebe şubesine müracaatları. (11250)»
yapan hesap makineleriyle portatif ve her boyda şaryolu masa makinelerini satışa arzettiğini bildirir.
Sayın Doktor ve Eczacılara r E B E $ I l
Matematik
İngilizce - Fransızca Yüksek, Matematik, Üniversite, Ljse ve orta okul talebelerine evde müsait şartlarla ders verilir. Pangaltı Türkbeyl sokak, Bozkurt Apt. 119/1 adresine veya 83723 Tef. müracaat.
(Para amino salisilat de sodium)
500 Drajelik şişelerde piyasaya arzedilmişti Toptan satış fiyatı 20 liradır.
Memleketimizde ötedenberi çok iyi tanınan Siemens fabrikaları, harpten önceki kudret ve vüsatini iktisap ederek tekrar faaliyete başlamıştır Burada arzedılen birkaç resim ve kısmi üste, Siemens'in vüsat ve ehemmiyeti hakkında, ancak cüzi bir fikir verebilir. Siemens, elektrik dünyasında bir meşaledir Araştırma ve keşifler sahasında daima öncü oluşu imalâtının mükemmeliyeti. Sıemens'e bu tesna mevkii kazandırmıştır
DünyaCa güvenilen Alman yapısı
KAWECO
Dolma Kalemleri
Bezli Zımpara Alınacak
Devlet Demiryolları Haydarpaşa Satınalma Komisyonundan
1 — Muhtelif numaralarda 16000 adet bezli zımpara açık eksiltme ile satın alınacaktır.
2 — Mulıommen bedeli 4240 lira olup muvakkat teminatı 318 Hradır.
3 — Buna ait şartname komisyondan parasız olarak dağı-tılmaktadır.
4 — Eksiltme 18.9.1950 pazartesi günü saat 10,30 da Hay-
darpaşa Gar Binası dahilindeki Haydarpaşa Satınalma Komisyonunda yapılacağından arzu edenlerin vaktinde komisyonda hazır bulunmaları. (11445)
Cam Limited Şirketi: Anafartalar
Caddesi No.232 İZMİR
İstanbul Satış Deposu; Tahtakale No. 5
Evsaf:
14 KT. Altın Uç ve Plâtinli îrridium Nokta.
Her keseye uygun Tip Dolma
dipoziter mümessilleri
1 — Kasiyer; MI. 2 — Aziz; Ko lay. 3 — Yanar; Yani. 4 — Alem Katar. 5 — ManevelA. 6 — An; Dar, 7 — Şeref eli. 8 — Sena; Adak. 9 — Lif; Karala. 10 — Asi talebe.
AUT** T A Q M™* HA Al A Al HAH A
**** T.A.^P ar.454 İSTANtVL TTL.2M38
Elektrik motörleri Elektrik jeneratörleri Transformatörler Kaynak makineleri Kaynak elektrodları Takat kondansatörleri Su tulumbaları Elektrik sayaçları Her nevi rödresör Alçak ve yüksek tesisat malzemesi sigorta, anahtar, priz. » Her nevi ölçü âletleri (Ampermetre, voltmetre, kılovatmelre frekansmetre, vs. Sanayi ve laboratuar için hassas ölçü âletleri ve bunlara ait redûktörler). Alçak ve yüksek tevettür için her nevi kablo Her nevi telefon santralleri
Manyetolu ve otomatik telefon makineleri Her nevi telefon tesisat ve malzemesi (Hor türlü kablo, nâkiller, sigorta malzemesi ve teferruatı) Elektrikli saat tesisatı Işıklı sinyal tesisatı
Radyolar ve elektrikli otomatik pikaplar Amplifikatör ve oparlör tesisatı Parazitlere karşı, ev ve apartmanlara mahsus, müstakil ve müşterek anten tesisatı Enterkomünikasyon tesisatı
T ' ’»* * •
Yangın ihbar ve bekçi kontrol tesisatı Nikelâj ve galvanizasyon teçhizatı Su sayaçları
Laboratuar ve ufak sanayi kattar tesisatı, v. s., v. s...
1 — Karaman; La 2 — Azalan Sis. 3 — Sinen; Şefi. 4 — izam e den. 5 — Varaka. € — Ak; Kere Ah 8 — Roynl; Fare, 9 — MAna Lâle. 10 — İyi refika.
ve müs~
s-..»*'1"'1*’ s;ı?;. .
Yukarıdan ntnftı:
1 — İhsan ita eden (İki kelime). 2 — Istırabı mucip hal; Kah parlatır. 3 — İkisi ortasından; Toprağı derinleştir. 4 — Tersi kadınlar;
Tersi beri. 5 — Müstaceliyet. 0 — El; Bir muharririn birinci adı. 7 — Bir hayvan; (İki kelime) Şart edatı.
10
1 — Bir hikayecimizin soyadı. 2— Tazelik; Tersi nişane. 3 — Etrafa duyur; Masalların dağı. 4 — An; Adi, 5 — Tersi merhum bir romancımızın soyadı. 6 — Bir Fransız artistinin İkinci adı; Bir mftbut 7 — Erkek; Marifet. 8 — DH tutukluğu; Bir harfin okunuşu 9 — Fek cüzi; Bozguncu. 10 — Teori (eski terlin çoğul).
Elektrik motoru
Telefon : 44624
Galata, Bankalar cad
LIMITED ŞİRKETİ
Telgraf : TÜRKELİ - İSTANBUL
N
Comments (0)