KOtÜphanosi
Soyı 173 — 10 kuruş
Abone : Türkiye için seneliği 32, altı aylığı 17, üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler iki mislidir.
İlânlar: 6 ncı sayfada santimetresi 2 liradır. İlânlardan hiçbir mesuliyet kabul edilmez.
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 Posta Kutusu 2100 Beyoğlu
Telefon : 44756 - 44757 Santral
Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
İç politika
Meclis açılırken
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Tesis, odon : HABİB EDİB-TÖREHAN
jjZERJNDE yaşadığımız ve yaşa-U yatağımız topraklar düşman istilasından kurtulduktan sonra, büyük Türk inkılâbının bugüne kadar geçirdiği üç safhasını kaydedebiliriz:
Atatürkün reisicumhur olduktan sonra vefatına kadar olan ilk inkılâp sa.iıası, Türkiyenın attığı büyük adımların en canlı ve ruhlu noktalarım teşkil eder. Her biri başlı başına büyük birer inkılâp olan hâdiseleri Türk milleti sevinç ve memnuniyetle karşılamış ve onu kendisine malet. mek için büydlk gayretler sarfetmiş-tir. Hâdiseleri bulundukları zamanın ölçüsü ile mukayese etmek lâzım geldiğinden o zamanki idarenin hakiki bir demokrasi ruhu ile imtizaç edemiyecek bir çok tarafları olduğunu da, şükran borçlarımızdan dolayı, biz söylemesek de tarih kaydedecektir.
Atatürkün vefatından sonra cum-hurreisi olan sayın İsmet İnönü şüphesiz ki, bir çok müşkül vaziyetler İçinde kalmıştır. Bir taraftan içten içe kaynaşan memnuniyetsizliği, diğer taraftan tamamen arttıracak bü-Vük hâdiseler çıkmıştı. Bütün dünyayı ateş ve kana boyayan İkinci Dünya Harbinden güzel topraklarımızı uzak tutmak, şüphesiz ki. kolay bir iş değildi. Harp zamanında harpten uzak olan memleketler de harp teşkilâtına ve harp iktisadiyatına tâs bi tutulur. Ve bu memleketlerde muvafık ve muhalif kimse memnun edilemez. Bizde idare teşkilâtı ile halk arasında zaten fazla bir imtizaç olmadığından harp zamanındaki iktisadi tedbirlerimiz müspet neticeler vermemiş, bilâkis karaborsacılık harbin en şiddetlisini yaşayan memleketlerde bile görülmiyecek bir hal almıştı. İktisadi sahalarda devletçiliğimizin bir şey beceremediğinin en bâriz misalini bu harp devrinde görürüz. Harbi takip eden senelerde de, bugüne kadar bir taraftan her gün dünyanın yeni bir âfete atılıp atıla-mıyacağı düşünülür ve bu endişe ile yaşanırken, diğer taraftan memleketimiz bilhassa iktisadi sahalarda kalkınma hareketlerine girişememiş, ecnebi sermayenin memlekete girmesi imkânlarını bulamamış, şahsi teşebbüse lâyık olduğu yeri verememiş ve Marshall Plânı gibi XX nci asnn en büjük kazanç ve mükâfatı olan unsurdan matlûp olan istifadeyi temin edememiştir. Bunun da memnuniyetsizlikleri arttıracağına şüphe yoktur. Biz sayın İsmet înönüve ve hükümetine bu cihetlerden değil, memleketteki demokrasi hareketlerinin ilerlemesine, dürüstlük içinde serbest bit intihabın yapılmasına karşı gösterdiği anlayıştan dolayı teşekkür etmeyi bir borç biliriz. Bunu, bugünkü ve yarınki nesil ve tarih en büyük bir ehemmiyetle kayıt ve tahlil edecektir.
Bugün açılacak Millet Meclisi Türk demokrasi sahasında Türk inkılâbının üçüncü ve en mütekâmil bir safhasıdır. Hiç bir tesire tâbi olmadan milletin arzusu ile gelen milletvekil-lerimiz cumhurreisini intihap edecektir. Artık intihap edileceğinde kimsenin şüphesi olmayan savın Celâl Bayar, memleketimizin inkılâp tarihinde yarım asra yaklaşan bir zamana girebilecek büyük roller oynamış inkılâpçı, iktisatçı vasıflarından başka devlet adamı olarak mühim vazifeler yapmıştır. Şimdi onun başına geçtiği millet, ona, hükümetine ve bu hükümetin yapacağı İcraata müzaheret edecektir. Çünkü onu kendi istemiştir.
Bizim yeni kurulacak hükümetten beklediğimiz işlerin başında hiç olmazsa bundan sonraki memnuniyetsizlikleri kaldırmak için idare makinemizin basit bir şekilde işler hale getirilmesi, bürokrasiden ıızaklaşıl-ması gelmektedir. Bunun için her halde idare mekanizmasında dolup taşan insanların azalması zarureti vardır. Öteden beri daima düşünülmüş olan bu işi, itiraf edelim ki. Meşrutiyetin başlangıcından beri bir türlü esaslı surette tatbik edemedik. Bir zamanlar tensikat diye insanlar memuriyetten çıkarılır, yahut da tenkihat diye maaşları azaltılırdı. Fakat kısa bir zaman sonra çıkarılan memurdan daha fazlası gene oraları işgal eder, tenkihat dlve maaşları kesilenlerin yerlerine gelenlere daha fazla verilirdi. Bu tedbirlerin hiç birisinin bir fayda vermediği görülmüştür. Isviçrede harbi müteakip harp iktisadiyatına nihayet verilirken bir çok memurları çıkarmak iktiza etmişti. Hükümet bunun için uzun bir zaman ayırmış, kurslar açmış, ve bunları yetiştirerek yavaş yavaş olgun adam sıfatiyle sanayi, ticaret ve ziraate tevdi etmişti. Şahsi teşebbüse büyük ehemmiyet vereceği program vc beyannamesinde yazılı D.P nlrı bu işi pek iyi tatbik edeceğini ümit eder vc ilk ış olarak memlekette muvafık ve muhalif hepimizin şikâyet ettiğimiz bürokrasiye nihayet vermesi için yapacağı gayretlerde diğer işlerinde olduğu g ü muvaffak olmasını dileriz.
Ovle zannediyoruz ki memleketimizde âdeta hır maraz haline gelmiş olan memnuniyetsizlik ve ten. kidlerin bütün hedefi daima hükümet ve onun idare teşkilâtı olduğundan buradan başlanacak ıslahat memleket hesabına büyük bir kazanç olacaktır.
Habib Edil) - Törehaıı
Ç YENİ İSTANBUL'UN
I KUPONU j
I
C. H. Partisi Cumhurbaşkanlığına İsmet İnönü’yü aday gösterecek—Bayar’ın Cumhurbaşkanlığım partiler nasıl karşılıyorlar?
Dün Atatürk’ün muvakkat kabrini ziyaret eden D. T. milletvekilleri
Londra Konferansının en mühim neticesi:
Millî sistemden batı camiasına intikal
Atlantik camiası içinde devamlı bir İktisadî işbirliği kuruluyor
Londra, 21 A A. (Afp) — Observer gazetesi baş yazısında şunları yazmaktadır:
Geçen hafta Londra konferansında alınan kararlar, milletlerarası yapıcı diplomasi sahasında asrın en büvük hâdisesini teşkil etmektedir
Atlantik Paktı memleketleri Dışişleri Bakanları, intikali farkettirmiyen bir sükûnet içinde, bir sistemden diğer sisteme geçmişlerdir. Bu, millî ayrılık sisteminden teşkilâtlanmış Batı camiasına intikaldir.
Dışişleri Bakanları, müşterek bir dünya Atlantik politikasının, müşterek Atlantik müdafaa sisteminin ve Atlantik camiası içinde devamlı iktl sadî İşbirliğinin temellerini atmışlardır. Bundan böyle bütün büyük meselelerde “biz” kelimesi artık ayrı bir memleketi değil, bir blok halinde Atlantik camiasını ifade edecektir. Ekonomik görüş farkı kalkıyor
Londra, 21 (Nafenı — Sunday Times gazetesinin siyasî yazarının Wa-shingtondan bildirdiğine göre Londra-daki 3 büyük Dış Bakanları toplantısının en mühim neticesinin VVashing-ton ileri gelenleri arasında İngiltere ile Amerika arasındaki ekonomik görüş farklarının ortadan kalkmış olmasıdır.
Acheson durumdan meni rııın
Londra, 21 A.A. »United Press) — Memleketine dönmek üzere hâlen At-lantlği geçmekte olan Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Dean Acheson Rusya ile olan soğuk harbin kat’ı safhasında atılan ilk batı adımlarının iyi neticeler vereceğinden emindir.
Acheson. Atlantik topluluğunu, iktisadi bakımdan sağlam ve askerî bakımdan da kuvvetli kılacak büyük taarruz hususundu geniş anlaşmalar
Atlantik konfeıuıısuım 18 inanıştaki soıı celsesini gösterir reaiıu
elde etmiştir. Düşleri Bakanı bileşik Amerikanın Avrupada kalmak ve her fırsatta Sovyet emperyalizmine karşı durmak hususundaki Truman doktrinini desteklemek niyetinde olduğunu tasdik etmiştir.
Cuma günü Liverpool'dan yola çıkmadan önce Dean Acheson 1952 de Marshall Yardımı bittiği zaman Birleşik .Amerikanın Batı Avrupayı ter-kct.miyeccğlnl bildirmiştir.
İki biiyük mesele
halledildi
Londra, 21 A.A. »United Press) — Atlantik Paktının yeni mekanizması ve gayeleri hususunda verilim beyanat ve tebliğlerden sonra 2 büyük şeyin tamamlandığı anlaşılmaktadır.
tik olarak Acheson, Avrupa Devletlerini 3-4 senelik kısa bir zaman zarfında Atlantik topluluğu için iyi teşkilâtlanmış ve kuvvetli hır savunma sistemi elde etmenin elzem olduğuna inandırmağa ve bu hususta derhal tedbirler alınması gerektiğini garanti etmeye çalışmıştı,
Diğer taraftan ise AvrupalIlar 1952 de Marshall Yârdımı bittiği zurnan Birleşik Amerikanın Avrupa İktisadi sahasını tcrketmcmesl için Acheson’la askeri meseleler üzerinde mantıki bir garanti veya bir teminat husufundu bir anlaşma elde etmeğe çalışmışlardır.
Her iki taraf ta Dışişleri Bakanları konferansı esnasında istedikleri teminatı imkân nisbctlnde elde etmişlerdir.
Atlantik Paktı Bakanları. Atlantik bölgesinde tamamiyle müstakil milli kara, deniz ve hava kuvvetleri yerine birleşmiş kuvvetler muvazenesi kın mak hususunda prensip itibariyle an taşmışlardır.
Bu. kâğıt üzerinde fevkalâde güzel gözükmektedil Fakat, asıl mes(*U>
(
İngiliz sularında
Esrarengiz Rus gemileri
Batı deniz kuvvetlerinin manevra sahasında beliren şeklen balıkçı Rus gemileri Ingilterede endişe uyandırdı
• Londra 31 A A. tAFP» — Fob mouth koyunda demirleyen Sov-'yet vapurlarının adedi dün gece 30 u bulmuştur. İngiliz gümrük memurları, bu gemilere refakat eden Tombov iaşe gemisine çıkmışlardır. Tombov, 1921 de inşa edilen eski bir İngiliz gemisidir Bu geminin süvarisi gümrük memurlarına, Karadcnize giden otuz balıkçı gemisine refakat ettiğini bildirmiştir. Süvari, bu gemilerin yakıt aldıktan sonra sar-dalya balığı avlıyarak yollarına »levam edeceklerini söylemiştir Gümrük memurlarının büdiı diklerine göre balıkçı gemileri yeni inşa edilmiştir. Bu gemiler römorköre benzemekle beraber direklerinde hiçbir radar âleti görülmemektedir. Mürettebat da üniformasızdır.
Ingiliz basınının gösterdiği alâka
Londra, 21 A.A. (AFP) — Pazar basını, İngiltere sahilleri a-çıklarında demirleyen Sovyet gemilerine dair geniş tefsirde l»ulunmnkta ve bu vapurların resimleri, gazetelerin ilk sayfalarında neşredilmektedir.
Fransız, İngiliz vc Holânda birliklerinin iştirak edecekleri deniz manevralarının yarın başlayıp bilhassa Gaskonya körfezinde cereyan edeceğini hatırlatan Sunday Times gazetesi şunları yazmaktadır:
Bu gemilerin takip ettikleri yol ile manevralara iştirak eden gemilerin takıp edecekleri yolun tesadüfen aynı olması çok alâka çekicidir.
Atlantik konseyinin lng)ltered«*n zırhlı ve uçak gemileri için hah-rettiği bütçeyi lâğvetmesi ve masraflarının büyük bir kısmını tepkili u-çaklanıı vc dcnlzaltıların imaline tahsis etmesi istendiği zaman baş gösterecektir.
Cumhurbaşkanı seçiminden sonra ilk D.P. kabinesi muhtemel olarak
bu akşam Meclise takdim edilecek

Ankara. 21 ı Hususi muhabirimiz bildiriyor) — İlk Demokrat Parti Kabinesi muhtemel olarak yarın akşam saat 18 e doğru Meclise takdim edi lecektir. Cumhurbaşkanı seçimini ve Günaltfiy Kabinesinin istifasını tâki ben yeni hükümeti kurmaya memur edileceği anlaşılan Adnan Menderes yine muhtemel olarak kabine listesini derhal yeni Devlet Başkanına sunacak ve kabine üyelerinin isimleri biraz sonra Meclise arzolunacaktır. Kabineye girecek zatlar hakkında son günlerde ortaya atılmış olan isimlere bugün pek az yenileri ilâve edildiğine göre, evvelce bildirdiğimiz isimlerden mühim bir kısmının hükümette vazife alacakları tahmin olunmaktadır. Anlaşıldığına göre Celâl Bayar. Cumhurbaşkanlığına seçilmesini müteakip D.P. Genel Başkanlığından ayrılacaktır. Yeni Genel Bnşkanın ismi en geç bir hafta İçinde belli olacaktır.
Parti Başkanlığına Fuat Köprülünün getirilmesi hususunda kuvvetli bir cereyan sezilmektedir.
C.H.P. Cumhurbaşkanlığına ismet înönyü aday gösterecek
Ankara. 21 (Hususî muhabirimizden) — Büyük Millet Meclisi yarın saat 15 de açılarak 9 uncu devre çalışmalarına bağlıyacaktır.
27 yıllık Cumhuriyet tarihinde İlk defa olarak C.HJ?. bir ekalliyet partisi halinde ve 69 milletvekilliği İle muhalofet sıralarında yer almaktadır.
Buna mukabil 1945 ten bugüne kadar muhalefeti temsil eden D.P., 408 üyelik kazanmış ve boylece ezici çoğunluğu iktisap etmiş bir İktidar partisi olarak memleketin 4 yıllık mukadderatını ele almaktadır.
Yarınki toplantıdan Önce Meclis Başkanı veya Başkanlık Divânı onu takiben de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Bir Başkanvekilliği İle iki kâtiplik ve bir idareci üyelik için aday göstermesi hakkında Halk Partisine yapılan teklif C.H.P. Meclis Grupunun bugünkü toplantısında görüşülmüş vc kabul edilmemesi kararlaştırılmıştır.
Bu vaziyet karşısında yarın sabah tekrar toplanacağı anlaşılan D. P, Meclis Grupunun bu mevkiler için yeni adaylar tespit edeceği anlaşıl » maktadır.
C.H.P Meclis Grupu, Grup Başkan-vekilllklerlne Şemseddln Günaltayla Faik Ahmet Barutçuyu seçmis ve
Peruda çok şiddetli bir
zelzele oldu
Nevv-York, 21 (YİRS) — Peruda-kİ 36.000 nüfuzlu Cuzro şehri bir zelzele neticesi tamamen harap olmuştur.
Paniğe uğrayan halk, sokaklara fırlamış ve bazı kimseler kiliselere sığınarak tabiatın gazabından kurtulmak istemişlerdir.
Cıızro şehri bundan 900 sene evvel kurulmuş olup, Inka imparatorluğunun hükümet merkezliğini etmişti.
Harp olursa Nenni ihtilâl çıkaracak
Venedik. 21 A.A. (AFP) Bugün mirada bir demeçte bulunan Italyan Sosyalist Partisi Sekreteri Pietro Nennı, İtalya taralından bir harp ilân edilecek olursa partisinin barışı müdafaa etmek Üzcıc halkı İhtilâle davet edeceğini söylemiştir.
Pietro Nenni, artık partisi ile hırıs-liyan Demokrat Partisi arasında ikti. dar tarafından güdülen siyaset yüzünden bir anlaşmaya varmanın kabil olamıyacağını ilâve etmiştir
Yakında Yeni htanbuCda
Reşat Nuri Güntekin’in
YELLERİ
Kavuk Yellerinde yalnız Çali» kuşu, Ate® Geceni gihl sevilmiş ve tutulmuş eserlerin romancı-sini değil, Anadolu Notlarının kuvvetli müşahedesini de bulacaksınız.
r>
Grupun bu İlk taplantısma 62 millet* vekili katılmıştır.
Meclis gündeminde Başkan ve Başkanlık Divânı seçimini müteakip sıra Cumhurbaşkanlığı seçimine gelecektir. Malûm olduğu üzero D.P, nfn Devlet Başkanlığı için gösterdiği a-day Celâl Sayardır. Bu akşam geç vakit öğrendiğimize göre C. H. P. Cumhurbaşkanlığı için aday göstermeye karar vermiş ve bu adaylığa İsmet înönüyü seçmiştir. Bu haber esasen büyük bir alâka toplamakta olan yarınki Meclis toplantısı İçin ayrı bir hususiyet teşkil edecektir.
Dün de bildirdiğimiz gibi İsmet İnönü Meclisin bu toplantısında hazır bulu nmıyacak tır.
D.P. Meclis Grupu eski prensip kararını teyit ederek, milleti ve milli hâkimiyeti temsil eden milletvekillerinin Mecliste Cumhurbaşkanına aya ğa kalkmamalarını kararlaştırmıştır.
Şu hale göre yeni seçilecek Devlet Başkanı D.P. Milletvekilleri tarafından oturularak fakat C.H.P. Milletvekilleri tarafından ayakta selâmlana-caktır.
D.P. Milletvekilleri bugün saat 11 de Mecliste buluşarak toplu bir halde Etnografya Müzesine gitmişler ve Atatürk'ün geçici kabrini ziyaret etmişlerdir.
İktidarın fiilen devir ve teslimi muamelesine sahne olacak olan T. B. M. M. yarın her halde tarihi günlerinden birini yaşayacaktır,
SAYARIN CUMHURBAŞKANLIĞINI PARTİLER NASIL KARŞILIYOR
Ankara, 21 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Celâl Bayann D.P. Meclis Grupu tarafından Cumhurbaşkanlığına resmen aday’ gösterilmesi üzerine muhalefet partileri bu kararı muhtelif şekillerde yorumlamışlardır.
C.H.P. mahfillerinde belirtildiğine göre çoğunluk partisi milletvekillerinden herhangi birinin hattâ parti baş-
Beşiktaş New-Yorkta ilk maçı 5-3 kazandı
m
İlk devreyi 3-0 galip bitiren Beşiktaşlılar Amerikan lik muhtelitine karşı güzel bir maç çıkardı
New-York, 21 (YİRS) — Beşiktaş takımı bugün Amerikada İlk maçını Amerikan lik muhtelitine karşı yaptı. Beşiktaşlılar ilk devre müddetine© canlı ve enerjik bir oyun çıkartnııya muvaffak oldular. İlk golü Şükrü 12 nci dakikada ortaya doğru kayarak güzel bir şutla attı. İkinci golü Bülent Şükrüdcn aldığı bir pasla yaptı. Beşiktaşlılar üçüncü golü penaltıdan Şükrünün ay&ğiyle kazandılar. Bu devrede hem Beşiktaş kalecisi Feyzi, hem de Amerikan muhteliti kalecisi Brlhza mükemmel kurtarışlarla temayüz ettiler.
tklncl devrede Amerikalılar daha güzel bir oyun tutturmaya muvaffak oldular ve İkinci devrenin üçüncü, 16 ncı, 20 nel dakikalarında üç gol kazandılar, Nihayet maçın bitmesine
— Acaba hükümet değişikliğinin (e.slrl mi?
kanıpın Cumhurbaşkanı seçilmesinde Anayasa bakımından hiç bir mâni yoktur. Fakat Celâl Bayar parti başkanlığını fiilen bıraksa dahi salâhiyetleri pek mahdut olan Cumhurbaşkanlığı mevkiinde hükümet ve parti işleri üzerindeki şahsi nüfuzunu bertaraf etmeğe imkân bulunamı-yacağı belirtilmektedir. Resmen ifade edilmemekle beraber Başbakanlıkla parti başkanınım ayrı ayrı ellerde bulunması başka mahzurlar doğuracağı, bu sebeple ekseriyeti kazanmış bir parti lideri olarak Celâl Bayarın Başbakanlığı deruhte etmesinin uygun olacağı ifade edilmektedir.
Millet Partisine gelince, onların görüşü şöyle ifade olunabilir: Bayar devlet başkanı seçildiği takdirde gayrı mesul duruma geçecek, fakat partisi üzerindeki nüfuzu yüzünden hükümet ve parti İşlerini kontrolü altında bulunduracaktır. Üstelik Celâl Bayar parti lideri »ıfatiyle millete va-dettiği şeyleri bizzat kendi kuracağı bir kabine İle tahakkuk ettirmek imkânını bulabilir.
Millet Partisinin görüşü de hulâsa olarak budur.
İsmet İnönü
Çankaya köşkünü boşalttı
Ankara 21 (Hususi mu bahiri m İzden» — Öğrendiğimize göre vazife ve salâhiyetlerini yarın yeni devlet başkanma devredecek olan İsmet İnönü bugün Çankaya köşkünden ayrılmış ve Kavaklıderedeki evine geçerek orada ikamete başlamıştır.
--- Yarın -------
Yeni İstanbul’u
muhakkak görünüz
doğru Şürkü dördüncü, Bülent de beşinci golleri kaydettiler.
Amerikalılar ikinci devre takımlarında büyük bir değişiklik yaparak 3 gol kazanmışlardır. Beşiktaş yorgun görünüyordu. Şükrü birinci devredeki süratini tamamiyle kaybetmiş vaziyetteydi. ikinci devreyi Amerikalılar hâkim oynadılar, fakat sayı adedini artıramadılar.
Beşiktaş bu maça şu kadro ile çıkmıştı:
Feyzi — Kemal, Vedii — Çaçl, Ali İhsan, Hüseyin — Süleyman, Recep, Bülent, Fahrcddin, Şükrü.
Amerikan muhteliti: Bryndza (Ches-ney» —- Oconncll, Watman — Eısncr, Bnrr. Os'vskl — Hynes, Villalon. Gat-iens. Erickson. Monsen.
Sayfa 2
yeni İstanbul
22 Mayıs 1950

Kırk yıl evvel-Kırk yıl sonra
- 10 -
Ed renıit ve Akçay
Vilâyet merkezine benzeyen bir nahiye — Kadınlar eline geçtikten sonra düzene giren eczacılık — Çocuğu kumara alıştıran çocuk esirgeme usûlü — Müteşekkir kaldığım dostlar — Yeni otellere ve eski hanlara dair — Idbara uğramayan teneke su kabı — Şoför yerlerinin süsleri — Edremit bizim Taksim’de! — Renk koleksiyonuma ilâveler
C İZE Edremit’ten evvel uğ-radığımız Havran hakkında bir kaç kelime söylemeden ge-çemiyeceğim. Otobüs yolcuları arasında beliren sevinçten güzel bir yere gelmek üzere olduğumu zaten anlamıştım. Sordum; dediler ki: — Havran bir nahiyedir amma değme vilâyet merkezlerine taş çıkanr. Belki de memleketin en mâmur nahiyesi burasıdır. Kahveleri, dükkânları, çınarları, yeni getirilen içme suyu, sebzesi, hele mevsiminde kirazı ile etrafı ün salmıştır. Bir gazozu vardır, hiç bir yer-dekine benzemez.
Dedikleri gerçekmiş. Suyunu da, gazozunu da beğendim. Dükkânlan tertemiz, zevke uygun şekilde tertiplenmiş. Gözüme bir eczahane ilişti, Balı-kesirdekiler kadar bu mefhuma modern mânasiyle uyuyor. Kırk yıl önce büyükçe kasabalarda görmeğe alıştığım âdeta şifadan ümit kestirici basık, loş, hasta teri kokulu eczahaneler, yalnız burada değil, hemen hemen her tarafta tarihe karışmış. Hav-ran’dakine girmedim, görmedim amma başka kasaba ve şehirlerde eczacılığın dikkati çekecek derecede kadın eline geçmesi, yani kadınlardan eczacı yetişip memleketin dört bucağına yayılması o sanata zevk katmış.
Havran’da tek hoşuma gitmi-ven şey, caddeye yerleştirilmiş iki adet kumar makinesi... Filvaki bunlar bir hayır cemiyeti menfaatine konmuş amma para atıp para almak gibi tam mânasiyle kumarbazlık olduğundan işlediği hayır ürküttüğü kurbağaya muhakkak ki değmez. Önleri kılık kıyafet düşkünü vatandaşlarla dolu. Ha bre para atıyorlar. Otobüsten inenler de makine ' ■’şına koşuştular; beş dakika >nde her birimiz birer lira k._yba girdik. Kısacası müştereken beş on kâğıt suladık. îstanbulda da aynı şeyi yapmak istedikleri zaman gazetelerin aleyhteki neşriyatı üzerine makinelerin kaldırıldığını hatırlıyorum. Meraklılar arasında çocuklar da var. Bir kısmını kumara alıştırıp hâsılatiyle öbür çocukları esirgeme usulünü beğenmemekte ısrar edece-w • gım.
Edremide girip garajda otobüsten inince ne yapacağımı kararlaştı ramadım. Şehir hakkında bir fikir edinmek lâzımdı; bavulları garaj yazıhanesine bıraktık; çarşı boyu yürüyoruz. Kimseyi tanımadığım, evvelce de kimseye tavsiye olunmadığım için sağa, sola bakarak ve işi tesadüfe bırakarak ilerlemekte devam ediyoruz. İkindi güneşi-altında bunalmış haldeyiz. Birini bulsam, izahat alsam iyi o-lacak. Halk Partisi binası önün-
Anadoluda Refik Halid
f ŞEHİR IIA Bilil. İli I
deyim. Fakat merdivenle çıkılan bir bina... Gözüm tutmadı. Hele biraz daha gidelim. Demokrat Parti levhası taşıyan bir kahveye rastladık: Loş, kuytu, geniş, eski yapı bir yer. İçeriye daldık. Hele bir soraym:
— Beylerden kimse var mı?
— Başkan içeridedir.
Sırası gelmişken şunu söyli-yeyim ki Balıkesirde otele henüz yerleşmiştim, beni aşağıda bir gazetecinin aradığını haber vermişlerdi. Nereden duymuş? Hayret ettim. Bu zat, orada çıkan (Balıkesir Postası) gazetesinin sahibi imiş. Genç, sokulgan. cana yakın ve —sonradan anladım— memleketçe sevilmiş bir meslekdaş. Şehirde kaldığım müddet bana gayet dostça, bil-gincesine refakat ve rehberlik etmek nezaketini göstermişti. î-kinci akşam refikasını da Park Gazinosuna getirdi; hattâ hareketimiz sabahı ikisi de garaja kadar zahmet edip bizleri uğurladılar, müteşekkir bıraktılar. Balıkesirde —yazmıştım ya— kadın, cemiyet hayatına karışıyor. Bu, ötelerde pek yok.
Edremit Demokrat Parti başkanı, aynı zamanda Balıkesir mebus namzedi olan doktor, ciddiyetle tevazuu ve iyi yürekliliği mezcetmiş, ahalinin muhabbetini kazanmış çok münevver bir vatandaş. Etrafında pervane gibi dönüp dolaşan genç arkadaşları vasıtasiyle bize, yeni yapılmış bir otelde oda buldurup hazırlattı. Balıkesirdeki de yepyeni bir bina idi. Sonra, talihe bakınız ki İsparta ve îskenderunda da hep, o günlerde açılmış otellere indim. Sırası gelince bahsedeceğim.
Benim gençlik zamanımın A-nadolusunda yenisi şöyle dursun, otelin eskisine bile rastlamak pek mümkün olamazdı. Hele Ankara o cihetten pek düşkün seviyede idi. Bir Taşhan vardı, askerî işgal altında idi. Hâlâ yeri duran ahşap (Hürriyet oteli) ne ise girip çıkmam bir olmuştu; berbattı. Bereket bir Katolik ermeninin Hisar semtindeki pansiyonuna yerleşmiştim. Çorum - Ankara arasını altı gece; hep hanlarda geçirdiğimi. Yozgatta bile hana indiğimi gayet iyi hatırlamaktayım.
Filvaki hanların bazısında o devirdeki ve şimdiki kadar, bir bakıma belki de daha fazla rahat etmek kabildi. Akşamüstü atlı arabanız avluya girdi mi hancı uşağı koşardı; odanın ‘lov" denilen taş merdâne ile pekleştirilmiş toprak zeminini süpürür, iyice sular, havalandı-rırdı. Arabanızda altınıza serili şilteniz ve yatak takımı dengi-niz odaya taşınırdı. Hiç değilse kendi çarşaflarınızda, kendi yorganınıza bürünerek uyurdu
nuz. Her halde bu usul şuna buna hizmet etmiş, nasıl yıkandığı meçhul yatan takımlarına temastan daha sıhhî idi.
Eski zaman hanlarının kötülüğü tuvalet yerlerinin murdarlığında idi. O murdarlık yeni o-teİlerde de az çok devam ediyor. Zira binanın en dar, en loş yeri orasıdır. Çoğuna zincirinden çekilen rezervuar konmuşsa da teneke su kabının delik deşik, paslı, iğrenç ikbali idbara uğramamış! Zaten her hususta yenilikle eskiliğin yanyana durduğuna şahit olmaktayım. Tek yerde birinin öbürünü tamamen mağlûp ettiğini göremedim.
Aklıma geldi de unutmamak için kaydedivereyim: Otobüs şoförlerinin bir merakı da oturdukları bölmeyi süslemek. A-merikan mecmualarından kesilmiş plaj kıyafetinde kadın resimleriyle bekâr odası duvarlarını andıranlar olduğu gibi arap harfleriyle basılmış biçim biçim dualarla tekkeye çevrilmişleri de çok. Bazısında nazarlıklar, kordelâlar, tüyler, bebekler, neler asılı! Yeni lisanda ‘'karma" dedikleri muhteliti de var: Hem "besmele" 1er ve "Ma-şallah”lar, hem sinema yıldızlan ve güzellik kıraliçeleri...
Asıl Edremidin sevimli tarafı yok. Denize uzak kaldığı nispette mâmurluğa da yanaşamamış. Sayısı mahdut çok zengin sınıf, zeytinyağı kıraîlan ya evlerine çekilmiş, eski kafalı münzevi bir hayat sürüyor, yahut ömrünü tstanbulda edindikleri apartmanlarda, palaslarda geçiriyor. Servetlerinin kaynağı olan öz vurtlarını şenlendirmekten kaçıyorlar. Amele, rençber ve bir kısım köylü ise hiç de iyi vaziyette değil. Yırtık pırtık elbiselerle kahvelerde pinekliyor. Gü-leryüzlüsünü göremiyorsunuz. Ucu bucağı bulunmaz zeytin ormanları bunlerın hayatına feyiz ve neşe katamamış: zira nasiplerini alamamışlar. Şehirdeki yeni inşaat nispeti de devede kulak. Hulâsa, yerinde sayan, belki de gerileyen bir kasaba. Bu kasaba, Taksim ve Talimhanede gelişmektedir. Yani zeytin a-ğacının kökü Edremit’te amma mahsulünün verimi tstanbulu süslüyor.
Muhterem doktor Muharrem Tuncer bizi otomobille deniz kıyısına, Akçay'a götürdü. Burası aynı zamanda plâjdır, güzel bir koydur, bir körfez.. Kazda-ğı sağımızda; solumuz hep zeytinlik ve bahçe. Bindiğimiz bir balıkçı kayığiyle küçük bir deniz gezintisi yaptık.Sular guruptan sonra buğusu üstünde kara üzüm morluğunda, misline rastlamadığım bir renge büründü. Kayık ilerlerken o buğuyu uçuruyor, altında gizlenmiş ci-lâyı meydana çıkararak mor su-
Sayım denemesi dün yapıldı
Denemede elde edilen neticelere göre istatistik Genel Müdürlüğünce sorulan kati şekil tâyin edilecek ve cetveller bastırılacak
Dün sabah Fatih ve Beyoğlu ilçelerindeki dört sokakta genel nüfus «ayımı için bir deneme sayımı yapılmıştır. Denemeden maksat 1950 e-kim ayında bütün yurtta icra edilecek olan sayıma bir hazırlıktı ve yeni suallerde tatbikatta bir aksaklık olup olmıyacağını anlamaktı.
Deneme sayımı Fatih ilçesinin Nar-lıkapı Çeşme, Gençağa, Duhanlye sokakları ile Şişil bucağında Operatör Raif Bey sokağında dün sabah saat dokuzda banlamış ve saat 10.30 da bitirilmiştir. Memurlar bu sokaktaki evlere giderek sualler sormuşlardır. Amerikalı bir uzmanla, İstanbul sayımı komitesi başkanı Zühtü Çubuk-çuoğiu, Vilâyet Nüfus MÜdÜıü Zeki Hınçal, Harita Şube Müdürü Galip Bilgin sayım denemesini yakından takip ederek gereken notları almışlardır. Amerikalı uzman denemenin başarısından dolayı memnuniyetini bildirmiştir. Bu denemede elde edilen neticelere göre İstatistik Genel Müdürlüğünce soruların kat! şekli tâyin olunacak ve cetveller bastırılacaktır.
Bu defa vatandaşlardan tahsil ve çalışma durumu da sorulacağı gibi gecekondularda da İlk defa sayım yapılmış olacaktır.
_____•
Soğanlı köyü kalkındırma bayramı dün ( kutlandı
Yakacık lel Kartal arasındaki So ğanlıköyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneğinin kuruluşunun ikinci yıldönümü dün köyde törenle kutlanmıştır. İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Anadoluyu Fikren Kalkındırma Komitesi üyelerinden 30 kişilik bir grup Kartal yoliyle sabahtan köye gitmişlerdir. Gençler beraberlerinde ilâç ve kitap da götürmüşlerdir. Mütevazı bir varlık halinde çalışan Derneğin kısa bir zamanda yaptığı eserler gezilmiş, köylülerle ı samimi hasbıhaller yapılmıştır. Öğleden sonra Derneğin spor kolunun futbol ekipi Kartal takınıiyle bir maç yapmıştır.
Anadoluyu fikren kalkındırma çalışmalarında burasını başlangıç olarak ele alan Üniversite Talebe Birliğinin yakın alâkası köylülere büyük cesaret vermiştir. Gelecek yıllara a-it ihtiyaçların temini hususunda bütün köylüler canla başla çalışmak arzusunu izhar etmişlerdir.
Kız ve erkek üniversiteliler günlerini samimi bir hava içinde köylüleı arasında geçirdikten sonra akşam *4StÜ tezahüratla uğurlanmalardır.
Soğanlıköy Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği yıllık kongresinde İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği »salarını fahri üyeliğe seçmiştir.
Bahar ve çiçek Bayramı dün akşam sona erdi
Evvelki günden beri Gülhane Parkında kutlanmakta olan İstanbul Bahar ve Çiçek Bayramı dün akşam saat 20 de sona ermiştir, tik yılı olmasına rağmen 300 bin İstanbullu tarafından ziyaret edilen Gülhane Parkındaki bu şenlikler çok büyük bir rağbet görmüştür. Belediyeye 30 bin lira kadar bir gelir bırakmıştır. Bıı para ile Gülhane Parkı güzelleştirilecek ve eksikleri tamamlanacaktır.
sam çiçeğine benziyen parlak bir iz bırakıyordu.
Bu iz, benim içimde de yer etti. Hâfızamdaki deniz renkleri koleksiyonuna en güzel bir hâtıra daha ekledim. Meğerse sonradan o koleksiyonum çok daha zenginleşecekmiş. Bilhassa Ayvalık’ta ve Alanya’da!
Cumhurbaşkanı seçimi dolayısile bugün 0. P. binaları donatılacak
MECLİSTEKİ MUHALEFETİN ZAYIF OLDUĞU NOKTASINDA BİRLEŞEN HALK PARTİLİLER, ARA SEÇİMLERE EN KUVVETLİ ELEMANLARINI NAMZET GÖSTEREREK GİRMEK KARARINI ALDILAR
Cumhurbaşkanı seçimi doiayısiyle bugün şehrimizdeki D. P. teşkilâtının binaları bayraklarla süslenecek ve e-lektrlkle donatılacaktır.
Demokrat Parti Meclis Grupunun Celâl Bayan Cumhurrelal namzedi o-larak tesblt etmesi, şehrimizdeki D. P. mehafillnde ve tarafsız vatandaş-
İM
lar nezdinde memnuniyetle karşılanmıştır.
Günün şehrimizdeki başlıca mevzuu yeni kabinenin kimlerden teşkil edileceğidir. Bu arada isminden bahsedilen her milletvekili, vatandaşlar ve bilhassa memur vatanduşlar tarafından büyük bir alâka İle Karşılanmakta, mezkûr İsimler üzerinde yer yer konuşmalar yapılmaktadır
Şehrimiz Demokrat Parti merkezinde çalışan elemanların mühim bir kısmı Ankaraya hareket etmiş bulunmaktadırlar. Bunlar Büyük Millet Meclisinin açılışında ve ilk günlerinde hazır bulunacaklardır.
C. H, P. merkezindeki bedbin hava dağılmış gibidir. Bazı C.H.P mensupları. belediye başkanlığı v.s. gibi vazifelerinden istifa etmeye kalkışmışlarsa da bu teşebbüsler paıti merkezinde çalışan zevat tarafından geri aldırılmıştır. Şimdi, C.H. Partililer ö-nümüzdeki günlerin arzedeceğı manzaralara göre geniş ölçüde muhalefete geçeceklerini beyan etmektedirler.
Sergi gemisi yarın limanımıza geliyor
13 martta Ingilterenin Southamp-ton limanından bir Akdeniz turu yapmak üzere hareket etmiş olan “NorthvVind*’ motörlü yatı yarın limanımıza gelecektir. Gemide İngiliz imalâtçı firmalarının bir çok temsilcisi ve çeşitli ticaret emtiası bulunmaktadır. Bu sergi gemisi şimdiye kadar Akdenizde Lizbon, Cebelütta-rık, Malta, İskenderiye, Beyrut ve Hayfa limanlarını ziyaret etmiş o-lup hâlen Haytadan şehrimize müteveccihen ayrılmıştır.
İzmit — Pendik şosesinin inşasına başlanıyor
İzmit - Pendik şosesinin 31 inci ki lometresiyle 67 nci kilometreleri a-rasındaki bozuk kısımların yaptırılmasına karar verilmiştir Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından 2.854 408 lira üzerinden eksiltmeye konulan bu kısmın inşasından sonra İstanbul . Ankara yolu biraz daha kısalmış olacaktır.
Stockholm Teknoloji Enstitüsü son sınıf talebeleri dün uçakla şehrimize gelmişlerdir. Talebeler, Teknik Üniversitelilerle tanıştıktan sonra şehrimizi gezecekler ve Ankaruda tetkiklerde bulunmak Üzere yarııı şehrimizden ayrılacaklardır. Yukarıdaki resim misafirlerin hava meydanında karşılanışım gösteriyor
Mecliste muhalefetin zayıf olduğu noktasında birleşen Halk Partililer, ara seçimlere on kuvvetli elemanlarını namzet göstererek girmek kararındadırlar. Hem lstanbuldan ve hem de başka bir vilâyetten milletvekili a-dayı gösterilen ve milletvekili olan zevattan hangilerinin îstanbulu ve hangilerinin başka vilâyetleri seçecekleri büyük bir alâka İle beklenmektedir.
Millet Partisi merkezinde de bir sükûnet havası esmektedir. Onlar da Halk Partililer gibi seçimlerin büyük bir sürpriz olduğu noktasında birleşmiş bulunmaktadırlar. Mamafih mezkûr parti Büyük Millet Meclisindeki tek mebusuna rağmen muhalefet vazifesine devam etmek kararındadır.
Hacı seferleri nasıl yapılacak
Devlet Denizyolları İdaresi hac seferleri için hazırlıklarına devam etmektedir, Süveyş Kanalından mu-ruriye resminin yüksekliği nazarı i-tibara alınarak hacıların Port Saide kadar vapurla ve oradan Süveyşe kadar trenle ve buradan Ciddeye de yine deniz yoliyle nakledilmeleri üzerinde tetkikler yapılmaktadır.
Bu suretle bir vapur daimi şekilde İstanbul - İzmir - Port Said arasında yolcu nakledecek, diğer vapur da Süveyş ile Cidde arasında muntazam seferler yapacaktır.
Fakat bu şekilde yolculuğun Türk hacıları için yorucu olması ve gümrük muamelelerinde zorluklara mâruz kalmaları ihtimali de gozonünde tutularak, eldeki mevcut vapurlarla diğer seferleri aksatmadan âzam! miktarda hacı nakil imkânları araştırılmaktadır.
Bu yıl sadece memleketimizden deniz yoliyle hacce gitmek isteyenlerin sayısı 10 bin olarak tahmin edildiğinden Denizyolları idaresi, bu kadar kişinin kısa ve muayyen bir zaman içinde Ciddeye götürülüp getirilmesi ışı bir hayli düşündürmektedir Çünkü Suriye ve Pakıstandan Türk vapurlariyle gitmek isteyen haclar bıı rakama dahil değildir.
Kati karar gelecek ay başlarında ılınacak ve yapılacak seferlerin tarifeleri haziran sonuna kadar ilân o-lunacaktır.
ŞEHİR MEKTUBU
Yeteri
Seçimler sükûnet içinde cereyan etti
Nhmunelik, her cihetten nümune-lık bir sükûnet.
Demokrat Parti sükûnet içinde ekseriyeti temin etli.
Muvafık, muhalif, herkesi hayret içinde bırakan bir ekseriyet, fakat sakin bir hayret.
Hulâsa, her şey gürültüsüz, patır-tısız oldu.
Demek, istenince ve yapılınca oluyor m uş.
Bütün bunları başarıyoruz da, şehirde kulakların zarlarını patlatan, sinirlerimizi berbat eden, ifisanm yaşama zt vkınt zchirliyen sahici gürültülere karşı bir çare neden bulamıyoruz f
Bütün gün sokaklarımızdan satıcı feryatları yükselir, sanki adam bo-ğazhyorlurdır. Komşunun veya kö-şr başındaki kahvenin, yahut da sokakta duran taksinin radyosu, istemediğiniz halde mahalleyi ve erinizi yuieyl veya samba nağmeleriyle doldurur. Caddeler sanki birer kaynana zırıltısı panayırıdır, otomobillerin kornaları öyle cehennemi bir gürültü yaparlar ki, insan bu gürültü içinde, çalman kornayı duymaz olur.
Bütün bunların heyeti mecmuası-, şuuraltımızda öyle bir sinir harbi yaparlar ki, çalışma kabiliyetimiz, Ömrümüz haberimiz olmadan eksilir, neşemiz kaybolur, somurtkan insanlar oluruz, çatacak adam ararız. Koskoca şehirde kafa dinlendirecek bir yer yoktur. Sayfiye yerleri dahi, otomobil, otobüs kornasından, motör gürültüsünden oturulmaz hale geldi.
Eskiden “ta rahate fiddünya” derlerdi. Simdi buna “âhireP'i de itavo edebiliriz, zira, mezarlığa dahi bici otomobille götürüyorlar, cemaat otobüslerle cenazemizi takip ediyor vs pek tabii koma sesleri, gürültüleri arasında.
Demokrat Partiden, iktidar mevkiine geçmek için bulduğu sükûnet havacını, şehir için mecazdan hakikat haline getirmesini istemek, tatmini pek kolay, masum ve tahakkuku pek basit bir arzu olsa gerektir-Bu kadar heyecandan sonra, bir parça da başımızı dinliydim.
Susturun şunları!
BÎR İSTANBULLU
Yüksek tahsil
Talebe Derneklerinin tahdidi için kanun teklif edilecek Şehrimizdeki mevcut yüksek okullar derneklerinin adetleri son zamanlarda bir hayli çoğalmıştır. Bunlar arasına katılmış olan İstanbul Yükesk Tahsil Gençleri Derneği a-dındaki teşekkülün komünist tema-vüllü kimseleri sinesinde toplaması ve bunlann geçenlerde Çiçekpalas salonunda yaptıkları toplantıda komünist olduklarını bağıra bağ ra haykırmaları Üniversite Talebe Birliği ve diğer dernekler muhitinde çok ena bir tesir yaratmıştır. >
Bu vaziyete bir nihayet vermek işeyen talebe birlikleri bu şekilde dermeklerin aralarına katılmasını ön-mek gayesiyle Meclisten bir kanun çıkarılmasını istemeğe karar vermişlerdir.
SÎYASÎ İKTİSADÎ
YENİ İSTANBUL
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Sahibi :
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LtMÎTED ŞİRKETİ
MÜDÜRÜ: FARUK A. SÜNTEE Bu sayıda yazı işlerini fiilen idare eden: Sacİd ÖGET
Gazetemize gönderilecek bt-lûmum yazıların doğrudan doğruya Yası İşleri Müdürlüğüne gönderilmesi tazimdir.
Ba>)ldığı yer : yeni İstanbul matbaaci-LIK LIMITED ŞtRKETt MATBAASI
Ahmet Hamdi Tanpınar
Sahnenin
Dışındakiler
- 75 -
Şimdi şerefi servetiyle ölçülen bir vatandaştır.
Muhtarın, böylece işlerini tasfiye ederek ortadan çekilmiş olmasına Kudret Bey, gazete İle iyice meşgul olması için alınmış bir tedbir gö-zlyle bakıyor;
— Adam böyle olur, diyordu. Ciddi bir çalışmanın başında ilk yapılacak şey de budur. Muhtardan şüphe edenler, onun bu kadar kazançla İşleri bırakıp sadece gazeteciliğe kendisini vermiş olmasını düşünürlerse yaptıkları haksızlığı anlarlar.
Bunu Behçet Beyle dama oynadıkları Acemin kahvesinde benimle Haşan Basri Elmündefik’e söylemişti. Yandaki masada Ahmet Haşimle Doktor Talhanın tavla oyunlarını, Hâşlmin yapmacık hiddetlerini tada lada seyreden Muhlis Bey:
— Gazete, hakikaten çıkıyormuş gibi söylüyorsunuz, Kudret Bey! dedi.
Kudret Bey, elindeki taşı bırakarak İçini çekti.
— Sabırsız insanlarsınız! dedi. Ben içimdeki gayrı, hareket ihtiyacını senelerce tuttum da, siz on beş gün beklemiyorsunuz!
371
Sabihayı görmemekliğim beni tahammül edil-miyecek şekilde rahatsız ediyordu. Evime geleceğini söylemiş olması yüzünden bütün hareket hürriyetimi kaybetmiş gibiydim. Sabahları evden çıkmıyor, akşamları çok erken dönüyor, her kapı sesine kendim koşuyor, lstanbula indiğim veya mektebe gittiğim zamanlarda karşımızdaki sütçü vasıtasiyle telefonla durmadan haber soruyordum. Garip bir sinirlilik içinde hayatın lezzetini kaybetmiştim. Bazan Sablhanın sıhhatinden, hattâ hayatta olduğundan şüphe ediyor, bazan artık yakından bildiğim ıstıraplarına rağmen ona kızıyor, hayatında zaten ne idim ki? diye içleniyordum.
Bununla beraber akşam geldi ve bu akşam hayatımın en garip maceralarından biri oldu. Odamda oturmuş kitap okuyordum. Birdenbire Madam Elekçiyan kapıyı âdeta yıkarak içeriye girdi ve bana çok şık bir hanımın beni aşağıda beklediğini söyledi.
Koşa koşa merdivenlerden indim. Sablha taşlıkta iki eli mantosunun cebinde bekliyordu. Benim merdivenden yuvarlanırcasına inişimi görünce başmı kaldırarak güldü. Fakat yüzü çok bozuktu. Odama çıktık. Yağmurdan üstü başı ıslanmıştı.
— Ne lodos... Ne lodos., dedi. Mantosunu çıkarıp sobanın yanına kuruyacak şekilde koydu. Sonra bir köşeye oturdu.
— Hoş geldin! dedim.
Yüzüme anlamıyornıuş gibi baktı. Sükûnet namına nesi varsa hepsini taşlıkta beni beklerken ve odaya girdiği zaman harcadığı anlaşılıyordu. Tıpkı çocukuluğumuzda olduğu gibi haddinden fazla açılmış gözlerle etrafına görmeden bakıyordu.
Yanına yaklaştım.
372
— Neyin var Sabiha? dedim.
— Bırak beni., dedi. Öyle bir korku geçirdim ki... Hâlâ peşimde, hep peşimde...
— Kim? diye sordum.
— Muhtar., dedi. Sonra birdenbire ayağa kalktı. Pencereye doğru gitti. Dışarıya âdeta korka korka baktı. Ben de yaklaştım. Akşam İyiden iyiye olmuştu. Yağmur sağnak halinde yağıyordu. Karşı evlerin pencerelerinde ışıklar henüz açılmış yaralar gibi parlıyordu.
— Cemal, sen kendine başka bir yer bul! dedi. Bu gece ben burada yatacağım...
Böyle bir misafirim geleceğini hiç ummuyordum. Fakat odamı Sabiha için boşaltmam daima mümkündü. Nihayet arkadaşlardan birinin odasında yatar, veya herhangi birini otele gönderebilirdim. Madaıft Elekçiyan işi başka türlü halletti.
— Muhlis Bey, bu akşam yok, dedi. Onun odasında yatabilirsiniz. Bize yemek hazırladı. Hattâ biraz da rakı buldu.
Sablha mantosunu çıkarmıştı. Evin içine, kadınım bulmuş evlerin havası, sıcaklığı girmişti. Sırtında alaca renkli, kımıldandıkça vücudünü daha güzelleştiren dar bir elbise vardı. Fakat yüzünün bu çeviklikle, elbisesinin zarafetiyle, ne de bütün hüviyetinden taşan kadınlık havasiyle hiç bir münasebeti yoktu. O, durmadan renkten renge giriyor, sağ eli ikide bir çenesinin bir yanına kilitleniyordu,
Birkaç defa:
— Ne oluyorsun? diye sordum.
— Hiç... Hiç bir şey yok. Geçen
Bununla beraber sofraya oturduğumuz zaman nisbeten sakinleşmişti. Rakısını, başını, sanki saçlarını lâmbanın ışığında tutuşturmak isli yormuş gibi, arkaya doğru atarak içiyordu.
373
Hatırıma bahçelerindeki kümeste babasından kalma şişe diplerini içtiğimiz geldi. Yüzünde hep o günün çapkınlığını, delice gülüşünü arıyordum.
Fakat beyhude idi. Aradaki birkaç sene içinde Sabiha İçkiye iyiden iyiye alışmıştı. Üstelik hayata hiç bir emniyeti kalmamıştı. Yüzüne baktıkça tahmin edemiyeceğim derecede yıpranmış olduğunu anlıyordum. Bu ihtiyarlamak veya ıstıraptan bozulmak değildi. Çok gençti ve o senelerle kıyas edilemiyecek kadar güzeldi. Aradaki geçen yıllar güzelliğini tabii şekilde kazandırmışlardı. Bununla beraber, hayatîn karşı karşıya gelmişti. O korkunç makinenin dişleri arasına girmişti, insanı tanımıştı. Bütün bunlar yüzünden ve bilhassu bakışlarından okunuyordu. Ve bu küçük şeyler, o kadar büyük bir değişiklik yapıyordu ki, jestleri, bakışının tarzı, sokulgan, yalvarır gibi konuşması, sesinin bazı kıvrımları ve nihayet ellerinin işaretleri olmasaydı, o Sabiha değildir, diyebilirdim.
— Ellerin eskisi gibi kalmış., dedim.
Mahzun mahzun gülümsedi, ellerine baktı.
— Ben hiç böyle olacağım bilmiyordum., dedi. Etrafına baktı. Sonra .tekrar bana döndü: — Sen ellerimle konuşmayı çok severdin değil mi? diye sordu.
Ne cevap verebilirdim. Elini tutarak öptüm. Yüzüme alayla bakarak:
— Ne cesaret ,ne cesaret?, diye tekrarladı. Ve beni iki yanağımdan öptü. Sonra birdenbire başını masaya dayayarak ağlamağa başladı. Fakat çabuk kendini topladı. Gözlerini tıpkı çocukluğunda yaptığı gibi parmaklarlyle silerek:
— Kusura bakma Cemal! dedi. Ben bu kadar zayıf değildim, amma...
374
Ben lâfı değiştirmek için ona kendi hayatımdan bahsettim. Pansiyonu, komşularımı anlattım.
Madam Elekçivanın Salih kaptanla olan macerası pek hoşuna gitti. Kahkahalarla güldü. Fakat hemen arkasından:
— Bilir misin, Cemal, aylardır ilk defa gülüyorum. diye kendi neşesine kendi şaştı.
Nihayet Muhtarla niçin ayrıldıklarını sordum.
— Geçinemedik, dedi.
Geçimsizliğin her pazarda geçer bir akçe olduğunu, Kudret Beyin yine barışacaklarına inandığını ısöyledim.
— Bizimki öyle değil. Arkasında çok kötü şeyler var. iyi niyetsızlik, zulüm arzusu, ve nihayet benim tarafımdan korku Bilmem korkuyu hiç tanıdın mı? insan sesinden, değişen insan yüzünden korkuyu... Çocukluğumdan ben onun içinde yaşadım. Her an bir şey olacak diye yaşamak. Bilmezsin bu, insanı içinden nasıl yıkar? Bir çuval talaş, bir kül yığını yapar? Ne irade, ne akıl, ne mantık, ne dünü hatırlamak, hiç bir şey onun Önüne geçemiyor, tstediğin kadar hatırla, dün beraberdik, seviştik... Fakat daha başka şeyler de var, Mulıtan tanımıyorsun. Dsha korkuncu var. Babama yaptıklarından daha korkuncu. Fakat en zalimi güvenmemek, herşeyi yapabileceğini bilmek... Nihayet kandırdım. Ayrıldık. Fakat peşimde... Bir kere bahamı bırakmıyor. Babam ona bağlı. Sonra benim peşimde... Bugün yine gördüm. Asü fenası, çağıysa gideceğimi, tekrar o cehennemde yaşamağa razı olacağımı bilmekliğim...
— Seviyor musun ? dedim.
375
•up.ta[§|iun.ıapuQS onı.ıap\a hjiios us}., ppdvA MopAupaı >tll 4Bi*puvX Uitsı>t Jig .ıq§(unuıp -(B>t 9U|sauvqB)8Bq aunıuoN |uqjap UBpuıtŞnpıo bojlŞb isvjbâ ununun U»P -jB|quıUA aıpJB(fcıuniBiBJBA’ Haaa§up t$Bi§B uapajpıu ç puajjfo jbp«m ö£ apujsaanau nînsjns uju|j|q uapaapps -UB8B uaıprpBdBjC tBBAOJd ojoh dnjS
(nqo8i ‘isasrj )BVS aU|JB8
ıjq nHaM4û ’l^nı ııapupapqo(B) -jo noun^oı ** ıf®N>ı WWV apU|AO>t|VH «p orıı MnqB8 nq a|X|pwmınu qi|4izvq -ttPH iM’IS U||opUBJV îK’U«.(B||nqo
pfîpB|d|pı(n utınyıiuvHua uıptfa IHIH Jtt))£nui(O asipvM Jl®®anw qo5 apup -BHI*H B.(B>pıv upâng — (ioX|J|pi1Q Z|tupi|qvqntu ısnsnH» ir B.ıv>ıuy
npjo bzb)| jıq jıssanuı opuı/a^en bjb>|uv
•JU ->f»au(o daqas BinaevuyiB uoX|pu tuu •hâ uıunsiiBiıı ui||H48] iv| i|.xn|naı ua| -aS uop.ıapıa jo^IP uvpiBH
Mipjai6|tua{XQs |Uuoı>taaauqBXU -B} 4puqnui 0061- BPUIJJB7, AB >fU î^l -HbRaiUptU qi(tOBAH(| n^ÛpBpO -.ın?S jpBiınut çır »tln4SX >lB5n A9P IHI MîVPUHfe MPtaaauapo UBpuıjH.ıuı IBapuıo'f |ZAO1 uııjp.ıaıuy ijbjsbiu iij.i -opmı»>l uaja^ uapuapy *»a UH.tquj, unnaaBio spBM o ooo’ozı iBiABK u|4dijptıqnuı t^aaaJlpa» uvm -an ur.HMBÖH lUMBavA'ıfeHi jpııqınu 00009 Bp|Bbn anBJBj uwppuj ıjcıpnı babm n$opHMO repB>ı Hunuo» auag uipajazn >|Buın|&uq bpuîm«X n8nXnq ua uıuı.iBju(>{B paaaBiınıu uupduA «IMBön ap>p|iuauı nq uoq UBpun?np -|n.ın>| :|B4Bj — ijv) ıs •aîav-pj.
|3Jd3oqnıu Jiq >|nAnq o|iojs|
ubuua uıuıuunug A8(SoânA B>|ftuq uwpunq *189)9283 saui|x ABpung
;jıpB)quui)n) zb uap 000Î «siXb« u(4B|qnao5 uu[O upuınjnp >p3anqa||pa apB| 9jp3 8JB|AB|so3nA aaaiXpg jaiJ|pa)>pmo(Xps |U|jappp -aıuo)8j Hoıuuftp au|janaqa|iuauı u,u|9 -|jos>p ba ıuîJBiqnp(O i|vXuopa>|8K •|l#op i|U«tınA UiuıuiBtq J|q MnXnq uepjumnooö ‘JIP •o5
nq JB(A8i8oânA
000’01 uaqn>|8i 101X88 Uî4uıqnB t|UBunx UBunıhq 8puXAB|so3nA
:j|pa)qaıu)a uibaop 9iXpfi a^>faui44|pq |U|^ipauıqnzpJ8 J12 8^BUtdHX nunq ubui^Bj auısoıuıa |nq8q 9jXpiBqnî dffiuojd |U|sapn| uıuu -8|qnnob ıjuuunjı un|iJt5B>f uopuıj -bjbj jBiAB|so#nx *B)4uq uabaŞ utu •luuMBg |Ja|ftı6ıa AB|so3nA ‘aıozug
a a -BM
znunjo6 >|o^>|Dqnuj
njnquppj ma^
uuoa
HrıuıSBa8Ânp hpjha -nM«q ba j.uaâ: >p)Xpq UBi>ı«mB|8zm| İBZziM |Uf8apaqwnui puvap quaopduX ap aXp|.pıx »pun|«A znj()Xıpa MIMP1 6hjbjb}|R BUBpXaux fjapfoıd UHiın|nq fiıuniHppiB bXba ftıux|qw bjuoh dıuıp? ap ıiûprzpg ’jıpupiok iuXu Bp nsnz -ju uippm ıpıoA îuıquAau *zruoXı6(i -u5 u^iuujba ajapoM nq ba unpnq ap |8bXb3 uıupamoHOH oXjjns —M
:ub>|bq ’tupp (>Açp aıupuns ıuı£ -uauA’oupo dn(O pqv>| u|U|B9Una lupii uapaXpfjpx uA’ıu^op u«pn.ı3op ap p? -ap uapjanoqo|i.ııoıu tau8quX lutâBf -5vXumI U|uoXpns °A ’tunpjOK nun# -npp 8peqjsg .au umısuıuftoıuu Rjua -H $BaBXB|8zui| ap aXp|jpx ujuaX|J -qg ’uuıUB>|ug iobrmi hb.ib|o uog
„-2|Xappıu;a pıup |u$ -aaapa J|pquı ızpjifjaısjM ba iui3bobX -8|iw nznuınuıtunp uqzjq ‘uıuıppııu MJTkL U«V •JtpJUiMuaviOM apunaX|j -nqaauı >(8U!JnA&Bq ojaıj|qpaı uq&wq (janopap dujy apaX|Z8A ng J0X|p -a bX|sab} ızıuısuıdoX Mins apaıziA -Baaıpuı o ıujz|q *apjaX >|8ao(8 ijbjü>| uaqojo3 qajapa ıaXup bhhbm oa ûîal -upu nvilM^A 40U0plW fiîuıfiaıjjg,,
*j|pja|6omjnpıq Bp n)op8UJag •jıpjuiftııu
-oS Jîq unzn ap uuumqos ıuB>pıg |jb| -Sföta ZTSUB.IJ ‘aıq bjuos uopung un^ıuııa )nqB>| apoma ısnsny |X.an baSXjx •M®S Pnao 6|uı6ap|g ur8§>pj
upp puny )U93UIA îUBq§Bqjnqıun3 ZIKUBJ3
iye lajoAız njoıjny '313
(8dq) V V IZ ’sured
uıUbJUBU -nA apJlPM*! tfîPIlpa inqvn JB|daiB) ng •Jn>a)qaui)9 J8uisî)8| mısapsauı jumnoob ubiuiSbh ubpuijüjb) jb| -abi6o3iia »Jozıı >taiuama)sdp iuijbi ■Hippi ls()JHd )8|uquıo>| A8i8ü3nA uipamaıuJBA uos biXq6 uui8tZHX >faja>(a5 uvzbu )BhM!P buis «8iU(o §|iu)9sq8q UB)>p|urzB qüXuopa>| -biv |MHPU8)81U8unA iqj3 6jıuj naqa| -uıauı )apos )abu Jiq ısBA’uopa>|Bjx
•JipjBA JdlHPP j|up BU(38BBU!i|tıq apa{Bqnppuı |8uX -|S J|q 8pu8)8iu8unA uıuBXA8f8o3nA WWIIJ ‘JipJVMlfrV îJipBlup jizbm ^gmujnn J0paqosi)utftu jsbâis [uiujou 3[l UV1SIUBUHA ZDUOM ‘iq»3 |3ma ^uıq upapoiAap i|i)uq ,uıUBXA8|soânA ^jıpınHBuJ^M uutuııö apufsa(B>(üuı -$Bq q>(unJ8nq *|8B)9Zb3 samıj, Xup -ung — (djyı v V - T3 vjpuoq
^VENİ Birinciye Ö000 dolar ★ YENİ İSTANBUL, Dünya hikâye müsabakam. Birinciye 5000 dolar î £
1
E
0/
X
ğ
Jlpaj^aıuJaA pjvHOiu j(q u.Cw (M appıu q(qi*n fpp# J?(| tnpBq naAoq (1|U»î U|5| iwojo nj ’.i|pa)>1'iun*’ ?pMf|A| w|> «>f|jauıv «Atd|«(|Bi*uw uv)i»|unuriA JV|Aas *uV|*ll»ıi|l-I ‘Hpuupz |11BA wA|»J>wnAV ’BMJJJV ;(|iıuo;> •ttpunı.ıj *«A|puır|U|j ‘ınt4inu|uva
JOK ‘naAH| *045|A8J 1lpUR||(Jl| •«AUUIUIV V(|V)| ’ajaı lpii| uıpju|unft JUJ||O|nuı uapa »fnjpfiı ııap|pui]fc eıpıp (HiiNinp!qnsnıu (u|qf)iıı >fob nq ıi|U|i||JU| |BA*|q9p3
£ ZISbOBSUBİ 3|J3|IUI)|
z w
*
I c •c
•«■t ü
C ■ü ffl
i
d £
fA
*jpqaaa|)a ıu|p>|R) rjijâb uuiJiqır> -nA*nqo ıjupıng ‘znıoXnun|n(| 8|ui)a ııpuaı ııap|pıu|t ıııiHHiui ji*ûu upaÂmJVU u|uoÂv>||M ->m5as 09 n« maNvısı inia
î
*iuf|ip* ııq««ı «p ^vmim (&• |X| uapa qıu||(q »(ır>|iKpbptıı up Uirj
•jıp|naw|o
UUpUlfeUJü JU||i)|||(U -juju; j|q 'uu^jiiiuju |6aXç>||M pzpu ua ıııUKAupg
!S9*n!H0£
pznS ua uıueAung
•jıpi|EiupıUüH |pXwq oibU4vquygıu uXup(j„ aupıazp U|JopXçq|H Jipmız w| ıwmu[o (i|iupjapuo>l nfdn)qaıa p|inqıp’H bâba ^fuqip«» |pAB) )V22|q upıq||quqtım xnqqnıu zupnH 9U|qp«n 0S6I UTup/ıiM 08 azııu.nazîUl U|J9p.qmiH — j|ppaaX|p|.» 9un>u)nqqB u) ap J|q aujMaAVHIM «$«n«nq nq *JfJjnqfiK Jp 5J«fl ı«aoıu|o (.ıuımuqı.*) opja J|q U|J.>pXwH
•|q |jom9aajapuqM ufj.ıpıapa qnjf)M H(ın|«(|H*». pj —
JIPII-. ’P Q|m||pa )|pqır) udA*4|jnq nzAauo ’zıuo^ıpa JTuq(>) jap.ı |m€^) |qaq«M« qp49) UH|nui|u (qui4«> ıınÂajaa Bpzııumtuuoz aA U8f8uıun|nq sımpzn O|||P JIM ||q8) ‘opus ıi|japXuqıij JIIIM^P djqw0 enzAOiu n|Jri) Jaq |q|B «*uj|p|| p;ritaq ua\>a |4B|9| *aptraquı qj! aA u|p *jhjw.» ‘((q *(İıuq ’vjaauıu *9ıtutıi|U UM))BXvq ı>imnM *i|inK> Ua|aXvHIII Jf) -)«aqjaw uaıuHiuuj nz&Biv un|iTui|tzıt( tını;
-4M8) J|q u|uaj|qw qtuv|o «mhiiu p|| ap (»ı|)HUp 9A qipıu||8H 0001 H(>& Uâ *002) UB mJ^P^VHIH — U|pJamaaapa |p\oj 92|U10UBq«Mfq>) aJazp qwıu|i5u (>)M|jtr) |3IPJJ a|a(uq|u n>|B(ptNnuı .»a eyjırz J|q ıpıdını >jujır)u nuıj|R ı»»nqwnu Jjq (f|U|ja|aA'u>fjq lUiJHtffltun Ptm«M 48(UBü8||nq UJ|H| znaiHUK' j|||qapa wX8H8qu0qıu 9|m|W| 4|q jw.>)wmiu »âba 9|X|svrzıu| fpııaq *J{JJi!qııUJ 4aq «ııURUiutUB) nX9A «uumıını j —
UimBOUUniO apupm»!
jnipıtrt mupıftusu fmıwnqw(|ininK 9ÂWH «^ııng
UDI/joi §iji6 oAo>joqosnı^
u

9
V


îpAîjaıaqaı -04 da^auı up iuisim 4iq MOXpq uua| -dJTBj. -anĞiuıiB «umu uopjo>{ iâb>| -pqBj M 6p.u5a3 a^aqajBq sqod ‘§ıuı -Î9 lunaflM dir^ uı>|BX aujq Saq buub[ -iden utuu>(Mq^ auuazn unung up -fiıuuBA uvn Jiq 3J01^bzbS ba finıu -Xnp 5aXnq| Bjnuıaıu J]q uıöı 4,Haıu -39 UBXaq jpflj ba HBUiîBa ıuıpv) uu -upujjnpuop uappa ibuii,, Bquq8j .qq ub[o a^auıp [Biuj Buunpuop upjBi -Xuu ujimok “ (bbjbn) 12 ‘XaupXs
D^OAdJ DpD>|l.l0UJV "ı6i|oıpD4 Dujjnpuog,,
|i6ap apuıpAıu >(90143 apoı n6njo5 ijuduh^ 000’0 L !4euJO>IOH po^Bpfl
(
XB3eun|nq 3pa|eqepnuı ıseAıs j;q BpuejsıueunA ‘bAab|so3iia
)uo>l nanpıq bjh Hip)8Q
-duX |49|opunmuı uıqj|5 ua bziuiu -B|qnao5 a82tıuuB(uıpB}i •ja|6ıuııa;du2 |U|40pZB48 9A UBlfilUrçtgBp (M
quq dBjy ı^upjupung Jip.ıw|feuuuı -§uq b3buiao>j jjajdiMBs ]>p>fBU M04dP -a 8|pp| ıuıjıqqnpıo |q|qBB U|49ia>flO nq ap aaupaS ppppuı J|q ‘ja|§|UJÖaı -aaX aa|X| BzuuiJBp(BJdo) jja|qıpj|3 >fB18|0 l5)9X|ll|Ut VPAA9 JÜ|iaUBqBA* o ‘bjuos uapu|qjBH BA’upa pupig !Mnqi«H ,JîpJBi^mıu|o iuçui J0|>iJnx uaunXoq jbjjibu >|bjb|0 qp au|ja[âw •j|3 B2iuıuuıqnjdo) sappennıu *utJB| -ıauvq8X Z|ABaa)pıu ng jb|jipb)mbuj -jn;o apuınsp upzompg^pâ oa ıqdnu -aa zııuu8lUBur§0Q zaıoX|pa |uuauı -ay |U|sauîaui924|sa ıuııuıp.ıuX ba H>pj| -b ıftju>ı aXoX|Jng uuun|nq apupı an -pqa) ba lujsamp JfPHin izîiuijb[ii3 -Xnp ıuızıq ap u|uaX|qjikL upStıg,,
E
>. (5
2
Î5 >.
Q .•R
O
A
J
fiÛ
Z (!
Z
W >
u
J
o
ep
•jıpa^auıppa bavp l^ıpjBA japapau pCj uıjdpqpjaaj ubjo 6ıuqıd8X JBpu>| aXjpun§ Jip84>[8uı -ju pSuaj ı^ıpap’i UBj^nAS) apaXBs nq ba 84qBUiXo>ı japÂBiu a)quaj ı31P -3)S| 8JBl8pniUnX l3ipj|XB IBAA9 UBP -buiuo>i »XB>ı5nınq nq *bjo3 au
-T^ippjıppg *jn;6nuıo ifBjjBAnuı ajaıu -JBA 13uaj |3ipa)S) 8UUB|>fnAB4 UipB>| 4iq apuıtUB) ss|M A V opuna|BX .a O|MO — (ubjbn) \z ‘MJOX-^0N npA duo6aA
UlUdOlJljÇjldA AI3AJ3 !|>İuaH
1 Tfi§nui(p |dp( ooi apuısaa -nau Ufçiljuı nzjjâ Jiq ırqnqnqnA ap -utj|q uapupajuapBuı jptupn bpuuba •p j]qa§ a)q|JB) ng ’JîPPId ubpjbibz -BH HpXnq ua OT|° »P.uaMasjpıuaspD uaq uap HOl 1®H3W UMun* pniBrn -no unftnuppa h*s*X papa aauatfa a|Xrpqa8Bunıu uıa^Btu nq t^apupuafi uaMss.n>(uas|aounT>foX daqa« ui5î >jbiu ->tıo>ı ubimVIU^I JR l«dA’ ®3®ı(pa un^önu! -HPDPUO5 afApuBiutn ufAapaaS oa ^ıtuaıjıjtty njL$op Burefi^B uiSubâ ubm -t5 UBptınftHMUj nzuS âp ıqBqBS pa;
•4Buıno — (djyı y y u ‘uossa
•aipapupaHh -qaj uiflp uo|VM ap f&ı>{ g ubpjbpibj -bâ jaSja jo^nuıp bmbp i|b.ibA Saq Mbqbs ng ‘iıpJB(biLUJV>|iö psao 8Ç •j8pungnXn>( o^dh IJajd^a BiuJvpnM '4qftıuH[i5 a £9 ibiXbb uuapap upuıs -vzu>t Yi8nXn>( uapBiu uaMaBJi^uaBiao
— (ddv ı V V 12 ‘uaMOBJIMuasıao
nro $9 •aq§ııuuBiBJBX ıfi|q zv ’ftl|WW puopuıu 12 UB|iıqn>ınA apuuaıuapuuı
jpuıoH ppBpuTJBAp uaqaB4i>fuaspo
— (ssajj pajjufi) y y ız ‘uassg
i|jpö 9 £9 tpapp uuaınjo
*zıXdp{auıp pÂBp uuıuBz Jaq «gupKop nq ’a|jq HBS>|BJiq bubX ıjq nun3njn&uıo>| }np -hh uf)6|tua|fiaq «i9|S|q §apjuq sa }sop oıu|up t6jBq aXaXj>|JnX kiboj preyBuj -uauı jpjaı§nıu ‘asj bjuos U8)>fip|uXB uupuo ‘SıuifB>( i|^Bq aunaptap aXpı -j(kl ubiubz unzn amiJB) ‘aXpns -jvjın Ja3»a -znjoXnunınq bubXuba jaqujaq daq ou|X apu|5| njlnfnıdo JanauHV 6|iu6aiJ|g ‘bubi^öo; n3np -jnq U(ja|pnıux jajjuznıu up uuuot ua^dJBH ’jaiJipHMBp bi^bU nq uauvtu •uupuuB|>(np(O jaqBjaq aıX|jaıq|ja^ -inuı nug ‘ap JapaiAap dvjy WKN oa aAppınj, •JipjB|§ıure|BZiU| qqBd HnRpop Jiq oa öuufrB|UB ay BXsng >pjopas8jq nunuınzpı qouun>f aydao »aza^nıu -aıuy 9A
ı$JBq uXbXubuiiv 'b>hj ajan^uj ajdJBM uos —„
£
0/
>
u
c
L.
ffi
İ
1
S
•jıpaiHaıujapAB^ futfj -mı3 tX| bubp uuaıâı apjçp>f8q UJ -ıpinrezB>{ ısıiBduıas uua(aqa[H] Josaj -ojg uipamauuBA iuimbaoo “uınjoAp -aftABS 1UI49P1UI8 UllUUB^BlB^ UBg„ uosajojd Bp joa’iAbpöjbh apaıppıua} IUÖPPI* ubpuijbjb) japıoeajojd jb? -ıp najfBJBM vpzjB^ nq
ufljçBajojd jıp J8)UBUI BiÇBA muaj uapuıq 83qz8q8>moU
-BpfBUHBnBd 18BDUBqB^ Bq>|8iuJBqö .lanıpuatu -aa ’B}>(BUJunA§Bq jgBp a^lpp# tBBJts josajoad apÇipvffjfBUi
^auuapîS ıuı^qzib“B>rvıu uuapqaiBq bpbjib ]?ipjaA sjap *ajp3 autffPTnJll •*S unftıuınias hbjbp “^uosajoıd jg| -Odod ua utOBXuqpM uBpuıjuje; japq -ain qaîPM3 PlBJao (posajojd ;bXvm -tu 3A ;«XîBUinöî ujutfaıo^ A^o >f4OA -aa^k — (uajBN) U ')fJO.VM3N
)ji|ZDqo>|>|oq ounjŞn uji||
•jn6|iu;a uvXaq fuıŞaoapa n>ffcaı iupiq uapjaı -4p\ap |Xj ua apuiMUB} apıınreuı *utu -auas 001 *Xba of ‘02 3A ö|uı
-9|Xos nııŞaaapıöıua# ıunaXi[BBj -jaua uio;b ujöj fcueq ba ıuıŞaaajpa2 autfBM ubSjo J|q ıppÂBj «»D®rnW fiiuı&apng unronjaury ^(fa| •Jia
‘trsurruj, UB^ftug uEpuuX a)Q ’jpftıuıaı ıuı$ıpBiuun[nq jupnmam ısfl-inp nynsfTiA aoajap nq jbpbk aXfp BppBTB>fBq nq >p.xapa UBjBpnm
-Xqb
BA
-IUJ6
ıuı^(iUB>tBg paı§|fcıa uqBp 84aq 4jq
BA PPfUft) UIUBpinBBM 18BÂJS ‘UBUUrUJ, uB>tfrBg uapa duqq aupapXn îXas -uoq ntıuı î?H4|a 4BiuıpB>ı pjqoutaa — (ddVJ ’V V 12 ‘uo^uîm^m
ısvzei| ııapuısı
I3OJ ITpi?AIIUUI|V
unfiıuıupa )vXııau! -b iffTM 1M 88 ViajdflUl B4BlH(mSBM (S4| apjanaiBAa nq paq uapuiBauuıS aŞnfjqjnX unununu8q BttUq£Biâtsıx un^!iu|un&u|jısıq ıcc apa|BXa
nq uj(i>teM|ij 'xqftıui[tduX biAhjabb^ uuBiffiRBM apupaiBÂa bXjujoj|[B>i isb[zbj ua U8pjBnBXnaujB jaou ng •jpfcfLuaıAoB laıŞıpıuu&BiJisiif ujuıöpı 9>6 jp; -dvıtu BuuB|qıiB|SBq lı>te eqp[BXa u n#3npun|nq a^HiqjojpX uiuubjutii(b>( TCunftBiaıSDf ‘uanng o P343 ’JO «P -jodBJ >ppuas tâlP49A aunaAjıuao ub| -8iBseqa}(HV UB|>ıq878BH l«MV ub>j|j -auıy — (djy) y y ız ’snquıoıoo
joXnun|o >f!q(O4 dujji|5d|jisi>| opo^ıjaıuy jjıSapıg
snpjo n6 ıqBA93 U|ujqH8AHa •uıi))9 )a4Bft| nun£npun|nq
ISdUUdA jvjuz aupa()aqBs
j||Tiaaa||pa |pA») aXppf ıa -oıenefillV unpuıjtmih z(iu.qazu» mujbubzu>i iui>j •T|V(| UUI8UT|8qVHipK B\’unu l|)BJ
•v>|nuı JB|op 0009 •«’**’» IHI ,l(l uajpaM opaX|>pp£ — *jyq.»aajaA )ujn>|nuı uj|| iB 00E WU|Unq I|uib|»tcJI *>foaa5af* fU|sauFj fjp iBZfpJ ua uapaXın||M 0E uuppajftau |jpf .qq >fpA pq (loq>|ajnuı uapu|43(d|pa (muuıur) uipıpiıuaK — j|)>fuaa||jdA )(Mon bj|| 0£ aAaAvHİM 40M 0X H«ıaB||p aı(Pu 9|)Z|uifr|BZBX 4apCy>fiM ng j|ppjapa pq •89) |A\>ahmim 08 |X| ua >purdu( atıPau »fp J|q uup ııibiîju japXvH1M uopS (|pXai| ıqopa u|Z|(u(v)a7.«o “ uapapa IPMMcn) |XauıaıU4ajQaıı apıoX qq d|q ü>(9«q jcpH>f au|^aa|pu m|nqnbiıuı |jupA*u>ftM PalHIPJ*>P •U(>3 U|5| B.CB)|V!qiTWI|UI Hqn]\
9
d
a
ıj»pı»§ §U1S
apufHa.Cnv
•|qapa >pi|x uııi8q8qn8pıu -*l (tBiılMV3|vqvBpK
up9pq u|Z|m|pqo|iuaıu *m
U|p(0uu;a *vqv|
»j|)3aaa||q8p' (j()>punıu 4W|uo (8nui(O nejjHAnıu U|5l quX
ng *2iUüX|pa )OA«p a)|8J|) «(un(i.. |UfJa|iua|u>f |pa)fap z|pa|| aaunfcnp nq |uı3|pnqaMqaA Jû|j|4JHqnU!
pja90P 0P 0P^iq n(w(unp aA mbiu.'ib 8uqvX|qapa *pnx ıuiJ8pdu>f ıııui)FA|q«)pa ırAıınp agojna nq *zıuııpıreqır|4 IpJlpııapyızuA ap .»|quıp (l|p«q iiıısu>fnqHMiuj aAvnf •|’l 4iq !IIIUİ U,TI° M(UirıU|id8X ’>|>(»X|qjpx 4Bp»>| ®Xfp •tujfi BA au t«|p ip A | ay nq |z|q *ımnfBq
Bfcjıuı aXrq|q uAunp tâup d|pa) U)U|saıaZB8 auııq|jx p|üjaH H4OX’’MdN UKI° d)qaıııp» Jirt|pq 8peq|jaıuy *iq j|pa|daq.w nq qp| |uıtq au|#|pp3 uır)qo5 um •iıınıuHT >(bui58 ıuiJB|iduq umq(?X|qapa aAupp 'uujjâ| (d|pa qjnx uoun(nq 4B|49fap upuıdRa v.Cunp Z|aaqdq9 apup| *a]X|qabifTM mîtıuun|nq |p|i(Fsııuı uıqB.C unun? -J8 ba vjAbhi* J|q ıpıiBAdp paq uapajo *z|uıa;aze9
n^vqvqnsnj^
.EViop OOO*£ »Ai»«!«a
joAijd ıuısaXD>|ii| |Xı ua 'oXun(]
;0Xi5d DuqoXıqap0 >|jn_[ ıuuo|ido>|
I a.O.B|lu BAuno *TflHNVXsiİ |S3A * -IBIUP 0005 »(pu|j|H ı«w>|BqBSnuj aAÇJfN «Xnt|a ‘'IHaNVlSl JX3A
İSTANBI L, Piınya Mlc*ye nn^nhnknsı. Birinciye 5000 dolar ( V ENt İSTANDlîL. Dünya hikaye müsabakam. Birinciye 5000 dolar VENİ ISTANHUI
*4qfiıui|ûı>t uup -uıjBJB} )O|fd pıa>{S8 ııq apaAtuss >ç B>H>fBp fr£ jo>fa4 nq BparXB ^boo oö61 MUBU1B8K IlâlUliUOf BpB>(l>fBp 61 UBPUIJ94B) ZaiUBJM |nuj lopd jta|8 BP 6V6L PBU1 62 *J(»pj IIUS04 ıqsa •jııönu -;aiB>ı ajBsauu Jjq ^naj^BuıopH ogç apaX ı.vs 92 *B>IPfBp z£ ^fB^n ng '4q6ıuuo[ nunj(np4 6nön upuiBBJB sapSuy soq aq oosp -ubjj U8S BpjBpnSn UB|îdwX apjaj -HHluafc uapa uuAajaa a|X|pqasBUf)tJU .,nufl3 np4O.. utuB>(uauıv >p§apıg ‘ı$ -e5n ab ıPMda^ apuçdı; 99 j aaqos — (djyı y y ız ’SBpâuy soq ıp|uı>f njo>pj §n5n Jiq ıua^
(sappoıu jıq qzüi uıuvıubvıuu zıuı «L^naodBA tuız|q ja^g un^npAauı BU1§B|UB IJBap J|q B(Xqq Bp 8put8 -bjb BAsng ap aja^pâuj ıu|>p)aN ’4q ->jB38ABiU|0 ![}{ihj uapu|jappaqunuı pjBan ^nuAdiu upuib'tMB jaıpuııu u0WQ U9uıaq ‘biuğbiub ng zı^aadu -OfiOp ı^8UiB(8ZUi) isapaqenıu lajuan 4İM IPPR api|p>|U| Z|iut3|pj|p£ ;wwu -wq bucŞuobio papBjnsj uıöj zjuznaq -ajuiajv zıÂBi^BuıdBÂ japuıapuu] 8} -snsnq ng jıpapu|sa(UM4dm >pı znuaq ZIIU8UI$B|U8 )B48an ap BÂsng —„
:ıpjBA ıqBAda n§ us>|Bg 'uınpjos ıutŞıpBiuun|nq dnunınq pap -puuı 4|q pz|â ununq a\ |uqaXıqBuı UIUirBUJĞU(U8 PJ8O|| I^BpUlSBJB BÂ -|jns ap BXsng }bXaos VRaab aup -jpua>ı *[pjaA ^bmbzj apupazp JB|n2 -A9U1 jpaiMnuj bubm qajapa |nq«>| nu -nq 4UB>|Bg uıp^a uopı ıeqç|pıu Jjq BuııuBu 2iıua4B2B^ uapjqipA8Q jnj -oJV ıuB>(Bg )BS)pi| ı;aXunqıuno aXp -ng up^ng — (joXtJippq jbbsbm jpı -ag zjuıppq8qnm pnsnH) 13 u*h§
JTUBK IIBUIPMJ
-Bupuı p^ûiujaıu nöıuoq ununJŞııı ’^sop sny jjq aıXoq 'Bpuısı§4B>( pal -njBZ qauujpuana.\An>( nasBÂp aö&ap -jbh |>(BpınsBJB aXîqjnx eU BXpins uııpapj >pıuuaj3Q nun#npıo njŞop jvpB>t dXaaajap au upaızos Mapuı>t -HOM rLŞnpunınq upCeuia) Jjq njŞop bAbAsüh pâaos apupasuÂıs UjuaX •png upv4B rıq aA uıupapoiAap d«jy •uupu(UB>|ua aX|4ng vjuob ırepung
a^amu) 3(9J9iıq ıu$a39Âjm)9
-UB BUIBJPUBH UnjUHAV O‘K nl®°P 13 •|))9 jBMll İULI989 ’UlUBJdOBlU l^l))8[ -UB Xbjbm p|[BH MIJBH I^J^D ’JIPldj) t3q)8JBX ujj|jJBqnuı ap pıq UBpuuBpnsun n)9AAn>[ ua uiubuioh 0;Xuqujog upndBA >uj aA ‘-auiAa un^ınjÂBj, ‘uıj^aaauaızüJ 9jaX Jjq L883BÂıuiBinq juag iJ»ftuaA •joÂjpa uiBAap ap ujbhjo bujluh umu -nzqBUX JvpB>f ûpuıuos unzrppA 1PFJ -9 ‘Ul^TIP B^MUBJBH 9)Ö9U19UOp J|q 84 -UOS 28 1SB|UIHP >|lfil 121UU1H m*PU(9 -BJfJy •• JoXıpı3 lıqoıuo)o umjoXq -uıvps ıujX9pupazıı aso§ uıj)6ıuu9A J848H
ftuıpiB uaq ‘ton *JoXnsns VIVH -Bdu au nxM ’9))ajX8q Jojo6 :uı>f&8İ 04*0Mlia •lunjoÂjuj ‘iu!)5b uüd8}jM :hbujo Jjq uıt^ıp|8 ai>P)£I 'uB)d?) -m ısBUJU8nnq apupa bjç3
ajapııaıv $(P ®A 5| *buçx0ui ba sıratu -uz ’paınu a(aq ‘paiamıpn unpnq -q|sd uıpB)sn ‘Z)BaMdn§ 5jq ’ap pıq uupjspnsun idbaaiim joapsa «iâjs -B|Z8j HBJaAimOJO® J«PB>1 aupaıapıaq JVHunsnj uthjbS ıztq dıXH|$8q uupuu -B|8^|8p ıaiHBX ıq(-8 av( J*Jjq uraju -appziM *Xbjbm P!1*H MU0H 'tunsun nq nŞnp[o uıruqBaı uıu()BXıqapB >prkL *jfp4auxs|)oxa i8BBq^vq uepj®pn8 -un ng :m|pa[Xos îupfjpıaE suupABiu uspjBpnsun jna)qnm uv^upJııii
’jp -fijuqa )|Xa) lUtfBOBipapup# J8(>(85 -n BA JB|MÇ||S Jl^O BUB)S!U8UTIA lUl^BaBlUPpJB UlUIIpJBX l^ndUA BU -8)6|U8unA uıUB>fiA9ury ‘;aa|j uba •l|pja|fi|uqa >fBJ(W 0PUM -9zn pngj tfhPiaS uıısyı ibbiuiuibzu uaaupa; uju|jandAAn>( qqçi|B ubuua laAısMBfi |>f| ng *jqfiıuıdBX Buxfihuoq jjq 9H sapqnaouBjv tuo^og BBjup ’DK IIUW ‘;ooi3 uba IBJOuao upa •jnHaaappa u|Xvı suo>( -U9j (Biauao miAunuı aupıaX ’Hvauıu -Xb u8pur)8|uuunA Bpzınuuıa) *jaa(j uba iBjauao ıuB)nıuo>f naXaq |ja>t -88 uBHjjaury m8puu)sıuBunA uappa uîÂın bui^i[uu]uujo>| npjo Bq|4eury Hlftapıg — idJV) V V 13 ‘burv
(pjıpim uauısoj aui)aıım>fni| U8una\ ıuıih?Ju|UQ)jn ınunpjBX uba 19
•ibTBM puuıg *0561 ‘|nquvpJi •|A9UiXbx ni#oıqaN •unJ8n.i( |bawuajg 4101, ’Abjbm phbh (T)
-o §ilubuhb>( ijbjb) jjq hz|3 ’UBmvz ut|3fP9|Xps azış nunq
(T*nj uasBsa *B84BA
znjoXıpa luuauuaı luısaıuaıuabjısa luııuıpjoA 9A o>|p|o i§jo>| oAaÂunç uoun|nq apuı5ı a>|!|i|d| aA luısauıja -iıp^oj ızııuuD|n6Xnp uuızıq ap uıuaAı>|jn| un6ngıt
//
Sauıap löıpjaA azııuapzeû
•JipJBA laBÂftMl 9[)9pp|ft Bunqo(ST| UBimftıj 3BA8M ujj!jjBMnuı 4iq qjuı -Buıp aıXqq uıuıjBX?qapa auq8g M4(kL jjnqBzuX paıui9i8q naqı|J3d) uizjb; qn8iuvjp hboub U8|unq *m jba jb| -auqus 9|Xo apupıasa uos nq urijjbm -nuı HJaJlap ııahaâ uapjaıa(BMJ0UI u0I -0q ub|b3 unzvi tsuıupSu u|ö| Haunıq -B(O IfBJJBAnUl BpZJB) nq U8|û OÖflJ ua Z|saMdı|fc uuunuuBS jqap3 ’Jn§juı -p3 IUBIUBZ ISBUT'B P BUIZJB) 01)8X1) ap J|q qi)J8 uipil^H MW»H 1*1*0 ubj -ba |upamaujo lazp^ ua utuubizjb) jpuoJH ba quz|uı *Apıq ‘bAçhim ‘utku -oj *m mnJOÂıpauuBz -zısuvMUif ıs -8UiBuiji)dBq futpuan buo ununanÂnn -o ‘m JBA 1SBA8M Jiq pıÂBiMOJUs 3|Xo •ıpBJnM! 0lXo UIU8UJ0J nq ’)BXBqıx
•Jip -upBjnq ap naXısnsnq UDİDM ‘RajBJBZ uq)nq uiubiuoj ua)«z ’Jlpa^VMR 4?0 uaâaâ i|8Ui)jıj qv>t 'U1>I8B OVH *iq$ lauzııu uıuıUBUXBjqvH md’l ’BpzJB) j|q zdbiPip ubuibz ubuibz ‘aıXo ap uo3||K ’osJBta# »iJapsıpvM ubâbiu -m) |Ufj|qjtq 'bijbdbzb) UBzuq m lîe -uu )8Âbh ’JlPlltfap lauomoj Jtq zıs -jbsuj UBdu UBpwuuoX nXnanXnqo U8iunq POBH MÎPH *1*M*J’ JIP4^ jjq L3|pji))as>|8 |uuappaM8ftnıu |3i))9 )iqsai d{X|J9izp3 umsBH jbpbh ;i)>pf -qo J|q ‘ı3ıpjp§|djas atagpıaS isbjis ap |U|japoun§pp m*Pu,MM*q )bXbm U|J|JJBqniU BpUBlUBZ M*ıui)ftq85 -B8 ‘tuippj88 BUBUIOJ Hbiu)U&bX nuo dnâfon
-9Bb3 ujop ho5 up| qaıu)9ss|q Bpuııu -bX ba uınpın)n) ap tuıpuan a.up3ıiM »uauiA'u(£uq ajasa ngM uoAjpa mJîli apCpaızgs n6 ap ısıpuon nunq ubsbs -3 ‘ipzBiuSap uıpu>ı auvt|u§ nq $IP -JBA tuipu U031IM UB)BZ ‘ipABSBUllO 3| -Xpg *jnpnq I)aq988unıu )S8|q ub|o aı •X|Ubuio4 nnpHBH MU°H 'aaıuuHBUB» •jıftqBö B3Biu(nq apııuasa |AipJAa« |uap| nq uuXbui(o uvhU4I vuısuıu(nq nsnjtfop 8q8p *ı3ıpaıuv|nq b))8Xbh •jıunp jujü ıiBapj nq B3unXoq i)BXvq •jçH)bubs '4U)bX idi) 1113*98 .ıjq ap -ujqi«>1 V)luq *apu|Sd||XXm(nuj uıuıo -UBIUOJ J9q *m J(pqBui8ui)iuın ‘IuhM •JoÂmÂos nun^np^op uapu|8aııınj|)feı3 -ap 9p(pıq â|uo2 uiub^ba Jtq ı3(n*l
NIH3d *apA33 ’.udidx
pnp -n§mo uıuppvpaaa Jjq *dp p^ap i4iq uapuua^uaâ zısaqıpxoa) ubXbux -B|nq nunio nyn; Jiq upsau jMun* -nq uu|i4Bqnuı uapaj§a>t >(bjb|o Bjap qil apz]uıj:p>ia|uıauı iuujis nq ufuı^P ->P3 ueıuoj ujapouı ‘ijbjbi duuJ uı§ -i -JipappuMaâ uay uwput4B(
-8UIBJB jBinnjn ıuaX juaX auyanpuajt ‘papuı^a iBq^Xas UBpBUiJnp uıuu •8(tauBuıoj zq|2uj ba qB^uauıy ubu -nqo qo5 ua papasa BpBAupp upma ‘zubiub (uubp(buXb>| uuBpnsn jıp; -qnıu uaifpuapa^ap iuiubuioi ‘^Bsjnı -o qoaaupöop 3P ıuqBXas
qad ‘nun^npıo öjuaS >(o5 uoun§{uq^ BÂuop (UMiJJBqnuı nq ubio ubsuj ı?q H|uiBU|p *!M3Z ’iiubb zaı ‘uasus ‘3 ’JIPUPP J|q R2i)â aA quBa uaaaj -sçâ |U|4Jn;a ^Bqqu| Bpp[ABio>t JBpaq au auı^ıu^a; uuluoj uaapouı *u(pui8q (I) n’u^ıiK uı/BJBM phbh HÎPU
uıuıue>|Bg |esi|>|| aAijng
;apB uıuuiüfiop Jjq pux9)qnux ununu -npjo UBHjjaıuy 'ıuB>p8S BtuunABg “japp -qilBLu euıam^M MdU4^!M3Q JBlÂaö up ınıp2UuıjBJ8i ıuızıq *uqH>tnuj Bung *Jlpja(6(ur)d (nquq uopıpuııö ıXBuıdBÂ lupaıaj|Z8A aıjadsju uoöpp au^anp *ua>( BpuıuuuiMVPB J;q asjapa dua; up| >(BUjjnpjnp nznJJBB) opm Jaq ba auı -upi ıfiU8q *m ujpapauuBz •uınJoX|pa )uuını bjbjuo JB(JoX|nq |u|3|ppâ unz -Vl qaıuamaq au uapuiJajBz *)B|unuıoq Jia jaınpjps nunün^ps uij^ipia^p imn^O^u 0A 40M apuısaanau (88Ui(iX -bX )0)uoutoq zuuuBftBop ng jupıpu) -HBmun|nq uıqvX Bqsp uapz|q 94ep>q -nqa; uijmba 131U0 netua; u|uj;aBBX|B BDH ‘ZIIUP^IMİPIIDUI iJ(&B2|uaa„ :m JlJfiîuıap uo8uqof uupuuAajp ’4))6|UJvn -aq |uqBBUBq ı#83B|O uj5| )aq
-9|UÎBUI Bpununp l8B4B49n9|l|UI l>fJP ui|ft U|uaX|qja) nq ba öjuna juqzl nun» -tl2JB I88PM1 uıugatuziM HHJ9qflB |jnq -aauj Bpoq|jauıy HI^PIS ul^l hbiujba BÂiqjaı pıaifBB Jjq aj9|5ua3 ‘uosuqof sjnoq ıuu>|Bg[ BuıcmABg u^ıjaıuy >Hfi9|4jg uu|u 298 buûJbX|2 Jiq uapjaA a|Xnaqa!TBunuı Hnuno janaAAnM qqvi -IS,» — (d3V) ’VV 13 ’MJOA-mON
jpoaıaA iFjqp{îs ııfiv Bin?|sıuı?un^ 'p^uaıuy
joAijıp/ıg Jdsso/\j jppg ziLUiJigDL/nLU ısnsny
JlpJUA )B|q|H|(| im ap V)|)U|J87.p *ZHU IISJOA'pJ(»3 |l>mu BaÜ^B UplMOlU
-0)0 J|q u|5| q8iuıuoq UBpui)TKpjqu) uıjupıs apıupog i)ftııu(uq upuıpv Jü|ns jjqa& lfa(lpııi|A\ |>tupTipuııu\|
ıieaeıo uaıwp iAi ua
ÂOjCıjîuajsj yıy^sn
i
•jnfijuuıpnq ju -l^ipaıup IBcuıp Xafi Jjq5|q bpuisbmbs p*tî>fUf 0a Ja(auxapau| ujapoıu
-B4)ift ul^l >1*uıXo>( ifiJBH t?U(JB|MVUS Bqıuj apuymı «nnH »a aunSniumsn
X hl
uityjeı japuas ıpaaıag
•/•'t
•i ■ *
-w y W;,
■% „
(•
iua’b
JBpuH BJB[qBq apu|5| idB/Cpm «musom upCaj
jo.(ıi]Xos ıuıŞe3B|(UB||n>| upı £u«q uıuısıpdua iuojv uuuınjj, uejj^rjg
joÂıp “ij9Ui|U9A aÂıqıe| ilense 9|sau öuegu uosuqof ıueqeg euıunAeg
2Ânqaaıu npnyı.ıaıuy^


- t .
■i i r jrr
•jıp •juiırB^tt) uapu|iuaiB>( upıo(Ji44Bqnuı uap qvj;BAnuı a^BauunaS bXbjb Jjq panaXızoıu nq aapasa uapa bzbjbm •nuı uıu|Bp tupaiHIPZ^ BaunXoq Ja( -psau aA ABini \ınp4Bq| uaınauuaA pAîMöuı Jiq nnaib-a uuo *uappuK»ısns i|B>tı>tBM ÂBd ua§pp aAapAABMnıu upBMBs ng uıpunzvi UB|Biuıo qaöıo3 iBpBq n^npjo up^uınıu ba p|Xa[X04 -j|S ‘anbıuiHUAp |qıâ unuo *u«4B|Z4Bi nq uojrnas>fH ubXbh ’-UPâF uuBpAaıu uvp4B(4(Wun ubXb§bX |ubX ‘anbjuB3.ıo *1481248*) OJTBA’n BA UBU1OJ 888Bquq oa ’iBA4qapa *p(nq|BH ’4n^oX nyBJ uapja|dKiqp önui|O apoupp uuH|ung U8(4n4tıp jopa tuöAap aaazo [BAUfiu o aujA’ j 8|usXnpjoA*ım psvu (baag pX zn;o ‘jaızauıaöa^zBA —
jjq uapupoiHauoıaS 'ubpuuvuvaM •m İM 4IP4BA .ıa[4|i4Bqnıu ızy
Nfl91|N ısasua-M WL

BpUlSPIB lEjdPJT^
8 wjXbs — TnSNVXSI INSi— 09ÖÎ at^K CS
Sayfa 4
YENİ İSTANBUL
22 Mayı» 1350
Geçmiş Zamar a Adamları: . 2 ,
1 NESİ İLLE Ril N ( GEÇİŞ • 1
içiçe geçen zamanlar — Zaman i( nesiller — Kaybolan terkipler - ;inde birleşen şeyler — Çok eski - Geçen nesillerin çalgıları
Yazan: Abdülhak Şinasi HİSAR
En uzak sandığımız bir mftzl daima içiçe geçen zamanların geniş daireleriyle, bize, tahminimizden çok kere daha yakındır. Ona geçmiş dediğimiz anda o hâlâ bizim içimizde-dir Ve biz kısmen hâlâ onun içinde yaşarız.
Evvelleri, daha beşikte İken ulema silkine ithal edilerek ruus maaşı alan çocuklar vardı Bunlardan biri olan Abdülhak HAmidl ne kadar İyi tanımıştık. Kendisini o eski zamanlar içine saran bu mânevi sarığını tahmin edebilir, hatırlayabilir miydik ?
Bizim doğduğumuz zamanlardu e-sirlik kalkmış» kölelik kalmamıştı ama hâlâ satılan ve besleme, ahretlik, evlâtlık diye satın alınan küçük kızlar vardı. Hattâ bizim ailelerimizin evlerinde vardı. Bunlardan kaç tanesini tanımıştık. Düşünmeğe başlamadan evvel bu içtimai sefaletin günahını düşünebilir miydik?
Yaşayan her şeyin temas ve teneffüs ettiği ve bunun için kendi canına karıştırarak sevdiği “zaman’’m tılsımı böyle her yerde ve her parçasında yeni doğuşların, sevgili tekerrürlerin ve hatıraların birleşmesinden hâsıl olur. Hayatın her saniyesinde geçirdiğimiz an yaşamış olduğumuz bütün anları bilir ve hatırlar. Aynı zamanda doğan, büyüyen, gençleşen, sıhhat, bulan, ihtiyarlayan, hastalanan ve ölen bu dünyanın her saniyesinde ve her yerde sevinç ve elem yaşları, meserret ve matem duy-gulariyle içiçe geçer. İhtiyarların bunaklık devreleri, çocukların uyanıklık anlariyle birleşmiş olur. Çocuklar, daha yeni açılan gözlerine ilişmiş ihtiyarlarla, devrini yapmış bir zamana sürünmüş olurlar. Her dakika hem devam eden bir maziyi, hem başlayan bir âtiyi kucaklayan bir çenberdir. Bundan dolayı yaşı belirsizdir. Zaman, ezeli macununu yapmak için» daima her türlü taze saffeti, her türlü eski tecrübe ile karıştırır. Her an sıhhatin yanında hastalık, muhabbet ve sadakatin yanında haset ve garaz, akıllıların yanında mecnunlar bulunur. Güzellerle çirkinler omuz öpüşür. Civarımızda yeni sallanmağa başlayan beşiklerle çoktan kapanmış mezarlar vardır. Acı ve tat, felâketle saadet kucak ‘ kucağadır. Ve bütün bunlar içindir ki, her saniye gönlümüzde bütün hislerimizi karıştıran ve gözlerimize zevk yaşlariyle birlikte ağzımıza bîr hüzün çeşnisi veren zaman böyle, ele sığmaz, havsalaya sığmaz, sözle anlatılmaz, azametli bir musiki faslına döner. Bunun içindir kİ, her zaman parçası - tıpkı Nuhun gemisi gibi -içinde her histen nümuneler taşıyan bir mürekkep, dolu ve mükemmel zamandır.
sü sırmalar, nişanlar İçinde bir paşa hatırlıyorum. Beyaz sakallı, penbe yüzünde hâlâ çocuk kalmış gözleriyle biz çocukların oyunlarımızla anlaşarak yemeklerinde, lâtife eden sözleri arasında, şaka yapar gibi şarap içmeyi severdi.
Bütün bu İnsanların daha bol havaya, daha geniş mesafelere, daha büyük odalara ve sofalara, dnha yüksek tavanlara ihtiyaçları olduğu söylenebilir kİ, zamanlarında yapılmış, kendilerinden kalma - ve hâlâ için için onları hatırlar gibi duran - bütün bu eski evler, konaklar, yalılar, köşkler de böyle kendilerine göre yapılmış bulunuyordu.
Bunların daha bol yemeye, içmeye de ihtiyaçları olurdu. Ne çok yediklerini ve yedikleri hep ağır, tuzlu ve tatlı, yağlı ve zeytin yağı, ha-ınurlu ve baharatlı yemeklerini hatırladıkça; ne çok içtiklerini ve İçtikleri rakıları, mastikaları, buzlu sulan, sütleri, şerbetleri, limonataları, şiralan ve bozaları hatırladıkça bunlara nasıl tahammül edebilirlerdi diye şaşıyorum. Mahcubiyet duymasam: “Tansiyondan ne haber?” diyeceğim geliyor. Fakat bu sualimi an-lamıyacaklanndan eminim. Zira bu derdi bilmezlerdi.
Şimdi bizde nesilleri arasındaki rabıtalar gevşemiş veya kopmuşa benziyor. Belki yarım asra yakındır, nesillerimiz mezarlarına doğru birbirlerine yürüyor.
küskün ve yabancı olarak yollanıyorlar.
Bizim duğumuz bu en eski zaman adamları, düşünülünce, insana inkıraz bulmuş bir cins mahlûkatın son nümunelen gibi gözüküyor. Biz kocaman ve kuvvetli bir neslin inkırazına şahit olmuşuz. O eski insanların nesli nereye gitti ?O uzun boylar niçin kısaldı? O beyaz ve penbe tenler neden soldu? O alevli bakışların ateşi nerede söndü? O dualar nereye uçtu? O kuvvetler nasıl dağıldı? Ve hele bütün onlardan nasıl oldu da ancak silik, müphem ve kısmen de acı bir ziyan ve iflâs hatırası kaldı? Vaktiyle imparatorluğumuzun geniş toprakları üstünde, - hesabını kimsenin tutmadığı . sonsuz tesalüp ve ihtilâflar vardı da bazı tiplerin gelişmesine bunlar mı tesir ederdi? Bu maddî tezahürlere sebep olan kuvvetli, mânevi, dini, kudsi âmiller vardı da bunlar, bazı içtimai yaralar. İktisadî buhranlar, fikri cereyanlar yüzünden tesirsiz mi kaldı, işlemez mi oldu? Bilemiyorum.
Evvelleri bazı güneşli günlerde, önlerinde bir bando muzika ile yürü-
hafifçe temas edebilmiş ol-
şehrâyln
yen bir takım askerin genç, dinç, neşeli çalgısı işitilmeğe başlar ve güneşte, hep altından gibi parıldayan traınpetcler yahut zilli davullar, borular ve klârnetlerden çıkan kuvvetli. imanlı sesler gittikçe gürbüzleşen bir inşirah İle, bir şelâle gibi duyulurdu. Bu esnalarda güneş altında bütün renkler bir
yapar. Gençlerin ellerinde hafif oyuncaklar gibi tuttukları ve gösteriş İçin de, kâh ilâhların şerefine içilecek kadehler gibi bir an havaya kakıldıkları» kâh tam bir nottan ötekine geçilecek bir sükût lâhzasında havaya fırlatarak bir yarım daire çizerken tekrar yakaladıkları, kâh terslerine çevirerek terlerini akıttıkları borular ve bütün çalgı Aletleri ve oütün gözlerin bakışları ve ağızların genç ve beyaz dişleri ve esvapların yaldızlı düğmeleri hep aynı ikşj ite parıldar. Yürüyenlerin taze kuvvetleri a-dım atışlarından bile duyulur. Ah, o çaldıkları ne canlı canlı ve neşeli bir havadır! Tarihin bütün makus kuvvetlerine karşı bir meydan okumu tarzında oynak bir marş havasını gûya ebedi bir zafer teranesine çevirirler. Etraflarında bütün dünyada sanki gençliklerine iştirak ve neşelerini teşvik eder gibi olur.
Ve bu şaşaalı kafile, yürüyüşüne devam ederek, geldiği gibi geçer ve bir müddet sonra gözlerden uzaklaşır, görülmez olur ve sesleri de perde perde kısılır, gittikçe hafifleşir, duyulmaz olur. Demiri gelirlerken Yarabbi! Bu gençlerin kendilerinden ne emin bir halleri vardı! Nasıl güya ebedi varlıklara yollandıklarından eminmişler gibi, ancak ilâhların yüzlerini aydınlatacağını tasavvur edeceğimiz bir kanaatle parıldıyorlardı Ve bakarsınız ki. onlar gûya hiç gelmemiş ve geçmemiş gibi, parlak manzaradan ancak her fasında yüreğinizi burgulayan hatıra kalır. Zira bilirsiniz ki,
manı geçtikçe, bütün o parıldayan genç, güzel ve imanlı şeylerde, tıpkı önünüzden geçerlerken olduğu gibi, kendilerinin gözükmesine ve duyulmasına mâni olacak başka mesafeler ve başka mânsalar ardında kaldıkça, başka zamanların içinde büsbütün solacaklar, ihtiyarlayacaklar, susacaklar ve unutulacaklardır. Şimdi bütün onlardan kalan ancak içinizde bir merhametli hatıradır. Ve anlarsınız kİ, bir nesil ve onu takip eden bütün nesillerde böyle, gönüllü musikilerini hayat aşkiyle havaya çalarak ve dağıtarak geçen kafileler gibi, birer birer geçip silinip gidiyor!
bu debi r za-
Analar, babalarımızın, hattâ büyük anne ve büyük babalarımızın değil de, onlardan bir iki nesil daha evvelki, çocukluğumda son anlarına yetişebilmiş olduğum en eski nesilleri hatırlasam, bu eski zaman adamlarının çoğunu gûya tarihten evvelki zamanlarda yaşamış iri cüsseli mahlûklar gibi, daha büyük, daha kuvvetli, daha azametli buluyorum. Bunların, dünya işlerini tedvire memur edilmişler gibi, hemen hep barışkan, hamarat, lâfazan, yapıcı, canlı, dirayetli bir halleri vardı.
Şimdi hayal meyal hatırladığım bu insanların çoğu, hem kadınlan, hem erkekleri, daha boylu, daha yakışıklı, daha şaşaalı, daha teşrifattı, daha gösterişliydiler. ‘'Adam olursun, in-şaallah!" denildiği zaman kasdolu-nan halis, tam mânasiyle birer adamdılar. Yani sağlam bir ruhun hizmetinde sağlam bir vücut ki, kuvvetini hep o imandan alır gibiydi.
Seksen yağında bir Efrasiyâp Hanım hatırlıyorum. Çocuk gönüllü, tok sözlü, dinç, şakacı, güldürücü, o yaşında hayatım hâlâ büyük bir zevkle yaşıyordu.
Apuletli Unlformasiyle geniş gög-
Yeni Neşriyat
ENERJİ KAYNAKLARI
İstanbul Üniversitesi Beşeri - İktisadi coğrafya profesörü Ali Tan-oğlunun mevcudü tamamen tükenmiş olan “Enerji Kaynakları" adlı İktisadî coğrafya eserinin bu kere 1-kincl baskısı çıkmıştır
Eserde bugünün faydalanılan başlıca enerji kaynaklan olan ve modern ekonomik hayat ve faaliyetin temel taşları mesabesinde bulunan maden kömürü, beyaz kömür ve petrol, coğrafî bakımdan ele alınmış, bunların iktisadi tihsal şartları ve raştırılmıştır.
fonksiyonları, is-coğrafî dağılışı a-
tabında yeniden
Eser bu ikinci gözden geçirilmiş ve genişletilmiştir. Bu genişletmeden istifade edilerek ba^ı mühim mevzular münakaşa c-dilmiş, misaller çoğaltılmış, her bölümde bir takım ilâveler yapılmış, ve bilhassa Tüıkiyeye; Türklyede maden kömürüne. Türklyede akarsu ku etlerine ve Türklyede petrole geniş yerler verilmiştir.
"— Süvarinin başka işi gücü yok. harp zamanında oğluna caka satıyor., derdi. Halbuki Juneau mürettebatı Albay Swensan hakkında böyle düşünmedi, “Süvarinin oğlu pek cana yakın!,, deyip geçtiler.
Juneau, Boston Deniz Üssünde muharebe teftişini verdikten sonra, Ncu’faundland ve Brezilya’ya iki komvov seferi yaptı.
Cenubi Atlantik’te komvov seyri yaparken, yarı yolda geri çağrılan Juneau, Frinidad’daki Port of Spaln-de mazotunu tamamladı. Ertesi gün limandan hareket ederken, mevcut harp gemileri kruvazörü topla selametlediler, İki anal sonra komutan, bütün mürettebata, Pasifik harp sahasına tâyin edildiklerini bildirdi.
Gemi Panamada, mazot alrııak için bir iki gün kaldı ve mürettebata da, son İzinler verildi, izin hakikaten neşeli geçti. Hemen herkes dışarı çıktı ve ekserisi kör kütük sarhoş oldu. Gemiye dönerken rıhtımdan denize düşenler ve bunları kurtarmak İçin peşlerinden dalanlar o kadar çoktu kİ, o gecenin hâtıraları aylarca unutulmadı.
2nci Cihan Harbinin
meçhul kalmış
BİR DENİZ FACİASI
GuadalcanaTa yapılan gece baskını
Baskına uğrayan Amerikan hafif deniz kuvvetlerinin 13 gemisinden batmış, diğerleri ağır yaralar almışlardı
1 si 10 dakikada
r

Guıuhılcanal açıklarında muharebe
Juneau. 1942 eylül ortalarında, Pasifik harp sahasına vasıl oldu. O sıralarda, zayıf vc hırpalanmış Amerikan deniz kuvvetleri, Guadalcanal-daki Amerikan birliklerinin ikmali İle uğraşıyorlardı.
Seyrek vuku bulan deniz muharebeleri, sıklaşmaya başlamıştı. Juneau, birliğine Ittahak ettikten beş gün sonra, hava savunma kordonunda vazife almışken, Wasp uçak gemisi batırıklı. Kruvazör, batmakta olan uçak gemisine o kadar yakın gelmişti ki, VVasp’m uçuş güvertesinden dalanlar, Juneau’nun mukabil bordosundan çıkıyorlardı. Juneau mürettebatı. denize düşenleri kurtarmak i-çin sal ve yelek atmaya başlayınca, subaylar: “Belki size de Hızını olur!,, diyerek kendilerini menettiler. Genç denizciler, harbin mânasını o 2aınan kavramaya başladılar.
Juneau mürettebatından Russell Coombs’un bir kardeşi, Wasp uçak gemisinde vardabandua idi. Kruvazör yeni kaledonyadaki Numea üssüne döner dönmez, Coobs kardeşini araştırdı ve kurtulduğunu görünce, kendi gemisine tâyin ettirme yolunu buldu. Juneau battığı zaman İki kardeş gemide idi. Hiç biri kurtulmadı
Coombs ve Sullivan kardeşlerden maada. Juneau’da bir de dört Roger kardeşler vardı. Hepsi mükemmel boksördü. 8 numaralı taretin kaptanı Eddle Henizinger İle beraber, bu dört kardeş, Juneau kruvazörünün meşhur boks takımının belkemiğini teşkil e-diyorlardı. Zaten mürettebatın da tek eğlencesi de, boks maçları idi. Gemide sinema yoktu ve kıyıda eğlenceler tertip eden Amerikan teşkilâtı henüz kurulmamıştı. Juneau, Santa Cruz muharebesine iştirak eden savaş bir-ğiline dahil olarak 26 kasımda Nu-meadan ayrıldı. Bu hava-deniz muharebesinde, Juneau, mevcut iki ağır uçak gemisi için kurulan hava savunma perdesine dahil tek gemi İdi. Sabahleyin, Harnet uçak gemisinin yanında, bu gemi sakatlanıncaya kadar dövüştü, öğleyin, bir yanlışlık yüzün-
den. üç beş mil uzaktaki Enterprise uçak gemisinin yardımına koşarak, bir kaç hava hücumunu defetti. Yanlışlık şu «ebeyle meydana gelmişti: A-morlkan uçaklarından birisi, Har-net’in arızalı uçuş güvertesine İnmeye hazırlanırken fırıldakla kendisine, “Enterprl8e’a git" talimatı verildi. Juneau’nun komutanı bu talimatı, yanlışlıkla kendi üzerine alınarak o-raya koştu. Muharebeden sonra, komutan. bütün mürettebatı, gösterdikleri muvaffakiyetten dolayı tebrik etti. O günden sonra artık, Juneau denizcileri kendilerini "kaşarlanmış" saymaya başladılar. Zavallıların sevinci üç hafta bile sürmedi.
Juneau. tekrar denize açılmaya hazırlanırken gemiye, İkmal subaylarından biri geldi. Bu bölgedeki zayiatın çok fazla olduğunu gözönünde bulunduran İkmal Komutanlığı, bir gemide aynı aileye mensup kardeşlerin bir arada bulunmasını mahzurlu görmüştü. Bu itibarla subay, Sul-üvan. Roger. Coomb ve diğer biraderleri, ayrılmaya ve başka gemilere yahut karadaki vazifelere geçmeye davet ediyordu Roger biraderlerden gayrisi bu teklifi kabul etmedi. Ro-ger’lerden ikisi, Numeada bulunan bir fabrika gemisine geçtiler. Ju-neau’dakı bütün “kardeş” gruplarından hayatta kalan bu iki kardeştir.
Juneau tekrar denize açıldığı zaman, kasım girmişti ve kruvazör, bu bölgedeki diğer bütün gemilerle birlikte, Pasifik teki tek taarruz hareketimizi destekliyecek zayıf filomuzu teşkil ediyordu. Guadalcanaldaki deniz piyadeleri, ümitsiz bir halde idiler. Henderson uçak meydanında üslenmiş olan hava kuvvetinin bakiyesi. C-47 uçaklarının taşıyabildiği benzinle uçsbUiyordu; deniz yollyle ikmal yapmak hemen hemen gayrı mümkündü ve bütün birlikler, günü birliğine ve “kaptı kaçtı" peklinde ikmal edilebiliyordu. Karanlık basınca Japon destroyerleri rastgeie Gua-dalcanal kıyılarına yaklaşıyor ve deniz piyadesini kıyasıya ateşe tutuyordu. Güney Batı Pasiflkte, Amerikan deniz kuvvetlerinin tek gayesi, Guadalcanaldaki deniz piyadesini ikmal ve takviye etmekten ibaretti.
Japonlar da, kara birliklerini ufak ufak ikmal etmeye beyhude yere uğraştıktan sonra» nihayet ağır toplarını harekete geçirmeye karat verdiler. Bu bölgedeki ağır top faikıyeti şüphesiz onlarda idi. Deniz muharebelerinde ise daima ağır topu fazla
öğrenmek ihtiyacında olduğumuz herşey
___ _______ •
Hicri 19 5 0 MAYIS 22 Rumî
SABAN 5 MAYIS 9
1369 Pazartesi 1366
VAKİT
VASATİ
EZANİ
Güneş 5.36 9.11
Öğle 13.11 4.46
İkindi 17.08 8.44
Akşam 20.26 12.00
Yatsı 22.20 1.54
îmsâk 3.31 7.06
J
İSTANBUL
YENÎ SES OPERETİ: Temsil yok.
KONAK PAVİYONÜ: Ispanyol Atraksiyon Trupu.
ANKARA
TÎYATRO : Temail
TİYATRO : Temsil
BÜYÜK yok.
KÜÇÜK yok.
GAR GAZİNOSU : Paris Revü heyeti.
PAVtYONDA ı Italyan Akrobatları.
İZMİR
8EHİR TÎTATBOSU ilk Adım.
Göl
BEYOĞLU CİHETİ
ATLAS: (40835) Kanlı
Suare: Tehlikeli Dostlar.
AKIN (80718) 1 — Dümbüllü
Macera Peşinde, 2 — Şehitler Kaleah
ALKAZAR (42562) 1 — Ateş Çemberi, 2 — Pamuk Prenses (renkli)
AR (44394) 1 — Şahane Vals. 2 — Kalküta..
ELHAMBA (43595) 1 - Aşkın Günahı. 2 — Geco Kulüpleri Kıralı.
İPEK (44289) 1 — Aşılmaz Duvar. 2 — Kılıçların Gölgesinde (Türkçe, renkli).
İNCİ (84595) 1 — Kanlı İzdivaç. 2 — Aşk Seronadı.
L/\LE (43595) 1 — Salnhaddln Eyyubl. 2 — Gönül Fırtınası. MELEK (40868) 1 - Meçhul
Arkadaş. 2 — Kaibftlz Kadın. SARAY; (41659) Vasilla Lo-
gothetldia Elen Komedi Trupu. SUATPAKK (83143) 1 — İki
Cingöz Askerin Dönüşü. 2 — Unutulmaz Aşk. 3 — Garp Casusları.
SÜMER (42851) Çılgınlar Kulübü.
ÇARK (40380) Vazife Kurbanı. (Türkçe).
ŞIK (43726) 1 - Mahzun Gönüller.
TAKSİM (43191) 1 — Frankeş-
2
kazandığından, netice ga-Japonlar, bizi ezecekti ve de ezdiler Daha sonra,
olan taraf yet. açıktı, hakikaten İmalât programımız sayesinde, Ame-
rikan deniz kuvvetleri üstünlüğü kazanınca. zaferin bize dönmesi ve bizim onları ezmemiz İcap e liyordu. Hakikaten bu sefer onlar ezildi.
12 kasım sah günü öğleden sonra Juneau, bir kruvazör ve destroyer grupu İle birlikte, Guadalcanaüa malzeme çıkaran nakliye gemilerini koyuyordu. Asker karaya çıkarılırken, Japon uçakları hücuma geçti. Düşürülen bir uçak San Francisco kruvazörünü yaraladı.
Akşama doğru alınan çok mühim bir haber. 90 ı tamamlanmış olan tahliyenin kesilmesini icap ettirdi. Donanma keşif uçakları, mühim bir Japon filosunun yaklaşmakta olduğunu rapor ettiler. Bildirilen kuvvet, şimdiye kadar rapor edilen en kuvvetli “Tokyo ekspresi" idi. Anlaşılan. Japonlar, büyük kuvvet kullanarak. Guadalcanaldaki birliklerini takviyeye karar vermişlerdi.
Oparlör sustu. Erler, sıralarının kenarlarına İlişerek, aptal aptal bakıştılar.
Saat 20 de alarm verildi ve mürettebat savaş yerlerini aldı. Toplar doldurularak, emirsiz ateş açılmaması tenblh edildi. Fakat savaş, ancak 6 saat sonra, saat 1.48 de, baskınla başladı. Japon projektörleri Amerikan gemilerini yakalamış ve Jap n toplan hemen ateşe başlamıştı A-mcrikaJılar daha başlangıçta k t i bir vaziyete düşmüşlerdi. Üç tarafları sarılmış olan Amerikan milerinln karşısına,
kudretine sahip bir Japon nııştı.
ge-
Üç misi» -ateş filosu çık-
Francisco. ve Juneau destroyerden
taycın Doğuşu. 2 — Kara Maske.
TAN 1 — Katiller. 2 — Sihirli Aşk.
ÜNAL 1 — Günahtan sonra. 2 — Göz Yaşları (Arap filmi). YENİ 1 — Zaronun işareti. 2 — Çam Sakızı Kâşif. 3 — Lorel Hardy Çingene Prens. YILDIZ (42847) 1 — Aşk Dansı,
2 — Işıklar Sönerken
İSTANBUL CİHETİ
ALEMDAR (23683) 1 — Zoronun işareti 2 — Talihim Olsaydı.
AYSU (21917) 1 — Kadın Cellâdı. 2 — Su Perileri. •
AZAK (23542) 1 - Tokyo
Gülü. 2 - 117 No.lu Mahkûm,
3 — Çanlar Çalıyor.
ÇEMBERLÎTAŞ (22513) 1 — A-si Kalpler, 2 — Kocam Öldürmedi
FERAH 1 — Asya Ateşler 1-çlnde. 2 — Kahraman Kılavuz, 3 — Deniz Kızı.
HALK 1 — Tarzan Kaplan Kadın. 2 — Ali Baba Hlndfstanda.1 İSTANBUL (22367) 1 — Stockholm Güreşleri, 2 — Dertli Pınar.
KISMET (26654) 1 — Gungudin, 2 — Kara Aslan .
MARMARA (23860) 1 — Eğlenceler Perisi, 2 — Deniz Yıldızları,
MİLLÎ (22962) 1 — Talihim Olsaydı, 2 — Zoronun işareti.
TURAN (22127) 1 — Tokyo Gülü 2 — 117 No.ly Mahkûm.
YENİ (Bakırköy 16-126) 1 — Büyük Günah, 2 — Deniz deri.
KADIKÖY CİHETİ HALE (60112) 1 — Tarzan manlar Aslanı, 2 — Cinnet.
OPERA (60821) 1 — Aşk Oyunları. 2 — Kanunsuz Şehir. SÜREYYA (60862) 1 — Karanlık Gölgeler. 2 — Beni Affet.
ANKARA
Ej-
Or-
ANKARA Hayat Yolu. BÜYÜK İki Ruhlu Adam. CEBECİ 1 — Bir Hizmetçi ıın Hâtıraları. 2 — Üç Ahbap Çavuşlar Casus Peşinde.
PARK l — Müthiş Korku. 2— Şeytanın Kurbanları .
SUS Şadlye.
SÜMER 1 — Söz Silâhındır. 2 — Ruatl Polla Haflvesi.
ULUS 1 — Müzik Beldesi. 2 — Amber.
YENİ Yeşil Yunus Sokuğı Şen Kızlar
İZMİR
Kv
. 2—
ELHA.MRA Kan Davası.
LÂLE 1 — Aşktan Kaçılmaz. 2 — Maki nalı Adamlar Diyarı II. Kısım.
TAYYARE 1 - Geceler Hâki-mi. 2 — Gençliği Takip Edelim. TAN 1 — Aşktan Kaçılmu» 2 — Maklnalı Adamlar Diyarı II. Kısım,
YENİ 1 - Haydutlar Kını İlçesi. 2 — Nesimaçl Amcrikadu.
KARŞIYAKA CİHETİ SÜMER: 1 — Çam Sakızı Polis Hafiyesi. 2 — Ağır Ceza. MEI.EK: 1 — Tarzanın intikamı. 2 — Casuslar Oteli.
UÇAK - TREN - VAPUR
GELECEK
9.35
9.45
9.50
OLAN UÇAKLAR (Türk) Ankara — (Türk) Bursa. — (Türk), İzmir — (Türk) îskende-Ankara — 15.50 Nifl,
16.30 D.H.Y.
9.30 D. — 10.05 (Türk) Afyon. Konya, - 10.15 D.H.Y. (Türk) (Türk)
1030 D.H.Y.
D.H.Y.
D.H.Y. D.H.Y 15.35 D.H.Y.
run, Adana, B.E.A. (İngiliz) Londra, Roma, Atina (Türk) Erzurum, Elâzığ. Malatya, Kayseri. Ankara — 18.05 D H Y
(Türk) İzmir — 18.35 D.H.Y. (Türk) Ankara — 20.25 P.A.A. (Amerikan) Londra, Brüksel.
GİDECEK OLAN UÇAKLAR
8.30 B.E.A. (İngiliz) Atina. Roma. Nln, Londra — 8.30 D.H.Y. (Türk) Bursa — 9.00 A.F.(Fransız) Atina. Roma, Parla — 9.00 D.H.Y. (Türk.» Ankara, Malatya. Elâzığ, Diyarbakır, Adana, İskenderun — H.Y. (Türk) Ankara D.H.Y.
Adana İzmir
Ankara, Adana, İskenderun — 16.00 D.H.Y. (Türk) İzmir — 21.40 P.A.A. (Amerikan) Şam, Basra, Karaşi, Delhi, Kalküta, Bangkok, Hong-Kong.
GELECEK OLAN VAPURLAR
6.30 Konya (Bandırmadan) — 7.00 Seyyar (Karabigadan) — 10.00 Marnkaz (Bandırmadan).
GİDECEK OLAN VAPURLAR 8.15 Mnrak&z (Bandırmaya) — 14.00 Çorum (Kuradcnlzo) — 20.00 Konya ı Bandırmaya).
GELECEK OLAN EKSPRESLER 8.30 Ankara. — 9.15 Ankara Eks. — 20.30 Ankara.
GİDECEK OLAN EKSPRESLER
0.00 Tarsus, — 18.10 Ankara ekspresi — 20.30 Ankaraya
(Eka.) — 21.40 Doğu ekspresi.
programı vo ha-
8.30 Hıtflf orkon»
ANKAKA:
7.30 M. S. Ayarı. — 7.31 Neşeli müzik (pli, — 7.45 Habor-ler. — 8.00 Hafif parçalar (pl) — 8.25 Günün vn raporu. —
ıralar çalıyor (pl).
12.28 Açılış
12.30 Şarkılar, lor.
13.30 Öğle Gazetesi. — 13.45
Karen Komple söylüyor (pl).— 14.00 Hava raporu, akşam programı ve kapanış. — (Büyük Millet Meclisinden naklet, yayım).
17.58 Açılış ve program. — 18.00 M. S, Ayarı. — 18.00 Dans müziği (pl). — 18.30 Kitap saati. — 18.45 Slneınaı orguyla melodiler (pl- 19.00 M. S. A-yarı ve haberler — 19 15 Geçmişte Bugün — 19.20 Şarkılar. — 19 45 Tarihi Türk müziği. 20,15 Radyo Gazetesi. — 20 30 Radyo senfoni orkee-
vc program, —
— 13.1)0 Hııber*
13.15 Melodiler (pl). —
trası. — 21.15 Konuşma (Ispar-tanm gül bahçeleri arasında dolaşırken). — 21.30 Dans müziği (pl). — 22.00 Konuşma.
— 22.15 Halk türküleri. — 22.45 M. S. Ayan ve haberler.—23.00 Program ve kapanış.
İSTANBUL:
12.57 Açılış ve programlar — 1.3.00 Haberler. — 13.15 Tangolar (pl). — 13.30 Hafif öğle müziği. Çalan: Semiramis orkestrası. — 14.00 Şarkı ve türküler (pl). — 14.30 Serbest saıtt. (Konuşma veya müzik).—14.40 Orkestra eserleri (pl). — 15.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar. — 18.00 Fasıl heyeti konseri. —
18.40 Dans müziği (pl). — 19.00 Haberler. — 19.15 İstanbul haberleri. — 10.20 Caz müziği. —
19.40 Gitar kuarteti konseri» — 20.00 Türk Turizm Kurumu a-dına konuşma. — 20.10 Küçük orkestradan melodiler. — 20.30 Şarkı ve türküler (Perihan Altındağ Süzeri). — 21.00 Hafif piyano solo ve düoları (pl), — 21.15 Dinleyici istekleri (Türk müziği). — 22.00 Dvorak,, senfoni No. 5. ”Yeni Dünyadan,,.
— 22 45 Haberler. — 23.00 D an.s müziği (pl). — 23.80 Programlar vo kapanış.
YABANCI RADYOLARDAN SEÇME YAYINLARI
LONDRA:
7.30 Varyete programı. — 8.50 Caz yete Bull zik.
konseri. — 12.30 Vlotor Sllves-ter dans orkestrası. — 13.30
Falkman ve orkestrası. —14.15 Klasik müzik dinleyici İstekleri. — 15.30 Sld Phillips dans orkestrası. — 18 15 Hafif müzik. — 19.18 Hafif müzik 20.30 Haftanın şarkıları. —21.30 Wllholm Furtvvangler İdaresinde Fllârmonl orkestrası —23.15 Roborl Fnrnon orkestrasından hnflf müzik. — 24.00 Dinleyici İstekleri.
kulübü. — 9.15 orkestrası, — orkestrasından
— 11.00 Halle
BBC var-10.30 John hafif mil-orkestrası
Soldan nağa:
1 — Yazarın hüneri. 2 — Ba şuna tuvalet yap. 3 — Mah. tersinin başına (j) gelirse er-menlcc bir gazete. 4 — Çe koBlovakyariın ilk reisicumhuru. bir harfin okunuşu. 5 — 1-tlrnat et, tersi bir adet. 6 — Sıcak rüzgar, melek. 7 — Tersi bir nota, terzilerin elblso altına koyduklarından, takı. 8 — Anma. bir nakil vasıtası. 9 — Bir uzvu arızalı. 10 — Bardağı boş.
Yukarıdan astığı:
1 — Adları mefkut. 2 — Tahammül edemem. 3 — Tersi bir harfin okunuşu. İlâve, bir nevi kurt. 4 — Usanan, tersi vas-mit. 5 — Onarma, bir emir, kadınların birbirlerine seslenişinden. 6 — Asap, bir filimdeki meşhur köpek. 7 — Cebbar, fransızca (geçit). 8 — Şöhret, asker, başına (L) harfi gelirse bir nevi boya şekli olur. 9 — Havadisi fena. 10 — isteği kesin.
DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ
1 — Ayar et 2 — Sanayi. 3— Sınama. 4 — Tarana. 5 — Mizana. 6 — Emanat. 7 — Azamet. 8 — Kaziye.
EMİNÖNÜ: İstanbul (Eminönü) — Haşan Hulûs! (KÛçÜk-pazur) — AbdUlkadlr (Cağn-loğlu) — Salâhadılln (Çarşıka* pı).
BEYOĞLU: Matkovlç (Mer-
kez) — Galatasaray (Merkezi— Erluğruı (Taksim) — İsmet (Taksimi — Kara köy (Galata)
- Maçka (Şişli) - Feriköy (Şişil) — Hnsköy — Merkez (Kasımpaşa ı.
FATİH: Muharrem Tunu-(Şeh-tfadubuşi) — Surun (Aksaray)
— Eni İn Rıdvan (Samatya) — Nüzhet Onul (Şehremini) — M. Fuat Bayer (Nişanca) — Gül-arren Slpahloglu (Fener). EYÜP: Ayvunsnrav Şifa. BEŞİKTAŞ: Nail Hailt — Or-takö.% Gıynseddin Dlvnnlı-oğlu (ArnavUlkÖy) — Merkez (Bebek)
KADIKÖYı Sıhhat — Fcncryo-
SIHHÎ İMDAT
44'.)Ûö
60538
91
2251
İstanbul Beyoğlu Anadolu yakası Ankara tamir
Beyoğlu 146II Kadıköy 60872 İfltnnbul 24222 Üsküdar 60943 Ankara 00. İzmir 2222 Karşıyaka 15055
lu — Erenköy -* A. Cnfor Çağatay (Boutnncı).
ÜSKÜDAR; Çamlıyurt. HEYBELİ ADA: Heybellads. BÜYÜK AD A; Merkez
İZMİK: Tilkilik (Basmahane) — Şifa (Kemcraltıı — Yeni fEşrcİpoşııi Çankaya ı Alsa ncak) Karutaş (Yalılar).
AN KABA: Yeni — Merkez — Çankaya.
Harbin bu safhasında, Amerikan mürettebatına, harekât plânlan hakkında fazla malumat vermek mûtat değildi. Fakat Juneau mürettebatı vaziyeti kestirmekte gecikmedi. Tahliye işleri durdurulmuş, nakliyeler dönüş rotasını tutturmuş ve harp gemileri de tek prova hattında, İron-bottom koyunda Savo adasına doğru seyretmeye başlamışlardı. Bunun tek mânası, deniz üstü m uh ar e besiydi.
Kıdemli güverte eri Holmg -ren in Juneau’da iki vazifesi vardı. Savaşta güverte altında 28 milimetrelik topların aktarma odasında, u-çaksavar toplarına cephane hazırlar ve diğer zamanlarda ise komutana pasaparolalık ederdi.
O salt akşamı, Juneau Guadalca-naldan ayrılarak Savo adasına yol alır ve mürettebat da savaş nöbetine geçerken, Holmgren komuta köprüsüne doğru gitti. Başka zamanlarda, oradan oraya ağır ağır gitmeyi tercih eden genç denizci, bu sefer, belki biraz malûmat alırım ümidiyle acele komutanın yanma koştu. Fakat komutan:
— Şimdilik sana göre burada iş yok, oğlum! îyisimi. sen aşağı git de biraz dinlen! Gece her halde vakit bulamıyacaksın, diyerek Holmgren’! savdı.
Kötü haber Holmgren de, etrafa yaydı.
— Brandayı bu gece zaten
Holmgren’in
komşusu, 16 yaşındaki Ailen Heyn Holmgren’in memlekette komşusu canciğer arkadaşı Charlie Hay es duymuştu, ikisi de aynı kuradan-Herkes gibi, bu iki delikanlı da
hepsi ra-gemilerinin değildi. Fa-gemisi San
getiren herkes gibi, bu sözleri fazlasiyle
asmaya bile değmez, uyku yok, diyordu.
bu sözlerini, yatak
ile
ve de dı.
biraz endişeliydi.
Mürettebat, kulağını gemi oparlör-lerine vermiş bekliyordu. Birden herkes irkildi.
— Dikkat! Dikkat! Komutana gelen bir habere göre, Juneau'nun inşa edildiği Federal Shipbuilding Com-pany işçileri, Juneau mürettebatı i-çin, aralarında para toplamışlar ve bunun ilk izinde mürettebatın arzu
• ettiği bir eğlenceye sarfedilmeslni karar altına almışlardır."
Gece karanlığında boğuşma
Amerikan filosu. San Partland, Helena. Atlanta kruvazörleriyle sekiz
ibaretti. Japon filosu ise Hiei ve Ki-rişima muharebe gemileriyle Nagara hafif kruvazörü ve onbeş destroyerden müteşekkildi.
Amerikan gemilerinin darla mücehhezdi. Japon hiç biri bu cihaza malik kat Amerikan amiral
Francisco’da en yeni radar ol bazı henüz yoktu, ve bu itibarla, her iki , filo birbirine yaklaşırken alman raporların. amiral gemisine pasaparola edilmesi İktiza ediyordu. Helena kruvazörü 1.24 de düşmanı 24000 metre mesafede tesbit etti. Yirmi dört dakika sonra, amiral, önüne yığılma!»-ta olan raporları henüz tetkik edepken, her iki filo karanlıkta birbirine girdi.
Radarlarla mücehhez olmayan Japonlar, herhangi bir Amerikan filosuna rastlayacaklarını hiç umma* mışlardı. Fakat filolar birbirine yaklaşırken, Amerikan rehber gemisi, Japon emniyet kordonunun cenahında seyreden destroyerlerden biri ile nerede ise müsademe edecekti. Amerikan kruvazörü, müsademeyi önlemek için iskele alabanda edince, A-merikan hattı bozuldu, gemilerin kimi döndü, kimi de rotasına devam etti. Japon destroyeri derhal Amerikan filosunu telsizle rapor etti ve Japonlar, altı dakikada muharebeye hazırlanarak projektörlerini yaktılar. Hatlarını yeniden tesis etmeğe uğraşan Amerikan gemileri sanki resmi geçit yapıyormuş gibi aydınlandı. Bir kaç saniye sonra, yüzlerce Japon mermisi projektör huzmelerini takip etti. Amerikalılar üç Japon grupu-nun ortasına düşmüşlerdi.
Amerikan Amirali D.J. Callaghun, filosuna hemen şu emri verdi: "Tek numaralı gemiler sancağa, çift numaralılar iskeleye ateş açacak!,, Bu, amiralin filosuna verdiği son emirlerden biridir. Beş dakika «i i
bütün telsiz tesisleri harap n* ; »»e
on dakika sonra da amiral öldü.
Amerikan gemileri, projektör huzmelerinden kurtulmak, batmakta o-lan gemilere bindirmemek ve torpi-to kovanlarını dirije edebilmek için uğraşırken, bütün muharebe nizamı darmadağın oldu ve gemiler ( il yavrusu gibi muharebe sahasına yayıldılar. Artık kimse kimseyi tanımıyordu, gemiler evvelâ ateş ediyor ve sonra hedefin kim olduğunu araştırıyorlardı.
Çeviren: Behçet Cemal
(Devamı var)
HİKAYE
Yolcu Güvercin
Yazan: Tristan Bernard
Vaktiyle “Spor Mecmuası” diye çok ilgi verici bir dergi çıkardı. “Spor Mecmuası” çeşitli başlıklar altında çeşitli konular ele alırdı: Bisiklet, deniz sporları, atletizm, güvercincilik, güvercin avı...
Acaba güvercincilik ile güvercin avı sütunlarına aynı yazar mı bakardı diye merak eder dururdum.
Güvercin avcısı bir dostum vardı. Her ava çıkışında kuşlara kıyama-yıp boş dönmesinden, ruhen güvercin avcısı değil de güvercin meraklısı olduğunu anlamıştı. Bunun üzerine tüfeği bırakıp. Neullly’dekı evinin bahçesine bir güvercin yuvası yerleştirmişte. Talihsiz bazı sporcular vardın arkadaşım da on-laıdand’. Bir zamanlar at yetiştirmişti. Fakat büyük masraflarla e-dindiği cins kısrakların hepsi, bir İstisna de» kısır kalmıştı. İstisna da şu: Kısrağın biri, herhalde pek sıhhatli olmıyan bir eşekle tesadüfen birleşmiş, zayıf ve cılız birjca-tır doğurmuştu.
Dostumun yatırdığı güvercinlik en yeni ve mütekâmil usullere göre kurulmuş olduğu halde, gÜver-cinlori bir gitti mİ, bir daha dönmüyordu. Kuşların ayaklarına ip bağlamaktan başka çare kalmadı. Dostum sporcu arkadaşlarını gösterilere davet etti, ayağı bağlı güvercinlerini 200 metre öteye uçurtuyor .sonra ipleri yavaşça çekerek tekrar yuvaya getiriyordu.
Geçen ay dostuma sokakta rastladığım zaman, yüzünden saadet u-kıyoıdu Sebebini anlattı: Yeni bir güvercin almış, öyle bir güvercin kİ. kaçmak şöyle dursun, serbestçe uçup gidiyor ve tekrar güvercinliğe dönüyorınuş.. Bu denemelerden cesaret alarak. Sadık adını verdiği güvercinini Paris ile Brüksel uranındaki yolcu güvercin yarışlarına iştirak ettirmiş. Sadık pek kısa bir zamanda değilse de. şerefli bir şekilde yuvasına dönyor-
Çeviren: A.N.
muş.
Dostum heyecanla anlatıyordu:
— Bundan sonra axmı yolu daha İki defa yaptı. Şaşılacak bir nokta, da su ki, Brükselden güvercinlerin hareket saati sabahın sekizi, dokuzu veya onunda olsun, bizim Sadık yuvasına hep oynı saatte, yani akşamın yedisinde varıyor. Toz toprak İçinde geliyor, fakat hiç bir yorgunluk emaresi de göstermiyor.
Kısacası dostum Sadıktan o kadar sitayişle bahsetti durdu ki, beni de güvercini ve kendisiyle birlikte Brüksele gitmeye razı etti.
Paristeıı hareketimizde Sadık bir sepete kapatılarak bagaja verildi. Ertesi günü yolcu güvercinler Brükseldea uçuruldu. Kuşlar hep birden yül seldiler, bir ara gökte dönüverdiler, sonra cenup istikametinde göz İen kayboldular. Bana öyle geldi kİ, güvercinin biri ötekilerden ayrılıp islrmyon binasının çatısına kondu.
11.4ü trenine bindiğimiz zaman, yemek vagonunun lepeslnut bir güvercin gördüm» Dostuma.
— Sakın Sadık olmasın, baksana. dedim
Dostum kuşu tetkik etti:'
— Evet, benziyor, dedi, ama o o-lamaz
Hududa geldiğimiz zaman, güvercin bir dala kondu, gümrük muamelesinin bitmesini bekledi Sonra Pari.se varıncayu kadar bir çok meselelerden bahsede ede ııca: ip çü vercinl unuttuk Gare du Nord*o vardığımız zaman, dostum bir ara ha çağırıp içine bindi. Daha yerleşmemiştik ki. başımızın üstün 4 bir kuş uçtu vc arabacının yanına kondu. Bu kuş dostumun güvercini Sadıktı. Tren yolculuğundan tüyleri kapkara olarak çıkan Sadık şimdi de istasyondan eve olan mesafeyi arabada, arabacının yanı başında rahat rahat katetmek niyetindeydi.
22 Mayıs 1950
Y E N î İSTANBUL
Sayfa S
GÜNÜN
KONOMiK
Haftanın İktisadî
hâdiselerine bakış
Schuman Plânı alâka toplamakta devam ediyor — Kauçuk buhranına doğru — Altın piyasalarında yeni vaziyet — Washlngton Pamuk İstişare Komitesi bugün toplanıyor — Celâl Bayar - Russel Dorr görüşmesi ve Achesoıfun beyanatı — Ticaret anlaşması için yap.lan müzakereler — Yiyecek ve giyecek piyasalarındaki ucuzluk hareketi seyrine devanı ediyor
HAFTA içinde milletlerarası İktisadî sahada "Schuman Plânı” yine ön safta sayılan meselelerden biri olmuştur. Hafta başında Alman ve Amerikan iktisadi ve siyasî mehaflll bu plânın esasına taraftar olduklarını sarahaten beyan etmişlerdir. Asırlardan beri sürüp giden Fransız-Alman düşmanlığını ekonomik cepheden halletmek üzere girişilen bu teşebbüsü daha süratlendirmek için meşhur Fransız iktisatçılarından ve plânlariyle tanınmış Eay Monnet de Ingiltereye çağrılmış ve müspet netice alnımasma yardım edecek tarzda Schuman ve Bidault*-nun görüşlerini mütehassıs olarak desteklemiştir.
Hafta sonunda İngilterede de Schu-nıan plânı lehinde noktai nazarlat matbuata aksetmeye başlamıştır. İngiltere Schuman plânına bir Fransız-Alman anlaşması olarak hemen taraftar olduğu gibi buna kendi çelik sanayii ile iltihakı dahi mümkün görmektedir. Hiç değilse ehemmiyetli mehafilin kanaati bu merkezdedir. Bu hususta înglltereden akseden noktai nazarlar arasında bir tanesi Schuman plânının bu memlekette neden ortadan kaldırılması mümkün bir tereddüt doğurduğunu da göstermektedir. Şöyle ki :Plân kabul e-dilerek İngiliz çelik sanayii de buna iltihak edecek olursa, Avrupa payına düşen çelik ve demirin istihsal ve satış fiyatları zaten beynelmilel bir kontrole tâbi bulunacağından çelik sanayiini İngiltere ve Almanyada devletleştirmek için ileri sürülen mucip sebeplerin en başta geleni, yani âmme menfaati namına âmme kontrolü kendiliğinden sâkıt olacak ve bilhassa İngilterede çelik sanayiini devletleştirme fikrinden vazgeçilebilecektir.
Buna İngiliz sosyalist hükümetinin de mülâyim davranması mümkündür. Çünkü plân şümullü bir şekilde tatbik edilecek olursa zaten bazı sosyal gayelenn tahakkukuna yardım etmiş olacaktır. Nitekim dün. Mr. Chur-cill’in de plâna bazı şartlar altında taraftar olduğunu belirtmesi bu işin Batı Avrupa sulhü ve kalkınması İçin çıkar yollardan birini meydana koyacağına dair hem bu maruzatımızı hem de ilk kanaatleri takviye eylemiştir.
Hafta içinde dünya iktisat âlemini düşündüren yeni bir mevzu da kauçuktur. Amerikanın büyük bir kauçuk fabrikasına mensup salâhiyetlı bir zat olan Mr. John Collyer Birleşik Amerika Hükümetini ikaz eden harekete geçmiştir. Bu zata göre dünya bir kauçuk krizi arifesindedir. Tabii kauçuk ilk maddesi olan lateks, — onların tâbiriyle karaborsaya düşmüş, — bulunması güçleşmiştir. Bu buhranı önlemek için derhal suni, sentetik kauçuk imaline geçmek lâzımdır. Mumaileyh bu mevzuda hazırladığı plânlarını Başkan Truman ve kabine âzalanna vermiştir.
Bu rapora göre lngilizler, Fransız-lar ve Holândalılar Rusyaya kauçuk vermektedirler ve Amerikadaki kauçuk stoklan ihtiyacı karşılıyabil-mekten uzaktır.
Hafta ortasında dünya umumî efkârına arzolunan bu haber her tarafta büyük alâka görmüş ve bilhassa Amerikadaki alâkadar mehafil Collyerile hemfikir olduklannı açık-lıyan beyanatlarda bulunmuşlardır.
Dünya piyasalannda bir müddetten beri düşmekte olan altın fıyatla-n hafta içinde yeni bîr safha arzet-miştir. Geçen günlerde artık istikrar bulmuş bir manzara arzeden bu fiyatlar, yeniden düşmeye başlamıştır. Piyasamızın yakından takip ettiği bu sukut hareketi New-York. Londra, Paris gibi büyük ve ciddi merkezlere kıyasla mütenasipse de, spekülâs
yon pazarları olan Tanger ve Bey rut sukut temayülleriyle farklıdır.
Diğer taraftan dünya pazarlarında kalay fiyatları istikrarsızlık içindedir. Buna mukabil çinko fiyatlarında bir yükselme vardır ve Amerika bu madde piyasasını desteklemek için 1950 de 60 milyon dolarlık tahsisat kabul etmiştir.
Nihayet milletlerarası münasebetler cümlesinden olarak hafta içinde matbuata akseden ve memleketimizi dc alâkadar eden haberler arasında: Paris fuarında Fransız Cumhurbaş kanı Mösyö Auriol’un Türk paviyo-nunu ziyaret ve takdir ettiğini, Önümüzdeki eylül ayının 10-12 sinde Al-manyanın Kolonya şehrinde bir tütün kongresi toplanacağı ve bir tütün sergisinin açılacağı, Batı Avrupa memleketleri arasında milletlerarası bir deri birliğinin kurulmuş olduğu birinci plânda belirmektedir.
Milletlerarası iktisadi hâdiselere tahsis olunan bu satırları nihayet-lendirmeden bugün Amerikada toplanacak olan bir pamuk komitesine de işaret etmek doğru olur. Memleketimizin de dahil olduğu 22 memleket mümessili bugün Washington-da. Milletlerarası Pamuk İstişare Komitesinin dokuzuncu ihzari toplantısını yapacaklardır. Bu toplantıda: Pamuk istihsalinin ekonomik vaziyeti, son zamanlardaki ve istikbaldeki inkişaf temayülleri ve pamuk istihsalinin artması yolları tetkik edilecektir Bu 22 memleket dünya pamuk istihsalinin (r> 90 ımı ve istihlâkinin (O 85 j ini temsil etmektedir.

Sayın Celâl Sayarla, görüştükten sonra Amerikan İşbirliğinin memleketimizdeki temsilcisi Rusell Dorr’-un hafta içinde yaptığı basın toplantısı — şüphesiz — haftanın en mühim İktisadi hâdisesini teşkil etmiştir. Memleketimizin yem seçimlerden sonra da bu bahiste aynı İşbirliğine devam edeceğini aldığı vaat üzerine belirten Elçi, Marshall Plânının 2 n-ci senesini doldurmasına rağmen bunun ancak bir buçuk yılında fiili yardım yapılabildiğini, ilk altı ayın plân yapmak ve görüşmelerle geçmiş bulunduğunu söylemiştir. Russell Dorr’un beyanatı, Tür ki yede başlı-yan bu hareketin kısa bir bilânçosu-nu ve seyrim tebarüz ettirmesi itibariyle de ayrıca alâka çekicidir,
Amerika Dışişleri Bakanı Dean Acheson’un da Russell Don'dan sonra hafta içinde yaptığı beyanat bu mevzua yeni bir veçhe ve sağlamlık vermiştir. Acheson’a göre 1952 de Marshall iktisadi ve askeri yardımı sona erecekse de. Yunanistan ve İranla beraber Türkiyeye bu yardımın devam etmesi mukarrerdir. A-merika Türkiyeyi 1952 den sonra da destekliyecektir.
Geçen hafta içinde memleketimizin dış ticaret politikasında — seçim hâdisesinin yarattığı umumi durgunluğa rağmen — oldukça alâka uyandıran haberler alınmıştır: tsveçle a-ranhzda mevcut ve 14 haziranda sona erecek olan ticaret anlaşması bir sene müddetle temdit olunacaktır. İspanya ile yapılan ticaret görüşmeleri müspet bir hava içinde inkişaf etmektedir, İsrail ile bir müddetten beri yapılmasına başlanan müzakereler son safhasındadır ve varılacak anlaşmanın önümüzdeki hafta imzalanması mümkündür.
Ankaradan verilen bu haberler yanında Şam muhabirimizin bir telgrafı Türkiye - Suriye arasında ticaret anlaşması için görüşmelerin yapıldığını; bir Yeni Delhi haberi de TÜr-kiye-Hindistan arasında aynı mahiyette çalışmalar olduğunu belirtmektedir.
Nihayet milletlerarası temasları-
Kısa Haberler
Birleşmiş Milletlerin kambiyo tahditleri tetkik ediliyor
★ New-York. 21 AA. lAFP) — Birleşmiş Milletlerden bildirildiğine göre, Milletlerarası Para Fonu, çeşitli memleketler arasındaki kambiyo tahditleri hakkında bir rapor vermiştir.
Birleşmiş Milletler Kuruluna gelen bu raporda meselenin tarihçesi yapılmakta ve şimdiki durumun bir tablosu çizilmektedir. Raporda her memlekette kambiyo tahditleri sahasında câri usullerden bahsedilmekte ve kambiyo serbestisin! tedricen kurmak üzere Milletlerarası Para Fonu tarafından yapılan gayretler tasrih o-lunmaktadır.
Kaııadnda hububat tahminleri
★ Ottawa, (Hususi) — İstatistik Bürosunun bildirdiğine göıe, Sas-katche'va ve Alberta civarında e-kim bitmiş, fakat Seylan bölgesi Manitoba’da iş fazla ilerlememiştir. Büro. "Yerli mütehassıslar, Kızıl nehir vâdislndeki Seylan bölgeslninki yarım milyon dönüm olarak tahmin edilmektedir — bu sene ancak istihlâki karşılayabileceğini zannetmektedirler. — Manltoba’daki ekimin tamamlanması için bu hafta sonuna kadar fazla nemi kurutacak sıcak havaların olması lâzımdır.,, demektedir.
Anıerikadıı buğday tahminleri
ir Washington, (Hususi) — Yeni Meksika, Güneydoğu Colorado Güneybatı Cansas, Batı Oklaho-ma’nın bazı kısımları ve Kuzeybatı Texas’ta kış buğdayı oldukça geri bir durumdadır. İlâveten bir miktar saha daha sürülmüştür. Geri kalan ekili arazideki buğdayın başaklanıp dolgunlanması için yağmur lâzımdır. Cansas, Okla-homa ve Texas’taki diğer tarlalarla yağmurlardan dolayı bir i-lerleme kaydedilmiştir. Kuzeybatıdaki terakki ve durum umumiyetle memnuniyet vericidir Kuzeybatıdaki bahar ekimi iyi neticeler vermektedir; buğday yeşermiş ve boylanmaya başlamıştır.
Belçika keten tohumu fiyatları
★ Brüksel. ıHususî» — Belçika keten tohumu ve keten tohumu yağı fiyatları hiçbir değişiklik göstermemiş olup aşağıdaki gibi kalmıştır:
Keten tohumu yağı, Anvers 17.00 »Belçika frangı "kilo"), Keten tohumu. cif Anvers »Kanada) 7.60 »Belçika frangı "kilo") ve Keten tohumu, cif Anvers (Meksika) gayrı mevcut.

rnız arasında bu hafta Kalküta menşeli bir hususî haberimizden çay mü-lıayaa etmek üzere Hindistana giden Tekel heyetimizin temaslarına devam etmekte olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
îç piyasamız da bu hAta yeni mevsim için tahmin imkânları veren bir hususiyet arzetmiştir. Bu cihete aşağıda piyasalar kısmında temas edeceğimiz için burada yer ayırmıyoruz, Fakat yiyecek ve giyecek maddelerinden umumiyetle görülen ucuzluğun devam edişine temas etmeden geçemiyeceğiz.
Hafta içinde, uzun yıllardan beri görmediğimiz fiyatlara şahit olunmuştur. Çiroz kırk paraya kadar düşmüş, toptan yağsız beyaz peynir elli kuruştan satılmıştır. Halk tipi kısa kollu gömleklerin 750 kuruşa kadar inmesi ve her türlü iç çamaşırlarında ve bezlerde beliren vaziyet fiyat sukutu seyrinin umumi ve sari bir hal alması arifesinde bulunduğumuzu her bakımdan açıklamaktadır.
YENİ İSTANBUL
ıngılız - Kanada buğday anlaşması Londra. (Hususi) — Londraya gelen Kanada Ticaret Bakanı, 1 ağustosta başlayacak olan Enternasyonal Buğday Anlaşmasının ikinci senesi i-çln satın alınacak buğday hususunda hararetli bir pazarlıkla karşılaşmıştır. Pazarlık bilhassa fiyat Üzerinde çok çetin olmuştur. İngiliz - Kanada dört senelik buğday anlaşması 31 temmuzda sona eriyor. Kanada buğdayına malî yardımda bulunan Marshall Plânı da aynı zamanda bitecektir. Bu mevsim, Britanya, buşey (28 kilo) başına 205 Kanada senti vermiştir. Yani Enternasyonal Buğday Anlaşmasına göre devalüasyondan önce 180 ve devalüasyondan sonra da 198 sent olan fiyatı aşmıştır.
Diğer taraftan uzun bir pazarlıktan sonra; Avustralya son zamanlarda Enternasyonal Buğday Anlaşmasının âzami fiyatını buğday ve daha azını da un için (sterllng olarak) kabul etmiştir. Kendi dolarları ile ödeyen Britanya, Kanadadan daha büyük bir tavizat beklemektedir. Dört senelik anlaşmaya göre. Britanya harpten öncesine nazaran iki misli Kanada unu alıyordu. Fakat malûm sebepler yüzünden İthalâtçı memleketler buğday almayı tercih ediyorlar.
Ağustosta bağlıyacak yeni devre için Britanya şimdiden 177 milyonluk ithalât hissesinden 38 milyon bu-şelini Kanadadan, 25,5 milyon unu Avustralyadan satın almıştır.
Britanya geri kalan 139 milyon buşell dolar üzerine Kanadadan al-mıyacaktır; bir kısmını da Avustralya ve Fransadan sterling ile almayı ümit ediyor. Fakat belki de Washlngton, Britanyanın bazı Marshall dolarlarını Amerikan buğday ve unu için harcamasını şart koyacaktır. Britanya 177 milyon buşelik ithalât hissesini yalnız asgarî fiyat olarak 154 Kanada sentinden almaya mecburdur. Ancak Britanyanın İstihlâk ve denizaşırı memleketlerindeki mesuliyetleri için bundan çok fazla hububata ihtiyacı vardır. Fakat görülüyor ki, ne Britanya, ne de Kanada anlaşmaları haricine çıkmak niyetinde değildirler. Britanya, hissesi haricindeki buğday için dolar Ödemek istemiyor.
Kanada ancak iki ay sonra kendi mahsulünün bu anlaşma ile derpiş o-lunan ihracatı kapıyacak kadar olup olmıyacağını anlıyacaktır.
Lokanta yemek tarifeleri belediyece tetkik ediliyor
Yiyecek maddelerindeki ucuzluğun lokantalardaki yemek fiatlerine de yavaş yavaş tesir ettiği görülmektedir. Son zamanlarda yeni açılan lokantaların tabldot fiatleri, diğer lokantaların fiatlerine nispetle pek u-cuzdur. Eminönünde de bulunmak ü-zere muhtelif semtlerde bir kaç lokantanın üç kap yemeğe 120 kuruşa kadar bir fiat koydukları görülmektedir.
Sade yağın, nebati yağların, et ve balığın gün geçtikçe ne kadar ucuzladığını, her gün bu sütunlarda yazıyoruz, bu ucuzluk karşısında, muayyen lokantalar, rekabet yoliyle tabldot fiatlerini indirmişlerdir. Fakat yiyecek maddelerindeki bu u-cuzluk, umumiyet itibariyle birinci ve İkinci sınıf lokantalara henüz intikal etmiş değildir. Halbuki bu lokantalar, Urfa yağının. 700 kuruşa ve etin dört liraya satıldığı bir devirde olduğu gibi, yemek tarifelerini aynen devam ettirmektedirler. Bi-
Şeker fabrikalarından birinin pancar silosu
160 kuruşa satılan şekerin maliyeti 58 kuruş olduğuna göre, vergilerden fedakârlık yapmadan fiat indirmesi kabil değildir
Piyasada, zaman zaman çıkan şayialarda şeker fiyatlarının ucuzlıya-cağından bahsedilmişti. Şimdiye kadar bu yolda çıkan haberlerin teey-yüt etmediğini görüyoruz. Her halde şeker fiyatlarında beklenen ucuzluk. 1949 yılı şeker istihsalinin en yüksek bir seviyeye çıkmasından ileri gelmektedir. Şeker Şirketinin yıllık bir raporunda kaydedildiği gibi. 1949 senesinde şeker istihsali 134.849.800 tonu bulmuştur. Halbuki 1948 senesinde ise, istihsal miktarı 118.102.450 ton. 1947 yılında 96 milyon 635 450 tondan ibaretti. 1946 ve 1945 yıllarında da şeker istihsali 96 bin tondan ileri gidememişti. Şeker istihlâki için yapılan tahminler?, göre, yıllık ihtiyacımız ortalama o-larak 100 bin ton hesap edilmektedir.
Hepimizin hatırladığı gibi, istihsalin az olduğu senelerde, geriye kalan
lindiği gibi yeni sene mahsulü Urfa yağı perakende piyasada 550 kuruşa satılmaktadır. Pek tabiî olarak bir lokanta toptan yağ mubayaasında bulunduğu için, bu malı daha ucuza almaktadır. Böyle olduğu halde, birinci, ikinci sınıf lokantalarda henüz bir ucuzluk müşahede edilmemiştir. Yalnız bir kaç lokanta, bu ucuzluk sahasında diğerlerine rekabet olsun diye, bir adım atmıştır. Hâlen birinci sınıf lokantalarda, et, sebze, mey-va, veyahut tatlıdan İbaret üç kap yemek 300 kuruştan aşağı değildir, ikinci sınıf lokantalarda da bu üç kap yemek 180 - 250 kuruş arasın-dır.
öğrendiğimize göre, Belediye İktisat Müdürlüğü lokanta ve aşçı dük. kânlarındaki tarifeleri yeniden gözden geçirmektedir. Şimdiye kadar yapılan tetkikler neticesinde, birinci ve ikinci sınıf lokantaların tarifelerinde indirmeler yapmak İmkân dahilinde görülmüştür.
ihtiyacımızı dış memleketlerden temin etmek zorunda kalmıştık. Şeker Şirketi, yıllık raporunda. 1949 yılı istihsalinden bahsederken, önümüzdeki yıl, dışarıdan şeker ithali-ne lüzum kalmıyacağını ileri sürmektedir. Raporda, fiyatlarda indirme imkânlarına dair bir kayıt mevcut değildir.
Filhakika şeker fiyatını indirme meselesi diye ikide bir ortaya konulan mevzu bir maliyet işi olmaktan uzaktır. Çünkü şeker fiyatı, maliyete ilâve edilen mütehavvil istihlâk vergisi, munzam istihlâk vergisi ve hususi bir fondan müteşekkildir ve dört ayrı unsuru ihtiva eylemektedir. . r z
Bu unsurun her birinin hâlen 1949-1950 rekoltesinde kaçar kuruştan ibaret bulundukları malûm değilse de. Maliye Bakanlığının 29-12-1949 tarihinde tesbıt ettiği cetvele göre
şöyledır: Toz Küp
Maliyet 57.82 62,12
Şirketin kân 4,35 4,35
Mütehavvil istihlâk V 10,31 10,31
Munzam istihlâk V. 80,— 97,—
Hazîneye yatırılacak
hususi hesap fonu 7.52 6,22
Satış fiyatı 160 180
Şu halde görülüyor ki Şeker Şirketi şeker fiyatlarını ucuzlatmak için maliyet unsuru üzerinde ne kadar tasarruf yaparsa yapsın şeker fiyatını halkın ümit ve isteği kadar u-cuzlatmaya imkân bulunamaz. İleri sürülen ucuzluk olsa olsa vergilerden fedakârlık pahasına elde edilebilir ki bu da ayn bir meseledir. Bütçenin masraf faslı ona göre azaltılmadan ve bazı kalemlerde tasarruflar elde edilmeden böyle bir şey beklemek vakitsizdir.

Bu vesile ile bizim şükranla kaydedeceğimiz iyi ve mebzul rekoltemize mukabil, dünya şeker vaziyetinin farklı durumlar gösterdiğini tebarüz ettiren bir yazıyı aşağıya der-cediyoruz:
Dünya şeker istihsali hissedilir ölçüde artmıyor
Birleşmiş Milletler Ziraat ve İaşe
Teşkilâtının tahminlerine göre 1949-1950 mahsul yılının dünya şeker istihsali (Rusya hariç) 31,500,000 tonu bulacaktır.
Geçen sene 31,900,000 tona varılmış ve istihsal rekoru kırılmıştı. Sovyetler Birliğinin geçen ydki mahsulü 1,800,000 tonu bulmuşken bu sene beş yüz bin ton nispetinde artacağı zannediliyor.
Ziraat ve îaşe Teşkilâtının fikrine göre istihsalin geçen seneye nazaran düşmesi sanıldığından daha mühim bir hâdisedir. Gerçekten, istihsalin a-zalması milli istihsal, iş ve irat seviyelerinin yükselmesi ve tahdidatın tedricen kaldırdmasiyle şeker istihlâkinin fazlalaşması bu devre rastlamaktadır. Diğer taraftan, dünya nüfusu yılda 25 milyon nispetinde (yanı yüzde birden biraz fazla) artmaktadır.
Rusya hariç olmak üzere, dünya nüfusunun 1949 ortasında 2 milyar 175.000.000 kişiden ibaret olduğu ve bu sene ortasında 2,200,000,000 u bulacağı kabul edilirse adam başına mevcut şeker miktarının 14 kilo 700 den 14 kilo 300 grama düşeceği anlaşılır.
Şeker istihlâkinin harpten öncekine nispetle artması bilhassa Lâtin Amerikasında müşahede edilmiştir. Bazı Asya ve Afrika memleketleriyle hele Güney Afrika Birliğinde de artış kaydolunmaktadır.
Buna karşılık istihlâk Avrupada ve, daha hafif mikyasta. Kuzey A-merikada azalmıştır.
Kıta itibariyle istihsalde mühim değişiklik yoksa da, memleket itibariyle bazı farklar göze çarpar. Meselâ bazı Avrupa memleketlerinde istihsalin azalmaya yüz tutmuş olmasına rağmen Çekoslovakya, Polonya, Felemenk ve Belçikada ciddî surette artması beklenmektedir.
Avrupa kıtasının umumî heyetine gelince, Almanya ile Polonyada istihsalin harpten öncekine nazaran yüzde yirmi daha aşağı olmasına rağmen bu senekl mahsul harp öncesinden biraz daha fazla olacaktır.
Harbin sonundan beri beliren u-muml temayül uyarınca İngiliz İmparatorluğu ve CommonWealth ülkelerinde şeker istihsalinin arttığı görülmektedir.

Piyasalar, bir taraftan yeni yıl mahsulü hakkında tahminlerde bulunurken, diğer taraftan da yeni iktidar partisinin İktisadî sahada yapacağı hareketleri büyük bir alâka ile beklemektedir. Bu suretle geçen hafta içinde piyasayı zihnen İşgal eden en mühim meseleler, bu mevzular etrafında toplanmakta idi.
Yeni sene rekolte tahminlerine gelince, geçen haftalara nazaran son günlerde mahsul hakkında daha etraflı haberler almak kabil olabilmiştir. Meselâ en mühim ihraç maddelerimizden olan tiftik rekoltesi hakkında ilk yapılan tahminler, 5000 kilo etrafında idi. Son günlerde ilk tahminlerde İleri sürülen bu miktarın, tahakkuk ettiği anlaşılmaktadır. Yine son hafta içinde fındık rekoltesi hakkında da ilk tahminlere girişilmiş bulunulmaktadır. Giresun. Ordu gibi en mühim istihsal merkezlerinden gelen haberlerde, fındık mahsulünün geçen seneye nazaran noksan olacağından bahsedilmektedir. Fakat fındık mahsulü, geçen seneye göre, ne nisbette az olacaktır? Henüz bu suale cevap vermek mümkün değildir. Bunun için de haziran ortalarına doğru kat’î bir hüküm vermek kabil olacaktır.
İzmir muhabirimiz, geçen hafta içinde verdiği bir haberde, üzüm rekoltesi hakkında da kat‘1 malûmat vermemekle beraber, mahsulün geçen seneye nazaran az olmıyacağına dair bir hükme varmıştı. Fakat mevsim itibariyle bu hüküm üzerinde duracak değiliz. Fındıkta olduğu gibi, üzüm rekoltesi hakkında da ciddi bir bilgi edinmek için bir müddet daha beklemekten başka çare yoktur. Bakliyat çeşitleri için ise, henüz ilk tahminlere bile girişmek mümkün değildir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, piyasa bir taraftan rekolte tahminleri ve bu tahminlere istinaden vadeli satışlarla meşgul olurken, yeni kurulacak hükümetin İktisadî politikası hakkında da çeşitli haberler almakla meşguldür. Tüccar, bu haberlerden hangisinin doğru olabileceğini merak etmektedir. Bilindiği gibi, günlerden beri piyusada dolaşan haberler daha ziyade yeni hükümetin ticarete vereceği istikamet, daha doğrusu ticarete engel olan formaliteleri kaldrmak yolundaki alaca tğı ka-razlara ait haberlerdir. Tüccar, bütün bu şayiat ve haberle n şekil ve mahiyeti hakkında resmi ağızlardan malû-n nr aldığı zaman, kendisini tatmin etmiş olacak, ona göre kendi i? tini tanzim edecektir. Yeni iktidar partisinin bu yoldaki fikirlerini öğrenmek için, rekolte haberlerini öğrenmek gibi uzun zaman beklemeğe lüzum olmıyacaktır. Yeni kabine birkaç güne kadar piyasanın bu husustaki merakını tamamiyle tatmin etmiş ola-çaktır.

I " İlstonbul :
Geçen hafta içinde Ticaret Borsasında kabuklu fındık piyasası canlı durumunu muhafaza etmiştir. Ramazan münasebetiyle, kabuklu fındık Arap memleketlerinde istihlâk edildiği için, her
sene olduğu gibi mala karşı istekler artmıştı. Alıcılar en ziyade Giresun menşeli kabuklu fındık aramakta idi. Stok miktarı da az olduğu için fiyat hafta sonunda 90 kuruşa kadar yükselmlş-tir. İç fındık piyasası ise hafta başında durgun geçmiş, hafta sonuna doğru dış piyasalardan vâki olan İstekler üzerine tekrar canlı bir duruma girmiştir. Kuru meyve grupunda, fındıktan başka tatb ve acı badcınlcrr karşı da dış piyasalardan isteklerin arttığı görülmüştür. Ceviz ise satış movslmlni geçirdiği İçin, çoktan beri Borsa cetvellerinde yer alamamaktaydı, yalnız Fatsa malları
27 kuruş gibi düşük bir fiyat üzerinden muamele görmüştür.
Yağlı tohumlar grupunda at/çiçefli, sueum gibi maddelerin alıcıları azalmaktadır. Tüccar, yeni sene mahsulü için hazırlıklara girişmiş bulunmaktadır. Hafta içinde ayçiçeği fiyatı 27 kuruşla
28 kuruş arasında temevvüç etmiştir. Susam ise 64 kuruşla 62 kuruş arasında muamele görmüştür.
Dokuma ham maddelerinden yeni sene mahsulü tiftik üzerine henüz piyasada beklenen inkişaf görülmemiştir. Hafta içinde yalnız natürel tipler Üzerine muamele olmuş, fiyat 320 kuruşa kadar yükselmiştir. Yeni sene yapağı piyasası ise, henüz açılmış değildir. Nebati yağlar grupunda, fındık yağı piyasası hararetini muhafaza etmiştir Hafta sonunda natürel fındık yağının fiyatı 130 kuruştan 140 kuruşa kadar yükselmiştir. Diğer nebatî yağların durumunda ehemmiyetli bir değişiklik olmamıştır.
İzmir :
İzmir. 21 (Hususi muhabirimizden telgrafla) — Hafta zarfında İzmir Ticaret Borsasında çekirdekli kuru üzüm istikrarlı bir manzara arzetmiş ve 9 numara üzüm fiyatı 55 kuruşluuk seviyesini muhafaza eylemiştir. Yalnız haftanın son İki gününün tatile rastlaması 18 ma?/ıs tarihinde ihracat evlerini Borsada fazla mu-bayHaya sevkettiğlnden o gün fiyat 1 kuruş yükselerek 56 da kapanmıştır.
Hollanda ve Mısır fiyatlarına intibak ettiklerinden bu memleketlerden ufak partiler halinde yeni siparişler gelmektedir. Ingiliz tesellümatı ağır cereyan etmekle beraber devam eriyor, Mayıs sonuna kadar olan teslim müddeti zarfında mevcut 17.000 tonluk taahhüdün 10.000 tonunun yerine getirileceği sanılıyor, mütebaki 7.000 ton için satıcılar müddetin yeni mahsule kadar uzatılmasını istemektedirler Bu takdirde daha bir iki bin tonun eldeki stoklardan ve mütebakisinin de yeni mahsulden teslimi mümkün görülmektedir. Bu hususta İngiltere İaşe Nezareti Mümessilliği, şimdilik sükûtu ihtiyar etmektedir. İngılızlere 9 numarayı
fob 52.50 kuruştan bağlanan ihracat evleri birer banka garanti mektubu vererek bedelin yüzde 90 mm peşin almışlardır. Firmalar ellerindeki stoklan teslimden sonra Borandan yüksek fiyatla mubayaa yaparak teslimata devam yerine aradaki yüzde 10 kaybetmeyi daha az zararlı bulmaktadırlar. Fakat zaraıu rağmen alıcı ile ihtilâfa düşmeden teslim müddetinin uzatılması suretiyle bir hal şekli bulunmasına gayret sarfolunmaktadır.
Diğer taraftan Batı Alman Hükümetinin yakın günlerde çekirdeksiz kuru üzüm İthaline kontenjan vermesinin mümkün görüldüğü hakkında geçen hafta verdiğimiz haber teeyyüt etmektedir. Birçok Alman alıcı firmalar tamirdeki ihracat evlerinden teklif istemeğe başlamışlardır. Bu tekliflere o günkü Borsa fiyatları esas tutularak 9 numara için 65-67 kuruş fob fiyat istenmek sııretiylo cevap verilmektedir. Bununla beraber henüz tekemmül etmiş akitler mevcut değildir.
Hafta içinde Mısıra ve diğer Arap memleketlerine ihracat devam ettiğinden incir piyasası sağlamlığını muhafaza eylemiştir. Ancak stok miktarı altı yüz ton kadar olan hurda incire henüz alıcı bulunmamıştır.
Rakip memleketler fiyatlarının tesiri altında hariçten yeni siparişler gelmediğinden Borsada pamuk gevşek bir durum arzet-ıniş ve hafta başında 215 kuruş olan birinci Akalanın fiyatı tedricen geriliyerek hafta sonunda 205 kuruştan kapanmıştır. Fiyatlar biraz daha gerilediği takdirde serbest stok miktarı 3000 ton kadar olan pamuğun kısa bir zamanda elden çıkarılabileceği ve yeni sezona atoksuz girileceği umuluyor.
Hafta zarfında gelecek mahsule ait vadeli satışlara devam edilmiştir. Daha ziyade rakip memleketler fiyatlarının tesiri altında teşekkül edon alivre pamuk fiyatları hafta sonunda hafta başına nazaran 2 kuruşluk bir gerileme kaydederek birinci Akala 200 de kapanmıştır. Avanstı alivre muamelelerde ise fiyat gerilemesi daha fazla olmuş ve hafta başında 190 İken hafta sonunda 180 e kadar düşmüştür.
Haftanın ilk günlerinde zeytin yağının tesiri altında pamuk yağma istek artmışsa da hafta sonunda piyasa sakinleşmiştir. Bununla beraber fiyat 117 kuruşluk seviyesini muhafaza etmektedir.
Yunanistan ve Almanyanm yakın günlerde alıcı vaziyetine geçeceklerine dair gelen haberler Borsada pamuk çekirdeğine karşı alâkayı artırmıştır. Bunun neticesi olmak hafta başında 11.50 kuruş olan fiyat hafta sonunda 12.50 kuruşa yükselmiştir. Serbest stok miktarı 13.000 ton kadar olan pamuk çekirdeğinin havalar iyice ısınmadan elden çıkarılmasına gayret, sarfoluumaktadır.
Sümerbank elindeki 900 ton çekirdeği hafta başında 11,50 kuruş fiyatla lzmirdeki pamuk yağı fabrikalarına satmıştır.
Adana :
Adana, 21 (Hususi muhabirimizden telgrafla) — İki günü tamamen işsiz geçen diğer bir gününde İse, Borsada tek muamele kaydedllmiyen bu haftanın hareketleri pek mahdut ve gevşek olmuştur. Dahilî istihlâk piyasasında susam 60 kuruşa kadar irtifa göstermiş, ikinci nevi pamuklardan 100 tonluk bir satış olmuş, fiyat 150 ilâ 155 kuruş arasında oynamıştır. Sümerbankm az miktarda yaptığı mubayaalarda birinci Akala pamuk 162. üçüncü Akala 140 kuruşa kadar düşmüştür. Almanya ve Yunanistanın Çu-kurovadan pamuk tohumu istediği haber alınır alınmaz ümitler belirmiş, diğer taraftan Hatay Nebati Yağlar Fabrikası 5 kuruş 10 santimden Adana Sümerbanktan 500 ton yerli pamuk tohumu almıştır. Almanya ise 12 kuruştan 10 bin» Yunanistan keza 12 kuruş fiyat üzerinden 7 bin ton pamuk tohumu istemiş bulunuyorlar, tzmirden yapılan mukabü tekliflerin ve ileri sürülen şartlartn daha müsait ve elverişli olması, bu iki için Adanad&n İzmir piyasasına intikaline sebep olmuştur. Hafta içinde tsrailden de bir teklif alınmıştır. Bu teklif İle mühim miktarda harnup istenmektedir. Gerçi Adana hanıup istihsal bölgesine dahi) ise de, belllbaşlı İstihsal merkezi daha ziyade İçedir. Onun için bu teklifi de ancak Mersin ihracatçıları karşılayabileceklerdir. Harpten evvel tamamen Almanya tarafından alınan İçel harnuplarından gayet nefis likör istihsal edilmekte, jelâtin çıkarılmakta, küsbesi dc en âlâ hayvan yemi olarak kullanılmaktaydı. Harnup mübayaası için tsrailden yakında bir temsilcinin geleceği de İlâve edilmektedir. Haftanın kayde değer diğer hareketi de arpa piyasasının açılmış olmasıdır. Yeni mahsul arpa 17 kuruştan satılmaktadır. Halbuki geçen sene piyasa 15.5 kuruştan açılmış, fakat süratle 23 kuruşa kadar fırlamıştı. Buna da sebep Anadoludaki kuraklıktı. Bu sene yurdun hiç bir yerinde kuraklık bahis mevzuu olmadığı halde fiyatların 17,5 kuruştan başlaması hayret uyandırmıştır. Maama-mif piyasaya mal fazla gelmeğe başladıkça fiyatın düşeceği tahmin ediliyor. Bu ilk parti arpalar suulu olduğundan fire vermesi muhakkaktır. Bu bakımdan stok yapmağa elverişli değildir. Esasen satışlar da sürekli ve külli olmamaktadır.
Trabzon :
Trabzon. 21 (Hususî muhabirimizden telgrafla) — Ticaret B»»rsasında fındık piyasası umumiyet itibariyle gevşek geçmiştir. Hafta başında kabuklu fındık üzerine bazı işler olmuşsa da, halta sonunda işler yine durgun bir safhaya girmiştir. Esasen seçim ve bayramlar dolayısiyle zaten gevşek ve durgun olan İşler büsbütün durmuş bulunuyor.
YENİ İSTANBUL
22 Mayıs 1950
Sayfa 6
bir muvaffakiyeti
Türk ceket
Kürtajı çok zarif bir şekilde İşlenmiş bu eteği tülden elbise Keçe elbisesi olduğu gribi gelin tuvaleti de olabilir
Pastel renkleri İçine alan ve peri elbiselerini andıran şiir gibi bir gece elbisesi
Sl.var organtinden çok güzel bir gece elbisesi, geni} etek düz plilerden meydana gelmiştir
EZDİR kaç giin önce Olgunlaşma Enstitüsü, Taksim Belediye
Gazinosu salonlarında İstanbul halkına senenin en güzel defilelerinden birini gösterdi.
Geçen perşembe günkü gösterinin kıymetini bir kat daha takdir edebilmek için Fransa ve Italyadaki defileleri görmemiz lâzım gelir: Geniş ve iyi ayarlanmış bir salon, dikkatli ve zarif bir halk, âhenkli bir disiplini bir arada görmek her zaman mümkün olmaz.
Söylenilen saatte geç kızlar, birbirleri arkasından meydana çıkmaya başladılar. Üzerlerinde İstiklâl Caddesindeki atelyeler-de hazırlanan zarif elbiseler vardı. Bir çok maddelerin dışarıdan ithal olunduğu bir memlekette, elbiselerde kullanıl,.n kumaşların yerli olduğunu işitmek insana aynca bir zevk veriyordu. Üstelik teşhir edilen 50 modelin hepsinde millî bir hava mevcuttu.
İpekler, Bursa tezgâhlarında, yünlüler Herekede, pamuklular Malatya, Kayseri veya Bakırköyde dokunmuşlardı. Fakat mektebin asıl hususiyetini temin eden şeyler harikulâde işlemelerdir. Hele mutfak önlükleri üzerindeki zarif işlemeler Türk zevkinin bariz misalleriydi. Sabah tayyörlerinden tutun da. gece tualetlerine kadar sim veya altın iplikle yapılmış olanları el değmemiş kadar güzel ve orijinaldi.
Tabiî zerafeti de mütevazı bir eda ile birleştiren genç mankenler, gösterilen modellerin istisnaî kalitelerini bir kat daha arttırıyordu.Hayatlarında hiçbir zaman mankenlik yapmamış olan bu genç kızlar için ağzına kadar dolu olan bir salonu geçip yüksek bir yere çıkarak kollarını açmanın, ahenkli bir şekilde yürümenin ve mütemadiyen gülümsemenin ne kadar zor bir iş olduğunu hepimiz tahmin ederiz. Âni alkışlar ile şaşkınlığa uğramadan dolaşan bu genç kızları, mütemadiyen dikkatli nazarlarla süzen halk, ilk tayyörlerden en son elbiselere kadar bütün gösterilenleri beğenmekle büyük bir zevk sahibi olduğunu ispat etti.
Türk modasından bir fikir vermek için, bugünkü rahife-mizde sizlere, Kız Olgunlaşma Enstitüsü talebelerinin meydana getirdiği ve YENÎ İSTANBUL objektifine teşhir edilen dört gece elbisesi modelini sunuyoruz.
Resimler de, eski Türk modellerinden mülhem 3 işlemeli elbiseyi göstermektedir. Resimleri gördükten sonra bu elbiseleri methetmek çok lüzumsuz olacaktır. Peri masallarındaki prenseslerin elbiseleri bunlardan farklı bir şeyler değillerdi her halde. Türk kadınlarının da memleketlerinde böyle orijinal buluşlu okul ve terzileri varken, Paris’e gidip binlerce lira harcamalarının muhakkak ki çok lüzumsuz bir şey olduğu kanaatindeyiz.
işlemeciliğinin bütün güzelliği bıı kırmızı üzerinde toplanmıştır. Etek geniş mi tendendir.
Bü SAYFADAKİ FOTOĞRAFLAR OTHMAR’INDIR VE “ YENİ İSTANBUL " GAZETESİNE AİTTİR.
E V *> 't 'tf
F
■t. ■t : •' *
L w

22 Mayıs 1950
TENİ İSTANBUL
Sayfa 7
BU ÇEKİLİŞE 9.61950 AKŞAMINA KADAR EN AZ 100 LİRA YATIRANLAR DAHİL OLURLAR
EMLÂK BANKASI
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden
M
1 — Kadastro Teknisyenleri için aşağıda miktarı, cinsi ve muhammen bedelleri yapılı 18 cins eşya 9 kalem olarak ve her kalem eşya ayn ayrı kapalı zarf usulü ile satın alınacaktır.
2 — İhale 9.6.1950 tarihine rastlayan cuma günü saat 15 te Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Satın Alma Komisyonunda yapılacaktır.
3 — Satın alınacak eşyanın her kalemi ayrı ayrı ihale edilebileceği gibi her cinsten nıâtlup miktarda elinde eşya bulunmayan taliplerin ellerinde mevcut miktarlar üzerinden yapacaklau teklifleri de uygun görüldüğü takdirde o suretle de İhale edilebilecektir.
Talipler eksiltmeye iştirak ettikleri kalem eşyanın hizalarında gösterilen muvakkat teminat tutarını yatırmak suretiyle ihaleye girebilirler.
Dokuz kalemden bir kaç kalem eşyanın teslimini aynı zamanda deruhte etmek isteyen taliplerin her kalem için ayn zarf hazırlamaları ve teklif yapmaları ve muvakkat teminatını ayn ayrı yatırmaları lâzımdır.
4 — Teklif mektuplarının ihaleden bir saat evvelisine kadar Satın Alma Komisyonuna makbuz mukabili verilmesi şarttır.
Postadaki gecikmeler nazara alınmaz. •
5 — Şartname ve mühürlü nümuneleri her gün komisyonda görülebilir. (6532)
Beherinin muhanı- Hepsinin muham- Muvakkat te-
Sıra No. Cinsi Miktarı men bedeli men bedeli minat tutaı
Lira Kr. Lira Kr. Lira Kr.
1 ( Hurç 600 40 00 24000 00 1800 00
( Portatif karyola 600 42 50 25500 00 1913 50
2 Dag fotini 600 36 70 22020 00 1651 50
3 Gemici feneri 200 5 50 1100 00 82 50 ‘
4 Matra 600 11 20 6720 00 504 00
5 Yatak çarşafı* 600 3 00 1800 00 135 00
6 ( Yatak fitilli 600 23 00 13800 00 1035 00
( Yastık 600 3 60 2100 00 157 50
7 Battaniye 600 19 25 11550 00 866 25
( Tencere alimünyum No.î 20 200 7 40 1480 00 111 00
( 99 II No.: 22 200 8 50 1700 00 127 50
( Tabak alimünyum 1200 65 780 00 58 50
8 ( Kaşık alpaga 600* 1 25 750 00 56 25
( Çatal 600; 1 25 750 00 56 25
( Kepçe 200 1 00 200 00 15 00
( Tava 200 1 84 368 00 27 60
9 ( Musluklu çinko su kabı 200 13 50 2700 00 202 50
( Çinko su fıçısı (bidon) 200 16 00 3200 00 240 00
BATI AKDENİZ HATTI : İstanbul - Pire - Napoli - Marsilya - Cenova DOĞU GÜNEY AKDENİZ HATTI : İstanbul - İzmir - Pire - Rodos -
Limasol - Beyrut - İskenderiye - Napoli - Marsilya - Cenova • Napoli • İskenderiye - Beyrut ■ Limasol - Rodos - Pire - İzmir - İstanbul.
n«wı*ı».tiıh«t
JAWA CZ
550 ccm 250 ccn 1 125 cem
EN ÜSTÜN EVSAFLI
EN MÜTEKÂMÎL
EN UCUZ Çekoslovak MOTOSİKLETLERİ
Dünj'ada, kendi sınıflarında dalma birinciliği muhafaza etmektedir. Tiirkiyenln biiyiik vilâyetlerindeki acentelerimizden izahat İsteyiniz.
BOL YEDEK AKSAM
TESLİMAT HEMEN YAPILIR
TÜRKİYE GENEL MÜMESSİLİ :
MEHMET KAVALA
Galata, Tahir Han
Telefon: 40430 - 42673 Telgraf: Lamet İstanbul TEŞHİR VE SATIŞ YERİ
Tepebaşı. Alp Oteli altında
YENİ İSTANBUL9a abone olur, YENİ İSTANBUL’un aylık karnelerini satın alır, YENİ İSTANBUL’un Kuponlarını saklarsanız, bu sene nihayetinde üç sene için Londra, Paris, Frankfurt veya Viyana üniversitelerine tahsile gönderilirsiniz. İkinci, bu fırsata İstanbul veya Ankara üniversitelerinde nail olacaktır
Tafsilât, karnelerin arkasında yazılıdır. İdarehanemizden de sorabilirsiniz.
Meşhur muharrirlerin yazılan, en doğru ve çabuk haberleri
YENİ İSTANBUL’da
bulursunuz. Satıcılardan ısrarla isteyiniz.
Bulamadığınız vakit lütfen İdarehanemize bildiriniz
DEVLET DENİZYOLLARI İLANLARI
1 — Haliçte Fabrika ve Havuzlar İşletmesi sahasında bulunan BAKIR vapurunda yapılacak raspa işi PAZARLIKLA eksiltmeye konulmuştur.
2 — Pazarlık 26.5.1950 cuma günü saat 15 te Tophanede Genel Müdürlük Alım Satım Komisyonunda yapılacaktır.
3 — Tasarlanmış değeri mevcut olmayan bu iş İçin isteklilerin teklif edecekleri fiyatın % 15 nispetinde güvenme paralarını paznrhkton önce komisyondan alacakları bir yazı ile idare veznesine yatırmaları evvelce bu gibi işleri yaptıklarına dair vesikalarını pazarlık sırasında komisyona ibraz etmeleri ve şartnamede yazılı belge ve makbuzlariyle birlikte belirli tarihte korniş yonda bulunmaları lâzımdır.
1 — Şartnamesi hergün komisyonda görülebilir. (6155)
Bankanın Zürich merkezi binası
SOCIETE DE BANQUE SUISSE
SCH WEIZERISCHER BANKVEREIN
Büyük Merkezleri :
B A L E
ZÜRİCH
CENEVRE
Orta Şubeleri
SL Gailen, Lau«anne, La Chauz-de-Fonds, Neudıâ* tel, Schaffhausen, Blet, Chlasso, Herfeau, Le Lode, Nyon, Zoflngeu
Küçük Şubeleri : AJgle, BiachofazeU, Morges, Rorschacb Ecnebi Memleketlerdeki Şubeleri : LONDRA , NEW-Y0RK
Sermaye ve ihtiyatları : 200.000.000 İsviçre Frangı
Beynelmilel butun banka muamelâtı
İlâncılık âleminde yeni bir devir açacak olan
KULELERİMİZİ görmeye binlerce kişi koşacaktır, KLİŞEMİZİ Incellyerek, karar vermekte acele ediniz.
Asla pahalı bulmıyacağı* nız fiyatlarımızı öğreniniz.

BİRİNCİ SINIF
ERKEK TERZİSİ
I
Otuz senelik tecrübesi ve memleketimizin en mûtena ve zevk sahibi insanlarına hizmet etmesi ile şöhret kazanmıştır. Genç oğlu Amerika ve Ingilterede terzilik tahsil etmiş ve birlrci derecede diploma almıştır Adres: Beyoğlu LstikÜU Caddesi 447 Mehmet Ali AparL
. ............ .
«IİN




I İŞLERİ İL
Bayındırlık Bakanlığından:
1 — Eksiltmeye konulan İş: Erbaa Kasabasının halihazır haritasının alınması işidir.
Keşif tutarı: (13950.—) liradır.
2 — Eksiltme 29.5.1950 pazartesi günü saat 15 »e Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve imar İşleri Reisliği Eksiltme Komisyonu odasında açık eksiltme usullyle yapılacaktır.
3 — Eksiltme şartlaşması ve buna bağlı kâğıtlar Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisliğinde görülobllir.
4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin (1046.25) liralık geçici tominat vermeleri lâzımdır.
5 — İsteklilerin bu işe girebilmek için İhale gününden en
az (Tatil günleri hariç) üç gün önce Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisliğine başvurarak bu İşin eksiltmesine girebilmek içn yeterlik belgesi almaları şarttır. (6050)
i'.
YENİ İSTANBUL
1950 Pazartesi
Maçın tenkidi
Yazan: Sadi Karsan
D
Sunderland — F>werBahçe maçından bir görünüş
Sunderland, dünkü son oyununu da kazandı
Ingilizler, dağınık ve mecalsiz
Feneri

ÜNKÜ müsabakanın göze çarpan başlıca hususiyeti gerek oynanış ve gerekse idare bakımından futbolumuzdaki İstikrarsızlığın bir kere daha tipik bir nümıınesiııl görmek olmuştur. Bir gün evvel GalntAsarayın Sandrrlanda çıkurdığı oyun ne kadar hareketli, canlı ve kalitesi yüksek olmuşsa Galntasarayla aynı klâs ve ayarda olan Fcnerbahçenln dünkü oyunu da o derece sönük, hareketsiz, Inslcnmsız cereyan etmiştir. Maçın İdaresi de tatminkâr olmaktan çok uzak kalmıştır.
Sarı-LAcİvertlIler dün fena bir günlerinde İdiler. Fener müdafaası ele avuca sığmayan Sanderland muhacimlerini marke edebilmek İçin kademeli bir müdafaa sistemi tatbik etmeyi İhmal ettiği gibi for^vrtler de, taraftarlarını bile çileden çıkaracak kadar şahsı oynayarak topu mütemadiyen ayaklarında çiğnediler. Hasmı üzerlerine çekerek birbirlerine topu geçireceklerine, pas vermek İçin karşılarındaki oyuncuyu geçmekte ısrar ettiler ve bu yüzden bütün topları kaptırdılar. Maçın başlangıcında da lüzumsuz yere çok telâşlı ve heyecanlı killer. Sunderland kısa bir müddet İçinde Fencrbahçenln müdafaa sisteminin bozukluğundan İstifade ederek birbiri arkasına üç gol çıkarıverince bütün ümit ve mânc-vlyatları kırıldı. Maçın bundan sonraki kısmı. Fencrbahçenln bir gol çıkarmak için çırpınması, Sunderlandın da bu neticeyi kafi görerek kendini sıkmadan oynamam ile geçti.
Şehrimizdeki dört maçını da seyrettikten sonra Sunderlandm, İngiliz futbolu stilinin bir örneğini veren takım halindeki oyununu hulûsa etmek İcap ederse bilhassa şu esaslı noktanın dikkat nazarı çektiği görülür.
Sunderland, Orta Avrupa futbolunun revaçta olduğu devirlerde, bu sistemin en muvaffak şeklini tatbik eden takımların göze boş görünen sanki perger ile ölçülmüş gibi paslaşmalarını, kaleye kadar müsellesler kurarak ilerlemelerini, yüzde yüz gol olacağına kanaat getirmeden şüt çekmemek tablyesini kullanmıyor. Bu bakımdan Fransızların “Spectocu-laireM dedikleri seyri zevkli dantel» İşlenen fakat netice almaktan uzak bir nevi futbol gösterisi yapmıyor. Ingilizler bütün gayretlerini netice almak üzeme temerküz ettiren kurucu ve yapıcı bir futbol oynuyorlar, bu gayeye vâsıl olmak için hangi yolu tercih etmek lâzımsa onu buluyor ve tatbik ediyorlar. Bakıyorsunuz İcabında uzun bir pasla o^Yinıı bir anda açtıkları gibi bazan vaziyete göre hasmı kendine çekip cenahları denıarke bırakmak ve topu oraya aktarmak İçin ortadan kısa paslarla da İlerliyorlar. Oyuncular vaziyetin icabına göre şüt mü çekmek, pas mı vermek, şahsi bir gayretle önündeki hasmı geçip kaleye mİ dalmak dalın faydalı İse derhal karar verip vakit kaybetmeden bunun tatbikına geçiyorlar. Bu başarıyı sağlamak İçin bazan kaşla gör arasında öyle güzel hareketler yapıyorlar kİ, hayran olmamak elden kelmlyor. Bilhassa İngiltere milli takımının kıymetli bir oyuncusu olan soliç Stıoctleton’un bu husustakigösterdiğl muvaffakiyet ne kadar takdir edilse yerindedlr. Şahsen hafızamı yokluyorum da bugüne kadar memleketimize bu kıymet ve kabiliyette bir oyuncu geldiğini hatırlamıyorum. Bir futbol sanatkârı olan bu oyuncu esasen Sun derlim id m şehrimizde yaptığı bütün maçlarında galibiyetin başlıca âmili olmuştur.
Sunderlandm memleketimizi ziyareti hiç şüphe yok kİ, futbolumuz İçin büyük bir kazanç olmuştur. Ondan aldığımız dersleri tatbik edersek futbolumuzun kalitesini bir gömlek daha ilerletmiş oluruz.
Ankarada Hull City gençleri 3-1 yendi
Ingiliz takımı bütün oyun müddetince hâkim ynadı. Maçı
büyük bir seyirci kalabalığı takip etti
M
muhabirimiz bulunan
Ankara 21 (Hususi bildiriyor) — Şehrimizde İngiltere ikinci profesyonel likl takımlarından Hull City ikinci karşı-laşmasını bugün 19 Mayıs Stadyumunda kalabalık bir seyirci kütlesi önünde Ankaranm Gençlerbirliği takımına karşı yaptı. Ingiliz profesyonel takımının bir gün evvel Demir-spor takımını 4.0 gibi açık bir farkla yenmesi Stadyumu baştan başa doldurmuştu. Maç çok heyecanlı başladı, daha İlk dakikadan itibaren
Dovls Kupasında Polonya İsraile 2-0 galip geldi
Varşova, 21 (AFP) — Polonya Haberler Ajansı PAP’ın bildirdiğine göre Davis Kupası ikinci turunda Polonya israile 2/0 galip durumdadır. PolonyalI Skonecki Weiss’ı (İsrail) ve Pientek (Polonya) Bunman'ı (İsrail) yenmişlerdir.
Joe Louise 58,938 dolar vergi tahakkuk ettirildi
Chicago, 21 (AP) — Federal Hükümet eski ağır sıklet boks şampiyonu Joe Louis’e 1947 senesinden ödenmemiş olan 58.938 dolarlık bir gelir vergisi borcunu tahakkuk ettirmiş ve ödemesini istemiştir.

oldu ve maçı 3-1 ga-
Gençlerbirliği kalesini sıkıştıran Ingiliz Hull City takımı^ bu hâkimiyetini oyunun sonuna kadar götürmeye muvaffak lip bitirdi.
Profesyonel liği karşısına
Bly . Gibson,
Meenfi, Tarrant - Harrison, Lee, Carter, Shenher.
Hakem Tom Seymour bu maçı da güzel bir şekilde idare etti.
Hull City Gençlerbir-§u kadro ile çıktı.
Berry - Greenholl, Smith.
Çekiç atmada dünya rekoru tesis edildi
Budapeşte, 21 (AFP) — Macar atleti îmre Nemeth, dün çekiç atmada 59 metre 88 ile yeni bir dünya rekoru tesis etmiştir. Esk| rekor 59 metre 58 ile yine aynı atlette idi.
Boksta Tiberio Mitri, Dick Wagneri mağlûp etti
Ne'v-York, 21 (AP) — ttaJyanın namaglûp orta sıklet boks şampiyonu Tiberio Mitri, dün Madison Square Garden’de yapılan on rauntluk maçın sonunda ittifakla ve sayı ile Amerikalı Dick Wagner’i mağlûp etmiştir.

fener ıııüdufaasının hır akın kesişi
İngiliz profesyonel Sunderland takımı dün İnönü Stadyomunda 25 bini aşan bir kalabalık önünde dördüncü maçını Fenerbahçeye karşı yaptı, tik maçında Beşiktaşı 3-0, ikinci maçında ise Genç Millî takım namzetlerini 2-1. üçüncü maçında da Galata-sarayı 4-3 yenen Sunderland’lıların Fenerbahçe ile yapacağı maç merakla bekleniyordu. Saat tam 17 de Ingiliz profesyonel futbolcuları her zamanki gibi ağır adımlarla sahaya çıktılar ve bu sefer de seyircileri "sağ ol„ diye selâmladılar. Ingilizlrrl Fenerbahçeliler koşar adımlarla takip ettiler.
Takımlar sahaya çıktığı zaman Sunderland'lıların en iyi oyuncuları santrhaf Wrigth ve santrforları gol Kralı olan Davisten mahrum oldukları görülüyordu.
SUNDERLAND: Mapson — Stelling. Hudgell — Scotson. Walsh — Mc Lain — Duns, Broodis, T. Wright, Shakleton, Reynolds.
FENERBAHÇE: Cihat
Ahmet — Nusret, Kâmil, Samim — Halit, Lefter. Cemal, Erol, Cihat.
Fenerbahçe idarecileri İzmirli Ci-hat’a takımda yer verebilmek için Halit’i sagaçık mevkiine almışlardı.
Feridûn Kılıcın idare ettiği bu maça Sarı-Lâcivertliler başladı. Sunderland haf hattında kesilen bu Stelling uzun bir vuruşla Reynolds’a kadar gönderdi,
nolds’un kaleye muvazi ortaladığı topa Shakleton kafa ile çıkış yaptıysa da kafasının üzerinden kayan topu Cihat yakalıyarak uzaklaştırdı. Cihadın attığı topu Santrhaf VValsh yakaladı. Broodls'e geçen topu Shakleton kale önünde kaptı ve kaleye sıkı bir şut çektiyse de top kalenin üstünden aştı gitti. 11 inci dakikada Shakleton’un kale İçine doğrıı doğı ulttuğu topu Reynalds dışarı vurarak kaçırdı. Yine Shakleton geriden götürdüğü topu ânl bir hareketle santrfora geçirdi. fakat VVrightin duraklamasından istifade eden Müjdat ayak koyarak tehlikeyi önledi. Nihayet 22 nci dakikada sağdan Duns’un ortaladığı topu Shakleton güzel bir kafa vuru-siyle topu ağlara taktı (1-0), iki dakika sonra Broodis Fener kalesi dnüne doğru kayarak ceza çizgisinin üs-tün^n ikinci Sunderland golünü ka-
Müzdat.
akını solaçık Rey-

2
Bütün nefesini birinci devrede sadeden, üstelik bu zaman içinde de bir şey yapamı-yan Feneri, 2 golden de direkler kurtardı
leci Cihadın ellerine çarptırarak attı 12-0). Bu golden sonra Halit sola-çıga, İzmirli Cihat da sağaçıga geçerek takımlarında tadilât yaptılar. Broodis, Duns'tan aldığı topu kaleye doğrultarak sıkı bir şut çekti, fakat kale direği topu iade etti. Bu arada Sarı-Lâcivertliler Lefter vasıta-siyle mukabil bir hücuma geçtllerse de Scotson topu rahat bir vuruşla geri çevirdi.
Devrenin ortalarına doğru Shakle-ton Samimle çarpıştığı için sakatlanarak oyundan çıkmak mecburiyetinde kaldı. Shakletonun yerine ihtiyat oyuncu girdi. 44 üncü dakikada santrfor Wright Reynolds’dan aldığı topu düzelterek Cihat’ın müdahalesine meydan bırakmadan üçüncü defa kaleye soktu (3-0). Müdafii ve haf hattını bozukluğunu gören İdareciler İzmirli Kâmuranı beke, müdafi Ah-medi de santrfora aldılar, biraz son-
Tetkikler:
Sporumuzda seyirci terbiyesi
Yazan: Lûtfi Göksel
HER çağın kendisine hâs bir yaşayış ve kavrayış sistemi olması çok tabiidir. Yakın tarihlere kadar “Mahallebici” diye anılan bu şehrin çocukları yumuşak, çekingen, hattâ münzevi, fakat muhakkak çok terbiyeli bir İntiba sahibi idiler.
İlk dünya harbinden evvel Ünyon Kulüp sahasında en büyük maç nihayet bir İki bin seyirci toplayabilir ve şimdi iki arkadaşın birbirine mûtat olan hatası ayıp telâkki edilirdi.
Şu kırk senedir Istanbulun yalnız tahta evleri yanmadı, bütün bir yaşama ve kavrayış üslûbu göçtü, yer değiştirdi.
Mahallebicilerden üreyen neslin bugünkü intibaı, dün İle yapılan mukayeseler ve nihayet günlük hâdiseler bir mesele etrafında konuşmak zaruretini veriyor
Ferdin çatısı altındaki geniş hürriyeti; onu bütün kabalıkları yapmasında, istediği küfürleri savurmasında serbest bırakabilir. Fakat» topluluk içinde lâübali insanların çoğalışı; çatı serbestliğini, sokak ve meydanlara kadar taşırınca iş bir cemiyet nizamının düzenlenmesine ihtiyaç hissettirir.
Ankarada, lzmirde bir otobüse biniş ve iniş Istanbuldan daha yumuşak. manzarası daha düzgündür.
İnönü Stadında veya Spor Sarayında bir maç seyretmek cidden güç olmaya başlamıştır. Bir küfür ve yaygara sağanağı altında gözünüzden fazla yorulan, kulaklarınız ve cümlei asabiyeniz oluyor
Bir çağ değişti muhakkak: Istan-bulun mahalleblclşi; Çanakkalcde. Sina’da arslanlar gibi döğüşerek şe-hid düşerken nasıl bir ev ve vatan terbiyesine sahj* olduğunu ispat etti. Vakar ve asaletin mümessili olduğunu öğret* Falca şu var ki, günler bu tipi aramızdan eksiltirken, yerine gelen garpİH temas ve garp ölçüsünü tanıma İmkânlarını daha çok bulmuş olmalarına rağmen daha katı
•’-J-5®.. "
ra devre 3-0 Sunderland lehine kapandı.
ikinci devreye Fenerbahçeliler müdafaaya Hilmiyi de alarak çıktılar, buna mukabil sakatlanan Shakleton daha takımda yerini alamamıştı. Birinci dakikada Broodis kale ağzında güzel bir fırsat yakaladı, çektiği şutu Cihat elinden kaçırdı. Bekler yetişerek uzaklaştırdılar. 4 üncü dakikada Duns’un korner köşesinden kaleye çevirdiği topu Reynolds yakaladı ve sıkı bir şut çektiyse de bunu da kale direkleri kurtardı. Onuncu dakikada Lefter müdafilerin arasından sıyrılmasına rağmen topu dışan attı, 18 inci dakikada Erolün sıkı şutunu Mapson kornere çıkardı. Çekilen korneri Stelling rahat bir kafa vuruşu ile kalesinden uzaklaştırdı, ilk devrenin ortalarında sakatlanan Shakleton 21 inci daktkada tekrar oyuna girdi.
Çukurova eski mıntaka futbol heyeti reisi
bir görünüşe bürünmüştür
Bir tramvay, bir otobüsle; şöyle beş on dakikalık bir sefer eskeriyet-le bir mizah muharririne her an bir fıkra ilham etmeğe kâfi geliyor. Fakat sosyal bakımdan tetkik e-dilirse bu mizahın ardında ıstırap verecek kadar ağır bir havanın estiği meydanda.
Ulanlı, beli, yuuulu mükâlemeleri çatımızın altında gizliyemiyecek kadar kendimizi lâübali bir nizama kaptırmış olabiliriz ve nihayet bir tramvay veya otobüste kendimizden geçerek bunu dar bir çerçevede kontrol edemeyişimiz mâzur görülebilir. Fakat şu on binlerin toplandığı bir spor meydanında yârüağyar karşısın da . O ürkütücü gürültüyü, küfürler, tehditler sağanağını radyo spikerinin kısılan sesiyle beraber bütün dünyaya ilân ederken, ilân edildiğine şahit olurken yeise kapılmamak mümkün müdür?
Mesele tetkike lâyıktır, bunun iki yazı, ikaz ile halli mümkün ğildir Hâdise bir iki saygısızın alettayin yaptığı bir iş hududunu
mıştır Saygısızlıkla mücadele cemiyetlerinin, şu veya bu şekilde bir müdahalesi ile hallolacak gibi değildir sanıyorum. Bu dâva memleket çapında; gittikçe artan bir sel, bir çığ manzarasını alan ve nihayet kanunun müdahalesine lüzum hissettiren mühim bir işdir.
Stadlardan, Spot Sarayından intişar eden. Türk topluluğunun terbiye seviyesinden şüphe ettirecek kadar korkunç bir şekil alan bu cemiyet hastalığını tedaviye kanun zoru ile başlamak gerekmektedir.
Nasıl Ankara ve istiklâl caddelerinde gözönünde abdest etmek imkâ-ıı yoksa, bu ayıp, nizam kırıcı, kanuna karşı gelici bir hareketse, binerin. on binlerin toplu bulunduğu ney dan tarda, anaya avrata, dine i-mana haykıra haykıra bağırmayı aynı cepheden menetmenin lüzumuna artık ihtiyaç duyulmaktadır.
bir de-lâ. aş-
Shakleton’un oyuna girmesiyle hemen hücuma geçen Ingilizler 22 nci dakikada Shakleton’un ayağiyle güzel bir gol kazandılarsa da hakem bu golü ofsayt saydı. 32 nci dakikada soldan Halit güzel bir sürüşle kaleye sıkı bir şut çekti. Mapson bunu da kurlardı. Fenerbahçelilerin oyunun başından sonuna kadar çektiği yegâ-ne sıkı şutunu Halit ancak 32 nci dakikada çekebilmişti. Hemen akabinde Ingiliz müdafilerınin ceza çizgisi i-çlnde topu eliyle çelmelerini hakem penaltı ile cezalandırdı. Leffet m çek t iği penaltı kalenin solundan dışarı gitti. Bu suretle Fenerliler muhakkak olan bir golü de kaçırmış oldular. Maçın bitmesine bir dakika kala Ahmedin çektiği şut da kale direğine çarptı ve maç bu sureti. (3-0) ^underland'm galibiyetiyle sona erdi.
Sunderland*lılar en iyi oyuncuları olan santrhaf A. VVrifht gol kralı Davis’ten mahrum olarak sahaya çıktıkları gibi, şimdiye kadar memle-cetimize ender gelmiş bir kıymet olan Shakletondan da 45 dakika mahrum bir kadro ile oynadılar.
Bir futbol artisti olan soliç Shakleton’un şehrimizde gösterdiği 4 mükemmel oyun kolay kolay hafızalarımızdan çıkacak gibi değildir
VEDAT ETENSEJL
25 mayıs tarihinde İtalya Ordu takımlyle karşılaşacak olan Ordu takımımız dün bir S.A.S. uçağiylc saat 17.30 da Komaya hareket Ordu karmamız Binbaşı Nuri GUcüyenerln başkanlığında şu oyun-müteşekklldlr: Remzi. Selâhaddin. Murat (F.B.), Mehmet. Doğan.
Komada karması etmiştir, culardan
Mustafa, BÜlvııt (G.S.), Tarık, Vasıf. Fikret. Selûhaddin (F.B.), Sabahaddin. Mustafa, Salim, Sabahaddin. Resim, Ordu takıınıınızın Aııkaradan şehrimize hareketi esnasında çekilmiştir
Resnılni gördüğünüz çocuk bir bakımdan bir dehâdır, Johnııy A’k*orfl adındaki bu küçük 16 aylıkken yüzmeye merak Mirmiş ıı» emeline ’daşunşlır. Allcorn balıklama denize dalınalı da becerebil inektedir
4 X 1500 de Türkiye rekoru kırıldı
Sunderland - Fenerbahçe maçı haf-taymında yapılan bu rekor denemelerine 4 genç atletimiz şu sır8 ile koştu:
Semih Türkdoğanın verdiği star ile Salih Ostregen (G.S. ) birinci 1500 metreyi 4 44.2 da geçti. Bu. diğerleri için ağır bir yük olmasına rağmen bayrağı alan Emin Doybak (B.Sporı turları daha çabuk geçmeye başladı ve 4.29.2 la bayrağı, üçüncü koşan Turhan Göker (F.B.) e verdi. Büyük fıılelerle koşan Turhan bayrağı Cahit Önel e verdiği zaman vakit 4 ?0.8 idi ki kronometreler 13.35.2 yi gösteriyordu, Bütün yük Cahıtte idi Rekoru kırmak için 4 06.5 den axağ koşması lâzımdı. Nitekim koştu, torlan indirdi. Varışa geldiği zaman 1500 metreyi 4.01 de geçmişti kı derece 17.35.2 yeni Türkiye rekoru kırılmıştı. Eski rekor 17.41.7 idi.
Brezilya da dünya kupasına girmiyor
Lizbon, 21 A A. ıReuterı — Dün öğrenildiğine göre Portekiz, önümüzdeki ay içinde Brezilyada yapılacak olan dünya futbol şampiyonası rrk iştirak etmiyecektir.
Milletlerarası Futbol Federasyonu geçenlerde Portekızi, şampiyonanın son safhasında eksik olan iki takımdan biri yerine dâvet etmişti.


As Ingiliz cokeyi 46 yaşındaki t.i-chardfi'ı 4000 İnci zaferini ka1 andıktan sonra görüyorsunuz.
Bugün Dünya futbol ku ~-i kuraları çekilecek
Rio de Janeiro, 21 A.A. (AFP) — Pazartesi günü Itamaraty sarayında Dünya Futbol Kupası kuraları çekile-•ektir.
Dışişleri Bakanı Ravel Peınan-dez’in başkanlık edeceği merasimde Birleşik Amerika, Meksika. Şıli, Bolivya, Uruguay. Paraguay, Ingiltere, İsveç Fransa. İsviçre. Yugoslavya. İtalya. İspanya, Portekiz ve Hint diplomatik temsilcileri de hazır bulunacaklardır.





*

Comments (0)