24 Mart 1950
Cuma

SİYASÎ İKTİSADÎ
10 Kurut
İlânlar: 6 ncı sahifede santimetresi 2 liradır. İlânlardan hiçbir mcs'uliyet kabul edilmez.
Abone: Türkiye için seneliği 32. altı aylığı 17. üç aylığı 9 liradır. Hariç memloketler iki mislidir.
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Tesis öden: HABİB EDİB TÖREHAN


Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 Posta Kutusu 2100 Beyoğlu
İÇ ve DIŞ
PO LiTiKA
\___ 23/111/1950
Yunanistandaki
durumun ehemmiyeti
bir
YUNANtSTAN’da. yeni hükümet teşkili etrafında bir yandan Kıral ile partiler arasındaki müzakereler bir yandan da partilerin kendi aralarındaki çekişmeleri nihayetlenmişe benzemiyor.
Plâstiras'ın başkanlığuıda bir kabine kurma teşebbüsleri, daha seçimlerin neticesi alınmadan başladığı ve bu iş, üç merkez partisi tarafından müşterek bir beyannameye bağlandığı halde, ortalıkta hâlâ hükümet yoktur.
Aşikâr bir şey ki, bunun, akisleri bize kadar gelen sebepleri mervouttur.
Bir kere, seçimlerde gene başta gelmiş olsa bile hükümet ve iktidara kaybeden Çaldaris’in, koalisyon kurmaya razı üç merkez partisinin müşterek beyannamesinden sonra, Venizelos’a yapılmış bir teklifi vardır. Teklif, Baş vekâleti Venizelos’a bırakarak, birlikte çalışmaktır.
Üçlü koalisyonda, Liberal Parti Başkanına ancak Dış Bakanlık düşüyordu. Çaldaris ile çalıştığı takdirde ise, Başbakan olabilecekti. Cazip bir şey!
Aneak, ekseriyet lâzım.
İşte bu ekseriyeti, sayımı bir türlü bitmiyen asker reyleri peyderpey getirir gibi oldu, çünkü bunların daha ziyade Çaldaris ile Venizelos arasında inkısam ettiği görüldü, öyle ki, ufak partilerden bir ikisi iştirak etti mi. Venizelos için, merkezden sağ cenaha doğru (gerçi zayıf ekseriyetli) bir kabine kurmak pekâlâ mümkündü- __ _ —__________
Bugün artık anlıyoruz ki, Kıral tarafından kabine teşkiline memur edilmiş olan Venizelos, eski üçlü anlaşmayı ve bunun müşterek beyannamesini bir kenarda bırakarak, ciddi bir şekilde, öteki imkânı yani Çaldaris ile birlikte bir hükümet kurma imkânını aramıştır.
Aksi takdirde, daha önceki haberleri teyiden, diğer partilerle kısa bir müşaverede bulunur ve kabineyi kendinin teşkil edemiye-ceğini ileri sürerek, sahayı, program ve anlaşma mucibince, Plâs-tiras’a terkederdi. Bunu yapmayıp ötekini denediği ve ciddî şekilde denediği içindir ki, Kiralın huzuruna çıkarak beyanı keyfiyet etmemiştir.
Ancak ve tam bu sırada, ortaya beklenmedik bir ihtimal daha çıkmıştır. Bu, Yugoslavyanın Yunanistanla anlaşması meselesidir. Bunun ciddi bir mahiyet almasına sebep, Belgrad'daki Amerikan Elçisinin Atinaya gelerek ve buradaki mühim meslekdaşı ve Amerikanın Moskova Büyük Elçisi Alan Kirk ile görüşerek tekrar yerine dönmesidir.
Bu ânî seyahat, iki memleket arasındaki anlaşma ihtimallerini ortaya atmıştır. Hem öyle bir sırada ki, tam bu esnada hükümet teşkiline, Yugoslavya ile anlaşma taraftan bulunduğunu ötedenberi söyliyen Plastiras değil de, üstelik Çaldaris ile anlaşma ihtimallerini araştıran yani Plastiras ile daha önce kararlaştırdığı noktalan unutmuş gibi görünen Venizelos memur edilmiş bulunmaktadır.
Şimdi şu saatlerde, Amerikanın Belgrad Sefiri yerine dönmüş ve seyahatinin hiç bir siyasi gayeye müstenit olmadığını, gerçi beyan etmiş bulunmaktadır. Ayrıca, Venizelos’un. sağa müteveccih bir kabineyi belki de kuramı-yacağına, zira Liberal Parti arkadaşlarından ]»ek çoğunun buna muarız bulunduğuna dair haberler mevcuttur.
Birden, bütün bu saydıklarımıza yepyeni bir unsur iltihak etmiştir: Tıto hükümetinin resmi sözcüsüne göre, şayet Yunanistan'da, Yugoslavya'nın tasvip e-deceği mânada demokratik bir hükümet kurulacak olursa, iki memleket arasındaki münasebetlerin düzelmesi mümkündür.
Birbirini süratle takip eden bu hâdiseler karşısında, bakalım Liberallerin Başkanı Venizelos, nasıl bir karara varacaktır ?
★ ★★★

— 1 ■ ■ I ■
Arkadaşımız Sacid Öget, Stockholm’dan telsizle bildiriyor
YENİ İSTANBUL’un Kuponu
Dünya birinciliği dün gece sona erdi
İÇ SAYFALARDA
1
Türk takımı Stockholmda
Dünya İkincisi oldu
Muharrem Candaş dünya şampiyonu
Üstüste şanssız güreşlerden sonra takımımız 1 birincilik,
4 ikincilik. 2 üçüncülükle ikincilik, İsveç birincilik aldılar
Dünya Greko - Romen ikinciliğini kazanan Türk Milli Takımı Stockholnıkt giderken Amsterdam hava meydanında
Yugoslav resmi sözcüsünün ifadesine göre
//
II
”Fakat bunun için, Yunanistanda daha demokratik bir hükümet kurulması lâzımdır”
Belgrad 23, A.A. (Afp) — Ytına-nlstanla Yugoslavya arasındaki münasebetlerde Yunan seçimlerinden sonra bir düzelme olup olmıyacağına ait soruya resmi sözcü şöyle cevap vermiştir: "Yunanistanda daha demokratik bir hükümet kurulursa iki

Yunanistanda
siyasî durum
Kabineyi Venizelos kurdu
Atina, 23 (AP) — Kıral Paul dün, eski Kırallyet aleyhtarı General Plastlras'ın Başkanlığında teşkil edilecek olan merkezî koalisyona muarız olduğunu belli etmiştir.
Venizelos dün gece yayınladığı bir tebliğde Kiralın kendisine gerek memleket dahilinde, gerekse hariçte iyi tepkiler yaratacağı mülâhaza-siyle, kabineyi kurmak teklifinde bulunduğunu açıklamıştır. Kiralın bu durumu beklenmemekte ve ten-kıdlere maruz kalacağı muhakkak görülmektedir.
Atina 23 A.A. (Reuteri — 55 Liberal mebustan birçoğunun Venize-los’ıın Liberal Kabineyi, Muhafazakâr Partilerin elinde bir oyuncak haline getirecek olan tasavvurlarının aleyhinde oldukları anlaşılmaktadır.
Atina 23 A.A. (United Press» — Liberal Partisi Lideri Veııtzelos’ıın başkanlığındaki yeni Yunan Hükümeti bugün and içmiştir.
Yeni kurulan kabinede: Venizelos (Başbakan ve Fokion ZaimlB (Maliye ve
ten Koordinasyon), Pavsanias Kat-hotas (İçişleri ve Milli Nizam), Yor-gi Mavroa (iktisat), Gregoir Kassi-matls (Propaganda, Turizm için Devlet Bakanı ve muvakkaten Adliye), Kostopulos (Bayındırlık ve muvakkaten Çalışma), Yan davanla (Sıh-* hat), Demetre Gondikas fliaşe ve muvakkaten Ziraat), Fustas Halaml-das (Ulaştırma ve Posta), Atanaıı-yadls Novaa ı Milli Eğitim ve Deniz Ticaret), Kanclopulos (Başbakan yardımcısı ve Milli Savunma),
Sofokles Dışişleri), muvakka-

I
memleket arasındaki münasebetlerin İyileşmesi mümkündür.’*
Atinadan gelen ve yakın bir gelecekte iki memleket arasında normal diplomatik münasebetlerin yeniden kurulmasının imkânsız olmadığı yolundaki tefsirler bu meseleyi yeniden ortaya atmıştır.
Fakat bazı Yugoslav memurlarının Selânik limanında bir serbest bölge tesisi imkânlarını incelemek ü-zeıe bu şehirde bulunduklarına dair Atinada dolaşan söylentiler hakkında resmî bir Yugoslav kaynağı “Se-lânıkte yalnız bir tek Yugoslav bulunduğunu ve bunun da 1945 ten beri orada oturduğunu, bundan başka bu şehirde hiç bir Yugoslav memur bulunmadığını" bildirmiştir.
sayfadır
1 UKOHİuvyayı idari» edcıı Marc^ıl TM o halk arasında horu teperken
■ I


YENİ
Asya Hikâyeleri
BÜYÜK
Stockholm 24 Sabaha karşı (Arkadaşımız Sacid Öget telsizle bildiriyor.» — İlk dünya Greko - Romen şampiyonası neticelendi. Türk ekipi, 1 birincilik, 4 ikincilik ve 2 üçüncülükle, umumi tasnifte takım halinde dünya ikinciliğini kazandı:
Bugün talih, bizim ekipimiz için çok nazlı idi. Yugoslav Vukov’a karşı 1 - 2 ekseriyetle kazandığı çok çetin zaferden sonra Ali Yücel. İsveçli Johanson ile dikkate şayan bir müsabaka yaptı. Yücel banz şekilde hâkim güreştiği ve rakibini iki defa köprüye getirdiği halde, ayağı kaydı ve kendi kendine alta düştü.
Halil Kaya, bu sabah Mısırlı Ha-san’a ittifakla mağlûp olarak maalesef şampiyonluk şansını kaybetti.
Tevfik Yüce, bugün üstüste üç güreş yaptı. Son ikisinde ise bir saat fâsıla ile mücadeleye mecbur oldu. Sonunda Macar Gal’a çifte kol kaptırarak yenildi. Buna mukabil, İsveçli Frej’e karşı çok güzel bir güreş çıkardı.
Bu sabah tehlikeli rakibi Çokoslo-vak Misalik’l koluna kle takarak fevkalâde bir şekilde mağlup eden Celâl Atik, akşam vasat bir güreş yaptı, formunda olmadığı açıkça görülüyordu.
Aynı vaziyet AH özdemir için de hâsıl oldu. Şampiyonluğu muhakkak olarak beklenen Özdemir, İsveçli Gro-embergün karşurnda takatten kabilmiş bir halde güreşerek müsabakayı kaybetti.
Sabah harikulâde bir şekilde güreşen Muharrem Candaş. kendisinden kıymetçe çok aşağıda kalan rakibinin köprüsünü kırıp tuş yaparak dünya şampiyonluğunu kazandı.
Hulâsa olarak, Millî Güreş tarzımıza pek uymayan Greko - Romen müsabakalarında Türk ekipi, formunda olmadığı ve her zamandan zayıf göründüğü halde, Stockholnı’da fevkalâde iyi bir tesir bırakmış ve büyük takdir kazanmıştır, isveçlilerden sadece iki puvan eksik alarak takım tasnifinde ikinci olduk ki, bu da iyi bir neticedir.
İsveçliler 4 birincilik, 1 ikincilik, 1 üçüncülükle ekip halinde 15 puvan alarak dünya birincisi oldular.
Bu akşamki müsabakalarda isveçli rakiplerimize karşı 1 tane birincilik aîabllseydik biz 15 puvanla dünya birincisi, İsveç de 13 puvanla dünya İkincisi olacaktı. Macaristan da 8 puvanla dünya üçüncüsü oldu.

Dün yapılan güreşlerin teknik neticelerini ve güreşler hakkında tafsilâtı ikinci sayfamızda bulacaktınız.
Bugün gazetemiz
SİHİRBAZ
Af kanunu tasarısı bir
kere daha geri döndü
Dün Mecliste af kanunu tasarısı etrafında birçok tartışmalar ve parlâmento manevraları cereyan etti
Ankara, 23 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Af kanunu tasarısı, dün Mecliste oldukça sert tartışmalara yol açmış ve Halk Partisi milletvekilleri muhtelif hiziplere ayrılmışlar ve kanunun müzakeresi böylece neticelene-memiş, tasarı yeni baştan Komisyona havale edilmiştir.
Halk Partisi Meclis Grupu, Meclisin yarın feshedilmesi için bir karar almış bulunduğundan, af kanununun müzakeresini yarma kadar İkmal etmek gerekmektedir.


A


Kanunun dünkü müzakerelerine ait haberi 2 nci sayfamızda bulacaksınız.
Amerikan Elçisi Anka raya hareket ederken
Dışişleri Bakanı Komaya hareket ederken
Dün İstanbulda yapılan mühim siyasî mülâkat
Dışişleri Bakanımız Romaya hareketinden evvel. Amerika B. Elçisiyle iki saat görüştü
Türk • İtalyan dostluk andlaşması bugün imzalanıyor
*
Akdeniz siyasetinde mutlak bir e-hemmiyet taşıyan Türk - Italyan dostluk andlaşmasmın İmzası arifesinde Türk Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak ile memleketinden yeni dönen Amerikan Büyükelçisi Wads-worth arasında mühim bir mülâkat olmuştur. Mülâkatın, Türk - Italyan nndlaşmasına takaddüm etmesi bilhassa dikkati çekmiştir. Mülâkattan hemen sonra Dışişleri Bakanı Romaya. Amerikan Elçisi de Anknraya hareket etmişlerdir. Dışişleri Bakanına, İtalyanın Ankara Büyükelçisi, Özel Kalem Müdürü ve Hariciye Birinci Daire Müdürü refakat etmektedir.
Hareketinden evvel kendisiyle görüşen gazetecilerin sorduğu suallere Sadak şunları söylemiştir.
— Türk - İtalyan dostluk paktını imzalamak üzere Romaya gidiyorum. Bu pakt dostluk esasına dayanmaktadır. Ayrıca bir adlî anlaşma da imzalayacağız. Amerika Büyük Elçisiyle bu sabah evimde iki saat kadar görüştük ve Türkiye İle Ameri-kayı ilgilendiren bütün mevzuları gözden geçirdik.,,
Amerikan Büyük Elçisinin beyanatı
îki ay süren bir ayrılıktan sonra evvelki gece sabaha karşı Washing-tondan şehrimize gelen Birleşik Amerika Büyükelçisi WadsWorth dün saat 16 da özel uçağiyle Anknraya hareket etmiştir. Kendisiyle görüşen bir arkadaşımızın suallerine cevaben Büyükelçi şunları söylemiştir:
"— Türkiyeye yeniden dönmekle çok bahtiyarım. Amerikada bulunduğum sırada, Türkiyeye ait bütün meseleler etrafında Dışişleri Bakanlığı İle konuştum. Bu sabah Necmeddin Sadakla yaptığım bir görüşmede kendisine bu hususta geniş İzahat verdim ve bütün meseleleri gözden geçirdik.
Komada imzalanacak olan Türk -
İtalyan paktı hakkında resmi bir tefsirde bulunacak durumda değilim. Fakat matbuattan öğrendiğime göre bu pakt iyi karşılanmıştır.,.
Sadak Romaya vardı
Roma 23 (YlRS) — Türkiye Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, bu akşam uçakla Istanbuldan buraya gelmiştir. Bakana Dışişleri Genel Direktörü Uşaklıgil, Hususi Kalem Müdürü Necdet Kent ve İtalyanın Ankara Sefiri Renato Prunas refakat etmektedir. Sadak Romaya muvasalatında, hava meydanında İtalya Dış Bakanı Kont Sforza, Türkiye Roma Elçisi ve Bakanlık yüksek erkânı tarafından karşılanmıştır.
Bilindiği gibi, Necmeddin Sadak, yarın (bugün» öğleden sonra Roma-
».muinlin
mu
“TelU baklan kanunu ” Meclis gündemine alındı (Gazeteler)
Bııçüne kadar fikir ve kitap piyasamıza:
Girenler Çıkanlar
Telefon: 44756-44757 Santral Telgraf Adresi: Hetlo. İstanbul
İKİNCİ
Tiirkiyede siyasî partiler ÜÇÜNCÜ
İmlâmızı bilmeliyiz artık M. Nermi
DÖRDÜNCÜ
Pariste açılan 19 uncu Ev Sanatları Sergisi Ayşe Nun
İsmim "Mary” dir
(Hikâye)
BEŞİNCİ
Yeni Toprak Kanunu meriyete girerken ALTINCI
Resimle dünya olayları SEKİZİNCİ
Güreşlere ait en son resimler


da Türk - İtalyan dostluk anlaşmasını imzalıyacaktır.
Roma, 23 A.A. (AFP) — İtalya Dışişleri Bakanı Kont Sforza, Tempo gazetesine verdiği mülakatta Türk -Italyan andlaşmasmın her iki memleket arasındaki müstakbel münasebetlerin gelişmesindeki önemini kaydederek şunları söylemiştir:
“Müşterek barış siyaseti takibinden hasıl olan menfaatlerin uygunluğu Türkiyenin. Avrupa Konseyine girmesiyle takviye edilmiştir ve bu husustaki karar, İtalya tarafından samimiyetle desteklenmiştir.
Türk - İtalyan andlaşması, Yunan - Italyan andlaşması gibi bu siyasi kesimde barışın istikrar bulması için bütün ilgili memleketlerle verimli işbirliği yapmak hususunda I-talyanın azminin tezahürüdür
Snvffl 2
— T E N t I P T A N R TT L _
2> *950
Yabancı gözü ile
Türkiyede siyasî partiler
IV. iktidar partisinin yeniden doğuşu
Dünkü Meclis müzakereleri
Bir kaç saat içinde
17 tasarı kanunlaştı
GEÇEN seçimlerde Demokrat. Parti, bütün, guyrlmemnunları bir araya getirmeye muvaffak olmuştu : Devletçilik yüzünden hiddetlenmiş sanayici ve tüccarı, siyasi liberalizmin Açık ve havram olan münevverleri; dinde daha çok serbesti isleyen Müslümanları; Toprak Kanunu yüzünden telâş ve endişeye düşen büyük toprak sahiplerini; yukarıda saydıklarımızın peşine takılmaya alışmış köylü kütlelerini; sendika hürriyetiyle gTev hakkım özleyip, hu husustaki vaitlerin cazibesine kapılan
işçileri.
Bunlar, yeni politika hattını aynı şekilde tasavvur etmese bile, bir derişikliğin vukuunu arzu etmek bahsinde hep beraber hareket etmekte
idi.
Beliren tehlikenin karşısında, HÜ kûmet, evvelâ malûm çarelere müra caat etti. Türkiye, o zamana kadar tek dereceli serbest seçim nedir, bil miyordu. 1P-16 senesine kadar yapı lan seçimler, muasır diktatörlük Ida relerinde görülmüş olan neviden, ple bisit - istişare mânasını taşıyan ae çimlerdi. Bundan ayrılarak, muhale fetin namzetlerine dahi rey verebil
mek, demokrasiye doğru atılmış W yük bir adım mânası taşıyordu. _B1 naenale
ar Partisi, daha İle
»kT.l
ıe vardı, yalnız bu kcvdö.r.inâ-rnUStade etti ve Millet Meclisindeki FkgeriVetln muharaaühnı temin âde^L rlerl jlS~ arzının kifayet-

F.âkat bu hareke
sizliğini de mükemmelen anlamış ve tesblt etmiş bulundu. Mademki '‘devlet’* in “memleket” e benzemesine ve bu suretle “devlet” İle “memleket” arasındaki ayniyetin teessüs etmesine mâni olmuştu, şu halde “memleket”. “devlet” e benzemeliydi. Aksi takdirde, aradaki uygunsuzluk yüzünden totaliter bir «İsteme gitmek lâzım gelecekti. Bu ise, arzu edilen bir istikamet değildi.
İşte bu mülâhazalardan, son dört sene zarfında. Cumhuriyet Halk Partisinin gerçekten dikkate şayan olan orijinal politikası doğmuştur. Şöyle ki : Muhalefetin adamlarını yana atarak, muhalefetin fikirlerini benimsemiş ve buna göre icrayı hükümet etmiştir.
Demokratlar, devletçiliğe mİ hücum ediyordu ? Hükümet. Sümer-bank idaresindeki Yerli Mallar Pazarlarını serbest ticaret sahasının nizamlarına teslim etti. Hattâ fiyat kontrolünü da kaldırdı ama. bilâhare, spekülâsyonun önüne geçmek üzere yeniden vazetti.
Demokratlar, siyasi hürriyet mi istiyordu ? Hükümet, matbuatı serbest bırakarak, seçimleri hâkimlerin kont rolün a tevdi etti.
Demokratlar, halktaki dini hisleri mi okşuyordu ? Hükümet. İlâhi-yat ve imam hatip mektepleri açarak. din derslerinin mekteplerde okutulmasına müsaade etti.
Ve bunun gibi, Demokratlar, Toprak Kanununa hücum ediyorlar diye, Hükümet bunu tatbik etmemekle büyük çiftçiyi teskin ettikten sonra yerine daha mûtedil hükümlü bir kanun koyarak, küçük çiftçi ve köylüyü memnun etti.
Yapılan bu ıslahat, şüphesiz ki, mahduttur. Çünkü devletçilik bugün dahi kudretinden bir şey kaybetmiş

olmayıp, bir anayasa maddesi olarak henüz ortadadır. Köylerde ve kasabalarda, valinin rolü gene büyük olacaktır. Din dersleri ihtiyaridir ve Hükümetçe kaleme alınmış kitaplardan okutulmaktadır. Toprak Kanunu, ziyadesiyle mûtedildir ve henüz büyük ölçüde tatbikat görmemiştir.
Fakat Türk Milletinin, şu Biralarda, daha fazla değişikliği hazmede-miyeceği de muhakkaktır. Bunun böyle olduğunu Demokrat Parti de bildiği için, taleplerinde bundan ileriye gidememektedir. Çünkü bazı mahalli unsurların, halkın dini hissiyatını tahrik etmesine mâni olmak za
rureti, herhalde Demokrat Parti liderleri için de mevcut olmak lâzımdır.
Hükümet, Demokratların programını tatbik mevkiine koymakla, bunların âdeta siyasi İkmal hatlarını kesmiştir. Bilhassa seçimler bakımından ! Çünkü ileri sürmüş oldukları esaslı talepler el değiştirince, kendilerine artık ya tâli noktalar Üzerinde çarpışmak (Seçim Kanunu tadilâtının müzakere safhalarında olduğu gibi) yahut, düpedüz demagoji yapmak (grev hakkı meselesinde olduğu gibi) işleri kalmıştır.
“Doğu ve Batı Alınanları
komünizmi istemiyorlar”
Bonn 23 A.A. (Afp) — Jacob Kalker dün akşam radyoyla yayınlanan hitabesinde, umumi seçimlerin tanzim edilmesi ve bütün Almanya için bir anayasa hazırlanması mak-sadiyle Bon Hükümeti tarafından hazırlanan plânı tefsir ederek ezcümle demiştir ki:
“Bütün Almanların kalbinde yer alan en büyük İtek birliktir. Bu birliğe. erbest umumi seçimlerle kurulacak olan Milli Meclis yoliyle varılabilir, Fakat bu Milli Meclisin kurulması için icap eden durumu ancak işgal kuvvetleri yaratabilir. Sov-
Yazan : Alaurice DUVERGER
Demokratlar, ister bunu. İster ötekini yapsınlar, güç bir duruma düşmüşlerdir; vaziyetleri, kazanma şansları gibi, sarsılmış demektir.
Kadroları gençleştirme meech'âl
Demokratlar, eğer bütün bunlara mukabil, teşkilâtlarının teknik üstünlüğünü yahut dinamizmini yahut hattâ sadece yeniliğini ileri sürecek bir durumda bulunsalardı, bir taraf-larivlc olsun hâsımla rina tefevvuk etmiş olacaklardı. Fakat, böyle bir şey de mevcut değildir. Çünkü, daha önce de arzettiğimiz gibi. Demokrat • Parti. Halk Partisinde vâki olmuş bir bölünmeden doğmuştur; Onun da liderleri, tıpkı karşı partide olduğu gibi, Kemalist inkılâbın eski mensuplarıdır. Devlet adamı vasıflarına malik olan bu liderler, yeni şahsiyetler değildir.
Halbuki Türkiycnin bugün karşılaştığı dâva, siyasi kadroların gençleştirilmesi zaruretidir, çünkü memleket, 25 seneden beri, hop aynı adamlarla İdare oluuagclmiştır. Demokrat Partinin büyük za’fı ise, genç denecek yaşta ön plân şahsiyetlerine malik bulunmamasıdır. Nasıl kİ. Türk politikasında hâlen göze çarpmakta olan en garip tezad, en bârtz gençleştirme temayüllerinin muhalefet saflan yerine iktidar saflarında hâkim bulunmasıdır, öyle kİ, Halk Partisi, işbaşına çağınhp, ötekilerin yerini alabilecek birçok yedek kuvvetlere malik bulunduğu halde, Demokrat Parti, bu imkândan mahrum bulunmaktadır.
Hiç şüphesiz Cumhuriyet Halk Partisinde de. vazife ve hizmet başında saç, saka) ağırtnuş birçok politikacılar mevcuttur. Fakat burada, genç ve ileri, açık fikirli adamların bir araya gelmesi neticesinde ufak bir grup teşekkül etmiştir. Bunların arasında en temsili şahsiyet, henüz kırk yaşını doldurmamış bulunan Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’dir.
Zaten “eskiler” ile “yeniler” arasındaki rekabet de bir hayli büyüktür. Hattâ bu iki zümre arasındaki rekabetin iki parti arasındaki ihtilâftan daha büyük olup olmadığını araştırmak bile mümkündür. Çünkü, iki parti arasındaki muhalefet, ekseri ahvalde, eskiler arasındaki bir hesaplaşmadan daha ileriye gidememektedir.
İMiet İnönü'nün nüfuzu
Prfaidentiel bir sistemle idare edilen memleketlerdeki salâhiyetlere fiilen melik bulunan Devlet Reisi İsmet İnönü, Türkiyede muazzam bir nüfuza sahiptir. Gençlerden ibaret ekiplerin İdareye doğrudan doğruya iştirak ettirilmesi de. hiç şüphesiz, O’nun eseridir.
İnönü’nün şahsiyeti. Cumhuriyet Halk Partisinin 1946 dan itibaren başlamış bulunan kolkınmasında ve yeniden doğmasında, üçüncü âmildir. Zira hem Nihat Erim’in idare başına getirilmesinde, hem de son yılların kaydettiği demokratik ve liberal ıslahatta. kat! olarak O’nun müdahaleleri -rol oynamıştır. Zaten bu yüzden, bizzat kendi partisinde, oldukça kuvvetli bir mukavemetle karşılaşmıştır. Fakat bu mukavemet. Halk Partisinin talihine, Devlet Reisinin otoritesini sarsamamıştır.
Bilâkis, hasını lan arasında hakikati görmek kabiliyetini haiz olanlar, devlet adamı vasıflarım tasdik etmek zorunda kalmışlardır. Bunun bir delLH, Celâl Bayar’ın 1047 de yaptığı yaklaşmadır ki. hâlâ bazı Demokratlar tarafından tenkid edilmektedir.
Arzettlgımlz bu noktalar, Amerikan ve Türk partileri arasındaki benzerliği büsbütün arttırmaktadır. Mübalâğa etmemek şartiyle, insanın aklına Roosevelt devri gelmektedir. Malûm a, orada da devlet reisinin şahsiyetiyle, partizan zihniyetiyle hareket etmek lateyen parti kadroları arasında tedahüller olur ve bu suretle, Cumhuriyetçilerin arasında Roosevelt’çilcr. Demokratlar arasında da çok zaman Roosevelt aleyhtarlarına rast lan irdi.
Dediğimiz gibi, benzerliği mübalâğaya götürmiyelim. Yalnız şunu belirtelim ki, Türkiye bugün demokrasiye giden yolda, artık adam akıllı ilerler görünmekte, hattâ bu yolun üzerinde ehemmiyetli bir merhaleyi katetmlş bulunmaktadır.
Ortadoğu'nun en kudretli devleti, garplt ve Avrupai bir varlık olmak hususundaki değişmez ideali İle hâdiseleri blrbiriyle ahenkli kılmak bahsinde, herhalde rıııınzzarn bir gayret saffetmiş bulunmaktadır.
yet Rusyanın Almanyaya tatbik ettiği siyaseti gözzlen geçireceğini ümit ediyoruz. Doğu ve Batı Almanları komünist rejimi İstememektedirler.,,
Kaiser daha sonra, Milli Meclisin Berimde kurulması İsteğini ileri «örmüştür. “Milli Meclis, işgal kuvvetlerinin terkedeceklerı bir beşinci bölgede kurulabilir ve teşkilâtını hazırlı yablHr, diğer bütün meseleler, Al-manyanın tedrici birleşmesiyle ilgili olduğundan dört işgal devletiyle müzakere edilmelidir demiştir.
Arkadaşımız Sacid Ögef, Stockholm'dün telsizle bildiriyor |
Dünkü güreşler nasıl cereyan etti?
Rakibm ezen Ali Yücel, ayağı kayarak düşüp yenılmeseydi, ekibimiz dünya şampiyonu olacaktı
Stockholm 23 (Güreşleri takibe giden arkadaşımız Sacid Ögot telsizle bildiriyor) — Dünya Greko - Roıncn güreş karşılaşmalarımn dördüncü gün karşılaşmalarına bu sabah Eriks-Uail salonlarında devanı edildi. Bütün müsabakalar baştan sona kadar heyecanla takip edildi.
b~ kilonun favorini olan Halli Kava dördüncü turda ilk mağlûbiyete uğradı, Mısırlı Mahmut Haşan bu maçta Halil Kaynyı ittifakla mağlûp etti. İtalyan Lombardı, Johanssona ittlfnkl.n galip geldi
67 kilonun dördüncü turunda Tov-fik Yüce, Mısırlı Mahmut Osmunı sayı hesabı ile yenerek turnuvadan çıkarmıştır, Ayakta bavlıyan ilk devrede Osman, Tevflk Yüceyi iki kere düşürdü, yerde geçen diğer devrelerde Yüce üstün bir maç çıkarmak suretiyle Mısırlının elde etmiş bulunan puanlarım yoketmiş ve güreşi 2-1 kazanmıştır. Bu sıkletin diğer güreşlerinde, İsveçli G. FTcij İsviçreli Paul BcrMon’u 7 dakika 57 saniyede tuşla mağlûp etmiştir. Joseph Gal (Macaristan), DanimarkalI A. Holrupa sayı hesabiyle galip ilân edilmiştir.
79 kilonun dördüncü turunda Ali özdemir Çekoslovak Janivk‘1 10 dakika 23 saniyede tuşla yenmek suretiyle galip gelmiştir. İsveçli Grom-berg Fransız Aurinl 2 dakika 46 saniyede tuşla kazanmışLr.
67 kiloda Macar J. Gal, Tevfik Yüceyi 7 dakika 25 saniyede tuşla yenmiştir.
73 kiloda Coîâl Atik, Çekoslovak Ladislav Mihalike taktığı çift kle ile 5 dakika 23 saniyede tuşla mağlûp etmiştir. Bu sıkletin diğer güreşlerinde M. Slmanainen (Finlândlya) B. Cook'a ıNorveç) 5 dakika 8 saniyede tuşla tsveçli Andcrson, Macar Szilvaslyo ittifakla galip gelmiştir.
87 kiloda Norveçli Andcrson YugoslavyalI Ivana 10 dakika 34 saniyede tuşla; Macar Kavas, îsveçli Nil-sonu 1 dakika 47 saniyede tuşlu yenmiştir.
57 kiloda Mısırlı Mahmut Haşan î-talyah Piyertro Lonıbarliyi ittifakla yenerek 57 kilonun Dünya birincisi oldu, Lombardı, uğradığı muvaffakı-yetaizliğe çok müteessir olmuş ve soyunma odasında uzun müddet ağlamıştır.
52 kilodaki son tur karşılaşmasında Ali Yücel rakibi Yugoslov Boıivo Lukovu ekseriyetle mağlûp etti.
67 kiloda Tevflk Yüce isveçli Güs-tav Freije sayı hesabiyle yenildi Güstav Freije Tevfik Yüceye nispeten dalın hâkirn güreşti. Yüce yenilmesiyle üçüncülüğe düşmüştür. I İNALI.ER
52 kiloda Ali Yücel ile Yugoslav Yukov arasındaki güreş çok heyecanlı başladı.
Daha birinci dakikasında Ali Yücel rakibini künde ile düşürdü ve köprüye getirdi. Yukov Yücelin kuvvetli bastırmaama mukavemet etmiş ve köprüden kurtulmuştur. Maçın sonuna kadar hâkim güreşen Yücel maçı ekseriyetle kazandı.
67 kiloda İsveçli Frej’i ittifakla mağlûp eden Macar Juzef bu müsa-bakusiyle dünya birincisi oldu.
73 kiloda İsveçli Anderson Norveçli Cook’u 3 dakikada tuşla mağlûp etti.
57 kiloda Halil Lombardlyi bütün müsabaka devammca ezdi. Fakat tuşa getiremediği için maçı sayı İle kazandı.
67 kiloda Tevflk Yüce ile Macar Gal arasında yapılan güreşte Yüce üstün ve hâkim bir güreşten sonra rakibini saltoya aldı ve kündeye getirdi. Fakat bundan sonra hâkimiyeti eline alan Gal, 7 dakika 25 saniyede
Kısa haberler
Achuaon mayısta Avrupaya gelecek
VVashington, 23 A A, (LPS) — Dışişleri Bakanlığı Acheson'un Avrupaya yapacağı ziyaret hakkında mütemmim malûmat ver-ıniştn*. Aciıesun tahminen mayıs ayındu lx>n(lruyıı gidecek ve Atlantik poktını daha müessir bir hale getirmek için alınacak tedbirleri müzakere edecektir.
Doğu Almanya gençliği Berlin vüru.\üşUnden vazgeçti
Londra, 23 l YÎRSı - Doğu Al-manyamn Komünist Hür Gençlik Teşkilatı, Berlin yürüyüşünden vazgeçmiştir. Gençlik harekâtı teşkilât inin Başkan Yardımcısı o-lun Heinz Lıppmann. Batı Berlint girmek İçin ilgili makamlardan I-zlrı istemeye devam edileceğini söylemiştir.
General Bradloy, La Iluye’delcl toplantıya başkanlık edecek
Londra, 23 (Y1RS) — Amerikan Birleştirilmiş Kurmay Heyetleri Başkanı Omar Bradlcy, salı günü La Huye’dc toplanacak ulan Atlantik Askeri Komitesinde başkanlık *’tınok Üzere bugün hava v ılivlc Amerlkadan ayrılmıştır.
Stulln İle Titoyu barıştırmak Içlıı yapıları bir leşebbiİN
Belgra(l, 23 A.A. (United Press) — Bugün hava yolu İle Belgradrı varan Birleşik Amerikanın eski
Tevfik Yİlceyl tuşa getirdi.
87 kiloda Norveçli Ali'lersen ile Muharrem Caildâf arasındaki maç ı çok heyecanlı ve zevkli oldu. Camlaş • güzel bir burgu takarak yedi dakika dokuz saniyede tuşla maçı kazandı ve bu kilonun Grcko-Romcn dünya şampiyonu oldu.
67 kiloda Tevflk Yüce ile İsveçli Frclj arasında yapılan bu maçta, Frclj rakibi Yüceyi üçüncü dovredo altına aldı ise de bir şey yapamadı, fakat neticede Frolj maçı İttifakla kazandı.
73 kiloda Finlândiyalı Simanalnen ile Celâl Atik arasındaki güreşi Fin* lândiynh ittifakla kazanmıştır.
79 kiloda Ali Özdemir isveçli Groonberg ile şampiyonluk için güreştiler, Ali Özdemir İlk dakikalarda hâkim güreşil iao de müsabakanın or-tnlnrına doğru hâkimiyeti rakibine kaptırdı. Neticede İsveçli Groenbeıg ittifakla maçı kazandı ve dünya şampiyonu oldu. AH özdemir de ikinciliği kazandı.
57 kiloda: Halil Kaya He İtalyan Lombardı güreşini baştan sona kadar hâkim güreşen İtalyan güreşçisi 2-1 kazanmıştır. Güreşin sekizinci dakikasında Kayayı kündeye almaya çalışan Lombardlnln burnu sakatlandı ise do tedaviden sonra okrar müsabakaya girdi ve kuvvetli rakibi Halil Kayayı sayı ile mağlûp etti.
52 kiloda: İsveçli J oh anason İle Ali Yücel gecenin vn güzel güreşini yaptılar. Birinci devrede güzel ve atik bir tarzda güreşen Ali Yücel, ikinci devrede Johanson’un kafakol hareketiyle üstünlüğünü birdenbire kaybetmiştir. Yücel bundan sonra rakibini tekrar bel sarmaalyle altına almış. fakat İsveçli bu sefer de kurtulmaya muvaffak olmuştur. Yücel böy-lece hâkim güreşirken Johansson ansızın kafakolla Ali Yüceli tuşa getirmiştir.
Yücel maçtan sonra soyunma odasında hüngür hüngür ağlamış vç demiştir ki: ■ ı ’ f
“Evet, rakibimin köprüsünü kırmak için daim fazla kuvvetle bastır-malıydım. Güreşi bu yüzden kaybettiğimi biliyorum. Fakat önümüzdeki yıl Helsınkide yapılacak serbest güreş şampiyonası ve olimpiyat karşılaşmalarında intikamımı alacağım.,,
Hakem heyeti tarafından »on yapılan puvantaja göre 52 kiloda güreşçilerin sırası değiştirilerek Ali Yücel ikinciliğe yükselmiş ve Mısırlı Abdül Hamtd üçüncülüğe düşmüştür.
Muharrem Canduş'ın «Özleri
Candaş, Türk seyircileri tarafından şiddetle alkışlanmıştır. Güreşleri seyreden hemen bütün vatandaşları kendisini ayn ayrı öpmüşlerdir.
İlk defa Greko-Romen güreşi dünya şampiyonluğunu kazanan Muharrem Candaş. zaferini müteakip şunları söylemiştir:
“Andersen’in sağ omuzundan sakatlanmasından sonra bu neticeyi elde etmem tabii sayılır. Andersen o-muzundon sakatlanmamış olsaydı muhakkak ki İnatçı bir rakiple karşılaşacaktım. Maaınahlf bu şampiyonluğu kazanacağıma kani İdim. Nitekim bütün gücümü bu yolda sarfet-tlmZ Bu neticeyi elde ettiğimden dolayı memnunum. Vatandaşlarımın da kazandığımı öğrenince memnun olacaklarım tahmin ediyorum.,,
Candaş, bundan böyle önümüzdeki yıl dünya serbest güroy şampiyonluk müsabakalarına ve 1952 olimpiyatlarına katılmak Üzere Helsinkiyl İki de-fa ziyaret edecektir.
FERDİ NETİCELER:
52 kilo: 1— Johansson (İsveç), 2 — AH Yücel (Türk), 3 — Abdül
Başsaveı tûrdıınusı John Rogge, Yugoslav Diktatörü Tlto İle Mareşal Stalln arasında bir konuşma tesisine teşebbüs edeceğini açıklamıştır.
Cindeki açlığı komünistler de h \ lıl rdh urlar
Hongkong, 23 ı AP) — Komünist Çinin gayri resmi bir heyeti tarafından, bugünlerde bütiln dünyaya hitap eden ve merkezi ve doğu çimiekl açlık İçin yardım yapılmasını talep eden bir beyanname yayınlanacağı bildirilmekledir.
AngloMikhoıılar Trleste'nlıı Italyaya ladesine taruftur
Triûste, 23 A. A. (Reuter) — Tricate’nin Anglo - Amerikan bölgesi komutanı General T. S. Alrey üç aylık raporunda şöyle demektedir.
“Trlsste meselesini haklı ve memnuniyet verici bir şekilde halletmenin yegâne yolu, serbest mıntakunın îtalyaya iade edilmesidir.
Avuhtrnlyuda seylâpta bir şehir tamamen sulara gömüldü
Molhurn, 23 A. A. ı Reuter) — Ordunun kamyonları bütün gece güneydeki yeni Gal eyaleti seylâp bölgesinin merkezinde bulunan 15.900 nüfuslu Wagga şehrinden 400 aileyi tahliye için uğraşmışlardır.
Ankara 23 ı Hususi muhabirimiz bindiriyor) — B. M. Meclisi bu sabah saat 10 da Inccdayının başkanlığında toplandı. Oturum açıldıktan sonra Başkan ilk sözü dün söz hakkı kaldırılan Kemal Zcylinoğhına verdi Zoytinoğlu gayet sakin bir trezıla konuşarak tenkitlerde bulundu. Sel felâketinin İhmaller yüzünden deri geldiğini ifade etti Zeytinliğin sözlerini bitirirken düıı fena şekilde hakarete uğradığını, hakkında tatbik edilen cezanın usulsüz olduğunu İddin edince başkanın müdahalesine maruz kaldı. Bu arada C. H. P. sıralurındaıı şiddetli bir gürültü koptu. Başkan hatibe kürsüden inmesini söyledi Fakat Zeytin-oğlu inmedi ve sözlerine devanda dün yapılan hareketin çirkinliğini tebarüz ettirdi ve kendisine yapılan küfürleri sahiplerine iade etti. Fakat Bu sözler C. H. P. sıralarındaıı dünkünden çok daha ağır sözler aöy-lenmesine sebep oldu.
Milletvekilleri Adeta birbirieriyle yarışır şekilde bağırmakta ve sıra kapaklarım vurmada İstical gösteriyorlardı, Bir taraftan da Başkan Zeytinoğlunu kürsüden indirmeye çalışıyordu. Neticede Başkan kâtiplere sözlerin zapta geçirilmemelini emretti ve celseyi tatil etti. C.H P. milletvekilleri salonu tcrkederlcrkon Zey-tinnğlu da tessüflerini izhar ede ede kürsüden indi. 15 dakika sonra oturum açılınca Inccdayı başkanlığın Zevtinoğlu hakkında içtüzüğe aykırı hareket ettiği İçin çıkarma cezası tatbik edeceğini söyledi ve Zeytin-oğluna kürsüye çağırarak savunmasını istedi. Zeytlnoğlu dedi ki:
— İlk mektep sıralarından Meclis sıralarına kadar tek bir defa dahi ceza almamış ve 4 seneden beri memleket aşklyle çalışan dürüst bir arkadaşınızım. Dün benim maruz kaldığım hakaretle hanginiz karşı-laşaaydımş aynı şeyi yapardınız. Baş-
Af kanunu müzakereleri
Ankara 23 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — B. M. M. gece mesaisi sırasında da birkaç tasarıyı kanunlaştırdıktan sonra komisyondan gelen ve dün csaslurını bildirmiş olduğumuz Af Kanunu tasarısının müzakeresine başlamıştır .
İlk söz oJan Ahmet Tahtakıhç tadarının yepyeni ve bambaşka bir şekil aldığı İçin tümü hakkında konuşulmasını teklif etti. Başkan bu konuşmaların maddelere inhisarını uygun bularak Fahrettin altaya söz verdi.
AHay 29. X. 1948 tarihinin Cumhuriyetin 25 İnci yıldönümü okluğunu söyledi ve devamla nnenk: “aynı ehemmiyetle olmak üzere demokrasi devrine geçmiş ve bu devre ile çok partili siyasi hayata girmiş bulunuyoruz, Çok partili dovredo Büyük Millet Meclisinin 8 inci dönemi geniş ve hayırlı başarılar elde etmiştir.
Bu itibarla affın mebdeinin 8 inci
Hamid (Mısır).
57 kilo: 1 — Mahmut Haşan (Mı-sırh 2 — Haiti Kaya (Türk). 3 — Lombardı (İtalyan).
62 kilo: 1 — Andenberg (İsveç),
2 — Safi Taha (Lübnan), 3 — Kandil (Mısır).
67 kilo: 1 — Gal (Macar). 2 — Frclj (İsveç), 3 — T. Yüce (Türk).
73 kilo: 1 — Slmanainen (Finlandiya), 2 — Celâl Atik (Türk).
3 — Anderson (İsveç).
70 kilo: 1 — Freonberg (İsveç)
2 — AU özdemir (Türk), 2 — Ne-metl (Macar).
87 kilo: 1 — Muharrem Candaş (Türk). 2 — Kovaç (Macar), 3 — Andersen (Norveç).
Ağır: 1 — Antonson (İsveç), 2 — Boblş (Macar). 3 — Adil Cande-mir (Türk).
Umumi puvan tasnifinde: 1 — İsveç 15 puvan, 2 — Türkiye 13 puvan,
3 — Macar 8 puvan, 4 — Mısır 5 puvan, 5 — Finlândlya 3 puvan, 6 — Lübnan 2 puvan, 7 — İtalya ve Norveç 1 puvan.
Bugün öğleye doğru nüfusun tahminen üçte biri tehdit altındaki bölgeden tahliye edilmiştir.
Polis, halka bütün şehrin öğleden sonra tamamen su altında kalacağını haber vermiştir.
Londrııdu bir cephane fabrikası yandı
Londra. 23 A. A. (Reuter) — Londra civarındaki en büyük cephane fabrikası olan Wooiwjch tersanesinde bugün erken saatlerde yangın çıkmıştır.
Çok büyük olduğu bildirilen yangın He 15 İtfaiye gıupu mücadele etmektedir.
İtfaiye yangının saat 4.45 te mevzlleştirihllğlni bildirmiştir.
Tersane bir silâh fabrikası, torpil fabrika ve laboratuarı, ordu ve bahriye depolarını İhtiva etmektedir.
Batı Almanya, II milyon NÜrgÜıı Almanı kabul, ediyor
Berlin. 23 (YİRS) — Batı Almanya Parlâmentosu. Çekoslovakya ve Polonyadan tehcir edilen 11 milyon Almanın, Batı Alınan-yayn kabul edilmeleri için oybirliğiyle karar vermiştir. Sovyctler. Doğu bölgelerini Almanlardan temizlemek ve Batı Alınanyanın nüfusunu kesifleştirmek suretty^ş güçlükler yaratmaya çalışmaktadırlar.
kanlığm hakkımda reva gördüğü cezayı tasvip etmiyeccğinizi umarım...
Bunun üzerine başkan bu sözleri nedamet telâkki ettiğini ifade ederek çıkarına cezasını reye Koymıya-cağını bildirdi. Bu suretle iki gündür Meclisi legal eden nâliOŞ ve müessif hâdise kapanmış oldu Müteakiben Mııhlddln Bnluı Par» Uludağdaki bir kısım arazinin belediyeye temlikine dair kanun teklifinin bütçe komisyonunda müzakere edilmeden heyeti u-muınlycde müzakeresini İsteyen önergesi konuşuldu. Ahmet Remzi Yüre-ğtr önergenin aleyhinde bulundu ve bu işte bazı hususi şahısların istifadesi bahis mevzuudur diyerek önergenin reddini istedi. Yüreğlrin bu tarzdaki konuşması tasvip ve takdir sesleriyle karşılandı, böylelikle Parsın gayretlerine rağmen Önergesi kabul edilmedi
Türk tütünleri ortaklığı hakkında-kl kanun tasarısının müstaceliyetle görüşülmem kabul edildikten sonra tasarının heyeti umiımiyâst üzerinde konuşuldu. Lehte aleyhte mütalâalar serdedildl.
öğleden sonra maddelere geçilerek bazı tâdiller yapıldı ve tasarıda 30 yıl olarak kaydedilmiş bulunan ortaklık »üresi 50 yıla, 55 milyonluk »ermayesl de 100 milyon liraya çıka-rıldı. Maddelerin bu suretle tasvibinden sonra gündemdeki diğer mevzulara geçildi ve bir kaç saat İçinde 17 tasan kanunlaştırıldı. Bunlardan 16 sı mevcut kanunlarda değişiklik yapılmasına dair İdi. Yalnız sonuncusu Siyasal Bilgiler Okulunun îktlsad! ve Siyasi İlimler Fakültesi adı He An-kara üniversitesine katılmasını derpiş ediyordu. Bu kanuna göre, bugün Siyasal Bilgiler Okulunda mevcut o-lan öğretim üyeleri kadro ve unvanlarını müktesep hak olarak muhafaza edeceklerdir.
Meclis bir saat sonra tekrar toplanmak üzere (19.30) da oturuma son verdi.
dovre sonundan haslanılması çok İsabetli olur.,, Ahmet Tahtakılıç bu mütalâayı destekledi.
İbrahim Arvas komünistlerin bu aftan İstisnasını talep ederek bir de ö-nerge verdi. Doktor Aziz Uras, Teke-lioğlu. Düşünsel de affa mebde olan tarihin dnha yakına aJınması zaruretini müdafaa ettiler. Fuat Hulusi Demircili bu mütalâaya ilâveten basın suçlarının da kayıtsız ve şartsız sffa dahil edilmesi teklifinde hulundu Bu maksatla bir önerge verdi.
Ekrem Orun da komisyonun görüşünün tamamen aleyhinde konuşarak affın âdi suçlara teşmilini doğru bulmadı ve aksi kabul edilecekse aftan âzami bir sene cezaya mahkûm olmuş bulunanların da istifade etmesini istedi. Bu yolda bir de tnkrlr verdi
Refik Soyor de İhtilâli, irtişa vo irtikâptan hüküm gcymlş bulunanların aftan İstisna edilmelerini istedi.
Sadi Konuk af bahis konusu olurken suçlar arasında bir tefrik ynpnınnın doğru oimıyacağmı belirterek Atıfeti tevzi ederken ağır ve hafif suçlar diye bir tasnif yapmayalım ve yapılan tekliflerin ortasını bularak ekim 1940 u mebde olarak kabul edelim dedi.
Sal&mon Adnto komisyonun teklifi lehinde konuştu. Fakat bu sırada müfritler, affın aleyhinde bulunan gru-pun başındaki Ekrem Oran kendi görüşünü bir ikinci takrir haline sokarak milletvekilleri arasında dolaştırmaya başladı. Mccllşde yer yer hizipleşmeler müşahede olunuyordu. Komisyon udına konuşan Abtiurrahman Konuk, umumî affın yalnız siyasi ve bu arada matbuat suçlarına basredil-meslnln doğru olacağını zttyUyarek 29 ekim 1948 tarihinin mebde için vn muvafık gün olacağında ısrar elti Bu arada Abdurrahman Konuğun «özlerine karşı itirazlar yükseldi ve komisyon buşkanının kürsüye gelerek izahat vermeği tatendi
Zira Konuk’un konuşması sırasında komisyonun görüşünü müdafaa etmekten ziyade kendi mütalâasını empoze eder tarzda sözler »arfettığt görülüyordu. Halbuki komisyon başkanı Hulki Karagülle dc söz alınca o da aynı tarzda konuştu. Bütün bu konuşmalarla Ekrem Oran'ın İmza toplama faaliyetleri bir arada yürüyordu.
Bu sırada bazı milletvekillerinin “o holde raporunuzu geri alın,, diye bağırdıkları işitildi. Bu sözleri komisyon başkanı "o haido tasarıyı geri alıyoruz,, dedi. Yeniden münakaşalar ve gürültüler hiirnrvtlvndi. Müfritlerin bu teklifi desteklemelerine rağmen bir kısım Halk Partililerle muhalefet milletvekillerinin ltlraziyle karşılandı.
F.ıkat riyaset makamı da tasarının ‘ komisyonu lud» sini tasvip eder tarzda hareket etmesi Üzerine Tvzel Taşk ıranın sesi yükseldi Tuşkıran başkandan «Öz İst İverek komisyondan sual soracağını bildirdi vo dedi kİ.
“Hangi esbabı muelbeyv İ«tin iden komisyon az evvel huzurumuza getirdiği tasarıyı geri alıyor Bu sual affın genişletilmesi lehinde olanların tasvibi He karşılandı. Komisyon adına cevap veren Abdurrahman Konuk İao muza kereler sırasında birbirine zıt rckIHk-itle buiunuhluğu \e bunların heyeti uıuunılyedo telifi imkanı görülmediğinden tasarının geri ulın-nuık istendiğini bildirdi.
Bazı milletvekilleri bu cevap Üzerine komisyonun teklifinin İç tüzüğe aykırı olduğu İddiasında bulundular. Riyaset makamı komisyonun Meclisin muvafakati olmadan bir tasarıyı geri islemesinin doğru olup olmıyacağı hunUMurıda bir usul meselesi müşahede ettiğinden ve esasen vakit tc gecikmiş bulunduğundan yarın sabah saat 10 du toplanmak üzere celseyi tatil etti.
Bu suretle günlerden beri bir türlü nihai şekil uhımıyan ve kanunlaşa-mıyan Af kanunu tasarısı yeni bir tehlike atlattı.
Dış seferlere ait yolcu biletlerinde indirmeler yapıldı
Grup biletlerinde yüzde 20 den yüzde 40 a kadar tenzilât var
Devlet Denizyolları y»Z mevsimi için Dofcu-güney w Batı Akdeniz »Sterleri yaldı (icretlrrlmle noyahatl teşvik Içtn M»nzı ır. hrıiM H »pmsRtt karar vermiştir.
Hasırlanan yeni tarifeye giire. crvvslce Mu» liı-a olan Marsllyaya lüks mevki «âfı Hravn ,birim I 635 liradan 552 liraya, ikinci mevki 3KR liradan 36u lirava indirilmiştir. Grup halinde sayshat edan 3 kişi vn daha fazla olan ailelere gidişte yüzde 10, sıdış dönüşte yllsde 25, iMgarl 10 k(şl Koynhaî eden turist grupla rina yüzde 10, mevkilerde seyahat e-dımlere yûade 20. aileleriyle seyahat e-dnn bn«ın mensuplarına yüzde M. yalms oldukları tekilinle yüzde 25. muıılkl vs Mhne sanatkarlarına gidiş gelişte yüzde 25. 1W) filin muteber olan gidiş geliş yolcu biletlerinde yüsde 15 tenzilât yapılacaktır.
Kıbrısli bir vatandaşımız, Eskişehir felâketzedelerine 633 çift ayakkabı gönderdi Kıbrısta Moda Ayakkabı Fabrikası aa-hlbl Hacı Muharrem Sıtkı adındaki bir vatandaşımızın Eskişehir felâketzedelerin*» bir yanlım olmak üzere 622 Çi*t ayakkabıyı Lel.coşc Türk Konsolosluğu vasıtaslyle Erzurum vapuruna yükletmiştir.
'abancı ve azlık okullarında -alışan öğretmenlerin ücreti Yabancı ve azlık okullarında çalışan öğretmenlerin dera ücretleri şu şekil'!» trnblt edilmiştir. İlk okullarda ders ba* Sina 160 kr., orta okullarda 250 kr.» Hrs» lerdo 300 kr.
Dekoratörler Derneğinin
* Jün yapıldı
Türk Dekoratörler Derneği dün «M at 14 te Beyoğlu Haikevtnde ilk genel kongresini yapmıştır.
Dernek kurucularından umumi kâtip Baki Aktar kongreyi açan konuşmniin-da bütün medeni memleketlerde mimarisine muvazi bir dekorasyon hareketi olduğunu fakat çeyrek asırdan beri yeni cereynnlarla memleketimize giren dekorn.syon mevzuu reııml ve hu-suni müesseslerde, ticarî ve sınaî sergilerde geniş bir şekilde yer aldığını belirttikten sonra şimdiye kadar bu sanatın tatbikatı resmi ve hususi müessese müdürlerinden, marangozlara kadar netice ne olursa olsun bunda kendilerini ealâhlyelll gördüklerini tebarüz ettirmiştir. Bu nanatın memleketimizde de şahsiyet kesbctmeslnl İsteyen dekoratörler, bundan sonra yapılacak otan bu gibi İşlerin muayyen bir plân ve esasa bağlanması hususunda gereken tedbirleri almağa karar vermişlerdir.
Bundan sonra idare heyeti seçilmiş, başkanlığa Celâl Ustar. üyeliklere de Halil Çanga, Reşat Sevlnçsoy. Baki Aksar seçilmişlerdir.
İsrail - Türkiye hava seferleri başlıyor tarall Havas oltan, LlûuB Ue ıcşUHûy anunnda 15 günde bir defa muntazam hava seferleri tesis etmeğe karar vermiştir. Bu hulusta gerekli tertibatı almak ve ilgililerle görüşmek üzere Elal İsrail Devlet Havayolları Müdür Muavini Schrum dün uçakla şehrimize gelmiştir.
Fournier, pazartesiye geliyor
Tanınmış Fransız viyolonsel üstau. P. Fournier pazar günü Fransadan şehrimize gelmiş olacaktır.
P. Fournier pazartesi günü akşamı Saray Sinemasında İlk konserini verecektir.
"UNESCO” toplantısı
Unesco Türkiye MÜH Komisyonu Genel Kurulu dün saat 15 te üniversitede toplanmıştır. Açılışı müteakip caş-kanlık divanı seçilmiş ve yönetim kurulu raporu okunmuştur. Bundan sonra, muhtelif komisyonlar faaliyete geçtrek çalışmalarına başlamıştır.
Bugün de komisyonlar toplanacak vo İşlerini tamamlamadıkları takdirde öğleden sonra raporlarını heyeti umumlyeye vereceklerdir
İstanbulluların Eskişehire yardımları
Dün 6.355 lira toplandı
Eskişehir »el felâketine uğrayanlar İçin dün yeniden yapılan bağışlar:
Saray Sinemasında müsame-re hasılâtı 3909. Tepe bahçesi 1100, Tevfik Yılmaz 250, Ermiş Konserve 100. London Asürans 300, Çapa Erkek Usesi 105. Banka Commerclale eliyle 356, Bakırköy karma ortaokulu 150. Cevdet Barın 20, Şahin Zeki 10. Yeni Mnvraki 20, Karabasan 100. Mahmut Sür 10, Abdullah Sakarya 50, Lûtfi Fo-dur 50. İsmail Akgün. Celâl, Feridun Kâzım. Nihat ve şeref Güçlü 50 şer, Renizi Giray, Zilini Ethcm, Sadi Ataman. Mustafa Üner. Sadreddin Kutbay. Faik Altay 10 ar. Hüdai Fftlto-dvlll 15, Ati Germen 25. M eh met GÜrscs 30. Servet Samur-kaj; 20, Refik Isfendlyur 50, Neci ı- 25. Konya L.ezzet 100. Ek mek (uması 100. ’l’evfik Yllv^i 50. Dokumacılar Birliği 50 Hra
IIAV \ RAPORU
S(»n 24 naat İçimle yurdumuzla hava Doğu Anadolu ve Güncy-dnûu Anadolu bölgelerhlo. Doflu Karadeniz kavilerin-(hı çok bulutlu ve yer yer yağışlı, diğer bölgelerde bulutlu geçmiştir.
Yağışlar Doğu Anadolud» kar. diğer bölgelerde yağmur şeklinde olmuştur.
Son 21 nnnt içinde yurdumuza düşen yağış miktarları metrekarede Elâzığda 12, Merdinde 8. Dlyarbnkırdu 7. Mnlat-vn, Hop», Urfa ve Slirtte 6. Rize vo BıtUntc 4, Kcmahta 3, Slvasta 2, Oıızl-antepte 1 kilogramdır.
Kar kalınlıkları Karaköscde 23. Er-zurumda 14, Karata 13. santimetredir.
En düşük un sıfırın altında Kara kösede 13. on yüksek ısı sıfırın üstünde İHkendcrunda 11 santigrat derenedir.
Bugün şehrimizde hava umumiyetle bulutlu, rüzgârlar kuzey ve kıızoy-doğu-daıı orta kuvvette ederek hava sıcaklığında değişiklik olnuyacaktır.

24 Mart 1950
YENİ İSTANBUL
Sayfa 1
İkinci Dünya Harbi içinde
Paris yıkılmaktan
nasıl kurtuldu ?
**Brwi bana Führer verdi, Opera binası ile Madeleine'i beraber yıkacağım. Eiffel kulesini ise öyle devireceğim ki...”
İmlâmızı bilmeliyiz artık...
Yazan : M. Nermi
Yatan:
Korgeneral Von Choltitz
Paris’in «on Alman Komutanı
Askeri hedef olarak, Pontarlier platosundan itibaren Langres - Tro-ye« - Paris hattının tutulmasını emreden Başkomutanlık, Paris bölgesi komutanından, sonuna kadar mukavemet İstiyor ve aynen şöyle diyordu;
“Paris, yerle bir edilecektir. Paris bölgesine memur General, son neferine kadar dövüşecek ve icap ederse şehrin harabeleri içinde can verecektir.”
Bu emri okuduğum zaman, duyduğum hisleri, bugün gibi hatırlıyorum. Adeta utanmıştım. Daha dört gün evvel, emrin mantıki ve tatbiki kabil bazı tarafları olabilirdi. Fakat, emre esas olan askeri vaziyet, çoktan değişmişti. Düşman, cenuptan süratle ilerliyor ve öncüleri Parisin doğusuna geçmiş bulunuyordu. Melun köprüsü, düşman baskısı altında idi. Elimizde değil ordu, tümen bile yoktu. Birinci ordu, darmadağınık ve o sıralarda hiç bir muharebe kifayetini haiz olmayan kadro bakiyelerinden ibaretti. Benim elimde ise. Pariste, zırhlı birliklere karşı uzun boylu mukavemet edecek kuvvet yoktu. Emir baştan aşağı nazari idi ve hiç bir askeri kıymeti haiz değildi. Halbuki emrin psikolojisi, şehri yerle bir etmeyi emreden nefret ve vahşet» bugüne kadar alışılan harp usullerinin topuna karşı ne dehşetli bir tezat arzediyordu!..
Ordu grupu Kurmay Başkanı Tuğgeneral Speldel’e telefon ettim. Grup karargâhı Cambrai’de idi. Aramızda şöyle bir konuşma cereyan etti:
— Verdiğiniz güzel emre çok teşekkür ederim.
— Hangi emirden bahsediyorsunuz, generalim?
— Hangisi olacak? "Yakıp-yıkma” emrinden!.. Şimdi size, aldığım tedbirleri, bir bir anlatayım. Nötre Dame'a üç ton, Invalldes'e iki ton, ve parlâmentoya bir ton dinamit yerleştirdim. Şu sırada, atış sahası açmak için Arc de Triomphe’u havaya uçurmak üzereyim.”
Telefonun öbür ucunda Speldel in derin derin nefes aldığını duyuyordum.
— Herhalde, tedbiılerimden memnunsunuz. değil mi Speidel? dedim.
Speidel, kekeliyerek:
— Evet, evet, generalim’ diyordu.
— Amma, emri siz vermediniz mi?
Speidel, şiddetle itiraz etti-
— Biz böyle bir emir vermedik. Emri Führer verdi!
O zaman, benim de gözüm karardı ve avaz avaz bağırmaya başladım:
— Bana bak. azizim! Emri bana havale eden sîzsiniz ve bu itibarla tarih huzurunda siz mesulsünüz.
Karşımdakine fırsat vermeden devam ettim:
— Hem bak. daha neler yapacağım. Opera binasiyle Madeleine’i beraber yıkacağım. Eiffey kulesini ise, öyle devireceğim ki, zaten tahrip e-dilmek üzere bulunan köprülerin önüne, telörgü gibi inecek!
Artık Speidel, konuşmamın ciddi olmadığını ve kendisine münhasıran, madun bir komutanın bu çeşit emirlerle, nasıl çıldırma raddesine gelebileceğini göstermek istediğimi anlamıştı. Ve Speidel, bu medeni ve mükemmel erkânıharp, derin bir nefes alarak:
— Generalim: îyl ki, Parlste siz varsınız!
PARİS YANIYOR MU?
Konuşmamız bitmişti. İkimiz de, ayni kanaatte olduğumuzu anlamıştık. Saçma emirlerin telefonla münakaşası zaten doğru değildi. Şayanı dikkattir ki, emrin askeri kısmına hiç temaa etmedik. Emrin, vaziyetle hiç alâkası olmadığını ve boş lâftan ibaret bulunduğunu, her ikimiz de
General Voıı Choltitz HKler’in enirine rağmen yıkılmaktan kurtardığı Nötre Dame katedralini 1949 da tekrar ziyaret etmiştir
çok iyi biliyorduk..
Zaten, o yakıp yıkma emrinin bana değil, ordu grupuna geldiği de sonradan anlaşıldı. Emir, normal askeri şifre ile verildiğinden, hem benim telsizlerim hem de tesadüfen Paristen geçmekte olan bir paraşüt tümeninin telsizleri tarafından kapte edilebilmişti. Gıup karargâhı, emri almış: fakat bana tebltg etmemişti.
O zamanki hâdiseleri çok iyi bilen yüksek rütbeli bazı subaylardan, sonradan öğrendiğime göre, Başkomutanlık. o günlerde şöyle bir sual sormuş: “Paris yanıyor mu Adolf
Hitler?”. Bu telgrafı görmediğim için, tabiî cevap da vermedim. Zaten o sıralarda, hariçle artık tamamen irtibatsız kalmıştım. “Yakıp yıkma” emri, Parisin, kabili tatbik askeri plânlar için artık mevzuubahis olanı ıyacağı hakkındaki kanaatimi büsbütün takviye etmişti. Bu itibarla, emri tamamen bir tarafa bırakarak, o andan itibaren, kendi kararıma göre hareket ettim.
NORDLİNG. I)E GAULLE'E GİDtYOR:
Mukavemet hareketinin başıboş kuvvetleri, umumi sevkü idarenin elinden gittikçe çıkmaya başlamıştı. Münferit kamyonlara ve askerlere karşı tevcih edilen taarruzlar çoğalıyordu. Eğer düşmanın önceden tahmini kabil olmayan büyükçe baskınları yüzünden, dört tank. 17 zırhlı o-tomobil ve mevcudu az olmakla beraber. kuvvetli bir komutanın emri altında iyi bir birlik teşkil edecek Cilan, 300 mevcutla istihkâm bölüğünden ibaret kuvvetlerimle mücadeleyi açıkça kabul edecek olursam, son günlerin bütün zahmeti boşa gitmiş ve maksadım tehlikeye girmiş olacaktı. O zaman artık, şehir merkezinin yıkılmasına hiç bir kuvvet mâni olamıyacaktı.
Vahamet kesbeden vaziyet karşısında, 22 ağustos akşamı, İsveç Başkonsolosunu tekrar davet ederek.
Çevire m:•
Behçet Cemal
şunları söyledim:
“Şu herifleri ateşle oynamaktan menetmek, akıllarını başlarına getirmek çaresi yok mu? Bu adamlara, müessir olabilecek hiç kimse kalmadı mı?» 1
Konuşmamız sırasında De Gaulle’ün ismi geçti. Dedim ki:
— Şu meşhur General De Gaulle, nerelerde? Ona da itaat etmezler mi?
Fakat De Gaulle. şehirde değilmiş. O- zaman;
— öyleyse», birisinin gidip De Gaulle ile görüşmesi lâzım.
Dedim ve nihayet öyle yaptık. Zaten, karşımdaki düşmanı, bu güzel şehrin menfaati namına, dizginllye-rek mütarekeyi tekrar tatbik etmek için karşı taraf Başkomutanını kullanmak, en doğrıı bir hareket değil mi? Şurası aşikârdı ki, giriştiğimiz bu tecrübe, sırf mukavemet harekelini frenlemek içindi: yaklaşan düşman ordularını durdurmaktan hiç bahsedilmiyordu. De Gaulle’ü bulmak için teşebbüse geçmeyi kabul eden İsveç Başkonsolosunun daha o akşam, İsveç bayrağını çekerek, otomobille, batlarımızdan geçirilmesine emir verdim.
HAVA KUVVETLER! BOMBA HÜCUMU YAPMAYI DÜŞÜNÜYOR
Eskisi gibi posta şebekesine bağlı olan istihbarat teşkilâtım dış müdafaa hatlarından hemen hiç malûmat veremiyordu. Tek emniyet alayının, geniş bir cephe üzerinde teşkil ettiği ve derinliği hiç olmayan bu zayıf mevzilerin, ciddi ilk taarruz karşısında yıkılması zaten mukadderdi. Sırf hava müdafaasına göre mevzi-İçnmiş 88 milimetrelik uçaksavar topları ile bunların, ne kadar cesur olurlarsa olsunlar. 17 yaşındaki numara erlerinden fazla bir şey bekll-yemezdim. Normandiya zaferini kazanarak gelen müttefik ordusu için bu hatlardan, elini kolunu sallayarak geçmek mesele değildi.
(Devamı var)
YAZI yazanlarımızın öteden beri hiç de küçümsenmiyecek bir derdi vardır, İmlâ derdi..
Arap yazısını kullandığımız zamanlarda da üzüntümüz az değildi, sesli harflerin kıtlığı sözlerimizin doğru yazılmasını, doğru okunmasını geniş bir ölçüde güçleştiriyordu. Lâtin yazısına geçmekle, hiç olmazsa, sesli harflere kavuştuk. Fakat, yeni yazımızın yardımıyla kapadığımızı sandığımız delikler, bu defa, başka taraflardan açıldı ve dilimizde başka türlü bir disiplinsizlik aldı, yürüdü. Biz Öyle umuyorduk, yeni yazı, hemen büyüsünü gösterecek ve dilimizi düzensizlikten kurtaracaktı, limitlerimiz neden doğru çıkmadı? Dâvanın daha iyi anlaşılması için bu ncf/cuin, hiç olmazsa, üstünkörü incelenmesi lâzımdır. Çünkü, lâtin yazısiyle yazılan bütün dillerin imlâları çoktan sağlam bir düzene e-pişmiştir, ve bizim bundan henüz u-zak kalışımızın mutlaka ehemmiyetli sebepleri olmalıdır.
Doğu dünyası, Ortaçağın, içi çoktan boşalmış fikir ve anlayış mi vasiyle bugün bile yaşamakta ve ondan büsbütün sıyrılmak İmkânlarını bir türlü bulamamaktadır. Halbuki, çağdaş bir görüş ve muhakeme disiplini için bu eski ve yıpranmış dünyanın mantığından kurtulmak lâzımdır. Biliyorsunuz ki, Ortaçağ bizim bugün düşündüğümüz mânada bir fikir disiplininden, herkesin
*
anladığı bir deyişle, metottan mahrumdur. Fikir disiplininin yokluğu ise müspet incelemelerin imkânsız bir hale gelmesi demektir. Din kaynaklarına dalıa etraflı bir ölçüde yayılmak maksadiyle Ortaçağın, dil bilgileri alanında, büyük bir faaliyet gösterdiğini gizlemek fikrinde değiliz. Hattâ, bu yüzden, papağan bir dünyanın fikir üstadı olduğu halde Aristoteles’in en başta gelen bir rol oynadığım da biliyoruz. Fakat bu dil -bilgisi faaliyetiyle bugünkü philolo-gie arasında ölçüsüz farklar vardır ve bunlar, her şeyden önce, temelli düşünüş ayrılıklarından ileri gelmektedir.
Biz, Batı dünyasına tam bir yürekle çevrilmiş olduğumuzu henüz iddia edecek bir durumda değiliz. Ve içimize sinmiş olan zihniyetten büsbütün sıyrılmadıkça böyle bir iddiada bulunmamıza da en ufak bir imkân yoktur. Lâtin yazısını aldığımız zaman, dilimizin kendi başına bir dil olduğunu anlıyamamış olmamız, bunun en sağlam bir delilidir. Dilimizdeki bütün aksaklıklar bundan deri gelmektedir. Biz türkçemı-zı başlıca iki dll-örnegine göre dü şünmüşüzdür: A — Arapçaya göre,
B — Fıansızcaya göre.. Bu iki dil de öz yapılan bakımından dilimize hiç benzemez. Çünkü, biri Samoğulları dünyasının dilidir, öteki de bir Hind-Avrupa dili. Yalnız arapça ve hanca bilen eski gramercilerimiz. bize, harf d cerli, edatlı, tuhaf gramerler bırakmışlar ve işin İçinden bir türlü çıkamadıkları için, daha ilerilere gitmekten çekinmişlerdir. Lâtin ya zısı kabul edilirken, büyük çoğunluğumuzun dıl-bilgısi, Şeyh Vasfının gramerlerine göre edinilmiş yanlış bilgilerin ötelerinde değildir. Fran-sızcadan öğrendiklerimizin de dil dâvamızda kılavuzluk edecek bir ölçüde olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü, bu dili, biz, yalnız bilgilerimizi genişletmek maksadiyle öğrenmiş ve
Atom enerjisi ağaçların büyümesini de hızlandırıyor
Montreal. 23 A.A. (Reuter) — Eskiden atom araştırmalarında İhtisas yapmış olan kâğıt hamuru ve kâğıt araştırma enstitüsü başkam Thisnıe-yer’e göre, ağaçlar büyümelerini hızlandırmak için atom enerjisine tâbi tutulabilmektedirler.
Kâğıt hamuru ve kâğıt konferan-
onun mantık yapısını bir dil-bilgım gibi araştırmak ve incelemek lüzumunu duymamışızdır. Demek oluyor ki, söz yapıları bakımından birbirine uymıyan bu iki dilden almış olduğumuz ilhamlar, zaten bu iki dile hiç benzemiyen dilimizi içinder çıkılmaz bir duruma düşürmüştür.
Arap yazısı zamanındaki dillinizi.! imlâsı; Ahteri, Ferhenk, Naci, Nazıma. ılh., sözlüklerine göre tesbit olunmuştur. Doğru yazabilmek için her sözün hangi kökten geldiğini, a-ıapça mı, iranca nu. türkçe mi olduğunu bilmek lâzımdır. Arap ve İran sözlerinin imlâları belliydi. Onları değiştirmek, Tanrı esirgesin, en büyük bilgi suçu sayılırdı. Şeyh Vas-fi gramerinin yaptığı ufak tefek istisnalar bir tarafa bırakılırsa, dilimizin imlâsı, bugün olduğu gibi, tanı bir anarşi içindeydi. Son derecede şaşılacak bir beydir ki, Lâtin yazısını aldıktan sonra da Arap ve İran sözleri, imlâ karışıklığımızı arttıran tabularını, eskisi gibi, muhafaza etmektedir. Bunun sebebini anlamak o kadar güç değildir. Çünkü, biz imlâmızı, kendi dilimize göre değil, fakat Arap ve İran dillerine göre kur-muşuzdur. Bu iki dili bilmeden ne iınld lügatimizi, nede imlâmızı anh-yabiliriz, Yeni nesillerin imlâ takın-t ilan elbette daha büyük olacaktır. Bir çok gençlerimizin yanlış yazmaları. dilimizi iyi öğrenmemeleri eski omnanhcanın sayısız lügat marifetlerini bilmemelerinden ileri gelmektedir. Dilimizde üç çeâit hat vardır ki, bunların arapçadaki imlâları başka başkadır. Yeni sözlüğümüzde bu üç çeşit hat bir türlü yazılır ve soııeklrr katıldıkça insan hayretten hayrete düşer: İstanbul-Ankara hattı, hastalığın hâddı, her zaman haddini bil-ıııiyen çocuk gibi. Sonları al ile biten sözler, çok daha ömürlüktür: Irgat, şefkat, mûtat, inşaat, ziraat, ilh, gibi. Bakınız, bu sözlere ek gelince ne kılığa giriyorlar? Irgadın, şefkatin, mûtadın, inşaatın, ziraatın... gibi.
imlâ sözlüğümüzü yapanlar Arap ve İran sözlerinin seslerine tam bir Osmanlı edebiyatçısı gibi saygı göstermişler, mastarlar için başka, cemiler için başka ekleniş ve yazılış tarzları kabul etmişlerdir. Şeyh Vas-fi gramerinin doğru taraflarım da nedense beğenmediğimiz için dilimizin normaları, güdücil prensipleri ihmale uğramış ve şimdiki karmakarışık durum meydana gelmiştir. Halbuki: bizim, gerçekten, derlltoplu, mükemmel bir gramerimiz vardır ve biz, bu grameri kavrıyabilmek için, dilimizi başlıbaşına bir vaka, bir philologıc vakası olarak incelemek zorundayız. İmlâ sözlüğümüzde olduğu gibi, dil reformunda da bu prensipten ayrılmış olmamız yüzünden dilimiz, öğrenilmesi son derecede güç bir sürü istisnalarla dolmuştur. İmlâ güçlüğünü arttıran başka bir sebep de, türkçe dediğimiz zaman, bunun henüz ne olduğunu bıl-meyişimizdir. Demek oluyor ki, imlâ anarşisini yenmek için yapılması prensip bakımından gereken bir çok şeyler vardır ki, bunların en başında dilimizi kendine göre ısın generis) bir philologle varlığı gibi düşünmek gelir. Bundan başka bir başlangıç noktası aramak, doğrusunu isterseniz, boş yere yorulmak demektir Yıllardan beri harcanan emekler bıı yorgunluğun acıklı bir bilânçosu değil midir?
meyer, ağaçların ıslahında, beslenmesinde ve büyümelerinin hızlandırılmasında atom enerjisinden faydalanılabileceğini açıklamıştır.
Radyo-aktif maddenin tatbikinin endüstriye getireceği kâr, atom çalışmalarının masrafını fazlaslyle ödeye-
Oxfor(l Üniversitesinden bir görünüş
Ingılterede üniversiteler
Yazan : Dr. İng. Hüseyin PEKTAŞ
jKİNCİ Dünya Harbinden sonra [bir çok Türk talebelerinin tahsil maksadiyle Almanya ve Fransa yerine İngiltere ve Amerikava gitmeye başladıkları bir vâkıadır. Binaenaleyh bugünkü yazımızda okuyucularımıza İngiliz üniversiteleri hakkında malûmat vermeyi muvafık buluyoruz.
Gerek nüfus ve gerekse mesahal sathiye bakımlarından dünyada en fazla adette üniversiteye mâlik olan memleketlerden biri ve belki de birincisi İngilteredır.
Biz Türkler İngiltere ^dediğimiz' zaman, diter bir çok milletler gibi, bütün Britanyayı yani İngiltere, İs-koçya, \Vales ve hattâ Irlandayı kas-dederiz. Halbuki İngilizler, İskoçlar ve diğerleri kendilerini birbirlerinden ayrı millet olarak görmekte ve memleketleri arasında bir hudut* bulunduğunu farzetmektedirler ki bu coğrafi topluluğa Britanya tesmiye etmektedirler. Maamafih, her iki mânada dahi İngiltere dünyanın en çok üniversitesine mâlik olan bir memlekettir.
Bugün Britanyada ceman on sekiz üniversite vardır. Bunlardan on ikisi İngilterede, dördü İskoçyada, biri Kuzey Irlandada (Belfast) ve sonuncusu da Walesln merkezi ola*» Cardiff şehrindedir. Bunlardan başka serbest Irlandamn merkezi olanDub-linde de bir üniversite vardır ki bunu İngiliz camiasına katmamaktayız.
İngiliz üniversiteleri arasında Ox-ford ve Cambridge Üniversitelerim işitmiyen kimseler her halde çok enderdir. Bunların her ikisi de Onikinci Asırdan evvel tessüs etmişlerdir. İlk kuruldukları zaman bu üniversiteler bugünkü mânada tedris usulü takıp etmeyip daha çok dini öğretim ile iştigal etmekte idiler. Binaenaleyh bu eski üniversiteleri bizim eski medreselerimize muadil telâkki etmekte hata olmasa gerektir. Esasen mezkûr üniversitelerin tedris erkânının ve hattâ talebelerinin cübbe giymeleri âdeti dini tedrisattan bakiye kalan bir ananenin devamından başka bir şey değildir. Bizdekı medreselerin aksine olarak, Onikinci Asırda dini tedris müesseseleri olan bu p-lidai üniversiteler zamanın gidişine ayak uydurmuşlar ve bir yandan ilim ve fennin ilerlemesine mühim derecede yardım ettikleri gibi, diğer yandan da yeni buluş ve ilerleyişleri it.hni v|»r»r
1 Üıt up..ıım
“batı,, olmasını sağlamışlardır. Ux-fort ve Cambridge üniversiteleri bugün bile hâlâ bir çok eski ananelerine sadık kalmakta devam ettikleri halde dünyanın ilim ve yeni buluşlar merkezi olmak vasıflarını muhafaza etmektedirler.
Tarihi üniversitelerin teşekkül tarzı bu şekilde olduğu halde diğer nispeten yeni üniversiteler basit birer kollej olarak doğmuşlar ve bilâhare kadro ve teşkilâtlarını tevsi ederek üniversite statüsünü kazanmaya muvaffak olmuşlardır. Bunlardan me selâ Leeds Üniversitesi 1898 senesine kadar “Yorkshire College,, olarak ış görmüş ve mezkûr senede üniversite haline inkılâp etmiştir. İngiliz ü-niversitelerinin en genci geçen seneye kadar “Nottingham College,, ismiyle anılan Nottingham Üniversitesidir.
İngilteredeki diğer üniversiteler a-rasında Londra Üniversitesi 1836 da kurulmuş olmakla hususi bir yer işgal eder. Nispeten yeni üniversiteler meyanmda ise Liverpool, Manches-ter, Durham, Sheffıeld, Eeadlng, Brlstol ve Birmingham Üniversiteleri vardır.
Oxford ile Cambridge Üniversiteleri hemen her sahada büyük şöhret sahibi bulunmakla beraber Oxford’-un bilhassa edebi ve hukukî sahalarda, Cambridge’in ise fen ve riyaziye sahalarında daha üstün olduğu kabul edilmektedir. Diğer üniversitelere gelince, Birmingham Üniversitesi fizik ve elektrik sahasında, Leeds üniversitesi deri ve yünlü kumaş sanayiinde, Manchester. pamuklu kumaş ve Sheffield, çelik ve cam sanayiinde müstesna şöhretlere sahip bulunmaktadırlar.
İskoçyada bulunan dört üniversiteden üçü yanı St. Andrews, Glasgow ve Aberdeen Üniversiteleri Onbe-şinci Asırda ve dördüncüsü olan E-dinburg Üniversitesi ise 1582 senesinde teessüs etmişlerdir. St.Andrews Üniversitesi Edinburg’un kuzeyinde sahilde kâin aynı isimdeki şirin bir kasabada bulunmakta ve tngilizierin Oxford’una tekabül etmektedir. Tıb ve bilhassa cerrah.! sahasında Iskoç üniversitelerinin İngiliz üniversitelerine faik oldukları ileri sürülmektedir.
Britanya üniversitelerinin teuns tarzları kendine göre hususiyetlere mâliktir ve ayrı bir makalemizin
sındaki 700 delegeye hitap eden This- bilecektir.
Ahmet Hamdi Tanpınor
Sahnenin Dışındakiler
- 16 -
İhsanın düşünceleriyle tek başıma kamaydım, yahut yalnız Sabıha ile okuduklarımız ve gördüklerimiz üzerinde düşünseydik böyle olmazdı. Ilı sanla Sablhanın o kaaar iyi anlaşması İşlen büsbütün sarpa sardınyordn. Bütün bu meseleler, Sablhanın çocuk ısyanlanna ihsanın dikkatleri, onların üzerinde duruşu beni şaşırtıyoı, beni aleyhimde kurulmuş bir cephe karşısında grbi harekete götürüyorlardı.
Bıınıınln beraber Sabihadan dinlediğim mç 1>ir şeyi unutmadığını için, onu düşünmenin bir şekli de konuştuklarımızı h«wn her dakika hatırlamak olduğu için mektepte arkadaşlarıma hep onları anlatıyor, bir gece evvel Sablhanın hatırını kırmaktan, ayrılınca korkarak derecede inat ettiğim bir meselenin, ertert sabah, hafif kekemeliğime rağmm ateşli hatibi kesiliyordum.
O sene çok doat olduğum 171 Vedat artık bu meseleleri dinlemekten bıkmıştı. Boylere biri ondan uzakta, diğeri onun yanında İki ayn taban gibiydim. Sabihayı benden ayırdıkları için alışman olduğum düşüncelere ondan uzaklaşır uzaklaşmaz onun on esaslı hır parçası gibi bakıyordum.
İhsan İçin de aynı şey oluyordu. Sablhanın
76
yanında iken onu yanımızda olsun veya olmasın deMce kıskanıyordum. Fakat sınıfta veya evimizde, yahut babamın bir şey söylemek için beni gönderdiği evlerinde onu yalnız görür görmez Üzerine sıçramaktan kendimi zor tutacak kaaar seviniyordum. O da benim için Sabihadan oır parça idi.
O gün Sablhanın beni düşüncesinin cesametiyle en fazla şaşırttığı gün olmuştu. Bu ocan sonu İstanbul kuvvetli bir fırtına geçilmişti. Ben iki gündür boğaz ağrısından ateş İçinde yatıyordum. Sabiha hemen her akşam bizde idi. Ev*n içinde dolaşıyor, başımın ucunda durup ilâçlarımı veriyor, bir türlü doğru dllrüsl üremediği saçlarını sallıyarak bir sürü şeyler anlatıyor, fa»\al düşüncesi dönüp dolaşıp sabahleyin okuduğu t:makaleye geliyordu.
— Bizde kadın meselesi böyle mi yazıla ? Evden, aileden bahsedilmeden kadın mesel»sı olur mu? Londrada bir kadınlar kongresi toplanacak, İstanbula bir lordun hanımı gelecek, : tş on beyle konuşacak, zengin hanımla», nazır kadınları birleşecek! Onların da no düşündükleıini Allah bilir ya’ Sakine Hanım akrabam, bıliyoıum işte. Kadıncağız, yazları behemehal Avrupaaa-dır. Döner dönmez tstannııldn. eşi dostu evlonuıı -meye kalkar! .Sabah akşam "Ahmet Bey zengin, hem çok zengin.., Mücellâ Hanımın an yaşı gn(-dl. Hem güzej kız, henı de gün görmüş, okum-v. yazmış, piyano da çalıyor. Şunlar evlenseler no iyi olur?..,, Bahar gelince de Avrupa seyahati... Onun kadın meselesi ile alâkası ne? O zaten zrn gin, zaten hür, istediğini yapıyor.
Sonradan Sakine Hamını tanıyınca gablhanıo onun konuşmasını aynen taklit ederek bıı spn sözleri söylediğini anladım. O yastaki çocuk naat] bunları yakalamıştı? Çünkü Sakine Hanını.n (7
sade konuşmasını değil, çehresini ve el işarcJc-rını de ayniyle taklit ediyordu. Daha ziyaae ğirmlye kaçan yüzü onu taklit ederken Adeta u-zamış, gözleri kısılmıştı.
— Şimdi de ihsanı evlendirmeye kalkmış... Hem de kiminle? Mendeburun biriyle...
Tekrar taklit başladı. Fakat bu sefer içindeki hınçla zalim bir karikatür olmuştu. Sakine Hanımın gözleri büsbütün küçüldü, yüzü bir muşmula halini, «esi bir kuyu çıkrığının gıcırtılı edAsını aldı. Gariptir kı yine somadan Sakine Hanımın kelimeleri çekerek, uzatarak ve yine o gün Sabıkanın yaptığı gibi elini göğsüne götürerek konuştuğunu gördüm:
— O kadar zeki.’kihar adam... Hayran oldum doğrusu. O mahallede hali ne olur? Onun gibiler insan içine girmeli! Yarın mebus olur, nâzır olur. Belli ki olacak! Ama parasız, o ücla yerde,
Dedim ki: "Yaza hiç olmazsa Büyükadaya çıksanız! Daha sık buluşuruz! Sizi etrafla tan ç-tırırdım. Eğlenirsiniz! — Ve Şahına, Sakıııc Hanımın İhsanı adaya dAvet ederken söylediği s z-leri tekrarlarken yüzü bir daha değişti; sırrına sahip olduğu imkânlarla Adeta hüviyeti genış.e-miş gibiydi. — Bana vAdetti. Bakalım. gel>ee eğer Fatma Hanım ile tanıştıracağım! a.iz zengin, yaşı biraz fazla imiş ne çıkar? Boğazda bahasının koskoca yalısı var, ayrıca bir yığın ir L, Akar! Şişlide o bahçe içindeki ev onların. Fransızca biliyor, Piârre Loti konuşmasına hayran du. Ama, ilkönce açmadım. Erkek kısmı bılı.»-mez...„ Ve Sablhanın sesi erkek tecrübesi o kadar zengin olan Sakine Hanımefendinin bücür. hAtırAİarının ve tecrübelerinin yükü altında ou son cümleyi tekrarlarken birdenbire yavaşla»., ezik biçare, çok görmüş bir şey oldtı.
(8
içim parça parça olmuştu, ihsanın henüz bir başkasına alt tasavvur halindeki bu evlenme ihtimali Sabihayı çileden çıkarıyordu. Utanmasam ağlıyacaktım. Sabiha İçimden geçenlerden habersiz, Sakine Hanımın konuşmasını anlatmakta tekrar ediyordu:
— Bizim Aliyç de aklıma gelmedi değil! Ama, Süleyman Boyclğim, bilirsin ki. kız inadına esmer erkekten hoşlanıyor. Bir de çok zengin olmasını istiyor. Seyahatsiz duramam, diyor. Ve Sabiha taklidi ile uzaktan istediği kadar ezemediği Sakine Hanıma, kininden yerinde duramıyordu:
— Nolacak cadı. Münasebetsiz cad!
— IX —
Sakine Hanımefendinin kızı Aliye Hanımı hiç görmedim. Annesinin Maçkadakl apartmanına gittiğim senelerde o, çok zengin bir Mısırlı ile evlenmiş, Avrupada kocasiyle geziyorlardı. Kızının bu seyahatleri Sakine Hanımefendi için bir mesele olmuştu. Çünkü karı koca bir yerde durmuyorlardı. Halbuki Sakine Hanım, kiriyle ayrıl yerde bulunmak istemiyordu. Altmış yaşına yaklaşmış olan bu kadın, danıadiyle beraber bulunmanın hürriyetini ister istemez azaltacağını da düşünüyordu. Bir de —Bana Leylâ-nın söylediğine göre— kendisine huyca benziyen kızının mahrem dostlarım Öteden beri Adet edindiği gibi elinden almasına arlık bir son vermek istiyormuş.
O yaşta bile hâlâ güzel olan ve kırkından fazla göstormiyen bu kadının İnsan evlendirme merakı hakiki bir hastalıktı. Daha Tıbbiyenin ikinci sınıfında iken beni hile evlendirmeye kalkışmıştı. Etrafımdskilerin bütün sıkıntısını ister istemez yüklendiğim günlerde idi. Bana:
— Yavrum, demişti, içinden geçen şeylerin 7J
hepsini biliyorum. Kimi sevdiğini, ne düşündüğünü, ne halde olduğunu... Dur. beni dinle, öyle kızarma, telâş da etme! İnkâr etsen de bir faydası yok. Ben bildiğimi yine bilirim. Ben elli senedir bu işler içindeyim. Aileni ise çocukluğumdan tanıyorum, — Filhakika, sonradan öğrendiğime göre Sakine Hanımın ilk âşığı akrabamdandı.— Sizin ailede ümitsiz aşk an anedir. Fakat Talât Beyin hikâyesi malûm! Böyle şeylerden fayda çıkmaz. Ömrünü harcarsın! Mahur Beste de her zaman yazılmaz! istersen seni evlendireyim. Talebe olmanın ehemmiyeti yok. rahat edersin. Alacağım kızın babası ayrı ev açacak. Zaten kızın anadan kalma serveti var. Mesut olursun, İstediğin gibi çalışırsın' Bu dedikodudan. ve dııdırdan kurtulursun! Nasıl razı mısın? Ben o tarafla konuştum.
Ben, o konuşurken hop yan tarafı patlamış ayakkabılarıma bakıyordum. Bitirince başımı kaldırdım, yanma yaklaştım. Elini yavaşça ve hakiki bir muhabbetle öperek:
Hanımefendi, dedim, sizi ne kadar sevdiğimi bilirsiniz: fakat hürriyetimi do çok severini, ve kendi işlerimden bahsedilmesini do istemem. Hakkımda bildiklerinizden bahsetmenize darılmış değilim, ama onları kendinize saklarsanız daha minnettar olurum. Evlenmek bahsine gelince, eğer hakikaten dediğiniz gibi bu işleri biliyorsanız, benim ovlonmiyeceğlmt. evle-nemiyeceğimi de, bunun imkânsız olduğunu da biliyorsunuz, demektir. İsterseniz bir daha bu İşten bahsetmiyelim.
Sakine Hamın, gözlerindeki o güzel, tatlı istihza İle beni dinledi.
— Peki. dedi. Fakat ben de sana bir şey aöyliyeylm! Sakın bu akşam söylediklerine sonradan pişman olma! t (Devamı var)
80
Fnvfn
y f nt İstanbul
21 Mart 1950

Tiyatro kronikleri
Osman Bîkes
Yıınanistan geçince yü-aşmış olan “Si-daha da devam “Osman Blkes” veriyor.
Muammer Karaca, turnesinden vaz züncü temsili zin Sokak., yerine, ettirchıleceftl halde, isimli yeni bir oyun
“Osman Blkes" Muammer Korneanın sahneye adapte ettiği yirmi birinci oyun oluyor ve böylece artık her adaptasyona damgasını koyacak bir olgunluğa da erişmiş bulunuyor. Filhakika, “Osman Blkes” bllhassA ilk perdesinde, hareket, kelime oyunlarının tam yerinde oluşu ve danslara mâkul birer vesile bulunması bakımlarından dalıa evvelki temsillerinden daha derli, topludur, temsil daha süratlidir.
Mevzu itibariyle “Osman Blkes” memlekette tiyatro âleminin bir hıv-viyesi sayılabilir. Bir tiyatro kumpanyasının Ermeni müdürü Anado-luya turneye çıkmıştır. — Acaba Muammer Karaca Yıınanistana turneye gidemediği için mi bu mevzuu aldı? — Lâkin, Ermeni adı ile ilân yapmağa kalkışsa, bazı "mokam-lar ’ca “şu gâvura izin vermeyin” diye korktuğundan kendine Osman Btkes adım vermiştir. Bunu izah e-derken “Yakalansam bile, diyor, Müslüman oldum derim. Gazetelere tefrika yazar para da kazanırım.”
Osman Blkes, her gitUfti şehir veya kasabada, oranın tanınmış şahsiyetleri arasından edebiyat heveslisi birini bularak pöhpöhllkyor, kalem tecrübeleri arasında piyese benzer bir şey varsa onu alıp hemen o akşam temsil ediyor. Nasıl olur, demeyiniz. Anadolunun bir çok yerinde dolaşmış, îstanbıılun hemen bütün tiyatrolarında çalışmış olan Muammer Karaca, Osman Blkes’ln aftatyle şöyle cevap veri>w:
— Biz üç kişi ile Hamlet oynamışız, piyes dedlfttn de nedir, keser keser kuşa döndürür, gene oynana!
Bu ve buna benzer yüzlerce zekâıj oyunları ve buluşlar içinde Muammer Karaca, Osman Bikes’te en muvaffakiyetli oyunlarından birini vermektedir.
Hemen onun yanı başında, Güzin özipek var. Güzin özipek, sahnede mutasavver her tarzda aynı rahatlık, aynı muvaffakiyetle görünmektedir: | Hassas ve romantik genç kız, dansöz, alaturka “bayan solo”, caz şarkıcısı, sâf veya fettan kadın... I
Muzaffer Hepgüler ile ikinci perdedeki düolan, sinema reklâmlarım tehzil edişleri ve şarkı potpourri* leri başlı başına birer numara teşkil edecek güzellikte idi.
Muzaffer Hepgüler imkânlara sahip bir genç aktör olduftu halde yek-nasakhfta kaymak istidadını gösteren bir tarzda ısrar etmektedir. Kendi kendini tekrardan ve taklitten kurtulması çok lvl olacak.
î. Toto sahnenin daima esas unsuru olarak kalıyor ve “81tuaUon”la-n derhal kavrayıp karakter haline kolaylıkla getiriyor.
Sahnede bu sefer Emel ismiyle bir artist gördük. Hafif tereddütlerine rağmen, yakında ondan bahsedildiğini duyacağız. Pek tabii devam eder ve sahneden ayrılmazsa.
Balet heyeti Nesrin Korfolu’nun gayretiyle gittikçe İnkişaf etmektedir. Bu seferki oyunda, son perdede bir şeytan ve apaş dansı verdi. Güzel bir numara! Yalnız mevzula alâkadar değil, temsili bej'hude yere uzatıyor ve son sahneler, vapur, tramvay kaçırtmak endişesiyle perdenin kapanmasını bekliyemlyen seyircilerin kalkıp gitmelerine sebep oluyor.
Zografos imzasını taşıyan dekorların güzelliğini de kaydetmek lâzım. Bu kayda, sahnedeki muvaffakiyetlerine kostüm çizmek hususundaki me-haretini de ilâve eden Güzin Özipek'i tekrar zikretmek suretiyle bir İlâve icap ediyor
Soldun
1 — Afsunlamak
2 — Göremlyen - Bir kadın ismi
3Z— 6enenln kiHimlanndan - Asker
4 — Bir gıda maddeni - Çapraza al
5 — '
6
7
MeclU
— Meyilli - Bir buz dolabı markası — Bir gıda maddesi - (tersi) Titreme - Yediklerimizden
— (taralı Deniz ölçüsü - lngills radyosunun rumuzunun ilk İki iuırfl 9 — Bir tane • Uşaftu
10 — Hem bayıltır, hem ayıltır - Bir madde
8
Yukurdıın u^u£ı:
1
2
3
4
6
6
7
— Banma - Bir cetvel
— Umut • İç çıımaştrlunmızdan
— Sonuna bir harf İlâvesiyle çıkar olur - Bir nota - İlâvesi
— İşçim
— Çıplak
— Bir nota - Bir kuş ismi
— Anıerlknda bir hükümet - Vetirenin kıanitılmış şekli
8 — Bir nota - Sual et - Kapı 0 — Ebedi - Kocadlde bir kara
10 — Marifet - İskambilde bir kâğıt
DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ
Soldun «h£u:
1 — Kalay 5 — Gam 8 — 11 9 — Badana 11 — Bekâret 12 — İmâ 14 — Avam lö — Miiça 17 — Ahit 19 — Vara 21 — Eki 22 — Kitabet 24 — Emaret 26 — La 26 — Kar 27 — Sinan.
Tükürdün ımfcıyıı:
1 — Kilim 2 — Al 3 — A he 4 — Yakn 5 — Garabet 6 — Anemik 7 Mat 10 — DAvtt 11 — Başatıır T3 — Manika 18 — Arar 18 — Tiran 20 — Abca 22 — Kek 23 — Eti 26 — La.
Pariste açılan 19 uncu ev sanatları sergisi
hâkimdir
HİKÂYE
İsmim "Mary„ dir
Yazan: Marie RODELL
Çeviren: Nuriye Müstakinıoğlu
yozı ve karton-İstifade edilerek bir müddet gez-blr fark gözo
kolay tatbik usulleri açık-Bu konferanslarda yemek giyinme, çocuk bakımı, kabalıkçılık gibi mevmılarm zamanın en çetrefil şehlrci-
Fransızların “Arta Mcnagers” dedikleri sanayi kolunun dilimizde karşılığı yoktur. “Ev sa. natları” diye tercüme edebileceğimiz bu kavram evin kendisinden ve evin İçinde bulunup günlük hayatın ikamesi İçin lâzım olan eşyaların hepsinden, evin İçinde yaşıynn kadın, erkek ve çocuğun yiyeceği, glyecefti ve eğlencesine kadar hayatın geniş bir sahasını kaplar.
Paris’te ilk defa olarak 1923‘ tc açılan ve harb yılları hariç tam 19 defa tekrar edilen bu sergi sanat ve sanayi, fen ve tekniğin kaydettiği bütün terakkileri mamul bir halde teşhir etmek, bunların nerede ve ne surette imal edilip ne fiyatla satın nhnnblleceftini bildirmekle nem müstahsile, hem de müstehlike büyük yardım ve faydalar temin eder.
Paris in en büyük sergi binası talan Orand Palais’de açılan bu «ergiyi 1H İ9 da bir milyonu yakın İnsan gez-digi halde, bu sene daha uzun açık kalacağından, bu rakkamm milyonu da aşacağı tahmin edilmektedir.
Sergiye girer girmez umumî intiba bir kaç ay evvel istanbulda açılan sergininkinden çok fa-klı değildir; Boy boy standlar ve onları süslemek, gezicinin dikkatini çekmek i-çın, renk renk ışık, dan azamî derecede ilân tertibatı. Fakat dikten sonra, esaslı
çarpıyor: Paris Sergisinin gayesi hik-susl meselelerin, malların teşhiri veya, bizde olduğu gibi, devlet mües-seselerinin memleket kalkınmasında elde edikleri terakkileri göstermekten ibaret değil; Serginin öğretici bir hedefi var; Halkın dikkatini muayyen meseleler Üzerine çekmekle, onu muayyen yollarda ilerlemeye davet ediyor. Hayat seviyesini yükseltmeye davet olunan halk ise. şehirli ve köylü olmak üzere, Fransanın
bütün sınıflarıdır. Bu teşvik yalnız modern mal teşhiri İle değil, konferanslar, kitaplar, broşürler ve hattâ müsabakalar şeklinde oluyor. Sergi açık kaldıkça, günde hiç olmazsa İki üç konferans ile halka fen ve tekniğin medenî ev hayatında elde ettiği llerilikler anlatılıyor, bu ilerilik-lerin en lanı yor. pişirme, rapçılık, yanında
İlk, sağlık ve sosyoloji meseleleri de ele alınmakta, milli sanayiin geliştirilmeye muhtaç bazı sahalın için propaganda yapılmaktadır. Bütün bu gösterilerden şu netice çıkıyor ki, serginin sadece ticari değil, sosyal bir hedefi de vardır; Ev hayat«nı kolaylaştırmak, hayat standardını yükseltmek.
Mobilye, ev ve mutfak eşyası, yiyecek ve giyecek standlarını bir bir geziyorum. Franaanın büyük bir sanayi kolu olan mobilyecillkte göze çarpan nokta, karyola, dolap, masa gibi eşyaların tek tek olark değil de, baştan aşağıya döşenmiş odalar şeklinde gösterilmesidir; en ufak teferruatına kadar yemek, yatak, oturma odaları, mutfaklar. Bunların modernleri. eskileri var. Modem mobilyede az yerden çok çok istifade etmek temayülü hâkim: Yemek, yatmak ve çalışma için döşenmiş tek odalar, portatif mobiiyeler, meselâ çocuk o-dfilannda. vagonlllerdc olduğu gibi üst üste yataklar, veya bir dolap veya başka bir divanın altından çıkıp ikinci olr yatak teşkil eden somyeler. Açık renk tahta, neşeli döşeme kumaşları ve biçimlerde bir hafiflik» bir sevimlilik hâkim. Stil mobiiyeler ekseriya zevksiz. Modern mobilye İse bir sağlamlık, dayanıklılık İntibaını vermiyor» Ya Fransanın en 1yı mobilye mağazaları Sergiye iştirak etmemiş veyahut da harpten sonra Fransız mobllyecilifti ucuz ve göz boyama mal yapmaktan daha kurtulamamış. Ev ve mutfak eşyasında elektrik hâkim: Elektrikli ocak, fırın, süpürge, frijider, soba, çamaşır makinesi, tencere. Hele kahve cezveleri ne çok! Alafranga filtre kahvenin uzun uzun süzgeçten damlamayıp pnümatlk u-sullerle daha çabuk temini için boy boy makineler. Hepsinin fiyatı 15-20 lirayı geçkin. Otomatik sebze soyma, etme, sıkma makineleri. Hattâ bazı
nı bi
Şurası muhakkaktır ki, Fransa, bizdekinden daha büyük bir mesken buhranı çekmektedir. Yapılan hesaplara göre, bu buhran, senede 20.000 ev yapmakla ancak 40 senede bertaraf edilebilecektir.
Yazan: Ayşe NIJN
MarMIyiKİu >enl yapılan bir iklime t gah
makineler birçok İçleri birden görüyor: Ufak bir ayarlama ile meyva e-ziyor veya mayonez yapıyor.
Yiyecek ve hele içki star.dları muazzam bir yer tutuyor. Franaaıun yiyecek ve içki bolluğu karşısında harb senelerinde bu memleketin senelerce aç kaldığına insan bir türlü inanamıyor. Mahalli kıyafette kadınlar gezicilere (tabii para ve hattâ bolca para mukabili) Alsacc’ın şaraplarındım, Norınandie’nin cldro’inden ikram ediyorlar.
Kuduı ve erkek giyim eşyası Sergide nispeten az, buna mukabil çocuk için bir stlrü yeni kundak, beşik, emzik usulleri. Buradan da anlaşılıyor kİ. maksat güzel eşya gösterip nlı-?ıyı imrendirmek değil, yeni usuller tanıtmak, yeni teklifler yapmaktır. Yoksa güzel giyim eşyası görmek için bu Sergiye gelmeye lmcet yok, büyük bulvarlarda bir dolaşma, kadın veya erkekte alış veriş arzularının hepsini uyandırmaya yeter.
Serginin en ilgi verici tarafı: Menken ve şehircilik dâvalarım elo alan kısmıdır. Burada harb sonra«ı Frun-sasını ve bütün dünya memleketlerini ilgilendirecek meselelerin nailine çalışılmıştır: Asgari masraf ve azami konforla kollektlf oturma ve yaşama nasıl mümkündür?
Sergideki mesken paviyununıın bu meseleyi nasıl cevaplandırdığını anlatmadan önce, bir kaç rakkam vermemiz belki faydalıdır. 1939-1945 harbinde Fransada 462 000 bina tamamen. 1.662.000 bina kısmen yıkılmıştır. Bugüne kadar 49.42u bina inşa, 730.970 bina da tamir edilmiştir. Buna mukabil Fransa nüfusu gitgide artmaktadır. Ortalama yadıma müddeti 15 sene nispetinde yükselmiş, dogıım da çok çoğalmış olduğundan, Fransa bizdekinden daha büyük bir mesken buhranı çekmektedir. Bu buhranı senede 20.000 mesken binası inşa etmek şartiyle ancak *0 senede bertaraf edebilecektir. Herkes bilir kİ. bu vazifeyi ifa etmek üzere, Fransız Hükümetine, muvakkat bir binada yerleşmiş muvakkat bir bakanlık (Mlnistöre de la Recon«truction) katılmıştır.. Bu bakanlık mesken dâvasını halletmek üzere memleketin en büyük şehlrci ve mlmarlarlyle İş bir-
lifti eder. Dâva İse ancak kollektlf yaşama şartlarının düzelmesi, az yerde çok İnsanı konforlu b’r şekilde barındırma çarelerinin bulunması ile hallolunabilir. Ev Sanalları Sergisi de hu yolda yapılan tecrübe ve tekliflerin bazılarını teşhir etmektedir.
Kolektif yaşamanın dereceleri vardır. Sergiden en ufak nüvesi olan o-dadan başlayıp. Le Corbusler'nin Marallyada 337 dairesi olan “Oturma Birliği” (Unita d’Habitation) ne kadar örnekler verilmiştir. Kollektlf o* dıı olarak bir kaç ailenin birden çamaşırının yıkanmasına imkân veren bir çamaşırlık, bir doğramacılık atölyesi, bir çocuk yuvan (içindeki çocuklarla), bir çiftlik ve bir hastahane odası gösterilmekledir. Bu kollektlf odaların her birinde az ver ile çok konfor esasına uyuldugu gibi, kişinin de fert olarak rahatı ve ihtiyaçları azam! derecede göz bı.ündc tutulmuştur. | .
Sergi binasının dışında bulunan “1950 Şehiri" pavlyonunda iki portatif ovle, “Oturma Blrligf'nüen aynen nakledilmiş bir daire görü’mektedir. Portatif evlerin biri balarla kurulmuştur göze çarpan taraf hafifliktir. lnaar bu evlerde evin v( duvarın aftırhftına dair bir çok peşin hükümleri yenmeden, muhakkak kİ rahat edemez, Evler modem mimaride görülen temayüllere göre, sütun üzerine oturtulmuş. Bu şekilde evin altı gölgeli bir veranda olarak kullanılabildiği gibi, geceleri otomobile de garaj vazifesi görebilir.
Le Corbusler’nln “Oturma Birliği,, bazı Paris gazetelerinde '•‘akıl hastalığının bir mahsulü,, olarak vasıf-
alüminyum lev-Her ikisinde do
— 54 —
Elvir'le evleneli bir hafta oldu bile... Nikâhımızı kıyan, meşhur romana adım veren (Rahip Konstanten) dir. Şimdi istikbalimiz ne olacak? Haftaya mahkeme huzuruna çıkacağız. Hâkimler bizi Cennete lâyık bulacaklar mı? ikimiz de bunu kuvvetle limit ve temenni ediyoruz. Zira izdivacımızdan beri her gün •‘göklere uçmak,, nedir, onu daha iyi anlamaktayız!
İki gün Önce Rlkiki ailesi buraya geldi. Bay Rıkiklnin, kafası kocaman bir müstemleke şapkasiyle örtülü. Şefaat vâdislni bir aşağı, bir yukarı boyuna dolaşmaktadır. Yanında oğlu Damyel ve elinde de hiç ayrılanıadıftı şemsiyesi var. Bugün kendilerine Bay Lazar -ın acente binası önünde rastladım.
— Bay Rlkiki! Acenteden bazı malûmat mı alacaksınız?
— Evet, dedi, küçük bir izahat...
dirilmeler hakkında tecrübe sahibidir, girelim Daniyel! Dirilme rekoru terem zatı görmen faydalı olur.
Baba oğul dükkâna girdiler; Rikikı’nin ne soracağını merak arkalarından içeriye daldım.
Pek tabiidir ki Lazar Öftle uykusuna yal nuştı.
Karısı İç çekerek bizi karşıladı:
— Durmamacaaına uyuyor, dedi, yeme^ı-yer yemez, güneşe karşı, bir kertenkele gl-uzandı. Uyku onda bir
Bekleyiniz, çağırayım.
Dükkânın arka kapısını "Lazar! Uyan! Ayağa kalk! na! Seni istiyorlar.,,
Bir kaç dakika sonra bu “her zaman uykusundan sıçnyar&k göründü. Rlkiki diyor
— Bayım, sizden Oğluna döndü:
O. ölüp Gel, kıran muh-
ben de» Bay ettiğim için
hastalık halinde I
açarak «eslendi’. Tembel, uyanma-
uyanan adam,, kapıda ki:
bir malûmat alacağını
lıındırılthğı halde, halk tarafından büyük bir rağbet görmektedir. "Oturma Birliği” insanın bugüne kadaı birbirine tamamen zıt görünen iki ihtiyacını birleştirmiştir; Günlük hayata lâzım olan her şeyi el altında bulundurmakla tamumen müstakil bir evde oturmak ihtiyacı. 135 metre uzunluğunda. 24 metre derinliğinde ve 50 metre yüksekliğindeki bu muazzam blokun her katı bir küçük sokaktır. Binanın ortasındaki bir kat çarşı pazara ayrılmışıtır. Binada bir çocuk yuvası, posta, berber, hastane bulunduğu gibi, 18 odalık bir otel, bir düzine çamaşırlık ve tepesindeki tars-çada bir solaryum ve bir spor sahası da vardır. İç sokağa bakan daireler alelâde apartman daireleri değil, iki katlı birer küçük evdir. Kapıdan uzun bir müstatil şeklinde bir daireye girb'orsunuz. Solda yemek ve oturma odasından yanm bir duvarla ayrılmış ufak bir mutfak. Mutfakta bir kişiye kadar yer olmakla beraber, frijidere kadar her şey mevcut. 3.60 m X 6 m. İlk oturma odası, bahçe halinde süslenmiş ve güneş şualarının hepsini alabilecek şekilde kurulmuş bir balkona açılıyor. İkinci katta bu odanın üstünde ana babanın yatak odası şeklinde oturma odasına
böylelikle oturma odasının büyük bir kısmı iki kat yüksekliğinde olduğu İçin çok havadar ve ferahtır .İkisi bir rlrinden İcabında kaldırılabilecek bir duvarla ayrılmış çocuk odası var. Çocuk banyosu, helâsı ana babanın-klndcn ayrı. Çocukların odaları arka tarafa bakan öndeklne müşabih bir balkon bahçeye açılmaktadır. Böylece çocuklar da tamamen müa-tatkil olarak yaşıyabillyor. Bu ka-dnr az yer İle bu kadar İhtiyacın, hattâ lüksün karşılandığıma şaşmamak imkânsız. Mükemmel bir izolasyon tertibatı ile her ov diğerinden tamumen ayrılmış bulunuyor.
•‘Oturma Blrllgl”nln muazzam blo-ku da sütun üzerine oturtulmuş bir bina olduğu halde. İçerde hafiflik hissini duymuyorsunuz. Bu büyük fikirle mimarın muvaffak olup ol-ınıyacagını kestirmek için, tabii binanın bitmesini ve bilhassa fiyatının tespit edilmesini beklemek lâzım. Herhalde bu bina tek başına mesken dâvasını halletmeye kâfi değildir. Fakat çirkin apartman bloklarından güzel, müstakil evler inşa etmek yolunda mühim, dâhiyane bir ileri a-dım olmak bakımından çok bir ehemmiyeti haizdir.
“An-diye alay et-
bulunan bir loca açılıyor,
büyük
Mutfaktan oturma odasına kadar bir evin iç görünüşü
X


anyoda saçlarını fırçalarken dikkatle aynaya baktı. “Pazartesi günü mutlaka saçımı boyatmahyım! dîye düşündü. Kır saç bazılarına yakışıyor fnkat bana yorgun ve yaşlı bir İfade veriyor’
Fırçayı yerine koydu, vo sabahlığının cebinden; çocukların nemin akıl defteri!”
tikleri küçük defterî çıkardı. Her gün yapacağı isleri onun kaydederdi. Kendi kendine söylendi. “Siz istediğiniz kadar alay e-din. Ancak «İz uyuduğunuz zaman düşünecek vakit bulabiliyorum” Bugün., ygni nalı günü İçin nelor kaydetmişti bakalım!
öğleden sonra saat üçte “işsizlere yardım” kurumunun bir toplantısı vardı. “5“ te de kocaslyic buluşup kulübe gideceklerdi.
Sabah çarşıya çıkacaktı. Alınacak şeylerin listesine bir göz atlı (mutfak masasına muşamba, çocuklara çorap, röpriz ipliği, 5 metro patiska» çarşı işini öğleye kadar bitirmeliydi kİ “5” te rahat rahat kocaslylc buluşabilsin! Eline kalemi aldı ve °Pazartesi günü İçin berberden randevu alınacak!” diye yazdı. Altına da sunu ilâve etti.
“Ev halkını buna hazırlamalı!” Saçlarına bir fırça daha vurdua-tan sonra banyodan çıktı. Kocasını uyandırmamak İçin sessizce yatak odasına girdi. Bili yüzüstü yatmış, mışıl, mışıl uyuyordu. Böyle uyurken oğluna ne kadar çok benziyordu! Yüzünde şefkatli bir tebo süm belirdi. Gene sessizce odadan çıktı. Koridorun nihayetinden bur-nuna taze bir kahve kokusu geldi. Mutfağa girdi. Effie.
— Bonjur Madam. Kahveniz hazır, dedi.
— Çok memnun oldum Effie. Hemen bir kahve İçerim. Sabah çarşıya çıkacağım, ne eksiğin varsa söyle. Kendine ait olanları a-yırdı. Tam onları okumağa başlı-yacaftı sırada telefon çaldı. Sabah sabah kim olabilirdi?
Babasının sesi:
— Kızım sen misin? diyordu. Hepiniz iyisiniz ya? Pek göreceğim geldi. Mlster Hormon arabasiyle sizin tarafa geliyor, ben de onunla gelmek istiyorum. Eğer bir mâni yoksa bir kaç gün kalmak niyetindeyim.
— Ne mâni olacak babacığım. Çok memnun oldum. Kaçta gelirsiniz*
— Beş sularında orada olacağımı tahmin ederim.
Effie kahveyi getirmişti. Tom ıslık çalarak içeri daldı. Etrafı koklıyarak:
— Merhaba anne!, dedi. Saban, sabah no güzel şeyler pişiriyorsunuz böyle? Eğilip annesini yanaklarından öptü.
— Büyük baban gelecek., yemek hazırlıyoruz.
— Anneciğim bu sabah bir yere gldccrk misiniz'’
— Çarşıya çıkacağım.
— Arkadaşım Wally ile tenis maçına gitmek istiyoruz. Biz! oraya bırakır mısınız?
— Peki götürürüm. Yalnız dönmek İçin başınızın çaresine bAkın!
Örgüleri iki yana sallanarak Pat içer! girdi. Gözlerini oluşturuyordu, Kızının bu halini görünce:
— Galiba gece gene geç yattın? dcdL
— Hayır anne; onbire kadar o-kurlum Kırmızı ceketimin düğmelerini dlkdln mi? Bugün onu gi-yeceğim.
— Oooî. Unuttum gitti‘ Kahvaltıdan sonra dikerim.
Yerine olurdu. Cebinden defteri çıkardı. “Pat ın düğmeleri dikilecek” diye yazdı. Gözü “Aileyi hazırlamalı.” cümlesine ilişince güle rek çocuklarına döndü.
— Bilin bakalım çocuklar pazar tesi günü ne yapacağım! dedi.
— Biz ne hilelim’
— Saclarımı boyatacağım! ses birden İtiraz etti,
— A anneciğim!.. Bu hiç size yakışmaz, anneye
Biras rina:
— însuın anne olunca muhakkak yüz yaşında mı görünmeli? dedi O sırada İçeri giren Bili:
— Tabiî! dedi. Babalar da iki yüz yaşında görünmeli. Ben onun için bu sabah traş olmadım. Bu mesele no imiş bakalım!
içine
(#• •
Ço-Wally
kocası
• •
iki
Saçlarınızı boyatırsanız bir benzemezsiniz!
sinirli bir tavırla çocukla-

MUHARRİRİ : CAMİ
KIYAMET GUNU
TÜRKÇESİ : REFİK HALİD KARAY
— Ben izahat alırken muhterem Lazar’a dikkatle bak, iyice tetkik ot, bilgini arttır!
Lazar eanlyerek sordu:
— öğrenmek istediğiniz, nedir elendim?
— Şunu öğrenmek istiyorum: Siz kı ölüp dirilmeler hakkında derin vukuf sahlblaimz,« elbette bilirsiniz. Acaba bütün ömrünce yün yelek giyen bir insan dirildikten sonra yeleğini çıkanrsa soğuk alır, hastalanır mı?
— Ben ne diri, ne de ölü iken yün yelek hiç giymedim. Fakat öyle sanıyorum kİ hayatınızda buna alışmış iseniz ihtiyaten yine sırtınızdan eksik etmemelisiniz.
— Teşekkürler ederim, Bay Lazar! Benim düşündüğüm de bu İdi. Bayan Riklki’ye söy-liyeceğım: Hemen bir yelek satın alsın. Acaba sizin dükkânda satılıyor mu?
— Hayır, efendim. Lâkın mahdum bey (Lazar-Yatmazı dan bir tane alınız. Gü-faydnlı bir oyuncaktır. Ailece eğlenirsiniz. Lazar. Bay Riklki’ye acayip oyuncağın-birini uzattı.
— Daniyel, oğlum, »ana bundan bir tane
alacağım. Fakat oyuncak olarak değil; o yaşta bulunmuyorsun artık... Tarihi ve û-nm bir hâtıra diye alıyorum. Sukın, biteviye oynama; zira zembereğini eskitir, bozarsın. Bozulunca da küçük Lazar. bir daha uyanıp kalkmaz
için zel,
dan
Haydi, gidelim, yavrum!
Daim bir kaç günceğiz... Hayatımın “kıyamet günü sonrası, vukuatına dair tuttuğum “ruzname,, bitiyor. O küçük deflerin yapraklarına az şey mi yazdım? Acayip, samimî, komik ve hazin bir çok şey! No akıl almaz, ne müessir, ne fecî hâtıralar! Sevimli, mm nıini defterim! Seni kimse, hiç bir zurnan oku yannyacak. Zira bir kaç güne kadar, belki bir kaç dakika sonra seni şu, eski Küremiz il-zerimle bırakıp gideceğim. Bıraktığım Arz. yakında tek insan mevcudu kalmamış, bonV boş bir ölü yıldız gibi kâinatın ummanında yuvarlanıp gidecek.
Neşeli veyâ kederli bir çok hâtırayı vo tath aşk maceramın sırrını taşıyan yapraklarından ayrılmak? Yüreğimden kopmuş bir parçayı, «eninle beraber, bu ebediyen ayrılacağını dünyada bırakmış olacağım. Ebediyen!
Lâkin seni ancak «on dakikada terkeuece-ftim.
O vakte kadar yazmakta devam edelim.
Biçare Yoksul, dün arkadaşlarıyla beraber muhakeme edildi. Salondan çıkar çıkmaz yanıma koştu; elinde mavi bir bilet vardı, neşe ile sallıyordu, Mavi bilet, Cennete guo-ceklere verilen bir vesikadır. Görüyorsunuz ya, no yapılıyorsa bizim idare mekanizmasına
tıpatıp uygun. Başka iki çeşit bilet daha vaı-dır: San renkteklleri “A’raf,, ta beklb’ecekle-re. kırmızısı doğruca Cehenneme gıdecekloiv mahsus!
Yoksul:
— Sevinçten kabıma sığamıyorum, dedi bana büyük ikramiye çıktı.
Yanında, aşk yüzünden canına kasdeden ;enç işçi kız duruyordu.
— Onunki de mavi bilet... Nihayet saadete kavuşacağız, kavuşuyoruz. Bizim de yüzü mUz gülecek, değil mi, küçük?
Lâkin işçi kız cevap vermiyor. Gülümsemeye çalışıyor ama tebessümü üzüntülüdüı, keder veriyor insana. Onu Yoksul ile her zaman gördüğüm gibi, mahzun iri gözlen yine hep birini arıyor, sanki! Yoksul ebediyet hakkında safçasına müstakbel projelerini anlatırken kızcağız birdenbire bir feryat kopaldı. Şimdi, deli gibi koşuyor, uçuyor ve ”Mahke me-i Kübıa,, dan çıkan güzel bir delikanlının kucağına atılıyor. Gözü kimseyi görmez Dir halde, genci öpüyor. Genç de onu öpüyor ama kızınkl kadar coşkuncasına değil Erkeğin kederli, şaşırmış bir hali var. Yoksul diyor ki:
— Olan oldu. Bekliyordum, zaten. Sevgilisini buldu, nihayet... Uğrunda intihar ettiği çamur herifi! Talihsizliğe bak. hele: Tam me sut olacağımız sırada çıkageldi. Yok. bu, hak-aızhktır, adaletsizliktir, şu öpüşmeleri görü-yor musun? Biçare ninoşun. öyle sarılıp öpmesi için herife hâlâ cayır cayır yandığı anlaşılıyor.
Gözlerinden süzülen iri yaşları sildi, söylendi:
— Zırtabozun biriyim, ben... Cennetlik olduğumu unutuyorum da ağlamaya kalkışıyorum!
Zavallı Yoksul! İşi alaya vurmak istıyo* ama o. bedbaht köpeklerinkınl hatırlatan gözlerini bir kaç adım ötede öpüşen çiftlerden ayıramıyor. t Devan o varı



üstünde lütfen gönderl-
babası, dedi.
Pat İstihfafla:
— Saçlarını boyatmak isliyor, dedi. Tom:
— MIbİs Blaek’o benziyecokslnlz! dedi.
— Ben onun gibi kızıla boyatmı-vacağım kİ... Gene kendi renglno boyatacağım.
Kahvaltıdan sonra kızının düğmelerini dikti. Tom içerden seslendi.
— Ne olur anne. VVally’nln annesine »defon et ve bizi tenise götüreceğini söyle.
Telefonu açtı.
“Ben Tomun ıınnosiyim. cuklnrı maça götüreceğim, AöAt birde hazır olsun.,,
Telefonu kapattığı sırada seslendi.
— Karıcığım! Shoffer'e bir telefon ediver de yarım saat geç geleceğimi söyle.
Tekrar telefonu açtı.
“Alla!. Ben Bili Ford’un kariBi-yım. Yarım saat geç geleceğini haber vermek için telefon ettim.,,
Tekrar yemek odasına döndü.
— Bili; babam geliyor. Beşte burada olacak. Onun için «cninle bu-luşamıyncağım, dedi.
Yemekte tavuk aldığına memnun oldu. Babası tavuğu çok-sevlyordu. Tom büyük babasından nişanlarını getirmesini istemişti. Fakat o, acele evden çıktığı için nişanlan olmağı unutmuştu. Çocuğun üzüldüğünü görünce:
— Kızım, bizim pansiyon sahibine telefon et, posta İle gönderiver. sin!,, dedi.
Gülümsiyorek telefona gitti.
Allo!. Ben Mlster Johnson’un kızıyım. Yazı masasının bir paket unutmuş, onu posta ile kızının adresine niz!"
Telefondan döndüğündü
— Kızım, ne işitiyorum? Saçlarını boy atacakmışsın! Annen saçını boy atmazdı. Buna rağmen Hnrt.gord‘un en güzel kadını İdi. Sen do ona benziyorsun.. Saç boyamak pek o kadar kibar bir şey değildir.
Yeisle kocasına baktı. O, yalnız karısının elini tutarak sırıtmakla iktifa etti.
İçini çekti:
— Madem ki hepiniz öyle İstiyorsunuz.. ben de vazgeçerim, dedi.
Gece, banyoda saçlarını fırçalarken evde ondan başka herkes u-yuyordu. Defterini çıkardı. Yaptığı işleri sildi. Yapamadıklarını başka sahifeye geçirdi. Tekrar aynaya baktı. Sıcak suyun buharından ayna buğulanmıştı. Yüzünü bir sis tabakası altından görü^'ordu. Ev halkının sesi kulağına bir, bir aksetti.
— Geceniz hayır olsun Madam. — Allah rahatlık versin kızım — Nerede kaldın karıcığım? — Bili Ford’un karışıyım — Tom'un an-nesb’im — Mlster Johnson’un kızıyım.
Fırçayı bıraktı. Bir bezle aynayı sildi. Dikkatlo kendine baktı.
“İsmini Mary!” diye söylendi. Fakat Mary yo ne olmuştu? O nerede kalmıştı?
Mary. >hk ve mehtaplı bir bahar gecesi mavi şifon tuvaletinin eteklerini dalgalandım dalgalandım danseden vc Bili “Seni seviyorum!” diye fısıldarken kızararak başını mehtaplı geceye çeviren genç kızdı. J" " ~
Mary. bir tepenin üstüne tırmandığı zaman, ayaklarının altında u-zanan âleme bakınca kendini dünyaya hâkim zanneder, çiçeklerin o-nun için açtığına, derelerin onun için aktığına, musikinin onun için yaratıldığına İnanırdı.
Velhâsıl Mary, Mary İdi. Şimdi ona ne olmuştu? O nereye gitmişti?
Gözlerini eğdi. Cebinden yarı dışarı fırlamış olan not defterini gördü. Hemen kalemini aldı ve kati bir tavırla:
“Pazartesi saçlarımı boyatacağım!” diye yazdı. Defteri cebine soktuktan sonra tekrar aynaya baktı. Aynı sesler kulağına geldi.
“Anne — Kızım — Kancığını — Elektriği söndürdü. B11Vİ uyandırmamak için banyonun kapısını sessizce kapadı. Yatak odasının kapısına gelince karanlıkların içinden bir ses: “Mary!” diye fısıldadı ve bu ona dünyanın cn tatlı musikisi gibi geldi.
Camun’un eseri Japoncaya çevrildi
Tokyo — Fransız EgzistanBİaliz-minin en tesirli ve güzel romanı olan (Afet) Japoncaya çevrilmiştir; yakında Tokyoda satışa çıkarılacaktır.
Hicri 1950 MART 24 Cuma Rumi
C. Ahir 5 1369 Mart 11 1366
vakit VASATI EZAM
Güneş 5.57 11.33
Öğle 12.21 5.56
İkindi 15.40 9.24
Akşam . 18.25 12.00
Yatsı 19.57 1.32
tmsâk 4.19 9.55
SİYASI İKTİSADÎ
YENİ İSTANBUL
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Sahibi;
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LIMITED ŞİRKETİ MÜDÜRÜ : FARUK A. SÜNTER Bu sayıda yası İğlerini fiilen idare eden : Mithat PERİN
Basıldığı yer :
YENİ İSTANBUL MATBAACILIK LtMtTED ŞİRKETİ MATBAASI
İkinci sayfamızdaki siyasi, Uçıln-cü sayfamızdaki kültürel, beşinci sayfamızdaki İktisadi başmakalelerde İleri sürülecek fikirler tamamen yazarlarına aittir.


24 Mart 1950

Sayfa 5

GÜNÜN
KONOMiK

Yeni Toprak Kanunu
meriyete girerken
- •
Yazan : Prof. Dr. Kerim Ömer Çağlar
B ÜYÜK Millet Meclisine teklif
Q edildiği günden bavlıyarak beş yıl devam eden tatbikatı esnasında türlü tartışmalara ve şikâyetlere sebep olan "Çiftçiyi Topraklandırma,, Kanununun bu defa tadili için yapılan hükümet teklifi yine Meclis içinde ve dışında şiddetli müzakere, tartışma ve yazılara vesile teşkil etti. Ufak, tefek tadiller ve ilâveler nazarı itibara alınmazsa hükümetin noktai nazan galebe çalmış denebilir. Müzakeresi tamamlanan kanun birkaç gün zarfında yayınlanıp tatbik mevkiine konacaktır.
saydığımıza göre köylü ailelerinin gelişmesini sağlamak maksadiyle bunlardan hiç veya yeter derecede toprağı olmayanları toprak sahibi kılmak da vazifemizdir.
Kısa haberler
Pariste altın gene düşüyor
★ Paris 23 (YÎRS) — Paris altın bordasında, külçe 3000 frank düşerek 494 000 franktan muamele görmüştür. Napoleon 3 520 ve dolar 844 franktan kapanmıştır.

TETKİKLER
d


Irakın istihsal ve
ticaretinde
Müstahsil zorluklardan
r

Bu tadil tasarısı hakkında milletvekillerinin kullandıkları oyların rengi ne olursa olsun müzakereleri yakından takip etmiş‘olanların bu münakaşalardan çıkarabilecekleri netice, toprak sahasında girişilen reformun hiç de aleyhine değildir. Çünkü gerek eski kanunu savunanlar ve gerek yeni tasarıyı müdafaa edenlerden hiç kimse Türk köylüsünün topraklandırılması aleyhinde bulunmadı. Aleyhte konuşmak şöyle dursun, hattâ taraflar bunun tamamen aksini müdafaa ederek köylünün çalıştığı toprağa sahip olmasının memlekete sağlıyacağı faydalar üzerinde bir defa daha ittifak ettiler. Esasen Türk milletinin bütün olsrak. bu konu etrafında öteden beri takındığı olgun hal dikkate şayandır. Bu dâva ne 1945 de ve ne şimdi, başka memleketlerde bu meseleler etrafında belirmiş esasa ait zıt düşüncelerin ortasında bocalamadı. Büyük Millet Meclisi içinde ve dışında ileri sürülen fikirleri işin prensipLnden ziyade tatbik teferruatı üzerinde toplamak mümkündür. Bu sebeplerle tadil tasal ısının doğurduğu münakaşaların özünü, biraz toprak mülkiyetinin emniyeti fakat çok ekonomik noktalar üzerinde toplamak doğru olur.
Türkiye, mülkiyeti en mukaddes insan haklan arasında sayan ve bunu Anayasasiyle teminat altına alan bir devlettir. Biz aynı zamanda vatandaşın kendine meslek edindiği sahada hayatını huzurla kazanması m münakaşa edilmez bir hak olarak tanıyan kanunlarla idare edüen bir memleketiz. Tarım işlerini ekonomik çalışmalarımızın başlıca kaynağı ve çiftçiyi de milletimizin temel unsuru
I tî

Ancak, nüfusumuzun ekseriyetini teşkil ettiği için köylüyü başkalarının hakkı pahasına koruyarak bu vazifeyi yerine getirmek mümkün değildir. Bu bir tarafı tamir İçin diğer tarafı yıkmak demektir. Bu sebeple kanunun meriyete girdiği günden beri aksaklıklar doğuran sivri uçlarını yontarak ona yeni ve salim bir mecra vermek gerekirdi. Memleketin iktisadi genel kalkınmasını temin etmenin ve ziraî istihsalâtımı-zı ihtiyaçlarımız nispetinde çoğaltmanın yolunu, düzenli bir toprak politikasına bağlı görenler haksız değildi.
Bu itibarla arazinin mahdut ellerde toplanması ne derece haksız ise onu hudutsuz parça)amalarla işe yaramaz hale getirmek de o kadar doğru olamazdı. Büyük işletmelere sosyal durumumuz itibariyle yer vermemeli, fakat ekonomik ihtiyaçlarımız bakımından küçük üniteler yanında orta işletmeleri emniyetle yaşatmak idik.
Tadü edilmiş şekliyle yeni kanun memleketin realitelerine daha uygun bir manzara arzetmektedlr. Şimdi Türk köylüsü daha âdil prensipler dairesinde topraklandırılacak, bu politikanın tatbikatına prensip itibariyle ilk evvel şahsî olmıyan araziden devam olunacak, husus! tasarruf altındaki araziye müracaat halinde bunlar daha tatmin edici bir bedelle kamulaştmlacak ve her şeyden ö-nemll olarak arazi sahiplerine rasyonel bir çiftçiliğin her türlü tatbikatına elverişli genişlikte toprak bırakılmakla çok daha reel bir zirai iktisat politikası takip olunacaktır.
Muaddel şekliyle çiftçiyi topraklandırma kanununu bugüne kadar sürüp giden birçok anlaşmazlıkları bertaraf edecek mahiyette görüyoruz. Kanunun bu haliyle ferde yüklediği külfet ile sağladığı hak, milli ve sosyal büyük menfaatler karşısında vatandaşın vazife olarak yapmaya mecbur ve hak olarak istemeye yetkili olduğundan fazla bir dozda değildir. Yeter kİ tatbikatta aykırılıklar olmasın.







Pamuğun rengini ölçen
bir âlet yapıldı

Washtngton (Hususi - uçakla) — Amerika Birleşik Devletleri Ziraat Bakanlığı istihsal ve Piyasa Müdürlüğü. pamuğun tam rengini tayin e-den elektrikle müteharrik otomatik bir makine icat edildiğim açıklamıştır.
Yu-ayrı ına-tipi
Nhckerson - Hunter Cotton Colo-rimeter ismi verilen bu cihazın, yirmi yıllık bir araştırma mahsulü olduğu belirtilmektedir.
bu makine, pamuğun tayin İçin ya pp.n a
Kullanılması basit olan sınıflandırma yerlerinde rengini otomatik olarak kullanılacak ve tasnif işini
pamuklara ait olduğu tipi göstermeğe hizmet edecektir. Makine, elvafın rengi ile biraz yabancı maddeleri belli edecektir. Aynı büyüklükte standart kutular içine konacak pamukların —renk, döküntü ve çırçırlama bakımlarından— sınıfları makinede
doğrudan doğruya görülecektir, karıkt Üç faktörden her birinin mütalâa edildiği pamuklarda ise, kine, tasnif İşini yapana, nihai
bulmağa yardım etmektedir Mamafih, mütehassıs pamuk tasnif edicilerin mütalâası alınmadan önce bu makinenin tasnif İşini otomatik hale getirdiğini söylemek mümkün olmadığı da ayrıca belirtilmektedir. HA len tasnif edilmiş pamukları ayırma bakımından mükemmel bir kontrol vasıtasıdır. Bakanlık lâbora tu varında yapılan ilk tecrübeler bu makinenin pamuk tasnif işini çok kolaylaştırabileceğim göstermiştir. Tam imkân vo hudutların tayin edilmesi müteakip tecrübelerde araştırılacaktır
Makine müteharrik bir kapak i-çlnde olup haricen pek az kısımları görünmektedir. Neticeler, in'lkâu ve sarılıklar halinde iki levha üzerinde grafik olarak belirmektedir.

Ortadoğu da kurulacak lâstik fabrikası
New-York 23 (YİRS) — Birleşik Amerika ve İsrail sermayesiyle Ortadoğuda tesis edilecek ilk iç ve dış lâstik fabrikası, Hayfa civarında çalışacak ve yılda 80 000 ilâ 100 000 adet iç ve dış lâstiği İmal edecektir.
eylül 1949 da prinç ihracat neticeler ver-teyit ediyor, sonuna

Hurmanın rolü
Italyan pirinç İhracatı artıyor
Milâno (Reuter - Hususî) — Ticarî mahfiller, 16 başlayan İtalyan kampanyasının iyi inekte olduğunu
Mevsim başından şubat kadar 170.000 ton çeltik ihraç c-dilmlştir. Bu suretle aylık vasati, harpten evvel 22 bin ton iken, şimdi 31 bin tona yükselmiş bulunmaktadır.-:
Diğer taraftan, Italyan İç İstihlâki harpten evvelki miktarın ancak yarısı kadardır. Dahilde prinç istihlâkini arttırmak için geniş bir propaganda hasırlanmaktadır.
Batı Avrupa kakao istihsali geçen yıldan az
Accra (Reuter - Hususi) — Batı Avrupa kakao rekoltesinin 246 bin ton olduğu anlaşılmıştır. Resmi tahminler 241 bin ton idi. Geçen yıl mahsul 269 bin tondu.
tine-
Japon ipek sanayiinde buhran
Tokyo, 23 A.A. (Afp) — ipek caretinde kaydedilen buhran
ticesinde Japonya’da ilk defa olarak BXıkui bölgesindeki ipek kumaş fabrikaları nisandan itibaren beş gün müddetle 50.000 tezgâh işsiz kalacaktır. General Mac Ar-thur’ün İktisadî işler dairesi sözcüsü ipek sanayiindeki bu buhranı teyit etmiş fakat Fukul ipekçilerinin ne kadar aldıklarını bilmediğini söylemiştir.
Yunanistan, İtalya tezgâhlarına gemi ısmarladı
Atına (Reuter - Hususi) — Italyan harp borçlarının bir kiBnuna karşılık olmak üzere. Yunanistan için beş yolcu gemisi yapılması hakkındaki İtalyan firmaları teklifini Yunan Deniz Ticaret Bakanı kabul etmiştir. Gemilerden ikisi beşer bin tonilâto hacminde olup beherinin fiati 4.5 milyon dolardır Diğer üçü ise. 1500 tonilâtoluk ve her biri 1.725,000 dolardır.
İktisadi İşbirliği Frankfurt toplantısı
9
Frankfurt 23, A.A. (Afp) — İktisadi işbirliği İdaresinin beş Batı Avrupa memleketinde bulunan heyetleri başmanlarının toplantısı 25 martta Frankfartta yapılacaktır.
Resmi bir kaynaktan bildirildiğine göre, bu müzakereler bilhassa AvrupalIlararası münasebetlerine ait meseleler üzerinde yapılacaktır.
Drahmi düşüyor
Atina (Reuter - Hususi) — Serbest dolar rayicinin yükselmesi, Atina mali mahafilinde endişe do ğıırmuştıır. Bir müddetten ben resmi rayiç olan 15.000 drahmi o-larak devam eden dolar şimdi 18.400 drahmidir.
Diğer taraftan, aralık ayından beri hayat pahalılığı yüzde ou artmıştır. Bu durum, mali maha-fllde, enflâsyonu önlemek için altın fiatinin sabit tutulması gayretlerinin müessir olmadığı kanaatini hâsıl etmiştir.
7.000.000 u Şatt-El-Arab bulunmaktadır.
şartlan: Hurma ağacı bir iklim ister; muhtelif
Lzmh% 23 (Hususi muhabirimizden) — Müdahale mubayaasının tam bir şekilde yapılamaması dolayısiyle çekirdeksiz kuru üzüm fiyatları süratle gerilemekte devam etmektedir. Filhakika, müdahale mubayaasına memur Tarlş ve Tekel bu vazifeyi a-ğır ve nakıs bir şekilde yapmaktadırlar. İstihsal mıntakalarında müdahale mubayaası yapan Tariş’e üzüm teslim etmek isteyen ve evvelemirde kendisinin müstahsil olduğunu ispata mecbur tutulan satıcıya malının bedeli derhal ödenmiyerek yüzde 90 ı a-vans şeklinde verilmekte ve mütebakisinin ödenmesi Izmirden ekspertiz neticesinin gelmesine talik edilmektedir. Bu arada Tarlş ekspertizlerinde borsaya nazaran yarım numaraya kadar yükselebllen bir kalite düşük-’üğü tesoıt edildiği ortada dolaşan iddialar arasındadır. Müstahsilin çuvalları için de ilerde üzümlerin işlenmesi sırasında boşalınca kendisine iade edileceği bildirilmektedir.
Bütün bu formahto vo güçlü pdere bilhassa Uç beş çııvailılv küçük ler için katlanmak İstemeyen tAİr kısım müstahsil, malım» düşük İfratla da olsa, miltavassıt tüccara vermekte tereddüt etmemektedir. N İt ekim şimdiye kadar Tariş’e teslim edüen miktar yalnız 300 tondur. Mutjaı^nsart tüccarın İzmir Ticaret Borsa sında karşılaştığı Tekel idaresi Lae gjimlük mubayaasını 70-80 çuvalın üattine çıkarmamak ve aynı zamanda^ çcık satıcıdan mal almak endişesi ile 15-20 çuvaldan büyük partilere trûip olmamakta veya bu gibi büyük partileıtn ancak bu miktarını almak git-
mektedir. Boylcce bors?jda satışa arz edil en üzümlerin bir kj^nu alı asız kaldığından fiyat gerilemekte devam etmektedir. Bu arada, eli ferinde yüksek maliyetli stok üzüm, bulunduğu İçin evvelce ara sıra çıkvıkar yaparak fiyatları tutmaya çalışan,!ihracatçıların bu faaliyetlerim dv/ochırmuş olmaları fiyatların gerilemesinde ayrıca âmil olmaktadır.
arti-1
Türkiye iktisadi kfdkırrmn plânının tahakkuk ettırHmefli igm Emport • Eksport Bankasının memleketimizi ağacağı krediler hakkında son tema»» lan yapmak üzere. Amcrfkadan şehrimize gelen Riddle ve Hownes dün uçakla Ankara ya hareket etmişlerdik.
KendiBiyle görüşen bir arkadaşımıza, Riddle şunları sûgtaniştir
"— Banlçannzm memktetinize çacağı krediler hakkında ilgili ba» kazûıklernnzla temas etmek üzeri Aukfiisya gidiyorum. Bu meyanda Etlbankın Ergani Bakır. Şark Kromlun ve Zcmguldak havzaramn elektri-fikasyon ve smeonajman içlerini fi* nanse etmek üzere buralarda bir hafta sürecek bir tetkik seyahati yapo-C8ğız_ Bundan sonra tatanbula gelerek ağaçlı linyitlerin muhtaç olduğu imletme tesis kadar devam

> I >«


Dünyada en çok hurma yetişen yerler Trablusgarp, Cezayir. Tunus, Nil vâdisi. Kuzey Afrika, İrak, Güneybatı îran ve Batı Hindistandır.
Ekonomik bakımdan İrak bütün bunlar içinde en iyi bölgeyi teşkil e-der. Bütün dünyada yetişen hurmanın 3/4 ü Iraktan çıkar ve devletlerarası İhracatın yüzde 80 i Basından olup Basra körfezi yolu ile yapılır.
Basrada senevi 130.000 ton hurma yetişir ve 100.000 tonu ihraç edilir. Bunun 60.000 tonu fabrikalarda fenni surette paketlenir. Bu işi 25.000 kadın ve erkek işçi yapar. Yedi vilâyette 250.000 ton hurma çıkar. 150.000 tonu da harice gönderilmektedir.
Bağdat civarında geniş çapta hurma bahçeleri vardır. Irakta, daha doğrusu bütün dünyada en geniş ve en mühim hurma bölgesi Şatt-El-Arab ın güney tarafını kaplayan sahildir. Iraktaki 30.000.000 hurma a-ğacınm bölgesinde
Yetişme subtropik
cins topraklarda yetişmesi mümkündür. Fakat kökünün dalma rutubetli olması şarttır. Meyvası da ancak beş altı ayda şiddetli ve devamlı sıcak neticesi olgunlaşır. Bütün bu şartlar Irakta mevcuttur.
Iraktaki hurmalar bataklık suları ve su seviyesinin alçalıp yükselmeleri ile sulanır. Eğer su bol, toprak da iyi olursa hurma ağacı çok çabuk gelişir ve dört beş yıl içinde meyva vermeye başlar. Ham hurmanın rengi yeşildir, olgunlaşmaya başladığı zaman rengi yavaş yavaş değişir. Her ne kadar ağustos ayında hurma olgunlaşmış ve çarşıda satılmaya başlamış ise de henüz muhafaza ve ihraç edilecek hale gelmiş değildir. Eylül a-ymda iyice olgunlaşır.
Hurmaların toplanışını seyretmek çok enteresan bir manzaradır. Bir a-damın içine oturabileceği bir meşin parçası her iki ucundan ağacın gövdesini içine alan bir halatla kapanmıştır. Bu sayede hurma toplayıcısı büyük bir kolaylıkla ağaca çıkabilir. Ağaca çıkılarak kesilen hurmalar temiz çarşaflar üzerine atılarak toplanır. Burada iyi ve kötü hurmalar ayrılır.
Irakta takriben 350 nevi hurma vardır. Fakat bunlardan beş çeşidi ihraç içindir. Basrada Kallavi, Kadıair'e ve Sayer en çok yetiştirilen cinstir. Bağdatta Kerbelâ civarında Kastair ve Zahdl cinsleri yetiştirilir.
Kallalr'yi açık ve cazip rengi yüzünden AmerOcalılar tercih etmektedir. Lezzetli olan Kadrair ticaret bakımından en fazla rağbet görenidir. Sayer her ne kadar düşük kaliteden ise de en fazla yetişenidir. Zahdinln de rengi açık ve cazip, şekeri çok, meyvası bol ve kalitesi yüksektir.
Hurmanın yapılan kimyevî tahlilleri neticesinde gayet kuvvetli gıdayı havi olduğu anlaşılmıştır. Yenilebilen kısım yüzde 70 şeker, yüzde 2,5 yağ, yüzde 2 proteini haizdir. Aynı zamanda yüksek miktarda karbon hidratları ihtiva ettiği için bir enerji kaynağıdır. Yarım kilo hurma 1330 kalori verir. Bu arada binlerce Arabın günde yalnız bir kaç kilo hurma yiyerek yaşadığını ve bunların memleketin en sıhhatli adamları arasında olduğunu zikretmek doğru olur sanıyorum.
Dünya pazarlarında Irak hurmaları çok mühim yer tutar ve satıldığı yerler şunlardır; Amerika, Ingiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Kuzey Afrika. Ispanya, Almanya, 1-talya, Belçika, Holânda, Kumanya, Türkiye, Suriye ve Malta.
Gülseren GÖNENÇ
Pamuk standardına
hazırlık
Çok iyi karşılanan bu hareketin tatbikatından endişe duyanlar var
İzmir 23 (Hususî muhabirimizden) — Ticaret Bakanlığı tarafından bir müddetten beri hasırlanmakta olan pamuk standardizasyon ve kontrol nizamnamesinin bu mevsimden itibaren mer’iyete gireceği anlaşılmaktadır. Bugün Ankara ekspresiyle Ticaret Bakanlığı Standardizasyon Müdürü ve bir mütehassıs bu maksatla şehrimize gelmiş ve temaslara başlamıştır.
Pamuklarımızın rutubet, elyaf karışıklığı gibi tabii tağyişleri yanında içine yabancı madde koymak, isti-yerek çırçırlamayı natamam tutarak pamuğa çekirdek kabukları karışmasına imkân vermek gibi memleket pamukçuluğunu dünya pazarlarında müteessir eden hâdiseleri önliyecek olan bu faaliyete alâkalı mahfiller ümit bağlamakta ve bilhassa balyaların muayyen bir sıklet ve eb’adda yapılması ve perişan haldeki sevkıyat durumuna nihayet verilmesi temennisi umumi bir mahiyet almaktadır.
Yalnız alâkadarlar kontrolü güç ve ekspertis mümarese isteyen bu işte, kontrol müessesesinin lüzumsuz zorluklara ve iyi çalışan müosseselere dç işi güçleştirecek mahiyette idari engeller koymasından endişe etmektedirler.
Esnaf ve Ahali Bankası toplantısı
İzmir 23 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — İzmir E6naf ve Ahali Bankasının umumi heyet toplantısı bugün saat 15 te îzmirde Umum Müdürlük binasında toplandı.
Bankanın son yıl içinde 5.094,084 liralık bir iş hareketi yaptığı 1,188,681 liralık mevduat kabul ettiği tesbıt edüerek sûfl kârından hissedarlara %7 nispetinde temettü tevziine karar verildi. Esnaf Bankası bir ay sonra yapılacak fevkalâde umumî heyet toplantısında sermayesini 1,000,000 lira nispetinde arttıracaktır.
Tütüncüler
Birliği kvsruldu
Birlik, ileride Türkiye Tütüncüler Federas;/onuna do katılabilecek
İzmir 23 (Hususî mahabirimiz bildiriyor) — İzmir tüttfa ihracatçıları bugün saat 15 te Ticaret Odası salonunda ilk umumî heyiît toplantısını yaparak İzmir Tütüncüler Birliği statüsünü kabul etmiş w kurulmasını tamamlamıştır.
Statü mucibince tütün tüccarları 1-2-3 ve fevkalâde olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır. SalâJı addın Sanver, Atıf Olgaç. Kâzım Görel. Memduh A-lan, Münir Berkmen. Kâmil Tınaz ve Haydar Aryal’dan ibawrt olarak seçilen İzmir Tütüncüler Birliğinin ilk İdare kurulu iş hacimlerine göre üyelerini sınıflandıracaktzr. Birinci sınıf 700, İkinciler 400, üçüncüler 200 lira aidat vereceklerdi)*. Fevkalâde sınıfın aidatını yönetim kurulu tayin edecektir.
İzmir Tütüncüler Bfirliği kurulan Türkiye Tütüncüler Federasyonuna da iltihak edecektir.
E s ki şehir de ziraat tetkikleri
Eskişehir, 23 (Hususi) — Eskişehir Tohum Islah İstasyonu ile Dry Fa* ming Deneme İstasyonunun ve bunlara bağlı mütedavil sermayeli ürenme çiftlikleri idareleri birleştirileıet» vazife ve salâhiyetleri daha geniş bölge tohum ıslah ve deneme lstas yonu kurulması üzerine tetkikler yapılmaktadır.
İsviçreli süt mütehassısı gitti
Ankara 23 (Hususî muhabirimizden) — Memlekette süt istihsalini arttırmak için süt ineklerinin yetiştirilmesi mevzuunda fikirlerinden istifade etmek üzere Tarım Bakanlığı tarafından davet olunmuş olan İsviçreli mütehassıs Dr. Engelcr tetkika-tım bitirmiştir, isviçreli, yanında Veteriner Genel Müdür Yardımcısı Dr. Zeki Mağdenli olduğu halde İstanbul, Ankara, Bursa, Eskişehir, Balıkesir, İzmir. Aydın, Antalya şehirlerinde ve hinterlandında tetkikler yapmış ve memleketine dönmüştür.
ti etrafında, iki gün edecek olan tetkiklerde bulunacağız. Aynca Devlet Denizyolları Umum Müdüriyle de bir görüşme yapacağım. Bundan sonra Türkl-yeye açılacak krediye ait anlaşmanın hangi esaslara istinat etmesi lâzım geldiği hakkında raporumu vermek üzere Wash±ngton’a döneceğim.1’
• 4 M > t • B
Et fiatlerı
düşüyor
Bu yaz, 150 kuruşa kadar kuzu eti satılabilecek
Son günlerde koyun ve kuzu eti fi-atleri düşmektedir. Mısrrçarşısı ve civarındaki kasaplarda 240 kuruşa kadar koyun etinin satıldığı görülmüştür. Trakyadan da şehrimize kuzu sevkıyatı artmıştır. Hayvan Borsacında. toptan süt kuzusu fiati 100. kuru fiati ise 180 kuruştur. Perakende piyasadaysa 260 • 300 kuruş arasında satılmaktadır.
Alâkalı tacirler bu yaz kuzu etinin 150 kuruşa kadar satılacağına fimin bulunmaktadırlar.
Canlı hayvan ihracına müsaade edildi
Dış ticaret işlerine dair 22.3.1950 tarihli 368 sayılı sirküler esasları dahilinde. 1950 51 mevsiminde, memleketimizden elli bin baş kuzu ve miktarla mahdut olmaksızın koyun, sı-gır ve mandanın anlaşmalı memleketlere anlaşma hükümleri dairesinde, anlaşmamız bulunmayan memleketlere serbest döviz (dolar ve tşyiçre frangı) veya Türk hesabına geçecek sterlingle ihracına müsaade edilmiştir.
Kuzu, sığır ve manda ihracatına sirküler tarihinde, koyun ihracatına da 1 haziran 1950 de başlanacaktır. Et fiyatlarına normalin üstünde yükselişler görüldüğü takdirde. Bakanlığın ihracatı durdurma bakımından gereken tedbirleri alması şartlyle. ihracat müddetle mukayyet tutulmamıştır.
Meslek grupları toplantıları
Ticaret Odasında, serbest ithal rejimi ve gümrük tarifelerinde yapılacak tâvlzat hakkında, meslek grupları toplantılarına devam etmektedir. Dün deri tacirleri, yağlı tohumlar ta-dirleriyle nebati yağ fabrikatörleri toplanarak bu mevzular etrafında fikirlerini söylemişlerdir. Bugün de kâğıt ve kırtasiye tacirleriyle, matbaacıların meslek grupları toplantı yapacaktır.
I 23/////1950 Perşembe ’
BORSA
DÜNYA
ve
YABANCI BORSALAR
MEMLEKET TİCARET BORSALARI
ESHAM VE TAHVİLÂT
Borsalarda vaziyet
New-York Borsası
İzmir Ticaret Borsası
İstanbul Ticaret Borsası
Devlet Tahvilleri
Eski kur
68/60
66.—
22.60
İzmir
Adana :
İskenderiye Borsası
172-
Mısır Kredi fonnlye 1003
Gününde Boraada muamcleaiteacU edilmemiş tahvilât ve eshamın arz vo taleplere göre taayyün eden lale ribl piyasa değerleri.
32.00
32.13
32.08
111/4
3.30 34» 76.—
84.20
•İ2.2O
2W 3/4
242,—
Nebati Yağlar »
Zeytinyağı (E,E. tenokeil)
Suaamyuğı (Ruf. tcnekell)
Ayçiçeği (Rafine çıplak)
lındılı yağı (Çıplak) ...
İstanbul :
Kambiyo ve Esham ve Tahvilât Bordasında. en ziyade % 7 faizli tahvillere karşı fazla istekler olmuştur. Attm piyasası ise durgunluğunu muhafaza etmektedir,
İlan 32.® 32.21/ 32.71
Ticaret Bordasında birinci to üçüncü akala pamuklan üzerine İş olmuştur. üçüncü akala pamuk fiyatında düne nazaran fiyat İlerlemeni görülmüştür.
Ptunııh (I(antarı=l’alliir* A^hmnunl Kısa elyaflı P/G. Knmnh thıtın ervnflf P*/G
Ul/4
3.75
3.80
78.28
7.30
22.50
3a—
40.—
Dokıımn Ham Maddeleriı
Tifülc (ana mal) Tiftik (Natllrcl) Yapak Anadolu (Kırkım)
Ilımı deriler ı
Sığır salamura (kasap) kj Keçi tuzlu kuru kilosu....
Koyun bava kurusu kilosu
ruğlı tuhıımlar ı Ayçiçeği tohumu .. Ketentohumu ...... Kendirtohumu ....
Sunam (Bandırma) Yor fıstığı kabuklu
Dün T
266 5/8
244 7/8
Kuru Moyvulur ı
Fındık (kabuklu sivri) ..
Fındık (îç tombul) ......
CavİZ (kabuklu)
Covlz (İç natürel) ......
Buğdnj ((Buş(ıll=8ont; ----------
Sert Kış mahsulü No. 2
Kırınızı ,, ı, No. 2 ....
Pamuk Mlddllng (Llbre^l^Sant) apt (M MM
Mayıs ...m.«.«.mm..m......^m.m 1 emmuz
Tiftik (Llbr(Mil=:S(mt)
Toksan No. 1 .....
Fındık (Ubroııl=Stfnt)
Kabuklu yerli İri ......
Hııbuhııtı
Buğday yumuşıık (Tüoj Buğday yumuşak (Ofialn)., Arpa Yemlik (rlÖkmo) .... Mısır (Sarı) çuvalı .......
Familya tombul ............
Fnmılya Co.lt «ort ........
Kıışvcml ................
Mordmok kırmızı lc çu. Mercimek yeşil (Eaklşohlr) Nohut natürc) .............
„ orta .....
Govant iç İthal malı
Ekstra iri İç ithal malı ...m.m.» Kuru Üz tim (Libreal=S«nt) .««««• Thompson çoklrdekaix saçma Kotc.n tohumu (BuşaU=Dolar)M* Minneapolla
Kolay (UbreaUzSant) .m....«* Lovba-teneko (100 Mbro dolar)
Ticaret Borsseında umumiyet İtibariyle yağlı tohumlar grupunda fiyat gerilemesi müşahede edilmektedir. Bu arada susam ve ayçiçeği tohumu fiyatlarının daha ziyade düşüklüğe mütemayil olduğu anlaşılmaktadır. Fındık piyasasında düne nazaran bir fark yoktur.
Bugün Borsada çekirdeksiz kuru üzüm satıcıları arzda fazla telâş göstermediklerinde günlerden beri devam eden fiyat gerilemesi durmuştur. İncir sakin durumunu muhafaza etmektedir. Pamu-0un müatakar durumunda bir değişiklik olmamıştır. Pamuk yafa piyasasındaki gevşeklik devam etmektedir. Pamuk çe~ kirdeği piyasası bermutat durgundur.
KAMBİYO
İstanbul Borsası
Açılış Kapanır
i Storllng 7 «9 — 7.80-
100 Dolar 281.25 281.50
100 Fr. Frangı... 0.80 0.80
100 İsviçre Fr... 64.03.— 61 03
100 Belç. Fr 5,60.- 5.60
100 İsveç Kr..., 64.1250 6l.l2.rxı
100 Florin ^..., 73.68,10 73.68.10
100 Ldrot T 0.44.128 0.44.128
KM) Drahmi 0.01.876 0 (11.876
100 EBCOUdûN ... 0.7380 0.7300
Altınlar
Bugün Eski kur
Lire Lire
Küle» Terli Gr 5.04 6 07
KUlço DcgUNBa. 5.98 6.00
Cumhuriyet ... 40 25 40.30
P.eçat 43.40 40 25
Hamil 40.30 40.35
Gulden 39.40 39 35
îngill» 61.94) 52.—
Franmz kok ... 43 50 43.75
Nftpoldon III 40.50 41.25
Iflviçra 40.00 40.00
Neıv-York'ta t onnu: $ 35
Gumuş, Plâtin
En aşağı En yukarı
Gümüş Gr MI
PJUtin •• 10.- IX—
Zürich Borsası (Serbest)
t.nı.ıs&o Durumu îıvlcre Frangı
En aşağı En yukarı
Türk Liram 0.05 1 03
Dolar 4.28 3/4 4.20 3/4
Sterltng 10 30 10.50
Franaız Frangı 1.10 1/3 1.18 1/2
Ikramlyeli tahviller 5 Kn panıç (•)
%5 1933 Ergani 23.20 24.-
• 1938 ikrarnlvcH 21.35 22.-
%5 MUÜ Müdafaa J 21 25 —
Vc5 1041 Demiryolu rV ... 07.75 08.-
^«5 1041 Demiryolu V 99.— 100.—
"İ 4 1/2 1049 IkramlycU ...» 07.36 48.-
Dlfterlcri
1941 Demiryolu VI 98.50 1)7.50
r * Ü l’vHİlOnniO K*«eetaea(eaae 09.— 09.—
II ••••(» 09 65 100.—
«8 ııı 09.20 100.—
%0 1048 lsukrazı 1. 99.— 00.-
%6 1048 n 08.82 VB.-
%6 Millî Müdafaa I 06.35 09.—
' ,, I 97.60 08.—
%7 1934 Sivaa-Erzurum I. 21.15 20.30
$₺7 1934 „ „ n.-vn. 21 25 20.40
r®7 1941 Demiryolu 1 21.15 2LÜ1
%7 İtMJ U 20.84 21.—
%7 ıon .. ıu 21.75 22.-
%7 Mini Müdafaa I 21 10 21.20
%7 „ .. II 22.15 23.-
%7 .. „ nı 2U.D0 20.60
%7 „ „ IV 21.10 23 —
Şirket Tahvilleri
T. C. Ziraat Bankanı 20.20 20.25
Anadolu D.Y. Tertip A/B. ıu.— 100.-
•• w » C.
69.- 60.-
„ ,, Mümer. Senet. 67.00 67.50
Şirket Hisse Senetleri
T. C. Merkez Bankam 130.- 131.-
Türldyo İş Bankası ...... 28.— 27.50
Türk Ticaret Bankam 5.— 6.-
Aralan çimento 17.25 46.75 23.50
Şark Değirmencilik 23.25
Millî Reaaüranfl 8.— 16.25
Ecnebi Tahviller

Bugün Eflki Kapanış
30.— 30.20
31.— 31.—
21.—
* 23.10
26.20 31 —
M 27.20
M 30.10
— 45.20
3f.— 39.—
•• 28.—
31.— 33.—
30.20 39.20
39.— 30.—
79.— 78.—
80.— 76.—
82.—
178 — 173/183
42.— 40.—
170.—
300.—
— 282 —
2K>.— 200.—
160.— 170.—
* 180.—
160.—
255/260
210.—
— 145.—
— 150.—
Bugün Son Kapanış
Üzüm çeklrdeltala No.9 40.— 48.25
tncir A serisi No. K... 56.— 56.—
„ B aerlsl No. 108 43.— 43.—
Pamuk Akala L .w. 232.— 232.—
Pamuk Akala H. 214.— 214 —
Pamuk Akala III 188.— 188.—
Pamuk yerli 185.— 185.—
Pumukyağı (rafine) ... 135.— • 135.—
Pamuk çekirdeği 14.— 14.—
Adana Ticaret Borsası
Pamuk Akala L 385.— 185/188
Pamuk Akala EL — —
Pamuk Akala III 160.— 142.50
Pamuk maki no parlağı 140.1-
Trabzon Ticaret Borsası
FINDIK: a) #50 randımanlı kabuklu tombul >-
b) İç aıra kontrollü 1W —
Eskişehir Ticaret Borsası
Buğday yumuşak 32.25 1 31.—
Buğday oert 30.20 | 3L—
Arpa 21 50

Londra Borsası
Keten tuhıımu (Tonn=Sterilng) RombftV “ OT.— »-
KalkÜta 66 — 67.—
Yer 7ı»tı4u Hindistan B4.r- 64 3/4
Bradford Piyasası I
Tiftik İyi mal (DibreM=Fant) S4.—Nom
Sıra maü .» .. — 30.—
Tün Anadolu 20/21 20/21 „
II ere 18/21 ..

24 Mart 1950
Sayfa 6
İnsancıl
Aslan
yaşıyor
an-ruhî ola-
önünde, aahlbl Madam Margaret
Dünyanın yegâne ehli ve insancıl aslanı olan Tyke’m macerasını latmazsnk belki de kendisinin durumunu kavramak mümkün ınıyacaktır.
Thk hlr öftletlen «onrn, dişi andan Tyke, "Mesut Vftdlde,, kİ bir sayfiye evinin Westbean'ln dizi dibimle uzanmış yatıyor
Dünyanın yegâne ehli
aslanı Amerikada


Resmini gördüğünüz dişi aslan hemcinslerinin yüzünü kızartacak kadar ehlidir. Etten nefret edip günde üç övün hususi bir çorba içmeyi tercih eden. En büyük zevki İse grup halinde oturup konuşan. Insanlnrln beraber bulunmaktır





Bir tayın dünyaya gelişi
Baharın sayısız mucizeleri arasında kısrağın doğurması ve titrek bacaklı, neşeli tayların çayırlara yayılması da yer alır.
Doğum hâdisesi hakkında anlatacak fazla bir şey yoktur. Takriben on bir aylık bir hamilelikten sonra kısrak birden heyecanlanır. tepLnlr ve terlemeye başlar, tik sancılar tutunca kısrak uzanır ve hir iki deprendikten sonra ufacık tay mahmur gözlerini dünyaya açar.
Tay doğar doğmaz, kısrak analık vazifesine başlar ve evvelâ yavrusunu iyice.temizler. Normal bir tay 15-30 dakikada ayafta kalkar ve hemen memeye sarılır. Keyfinden kuyruğunu sallayan yavru, biraz süt emdikten sonra, tekrar yatar ve anası, ancak o zaman doğum yorgunluğunu çıkarmaya başlar. Artık, kısrağın başında “tatlı” bir belâ vardır. Yavru tay iki de bir anasının memelerine sarılır ve oburcasına emer, arada bir uyur» yahut etrafta dolaşır. Tay, 3-4 hafta sonra anasını taklit etmeye ve saman kemirmlye, yahut arpa yemeye başlar.
Kısrağın yavrusuna karşı sevgisi sonsuzdur. Ayaklarının arasında dolaşan yahut yanında yatan yavrusunu incittiği hiç vâki değildir. Yavru tavın anasının yanından ayrılmamasına bu sebeple hiç şaşmamak gerek!.
Tyke bir hayvanat bahçesinde doft muştur. Annesi, herhalde kendisi gi bi kızının da bütün ömrünü demir ka fes içinde geçirmesini gayrı-aslanl bulmuş olsa gerek ki, tutmuş, Tyke’i öldürmek mnkandtyle ısırmıştır. HA dizeye şahit olan gardiyan elinde d? mir bir çubukla derhal müdahale etmiş ve masum yavruyu kurtarmıştır Doktorlar, şaft ön bnraftı ve iki ka burga kemiftl kırılan Tyke’dan ümidi kesmişlerse de hu sefer ^‘cstbcau al leşi işe müdahale etmiş ve aslan yavrusunun tedavisini üzerine almıştır.

Pir müddet tedaviden sonra Tyke canlanmıştır. Şaft ön ayaftı alçıda olmasına rağmen bir gün mutfaktaki pirzolaya dişini geçirmeye kalkmış tencere içindeki kaynar »uvu üzerine devirmiş ve üçüncü derece yanmıştır.
yer alır. Büroda yemeğine bera-'Vesthrau'lar ıni-aklt Tyke evin i-
Tyke’m bu seferki tedavisi dişi bir kedi tarafından yapılmıştır. Bahsi geçen kedi, bir buçuk ay aslana süt vermiş ve yaralarını yalayarak ivj etmiştir.
Sayfiyenin önündeki çayırlara tızunnınk lyke’in âdetidir. Omda otlayan atlar nrnlnmı zarar vermedikleri gibi o da onları ürkütmez.
3000 sene evvelki insanın hayatı
göre bulunan kemikler Adam» işgali zamamndandır. M Sohaet
ait ölülerin kemikleri meydan:
Şimdi Tvke tam sıhhattedir. Pirzola yüzünden başına gelen kazadan sonra etin yanına bile uğramamaktadır. Herkesle İyi geçinmekle beraber insanlarla kedilere karşı sevgisi bilhassa büyüktür.
Her sabah, efendisi Westbeau çalışmak için şehre giderken o da şoför mevkiinin yanında beraberdirler, öftle herce eve dönerler, safir çağırdıkları v
rinde serbestçe dolaşır ve konuşulanları merakla dinler. Şimdiye kadar bir slnefti dahi incittiği görülmemiştir İnsanların birbirlerini yedikleri bu devirde Tyke’m munis tabiatına hayran kalmamak elden gelmiyor.

Ayının
şefkati
Her mahlûkun yavrusu kendisi için kıymetlidir. Resimde gördüğünüz ayı da yavrusunu herkesin korktuğu pençeleri a-rasında okşamakta, sevmekte ve korumaktadır.
İnsan bu korkunç mahlûkun yırtıcı pençelerini herhangi bir şeyi okşamak ve sevmek için kullanabileceğini hayalinden geçiremez. Halbuki bakın, evlâdı m nasıl bağrına bastırmıştır.
Amma, dikkat!
Yine de tehlike noksan de* ftıldir. Zira, onu biraz sıkarsa Ayı bu, kuvvetlidir.
Basketbol, Avrupanın da sporu oldu
Türkiye, 6 nidanda l*tanhuidu yapılarak olan MllletlcrarıiM Basketbol maçlarına ha zırlanmak t a dır. Amerikalıların hu çok sevdikleri spor, Avrupada rlttlkçe rcllgmekte ve hattâ Avrupa muhteliti Amerika mlüi ta-kımlyle karşılaşmaya hıınrlanmaktadır. Bu arada, Avrupa muhtelitine, Türk Milli Takımından Hüseyin Oztiirk ile Doktor Ali I rnz da aeçllmlş bulunuyorlar. Bu bakımlardan İMnnbıılda yapılacnk olan .Milletlerarası müsabakalar büyük hlr ehemmiyet taşımaktadır.
Fakat Amerikad» fevkalâde bir hareket göze çarpmıyor. Zira. VnıoVlknlılıır restinde görüldüğü gibi mü temadi hlr hareket halinde fasılasız basketbol turnuvalarını oynamaktadırlar. Hem de görüldüftü gibi bü>ük bir çeviklik ve çabuklukla...
Parts, 23 ıNafen) — Meşhur Fransız Arkeologlarından M, Clnııde Schaeffer, Güzel Sanatlar Akademisinde Kıbrıs Adasında en son yapılmış olan arkeolojik araştırmalar hakkında şu izahatı vermiştir:
**Bu arkeolojik araştırmalar deniz sahillerinde o-turmakta olan halkın yaşayış tarzları hakkında çok faydalı malûmatın elde edilmesine vesile olmuştur. 3 senedon beri devam eden kazılar sayesinde bundan 3.000 sene evvel yaşamış olan insanların hayat durumları hakkında yeni malûmat elde edilmiştir.
* Bu araştırmalar neticesinde Isa’dan evvel 2.000 sene Önce adanın başşehrine ait bir çok emareler elde edilmekle beraber bilhassa Alâsla sarayının bütün plânları meydana çıkarılmıştır. Bunlardan ayrı olarak da 4 ölülerin muhafaza edildiği mağara bulunmuştur.

Bu mağaralarda ayni zamanda altınla işlemeli kol bilezikleri, kıymetli elmaslarla tezyin edilmiş bronz ve mermer vazolar ve bîr çok kıymet biçilmez nadide eşyalar da bulunmuştur. Diğer bir medfende is» bir çok batmalara çıkmıştır.
M, Schancffer'ç Filipinler tarafından fer şimdiye kadar Mısırlıların Finikelileri barbar diye tavsif etmelerinin yanlış olduğunu; bilâkis ilerlemiş bir medeniyete sahip bulunduklarım bu hafriyat ispat etmektedir.
Zaten İncildeki F’inıkelllerderı bahsetmekte olan Ayetlerinde de Fintkelilerin medeni olduklarını işaret e dilmekte idi( bu keşifler de bunu ispat etmektedir.
Bu prenses, balerin olacak
Avrupa hanedanları tarihinde İlk defa bir prenses balerin olmak için ders alııınktadır. Altı yaşındaki İsveç Prensesi Christİna bıı sahada İlk adımı atmakla Övünebilir. Prenses Clıristimı İsveç Kıralı GuMav'ın torununun en küçük kızıdır; ileride İsveç tahtına çıkacak olan Cari Gustav'ın dn ablasıdır. Küçük Trense* Stockhoim-dakl Kınıllynt Operacı balet demlerine devanı etmeye başlamıştır. Bale mektebinin müdiresi. 1944 senesinde kocası Kazloviskl İle kveço İltica eden balerin Madıım Nlna Dnhrnvskadır. Madam Nina daha evvel Riga (Letonyni operasında baş balerin İdi, Fırtınalı bir havada ufak kayıklarlyle İsveçe geldikleri /aman ellerinde hiçbir şey yoktu; fakat ar. zamanda karı koca parlak bir İsim yapmışlar ve meşhur olmuşlardır. Ilattâ o kadar ki, küçük Prensesin baş balerin olmak için çalışmaları bizzat Madam Nlnn'nın eline tevdi edilmiştir.
H’rstbunlerİn sayfiye evinin bahçesinde, arslnıı Tyke dişi kedi Florence birlikte oynuyorlar. Kedi arşları in pençeleri arasında yatıyor. F’lorence'nln annesi, arşları ağır surette yamlıftı zaman onu sütü İle besleyerek kıırtannıştı.
Milletlerarası pul koleksiyon sergisi
Londra 23 (Nafenı — Mayıs ayı İçinde Londrada uluslararası bir pul koleksiyonu sergisi açılacaktır. Bu koleksiyonlar arasında Ingiliz Kiralına ait 126 sayfalık gayet kıymetli pullar da gösterilecektir. Bu pullar 1.000.000 İngiliz lirasına sigorta edilmiş. Tahmin edildiğine göre kıymetlen 2.500.000 İngiliz liralık 500.000 muhtelif pul bu sergide görülecektir.
İngiliz Kıralı tarafından sergide göstenlmek üzere gönderilecek pullar arasında 1349 senesine alt mavi Mauritius pulu da bulunacaktır.
Bu pul dünyanın en nadir puludur.
İngiliz Scotland Yard polia teşkilâtına mensup polis memurları bu pulların her türlü hırsızlığa karşı himayesi vazifesini deruhde etmişlerdir.
Bir köpeğe 3750 sterlmg mükâfat
New-York. 23 »Nafeni New - York şehrinde şimdiye kadar tesadüf edilmemiş tarzda kopekler arasında yapılmış olun müsabakanın blrtprfcüne 3 ~“»o İngiliz lirası mükâfat ’ erilmistir Bu birincilik mükâfa »m» Tennesse eyaletinin Nesbvlll-şehrınde bulunan hir köpek zannratır
Müsabakanın esas şartı k pekler için hususi olank hrrır-lanmış olan vemek’er k*nd i ’rt-ne gösterlldıftl Tamau uluma»0 nntn şeklini teshft id»
Bu ulumaların jüri tarafından sempatik bulunması şarttı
Köpekler 25 defa kendilerine gösterilen yemekler önümde ulumak mec\ıriyetin le idiler Fi* rincilifti kazanan köpek mühim bir şahıs İmiş gibi New-York'un en mükellef binasında oturmak hakkım kazandığı gibi aynı zamanda da mümtaz şahsiyetlerin de yanında resmi çekilmiş ve hattâ televizyon porogramında da halka gösterilmiştin Bu müsabakayı kazanmış olan kopek gayet iyi terbiye edilmiş bir tazı cinsindendir.

Comments (0)