25 Temmuz 1950 — Salı
SİYASİ İKAlsADİ, MuöIAKiL
TB.000 Ifr* dalhtıyor
TENİ TENİ TENİ
Teerfs edeni Habih Edlb - TOR EH A M
Yıl 1—Sayı 237—10 kuruj
Abone: Türkiye İçin seneliği S2, eJtı aylığı 17, üç aylığı 9 Uradır. Hariç memleketler Lkl misildir.
hânlar : 6 ncı »aylada santimetresi
2 liradır. Hânlardan hiçbir mesuliyet kabul edilmez.
Telefon : 44756 - 44757 Santral — Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
Bevoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 — Posta Kutusu : 447 - İstanbul
tç politika
Şahsı teşebbüs
ŞAHSİ teşebbüsün kıymet ve ehemmiyetini öteden beri anlamış bulunuyoruz. Buna rağmen şahsi teşebbüs fikrinin yerleşmesi ve kuvvetlenmesi i-çin hiç bir gayret sarfetmediği-miz gibi, bilâkis mümkün olan bütün engelleri meydana çıkarmaktan da geri kalmamışızdır. Bilhassa devletçiliğin her gün memlekette biraz daha kuvvetlenmesine çalışıldığı zamanlarda artık şahsî teşebbüs hiçbir mâna ifade etmeyen bir kelimeden başka bir şey değildir. O zamanlar hiş düşünmedik ki, bir memleketin iktisatça kuvvetlenmesi onun askeri kuvveti kadar lâzım bir şeydir ve bu, ancak şahsî teşebbüs sayesinde husule gelebilir. Çünkü hâdiseler her yerde göstermiştir ki, devletin iktisadi teşebbüsleriyle memleketin kuvvetlenmesi imkânı yoktur. Demokrasiden uzaklaşan ve fakat demokrat olduklarını daima İddia etmiş olan rejimlerde hep devlet sermayesiyle iktisadi teşebbüslere geçilmiş ve yapılan şeylerle iftihar edilmiştir. Fakat bu yapılan şeylerin tetkik ve tahlilinde memleket İçin iftihar olunacak teşebbüsler olmadığı ve memleket bünyesini yıprattığı görülmüştür.
Onun İçin şimdi yeni hükümetin şehsi teşebbüse verdiği e-hemmiyet çok yerindedir ve artık memleket için geriye dönülmesi imkânı olmıyan bir hâdisedir. .Ancak uzun bir devreden sonra şahsî teşebbüse geçilirken bunun kuvvetlenmesi sebeplerini ve âmillerini de temin etmek icap eder. Çünkü şimdiye kadar hep şahsî teşebbüse ehemmiyet veriliyor gibi gösterilmiş, fakat onun teminatı hiç itibara alınmamıştır; yahut da şahsi teşebbüsün ilerlememesi için birçok engeller ihdas olunmuştur. Şimdi bu hâdiselerin tekrarlanmı-yacağına dair katı ve kanunî teminatın verilmesini pek lüzumlu görmekteyiz. Biz halk oyu ile iktidara gelen bir hükümetin bıı sözlerinde ciddi olduğuna ve halkın menfaati için çalışacağına eminiz. Ancak İktisat âlemi sükûn ve teminat içinde çalışmak ve inkişaf etmek ihtiyacında bulunduğu için aynı partinin adamları arasındaki görüş farklarından mütevellit değişikliklere bile tahammül edemez. Bu sebeple serbest teşebbüsün ilerleyebilmesi için muhtaç olduğu teminatın kendisine değişmez bir anayasa gibi kanunla verilmiş olaması lâzımdır.
Bunun o kadar güç olmadığını tamhin ediyoruz. Zaten Anayasamız ve diğer birçok kanunlarımız mundericat itibariyle en modem ve demokrat milletlere lâyık bir haldedir. Buna rağmen şahsî teşebbüsü ilerletmiyeeek ve ona engel olacak birçok idari esaslarımız vardır. Bilhassa kamu menfaati namına idare sistemimizin yaptığı birçok şeyler mal ve can hürriyetini bile bazı zamanlar tehlikeye koymuştur. Bir taraftan en modem kanunları olan bir memlekette, diğer cihetten idare cihazının yaptığı fena şeyler büyük bir tezat teşkil etmiş ve umumî bir endişe ve emniyetsizliğin doğmasına vesile olmuştur.
Şimdi yeni hükümetin ilk İşi evvelâ bu endişe ve itimatsızlığı gidermeye çalışmaktır. Uzun zamanların mahsulü olan bu rulı durumunu kaldırabilmek ve herkese emniyet telkin etmek için çok çalışmak ve iyi misaller ortaya koymak lâzımdır. Ancak o vakit hususi teşebbüsün memlekette yerleşebileceğini ve hattâ ecnebi iştiraklerinin de kabil olabileceğini zannediyoruz.
Biz, hususi teşebbüsün himayesini değil, engellere maruz bırakılmamasını istiyoruz. Zaten himayelere istinat ederek kurulmak istenen teşebbüslere hususî adını vermek de doğru olamaz. Onun İstediği himaye keyfi hareketlere karşı müdafaa edilmesi ve hakkını daima emniyet görmesidir. Memleketimizde istikrarlı bir İktisadî siyaset temin edilmedikçe ve bilhassa hususi teşebbüse herhangi bir suretle engeller çıkarmak ihtimalleri kanun ile çok sarih bir surette menedilmedikçe hususi teşebbüsün teessüsünü beklemek boş hayalden başka bir şey olmıyacaktır.
Habib Edlb - TÖREIIAN
çok
Cephedeki Amerikan sağ cenahı gerilemek mecburiyetinde kaldı
Amerikada seferberlik 15 sene sürebilecek
R. Taft, askerî bütçenin 60 milyara çıkacağını söylüyor
■ÇVashington, 24 A. A. (AFP) —Cumhuriyetçi âyan üyesi Ro-bert Taft dün radyoda verdiği beyanatta, hâlen Birleşik Amerikada ilân edilen yarı seferberlik durumunun 10-15 sene sürebilecek normal bir durum ola rak kabul edilmesi lâzım geldiğini ve binaenaleyh Birleşik A-merikanın »endik askeri bütçesinin 50-60 milyar dolara yükselebileceğini söylemiştir.
Taft, hükümetin bu askeri masrafları tedricen ödeyebilmesi İçin derhal vergilerin arttırılması çaresine tevessül edilmesi lâzım geldiğini ilâve etmiştir.
New-York. 24 A.A (Reuter)— Birleşik Amerika Hükümeti millî muhafız kıtalarının gelecek ay İçinde hizmete çağrılacaklarını tebliğ: etmiştir.
Massachussetts’te bir uçaksavar tugayı şimdiden hazırlanmıştır. Graf ve Radar Donatım Birliğine de tebligat yapılmıştır. Bir uçaksavar taburu da bunlar arasındadır.
Birliklerin ekserisi 14 ağustosta talimgahlarında hazır bulunacaklardır.
\____________________________y
Alman ordusu teşkil edilecek
Milletlerarası efkârın tepkileri etüd ediliyor
Bonn, 24 AA. (AFP) — Geçen cuma, günü Federal Konsey tarafından İncelenmiş olan Batı Avrupa müdafaasının ahenkleştirilmesi zaviyesinden Batı Almanyanın savunması meselesi Fenedal Hükümetin yapacağı toplantılardan birinin gündeminde bulunmaktadır. Batı Avrupa Savunma Teşkilâtı çerçevesi dahilinde bir Alman ordusu teşkili İmkânları bu toplantıda incelenecektir. Federal Dışişleri Bürosu bu hususta milletlerarası genel efkârın tepkisini müşahede etmektedir. Federal Hükümet Londrada Atlantik Paktı Akitleri arasında toplanacak olan konferansı, büyük bir dikkatle takip etmektedir. Maamafih, yakın çevrelerde belirtildiğine göre. Federal Cumhuriyet güvenliğine yeni bir yol açılması için Başbakanın Yüksek Müttefik Komisyonuna gönderdiği notadan beri bu yolda Almanlar tarafından hiçbir teşebbüse geçilmemiştir. Filhakika bu sahada artık teşebbüsün müttefiklere ve her şeyden evvel konferansa alt olduğu kanaati vardır. Bu sebeplerden dolayı Londra konferansı neticeleri alınmadan önce Bonn Hükümetinin resmî bir tepkisi bekle-nilmemelldlr.
Avni Başman ve Rükneddin Nasuhioğlu Ankaraya döndüler
Ankara, 24 (A.A.) — Bir müddetten beri lstanbulda bulunan Milli E-ğitim Bakanı Avnl Başman İle İçişleri Bakanı Rükneddin Nnsuhloğıu bu sabahki ekspresle şehrimize dönmüşlerdir.
Tokyo, 24 (YÎRS) — Amerikan kıtaları Tacjon'un cenupdoğu kısmında yapılan bütün komünist hücumlarını püskürtmüşlerdir.
Komünist Koreliler tankların himayesinde Yongdong şehrinin doğru ve batı kesimlerinde şiddetli bir hücuma geçmişlerdir. Kızıl topçuları Yong-dong'u bombardıman etmişlerdir. Bir aralık 1 inci Amerikan süvari tümeninin komutanı General Gay “Durumun çok ciddî" olduğunu belirtmiştir. Fakat daha sonra yayınlanan General Mac Arthur’ün tebliği Amerikan kıtalarının mukavemet ettiğini gösteriyor.
General Dean esir mİ düştür
Tokyo, 24 (YÎRS) — Amerikan karargâhı tarafından zaptedilen bir komünist radyo bültenine göre Taejon muharebesi sırasında Amerikan 24 cü piyade tümeni komutanı ve 34 üncü piyade alayı komutanı komünistler tarafından esir edilmiştir. Komünistlerin zayiatı bliyük
Tokyo. 24 (YÎRS) — Süper - Bazoo-ka’larla mücehhez Amerikan askerleri cephenin merkez kısmında komünist Korelileri püskürterek onlara gayot ağrır zayiat verdlrmlşlerdlr.
Cephenin bazı kısımlarında Amerikan hatlarının içine sızan komünistler, soğukkanlılıklarını muhafaza etmesini bilen Amerikalı askerler tarafından imha edilmişlerdir. Sol ren ah ta Kızıllar
İlerliyor
Tokyo. 24 (YÎRS) — Amerikan hatlarını merkezden yarmak için komünistlerin gayretlerinde ısrar edecekleri anlaşılmaktadır.
Solcenahta Amerikalıların durumu da pek iyi değildir. Cephenin bu kısmını tutan cenup Kore birlikleri
Yongju'dan lkl mil geriye çekilmeye mecbur kalmışlardır. Komünist radyosu Makjo limanının Kızıl kuvvetler tarafından zaptcdlldiğinl İlân etmiştir.
Görünüşe göre General Mac Arthur solconahtaki vaziyeti mühimsememek-tedir.
Merkez kısmında Kızıl çeteciler geriye sızıyorlar
Tokyo, 24 (YÎRS) — 1 İne! Amerikan süvari tümeni, cephesinden alınan haberlere göre komünist çeteciler cephe gerisine sızmaya başlamışlardır. Şimdi Amerikan münakale hatları bu çetecilerin ateşi altında bulunmaktadır.
Amerikan birlikleri İmkân nlsbetln-de dayanmaya çalışacaklardır. 1 inci süvari tümeni lkl günden beri Kızılların devamlı hücumlarına mukavemet etmektedirler.
Doğu sahilinde Yongdok Kızılların elindedir.
Amerikan filosu San Denize girdi
VVashlngton, 24 A.A (United Press) — Deniz Bakanlığından bildirildiğine göre, Amerikan harp gemileri San Denize girmişlerdir. Bu gemiler hâlen Korenin batı sahilinde bulunmaktadırlar. Müttefiklerin deniz faaliyeti, şimdiye kadar Doğu Koreye İnhisar etmişti. Cepheden gelen haberler komünistlerin. Amerikan kuvvetlerinin batı cenahını çevirdiklerini ve Korenin güney batısındaki Kvangju şehrini aldıklarını bildirmektedir.
Vaziyet kötüleşiyor
Tokyo. 24 (YİRS) — Son gelen haberlere göre 1 İnci Amerikan süvari tümeninin durumu vahimleşmiştlr. Komünist Koreliler köylü elbisesi giyerek ve kamuflaj yaparak cephe gerisine sızmışlardır.
GAZETECİLER BAYRAMI
Devlet Başkanı ve Başbakan gazetecilerle konuşurlnrken
Gazeteciler bayramlarını dün kutlamışlardır. Bu vesile ilo Yıldızdaki Malta Köşkünde parlak bir kokteyl parti verilmiştir. Bu toplantıda Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan. Meclis Reisi, Başbakan Yardımcısı, şehrimizdeki milletvekilleri, İstanbul Valisi, Deniz Komutanı. Merkez Komutanı, Basın - Yayın U-mum ve Bölge Müdürleri vesair bir çok asker! ve mülki erkân, şehrimizdeki basın ataşeleri ve ajans temsilcileri hazır bulunmuşlardır.
Saat 19.15 te toplantıya şeref veren Cumhurbaşkanı Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felekten cemiyetin durumu ve gazetecilerin ih-
tiyaçlan hakkında gentş İzahat almış ve gazetecilerle samimi hasbıhalde bulunmuştur.
Cemiyet başkanının kısa bir hitabesinden sonra misafirler büfede 1-zaz edilmiş ve Perihan Sözerl tarafından verilen bir Türk musikisi konseri dinlenmiştir.
Kokteyl, basınla hükümetin İşbirliği ve yeni Basın Kanununun kabulü dolayısiyle muvafık ve muhalif bütün gazetecilerin iştirak ettiği samimi bir hava İçinde geç vakitlere kadar devam etmiştir. Meclis Başkanı ve Başbakan da gazetecilerle hasbıhallerde bulunmuşlar, basının lh-tlyaçlariyle alâkadar olmuşlardır.
Devlet Başkanı ve Meclis Başkanı gazeteciler arasında
îkl hafta süren ve 2000 km, İlk bir yol katederek Ankaraya gittikten sonra tekrar Gazlemlr Nakliye Okuluna avdet eden ve ekserisi Amerikan Askerî Yardımından temin edilmiş kamyon ve jeeplerden müteşekkil 39 araçlık konvoy Türk ordusu, bugüne kadar teşkiline teşebbüs ettiği en büyük motörlü araç konvoyu olarak vazifesini başarı ilo bitirmiştir. Yukarıda, konvoya bu uzun
seyahat boyunca refakat ve nezaret etmiş olan Amerikalı uzman Binbaşı Tez Davls, Okul Komutanı Albay Ekrem Akalın tarafından karşılanırken görülmektedir. O-kulda Amerikalıların verdikleri motörlü nakliye kurslarından birl/ıln en mühim safhasını teşkil eden konvoy, asker! motörlü nakliyatın elastikiyet ve değerini denemek için plânlanmıştır.
Tiirkiyeye Amerikan askeri yardımı hakkında Amerikalı Senatör, Milli Savunma Bakaniyle görüştü
Mr. Cain, Genelkurmay Başkanını da ziyaret etti. Amerikan Yardım
Heyeti Başkanlariyle de bir görüşme yaptı
Ankaradaki mühim siyasî temaslar
Mr. Cain'in, Dışişleri Bakanı Köprülü ile görüşmesine büyük ehemmiyet atfediliyor
Ankara, 24 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Amerikan Ayan Mec-Usl Silâhlı Kuvvetler Komisyonu Üyelerinden Cumhuriyetçi Mr. Cain-ln memleketimize yaptığı ziyaret, siyasî çevrelerin dikkatini bilhassa çekmiştir. Amerikan Ayanındaki müzakereler sırasında Atlantik Paktına Türklyenln de ithali lüzumunu hararetle müdafaa etmiş olan Mr. Cain’in bugün Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ile yaptığı yarım saatlik görüşme ayrıca alâka uyandırmıştır.
Pazar günü Ankaraya geldiği zaman burada asker! yardımla İlgili temaslarda bulunacağını ifade etmiş olan Mister Cain'in bugün Millî Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanına yaptığı ziyaretlerin filhakika bu meselelerle doğrudan doğruya İlgili olduğu kabul edilmektedir. Bununla beraber Amerikan senatörünün Dışişleri Bakanı ile vâki mülûkatı zannolunduğuna göre Türklyenln Atlantik Paktına kabulü mev-zuundan ayn olarak Kore harbi yüzünden ortaya çıkan milletlerarası meseleler üzerinde do geniş fikir teatisine imkân vermiş bulunmaktadır.
îkl gün zarfında Amerikan Askeri Yardım Heyeti Üyeleriyle de uzun temaslar yapmış olan Amerikalı misafirimiz yarın saat 11 de gazetecilerle görüşecektir.
Birleşik Amerika, Tiirkiyeye
hususî yardım yapacak
Washlngton, 24 A.A. (AFP) — Birleşik Amerikanın dünyadaki hür milletlerin müdafaalarını takviye etmek İçin sarfettlğl gayretler bilhassa Atlantik Paktını İmzalamış olan memleketlerle Birleşik Amerikanın hususi bir yardıma muhtaç olduklarına kani olduğu beş memleket üzerinde toplanacaktır.
Bu oeş memleket Kore, Türkiye, 1-
YENÎ İSTANBUL 75.000 LIR DAĞITIYOR
TENİ İSTANBUL.’!» hediye kuponlarını kesip saklıyor musunuz? Eğer şimdiye kadar bu kuponları günden lamaya 4 üncü
kesip »aklamachnızsa, bu-Hİbaren bu kuponları sak-devam ediniz! TafnllAt sahlfemlzdvdlr.
GeçmJş nüshalardaki kuponlar
Memleketin dört bucağından aldığımız mektup, telgraf ve tole-fonla karilerimizden bir çoğunun geçmiş nüshalardaki kuponları arzu ettiklerini göntermelctedlr. Elimizde bu İhtiyacı knrşılıyacak kAfl miktarda gazete bulunmadığından okuyucularımızın bu arzusunu bir defaya mahsus olmak üzer» bugün 8 İnci sahlfemltde neşrettiğimiz kuponlarla telâfiye çalışmaktayız.
4 kupon »eklzlncl »ahlfemlzde-dlrl Şimdiye kadar çıkan kuponları kezememlş olanlar bugün 8 inci
dört kuponu keserek müsabakaya devam ImkAnını elde edebilirler.
YENİ ISTANBUI.’nn dağıttığı 75.000 liralık müsabakaya katılınız.
»fihlfemizde neşrettiğimiz
ran, Yunanistan vc Flliplnlerdir. Aynı zamanda komünizmin tasfiyesi için Çin Hindine de yardım yapmak için hususi bir gayret sarfedilecektlr.
Amerikalı çevreler bundan başka bugünkü dahilî silâhlanma devrinde VVashington Hükümeti ağır yükler altında olduğu İçin Birleşik Amerikanın ayırt etmeksizin dünyadaki bütün hür memleketle™ yardım etmesinin bahis konusu olduğuna İşaret etmektedirler. Bunun İçindir ki, »ancak tecavüze uğradıkları veya tecavüz tehdidi altına girdikleri zaman askerî yardım diğer memleketlere teşmil edilebilecektir. 1
• •
Ajıkara, 24 (A.A.) — Dün şehrimize gelmiş olan Amerikan Ayaa Meclisi Silâhlı Kuvvetler Komisyonu üyelerinden Cumhuriyetçi Mr. Cain bu sabah Amerikan Büyükelçisi Mr. Wadsworth ile birlikte Millî Savunma Bakanı Refik Şevket tnce ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut’u makamlarında ziyaret etmiştir.
Mr. Cain, daha sonra saat 10 da Amerikan Yardımı Heyeti Kara, Hava ve Deniz Grupu başkanlarına giderek ilgililerle görüşmüştür.
Misafir şerefine verilen ziyafet
Ankara, 24 (A.A.) — Dünden beri şehrimizin misafiri bulunan Amerikan Ayan Meclisi Silâhlı Kuvvetler Komisyonu üyelerinden Cumhuriyetçi Mr. Cain şerefine bugün saat 13 te Amerikan Yardım Heyeti tarafından Karpiçte bir öğle yemeği verilmiştir.
Yemekte Milli Savunma Bakanı Refik Şevket İnce, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, î-klncl Başkanı Korgeneral Zekal O-kan, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kutcebe Noyan, Deniz Kuvvetleri Komutanı Tümamiral Sadık Altıncan, Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Muzaffer Göksenln» Ge-
nelkurmay Harekât Dairesi Başkanı Tümgeneral Yusuf Egeli, Amerikan Büyükelçisi Mr. Wa(lsworth, İktisadi İşbirliği İdaresi Türkiye İcra Komitesi Başkanı Mr. RusseU Dorr, Amerikan Yardım Heyeti Kara Grupu Başkanı General Mac Bride, Deniz Grupu Başkanı Amiral GLnder ve Hava Grupu Başkanı General Robert Tate hazır bulunmuşlardır.
Uçan bomba
Cocoa (Florlda) 24 (AP) — Bugün tonlarca ağırlıkta "çift safha):,, bir Bompor uçan bomba İle ilk ufki atış denemesi yapılmıştır. Saat 17.29 da, seyri radyo dalgalarlyle kontrol ve tâyin edilen büyük bomba Cocoa’dakl ar tış tesislerinden Atlantik Okyanusuna doğru fırlamıştır. Ayrılma anındaki sürat, ufkî vaziyette saatte 2.700 mil olarak bildirilmiştir.
ÎSTANBULA Sü VEREN BORULARIN H.ULİ :
Şu borulara bak birader! Bu hal karşısında akan sular nasıl durmaz-



Sayfa 2
25 Temmuz 1950



t
TETKİKLER
Güzel hayallerden
somurtkan
hakikatlere
M. NERMÎ
hareketleri
Sergi köşesi


Fransızların, Şlrazlı Saadi’yl andıran büyük bir şairi vardır: Lafon-taine.. Onun masallarını hepimiz az çok okumuşumdur. Hele “Sütçü Kız" başlıklı masalını okurken hem yürekten glllmüşüzdür, hem de kızcağıza acımışıztlır. Hikâyeyi biliyorsunuz: Kızcağız, elit güğümü başında» pazara gidiyor, yolda kuruntulara dalıyor. Süt satılacak ve paresiyle yumurta satın alınacaktır. Yumurtalardan civcivler çıkacak, onlar büyüyecek ve gene satılacaktır. Gene yıımıır. ta toplanacak ve gene sayısız civcivler çıkacak. Bu suretle zenginlik zenginliğe seslenecek. Kızın kuruntusu dizginsiz bir sevinç olmuştur. Sıçrıyor ve başındaki güğüm de yere yuvarlanıyor. Hayalden hakikate geçiş ancak bu kadar kuvvetle dile gelebilir. Bahtsız sütçü kızın başından geçen şey. nihayet, bir güğümün yeı-e yuvarlanarak boşalmasıdır. Bu, kızcağız için, hiç şüphesiz, çok ocı bir kayıptır. Fakat, hiç olmazsa, tek bir kişinin derdidir, üzüntüsüdür. Ya güğüm bir milletin başında olur da yere yuvarlanırsa... Siz bunun ne demek olduğunu bütün genişliği ile düşünebilirsiniz artık...
Bizim Anayasamızdaki devletçilik maddesi de, içi, dibinden ağzına kadar hayalle doldurulmuş bir güğümden başka hlr şey değildir. Nesiller boyunca en iri başlar üstünde taşınan bu güğümün, en şaşılacak tarafı da. yıllarca yere yuvarlanmamış olmasıdır. Nihayet Türk Milleti, bu tılısım-lı güğümden silkinmek fırsatını 14 mayıs 1950 de bulmakla hayaller ülkesinden somurtkan hakikatlere geçmiştir. Bunu millet hayatımızda büyük bir adım saymak lâzımdır. Karşımızda. yurdun şurasına, burasına dağılmış fabrikalar, İsletmeler, tekeller vardır. Gümrük kapılarımızı iki üç parmak açarsak bütün bu mağrur yapıların, semiz teşkilâtın haftalar geçmeden birer birer döküleceğini biliyoruz. Fakat dökülecek şeyler, Türk vatandaşlarının nesiller boyunca ödediği ağır vergilorle yapılmış şeylerdir. Yıkılışı önlemek, mümkün değil midir?
Türk vatandaşı. İktisat bakımından, dirsekiene dirseklen© yaşayış sınırlarının son noktalarında ancak ayak üstünde durabilmektedir. Devletçiliği biraz daha yaşatabilmek İçin Türk vatandaşının biraz daha büzülmesi lâzımdır. Buna İmkân kalmamıştır artık... Ya devletçilik silinip süprüle-çektir, ya Türk vatandaşı.. Bunun i-klsl ortası yoktur. Halbuki, demokrasi Ue idare olunan bir ülkede vatandaş, bütün hakkın ve yetkinin başlangıç noktası saydır. Seçimleri vatandaş iradesini belirtmek İçin yapmıyor muyuz? Soruyoruz, hangi vatandaş böyle temelsiz bir durum istemiştir? Bizim yakın zamanlara değin tuhaf bir demokrasi ve devlet anlayışımız vardır. Sosyalist cereyanları önlemek için kanunlar yapmış ve propagandacıları hapse sokmuşuzdur. Fakat sosyalistliğin pratik kısımlarını, yeryüzünün sosyalist hükümetlerle İdare olunan memleketlerinden çok daha fazla benimsemiş ve almışızdır. Devlet sosyalistliği bakımından. biz. Sovyet Basyadan sonra gelmekteyiz. Türk vatandaşının hürriyeti sırf birdeki ekonomik teşkilât yüzünden sıfıra doğru boyuna makta devam etmiştir. Bunu Türk vatandaşı istemiştir?
Devletçiliği, daha doğrusn,
Bosyaüstllğinl kurtarmak artık İmkânsız bir şeydir. Tarihimiz sayısız büyük fedakârlıklarla doludur. Şimdi gene onlardan bir ağırını daha göstermek zorundayız. Hür bir vatandaş gibi yaşayabilmek İçin hayaller uğrunda harcanan milyarları, ister istemez, tasfiye edeceğiz. Boşalan güğümümüzü yeni hayallerle tekrar yere düşürmemek İçin edindiğimiz tecrübeyi, hiç şüphesiz, çok pahalı ödemiş oluyoruz. Her gerçek hürriyetin temeli zaten fedakârlık harclyle kurulmuştur.
İdare adamlarımızın, öteden beri, çok batalı bir görüşe neden saplandıklarını anlamamak mümkün değildir. Onlar, Türk vatandaşını, haksız olarak, beceriksiz, hattâ bir ördeğe su vermekten âciz sayar ve kendi başına bir iş göremlyeceğlni. değişmez bir hakikat gibi, İleriye sürerler. Devletçilik anlayışımızda da bu çirkin görüşün çok büyük bir payı vardır. Eski Türk kumaşlarım, Türk ciltlerini, Türk elinden çıkma bütün eserleri gördünüzse bu İddlauın ne kadar temelsiz olduğunu hemen arda-
mışsınızdır. Türk, kendi başına hor şeyi çağının ölçüsünde becermiştir. Türk, yaradılışında girişken bir insandır. Tarih zaten girişken insanın eseridir. Fakat her girişimin, her teşebbüsün kendine göre bir havası vardır. Hukuk emniyetsizliği olan ülkelerde girişkenlik ruhu hemen söner. Osmanlı Devleti bııııun tam bir örneğidir. O devirde bizim girişkenliğimizden İz olmadığı halde yabancılar tam tersine girişkendirler. Neden mİ diyeceksiniz? Çünkü, onlar, kapitülasyonlar yüzünden» hukukça, emniyetledirler. Türk, ne zaman şöyle böyle bir hukuk emniyetine kavuşmuşsa besleyici yağmur gören bir toprak parçası gibi hemen dirilmesini bilmiştir.
Tam bir hukuk emniyetsizliği yaratan devlet sosyalistliği; uyanmaya başlayan Türk girişkenliği için, şimdi tasfiyesini düşündüğümüz resmi İşletmelerden çok daha zararlı olmuştur. Avrupanın yanmış, yıkılmış ülkeleri sırf kendi girişkenlikleriyle birer birer derlenme tularlyle güğümle noyoruz.
Inr altında kendimizi toplamaya çalışacağız. Vatandaşın bir şey becereni lyeceğinl İddia etmek; Istİpdat mantığının en sevgili mantık delillerinden biridir. Işden hiç anlamayan devletçiler iş beceriyor da aynı milletin iş içinde pişmiş çocukları neden bir şey beceremezmiş, iğrenç bir iftira bu... Yurdumuzda tam bir hukuk emniyeti yerleşirse Türk vatandaşının, başkaları gibi, büyük başarılar elde edeceğini ve milletler topluluğu arasında kendisine yakışan yeri hemen alacağını görmekte çok gecikmiş olmayacağız. Şimdi iktidar partisine çetin olduğu kadar şerefli bir vazife düşüyor: İyi İnceledikten sonra sosyalist ekonomi tarzımızı vakit geçirmeden ve hüvük fedakârlıklardan ürkmeden tasfiye etmek, ondan sonra da milli girişkenliğimizin aradığı hukuk emniyetini yurdumuzda kökleştirmek.. İktidar partisi bunu yapabilirse Tür-kiyede yepyeni bir çağ açılmış olacaktır. hür Türkün çağı, yaratıcı Türkün çağı.
derlenlrlerken, biz en İyi yıllarımızı sütçü-kız kurun-harcamış ve sonunda boş karşı karşıya kalmış bulu-Ne yapalım. En ağır şart-
Luna park
buna Park kıemt, serylde, vi-ranclld^ kurulan bayram yerlerini andırıyor. Bilhaesa yün-düet Occcleri, elektrik riyaet altında yangın yeri hali nlebeten kayboluyor, eeaeen "Luna” ay demektir. Oece ile aldkaeı var.
Burada çarkıfelek dolabı var. Yumruğunuzun şiddetini ölçmenize yarar "punohing ball” var. itme kuvvetinizi göeteren ray üzerinde kayar top arabaları var. Uçak biçiminde yapılmış dönme dolaplar var. Kayık salıncakları da.
Bunların meraklıları bir hayli.
Bir de şüt atılan bir saha ayrılmış, tek kale kurulmuş, bir kaleci duruyor. Bili kuruş verip üç şilt atmak hakkını alıyorsunuz. Üçünü de gol yaparsanız sise hediye veriyorlar. Kaleci Cihat olmadığı halde şüt atanlardan gol çıkaranlar pek yok. Vakaa buna teşebbüs edenler de öyle Küçük Fikret, Or-tanao Ali, Büyük Veli falan değiller. Hoş, ayakkabıları da şüt çekmeğe müsait değil. Bir defasında seyrediyordum, delikanlının biri paçalarını kıvırdı, gerindi, gerindi, bir şüt çekti, gol oldu. Amma, top ile değil, ayağındaki mokassen ile.
BİR İSTANBULLU
Galatasaray Kulübünün bir kısmı yandı
Cumhurbaşkanı, Patrik
Athenagorası kabul etti
Patriğin samimî tebriklerine cevaben Celâl Bayar : “Vatandaşlarımızın saadet ve refah içinde yaşamaları için elimizden geleni yapmakta asla tereddüt etmiyeceğiz" dedi
Cumhurbaşkanı, Patrik
Atheııagorasla beraber
Başbakanın dünkü tetkikleri
Adnan Menderes, Valinin değişeceği haberini ne teyit, ne de tekzip etti
Başbakan Adnan Menderes dün Vilâyet ve Savcılıkta bir müddet meşgul olmuştur. İstanbul valiliğine Yusuf Ziya önlşln tayini hakkmdakl haberler üzerine. Başbakan, böyle bir şeyden malûmatı olmadığını söylemiş ve gazetecilerin neden bu mevzuun üzerinde bu kadar ısrarla durduklarını sorarak sarih bir beyanda bulunmaktan İçtinap etmiştir.
Başbakan bugün uçakla Ankaraya dönerek Bakanlar toplantısına başkanlık edecektir.
Lozan Zaferinin
27 nci yıldönümü dün kutlandı
Türk Sanat Tarihi Enstitüsü kuruluyor
Güzel Sanatlar Akademisinde bbr •*Türk Sanat Tarihi Enstitüsü” kurulmak üzere teşebbüse geçilmiştir. Akademi Müdürü Zeki Faik îzer'ln daveti üzerine evvelki gün ihzari bt» içtima yapılmış, bu hususta fikirler teati edilmiştir.
Celâl Esat ArseverTn başkanlığında yapılan bu içtimaa Akademi profesörlerinden mimar Arif Hikmet Holtan, Sırrı Biten, Mehmet Ali Handan. ressam Cemal Tollu, tezhip hocası Rikkat Kunt ve Emin Bann İştirak etmişlerdir.
27 temmuzda yapılacak ikinci toplantıya. Topkapı Müzesi Müdürü Tah. sin öz. İslâm Eserleri Müzesi Müdürü r es Bam Elif Naci, profesör mimar Sedat Elden. Sedat Çetlntaş, muharrir Rıfkı Melûl, profesör İsmail Hikmet Ertaylan, ressam Nurullah Berk ve hattat Necrneddin Efendi do iştirak edeceklerdir.
"Türk Sanat Tarihi Enstitüsü”»#» Akademi yanındaki Şark 8üslemo Sanatları binasının tahsis edilmesi dü-şünülmektdeir. Bu Enstitü teşkil #-dilmeğe muvaffak olunursa, memleket sanat hayatında büyük bir bokluğun doldurulacağına şüphe yoktur»
Bu münasebetle üniversite Hukuk Fakültesinde bir toplantı yapıldı
Lozan 21aferinln 27 nd yıldönümü dün Hukuk Fakültesi Konferans Salonunda çok güzide bir topluluk huzurunda kutlanmıştır.
Toplantıyı Fakülte dekanı Ord. Prof. Şevket Mehmet Ali Bilgişin açmış, bilâhare Devletler Hukuku Enstitüsü Başkanı Ord. Prof. Muammer Raşit Sevlg söz alarak bir konferans vermiş ve ezcümle, Demokrasi hamlesinin yapılabilmesinin Lozan barışının feyizli bir verimi olduğunu, vatandaşlara bu hak. kı Lozanın temin etmiş bulunduğunu; anlatmıştır.
Daha sonra asistan Hamza Eroğ-lu, Lozan barışının tasvirini yapmış ve asistan Nihal Erdener de Sevr Muahedesi ile Lozan Muahedesi arasındaki farkları izah etmiştir.
ilkokul öğretmenleri için Dünya Muallimler Birliğinin tezi
İstanbul Muallimler Birliğine, Milletlerarası Muallimler Birliği ReiM t. Dumas’dan aşağıdaki mektup gelmiştir:
"îsveçte toplanan 1949 Dünya M*, allimler Birliği kongresinde ilkokul öğretmenlerinin kısmen (yani arzu ettikleri ders ve disiplinden birinden ve-ya bir kaçından sertifika alarak) veya tamamen (yani herhangi bir fakülte veya yüksek mektebi İkmal ederek)' üniversite tahsili görmeleri hususu»-da her milli muallimler teşkilâtının kendi hükümetleri nezdinde teşeb» büst© bulunmalarına karar vermişti». Şimdi bu nokta üzerinde şunları öğrenmek istiyoruz:
1 — Birliğinize© bu yolda Mr harekete geçilmiş midir?
î — Harekete geçildi tesir hasLİ etmiştir?
3 — Tesir hasıl etti ne merkezdedir?
4 — Tesir hami etti buna neden alâka göstermiyor?
5 — ilkokul öğretmenleriniz bu hareketten memnun oldular mı?
Devrimizin İlk öğretimini yükseltmek, İlkokul öğretmeni zamanımızın gelişmesi karşısında daha yüksek bir sosyal mevkie çıkarmak hususunda bu karann pek hayırlı olduğuna kaniiz, Gelecek kongrede kongre âzala-nnı aydınlatmak üzere cevabınızı bekleriz.,»
Muallimler Birliği mezkûr meseleleri bu hafta İçinde toplanarak müzakere ve münakaşa edecektir.
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, beraberinde Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan olduğu halde dün saat 14.30 da Yalovadan Acar motö-riyle hareket ederek 17 de Dolma-bahçeye çıkmıştır. Burada Başbakan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Salih Keçeci, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü tarafından karşılanan Cumhurbaşkanı, doğruca Vilâyete gelerek saat 18 de Patrik Athenago-ras’ın başkanlığındaki Kadıköy, tlyo-polos ve Konya metropolitlerinden müteşekkil Ortodoks Rum Patrikhanesi heyetini kabul etmiştir.
Patrik Athenagoras Cumhurbaşkanına daha Amerikada bulunduğu sıralarda şahsına karşı duyduğu sempatiden bahsetmiş ve Rum Patrikhanesinin ve cemaatinin tekrikle-rinl çok samimi bir lisanla arzetmlş-tir.
Cumhurbaşkanı, Athenagoras*ın tebriklerine şu sözlerle mukabele etmiştir.
“Patrik Hazretlerine ziyaretlerinden dolayı bilhassa teşekkür ederim. Rum vatandaşlarımızın saadeti ve refah içinde yaşamaları için elimizden geleni yapmakta aslâ tereddüt etmiyeceğiz. Bugün mevcut olan vatandaşlığı kuvvetlendirmek ve beraber yaşamanın samimî arzumuz olduğunu tekrar etmekle bahtiyarım, Patrik Hazretlerini ben de çok za-
mandan beri gıyaben tanımaktayım. Kendilerinin büyük zekâ ve devamla vazifelerini İfa ettiklerini görmekteyim. Tebriklerine teşekkürlerimi bildiririm.*
Bundan sonra Cumhurbaşkanı Patrikle yarım saat kadar hususî bir görüşme yapmıştır.
Patrik Athenagoras, Vilâyetten çıkarken gazetecilere:
"Sayın Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmiş olmakla çok mesut ve bahtiyarız. Cumhurbaşkanımızın ve vatandaşlarımızın saadet ve refahı şerefine dualar etmekteyim,, demiştir.

YENİ HAVA MEYDANI DÜN GAZETECİLERE GEZDİRİLDİ
taş
nasıl bâr
İse
tatbikat
hükümet
■e,
i
MERHUM ZİYA GÜNÜN BÜSTÜ DÜN TÖRENLE AÇILDI
devlet
REŞAD NURİ GÜNTEKİN
Kavak Yelleri
53

ç*r-
7 **
(•*
. • •
duralda IHJ
Bey oğlum" sözü onun ağzından kuka dar hoş gelmiştL
.•X
Galatasaray Spor Kulübü Başkanlığından:
Yal-
sıra
Neçredümiyen yazılar iade edilme».
İstanbul Üniversitesine büyük bir bağışta bulunan merhum Dr. Prof. Ziya Gün için yapılan bir büst dün saat 14 te Cerrahpaşa Has tahan esinin göz Kliniği karşısında törenle açılmıştır. Toplantıda üniversite mensuplan, profesörler vo doktorlar hazır bulunmuştur
Basıidığı yer ı
YEN I İSTANBUL MATBAACILIK LtMÎTED ŞİRKETİ MATBAASI
Ln
YENİ PARTİ ve ISA BEY
Neyoe
Meclisinde bir hâkim, katında "Serbest Fırka”yı kurdu. Doktor
Bey ertesi günden İtibaren tası tarağı toplayarak oraya göç ediyor ve yeni parti lâğvcdilinceye kadar geri dönmüyordu.
o günlerde başka biri, son OsmanlI bir kaç ay mebusluk yapmış emekli vilâyetin teşvikiyle kendi evinin alt tsa
YENİ İSTANBUL
8ÎYASÎ İKTİSADÎ MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Lm
KÖYDE BÎR SÎYAST TÖREN
"Sabri lağıma ne
görünüş
- ■■
21 temmuz cuma günü gecesi saat 23.30 da Parmakkapıdakl Galatasaray Kulübünde bir yangın çıkmış ve alt. kat kısmen, İdare odaslyle oturma salonu da tamamen yanmıştır.
Galatasaray Kulübü yangın dolayı-slyle aşağıdaki tebliği yayınlamıştır:
Milletlerarası Banka mümessillerinin temasları
Milletlerarası Kalkınma ve İmar Bankası mümessillerini Türkiyenin İktisadî durumunu tesblt için çalışmaları devam etmektedir. Bu cümleden olmak üzere heyet âzasından Mr. VVİlHam H. Nlcholİs birkaç günden beri şehrimizde, Heri gelen Türk ticaret adamlan ve Türkiye İle iş yapan Amerikan ve İngiliz firmaları ile temaslarda bulunmaktadır.
Yuvamızı hemen hemen harap bir vaziyette bırakan fecî yangın dolayısıyla uğradığımız maddî ve mânevi gayri kabili telâfi felâket dolayısiyle muhterem âza, arkadaşlarımızdan ve spor sever gençlik ve halkımızdan aldığımız ve almakta devam ettiğimiz madejî ve mânevi alâka tezahüründen dolayı hepsLne ayn ayrı teşekküre büyük acımız mâni olduğundan kendilerine şükran ve minnetlerimizin ar. zina muhterem gazetenizin tavassutunu rica ederiz.

Ayan üyesi Harry P. Caln bugün şehrimize geliyor
Amerika Birleşik Devletleri Ayan Meclisinde Washington eyaletine bağlı olan Tacoma’yı temsil eden Cumhuriyetçi Harry Pulllam Caln bugün Ankaradan Istanbula gelecektir. Tacoma şehrine iki defa belediye başkanı seçilen Mr. Caln bu vazifesinden izinle ayrılarak 1943 yılının bidayetinde gönüllü olarak Birleşik Amerika ordusuna girmiştir. Afrika, Sicilya ve Italyada arazi, în-gilterede Amerikan Denizaşırı Kuvvetlerinde karargâh ve hava yollyle nakledilen 18 inci Birliğin kurmay-başkanı yardımcısı olarak Fransa, Holânda, Belçika, Avusturya Al-manyada savaş hizmeti görmüştür.
Ayan üyesi Caln Ardennes savaş a-lanında albaylığa terfi ettirilmiştir. Gösterdiği muhtelif yararlıklardan dolayı kendisine Bronz Yıldız (eal-kımlı) Legion of Merlt» Fransa ve Belçika savaş madalyaları verilmiştir. 1045 yılının aralık ayında terhis edildikten sonra valilik vazifesini deruhte etmek tlzere Tacoma şehrine dönmüş ve 5 kıçsım 1946 da 6 aylık bir devre için Birleşik Amerika A-yan üyeliğine seçilmiştir.
'■Memîeket hakkında hayırlı olur inşallah” diyordu. Yalnız tarafındakllere karşı hali tavrı değişmiş, birdenbire çok sevimli, canlı ve konuşkan bir adam olmuştu.
Belediye Gazinosu bahçesinde etrafına her zamandan fazla topladığı insanlara boyuna çay, kahve, şerbet ikram ediyor, parti meselelerine hemen hiç dokunmayarak vergiyi azaltmak ve geçimi ucuzlatmak için hazırlanmakta olan ka-nunuardan, yakında memleketi demir ağlarla ö-recek ve bütün Türk ilini tek bir pazar haline getirecek şimendiferlerden büyük bir heyecan ve neşe ile bahsediyordu. Dinleyenlerden bir kısmının canlılık ve hareketliliğine mukabil öteki kı. sımda bakışlar gitgide karanlıkların okta ve çehreler uzamaktaydı. Sonra bahçenin ötesinde berisinde gruplar ayrıldı. Yakın ahbaplar karşılaştıkları zaman birbirlerinin bakışlarını ve seslerini tanımakta zorluk çekmeğe boşladılar, nız Belediye Gazinosunda değil çarşıdaki kahvelerde de hal aynı İdi.
Daha evvel de bir parça bahsettiğim
şamba pazarında bir kavga hatırlarım. Beş on adım ötemde bağrışma sesleri arasında birdenbire tozların havaya kalktığı, tezgâh ve küfelerin devrildiği görülmüştü. Grup halinde bir dö-ı ğüş vardı. Blra2 alargadan kavgayı seyrederken
meydanın alt başından eli sopalı İki satıcının koptuğunu gördüm. O kadar hızlı koşuyorlardı ki birinin kasketi, ötekinin pabuçlarından biri a-yağından fırladığı halde aldırış etmediler. Bunlar kavgaya geliyorlar, fakat hangi taraftan olacaklarını henüz bilmiyorlardı. Çünkü İşe başlamadan evvel kavgayı seyredenlerden bağıra bağıra hangi tarafın haklı olduğunu tahkik ettiklerini işltmlştlm.
Vilâyette saflar çoktan düzülmüş ve ilk çarpışmalar başlamışU. Fakat bizim kasabada halkın çoğu henüz, bu anlattığım tahkikat devresini geçirmekteydi. Onlar şimdilik, fini fini dönerek parlayan gözler ve kanto kızlan gibi taşkın ve coşkun hareketlerle oradan oraya koşan adamlar ile bakışlan kararan ve yüzleri u-zayan adamlar arasında gidip gelerek hangilerin haklı olduklarım kestirmeğe uğraşıyorlardı.
Kasaba ihtiyatlı olduğu ve içinde henüz halkı peşine takacak bir insan sivrilememlş bulunduğu için kazayı belki de bu kadarla, az zararlı bir küçük soğuk harp ile savacaktı. Fakat doktor İsa Bey beklenen şef olmasa bile, oturduğu yerde yaptığı gürültü ile ortalığı karıştırarak onu köşesinde hazırlayan adam oldu.
Hastalığından beri hayli kötülemiş olan ec-zahanenin yanındaki muayenehaalne bile pek seyrek uğrayan doktor İsa Bey birdenbire canlanmıştı. Her gün sabahın erken bir saatinden geoeye kadar eczahane bahçesindeki koltuğuna oturuyor, etrafında adam bulamadığı zaman sokaktan geçenleri babına topluyor, bir yandan kocaman bir sürahi ile yanına koydurduğu na-

İnşaattan bir
Bir müddetten beri inşasına devam edilen Yeşilköy Hava Alanı dün basın mensuplarına gezdirilmiştir. Bu tetkik sırasında Mühendis Süreyya Serez İle Mühendis Adil Belgin gazetecilere şu malûmatı vermişlerdir:
Ulaştırma Bakanlığından Bayındırlık Bakanlığına devredilen Hava alanları inşaatlarına Meydanlar Müdürlüğü eliyle devam edilmektedir. Bu arada Yeşilköy Hava Alanının da toprak tesviyesi işi 29 nisan 1949 tarihinde ele alınmıştır.
Nihayet geçen ay merkes binası ve beton pistin ilk harcı temele konmuş ve bir aylık kısa zamanda yedişer buçuk metrelik şeritlerin üç tanesinden 556 şar metre yapılmıştır. Dün dördüncü şeridin Ik harcı dökülmüştür.
Yapılacak olan bu pistin boyu 2300 metre, genişliği 60 metre olacaktır.
Pist ve müştemilâtının bitimiyle bu alan en modem vasıtalarla teçhiz e-dilmiş ve dünyada İsmi ön plânda sayılacak hava alanlarından biri olacaktır.
Geçen yıl bu pistin toprak işlerinin yüzde 60 ı yapılmış, müştemilâtının ihaleleri konularak hemen işe başlanmış ve bu yıl dökülecek beton için kum, çakıl ihzaratma geçilmiştir.
Bu yıl şantiye, tam faaliyete geçerek toprak İşlerini kâmilen bitirecek ve hâlen üzerinde çalışılan pistin, kışın bütün uçaklar tarafından kullanılabilir hale getirilmesi temin edilecektir.
C.H.P. de dün bir toplantı yapıldı
Dün C.H.P. 11 merkezinde başkan îlhaml Sancar riyasetinde il idare kurulu İle bütün ilçe başkanlannın iştirakiyle büyük bir toplantı yapılmıştır. 18 ağustosta yapılacak muhtar seçimlerinde C.H.P. nln tutacağı yolun esasları tesblt edilerek gelecek pazartesi toplanmak üzere geç vakit d ağılınmış tır.

Bu meyanda geçen yıl başlıyan müştemilât binalarının inşaları tamamlanacak ve lüzumlu teçhizat yerlerine komnş olacaktır. Alanın tak* slrut, apron ve merkez binası inşaatları gelecek faaliyet aylannda bitirilip 1951 sonunda alan bütün teferru-atiyle işletmeye açılacaktır.
Alanın bugünkü faaliyetinde 12 Türk ve bir Amerikalı mühendis çalışmakta ve 230 Türk ve bir tane de Amerikalı makinist ve teknisyen İş görmekte ve üç vardiya halinde çalışan personelle şantiye mevcudu dört yüze baliğ olmaktadır.
Sahibi l
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LtMÎTED ŞİRKETİ Müdürü: Kemal EL 8AHUCA Bu sayıda yan İşlerini fiilen idare eden : Mithat PERtN
ne suyunu içip bir yandan geylrerek akşama kadar hükümeti ve partiyi çekiştiriyordu.
Eski mesul, murahhas, Milli Mücadelenin devamı müddetince, hareketi, Enver’in dışardan İdare ettiğini ve zamanı gelince devleti tekrar teslim almağa gelerek İşleri yoluna koyacağını söylemişti. Fakat Cumhuriyetin ilânından sonra ve hele İzmir sulkasdlnden bu tarafa olan seneler içinde, boşta dönmüş olan çark nihayet takılacak sağlam maddeyi buluyor ve dayanılma* bir gürütlü ile ortalığı birbirine katıyordu.
Enverin dönülebilecek yerde olmayışına ve şimdilik İttihatçıların adlarını ağzına almağa pek cesaret edememesine göre kimin geleceğini henüz bilemiyordu. Fakat kim olursa olsun mutlaka biri gelecek ve yolsuzluklara paydos borusu çalacaktı.
a
Eczahane bahçesinin bir muhalefet ocağı haline gelmesi Hacı Müslim Beyi çok güç bir duruma düşürmüştü. O, Müftü gibi, yeni hareketin sadece gizil din kullananları yakalamak için kurulmuş bir tuzak olduğuna İnanmamaktaydı. Gazinin durup dururken tehlikeli bir oyuna girme-sini sebepsiz görmüyor ve Serbest Fırkadan ciddi surette ürküyordu. öte taraftan Halk Partisinin elindeki hazır aşı kolay kaptırmasını tasavvur etmesine de zihniyetinin yapısı müsait değildi. Onun fikrince en iyisi rengini aslâ belli etmeden neticeyi beklemekti.
Sonra Hacı Müslim Bey İçin meselenin partiler kavgasından çok daha ehemmiyetli bir tarafı da vardı. Benimle artık açık konuşmağa başladığı İçin: “Partiler giderlerse yine gelirler fakat Hacı Müslim giderse gelmez” diyor ve İlâve ediyordu:
— Biz namuslyle ekmeğini kazanan esnafız. Müşterilerimizi idareye mecburuz. Bu adam-
ların İnadını zati âl İniz bilmezsiniz... Beni fena adam bellerlerse, ilâçsızlıktan ölmeğe razı olurlar; eczahaneye gelmezler, diyordu.
Dolctor Isa Beyin» ensesindeki dizi dizi çıbanlar, İçinin ufunetinden horoz ibikleri gibi Ü-fürülüp kızarmış; erimiş yüzüne ve daha ziyade irileşip yayılmış gibi görünen burnuna yer yer mor kan pıhtıları oturmuş, gitgide azgınlığı arttırdığını gördükçe Hacı Müslim Bey çıldıracak gibi oluyor:
— Yarabbi ben bu keratayı ne yapacağım? Lâkırdı anlatmak kabil değil... Büsbütün çıldırdı, diye dönüyordu. îki arkadaş arasında ara «ra gizil kavgalar geçmekte olduğunu Cüce Kalfadan öğrenmekteydim.
Nihayet bir giln Doktor tsa Bey Serbest Fırkayı kendi muayenehanesinde, yani eczahanenln bir odasında açacağım söyleyince aralarında bir kızılca kıyamet koptu. Gürültüyü kapıdan dinlemiş olan Cüce Kalfaya göre, iki adam birbirlerinin üstüne yürümüşler; fakat tsa Beyin bir sözü üzerine yine barışmışlardı. Kalfa o “Bir söz”ün ne olduğunu İşitemediğini söylüyordu. Fakat yalandı. Bir zaman sonra doktorun ötede beride “Kerata ağzımı açtırmasın. Onu ecz&ha-neslyle beraber havaya uçururum.” yolunda bazı sözler Barfettlği kulağıma geldi. Herhalde bu şantaj olacaktı ve Hacı Müslim Bey korkuyordu Kavgadan iki gün sonra eczacı bana:
— Aşağı mahallede benim bir boş kahvem vardır, dedi, Isa Beye onu veriyorum; edepsiz "Serbest Fırka” mı açacak ne haltedecekse orada etsin”.
O gece Müftü bana: "Aman ne yapıyor. Dell mİ bu herif? Günün günü var? Serbest Fırkaya mülkünü tahsis etti diye anasını ağlatırlar
sonra” dedi. Ertesi sabah bunu kendi fikrim gibi Hacı Müslim Beye söyledim. O da telâşlandı: “Teşekkür ederim Sabri Bey oğlum, ikaz buyurdunuz'* dedi ve ben Müftünün filerini tabii nazik kelimelerle İfade ettiğim halde o aynı tâbiri tekrar ederek “Adamın anasını ağlatırlar sonra' dedi.
“Serbest Fırka” büyült güçlüklerle açılmıştı. Bakışları karanlıklaşan ve yüzleri uzayan a damların sayısı kazada gitgide arttığı halde henüz kayıtlı müşterisi pek azdı. Bununla beraber Halk Partisi reisi, bence Müftününklne benzer lüzumsuz bir telâş gösteriyor, seferber hale soktuğu partili arkadoşlariyle kasabada ve köylüklerde dört dönüyordu. Onun fikrince nerede en ufak bir duman görünürse, tam takımla, üzerine gidilmeli ve vakit geçirilmeden bas tırı İm alıydı. Aksi halde bozan bir yolcunun attığı yanar sigaradan çıkan orman yangınları gibi olurdu.
(Devamı var)

14 Temmuı 1950
YENİ İSTANBUL
Snvfn 3
Amerikadaki Muhabirimiz G. H. Martin bildiriyor
Pusan’da kuvvetli bir köprübaşı kurulduktan sonra sonbaharda üstün kuvvetlerle taarruza geçilecek
Washington, 23 (Hususî mlhahirl-miz G. H. Martin bildiriyor) — Amerikalıların Korede hâlen tatbik ettikleri strateji, vakit kazanmak İçin ağır a-ğır arazi vermek, çekiline muharebeleri yapmak ve orduyu, güneye Pusan bölgesine çekmekten ibarettir. Bu bölgede, cephenin âzami boyu. 75 kilometreden fazla olmayacaktır. Takviyeli Amerikan deniz ve hava kuvvetleriyle bunlara pek yakında iltihak e-decek olan yeni İngiliz, Avustralya. Kanada ve Yeni Zelanda birliklerinin verecekleri imkânlarla. Pusan, bölgesi, hiç bir köprübaşına nasip olmıyacak miktarda asker, silâh ve malzeme mevcutlarlylc münaknlo ve muhabere İmkânlarına kavuşacak ve hemen hemen gayri kabili teshir olacaktır.
General Mac Arthur’ün Tokyodakl genel karargâhından heniiz avdet etmiş olan Kara Ordulan Kurmaybaş-kanı General Collİns ile Hava Kuvvetleri Kurmaybaşkanı General Vanden-berg, Koredekl Amerikan harekâtının müstakbel inkişafından pek nikbin bir şekilde bahsetmiyorlarsa da, Kore komünistlerinin. Amerikan birliklerini, bir çeşit Dünkerke ve neticede de Koreyi tahliye etmeye icbar edecek kadar kuvvetli olduklarını tahmin etmiyorlar.
Hâlen açık denizde bulunan 1 inci Deniz ailâhendaz tümeni İle Califor-nla’da gemiye binmek üzere bulunan takviyeli 2 nci Tümen. Koreye yetlşin-ceye kadar, cephedeki Amerikan birlikleri ancak, Japonyada elde bulunan muharebe birliklerinin bakiyesiyle takviye edilebileceklerdir.
Amerikan tedafüi sisteminin hâlen geçirmekte olduğu buhranı, 1939 daki Polonya faciası veya 1940 daki Fransa mağlûbiyeti yahut da 1941 deki Rus ricatı ile mukayese etmek doğru olmaz. Bu harekâtı, Fransız ve Ingiliz-lerin 1940 daki Norveç veya Ingillzle-rin 1941 deki Yunan harekâtıyla mukayese etmek daha doğrudur. Kore harbi, okyanus ötesinde cereyan eden, gayri kâfi kuvvetle, acele karar verilmiş bir harekettir. Buna mukabil A-merlkalılar, Norveçte dövüşen Ingiliz
ve Fransızların aksine olarak, hava hâkimiyetine sahiptirler. Bununla beraber. Norveç ve Yunanlstanda tahakkuk eden denize dökülmek tehlikesi, Kore İçin de variddir.
Müstakbel Amerikan stratejisi, birbirinden çok farklı iki plâna dayanmaktadır Bizzat General Collİns. A-merlkalıların, geniş bir köprübaşı kurmak gayesiyle, evvelâ kısa vadeli bir plân tatbik edeceklerini bildirmektedir. Milli Savunma Bakanlığının bir sözcüsüne göre İse. uzun vadeli ikinci plân, mukabil taarruzun hazırlanması safhasıdır. Mukabil taarruza, ekim a-yından, yani yağmur mevsiminin bitmesinden evvel geçilemiyecektlr. Taarruz askeri üslerde toplanan birlikler tarafından yapılacak ve Japonyadnki ihtiyatlarla beslenecektir. Bütün bu tasavvurlar karşısında, acaba, Kuzey Koreli komünistler ne yapacaktır? Herhalde bu üç ay zarfında, ellerini kollarını bağlayarak, Amerikalılarla müttefiklerinin, kuvvetlerini toplamalarını seyretmiycceklerdlr.
Genelkurmay mehafili ile daimî temas halinde bulunan VVashington Post muhabiri Constantlne Brown’a göre, hâlen Uzakşarka gönderilmekte olan birliklor, sonbaharda başlaması muhtemel olan mukabil taarruza katiyen kâfi gel m iye çektir. Filhakika, Kuzey Kore birliklerinin bir kısmı cephede dövüşürken, ihtiyat kuvvetler de, Rus İstihkâm subaylarının nezareti altında müstahkem mevziler hazırlamaktadırlar. Constantlne Brown, Mançuryadan getirtilen ağır toplarla sair malzemenin, süratle bu mevzilere yerleştirildiğini ilâve etmektedir. Bu İtibarla, A-merikanın, komünistleri tekrar 38 inci arz derecesinin ötesine sürmek 1-çin lüzumlu asker miktarı hususundaki ilk fikrini değiştirmesi icap edecektir. önceleri altı tümenden bahsederken. şimdi çok daha büyük kuvvetlere ihtiyaç olacağı muhakkaktır. A-merikahlar. Kuzey Kore ordusunun, modem bir orduda bulunabilecek en yüksek kifayete malik olduğunu ve maneviyatının da hâlen, birbiri peşine kazandıkları zaferlerle çok yükseldiğini itiraf etmektedirler.
Yurdda, Biçki Dikiş Yurduna de*ram eden talebeler gün geçtikçe artmaktadır.
Yu kardaki resimde Ağahıunam’dakl Ulviye Biçki Yurdu talebelerini hocalarivle birlikte görüyordunuz.
PakistanlI Profesörün
dünkü basın tonlantısı
I
“Biz PakistanlIlar, Türklerdeki kahramanlık ve asalet vasıflarına her zaman büyük bir hayranlık duymaktayız”
Ankara, 24 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Pakistanin tanınmış profesörlerinden olup hâlen memleketimizde bulunan Prof. Saraceddln dün bir basın toplantısı yaparak TÜrklerin nezaketle vekarı birleştirdiklerini, pek yeni olan Pakistan devletinin Türklerden çok şey öğrenmek mecburiyetinde olduğunu, bu hissi şimdiye kadar hiç bir memlekette duymadığını İfade eden profesör hâlen Paklstanda tedris ve imtihanların İngilizce yapıldığını fakat yakında ordu diline dönüleceğini belirterek sözlerine şöyle son vermiştir:
"Biz PakistanlIlar Türklerdeki kahramanlık ve asalet vasıflarına her zaman büyük bir hayranlık duymaktayız. Bütün Avrupayı dolaştım. Bir çok Asya memleketlerini yakından tanırım, fakat Türkiyede gördüğüm nezaket ve samimiyeti hiç bir yerde görmedim.”
TUrkiyeden sonra İtalya, Yunanla-
Dünya Muallimler Birliği Kongresine iştirakimiz
Paris, 24 fHususl muhabirimiz bildiriyor) — Bu sene Holandada toplanacak olan Dünya Muallimler BirJİği heyeti buraya vâsıl olmuştur. Heyet âzasından Halis Özgü demiştir ki:
"Birkaç arkadaşla kongreye bu ay sonunda iştirak ediyoruz. Konuşulacak meseleler arasında çocuk terbiyesi ve öğretmen çocuk hukuku beyannamesi. ilkokul öğretmenlerinin yüksek Öğretimden istifade ettirilmesi konuları vardır. Bu hususta İstanbul Muallimler Birliğinin hazırladığı raporu kongreye vereceğiz ve gereken şifahî malûmatı da anlatacağız. Kongre a-ğustosun beşinde sona erecektir. Gelecek kongrenin îstanbulda yapılmasını teklif etmek niyetindeyiz.’*
tan ve Ingiltereye gidecek olan Profesör, Paklstana dönüşünde talebelerine seyahat intihalarını ve bllhas-ha Türkjyeyi anlatacaktır.
B. Amerika filosu
Komoy’a karışmıyor
Talpeh, 24 A. A (United Press) — Amerikan 7 nal filosuna Formoza’nın müdafaasını emreden Başkan Tru-man, milliyetçi, Çinlilerden Çin kıta-. sına karşı yapılacak her hangi bir hareketi durdurmalarını istemiştir.
Dışişleri Bakanlığına mensup bir sözcünün dün 'Baipeh’de açıkladığına göre, hücum başladığı zaman Çin kıtasındaki komünist tahdidatına karşı milliyetçi Çin degıiz ve hava kuvvetlerini yollayıp yollamamak bahis mevzuu değildir.
Milliyetçi Çin arfcerî İstihbarat su-baylarının İşaret ettiklerine göre For-moza ordusunun 100 mil ilerisinde bulunan Cheklnng vş Fuklen eyaletlerinde Çinli komünistler geniş çapta hazırlıklarda bulunmaktadırlar.
Bildirildiğine göre1 komünist General Chenyi, sahil rmntakasına dört komünist ordusunu, toplamaktadır. •Sahilde yeni hava üslerinin inşa edildiği ve ağır bombandıman uçakları için uçuş pistlerinin uzatıldığı da ayrıca ilâve e d 11 m ek ted ta?.
Komoy’da sükûnet var
Talpeh, 24 A.A. (ARPI — Komoy Adasındaki milliyetçi Çin genelkurmay heyetine mensup bir subayın beyanatına göre, cuma akşamı komünist Çin gemileri ile milliyetçilerin topçu kuvvetleri arasında cereyan e-den topçu düellosundan beri bu kesimde sükûnet hüküm sürmektedir.
Subay, bunun milliyetçi Çinin cimde bulunan adaya yapılmı* bir çıkarma teşebbüsünden ziyade komünistler tarafından girişilmiş bir oyalama hareketi olmasının muhtemel bulunduğunu ilâve etmiştir.
Taejon’un sukutu, Amerikalılara çok
Şehrin zaptı hakkında mütemmim malûmat veriliyor
mal oldu
Kore, 22 (Kore’deki Amerikan birlikleri yanındaki hususî muhabirimiz Homer Blgart bildiriyor) — Amerikan kuvvetleri Taejon’u, Kore harbinin en kanlı muharebesini vererek, büyük zayiatla elden çıkardılar. Taejon’un kaybı, hem mânen, hem de maddeten çok zararlı olmuştur.
Taejon’un stratejik ehemmiyeti büyüktür ve şehrin müdafaasına memur Tümgeneral Wi)liam F Dean bu ehemmiyeti müdrikti. Bundan başka. Taejon etrafındaki kuvvetli mevzileri, şimdiye kadar muharebeye giren en kuvvetli Amerikan birlikleri tutmuştu. Bu itibarla. Taejon’un kaybı. Amerikanın prestiji için bir darbe olmuştur.
Diğer taraftan verilen zayiat, muhtemel bir zafer için lüzumlu zamanın kazanılmasına nispetle çok faz ladır, insanca zayiatın yüksek olduğu ve General Dean’in bile kayıplar arasında bulunduğu bildirilmektedir Müdafaa birlikleri bir batarya. 155 milimetrelik top kaybettikten başka 105 milimetrelik toplarının ekserisini, bütün ağırlıkları, mühim miktarda ağır havan topu, malzeme ve cephane İle birlikte terketmek mecburiyetinde kalmışlardır.
önceden malûm olan ■istem
Taejon muharebesi. Amerikalıların, kızıllara karşı yapacakları İlk hakikî muharebe olacaktı. Fakat kısa ve kahramanca bir mukavemetten sonra, Amerikalılar, şehri, âdeta panİK halinde terkettiler.
Muharebe plânının ancak tek noktası noksandı. Durum, yine eskisi gibi idi ve cenahları muhafaza edebilecek ihtiyat yoktu. Komünistler," A-merikalıların 130 kilometrelik rlcatl boyunca, OsAn’dan beri yaptıkları gibi, Amerikan cephelerinin müdafaasız cenahlarını buluncaya kadar beklemişlerdi. Ondan sonra da artık, bu cenahları piyade ile çevlrorek Amerikan hatlarının gerisine sarkmak işten bile değildi.
General Dean’in bizzat tasvip ettiği müdafaa plânı, bütün bu mahzurlarına rağmen, tecrübeye değerdi. General. Taejon’un düşmesiyle. Amerikan cephesinin, dağlık araziye düşeceğini biliyordu. Halbuki bu arazide düşmana kaptırılacak her kilometre toprak, ileride ancak çetin dağ muharebeleri pahasına tekrar Amerika Uların eline geçebilecekti.
Geriye sarkan tanklar
Muharebe. Amerikan hatları içinde ▼e gerisinde panik yaratmak hususunda tanklarını çok İyi kullanan bir düşmana karşı koyabilmişti. Kapana giren Amerikan kuvvetleri, kordonu geriye doğru yarmaya zaman zaman muvaffak olunca, kızıllar, hemen, ricat yollarının gerisine fedai müfrezeler gönderiyorlar ve şose seviyesinin üstünde kalan demiryolunu atarak şoseyi enkazla kapatıyorlardı.
Düşman o derece süratle hareket ediyordu kİ. Amerikan komutnnı çekilme emrini verdiği zaman, komünist kuvvetler. Amerikan birliklerini 5 kilometre derinliğinde bir kordonla sAğdan sarmıştı.
Nihayet Amerikalılar, kızıl kordonu her ne şekilde olursa olsun yarmaya kalkınca, muharebe, korkunç bir her-cümerce intikal etti. Mühim bir haberin yerine ulaştırılmamış olması da, Amerikan hezimetinde ayrıca müessir oldu. Taejon’u müdafaa eden birliklerin komutanı, ihtiyat kuvvetler komutanına, ricat hattını açık bulundurması hususunda bir talimat göndermişti. Bu talimat, daha gerideki genel karargâha vâsıl olduğu halde. İhtiyat kuvvetler karargâhına, meçhul kalan bir sebeple gelememişti.
Bu itibarla, bir Amerikan keşif kolu, öğleden hemen sonra, çekilme hattını gösterir bir harita ile, Taejon’dan çıkmaya muvaffak olunca. İhtiyat kuvvetler komutanı şaşkına döndü ve hiç bir emir almadığı için de tabii harekete geçmedi.
Dün akşam, bir kaç yüz kişi İle Taejon’dan kaçabilen müdafaa kuvvetleri komutanı, muhaberenin safhalarını bana şöyle anlattı:
Komutanın anlattıkları
Saat 3 te çekilme emri verdiğim zaman, artık her şey karıştı. Düşman eski, karıştırıcı sistemini yine tatbik ediyor ve tanklarını her tarafa lala-rak, irtibatı kesiyor, nakil vasıtalarını tahrip ve ortalığı karmakarışık e-dlyordu.
Bir seferinde, Taejon’un merkezindeki muharebe İdare mevziine, sekiz düşman tankı birden girdi. Hepsini 3.5 pustuk bazooka’larla temizledik a-ma. şehir tamamen düşman tankla-riyle dolmuştu. Tankların kimisi, yol kavşaklarını tutmuşlar, muharebe vasıtalarını tahrip ediyorlar ve maklne-litüfckleriyle ambarları ve malzemeyi ateşe veriyorlardı.
Bütün mevzllerimlzl tamamen kap-
Bir Türk genci Manche’ı geçmeye hazırlanıyor
Murat Güler, muvaffak olacağından emin
Calals, 24 A A. (AFP) — Manche denizini yüzerek geçmek için Daily Mail gazetesinin tertiplediği müsabakaya yeni bir müsabık daha katıimış-t.r. Bu yeni müsabık 22 yaşında Murat Güler Ismindo bir Türk gencidir. Murat Güler aslen İstanbullu olup üç seneden beri Bclçlkada gıda maddeleri sanayii tahsil etmektedir.
Murat, Waassant*a gelerek karargâhını kurmuştur. Kendisinin bu sene şansını deneyecek ilk müsabık olduğu sanılmaktadır. Zira 4 ağustos sabahı saat 4 de denize atlamak niyetindedir.
Murat. 30 saat suda kalsa dahi teşebbüsünde muvaffak olacağını kuvvetle ümit etmektedir.
lamışlardı. Her tarafa çıkardığım keşif koîları, düşman kordonunun 5 kilometre derinliğe vardığını bildirdiler.
Yollan açık tutmak İçin tank ve motorize uçaksavar topu kullandımsa da, her taraftan dehşetli piyade ateşi yiyorduk.
Fena bir gecikme
Müdafaa kuvvetleri komutanı, ricat yollarını açık tutmak için geriden bir tabur Bevkedildiğinin heben* verllidlği-nl söylüyordu. Komutan bu hatalı habere müsteniden, çekilme emirlerini, harekât plânı tamamlanıncaya kadar tehir etmiş ve bu teahhur. çok fena neticeler doğurmuştur.
Taejon üzerindeki baskı azamî haddini bularak müdafiler. çıkış hareketi yapmağa mecbur kalınca, komutan, ricat yolunun, kesif bir ateşle kapalı olduğunu gördü. Ancak bir kaç yüz Amerikalı şehirden çıkabildi ve komünist çeteciler, hemen, yola hâkim bir tepeyi alarak, şoseyi, toprak ve kaya İle geçilmez bir hale soktular. Şoseden kaçmaya çalışan Amerikan vasıtaları ise, enkaz altında kalarak, ricat hattını büsbütün tıkadılar.
Münferit kaçışlar
Müdafaa kuvvetinin. General Dean de dahil olmak üzere, yarısı, Taejon-da, ümitsiz tir kapana kısılmıştı. Generali son görenler, ümitsiz bir variyette, muharebe İdare mevziine girerek bir sandalyeye çöktüğünü söylüyorlar. Fakat» vaziyet, göründüğü kadar ümitsiz inkişaf etmemiştir. Mahsur Amerikalılardan bir çoğu, gece karanlığından bilistifade, ufak gruplar halinde Amerikan hatlarına iltica edebilmişlerdir.
Komünistlerin, teslim olmak lstlyen Amerikalılara kurşun attıklarını gören müdafiler, ümitsiz gayretler sar-fetmeye başlamışlardır.
Darcy Brady'nin kahramanlığı
Amerikan erlerinden Darcy Brady, büyük bir cesaretle, bir jeep dolusu yaralıyı, şehirden kurtarmaya muvaffak olmuştur. On bir yaralı arkadaşını, komünistlere bırakmaya razı olamıyan Brady, yaralıları bir Jeop’e yığarak arabayı son süratle Amerikan hatlarına doğru sürmeye başlamıştır. Bir an için şaşıran kızıl maklnelltü-
fekçlleri, bir saniye gecikerek ateş açtılar. Brady. arabayı iki cephe arar undaki mayın tarlalarından ve bir demiryolu tünelinden selâmetle geçirerek Amerikan kuvvetlerine kavuş-turmuştur. Tünel, Brady’nin geçme-sindon bir dakika sonra Amerikan birlikleri tarafından tahrip edilmiştir.
Taejon’dan gece yarısı kaçabilen Brady, şehirde henüz mukavemet e-den bir kaç yüz Amerikalının, şiddetli ve devamlı bir ateş baskısı altında bulunduklarını ve ekserisinin yaralı olduğunu söylemiştir.
155 milimetrelik batarya, bizzat A-mcrlkahlar tarafından imha edilmiştir.
Brady, diyor ki;
— Amerikalılardan bazıları, ellerini kaldırarak teslim olmak İstediler. Düşman, gözünü kırpmadan ateşe devam etti.
Teğmen VVİlliam Carver, çekilme hareketi sırasında sağ cenahın setrine memur edilmişti. Askerlerinden birisinin öldürdüğü komünisti muayene e-dlnce, sırtında, İki yaşında bir çocuk asılı olduğunu hayretle görmüşler. Kurşun, çetecinin ensesinden ve çocuğun başının bir parmak üstünden geçmişti. Teğmen McCarver:
“Elimize erkek bir moskof geçtiğini zannetmiştik; halbuki çocuğu sonradan yıkarken kız olduğunu gördük!
Her tarafta çeteler
Komuta ettiği bölüğünden ancak iki ölü veren Teğmen McCarver, çekildikleri yol üzerinde düşman tarafından tesis edilen ateş baskısının, mükemmel ayarlanmış bir plân mahsulü olduğunu söylüyor ve:
“Her dönemeç ve açık mahal ateş altında idi ve etrafımız çetecilerle «a-nlmıştı,,.
Dün gece geç vakit. Albay, mahsurlan kurtarmak için, beyhude yere hücuma geçti. Emrindeki kuvvet, a-cınacak kadar zayıftı. Taejon’un 3.5 kilometre güneyindeki iki tünelin ancak kuzey taraftaklne kadar ilerllye-bilmlştlr. Orada mevzie girmiş kuvvetli bir düşman birliği, albayın kıtasını kesif bir havan ve makineli ateşine tutarak geri attı. Şehir alabildiğine yanıyor ve cephane trenleriyle malzeme depolanma alevleri, yardım kuvvetlerini düşmana gösteriyordu.
Ingiltere bir atom harbine hazırlanıyor
Ingiliz basınına göre, Kore’de bir Dunkerque ihtimali vardır

Londra. 24 (YlRS) — Ingiliz Hükümetinin ilân ettiğine göre a-tom harbinde korunma İçin siviller arasında kura açılacaktır.
Bu hazırlıklara, Ingiliz basınında çıkan Kore 11e ilgili haberler Üzerine girişildlğl anlaşılmaktadır.
Ingiliz basını, Korede Amerikalıların bir “Dunkerque” ile karşılaşmasını mümkün görmektedir. Atom savunma
tedbirleri
Londra, 24 (AP) — înfflllz Hü-kûmeti bugün atom bombardımanlarına karşı sivil müdafaaya dair plânlar açıklamıştır. İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Geoffrey do Freltas Kamarasında verdiği demeçte şu hazırlıklardan bahsetmiştir:
e
1 — Hükümet, atom bombardımanları halinde halka no şekilde hareket etmesi lâzım • geldiğini anlatan bir talimatnameyi çarşamba günü yayınlıyacaktır.
2 — Sıhhat Bakanlığı atom bombası enkazının ne şekilde kaldırılması gerektiğine dair talimat yayınlıyacaktır.
3 — Hükümet radyoaktivite derecesini ölçmeye yarayan gclger sayıcısı gibi âletlerin imalâtını aUrâtlendlrmlştlr. Bu Aletler sivil müdafaa teşkilâtına verilecektir.
Do Freltas, haziran ayı sonuna kadar sivil müdafaa teşkilâtı ve yangın söndürme gibi yardımcı birlikler© 48.000 kişi alındığını, bu aon baharda sivil müdafaa teşkilâtı mensuplarına özel üniformalar verileceğini söylemiştir.
Bir Amerikalı gözü ile
I • 2
Türkiye, Iran ve Yunanistanda durum
Amerikan Haberler Bürosu Müdürünün gazetemize beyanatı
Bundan bir müddet evvel Amerikan Haberler Bürosu Türkiye Başkanlığını yapmış olan ve hâlen Haberler Bürosunun Türkiye - İran ve Yunanistan bölgesi müdürü bulunan Mr. Diamond şehrimize gelmiştir.
Dün, Amerikan Haberler Bürosu İstanbul Müdürü Mr. James Car terin evinde şerefine verilen kokteyl partide Mr. Diamond kendisi ile bir konuşma yapan arkadaşımıza dünya durumu ve son hâdiselere temasla demiştir kİ:
— İranda mahsul durumu geçen kış çok kötü idi. Halk arasında bir hoşnutsuzluk uyandıran bu vaziyet siyasi duruma da tesir etmiş ve hükümeti bir çıkmaza sokmuştu. Fakat bu yıl mahsul çok İyidir. İktisadî vaziyetin düzelmesi siyasi durumu da düzeltmiştir.
Azerbaycana tâyin edilen yeni validen halk çok ümltvardır. Ben şahsan Irandaki son vaziyetin iyi olduğuna kaniim. İran, bir Kore olamaz. Çünkü orada İki hükümet yoktur. Irana bir taarruz olursa bunun neticesi harptir. İranın en kötü tarafı orada kuvvetli bir birlik olmamasıdır. İranda, muhtelif kabileler ve değişik lisanlar var. Fakat ilerde muhakkak bir vahdet kurulacaktır. Kore hâdisesi Yunanistan dahil! harbi gibidir. Nasıl kİ Yunanla tandaki çeteciler A-
merlkanın yardımı ile bertaraf edilmişse müstevli Kuzeyliler de aynı şekilde ezilecektir.
Korede İki ayn hükümet olduğu için Rusya bir harp çıkarmadan ortalığı kanştırmağa muvaffak olmuştur.
Ruslar, Amerikan radyolarının neşriyatını demirperde İçerisinde duyurmamak için devamlı parazit yapmaktadır. Buna üzülmüyoruz bilâkis memnun oluyoruz, çünkü bizden korktuklarını gösteriyorlar.,,
Bundan sonra Amerikanın İstanbul Konsolosunun şehrimizdeki Amerikan tebaasına yaptığı tebliğe temas eden Mr. Diamond demiştir kİ:
“— Konsolosun hüsnüniyetle yaptığı bu hareket bir sürçü lisandan zamansız bir beyanat halini almıştır. Ne hükümet ne de bizzat Konsolos yapılan tefsirleri kasdetmemişlerdir. Türkiyede tehlike o kadar yoktur kl, işim müsaade etseydi karımı ve çocuklarımı buraya getirtmek isterdim."
Mr. Diamond konuşmasına son vermeden evvel Türkiyedeki seçimler üzerinde bilhassa durmuş ve demiştir kl:
"— Türkiyedeki son seçimlerin A-merlkada uyandırdığı alâka müthiş olmuştur. Amerikan basını yabana bir memlekette yapılan seçimler»
/ r .
«i*
r* *
NOT — Amerikana yukarıdaki karikatür neşrolunmuştur. Türkiye 8talluo elindeki hür seçim sandığını göstererek:
* Niçin tecrübe etmiyorsunuz?,, demektedir. (Kutudaki yazı “Hür 8eçlm”dir.)
Karikatür: (Hartford Courant’dan İktibas edilmiştir.)
Fransa, milletlerarası bir ordu taraftarı
bu yolda faaliyetini istiyor
Bar-le-Dus (Fransa) 24 (AP) — Dün burada bir nutuk veren Fransa Devlet Başkanı Vlncent Aurlol, Birleşmiş Milletlerin Koredekl silâhlı hareketini tasvip ve tecavüze karşı koyacak milletlerarası bir ordunun kurulması zaruretine temas etmiştir.
Cumhurbaşkanı Aurlol şunları söylemiştir:
“Bunca zamandır Fransanın İstedi-
Suriyenin Türkiye Elçisi, Diplomatik Akademiye âza oldu
Haber aldığımıza göre Suriyenin Türkiye nezdindekl Elçisi Ekselâns Emîr Âdil Arslan, Milletlerarası Diplomatik Akademiye faal âza seçilmiştir. ismi geçen akademi, hükû-metlerarası resmî bir müessese olup Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmıştır. Diplomatlık akademi diplomatik lügatin ve tarihin kaleme alınması gayesini güder. Azalan arasında bir çok dışbakanlan eski elçiler ve devlet adamları bulunr. Bu arada, Herriot, Sforza, Amery, Hen-ry Beranger, Frangulls gibi tanınmış şahsiyetlerin isimlerine de rastlanır.
Hususi
af kanunu ile
edilen casuslar
24 (Hususi muhabirimiz — IkLncl Cihan Harbi sı-Al-
tahliye
Ankara.
bildiriyor) rasında îngillzler aleyhine ve
manlar lehine casusluk yapan 6 mahkûm bugünkü resmî gazetede İntişar eden hususî Af Kanununun yürürlüğe girmesiyle tahliye edilmişlerdir.
Bundan bir müddet evvel casusluk suçundan askerî mahkeme tarafından 10 sene ile müebbed hapis ce-zalan arasında mahkûm edilen üçü Türk ve diğerleri Alman ve İtalya tebaalı 13 mahkûmdan 7 si umumî Af Kanunundan İstifade ederek arife günü tahliye edilmişlerdi. Geri kalan 6 aı ise cezalarının üçte ikisini dolduramadıklarından tahliyelerini beklemekte idiler.
Bugün tahliye edilenler arasında Antonlo, Istanplnakl, Haşan Hayri Sonat, Vanderosten, Hans Bucher bulunmaktadır.
Ziraî Donatım Kurumu G. Müdür Vekilliğine Remzi Ayözgen getirildi
Ankara, 24 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Ziraî Donatım Kurumu Genel Müdürü Nuruilah Tolon’un istifası ile açılan Umum Müdürlüğe vekâleten Kombinalar Reisi Remzi Ayözgen tayin edilmiştir.
ğl ve her ne kadar geç olsa da milletlerarası bir ordunun kurulması zarurîdir. Fransa, bütün milletler İçin bir emniyet ve asayiş unsuru teşkil edecek bir ordunun daimî bir teşkilât halinde kurulmasını arzu etmektedir.
“Fransa, adalet ruhuna uygun bir şekilde Kore ihtilâfının halledilmesi ve daha başka ihtilâfların zuhur etmemesi için mümkün olan her türlü hal tarzını teklife amadedir. Ancak her şeyden evvel arabuluculuğu reddetmek suretiyle Birleşmiş Milletlerin hışmına uğrayan mütecavizi durdurmak lâzımdır.”
Mr. Cain’in beyanatı
Ankara, 24 (Hususî) — Amerikan senatörü Mr. Cain. Ankara Radyosu muhabirine beyanat vererek. Türkiyedeki Amerikan Askerî Yardım Heyeti İle İktisadî işbirliği Heyeti hakkında mahallinde bilgi edinmek için geldiğini söylemiş ve Ank&rada yaptığı temasları anlatarak demiştir kl: “Türkiyenln bir yıldırma havası İçindeki plmamak azmi bani ziyadesiyle teşçl etmiştir.
Bugünkü dünya durumu hrt TÜrke ve Amerikalıya ağır mesuliyetler yüklemektedir. Bu mesuliyetleri deruhte ediş şekilmiş, hep birlikte sulha ve hürriyetimizi İdame ettirmeye hak kazanıp kazanmadığımızı gösterecektir. Amerikanın memleketinizle giriştiği İktisadi ve askerî işbirliği, vatandaşlarımın sulh uğrunda sarfcttlğlnlz gayretler karşısında duydukları büyük saygımın bir delilidir.
ikinci Dünya Harbinde Afrİka-da, Sicllyada, İtalya ve Batı Av-rupada vazife görmüş bir subay sıfatlyle» müşterek Türk-Ameri-kan gayretlerinin Türk stlâhlı kuvvetlerinin takviyesi bahsinde büyük ve hakikî neticeler sağladığına kaniim. Ankaradakl Zırhlı Birlikler Okulunu gezmiş bulunuyorum. ve bugün ve yann sabah başka Türk asker! tesislerini de ziyaret edeceğimi ummaktayım.
8on Üç sene zarfında Ttlrkiya-ye büyük miktarda Amerikan askerî teçhizatı teslim edilmiştir ve sair teçhizat da hâlen yoldadır, öğrendiğime göre. Amerikan askerî heyetinin Türkiyede faaliyete geçişinden beri askeri eğitim kurslarına yirmi bin kadar Türk asker! personeli iştirak etmiştir. Bu. pek ümit vericidir. Mn&ma-flh silâhlı kuvvetleriniz !çln daha fazla talim ve eğitim şarttır. Zira her hangi bir modern asker! teşkilât İçin talim ve terbiye büyük bir ehemmiyeti haizdir.
Sözlerime «on verip «izlerle vedalaşırken ve tekrar gelmek ü-mldlni izhar ederken, hepinize şunu söylemek İsterim kl. Amerika. Türkiye İle olan dostane bağlarının hepimiz için daha İyi bir dünyanın yaratılmasında rol oynı ya cağından emindir.,,
Eskişehire giden Bakanlar
Ankara, 24 (A.A.) — Ulaştırma Bakanı Tevflk tlerl, Çalışma Bakanı Haşan Polatkan ve işletmeler Bakanı Profesör Muhlis Ete bugün saat 14.45 de trenle tetkiklerde bulunmak üzere Eskişehire hareket etmişlerdir.
Bakanlar çarşambaya kadar Eskl-oehirde kalarak tetkiklerde bulunacaklardır.
(s A
TAHSİL KUPONU
1 aralık 1950 de çekileoek büyük kuramıza İştirak İçin a-şnğıdaki kuponlardan 90 tane getirerek bir kura numarası a-la bileceksiniz.
Tafsilâtını her pazar günkü (YENİ İSTANBUL) da arayınız.
—Ingiltere hariç— en büyük ilgiyi Türkiyeye göstermiştir. Amerikanın en büyük 50 gazetesinde seçimlere dair başmakaleler çıkmıştır."
) eni tslanbııl’ıoı
KUPONU

Sayfa 4
YENİ İSTANBUL
25 Tem mu* 1050
Kitaplar arasında
İKİ YERLİ ROMAN:
ve Nefret -
Köye Giden Gelin
Yazan t Cevdet Perin
Bugün okuyucularıma bahsedeceğim İki romanı "Yerli,, kelimesiyle vasıflandırmamın ballıca sebebi, her İkisinde de mevzuların bugünkü içtima! hayatımızdan alınmış olmasıdır. Gerçekten, meselâ HÜsnlye Balkanlının yazdığı Aşk ve Nefret’in (1) kahramanlan gerçi tahsil görmüş gençlerdir, fakat, vakanın cereyan ettiği yer, taassubu ile .İnkılâba hâlâ kafa tutan, köhne âdetleri, dodikodulan ve lftlralariylo memleketimizde birer yara halinde devam eden kasabalardan biridir. Hllsniye Bal kanlı'nm yarattığı erkek tipi, muhakkak ki, bu günün genç kızlarının hayalinde yalayan tiptir: "Sinemalarda görülen İdeal erkek tiplerinden; fakat hani baygın bakışlı, süzgün gözlü, kadın çehrell, şlmank tavırlı, kız gibi güzel artistler vardır, onlardan değil; vakur bir erkek güzelliğini temsil eden kudretli, sert çizgili bir çehre, hâkim bakışlı koyu yelil bir çift
Doktor Zeki ne kadar enerjik ve geçmiş aşk maceralarının tesiriyle âdeta bir kaya parçası gibi sertleşmiş İse, ona daha ilk tesadüf ettiği anda farkında olmadan âşık olan öğretmen Sablha da o nispette duygulu, fakat yüksek izzetinefsi yüzünden aşkını nefrete inkılâp ettirmesini bilen bir genç kızdır. Sablha, daha doğrusu romancı HÜsnlye Balkanlı kadercidir. Tesadüfler, kader bu macerada çok mühim bir yer tutuyor. Hâdiseler gayet ustalıkla birbirine başlanmış, tıpkı bir senaryoda olduğu gibi. Esasen, yalnız bizim değil, bütün dünyanın bir çok romancılarında sinemanın as çok tesiri ae-■ilmektedlr. Birçok Amerikalı muharrirler, eserlerinin günün birinde filme alınacağım düşünerek yazmaktadırlar. Fakat bir bakıma meziyet •ayılan bu bir taşla İki kuş vurmak arzusunun edebî bakımdan bir noksan olduğunu da itiraf etmek lâzımdır. Nitekim, HÜsnlye Balkanlı’nın romanı da, insanı sürüklemesine rağmen bazı mühim unsurlardan maalesef mahrumdur. Doğrusunu söylemek lâzım gelirse, bu enteresan maceranın cereyan ettiği dekor ve muhit bugün hatlan ve renkleriyle gözlerimizin önünde canlansa idi, her halde muharririn lehinde olurdu. Hele psikolojik tarafı hemen hemen tamamiyle ihmal edilmiş diyebiliriz. Şüphesiz, modern roman tekniği artık eski tasvirleri, bitmek tükenmek bilmeyen tahlilleri bırakmıştır. Fakat, usta romancı, eskilerin sayfalarca yazarak yaptıkları bu işi bü-gün hikâyesinin şurasına burasına serpiştirdiği teksif edilmiş birkaç cümle ile yapıyor.
Bu noksanlarına rağmen. Aşfc ve Nefret canlı bir kalemin mahsulüdür
Muharriri HÜsnlye Balkanlı'nın ileride bize daha derin, bugünkü dünya görüşüne ayak uyduran eserler vereceğini ümit ediyoruz. HÜsnlye Balkanlı roman denilen meyvayı eline geçirmeye muvaffak olmuş bir muharrir, fakat kanaatimizce, bu meyvenin kabuğunu kırarak bize henüz özünü tamamiyle tattıramıyor. Bir romancı için en büyük hazine olan muhayyele kudretine malik olan Aşk ve Nefret muharririnin bundan sonraki romanlarında bu noksanlan da tamamlayarak bize daha mükemmel eserler vereceğini ümit ederiz.

Rakım Çalapala’nın tefrika edildiği zaman büyük bir alâka uyandıran Köye Giden Gelin (2) adlı romanı kitap halinde İntişar etmiş bulunuyor. Kitaba önsöz yazan Bay Sedat Slmavi eseri şu cümlelerle takdim ediyor:
"Gazeteci olduğumdan mıdır nedir, ben rom ani an üç sınıfa ayın” nm: Kitap romanı, sinema romanı ve gazete romanı. Arkadaşım Rakım Çalapala’nın bu roman müsveddelerini okuyunca derhal bütün mânasiyle bir gazete romanı olduğunu anladım ve Hürriyette neşretmekte tereddüt etmedim. Okuyuculann gösterdiği alâka tahminimde yanılmamış olduğumu ispat etti Bu romanın hareketli oluşu, mevzuunun kuvveti bana öyle geliyor ki. gazete karilerini olduğu kadar kitap karilerini de alâka ile sürükleyecektir.,, •
Her ne kadar Bay Sedat Slmavl-nin yaptığı bu tasnif biraz indî görünüyorsa da, bizim gibi edebiyat tarihiyle uğraşanlar için üzerinde durulması lâzım gelen bir hakikati İfade etmektedir: Bugün hayat şartları o kadar değişmiştir kİ, artık sanat sahasında da tasnifleri, ölçüleri ve şekilleri yeniden gözden geçirmek icap ediyor. Uzun yıllardan beri gazetecilikte yuğurulan, mükemmel bir röportaj muharriri olan Rakım Ça-lapala’nın üslûbu da, hikâye ediş tarzı da. klâsik çerçevenin hudutlarım aşıyor ve dosdoğru gayeye gidiyor. Bu gaye, okuyucuyu alâkadar etmek, sürüklemek, heyecanlandırmaktır. Bu bakımdan, muharririn muvaffak olmadığım söylemek haksızlık olur. Usta romancı, daha doğrusu usta tefrikam, okuyucunun zayıf noktalarım biliyor ve mükemmelen istismar ediyor. Bu da bir hakikattir.
Köye Giden Gelin'e oldukça realist bir roman diyebiliriz. Aşk sahnelerinde bile romantizmin payı daha az. Muharrir, hayatı olduğu gibi, hattâ bazan mahrem taraflarıyla aksettirmeye çalışıyor. Bunda tamamiyle muvaffak olduğunu söyleyemlyeceğim.
60 kişilik bLr Japon heyeti Londrayı ziyaret etmektedir. Resimde bu heyete dahil Bayan Toklko Seki (solda) İle Bayan Toneko KJLmura'jn Londra sokaklarında millî kıyafetleriyle görüyorsun us
her ro-câ-ya-
Satırlar arasında bazan bir tereddüt, bir çekingenlik seziliyor. Realizmde İfrata kaçmak korkusu olacak I Halbuki, Çalapala’nın kalemi mütemadiyen, her vesile ile realizme doğru bir hamle yapmak İstiyor. Okuyucu kütlesi içinde muayyen bas zümrelerin hislerini rencide etmek endişesi halde onu frenliyor. Bunun için, mantık sahneler maalesef biraz İldir, çünkü muharrir hissederek
rıyor, toy delikanlılarla genç kızların hoşuna gitsin diye kalemini zorluyor.
Buna rağmen, Köye Giden Gelin i sıkılmadan, sonuna kadar okudum Renk, muhit, tabiat, heyecan, aşk, her şey var, Tipler bütün hatlariyle gözlerimizin önünde canlanıyor. Fakat, şahısların ruhuna nedense ayrıca nüfuz edemiyoruz. Ruhlarda cereyan eden mücadeleler tamamiyle aksetmiyor. Bununla beraber, muharrir aynı zamanda şair oluşu sayesinde üslûbuna yer yer sezilen bir şllriyet vererek bu noksanı kısmen telâfi ediyor.
(1) HÜsnlye Balkanlı, Aşk ve Nefret, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1950
(2) Rakım Çalapala, Köye Gidon Gelin. İstanbul 1950.
Yeni neşriyat |
TİCARET KILAVUZU
Bümtrbank memurlarından fından, ticaretle uğraşan herkese, ticari işletmelere ve talebelere çok kıymetli malûmat veren ((Ticaret Kılavuzu) isimli bir eser yayınlanmıştır.
îstanbulda üniversite, Bursada A-kın ve Ankara kitapevlerinde 3 lira bedelle satılmaktadır.

Merinoa Müeasesesl Yahya Türkan tara-
DÜNYA VE GENÇLİK
Kadri Yazman tarafından çıkarılan bu değerli eser 250 kuruş* fiyatla satışa çıkarılmıştır. Dünya gençliğini muhtelif konularda tahlil eden bu e-serl okuyucularımıza tavsiye ederiz.

“BÜTÜN TÜRKİYE”
"Bütün Türkiye" mecmuasının 2 d sayısı çıktı. Nebioğlu Yayınevi kıymetli okuyucularına, Türk basınından seçmeleri ihtiva eden bu mecmuayı sunmakla sevinç duyar.
Hicri
10
1369
V AKİ I
19 5 0
Temmuz
25
8aJı
Rumi
TİM
12
1366
vasat! ezan!
Güneş 6.48 9.14
öğle 13.20 4.47
İkindi 17.17 8.44
Akçam 20.32 12.00
Yatsı 22.25 1.52
tmnAk 2.44 7.10
BEYUâLU CİHETİ
AKIN 1 — Şehrazadm Doğuşu. 2 - Olmlyen Rüyalar. 3-ÖldUren Kemin.
ALKAZAR (42562) 1 - Tarza nın İntikamı 2 — Hacı Murat S — Lorel Hardı Kan Kardeş ler.
AR (44394) 1 - Rio Aşkları
ATLAS (40835) 1 — Altın Kelepçe. 2 — Vadiler Hâkimi.
BEŞİKTAŞ HAH. 1 - Senfoniler Rüyan. 2 — Tomston Cani ler Çetesi.
ELHAMRA (43595) l - ömre Bedel Kadın. 2 — Kahramanlar Geliyor (türkçe).
İNCİ 1 — Sensiz Olamam. 9-YoralU Canavan.
İPEK (41289) 1 — Tabancalar Patlarken. 2 — Fleola.
MELEK (44868) 1 - Vahşi Gelin. 2 — Lekeli Hayat.
LALE (43595) 1 - Zafer Ya-
ratan Casus (türkçe). 2 — Vlr-jlnlya Kaplanı.
SARAY (41656) 1 - Şeytan
Kudreti. 2 — Kahraman Arka dflŞ.
SUATl'ARR (83143) 1 - Mon tckrlntonun Miranı 2 — Firar* SÜMER (42851) 1 — Kocamı
öldürmedim. 2 — Günahımı Ö-düyorum.
6ARK (40880) 1 — Buçeu* I
Mahk?m. 2 - Suçsuz Mahkûmun İntikamı.
61R 1 — ölüm İslığı, 2 — tkl Cingöz Hoilyvood’da-TAKSİM (43191) 1 - Aşk Ölmez. 2 — Dans îlâhesl.
TAN 1 — Ebediyen Yaşanmar 2 — Düşman Peşinde. 8 — Kadın Cellâdı.
ÜNAL (49306) 1 — Montekrla-tunun Elmasları. 2 — Kılıçların Oölgeslnde,
ÜNAL YAZLIK 1 — Hayat Fırtınası. 2 — Koreanm Adaleti.
YENİ 1 — Waterloo Köprüsü, k — Zevk Peşinde. 8 — garla Altına Hücum.
YILDIZ (42M7) 1 — Bana Tapıyorum. 2 — Kanlı Gölge.
İSTANBUL CİHETİ
ALEMDAR (28683) 1 — Yılan Kadın. 2 — Prenses ve Kornan. AYSU 1 — Yeşil Yunus Sokağı. 2 — Tabancalar Patlurkcn.
A2AK (23542) 1 — Zoronun
Kara Kamçısı, t — DİŞİ Kuş. 3 — Denli Yıldıslan. ÇEMBEBLİTAŞ 1 — Atom
Fedaileri. 2 — Eski Dost. 3 — ölüm Yolu.
HALK 1 — Ali Baba Kırk Haramiler. 3 — Yarışlar Kıralı 3 — Korkunç Ev .
İSTANBUL (22367) 1 - Kara Korsan. 2 — Bağdat Perisi. KISMET (26654) 1 - Er Meydanı. 2 — Kıvırcık Paşa.
MARMARA (23860) 1 - Şöh-
ret ve Para. 2 — Renkli Sürprizler.
MİLLÎ (22962) 1 — Yılan Ka-
dın. 2 — Prenses ve Korsan. TURAN (22127) 1 — Kleopat-
ra (türkçe). 2 — San Antolno Arslanı. 2 — Lorei-Hardl Çifte Kumrular.
YJfiNÎ (Bakırköy 16-126) 1 -Birleşen Kalpler. 2 — Kaplanlar Kırallçesi.
KADIKÖY CİHETİ
HALE (60112) 1 - Acemi A-
şıklar. 2 • Renkli Mûclteler.» OPERA (60821) 1 — Hsltov Kumarbazı. 2 — Ormanlar Hâkimi.
BtİRETTA (60862) 1 — Esir
Kır (türkçe). 2 — Hayal Peşinde.
ANKARA
ANKARA (23432) 1 — ümitsİB Gençlik. 2 — Kanlı Şafak. BÜYÜK (15031) 1 — Yarın Bizimdir. 2 — Çizmell Gelinler. CEBECİ (13846) 1 — Cennet.
2 — Zafer Ordusu.
PARK (11131) 1 — Bir Fırtına Gecesi. 2 — Kanatlardan Türbeler.
SUS (14071) Tehlikeli Yollar. SÜMER (14072) 1 — Sevimli
Havdut. 2 — Ölüm Randevusu. ULUS (22204) 1 — Meksika Çiçekleri. 2 — Ümitsiz Aşk. YENİ (14040) 1 — Sirk Kıralı 2 — Gönüller KıralIçeaL GAR GAZİNOSUNDA Italyan Akrobatları.
İZMİR
ELHAMRA 1 — Brodway‘a So-löm. 2 — Kanunsuı Sokak. 3— Zafer Abidesi
LALE 1 — Bayıh Kahramanlar. 2 — Altın Küpeler, 3 — Büyük Macera.
TAYYARE 1 — Vicdansız Kadın. 2 — Hortlak Zambl.
TAN 1 — Sayılı Kahramanlar.
2 - Altın Küpeler. 8 — Büyük Macera .
YENİ SİNEMA 1 — Kanlı Döşek 2 - Hacı Murat Geliyor
3 — Zoronun İşareti.
MELEK 1 — Solan Gül. 3 — San Kız.
dana, Ankaradan. — 15.50 B. E A. (İngiliz) Londra, Nls, Roma, Atlnadaû. — 16.30 D. H.Y. (Türk) Van. Diyarbakır. 16.45 D.H Y. (Türk) Balıkeolr-den. — 18.05 D.H.Y. (Türk) îz-mirden. — 18.25 D.H.Y. (Türk) Kahire, Ankaradan. — 18.35 D. H.Y. (Türk) Ankaradan.—21.35 EltUnğ, Sivas, Ankaradan. — P.A.A. (Amerikan) Hong -Kong, Bangkok. KaıkÜta, Delhi, Karaşl, Basra. Şamdan
GİDECEK OLAN UÇAKIAR
8.30 D.H.Y. (Türk) Bursaya
— 8.30 fî.E.A, (İngiliz) Atina, NIs, Londrava. — 9 00 D.H.Y (Türk) Ankara, Kayseri. Malatya, Elâzığ» Erzuruma —
9.30 D.H.Y. (Türk) Ankara}a.—
10.15 D.H.Y. (Türk) İzmir* -10.80 D H.Y. (Türk) Ankara. Adana, İskenderun^. — 14.45
D.H.Y. (Türk) Ankaraya — 16.00 D.H.Y. (Türk) iznılre. -21,35 P.A.A. (Amerikan) Brüksel, Londra. Gander, Now-York’a.
GELECEK OLAN VAPURLAR
18.00 Neoat. Ineboludan. — 18,00 Ülgen. Çanakkalcdon. — 22.00 Marakaz, Mudanyadan. —
22.30 Uludağ. Bandırmadan.
GİDECEK OLAN VAPURLAR
8.00 Uludağ, Bandırmaya. — 9.00 Marakaz, Mudanyaya. — 17.00 Süs. Mudanyayo. — 11.00 Anafarta. îskenderuns. — 10.00 Seyyar, Karablgaya.
GİDECEK OLAN TRENLER
8.20 Somplon Eka. (Avrupa).
— 18.10 Ankaraya (Eks.) — 33,20 Ankaraya (Eks.).
RAP YO L A R
İSTANBUL RADYOSU ı
12.57 Açılış ve programlar. —
13.00 Haberler. — 13.15 Dans
müziği (pl). — 13.45 Şarla ve türküler. — 14 20 Serbest saat (Konuşma veya müzik). — 14.80 Memleket türküleri, oyun havalan (pl). — ,14.60 Cugat orkestrasından dans müziği (pl).
— 15.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar.—
18 00 Caz müziği (pl), — 18.30 Sadi Yaver Ataman memleket havalan ses ve saz birliği konseri. — 19.00 Hnberler. — 19.15 İstanbul haberleri. — 19.20
Radyo senfoni orkestrası konseri. — 20.00 Şiir dünyamız. Konuşan: Behçet Kemal Çağlar. — 20.10 Sololar. — 20.40
Tanınmış operaların korolar (pl). — 21.00 Anadolu köy havalarından izahlı örnekler. -
21.30 Fasıl heyeti konseri. — 22.10 Asrımızın müziğinden örnekler (pl). — 22.45 Haberler
— 23.00 Karışık hafif gece müziği (pl). — 23.S0 Programlar ve kapanış.
YABANCI RADYOLARDAN
SEÇME YAYINLAR LONDRA:
8.00 Dinleyici İstekleri. —
9.30 Caz Kulübü. — 10.30
“GrAnd Hotel,, den müslk. —
11.15 B B.C. Opera orkestra ve korosu. — 13 30 Leslle Baker ve orkestrası (dans müziği). — 15.35 Fransız orkestra müziği (pl). — 17.15 BBC. “Northern.. orkestrası. — 17.55 Ralph Wllson ve dans orkestrası. —
10.15 Johann Sobastlsn Bach.
— 10 15 “Grand Hotel,, den müzik. — 22.45 Akordeonla ara mimiği. — 23 15 B.B.C. ”Sym-phony,, orkestrası.
Soldan sağnı
1 — İrtibatı gayri mevcut . (İki kelime). 2 — Biçaklan; Bir nota. 3 — Bir yere kapanıp lbadeilo meşgul olma; Başından uzaklaştır. 4 — Telefon kulübosl; Hlnd beyi, 6 — Dullar. 6 — Bir başmuharrir; Tersiyle kadınlar yün örer. 7 — Yemek; Tersi İmdat talep e-den Öyle bağırır. 8 — Başındaki harf değişirse yaraşan olur; Tersi su. 9 — Aksaklıklar;
Rahne açan. 10 — Torsl teori (Çoğul).
Yukarıdan atağı:
1 — Ala kâr eden (iki kelime). 2 — Bir tahta cinsi; Vazife taharri et (mürekkep kelime). 8 — Büyük kamet (İki kelime); Bir hayvan. 4 — Haydut; Tersi çoğuna değil, 5 — Etrafa duyuruş. 6 — Mahcubiyeti mucip münasebetsizlik; Aktörlerlmisden biri, 7 — Tenezzül et; Tersi cedit dost (iki kelime). 8 — Sessiz; Bir nota. 9 — Hademe; Sonsuzluk. 10 — Peşinden koşan.
UÇAK - TREN - VAPUR
GELECEK OLAN UÇAKLAR
0.45 D.H.Y. (Türk) Bürondan. — 9.60 D.H.Y. (Türk) ts-mirdon. - 14.15 D.H.Y. (Türk) Gaziantep, Adana, Konya. Afyondan. — 14.10 L.A.t. (İtalya) Roma, AtlnadarL — 15.3P D.H.Y. (Türk) lakondcrun, A-
ANKARA RADYOSU ı
7 28 Açılış ve program. —
7.30 M. S. Ayan. — 7.31 Hafif uvertürler (pl). — 7.45 Huber-ler. — 8.00 Saz eserleri (pl). — 8.15 Tangolar (pl). — 8.25 Günün programı ve hava raporu. — 8.30 Sabah müzikleri (pl). — 9.00 Kapanış.
12.28 Açılış ve program. —
12.30 M. S. Ayan. — 12.30 Şar-
kılar. — 13.00 Haberler. — 13.15 Potpuriler (pl). — 13.30 Öğle Gaseteil. — 13.45 Piyano İle
caz parçalan (pl). — 14.00 Hava raporu, akşam programı ve kapanış.
17.58 Açılış ve program. — 18.00 M. S. Ayan. — 18.00 Şarkılar. — 18.30 Salon orkestralı (pl). — 19.00 M. 8. Ayan ve haberler. — 19.15 Geçmişte Bugün. — 19.20 Yurttan sesler. — Î9.45 Radyo İle İngilizce. — 20,00 Hafif melodiler (pl). — 20.15
Radyo Gazetesi. — 20.30 İncesaz (Bayat! Araban raslı), — 21.00 Temsil. — 21.45 Serbest saat. — 22.00 Konuşma, — 22.15 Caz müziği (pl). — 22.45 M. S. Ayan ve haberler. — 23.00
Program vo kapanış.
EMİNÖNÜ ı Mehmet Kâzım (Eminönü) — Hikmet Güney (Küçültpazar) — Sırrı Raslm (Alemdar) — Süreyya (Kum-kapı.
BEYOĞLU: Beyoğlu (Merkez)
— İstiklâl (Merkez) — Taksim (Taksim) — Merkez (Galata)
— Halk (Şişli) — Hasköy) — Merkez (Kasımpaşa).
FATİH: İsmail Hakki (Şehza-debaşı) — Sarım Çltçl (Aksaray) — Yedikule (Samatya) — Nilshet Onat (Şehremini) — Ahmet Suat (Karugümrük) — Gllleeren Slpahloğlu (Fener). EYÜPı Byüpsultan.
HEŞÎKTA9: Vldin (ReşUctM)
— Yeni (Ortaköy) — Arnavut-köy — Merkez (Bebek).
KADIKÖY! R. Muhtar (Kadıköy) — Kızıltoprak — Göztepe
— Bostancı.
ÜSKÜDAR: ittihat. HEYBELİ ADA ı H. Halk.
BÜYÜKADAl Halk.
İZMİR: Yardım (Alsancak) — Halk (Basmahane) — Cumhu-rlyot (Eşrefpaya) — Karantina (Yalılar) — Birlik (Kemeraltl) ANKARA: Bay ar — Başkent —. Merkez.
DÜNKÜ BULMACANIN HALLt
Soldan sağaı
1 — Amiyane bal. 1 — Şamata; Aya. 8 — İradeli; Af. 4 — Yana; Alazı. 5 — Aşı; El. 6 — Valldell. 7 — Alâkası; İl. 8 — Yata; Avare, t — Oy; Leh; Zal. 10 — Kafası kavi.
Fukarıdan »«ağır
— Aşıyanı yok. 1 — Ma-raş; Baya. 3 — îmanı var. e— Aday; Akala, ö — Ateh; Â1A Es. 6 — Alan; İlâhi. 7 — Va-doll. 8 — Ha; Elâ; Âzft. 9 — Ayaz; Varil. 10 — Lâfı hlled.
Beyoğlu 446-14
İstanbul 2C
Kadıköy #OK72
Üsküdar 60945
Ankara 00, tamir /222

Karşıyaka 15055
SIHHÎ İMDAT
intanımı bovoglu Anadolu yakası Ankara
İzmir
4499>
60536
91

DEMİRPERDE GERİSİNDE NELER OLUYOR?
Sovyet Rusyada iş kampları
Rus Teğmeni Barasof neden ve kaç seneye mahkûm oldu ?
Teğmen Baraeof, 30 yaşında nispeten genç bir adamdır. Fakat Sovyet İş kamplarında geçirdiği tlç yıllık mahkûmiyet, bünyesinde derin laler bırakmıştır. Yüzüne bakılınca âdeta ellisinde gözüküyor ve maneviyatı da tamamen bozulmuştur. Ordu tarafından NKVD'ye tealim edildiği günden İtibaren, subaylık şerefi, vatanseverliği ve büyük Stalln İçin duyduğu derin muhabbet, kökünden slllnmlştL Bundan evvel, Sovyet propaganda mekanizmasının masallarından başka hiç bir şeye İnanmamışta Sovyet cemiyetinin "öbür yüzü", onu bu tatlı rüyadan pek acı uyandırdL
Üç sene prangaya mahkûm edilmek için ne yapmıştı kİ? İzinden 5 saat geç dönmüştü. Bazı talihsiz tesadüfler yüzünden bir gece, izini 5 saat tecavüz ederek kışlaya dönmüştü. Halbuki Sovyet Savunma Bakanlığı garnizonlarından lkf saatten fazla kalan askeri şahısların şiddetle tecziyesini tamim etmişti, tou bu tamim, kanunun meşhur 193 üncü maddesinin 7 nel fıkrasını harekete geçirmiş ve Teğmen Barasof, mahkûm olmuştu.
îşçl temin eden eczalar
Bidayette Bareuof, çok ağır olmakla beraber, âdil bir cezaya uğradığına kaniydi. Fakat, önünde a-çılan İlk hapishane hücresin* ayak atar atmaz, tesadüfün kendisiyle birleştirdiği hemdertlerinin ağzından, o güne kadar nasıl bir hayal âleminde yaşadığını öğrendi. Höcreyl beraber paylaştığı 80 mahkûmun dörtte üçü, "siyasî" İdi ve S-1B yıla mahkûmdu. Bu "tehlikeli devlet düşmanlan"n-dan hiç birisinin, hakikatte ciddi hiç bir suç İşlememiş olduklarına usun müddet İnanmak istememişti. Fakat, aynı mahiyette sayısız hâdiselerle karşılaştıkça, Sovyet Ceza Kanununun doğu ve kuzeydeki muazzam İş kamplarına mütemadiyen yeni "İnsan malzemesi" temininden başka hiç bir maksatla tertiplenmediğine kani olmıya başladı.
İşte Kolhoı köylüsü Slmjonkin! Bu cahil köylü, günlerden bir gün, iki yıldan beri, beher iş saatine mukabü 150-200 gram buğday verildiğine göre, mensup olduğu kol-hoza "pabeda (safer)" denileceğine, kısaca "beda (sefalet)" denilmesinin daha doğru olacağını söylemek ihtiyatsızlığında bulunmuştu. Üç gün sonra NKVD, kendisini tevkif etmiş ve 14 ay mevkuf kaldıktan sonra 58 İnci maddenin 10 uncu fıkrasına uyan "İhtilâle teşvik" suçlyle 10 yıl pranga hizmetine mahkûm olmuştu.
Cezalar nasılsa öğreniliyor
Fakat Penza Hapishanesinde bulunanların çoğu, suçlarının ne olduğunu bil* bilmiyorlardı. Zaten en kötüsü de bu idi ya: Meçhulât karşısında duyulan korku! Barasof, İş kampına sevkedlllnciye kadar dört (y geçti. 80 kişiyle tıklım tıklım dolu olan höcrede, İaşe ve sıhhî şartlar bakımından cehenem gibi geçen dört ayl... Barasof, kampta, nihayet temiz havaya kavuşmuştu. Biraz nefes alacağını sandığı sırada, kampta karşılanma tarzından bile, önündeki İki buçuk yılın ne demek olacağını anlamakta gecikmedi.
"Telörgülü kapılar, arkamızda henüz kapanmıştı kİ, kamp komutanının hizmet barakasına çağırıldık. Nöbetçi memur, İsmen yoklama yapıyor ve her birimizin ad ve soyad-larımızla, mahkûmiyetimize esas o-lan kanun maddesini v* mahkûmiyet müddetimizi büdirmemlzl istiyordu. Yoklama sırasında anlaşıldı ki. içimizden batılan» bir yıldan beri mevkuf oldukları halde, suçlarının mahiyetini bile bilmiyorlardı. Böyle vaziyetlerde kamp memuru, mev-zubahs cezayı, resmî merasimle "lütfen" tebliğ etmeyi ihmal etmiyordu. Zavallı "siyasî"ye, mahkûmiyetini “tebellüğ" ettiğine dair bir vesika imzalamaktan oaşka İş kalmıyordu."
Yazlık elbiselerle bus denizine
Anlaşılan, idarede olsun, bir çeşit "nizama,, ehemmiyet verilmiyor değildi. Çünkü, kamp hayatında — e-ğer buna da hayat demek caizse — on feci mantıksızlıklara yer verildiğini. Barasof her gün görüyordu.
İptida, vaziyet kendisin* fazla ağır gelmedi. Bir kaç ay, (5000 mahkûmla, Volgadakl "Molotof" elektrik santralının inşasında çalıştı. Mahkumların yansından fazlası, Özbek, Kalmuk gibi Kazaklstandan gelme özbeöz Türklerdİ. Merkezî Rusyanın serin iklimine alışkın olmayan bu zavallılar, anlatılamıyacak sıkıntılar çekiyorlardı. Bunların ölüm nispetleri, çabucak, kamptaki diğer milliyetlerin iki misline yükseldi. Kamp komutanı omuz silkiyor ve plânda, daha kaim elbise "derpiş edilmemiş bulunduğunu,, söylüyordu. Anlaşılan, plânı değiştirmektense, yeni "malzeme" istemek daha kolaydı.
Ertesi kış, Barasof, Rusların bu sahadaki teşkilât kabiliyetlerini, bizzat kendi bünyesinde tecrübe etmek felâketine uğradı. Kasım ortasında, bir kaç yüz arkadaşlyle birlikte, Ar-hangelok vilâyetine nakledildi. Tâ kuzeyde, buz denizi civarında, askeri bir uçak meydanının bitirilmesi İcap ediyormuş. Zaton harap olmuş, başka iklim ve mevsimler İçin düşünül-
müş elbiselerin değiştirilmesi tabii mevzuu bahis değildi. Kimsenin çamaşırı kalmamıştı ve herkesin ayağında, eski ve yamalı otomobil lâstiklerinden uydurulmuş kunduralar vardı.
Kamp doktorunun akıbeti
Bu şartlar, feci neticeler doğurdu. Ruslar. iaşe bakımından gayet mütevazı dır ve soğuğa da herkesten fazla mütehammildir. Fakat bu kampta, mahkûmlar, açlık ve soğuktan, toptan ölüyorlardı. Kjş basınca, tuzla beraber her türlü sebze de ortadan kalktı. Verilen gıda» bir gün evvelki iş randımanına göre 300-600 gram ekmek, 10 gram şeker ve 180 gram balıktan ibaretti.
Bütün kamp efradı, donan uzuvlardan sarfınazar, kısa zaman iç in do iskorpite yakalandı. Hattâ kampın, kadın olan doktoru bile!.. Doktor hanım, Gürcü Halk Cumhuriyetinin eski komiserlerinden birisinin karısı 1-dL Şimdi "vatana hlyanet eden bir aileye,, mensup olmak itibariyle, 8 senesini dolduruyordu. Barasof’un sağ bacağı o kadar şişti ki, parmak-lariyle, san timetrelerce derine basabiliyordu.
Aralık sonuna doğru, İlk Pelagra vakaları görülmeye başlandı. Pelagra, Rusyada bile nadir görülen, tedavi kabul etmez hastalıklardan birisidir. O sırada kampa, Moskovadan bir müfettiş geldi ve kamp komutanına İşleri tesri etmesini emret-
ti. Anlaşılan insan hayatının artık hiç kıymeti kalmamıştı.
Hudutsuz sefalet
Barasof’un raporunda, buz gibi çadırlar ve Lşyerlerlndo görülen toptan ölüm vakaları hakkında verilen tafsilât, Alman tecemmü kamplarında görülen en feci sefaleti bile gölgede bırakmaktadır. Bunları anlatmakta hiç mâna yoktur. Fakat anlaşılan, Sovyetler Birliğinde de, Avrupai ila-nn havsalasma sığmamakla beraber, bazı hudutlar tanılıyordu. Şubat nihayetinde, kamp kadrosunun ancak üçte biri hayatta kalmış ve bunların da beşte dördü ağır hastalarım işti ki, Moskovadan gelen bir komisyon, İşlerin durdurulmasını emretti. Gıda tayını arttırıldı ise de, mahkûmlardan artakalanların nakledilebllmesl İçin dara dört haftanın geçmesi ve havanın ısınması icap etti.
Barasof Slblryaya sevkedflerek, 4 ayı affedilen bakiye cezasını, buradaki bir kaç kampta tamamladı. Artık en kötü şartlan, hiç olmazsa maddi bakımdan atlatmıştı. Fakat, hayvan derecesine indirilen insanların uğradığı bin çeşit hakaretleri de anlata
anlata bltlremlyordu. Bu İtibarla Barasof un raporları, bugün Rusların,
bizzat Ruslara reva gördükleri muamele hakkında birinci derecede bir
vesika mahiyetindedir. Batılılar, JUs insanının ve bilhassa Sovyet gafleti-
nin aksülamellert karşısında şaşırıp kaldıklan zaman, daima banlan hatırlamalıdırlar.
HİKÂYE
SEİİKA
Baş tarafı dünkü Bayımızda
— Baba olan oldu. Ne diye burada kalıyoruz. İstasyon karşısında arsalar yarın pahalanacak. O-rada yap evimizi" demişti. Erkek gibi kızdı bu kız alimallah. Onu kocaya vermek zor olacaktı, gönlüne evinin şenliği, gücü kuvveti Şefik a.

Bir kış günü idi. Recep, ormandan kağnıya odun yüklemiş kazaya doğru iniyordu. Yollan kar basmış, sıkı ışıklı pudra şekeri gibi bir kar. Şimdi Şerif Ağanın evinde ocak yanıyor, çoluk çocuk toplanmış kestane pişiriyor, çay kaynatıyorlardı... Eskiden onu da içeri alırlar, bu sıcak havadan o-na da hisse verirlerdi. Şimdi... E-vet şimdi her şey değişmişti. Oğlanlar yüzüne bakmıyor, kızlar en çetin İşler için bile onu çağırmıyorlardı. Hele Şerif Ağanın gözüne görünmekten en çok kendisi çekiniyordu. Sebebi hep Şeflka, o kurban olduğu siyah Örgülü, sert bakışlı. beya2 dişli Şeflka.
Bir kere olsun eli eline değmiş olsaydı bari. O kıza yanaşmak her ylğitln kân değildir. Bunu Recep aklından bile geçirmemlştl. Yalnız onun karşısında âsabı geriliyor, ürperiyor ve hıncını yoluna çıkan hayvan mı, insan mı ondan alıyordu.
Evet bir lâf çıkmamıştı ağzından Recebin fakat İşte halinden her şey sezilmiş ve artık Şerif Ağaların kapısı ona kapanmıştı.
Kağnı arabası gıcır gıcır öterek yolda giderken delikanlı derdini geveliyor ve içinden, "bari askere gitsem belki unuturum, kur’am bir çıksa" diye düşünüyordu. Arkasından biri sesleniyordu:
— Hey arabacı, dur hele biraz.
Bu ses. Bu âmir kadın sesi. Şe-flkanın ta kendisi»
Kızın kucağında baygın bir yavru var. kağnıya doğru geliyor.
— Ne oldu Şefika abla? Nereden geliyorsun böyle?
Kız. oğlanı görünce biraz şaşırdı. Fakat kararını vererek arabaya atladı:
— Götür bizi kazaya. Bak Haşan kaçmış beyaz ata binmiş. Sürmüş hayvanı. Bir direğe çarpmış yuvarlanmış. İçime doğdu, hayvanı ahırda bulamayınca, aldım
an i
Belki* Tavad
başımı buralara kadar geldim.
— Hayvan ne oldu?
— Bağladım onu ağaca. Çocukla binemedim sarsılır dlya Bak gözünü açamıyor.
Kazaya vardılar. Recep Şeflka-yı kapısının Önüne bıraktı.

— Eh desene Şefika nişanlan-
mış.
— Hayrola kime yarıyormuş T
— Recebe, Tabakların Receba. Tu.. Kim derdi Şerif Ağanın kızı
bir çobana gidecek.
— Belki yalandır a canım..
— A, yalan olur mu? Kış günü dağlarda gezip gezip beraber dönmüşler. Sımsıkı sarılmışlar
birbirine arabada Elâlem gördü.
— Eh, artık böbürlenmesin Şerife artık. Kaymakam oğluna istedi de geçen yıl: "Öylesine verecek kızım yok" demişti. Hatırlar
mısın ? Bak şimdi nasıl damat
sahibi oldu?
Kıskıs güldüler.
Ve küçük kozada bu dedikodu kaynadı, çalkandı, taştı, tki kıskanç kadının dedikodusu.

Şefikanın kahkahasını evde bile İşiten yoktur artık. Yürüyüşü dik. yüzü daha sert bir mâna almıştır. Küçükler yanma sokulup oynaşamıyor, Sıdıka ablanın odasında itişiyorlardı. Şerif Ağa, tazının halinden bir şey anlamıyor "Hasta mı nedir? Doktorun iyisi de buralarda ne gezer? Acaba İstanbula mı götürsem?" diye tasalanıyor. Sade anneler, kızı gös ucu İle süzüyorlar. Onlar anlıyor kızın derdinden.
Anadolu, çıplak dağlariyle yüksek yaylâlariyle, sert Anadolu. Evlâdının haşin tabiatı sana benzer. Yurdu yabancı ayaklar çiğnemesin diye nasıl can verirse, namusuna, iffetine söz gelmesin, leke sürülmesin diye öyle titrsr. Varsın bu söz yalan yanlış olsun. Çamur sıçramış ya üstüne, onu temizlemeden yaşanmaz.
Ve nurlu bir mehtap gecesi Şeflka bahçenin arka kapısından süzülür doğru bayırın tepesindeki su haznesine. Herkesin başına bir kaza gelebilir. Bazan da böyle cele yardım etmek lâzım...
Ertesi gün nâşını uğuldayan sularda büyük bir nilüfer gibi •eril-mtş buldular.
Memleketlinizde olduğu gib| at yarışları (Junlanın her yerinde büyük alâka cel bet inektedir. Yukarıdaki resimde Paris büyük mükâfatın: kazanan emektar Maunu İr 4 Jokeyi Palmer (sağda) sahibi Guy de Rotsuhlld ile beralıer görüyorsunuz
K Temmuz 1950
Y il ıs ! İSTANBUL
Sayfa 5
GÜNÜN
KONOMiK
Sahici demokrasinin "reçetesini"
bulanlar Marksçılar değildir

MARKSİZM, belirsiz bir İç sezi ile düşünce kudreti arasında bocalayan, İfadesi ve yapısı eksik bir takım fikirlere maliktir.
Propaganda, henüz işlenmemiş fikri halk yığınlarına sunmak üzere münakaşa götürmez bir "formül” haline kor; o formüldeki aldatıcı katilik de esasındaki vuzuhsuzluğu örtmeğe memurdur. "Formül” bir kere bulunduktan sonra, kuvvet ve ısrarla ilân edilmek. mütemadi surette tekralanmak ve ona biraz da heyecan unsurları katılmak sayesinde birçoklan için bir hakikat halini alır.
Marksizm usullyle yapılan tahlillerle halkın anlayışına göre İfadeleri iki kanatlı tablolar şeklinde gösterilir. Kanatların birinde korkunç bir "bugün", ötekisinde de mesut ve şerefli bir “yarın" görülür. Cehennemle Cennet nasıl birbirlerine zıt manzaralar arzederae aynı tarzda sermayeciliğe mukabil sosyalizm, ücretli çalışmaya mukabil serbest çalışma, şimdiki sefil beşeriyete karşılık yarınki beldenin üstün insanları, siyasî demokrasiye bedel İçtimaî demokrasi iteri sürülür.
Bütün bu tezatların sonuncusu dikkatle tahlil edilmeğe değer. Hâdleeler acaba böyle bir tahlile müsait mi T
_______ demokrasi — Marksizme göre hakikî ve fiil! demokrasi sermayecilikte mevcut olamaz; ancak sosyalizmde vücut bulur.
Sermayecilikte dayanışmamız bir demokrasi kurulabilir. Cemiyet, İstihsal vasıtalarını elinde tutanlarla İşçilerden mürekkep sınıflara ayrılır. Bunların birbirine mt menfaat ve istekleri ▼ardır. Blrblrleriyte mücadele ederler. Aralarında müşterek olabilecek ehemmiyetli ve devamlı gayeler yoktur. Böyle bîr cemiyet şekli içinde demokrasi ancak zevahirden ibarettir, sadece aldanmadır. Onun vücude getirdiği devlet, elinde İktisadî kudreti bulunduran sınıfın "İdare heyeti" nden başka bîr şey değildir. Hürriyet, müsavat, temsil gibi esas şartlar daha temelden mânasını kaybetmişlerdir. Demokrasinin kendine m ah su» mantığı bozuktur. Demokrasi, cemiyetin gayelerine dair vatandaşlar arasında derin bir anlaşma mevcudiyetini tazam-mnn eyler ve bu gayelere erişmek hususundaki zıt ve muhtelif fikirlere de açığa vurulmak, münakaşa edilmek ta kânını sağlar.
Halbuki • yine Marksçılara göre -sınıflar bizzat gayeler üzerinde ihtilâf halindedir; vaziyeti olduğu gibi muhafaza etmek mİ, yoksa inkılâp yoliyle har şeyi altüst etmek mi? işte anlaşamadıkları noktalar. Markacıların flkrince bir dayanışmalı demokrasi kurulabilir. Bu nazariye hakkında verilecek hükmün, proletarya diktatörlüğü gibi "geçici” bir safhaya göre verilmemesi lâzım geldiğini şimdilik kabul edelim (Bununla beraber o geçici hal Rusyada sona ereceğe benzemediği gibi onda demokrasinin bizzat kendisini gören müşahitler de yok değil). Farzedellm ki, sosyalizm tamamen tahakkuk etmiş, istihsal vasıtaları devletin emrinde bulunur. Sınıflar ve sınıf zıttıyetleri ortadan kalkmış. Vatandaşların hepsi ya İşçi ya memur, İçtimaî zümreler aynı haklara malik ve istihsal vasıtalarını elinde tutmadan doğmuş İmtiyazların artık İhlâl edemediği eşit haklara kavuşmuş.. Hepsi birden müşterek bir gaye takip ediyor; herkes İçin azamî refah gayesi. Esas ve özü itibariyle hakiki olan içtima! demokrasi artık mümkün olabilecek... Bililtizam sadeleştirilmiş, basitleştirilmiş olan bu manzara kesif bir propagandaya mevzu teşkil eylemektedir. Fakat tahlil mantığına vu-rulmıya..
İçtimaî demokrasi ve beşer — Pek aşırı tezatlar hakikatin sararmadır. Bu kadar ince teşbihler ve benzetişler gerçeği meydana çıkaracağına bilâkis örter. Olayların kendileri Marksçıların nazariyelerlne sanki itiraz ediyor.
Bunların "dayanışmalı” demokrasisi budalaları aldatmak için kurulmuştur. Hiç bir yerde mevcut değildir demekte fikrimizi eksik ifade ederiz. Doğrusu şu kl, onun nasıl mümkün olabileceğini dahi tasarlamak güçtür.
Sosyalizm, ne değişik şeyleri yeknesak bir hale getirebilir, ne bir çok şeyi tek bir şeye İrca edebilir, ne de mürekkebi basit kılabilir.
Sosyalizm daha pek uzun müddet, ■lraat, ticaret ve sanayi gibi büyük İktisadî faaliyet bölümleri arasındaki farkları ortadan kaldı ram lyacağı gibi kırlarla şehirlerdeki İnsan toplulukların! ayıran başkalıkların şekil ve icaplarını da kaldıramaz. Bu alanlarda teknikler, istihsal şart ve ihtimalleri, çalışma tarzları, hayat seviyeleri, â-detler, müstahsillerin temayülleri birbirinden tamamen ayrıdırlar.
Sosyalizm İş bölümünün, vazifelerin mantık bakımından birleşme ve toplanması İle istihsal zümre ve nevileri-
Yazan : François Perroux Paris Hukuk Fakültesi Profesörü ne göre (ham madde, ana sanayi v.e.) taksim edilmiş olmalarının neticelerini bir emirname ile ortadan kaldıramaz ve hattâ kaldırmayı istemez. Hele, istihsali İdare eden İşçilerle fiilen temin eyllyen işçiler arasındaki farkla bu farktan doğan içtima! fark gözetme zaruretini hiç bertaraf etmez.
Bu farklar, zaman ve mekân içinde uzun bir mazinin mahsulü olan dünyada beşerin tâbi bulunduğu şartların İcabıdır.
Az çok geniş bir cemiyet içinde, sermayecilik gibi bir İktisadî usule mahsus zıttiyetlerin fevkmda olmak üzere, insanlarla eşyanın yaratılışından, türlü türlü olmalarından doğmuş ve bertaraf edilmesi imkânsız tezatlar vardır.
Marksizm birincileri mübalâğa ettiği gibi İkincileri de keyfî surette itibara almıyor. Bu adededir ki, cemiyetin umumi heyet! hesabına sosyalizmde dayanışmadan, eşitlikten ve müşterek gayelerden bahsedebiliyor.
Ham maddelerden ve mahreçlerden uzak iklim ve topraklarda, birbirlerinden ve müstehlikten as çok uzun ve türlü şartlara tâbi ulaştırma yollsriyle kat'edlllr mesafelerle ayrılmış bulunan ziraat ve sanayi erbabı, şehir ve kır ahalisi, el işçileri ve fabrika müdürleri, güney ve kuzey, doğu ve batı müstahsilleri mevcut oldukça, sermayecilikte olduğu gibi bir milleti teşkil eden ve İktisadî dayanışmalar İçinde yaşayan zümrelerin doğrudan doğruya menfaatleri orasında derin farklar ve hattâ zıttlyetler baki kalacaktır.
Siyasî demokrasi ve Marksçılann basit fikirleri — Marksçıların olayları unutmak hususundaki istidatları, siyasî demokrasiyi tenkid edişlerinde de görünüyor.
Tahakkuk ettiği takdirde İçerisinde hâsıl olacağını tahmin ettikleri dayanışmayı tarihî sermayeciliğe bir türlü yakıştıramıyorlar. Sınıf zıttıyetlerini İnkâr etmek aklımdan geçmez Yalnız “zıttıyet” ve "sınıf’ tan ne anlaşıldığını sormaktan da kendimi alamam: Bu da, faydalı noktalan aydınlatmağa sovkedecek olan samimî bir fikirdir.
Fakat münakaşa götürmez tecrübelere, türlü türlü sermayeci cemiyetler üzerindeki müşahedelere dayanarak diyebiliriz ki, bu zıttıyetln bütün İçtimaî dayanışmalara sed çektiğini yahut da tarihi, ameli ve beşerî bakımlardan çok daha mühim olduğunu iddia edenler ya hakikati görmüyorlar, yahut da İyice gördükleri halde hayâsızca ıralan söylüyorlar.
Herhangi şekildeki bir İktisatta müstahsillerin, hakikî veyahut muhtemel gelirleri elde edilen mahsule bağlı olmak itibariyle hepsi mütesanit olduklarını Marksçılar görmek İstemiyorlar. Muhalefet mevkiinde bulunan M&rksçı: "Zenginliği çoğaltmak haksızlığı artırmaktır" der. İdare mev-kiindekl Marksçı da: "Muntazam ve bol bir mahsul yüksek hayat seviyesinin şartıdır" diyecek. Dün İçin İnkâr ettiği ve fakat bugün vardır dediği dayanışma dün de vardı, bugün var. yarın da mevcut olacak. Bu yazımı o-kuyanlar, sermayeciliği haklı göstermek değil de sermayecilikte olduğu gibi herhangi bir başka usulde de müstahsiller arasında bir İktisadî dayanışma bulunduğunu belirtmek maksadını güttüğümü görmüşlerdir.
Marksçılar "Millet” gibi bir vakıadan doğmuş dayanışmaları da tanımak istemiyorlar. "Millet” vakıası hiç olmazsa "Sınıf” vakıası kadar gerçek ve sağlamdır; onun kadar da garp Aleminin büyük harpten önce ve sonraki tarihini aydınlatır; hiç olmazsa onun kadar tabiîdir: hiç olmazsa o kadar kuvvetli beşerî hisler uyandırır; uzun bir devir nazarı İtibara alınır ve elde edilen notteeler göz önünde tutulursa, hiç olmazsa onun kadar terakki âmili olmuştur, imdi, "Millet" vakıası sınıflar arasında dayanışma vücuda getirir.
Nihayet Marksçılar, asgarî bir ferdî ve içtima! ahlâk mefhumunu müştereken kabul etmekten, yalnıs burjuvanın yahut yalnıs isçinin değil de herkesin maJı olan ve na kadar alçalmış olursa olsun az çok herkesin yaşadığı medeniyet kıymetlerine zayıf bir şekilde dahi olsa katılmaktan sermayeci İlkte bile doğabiten dayanışmaları da görmek İstemiyorlar.
Dinî, meslekî, mahalli dayanışmaları geçiyorum; uzun bir müşterek hayatın vücuda getirdiği daha dağınık dayanışmalar üzerinde durmıyacağım. Fakat şunu belirtmek İsterim kİ, sermayecilik esasına göre kurulmuş, tarihi ve taazzuv etmiş bir cemiyetteki te-sanütsüslük. Markacıların dâvalarını yürütmek için iddia ettikleri gibi sade ve basit değildir.
Herhangi bir şeklinde siyası demokrasi. dayanışmalarından bir çoğunu İfade etmekte ve değerlendirmekte o-lup ekseriya, şiddetli sınıf zıttlyctlerinl
Ticaret Bakanının beyanatı
Adanada iyi karşılanmadı
Adana, 24 (Huauol) — Bayta A-merlka olmak üzere, dünya piyana-lannda pamuk flatleri yükselmeler kaydederken, Adana pamuğu,muadili pamuklardan hâlen 25 - 30 kuruş a-şağı satılmaktadır. Bazı ihracatçıların ve sanayicilerin Adana pamuklarının pahalı olduğu tarzındaki İddiaları hakikate uygun değildir. Bu bakımdan, Ticaret Bakanının îstanbul-da bir gazeteye verdiği husus! beyanatla: "Mahsullerimizi dünya flatle-rlne indireceğiz" demiş olması da burada tuhaf karşılanmıştır.

Brezilya çelik sanayii kredi temin etti

Washlngton, 24 (A.A.) — ihracat ithalât Bankasından bildirildiğine göre, Brezilya Millî Çelik Kumpanyasına 25 milyon dolarlık bir tahsisat ayrılmıştır. Bu tahsisat, Rio de Ja-nelro çelik imalâthanelerinin büyütülmesi İçin gerekli Amerikan malzemesi mubayaasına hasredJlecektir.
Ingiltere - Çin ticareti
Londra, 24 A.A. (AFP) — Financial Times gazetesinin Hong Kong-tâki muhabirinin bildirdiğine göre, tngilterenin Çine kauçuk, kalay, bakır, kurşun, pamuk ve çelik gibi bazı ham maddelerin ihracını yasak etmesi mümkündür.

Bu şairdeki İngiliz tacirleri a-rasmda hâkim olan kanaate göre, böyle bir tedbirden sonra tngilterenin Çine yapılacak petrol ihracatım da yasak etmesi mümkündür.

Rusya, Doğu Almanyaya maden verecek
Berlin, >4 A_A. (AFP) — Doğu Almanya Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Walter Ulbrich, 8osyallst Komünist Partisi Konseyinde İlân ettiği beş senelik plânın tatbikini sağlamak İçin maden, kömür ve kok temin etmek üzere Sovyetler Birliği ve Çekoslovakya ile müzakerelere glri-şildlglnl söylemiş, Doğu Almanya Cumhuriyetinin ticaret filosuna malik olacağını ilân etmesi üzerine Sovyet Rusyanın maden vermeğe hazır olduğunu bildirdiğini beyan etmiştir.
*
hafifletir. Çalışmayı kanunlaştırma İşini de büyük ölçüde ona borçluyuz o kanunlaştırma ki, teşebbüs ve piyasa iktisadını altüst etmeksizin daha İnsan! bir şekilde işlemesini sağlamıştır. Gerçekliğini inkâr edemlyeceğimlz dağıtma şekillerini de büyük ölçüde ıslah eden yine odur.
*

Dâvanın esası üzerinde durmak arzu siyledir kİ, mühim bir merhaleyi bir tarafta bıraktık: Tekâmül devresinin geçici, yani İstihale safhasından bahsetmek İstiyorum (Buna proletarya diktatörlüğü deniyor ama, proletarya namına hareket eden birkaç kişinin diktatörlüğü demek hakikate daha uygundur).
Bu dikatörlük devam ettiği müddot-Ço devlet, belli bir sınıftan olmayan her şeyi bertaraf eder (bütün bir topluluğun bütün unsurlarını ona katacak yerde...). Aynı devlet, azat etme maskesi altında esarete mahkûm eder; en meşru özellikler ve başkalıkların temsil edilmesi fikrini bile ortadan kaldırır; ferde karşı saygısızlık esasına dayanan solcu totaliterlik güder; bünyesi İtibariyle birleştirme kudretinden mahrum bulunduğu Icln zorla birlik yaratmağa çalışır. Kelimeler ü-zorlnde oynamak serbest olduğuna göre her lstiyen buna demokrasi diyebilir. Fakat bunu diyenler, medeniyet dâvasında savaşan İnsanların ona verdikleri mânayı vermemelidirler.
Demokrasi, İktidar ve hürriyet, devlet ve cemiyet, kaçınılmaz zorluklarla şuurlu birleşmeler, ferdî İstidatlar zümre talihi arasında muvazene mübadele demektir.
Demokrasinin şu veya bu şekil
tekniğine karşı taassup duymıyanlar. böyle anlaşılan demokrasinin asırlık eserinden ve hele her tarafa saçmakta devam ettiği ümitlerden vazgeçmeğe hazır değlldlrlr.
*
ve ve
Ve
üısa Haberler
Yunan endüstrisi harpten önceki seviyesine yaklaştı
Atina (Uçakla) — Yunan Endüstri Birliğinin neşrettiği İstatistiklere göre, Yunanlstanın endüstriyel İstihsali mütemadiyen artmaktadır. istihsal bazı sahalarda harpten önceki seviyesine erişmiştir. 1950 nln mayıs ayında endüstri istihsal endeksi, 1939 da 100 olduğuna göre, 10 4.5 İdi. Mamafih Yunan maden ocaklarının İstihsali pek artmamıştır.
Alman . Mısır ticareti
Frankfurt (Hususî) — 26 temmuzda yapılması kararlaştırılan Alman - Mısır ticaret konuşmaları tehir edilmiştir, iyi haber a-lan mehafllden alınan malûmata gre, Alman - Mısır eşya ticareti bu halde bir zarar görmiyecektir. çünkü 80 haziranda biten ticaret ve tediye anlaşması 81 aralığa kadar temdit edilmiştir. Alman ekonomi kaynaklan yakında Mısır île Almanya arasındaki ticarî münasebetlerin gelişeceğini tahmin etmektedir.
Türkiye Almanyudaa makine alıyor
Frankfurt (Hususî) — Alman a-jansına göre, Kuzey Hesse Ful-meyer ve Witte firması Türkl-yeden bir sipariş almıştır. Bu firma fabrikalar için makine istihsal eder. Türkiye bu firmadan bir fabrikayı tamamen kuracak 74 çeşit makine istemiştir.
Mısır tütün resmJ
Kahire (Hususî) — Mısır kabinesi İthal edilen tütün üzerindeki gümrük resmini kilo başına 20 kuruş iken 210 kuruşa çıkarmaya karar vermişlerdir.
Yunanlstanın frenle üzümü ihracatı
Atina (Uçakla) — Yunanlstandakl parlmanter komite tarafından, son zamanlarda, Yunan endüstrisinin dâvaları tetkik edildikten sonra şu teklLfler yapılmıştır:
1) Harptan önceki frenk üzümü serbest ticareti başlamalı ve 2) şimdiki teşkilât İhracat İçin hazırlanan üzümleri kontrol etmeli.
F ran hû İpek İthalâtı
Paris (Uçakla) — Mayıs ayında ipek İthalâtı 105.3 tona ve kıymeti 238,436,000 franga baliğ oldu. Bunun 227,693,000 frank değerindeki 102,5 tonu Japonyadan 10,038,000 franklık 2.6 ton îtal-yadan ve 705,000 frank kıymetinde 2 tonu da îsviçreden İthal e-dlldl.
Senenin İlk üç ayında Fransaya ceman 972,534,00 franklık 441.4 ton İpek gelmiştir.
/İmerlkan suni İpek piyasası
New.York (Uçakla) — istikbaldeki flat temayüllerinden endişe edildiği için, Amerika sunî ipek örme fabrikaları müşterilerinden gelen siparişleri geri çevirmektedirler. Gelecek aylar içinde İplik fiatlerinin artacağım tahmin eden fabrikatörler, şimdiden bazı eşyalarda artmalar olduğuna İşaret etmişlerdir. Sunî ipekten yapılmış bazı elbise satan mağazalar, fay kumaşlar, gabardinler ve satenler için bir kaç hafta nazaran daha yüksek mektedJrler.
Bu sene uzun elyaflı İpliği İthalâtı artmıştır, nesinde İthal edilen memleketler arasında, Ingiltere, İsviçre. Ho-lânda, Fransa ve Belçika vardı. Bu sene Japonya, Almanya ve î-talyadan gelen İthalâtın artacağı tahmin edilmektedir, ithal t-
evveline ftat lste-
Devlet işletmeleri İle Teknik Üniversite arasında işbirliği
Üniversiteliler, başlarında profesörleri olduğu halde bu maksatla yurdu dolaşıyorlar
Karabük, 24 (A.A.) — İstanbul Teknik Üniversite profesörlerinden Nu-reddln Çuhadar’ın başkanlığında, makine ve teknoloji bölümlerinden bir öğrenci grupu şehrimize gelmiş bulunmaktadır.
Memleket sanayi müesseselerlnl görmek ve bu işletmelerde incelemelerde bulunmak üzere geziye çıkmış olan Teknik Üniversite grupu, bu seyahatlerinin İlk merhalesi olarak Zonguldak'a gelmiş, buradaki ve daha sonra Fllyoetakl tesisleri ve bunların İşletmelerini görmüş ve İncelemişlerdir.
Devlet İşletmeleriyle Teknik Üniversite arasında, sanayiimizin gelişmesi yararına işbirliği esaslarını aramak gibi bir maksadı da gözeten bu gezide, Teknik Üniversite gruptu Kayseri - Ankara . Eskişehir ve îzmirdekl sanayi tesislerinde de İncelemelerde bulunacaktır.
Üç günden beri burada demir ve çelik fabrikalarında dveamlı surette incelemelerde bulunan öğrenciler yarın Kınkkaleye gidecekler ve oradaki fabrikaları gezeceklerdir.
Amerika ecnebi
envestismanlan
Çekoslovakya ile Ingiltere arasında mali bir anlaşma
Londra, 24 (AP) — Çekoslovak Maliye Bakanı J. Docekel bugün u-çakla Prag’dan Londraya varmıştır. Kendisine Ulaştırma Bakanı Dr. Ha-benicht ile Çekoslovak Devlet Bankası idarecilerinden Dr. Koneeny refakat etmektedirler.
Maliye Bakanı, Çekoslovakya fle Ingiltere arasında özel bir mail anlaşma müzakere etmek üzere Londraya geldiklerini ve şimdiki halde daha fazla açıklamada bulunamıya-cağını, heyetin bir hafta kadar Lon-drada kalacağım söylemiştir.
Batı Almanyada İmal edilen dikiş makineleri
toplantıda İmal eden yapmakta nispetindeki
Nürenberg (Hususî) — Alman dikiş makineleri İmal ve ticaretiyle meşgul firmalar mümessil terinin Nü-renbergte yaptıkları bir tacirler dikiş makinesi fabrikaların kendilerine oldukları vasati %20
tenzilâtı kâfi görmediklerini İleri süren dikiş makineleri endüstri mümessilleri bu vaziyeti yeniden tetkik etmeği kabul etmemekle beraber hususiyle dikiş makinesi ticaretiyle meşgul bulunanlara daha müsait davranacaklarını vaadettiler. Bu toplantı İle alâkalı bir sergide gösterilen yeni tip Alman dikiş makineleri, seyircilere Isviçrenln şimdiye kadar rakipsiz vaziyette şöhret bulmuş olan Bornlna dikiş makinelerinin bundan böyle eski eatış şansını bulamıyaca-ğı kanaatini vermiştir.
Frankfurt Milletlerarası 1951 Otomobil Sergisi
Frankfurt (Hususî) — Milletlerarası 1951 Frankfurt Otomobil Sergisi nisan ayının 12 sinden 22 sine kadar devam edecektir. Bu sergiye daha şimdiden bir çok Alman ve eo-nebl otomobil ve levazımı İmal eden müesseseler alâka göstermeye başlamışlardır.
dilen sun! İpek elyaflarının yün ile karışık kumaşlar yapacak olan fabrikalara gönderileceği zannedilmektedir.
Yunanistan Çekoslovak mallarını İthal ediyor
*
Atina (Uçakla) — Yunan Dış Ticaret Bakanlığı Çekoslovakyadan mal getirebilmek İçin husus! İthal permileri çıkarmağı kabul etmiştir. Bu lisanslar, harpten önce Çekoalovakyadan satın alınan ve harp şeraiti dolayıalyle Yuna-nlstana gelem İyen mallar İçin kullanılacaktır.
Waahlngton, (Hususî) —Amerikan Mümessiller Meclisi, hususî Amerikan en ves tiz m anlarının, Truman’ın dördüncü madde programına göre, dışarıda kullanılmasına hükümet fonlarından mahdut garanti verilmesine karar vermiştir. Bu kararname Itha-lât-îhracat Bankasının, bazı rizikolara karşı Amerikan sermayedarlarını korumam İçin 2.590 milyon dolar bir tarafa ayırmasını sağlamıştır.
İskenderiye pamuk
piyasası
İskenderiye (Hususî) — İskenderi-yedekl pamuk piyasasında karnak dne 1 e rinde İş gayet istikrarlı bir şekilde devam etmiştir. Fakat başka cinslerde alış veriş olmamıştır. Primler de kuvvetli bir durumdadır. Bu vaziyet karşısında müstehlikler hükümet stoklarına başvurdular ve sağlam para tediyatına karşı ö bin balya karnak satıldı.
Gayri resmî mehafllden öğrenildiğine göre, Yugoslavya 60.000 balya kadar Aşmuni cinsinden alacak ve yerine mısırdan mamul maddeler verecektir.
Amerikanın Yunanistana
yardımı
Attna, (Uçakla) — 1950-51 mal! sene İçin Amerikanın Yunanistana yardımı 115 milyon dolan bulacaktır. Halbuki Yunanistandan 140 milyon dolar talep edilmişti. Doğrudan doğruya yardım 146 milyondan 130 milyona İnecektir. Yun an is tanın kontenjanların arttırılmasını İsteyeceği tahmin edilmektedir, fakat muvafakat ile karşılanmıyacağı da zannediliyor.
Mısır, Israile petrol naklinin durdurulmasını istiyor
Port-S* *it, N A.A. (AFP) — ÖJ. renildiğine göre, Mısır Liman ve Fenerler idaresi, Israile petrol nakliyatına mâni olmak için Süveyş Ue Port -Satd'e harp gemileri gönderilmesini istemiştir. Mısır basınına göre, son aylar içinde 50 den fazla petrol gemisi Port-Sald’den doğru Hayfaya hareket etmiştir.
Kore harbi devam ederse buğday ihraç edilmiyecek
Adana, 24 (Husus!) — Toprak Mahsulleri Ofisinin Çukur ovadaki hububat mübayaatı başarılı bir çalışma İla. normal şekilde devam etmektedir. Günlük muamele 800 İlâ 1.000, bugüne kadar yapılan mübayoa ise 50.000 tondur.
Anadolu buğdayı çıktıktan, şark vilâyetlerimizde de mahsul alındıktan sonra ihtiyaç fazlasının İhracı prensip olarak kararlanmışsa da, Kore hâdisesi devam ettiği takdirde bu prensip kararından sarfınazar edileceği öğrenilmiştir.
Henüz mübayaa emri verilmemiş olmakla beraber, Toprak Mahsulleri Ofisinin Bozüyük, Adapazarı, Trakya bölgelerinden mısır mübayaa ederek Karadeniz bölgesine sevk edeceği anlaşılmaktadır. Ofisin pirinç de alacağı, bir miktar fasulye mübayastına tevessül edeceği da tahmin olunmaktadır.
ilk kuru üzüm
Dün Manisa Borsasında muamele gördü
İzmir, 24 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Senenin İlk çekirdeksiz kuru üzüm mahsulü bugün Manisa Borsacına getirilerek sembolik bir ftat olan 73 kuruştan satılmıştır. Bu üzümleri Manlsanın Buz Köyünden Ömer adında gayretli bir müstahsil yetiştirmiştir. Bununla beraber İlk kuru üzüm mahsulünün Borsada fiilen muamele görmesi için daha İki hafta beklemek lâzımdır. Yakıcı sıcaklar yüzünden üzüm taneleri ufak kalmıştır. Rekolte 6 bin tondan nok. sandır.
Pamuk ve yün fiyatlarında yükselme
Kore savaklarının neticesi olarak piyasada kalay, demir, »çelik, kauçuk gibi bazı İthal mallarının fiyatlarında yükseliş görüldüğü yazılmıştı. Kore harbinin vücude getirdiği umumiyetle fiyat yükselişinin, pamuklu ▼> dokuma piyasasına da sirayet ettlğî anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi dünya pamuk, yün piyasasında fiyat yükselişi devamlı bir şekil almıştır. Buna muvazi olarak, birkaç gün evvel Adana muhabirimizin de bildirdiği gibL, yerli pamuk fiyatları da birden bire yükselmiştir. "Borsa ve piyasa" sütununda görüldüğü veçhile. 180 kuruş olan akala pamuğu 220 kuruşa kadar muamele görmüştür. Pamuk fiyatlarındaki yükselişin, henüz manifatura piyasasında bariz tesirleri görülmemiştir. Böyle olmakla beraber, manifatura piyasasındaki fiyat düşüklü* günün durduğu, fiyatların tutkun bir hale geldiği anlaşılmaktadır.
Yünlü kumaşlara gelince, İthal malı Ingiliz kumaşlarının fiyatlarında da yüzde onbeş nisbetinde bir yükseliş olduğu, Inglltereden piyasamıza gelen haberlerden öğrenilmektedir.
Kavun ve karpuz pahalı
Piyasada meyva flatterl, bilhassa kavun ve karpuz flatterl pahalıdır. Meyva Hâlindeki toptancı tacirlerin ifadelerine göre, Trakyada sıcak dalgası tarlalardaki kavun ve karpuzlara zarar vermiştir. Sıcakların Tekirdağ bölgesindeki karpuzlara az sarar verdiği öğrenilmiştir.
Şehrimizde perakende olarak ufak boy karpuzlar 100-140 kuruş arası o. da, kavunlar İse 100-150 kuruş arasında satılmaktadır. Piyasada bol o-lan meyva, siyah ve al eriklerdir. Bu meyvaların da flati 100 kuruştan a-şağı değildir.
24/VII/1950 Pazartetl
Borsalarda vaziyet
İstanbul Ticaret Borsası
Devlet Tahvilleri
Şugtln
Londra Borsası
Bradford Piyasası
Şirket Hisse Senetleri
Adana t
Tahviller
ten ekeli) şıra) çıplak)
fcDeld
Kapanış
Mam derileri
8ığır salamura (kasap) KL Keçi tuşlu kuru kilosu Koyun hava kurusu kilosu
Nebatî Yağları
Zeytinyağı (E. 10. 9usamyağ) (Raf. Ayçiçeği (Rafine
Fındık yağı (Çürük)
İstanbul t
Demiryolu İV -Demiryolu V 1940 Ikramlyell Diğerleri
Demiryolu VI M Kalkınma I «
Kambiyo, Esham ve Tahvilât Borsacında %7 faizli muhtelif grup demir-yollan, milli müdafaa tahvilleri üzerine mahdut miktarda İş olmuştur. Altın pk yasasında yine düşüklük alâmetleri görülmektedir. Ortada alıcı azdır.
Borsada halta bağında çeklrdeksüı kuru üzüm piyasası hareketli bir du-rum arzetmlş 9 numara Üzerine fazlaca muamele yapılmıştır. Pamuk üzerine alivre muameleler tekrar canlanmağa başlamıştır. Bugün mühimce bir parti alivre avanasız satış 247 kuruştan yapılmıştır. Avanaklar ise 281 kuruştan muamele görmüştür. Pamuk yağı ve çekirdeğin sıcak duru m Lan berdevamdır.
(kramlyeil tahvlitef 1938 Ergani leeeeeeaeaeet 1938 Ikramlyell ...^ Milli Müdafaa I 1941
1941
VY
Ticaret Borsacında dokuma ham maddeleri grupunda satışlar hararetini muhafaza etmektedir. Dünya piyasalarındaki son fiat artışlan karşısında tüc-cann, malım satarken İhtiyatlı hattâ nazlı hareket ettiği anlaşılmaktadır.
t*) Gününde Borsada muamelesi loscU edilmemiş tahvUat ve esiıamm ın ve taleplere göre taayyün
İzmir Ticaret Borsası
Hububatı
Buğday yumuşak (TUo.) Buğday Ofte ••••eteaaeeaaee Arpa yemlik (dökme) Mısır san (çuvalı) Fasulye tombul ................
Fasulye Çalı sert Kıışyeml eeeeeeeeeeMweeeeseOMo Mercimek kırmışı kabuk» Mercimek yeşU
Nohut natürel ....................
Dokuma Ham Maddeleri! liftik (ana maJ) .....—»
Tiftik (Netürel) Yapak Trakya (Kırkım)
Yagb tohumlar l Ayçiçeği tohuma « Keten tohumu Kendir tohumu Busem ...............
Yer fıstığı kabuklu
Fındık (kabuklu stvri) Fındık (îç tombul) M Cevls (kabuklu) Cevls (îç natürel)
Ticaret Borsasında pamuk flatleri canlıdır. Hararetli muameleler olmaktadır.
II KAMBİYO
|| İstanbul Borsası
Kapanış
i Sterlini T.âö.- 7.84.50
100 Dolar 280.28 280.25
100 Fr, Frangı 0.80 0.80
100 tsvlçre Fr.... 64.67 64.67
100 Belç. FT.e.m 3.60 3 60
100 İsveç Kr.eMm 54.1250 64 1250
100 Florin î111Trırrı 73.6840 73 6840 0.44128
100 Liret 0.44128
100 Drahmi .mmm. 0.01876 0.01876
100 Eecoudoe ...e. 9.7890 0.7390
|| Altınlar
Bugün Eflkl kur
Lira Lira
KOlçe Yeıff (Hr. 3.11 6.17
Külçe Deguessu — —
Cumhuriyet »•«. — —
Rasat 38.30 86.70
Hamtt -nnnmı
Gulden ——— M.— 34.63
IngiUa 43.— 45.19
Fransıs kok e»
Napoiâon LU « II İsviçre
|| New-York’ta ı oneuı 8 85
|| Gümüf, Plâtin
En aşağı En yukarı
Gümüş Ov. — —
Pltün •• 10.- IX—
|| Zürich Borsası (Serbest)
98.3.1930 tsvlçre Frangı
D aram o En m»P3 En yukarı
Türk Lirası e^^e l 03 ı U
Dolar 4.82 4.81 V2
Sterline U.JO 11.20
Fransız Frangı 1.19 1.24
Şirket Tahvilleri
T.O. Ziraat Bankası 20.60 20.20
Anadolu D.Y Tertip A/B. L1X5O LLL-
»S •• •• «m
Ö0 eeeceseıeee 22.30 W.-
* „ Mümee. 8enet. 63.— 67.30
T.O, Merkez Bankası Türkiye iş Bankası ... Türk Ticaret Bankası Aralan Çimento ......
Şark Değirmencilik Milli Reasürane .....
Bugün Bon Kapanış
Üsûm çektrdekels No.9 «30 30-
tncir A eertsl No. â... öâ- ttk-
” B şenel No. 108 U.— 41e-
Pamuk Akala l 238.— 220.-
Pamuk Akala n 195.— 190.-
Pamuk Akıl» in 160.— 160.-
Pamuk yeril 172.8 180 -
Pamuk yağı (rafine) 109.— uo.-
Pamuk çekirdeği lâ — 13.-
Adana Ticaret Borsası
Pamuk Akala 1 »25.— 180 -
Pamuk Akala [I 1B7.— 160 —
Pamuk Akala LU İM
Pamuk yeril 1 w 145.-
Pamuk yeril IL
Trabzon Ticaret Borsası
FINDIK e) %50 randımanlı kabuklu tombul tL-
b) to eıra kontrollü 17â-
Eskişehir Ticaret Borsası
Buğday yumuşak >0.-
Buğday eert — — BL-
A YTMI

piyasa dogertark
New-York Borsası
Dün Eski Su»
Htıjriay (BuselikBent) ...u—ı
dert Kış mahsulü No. 1 nmmu 263.— Mİ.-
Kırmışı ‘ ” No. 2 232.— 234.—
Pamuk Mlddllnt (Llbreal^flent)
Qkl 03 oeMttsŞSâtMMIââtSSMMMeaeieMBŞeŞ 87.39 38.37
^FMİIİC IHlIlSSMieiIHHlIHHIHIIHIHH 36.65 86_2B
MBTl eıteestteıaesetseı HiHie*eiH»«ıMaiH 86.90 80.90
Tlftllı —
Teksas No. 1
Kinrllll ( Mnnsı^—I
Kabuklu yerh —
’* orta
Lavant lo İthal malı ....
Ekstra İri lo İthal mah --—-- 44.— 40.-
Kuru üsüm (LibresinHent) .»•••.
Thompson celclrdakals seçme ti VI ti V4
Keten tuhumo (Buşell=Dolar)
BAln po) I# • S t • •• ân 8.83
Kalay (Ulbresl=Sent) 96 — M-
Levha-teneke (100 libre dolar) 7.30 7.30
Keten tohumu (Tonu=8tsrllng)

Kâlirtite 63 60
Yer fıstığı Hindistan — 64.-
Tiftik iyi mal (Ubresi=Fiyat) B4.-Non.
” 8>ra mali ° NB 30.- M
Yün Anadolu * * 90/23 90/11
H Trakya • * BM 18/21 18/21
İskenderiye Bo rscısı
Pamuk (Kantan=Tatları) Ashmounl Kısa elyaflı F/G. Karnak Usun elyaflı F/G

Bayta •
Y E N t İSTANBUL
25 Temmuz 1950
YENÎ İSTANBUL’UN
BÜYÜK
ANKETİ
III
I
Büyük muharrir ve mütefekkir
Georges Duhamel’in Türkiye hakkında düşündükleri
MZIHLHlKmET
[poete national turc
■ w
*
/
( •
b


Fransada Türkiyeyi hedef
tutan komünist hareketi

Ma
nâllcih vere de hayata gözlerimi yummadan memleketinizi ve çok sevdiğim îstanbuldan başka Ankarayı da görebileyim,,
Yazan: Ayşe NUR




^•7?



arasındaki fikir alıç verişinde olmaktır. Zira bu münasebet-hâlâ gergin olduğunu itiraf et-zorundayız. Bu hususta bazı


• I . ar / .>•
L'A. f. p.
İrmeni
H RkK Ha
HM , ■M İS] MÜB
Kal ESa
Fransız Komünistleri, Nazım Hikmetin
yaptıkları mitingde resmini taşıdılar
GEORGES DUHAMEL
Dr V
DÛSSfN PE BLRTHOLü MARN
ya t'v- LFtin ı ııvu.7 ntnnn
Ve-n-t

Georges Dulıamel’in gazetemiz İçin İmzaladığı fotoğrafı. Fransız edibi şunları yazmış bulunuyor! “Yeni İstanbul okuyucularına en samimi temenniler imle...
O. Duhamel"
Dr. Behçet Us Çocuk Haatahaneelnde bir batında 4 yavru dünyaya getiren Bayan Ayşe Susırb’mn sıhhati gayet iyidir. Yavrulara da çocuk doktorlarının geceli gündüzlü İhtimamı altında bakılmaktadır. 4 çocuk anaaı olan Bayan ▲yteye hükümetçe maddî yardımda bulunulması kararlaştığı gibi Çocuk Esirgeme Kurumu bu gayretli anaya maaş bağlıyacak ve çocukların her türlü İhtiyaçlarını temin edecekti*»
FRANSIZ Akademisi âzası ve daimi sekreteri, Tıp, Cerrahi, Siyasi îllmler Akademileri âzası, muharrir, mütefekkir ve kıymetli hekim Georges Duhamcl’l okuyucularıma tanıtmama her halde lüzum yoktur. Muazzam bir külliyat teşkil e-den eserlerinin bir kısmı dilimize çevrilmiş olduğu gibi, altmış beş yaşını geçmiş olduğu halde, bir sürü şerefli vazifeleri dışında, Fransız gazetelerinde hemen her gün bir yazı çıkararak, dünya fikir münakaşasına canlı ve faal bir şekilde hissesini veren Georges Duhamel iyi niyetli AvrupalIların piri sayılır.
Üstat beni büyük adamlara vergi bir nezaket ve aJçak gönüllülükle e-vüıde kabul ederek, okuyucularımın namına sunduğum saygı ve sevgi »Özlerini dinledikten sonra, Türklye-ye dair aöyllyeceğl bir söz, göndereceği bir mesaj olup olmadığı sualime şöyle oevap verdi:
"Hayatımda batıdan doğuya, kuzeyden güneye bir hayli dolaştım. Amerikayı, Afrikayı uzun uzun gezdim. Fakat Türkiyeyi maalesef az tanınm. İstanbul İle îzmlrl gördüm, ama ne yazık kİ Ankaraya daha gidemedim. AJlah vere de, hayata gözlerimi yummadan, memleketinize bir daha gidebileyim ve çok sevdiğim îstanbuldan başka Ankarayı da görebileyim.
Türkiye düşüncelerimde büyük bir yer tutmaktadır. Memleketiniz bence iki istikamette mühim bir rol oy-ruyablllr: Birincisi îslftm dünyası ile Batı aracı lertn mek
müslüman arkadaşlarımın fikir ve arzularını tamamen anlıyorum. Bugün bir millet artık yalnız yaşıya-maz. Hangi milletlerle birleşlp hangi müşterek gayeler uğrunda çalışacağını tesbit etmelidir. Eski millet anlayışının yerine bugün milletler federasyonu fikri geçmiştir. Modern dünya görüşünün bu icaplarını vaktinde anlamış olan Türkiye için de mesele batı milletleri İle mi samimi bir işbirliği halinde çalışmayı, yoksa Asya cephesinde mİ kalmayı seçeceği meselesidir. Bence Türklyeye fevkalâde bir rol oynamak nasiptir, Batı ile Doğu arasında uzlaştırıcı, yaklaştıncı bir unsur olmak. Tam bir batılı kültüre sahip Türk arkadaşlarım çoktur. Bu yüzden, meselâ Lübnan gibi iyi niyetli olmakla beraber, vüsat ve ehemmiyeti böyle bir vazifeyi üzerine almasına engel olan memleketlerin oynayamıyacağı rolü Türkiye oynıyabillr. O böyle bir vazifeye girişmekle dünya çapında tarihî bir ehemmiyet kazanacaktır ve bugün her zamandan fazla üzerinde titrediğimiz dünya sulhunun sağlamlaşmasına yardım etmiş olacaktır. Türkler iyi niyetli aydınların Fransada da, dünyanın başka memleketlerinde de çok, pek çok olduklarını bümelldlrler.
1947 de İslâm memleketlerini bir daha gezmek üzere yola çıktığımda, Lübnandan başlıyarak, Mısın gezdim ve oradan bütün Afrikayı dolaştım. Dönüşümde "İslâm Memleketlerinde Temaslar (Consultâtions aux paya dlslam)" adlı bir küçük kitap yazdım. Bu kitaba hazırlık olarak o-ralarda bir çok kimselerle temas ettim, fikir ve görüşlerini en sadık bir şekilde eserimde aksettirmeye çalıştım. Bu kitabı bana ilerde bir şeref payı kazandıracak eserlerimden biri sayanm.
Bizim yegâne gayemiz Türk dostlarımızı daha sık görüp onları ilgilendiren meseleleri beraberce İncelemek ve umumî efkâra arzedebilmek-tir. Tarihte, birbirini anlamak üzere açık fikir alış verişinin bugün kadar elzem olduğu hiç bir devir yoktur."
M k ( /
P. ınnufioe que te Par-»T’fMÇ’nv turc a vote, Kler, ııııe lol^d'amntatte gântrate el adopt^ on anıendement ctel ordonnant te llb^rallnn İm-r; mMtete du po^te Nazim Hikmet,'
* conılnmnA k 24 Jinı de prtenn.
* Nazim Hikmet est te plus grand
* pofctr Türe. 8a renomm6e eat nıon-
dtete . I) fut Jet * en nrteon ri tretee an» pour avolr Acrit dca potrnaa A te gloirc». du comoıt de son peunle jpour te HbşrlA et te dAmocraiie. 4^ ».dî
DCs 1947. en Francr — nû d£jâ : avam te guerre te Rrvue Cvm-Cmune ııvaJt falt connaltra aes *po£mes et les persAcutlon* dont II i-etalt l’oblet — eouB l'iropufolon du , ComlU National dea Ecrtvalof. İtine cainpagne s'engagea pour ( demander te IJbâration de Mazim f Hlhmet. - •* \
Le mouvement prlt una nouvella \ampte»e* avec 1e dfveloppement de l'actlon Internationale aes intelloc-'tuete pour te pate at surtoüt du £Congree Mondial des Partizana 1e "te Palx. Soub rimputeion du poete] jTrtetan Tzara se conalltua â Paris >un Comlte International po’ir^la,’ IjbAration de Nazlın Hikmet,
Soutenu parJoı po^mes qua' Nazim Hikmet falaalt parvenlr, du (t •
■ /
*#• *' «ki.d
h’.’ITi: EN İ’AGE -
NAZIM HİKMET

t
• „
A - * •
• I L J fî
I
i
I
İ t
Jg.
w*



I ■ A


(•

I
Nâzım Hikmetin gr halkı ayakt.
t. /fa
lilambul, le* Jemneratt» etU-1 tment «n iournal, le ( /Vamm binîiotı do grond «iıt-
>____*■
İp



Nâzım Hikmetin affını kendi teşebbüsleriyle temin ettiklerini zanneden komünistlerin gazetelerinde çıkan yazı ve köşede “Nazım Hikmet*' gazetesinin iktibas edilmiş bir klişesi
gene bunu gcçiş-müşa-
dikkate Zira
14 temmuz sabahı Champs-Elys^es caddesinde resmi merasimden sonra komünistlerin geçit resmi vardı. Saat 15 te ve Bastllle ile Nation meydanları arasında icra edilecek olan bu gösteriyi Fransız Komünist Partisinin organı L’Humanitâ gazetesi manşetlerle bildiriyordu. Diğer taraftan parti âzalan sokaklarda Tru-man’a hitabeden broşürler, Rusyada ve fransızca olarak basılmış propaganda mecmuaları dağıtıyorlardı..
15 temmuz günü, milliyetçi Figaro-nun bu geçit resminden tek bir satırla dahi bahsetmemesine ve antlkomüntet France-Soir’üı İç sayfalarında ve 3-5 satırla tirmealne rağmen, bitaraf bir hlt sıfatiyle durumun pek
şayan olduğunu söyleyebiliriz, bu merasime fiilen İştirak edenlerin ve yakalarında parti rozeti taşıyan seyircilerin sayısının çok yüksek oluşu, mecliste üçte bire yakın nispette temsilcisi bulunan Komünist Partinin adamakıllı kuvvetli olduğunu göstermiştir.
Natlon meydanında kurulmuş tribünde Fransız Komünist Partisi Merkez Komitesi âzalan ve bu arada II der Maurice Thorez hazır bulunuyorlardı. 7 grup halinde devam eden go-çit resmi zaman zaman sağnak halinde yağan müthiş bir yağmur altında fasılasız devam etti. Bir miting havası esen bu merasimin gaye ve maksadını şöylece hulâsa edebiliriz: Ko-renln Korelilere terki, Amerikan müdahalesinin men’i ve atom bombası-
Atom bombasına ismini
veren enerji kaynağı
Fizik ve kimya ile alâkalı olanların yakinen bildikleri atom, halk nazarında bugün esrarengiz bir varlık olarak tanınıyor. Halbuki
• •
İkinci Dünya Harbi’nin son safhasın-1 da Amerikalıların Japonyada Hiroşima ve Nagazaki üzerine attıkları atom bombalarından sonra, dünya ü-zerinde atom ismini işitmeyen kimse kalmadı. Fizik ve kimya ile ilgili o-lanlann yakinen bildikleri atom, halk nazarında bugün esrarengiz bir varlık olarak tanınıyor ve konuşanın bilgi derecesine göre muhtelif surette tarif ediliyor. Halbuki herkesin ismini bilip de mahiyetini bilmediği atom, hakikatte, hiç de esrarengiz bir şey değildir.
ötedenberl İnsanlar mahiyetini bilmedikleri herhangi bir nesne ile karşılaştıkları zaman onu parçalıyarak ne olduğunu araştırmaya çalışırlar. Aynı şekilde maddeyi tetkik eden ecdadımız, onu muhtelif vasıta ve yollarla parçalayıp ne olduğunu araştırmak hevesine kapılmışlardı. Ük zamanlar Alşimlstvari olan bu araştırmalar bilâhare fennileşmiş ve araştırıcılara müspet yol gösteren bir mahiyet almıştır. İşte bu son çalışmaların mahsulü olarak her elementin gözle görülemlyecek, fevkalâde küçük parçalardan ibaret olduğu nazariyesi ortaya atılmış ve bu nazariyenln ispatı zımnında büyük üerlemeler kaydedilmiştir. Bahsi geçen ve artık bölünmesi gayrı mümkün olan parçalara "atom-böltlnemeyen" ismi verilmiştir.
Buraya kadar izah ettiğimiz hakikatten bir misâl ile açıklayalım: Bir bileşik olduğu bilinen suyun artık bö-
lünemiyen en küçült parçası yani molekülü içerisinde, iki atom hidrojen elementi ile bir atom oksijen elementi vardır. Gerek hidrojen gerekse oksijen elementleri sudan büsbütün farklı cisimler olup ancak muayyen nispetler dahilinde birblrleriyle birle-şerek suyu tevlit ederler.
Fenni gelişmeler tarihini tetkik e-dersek görürüz ki, yukarıda ifade e-dilen hakikatiarın keşfi bir zaman 1-çin fen adamlarını tatmin etmiş ise de, bilâhare atomun da nelerden İbaret olduğu araştırılmaya başlanmıştır. Bu maksat için dahi, atomu bulmak için takip edilen yoldan istifade edilmiş, yani atom da parçalanmıştır.
Arzımız üzerindeki bazı atom nevi-lerinin kendi kendilerine gını, H. Bacquerel daha sinde göstermişti. Kendi şekilde parçalanan atom
radioaktif elementler İsmi verilmektedir. Radioaktif elementler hiç bir hususî tesir altında olmaksızın kendi bünyelerinden bir şuvaklama İle mü-terafik olarak alfa ve beta diye 1-simlendlrdiğimiz tanecikler neşrederek, kendileri uzun veya kısa bir zaman sonra daha başka atom nevilerine lnkilâp ederler. İşte fen adamlarına atom yapısı hakkında ilk fikri veren bu hâdisedir.
Atom üzerinde devamlı ve yorucu çalışmalar sonunda atomun dört esas tanecikten terekküp ettiği kabul edilmiştir. Bu dört esas tanecik proton.
parçalandı-1896 sene-kendlne bu nevilerine
elektron, neutron ve pozltrondur. Bunlardan elektron elektrikçe menfi hamuleli pozitron ile, proton ise müspet hamulelidir. Bu tanelerin kütlelerine gelince, protonun kütlesi bir, pozitron ile elektronunkiler ise pratikte sıfır olarak kabul edilmektedir. Neutronun İse kitlesi bir, fakat elek-trikl hamulesi sıfırdır.
Bu dört esas taneciği bu şekilde İzah ettikten sonra, atomun bu dört unsurdan nasıl teşekkül ettiğini gözden geçirelim:
Atomun bünyesi güneş sistemine benzer. Merkezdeki güneş etrafında muayyen mahrekler Üzerinde dönen seyyareler sistemine benzer şekilde, atomun içinde de merkezde bulunan ve proton neutronlardan terekküp eden, bir çekirdek etrafında muayyen mahrekler üzerinde dönen elektronlar vardır. Yani atom sisteminde güneşe tekabül eden yerde bir çekirdek ve arz ve diğer seyyarelere tekabül e-den yerlerde ise elektronlar vardır,
Atom da seyyare adedini tâyin e-den çeklrdektekl-protonlardan neşet eden müspet hamuledir, başka sözlerle çekirdek ne kadar büyük ve daha doğrusu ne kadar çok hamuleli İse etrafındaki seyyare yani elektron a-dedi de o kadar fazla olacaktır. Meselâ en basit atom olarak bilinen hidrojen atomunun çekirdeği sadece bir protondan İbaret olduğundan bunun etrafında ancak bir tek elektron bulunacaktır. Bu izahattan anlaşılacağı üzere hidrojen atomundaki gü-
nın katiyen kullanılmaması.
Geçit resminin sıklet merkezini teşkil eden bu ikinci kısmın tezahürünü gördükten sonra komünistlerin a-tom bombasından ne kadar korktuklarını, bu hususta nasıl dehşete düştüklerini anlamak gayet kolaydı... Bu arada parti âzalan halk arasında dolaşarak "Appel de Stockholm” denen madde için imza toplamıya çalışıyorlardı. Bunda, atom bombasının kullanılmaması isteniyor ve İlk kullananın harbin müsebbibi sayılacağına İşaret ediliyordu. Söylediklerine baJcılırsa, Fransada halihazırda 12 milyon, Rusyada 100 milyon ve diğer devletlerde de gene milyonlarca insan bunu İmzalamış bile!...
Merasimde, Nazıhı Hikmetin, Madama Cotton, Raymond Dlen gibi diğer sulh mücahitleriyle(l) birlikte resminin taşındığına işaret ettikten sonra dikkatimizi çeken başka noktalara temas edeceğim. Komünizm, Fransada bir müddetten beri orduya da girmiş bulunmaktadır. Üzerinde, "Fransız subayları olarak kalmak hakkımızı müdafaa edeceğiz,, yazılı bir bandrol taşıyan ve İçlerinde yüksek rütbeli subaylar, bu arada General Petit de bulunan 40 kişilik grup bir ağızdan "harp etmlyeceğiz!* diye bağırarak geçtiler ve gurur içinde şeref tribününde Thorezln yanında yer aldılar... Bunların arkasından yürüyen bir kısım kadınlar, kocaman bir Fransız bayrağı üzerine şöyle yazmışlardı: “Fransız anaları evlâtlar»* nı, Rusyaya karşı harbetmek için ka*-tlyen vermiyeceklerdir!" Diğer yandan, orak-çekiçlerle süslü sayısın kamyondan biri partizanları zevke garkeden şu ibareyi taşıyordu: "Sovyet Rusya herkese ekmek ve gül vermek için çalışıyor,, fakat ne tuhaf bir tesadüftür kİ, bu muazzam komyon tam şeref tribününün önünde benzini bittiğinden stop etti ve bin bir güçlükle ite kaka götürebildiler.
Mitinge, başka milletlerin de "Demokrat sulh taraftan (!) yani Komünist Partileri temsilcileri de İştirak ettiler. Bu arada Polonyalılan. İngillzleri, Korelileri, Çinlileri, Çe-koslovaklan vesalreleri geçerken gördük.
"Nous voulons de te Palx", sulh isteriz diye bağrışarak yürüyen ve ellerinde taşıdıkları yazılarla bütçenin yüzde 25 inin harp masraflanna ayrılırken kendilerine ancak yüzde 2,5 tahsis edildiğini bildiren eski mücahitlerin malûlleriyle birlikte geçişi de oldukça enteresandı-
Netice olarak şunu söyllyebllirte kİ, Fransada komünist hareketi, bir kaç sene evveline nazaran biraz zayıflamış olmasına rağmen gene de oldukça kuvvetlidir ve Sovyetler buraya büyük bir ehemmiyet vermektedirler. Hattâ, Fransız işçilerinin yaptıkları grevlerde Rusya, meselâ: "PolonyalI maden işçileri Fransız kardeşlerine yardım ediyorlar,, şeklinde para bile vermektedir.
Paris - Orhan KaraveH
neş sistemi tek seyyarell bir sistemdir.
1930 senesinden beri yepılan en son araştırmalarda elde edilen neticeler fen adamlarını atom yapısındaki dört esas tanecik yerine bir tek tanecik mevcut olabileceği hükmüne vardıracak mahiyettedir. Bir kaç hafta evvel konferanslar vermek üzere memleketimizi ziyaret eden meşhur Alman atom âlimi Profesör Hel-senberg de verdiği seri konferansların sonunda bu neticeye varmış ve önümüzdeki yıllarda bu son nazari-yenln tahakkuk edeceğine inandığını tebarüz ettirmiştir.
Yazan : Dr. Ing. Hüseyin PEKTAŞ
Yurttan Resimler
liM YUKARIDA — Pazara inen köylüler, -w fcldtt
yatan hlcmulı nıcnuçjJcL


*


i 4 • J • • •

TENİ İSTANBUL
96 T’ünTTMJBi 1956
■A
a
KİNİNLİ
İLK SEFER
4 EYLÜL’de
[LfiNLO
teşhir edilmektedir
OaFORD
t
X
1
6
Cumhuriyet m ey a anı Ne. 9/1 TAKSİM . İSTANBUL

2 nci SEFEK
Blr günde 14.250.000 adet sarfiyat I
Premlum çeliğinden mamul ve oyulmuş

EMNİYET DEMEKTİR
1™ l _L| J | FA 1 J -nLzil ■'UaJ-
Beherinde 0.15 gr. Kinin vardır.
Sıtma, Grip, Baş ve Bütün Ağrılara Karşı
■mb SAYIN DOKTOR ve ECZACILARIN “ NAZARI DİKKATİNE
Dünyaca tanınmış hakiki
VALİDOL ZİMMER
StMFLE V. CAMPHRE olarak orijinal 8 10 Gr.lık şişelerde
bol miktarda tekrar geldi ve piyasaya araedildi.
Traj bıçaklan, Amerlkada sarfiyat rekorunu kırdı
• â I i.. * A
HAC YOLCULARINA MÜJDE

TAKSİM MEYDANINDAKİ
TENVİRATLI REKLAM
SÜTUNUMUZD EN CAZİP

Her İki seferden biriyle A-rafattan 5 gün evvel Cidde-ye varacak Hac yolcuları dönükte Medlneyl ziyaret e-debilecekler ve aynı vapurla döneceklerdir.
11 EYLÜL
PÜSKÜRTME MEMELERİ
EMNİYET
DEMEKTİR
AHMET VELİ
Cumhurlvsı Meydanı no. 9/1 ▼aksim . İstanbul

menger
İzmir Belediye Başkanlığından
1 — Kültür mahallesinde 1402, 1408 sayılı sokaklarda ye-■iden kanalizasyon ve 1401, 1402, 1403 «ayık sokaklarda da yeniden beton yol yaptınlması İşi Fen işleri Müdürlüğündeki keşif ▼e şartlaşması gereğince açık eksiltmeye konulmuştur. Keşif bedeli 17807.82 lira ve geçici teminatı 1336 liradır. İsteklilerin ihale tarihinden üç gün evvel Fen İşleri Müdürlüsünden belge almaları lâzımdır. İşin ihalesi 26.7.1950 çarşamba günü saat 11 dedir, isteklilerin belli edilen gün ve saatte geçici teminat makbuzla riyle encümene başvurmaları.
2 — Güzelyahda 40 sayılı sokakta kesme re 82-87 sayılı
sokaklarda da âdi döşeme tâmİriyle 88 sayılı sokakta yeniden kanalizasyon ve âdi döşeme yaptırılması Fen işleri Müdürlüsündeki keşif ve şartlaşması gereğince açık eksiltmeye konulmuştur. Keşif bedeli 18222.03 lira ve geçici teminatı 1367 liradır. Bu işe girmek İçin ihale tarihinden üç gün evvel Fen İşlerinden belge almak lâzımdır. İşin ihalesi 26.7.1950 çarşamba günü saat 11 dedir. İsteklilerin belli edilen gün vs saatte Encümene başvurmaları ilân olunur. (9631)
Lüks yolcu gemileriyle sayın Hac yolcularını Cidde-ye götürecektir.
390 liraya mukaddes Hac vazifesini İfaya fırsat veren bu seferlere tahsis edilen lüks yolcu gemilerinde bol, temiz yemek, banyolu, salonlu rahat kamaralar, tam blr emniyet soğuk hava tertibatı ve arayacağınız her şey bulunacaktır.
FİYATLARI DENİZYOLLARI acentelerinden ÖĞRENİNİZ.
UCUZLÜK TEMİZLİK RAHATLIK EMNİYET
nt 14iuj
ELEN HAVAYOLLARI
KURU MUNUN AZASI
1
Evvel Sonra
Devlet Denizyolları ve Limanlan işletme Genel Müdürlüğünden:
1) Galata 21 Nb.lu ambar dahilindeki ilâve kat merdiven boşluklarına yaptırılacak iki adet asansör için aşağıdaki ©artlarla teklif alınacaktır.
a) Asansörlerin kaldırma gücü 1.50 İlâ 2 tondur.
b) Kuvve! muharrike ambar dahilinde mevcut şehir elektrik cereyanıdır.
c) Bilcümle tesisat Bayındırlık Bakanlığı asansör talimatnamesine uygun olacaktır.
d) Tekliflerde lüzumlu bilcümle teknik malûmat bulunacak ve fiyat, tesis müddeti sarih olarak belirtilecektir.
Teklifler 4 ağustos 1950 cuma günü saat 12 ye kadar Fermenecilerde Devlet Denizyolları Yapı Şubesine verilmiş bulunacaktır. Bundan sonra verilen teklifler nazan itibara alınmaz.
Alınan teklifler 4 ağustos 1950 tarihinden İtibaren âzami blr hafta tçlnde İdarece tetkik edilerek netice ilgililere yazı ilo bildirilecektir, idarece verileock bu cevap geciktiği takdirde teklif sahipleri tekliflerinden vazgeçebilirler.
İdare teklifleri nazan itibara alıp almamakta, dlledlftne İhalede yeniden eksiltme açmakta ve İhaleyi yapıp yapmamakta tamamen serbesttir. (9989)
Dişlerinizi Ind gibi yapar
TELı (1441
ı
MAZOT


AHMET VELİ
Cumhuriyet Meydanı no. 9/1 taksim • İstanbul
POMPALARINI
TERCİH EDİNİZ
L A. T. A.
MERKEZÎ : ATİNA, MERLİN Cad. No. 12
İSTANBUL-ATİNA
HER CUMA GÜNÜ
YEŞİLKÖY’den KALKIŞ 09.00 ATİNA’ya VARIŞ 10.00
Günü gününde ATİNA'dan SELÂNİK, RODOS, KAVALA ve Yunanlstanın diğer şehirleriyle mutabakat vardır. Ayrıca ATİNA’dan dünyanın her köşesine ulaştırma temin edilir.
İSTANBUL - ATİNA Gidiş - Dönüş bileti 180 T. L.
İSTANBUL - ATÎN A yolcularına Yunanlstanın dahili hava hatlarında % 25 tenzilât yapılır. İSTANBUL UMUMÎ MÜMESSİLLİĞİ :
DEVLET HAVAYOLLARI BİLET SATIŞ BÜROSU
Karaköy - Tel. 42885 - 42877
Ayrıca bütün seyahat acentelerinden bilet ve İzahat alınabilir.

AYAKLARINDAN MUZTARlP OLANLARA MÜJDE:
™ öğrenebilirsiniz, PAÇtKAKÎS’den hemen bu-
f/cZJ *ün blr RANDEVU alın. Beyoğlu istiklâl
LONDRA’da SCHOLL Firmasının mütehassısına müracaat edip sancılarınızın «©heplerini
Caddesi 286
Sayfa T
BUZDOLAPLARI
EVİN NEŞESİDİR
AHMET VELİ
Cumhuriyet Meydanı no. û/1 taksim - İstanbul
TEL t 41442
AĞUSTOS
KARNELERİMİZ
SATIŞA
ÇIKARILMIŞTIR
Gazete satan tütüncü dükkânlariyle gazete müvezzilerinden İsteyiniz. Bulamazsanız İdarehanemizden tedarik edebilirsiniz.

ZABITA MEMURU ALINACAK
Ankara Belediye Başkanlığından:
1 — Belediyemiz zabıtası teşkilât kadrosunda açık bulunan 20 şer lira kadro maaşlı zabıta memurluklarına aşağıda yazılı nitelikleri hala olanlar arasında yanş sınavı İle memur alınacaktır.
a) Belediye Memur ve Hizmetleri Tüzüğünün 3 üncü mad-. ( / deslnde yazılı nitelikleri haiz olmak,
b) En az ortaokul mezunu bulunmak,
e) Fiili askerlik ödevini yapmış ihtiyata kayıt olunmuş bulunmak,
Aç) 30 yasından yukarı yaşta olmamak,
d) Boyu blr metre yetmiş santimden aşağı olmamak,
e) Fena hallerle tanınmış bulunmamak,
f) Namus ve haysiyeti muhil blr suçla mahkûm edilmiş olmamak,
g) Ecnebi kız veya kadınla evli veya yaşar bulunmamak,
h) Vücutça sağlam olduğu tam teşekküllü blr hastahans ■ağlık kurulunca muayene neticesinde sabit olmak,
Bu şartları tevsik eden belgeler ibraz edilmedikçe talip sınava kabul edilmez.
2 — Yukanda yazılı şartları haig bulunanların en geç 27.7.1950
perşembe günü saat 17 ye kadar dilekçelerine bağlıyacakları kimlik belgesi, askerlik terhis tezkeresi, bitirdiği okul diploması, aşı kâğıdı, hâl tercümesi, 9x12 eb'adında dört adet fotoğrafları ile birlikte Ankara Belediye Başkanlığına başvurmaları ve 29.7.1950 cumartesi günü saat 9 da sınavları yapılmak üzere Ankara Halkevi kitaplığında hazır bulunmafen ilân olunur. (9925)
4
DARÜŞŞAFAKA LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN ı
Bu yıl orta kısım birinci sınıfa öğrenci alınacaktır. Kayıtlara 15 temmuzda başlanacak, 15 ağustosta aon verilecektir. Şartname isteklilere okulda verilecektir. Taşradan posta pulu gönderilirse adreslorine yollanır. (9941)
SEYAHATTEN AVDET
Doktor Mehmet Kâmil BERK seyahatten dönerek hastalarını kabule başlamıştır.
Fatih Akşehir Apt. Telefon: 23915, yazlık telefon: 52/149
DEVLET DEMİRYOLLARI İLANLARI
FİBER ÇUBUK ALINACAK
Devlet Demiryolları Haydarpaşa
Satınalma Komisyonundan :
1 — Muhtelif ebatta 135 kg. Fiber çubuk açık eksiltme He satın alınacaktır.
2 — Muhammen bedeli 4595 lira olup muvakkat teminatı 344 lira 68 kuruştur.
3 — Buna alt şartname komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır.
4 — Eksiltme 8 ağustos 1950 salı günü saat 11 de Haydarpaşa Gar binası dahilindeki Haydarpaşa Satmalına Komisyonunda yapılacağından arzu edenlerin vaktinde komisyonda hazır bulunmaları. (9865).
AHMET VELİ
Cumhuriyet Meydanı no. 9/1
TAKSİM • İSTANBUL
MENGER
\ TEL I 41442


i
Kuponları saklayınız
U • •

Kuponları saklayınız
YENİ İSTANSUB 75.000 Hra dağıtıyor
75.000 LIH KEBE ■■
UL 76.000 75.000 .000
O
ıponu
Hra damıtıyor lû’itıyor ılıtıyor Acıtıyor ıırn (1« Sıtıyor
YENİ YENİ YENİ YENİ YENİ

kl .










r(



%

9

4
®(rne)
c


Mercedes - Benz marka binek otomabili
Ahmet Veli Menger Müessesesinden 2 adet (Jawa) ve (CZ) marka motosiklet
Mehmet Kavala Müessesesinden
Swlssalr uçaklarlyle bir kişiye İstanbul -Zürich seyahati ve on beş gün ikamet (LAİ) Italyan Havayollariyle Roma’ya seyahat ve en iyi otelde bir hafta ikamet
Lai Havayolları ve Oriente Espresso tarafından AİR FRANCE Havayollariyle Parise seyahat ve 15 gün ikamet
Her bir seyahati Doğan 8igorta Şirketi 15 er bin liraya sigorta etmiştir.
1 adet (Bosch) marka 5 ayaklı buz dolabı
Ahmet Veli Men ger Müessesesinden Son model bir salon takımı
PaaZti Müessesesinden Son model koltuk ve masalar
Bayas Mobilya Mağazasından
1 adet BEATTY marka çamaşır makinesi
Halü Naci Mıhçtoğlu Müessesesinden 4 adet (Schaub) marka radyo
A dem Karadağ Müessesesinden
2 adet (Mİnerva) el ve ayak dikiş makinesi
Mehmet Kavala Müessesesinden
1 adet en son model kadın çantası
1 adet en son model kadın ayakkabısı
1 adet en son model erkek ayakkabısı
Tanca Kundura Mağazasından
1 kişiye 6 kişilik en iyi cinsten çay takımı iaak ve Rafael Karako Mağazasından
5 adet ellişer liralık bono
îatanbulun en büyük müeeaesesi Lion Mağazasından
4 lâke koltuk, 1 lâke masa
Ekrem Kulen Mağazasından
1 adet erkek kostümü (kumaşı ile)
Beyoğlu, Terzi Mozea tarafından
Zenith, Omega, Tissot altın kol saatleri EmlMönü Tevflk Aydın Mûeaaeeeainden
6 adet Lüks Avrupa kravatı
Beyoğlu, Eakenazl Mağazasından
100 çift Nylon BALİ marka kadın çorabı
1 adet av tüfeği, 5 futbol topu, 5 elektrik
feneri Mario Gabay Müessesesinden
2 adet Opema ve Flexaret marka fotoğraf makinesi
Mehmet Kavala Müessesesinden

(


O
•AA


a
S

A


ot





i r


*



’ (•



a



o

0
r
t
1 adet (Martin 40) takma deniz motoru
Ege Petrol T. A. fj. Müessesesinden
3 kişiye onar bin liralık kaza sigortası
Doğan Sigorta Şirketinden
4 kişiye 100 er liralık Ikramİyeli Aile Cüzd.
Yapı ve Kredi Bankası tarafından
Altınşehirde köşebaşı 600 m2. bir villalık
arsa
Altınevler Kol S- Müessesesinden
2 adet (Hoover) marka elektrik süpürgesi
Mataj Ticaret T.A.Ş. Müessese sinden
2 adet (STOK)
magaı
ası emprime kuponu
8tok Mağazasından
adet Düdüklü tencere
Sark Pazarından
5 adet en son model elektrik ütüsü
Halil Naci Mıhçtoğlu M üe s sese sinden
1 adet (English Electric) buz dolabı
Af itap Müessesesinden (ROYAL) marka üçlü petrol ocağı
Leon Kinci Müessesesinden
20 adet muhtelif İsviçre saatleri
1 adet emprime kadın elbisesi (kumaşı İle)
Beyoğlu, Tersi Muazzes Cansu tarafından


I
I

I
I ı *

T/İ w
(jsl)
4

15 adet Büyük Kavanoz Pond’s Kremi
15 adet Büyük (SORTILAIGE) Losyonu
Bahçekapı Ege Itriyat Mağazasından
10 kişiye 2 şer adet en güzel plâklardan
8ahib\nin 8esi Müessesesinden
10 adet en son model TERMOS
12 plâktık bir koleksiyon
Halil Naci Mıhçtoğlu Müessesesinden
100 adet SÜRPRİZ marka pijama
100 adet SÜRPRİZ marka gömlek
100 kişiye birer kutu BAYLAN şekeri
100 adet Azim çini fabrikası v
O
:osu
50 adet Morrison dolma kalem
6 kişiye, Melek, İpek, Lâle, Saray, Ar, Sümer sinemalarından birinde 1 sene müd-
detle bütün filmlere 2 şer kişilik koltuk
200 kişiye birer şişe çeşitli TEKEL Likörü
1 kişiye en son model bir kadın şapkası
Beyoğlu Arif Şapka Mağazası
100 kişiye birer kıymetli kitap
Nebioğlu Yayınevinden
Diğer hediyelerin listelerini de önümüzdeki sayılarda bulacaksınız
X n.t.
am: ■ ııı r*.
• •• •• • • • • •
• • • * B —

A
IS
(i
V
a
l| ı
saklamayı


İl
117
4*4

Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 — Posta Kutusu : 447 - İstanbul
KOfCphanetî
i A ' A
A
1
1
r
25 temmuz 1950 salı günkü YENİ İSTANBUL gazetesiyle beraber verilir, aynca para ile satılmaz
Telefon : 44756 - 44757 Santral
Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
Kore cephesinde sessiz bir gece
Kore cephesinden nasd çıkarıldım ve
cepheye tekrar nasıl dönebildim ?
M. HİGGİNS'İN BAŞINDAN GEÇENLER
* ı 1

Korede muhaceret devam ediyor. Çoluk çocuk, kadın ve erkek bütiin sini ahali şimdi cenuba akmaktadır. Yukarıdaki resimde
Taejon’u tahliye eden cenu Korelileri görüyorsunuz
Cephede kadın bulunamazmış ! — Gazetecinin kadını, erkeği olur mu ? Gazeteci, kadın veya erkek her zaman gazetecidir dakika içinde nasıl çıkarıldım ? — Arthuriin emri. — Tekrar cephedeyim.
Cephede bu akşam sessiz bir gece var.
Gene ricat ediyoruz
bırakarak sürüle-
taklp eılrrlor.
muzaf
Francisco “Altın Kapı” köprilsün-geçerek Kore’ye doğru yol alıyor.
Kore savaşının İlk atılmış olacaktır.
' '•
9 (&.
Yukarıda: Altı cphan taşıyan mavnanın İnfilâk! İle Portsmouth liman nhtımı bu hale gelmiştir. İngiliz Bahriye Bakanlığı bu İşin bir sabotaj olmasından şüphelenmktedlr.
I -- 7
Resimlerle dünya aktüaliteleri
Cepheden 10
Mac
New-York Herald Tribüne ve YENİ İSTANBUL gazetelerinin Kore cephesindeki hususi muhabirleri Marg oerlte Hlggins, bundan bir hafta kadar evvel Kore’de Amerikan orduları kumandanı bir generalin emriyle Kore’den çıkarılmıştı. Amerikalı general, Marguerlte Higgins’in cepheden uzaklaşmasına sebep olarak. Higgins’in kadın olduğunu Ve bu harbin kadınlar için bir harp olmadığını zikretmişti.
Marguerlte Hlgglns bunun üzerine General Mac Arthure’e müracaat etmiş ve tekrar cepheye dönmüştür. Muhabirimiz şimdi cephede ve vazifesi başındadır.
Dün kendisinden bir mektup aldık. Marguerite bu mektubunda cepheden nasıl çıkarıldığını ve tekrar cepheye kavuşuşunu anlatmaktadır.
Korede hava
Yanda: Kadın mihmandarların
Dünya Konferansı için Don d raya ge-len dört delege, kendi millî kıyafetle-riyldlr. Hindistan delgsl Mrs. H. O. Captaln. diğer delegelere uğur getiren bir bebek göstermktedlr. Konferans Osford’dA 21-31 temmuz arasında olacaktır.
10 dakika içinde cepheden uzaklaştırılan muhabirimizin mektubunu bugün neşrediyoruz. Baştan sonuna kadar heyecanla takip edeceğiniz bu röportaj, Marguerlte Higgins’in son bir kaç günde geçirdiği maceralar^ anlatmakta ve cepheyi bütün dehşetiyle tasvir etmektedir.
Marguerıte Higgıns röportajında kadın olarak 10 dakikanın saç taramaya bile kâfi gelnuytceğini söyliye-rek; ”Bu müddet zarfında bütün eşyasını alıp bir cip otomobiliyle cepheden uzaklaştığını anlatıyor ve diyor ki:
“Bir kadın İçin 10 dakika hiç bir şey değildir. Fakat bir gazeteci içir 10 dakika, dünyalar kadar zamandır.”
Okuyucularımız bu enteresan yazıyı, bugün ikinci sahifemizde takip edebileceklerdir.
kuvvetlerinin
ilk vazifesi
Kore harbinin arabulucusu Nehru ile bir konuşma
Pandit Nehru: “Türkiye bizim için
daima bir rehber olmuştur,, diyor
Kore'de bir anlaşma ümidi varsa bunu, Nehru muhakkak bulup çıkaracak, dünyada sulhün
ve sükûnun teessüsüne âmil olacaktır
Nehru sayesinde 350 milyonluk Hindistanlo 80 milyonluk Pakistan uçurumun kenarında durdurulmuştur
Yazan: Faruk FENİK
ARKADAŞIMIZ Faruk Fenik, Pa-**k Istan ve Hindiatanda uzun bir tetkik seyahati yapmış ve bu mın-takalara dair bir çok yazılar yazmıştır.
Arkadaşımızın bu seyahatine dair çok enteresan bir röportajı bugün ikinci sahifemizde bulacaksınız. Faruk Fenik bu röportajında, Hindistan Başbakanı Nehru ile olan bir konuşmasını nakletmektedir.
Kore Harbi dolayıslyle Amerika ile Rusya arasında arabuluculuk yapan Hindistan Başbakanı Nehru'nun dünya sulhu için neler düşündüğünü gösteren bu röportaj, aynı zamanda Türk-Hındistan münasebetlerine dair de mühim kısımları ihtiva etmektedir
Nehru. arkadaşınızla görüştüğü sırada “Türkiye bizim için bir rehber olmuştur. Bizim de prensi pim iz yurtta sulh, cihanda sulhtur” demiştir.
îşte, Kore işinde, H indis tanın tavassuttu biraz da bundan İleri gelmektedir.
Arkadaşımız Nehru ile olan konuş masını naklettikten sonra şöyle de mektedir:
“Korede bir anlaşınıı üını h varsa bunu, Nehru muhakkak bulup çıkaracak, dünyada sulbün ve sükûnun teessüsüne âmil olacaktır.**
Faruk Feniğin bu röportajını muhakkak okuyunuz.
seyahatinde
HindUlan Başbakanı Paııdil Nehru Londra vıı yaptığı tayyare meydanında karşılanırken
Amerika, en iyi uçaklarını Kore savaşına tahsis etmiş bulunmaktadır
İKİNCİ Dünya Savaşından sonra ■ sulhun teminine çalışıldığı şu sıralarda, bozguncu kimseler hücum bo-rusiyle yeni bir savaş açmış bulunuyorlar. Kuzey Kore Ordulan güneye doğru taarruzlarını hâlâ devam ettirmektedirler.
Taarruz ettiklerine göre, bir üstünlük sağlamış olan düşman kuvvetleri karşısında Güney Ordularının en iyi hareket tarzı, uygun bir arazi kesimine kadar geri çekilmektir.
Çekilme; hava kuvvetlerine karşı çok hassastır. Çekilme başladığı sezilir sezilmez hava kuvvetleri nesi varsa ve her cins uçağlyle faaliyete geçerek çekilmeyi bozguna ve paniğe çevirmlye çalışır. Çekilinmekle sarsılan maneviyat, uçak faaliyetiyle felce uğratılır. Ricat yolları, köprüler, vasıtalar ve irtibat hatları tahrip edilir. Bu suretle komuta maka-mlyle erat birbirinden ayrılır. Erat, sağda solda komutasız, yolsuz bırakılır ve arazi kesimlerinde tıkanır kalır. Erat birikintilerine alçaktan kollarla makin alı tüfek, top ve bomba taarruzları tertiplenir. Bu suretle birliklerin bir daha toplanıp bir kuvvet teşkil etmelerine mâni olunur Hava kuvvetleri gerilere sarkarak ihtiyatları ikmal malzemesini, yiyecek katarlarını cepheye sokmamaya çalışır. Bu esnada çekilme yolları kenarlarında bulunan şehirlere de taarruzlar tertiplenir. Böylece ahalinin yollara dökülmesine ve yolların tıkanmasına uğraşılır.
Bu sahneleri, en iyi. hava kuvvetleri yaratır. Kore’den gelen haberlere göre böyle feci bir durum henüz yoktur.
Baskın şeklinde muharebeyi açan ve llerliyen Kore ordusuna karşı ilk ve en iyi tedbir, hava kuvvetiyle müdahaledir. Bu sayede hasım hava kuvveti angaje edilerek kara ordusu üzerindeki tazyiki bertaraf edilir. Bu hava üstünlüğünün kazanılması muharebesidir. Modern savaşlarda çekilmenin muntazam olabilmesi ve mütaakıp savaşlar için hava üstünlüğünün kazanılması şarttır. Hava üstünlüğü; düşmanın her türlü hava faaliyetini felce uğratmak, kendi faaliyetimizi idame ettirmektir.
Hava hâkimlytlnin kazanılmasına tahsis edilen uçakların üstün vasıfta olması lâzımdır. Zira her şeyden önce düşman uçaklarını yakalamak ve sonra muharebe etmek gerekmektedir.
Gazetelerden öğrendiğimize göre. Güney Kore'ye, Amerika F-86 Sel ver Sabre av uçakları gönderdi. Dünya devletlerinin hava ordularında kullanılan av uçaklarının en süratlisi olduğu, saatte 1075 Km. yaptığı ve tepkili uçaklar oldukları söylenmektedir.
Amerika en iyi uçağını. Güney Kore savaşına tahsis etti ve gönderdi Oradaki hava kuvvetlerinin ilk hedefi. hava üstünlüğünü kazanmaktır. Miktarı kâfi uçak tahsis edilmiş ise, Kore mukadderatı şimdi orada çarpışan pilotların omuzlarına yüklen miştir. Hava üstünlüğünü kazandık ları gün
fer
Yukarıda: “Doktorlar Balosu" münasebetiyle Isvlçrcde tahsilde bulunan isveçli genç kızlar, Bıısel şehrinde Kndınlnr Arası Dünya Jimnastik Şampiyonasında birinci gelmişlerdir.
Aşağıda: Alınnnyanın Bavyern Dağla rıııdn bıı çoban çocuğu ile köpekleri, hayatlarından çok memnunlar. B*«harda, sürüler, Aiplcrin yeşil meralarında otlarken bu üç ayrılmaz mahlûk, evlerini ve köylerini rlnl

adımı
Yukarıda: Amerikalılar İki katlı ve-nl bir roket imal etmişlerdir. 19 temmuz manevraları için hususi surette hazırlanmış olan bu roket yapılan tecrübede dokuz Miat duman bulutları İçinde kalmıştır.
Aşağıda: Bir Amerikan uçak gemisi, güvertesi uçaklarla dolu olmak üzere. San den


4
s






Kore cephesinde sessiz bir gece..
Kore cephesinden nasd çıkarıldım ve
cepheye tekrar nasıl dönebildim ?
M. HİGGİNS’İN BAŞINDAN GEÇENLER
Beynelmilel bisiklet yarışlarına yedi millet giriyor Munich, Bavycra ağustosta yapılacak beynelmilel bisiklet mukavemet yarışlarına yedi Avrupa memleketi bisikletçilerinin katılacağı öğrenilmiştir.
Bavyera Amatör Bisiklet Federasyonu: İsviçre. İtalya. A-vusturya. Fransa, Lüksenburg ve Belçika bisikletçilerini, llç branş üzerinden yapılacak olan bu mUsabaknlara davet etmiştir. Bu memleketlerin kuvvetli takımlar gönderecekleri sanıl-maktadır.

23 (United Pres») —
A İplerinde 13 ve 15 Amatörler arasında
Kore narhının arabulucusu Nehru ile bir konuşma
Pandit Nehru: “Türkiye bizim
için daima bir rehber
olmaktadır,, diyor
Gazetecinin kadını, erkeği
Cephede kadın bulunamazmış !
olur mu? Gazeteci, kadın veya erkek her zaman gazetecidir. — Cepheden 10 dakika içinde nasıl çikanldım?—Mac Arthur’ün emri — Tekrar cephedeyim. — Cephede bu akşam sessiz bir gece var — Gene ricat ediyoruz
(Kore cephesinde bulunan hu-1 susî muhabirimiz Marguerite Higgins bildiriyor:)
Birkaç günden beri hayatımın en heyecanlı günlerini yaşıyorum. Bir gazeteci için dünyada en acı şey, tam iş göreceği sırada elinden kaleminin alınmasıdır.
işte ben de bu felâketle karşı karşıya geldim. Emir subayı kırmızı balmumu ile mühürlü ve "mahremdir” kayıtlı zarfı elime tutuşturduğu zaman, her şeyi anlamıştım. Açıp okumaya bile lüzum yoktu.
Cepheden çıkarılıyor ve Tokyo'ya sürülüyordum. Zarfı birkaç saniye açamadım. Ellerim titriyordu.
Emir subayı:
"Zarfı aldığımıza dair imza veriniz! ben gideyim.” dedi.
Şakaklarıma doğru soğuk terlerin indiğini hissettim. Emir, emirdi. Bu anda yapacak hiç bir şeyin olmadığına kani idim.
Zarfı naçar imzaladım ve bir ot yığının üzerine yığıldım.
Emirde, cepheden derhal u-zaklaşmam bildiriliyor ve eşyamı alabilmem için on dakikalık bir mühlet bırakılıyordu.
Bir kadın için on dakika, ne kadar da az bir zamandı... Ame-rikada olduğum günleri hatırladım.
Bu müddet, saçımı taramıya bile yetmezdi...
Fakat şimdi cephedeydim. Gazeteci olarak çalışıyordum.
Gazeteci için kadın ve erkek diye bir fark olamazdı. Gazeteci her zaman gazeteci idi ve bir gazeteci için on dakika dünyalar kadar zamandı...
Eşya olarak birkaç kat çamaşır, bir stilo, iki kurşun kalem, bir daktilo makinesi ve gece sokaklarda yatabilmek için gırgır-lı bir şiltem vardı.
Hepsini toparlıyarak bir torbaya yerleştirdim. Çelik miğferimi de torbanın üzerine koyarak beklemiye başladım. On dakikada nasıl hazırlanacağım derken, bu müddet bana çok bile gelmişti.
Bütün gazeteci arkadaşlar beni uğurlamak için çadırın önüne gelmişlerdi. Bir meslekdaşlan-nın böyle bir muameleye maruz kaldığını görmekten dolayı teessür içindeydiler. Fakat içlerinde. bir arkadaşlarının eksilmesinden memnun olanlar da yok değildi... Ne olsa gazeteci-likdi... Benim yazamadıklarımı onlar yazacaklardı
Nihayet cip geldi. Evvelâ eşyamızı sonra da bizi bir bavul gibi cipe yerleştirdiler, rimden gayri ihtiyarî damlayordu.
“Kadm olduğum için den uzaklaştırılıyordum.,,
• • •
Gözle-yaşlar
cephe-
Buna sadece gülünür de.
Cephede kadınla erkek arasında fark mı kalmıştı?!
Hepimiz çarpışıyorduk, kalemimle, arkadaşlarım silâhla-riyle.
Ben

Fakat bu üzüntü çok sürmedi. Beklediğimiz günler geldi. Bir taraftan ben, bir gazetem, bir taraftan rikan matbuatı Mac te’graflar yağdırdı.
Bir gazeteci olarak cepheden çıkarılmam Âmerikada büyük tepkiler yarattı. Kıymetli komutan, yapılan hareketin bir hata olduğunu bildirerek, benim tekrar cepheye dönmeme emir verdi.
Mac Arthur’ün telgrafını gazetelerde herhalde okumuşsunuzdur. Onu aldığım zaman bir çocuk gibi sevindim.
taraftan da Ame-Arthur’e

Şimdi tekrar vazife başındayım. Daktilo makineme, miğferime ve silâh seslerine kavuştum. Allaha şükrediyorum.
Boyasız dudaklarım, karmakarışık saçlarım, ütüsüz elbisem bana huzursuzluk vermiyor.
Bu akşam cephede sessiz bir gece var. Fakat bu sessizlik beni ürpertiyor. Belki birazdan top ateşleri başlayacak.
Taejon’dan kaçanlar akın a-kın gerilere doğru kayıyorlar. Gözyaşı ve hıçkırıktan başka hiçbir şey duyulmuyor. Parmaklarım makinemin tuşları ü-zerinde dolaşırken, tırnaklarımın boyasızlığını gördüm kendi kendime gülümsedim.
Âmerikada ben böyle mİ
dim?! Fakat ne ehemmiyeti var?! Cephede ve vazife başında idim ya!
Uazktân projöktörler dağlan ve keçi yollarını tanyorlar. As-
ve
1-
kerler siperde ve tetikteler. Yarın sabah büyük bir taarruz bekleniyor. Bu gece hiçbirimizde uyku yok. Buradan da, tası tarağı toplayıp daha cenuplara gideceğe benziyoruz.
Ne oldu bizim aslanlara?
Bir türlü kafam almıyor. Çekiliyoruz.
işte gene emir geldi:
— Cepheyi boşaltınız!
Kaç günden beri cepheden cepheye ricat ediyoruz. Fakat kovalıyacağımız gürler de gelecek.
işte şimdi o günleri bekliyoruz.
Sıhhi bahisler:
• . •
-I

4
t

i'Ât ‘ 1

D ÜTÜN memeli hayvanların yavru-1 ® luk devirlerinde süt, İlk gıdayı teşkil etmektedir. Kıymetli bir gıda özü olan bu maddenin faydalarına rağmen, bazı hastalıklara vasıta olduğunu unutmamak gerekir. Mini mini yavruların gelişmesinde yararlı olan süt, veremin insanlara naklinde başlıca rolü oynar.
Süt: Yavrular, hastalıktan kalkanlar ve ihtiyarlar için besin menbaı-dır. bol vitamini vardır. Bu madde; çeşitli kuvvet iksirlerini içinde tutan bir hayat kaynağıdır ve inek, koyun, manda ve keçiden temin olunur.
tnek sütünde tereyag % 3.4 Koyun sütünde tereyag % 6.5 Manda sütünde tereyag % 8,8 Keçi sütünde tereyagt % 9.9 Kadın sütünde tereyafc % 3,5 dir. Görülüyor ki, kadın sütüne en çok yaklaşan Lnek sütüdür. En koyusu manda, en sulusu da keçi sütüdür.
Sütler; Çocuklar, haatalar ve yaşlılar İçin eşsiz bir gıda olmakla beraber bu enerjl-vltamin kaynağı maalesef bin bir türlü dalavereye müsaittir Ayrıca pis izhar edilmiş sütlere, çeşit çeşit mikroplar da karışabilir.
a) İneklerin beslenme tarzında ciddiyetle durmalıdır. Hayvanların bakım tarziyle yakından ilgilenmek halkın menfaatinedir. Kokmuş yem, bag, bahçe artıkları, küflenmiş, kızışmış maddeler yemeleri iyi bir şey değildir. Bunların sütü bozuk olduğu için içenlerde çeşitlimi de, barsak teşevvüşleri, bilhassa çocuklarda ö-nemli tehlikeler başgösterir, sütün asidi artar, pıhtılı süt olur, işe yaramaz. Şu halde süt için iki tehlike vardır: Biri meme İçinde bozulan, 1-klncisl, dışan aldıktan aonra mik-Toplaşmasıdır. Sütün İlk damlalarında memelerin kirliliği gözönünde tutulmalıdır. Bir santimetre küp sütte mikrop 16 bin kadardır. Temiz ahırda sanılanda 29 bin pis bir ahırda 69 bin. kaynar ve sodalı sularla yıkanmış kaplarda muhafaza edilenlerde 355 tir. Sütlere yapılan hilelerin en önemlisi sabahleyin tatbik olunur. Akşam sütleri sabaha kadar durunca üzerinde kaymak bağlar, bu kaymadı müstahsiller tereyag yapmak için alırlar ve geri kalan sütü sabah sütiyle karıştırıp sa11verirler. Daha modern
tarzda hile yapanlar, her iki sütü de birleştirip krema makinesinden geçirirler yani sütün tereyağını tamamen alırlar. Süte su katma hilesi, perakende süt satanların hilesidir. Miktarı arttırmak, açıktan gelir temin etmek yoludur; fazla ihtirasa kapılanlar bidayette belli ederler, zaman geç. tikçe maharetleri artar. Çok kurna2 hareket eden sütçüler, süt kaymağını alarak dereceyi nprmalin üstüne yükseltirler, sonra süte su koyarlar, yine dereceyi 1032 ye indirerek normal süt efsafını verirler. Mamafih "Ger-ber” âleti, bu hileyi de meydana çıkartır. Sülün kaymağını çalanlar, e-rimiş vejetalin katmakla eksikliği tamamlamaya gayret ederler, fakat sütlerin üzerinde büyük yag habbeleri görülür ki, bu da hilenin mükemmel bir işaretidir. Zaman geçince daha büyük parça yag tabakaları görülür.
Nişastalı sütler: Sütün miktarına, kesafetine yardım eder diye nişasta koyarlar. Süt güğümünü sallamak suretiyle safdilâne bir eda ile kaymak gibi, boza mısın mübarek, diye mırıldanırlar; bu gayretleri, dibe çökmüş olan nişastanın karışması içindir. Sütü biraz ısıtırız, bir damla tentürdiyot koyarız, derhal mavilik olursa, nişasta var demektir.
Sütes Utlc hile. (Koyun sütü 4- keçi sütü
4- inek sütü -tıklan vakldir.
koyun sütünü katıştırıp koyun sütü
felâketlere sebebiyet verecek-düşünmek gerektir. Kanaatl-bozuk sütleri, sık sık yaptın-sondajlarla kontrol etmek
Süt: önemi ve verem ile ilgisi
Yazan: Dr. Orhan Zihni SANUS diye satarlar. Görülüyor kİ, süt satanların sütsüz yürekleri, bu hayat kaynağının kıymetini çok aşağı düşürebilir. Çeşitli hilelerle sağlık muvazenesini bozmuş olurlar. Hele sütler veremli ineklerin mahsullyse, ne büyük lerini m izce lacak
mümkündür (Mahsul alınon süt yerlerine sık sık teftiş yapmak, hayvanların bakım tarzını, sağma usullerini, ahırlarım daha esaslı tetkik etmek, gerekil talimatlar vermek, icabında ceza kesmek). Satış yerlerinde veya evlere dağıtılırken âni teftişler yapmak, alınacak bir miktar sütü kontrol ettirmekte fayda vardır. Veremle savaşta, hasta İnek sütlerinin yaptığı zararlar çok korkunçtur. Bu i-nekler, basil saçan 100.000 e yakın insandan daha az zararlı sayılamaz. Belediye teşkilâtlarının bu hayati konu Üzerinde ısrarla durarak, bu yönden verem savaşına katılmalarım İstemek doğru olur. Çocuk esirgeme dernekleri de bu konu üstünde durmalıdır. Temiz süt dağıtma usulleri, yabancı memleketlerde daha güzel organize edilmiş ve edilmektedir. Biz de yarının büyük neslini hazırlıyoruz diye, zehirlemekten, mümkün mertebe kaçınmaya çalışmalıyız.
Koyun sütü) Manda sütü inek sütü, diye sat-Bazan da manda,
Sunon’un 20 mil güneyinde olan Pj ongtaek tren istasyonunda cpeiıane taşıyan bir Güney Kore treni Kuzey Koreliler tarafından bombalanmış ve Itsatyon t amamen tahrip edilmiştir. Bu tahribattan arta kalan resimde gördünüz bacalardır.
IJtNDİSTANIN. Kore harbi dolayı-■■ siyle yaptığı »ulh tekliflerini o-kurken, Delhlde Nehru ile olan mülakatımı hatırladım. Hiç unutmam, bir gün kendisini Parlamentoda ziyarete gitmiştim. Gayet mütevazı blı odada oturuyordu. Lüksü, teşrifatı, hiç bir şeyi yoktu. Hususi kalem müdürü beni yanına çıkardığı zaman, bütün İşlerini bırakarak benimle konuştu. O zaman Paklatanla Hindin-tanın anlaşmazlıkları vardı. Birisi Müslüman, birisi Hlndû, aynı milletin çocukları olan bu iki kardeş, birbirine kanlı bıçaklı düşmandılar. Nehruya o zaman Hindlstanla Paklslanın barışıp banşamıyacogını sordum.
Gülümsedi: "Pakistan, dedi, teokratik bir devlettir. Hdlbukl biz cumhuriyet idaresiyle İdare ediliyoruz.
Bütün vatandaşlar; Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Hlndû veya Mecusl olsun aynı haklara sahiptirler. Eğer ortada bir anlaşmazlık varsa, bu doğrudan doğruya Pakla-tandan geliyordur. Çünkü onlar bütün İdari mekanizmalarını dine bağlamışlardır. Din orada her şeyin üstündedir. Fakat bu da bizi yıldırmı-yacaktır. İki kardeş millet er veya geç, aramızdaki anlaşmazlıkları ortadan kaldıracak ve dost olarak ya-şıyacagız!”
Nehrunun bu sözlerinin tahakkuku gecikmedi. Daha ben orada İken Paklatan Başbakanı Liyakat Ali Hanla görüşmeler yapıldı. Delhlye bir Müslüman heyeti gitti. Müslüman gazeteciler Hintli gazeteciler tarafından hararetle karşılandılar. Efkârı umumi-yeyi lşliyen, ona yeni İstikametler veren gazete, Hindistanda birinci plânda geliyordu.
tki memleketi birbirine dost yapabilmek için evvelâ gazetecilerin dost olmaları şarttır. Hindistan bunu İdrâk etmiş ve dostlumun temellerini gazetecilerin kalemleriyle kurmuştu.
Nehru İle Liyakat AH Hanın tayyare meydanında kucaklaşmaları Hint - Pakistan ihtilâfına son vermişti.
Delhi katliamı unutulmuş, anlaşmazlıkları bir tarafa baskınları ört

Beynelmilel casusluk
merkezi : VİYANA
Dört büyüklerin Viyanada giriştikleri casusluk faaliyeti bu güzel şehrin huzurunu kaçırıyor
Avusturvada mahremiyet kalmadı
Viyana 20 (Hususi Muhabirimiz bildiriyor.)
Viyana, milletlerarası casusluk merkezlerinden biri olmuştur. Doğu ve batıya açık olan bu şehirde, dört büyük devlet, gizil istihbarat servislerini tesis etmişlerdir. Casusluk ve mukabil casusluk, burada, gizliden gizliye mücadele etmektedir. Katil, adam öldürme, soygunculuk ve kaçakçılık vakaları çok artmış ve işin İçyüzünü bilmlyen halk, dehşete düşmüştür. Son
zamanlardn, cinayetler serisi, en kötü casusluk romanlarını dnhi gölgede bırakacak bir mertebeye yükselmiştir. Viyana, Borünle birlikte, Demirperdenin, yegâne merkezidir. Yalni2 bu durumu bile, Viyanayı casusluk merkezi yapmıya kâfidir. Halbuki Viyananın BerJine nazaran bir faikıyeti daha var. Berlin’e, ancak askeri İşgal makamlarının İzniyle girilebilir. Viyana ise, herkese açıktır. Yalnız casuslar değil. bunlar sayesinde
Washington hususî muhabirimiz G. H. Martin bildiriyor
Komünistler VVallace'ı
acaba niçin azlettiler?
Âmerikada ”Halk Cephesi” tarzında, komünist değil fakat solcu bir parti kurmak gayesi güden Henri Wallace, nihayet komünistler tarafından mağlup edilmiş bulunuyor
VVashington, 23 (Hususî muhabirimiz Mar-tin’den telsizle) — Henri VVallace’ın şahsiyetinin geçirmekte olduğu buhranı pek çok Amerikalı dikkatli takip ediyor. Kore harbi başladığından beri VVallace susmakta idi. Bu sükût, komünist aleytarı terakkiperver ve bilhassa sola mütemayil liberal New-York Post gazetesi tarafından tenkid ediliyordu. Bu gazete: lace’ın Kuzey Korelilerin arkasında — değil bu kadar zaman beklemesine lüzum olmadığını,, yazıyordu. VVallace ise, bu tenkidlere cevap vermeğe tenezzül etmiyor, duymamazlıktan geliyordu. Bununla beraber, birkaç gü nevvel VVallace’ın partisi içinde mühim bir hâdise vukua geldi. Bu, sanki bardağı taşıran bir damla olmuştu.
Bütün ümitler hilâfına, VVallace, komünist ajanlar tarafından kendi partisinin kontrol edilmediğini sanıyor ve buna inanmak istiyordu. Kendi etrafında kuvvetlerini toplayabilmek maksadiyle vakit kazanmak için susmayı tercih ediyordu. Gayretleri boşa çıkmıştı. Çünkü bu vesile ile bir kere daha açıkça belli oldu ki, komünistler, Roosevelt’in etrafında çalışmış olan kimselerce diktatörlük aleyhtarı ve demokratik hareketler şeklinde yaratılmış bulunan bir teşkilât vasıtasiyle bütün manivelâ kollarını kendi ellerinde tutuyorlardı. Bu yüzden VVallace mağlûp olmuştu. Geçen hafta kendi öz partisi, merkez komitesi tarafından kararlaştırılan bir beyannameyi neşretmiş ve komünistlerin talep-
Henri VVallace’ın şahsiye-
"Wal-Stalin Hitlerin bulunduğunu söylemesi için
lerine uygun olan bir mühlet içinde, Amerikan birliklerinin Koreyi terketmeleri lâzım geldiğini ilân etmişti.
Bu suretle, “Halk cephesi’’ tarzında komünist olmayan bir solcu parti kurmak gayesiyle teşebbüse girişmiş bulunan Wallace, mânevi bakımdan iflâs etmiş ve bu uğurda siyasî kariyerini feda etmiş oldu. Neticede mağlûbiyeti kabul ederek, partisi ve taraftarları ile alâkayı kesti. Nihayet şu beyanatı vermek zorunda kaldı: "Benim milletim bir harbe katıldığı ve Birleşmiş Milletler de zecrî tedbirler aldığı zaman, ben ancak, milletimin ve Birleşmiş Milletlerin yanında yer alabilirim.’’
Partinin Sekreteri C. B. Baldıvin. VVallace’ı kaybettiklerine müteessir olduğunu, fakat şahsiyetlerle prensipler arasında bir tercih yapmak icap ettiği zaman, komünist liderler tarafından açıkça verilen direktiflere riayetle VVallace’ı feda etmekte tereddüt göstermiyecğini bildirdi.
VVlalace, New-York’ta parti âzalarının yapacağı umumî toplantıda son bir harp açarak prestijini kurtarmağa çalışacaktır. Fakat, merkez komitesinde olduğu gibi, bu kongrede de bir kuklacının ipleri gibi her şey komünistlerin elinde olacağı muhakkak gibidir. Vaziyet öyle gösteriyor ki, VVallace komünistler tarafından azledilmiştir. Kızıllar, limonu iyice sıkıp suyunu çıkardıktan sonra kabuğunu bir tarafa atmış bulunuyorlar. Böylece, eski bir kaideye dayanarak “solda düşman yoktur’’ nazariyesiyle Âmerikada bir halk cephesi kurmak teşebbüsü tamamen muvaffakıyetsizliğe uğramıştır.
geçinenler de, Vlyanaya serbestçe girebilir ve burada oturabilir. Viyana-nın. dolayısiyle Avusluryanın. "kurtarılmış’' ve "İşgal edilmiş" memleket olarak İktisap ettiği çifte mahiyet, soğuk harbin karanlık unsurlarına, Bundan ba^ka, Vlyanaya, peyk devletlerinden de, gittikçe artan miktarda mülteci gelmektedir. Bu mültecilerin malûmatından lâyıkiyle istifade edebilmek için, Amerikalılar, son zamanlarda, Viyanadaki gizli servislerini takviye etmişlerdir. Tabii Ruslar da. hemen mukabil tertip alarak, kendi adamlarını çoğaltmışlardır.
Hakiki mültecilerle birlikte, sahtelerinin de hududu geçtiği muhakkaktır. İşte. Amerikan Gizli Servisini bilhassa bunlar meşgul etmekte ve hayal İle hakikatin ayırdedilmesl çok zorlaşmaktadır. Bu gibi hallerde seıt tedbirlere müracaat edilmekte ve Vi-yanâhlar. gizli servislerden birinin yerleştiği binaların pencerelerinden atlamak suretiyle intihar eden kadın veya erkeklerin maceralarını haşyetle takıp etmektedirler.
Mülteciler arasında, sırf para kazanmak gayesiyle, olmıyac&k şeyleri anlatanlara da tesadüf edilmektedir. Alâka çekici malûmata iyi para ve rildiğini bilen bu kimseler, tehlikeli olmaktan ziyade, efkârı teşviş etmektedirler.
Batı devletleri gizli servisleri, muazzam bir memur kadrosu çalıştırarak ele geçirilen malûmatı tetkik ve tahlil ederken, ajanlar, doğrudan doğruya cephede hizmet almaktadırlar. Karşılıklı adam kaçırmak, cinayet, günlük vukuattandır.
Büyük devletler arasındaki casusluğu idare eden bu yabancı ajanlara, binlerce siyasi hafiye de İnzimam etmektedir. Müttefikler, Avusturyada olan biten her şeyi bilmek ve takip etmekle mükellef bulunuyorlar Bunun İçin bütün gizil servisler, siyasi partilerin. sendikaların ve bunlara benzer teşekküllerin faaliyetlerini kontrol etmek üzere, AvusturyalIlardan istifade etmektedirler. Bu kontrol çok geniş tutulmuştur. Viyanada. A-merikan kıstnına nın fiilî men hiç
tilerde ise kontrol çok daha sıkıdır. Gerek Amerikalılar. gerekse öteki müttefikler, Avusturyada olanı biteni öğrenmek için, avuç dolusu para sar-fediyorlar. Her halde, bugün artık, Avusturyada "mahremiyet'’ kalmadı denilebilir.
İki cepheli harpte karanlık unsurlar
Amerikalılar, insan kaçıran bir şebekeyi ele geçirdiklerini ilân ettikleri zaman. Avusturya birbirine girdi. Tabanca, kloroform ve otomobille çalışan bu şebeke, Tirol bölgesinin sabık komünist şefi Max Bayr’ın I-darcslnde, polisçe tanınmış sabıkalılardan ve —mlnelgarlb— iki Amerikan askeri polisinden müteşekkildi
Max Bayr ile adamları. Avustur-yadakl mülteci kamplarında bulunun Beyaz Rusları. UkraynalIları ve bunlara mümasil “tehlikeli" kimseleri kloroformla uyutarak, Rus işgal bölgesine kaçırırken, çeteye dahil İki A-merikan askeri polisi, kurbanlarını —sözde Amerikan makamlarının emriyle— tevkif ve para mukabilinde Ruslara teslim ediyorlardı. Ödenen ücret, teslim edilen göre, adam başına
İdi.
Max Bayr, 75000
Artık Keşmir bırakılmış, KalkCıta bas edilmişti.
Nehru sayesinde 350 milyonluk Hindistanlı 80 milyonluk Pakistan uçurumun yanında durdurulmuştu. Nehru, muhakkak kİ, zamanın büyük devlet adamlarındandı. Gayet zeki vs gayet yumuşaktı.
Müslümanlarla en ihtilâftı devirlerde, kabinesine birkaç Müslüman bakan almayı ihmal etmemiş. Hin d latandaki 40 milyonluk Müslüman ekalliyeti. her cihetçe memnun etmeyi düşünmüştü.
Dokunulmazlar denilen parya sınıfından Meclise, mebuslar sokmuş vt eski Hint Kastını böylece yıkmaya çalışmıştı.
Kendisiyle olan konuşmamızda; “Türkiye bizim İçin rehber olmuştur" diyordu. "Türk İstiklâl Mücadelesini çok yakından takip ettik. Kalb-lerlmtz o zaman hep sizinle beraberdi. Sizin zaferinizi sizin kadar biz de alkışladık. Türklyenln takip ettiği yurtta sulh, cihanda sulh prensip!, artık bizim de prensiplmizdir. Ata-türkü Hindistanda tanımayan insan yoktur. Caddeye çıkınız ve bakınız. Bir çok yerlerde onun İsmine ve resmine rastlıyacaksınız."
Nehru ile o gün uzun uzun konuktuk. Kendisi yalnız memlekette de-grll. dünyada sulhun teessüsünü İstiyordu. Üzerinde, harpten, dövüşmekten ve birbirini mahvetmekten çekinen bir insan hali vardı.
Dünya politikasında sulhun başta gelmesi esas gayelerlndendi. Birbirini yiyen insanların arasında oturduğu halde, birbirini yiyenlerden hiç hoşlanmıyordu... Hayatta tek arzusu. İnsanlar arasında kardeşliğin ve beraberliğin teessüsü idi.
Nehrunun Kore harbi d ol ay isiyle yaptığı sulh teşebbüsünü bunun İçin yadırgamadım. Nehru, Gandl İle beraber yetişmiş, senelerce onun teairt altında kAİmış, münevver bir diplomattır.
350 milyonluk Hind İs tanın kalbini fethetmiş ve bu ülkede sulhün ve sükûnun teessüsüne âmil olmuştu. Rue-ya gibi, Çin gibi büyük devletlerle komşu ve bunlarla dosttu.
Politikasında, Ingiltereyt gücendirmemek, Amerika ile münasebetlerini daha samimi bir safhaya sokmak durumunda İdi. Nehru hepsini idarede kusur etmiyordu.
Bugünlere bakacak olursanız, Hindistan herkesle dosttur. Yeni kurulduğu bir devirde, Nehru, Hlndistanın düşman kazanmasını istemiyor. O, dünyada dostluklar teessüsüyle her şeyin düzeleceğine kanidir.
îşte bunun için bugün Rusya ile Amerika arasında arabuluculuk ro-lündedir.
Nehrunun bu işde muvaffak olacağını tahmin ediyorum. Dinamizmi, zekâsı ve dünya görüşü bu barın temin etmeğe yarayacaktır.
Hindistanda Nehrunun çok yardımını gördüm. Müslüman Bakanlardan ziyade bir Türk gazetecisi olarak Nehru daima yanımızda ve müşküllerimizin hallinde idi.
Gösterişi sevmez. Basit ve sade bir elbise ile dolaşır, lüksten kaçar, halka inmekten ve halka beraber olmaktan zevk alırdu
Hindistanda kaldığım müddet zarfında onu dalma vazifesi başında ve büyük dâvaların halli için çalışırken gördüm.
Kore harbinde tavassut işini üzerine aldığına göre bunu bırakacağını sanmıyorum.
Korede bir anlaşma ümidi varsa, bunu Nehru muhakkak bulup çıkaracak, dünyada sulhün ve sükûnun tekrar teessüsüne âmil olacaktır.
Amerikalı kadın atlet Stella 1200 Kupayı Teşkilâta hediye etti
Amerikan vatandaşı olan fakat aslen PolonyalI bulunan kadın atlet Stella Walah birkaç hafta evvel atletizmden ayrılması münasebetiyle şimdiye kadar kazanmış olduğu 1200 kadar kupayı Amerikadaki Polonya Skol teşkilâtına hediye etmiştir.
23 seneden beri müsabakalar yapan Stella "’alsh birçok da rekorlar kırmış kıymetli bir kadın atletidir.
gizil istihbaratının siyasi bağlı bir veya bir kaç aja-kontrolüne tabi olmıyan. he-bir resmi daire yoktur. Par-
Ankara Boksörleri haftaya geliyor
Ankara muhteliti Bok» takımı hafta içinde şehrimize gelecek ve cumartesi gecesi Galatasaray, pazar gecesi de Beşiktaş boksörleriyle iki karşılaşma yapacaklardır. Maçlar Şeref Stadının yüzme havuzunun bulunduğu yerde yapılacaktır.
şahsın kıymetine
8000-1501)0 olllng
giling kefalette
tahliye edilmiş ve o zamandan beri kay bol muştur.
Çetenin yakalanması sırasında Viyansam 16 ncı Belediye Dairesinde cereyan eden şiddetli müsademede, meşhur sabıkalı Bermo Blum da ölmüştür. Blum, çetenin sağ kolu idi. Daima Rus bölgesinde kalan sabıkalı hem Avusturya, hem de batılı polis makamlariyle alay ediyordu. Ancak, son zamanlarda evlenmiş o-lan Blum. 16 ncı Dairede oturan kaynanasını ziyaret için terkcdİnce, mukadder vuştu.
Tahkikat sırasında. Blum'a kaçırdığı beher adama mukabil. Macariatandan bir ay müddetle kaçak sigara getirmek müsaadesi verdikleri meydana çıktı.
Blum öldürüldükten sonra, cürüm ortaklarından bazıları mahkemeye verilecekti. Fakat, kimini Rus bölgesine. kimini de ban bölgesine git-mlye razı etmek mümkün olmadığından, mahkeme bir türlü açılamadı. Nihayet bir çare bulundu. Fakat o zamana kadar da. atı alan Üskü-darı aşmıştı.
• *
Rus bölgesini akıbetine ka-
Sovyetlerin»
Büyük eşya kuramız nasıl yapılacak?
Havacılık bahisleri
F. 90 Lockheet av uçakları
Okuyucuları arasında, Tiirkiyede ilk defa olarak 75.000 liralık eşya hediyesi dağıtımına teşebbüs eden YENİ İSTANBUL, 60 giin neşredilecek kuponların 2 neisini bugün 1 inci sayfanın sol üst köşesinde neşretmiş bulunuyor. Kuponlar her gün neşredilecek ve hepsi sıra numarası takip edecektir. Okuyucularımızdan hediye dağıtımına katılmak Istiyenler için aşağıdaki izahatı dikkatle okumalarını rica ederiz.
1 — 21 temmuzda başlıyan müsabakamız 60 gün devam edecek ve son kupon 18 eylülde neşredilmiş bulunacaktır.
2 — 18 eylülden sonra 60 kuponu sıra numarasiyle biriktirmiş olan okuyucularımız, 30 eylüle kadar, yani 12 gün zarfında matbaamıza müracaatle kuraya iştirak edecekleri numaraları alacaklardır. Taşrada bulunan YENİ İSTANBUL karileri de matbaamız adresine 60 kuponu 30 eylüle kadar postalamış olacaklardır.
Bu mektuplara okunaklı yaziyle sarih adres ve isim yazılacaktır. Okuyucularımızın kura numaraları matbaamız-ca derhal adreslerine gönderilecektir.
3
tedarik edilebilir.
4 — Hediye edilecek eşya, gazetemizde ilân olunan firmalarda her zaman görülebilir.
2 noter huzurunda
Eksik kuponlara ait gazeteler idarehanemizden
Hediyelerin tevzii
6 — Istanbulda bulunan okuyucularımız kura çekildikten sonra ilân edeceğimiz günlerde matbaamıza uğrı-yarak hediyelerini bizzat alacaklardır. Okuyucularımızın i-lân edilen tarihten sonra 15 gün zarfında matbaamıza uğ-rıyarak hediyelerini almaları lâzımdır. Anadoluda ve ecnebi memleketlerde bulunan okuyucularımızın hediyeleri tarafımızdan gönderilecektir.
Yeni okuyucularımız için ikinci ve çok büyük bir avantaj
Yeni okuyucularımız için aynı zamanda mühim bir a-vantaj daha vardır.
Avrupada 3 sene (10.000 lira), Türkiyede 3 sene (5.000 lira) yüksek tahsil imkânını sağlıyan bu tahsil kurasına girmek için gazetemizin üçüncü sahifesinde neşredilmekte olan kuponlardan 90 tanesini getirerek bir kura numarası almak mümkündür. Bu kuponlar numaralı değildir. 90 tanesi bir defada da alınabilir. Tahsil kurası, gazetemizin neşir tarihi olan 1 aralık 1950 de çekilecektir.
Bu kurada kazananlardan tahsil yapmak istemiyenler 10.000 veya 5.000 lirayı yüzde yirmi noksaniyle nakden derhal alabileceklerdir.
Aylık kupon alan okuyucularımız ise, başlangıçtan beri olduğu gibi 3 aylık kupon kapaklariyle bir kura numarası alabilirler.
Bu tahsil kuramızdaki 15.000 lirayı da bu çerçeve içine koyarsak, YENİ ISTANBUL’un okuyucularına 90.000 liralık bir avantaj hazırladığı görülebilir.
Yurdun muhtelif yerlerinde gazetemizi zamanında ala-mıyan, veyahut irsalâtta aksaklık gören okuyucularımızın bizi haberdar etmelerini rica ederiz. Gazetemizin en serî vasıta ile kendilerine ulaşmasını temin için her türlü tedbiri seve seve alacağımız tabiidir.
Amerika san'at muhabirimizin mektubu
Hakikî Amerikan caz müziğinin doğduğu şehir: New-Orleans
5 — Biz, bu hediye dağıtımına başlarken, kura gününü de tâyin etmek ve hediye dağıtımını evvelce ilân edeceğimiz günde muhakkak yapmıya karar verdik.
14 Ekim 1950 Cumartesi
İsmini, bir kaç gün sonra neşredeceğimiz bir sinema salonunda okuyucularımızın hazır bulunabilecekleri kuramız çift noter huzurunda çekilecektir.
Torbalardan birinde, gazetemizde ilân edilen ve önümüzdeki günlerde de peyderpey neşredeceğimiz hediyelerin fişleri bulunacaktır. Diğer torbaya, bu kuraya katılan YENİ İSTANBUL okuyucularının 60 kupon mukabili aldıkları kura numaralarını taşıyan fişler konacaktır.
Kuponları kesmeyi ihmal etmeyiniz. 14 ekim 1950 cumartesi günü sizin için çok şanslı bir gün olabilir
BUGÜN New-York’ta halkın gece-leri sinema ve tiyatrolardan başka gittiği yerlerden bir tanesi de kulüplerdir. Bunların büyükleri veya küçükleri olduğu gibi, içki içileni ve yemek yenenleri de vardır. Buralarda muhtelif atraksiyonlar yapılır, caz orkestralarının çaldığı parçalarla dans edilir, şarkı söylenilir ve eğlenilir. Şimdi hepimizin seve seve dans •ttiği caz müziğinin nereden ve nasıl doğduğunu size anlatayım.
Bugün Amerikan müziği deyince hatırımıza derhal caz gelir En yeni aanat tarzı olarak kabul edilen caz müziği hakkında gerek Avrupada, gerekse Amerikada bir çok kitaplar yazılmıştır. Her sanatın iyisi kötüsü olduğu gibi, cazın da iyisi, kötüsü. hakikisi ve taklidi vardır. Caz kelimesi bugün İçin bir çok insanlara başka başka şekillerde müzik ifade eder. Fakat muhafazakâr münek-kidlerin '‘hakiki caz” olarak tanıdık-lan müzik, Amerikanın New-Orle-ans şehrindeki eski zencilerin müzikleridir. XVII. Asırdan itibaren esir ticaretinin kaldırılmasına kadar, Afrikadan Amerikaya getirilen siyah
Bu eh (Jaj tou
Cazın ilk renginden ayrılması, beyaz müzisyenlerin zencileri taklidile başlar Yazan: Ertuğrul İLGİN
derililerin bazan hüzünlü, bazan neşeli anlarında söyledikleri şarkılar, hakikî cazın esasını teşkil eder.
Caz İlk defa olarak, Ondokuzuncu Asrın sonlarına doğru o tarihlerde Amerikanırt en neşeli şehri olan New Orleans'da çalınmaya başladı. Ne w Orleans, Fransızlardan lspanyollara, ve onlardan da Amerikalılara geçmişti. İçine zencilerin de girmesiyle büsbütün karışan halkı, eğlence ve şenlik delisiydi Bu şehirde Fransız. İspanyol ve Amerikan bayramlarından başka berberlerin toplantıları.
arabacıların ziyafetleri gibi basit hA dişeler de, büyük reamlgeçitlerh kutlanırdı. îşte bu resmigeçitlorde cazbantların oynadığı rol mühimdi. Beyaz ve zenci orkestralarının iştirak ettiği bu açık hava merasimlerinde en çok alkış toplayanlar, halkı en fazla coşturan ve seslerini en uzaktan işlttirebilen orkestra idi. Zenciler bunda daima muvaffak oluyorlardı İşte hem bu başarılarından, hem de zenci orkestralarının daha ucuza gelmesinden dolayı, halk düğünlerde, gezintilerde, danslarda daima onları tutmayı torclh ediyordu. Arkestrala-rına olan bu talep bolluğu karşısında, yine zenciler boş zamanlarında N«w Orleans civarındaki pamuk ve tütün tarlalarında çalışırlardı. İstirahat zamanında birkaç müzisyen bir araya gelerek şarkı söylerlerdi. Bu.yor. gun İşçilerin maneviyatını kuvvetlendirir ve onlara zevk verirdi.
Cazın “Blues” yani “hüzün” denilen çekh böyle doğmuştur, Blueslar bundan başka mezarlıklarda da çalınırdı.
Cazda ritm armoniden evveldir înaana neşe veren de rltmdir. îşte bunun farkına varan eğlence ve içki yerleri sahipleri, zenci orkestralarına devamlı surette iş verip onları müşterilerine dinlettiler. Yirminci Asrın ilk senelerinde New Orleans’daki meyhane ve dans salonlarının adedi hükümeti endişeye düşürecek derecede çoğalmıştı. Bunların hepsinde tam bir orkestra bulunmasa bile, ya bir trio, yahut da yalnız bir tek piyano çalan bulunuyordu. Cazın Honk Tonk ve Bnogle Voogle İsimli şekilleri. orkestra tutmaya parası olmayan küçük zenci meyhanelerinde halkı tek başına eğlendirmeye uğraşan zenci piyanistlerin İcat ettikleri hızlı ve geniş voiümlü şekilleriydi. Başlangıçta zencilerin ve zenci muhitlerinin mahsulü ve ruhi gıdası oİHn caz. az zamanda büyüyüp, beyaz mahallelere yayılarak harcâılem bir şekil aldı. Tarlalarda, resrnlgeçltlerde. cenaze törenlerinde çalınan marşlar ve Blues’lar artık eğlence yerlerinde taımmllm etti. Cazın ilk renginden
Duko
ayrılması, beyaz müzisyenlerin zencileri taklitleriyle başladı. BÖyleco caz, Birinci Dünya Harbinden sonra neşesini kaybeden New Orleans şehrinden, onun yerini alan Chicago’ya ve oradan da New-York‘a yayıldı. Bu yayılış esnasında vukua gelen en önemli değişikliklerden bir tanesi de zenci müzisyenlerin kendi stillerinden uzaklaşarak, vaktiyle kendilerini taklit eden beyaz müzisyenlerin stilini kopya etmeye başlamışlardır. İşte bu taklit eski caz şeklini yavaş yavaş ortadan kaldırdı ve yerine bugünkü dans musikisi kaim oldu.
îşte sevgili okuyucularım, bugün hepimizin sevdiği caz müziği, yukarıda okuduğunuz şekilde Amerikada doğdu ve İnkişaf ederek bugünkü haline geldi.
■ ■ÇARLAR tekâmül ettikçe, ağırlıklarının da arttığım görmekteyiz. Birinci Dünya Savaşı sırasında av uçakları bir tondan az İken, İkinci Dünya Savaşında beş tonu geçti. Harp sonrasının av uçakları ağırlaşmakta devam etti. Meselâ F-86 av uçağı, yedi tonu buldu. Bugünün modern av uçağı F-90. bundan da ağır olarak on üç ton civarındadır.
Uçakların böyle ağırlık bakımından artmasının pek çok sebepleri vardır. Bunların en önemlileri; hedefe kadar yaklaşan uçak, kati neticeyi alabilmesi İçin gerekli her türlü kolaylıkları Bağlıyacak teçhizatın uçağa montesi, her uçak tipinden ekonomi mülâhazalarlyle müteaddit görevler istenerek bu hizmetleri yapabilecek şekilde inşa edilmesidir.
F-90 a gerekil olan takat, her biri 3.000 libre çekişi haiz olan ve tek motör avantajını sağlamak maksa-dlyle gövde içinde ve yanyana konulan iki adet “Westlnghou8e° İn J-34 türbojetiylc temin edilmiştir.
Menzili Bağlıyacak olan benzin depolan gövde ve kanadın içinde ayrıca iki adet de resimde görüldüğü gibi kanadın ucundadır. Bu yakıt mlk-tarlyle 12.000 metre irtlfaın üstünde
HİKÂYE
Bir gönül hikâyesi
Yazan : Hüsnive BALKANLI
Bazı aşklar, fırtınalar gibidir. Eserler, savururlar, yıkarlar... Fakat. enkaz parçaları, sağlamdır. Günün birinde, mahir bir usta e-llne geçebilirse; eskisi kadar mükemmel olmasa da, yine bir bina kurulabilir...
Bazı aşklar ise, sinsi yağmurlara benziyor. birden yıkmıyor... Hissolunmaz surette, tedrici bir rutubet, bu kalb binasını, kökünden çürütüyor ve yavaş yavaş çökertiyor. Bu suretle, harap olan bu kalb binasının çürük parçalarından, dünyanın en mükemmel ustaları bir araya gelse, imkânı yok, bir kulübe bile kuramıyorlar.
Bana, niçin evlenmiyorsun, diyorsunuz. Gençsin, güzelsin. İçtimaî mevkiin var, seninle hayatını birleştirmek İçin can atan bir çok gençler var. Bir tanesini ayır .. Genç bir kadına, hâkimlikten ziyade ev kadınlığı, cânilere kanun maddelerine göre ceza araştır-
maktan fazla, çocuklarını terbiye > etmek yakışır.
Sözlerinizi haklı buluyorum. îlk mektepte, bir gün öğretmen sormuştu: “Hanginiz bebek oynu-
yor?” Yalnız ben el kaldırmıştım. O. “Aferin küçük, demişti. Sen iyi bir anne olacaksın...” Bu sözü, daima bir acı ile hatırlarım, heyhat ki, benden hiç bir zaman bir anne olmayacak...
Onunla. İlkokul sıralarında karşılaşmıştık, zekâsı ile, diğer çocuklara, teferrüt ve tahakküm etmişti. Aramızda, derhal bir düşmanlık başladı. Ben ona tapmıyor ve korkmuyordum. Birbirimizden aşağı kalacağız diye, deli gibi çalışıyorduk... Bu rekabet, ortaokulda dn devam etti. Son sınıfın, son zamnnlnr’nda. eski kinler susmuş, samimi bir arkadaşlık başlamıştı. Birbirimize kitaplar dn veriyorduk. Bu. ders kitaplarından şiir kitaplarına, romanlara kadar dayandı.., O, romanları verirken, aşka dair, bazı cümlelerin altlarını, bir kurşun knlrmle çiziyordu Bu cümleleri, hiç bir zaman u-nutmam... Ah beni anlasan... Gözlerime bak. her şeyi orada okuyacaksın...
Tatlı, çok tatlı, mukavemet edilmez bir kuvvetin, beni sürüklediğini duyuyor, bu ılık, emsalsiz haz ile, kendimden geçerken mesut o-lııyordUm...
Bir gün, verdiği bir romanın sayfaları arasında, üstü yazılmamış, kapalı bir zarf buldum. Bu acaba bana mı İdi?. Zarfı yırttım. İçinde İsim yoktu, sadece “Sevgilim” diye başlayan bir aşk mektubu. Söylenmeden, gizli kalmış bir aşkın, bütün acılarını anlatıyor, “Aşka İnan ve beni sev, sevgilim” diye bitiyordu.
Saadet ve heyecandan titriyordum. bahtiyardım, delice bahtiyar.. Mektubu onun aynı bir zarfa koyup kapadım. Romanı ona verirken: “Fikret, dedim, kitabın içinde bir mektup unutmuşsun...” Bu büyük saadete, tamamlyle Inana-hilmem İçin, “Bu mektup, «ana idi” demesini bekliyordum.
O, hayret eder gibi, bir poz aldı “Ha, evet, dedi. Birisine yazmıştım, sonra da kaybetmiştim... Demek sana verdiğim kitabın içine girmiş...”
O dakikada, bir İnkisar İle, nasıl düşüp ölmediğime hâlâ şaşıyorum... Bu büyük saadetten, bu karanlık Ümitsizliğe... Göğün yedi kat üstünden. yerin yedi kat dibine batmak gibi bir şey... Aman Yarabbi!.,
Gururum, imdndıma yetişti Hemen hemen kayıtsız bir sesle, başka bir mevzua atladım ve ondan uzaklaşmakta acele ottlm. Çünkü cesaretimin hcnl bıraktığını hissediyordum...
Bundan sonra, aramız birden soğudu. Artık ne onda, kitap vermek, ne bende istemek hevesi kalmıştı. Sanki aramızda, kırılan bir şey vardı,,. Mektepten çıkarken, başka kızlarla gülüşerek yanımdan geçtiğini görüyordum. O. o kadar neşeli idi ki...
Bana gelince: Bu vuruş .beni fazla sarsmıştı. Fakat, çok mağrurdum. Beni anlamayan, başkalarını tercih eden bir erkeği sevemezdim... Yalnız çok değişmiştim. Arlık İnanan, hülynlı küçük kır. değildim... Hor şeyden şüpheleniyor, her şeyle zalimce alay ediyordum... Vefa İle, fedakârlık ile, aşk İle,., Oh bilhassa aşk İle, çünkü o beni, pek erkenden kırmıştı...
Birinci dünya savaşında uçakların ağırlığı 1 tonu bulmazken, şimdikiler 5 tonu geçmektedir
uçağın menzili 3.200 kilometre kadardır. Bir av uçağı için bu mesafe, oldukça uzun menzil saydır. Bu ba-kımdnn F-90 uzun menzilli av uçağı diye de ad alır.
F-90 uçağı şüphesiz ses hızını, yani saatte 1.200 kilometreyi .geçecek kabiliyettedir. Yeni, yüksek takatli alüminyum levhalarla bu vasıf sağlanmıştır. Hakiki hızı gizil, fakat ses hızının altında tutunmaktadır.
Uçağın silâh, Özel teçhizat ve bazı performansı gizil olmaktan henüz çikmadı.Yer hedeflerine yüksek süratle taarruz eden bir pilot 4 ilâ beş saniye içinde uçağını hedefe çevirmesi, nişan alması, ateş etmesi ve vaktinde ateşi keserek hedeften ayrılması gerekmektedir. Kısa zamanda bu kadar işleri yapmayı kolaylaştırmak maksadlyle, uçağa bazı teçhizatın konulduğu tahmin edilmektedir.
Uçak hakkında bilinen diğer hususlar şunlardır: 1
Arkadaşlarım, bana artık maddî, vurdum duymaz göziyle bakıyorlardı...
Son senelerde, onu büsbütün kaybetmiştim.
Üniversite koridorlarında, karşılaştığımız zamanki sevinci unutmam... Nasıl bir anda. aynı sıcaklık ve ayni sevgi ile söylenen İki İsim karşılaşmıştı... Arkadaşlarımızdan bahsediyorduk. O soruyor. ben söylüyordum. Bunlardan bir çoğu evlenmişlerdi. “Ben. dedi, senin de evlendiğini zannediyordum...”
Onun ağzından, evlenmem sözünü, böyle kayıtsızca işitmek bana ağır geldi, güldüm, “Hiç bir erkeğe esir olmak niyetinde değilim...” diye cevap verdim.
— Olabilir ya. dedi, birisini severdin...
Yüzüme dikkatle bakıyordu. Başımı gururla kaldırdım: “öyle budalaca vehimlere boyun eğecek kadar sersem değilim.”
Bu söz. onu sanki kırmıştı. Sarardığını gördüm.
Artık, her gün onu başka bir kadınla görüyordum. Çaylarda, danalarda, tamamiylo çapkın bir hayat sürüyordu. Bahası ölüp eline mühim bir servet geçince, arlık fakültede görünmez oldu. Lüks ve sefih bir hayat geçirdiğini işitiyordum.
Yağmurlu bir sonbahar akşamı... İnce bir ıslaklık, iliklerimize kadar geçiyor. Omuzumun dibinde bir gölge farkettlm. Bu. o İdi. Kalın paltosunun ceplerine ellerini sokmuş, sakin ve düşünceli... Birden söze başladı: "Nesrin, benimle evlenir misin?..”
Bu o kadar beklenmedik, damdan düşer gibi bir şeydi kf... Hayretle yüzüne baktım: “Saka mı söylüyorsun?.." Başını kaldırmadan cevap verdi “Hayır, ciddî...”
Sesinde katiyet vardı. "O kadar zengin, güzel, kibar kızlar arasından niçin beni ayırmak İstiyorsun?.” Bu sorguyu, ümitle sormuştum “Seni seviyorum” gibi bir şey söylomrsinl, heyecanla •İlerime sarılmasını bekliyordum.
O, kayıtsızca omuzlarını silkti. "Babamdnn. mühim bir para kaldı... Bol para beni aefahete düşürecek. senin, ne İradesi kuvvetli bir kız olduğunu biliyorum. Bu parayı ve beni İdare edeceğini düşündüm..."
Derhal yaklaşan otobüse atladım. Son sözlerini, motörün gürültüsü boğdu... Hiddetten titriyordum, demek ben onun için, sevilmekten nasibi olmayacak kAdar çirkindim... Parasına, bir Idnro memuru olarak beni İstediğini söylemekten çekinmiyordu. Arkadaşlarıma. bu gibi teklifleri, no güzel, aşk sözleriyle süsliyerek söylüyorlardı...
Eve gelince, İlk işim, ona, üç kelimeden İbaret, bir mektup yazmak oldu: "Teklifinizi kabul edomlyece-ğlm.." Onu bir daha görmedim, hukuku bitirdikten sonra, yakın bir vilâyete tâyin edildim.
Seneler geçtikçe gurur» İzzeti ne-
Kanat açıklığı 12,2 metre, gövde uzunluğu 17,13 metredir. Kanatlar 35, kuyruk takımiyse 15 derece geriye doğru meyilli ve burundan tekerleklidir. Tehlike anında pilot sandalyesi havaya atıla bilinmekte ve bu suretle pilot paraşütünü açmak imkânını bulmaktadır.
Sesüstü süratlerde pilot mahallini soğutmak için gerekil tertibat vardır. Uçağın hayat! yerleri zırhla örtülmüştür. Bu uçak üzerinde 947 yı-yından itibaren yüzden fazla uçak mühendisiyle çalışıldığı halde, prototipi, geçen yılın bu günlerinde tecrübe uçuşuna verllebillndi. 37 dakikalık uçuşundan sonra tecrübe pilotu şunları söyledi:
"Şimdiye kadar yaptığım İlk tecrübe uçuşlarımın en muvaffak ola-nıdır. F-80 kadar, tatlı ve kolay kontrollüdür.”
Uçak, dünyanın en büyük jet fabrikası olan Lockheed Uçak Fabrikası tarafından inşa edilmektedir. Amerika İlk jet uçağı “F-80 Shootlng star” da bu fabrikaca yapılmıştır.
F-90 Lockheed uzun menzilli av uçağı, şimdi Amerikan hava kuvvetleri tarafından tetkik ve tecrübe edilmektedir.
Derllyen : Pilot
fis hisleri zayıfladığını, altından, sonsuz bir aşkın sırıttığını görüyordum. Bu İnklsarCa kabahat, yarı yarıya bende idi. Niçin onu reddetmiştim?. O zaman hislerimi© hareket eden, kiiçük, tecrübesiz bir kızdım. Fikret, bugün bana aynı teklifi yapsa, şüphesiz ki, aynı cevabı almıyacaktı...
Bir gün postacı bana büyük, dolgun bir zarf bıraktı. Seneler geçmesine rağmen, üzerindeki yazıyı derhal tanıdım. Titreyen ellerimle zarfı yırttım. Bu. hastaha-neden yazılmış, uzun, çok uzun bir gönül hlkâyesiydi. Yine “Sevgilim” diye başlıyor, sayfalarla devam ediyordu. Bir anlaşamamaz-lık yüzünden, yaşadığımız büyük aşk ıstıraplarında, ikimizin de kabahatli olduğumuzu söylüyordu.
"Sen, çok tecrübesiz ve mağrur, ben ise, çok akılsız ve görgüsüzdüm. Bu eski düşmana karşı küçük düşmek, onun tarafından İstenmemek, gülünç olmak, beni müthiş korkutuyordu. Bunun için, hep kaçacak açık bir kapı bırakıyor. senden gördüğüm ufak bir tereddüt üzerine, bu yoldan sıvışıyordum. Kitap İçindeki mektubu geri verince, kabul etmediğini zannettim, başkasına yazdığımı söyledim. Çünkü zarfın değiştiğini görür görmez anlamıştım. Sana, kıskandırmak yoliyîo kavuşmak İstedim. Benden büsbütün uzaklaştın. Gençliğimin o çılgın, ateşli sevgisiyle. ben sana âşıktım. Bunu söylemek için yanıyordum. Bu niyetle, kaç defa karşına çıktım, fakat cesaret edemedim. Aşkla eğlenen bu hissiz küçük kıza gülünç olmadan, bunları nasıl anlatabilirdim? Bu maddi kıza, maddi bir teklif. İyi bir hareket olacaktı. Halbuki, hülyalı bir genç kıza, sevdiğimi söylemeden, böyle mânasızca evlenme teklif edilebilir miydi? Hoşuna gitmesi için, içine bir de para bahsi karıştırdım. Ne budalalık Yarabbi, kendimi affetmiyorum...
Artık seni anlıyorum. ıstırap ve seneler, beni hassas yaptı. No yazık kİ, bu çok geç oldu. Ben Artık, hor gün ölüme yaklaşan çürümüş bir İnsanım. Kumar, içki, çok genç yaşta aşk Iptil&sı yüzünden sersemleyen beni, çabuk tesirine almış ve mahvetmişti. Bugün ben, yan yarıya ölmüş bir adamım...
Niçin sana hastalığımı yazıyorum? Bana herkesten çok, senin a-cıyacağını bildiğini İçin... Oh, ümitsiz bir hasta için, dünyadan çekilirken, arkasından ağlayacak, onun yokluğu llo acı duyacak bir kalb bıraktığını düşünmenin nasıl bir teselli olduğunu tasavvur edemezsin..., Seni müteessir ettiğim için beni affet sevgilim, seni seviyorum. Allaha ısmarladık...”
Zarfın alt tarafında, başka bir yazı İle, hnstnhanonln, şu kaydı o-kunuyordu: “İki gün e^el ölen bir hasta tarafından bırakılmıştır” Niçin evlenmediğimi, öğrendiniz değil nıt?. Senelerce devanı eden bu sinsi aşk. kalbimi yavaş yavaş çürütmüştü. Bu çürük parçalardan. hangi binanın temeli atılabilirdi...
v

Dünya Kupası maçında Brezilyayı mağlûp ederek şampiyonluğu kazanan Uruguay futbolcuları, final maçından Önce Kio Stadında.
Dünya kupası maçları etrafında
kurbanı olmaktayız
Futbolda ecnebi takınılan hayranlıkla seyrederiz. Onların bize üstünlük sebeplerini araştırıp bulmamıza rağmen yine de yerinde saymamızın hikmeti nedir?
Hokkabazın külâtı altından yüzüğü yok etmelini, bu işin püf tarafını öğreninceye kadar hayranlıkla seyrederiz. Fakat hokkabaz bunuıı İnceliğini bize İzah ettikten sonra, külâhın altından kaybolan yüzük, bizim için artık enteresan bir mevzu değildir.
Bugün bir çoklarımızın yabancı futbolcuları hayranlık İçinde seyretmemizin başlıca sebebini yukarıkl m Hal İçinde aramamız lâzımdır.
Bu, işin normal tarafıdır. Herkes, futbolun her inceliğini bilmez. Kimi yerlisinden zevk alır, kimi yabancısından.. Bu noktada kimseye bir şey HÖyliyemeylz. Ancak işin ikinci bir cephesi vardır ve acı olan da odur: İtiraf etmek zorundayız ki, spor şubelerinin bir çoğunda, sporcularımız, yüzük bahsindeki hayranlık içinde bulunmaktadırlar. İşin, âmiyaııa tâbiriyle. püf noktasını bilmemekten ileri gelen bu hayranlık devam ettikçe sporun bir çok şubelerinde hudutlarımızı aşarak beynelmilel sahaya sıçra-yabllmemlz bir hayalden İbaret kalacaktır.
Her şeyden Önce bir disiplin ve rejim meselesi olan sporun bu iki mühim noktasından fersah fersah uzaklarda bulunmaktayız. Sporda nefse İtimat kadar güzel şey yoktur ama. biz bunıın da ifratına kaçarak bu nefse itimadı kendimiz İçin zararlı lıale sokmak yoluna maalesef sapmış bulunmaktayız.
Sporda en mühim olan hazırlık devresi bizde en lâübali devredir. Ayağımızı sağlam, kolumuzu ağrısız, sırtımızı sızısız hissedince formda olduğumuza hükmederiz.
Amiyane tabiriyle, sporun püf tarafını tatbik etmedikçe, karşısında bulunduğumuz muammayı halletmemize imkân yoktur.
Yazan : Sacid ÖGET
Sahaya çıkan yüzlerce futbolcu !-çlnden bütün bir mevsim boyunca yaptığı maçlarda 90 dakika nefesini muhafaza edön kaç sporcu gösterebilirsiniz. Halbuki karşımıza çıkan ecnebi takımda 90 dakikada nefesini kaybeden tek futbolcuya rastlayamazsınız. Bu demektir kl, rakibimiz, daha maçın başında bizi mağlûp edecek sebeplerden en mühimminl lehine çevirmiş vaziyettedir. Buna bir de ezeli derdimiz olan sistemsizliğimizi ilâve edecek olursanız sporda bizim galebe çalmamızın ne zor şartlara bağlı olduğunu anlarsınız.
Bıı dâvayı nasıl halletmeli?
Ingilterede uzun bir spor münakaşası
20 senede halledilebilen bir serbest vuruş hâdisesi
Haddizatında basit gibi gözüken bu dâvayı halletmek hayli zordur. Çünkü İnsan kafasının içine, anlayışa bağlı bulunan meselelerin içinden kolayca çıkılamaz.
Bizde spor anlayışı bahsettiğim müşkülâtın İçinde bulunmaktadır. Vapuru kaçırmamak İçin Köprüyü koşa koşa geçtikten sonra kendini kan ter içinde kanapeye bırakan adam:
— Çok koştuk, terledik, ama spor oldu!
der.
Bazı mecburiyetler karşısında bedenen katlanılan müşkülâttan spora bir pay çıkarmağa uğraşmak bu mevzııdaki anlayışımızın derecesini göstermektedir.
Bu anlayıştan kurtulamadıkça sporun hemen her sahasında bir muamma karşısında kalmağa mahkûmuz. Kısacası, külâhın altından kaybolan yüzüğün sırrını kendi kendimize çözemediğimize göre, bize çok kıymetli hocalar, spor hocaları lâzımdır. Bu hocalardan sırrı kapmak zor şey değildir: Onların dediğini yapmak ve onlara İnanmak kâfidir.
1950 yılı Dünya Futbol Şampiyonluğu müsabakaları, Cenubî Amerika futbolunun Avrupa futboluna üstünlüğünü bir kere daha ispat etmiş bulunmaktadır. İlk defu 1930 da tertip edilen Dünya Futbol Şampiyonluğunu karanmış olan UruguaylIların aradan yirmi sene geçtikten sonra tekrar yine aynı unvanı kazanmaları, Uruguoy-d:ı futbolun esaslı surette- yerleşmiş, kökleşmiş ve gelişmiş olduğunu açıkça göstermektedir. 1924 Olimpiyatlarının kahramanları Prtrone, Scarone ve Andrade’lerİn oğulları futbola karşı babalarından tevarüs ettikleri fıtri meyil ve istidadın boş bir lâftan ibaret olmadığını çok çetin nıii cari el el erden sonm elde ettikleri yeni parlak zaferle bütün dünyaya bir kere daha İlân etmişlerdir.
Her memleketin şöhret bulmuş bir hususiyeti olur. Uruguayda da futbol, bu memleketi dünyanın her tarafında tanıtmağa vesile teşkil eden en kuvvetli bir propaganda vasıtası olmuştur.
1924 Olimpiyatlarına kadar UruguaylIların futboldaki şöhret ve kabiliyetlerini heıııen hemen hiç kimse bilmiyordu. UruguaylIlar uzak memleketlerinden sessiz sodasız vapura binip Av m paya geçtikleri zaman Olimpiyat futbol müsabakalarına İştirak eden her memleket, galip geleceğinden e-min olarak ilk turda l rugııay ile kar-gılaşnıayı büyük bir şans telâkki ediyordu. Netekim kura çekilip da Uruguay ile karşılaşmak Yugoslavyaya tesadüf edince. Yugoslavya rahat bir nefes almış ve galibiyeti çantada keklik 7annetmİştl. Hattâ millî takımımızın yanında kamp kuran UruguaylIlara. antrenmanları esnasında bizden bazı oyuncuların ders veril lideri bile olmuştu. Bilhassa kafa pusları İle şöhret bulmuş Kelle namlyle maruf merkez muavinimiz Beykozlu İbrahim, UruguaylIların karşısına geçer ve onlara kafa vuruşları egzersizleri yaptırırdı. UruguaylIlar bu vaziyeti fırsat bilmişler, kendilerine güvenerek karşılarımı İhtiyat oyuncıılariyle çıkan kusvetll Yugoslav takımını gafil arlıya rak yedi sıfır gibi ağır bir mağlûbiyete uğratmışlardı. Uruguayın hiç limit edllmlyen bu galibiyeti birdenbire bütün dikkat nazarları üzerine toplamıştı. Nihayet UruguaylIlar herkesin takdir ve hayranlığı İçinde karşılaştıkları bütün takımları birer birer yenerek 1924 Olimpiyatları futbol şampiyonluğunu kazandıkları gibi müteakip olimpiyatta ve İlk Dünya Kupası maçlarında da şampiyonluğu ellerin-
Final maçında Brezilya sol içinin harikulade bir hücumu.,. Ne çare ki top avuta gitmiştir
İngiliz takımı neden muvaffak olamadı
1924 Olimpiyadına kadar hemen hiç kimse Urguayın hakikî kıymetini bilmiyordu. O zaman Millî Takımımızın yanında kamp kurmuş olan Urguaylıların karşısına bizim Beykozlu Kelle İbrhahim geçer ve onlara kafa vuruşu ekzersizi yaptırırdı
Yazan: Sadi KARSAN
den bırakmamışlardır.
Bu defu da yine ayııı şekilde hareket ederek büyük bir sürpriz yaptılar. Çünkü müsabakalardan evvel Brezilya favori telâkki ediliyordu. Filhakika Brezilya karşılaştığı bütün takınılan açık sayı furkiyle yenmiş, final maçlarında da 1948 Olimpiyat şampiyonu Isveçl 7-1, onu takiben Avrupanın en kuvvetli takımlarından addolunan İspanyayı 9-1 yennıek suretiyle âdeta şampiyonluğu garantilemiş bir vaziyette idi. Halbuki Uruguay aynı takımları güçlükle ve ancak birer sayı farkla yenebilmiştl. İşte bu haleti ruhiye içinde oynanan ve şampiyonluğu tâyin edecek olan final maçında Uruguay tam futbol üstadlarına yakışan nıahtrane bir ik kullanmış evvelâ bii>ük bir soğukkanlılıkla Brezilyanın bütün akınlarını anudanr ve mahlrane bir müdafaa İle kırdıktan sonra, İkinci
Yeni transfer söylentileri
Vefa Kulübünden istifa ederek Ga-latasaraya geçen Galipten sonra, Melih de kulübünden ayrılmıştır. Melih kendisiyle konuşan bir arkadaşımıza, Galatasaray Kulübüne intisap edeceğini söylemiştir.
Fenerbahçeli Halit, Müjdat ve GalatasaraylI Isfendlyar, kulüplerine bu sene transfer etmiyeceklerinl bildirmişlerdir.
devrede basınının yorulmasından ve yavaş yavaş maneviyatının da kırılmasından istifade etmesini bilerek taarruza geçip galibiyeti sağlamıştır.
Uruguayın katıldığı bütiin müsabakalarda aldığı neticeler gözden geçirilecek olursa takımın çok müstakar bir oyun çıkardığı dikkat nazarı çeker. Çünkü l rugııay, Brezilya gibi büyük tahavviiiler gösteren neticeler almamış, az farklı fakat daima emniyetli galibiyetler elde etmiştir.
1950 Dünya Futbol Şampiyonasına İştirak eden Avrupa (akımları arasında butiın tahminler hilâfına en fena neticeyi İngiliz milli takımı almıştır. Halbuki İlk defa Dünya Futbol Şampiyonasına katılan îngilizlerden büyük ümitler beklenmekte idi. Bunu İngiliz takımının iyi hazırlanmamış olduğuna hamletmek lâzım geleceği gibi uzun ve yorucu lig ve kupa maçlarından çıkan oyuncuların da İsteksiz oynamalarına atfetmek yerinde olur. Avrupa memleketleri İçinde müsabakalara on İyi hnzırlanan takını İsveç olmuştur. Esasen on İyi neticeyi de o almıştır. İtalyanın Torlno faciasından sonra henüz daha kendini toplayamadığı anlaşılmaktadır. İspanyanın sağladığı başarı, harp dışında kalmış olmanın tabiî bir neticesi telâkki edilmelidir.
Futbolda galibiyetin başlıca âmili o-lan teknik, sürat ve mukavemete bilhassa cenubî Amerika futbolunun mümeyyiz vasfını ve Avrupa futboluna nnzarnn da üstünlüğünü teşkil eden teknik azmini de İlâve etmek lâzımdır.
Fevkalâde oyıınlariyle tenis severlerimizi, geçen yıl, İstanbul Enternasyonal Tenis Turnuvasında hayran bırakmış olan tek erkek ve çift erkek birincisi Von Gramm, Almanyada Wlw»baden Tenis Turnuvasında karışıklarla beraber oynadığı Amerikalı tenis yıldın Gertrude Gulssle Moran ile birlikte.
İstanbul, 5 inci enternasyonal tenis turnuvasının eşiğinde
24 ağustosta başlıyacak olan bu seneki turnuvaya Tiirkiyeden başka
10 millete mensup 25 tenisçi katılıyor
İSTANBUL enternasyonal tenis turnuvasının başinel yılı organizosyonu evvelki yıllardan çok daha mükemmel bir şekilde 24 ağustostan 4 eylüle kadar Tenis, Eskrim. Dağcılık Klübü kortlarında tertiplenmiş bulunmaktadır.
Sporu yalnız futbol zaviyesinden gören ve: "para getirmiyen başka sporlarla uğraşılamaz" diyen klüp idarecilerinin memleketimizde fazlalaştığı ve klüplerindeki kortları tarla haline getirdiği bir devirde beş yıldan beri hiç bir taraftan vardım görmeden sporu geniş mânasıyle anlayan idarecilerin idare ettiği l'onİB, Eskrim ve Dağcılık Klübli: para getirmiyen bir spor addedilen teniste, arlık bugün dünyada isim ve beynelmilel Tenis Federasyonunun senelik programı içine alınmış olan mükemmel bir organizasyon yapmış bulunmaktadır. Gelen tenisçiler memleket dışındu bu organizasyonunun mükemmelliğinden o kadar bahsetmiş bulunmaktadırlar ki, bir çok şöhretler turnuvaya katışmak İçin, kendileri müracaat yapmaktadırlar. Evvelki yıl bu turnuvaya katışmış Ingiliz Hughes ile meşhur bıansız Cochet bu turnuvanın mükemmel olması için bizzat çalışmaktadırlar.
Memleket sporu için bu kadar güzel bir propagandaya, mükemmel çalışmn-iariylv sebep olanları başta kıymetli en Is adamı Haşan Akev olmak üzere û tebrik etmek bir borçtur. Turnuvaya çatışacak Türklyeden gayri 10 m i İlcin temsilcileri hakkında malumat a-uğıdadır. Tcnissevcrlcrin bu nıüsaba-’caları kaçırmamalarını tavsiye ederiz.
Kovalevski Amerika. Bu tenisçi A-nerikanın birinci sınıf oyuncuların-Idandır. VVimbldon’da 5 tur geçmiş, yani son 16 kişi arasına girmiştir. Dünyanın en iyi servis atanların- *
Yazan : Muhtar Sencer
dan biri addedilmektedir.
Hcraklo Welss ve eşi Marla Weiss: Geçen soneden gayet iyi tanıdığımız AvustralyalI Harper ayarında bir o-yuncudur. Marla Weiss ise Arjantinln bir numaralı kadın oyuncusudur. Bu yıl İki defa geçen yılki İstanbul enternasyonal turnuvasının tek kadınlar birincisi İtalyan Bossfyi yenmiştir.
Gcoff Brosvn, Harper. Madam Long-Avustralya: İki elle raket tutarak topa vuruşu bariz hususiyeti olan Geoff Bro\vn. dünyanın tanınmış tenis şöh-ret.lerlndondır. Arkadaşı Siaweli ile beraber bu yıl Winıblidon’da Dabi finaline kalmıştır. Harper ise geçen seneki turnuvada demir gibi servisleriyle hepimizin malûmudur
Madam Long Avustralyanın iki numaralı kadın oyuncusudur, çok kuvvetlidir. Turnuvanın galibi olması kuvvetle muhtemeldir.
Fritz Weiss, Bayan Et a Neunam A-vuaturya: Fritz VVelss 1948 yılı İstanbul Turnuvası galibidir. Üç yıldan beri bu turnuvaya katılmaktadır. Bu yıl da memleketinde tok, çift ve karışıklarda birinci olmuştur. Kitap gibi tenis oynâr. Yaşı biraz İlerlediği için kendisine bu bilgi turnuvada şans vermiyoruz. Bayan Ela Neumann İse A-vu8turyanın bir numaralı kadın oyuncusudur.
Van Meegercn. Linck. Madmazel Hcrmsen Hollanda. Van Meegera genç ve sempatik bir oyuncudur ve Hollanda İkincisidir. Arkadaşı Linck İse Hollanda üçüncüsüdür. Mudmazel Hermsen İse Hollandanın bir numaralı kadın tenisçisidir.
Bose ve Kumar, Hindistan. Bose Hindistan ve Büyük Asya turnuvası galibidir. Kanaatimizce tlrnuvanın galibi olabilecek çaptadır. Arkadaşı Kumar İse Hindistan dördüncüsdür ve
Fakat bu, tekme ve tokattan, spor sahalarımızdaki binbir nahoş hâdiseden daha güzel ve sportmence bir hareket değil mi?
Nakleden : Necdet SELENER dokuz kişilik bir jüri heyeti kurmalarını teklif etti.
Yedi günlük müzakere ve münakaşadan sonra Alec James ve Franck Butler, 29 reye karşı 47 oyla ‘Suçsuz” İlân edildiler. 13 Jüri âzası ta-
Yirmt seneden beri İngiliz futbol meraklılarını iki ayrı cepheye ayırmış bulunan bir ihtilâf nihayet halledilmiştir.
Dâva gerçekten oldukça ehemmiyetliydi. 1930 Ingiltere Kupası finalinde Arsenal’in Huddersfield’e karşı galip ilân edilmesi haklı mıydtf haksız mıydı? Leyhte ve aleyhte fikir yürütenler hemen her bakımdan birbirine müsavi oldukları gibi taraflardan hiç biri de fikrinden caymayı hatırından geçirmiyordu.
Bakınız hâdise nasıl cereyan etmişti:
Huddersfleld takımının bir oyuncusu serbest vuruş cezasını icap ettiren bir hata işlemişti. Hakem serbest vuruş verdiğini işaretle bildirdi fakat düdük çalmadı. Arsenal'in o-yuncusu Alec James hemen topu yerleştirdi. Serbest vuruşu çekti ve top Huddersfield'in ağlarına takri-dı. Hakem de gol olduğunu kabul etti.
Seyircilerin yansı haykırmağa. ıslık çalmağa başladı. Düdük çalınma-dığı için serbest vuruşun gol sayılmasına imkân olmadığını var kuvvetiyle ilân etti.
Seyircilerin diğer yansı İse, yine aynı kuvvet ve şiddetle, aksi tezi müdafaa ediyor, vuruşun nizami ve golün muteber olduğunu ileri sürüyor, du. Bu ikinci görüşün en hararetli taraftarlanndan biri de Daily Express muharriri Franck Butler’dl
Yıllardan beri, gerek Alec James gerekse Franck Butler golün sayılmayacağını iddia edenler tarafından yazılmış şiddetli mektuplar almışlardı.
Bu mektuplar hemen dalma şu kati cümle İle sona ermekte idi.
“Futboldan hiç anlamıyorsunuz.”
Her İkisine de en çok dokunan itham bu idi.
Bir müddet evvel Franck Butler, Daily Experss okuyucularına, bu ihtilâfı kat! surette halledecek seksen
memleketinin en iyi çift oyuncusudur.
Madmazel Quartler. İngiltere. Bu yıl İngiltereden gelen tenisçi yalnız Madmazel Quartier*dir. Kendisi iki yıl evvel şampiyonumuz Bohtlye'yi A-tina turnuvasında 3 sette yenmiştir.
Madam Bossi, Madam Migliori. Cu-cellı, R. Deibullv, Bardini.
Madam Bossi, geçen yılki turnuvanın galibidir ve Avrupanın en kuvvetli oyuncularındandı^ Bu yıl tltrini müdafaa etmek için çok gayret sarfede-cektlr.
Madam Migliori İtalya İkincisidir.
Cüceli!: İtalya birincisi ve Avrupn-nın en İyi oyuncularından biridir. Çok regulier bir oyuncudur. Arkadaşı R. Dellutlo ise İtalya İkincisidir. Bunlardan gayri gelecek 19 yaşındaki yeni yıldız Gardlnl ise bugünden Kalyanın en kuvvetli oyuncusu addedilmektedir.
Ccrnlk; Mısır: Meşhur Drobny ile birlikte Çekoslovakyadan kaçarak yine arkadaşı gibi Mısır tabiiyetine ge-çen’bu oyuncu çok kuvvetlidir. AvustralyalI Harper ile birlikte oynarsa Dabi’de kuvvetli bir takım teşkil e-deceklerdir.
Birkaç senedir malûm sebeplerle YunanİBt&nla spor teması yapanııyor-duk. Bu yıl İstanbul turnuvasına, geçen yıldan gayri her yıl katılmış olan Stalyos ile henüz Ismibi llnmiyen bir erkek ve iki kadın Yunanlı tenisçi de turnuvaya katılacaklardır.
İki memleket anısında spor temaslarının kapısını yeniden açmaya vesile olduğu için Tenis, Eskrim. Dağcılık Kliibü büyük bir vazife yapmış olmaktadır. Türklyeden gayri 11 millete mensup otuza yakın tenisçi getirerek dünya çapında bir turnuva yapan spor idarecilerini tebrik ederiz.
raf tutmaktan çekinmişlerdi. Bu neticeleri ilân eden Daily Express’U yazdığı makalede Franck Butler vaziyeti şöyle izah ediyor:
“Bütün bu münakaşalara sebep, hasım tarafın hakemler ahitnamesinin 13 üncü maddesini iyice anlamamış olmalarıdır. Serbest vuruşa müteallik olan bu on üçüncü madde şöyledir:
“Serbest vuruş, umumiyetle, düdük çalmak suretiyle hakem işaret vermeden önce çekilmelidir ”.
Franck’m bütün iddiaları bu ”u-mumiyetle” tâbirine dayanmaktadır. Diyor kİ:
“Hakem, serbest vuruşun işaretini umumiyetle düdük çalmak suretiyle verir. Fakat bu kati bir mecburiyet değildir. Serbest vuruş işaretini başka şekillerde de, eliyle veya başını sallayarak da verebilir.
Bu itibarla serbest vuruş, hakem düdük çalmadan, bu şekilde yapacağı herhangi bir işaret üzerine de pek âlâ çekilebilir.”
Alec James nizamnamedeki bu umumiyetle tâbirini biliyordu ve bu kelimenin mevcudiyetini bilmesi sayesinde Ingiltere kupasını kulübüne kazandırmak imkânını elde etti.
Bu da gösteriyor ki futbol kulüpleri idarecileri, takım mensuplarına hakemler ahitnamesi maddelerini ke. lime keLime ezberletmekle çok faydalı bir iş görmüş olurlar.
İşin hoş tarafı şudur ki Alec James ve Franck Butler’in aleyhtarlan arasında bir çok da hakem vardı. Butler makaleleri içinde bu hakemlerden aldığı mektupları da neşrederken:
"Bu yazılan okuduklan sırada meşhur hakemlerimizin yanında olmağı çok isterdim.” demekten kendini alamamıştır. Bakınız futbolün beşiği olan Ingilterede hakemler bu mesele hakkında neler yazmışlardır:
"Spording” ten C. T. Milligan şöyle diyor:
"Biz hakemler yanılmaz mahlûklar değiliz. Fakat Allah rızası için haklı olduğumuz dâvalarda da bizi parçalamayın. Bazı kaidelerin mevcut olmadığım iddia etmeden önce nizamnameyi dikkatle okusanız İyi edersiniz.”
"Barnsley” den D. V. Woodcock:
"Makaleniz futbol kaideleri bakımından o kadar cahilce yazılmış kİ iddialarınızdan hangisini cerhe d ece -ğimi şaşırdım. Fakat emin olurı kl hiç birinin elle tutar tarafı yoktur ” Mamafih (Loose-Kentı ten K P. Mil) es gibi, serbest vuruşun nizami olduğunu kabul eden hakemler de yok değildir.
Milles:
"Eski bir hakem ve hâdisenin şahidi olarak beyan ederim ki bu işde Alec Jamesve sizinle tanınmiylc mutabık bulunuyorum, istinat ettiğiniz kaide gayet sarihtir ve ben de bu kaideyi daima bu şekilde tatbik ettim.”
Bir serbest vuruş hâdisesinden doğan ihtilâf aradan yirmi sene geçtikten sonra işte böylece halledilmiş bulunuyor. Tekme tokattan, kafa goz yarmaktan daha güzel ve daha sporL mence bir şekil değil mi?

Comments (0)