Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi

İşçi Arkadaşlar
Eitek ve şikayetlerinizi bize bir mektupla bildiriniz.
Sizin derdiniz.
Bizim derdimizdlr.
“Dertlerimiz» sütununda d jrtlerlnizi neşredeceğiz.

Ekonomik ve Sosyal Alanda Kol ve Kafa İşçisinin Davalarını Güder
Sene : 1 Sayı 5
ŞİMDİLİK CUMARTESİ GÜNLERİ ÇIKAR
Fiyatı 10 Kuruştur.
28 Eylül 1946
Emekçiler hakkında besle nen yanlış fikirler
Hükümetin Son İktisadî Kararları Karşı sında Türk İşçisinin Vaziyeti
-- -— — —--------
Sendika hareketine karşı hücumlar devam ediyor. Bunların sebebi Genel olarak kendi menfaatlerini koruyacak bir teşkilât ağı içinde emekçi sınıfının toplanması olduğu sanılmasın, demokrasiye büsbütün aykırı böyle bir yola sapmaktan bugün en mürtecilerine varıncaya kadar herkes çekinmektedirler.
Muarızlarımızı şaşırtan ve kuşkulandıran cihet kurulmakta olan ve ilgili emekçi yığınları tarafından büyük bir rağbet gö ren sendikalarımızın, hakim sınıfın siyasî teşkilâtları ve idare makinesi karşısında tarna-miit müstakil, kendine buyruk ve inkılâpçı bir ruhta gelişmesidir.
Çalışanları ebedî bir vasilik altında, diledikleri istikamette sülrükliyebileeeklerini sananlar için bu vakıa, ne suretle olursa olsun önüne geçilmesi gereken, tahammül edilmez bir küstahlık sayılıyor.
Bu noktadan hareket edilerek bir çok yersiz isnatlarla, uydur ma şayialarla, kısır kalmıya mahkûm teşebbüslerle saf ha vayı bulandırarak, işçilerin gözünü korkutma manevralarına girişildi. Böylece onları kolay ca sendikalardan soğutmak, perde arkasından burjuvazi ajanları tarafından idare edilen, kukla teşekküller vasıtasile uyuşturmak kabil olacağına inanan larin saflığına şaşmamak elden gelmez.
Bu hareket tarzı açıkça gösteriyorki, yirmi küsur yıldanberi milleti diledikleri gibi idare etmeğe alışmış olanlar, bu müddet zarfında emekçi halkın kültür, sınıfî şuur ve İçtimaî bilgi bakımlarından bütün tahditlere ve imkânsızlıkla' ra rağmen ne derecelerde değişmiş ve olgunlaşmış olduğunun farkında bile olmamışlardır. Halbuki bu günkü emekçi 15 - 20 sene evvelkine nisbetle daha çok aydınlık bir tarzda, ne istediğini, bunu hanği yoldan daha kolay elde edebileceğini biliyor. Topluluğun, tesanüdün ve müstakil hareketin ne muazzam bir kuvvet sağladığını anlıyor, hakikî dost ve düşmanını ayırt etmekte güçlük çekmiyor.
Bu durumu görecek kabiliyette olmıyan ve inkâr edenler için memleketimi-
zin içtimai meselelerini doğ ru olarak kavramak imkânsızdır.
Onlar tabiatile işçi kalabalığı içinde bir çok henüz gözü açılmamış, şuursuz zavallı elemanların bulunduğunu görürler bütün sınıfın da bu gibilerden mürekkep olduğuna hüküm ederler; bir yandan da hasis menfaatleri karşılığı arkadaşlarını satmaya ve kendilerine uşaklık etmeğe hazır birkaç soysuzlaşmış açık göz işçiye rastladıkları için çalışanların çokluğunu istedikleri .tarafa çekebileceklerine, demokrasiye aykırı görüşlerine âlet edebileceklerine inatılrlar.
Bırakalım emekçi sınıfı düşmanları bu kükümleri ina-uarilarile beraber çıkmaz yollarda bocalasınlar...
Uzun çalışmaların ve birikmiş yirmi beş senelik tecrübelerin bize öğrettikleri bunlara hiç uymuyor.
Biz biliyoruz ki emekçiler arasına karışmış bulunan ve bu gün bizce sayısı mühim bir yekûn tutan şuurlu, tecrübeli ve azimli işçiler kararsız kütleler arasında feyizli bir maya rolü oynarlar •••
İçtimaî hareketlerin vc sınıf mücadelesinin kızıştığı sıralarda bu mayanın tesiri âdeta mucizeyi andırır bir şiddet kazanır, şuursuz “neme lâzımcı» emekçilerin de beyinlerinde bir şim şek çakaracasına, harekete ka-fDevamı S. 4 Sü. 5 dç)
En Doğrusu
Bir Tezat
Zonguldak — Kokaksu banliyösü, Haydarpaşa - • Tuzla ■ kadar bile olmadığı halde iki banliyönün fij'atlari arasındaki hudutsuz fark her kesin dikkatini çekmektedir.
Haydarpaşa — tuzla banliyösü 3 üncü mevki gidip gelme 45 kuruştur.
Zonguldak — Kokak su arası ise sadece gitme 125 kuruşu aşmaktakdır.
Halbuki bu iki istasyon arasında, uçaklarda çalışan maden kömürü işçisinin ekseriyetinin aileleri oturmaktadır. Mükellef işçiler, bu pahalılık yüzünden tatil zamanlarında bile evlerine gidebilmek imkânını bulamıyorlar.
Bu fiyat neden bu kadar yüksek acaba?l
tren
İşçi
mi,
yı-dul
Hükümetin 7 eylül akşamı yayınlanan kararları zihinleri yormağa devam ediyor. Halk şu sualin cevabını araştırmaktadır: Bu kararlar yüzünden geçinme vaziyetimiz düzelecek yoksa daha da mı kötüleşecek ?
“Halk» deyince, gözümüzün önünden işçi, ğmı fakir köylü, az maaşlı memur (emekli,
ve yetimleriyle) ve istihsali güç halle geçimini karşılayan küçük sanatkâr kitleleri geçiyor. Yani nüfusumuzun yüzde doksan dokuzu menfaat ve âkibetlerimizdeki bağlılık icabı bu sır.ıf ve zümrelerden birbiriyle candan ilgilenmekle beraber, sayfalarımızın imkânlarını da göz önünde tutarak, bu yazımızda daha ziyade kendi vazi-
Bize gönderilen t
Kitaplar
- -
Gazetemize- Z İçmen i R. Attlee’nin (sosyalizm yolu) adile kaleme aldığıLabaur party, işçi partisinin programını Yıı-nancadan dilimize çeviren Ekme) Mola’nın eseri gönderilmiştir. Kitap İngiliz işçi partisinin liberal burjuvazinin de pek işine gelen programı o-kurken kaypak dünya görüşünü ve kapitalizmle olan u-yuşma mücadelesini tamamen açıklamaktadır, iktidarı eiıne alalı beri bu partinin yaptığı işleı i göz önüne getirince in-

san olaylarla Labaur party'in bunlar karşısında takındığı ta-vur ve çizdiği hareket hatları arasındaki tezadları daha iyi kavramaktadır. Kitabın sonuna doğru şöyle denilmektedir:
(İşçi Partisi memleketimiz ahalisinin cetlerinden almış olduğu içtimai mirasın kıymetini idrak etmektedir, istikbalde daha büyük terakkilere doğru ilerlerken bu güne dar kazanılmış kıymetleri hafaza etmek istiyor)
Kitabın adı Sosyalizmin yolu olduğu halde içersinde Emperyalizm ve dünya pazarlarının taksimi gibi ana İktisadî meseleler her nedense pek sudan geçiştirilmekte ve eserde sosyalizm kelimesi inhisar altına alınmış hissini vermektedir.
Kitabı bitirdikten sonra insanın üzerinde şöyle bir değişiklik yapası geliyor. (Sosyalizm yolu) yerine (Labaur party’in yolu).
İşçi Klübü Kuruluyor
İstaııbuida sendikalar Birliği himayesi altında gayri siyasî ve emekçilerin bedeni ve fikrî inkişaflarını temin amacile bir işçi klubu kurulmaktardir Başarılar dileriz. • L
yetimiz -işçi sınıfının vaziyeti- bakımından yuka-kariki suali çevaplandırmağa çalışacağız.
Hükümetin son kararlan kısaca ;
1) Döviz rayiçlerini yükselterek Türk lirasının dış değerini düşürmek,
2) İthalâta «geniş serbestlik» vermek,
3) Serbest piyasa fiyatından ucuza alîm satmak,
4) “Maliyet unsurlarında indirmeler sağlamak suretiyle sanayi mamulleri ile orman mahsulleri fiyatlarında ve eşya nakliyat tarifelerinde mümkün görülen indirmeler yapmak» tan ibarettir. Bunları birer birer ele alalım :
fDevamı S. 4 Sû. 3 de )
Kurtarılacak çocuk
Bu çocuk köprü altlarındaki çocuk mu? - Balolarda nam ve hesabına dans edilen yoksul çocuk mu? - Millî Eğiti* kabarık göğüslü istatistiklerinin okul çocukları mı?
HAYIR
Bu çocuk hem okuyan, hem çalışan veya çalıştığı için okuyamıyan işçi çocuklardır
- Köprü altlarında, dıvar diplerinde, bodurum palaslarda, parkların ağaç kovuklarında ve hapishanelerin sübyan kovuşlarındaki serseri çocuklar mı? jj
Aş ocaklarında çöplenen, Esirgeme Kurumu balolarında nam ve hesabına dans edil p şerefine kadehler kaldırılan, Yardimsc- I verler Cemiyetinin ruznamesinde her zaman büyük puntalarla adı geçen yoksul çocuklar mı?
(Devamı S. 3 de)
İş ihtilâfları için hususi mahkemeler
Bu haftanın işçiyi alâkalandıran en mühim haberlerinden birisi, hükümet iş ihtilâflarını halletmek üzere hususi muhakeme-obüsdür.
Bugün, iş akdinden dolayi işçi ile patron arasında çıkacak bir bore ihtilâfının halli, borçlar kanununun hükümleri dairesinde, sulh mahkemelerinin vazifeleri arasındadır.
Bir işçinin patronundan hak olarak iddia edeceği alacağı bin türlü kanuni formalitelere uyarak sulh mahkemesinde takip edebilmesi imkânsizdır.Bunun için hükümetten bu kararın bir an evvel tatbikine geçilmesini istiyoruz.
iş ihtilâflarının halli davası her şeyden evvel sür’at ve ihtisas meselesi olduğu unutulmamalıdır.
TEZATLA
Sayfa : 2
Sendika Gazetesi
28 Eylül 1946
HİKÂYE
Tanıdığım İnsanlar
-------♦♦♦♦-----
Bu anlatacağım insanlarla bir sene beraberdim. Onları görmek, tanımak, sevmek; sonra da, tanıtmak arzusu beni böyle onların peşine düşürdü. Onların çalıştıkları, oturdukları, yattıkları, dinlendikleri, dolaştıkları yerlere gitmekle başlıyan hikâyem; onlarla konuşmak, dertleşmek, onları dinlemek; nihayet dost, arkadaş, kardeş ve vatandaş olmakla nihayet bulmuş oluyor. Onlar, önce hafızama, sonra da yüreğime kazıldılar. Bu anlatacaklarını onlardan dinlediklerimin, işittiklerimin, gördüklerimin, yaşadıklarımın hayatıdır. Beni aştıkları için yazıyorum. Onların, bir yarım asra yak n, maceralarının, kederlerinin, sefaletlerinin, etten, kemikten yapılmış diri şekillerinin, bize kadar uzandıklarını görür gibi oluyorum. Onlar şimdi küme küme olmuş, uzun sarı binlerce yüzleriyle, bir o kadar eli, ayağı, kolu, kahırlı kindar yürekleri, kanamış ayak tabanları, oyuk göz çukutları, tırnakları düşmüş ince sarı parmakları, yağ, kir, pislik içindeki ipe dönmüş vücutlariyle, gözü mün önüne geliyorlar.
Onları kıraç, kırmızı ve esmer toprağın üstünde, dar vadilerin, kızgın güneş altındaki yolların kenarlarında, ağır ağır ellerinde lambaları ile ya kuyul-ra inerlerken veya kuyulardan çıkarlarken görüyorum. Soğuk ıslak bir toprağa uzanmış veya ayakta yığın yığın olmuşlar, hayvanlar gibi sessiz sedasız duruyorlar. Toprağın altında karıncalar, köstebekler gibi toprağı bir oya gibi işliyerek, ilerliyen yüzlinlur-ce kahırlı insanoğlunun macerasının tıpkı tıpkı olan, aynı boydaki, aynı hayatı, bir sıra yaşamaya hazır durmuşlar, görüyorum. Onların peşin hikâyelerini, maceralarını dinledim, sonra yavaş yavaş hikâyelerinden, hayatlarına doğru uzandım. Elleri ellerimi sıktı; nefeslerimiz birbirine karıştı; sesleri sesime şekil verdi. Peşin günlerce arkaları sıra gittim; önceleri birbirimize bir tek kelime söylemeden yaşadık. Sevindikleri, kızdıkları, küfrettikleri zaman yanlarındaydım. Hasılı elimden geldiği kadar onlarla yaşamaya çalıştım, yapabildiğim kadarını yaptım. Ağır kokulu lokantalarının yemeklerini, dar kapanık kahvelerinin dumanlarını, terlerini kokularını, çalıştıkları yerlerin sıkıntılı, kahredici havasım, iliklerime kadar doldurduğum oldu. Hasılı ne kadar mümkünse o kadar onlarla olmaya çal ştım. Onlara bir şey bırakabildiğimi hiç sanmıyorum, onlardan bana kalanlarsa yığın yığın kederlerdir. Onların kırk binini birer birer, ayrı ayrı, yı ğın yığın gördüm. Daima düşü nen, hiç konuşmayan insanlardı lar. Bir defa türkü söylerlerken görmedim. Dünyada hiç bir insan da onlarda gördüğüm gibi kederi, elli ayaklı bir hayvan gibi canlı, kıpırdar, konuşur bir şekilde görmedim. Onlar bir ta kim insanlardılar. İnsanoğlunun ve benim benzerimdiler. Dünyayı sevmeye, görmeye nihayet yaşamaya geldiklerine biri inanmıyordu. Dünyanın yaşanabilecek ' bir yer olduğunu sanmıyorlardı, işin en tuhafı sade sefalet çekmeye geldiklerine inanmışlardı, gök yüzüne bakıp bakıp düşünenlerini gördüm. Ama gökyüzünün güzel olduğunun, dünyanın büyük ve her yerinde azçok mesut insanların bulunabileceği ne hiç imanları yoktu, onlar bir takım insanlardı.
* * *
Tren zınk deyip durdu mı vagonun penceresinden çıkardım ilk gördüğüm, dizi dizi, yağ, kir, pislik, ve paçavralar içinde, sarı uzun yüzler, buruk boyunlu, iğri büğrü insanlar oldu. Oturmuş veya ayakta ağız ağıza, |
Başı-
Samsundan bildiriliyor;
Bir işçi çocuğunun feci ölümü Samsun: Tekel tütün deposunda istifçilik yapan Zahide-nin beş, altı yaşlarındaki oğlu Kemal Annesinin çalıştığı saatlerde çocuğa bakacak geride hiç kimsesi olmadığından ve kocası da askerde bulunduğundan yavruyu Samsun Tekel Baş müdürlüğü bakım ve işletme şubesinin çocuk bakım evine bırakmakta idi. 11,'9/1945 günü ^akşam saat tbeş'‘ raddelerinde *ve depo henüz paydos olmadan önce küçük Kemal Belediyenin 4 numaralı'otobüsünün tekerlekleri altında çiğnenerek ölmüştür.
Yapılan soruşturmada Kema lin yaraları var diye bakımevine kabul edilmemiş olması ve anasının çocuğunu sokak ortasında bırakarak çalışma mecburiyeti bu feci kazaya sebep olmuştur. Vaziyetten, ana işletme müdürlüğünü haberdar ettiği zaman — Çocuğu bizim içinmi doğurdun neya-palım— şeklinde karşılık almış kadının haklı şikâyetini (Samsun Tütün İşçileri Sendikası) dikkatle ele alarak vaziyeti b i r Avukat vasıtasile Adliyeye ak-settirmiştir. Bilindiği üzre kreşler sadece temameıı salim olan çocukların gündüz bakılacakları ’ yer değil aynı zamanda çocuk • hastabaııesi olmayan yerlerde j ufak tefek rahatsızlığı olan işçi j

sırt sırta verip, durmuşlardı. Bazıları toprağın ıslak sırtına dalgın, düşünceli, kıçlarını koymuşlar; dağın, sisin, yağmurun içinden çıkıp gelen tirene, bize bakıyorlardı. Gençleri tirenin dur-masiyle vagonlara doğru hücum ettiler. Diğerleri uzakta, boyunları iplerle bize bakmakta devam ediyorlardı. İnip içlerine karıştım. İlk durup onların arasından bu boyunları buruk insanlara, daha yakından baktım. Son derece korkunç yüzleri halâ hatı-rımdadır. Yanyana, bir sıraya girmişler gibi, ayni sanlık, ayni korkunçluk, ayni göz çukurluğunun, bitkin göz ferinin, dermansızlığı içindeki bu kimsesiz insin-lara, kiminin omzundan kiminin tam karşısından, bazılarının yanlarından tekrar tekrar baktım, korktum. İlk defa bir maden işçisiyle karşılaşıyordum, kendimi zorlıyarak onları yaşıyan, kıpır-dıyan, konuşan insanlarmış gibi düşünmeğe çalıştım
Uzaklara, şehre doğru bakmağa başladım. Peşin kara kömür dağlarını sonra kara bir sis içindeki bazı binaları farkeder gibi oldum. Boynunda kocaman bir urganla adeta bir iskelete benzi-yen bir işçiyle, o önümde, şehre, sisin, dumanın, çamurun içindeki şehre doğru yürümeğe başladım.
Hep ayni insanlar devam ediyordu. Yolların kenarına dinelmişler sessiz sedasız konuşuyorlar, bakınıyorlar yürüyorlardı. Kirli ve yırtık bir kasketin, son-derece eski ve pis bir esvabın içinde, kocaman ayakları, ayni korkunçluktaki bir pabucun içinde, önümde yürüyorlardı. Birikirini görmeğe yetiyordu. Birbirlerinden okadar farksız okadar ayni idiler ; Civata, gresyağı denen insanlar.
İyi şeyler düşünmek için kendimi zorluyorum. Yolumu ilk yirmi otuz vagonlu bir kömür tireni kesiyor. Duruyorum. Tiren boyunca san, çelimsiz, sıska bir yığın yalın ayak çocuk,- ellerinde sepet, teneke ile vagonlardan düşen kömür kırıntılarını topluyorlar. Sağdan, soldan mütemadiyen bir takım insanlar geçiyor, başlan önlerinde, sessiz sedasız, bittakat yürüyorlar. Yere kara ıslak orağa karşı peşin öksürüyorlar, sonra tükürüyorlar. Tükürüğe bakıyorum : Kara bir balgam. Yürüyorum. Nihayet yol değişiyor.
Birdenbire kendimi büyük şehirlerimizin birinin çarşısındayım sanıyorum. Uzun ve büyük bir çarşı, iyi giyinmiş insanlar, kadınlar, çocuklar, büyük mağazalar, zengin vitrinler.
Onların dışındayım. Bir takım insanlar geri kaldılar sanırım değil, onları yine ya vitrinlerin veya yol dönemeçlerinin başında şaşkın şaşkın bakarken görüyorum. Sisin yağmurun altında pekala farkolunuyorlar, önümden giden işçiye yanaşıp:
Adından başlıyarak konuşmağa başlıyorum.
— Mehmet, diyor.
— Hamal mısın diyorum.
— Hayır, mükellefim. Ocakta çalışırım, şimdi vardiyadır, yarın sabaha kadar serbestiz, hamallık ediyorum, diyor. Bu bir çır-pılık lafı ağzından ; güçlükle alıyorum, hep dalıyor.
— Kaç yaşındasın ?
— Yirmi beş senedir ocaktayım
— Kaç para alırsın ?
— Yüz yirmi kuruş. Vesâire, vesaire!..
İlhan BERKİN
çocuklarının barınma ve sağlık yeridir. Sirayete engel olmak için böyleleri bittabi tecrit edilirler.
İşçi Sağiığı
Gündelik azlığı ve zorla çalıştırıl manın işçi dimağındaki aksi tesirlerinden
TEMARUZ
İşveren müesseselerin menfaatlerini temsil ve müdafaa edenler (Temaruz) kelimesini ameleye karşı işledikleri haksızlıkların ört bas edilişinde bir maske gibi kullanmaktadırlar. İşçiler arasında sun’i rekabetler yaratarak esasen düşük olaıf gündelikleri yaşatamı-yacak hadlere indirenler, temaruzun ekonomik ve sosyal bakımlardan zeminini hazırladıklarının hiç farkında değildirler. İşçi arasında görülen temaruz vakalarının artışı içtimai sefaletin yayılıp genişlediğinin en önemli delillerinden biridir. Genel olarak işe zorla sevkolunan amelelerin angariyeden kurtulmak için her şeye baş vuracağı tabiidir. ''4
Son derecede ağır maddi zaruretlerin mengenesinde sıkışan; gıdasızlık uykusuzluk, mesken ve giyim yetersizliğinin doğurduğu umumi beden zaafı işçiyi muvakkat de olsa bir kaçamak noktası aramaya sevketmektedir. Hayat şartlarının gittikçe güçleşmesi ve kötüleşmesi yanında yövmiyelerin yerinde sayması, hatta gerisi geriye gitmesi ameleyi o derece canından bezdi-rirki bir iki gün olsun işten kalmak için vücudunda derin ve bazan tehlikeli yaralar açmaktan; hazım ve tenasül uzuvlarını zedelemekten çekinmez. Bunlar arasında çeşitli uzuvlarını saatlerce boğarak tekarruza kadar işi vardıranlar; kulak, burun,
kaynakçı ustası ağır işçi Türk kadını diyorki:
Ben bütün kadınların sanatkâr işçi olmalarını isterim. Kadın sadece fantazi düşünmemelidir. Her işte yılmadan Çalışarak muvaffak olunur
Bana ondan bahsederken : “memleketimizde ağır işçi bir kadındır,, diyerek iyi bir kaynakçı ustası olduğunu söylemişlerdi. Kendisini iş başında tanımak istedim ;
Bakırköy bez fabrikası demirhanesinde çalışıyordu, fabrikaya gittim. İdare müdürü olan genç bir arkadaş arzumu memnuniyetle yerine getirdi, beni bayan Reyhan Ozam’ın atölyesine götürdü.
Kaynakçı ustası ağır işçi bayan Reyhan erkek işçiler arasında günlük mesaisine dalmıştı, sırtında keten bir gömlek, ayağında mavi pantolon vardı. Iş esnasında gözlerini muhafaza için yine mavi camlı bir gözlük takmıştı. Bizi görünce gözlükleaini alnına doğru kaldırdı, nezaket ve incelikle beni karşılayarak selâmladı.
Elindaki oksijen aletini bir kenara bırakarak, bana yer gösterdi, oturdum. Demirhanenin yanan ocağının alevleri karşısında, demir şakırtıları arasında konuşmağa başladık. Burada dokuma iplik tezgâhlarının bozuk akşamı tamir ediliyor, icabında da imâl olunuyordu. Her nevi kaynak ve tesviye işleri yapılı-
ve boğazlarım tahriş edenler çoktur. Böyle hallerde endüstri hekiminin hangi tarafa hizmet etmesi gerektiği meydandadır.
Halbuki mesele tamamen ters taraftan mütalaa edilmekte ve temaruz yapan ameleye üstelik ağır cezalar verilmekte ve iş şartlan büsbütün sıkılıp tahammül edilmez bir duruma sokulmaktadır.
Temaruz sefil şartlar içinde İ kıvranan işçi şuurunun bunaltıcı I ve kendisi için verim» z fazla işe karşı yaptığı bir boykottur temaruzu kaldırmak için işçide mevcut ekonomik krizi düzeltmek. emekçinin hayat seviyesini yükseltmek, satın alma kabiliye tini artırmak ve iş şartlarını çalışılabilir bir hale koymak gerektir.
Keza iş saatlerinin normalin (Günde 8 saal) üstünde oluşu, geceli gündüzlü aralıksız çalış mada temaruzu arttıran sebeplerdendir. Ancak işi angariye olmaktan kurtarmak, emekçinin hayat standardını dünyanın diğer medeni ülkelerindeki işçiler seviyesine ulaştırmak yuvalarının ve yavrularının istikbalini garanti altına almakladırki temaruz önlenebilir. Bir memlekette işçiler kendi aralarında teşkilâtlanıp sendikalarını kurabilir ve haklarım iş verenler yanında arayıp, şikâyetlerini duyurabilirlerse oradaki temaruz da azalır.
SAĞLIKÇI
yordu. Atölyede iki demirci, iki çekiççi, bir tenekeci, üç kaynakçı çalışmaktadır. Bayan Reyhan fabrikanın beş senelik işçisi idi. Daha evvelleride iş piyasasında muhtelif yerlerde iç anadoluda Eskişehir ve Ankarada çalışmıştır. 14 yıllık işçidir. Onu bilhassa Jcniqe adında bir Alman usta yetiştirmiştir. Bana oksijen kaynağını nasıl yaptığım, k-’ç türlü kaynak yapıldığını, iyi bir kaynakçının nasıl yetiştirileceğini anlattı.
—■* Tesadüfenmi kaynakçı oldunuz, diye sordum.
— Hayır ben bu işe heves etmiştim. İşe başladığım ilk günden bugüne kadar hep bu işi tutuyorum.
Demir âletlerini elinde, evinde yumuşak minderine oturup rahat rahat nakış işleyen bir kadının iğnesini zevkle tutuşu gibi bir tutuşu vardı.
— Geçensene dedi hariçten elektrik motoru getiriilemiyordu. Bunlar yerli malzeme ile de yapılamıyordu. Fakat Enver usta ile beraber uğraşarak bu kapakları yapmağa muvaffak olduk.
Enver usta da yanımızda idi. Kendisi münevver Ingilteredc tetkikler yapmış genç bir işçidir, lâf arasında memlekette bol ve iyi makine mühendisi yetişmediğinden dert yanıyordu Ona bayan Reyhanın nasıl olduğunu sordum
— Evvelâ faal ve çalışkandır, bütün mâdeni kaynaklarda ihtisas sahibi olduğu gibi aynı zamanda iyi bir elektrik oksijen kaynakçısıdır. Cevabını verdi.
Bayan Reyhan evlidir. Aksa-rayda oturuyor. Demirhanede bukadar çalıştıktan mada herhalde akşamları evine yorgun argın giderdi, işlerini de belki anasına kardeşine kaynanasına havale ederdi. Buna nasıl bir hal çaresi bulabildiğini sordum. Gülümsedi: — Benim evimde kocamdan başka kimsem yoktur. İşten dönünce evime koşarım, ev işlerimi tanzim ederim. İşbaşı sabah 7 de başlar, 8 saat çalışıyorum. 4 de çıkıyorum. 11 saat çalıştığımız günlerde oluyor Fakat şimdi bu yapılmıyor.
— Ne gündelik alırsınız
— Saaite 55 kuruş geçer.
Konuşmamız genç işçi kadın dolu süt uzattı:
— Buyurunuz içiniz dedi.
Fabrika kaynak gibi insanı zehirleyici İşlerde çalışan işçilerine günde 500 gram süt tahsis ediyormuş oda kendi payından bana bir miktar ikram etti. Tabii haf f şekerli bir süt idi.
Bayan Reyhan ayrılırken bana şunları söyledi:
— Görüyorsunuz dedi, kadın da erkek gibi her işte her sahada çalışabiliyor ve muvaffakda oluyor. Yalnız yılmadan çalışmak lâzımdır. Ben bütün kadınlarda muniskâr işçi olmalarını isterim. Kadın sadece fantazi düşünmemelidir.
Onun her halinde çalışan hür insanın serbest havası vardı, karşısındakine emniyetle bakıyordu. Kendisini saydırıyor ve sevdiriyordu.
Neriman Hikmet
kuruş, elime 440
sona ermişti, bana bir bardak
28 Eylül 1946
Sendika Gazetesi
Sayfa: 3
Kurtarılacak Çocuk
(Birinci Salıifeden devam)
Millî Eğitimin yegâne tanıdığı kabarık göğüslü istatistiklerin okul çocukları mı?”
Yoksa hem okuyan hem çalışan ve çalıştığı için okuyamiyan daha doğrusu yalnız, yaşamak için çalışmak zorunda olan ço-euklar işçi çocukları mı?-
Birinciler için islâh evleri belki yararlıdır, yoksul çocuklara hayır cemiyetlerinin bayramlık hediyeleri belki kâfidir, okul çocuklarına cazip kitaplar bulmak belki bir meseledir. Fakat çalışan çocuğun bu gün ve yarini ile ilgilenmek her halde ön plânda bir dâvadır.
Bu çocuğu iş kanununun maddeleri arasında ararsanız onu bir kenarda sıkışmış ve bunalmış göreceksiniz. Ou altı yaşını doldurmamıştır. Günde sekiz saat çalışacaktır. İlk mektep mecburiyeti dolayısile iş saatleri mektep saatlerine mani olmıyacaktır. (Medde 48)
Maden ocakları: kablo döşenmesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altı ve su altı işlerinde çalıştırılması yasaktır (Madde 50)
12-18 yaş arasındaki çocuklar işe başladıktan altı ay zarfında müessese doktorunun mua-yenesindeu 'geçecekler ve iş kabiliyetleri tesbit edilecektir. (Madde 59)
Bu çocuğu öğleden evvel okulda aradım mevcutdu. Öğle densonra akşam gazetelerini sattı ve gece iplik fabrikasında mekik attı. İş veren okul saatlerini iş saatleri içine almamanın çeşitli yollarını buldu. Ücreti ona göre ayarladı veya gece çalıştırmak suretile tamamladı. Gece çalışan çocuk okula geç kaldı, azarlandı, çalışmadı hırpalandı. Okuldan kaçtı. Ve bir dahada uğramadı. Zaten yaşı da oıı ikiye gelmişti. Sıhhat cüzdanında adının yanına verem kaydı düşülmüştü. Küçücük ciğerlerinde kopan isyan bir akşam onu evinden de kaçırdı. Evinden kaçan çocuk iş-den de kaçtı.
iki ay sonra sübyan koğuşunda numaralandı. Serseri çocuk
Maca
Harpten evvel Macaristanda ancak büyük şehirlerde sendikaların kurulmasına müsamaha edilir, ziraat amelesinde ve hükümet işlerinde çalışanların sen dika yapmalarına müsaade edilmezdi. Harp esnasında ise bütün sendikalar kapatıldı. Şimdi ise Macaristanda kurulan sendikalar millî hayatta en büyük âmil rolünü oynamaktadırlar-
Macar sendikaları merkezi meclisinde reis Kishazi Eden nin gazetelere verdiği beyanata göre Macaristanda sendikalara âza olan amelenin miktarı bir milyondur. Bu miktarın yarısı sanayi işçileridir. 203 bini ziraat amelesidir. 150 bini meslekî işlerde çalışan ameledir. Şimdi evlerde çalışan hizmetçilerde bir sendika halinde teş kilatlandirilmaktadırlar. Bu yeni kurulan sendikalar âzâ miktarını çoğaltmak için çalışmakta, bilhassa tahsil görmemiş ameleyi aydınlatmak için büyük bir faaliyet göstermektedirler. Bu amelenin, amele an-
oldu. Serseri çocuk şimdi yoksul çocuktur. Okuldan, evinden işinden kaçan çocuk hapishaneden, polisten, insanlardan da alabildiğine kaçmadadır. O bu dünyalardan kaçmak için yalnız tabanlarını değil, yumruğunu; biçağını, maymuncuğunu, şeytanî zekâsını, köşe başı sezişini alabildiğine kullanmaktadır.
Bu çocuğu buradan kurtarmak belki mümhündür. Fakat her tecrübe göstermektedirki o bütün bu kurtarmalara karşt koyabilmenin çeşitli hünerleri ni öğrenmiştir. Ve asla teslim olmıyacaktır.
Bu çocuğu ilk rastladığımız yerde, öğleden evvel okulunda öğleden sonra iş yerinde kurtarmak lâzımdır. Bu çocuğu iş verenin vicdanile değil iş kanununun demir eldivenlerile kucakladığımız, gün, ucuz iş kuvveti avcularının elinden kurtardığımız gün, geniş emekçi ailelerinin geçim durumlarını eyileştirdiğimiz nisbette, fiyatların iniş ve çıkışlarına uygun iş kuvvetini koruma ve ücretleri hareketlendirme kabiliyetini gösterebildiğimiz. taktirde çalışan çocuk davası halledilme yoluna girecektir.
Kanunî müeyyideler İktisadî ve sosyal icapların üstünde ve ya altında kaldıkları nisbetde yürürlüklerini kaybederler.
İş kanununun çalışan 16 yaşından küçük çocuklar hakkın-daki hükümleri zayıf ve kifayetsizdir, Körpe çocuk en kötü iş şartları içinde sömürülürken bu yalnız geniş emekçi yığınlarının zararına değil, ileriki nesillerin ergin iş kuvvetini baltalaması bakımından da ehemmiyetle üzerinde durulmağa lâyık büyük bir dâvadır. Bu dava serseri çocuklar, yoksul çocuklar (Lvası değil, çalışan çocuğun körpe iş kuvvetinin şiddetle himayesi ve emekçi ailelerinin refah derecelerinin tayini meselesidir.
Hâdi MALKOÇ
Lığı kuvvetli mücadele neticesin-
r Sendikaları
»nelerine göre tenvir edilmesi en birinci iş olarak kabul edilmektedir.
1947 Nisanında Macar Parle-mentosu hükümetin nasyonali-zasyon plânını tasdik etti. Bu plâna göre kömür, boksit, ali-minyunı, yağ sanayii 1 Tem muza kadar nasyonalize edilecektir. Sendikalar bu kanunu memnuniyele karşılamış ve kanunun çıkmasında büyük bir âmil olmuştur. Macar sendikaları liderine göre bu kanunun tatbikata geçmesi bir çok müşküllerle karşılanacak. Ve mücadeleyi icab ettirecektir. Fakat sendikalar bu mücadeleye hazırdırlar.
Macaristanda sendikalar na-zilerin hükümet ve Belediye makanizmasından uzaklaştın! masında da büyük bir rol oynamaktadırlar Faşistlerin bu işle meşgul olmak üzere şehirlerde ve şubelerdeki sendikalarda komisyonlar kurulmuştur. Her kom:syonun üç âzası vardır: biri Başvekil tarafından, biri alâkadar olan Vekâlet ta-
— Hindistanda grevler —
24 temmuzda 300,000 amelenin iştirakile yapılan bir günlük grev büyük bir muvaffakiyetle neticelenmiştir. Bu grev posta müvezzilerinin ve memurlarının yaptığı greve karşı bir sempati nümayişinden ibaretti. Günlerdenberi 7.U.C. sendikalar konseyi ve komünistler tarafından organize edilen ve Hindistanm her tarafında birden patlak veren bu grev bütün posta servislerini akamete uğratmıştır. Bombayda başlayan, Madrasa kadar yayılan bu grev, nihayet telgraf işçilerine de sirayet etmiştir. Hindistan hükümetinin grevcilere karşı muamelesi gayet dürüst ölmüştür.
Demiryolları amelesi de vaziyetlerinden memnun olmadıkları için posta ve telgrafçılar grevine iştirak etmişlerdir. Daha bir çok amelenin yeniden grevlere başlamak üzere olduğunu Mancester Guardiyen yazmaktadır. Hind işçileri arasında en mülayim olan banka memurları da bir çok şehirlerde grev ilân etmişlerdir. Bilhassa Delhide grevlerin mikdarı çoğalmaktadır. Bu grevde milyonlarca amele ve orta sınıfa mensup bir çok esnaf iştirak etmektedir. Grevler içinde çalkanan Hindistanın iktisadi vaziyetinde müthiş bir durgunluk vardır.
Fransada ücret mücadelesi
Fransız amelesi istihsalin çoğalması için yaptığı mücadeleyi kazandığı gibi, ücretlerin artırılması için yaptığı mücadeleyi de kazanmıştır. Aşağıdaki liste Fransız amelesinin komünist partisi ve 7 G. G. nin rehperliği altında kazandığı dâvaları göstermektedir:
Ücrel ve aylıkların çoğalması: Bütün amele ücretlerinde vasati yüzde 18 artırma.
Kadın işçiler: Evvelce yüzde • on nisbelinde kesilen ücretlerin eski miktara çıkarılması.
Memur maaşları: Yüzde 25 nisbetindc artırma.
Aşağı ücret alan amele: Bu amelenin ücretlerinde yüzde 35 bir artırma.
Fakir ailelere yapılan yardım: Yüzde elli nisbetinde bir çoğal-
ma.
İçtimai sigortalar: Yüzde 25 artırma.
İhtiyarlık sigortası: Yüzde 39 dan yüzde 46 ya kadar artırılmıştır.
Sendikaların mücadelesi neU cesinde meydana getirilen bu artırmalar, (lalların yükselmesi karşısında ehemmiyetini kaybetmiştir. Şimdi Fransız amelesi fiatların düşürülmesi için mücadeleye geçmiştir. Amelenin yap-
rafından, biri de sendikalar umumî merkezi tarafından seçilmektedir. Merkezi komite re i sine göre işçiler istihsali çoğaltmak, mahsulün keyfiyetini islâh hususunda büyük bir faaliyet^ gösterdikleri gibi, fazla mahsul ^istihsalinde işçi rekabetine girişmişlerdir-
İşçi “beynelmilel sendikalar hareketine gelince: Biz bütün beynenmilel sendikalar kongrelerine iştirak etmekteyiz. Dünya sendikaları federesyonuna dahiliz» demiştir. Biz bütün komşularımızla ve dünya işçileriyle dostluğumuzu kuvvetlendirmeğe çalışıyoruz. Bütün birleşmiş milletler sendikalarında faşizmin imhası hususunda bir leşmeleri Amelenin beynelm lel dostluğunu kuvvetlendirecek en büyük âmildir. Bütün kuvvetimizi bu mücadeleye, ve amele haklarının sağlanmasına vermekteyiz.,, Demiştir.
de fiatların pek yakında düşürüleceği tahmin edilmektedir.
Ücretlere yüzde yirmi beş zam talebile başlayan işçi grevleri yüzde on sekiz olarak kabul edildikten sonra Fransada bütün devlet makinesine şamil bir memurlar grevi başladı Halen polislerin ve gümrükçülerin de katıldığı bu grev gittikçe büyümededir. Grev halinde bulun-mıyan kısımlar da bu grevlere geniş mikyasta müzahirdirler.
Amerikada Grevleri Men eden kanun
Amerika harp biteli beri müthiş grevlerle çalkanmaktadır. Kömür grevi biter bitmez, de-I miryolları grevi başlamış, bunun üzerine Cumhurrcisi Truman kongreye müracaat ederek grevi men eden ve grevcilere karşı hükümetin silâhlı kuvvetler sevketmesini kabul eden bir kanunun kongreden geçirilmesini istemiştir. Kongre öteden-beri ameleye karşı bir mücadele açmış olduğu için bu teklifi kabul etmiştir. Fakat ayan bunu büyük bir ihtiyatla karşıladığı için bir komiteye havale etmiş, komite da bu kanunların şimdilik tehir edilmesine karar vermiştir. Her iki siyasî cephede de - kongre veâyanin-da - bazı liderler seçimlerin arifesinde sendika liderlerile bir mücadeleye girişmeye taraftar değildirler.
Madenciler sendikası lideri John Leuvis, ve demiryolları kardeşlik sendikası liderinin iddialarına rağmen sebepsiz Truman’ın teklifinin kongre ve âyandan çıkacağı mnhakkak değildir. Truman’ın kanun teklifi amele arasında olduğu kadar Amerikan efkârı umumiyesiude de büyük bir hoşnutsuzlukla karşılanmıştır. Eğer bu kanun kabul edilecek olursa amele hareketleri büyük bir iflasa sürükleneceği gibi, Truman da efkârı umu ın iyeyi tamamile kaybedecektir. C.1.0 liderlerine göre bugünkü vaziyet karşısında bütün sendikaları birleşerek hareket etmeleri zaruridir. Fakat sendika liderlerinin ne Mr. Leuvis in ne de maden sendikaları lideri Mr. Greenm n
Avrupada bütün amele birleşiyor
Avrupanın her tarafında amele sınıfının birleşmemesi yüzünden doğan felâketli neticeler, bugün bütün işçiler tarafından anlaşılmıştır. Amele sendikalarının ve amelenin birleşmemesi faşizmin ilerlemesini kolaylaştırmış, dağınık bir halde olan amelenin boynuna faşizm boyunduruğunun takılmasına yardım etmiştir.
İkinci cihan harbinin ateşleri arasında işgal altına giren memleketlerde amele müstevlilere karşı birleşipjnücadeleye geçtiği gibi, harpten sonra da kendi haklarını korumak için birleşmenin ne kadar zaruri olduğunu öğrenmiştir. Sendikaların birleşmesi.
Bu birleşmenin en bariz örneğini sendikaların birleşmesinde görürüz. Avrupanın her tarafında sosyalist ve komünist partileri tarafından desteklenen sendikalar birleştikten sonra büyük bir süratle inkişaf etmiş, seslerini hükümete ve meclise gayet kolaylıkla duyurmağa muvaffak olmuşlardır Fransa, Çekoslovakya, Polonya, İtalya, Yugoslavya ve diğer bir çok memleketlerde kuvvetli, müttehit, merkezileşmiş sendika teşkilâtları kurulmuştur.
Yeni demokrasinin inkişaf etmekte olduğu memleketlerde sendikaların böyle süratle inkişafı, irticaın köklerini kazımak için oynadıkları mühim rol, halk kitleleri için milli hayatın yeniden kurulmasında gördükleri büyük hizmet, amelenin birleşmesinden doğan faydaların en büyük delilidir. Bununla beraber Avrupa-nın ve Amerikanın bazı yerlerinde bu amele birleşmesini bozan sendikalar da vardır. Bunlar amele haklarını ayırmakla amelenin menfaatine aykırı hareket etmektedirler. Amerikadaki A. S. L. Amerikan işçi birliği Amerikada sanayi işçileri de dahil olmak üzere bütün işçilerin birleşmesine mani olduğu gibi, bu sendika Italyada da amelenin birleşmesine mani olmaktadır. Amerikan işçi birliği liderleri beynelmilel dünya işçileri federasyonunda da bu ilgililiği yaratmağa çalışmış, fakat bereket versin buna muvaffak olamamışlardır.
Beynelmilel amele sendikalarının birleşmesi ise, amele haklarının müdafaasında ameleye süratli muvaffakiyetler kazandırmıştır. Amele hareketini ikiye ayıran bazı sendikaların mevcut olmasına rağmen, _ amelenin birleşme hareketi bu muhalif sendikaları zaafa uğratmakta bazı yerlerde tamamile iflâsa sevket-mektedir. Avrupada yakın bir zamanda sendikaların tam bir birlik haline gelmeleri uzak değildir. Amelenin federasyonlar ve konfederasyonlar halinde birleşmesi kendilerini gerek memleketleri gerek diğer memleketlerde ihmal ediiemiyecek büyük bir kuvvet haline getirmektedir. Eğer bu birleşme harpten evvelki devire kıyas edilecek olursa, müthiş bir ilerleme göstermiştir. Sanfransisko konferansında sendikaların oynadığı rol, siyasi sulh konferanslarında amele sendikalarının nüfuzu, ancak amelenin birleşmesinden doğan kuvvettir.
(Amerikan İşçi Birliği Lideri) bu zarureti anladığına dair e-mareler yoktur. C.I.O (Sanayi teşkilâtlar komitesi) bu zarureti müdrik olduğu gibi, diğer sendikaların da Truman ve kongreye karşı birleşmeğe davet etmiştir.
Sayfa : 4
Sendika Gazetesi
28 Eylül 1945
Kocaeli Sellüloz Sanayii İşçileri Sendikası
(ANA NİZAMNAMESİ)
1 — Kocaeli Vilâyeti sınırları içinde Sellüloz Sanayii İşçileri Sendikası adı altında gayri siyasi bir cemiyet kurulmuştur.
2 — Sendikanın adı bu nizamnamede kısaltılmış olarak «S. S.
I. S.» remzi ile gösterilmiştir.
3 — Maksat ve Gayeleri :
a ) Kocaelinde mevcut Sellüloz Sanayii İşçilerini iş verenler ve hükümet makamları nezdinde temsil etmek, işçilerin hak ve menfeatlerini korumak ve içabında mücadele etmek.
b) işçilerin içtimai ve kültürel sahalarda inkişaflarını sağlamak için beden terbiyesi sanat ve ihtisas kursları, okuma odaları açmak, sahne ve temsil, konferans vermek, icabında broşür ve mecmua gibi yayın işleriyle uğraşmak, işsiz kalan Sendika azala-rina iş temin etmek çarelerini aramak ve ilâh...
c) Sendika azasının sıhhi durumlarile alâkadar olmak ve bunun temini için fabrikadan parasız muayene ve tedavi çarelerini temin etmek için teşebbüslerde bulunmak, hastalıane, sanaloryom ve dinlenme yurtları açtırmak, kazalara karşı ve işsizlik neticesi sefalete düşen arkadaşlara idare heyeti kararile maddi yardımlarda bulnnmak.
4 — Giriş ve Çıkış
Sellüloz Sanayiinde çalışan bütün işçiler, müstahdemler ve bu sanayi ile alâkası olup da Sendika kuramıyacak kadar azınlıkta "kalan işçiler din ve milliyet farkı gözetilmeksizin Sendikaya aza olabilirler. Sendika menfaatine aykırı harekette bulunanlar ve işçi sınıfının umum menfaatlerini baltalıyanlar idare heyeti karariyle Sendikadan çıkarılırlar.
5 — Teşkilât :
S. S. 1. S. ın merkez idare heyetini 11 kişilik daimi bir idare meclisi azalan teşkil eder. İdare meclisine seçilen azalar ilk içti-mada kendi aralarından birini sendika mesul kâtipliğine, bir di-’ğerini hesap ve vezne kâtipliğine ve bir üçüncüsünü de teşkilât kâtipliğine seçerler. Bu suretle teşekkül edecek üç kişilik daimi icra komisyonu Sendikanın bütün işlerini tedvir ederler ve idare meclisine karşı mesuldürler.
6 — İdare meclisi lüzum gördüğü takdirde, daimi icra komisyonuna yardımcı olarak mümessiller ihdas eder. Mümessiller daimi surette Sendika mesul kâtibi ile temas eder ve ona karşı mesuldürler.
7 — Sendikanın bilumum muhaberatından mesul kâtip mesuldür.
8 — İdare meclisi azalan her on beş günde bir defa olmak üzere mesul kâtibin başkanlığında içtima eder ve daimi icra komisyonunun vereceği faaliyet raporunu tetkik eder
9 _ Sendikanın idaresi bu ana nizamname ile idare meclisinin vereceği kararlara göredir. Daimi icra komisyonu bunun haricinde hareket edemez.
10 — Sendikaya mukayyet aza her altı ayda bir Umumî içti ma akteder. Bu içtimada işçi sınıfını ilgilendiren umumî meseleler görüşülür, münakâşa edilir ve idare meclisine lüzumlu direktifler verilir.
11 — Sendika azası her sene muntazaman kongre akteder ve bu kongrede idare meclisinin vereceği raporu ve hesabatı tetkik ederek idare meclisinin geçmiş faaliyetinden dolayı ibra eder veya alınması icab eden tedbirleri karar altına alır. Sendikaya kayıt’1 azanın umumî içtimağa kongreye daveti ve bu içtimalarda alınacak kararların azaya bildirimi, ya bir beyanname veyahut gazetelerde neşir edilmek suretile yapılacaktır.
12 — Senelik kongrelerde Sendikada mevcut azanın ekseriyetiyle idare meclisi azalan yeniden seçilir. Bundan başka kongre 5 kişilik bir kontrol komisyonu seçer. Ana nizamnamenin tadili de ancak kongrelerde ekseriyetin vereceği karar ile yapılabilir.
13 — Kontrol komisyonu reisini kendi arasından seçer ve her ay mumtazaman toplanarak Sendikanın hesabını tetkik eder ve azanın nizamnameye aykırı hareketi karşısında disiplin cezaları veya Sendikadan çıktırılma karan verir. Kontrol komisyonunun vereceği kararlara ancak kongrede itiraz olunabilir, Kongre kararları katidir.
Muvakkat hüküm î
ilk kongre toplanmcaya kadar S. S. 1. S. kurucular heyeti ta-tarafından bu ana nizamnameye göre idare olunur. Bu heyet ilk kongreyi Sendikanın resmen teşekkülünden en çok üç ay sonra toplantıya çağırmağa mecburdur.
Gelir Kaynakları :
14 — Sendikanın gelir kaynokları: Girişte bir defaya mahsus olmak üzere bir azadan bir lira yazılma ücreti ve lıer ay azanın vereceği asgari 50 kuruş aidatları ve bundan başka ihtiyari te-berrüler, Sendika faydasına verilecek müsamere, temsil ve her nevi spor gösterilerinin bıraktığı kârlar ve benzerleri.
15 — Kocaelinde bir İşçi Sendikaları Birliği veya bu maksatları güden bir teşekkül vücut bulur bulmaz Sellüloz Sanayii İşçileri Sendikası umumî bir içtima aktederek alınacak karar üzerine bunlara iltihak edecektir.
16 - Sendika faliyetini tatil zorunda kaldığı takdirde tasarrufundaki malları Kocaelindeki mevcut İşçi Sendikaları Birliğine mevcut değilse, İstanbul İşçi Sendikaları Birliğine bu da mevcut değilse istanbulda mevcut azası en çok üç işçi Sendikası arasında taksim edilir.
Kurucular; Ahmet Barın makina işçisi, Salih Üçersaka Sellüloz işçisi, Yunus Ural Pişirme işçisi, Ahmet Efe Odun Sellülozu işçisi, Zahit Boztuna Tesviyeci.
Hükümetin son İktisadî kararları karsısında Türk işçilerinin vaziyeti
ı Emekçiler hak-i kında beslenen
; vanFss fikirler
* J»
Baş makaleden Devam
I
nşmak, ve burjuvazi ajanlarının değil, kendi namuslu rehberlerinin arkası sıra yürümek ihtiyacı uyanır. Biz bunları iyice biliyoruz, ve tam kalb rahatlığı ile sendika kurma faaliyetine devam ediyoruz. Bundan başka çıkar yol olmadığına da kuvvetle iman ediyoruz.
Şuurlu emekçiler takımiie bizimle beraberdir. Müşterek gayretlerimizle önümüze çıkacak tekmil engelleri aşmağa muvaffak olacağımızdan emin olarak saflarımızı ve adımlarımızı siklaştirmalıyız.
Gelecek yazımızda sendika düşmanlarının bu soysuz hareketleri karşısında emekçi kütlelerinin ne yolda hareket etmeleri lâzım geldiğini açıklıya-cağız-
SENDİKACI F. — K.
gö-ser-fay. mal
Bu artışın, ilkin ithalât malları sonra da ham maddelerini dışarıdan tedarik eden sanayii mamulleri maliyetlerinin ve nihayet iç fiyatların yükselmesine sebep olacağ. âşikardır. Bunu karşılamak üzere alınmış olan öbür ka-kararların ne rol oynıyabileceği-ni aşağıda göreceğiz. Fakat şimdiden söyliyebiliriz ki, eğer bütün tedbirler ilân edilmiş olanlardan ibaretse, iç fiyatlar mutlaka yükselecektir. Bu yükselişin zararını ithalâtçı tüccar çekecek değildir. Tersine, geniş serbestlikten vc ihracatla elde edilecek dövizlerden faydalanarak daha çok iş yapıp daha fazla kâr sağlıyacaktır. O halde bu karardan faydalanacak olanlardan birisi de ithalâtçı tüccar zümresidir. Ya fiyat artışlarını kimler yüklenecek? Her zamanki gibi başta işçi sınıfı gelmek üzere halkın kitleleri.
2. işçi sınıfının vaziyetini ta-kab etmek üzere hakiki ücretlerin son on yedi yıllık seyrini gözden geçirirsek “her zamanki gibi„ demekte ne kadar haklı olduğumuz anlaşılır. 1929-1933 buhranının yükünü taşıyan baş ta işçi sınıfı olmuştur. Ücretler duşmuş, yem vergiler binmiştir. 1933 den sonra mal ve hizmet fiyatlarında kaydedilen yükseltmelere karşılık 1937 ye kadar ücretlerde bir değişiklik olmamıştır. Yani kârlar artarken hakiki ücretler düşmeğe devam etmiştir. 1937 ılc 1939 arasında pek hafif yükselmeler olmuş ise de, işçi 1929 daki geçinme seviyesine bile erişememiştir. Sonra harp gelmiş, geçinme endekslerine giren mal ve hizmet fiyatlarındaki yükselmeler 1943 yılında bu endeksleri 1939=100 den 342 ye yükseltmiş, ücret endeksleri ise aynı yılda, bazı işletmelerde ancak 206 yı lutahilmiştir. Yani işçi al m kabiliyetinin %40 mı kaybetmiştir. 1943 den sonra ücretlerde yükselmeler olmuşsa da, bu, hiç bir zaman daha yüksek bir seyir taklb eden fiyat yükselişini karşıbyamamıştır. Bugün memleket vasatisi itibari-le işçi sınıfı 1930 a nazaran alım kabiliyetinin % 15-20 sini kaybetmiş Bulunmaktadır. Bir işçi ailesinin 1939 yılında, aylık ortalama kazancının 25 lira civarında olduğu göz önüne getirilirse bu %40, % 15-20 nin manâları daha iyi anlaşılır. Bugünkü aylık ortalama kazanç 70 lira civarındadır. Yani 1 eriyle 20
Şimdi yeniden fiyaklar yükselecek, İşçi ücretlerinin artacağıma dair ne bir karar, nc de bir belirti vardır. Tersine, yer yer şahit olduğumuz işsizliklerle birlikte ücretler de düşmeğe doğru bir meyil görülüyor. Demek k: son kararın da zararını, başta işçi sınıfı çekecektir. Fakir köylü ile az maaşlı memurun ve geçimini güç halle sağlayan küçük sanatkârın durumları da hemen hemen aynıd.r.
Türk lirasının dış değerini düşürme kararını alkışlayanlar, ö-bür tedbirlerle iç fiyatların yükselmesine engel olunacağını söy lüyorlar. Gelecek hafta da bu tedbirleri inccliycceğiz.
SENDİKACI
İstanbulda Yeni Bir İnşaat işçileri sendikası kuruluyor
İstanbulda yeni bir inşaat işçiler sendikası kurulmuştur. Ku rucuhe yet şunlardan ibarettir ;
Kemal Balyoz, Mustafa Ay-yıldiz, Emin Şaşmaz, Kemal Yaran, Abdulkadir, Haşan Çakmaz, Gavant Arabacı Nejdet Gücüyen, Nuri Tek, Ligor Çatı, Nusaet Külâhçı, Dimitri Papâ-yani, Mustafa Ayyıîdiz, yeni sendikaya başarılar dileriz.
Hastaneye Yatırılmayan bir işçi arkadaş kaldırımlar üzerinde kaldı.
23 Eylül ğünii Cibali Tütün Fabrikasından, Gurcba hastanesine gönderilen 2558 sıra numaralı bir vatandaş muayeneden sonra evine giderken kaldırımlar üzerine düşmüş ve sa-atlarca bitap bir halde kalmıştır.
Bilâhare yanında bulunan karisi ve tesadüfen karşılarına çıkan bir işçi arkadaşı tarafından evine götürülmüştür’
SENDİKA :
Bu gibi vak’alar hergün rastlanacak kadar boldur, çünkü hastanelerimiz bugünkü durumu karşılayamıyor . İşçilerimizin sağ iğim korumak için bir an evvel İşçi hastanelerinin inşasına şiddetle lüzum hasıl olmaktadır.
YIĞIN
Beklenen Fikir mecmuası
1 Ekimde çıkıyor
tiuftarajı Bmncı SaiâJeıİe
1. Birincisi döviz rayiçlerini yükselterek Türk lirasının dış değerini düşürmekti. İthalâttan alınıp ihracata verilen primleri döviz rayiçlerinin içine sokmak gibi bir şekil değişikliği dışında, bu kararda hiç bir yenilik yoktur. Tek değişiklik primli rayiçlerin yeniden °/050 civarında yükseltilmesidir. Burada bizi alâkadar eden de bu yükseliştir. Bunun, dışarda yabancı ithalâtçı vc ihracatçıların, içerde ise, bir yandan yerli ihracatçı ile ihraç malları müstahsilinin, bir yandan da yerli ithalâtçı ile bütün müs tehliklerin ve müstehlik olarak işçi sınıfının vaziyetleri üzerinde farklı ve sınıflar bakımından zıt tesirleri olacaktır.
DIŞ TESİRLERİ :
a ) Yabancı ithalâtçı, verdiği yabancı paraya karşılık yerli ihracatçının eline bu karardan sonra daha fazla Türk lirası geçeceğinden, esasen piyasasına hakim olduğu ihraç mallarımız için daha ucuz fiyat vermek imkânlarını bulacaktır
b) Yabancı ihracatçı ise, gerek bu yolla elde edeceğimiz dövizlerden, gerekse aşağıda receğimiz «ithalâta geniş bestlik verme» kararından dalanarak bize daha fazla satabilecektir.
O halde döviz rayiçlerini yiik-şeltme kararı yabancı tüccarın lehindedir.
İÇ TESİRLERİ :
a) İh racatımız bakımından
1. Yerli ihracatçı, meselâ İngiliz ithalâtçısına yapacağı beher Sterlinglik mal satışına karşılık, Merkez Bankasından eskisinden %55 nisbetinde daha fazla Türk lirası akacaktır (eskiden primiyle 731, şimdi 1135 kuruş). Bu suretle ihracatçının, bir yandan satılamıyan malların satılabilme-siyle alış-veriş imkânları artmış, bir yandan da, hususiyle satıla-bilen mallarda, kâr imkânlanl çoğalmış olmaktadır.
O halde, içerde bu karardan faydalanacaktardan birincisi, ihracatçı tüccar zümresidir.
2. ihraç mallan müstahsili için de bu karar hiç şüphesiz faydalı olacaklır.Ancak, yıllık gelirinin tamamını istihsal ve geçinme masraflarına harcamak zorunda bulunan az topraklı küçük müstahsilin, kararın ters tarafından gelecek masraf artışları yüzünden, bu işde pek de kârlı çıkmı-yacağım söylemek hatalı olmaz. Netekim bundan önce ihracata %48 prim verilmesiyle küçük müstahsilde herhangi bir refah alâmeti görülmüş değildir.
O halde, ihrç malları müstahsili içinde de bu karardan faydalanacak olanlar büyük toprak sahipleridir. Ne ihraç mallan istihsal etmeyen geniş köylü kitleleri, ne de az topraklı ihraç malları müstahsili.
b) İthalâtımız bakımından
1. Yerli ithalâtçı, meselâ Amerikalı ihracatçıdan yapacağı beher Dolar’lık mal mübayaasma karşılık. Merkez Bankasına eskisinden %45 fazla Türk lirası yatıracaktır (eskiden primiyle 193, şimdi 280 kuruş).
Sahibi ve yazı işlerini fiilen idare eden: Adil Yağcı Tertip ve Baskı F - K Basımevi

Comments (0)