i
k
»

X
V5
1
w

A
9
1
v i Nisan l yoU — Pazartesi
ÎYASÎ İKTİSADÎ
'1
Sayı 124
10 Kuru)
k
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6-8
Posta Kutusu 2100 Beyoğlu
Abone: Türkiye İçin seneliği 32. altı aylığı 17. üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler İki mislidir.
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Tesis eden: HABİB EDİB TÖREHAN
İlânlar: 6 ncı eahlfedo santimetresi 2 liradır. İlânlardan hiçbir mos’uliyot kabul edilmez-
Telefon: 44756-44757 Santral Telgraf Adresi: Hetlo. İstanbul

İÇ ve DIŞ POLiTiKA 2/IV/1950 _

Amerikan ihtarına cevaben:
Venizelos,
kabinesinin
Suriye - Lübnan ihtilâfı
koalisyondan kuvvetli
r
Devlet Reisinin Adana Nutku

YENİ MANBUVun Ku
m i j * t tf1. • .( j

I
İÇ SAYFALARDA
eURİYE Başvekili Haled-** el-Azım, Suriye ile Lübnan arasındaki gümrük ve ticaret ihtilâflarım halletmek üzere yakında iki komşu memleket arasında müzakerelere başlanacağı haberini tekzip ederek, gümrük hududu esasında, iki memleketin birbirine karşı olan ticaret durumları anlaşıhncaya kadar ısrar edelice-ğini beyan eylemiştir.
Bu sayede, iki memleketin, yenin tedbirler yüzünden hâsıl olacak kâr ve zararlarını ayrı ayrı tesbit etmeleri mümkün olacak ve o zaman, yeni bir anlaşma, bu karşılıklı müşahedelere dayanarak yapılacaktu’.
Bu mesele, bizim de alâkamızı tahrik edecek kadar mühimdir. Yalnız iki komşumuz arasındaki ihtilâfın hem sebeplerini hem de izalesi çarelerini göstermek itibariyle değil; liman ağzına ve bu liman ağzında teşkilâtlanmış büyük bir ithalât ve ihracat ticareti ile arkadaki müstahsil ve müstehlik hinterland arasında nasıl bir menfaat münasebeti teessüs edeceğini göstermesi itibariyle mühimdir.
İşi kolaylaştırmak için, iki komşumuzun arasındaki ihtilâfa, meselâ 40 sene öncesinden bakalım. Bu takdirde, şunu görürüz: Beyrut vilâyeti, Suriye vilâyeti ( ve Halep vilâyeti, iktisaden birbirine bağlıdır. Bilhassa, Beyrut ve Suriye vilâyetleri. Çünkü Halep vilâyeti, göndereceği mallar için de çekeceği mallar için de, İskenderun limanından istifade eder. Fakat Beyrut ve Suriye, birbirine son derece bağlıdır. Şu şeküde: Suriye vilâyetinin daha kalabalık olan müstahsil nüfusunu, gerek mahsullerini değerlendirmek gerek ihtiyaç maddelerini ithal etmek bakımından, Beyrut limanında kurulmuş olan büyük ticaret cihazı idare eder.
Bu vilâyetler esas alınarak, Lübnan ve Suriye Hükümetleri kurulunca, eskiden kimsenin gözüne çarpmıyan bir hal, bugünkü ihtilâfı doğuracak kadar göze batmıya başlamıştır. O da şu ki, istiklâllerine kavuştuktan sonra, iki memleket arasında gümrük birliği rejimi hâkim olduğundan, böyle bir rejimden daha ziyade Beyrut hükümetinin istifade etmekte olduğunu, Suriyeliler görmeğe başlamıştır.
Lübnan bir küsur milyon nüfusa maliktir. Suriye ise üç küsur milyon nüfusa. Demek oluyor ki, büyük müstahsil kütle ile büyük müstehlik kütle, Suriyede-dir. Öyle ki, ithalâttan alınacak vergi rüsumu iki memleket arasında takarrür etmiş bir nispete göre çok daha âdil bir şekilde teessüs etse dahi, değil mi ki ithalât ve ihracat ticareti daha ziyade Lübnanın büyük limanı ve başşehri Lübnanda ve Lübnanlıların elinde olarak teşkilâtlanmıştır, bir hinterland durumunda olan Suriyenin istismar edilmesi mukadderdir. Tıpkı, imparatorluk devrindeki eski İzmir şehrinin, bütün Ege hinterlandından yüksek değerler çekerek meşhur kordonları üzerinde yükselmesi gibi!
Suriye Hükümeti bu hâdiseyi görmüş ve millî politikasını bu zararın telâfisi istikametinde tahrik etmek mecburiyetinde kalmıştır. Yalnız, bu mesele, öyle zannedildiği kadar kolay değildir. Çünkü birincisi, buna göre teşkilâtlanmış limanlara İkincisi de bu limanlarda, keza buna göre teşkilâtlanmış bir ihracat ve ithalât ticareti cihazına lüzum g’isterir. Suriye, hâlen, her ikisin-c' n mahrum bulunmaktadır. Bir üçüncü nokta, liman diye akla gelen Lâzkiye limanının evvelâ Halep ve Şam gibi merkezlerden uzak bulunması, İkincisi de kâfi bir yol şebekesi ile bunlara bağlı bulunmamasıdır.
Bu sebeple 1) Suriye, ancak gümrük varidatı nispetinde daha elverişli bir pay koparabilerek anlaşmaya mecbur kalacaktır. 2) Suriye hem Lübnan ile Beyrut hem de bizimle İskenderun hakkında mâkul ve aynı zamanda kendi lehinde anlaşmalara giderse, rahat edecektir.
olduğunu
söylüyor
★ ★★★
Yugoslavya, şimdiki Yunan Hükümetini »müfrit reaksiyoner,, diye tarif ediyor
(istiklal Günü) merasiminde Yunan
Arap Birliği
u f
ağılmıyacak


Filistinle ayrı anlaşmanın
Birlikten ihraç için sebep olacağı kabul edildi
Londra, 2 (YİRS) — Dün Kahire-
de toplanan Arap Birliği, Filistinle herhangi ayrı bir anlaşma yapacak olan Arap devletlerini birlikten ihraç etmeye karar vermiştir.
Toplantılara en son dakikada İştirak eden Ürdün, bu kararı tasvip etmiş ve Arap Birliğinde başgöstermiş olan buhran, Urdünün işbirliği yüzünden izale edilmiştir.
Toplu emniyet paktı konuşuluyor
Londra, 2 (YİRS) — BBC muhabirinin Kahireden bildirdiğine göre. A-rap Birliği, toplu emniyet paktını müzakere etmeye başlayacaktır.
Israille ayrı sulh imzalamamak hususunda verilen karara Urdünün iştiraki. Arap çevrelerinde derin bir memnunluk yaratmıştır.
•________-_____._________....


Atina, 2 A. A. (Lps) — Yunan Başbakanı M. Venizelos, Amerikanın Atina Büyük Elçisi Grady’nin Yunanistanda kurulacak herhangi bir istikrarsız hükümetin Yunanla-tana yapılan Amerikan . yardımını tehlikeye düşüreceği yolunckıki ihtarı havi mektubuna verdiği cevapta, tek parti tarafından kurulan ve başkanı olduğu kabinenin, bütün mer kez partilerinin kurabilecekleri her hangi bir koalisyon hükümetinden daha kuvvetli olabileceğini miştir.
Liberal
lar, Venizelosa güvenlerini bildirmişlerdir.
Kiralın milletine gönderdiği mesaj
Atina, 2 A. A. (Afp) — Atina A-jansının bildirdiğine göre, tahta çıkışının üçüncü yıl dönümü münasebetiyle Kıral Paul Yunan milletine gönderdiği mesaj-
bildir-
mebus-
Kırııliçesl
da şöyle demektedir:
“Hürriyet idealinin müdafaası ve demokrasinin yerleşmesi için yaptığımız fedakârlıklar, dığeı hiç bir milletin fedakârlıklarıyla kıyas edilemez.” , •
Kıral, mesajında ahlâkî ve manevi kıymetler sahasında kazanılan zaferden sonra maddi sahadaki savaşın da kazanılacağına emin olduğunu belirtmektedir.
Yugoslav tepkisi
Belgrad, 2 (Ap) — Tito Hükümetinin organı Borba gazetesi pazar günkü başmakalesinde Yugoslavya ile komşusu Yunanistan arasındaki dostane münasebetler konusunu ele alarak şöyle demiştir: “İki hükümet arasındaki normal münasebetler, Çaldaris Popülistler etrafındaki teca-vüzkâr faşist, grupu mağlûp ettiğini garanti eden bir hükümetten sonra kabildir.”
Borba, şimdiki Venizelos Hükümetinin yukarda tarif edilen bir hükümete benzemediğini söyledikten sonra şöyle devam etmiştir: “Bu hükümet, müfrit reaksiyoner grupun elinde bir oyuncaktır ve bu grup seçimlerden sonra iki devlet arasında normal münasebetleri tesis edecek bir hükümetin teşkiline mâni olmuştur.”

Cumhurbaşkanı muhalefetin şiddet politikasını ve bundan doğacak zararları bir kere daha tahlil ederek, vatandaşları bu iki politika arasında memleketin selâmeti adına hakem olmağa davet etti

âleminde altmış
Sırrı Tarcan
ordumuzdaki
ÎKİNOÎ
Komünist Rus Devleti ve asıl komünistlik
M. NERMI
ÜÇÜNCÜ
Spor
sene
Selim
I Hava
inkişaf M. Şevki Yazman
DÖRDÜNCÜ
t)ç sual (hikâye)
BE ŞÎNCÎ
Haftanın iktisadi seterine bakış Yeni İstanbul
gün saat 10 da Adana’yı şereflendirmiştir. İstasyonda muazzam bir kalabalık tarafından karşılanan İnönü, caddeleri ve meydanları dolduran halkın sevgi tezahürlerine mukabele ederek Halkevine gelmiştir. Gumhur-
Ac]ana, 2 (A.A.) — Cumhurbaşkanımız İnönü, bu- başkanı, Halkevi salonunda halka hitap etmiştir. Nutuk, Halkevinin içini ve dışını dolduran binlerce vatandaşa hoparlörlerle yayınlanmıştır.
(Okuyucularımız, Devlet Reisinin nutkunun tam metnini ikinci sayfamızda bulacaklardır.)
Denıokrat ve Millet partilerinin dün yaptıkları toplantılardan bir görünüş
Başbakan Eskişehirde
harap evlerin kıştan
t



. Eskişehir, 2 (Hususi) — Başbakan Şemseddin Günaltay, refakatinde U-laştırma, işletmeler, Bayındırlık Bakanlar!, Kızılay Başkanı ile Diyanet işleri Başkanı olduğu halde dün gece ekspresle şehrimize gelmiş, geceyi vagonlarında geçirmiş ve sabahleyin seylâp ve iskân mıntakalarını, yeni kurulacak mahallelerin inşa sa-halarını gezmiş, vilâyette Su İşleri’ Müdürünün, Bayındırlık inşaat Reisinin verdiKlori izahatı dinlemişlerdir. Bu izahlara rağmen D. D. Y-., Karabayırda 300 ve Şeker Fabrikası şehir medhalinde kâfi miktarda ev yaptıracakları gibi hükümet de yurttaşların yardımlarına ilâveten ayırdığı para ile seylâp sahasında ikiz evler kuracak ve bunların bedeli yirmi yılda ödenecektir. Bu izahları dinleyen Başbakan, Genel Meclis salonunda konuşarak, felâketten mütevellit (.teessürlerini izhar etmiş ve felâket

Atfl

Stranbourg'daid Avrupa Konseyine İştirak eden Bakanlar bir arada

* 4 ®
1
“Almanyasız Avrupa tasavvur edilemez,,
Bcrlln, 2 (YtRS) — Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulunun. Batı Al-manyanın Konseye üye olması için gönderdiği davetiye, salı gürçü Batı Almanya parlâmentosunda müzakere edilecektir. > •. . ; ;.İ
Fransa Dışişleri Bakanı Schuman, Batı Almanyanın Avrupa Konseyine biran evvel girmesini temenni etmiş ve böyle bir iştirakin, dünya barışının
sağlamlaşmasını teminat altına alacağını belirtmiştir.
/
1 »
Bonn, davetiyeyi müzakere edecek
Londra. 2 (YİRS) — Bonn Htlkû-met.i. Batı Almanyanın Avrupa Konseyine girmesi için yapılan davete nisan sonundan evvel cevap vermiye-cektir.

Davetiye, Alman Avam Kamarasında müzakere edilecektir.
Sforza, fikrini
açıklıyor
Roma\ 2 (YİRS) — Batı Almanya-nın Avrupa Konseyine girmesini temenni eden İtalyan Dışişleri Bakam Kont Sforza. bugün yaptığı bir demeçte, Almanyasız bir Avrupanın tasavvur edilemiycceğlnı belirtmiştir.

Siyasî partiler toplantı yaptı
senede
çalışan me-
Toplanan paralarla seylâp sahasında bedeli 20 ödenmek üzere ikiz evler kurulacaktır
esnasında aynı teessürle
mur ve askerlere, uyanık halka tefekkür etmiştir. Sözlerine devam e-den Başbakan “Bu hal Türk milletinin haiz olduğu yüksek karakterin bir ifadesidir” demiş ve siyasi düşüncelerle muhtelif fikirleri temsil eylediğimiz halde dahi bu nevi hâdisat zuhurunda birliğimizi muhafaza edeceğimizi belirtmiştir. Alınan tedbirlerin yerinde olduğuna işaret eden; Başbakan, milletin bağışladığı, paraların bir dirheminin dahi heder edil-jniyeceğini, kıştan önce bütün harap evlerin yapılacağını, bir halk çocuğu olarak buna söz verdiğini, verilen sözün de yerine getirileceğini temin etmiştir.
Vilâyetten D.D.Y. Cer Atölyesine giden Başbakan, kendilerini karşılayan işçi mümessilleri ile konuşmuştur. Başbakan işçilere hitap ederek, “Siz memleketin en hayırlı evlâtlarısınız. Onun için hükümet sizin istikbalinizi, rahat bir hayat sürmenizi, temin maksadlyle sağlık ve sigarta-nızı emniyete alan kanunlar çıkarmıştır. Başka yerlerde bu işler yıllarca mücadeleden sonra çıkar” demiş ve işçilerimizin evlâtlarını da kendileri gibi yurda hayırlı unsurlar olarak yetiştirmelerini tavsiye etmiştir.
Başbakan, Türkün ve Türklüğün yüksek vasıflarını izahtan sonra hariçten gelecek hava ve seslerin birer mikrop nAkfli olduğunu açıklamış, bu sözleri bir Başbakan değil, yıllarca Üniversitede ders veren bir hoca sıfatiyle söylediğini anlatmıştır.
öğle yemeğini Şeker Fabrikasında yiyen Başbakan, saat 16 da Ankara-ya hareket eylemiştir.
KII.UI.>lllllllllll||lllMI|||llll||rtl(UllHUJUUniHUIIILIUIIUMlWllnlHHnjrptllllinlHlbllHllıllııııtHiıııııın


Gobiııeau'nun güzel eserinden tefrika ettiğimiz “BÜYÜK Sl-HÎRBAZ”ın okuyucularımız nez-dlnde .gördüğü rağbet, hakiki sanat eserlerine karşı dalma dıı-vıılaıı alâka ve sevginin bir gös-l. rlshhr. ‘ YENİ İSI \ X IH I.” o kuyucuları, “BÜYÜK SİHİR BAZMdan sonra “ASYA HİKAYELER İ“nin ikinci bir parçası olan ye'nefis sayfalar İhtiva eden
Millet Partisi Taksim meydanındaki mitinginde Sadık Aldoğan meselesini şiddetle protesto etti. D. P. Genel Başkanı ile C. H. P. müfettiş, ve mensupları şehrin muhtelif semtlerinde konuştular

Siyasi partilerin şehrimizdeki teşkilâtlan seçim kampanyacına girilmesi vti-zUnden dtln muhtelif semtlerde siyasi toplantılar yapmışlardır. D. P. Genel Balkanının lstan-bulda bulunmasından istifade ederi Demokrat Parti, dUn Kasımpaşa, yqcekondu mahallesi ve Eyüp’te üç mw>.İm toplantı yapmıştır. Keza C. H/ P. do Karagümrükte, Kadı köyde ve gecekondu mahallesinde toplantılar tertip etmiştir. M. P. de dün saat 16 da Taksim meydanında bir miting yapmıştır.
Millet Partisininİ mltlnKİ
Yeni seçimlerin başlaması rüzerine şeh-
rimizde İlk açık hava mitingi dJİn şuurlu bir şekilde Millet Partisi İstanbul teşkilâtı tarafından saat 16 İle 20 arasında Taksim meydanında yapılmıştır.
Afyon milletvekili Emekli General Sadık Aldoğanın teşri! masuniyetinin kaldırılmasını protesto eden elliye yakın levha ve Türk bayraklarivle mitinge iştirak edenlerin sayısı zaman zaman artarak tahminen 1 ilâ 10 bin kişiyi bulmuştur. Levhaların arasında söz hürriyetini temsil eden elleri kolları bağlı bir adam, bir diğerinde C H P. yi bir terazinin ağır basan kefesinde,
halk da havada sollanır vaziyette görülüyor .Arada siyah bayraklar da gö-zç- çarpıyordu. Bir de Anayasanın 17 nel maddesini temsil eden sehpaya çekilmiş küm torbasından bir adam görünüyordu .
ilk konuşmayı emekli General Şefik Çakmak yaparak, mitingin maksat ve mahiyetini anlatmış, Sadık Aldoganm mllletveküliği dokunulmazlığının kaldırılışını protesto :etmiş, rahatsızlığı dplayısiyle mitingde bulunamıyan 'Ma-reşai Fevzi Çakmak’ın Millet Partüüe-re beyannamesini okumuştur.
Millet Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı Ihsan: Altay, Aldoğânın dokunulmazlığının kaldırıh/pnı tenkld etmişi şiddet politikasının Millet Partilileri serbestçe konuşmaktan al&koyamıyacağını söylemiştir.
Diğer hatiplerden bazıları Aldoğanın teşrii masuniyetinin kaldırılmasındaki yanlışlığı hukuki bakımdan diğer devletlerin Anayasalariyle mukayeseler yaparak ispata çalışmışlar ve Birleşmiş Milletler insan Hakları Beyannamesine uymadığını belirtmişlerdir.
(C. H. I’. ve D. P. nln toplantı tııfslhltı İkinci sayfamızdndır.)
- i
Partiler seçim propagandasına hız verdiler
(Gazeteler)
YENİ TEFRİKAMIZ
Asya Hikâyeleri
"Kamber Ali
n)/
Ben de La Fçritaine’in hlkuyeslrü



hikâyesini aynı sütunlarda bulacaklardır.
— Beyhude çenenizi yormayın baylar!., okudüm..»
Sayfa 0
Y E N î İSTANBUL
3 Niaan 1950
TETKİKLER
Komünist Rus devleti
ve asıl komünistlik
Komünist edebiyatına göz gezdirilirse görülür ki: Komünist devletin kurulması için kapitalist nizamın, her ne pahasına olursa olsun, ortadan kaldırılması lâzımdır. Kapitalist bir nizam ise ancak her şeyin devletleştirilmesiyle ortadan kalkabilir. . j
Yazan : /VI. Nermi
TANINMIŞ Avrupa ve Amerika mütefekkirleri arasında Rus komünistliğini kitaba uygun bulmayanlar az değildir. Onlara göre komünistlik başka bir şeydir ve Rus komünizmine bir ad vermek gerekirse, buna, Stalin komünistliği demek daha doğrudur. Hattâ bu tezi biraz daha aydınlatmak mak-sadiyle şu fikir ileriye sürülmektedir;
Rusya, ihtilâlci ruhunu, bir zamanlar, Orta ve Batı Avrupa’dan gelme teorilerle beslenmişti. Şimdi ise bunları kendi geleneklerinden kuvvet almaş bir zihniyetle işledikten sonra Rusya. Batı dünyasına kılavuzluk etmek iddiasına başlamıştır (Jules Monııerot: Sociologie du com-munisme. sayfa 9). Demek oluyor ki, Rusya batıdan aldıklarını başka bir şekilde yine batıya sunmaktadır. Komünistlik, acaba, iddia edildiği gibi. Stalin komünistleiği şekline girmekle büsbütün değişmiş ve çok başka bir mahiyet almış mıdır?
Komünistlik, insanlık tarihi için yepyeni bir şey değildir. Sümerll-lerden önce Irmaklararası-Ülkesi (Mesopotamya) nde baş rahip idaresinde bir komünist topluluğunun doğmuş ve yaşamış olduğunu biliyoruz. Buna benziyen topluluk nizamlarının daha sonraları eski Fılistin-de kurulduğunu tarihten öğrenmek mümkündür. Fakat bize bu ilk cemiyetlerden daha geniş bilgiler erişmediği İçin, çağdaş komünistliği incelerken, bunlardan istediğimiz gibi faydalanamıyacagımızı söylemek isteriz. Yalnız komünistliğin din temeline göre kurulmuş cemiyetlerde doğmuş olması son derecede dikkate değer bir hâdisedir. Hıristiyanlığın en büyük propagandacısı, hattâ kurucusu Paulus, Afcktuplan’nda çağdaş komünist ideolojisini hatırlatacak bir üslûp kullanmaktadır. Din kardeşliği, eski devirlerde daha ziyade, baht kardeşliği, dirlik kardeşliği ve geçim kardeşliği mânasına gelmektedir. Ve onun için Paulus’un fikirlerini harfi harfine alan bir takım din adamları hıristiyanlığa böyle bir työn vermeye çalışmışlardır. Hattâ büyük Fransız İhtilâlinde komünist tezlerini din adına benimseri yen katolik papaslan vardır.
Din komünistliğiyle devrimizin komünistliği tatbikat bakımından aşağı yukan hirbirinln aynıdır. Her ikisinin de gayesi ekonomik eşitliktir. Çağdaş sosyalist edebiyatına göre proletariat baht-kardeşliğinden başka bir şey değildir ve Marx, onun için bu sınıfın birleşmesini istemektedir. GüdücU fikrin din veya maddeci tarih telâkkisi olması ikinci derecede ehemmiyetlidir. Rus komünistliği bu büyük benzerlikten büyük ölçüde faydalanmaya karar verdiği, için yeni bir Din Bürosu kurarak propaganda teşkilâtını genişletmiştir. Avrupa mütefekkirleri, belki, bu yeni din teşkilâtı dolayısiyle Rus komünistliğini yoldan sapmış bir durumda görmektedirler. Batı dünyası komünistliğiyle Rus komünistliği arasındaki ufaktefek ayrılıklar, fikirden ziyade taktikten ve tatbikattan ileri gelmektedir. Bir fikir teori çerçevesinde başöadır, tatbikat çerçevesinde de yine başka . Biz, Rus komünistliğini asıl komünistliğin çok değişmiş bir şekli gibi münakaşa e-’ WOMII W11 İli WıS ■■ nnnMixm(nııiMMiRrıiHwa—■
Siyasî partiler Demokrat Partinin dün saat 10.30 da I Kasımpaşa Ünal Sinemasında yaptığı toplantıda söz alan Celâl Bayar ezcümle şunları söylemiştir:
"— Grevin iki tarafı keskin bir silâh olduğu ileri sürülüyor. Bizim kanaatimiz şudur: Memleketimizde fertlerin hak vc hürriyetlerini sağlamak istiyoruz. Demokrasinin bütün icâplarını kül halinde kabul ediyoruz. Bu sebeple, iki tarafı keskin dahi olsa grevi İşçilerimize tanıyoruz. İşçilerimiz memleketin menfaatini diğer sınıflar kadar bilen vc gözeten insanlardır...
•‘Hayat pahalılığı, bizim bütçemizin tanzimi, vergi »İstemi vc para politikamızın sakatlığından ileri gelmektedir. Bu hususlarda salim bir yol takip edilse idi milletin ıstırabı bu derece olmazdı, Şunu söyleyebilirim ki, hayat pahalılığı sadece İstanbul İçin değil, bütün memlekete şâmil bir belâdır. Fakat biz, hayat pahalılığı denen ejderin ortadan kalkması için bütün cesaretimizle üzerine yürüyeceğiz!,,
öğleden sonra yapılan Kazlıçeşmcde-kl toplantıda büyük bir topluluğun iştirakiyle D P. gecekondu ocağının açılış töreni yapılmıştır.
Toplantıda söz alan Celâl Bayar:
“Mesken meselesini politika mevzuu yapmayınız diyorlar. Mesken dâvası politikanın tâ kendisidir. Hem de insani bir politikadır. Hükümetlerin vazifesi vatandaşın ıstıraplarına çare bulmaktır,, demiştir.
Eyüpte yapılan toplantıda da söz alan D.P. Genel Başkanı; şiddet politikası iddiası Üzerinde durarak demiştir ki:
“Şiddet diye delil olarak ortaya atılan şeylere dikkat ediniz. Bunların ne kadar basit ve hattâ mânusız şeyler olduğunu anlarsınız. Şiddet ve şiddet diye hor yerde ileri sürülen sözler ve fikirlerde bir maksat aramak icap eder. Biz bu maksadı şu auretle mânalandırıyo-ruz: 1) 19*16 seçimlerinde irtikap ettikleri günahları küllemek, 2) Yarın İçin aynı surette hareket ettikleri zaman şimdiden efkârı urnumiyeyi aleyhimize hazırlamak... Bu suretle düşünmek bir suizan değildir. Sebepsiz ve mânâsız bir surette her yerde tekrar olunan şiddet politikasından bir maksat takip olunduğunu görmek vc İfade etmek de bizim hakkımızdır.,,
Bayarın ud uy lifti
Celâl Bayar dün Kasımpaşada yaptığı konuşmanın sonunda seçmenlerine şöyle hitap etmiştir: v
“Ben İstanbul halkına karşı minnettarım. 1946 da lütfen beni mebus yaptılar. Ben sırf bu lûtfa kary duyduğum mlnn ttarlığı ve vefa borcunu ödemek
den bir takım tanınmış Avrupa ve Amerika mütefekkirlerinin kanaatlerini doğru bulmadığımızı söyliyebl-liriz. Hakikat de böyledlr. Ortada gerçekten böyle bir fikir ayrılığı olsaydı. dünyanın bütün komünistleri Moskova’yı bir merkez olarak tanımazlar ve oradan gelen emirleri, sırasında canlarını tehlikeye koyarak, yerine getirmeye çalışmazlardı. Bu hakikatin bilinmesi her devlet adamının ilk vazifesidir.
Komünist edebiyatına göz gezdirilirse görülür ki: komünist devletin kurulması için kapitalist nizamın, her ne pahasına olursa olsun, ortadan kaldırılması lâzımdır. Kapitalist bir nizam ise ancak her şeyin dev-letleştirilmesiyle ortadan kalkabilir. Devletleştirme politikasının, sosya-listlerce düşünüldüğü gibi, yavaş yavaş güdülmesiyle, Rusya’da olduğu gibi, bir hamlede yapılması arasında, netice bakımından, hiç bir fark yoktur. Çünkü; asıl maksat, her ikisinde de mutlak devletçiliktir. Demek oluyor ki, komünistlere karşı yürütülen çok şiddetli tenkidlere rağmen sosyalistlerin kurmak istedikleri devlet de mutlaka Moskova örneğinde bir devlet olacaktır. Halbuki sosyalistler böyle bir devlet şeklinden dehşetle bahsetmektedirler. Onların iddialarına göre kurulacak olan devlet, ileri (?) bir devlet, hakka (?), adalete (?) dayanan bir devlet olacaktır. Böyle bir iddia, nihayet, aldatıcı bir kuruntudan başka bir şey değildir. Çünkü, hürriyet üzerine kurulmuş olan şimdiki hayat nizamı yıkıldıktan ve bütün iş sistemi dev-tellettikten sonra, dünya tarihinde eşi görülmemiş bir istibdat devleti doğar. Bunun başka türlü olmasına da en küçük bir imkân yoktur. Mutlak bir ölçüde devletleştirmek; ferdin hürriyet haklarını büsbütün e-linden almak ve onu Moskova tipi bir devletle, bir patronla başbaşa bırakmak demektir.
Büyük istibdat devletleri mülk prensibine göre idare edildikleri için devletleştirmek politikasına lüzum yoktur. Fakat bu gibi devletlerin başında bulunanların yetkisi, komünist devletlerin başkanlarına ayrılan yetkiye göre son derecede dardır. Komünist devlet, devletleştirme yolu ile bütün hayat kaynaklarını eline geçirmiş olduğu için, yetkisi mutlak tır ve hiç kimseye hesap vermek zorunda değildir. Yetkisi bu kadar mutlak bir devlet şeklinde her fert yalnız köledir ve hayat güreşinde yalnız köle ahlâkı ile bir şeyler başarabilir.
Yüzlerce milyonları aşan İnsan xyığınları bu yeni fert fazileti lçin(?) meydanlarda, sokaklarda gösteriler yapıyor, dövünüyor. haykırıyor. Bunları gören dar anlayışlı insanlar ise bu düşüncesiz kımıldanışlardan çağımızın değişmek üzere olduğu mânasını çıkarıyorlar. Halbuki meydan ve sokak sinirliliği, Demos-thâne bile bunu biliyordu, toupluluk-ların sıtma nöbetlerinden başka bir şey değildir. Çağımızın en büyük bahtsızlığı meydanın, sokağın boyuna kutsallaşmasından ve vatan kavramının o nisbette unutulmasından İleri gelmektedir. Harp sonrası dünyası. belki, bu yüzden en sağlam politika temeline henüz kavuşamamıştır.
toplantı yaptı için bu defakl seçlmlorde îstanbuldan namzetliğimi koymak niyetindeyim. Sevgili vatandaşlarım eğer bana bu hizmeti verirlerse aynı bahtiyarlığı duyacağım. Hepinizi hürmetle selâmlar, mesut olmanızı dilerim.,,.
C. H. P. nln toplantıları
C.H.P. de dün Karagümrllk. Kazlıçeş-medeki gecekondu mahallesi ye Kadıköy Halkevlnde olmak üzere Üç siyasi toplantı tertip etmiştir.
Bunlardan eri mühlmrni olan Kadıköy toplantısında söz alan C. H. P. Müfettişi Prof. Dr. Sadi İrmak kürsüye gelerek bir nutuk söylemiştir.
Sadi Irmak bugünkü siyasi durumun mihrakını teşkil .eden meseleyi. Türk Milletinin halis bir demokrasi nizamı I-çindc, gayri şahsi bir devlet kurma azmi olarak vasıflandırmış ve en büyük inkılâbın şimdi yapılmakta olduğunu i-zah etmiştir. Bu mücadelede partilerin durumlarını ve şanslarını tahlil eden Irmak. 1945 do bir murakabe partisi kurulurken mevcut şartlan izah etmiş, bu imkânların muhalefetçe iyi bir yokla kullanılmaması yüzünden vuku bulan parçalanmaları anlatarak, muhalefet teşekküllerinin başlıca zatı olarak, yaratıcı ve müspet fikir manzumesinin ortaya konanın masını ve müsamaha eksikliğini zikretmiştir. Bunun en yeni misali olarak muhalefet liderinin nutkundan parçalar alıp tahlil eden İrmak, bunlarda da müspet tekliflerin olmayışını göstermiştir. Bu mayanda dış politikanın büyük cereyanlara tâbi olduğunu ifade eden Celâl Bayarm bu fikrini delillerle tenkld etmiş ve memleketi selâmete çıkaran dış politikanın dünya cereyanları kadar şuurlu ve basiretli bir milletin çalışma eseri olduğunu ispat etmiştir. Bundan sonra Sadi Irmak, partinin son bir yıl zarfında üye şansının büyük miktarda artmış olduğunu söyllyerok bunun sebeplerini şu dört noktada hulâsa etmiştir: 1) İyi işlenmiş bir program, 2) Tecrübelerle yetişmiş bir kadro, 3) Büyük kütlelere dayanma, 4) Milletin istikrar iradesi.
Bu hudutların her birisi hakkında etraflı izahat veren 8adl Irmak, konuşmasını muhalefet ne vaziyet alırsa alsın, iktidar mensuplarının şu esaslardan ayrılmamasına işaret ederek bitirmiştir l 1) Tenkld karşısında çok hazırlıklı ve tahammüllü olmak, 2) Hâlle Partisi fikriyatını AtatUrkün en güzel eserlerinden birisi olarak müdafaa etmek, 3) 25 yıllık İktidar muhasebesinde hizmet faslının kunur faslına çok ^adp olduğunu bilerek mücadeleye atilr.uk. 4) Seçim mücadelesini kardegçp yürütmek.
Devlet Reisinin Adana Nutku
İnönü, dünkü nutkunda C.H.P.nin
müsamaha politikasını izah etti
Cumhurbaşkanı muhalefetin şiddet politikası ve bundan doğacak zararları bir kere daha tahlil ederek, vatandaşları bu iki politika arasında memleket selâmeti adına hakem olmaya davet etti
Adana, — Adanada lnönünün verdiği nutkun tam metnini aşağıda veriyoruz:
AdanalIlar, sevgili vatandaşlarını,
Kendimi milletvekili seçtirmek için dairelerimde . söylediğim nutuklar memlekette umumi merakı ve ilgiyi uyandırmıştır. Mütefekklrlerthiiz, politikacılarımız vc gazetecilerimiz, beyanatım üzerine vaziyet almışlardır. Görüyorum ki, mevzularımı yürütebil-mem için, yalnız seçim dairelerimde değil, memleketin umumi efkârına, yani bütün seçim dairelerindo fikirlerimi iyice izah etmeğe lüzum vardıı.
Memleketin iç politlkQ8inda bizim, yani şimdi iktidarda bulunan Halk Partisinin, takip ettiğimiz ve seçimden sonra takip edeceğimiz politikayı kısaca tarif etmeliyim. Bu politika, geniş mânasiyle, siyaset hayatımızda birbirimize tahammülün, ve bütün muvaffakiyetlerin siyaset cereyanları arasında İcap ederse uzlaşma fikrinin hâkim olması ihtimaline bağlıdır. Bu politikayı güdenler hata iş-lemezlik iddiasına kapılarııazlar. Bu politika yolunda vatandaşlar, karşı taraftakilerde kendileri kadar iyi niyet ve en az kendileri kadar yüksek meziyet kabul ederler. Bu politikada dediğini behemehal yaptırmış olmak zevki ve zaferi yoktur. Vatanda huzuru, serbest fikir cereyanını muhafaza etmek, emin bulundurmak, ilk şarttır. Parti programlarının üstünde olan meselelerde birlik aramak, uzlaşma aramak, memleketin Biyaset cereyanlarının salim mecrada kalmaöi için temel şart görülür. Hulâsa, bu politikada olanlarca, yani bizim kanaatimizde olanlarca, demokratik rejimin sarsıntısız olarak işlemesi, ancak böyle bir politika ile mümkündür. Ancak, böyle bir politika bünyemize hâkim olduktan sonradır ki, muvaffakiyetler müşterek sayılır. Bizim politikayı gütmekle bir memleket işinde uğranılacak herhangi bir muvaffakıyetsizllk, ancak, bir hatanın meydana çıkması mahiyetinde kalır, ve o hatanın tekerrür etmemesi için dikkati ve gayreti arttırmak hevesini uyandırır. Bu politikanın hâkim olduğu memlekette, vatandaşlar, millî bayramlarda kolkola, omuz o-muza beraber şenlik yaparlar, memleketin uğrayacağı tabiat âfetlerinde, vatandaşlar, bir ailenin çocukları gibi .parti farklarını bir yana bırakarak, birbirlerine yardıma koşarlar. Memleketin dış emniyetine teveccüh edecek tehlikede, vatandaşlar, her ihtilâflarını sonraya bırakmasını bilirler, ve dış düşmandan memleketin mevcudiyetini kurtarmayı ilk vazife olarak düşünürler, bütün kuvvetlerini birbirine ekliyerek, dış belâdan kurtulmağa çalışırlar. Biz, işte bu politikanın peşindeyiz. Beş seneden bpri başladığımız noktadan bugüne gelinceye kadar uğradığımız hesap sız ithamlara ve tecavüzlere karşı, demokratik rejimin yerleşmesini yje gelişmesini bugüne getirebildik. Bizim karşımızda bulunan siyasi partilerin mücadeleleri türlü akıntılardan ve dalgalardan geçtikten sonra, usûl olarak ve prensip olarak, şiddet politikasında karar kılmıştır. Bu politika, muhalefet politikasının tarihten gelen itiyatlarlyle ilgilidir. Yeni bir rejime intikal ve intibak zamanında tenkid ve muhalefet cereyanlarının Ölçüsü aşırı olabilir. Bu cereyanlara, hüsnüniyet sahipleri yanında, kimlerin, ne maksatla karıştıklarının ayır-dedilememeBi mümkündür, tabiidir. Bu hâdiseler, geçmiş misallerde olduğu gibi, eğer ihtilâl ve taşkınlık hareketlerine müncer olsaydı, hürriyet ve demokratik rejim değil, yeni bir baskı rejimi kurulmuş olurdu. Zaten, intikal zamanlarının siyaset cereyanlarına karışan bir çok taşkınların yürekten özledikleri de, bu fırsatı elde etmektir. Çok şükrederiz ki, milletimizin aklı selimi, demokratik rejimin uğursuz İstikametlere gitmesine mâni olmuş ve kanun kuvvetleri, memleketin nizamını vo emniyetini koruyabilmiştir.
Bu İlk neticeden sonra, siyaset hayatımızda istikametler daha ziyade vuzuh peyda etmiş, «âlim bünyo İle haatalık bünyesi arasında, süratli a-kıntılar ve dalgalar halinde devam etmiştir. Ben, memlekette şiddet politikasının siyasî partilerin bünyesine prensip olarak yerleşmiş olduğunu görüyorum. Bugün hedefi olduğum münakaşanın mevzuu da budur.
Dvvelâ. şiddet politikası mevcut mudur? Bunu tahlil edeyim. Benim başlıca muhalefette gördüğüm şiddet politikasının felsefesi, 12 temmuz beyannamesinin reddine ve tahribine istlnnd eder. 12 temmuz beyannamesi ,siyaset mücadeleleri arasında on dar ve en az hudutlar‘içinde İtimadı tesis ediyordu. Bu iki taraflı ve karşılıklı hak tesliminin ve karşılıklı
Kısa haberler
Aclıeson bir seri nutuk verecek
Washington, 2 (YİRS) — Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Mr. Dean Acheson, yarından itibaren bir seri nutuk vererek, dış siyasetin particilik zihniyetiyle sevke-dilmediğinl belirtecektir.
Goering’in gizli hâzinesi bulundu
Londra, 2 (Nafen) — Bir ihbar üzerine harekete geçen Amerikan subaylarının Goering’in hazînesinin bir kısmını bulmaya muvaffak oldukları bildirilmektedir. Bir şatonun mahzenlerinde ortaya çıkarılan kıymetli malzeme 400 milyon frank değerindedir. Bunların arasında gayet eski tarihli 160 şişe konyak da bulunmuştur.
Yedi Çek rahibi “İtiraf” ettiler
Londra, 2 (YİRS) — Çekoslovak makamlarının yayınladığına göre, vatana ihanet ve casusluk yüzünden yargılanan ileri gelen on Çekoslovak katolik rahibinden yedisi suçlarını itiraf etmiştir. Sa-, nıklardan biri, Vatikan casus mektebinde okuduğunu ve ihtisas sahibi kimselerden casusluk ve sabotaj derslerini aldığını aç:kli-m’şhjp.
vazife telâkkisinin ifadesi İdi. Bunda, tarafların siyasetleri ve programları, talepleri vo tenkidlerl, mücadeleleri vc gayeleri aalâ zarara uğratıl-mamıştı. Bu zihniyet terkolunmuş ve bu beyannamenin tek taraflı bir borç senedi olduğu telâkkisi, bir siyasi parti bünyesine felsefe olarak yerleştirilmiş. Tabiî, beyannamenin üzerinde mutabık kalınan ruhu ve mânası, ta-mamiyle zıt istikametlere vc zıt neticelere yöneltilmiştir. Değişiklik, maddi olmaktan çok daha geniş vc cok daha ehemmiyetli olarak, manevî ve ruhi sahada vukubulmuştur. Bugün dahi herhangi birimizin evlâdımıza ve torunumuza okuttuğumuz zaman, bütün memleketin gözü önünde tatbik edilmiş bu beyannamenin mânası hakkında, onun iki taraflı olduğunu, kabul etmek bedahattir. Demek ki, 12 Temmuz Beyannamesinin reddi vo tahribi gibi bir politikanın istinat ettiği felsefe, yanlıştır vo hakikatin zıddıdır.
İnönü şiddet politikasının muhalefet tarafından nasıl tatbik edildiğine dair misaller verdikten sonra demiştir ki:
“Demek ki, bugünkü vaziyet şudur. Tatbikatı, memleketin muhtelif köşelerindeki mizaçlara ve imkânlara bağlı olarak, bir takım şiddet prensipleri ve usulleri bünyemizde mevcuttur. Bazı gazetelerimizin, benim bu sözlerimden memnun olmamalarını tamamlyle anlıyorum. Gazeteler de, her siyasi muhitimiz gibi, muhtelif kanaatlere mensup olacaklardır. Muhalefet partislndo şiddet politikasını doğru bulup tesis etmiş olanlar nasıl mevcut İse, gazetelerde de, şiddet yolunu terviç edenler olacaktır. Zaten, demokratik rejimin teessüs etmesi İçin, her propagandanın, her fikrin ve politikanın, kendisine taraftar bir iki gazeteyi de kendi yolunda çalıştırması tabiî olacaktır. Hattâ, müstakil gazeteler bile, vakit vakit kendi temayüllerinin ve anlayışlarının derecesine göre, vaziyet alacaklardır. Hürriyet rejimi içinde ^ulunan vatandaş kütlesi, politikacıların kendi taraftarı bulunan gazeteleri kesif propagandaya Bevkederek. memleketi bir mukavva bina gibi, istedikleri kalıba koyabilmek imkânına malik olmadıklarını ispat edecektir. Bu İmtihanı memleketimiz vermezse, her politikacı kendi maksadına göre gazetesini de bularak, mücadelesini yapacaklardır, memleket siyasi tekâmülünü ilerletirken, gazetelerimiz de kendi tekâmüllerini takip edeceklerdir.
Şimdi, bu seçimde, memleketin karşısına. iç politika olarak, karşı karşıya iki mevzu konmuştur: Başlıca muhalefetin, şiddet prensipleri ve şiddet usulleriyle meydana çıkan iç politikası. ve bugünkü iktidar partisinin iç politikada tahammül ve uzlaşma siyasetini. memleketin huzuru için esas tutması... Memleketin, şiddet politikasını teşvik ve terviç etmesinden sakınırım. Düpedüz hakikatten uzaklaşan ve karşısındakilere hiçbir iyi niyet atfetmlyen politika, seçimde teşvik olunursa, memleketin iç ahenginin nereye varacağını, vatandaşlarımın on defa düşünmeleri borçlarıdır. Memleket, şimdiye kadar bir çok defa tecrübe ettiği gibi, büyük seçimde do şiddet politikası prensiplerini tasvip etmediğini gösterirse, bütün siyaset partilerimizin, kendilerini ıslah etmeleri, salim istikametlerde tekâmül etmeleri temin edilmiş olacaktır.
AdanalIlar,
Anayasa üzerinde yapılması lâzım olan değişikliklere memleketin inanmasını temin etmeye çalışıyorum, Kanunlarımız üzerinde haksız tenkid-ler ve tecavüzler, siyasetçilerimizin dilinde bir kelimeye, "Antidemokratik” kelimesine istinat ediyor. Bir kanunun demokratik veya antidemokratik olduğunu, bugün, Büyük Millet Meclisi tâyin eder, Büyük Millet Meclisinden çıkan bir kanunun tereddüt mevzuu olmaması icap eder. Ama, sl> yaset cereyanlarına bir hastalık gibi girmiş olan bu isnadı tedavi edecek hiçbir vasıtamız yoktur. Her siyasetçi, Büyük Meclisten çıkan bir kanunun muteber olup olmaması esası üzorlnde. fendin! bir hüküm vermek imtiyazı peşindedir. Çok şükür, milletimiz böyle iddialara kıymet vermiyor vo memlekette kanunlar böylo iddia sahiplerinin telkinlerine karşı vatandaş emniyetini muhafaza edecek kudrettedir. j
Ama şurası da bir hakikattir kİ, bir kanunun anayasaya mutabık o-lup olmadığının, kanun koyan Meclisten başka bir Meclis veya müessese tarafından hükme bağlanması, pek çok milletlerdo usul ittihaz edilmiştir. Anayasamızda yapacağımız değişikliklerde bu meseleyi ve ihtiyacı kökünden halledeceğimizi ümit ediyorum.
Blum’un cenazesi kaldırıldı
Paris. 2 fYİRS) — Müteveffa Leon Blum’un cenaze merasimi, bugün Concorde meydanında, Cumhurbaşkanı Vincent Aurlol’ün de hazır bulunduğu muazzam bir törenle yapılmıştır.
Blum’un nâşını ihtiva eden tabut, muvakkaten Montmartre mezarlığına götürülmüştür.
Cherbourg İşçileri Amerikan gemilerini boşaltacaklar
Cherbourg, 2 A.A. (LPS) — Liman işçileri dün gece sendikalarının yaptığı bir toplantıda, A-merlka Askeri Yardım malzemesi yüklü olarak limana gelecek bütün Amerikan gemilerini boşaltmayı taahhüt etmişlerdir.
Alman çelik sanayii serbest
Berlin, 2 (YÎRS) — Almanya-daki Müttefik Yüksek Komisyonu, Bonn Hükümetine yaptığı bir tebligatta, Batı Almanya çelik sanayiini daha fazla murakabe altına almaya lüzum görmediğini ve sözü geçen sanayiin barış gayeleri uğruna çalışmaya devam etmesini te'.ıenni etmiştir.
dün vefat etti
Eski başbakan, bugün öğle üzeri millî cenaze töreniyle defnedilecek
Memleketin büyük bir evlâdını kaybettik
Recep Peker, Milli Mücadelenin. çıkarıp devlet ve millet hizmetinde terbiye ettiği değerli insanlardan biridir. İstlklâL uğruna kurulmuş cephelerde, milletin mukadderatına nigehban o ları Birinci Büyük Millet Mecli-si nde, daha sonra da inkılâbın mektebinde yetişmiştir. Bu arada mühim vazifeler almış, dâvaya ve büyüklerine sadakatten ayrılmamıştır. Zaman olmııs başkalarının gösteremediği bir tecellüd ile, aidinin tasvip etmediği noktalara itiraz etmiş, fakat, .verini başkasına terket-nıek mecburiyeti hasıl olmuştur diye, cephe değiştirmeyi, muhalefete geçmeyi yahut Atatürk ile İnönü arasında partizan kavgası çıkarmaktan sakınrnıyanlarm a-rasına katılmayı aklından geçir-meıniştir.
Hattâ, en son Başvekaleti ile, isnıl vc politikası gerek iktidar partisindeki mutedil görüşlü arkadaşlarının. gerek muhaliflerin hücumuna hedef tutulduğu ve 12 Temmuz Beyannamesi ile memleketin selâmeti adıııa kararlaşan politikanın faturasını öde-mek (yani Başvekâletten çekilmek) kendine düştüğü halde, Ankara mektebinden aldığı “davaya sadakat ve daha büyüğün görüşüne hürmet” terbiyesine o-lan bağlılığını muhafaza etmiştir.
Bu münasebetle, iki noktayı tebarüz ettirmek yerinde olacaktır. Bunlardan birincisi, isminin, “Pokercilik” ve “Pokerciler” gibi tavsiflere ve bunların ifade etmekte olduğu İfrat politikasına alem olmasıdır.
İkinci nokta, Anayasamıza göre, Meclis karşısındaki mesuliyet ve salâhiyetin daha ziyade Hükümet Reisi lehine düşünülmüş olduğunu, Başvekâletten çekilmesine takaddüm eden grup toplantılarında, açıkça ifade etmesi ve bunu rağmen, kendi Parti Genel Balkanının şahsiyeti llo parti arkadaşlarının kararı önünde. Hükümet vazifesinden affını rica etmiş olmasıdır.
Bu ikinci nokta, merhumun disiplin anlayışı lehine kaydedilecek bir cihettir.
Recep Poker, tarihe Cumhuriyet Türkiyeslnln demirhanesinde dövülmüş cevheri sayesinde, şereflerin yanı başında mesuliyetleri de mertçe payluşınasını bilen bir politika ve devlet adamı olarak geçecektir. Gazetemiz merhumun hâtırasını tâzla eder ve kederli ailesi ile «lostlarımı başsağlığı diler.
İtalyada şiddetli bir zelzele oldu
Llvurn, 2 A.A. (AFP) — Dün geceki yer sarsıntısı o derece şiddetli olmuştur ki, mahallî rasathanedeki sismograf âletlerinin İğneleri, hâdisenin sonyndan evvel kırılmıştır. Bazı şahitlere göre sarsıntı 15-20 saniye devam etmiştir. Halkın büyük bir kısmı evlerini terketmiştir. Umumi kargaşalığın durumu daha fazla güçleştirmesini önlemek üzere polis çok gayret sarfetmeye mecbur olmuştur.
Atlantik Paktı savunma masrafları
Londra, 2 (YİRS)
La Haye’de toplanan Atlantik Paktı Savunma bakanları, müdafaa için İhtiyaç hasıl olan masrafı, ilgili memleketlerin Maliye Bakanları Kuruluna bildirmiştir. Hazırlanan bütçe, Maliye bakanları tarafından gözden geçirilecek ve mayıs ayında Londrada toplanacak olan Atlantik Paktına dahil on iki memleketin dışişleri bakanlarına sunulacaktır.
Filipinde askerî idare
Londra, 2 (YİRS) — Fiüpinler Cumhurbaşkanı Querlno, komünist çetelerin baskınlarına sahne olan Luzon adasında askeri idarenin ihdasını emretmiştir.
Eski başbakanlardan, İstanbul Milletvekili Recep Peker tedavi edilmekte olduğu Amerikan Hastahanesinde dün gece sabaha karşı vefat etmiştir.
Recep Peker zaten bir müddetten beri kalbinden rahatsız bulunuyordu. Evvelâ Cerrahpaşa Hastahanesinde tedavi edilmiş, bir parça iyileşince hastahaneden çıkarak evine naklet-mişti. Bundan 17 gün evvel tekrar rahatsızlanan Peker, 15 martta Amerikan Hastahaneslne kaldırılmıştı. Gösterilen bütün İhtimama rağmen Recep Peker, dün gece saat 3.50 de kalp durması neticesinde gözlerini hayata e-bediyen kapamıştır.
RECEP PEKER’In
HAYATI
Recep Peker» 1888 de îstanbulda doğmuştur. Kocamustafapoşa Askeri Rüştiyesi ile Kuleli idadisinde okuduktan sonra 1904 te Harbiyeye girerek 1907 de teğmen çıkmış, Yemen, Rumeli ve Kafkas cephelerinde harbe girmiştir. 1911 de girdiği Harp Akademisinden 1919 da birincilikle mezun olmuştur. 1920 de kurmay binbaşılığı sırasında da Milli Mücadeleye katılan Peker, Büyük Millet Meclisinin açılışında Meclis Umumî Kâtibi olmuştur.
1923 te ikinci Büyük Millet Meclisine Kütahyadan milletvekili seçilmesiyle politika hayatına atılan Recep Peker, mebusluğu sırasında C.H.P. Genel Sekreterliğinde ve o zamanki Hâkimiyeti Milliye (Ulus) gazetesinin başında çalışmıştır.
Recep Peker, 1924 te Dahiliye Vekili. 1925 te Millî Müdafaa Vekili, 1926 da Parti Meclis Grup Reis vekilliği aynı yıl Nafıa Vekili. 1931 de tekrar Parti Genel Sekreterliği vazifelerinde bulunmuş ve bu son vazifesi 1937 ye kadar devam etmiştir.
1932 senesinde tekrar Dahiliye Vekilliğine getirilen Recep Peker, aynı yıl içinde istifa ederek Ankara ve İstanbul Üniversiteleriyle yüksek okullarda ve Harp Akademisinin yüksek sınıflarında “İnkılâp Tarihi” dersleri vermiştir.
Recep Peker. 1946 seçiminden sonra Saraçoğlu kabinesinin istifası üzerine 4 ağustos 1946 da Başbakanlığa getirilmiştir. 1947 senesi eylül ayı iptidalarında kabinesi itimat reyi aldıktan iki gün sonra birdenbire altı bakanın değiştirilmesi yüzünden çıkan buhran üzerine 9 eylül 1947 de istifasını vererek Başbakanlıktan ayrılmıştır.
PEKERİN SON ANLARI
Amiral Bristol Hastahaneainin 46 numaralı odasında yatan Recep Pe-kore bakan nöbetçi doktor, eski başbakanın ölümünden birkaç dakika evvel de neşeli göründüğünü, bir isteği olup olmadığını sorduğunda: “Hayır, bu gece de hiç uykum yok. Hep kitap okumak istiyorum.,, dediğini beyan etmiştir. Diğer bir h ast ah an e mensubu' da Pekcri* dün gece Nas-rcddln Hoca kitabır okuduğunu ve Nasreddin Hocanın akralarına hayran olduğunu» güreşçilerimizin zaferle yurda döndüklerinden duyduğu sevinci belirttiğini, anlatmıştır.
Recep Pokerin, dördü erkek ve biri kız olan çocukları dün hasta-haneye giderek babalarını büyük bir teessür içinde görmek istemişler ve görmüşlerdir. Eşi Ankarada bulunmaktaydı. Dün uçakla şehrimize gelmiştir.
CENAZE MERASİMİ
Merhumun cenazesi dün evine nakledilmiştir. Bugün, memlekete değerli hizmetlerde bulunmuş olan merhumun cenazesinin mümtaz şahsiyetlere yapılan büyük bir törenlo kaldırılması için icap eden hazırlığın yapılması hususunda dün Ankaradan şehrimize gerekil emirler verilmiştir.
Cenaze merasimi bugün yapılacak ve öğle namazı Beyazıt Camiinde kılındıktan sonra Şehltllkto hazırlanan o-bedi istlrahatgâhma defnedilecektir.
ŞEHRİMİZDEKİ TEESSÜR
Recep Pekerln vefatı haberi dün öğleden sonra bütün şehre yayılmış ve İnönü Stadındaki maçlarda ve Kadıköy Halkevindeki siyasi toplantıda merhumun hâtırası anılmıştır.
CELAL BAYAR NE DİYOR?
Recep Pekerln şahsiyeti hakkında ne düşündüğünü sorduğumuz D. P. Genel Başkanı Celâl Bayar blzo şunları söylemiştir:
“Merhumun vefatından müteessirim. Bugün birkaç yerde uzun konuşmalar yaptım. Onun İçin çok yorgunum. Şimdi bir şey söyliyemiyeceğim,,.
SADt IRMAK’ııı BEYANATI
“Merhumun kabinesinde çalışan bir adam olarak kendisini yakından tanımak fırsatını buldum. Onun en bü-
Avrupa konseyindeki delegemiz geldi
Bu defaki toplantıda Avrupa Birliği için yeni kararlar alındı
Avrupa Konseyi İstişare Meclisindeki Türkiye delegesi Rize milletvekili Tahsin Bekir Balta, dün «aat 11.30 da hava yollyle Partaten şohrlmize «cimişi ir.
Kendisiyle görüşen bir arkadaşımıza delegemiz şunları söylemiştir:
“— Avrupa Konseyi istişare Meclisinin bu defaki toplantısında Avrupa Birliğinin biraz daha tekâmülüne Im-kAn veren yeni bir takım kararlar a-lınmıştır. Bu İtibarla çalışmaların faydalı olduğu kanaatindeyim.
Tahsin Bekir Balta bugün uçakla Ankaraya gidecektir.
Iranın Unesco delegesi şehrimizde
Tahranın tanınmış tabiplerinden Dr. Radl dün Er Frans uçağlylo Parlsten şehrimize gelmiştir .
UNESCO Daimi Kurulundan İranı temsil etmekte olan doktor, memleketimizi yakından tanımak Üzere şehrimizde bir İki gün kalacaktır.
Russel Door gitti
Türklyedeki Amerikan yardım heyeti başkanı Russel Door ve eşi İle Basın Temsilcisi Hochsetter dün akşam ekspresiyle Ankaraya gitmişlerdir.
İstanbul radyosunda yeni bir haber servisi
İstanbul radyonu dünden itibaren saat 19.15 te 5 dakika müddetle şehir haberlerini yayınlamağa başlamıştır. Bu emisyonda, resmi dairelere alt günlük havadisler, spor vo hayır teşekküllerinin fa ali ye tin o mahsus haberler, neşredilecektir.
Muhtarlar bugün Valinin başkanlığında toplanıyor
Bugün İstanbul muhtarları Eminönü Hal’.evinde Vali vc Belediye Roisinln başkanlığında bir toplantı yapacaklardır. Muhtarlar, mahallelerinin ihtiyaçları hakkında izahat vereceklerdir»
nnlıkhaneyi ıslah için bir komisyon kuruldu
Baiıkhano işlerinin yoluna konması lçtn Belediye Reis Muavini Suat Ku* Ut’m başkanlığında Defterdar ve Mezat Müdüründen müteşekkil bir komisyon teşkil edilmiştir. Bu komisyon Balıkhanenin ıslahı İçin gerekli tedbirleri alacak ve icabında balık fiatle-rinl halka yayınlayacaktır.
Şoförler Cemiyetinin kongresi bugün toplanıyor
Uzun müddetten beri dedikodusu ya pılan ve aralarındaki ihtilâfın bitip tükenmediği söylenen Şoförler Cemiyeti* nin senelik kongresi bu sabah aoaî 9 dan itibaren Eminönü Halkevlnde toplanacaktır.
Kongrenin bir hayli gürültülü vc münakaşalı geçmesi beklenmektedir.
Dün gece ay tutuldu
Dün g(£e ay tutulmuştur. Şehrimiz semasının sisli ve bulutlu olması dola-yısiyle hemen hemen hiç bir şey görülememiştir. Kandilli Rasathanesinden aldığımız malûmata göre ay tutulmam 20.9 başlamış. 22.58 de Um husuf vaziyetine gelmiştir ve 1,10 da tamamlyle sona ermiştir.
Asılsız bir
haber
Yüksek rütbeli komutanlar için yeni bir tekaüt listesi yoktur
Ankara, 2 (A,A^ Milli Savun* ma Bakanlığından tebliğ edilmiştin
Zafer gazetesinin 2 nisan 1950 tarihli nüshasında, ordunun tanınmış yüksek rütbeli komutanları arasında yeni bir tekaütlük listeöi hazırlandığı, bunun başına Genelkurmay Başka-nının ismi yazıldığı yolunda çıkan haber tamamen uydurma ve yalandır.
Bilhassa orduyu ilgilendiren meselelerin aslı olup olmadığı arâştırıl-maksızın neşredilmesi hususu matbuatımızın olgunluğundan rica olunur.
Çöken düğün evinde otuz kişi öldü
Ceyhan 2 (A.A.) — İlçeye batlı Kurtkulagı köyünde, bir düğün evi çökmüş ve misafirlerden bazıları en-kaz altında kalarak ölmüşlerdir.
Tahminlere göre 3ü a yakın ölü ve 50 ye yakın yaralı vardır.
Kurtkulağı köyüne derhal kurtarma ve sıhhiye ekipleriyle beş doktor gönderilmiş, kaymakam, jandarma komutanı ve emniyet müdürü de vaka mahalline gitmiştir.
ölü ve yaralı adedi enkaz kaldırıldıktan sonra kati olarak tespit edile çektir.
yük vasfı memlekete hizmet içjn hu* dutsuz bir aşka sahip olmasıdır. Bu tün isabetli veya isabetsiz hareket v« kararlarında daima asil bir mmıi Türk milliyetçiliği motifi hâkim olmuştur. Hiç şüphe edilmez ki, memleket büyük bir evlâdını kaybetmiştir.,,
Dün, Peker ailesine, başta İnönü olmak üzere Başbakan Muavini Nihat Erim, Meclis reislerinden Feridun Fikri Düşünsel ve diğer devlet ricalinden taziyet telgrafları gelmiştir
ANKARADA TEESSÜR
Ankara. 2 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Recep Peker’in vefatı şehrimiz siyasi mahfillerinde, gerek taraftarları, gerekse muarızlan olan bütün halk tabakalarında teessürle karşılanmıştır. Hemen herkes, başbakanlığı zamanında memleketi sert bir hava içerisinde idare etmiş bulunmasına rağmen, Peker’in dürüst, memle-ketsever, prensip sahibi bir insan olarak hareket ettiği noktasında müttefik bulunmakta ve kendisinden sitayişle bahsetmektedirler
t'
* .
(
Spor Aleminde Altmış Sene..
Yazan: Selim Sırrı Tarcan
“Rıza Tevfik, bazı haftalar bizi peşine takar, Dudulluda, Bulgurluda, İçerenköyünde pehlivan güreşlerini seyre götürürdü. O zamanlar biz nasıl spor yapardık?,,
i



Amerikan ordusunun bir talini uçağı uçuşa hazırlanıyor
Hava kuvveti modern ordunun belkemiğidir
Bu itibarla bütün fennî çalışmaları, cihazları memleket hayrına ve yararına dikkatle tetkik etmemiz lâzımdır.
Amerikan yardım malzemesinden ne dereceye kadar istifade edildiğim görmek üzere Ankaraya gelen Amerikalı gazeteciler önünde bir “hava nakliye alayının” gösteriler yapması yalnız malzeme bakımından değil ve fakat harbin sevk ve idaresi bakımından da bizim için hakiki bir yenilik teşkil eder.
Harpte de “amel-i mihaniki” tıpkı fizikte olduğu gibi kuvvetle süratin hâaıl-ı darbına müsavidir. Harpte şu veya bu noktada vukua gelecek ânl buhranları nölemek için oraya yalnız kuvvet göndermek değil, çok süratle, yıldırım hıziyle kuvvet göndermek İoap ederken hava nakliyesinin de en büyük rolü budur.
Henüz tayyare sanayiinin inkişaf etmediği memleketimizde her iki dünya harbinde de ancak tedank edilebilen av ve bombardıman tayyareleriyle müdafaa ve taarruz keyfiyetini düşünen hava kuvvetlerine sahiptik.
Amerikan yardım malzemesiyle gelen mühim nakliye tayyarelerinden sonradır ki, bu yeni teşekkül vücuda geldi ve bilindiği gibi geçen sonbaharda da Konya İle Ankara arasında mühim piyade ve topçu birliklerinin nakli manevrasını muvaffakiyetle tecrübe suretiyle kendisini gösterdi.
Yalnız bu hava nakliyeciliği sahasında değil ve fakat bütün yetişme sahalarında modern bir hava ordusuna sahip olmanın ilk şartı malzemedir. Tedris ve tecrübe malzemesi, tatbikat ve manevra malzemesi, filmler ve nihayet kuvvetli mektep tayyareleri bulunmadıkça bugünün ha-ordusunu hakkiyle yetiştirmeğe kân yoktur. Zannederim ilk sene
" rda gelen Amerikan yardım mal-ı-ai de bilhassa bu bakımdan zen-•dir.
Geren kış, bu malzemeyi ve onun merinde çalışan hava ordumuzu ziyaret fırsatını bulduğum zaman en çok nazarı dikkatimi celbeden şey personelin yetiştirilmesi için verilmiş bulunan bol tedris malzemesiyle filmler oldu.
Yükseldikçe azalan hava/ kesafetinde pilotların ve umumiyetle hava personelinin daman kabiliyetini anlamak üzere tesis edilmiş tecrit hücrelerinden tutunuz da “kör uçuş” üzerinde İdman yapmak için buna mahsup cihazlar ve müteharrik hedefler üzerine atış idmanlarına mahsus “bombardıman odaları”, her cins ve çeşitteki tayyarelerin muhtelif tertibatını göstermek üzere vücude getirilmiş yüzlerce model ve nihayet ha-İstasyonunda mevcut binlerce film yine binlerce hava ordusunun kollandıkları tayyareler kadar para isteyen malzeme yekûnu teşkil ediyorlardı. Bunların yardım malzemesi mçyanında verilmesi her şeyden ev-v^l yetiştirme usulümüz bakımından büyük bir yenilikti.
Muharririmiz bir uçak modeli hakkında izahat alıyor.
Bir vatan müdafası mevzuunda milletçe fedakârlığa ve en müşkül ve ümitsiz ve yoksul anlarda dahi kandan cömertlik yaparak işin uhdesinden gelmeğe alışmışızdır. Bu; harbin çok İptidai vasıtalarla yapıldığı zamanlarda bir dereceye kadar malzeme noksanını telâfiye kâfi gelebilirse de bugünkü ordularda olduğu gibi malzemenin kudreti, insan kuvvetinin binlerce misli fazlasına vardığı zaman kandan fedakârlık artık aradaki farkı telâfiye yetişemez.
Hava ordusunda hâdise bugün tamamen bu şekle dökülmüştür. Değil noksan malzeme, hattâ model ve tip itibariyle biraz eksiklik, muvaffakiyet ihtimalini ortadan kaldırıyor. O halde bir hava ordusunun yetişme metodları, kullanılan cihazlar, harp usulleri bakımından en ileri derecede ; bulunmadıkça bugün için mâna ifade [ edemez. Fedakârlık, yarım tedbir. f malzemece darlık, muvaffakiyet te- ı minine yetişmez. Bu itibarla da hava ordumuzdan karada alıştığımız gibi noksan malzeme yerine fedakârlık ikamesi suretiyle iş başarmasını istemek - pek müstesna haller hariç -doğru olamaz.
Bu malzemenin tam tertip memleket kaynaklarından temini ise de- j ğil bizim memleketimiz için. hattC Fransa ve İngiltere gibi sanayice ço ilen memleketler için dahi imkânsız , hale gelmiş ve bugün Atlantik Paktına dahil bu memleketlerin hava ordularını teçhiz işini de kısmen A-merika üzerine almıştır. Atlantik Paktı ordularına ilk yardımın da tayyare malzemesi göndermek suretiyle başlaması orduların bilhassa bu sahada himaye ve takviyesi lâzımgel-diğlne güzel bir misal teşkil etmektedir.
Avrupa ordulariyle birlikte bizim ordunun da Amerikan malzemesiyle teçhizi ne zamana kadar devam e-der? Umumiyetle Atlantik Paktı devletleri ve bizim tayyare sanayiimiz ne suretle inkişaf ve teessüs e-der? Bunun hakkında bugünden bir şey söylememize imkân yoktur. Bu hal nihayet garp dünyasının iktisadi ve sınai gelişmesinin temposuna bağlıdır. Muhakkaktır ki, motor ve mesaha cihazları gibi dakik parçalar daha uzun müddet Amerikada ve sonra tedricen İngiltere, Fransa ve Almanyada imal olunacak, kaba kısım diğer ihtiyaç duyulan meleket-lerde yapılacaktır.
Fakat ııe olursa olsun bunların kullanılmasından vâreste kalamıya-cağımız gibi en modern, yeni, usule ve fenne mutabık şekillerde kullanılmalarını öğrenmek ve peşinen bu yoldan gitmeğe alışmak, bugünkü hava ordumuzun kalitesi ve muvaffakiyeti bakımından çok mühim olduğu gibi yarınki sivil havacılığımızın gelişmesi ve an’anesi bakımından da o derece ehemmiyetlidir. Bu itibarla biz bütün bu modern ve fenni çakmaları, cihazları memleket hayrına ve yararın bulduğumuzdan, ordumuzun diğer kısımları gibi ve hattâ ondan daha fazla hava ordumuzun teknik inkişaf ve kalkınma sahamızda hizmetler göreceğine kaniiz. Hava nakliyeciliğinin daha bugünden kazandığı e-hemmiyet malûm ve bundan dönmek dünya ve milletler için artık imkânsız olduğuna göre yarınki sivil havacılığımız ve bilhassa hava nakliyatı bakımından da bugünkü hava ordumuzdaki inkişaftan ehemmiyetle takip etmek gerektir.
Son günlerde memleketin havaya karşı korunması bakımından nazarı dikkati cclbetmiyen ikinci bir gelişme daha oldu. Eskiden hava ordusu müstakil bir ordu değil ancak kara ordularına bağlı bir teşekkül diye nazmı itibara alındığı için birisi uçucu kuvvetlere kumanda ile bir “hava Kuvvetleri Genel Komutanlığı” diğeri de karadaki hava müdafaa tesislerini İdare eden “Hava Müdafaa Genel Komutanlığı” diye iki ayrı makam mevcuttu ve bunlar kendi a-ralannda da hemen hiç bir koordinasyona tâbi değildiler. Bugün için artık kendi başrria ve karadan idare edilecek, hava kuvvetleriyle işbirliği yapmıyacak bir “Müdafaa Genel Komutanlığı” düşünülemiyecegine göre yurdun bütün müdafaa tedbir ve tertiplerinin hava ordusunun biricik ve en yüksek kumanda makamı olan “Hava Kuvvetleri Komutanlığında” toplanması gayet doğru ve iyi bir hareket olmuştur. Karadan ve havadan yapılacak müdafalar bu suretle bir elde birleşmiş oluyor kİ, bundan da tabiî ve doğru bir şey olamaz.
Yarınki harbin ağırlık merkezi hava ordularının gösterecekleri kudret ve kabiliyete büyük mikyasta bağlı olduğundan bizim de bu sahadaki her ilerleme ve yeniliği merak ve memnuniyetle takip edecği-mlze şüphe yoktur.
BAZI dostların tavsiyesiyle annem, beni 1882 de Galatasaray Sultanisine verdi, İtiraf ederim ki. o kıymetli müessesede geçen sekiz senelik hayatım, anacığımın yüzünü ağartacak mahiyette değildir. Çok yaramaz, ele avuca sığmaz, gözünü daldan budaktan sakınmaz bir çocuktum.
Bir sabah. Rum bir mubassır bizi müzakere odasından çıkardı, koridora ikişer dizdi, sonra hepimizi zemini kum döşeli kapalı bir salona götürdü, burası hiç görmediğimiz bir yerdi. Tavandan ipler sallanıyor, bazı iplerin ucunda salıncaklar var, bir kenarda gülleler, tavana kadar yükselen bir merdiven duvara dayalı. Biz böyle alık, alık etrafımıza bakınırken, güler yüzlü, tatlı bakışlı bir delikanlı karşımıza geldi, bizi selâmladı ve hemen sordu:
— Çocuklar burası nedir biliyor musunuz ?
Hiç birimiz cevap veremedik.
O konuşmağa başladı:
—Burası jimnastikhanedlr. Burada koşacaksınız, sıçrayacaksınız, bu iplere tırmanacaksınız, bu trapezlerde sallanacaksınız! Uğraşa, uğraşa benim gibi kuvvetli olacaksınız! Bakın size bir iki egzersiz göstereyim. Dedikten sonra ceketini çıkardı. Tavandan sallanan demir halkalara sıçradı. Sallandı, sallandı havada bir perende atıp yere atladı.
Hoca, düştü sandım, yüreğim ağ- • zıma geldi. Oradan güllelerin yanma ! geldi bize yine: |
— Haydi bakalım hanginiz bu gülleleri kaldırabilir! dedi.
Bir iki çocuk güllere yapıştı, fakat yerinden kımıldatamadı. Bu sefer yine kendisi bu ağır güllelerden birini sapından tuttu, bir hamlede havaya dikti. Bizim ağzımız açık kaldı. Sonra kolsuz fanilasından taşan pazılarını bize uzattı, tutunuz! tutunuz! bakayım, dedi. Hiç kimse cesaret etme-1 di, ben tuttum! Gülerek sordu:
— Nasıl?
— Taş gibi efendim! dedim.
— İşte siz de haftada iki kere buraya gelip jimnastik yapacak ve benim gibi kuvvetli olacaksınız, dedikten sonra bize bir takım kol, bacak hareketleri yaptırdı. Koşturdu, iplerden atlattı. Trampetin sesi bu eğlenceli derse son verdi.
Birkaç gün sonra hocanın adını öğrendik, Faik Bey imiş. Ben, hem bu dersi, hem hocasını çok sevmiştim. İkinci dersi iple çekiyordum. Az za
1912 de İdman kurslarımı devam eden hocalar ve genç kızlar.
man içinde hocam da beni sevmişti. Adımı bilmiyordu. Beni küçük diye çağırıyordu. Beni iplere tırmandırıyor. tarepeze çıkartıyor. Her gösterdiği marifeti kolaylıkla yapıyordum.,
Sene sonunda âdetti, mektep, tevzii mükâfat töreni yapardı. Padişahın Arnavut vc Arap askerleri dış kapıdan itibaren karşılıklı dizilir, bir yanda mabeyin muzıkası çalar; bahçede kurulan tribünlerin bir tarafına siyah çarşaflı, siyah peçeli hanımlar, bir tarafına beyler oturur. Bunların arasına dizilen sıralara da talebeler yerleştirilir, orta yere konan büyük masanın üstüne de yaldızlı kitaplar sıralanırdı. Bunlar her dersten birinci çıkanlara verilirdi.
Ben hiç bir dersten ınükâfat ala-mıyacağım için annemi oraya getirmemiştim. Muallim Faik Bey, her sı-
1912 de Genç Türk Kızlan salonunda jimnastik
nıfm birincilerinin isimlerini yüksek sesle okuyor, biz de o çalışan gençleri el çırparak alkışlıyorduk.
Bir de bir ara 412 Selim Sırrı mükâfat! diye haykırmaz mı? Ben şaşırdım, yerimden fırladım. Bu beklemediğim bir nimetti. Çünkü olsa olsa yaramazlıktan mükâfat alabilirdim. Jimnastikten birinci çıkmıştım. Kır-
’.y' Z.
1912 senesinde hocalara idman dersi.
mızı kordelâ İle bağlı yaldızlı kitabı alırken yaşlı başlı kimseler gülüşerek birbirlerine beni gösteriyorlardı. Oradan sevinerek koşa, koşa eve döndüm ve daha kapıdan girerken:
— Anne müjde! Bak birinci çıktım. Bu yaldızlı kitabı verdiler! dedim.
Zavallı annem şaşırdı. Bütün sene mektepte cezadan başka bir şey almayan evlâdının bu muvaffakiyeti onda büyüle Ümitler uyandırmış, sevincinden göz yaşları dökerek beni kucağına almıştı. Bir iki kere öptükten sonra:
— Anlat bakayım, hangi dersten birinci çıktın da bu mükâfatı aldın? dedi.
— Jimnastikten anne! Jimnastikten!
— Jimnastik de nedir?
— Anne, sen beni mektepte görsen şaşarsın. Ben iplerin tâ tepesine tırmanıyorum, ellerimin üstünde yürüyorum, daha ne marifetlerim var!
Annemin rengi değişti, kaşları çatıldı ve beni yere iterek:
—Haydi! Ben seni mektebe okuyup adam olasın diye verdim, iplere tırmanasın diye değil. Çekil karşımdan, Boşuna sevindim, dedi.
1888 yılında onbeş onaltı yaşlarında iken sporu ideal edinmiştim. Benim gibi idmana meraklı semtimizde üç arkadaşım daha vardı. Buluştukça idman ediyor ve çok sevişiyorduk. Bunlardan biri Filozof Rıza Tevfik, o hepimizden büyüktü. İkincisi Hıfzıs-sıhha Müzesi Müdürü Doktor Hikmet, üçnücüsü Feyzullah. bir de ben. Ne yazık ki, bugün üçünü de kaybettik, bir ben ayaktayım.
Benim en büyük emelim çok kuvvetli olmak, hiç bir çocuğun yapamadığı kuvvet hünerlerini yapmak, demir gibi sert pazılarımla herkesi hayrette bırakmaktı! Galatasarayda talebe idim. Hafta başılan Hikmetin Üsküdarda İmrahordaki evinde buluşuyor, içlerine kurşun doldurduğumuz elli kiloluk gülleleri kaldırmağa savaşıyor, güreşiyor, kendimize göre gûya idman ediyorduk! Bazı günler
Üsküdardan Selimiyeye, bazan da Bağlarbaşına koşuyor, en zor, en tar kat kırıcı marifetler yapıyor, pazılarımızın sertliği ile övünüyorduk.
Rıza Tevfik bazı haftalar bizi peşine takar, Dudulluda, Bulgurluda, İçerenköyde pehlivan güreşlerini seyre götürürdü.
Pehlivanlar soyunur, kispetlerini giyer, zeytinyağı ile vücutlerini yağlar. Elli altmış kadar meraklı meydanda halka olur, iki güreşçi ortada diz çöker, yaşlı bir pehlivan ikisinin başlarına ellerini koyar: Pehlivan! Pehlivan! Alta düştüm diye yerinme, üste çılctvn diye övünme!., diye bir şeyler telkin eder, sonra davul zurna ile güreş başlardı. Birinden biri ya pes! der, ya yenilir. Yenen yenilenin elinden tutar, seyircilerden iane toplardı. Bilmem, bu topladıkları para vücutlarını temizlemek için hamam parasına yetişir miydi!
Biz yalnız oldukça göbekli, kalın enseli pehlivanların boğuşurcasma güreşlerini hayret ve heyecanla seyreder ve hangisinin galip geleceğini tahmine çalışırdık. Pehlivanların a-tikliği veya vücutlarının güzelliği bizi alâkadar etmezdi. Yalnız hangisinin yendiğine bakardık. Her ne mahiyette olursa olsun bizi pazı kuvveti İlgilendirirdi. Bir araya geldiğimiz zaman Zaloğlu Rüstem masalları gibi o devrin pehlivanlarının kuvvetini şaşa, şaşa mübalâğa ile birbirimize anlatır ve onlar gibi okkalı ve kuvvetli olmayı gaye bilirdik. Ben vücudumun zayıflığına bakmadan ağır gülleleri kaldırıyor, hattâ bazan İnsanları gülle gibi kaldırmaya savaşıyordum.
Otuz yaşına kadar kuvvete jniyar sandığım sert adalelerimle, htöfer ve marifetlerimle akranlarımın gıpta hattâ hasedini celbediyor ve her fine şatta dostlanma pazılarımı yoklase-yordum. v*
O tarihte yazlı kışlı Büyükadada oturuyorduk. Edip ve kıymetli muharrir merhum Uşakizade Halit Ziya, bir yazısında benden şöyle bahsediyordu:
“Bizce Ada ikametinin en sıcak mevsimi kıştı. Vakit, vakit geceleri evlerden birinde toplanırdık ve kışın soğuk gecelerini birbirimizin yanında bulunmakla ısıtmış olurduk. Selim Sırrı o zaman ince, zarif, kumral, daima güler gibi görünen mavi gözlü, biraz uçuk benizli bir gençti. Onun her şeyden ziyade güzelliklere meftuniyetini bilirdik. Şiire, edebiyata, musikiye, resme, tabiate... Yalnız bu ince adamın mariz zannolunan mevcudiyetinde bir başka şeyin daha saklandığına vâkıf değildik. Ona da bir gece Celâl Esadın evinde bir top- 1 lantıda vâkıf oldum. İdmandan, kuvvetten bahsolunuyordu. O zaman Selim Sırrı arkasından elbisesini attı, sırtüstü döşemenin üzerine uzandı Hazır bulunanlardan iki kişiyi omuz larının üstüne binmeye davet etti. Kaburga kemikleri şişe çubuklardan* imal edilmiş zannedilen bu vücut o iki insan ağırlığının altında şişti, kabardı, sırt döşemeden ayrılmağa, vücut doğrulmağa başladı ve manzarayı tahayyül ediniz. Hep bir kaza olacak, bu ince vücut çatır çatır kırılıp dağılacak korkusu ile nefes alamıyor 7 duk. Ben gözlerimi kapadım .o ay. zaranın hayaliyle yine gözlerimi ka pıyorum. îşte otuz sene evvel bizt kuvvetin bu mucizesini gösteren Selim Sırrı!”
*
Ahmet Hamdi Tanpınar
Sahnenin Dışındakiler
- 26 -
Bu. benim o günlerdeki düşüncemdi. Sablha-dan veya İhsandan ayrılır ayrılmaz içimde kötü bir hınç başlıyor, kendime haksızlık yapıldığım sanıyor, “Niçin evleniyorlar? Neden beni böyje azap içinde bırakıyorlar? Mademki birbirlerini seviyorlar, evlensinler!” diyordum Hakikatte kendi yaşımda olan Sabihava, yaşadığımız zamanın bu işlerdeki telâkkileri içinde, daha ziyade »İhsana. yahut onun neslinden birisine ait bir şey, bir nevi emanet gibi bakıyordum.
— İstesem evlenebilirim de. Büyük bir emniyetle ve tatlı tatlı konuşuyordu .— Fakat ne çıkar bundan ?
— Mademki seviyorsun?
— Değil işte... Bizim ailede kadınların çoğu at terkisinde evlenirler. Babam tarafının büyük bir kısmı öyle. Yahut ona benzer bir şey. Bak geçen akşam senin akrabanın şarkısını dinledik, o Mahur besteyi... Sîzler öyle seversiniz. Uzaktan ağlamak için. İhsan o cinsten adam olsaydı, çoktan ya evlenirdim, yahut yüzünü bir daha görmezdim.
Senelerden sonra bir gün İhsanlarda onunla bütün bunları konuşuyorduk.
126
İhsan, yeni doğan kızına Sablbanın adını vermişti. Daha bir aylık olan bu çocuğun gözle-rine bilmem nedense uzun uzun bakmıştım. Yeğeni Mümtaz çocuğu annesine götürmek için odadan çıkınca İhsana:
— Niçin bu adı verdiniz? diye sordum.
İhsan her zamanki açık kalpliliğiyle:
— Öbürünü hatırlatsın diye... Cevabını verdi. Son zamanlarda onu unutuyorum diye korkmaya başlamıştım; Büyük kızımın ölümünden sonra... İnşaallah Sabihaya benzer...
— Talihi benzemesin! dedim.
İhsan yüzüme âdeta Sablhanın bakışiyle baktı. Zaten deminden beıi onun gibi kesik kesik, kendi içini adım adını yoklar gibi konuşuyordu.
— Evet, talihi benzemesin: Fakat kendisi benzesin! Bunu çok istiyorum. O hayat iştihası-nı, o dikkati isliyorum... Onun gibi konuşurken karşısındakine kendini buldursun!
— Onu seviyordunuz değil mi?
— Kim sevmiyordu kİ... Fakat galiba ivgiden daha üstün bir şeydi bu. Belki de... Başka bir şey!
— Ben sizi evleneceksiniz sanıyordum.
— Biliyorum, hepsini biliyorum... Hattâ bir gün, yanı “M ...” den döndüğün zaman eve geldiğin gün onu bizim evde âdeta bulacağını sanıyordun. Daha doğrusu ümit ediyordun?
— O halde sizi kıskandığımı da biliyorsunuz!
— Onu da biliyordum ve çok azap çekiyordum. Bir gün Sablha bana “Cemali sevin, olmaz mı, İhsan Bey! Cemali çok sevin...” demişti. Adeta beni manyetize etmek istiyor gibi yavaş sesle konuşuyordu. O gün sade senden bahsetti, ve seni çok sevmemi istedi. Senin hastalığın zamanıydı.
127
Bu, bana söylediği şeylerin ayniydi.
Odaya Mümtaz girince, sözü değiştirdik. İhsan biraz evvelki konuşmasına devam etti.
Jaurös’in, Belûne’in, Rosa Luxsembourg un Türk iktisat tarihine dair yazdıklarını anlatmağa başladı. Fakat ben onu artık dinlemiyordum. Ben Mümtaza bakıyordum. Bu genç adam bana neden hep M... den dönüşüm zamanki halimi hatırlatıyordu. Nihayet İzin alıp gittim.
XI
— Biliyor musun, ne kadar uyumak istiyorum! Başım kollarının üstüne koymuş, yatağımın kenarında uyku taklidi yapıyordu. Ben yavaşça onun yatağıma yığılan saçlarını okşuyor-dum. Hastalığıma içimden ne kadar minnettardım. — Bilmediğim bir yerde, tanımadığım bir insan var. Bu, ne sensin, ne de ihsan! Kimdir? Nerededir? Nasıl adamdır? Şimdi ne yapıyor? Belki bir dağ başında geziniyor, bBİki şu dakikada bir ölünün başucundadır. Sayıklar gibi yavaş yavaş konuşuyordu. “Onu o kadar merak ediyorum ki... Sonra ondan korkuyorum da. Çünkü biliyorum ki o benim talihim olacak İnsan talihinden korkmaz mı hiç? Biliyorum, bana çok fenalık edecek... Belki bir gün gelip sana ondan şikâyet edeceğim. Yanında ağlı-yacağım... Şimdiki gibi değil, şimdi sade ağlamak istiyorum. O zaman belki tam aglıvaca-gım!”
Elâgöz Mehmet Efendi Canüinin minaresinde akşam ezanı okunuyordu. Sokakta satıcı sesleri artmıştı. Mahur, Isfahan, Nevâ, Tahir birbirle-riylc karşılaşıyorlar, sonra hep birden benim yatağıma ve Sabihanın kumral saçları üstüne dö-. külüyorlardı. Ve ben garip, hiç duymadığım kadar kuvvetli bir saadet hissiyle ölmek istiyordum. O anda ölmek istiyordum.
128
Nihayet Sablha yerinden kalktı. Etrafına bakındı, sonra aşağıya koştu; elinde bir kibritle geldi. Lâmbayı yaktı. Küçük kibrit alevinin avucunun içini aydınlatmasını yattığım yerden seyrediyordum. îşini bitirip yanıma gelince ellerini tuttum ve bu avucun içinden öptüm.
— Artık kıskançlık yok, değil mi? diye yavaşça sordu.
— Hayır, yok! dedim. Sonra ilâve ettim. Hiç olmazsa sana göstermem!
Ve hakikaten o günden sonra garip şekilde hayatla barıştım. Artık İhsanı kıskanmıyordum. Sabihayı onunla beraber sevmek hoşuma bile gidiyordu. Dostumu tam anlamış mıydım? Bunu söyliyenıem. Fakat hepimizden üstün bir »tarafı olduğunu kabul etmiştim.
Nisanın başında iyileştim. Babam benim iki hafta için Göztepede kalmamı istiyordu. Fakat ben Sabihadan ayrılmağa bir türlü razı olamıyor, pek de umurumda olmayan mektebi ve dersleri bahane ediyordum. Nihayet Sabiha ile Ihsan beni kandırdılar. On gün için Behçet Beylere gittim.
Bu, İstanbul'la pek az görülen baharlardan biriydi. Daha ilk günde değişik hır âleme girdiğimi anladım. Her şey tatlı bir tereddüt içinde sallanıyor gibiydi. Her taraf renge boğulmuştu. Köşkün bahçesindeki servilerin yeşili bile insanı şaşırtacak bir tazelik kazanmıştı. Her tarafta bilmediğim ufuklara doğru ve şüphesiz asıl sırrı kendi içimde bir çağırış vardı. Ve yine her şey içimde garip şekilde Sabihanın hatırası ile birle-şiyordu. Bütün günü kırlarda, yahut bahçede bu renk tufanı içinde geçiriyordum. Bu kadar aydınlığın hücumuna dayanamadığını zamarılar kapısı daima açık mutfağa gidiyor, Şerife Hanımın geçmiş zaman hikâyelerini dinliyordum.
129


Şerife Hanımın, ailemiz içinde geçen şeyleri bana anlatırken annemin veya diğer tanıdıkların bilhassa sustukları noktalarda konuşması çok hoşuma gidiyordu. O, on altı yaşında bir genç adamın etrafındaki şeyleri bilmeğe hakkı olduğunu kabul ediyor, benden hiç bir şey gizlemiyordu.
Atiye teyzemle doktor Refik Beyin aralarındaki aşk onun her safhasını beraberce yaşadığı bir romandı. Bu romanı bana her gün parça pı • ça anlatıyordu. O kadar bağlı olduğu Behçet dayıma karşı - yukarıda söylediğim gibi - garip bir kini vardı. îşte bu hikâyeleri anlatırken, hanımının tazelenen hatıraları gibi bu kin de tazeleniyor, ve Şerife Hamın, Behçet dayıma yeniden düşman kesiliyor, ondan “papas herif, şamama, mendebur cüce” diye bahsediyordu. Talât Beyin hikâyesi daha tarafsız bir mıntaka idi. Şerife Hanım onu . sadece kulaktan dinlemişti. Ailemize Mahur Bes* j teyi kazandıran bu aşk romanı yine bu beste va- I sıtasi.vle birincisine bağlanıyordu. Şerife Hanım, bana Doktor Refiğın Atiye Hanıma yazdığı mektupları gösterdiği zaman hakikaten heyecan için*’’ de kaldım. Sararmış kâğıtların üzerinde Atiye teyzemin göz yaşlarının yerleri vardı.
f



Bütün bu dediklerim şaşılacak şekilde Sabi-hanın hatırasiyle birleşiyor ve her gece yatağıma “Ya, onu bir daha göremezsem, ya hiç göremezsem... Birbirimizden ayrı ölürsek!.” kor-kusiyle giriyordum. Zaten köşkte geceler hakikaten çekilmez denecek derecede mahzun geçiyor* dıı. Behçet dayım, karısının Öldüğünden, daha iyisi Çırçır yangınında kitapları yandığından beri -“dört bin ciltlik el yazısı âsar-ı nefise, o kad;ı ’ üstat levhası, fermanlar, hatt-ı hümayunlar,^^ birden kül oldu.” - durmuş bir saate çok ? yordu. (Devam- U.u
lh'tl-
______________________________________ _^4eıı
.ıek

O a
3 Nisan 1950
1
[HİKÂY
UÇ SUAL
(
YaJMJiı Leon Tolstoy
Çeviren: Filiz KARABET
B
taze, te-
Dün İnönü Stadında yapılan Fenerbalıou - VWaf (falotoMrar
Millî Eğitim maçlarının 3 üncü haftasında
ve orta-ihüyarın
bir bu et-hiç



nl sarfetmftleriylo geçiyor. Nihayet müdafaa, bu azimk&r tabiyelerinde muvaffak olarak muhacimlere gol fırsatı vermedi ve maç ta böylece 1-1 berabere sona erdi.
Hakem Sulhl Garan maçı iyi iri ar» etmekle beraber hariçte hiç de İyi tesir bırakmayan bazı gösteriş hareketlerinden tevakki etse çok İsabet etmiş olacak...
Karnik,
Müzdat, M. Ali,i
bulunuyor-
bir tempo ve Defter
İnen 3arı-
Mili!-Eğitim Mükâfatı karşılaşmalarının üçüncü haftasını teşkil eden Fenerbahçe - Vefa; Galatasaray - Beşiktaş maçları dün İnönü stadında yirmi bini aşan bir seyirci kütlesi ö-nünde oynandı.
İlk maç, hakem Selâmi Akalın idaresinde Fenerbahçe ile Vefa ara-> sında oldu
VEFAı
Şükrü • Mustafa, Rahmi - Melih, Galip. Salâhaddirı - Hikmet, Suphi. İsmet, Bülent
FENERBAHÇE:
Erdal • Ahmet, Hilmi • Kâmil, Samım . K, CemaL Gem âl, Lefteıs Hali t
Takımlar sahaya çıktığı zaman Fenerbahçe de, uzun zamandan beri sakatlığı dolayısiyle oynamıyan kaleci Erdal takımda yer almış du.
Fenerliler» oyuna seri İle başladı, soldan Halife vamtasiyte Vefa kalesine
LâcivertlHerin ilk akınmda top dışarı çıktı. Hemen akabinde yine soliç-leri Lefterin şahsi bir gayretiyle kaleye indilerse de Vefa kalecisi Şükrü çevik bir hareketle bu akını önledi. Birbirini takip eden başlangıçtaki bu akınlarda nihayet Lefter Fenerin ilk ve son golünü, yaptı.
Başlangıçta yapılan bu gol, Fenerlileri gevşetti, Vefalıları ise gayrete getirdi. Galibin kendi kalesi önünden çıkardığı top Suphiye kadar geldi, Suphıden İsmete geçen top Fener kakım iğinin önünü karıştırdı. Kaleci Erdal Ie bir^ej bjı- yumrukla topu uzaklaştırdı. Hatt£renerbahçenin yeni sağiçi rr*'
a;


'd
arasında yapılan* bittiğinden. Emnl-kümede kalmıya

ri
r
i
?
n d m sın zij gel. sinu ve * rar
takımın temposuna uymadığı için takılına faydalı olamıyor, devre Defterin attığı bir golle kapandı.
İkinci devreye Yeşil-Bey azhlar çok canlı başladılar. Melihten Hikmete kadar uzanan top Hikmetin güzel bir ortasiyle İsmete kadar geldi, İsmetin sıkı şütu kalenin üstünden aştı gitti. Sekizinci dakikada yine Melih uzaktan savurduğu bir şutla Fener kalesinin Önünü karıştırdı. Kaleci Erdal çekingen bir yumruk çıkışıyla topa dokunduysa da Vefalılar hep birden topa girdiler, bu suretle kargaşalıktan istifade ile beraberliği temin ettiler. Beraberlik golü Yeşü-Beyazlı-lan enerjik bir oyun oynamaya sev-kettu On beşinci daklkadâ Galibin Suphiye geçirdiği topu Suphi acele bir vuruşla dışarı attı. Vefalılar beraberlikten galibiyete geçmek için azimli bir oyun oynamaya başladı. Nihayet 21 inci dakikada Suphi, İsmetten aldığı eşapelik bir pasla Vefanın ikinci ve galibiyet golünü de çıkardı. Mağlûp vaziyete düşen Fenerbahçeliler Ahmedi santrfora, Lef-
1 — Alaturka musiki makamlarından
- $lrl. 2 — Hocalara verilen diploma. Ha-ı bir unvan.
Devreyi 1-0 galip bitiren Fenerbahçe, ikinci devrede 2 gol yiyince, hiç değilse neticeyi berabereye çevirebilmek için çok çalıştı. Fakat
Vefa fırsat bırakmıyan bir oyunla sonuna kadar dayandı
vaffak oldular. Maçın sonlarına doğ-1 ru Vefalılar 3 cü bir gol daha kazan-dılarsa da hakem evvelden ofsayt çaldığı için bu golü saymadı, maç ta bu netice ve 2-1 Vefanın galibiyetiyle sona erdi. Hakem Selâmı Akal, ofsayt kararlarında bütün maç müddetince zayıf kaldı.
Galatasaray 1 - Beşiktaş 1
Galatasarayla Beşiktaş 1948 Olimpiyatlarının 1950 yılı yaralıları olarak dünkü maçlarında da biri hücum hattının en dinamik elemanı Şükrü-den, diğeri de müdafaa hattının belkemiğini teşkil eden Bülent ile yine üç ay evvelki bir hareketinin bugün cezasını gören en kıymetli akıncısı Gündüzden mahrum olarak sahaya çıktılar. Beşiktaşlılar, talihsiz başladıkları Milli Eğitim Mükâfatı maçlarında şimdiye kadar dört puvan, GalatasaraylIlar İse ancak bir puvan kaybetmiş vaziyetteydiler.
Takımlar şu şekilde kurulmuştu:
nin önünü karıştırdı. Beşiktaşlılar bu akını güçlükle savuşturabildiler. Biraz sonra ceza çizgisi yakınlarında olan bir serbest vuruşu Naci kendine has bomba gibi bir şutla kaleye çekti. Kaleci ancak yere yuvarlanarak kurtarabildi. Rüzgârla beraber oynayan Galatasaray hissedilir bir hâkimiyet kurduğu sırada Beşiktaş. Fahreddin vasıtasiyle bir akın yaptı. Turgay, top elinde ceza sahası dışına düştüğü için hakemin verdiği frikiki Süleyman vole bir şlıtla sekizinci dakikada Galatasaray ağlarına taktı.

yarın yokluğu sağdan yapılan Galatasaray akınlannın aksamasına sebep oluyor. Birinci devre San-Kırmızılı-ların hücumlarının sıklaştığı bir sırada 1-1 berabere bitti.
Emniyet birinci kümede kaldı
Dün sabah Şeref Stadında yapılan birinci kümeye lerfl müsabakasında Emniyetle Adalet maç 1( berabere yet takımı birinci hak kazanmıştır.
Kadınlar sırtüstü yüzme rekoru
HUveusuca» 2 (YİRS9 — Kadıofar arasında 200 metre sırtüstü yü rekoru bugün İki dakika 89 saniye ile Geertje Wielema tarafından kırıl* mıştır. Eski rekoru Holândak Gor Kint 1939 senesinden beri 2.38.8 derece ile muhafaza etmekte İdi.


GALATASARAY!
Turgay - Stefan, Ruhi • Musa, Muzaffer, Doğan - Hikmet, Naci, Muhtar» Reha, Koçla
BEŞİKTAŞ ı
Feyzi • Yavuz, Vedii - Eşref, Ma-ruli, Hüseyin - Süleyman, Ali İhsan, Bülent, Fahreddin, Faruk.
Hakem Sulhl Garan idi. Müsabakaya başlanmadan evvel Beşiktaş fahrî Başkanı Recep Peker’ln vefatı do-layısiyle bir dakika ihtiram duruşu yapıldı.
Para atılışını Beşiktaş kazandığı halde hatın sayılır derecede kendini hissettiren rüzgâra karşı oynuyor. Gol kaçırma rekorunu kıran ve hiç bir varlık göstermiyen Garbisi takıma almamakla Galasataray isabet etmiş. Oyun başlar başlamaz Galata-ray soldan hücuma geçti. Koçisin sürüp ortaladığı top, Beşiktaş kalesi-
Müdafaada Bülendin yokluğu zaten kendini hissettirirken Nacinin de içe alınması, Galatasaray müdafaasını bir hayli zayıflattığı görülüyor. Bu vaziyetten İstifade eden Beşiktaş muhacimleri serbestçe hareket edebilmek İmkânını buluyorlar. Beşiktaş Galatasaray müdafaasının sağ tarafındaki gedikten faydalanark hücumlarını soldan ilerletiyor. 15 nci dakikada Fahreddin yine boşluktan dalarak kaleye kadar dayandı. Kale yakınından çektiği şutu Turgay enfes bir plonponla kurtardı. Biraz sonra Galatasaraym mukabil bir akınmda Nacinin köşeyi bulan bir havalesini herkes gol olduğunu sandığı bir sırada kaleci büyük bir ustalıkla çeldi. Galatasaraym beraberliği temin etmek için gösterdiği gayret bilhassa dikkat nazarı çekiyor.
Otuzuncu dakikada havadan gelen bir topu Reha çapraz vole bir şütla Beşiktaş kalesinden geçirerek beraberliği temin etti. Vaziyet 1-1 olunca oyun hızlandı. Şimdi top daha ziyade Beşiktaş kalesi önlerinde oynanıyor. Muhtarın enfes bir şutu kale direğine çarparak kurtuldu. Galatasaray müdafaasında bilhassa Muzaffer temayüz ediyor. 35 inci dakikada Galatasaray üstüste kazandığı iki kornerde vuruşlar çok güzel yapıldığı halde bir netice alamadı. İsfendi-

5 — Döfcüş.
mi jV*9İÜerde asillere verilen
tit 3 — Şöhretli. Bedü dans. 4 — Bir ra-töfl bit. Bir mahalde oturuş.
* Vücutla ûnz! şişkinlik. 6 — Asker, le-ftlcandal. 7 — İhraç mahsullerimizden bi-yil rl. Bir mAbut. 8 — Yatacak yer temini, hj-.’ljkumbıldc bir kâğıt 9 — Doktorun bl haataneye bıraktığı talimat. Bir çadır vi* çeşidi. 10 — îzmltln kazalarından biri.
Yııkurıdun uşağı:
D 1 — Yanmada (eski terim). 2 — Kı-1/ r dlçe (cemi). Bîr harfin okunuşu. 3 — Öerlcniklo kullanılan bir madde. Daha J^ettivade kış yemeklerindendir. 4 — Üye.
Yunaıdağ uRzı. 5 — İskambil oyunu. Bir kadın İsmi. 6 — Bir hayvan Eli ye-nJr bir hayvan yavrusu. Fransızca bir Harfin okunuşu. 7 — Kulübe. Dinlenme. B'ilâfımız. 9 —« İnilti (cemi). Bir harfin okunuşu. 10 — Yüksekçe mahal. Axı üa olsa ziyan verir.
DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ boldun sağu t 1 — Ataleti var. 2 î — İzin. Bir ay. 4 — Fern, Bı aile ver. 0 — Vatikan. Kİ. 7
Yrıy» 8 — Rudat\ fcade» 9 Ib 10 — Nan. Terahi.
CeJA! B _
kontu>nr,(1“”
Lyle hilapVnI f«vcrun, 2 - Taze latada. -Ben İ6t(Tc^e(le^ ₺ tarım, 1946 ?
Slnn J
Nazariyedir
Balina. 5— î’ale-AdeL
Kafası işlıyen ve temiz kalbi olan insanlar ne yazık ki talihten, tek bir şey istemek imtiyazını alamazlar. İşleri ne güzel giderdi! Kendilerini düştükleri sevdaya tam, rahat, kaygısız ve hesapsız bırakırlardı! Amma kader onlara her zaman birçok iş buyurur. Başkalarından daha çok ve daha iyi gördükleri için fikirleri taraf taraf dolaşır; şunu severler, bunu severler. Kasım gibi tarif edilemez sırlara varmak ister ve yine onun gibi, bilgiyi sevdikleri kadar bir kadını da sever ve bütün bunları kolaylaştırma yolu olmak üzere sükûnet ve itidal ile sevmeyi bilmezler! Hayır, Kasım gibi insanlar her giriştikleri işi sonuna kadar başarmaya kalkışan, kendilerini ona tamamen feda eden bedbahtlardır. Ve her tarafa aynı zamanda yetişememenin de acısını çekerler.
i
Zümrüd Hanımın Emineye ‘'Bir. vahut iki sene sonra gelir,, yolunda vermeye çalıştığı ümidi kendisi de duyabilseydl bari! Fakat böyle bir teselliye imkân yoktu. Hintli dervişin eline bir düşerse onun güttüğü hayat tarzından Ölünceye kadar aynlmıyacağını biliyordu. İlmin sonu yoktur; hayat da kısa... Mazisini hatırlarken gözünde canlanan o saadet günleri bitmişti artık. Kendi kendine:
— Günün birinde ihtiyarlar, o zaman Emineyi unuturum, diyordu.
Bu düşünce onu büsbütün üzdü. Istırap çekmeyi, ölecek kadar azap çekmeyi yeğ tutardı; elverir ki unutmasın! Unutmak kendinden vazgeçmek, mahvolmak ve yerini, tanımadığı ve nefret ettiği başka, yeni bir Ka-sım'a terketmek demekti...
öğreneceği büyük şeyleri ve dünya güzelliklerini, hattâ Eminenin güzelliğini bile geride bırakacak olan o göreceği hârikaları düşünerek acısını dindirmeye çalıştıysa da içinden bir ses yükseldiğini duydu. O sesi
İfa Emmenin sevgisi, diyordu, Gökyü-
J
İkinci devre başlar başlamaz sağ*' açığa gelen uzun bir pası Hikmet durdurmadan Beşiktaş kalesine havale ettiyse de Feyzi gafil avlanmıya-rak yakaladı. Bu devrede her iki ta-( raf da galibiyet sayısı çıkarmak için azimle oynuyor. Üçüncü dakikada Bülent önü bomboş olduğu halde kaleye üç metre mesafeden ender ele geçen bir fırsatı, topu kalenin üstünden aırtarak heba etti. Bir dakika sonra Nacinin yine şimşek gibi bir frikikini kaleci tuttuğu halde şutun kuvvetinden elinden düşürdü. Beşiktaş müdafileri yetişerek kurtardılar. Akınlar çok süratli ve karşılıklı oluyor. Top mekik dokur gibi ânı vahitte bir kaleden diğer kaleye gidiyor. Tatlı güzel bir futbol seyrediyoruz. Bu arada kaleciler mütekabilen mükemmel kurtarışlar yapıyorlar. Şimdi rüzgârla beraber oynayan Siyah -Beyazlılar, bu avantajlarından faydalanmağa çalışıyorlar, Galatasaray! baskılan altında tutuyor. Bütün Beşiktaş akınlannın kesilmesinde Muzafferin büyük bir rolü var. 22 inci dakikada Galatasaray büyük bir tehlike atlattı. Turgayın kaleden çıktığı bir sırada top tesadüfen direğe çarparak kurtuldu.
Sonlarına yaklaştıkça büsbütün hızını artıran oyunda hangi taraf bir gol atabilirse galibiyeti koparmış o-lacak. 35 inci dakikada bir çarpışma neticesi Fahreddin hafif bir baygınlık geçirerek kısa bir müddet dışarı çıktıktan sonra tekrar oyuna girdi. Naci hücum hattında pek muvaffak olamıyor. Forvette en fazla Muhtarin gayretleri göze çarpıyor. Oyun daha ziyade her iki taraf müdafaasının gol yememek için elden gelen gayretleri-
flSY
A
HİKÂYELERİ
Avusturya Millî Takımı Italyayı 1 - 0 yendi
Roma, 2 (YİRS) — İtalya ve A-vusturya milli takımları arasında bugün yapılan futbol karşılaşmasında, Avusturya 1-0 galip gelmiştir.
Avusturya takımının golünü meşhur Mercure atmıştır.
(B) TAKIMLAR MAÇI
Londra, 2 (YİRS) — Bugün İtalya-nın Floransa şehrinde İtalya ve A-vusturya millî (B) futbol takımları karşılaşmışlar ve İtalyanlar 2-1 galip gelmişlerdir.
Izmirde G. Birliği 3-0 mağlûp oldu
İzmir, 2 (Hususi) — Milli Eğitim maçlarında Demirspor Göztepeye 4-0, Altay Gençlerbirliğine 3-0 galip gelmiştir.
İspanya Portekizi 5-1 mağlûp etti
Madrit, 2 (YİRS) — Bugün İspanya ve Portekiz arasında Madritte yapılan futbol karşılaşması. 5-1 İspanyanın galibiyetiyle neticelenmiştir.
İzmirde tenis müsabakaları neticelendi
İzmir, 2 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Kapalı saha tenis müsabakaları bugün neticelendi. Pek yakında yapılacak olan Türkiye kapalı saha tenis birinciliklerine iştirak edecek olan İzmir, dört gün süren müsabakalardan sonra tesbit edilebilmiştir. Netice şöyledir:
Tek erkekte: özer Yücealp,
Çift erkekte: Hayrı Şen - Özer,
Tek kadında: Gönül,
Karışıkta: Nevin - Özer.
Birinci olmuşlardır. Türkiye kapalı saha tenis müsabakalarında İzmiri bu ekip temsil edecektir.

»
İR varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde bir kıral varmış. Bir gün bu kiralın aklına üç sual gelmiş, bir İşe başlamak i-çln en mühim zaman denir? En mühim insanlar kimdir? Yapılacak en mühim İş nedir? Şayet bu uç sualin cevabını verebilirse hayatta muvaffak olabileceğini zannecll-yormuş.
Bu güzel fikir aklına gelir gelmez, suallerin cevabını kim verebilirse, ona büyük ihsanlarda bulunacağını ilân etmiş. Dünyanın dört bir köşesinden bir sürü insan gelip kirala akıl öğretmeğe kalkışmış.
Bunlardan bazıları her sene program hazırlamasını ve programa harfi harfine itaat meşini söylemiş, bazıları da
boş vakit geçirmeden en mühim işleri görmesini, ancak bu şekilde tam zamanında yapılacak en mühim işin ne olduğunu bileceğini iddia etmiş.
Ve bu böylece devam edip gitmiş. Bütün suallere verilen cevapların hiç biri birbirini tutmamış. Hangi cevabın doğru olduğunu bilmenin imkânı yokmuş. Bütün bunlara rağmen kıral suallerin cevabını bulmak arzusundan vazgeçmemiş. Akıllılığı ile tanınmış, ihtiyar bir adam varmış. Kalkmış, onu görmeğe gitmiş.
İhtiyar münzevi, bir ormanda tek başına yaşarmış ve ancak sade, basit İnsanlarla konuşurmuş. Onun için kıral kıyafetini değiştirip öyle gitmiş.
Kıral geldiği zaman, ihtiyar, kulübesinin .öoünde toprağı kazı-yormuş. Bir yabanoınm yaklaştığını görünce -kim olduğunu bilmeden-selâm vermiş ve tekrar 1-şlne devam etmiş, Kıral, İhtiyarın yanına yaklaşmışı
— Akıllı dostum, demiş. Sana tam üç sual sormağa geldim. Birincisi şu. yaptığım işi tam vaktinde yapıp yapmadığımı nasıl bileyim? İkincisi, en çok İhtiyacım ölen insanların kinuolduğunu nereden anlıyayım ? ÜçünoHsü? İıer ne zaman olursa olsun» en mühim İş nedir?
İhtiyar ciddiyetle dinlemiş, sonra avucuna tükürüp tekrar işine devam etmiş. Kıral:
— Yorulmuşsundur, demiş, ver biraz da ben kazayım.
İhtiyar:
— Eyvallah, demiş ve çapasını vermiş.
Biraz toprağı kazdıktan sonra, kıral durmuş ve yine ayıu sualleri tekrar etmiş. İhtiyar yinö bir cevap vermemiş, sadece çapayı almak için uzanmış ve:
— Şimdi sen dinlen, biraz da ben kazayım, demiş.
Ama kıral çapayı vermemiş, tekrar toprağı kazmaya devam etmiş. Aradan bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, nihayet kıral çapayı toprağa saplamış:
— Sana bu üç sualime cevap ver dly* gelmiştim. Şayet bana yardım edemezsen gideyim, demiş.
Tam o sırada koşa koşa bir a-dam gelmiş. İki eliyle kamını tutuyormuş ve parmaklan kan 1-çindeymiş. Hemen kıralla ihtiyar, adamcağızın elbiselerini çözmüşler, kıral becerebildiği kadar adamın yarasını temizlemiş, sonra kendi mendiliyle ve ihtiyardan aldığı bir örtü ile yaralan sarmış. Adam kendine gelir gelmez susurluğunu giderecek bir şey istemiş. Kırat gidip, kendi eliyle miz su getirmiş.
O arada güneş batmış lık serinlemiş. Kıral,
yardımı ile, adamı kulübeye taşıyıp yatağa yatarmış. Kendi de bir köşeye uzanıp o güzel yaz gecesinde mışıl mışıl uyumuş.
Uyandığı zaman, adamın kendisine baktığım görmüş, Adamı
— Affedin beni! demiş.
— Neyi affedeyim? Sizi tanımıyorum ki?
— Ama. ben sizi tanıyorum. Ben sizin düşman in izim. Kardeşimi öldürüp malına el koyduğunuz için intikam almağa karar vermiştim. Buraya yalnız geldiğinizi duydum- Niyetim dönerken sizi öldürmekti. Muhafızınız beni tanıdı ve yaraladı. Ben de kaçtım, ama siz yaramı sarmasaydiniz ölmüş olacaktım. Ben sizi Öldürmek İstedim, siz ise benim hayatımı kurtardınız. Şimdi, şayet ölmezsem, en sadık bir kulunuz olacağım. Ne olur affedin beni!
Kıral, hem adamcağızı affetmiş hem de gider gitmez doktop göndereceğini söylemiş, 8oımı> o üç suali sormak için ihtiyarı aramış. İhtiyarı
— Suallerinize cevap verildi bile, demiş.
— Nasıl, ne demek istiyorsun.?
— Şunuı Dün bana acıyıp toprağı kazmama yardım etmeseydûı, yoluna devam etseydin, bu adam seni ftidüracektL
Onun İçin en mühim zaman bana yardım ettiğin zamandı. O anda en mühim insan bendim ve bana yardım etmen, yapacağın en mühim işti. Sonra, bu adam geldiği vakit en mühim zaman onun yarasını sardığın zamandı. Yoksa seninle heiâllaşmadan ölecekti. O anda en mühim adam o idi ve ona yardım etmen en mühim işti.
Şunu daima aklında tut: Mühim olan bir tek zaman vardır: Şimdi, en mühim zaman odur, çünkü insan ancak o zaman bir iş yapabilir. En mühim İnsan şimdi, yahut herhangi bir zaman, seninle beraber olan kimsedir, çünkü ondan sonra başka bir İnsan görüp konuşacağını kim temin edebilir? En mühim iş de beraber olduğun o insana iyilik etmektir, çünkü insan ancak bu gaye İçin halkedılmiştlr.



t



Broctonlu Rocky Marciand. Roland La Starzanın (soldu) başına dördüncü raurıddu kuvvetli bir sağ yumruk vururken. Martın 24 ünde Madison Square Garden’de 10 raund üzerine yapılan bu maçı Marciand, 6 ya karşı 9 puvanla kazanmıştı.
Büyük Sihirbaz
Yazan : A. de Gobineau
A____________________
- 9
Çeviren î Reşat Nuri Darago ____________________________r
zünde bile bundan kıymetli bir şey var mıdır?
İşte böylece Kasım, bir adamın olabîle-ceğl kadar bedbaht, mahzun ve kederli İdi. Ara sıra cesareti o kadar kınlıyordu ki kendini toprağın üzerine atıp hıçkırarak ağlamaya başlıyordu: Bu sebeple dervişe bir an evvel kavuşmayı dilemekte idi. Kendi kendine: — Beraber bulunduğumuz vakit aklım, bana söyliyeceği sözlere takılır, diyordu. Beni hakikati temaşa etmek gibi yüksek bir işe sevkeder. Bahtiyar olmıyacağım amma pek muhtaç bulunduğum cesaretimi tekrar bulurum hiç değilse. Benim kaderim, üstadımın büyük emellerine hizmet etmekmiş. Kaderime razıyım.
Netice itibariyle yeryüzünde bağlanacağı bir şeyi kalmamıştı artık. İki sevda arasında bocaladığı, âdeta parçalandığı için bir an olsun dinlenmekten, sükûnet ve huzura kavuşmaktan başka bir şey dilemiyordu. Ve günler geçtikçe bu dünyada, kendisini mesut edecek şeyin ne olabileceğini bilmez oluyordu, zira boş hülyalara o kadar dalmıştı. Emine... O kadar uzaktı kİ artık... Her gün de daha çok uzaklaşmakta idi... Kaybetmişti onu. Mukaddes hâtırasını arzu, hasret ve gözyaşları içinde ana ana sanki hakikatten sıyırmış, yeryüzünden silmişti. Onu bir daha ele geçireceği-
ne inanamıyordu; ilim sevdasına gelince, çektiği dertlerin tek sebebi olan ilim sevdasını iyice duyduğuna da pek emin değildi.
Lâkin bu noktada yanılıyordu. Dervişin onu sözleriyle düşürdüğü şiddetli merak sandığından çok daha kuvvetli idi. Kendisini o kadar büyük azaplara düşüren aşkın verdiğiı bütün ıstıraplara rağmen galip gelmediğini, onu yolundan çevirmeğe muvaffak olmadığını görmemekte idi! Gerçekten Kasım Emineye doğru değil de boynundan bir zincirle çekillyor-muş gibi dervişi aramaya gidiyordu. Bu zincir onun kısmeti, talihinden hissesi işte... Gönlünü, hislerini, arzusunu, sevgisini dinlemeden yola koyulmuş ve bundan kendini alı-koyamamıştı.
Daha garibi, ne aradığını, ne elde etmek İstediğini de bilmekten uzaktı. Hintli ona elindeki kudreti göstermiş ve kendisine ihtiyacı olduğunu söylemişti; Kasımın bunun üzerine ateş alan dimağı üst tarafını tamamladı. Arzusu görmek ve hizmet etmekti; baş döndürücü yüksekliklerle derinlikleri hayat meyal seziyor, kendini o baş dönmesine bırakmak istiyor ve o zaman başına ne geleceğini bilmiyordu. Bütün bu halet, peşinde koştuğu baş dönmesinin kendisi idi.
îptllâ haline gelmiş bir aşk, aynı derecede başka bir aşka kendine lâyık bir rakip
====================X
diye bakar mı bilmem; fakat böylesi varsa, işte, Kasımı sarmış olan ıptilâ idi. Her iki- j si de aynı derecede heyecan ve şiddet taşırlar; her ikisinde aynı nispette feragat, gaflet ve feraset vardır. Aşk. arzuya kapılan bir ruhu dünyanın bayağılıkları üstüne yükseltebileceğini iddia ederse rakibi — yani Kasımı sevgi ile birlikte elinde tutan o rakip — de aynı yüksekliklere çıkmak kudretini taşıdığı cevabını verir.
İşte böyledir ki zavallı âşık, amansız bir güneşin yaktığı kırları boylamakta, boyuna uzanan o geniş ufuklara gözlerini dikerek ilerlemekte ve ağladığı, ıstırap çektiği, kederden öleceğini sandığı halde yine yürümekte idi.
Fakat ne kadar yol alsa şeyhini hâlâ bu- ' lamıyordu. On beş gündür izini kaybetmişti. Köylülerden, yolculardan soruyor, fakat Hint- ! 14yi göreni bulamıyor. Kimse tanımıyordu. Kasım, hiç şüphesiz, bir noktadan itibaren yanlış istikamet tutturmuştu ki bu, yol denecek bir şey bulunamıyan o ülkelerde pek kolaydır. Fakat Kasım bu Işde de talihinin, kısmetinin kudretini gördü. Kendi kendine diyordu ki: 1
— Şeyhimi o kadar acı çektiğim ilk günlerde bulsaydım belki derdimi kendisinden giz-liyemezdlm. O da bana sitem ederdi. Ve böyle ihtiyatsızca konuşmamın tek neticesi boyunu sitem duymak olacaktı ve belki de... E'er-vişin bana göstereceği emniyetsizlik yüzünden her türlü bilgiden de mahrum edilirdim, üstelik Emineye de kavuşamazdım. Şimdi kendime sahip ve hâkim değilim; çünkü daha da bedbahtım; sanki felâketin dibine kadar inmiş ve orada serilmiş bulunuyor, oradan bir daha çıkmayı bile düşünmüyorum. Yok, yok, Hintliye bir şey söylemiyeceğim. Sırrımı belli et-miyeceğim. Anlıyamaz. Kendi aradığı yüksek şeylerden başka her şeye kapalı katı bir yürek taşıyor. O Tanrılığa kavuşmuş. Ben neyim halbuki? Neyim? fDevamı var>
Hicrî 1950 Rumî
O. Ahir NİSAN Mart
15 3 21
1369 Pazartesi 1366
l
VAKÎT VASATİ EZAN
Güneş 5.12 11.03
öğle 12.18 544
İkindi 15.53 9.19
Akşam 18.35 12 00
Yatsı 20 08 1.33
îmsâk 4.02 9.28


SİYASI İKTİSADÎ
YENİ İSTANBUL
müstakil günlük gazete
Sahibi:
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LIMITED ŞİRKETİ MÜDÜRÜ: FARUK A. SÜNTER Bu sayıda yazı işlerini fiilen idare eden : Sacld ÖÜET
Basıldığı yer :
YENİ İSTANBUL MATBAACILIK LIMITED ŞİRKETİ MATBAASI
İkinci sayfamızdaki siyasî, üçüncü sayfamızdaki kültürel, beşinci sayfamızdaki İktisadî başmakalelerde ileri sürülecek fikirler tamamiyle yazarlarına aittir.

3 Nisan 1950
Sayfa 5
GÜNÜN EKONOMİK

L
hâdiselerine bakış
Parlstc altın yeniden (lü$tü — Birleşik Amerika, ithalâtını arttırmaca çalışıyor — Dokuma maddeleri piyasası — Maden piyasası — Marshall plânı ve Amerikanın gelecekteki yardımı — 1950 ilk iki aylık ticaret bilançomuz — Manifatura ithalâtı ve yumuk satışı — İhracatçı birlikleri __ Türk - İsrail ticaret münasebetleri — Balık rüsumu.
FA art ayının son haftası içinde Pa-ris piyasasında altın yeniden düşmeğe başlamıştır. Evvelki haftanın son iş gününde Napoleon 3520, külçe 492 bin frank iken, geçen hafta bu rakamlar 3410 ve 475 bin franga inmiştir.
Hafta içinde, Birleşik Amerikoyı ilgilendiren mühim haberler gelmiştir. Gümrük tarifelerini indirmek ve bu suretle ithalâtı arttırarak dünyada mevcut dolar sıkıntısını hal imkânı sağlamak meselesinin gerek matbuatı ve gerekse resmî makamları yakından meşgul ettiğine delâlet e-denlerini, bu haberlerin başında zikretmek yerinde olur. Amerika Dışişleri Bakanı ile Marshall yardımı idarecilerinin müştereken tetkik etmekte bulundukları bildirilen bu mevzuun Avrupa, hattâ dünya ekonomik durumu bakımından ehemmiyeti meydandadır. Fakat garip olan cihet şudur ki, Birleşik Amerika Hükümeti, alüminyum sanayiini korumak maksadıyla, ham ve yan işlenmiş alüminyum İthalât resmini %50 nispetinde arttırmıştır. Buna mukabil, pamuk ekim sahasının takyidi hakkındaki kanun tasarısı ve Mısır tipi uzun elyaftı pamukların fiat destekleme politikasından faydalanamıyacagı karan, istihsalin tahdidi maksadiyle alınıpış ve dolar darlığını hal arzu-siyle âhenkli tedbirler olarak görünmektedir.
Buna mukabil dünya yün satış piyasası son hafta zarfında oldukça canlı geçmiştir. Avustralya ve Güney Afrika yünleri hafif yükselmeler kaydederek kolaylıkla satılmıştır.
Cenevrede toplanan Birleşmiş Milletler Ziraat Konferansı, gündemindeki raporların bir çoğunu tetkik e-demeden dağılmıştır. Konferansın aldığı tek müspet karar, küçük ve orta çiftçilere yapılacak yardım hakkında bir rapor hazırlanmasından ibarettir.
Maden piyasasına dair kayda değer haberler, İngiltere alüminyum satışlarının tatminkâr görülmesi ve Belçikanın kurşun ihraç fiatlerini indirmiş olmasıdır. İngiliz alüminyum satıcıları da, Amerikalı meslekdaş-lan gibi, yabancı rekabetten şikâyet etmekle beraber, son zamanlarda tatminkâr muameleler yaptıkları a-çıklanmaktadır. Diğer taraftan, A-merikada kurşun fiatlerınin düşmesi neticesi olarak Fransadan sonra Belçika da, ihraç fiatlerini indirmeğe karar vermiştir.
Nihayet Amerikan yardımına ait kayda değer haberler, Marshall plânı 1950 tahsisatı teklifinin Temsilciler 'Meclisinde kabul edildiği ve Cumhuriyetçi âyan üyesi Vandenberg’ln, Amerikan yardımının 1952 den sonraki şekli hakkında tetkiklere girişilmesi hususunda Hoffmann’a bir teklifte bulunulduğu haberleridir.
Temsilciler Meclisi, Marshall yardım; tahsisatında herhangi bir değl-şifitthyapmamışsa da dördüncü nokta Aİahsisatinı mühim miktarda ek-siltmiştir. Marshall yardım tahsisatı yekûnu 3.102.450.000 dolardır. Dördüncü madde tatbikatı için ise, 45 milyon dolar tahsisat istenmiş fakat bu ancak 25 milyon dolar olarak kabul edilmiştir,
Malta içinde İstatistik Umum Mü-■■ dürlüğü tarafından neşredilen rakamlar, 1950 yılı ilk iki ayındaki memleketimiz dış ticaret bilânçosu-nu vermektedir. Bu rakamlara göre, 1949 yılının ilk İki ayı 22,8 milyon li
r

ı
ra açık vermişken bu yıl aynı devre sonunda ihracatımız 29.6 milyon liralık bir fazlalık göstermektedir.
Mensucat piyasasını olduğu kadar doğrudan doğruya müstehliki de alâkadar eden bir haberde, Almanva-dan manifatura eşyası ithali için 5.5 milyon dolarlık yeni bir tahsis yapılmış olmasıdır. Aylardan ben yapılan ve yekûnu 12,5 milyon dolan bulan taleplerin ne nispette kabul e-dildiğine dair hafta içinde izahat vermiştik. Ham dokuma maddesi mev-zuunun memnuniyetle kaydedilecek havadisi ise, Çukurova bölgesinden Fransaya 150 ton pamuk satılmış olmasıdır. İtalya ve Yugoslavyanın da mübayaa ihtimallerinden bahsedilmektedir. Bu tahminler tahakkuk e-derse, elde kaldığı bildirilen 150 bin balya pamuğa müşteri bulmak işi kolaylaşmış olacaktır. Ancak bu hususta dünyanın gidişine ayak uydurmamız ve müsait fiatler istememiz şarttır. Bu mevzua yeniden avdet e-decegiz.
Tiftik ve Yapağı İhracatçılar Birliği yıllık toplantısını yapmıştır. Çalışmaları hakkında hafta içinde etraflı izahat vermiş bulunduğumuz bu toplantıda, taahhüdüne riayet etmi-yen bir ihracatçının Birlikten çıkarılmasına karar verildiğine, mevzuun ehemmiyeti dolayısiyle» tekrar işaret etmek isteriz. Aynı zamanda Yağlı Tohumlar, Bakliyat ve Hububat İhracatçıları Birliği de yıl sonu tonplantısım yapmıştır. Birlik tarafından hazırlanmış bulunan raporda istihsal, satış ve stok hareketleri hakkında etraflı malûmat ve rakamlar verilmektedir.
Marshall Yardımından faydalanan ilk hususi teşebbüsün kurulmasına Bursada başlanmıştır. Büyük bir so-gukhava deposu olan bu müessesenln, meyve ve sair yiyecek maddelerinin muhafaza ve değerlendirilmesi hususunda mühim hizmetler görmesi beklenmektedir. Memleketimizin Marshall Yardımından faydalanması mevzuunu alâkalı şahsiyetlerle yerinde tetkik etmek üzere Amerikaya muhtelit resmi bir heyetin gönderilmiş bulunduğunu zikrederken, bu çeşit iktisadi işletmelerin Amerikan yardımından gelecekte faydalanmaya devam etmelerini temenni ederiz.
Türk - îsrall ticaret münasebetlerinin geliştirilmesi için gerek resmî ve gerekse hususi kanallardan teşebbüslere girişilmiştir. Bir taraftan İsrail heyeti İle Ankarada görüşmeler başlarken, öbür taraftan İzmir tacirlerinden bir grupun temaslarda bulunmak üzere İsraile gitmeğe karar verdiğini öğreniyoruz. Diğer taraftan, İsrail tacirlerinin de memleketimize gelecekleri bildirilmektedir.
Karadeniz ve Marmara demet tütün piyasasında tüccar mübayaa faaliyetini hızlandırmıştır. Maamafih, şimdiye kadar satılan 1,530.000 kilo tütünün 1.400.000 kilosu Tekel tarafından satın alınmıştır.
Nihayet, 1872 yılında tesis edilen* * ve Lozan muahedesiyle Maliye Bakanlığına devrolunan balık rüsumu 1 nisandan itibaren kaldırılmıştır. Bu karardan, balık avcılığının teşviki hususunda mühim faydalar beklenmektedir. Zengin bir gıda maddesi o-Jan balığın daha bol miktarda tutulması, hem müstehlik İçin ve hem de balık konserveciliği sanayiinin tesisi bakımından sevindirici bir hâdise olacaktır.
YENİ İSTANBUL
• ı
Ruble bloku gerçekleşiyor
Bloka Çin de dahil olacak. Moskovada bir kliring bankası kurulması bahis mevzuudur
Londra, 2 (Nafen) — Sunday Times gazetesine göre. Sovyet Rusya ruble esasına bağlı mali bir blok kurmak için hazırlıklar yapmaktadır. Belirtildiğine göre, bu bloka Rusya, Polonya. Çekoslovakya, Kumanya, Macaristan, Bulgaristan, Arnavutluk, Çin, Kuzey Kore ve Vi-etmin idaresi dahil bulunacaktır.
Bu blokun mail işlerini idare etmek üzere Moskovada komünist milletlerarası bir kliring bankasının teşekkül etmekte olduğu da ilâve edilmekte -dlr.
Sunday ^imes'in ilâve ettiğine göre Sovyetler bir müddetten beri ticari alışverişlerinde rublenin esas olarak kabul edilmesini mecburiyet haline getirmişlerdir. Polonya radyosu son
KTrıın.[jnM»ıı—ı
Kısa haberler
Fransa çavdar ihraç ediyor
★ Paris iReuter - Hususi) — Fransa Hububat Ofisi, çavdar tacirlerine 20 bin ton çavdar ihraç edebileceklerini bildirmiştir. Ofis, satış yapılabilecek memleketleri tasrih etmemiştir.
Bir Amerikun şirketi, tngllterede petrol tasfiyehanesi açıyor.
★ Paris (Hususî) — Öğrenildiğine göre, İngilterenin ham Amerikan petrolü üzerine koyduğu ithal tahdidatı dolayısiyle, Socony Va-cuum Şirketi Coryton’da bir tasfiyehane açmağa karar vermiştir. Projenin tatbiki 30 milyon dolar tutacaktır. Bu tasfiyehanede Ortaşark petrolleri işlenecek ve şimdiye kadar dolar sahasından satın alınan ham petrol yerine kaim olacaktır.
İtalya^ İktisadi muvazenesini henüz bulamadı*.
★ Roma (Hususî) — Son günlerde İtalya, Avrupa İktisadî İşbirliği Teşkilâtına verdiği bir raporda,
- 7^ *
memleketin durumunun istikrar bulamadığı hususunu tebarüz ettirmiştir. Gerçi durum ehemmiyetli derecede iyileşmiştir. Fakat İktisadî muvazene henüz temin edilmiş değildir.
İtalya, Sovyetlere harp tazminatı borcunu ödüyor»
İr Roma (Hususî) — Senato, İtalya ile Sovyet Rusya arasında imzalanmış olan harp borçlan tazminat anlaşmasını kabul etmiştir. İtalya, Rusyaya 100 milyon dolar Ödeyecektir. Anlaşma mucibince, Rumanya, Bulgaristan ve Macaristandakl İtalyan malları Pvusyaya devredilecek, bakiye, beş yıl İçinde gemi, elektrikli lokomotif ve çeşitli emtia olarak ödenecektin Sınaî mâmuller için lüzumlu malzemeyi Rusya temin edecektir.
Batı Almanya, Fransaya ihracatını arttırıyor
İr Frankfurt, 2 (AFP-) Fyan* sa İle Batı Almanya arasında mevcut ticaret anlaşmasına ek anlaşma cumartesi akşamı Frankfurtta imzalanmıştır.
Bu yeni anlaşmaya göre, Alman-yanın Fransaya yapacağı ihracat 4 milyon dolar, Franaanın üçlü bölgeye yapacağı ihracat ise 1 milyon dolar artacaktır. Bu suretle Almanyanın Fransaya yaptığı ihracatta mevcut açık azalacaktır.
yayınlarından birinde yabancı memleketlerle Polonya arasında yapılan ticari alışverişlerin ruble esasına göre yapıldığını bildirmiştir.
Diğer taraftan Çinin de bu bloka dahil edilmesi için şu anda komünist Çin Hükümeti ile Kremlin malî uzmanları arasında müzakereler cereyan ettiği ilâve edilmektedir, öğrenildiğine göre, Çinliler bu fikri kabul etmişlerse de Moskovada kurulacak kliring bankasının ikiye ayrılmasını ve bir kısmının da Pekinde bulunmasını ısrarla İstemişlerdir. Fakat Moskovanın Asya memleketlerinin iktisadi ve malî işlerine hükmetmekten vazgeçmiyeccğl ve Çini yola getireceği kanaati hâkimdir.
I’

Birleşik Amerlkada İnşaat artıyor
İT Washington, 2 A.A. (USÎS) — Amerika Birleşik Devletleri Çalışma ve Ticaret Bakanlıklarının müştereken neşrettikleri bir tebliğde bildirildiğine göre, Amerika-dakl yapı faaliyeti mart ayı içinde bir artış göstermiş ve bu ay zarfında 1.500.000.000 dolar tutarında yeni inşaata başlanmıştır. Bu artış şubat ayından yüzde sekiz ve
1949 mart ayından da yüzde 18 fazladır.
1950 yılının ilk üç ayında yapılan yeni inşaat için sarfedilen para 4.400.000.000 doları bulmştur. Bu miktar 1919 yılının ilk üç ayından yüzde 18 fazla olup daha önceki diğer herhangi bir üç aylık devreden de pek yüksektir. Bu inşaat fazlalığına hem resmî, hem de hu-4.100.000.000 doları bulmuştur. Bu susi inşaat yüzde 18, âmme inşaatı da yüzde 21 artmıştır. Bu miktarın yüzde 44 Ü çiftlik yapılarından
. gayri binalar olup kıymetlerinin yekûnu 1.900.000.000 dolardır.
Bu yıl kauçuk istihsali fazla
İr Londra (Hususi) — İçinde bulunduğumuz yılın kauçuk rekolteBİ 1,482,500 ton tahmin edilmektedir.
Financial Times’e göre, tabiî kauçuk istihlâki Birleşik Amerı-kada, Japonyada ve muhtemelen Sovyet Rusyada artacaktır. A-merikan istihlâkinin 625 bin ton tabiî ve 375 bin ton sentetik kauçuk olacağı tahmin ediliyor.
Rusya - Çlıı arasında sivil havacılık anlaşması
★ Londra, 2 A.A. (United Press) — Moskova radyosunun dün akşam bildirdiğine göre, Sovyet Rusya ile Komünist Çin, 27 martta Moskovada, 10 senelik bir sivil havacılık anlaşması imzalamışlardır. Sovyet Tass Ajansının bir haberini bildiren yayında söyle denilmiştir!
MQln milli havacılığının gelişmesine yardım etmek üzere Sovyet Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki İktisadî münasebetleri kuvvetlendirme gayesine ve müsavat esaslarına dayanarak bir şirket kurulmuştur.,,
Anlaşmanın, Pekin ile Sovyet Rusyadakl Chlta lrkutsk vo Alma Ata arasında irtibat tesis etmek üzere sivil hava yollarının teşkilini ve İşletmesLni temin ettiği bildirilmiştir.
(
Devlet üretme çif tlikleri
Bu yıl, 928579 dönüm arazide zeriyat yapıldı
Ankara (Hususî) — Devlet Üretme Çiftlikleri Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre, idarenin emri altında bulunan 22 çiftlikte,bu yıl 928,579 dönüm kışlık zeriyat yapılmıştır. Bunun yüzde doksanından fazlası buğday, mütebakisi arpa ve yulaftır. Yazlık zeriyat için hazırlanmış sahanın yekûnu ise 40 bin dönümdür. Bu topraklara çiftliklerin bulundukları iklim şartlarına göre, pamuk, susam, mısır başta olmak üzere muhtelif ürünler ekilecektir. Umum Müdürlükçe yapılan tetkiklerde havaların gerek kışlıkların gelişmesi vc gerek yazlık ekinler itin müsait gitmekte bulunduğu anlaşılmıştır.
Makine ve Kimya Endüstrisi kurumu çalışmağa başladı
Ankara 2 (Hususî muhabirimizden) — Askeri fabrikaları “Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu” adiyle îşletmer Bakanlığına bağlıyan kanun dünkü 1 nisan günü meriyete girmiştir.
Öğrendiğime göre, askerî fabrikalar grııpuna dahil tâmirhaneler eskisi gibi Milli Savunma Bakanlığında kalmakta olup İşletmeler Bakanlığına geçen kısımlar, istihsal yapan tesislerdir.
Askeri fabrikaların, İşletmeler Bakanlığına bağlanmasının mucip sebepleri konuşulurken şu esaslar üzerinde durulmuştur:
Umumi muvazeneye bağlı fabrikalar, ıantabl çalışamamaktadır. Eldeki malî kanunlarla mübayaa yapmak çok zordur; mali sene içinde a-lınan malların istihlâk olunması lâzımdır, İhtiyaçtan fazla istihsal yapılamamaktadır. Bu ise milletin mühim bir malî ve endüstriyel varlığını kısmen muattal bırakmaktadır. Bu fabrikalar da sivile geçtikten sonra daha fazla istihsal yapılarak bir çok mâmul maddelerin iç ve dış piyasalara satılması mümkün olacaktır. Ayrıca, ham maddesini Kara-bükten ve diğer devlet fabrikalarından alan bu işletmeler şimdi onlarla koordine bir şekilde çalışabileceklerdir.
[HîBBCTnusuîir uıwır

Et işinin halline doğru
On Amerikalı mütehassıs
ofiste çalışmağa başladı
Ankara, (Hususî muhabirimizden) — Türkiyenin ve bilhassa ts-tanbulun et işinin halli, çözülmez bir muamma olarak, yıllardan beri sürünüp gelmektedir. Bu işi kökünden halletmeye karar vermiş olan hükümet, bir iki yıl evvel Bakanlık-lararası bir komisyon toplayarak bu dâvanın ana meselelerini tetkik ettirmiş ve b uhususta esaslı bir de rapor hazırlattırmıştır. Bu raporda belirtil* digine göre müteaddit şirketlerin ve İstanbul Belediyesinin eti bollaştırmak ve ucuzlatmak hususunda şimdiye kadar giriştikleri bütün teşebbüsler akim kalmış ve sonunda mesele spekülatörlerin galebesiyle neticelenmiştir.
Mesele yalnız İstanbulun ve bazı şehirlerin et işi olmayıp asıl mevzu memleketin hayvancılık dâvasına ve milyonlarca yetiştiricinin istikbaline vo Türkiyenin bol hayvan ve bol et
Toptan piyasadaki ucuzluğa rağmen
Perakende kahve fiatleri düşmüyor
Dünya kahve istihsal ve istihlâki harp yüzünden esaslı değişikliklere uğradı
Piyasada kahve ithalâtçıları arasında rekabet başlamış, bu yüzden fiyatlar son haftalar içinde 760 kuruştan 690 kuruşa kadar düşmüştür. Son bir iki gün içinde bu rekabet durmuş, fiyat 690-700 kuruş arasında istikrar bulmuştur.
Bundan altı ay evvel toptan piyasada kahve fiyatları 650-850 kuruşa kadar çıktığı zaman, çekilmiş kahve fiyatı da 850 kuruştan 1000 kuruşa kadar yükselmiştir. Aradan geçen kısa bir zaman zarfında kahve fiyatları bu seviyede durmamış, fiyat 750 -800 kuruş arasında istikrar bulmuştu. Son defa olarak kahve tacirleri arasındaki rekabet yüzünden, fiyatlar 690 kuruşa kadar İndiği halde, çekilmiş kahve fiyatı yine 1000 kuruştan aşağı düşmemiştir.
Görülüyor ki, toptan kahve piyasasındaki yükselişler, süratle perakende piyasaya İntikal ettiği halde, fiyat sukutları ayni nisbette perakende piyasaya tesir etmemektedir. Şehrimizde fiyat kontrolü ile meşgul olması lâzımgelen Belediye İktisat Müdürlüğü de bu gibi temevvüçleri takip e-derek, perakende fiyatlar üzerinde bir mürakabe yapmamaktadır.
Bilindiği gibi, kahve keyif verici maddeler grupuna dahil edildiği halde, halkın en ziyade satın aldığı ihtiyaç maddelerinden de biridir» Böyle olduğu içindir ki, zaman zaman hükümet kahve fiyatlarıyla alâkadar olmuş, Tekel maddeleri arasına sokmuş, harp yıllarında bir aralık, kahve tevziatını karne usulüne bağlamıştın Bundan başka kahve piyasasının tanzimi için Ticaret Ofisine de vazife verilmişti. Ticaret Ofisi 947 senesinden beri kahve piyasasından çekildiği için kahve ticareti tamamiyle serbest bırakılmıştır.
Yurdumuzun kahve ihtiyacı senede 90-100 bin çuval arasında hesap edilmektedir. Kahvenin en ziyade sarfedildiği aylar, kış aylarıdır. Yazın meyvenin bollaştıgı zamanlar, sarfiyat yan yarıya azalmaktadır.
Memleketimizde sarfedilen kahve cinsleri de 3, 5 numaralı Rio kahveleridir. Harp yıllannda kahve ithalâtının zor bir durumda olduğu zamanlarda, Amerikanın Kenya kahvesi piyasaya getirilmiş, rağbet görmemişti.
Bu vesile İle okuyuculanmıza dün-
V
jummamın
lhracatçısı olmasına taallûk ettiği cb hetle bilindiği gibi bu mevzu vazife olarak Toprak M&üBUİterl Ofisine verilmiştin
Hükümet, et dâvasının halli için gereken birinci teşebbüse, yani et kombinaları kurmak faaliyetine girişmiş ve Erzurumda bir et kombinası kurmağa başlamış olmakla bera«* bet\ diğer yandan mevzuun etraflı o-larak teknik etüdünü yaptırmıştın
Bu mevzu ile ilgili olarak yapılan çalışmalar çok ilerlemiş olup, Marshall Plânı yardımından on Amerikalı mütehassıs getirtilmiş ve bunlar bu-günlerdo Ankarada Ofis binasında Ofis teknisyenleriyle birlikte tatbikat projelerini yapmağa başlamışlardın Her biri kendi sahasında icat ve patent sahibi olan bu kıymetli mütehassıslar, et mevzuunu, Türkiyedeki şartlar dahilinde mütalâa ederek pratik usullerle nasıl halledileceğini teabito koyulmuş bulunmaktadırlar.
ya kahve istihsal ve istihlâki hakkın da kısaca malûmat vermeyi faydalı görüyoruz.

Dünya vaziyeti:
Harpten evvel, dünya kahve mahsulünün yüzde 87 sini Amerika kıtası, yüzde 75 ini de Güney Amerika kendi başına temin ediyordu. Yeryüzünün en büyük kahve kaynaklan Brezilya ve Kolombiyayı ihtiva eden Lâtin Amerikası 1938 de 17 milyon kentalden fazla kahve çıkarmıştır. (O senenin dünya istihsali 22,700,000 kentaldi). Bu miktarın 14 milyonunu Brezilya vermiş ve böylcce umum istihsalin yüzde 60 mı sağlamıştır. Ko-lombiyamn hissesi de 2.550.000 kentaldi.
Amerika dışında en büyük kahve müstahsili Endonezya’dır. 1938 senesinde Cava bir milyon kental yetiştirmiş ve üçüncü sıraya geçmişti.
Afrikada ise, en zengin memleket olan Belçika Kongosu ancak 260.ÖÖ0 kental çıkarmıştır.
Yine ayni senenin rakamlarına göre Brezilyada kahve ağacı sayısı 8 milyona yakın, ikinci gelen Kolom-biyada beş yüz binden fazla ve Felemenk Hindistanında (üçüncü) üçyüz bine yakındı. O senenin dünya kahve ticareti 29.406;000 çuvalı bulmuştur (her çuval 60 kilo ağır İlgındadır)«
İstihlak t
1937 senesi dünya kahve İstihlâki 17 milyon çuval iken 1938 de 22 buçuk milyon çuvalı buldu.
Müstehliklerin başında Birleşik Devletler (-7.666.000 kental), ondan sonra Fransa (1.853.000 kental) Almanya (1>778.000) ve Belçika, İsveç, Felemenk, İtalya, ve en sonda İngiltere gelir. (Birleşik Devletlerde adam başına istihlâk nisbeti 5,4 kilo, İsveç-te 7,5, Daniftiarkada 9 kilo* İngilte-rede 0,35 kilodur).
1939 dan sonra:
Son Cihan Harbi kahve ticaretine büyük mikyasta sekte vurdu. Meselâ Avrupa piyasası, 1939 dünya kahve ihracatının yüzde 43 ünü çekmişken bu nisbet 1941 ile 1944 arasında yüzde 8 e indi. Avrupa piyasasının kahve istihsal edememesi Birleşik Devletler ve Amerikanın kahve müstahsili on dört memleket arasında kahvenin âdilâne paylaşılması hususunu tanzim eden bir anlaşma imzalanmasına yo] açtı. •
Harpten sonraki istihsale gelince, Birleşik Devletler Ziraat Vekâletinin neşrettiği malûmata göre 1946-1947 senesinin dünya kahve mahsulü 2.129.000 tonu bulmuş, ve bunun 1.623.000 tonu ihracata ayrılmıştır.
1939 senesine kadar başlıca ithalâtçı memleketlerden olan Almanya-nın ve o tarihe kadar da müstahsil memleketlerin üçüncüsü bulunan Endonezya'nın yerini Salvador’a terke-derek ticaret piyasalarından çekilmeleri kahvenin ihraç ve İthali bakımından tevzi vaziyetini esaslı surette değiştirdi. Meselâ, o tarihe kadar kahve fazlasının yüzde 62 sini Birleşik Devletlere ve 38 ini Avrupaya satan Meksika* 1946 da Birleşik Devletlere kahvenin yüzdo 95 ini göndermiş, Avrupaya da yüzde 4 ünü ayırmıştır.
Kanada, harpten önce kahvesini İngiliz Doğu Afrikalından alırken şimdi Brezilya ve Antillerden almaktadır.
Brezilyanın 1948 mahsulünden ihracata ayrılmış kahvesi 800 ile 960 bin ton tahmin ediliyordu. Harpten önceki istihsal fazlalığının yeniden vücut bulacağına dair şimdilik belirti yoktur.




Borsaya dahil olan yiyecek maddeleri grupunda, u-mumiyet itibariyle fiat gerilemesi müşahede edilmektedir. Bunlardan sade yağlar, muhtelif çeşitteki peynirlerin gün geçtikçe ucuzladığı görülmektedir. Vakaa yağ istihsalinde büyük bir rolü olan cenup bölgesinde, yeni sene mahsulü yağ piyasası henüz açılmamıştır. Böyle olmakla beraber, bu bölgelerde havaların müsait gitmesi, hayvan telefatının geçen yıla nispetle daha az olduğu hakkında-ki haberler, sade yağ piyasasını gevşetmiştir. Yağ istihsal bölgelerinde, geçen seneye nazaran daha bol mahsul elde edileceği anlaşılmaktadır. Şimdi bu hükme varmak kabildir. Netekim bu hükmün teBiri altında, perakende yağ piyasasında da ucuzluk hissedilmektedir. Meselâ : Mısırçarşısı ve civarındaki satış yerlerinde Diyarbakır yağı 700 kuruştan 650 kuruşa kadar düşmüştür. Peynirlere gelince, geçen hafta yazdığımız gibi, piyasaya yeni sene mahsulü İzmir menşeli beyaz peynirler gelmiş, Mrada 150 kuruştan muamele görmüştür. Perakende piyasadaysa 180 - 200 kuruş arasında satılmaktadır. Bandırma, Trakya malları henüz piyasaya arzedilme-miştir. Böyle olmakla beraber, soğuk hava depolarındaki eski mallar, piyasaya daha ucuz bir fiatle teklif olunmaktadır. Fakat, eski fiatle satın alınan malların sarfiyatı, bakkallarda henüz bitmediği için, halk peynir fi-atlerinin ucuzlamasından hâlen istifade edememektedir. Ticaret Eorsasında yiyecek maddelerinin dışında kalan ihracat malları piyasasında, mevsim münasebetiyle, durgunluk hüküm sürmektedir.
İSTANBUL !
İhracat mevsimi geçtiği halde, İstanbul Ticaret Borsasmda fındık piyasası, tüccarı en ziyade meşgul eden bir mevzu olmaktan çıkmamıştır. Esasen borsanın satış salonunu dolduran tacirler ve simsarlar da, en ziyade fındık alış verişleriyle uğraşmaktadırlar. Hafta başında, fındık fiatleri hararetli bir devre geçirmiş, fiat
İstanbul ve İzmir’de haftalık piyasa vaziyeti
186 kuruşa kadar yükselmişti, Fındık Tarım Kooperatifinin istihsal bölgelerinde yeniden mübayaata geçmesi piyasayı canlandırmıştı, fakat mübayaat durduktan sonra, fiatlerde tekrar bir durgunluk başgöstermiştir. Trabzon hususî iktisat muhabirimizin telgrafla verdiği malûmata göre, hafta İçinde orada 230 ton kabuklu fındık satılmıştır. Hâlen Karadeniz bölgesinde stok olarak 6000 ton fındık bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu miktarın 2000 tonu Ordu ve Giresunda, 4000 tonunun da Trabzon-da bulunduğu hesap edilmektedir.
Hafta içinde yağlı tohumlar grupunda da fiat gerilemesi başgöstermiştir. Bunlardan susam, ay çiçeği tohumu, keten tohumu gibi maddelere karşı iç piyasadan isteklerin azaldığı anlaşılmaktadır. Esasen iyi kalitede mallar da elden çıkarıldığı için, piyasaya sürülen aşağı evsaftaki mallarda, bittabi iyi bir fiat bulamamaktadır. Mevsim başında 86 - 87 kuruş etrafında fiat bulan susamların bu hafta içinde 60 - 65 kuruşa kadar satıldığı görülmüştür. Ayçiçeği tohumu da mevsim başında 38 kuruştu, halbuki hafta içinde 30 kuruşa kadaı satış düşmüştür. Buna muvazi nebati yağ fiatlerinde de aynı nispette fiat düşüklüğü görülmüştür: Mevsim başında 160 - 170 kuruş olan çıplak rafine ay çiçeği yağı, hafta içinde 150 kuruşa kadar satılmıştır.
Bakliyat grupuna gelince, mevsim münasebetiyle, mercimek, nohut, fasulye sarfiyatı da azalmaktadır. E-sasen bu malların fiatleri dünya piyasalarına nazaran yüksek olduğu için, ihraç mevzuu olmaktan çıkmış, bilindiği gibi takas suretiyle dış memleketlere de sürümüne imkân hâsıl olamamıştır, Sebze ve Meyva Kooperatifi de, Toprak Mahsullerinden bu gibi maddeleri satış
mağazalarında piyasa fiatinden de daha ucuza satmaktadır. Böyle olduğu halde, buralarda da fazla sürüm temin edemediği görülmüştür.
İZMİR :
Tarişin istihsal mmtakalarında yaptığı çekirdeksiz kuru üzüm müdahale mübayaasının arzettiği formalite ve güçlükler dolayısiyle müstahsiller, mallarını teslimde tereddüt göstermekte idiler. Serbest piyasada fiatler gerilemekte devam edip müdahale mübayaası fi-atleriyle arasında 4-5 kuruşluk fark hâsıl olunca geniş ölçüde teslimata başlanmışsa da bu iş için Ziraat Bankası tarafından, şimdilik kaydiyle tahsis edilen 500 bin lira, yapılan bin tonluk mübayaa ile tükendiğinden, Tariş yeni krediye intizaren mubayaalarına ara vermiştir. Bunun neticesi olarak haftanın ilk yarısında piyasa yeniden gevşemeğe başlamıştır. Bu vaziyet karşısında arzı fazla telâştan kurtarmak maksadiyle hafta ortasında Tariş, İzmir Borsasma çıkarak kendi kaynaklariyle mubayaaya başlamıştır. Bu mubayaada avanslı müdahale mübayaası fiatleri değil, carî piyasa fiatleri esas tutulmaktadır.
Doğrudan doğruya müstahsilden yapılan avanslı müdahale mübayaasının Izmirde teslim edilen 9 numara üzüme 53 kuruşluk avansın tamamı verilmekte ve ayrıca ileride kâr hasıl olduğu takdirde müstahsile akset-tirileceği bildirilmektedir. Bu defa Tariş tarafından Bor-sada her nevi satıcıdan yapılan katî mubayaalarda ise carî fiat qlan 49 kuruş ödenmektedir. Böylece üzüm fiatlerinin gerilemesi şimdilik durdurulmuşsa da piyasa mütereddittin. Hariçten yeni siparişler gelmemekte ve ara sıra gelen ufak partiler için de bugünkü borsa
fiatleriyle bile karşılanamıyacak düşük fiatler verilmektedir. Alâkalılar yakın günlerde Ingiltereye toplu bir satış temin edilemediği takdirde (20) bin tonluk stokun yapmakta olduğu baskının artacağı kanaatindedir-ler. Hafta içinde Kuru Meyva ihracatçılar Birliği idare kurulu bir toplantı yaparak vaziyeti gözden geçirmiş ve hükümetçe bir müddet evvel diplomtik kanallarla lngi(izlere yapılan müracaatten hâlâ bir netice çıkmadığına göre bir defa da Birlikçe ticarî yollardan temasa geçilmesine Bakanlıktan müsaade istenmiştir. İsveç© yapılan küçük bir parti işlenmiş incir satışı dışında hariçten yeni siparişler gelmediğinden hafta içinde incir piyasası sakinlik göstermiştir. Bununla beraber stok miktarının çok küçülmüş bulunması dolayısiyle piyasa istikrarını muhafaza eylemektedir. Hafta zarfında Borsada pamuk durgun bir manzara arzetmiş ve fiatler bir miktar gerilemiştir. Başlıca alıcı memleketlerden sipariş gelmemektedir. Yalnız Çekoslovakyadan bazı talepler gelmekte ise de bugünkü borsa fiatleriyle karşılanamadığından satış tahakkuk edememektedir. Elde 3 bin ton kadar olduğu tahmin edilen serbest stokun büyük bir kısmını ikinci ve üçüncü akalalar teşkil eylemektedir. Satıcıların bütün ümidi bu kalite mallan da alan Alman piyasasındadır. Bu memleketin nisan ortalarında mübayaaya başlıyacağı alâkalılarca tahmin edilmektedir. Hafta içinde yeniden durgunlaşan zeytin yağı piyasasına mütenazır olarak pamuk yağı gevşek bir manzara arzetmiş ve fiat bir miktar daha geriliyeıek 130 kuruşa kadar düşmüştür.
Fiat yüksekliği dolayısiyle îhrao îmkâm bulunamı-yan ve dahilde de sarfı gayet ağır giden eldeki takriben 10 bin tonluk pamuk çekirdeği stoku üzüntü mevzuu olmağa başlamıştır. Havalar ısınınca oksidasyon neticesi kalitenin tagayyür etmesi tehlikesine işaret eden, alâkalılar fiat sukutu devam ettiği takdirde çekirdek ihraoatmırı yakında imkân dahiline gireceğLı! de ilâve eylemektedirler
SEP


Sayfa 6
TENİ £■1 II I
İSTANBUL
iu ■■■■■■ „»
nv)iııııite«HHimıTTr«hıV^nrnnTıTri(WVinvnT>nTnn.T.—rıU • . n.ı
1950 Yılı İkramiye Plânı
28 Nisan 1950 Çekilişinde
GÜNDE 3 KA$E ALINABİLİR.
. • • İd. . •ılî'ı I lıılıir .'ırriıİM miiuh
u nfirl
Her 100 liraya ayrı bir kura numarası
11
TÜRKİYE DEMİR VE ÇELİK FABRİKALARI
MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN:
Demir ve Saç Fiyatlarında Tenzilât
Müessesenıizde imal olunan her eb’adda yuvarlak dört köşe Lama, Köşebent ve Profil demirlerin 1 nisan 1950 tarihinden itibaren sahamızda vagonda teslim tonunu 375 liraya, 0,5 ve 0,75 m/m saçların 590 liraya, 1 - 1,50 - 2 - 2,50 - 3 m/m saçların 500 liraya, 3,5 ve 4 m/m saçların da 450 liraya satılacağı sayın müşterilerimize ilân olunur.
Türkiye Kömür Satış ve Tevzi Müessesesi İstanbul Şubesinden
Sayın halkımız tarafından büyük rağbet görmüş olan ve her nevi ızgaralı soba ve ocaklarda muvaffakiyetli randıman veren:

Dosya No.
512—2010
(Satılık Emlâk)
İstanbul Defterdarlığından :
AĞAÇLI KOMURU
Kıymeti Teminatı Lira
2100
Lira
158
Satışa arzedilmek üzere bol miktarda bütün depolarımıza getirilmiştir. Almak isteyenlerin satış bürolarımıza müracaatları. (3872)
Cinsi
Bakırköy, (Yeşilköy) Florya Çiftliği arazisinden (Şenlik köyü) 9 ada, 8 parsel 2900 M2 tarla.
Bakırköy, (Yeşilköy)) Şenlik köyü Florya Çiftliği arazisinden 11 ada, 3 parsel 2900 M2 tarla.
Bakırköy, (Yeşilköy) Şenlik köyü Florya Çiftliği arazisinden 2 ada, 1 parsel 2800 M2 tarla.
Bakırköy. (Yeşilköy) Şenlik köyü Florya Çiftliği arazisinden 2 ada, 2 parsel 2800 M2 tarla.
Bakırköy, (Yeşilköy) Şenlik köyü Florya Çiftliği arazisinden 3 ada, 6 parsel 2900 M2 tarla.
Bakırköy, (Yeşilköy) Şenlik köyü Florya Çiftliği arazisinden 3 ada, 7 parsel 2900 M2 tarla. Kartal, (Maltepe) Altayçeşme mah. 27 pafta, 394 ada, 1 parsel eski 1680/2 kapı sayılı 1038 M2 tarla. Kartal, (Maltepe) Altayçeşme mah. 27 pafta, 391 ada, 14 parsel eski 1680/2 kapı sayılı 1599 M2 tarla. Kartal, (Maltepe) Altayçeşme malı. 27 pafta, 394 ada, 19 parsel eski 1680/2 kapı sayılı 3102 M2 tarla. Kartal, (Maltepe) Altayçeşme mah. 27 pafta, 395 ada, 1 parsel eski 1680/2 kapı sayılı 1040 M2 tarla. Kartal, Maltepe mah. 15 pafta, 304 ada, 18 parsel eski 939/5 kapı sayılı 524 M2 tarla. Kartal, Maltepe mah. 15 pafta, 304 ada, 19 parsel eski 939/5 kapı sayılı 405 M2 tarla.
Kartal, Maltepe mah. 15 pafta, 304 ada, 21 parsel eski 939/5 kapı sayılı 336 M2 tarla.
Kartal, (Maltepe) Altayçeşme mah.
27 pafta, 390 ada, 31 parsel eski 1680/2 kapı sayılı 887 M2 tarla. Kartal, (Maltepe) Altayçeşme mah. 27 pafta, 395 ada, 4 parsel eski 1680/2 kapı sayılı 987 M2 tarla.
Yukarıda yazılı gayrimenkuller 21.4.1950 cuma günü saat 15 te Milli Emlâk Müdürlüğündeki komisyonda ayrı ayrı açık arttırma ile satılacaktır. İsteklilerin nihayet saat 15 e kadar yatıracakları teminat makbuzları ve nüfus cüzdanlariyle satış günü komisyona, fazla bilgi için de sözü geçen müdürlüğe başvurmaları. (Teminatlar önceden de yatırılabilir.) (4043)
512—2015
512—2016
512—2017
512—2072
512—2073
5213—1332
5213—^1336
5213—1238
5213—1242
5213—1287
5213—1288
5213—1296
5213—1300
5213—1342
4000
2000
2000
2600
w HAYıRlI w bilme .
DENEYİNİZ
DEMOKRAT PARTİ
EŞYA PİYANGOSU f MAYISTA ÇEKİLİYOR
Türkiye GARANTİ BANKASI A. 0
KÜÇÜK CARİ HESAPLARA MAHSUS
100.000 Lira
3 apartman dairesi
Güzel ve faydalı ilânlar YENİ İSTANBUL’da çıkar
2
3
3
4
ADET
99

1000 Liralık
500
250
150



Ve ayrıca 100 Lira ile 25 Lira arasında 33 adet çeşitli para ikramiyeleri
î *
Bankamızda hesabınız yoksa ACELE EDİNİZ!.
Keşide gününden evvel hesaplarını düşürmüş olanlar ikramiyelerden istifade edemezler.
Italyan Cemiyeti Hayriyesi Azalarına
13 nİBan 950 perşembe günü saat 18 de Tepebaşında Meşrutiyet Caddesinde 161 No.da kâin eski İtalyan Sefareti binasında yapılacak olan senelik heyeti umumiye içtimaına gelmeniz rica olunur. r
Yevmi mezkûrda kanuni nisap hasıl olmadığı takdirde yarım saat sonra ikinci defa artık nisap aranmıyacaktır.
R U Z N A M E
1 — Heyeti idare raporunun kıraati
2 — Nizamnamenin 3 ve 6. maddelerinin tadilâtı.
3 — Yeni Heyetin seçimi.
4 — Murakıpların intihabı
İDARE HEYETİ


-
YENİ
STAMin.™
k.
Karnelerini almayı unutmayınız !


M Ü Z
BUGÜN AÇIK OLAN MÜZELER
İSTANBUL
Atatürk İnkılâp Müzesi : 10-12, 14-17.
Topkapı Sarayı (Tclf. 21090) İ3,30-17.
Ayasofya : (Telf. 21750) 10-10,
Belediye Müzesi: 10-12. 14-17.
Teville Fikret Aflyan Müzesi : 10-12. 11-17.
İZMİR
Arkeoloji Müzesi: (3324) 9-12,
13.30-17.
TİYATROLAR
• •
İSTANBUL
ŞEHİR TİYATROLARI :
DIÇAM KISMI : Temsil yok.
KOMEDİ KISMI: 20.30 da Hanımlar Terzihanesi.
MUAMMER KARACA OPERETİ: Gece 20.30 da Osman Büccs.
Kadıköy Operada
YENİ SES OPERETİ: TemBİl yok.
KONAK PAVYONU; Her akşam, Yunan Şantözü ZOZO.
ANKARA
BÜYÜK TİYATRO 110370) Temsil yok.
KÜÇÜK TİYATRO (11169) Temsil yok.
İZylR
&EHİR TİY'AlF&OfrV J (KomedlL
ÖĞRENMEK I H T İ TACIN DA OLDUĞUMUZ HE EŞEY
BEYOĞLU CİHETİ
r
ATLAS (40835) Aşk Adası.
AKIN (80718) 1 — Aziz Ruhlar 2 — Yılanlı Mabude.
MELEK (40868) Aşk Adası.
ALKAZAR (42562) 1 — Monto Krlstonun Elmasları. 2 — Fırtına.
AR (44394) Rio Aşkları ELHAMRA (43595) Rio Aşkları
İPEK (44289) Deniz Ejderi. Suare: Bu Kadın Mücrimdir.
İNCİ (84595) 1 — Kaptan Siroko, 2 — Tanca Casusu.
LÂLE (43595) Tehlike İşareti.
SARAY’ (41659) Anna Karenina
SUATPARK (83143) 1 — Alevden Gönüller. 2 — Tarzan Ormanlar Kıralı.
SÜMER (42851) Sirk Kıralı.
SARK (40380) Akdeniz Korsanlan

ŞIK (43726) 1 — Kara Güneş 2 — Kanunsuz Ülke.
TAKSİM (43191) Lüküs Hayat.
TAN 1 — Bu Evde Ne Var, 2 — Dağlar Canavarı.
YENİ (84137) 1 — İlk Vals. 6 — Sahte Evlat.
ÜNAL (49306) 1 -r- Neslmaçi Ame rikada, 2 — Güzeller Revüsü.
YILDIZ (42847) Kızıl Nehir.
İSTANBUL CİHETİ
ALEMDAR (23683) 1 — Düşman çr. 2 — Söpmçz Aş^. 19179 1 — HaWov Ku
marbazı. 2 — Günahımı ödüyorum.
AZAK (23542) 1 — Sızlayan Kalb. 2 — Zehirli Şüphe.
ÇEMBER LİT AS (22513) Akdeniz Korsanlan.
FERAH: Akdeniz Korsanlan
HALK Zoronun kamçısı. (30 kısım birden)
İSTANBUL (22367) 1 — ölünceye Kadar Şeninim. 2 — Kahveci Güzeli.
KISMET (21904) 1 — Yılmayan Aslanlar. 2 — Zambanın Oğlu.
MARSLARA (23860) 1 — Balalayka. 2 — Zorlu Misafir.
MİLLÎ (22962) 1 — Düşman Kardeşler .2 — Sönmez Aşlc
TURAN (22127) 1 — Baba Katili. 2 — Zehirli Şüphe.
YENİ (Bakırköy 16-126) 1 — Kara Ok, 2 — Aşk ve Zulüm.
r 1
KADIKÖY CİHETİ
HÂLE (60112) 1 — Kahraman Yüzbaşı. 2 — Şeyhin Aşkı.
OPERA 1 — Kahraman Kılavuz, 2 — Para Hırsı.
r
SÜREYYA (60682) 1 — Vatan Kurtaran Aslan (Renkli). 2 — Yanlış Numara.
YELDEĞİRMENİ: 1 — Dertli Zeynep. 2 — Hudut Dehşeti.
ANKARA
ANKARA (23482») Er Meydanı
BÜYÜK (15031) Kaliforniya Fatihi
CEBECİ (13846) Yetlmenin Aşkı
PARK (11131) Gönlüden Yaralılar
Sl’S (14071) Büyük Macera
SÜMER (14072) Büyük Macera ULUS (22294) Rakibeler
YENİ (14040) Vatan Kahramanı
İZMİR
■ —
ELH.LMRA, Büyük Günah.
LALE 1 — Suçsuz Katil, 2 — Ü-mltslz Aşk.
TAN 1 — Suçsuz Katil, 2 — Ü-mltsiz Aşk.
TAYY/YREi Üvey Baba.
YENİ 1 — Lekeli Hayat. 2 — Kah-raman Arkadaş.
KARŞIYAKA CÎHETİ
MELEK t 1 — Kara Bayrak. 2 — Saadet Günleri.
SÜMER. Altın Küpeler.
SIHHÎ İMDAT
İstanbul Beyoğlu 44998
Anadolu yakası 60536
Ankara 01
İzmir • 2251
Beyoğlu 44614 Kadıköy 60872
İstanbul 24222 Üsküdar 60945
Ankara 00. İzmir 2222, K. yaka 15055
R A D
“YENİ İSTANBUL,, un bugün için tavsiye ettiği programlar ı
DAHİLDE ı
Saat: 20.30 Ankara t Rarlyo senfoni orkestrası (Beethoven, VVagnor). — 21.15 İstanbul.
Fasıl heyeti konseri. — 22.00 İstanbul: Klâsik müzik dinleyici İstekleri,
HARİÇTE:
10.00 Londra: Çaykovski No. 2 piyano konçertosu. — 21.00 Londra: Beethoven ve Bartok’ dan oda müziği.
ANKARAt
Saat: 7.30 M. S. ayarı. — 7.31 Neşeli parçalar (Pk). — 7.45
Haberler ve hava raporu. — 8.00 Hafif müzik (Pl.). — 8.25 Günün programı. — 8.30 Hafif orkestra eserleri (Pl.). — 9.00 Krıpanış.
12.28 Açılış vc program. — 12.80 Şarkılar. — 18.00 Haberler. —
13.15 Salon müzikleri (Pl.), —
13.30 Öğle Gazetesi. — 13.45 Dört güzeller söylüyor (Pl.). — 11.09 Hava raporu, akşam programı ve kapanış.
17.58 Açılış ve program. — 18.00 M. S. Ayan. — 18.00 Dans müziği (PL). — 18.30 Kitap saati. — 18.15 Film yıldızları söylüyor (Pl.). — 10.00 M. S. Ayarı ve haberler. — 10.15 Geçmişte bugün. — 10.20 Şarkılar. — 19.45 Tarihi Türk müziği. — 20.15
Radyo Gazetesi. — 20.30 Radyo
ı
senfoni orkestrası. — 21.15 Konuşma: Kanun konulan. — 21.30 Schubert vc Brahma’dan liedler.
— 21.45 Norman Cloutier orkestrası (PL). — 22.00 Konuşma.
— 22.15 Şarkılar. — 22.45 M. S. Ayarı vc haberler, — 23.00 Program ve kapanış.
İSTANBUL:
Saat: 12.57 Açılış ve programlar. — 13.00 Haberler. — 13.15 Şarkı ve türküler (pl) — 13.30 Hafif öğle müziği. — 11.00 Karadeniz türküleri ve oyun havalan (PL). — 11.15 Dans müziği (PL). — 14.30 Serbest saat. —
14.45 Büyük orkestra eserleri (PL). — 15.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar. — 18.00 Memleket türküleri. — 18.20 Şarkı vo türküler (Pl.). — 18.40 Saz eserleri. — 19.00 Haberler.
— 19.15 Sonatlar (PL). — 19.40 W. A. Mozart, sonat “la majör.,. — 20.00 Konuşma: Folklor vc Anane. Selim Sırrı Tarcan.
— 20.1ü Küçük orkestradan melodiler. — 20.30 Xav|cr Cugat orkestrası (PL). — 20.40 Şarkı ve türküler. — 21.15 Fasıl heyeti konseri. — 22.00 Dinleyici istekleri (klâsik batı müziği) —
22.45 Haberler. — 23.00 Dans müziği (Pl.). — 23.30 Programlar vc kapanış.
YABANCI RADYOLARDAN SEÇME YAYINLAR:
LONDRA:
8.45 Piyano ile parçalar.
9.30 John Bull ve ork:
10.00 Çaykovski No. 2 piyano konçertosu.
11.30 Vlctor Silvcster dans ork.
13.15 Klâsik müzik dinleyici istekleri.
14-15 Robcrt Farnon ve ork.
17.15 Hafif orkestradan parçalar.
18.18 Palm Court ork.
21.00 Beethoven ve Bartok’tan oda müziği.
22.15 Peter Yorkc ork.
23.00 .Dinleyici istekleri.
23.45 Akordeonla parçalar.
UÇAK - TREN - VAPUR
DİKKAT: Hava dolayıslyle seferlerde değişiklik olabilir.
GELECEK OLAN UÇAKLAR
10.50 D.H.Y. (Türk) Ankaradan.
12.50 D.H.Y. (Türk) îzmirden.
13.30 B.E.A. (İngiliz) Londra, Nis» Roma vc Atinadan.
16.20 D.H.Y. (Türk) Adana. Ankaradan.
GİDECEK OLAN UÇAKLAR
8.30 A.F. (Fransız) Atina, Roma. Parisc.
9.— D.H.Y. (Türk) Ankara, Malatya, Elâzığ, Diyarbakır, Adana, îakenderuna.
11.20 D.H.Y. (Türk) îzmire.
13.50 D.H.Y. (Türk) Ankaraya.
14.30 B.E.A. (îngjllz) Atina, Roma, Niö, Londraya.
GELECEK OLAN VAPURLAR
6.30 Konya (Bandırmadan).
7.— Seyyar (Karabigadan).
21.30 Marakaz (Bandırmadan).
GİDECEK OLAN VAPURLAR
8.15 Marakaz (Bandırmaya).
20.— Konya (Bandırmaya).
GELECEK OLAN EKSPRESLER
6.45 Sompion (Avrupa).
8.30 Ankara.
GİDECEK OLAN EKSPRESLER
9.— Tarsus.
18.10 Ankara ekspresi.
21.30 Semplon ekspresi.
21.40 Doğu ekspresi.
EMİNÖNÜ:
Asadur (Gedikpaşa) — Ankara (Eminönü) — Sırrı Başdoğan (KüçUkpazar) — Esat (Divan-yolu).
BEYOĞLU:
Güneş (Merkez) — Barunak (Taksim) — Batist Tülbentçi (Taksim) — Bankalar (Galata) — Necdet Ekrem (Şişli) — Çubukçu (Şişli) — Halıcıoğlu(Has-köy) — Yeni Turan (Kasımpaşa)
FATİH:
Üniversite (Şehzadcbaşı) — Sarım (Aksaray) — Şamatya — Hamdi Emgcn (Şehremini) — Edlrnekapı (Kar a gümrük) — Orhan Avcıoğlu (Fener).
EYÜP: Arif Beşer.
BEŞİKTAŞ:
S. Recep — Yeni (Ortaköy) — Arnavutköy — Merkez (Bebek).
KADIKÖY*: ’ - ’
Büyük — Kızıltoprak — Göztepe — Bostancı.
ÜSKÜDAR: Ahmediye.
HEYBELİ AD A: H. Halk.
BÜYÜKADA: Halk.
ANKARA _
Güney — Halk — Sakarya
İZMİR
Ege (Basmahane) — Hilâl (Keme-raltı) — Asri (Eşrefpaşa) — GÜ-zelyalı (Yalılar) — Alsascak.

Comments (0)