5 Ağustos 1950 — Cumartesi
ftibölAK L
nesi
e
Yıl 1—Sayı 248 — 10 kuru)
Abone: Türkiye İçin seneliği 3*4, altı aylığı 17, üç aylığı y liradır. Hariç memleketler iki mislidir.
Hânlar t 6 ncı sayfada santimetreni 3 liradır. Hânlardan hiçbir mesuliyet kabul edilmez.
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 — Posta Kutusu : 447 - İstanbul
Telefon : 44758 - 44757 Santral — Telgraf Adresi
Teste eden: Hablb Edlb - TÖREHAN
Dış politika
Son dünya hâdiseleri
ve memleketimiz
ATUZ beş y ıla yaklaşan bir devre,
Avrupayı sükûn ve huzurdan u-zak bir duruma düşürmüştür. Tarihin belki de bir dönüm noktası olan Birinci Cihan Savaşı İle başlayan facia. ikinci perdesini 194«5 te bir türlü kapayanıanııştır. şimdi o zamandan beri bütün dünya bu noksan kalan perdenin ne zaman nihayete ereceğini, yahut da bir yenisinin başlayıp başlamayacağını beklemektedir.
Şimdi Kore hâdisesinin bütün dünyada uyandırdığı heyecan, hop bu beklenilen facianın artık yaklaşmış olduğu düşüncesinden İleri gelmektedir. îlk günleri Amerika borsasın-da uzun yıllardan beri görülmemiş bir düşme ve telâş uyandıran bu hâdise, Avrupayı da birçok noktalardan düşünnılye »evketmlştlr. Dünyanın çok uzak bir noktasında baş-lıyan bu harbLn bu kadar umuıni bir ilgi uyandırması, yarın İçin çok dikkate değer bir şeydir. Amerikanın Birleşmiş Milletler adına ufak kuvvetleriyle gösterdiği yararlık, herhalde demokrasileri memnun e-debllir. Umumi kanaatler, zaman He oradaki vaziyetin Birleşmiş Milletler, daha doğrusu Amerika lehine düzeleceği noktasında birleşmektedir. Herhalde bütün medeni âlemin bu faciada hiç olmazsa nıânen birleşik kalmaları» istikbale karşı emniyet duygularını kuvvetlendirmektedir. Avrupa siyaseti bu işe büyük bir alâka gösterir ve faaliyetini art-tımııya çalışırken, milletlerin ruhî haletlerini tetkik etmek de enteresan bir konu sayılabilir. İtalya ve Fransa gibi memleketlerde bu sıralarda en çok düşünülen nokta herkesin yaz tatilini nasıl geçireceği ve ecnebi turistlerden neler kazanacağı meselesidir. Geçen büyük iki harp sanki bu milletleri mütevekkil bir hale koymuştur. Hayata karşı kayıtsızlığın da bunda büyük bir hissesi vardır. Buna mukabil bilhassa Batı Almanya büyük bir hey ecan geçirmiştir ve bugün de bunun tesiri altındadır. A İman yanın bu heyecanında Rus İşgalinden kalma intihaların büyük bir payı vardır. Doğu Almanyadan kuçanların anlattıkları, Almanları Rusyanın eline bir daha geçmekten çok korkutmaktadır. Bir çoklan böyle bir hal vukua geldiği vakit yaşamaktansa ölmeyi tercih ettiklerini bildirmektedirler. İsviçre gibi Birinci ve İkinci Dünya Sava-ş ndan uzak kalmasına rağmen harbin ne olduğunu, dolayısiyle pek İyi takdir eden küçük bir memleket ise, harp ihtimali halinde kendini silâhla müdafaa etmlye karar vermiştir. Bir buçuk milyarlık bir tahsisat; askerî teçhizata ayrılmış ve evlerde bir miktar gıda maddesi bulundurmak lüzumu, muhtelif kantonlarda resmen bildirilmiştir. Burada bizim hayret ve takdirle gördüğümüz nokta bütün bu haberlerin memlekette en ufak bir panik uyandırmaması ve fiyatların olduğu gibi kalmasıdır. Herhalde etrafı dağlarla çevrilen bu klirük memleketin kendisini müdafaa etmek İçin verdiği karar tetkik ve taklide değer bir hâdisedir.
Kore harbi de göstermiştir kİ, harbin ilk zamanlarında harbe sahne o-Uuı memleketin kendi kuvvetleri, büyük bir ehemmiyeti haizdir. Bu kuvvetler en modem vasıtalara dayanmasa bile memleketin mukadderatı üzerinde bir rol oynayabilmektedir. Bundan başka Birleşmiş Milletlere rağmen her milletin kendini müdafaa etmesi esasının büyük bir ehemmiyeti olduğu son hâdiselerle daha iyi anlaşılmıştır.
Türk Milleti büyük Atatürkle artık yabancı topraklarda hiçbir arzusu olmadığını değişmez bir esas olarak kabul etmiş ve en karışık zamanlarda biîe bu esasa sadık kalmıştır. Bilâkis Türk Devlet ve milleti dünya sulh ve sükûnuna hizmet edebilirlerse bundan büyük haz ve bahtiyarlık duyacaklardır. Fakat memleketin her hangi bir tecavüze maruz kalmasına da hiçbir suretle tahammül edilemez. Bir tehlike belirirse Türkler, eski cedlerlnln kahramanlıklarını gösterecek ve birer aralan gibi çarpışmaktan geri kaimi yaraklardır.
Biz kuvvetli bir Amerikanın zamanla kudretini göstermesi ve Birleşik Milletlerin birbirlerine daha yaklaşmaları sayesinde yarınki tecavüzlerin önlenehllec.eğüıl ümit ediyoruz. Fakat son hâdiselerden İbret a-larak dalma tecavüzleri haşan ile karalayacak mevkide olmaklığımız lâzım geldiğini de dalma gözden uzak tutmamak zorundayız. İki büyük dünya harbinden alınan misaller göstermiştir kİ, harbin kazanılması İçin en modern tahrip vasıtalarına rağmen mânevi kuvvetler en büyük bir yer tutmaktadır. Disiplinli ve yaşadığı topraklarda hür yaşamış olan milletleri ortadan kaldırmak hiçbir suretle mümkün değildir. Milli Mücadelede bu yaşamak İrade ve kuvvetini göstermiş olan Türk Milleti dünya sükûn ve huzurunu beklerken kendisine yapılabilecek bir tecavüzü de ele geçl-rllemez bir kale gibi nasıl göğüsleyeceğini bilmekte ve onun İçin geleceğe tam bir emniyetle bakmaktadır.
Hablb Edlb - Töre lıan
Hetlo. İstanbul
—— r . . -a
Balıkesir yangınının
Yakandaı Evvelki gece 8-4 saat İçinde Balıkesir çarşısın! taş ve toprnk yığını haline getiren korkunç yangından sonraki acıklı manzara. Aşağıda: içişleri Bakanı yangın oalıasını dolaşıyor.
Şinju bölgesinde Amerikan mukabil taarruzu karşısında Kızıllar
Tokyo. 5 (AP) — Kuzey Koreli kızıllar. Güney Kore cephesindeki Şinju bölgesine tazyiklerini devam ettirmişler, fakat, ilerlemeleri Amerikan mukabil taarruzu tarafından durdurulmuştur. General Mac Arthur’ün karargâhından neşredilen bir tebliğde, savaşların Şinju’nun 20 mil güneybatısı, 11 mil doğusu ve 15 mil Kuzeydo-
İngilterenin
savunması
Bu gaye İçin üç senede 8 milyar
400 milyon sterling sarfetmek üzere bir plân hazırlandı
Londra, 4 (AP) — İngiltere gelecek üç sene içinde tatbik edilmek üzere 3 400.000.000 8terllnglik bir müdafaa plânı hazırlamış olduğunu dün açıklamıştır.
Başbakanlık, yeni plânın müdafaa masraflarını % 8 nispetinde arttıracağını bildirmiştir.
Tebliğde, “işçi Hükümetinin bu artmayı tahakkuk ettirmeye karar vermiş olduğu fakat bunun süratinin yapılacak Amerikan yardımına bağlı bulunduğu,, belirtilmektedir.
Hükümetin tebliği dör» gece Ameri kan Büyükelçisi Lewis Dougl&s’a tevdi edilmiştir.
Ingiliz milletinden hakikî fedakârlıklar talep edecek olan bu programın yalnız başına Ingiltere tarafından tahakkuk ettirilmesinin imkânsız olduğunu kaydeden tebliğ, İngilterenin Atlantik Paktına dahil diğer memleketlere yardıma da amade olduğunu İleri sürmektedir.
Yeni program, Ingiltere ve Ameri-kada tetklkmdan sonra tasdik zımnında Avam Kaman.sına sunulacaktır. Holânda'da askerî hazırlık
La Haye. 4 (AP) — Holânda Hükû-meti, dün akşam, üç tümenin seferberliğini ve müdafaa tedbirlerinin süratlendirilmesin! hazırladığını bildirmiştir.
Adı geçen tümenler, doğrudan doğruya silâh altına alınmamakla beraber, bunların çok kısa bir zamanda seferî hale getirilmeleri temin edilmektedir.
Yayınlanan bir tebliğde, “Atlantik Paktına dahil diğer devletlerle beraber, Holândanın da beynelmilel durumu nazara alarak, daha büyük bir gayret sarfetmesl icap etmektedir denmektedir.
Amerikada sekeri takyldat kaldırıldı
VVashington. 4 (AP) — Başkan Truman bugün, Amerikan silâhlı kuvvetlerinin sayısı üzerinde mevcut otan bütün takyldatı Ilga eden kanunu İmza ve tasdik etmiştir.
ıv
I
600 ölü verdiler
ğusundan geçen bir yarım daire üzerinde devam ettiği açıklanmaktadır. Kuzey Korelilerin insan zayiatının, yalnız Şinju bölgesinde 600 ölüye baliğ olduğu anlaşılmaktadır.
Cephenin diğer kısmında, hafif çarpışmalar olmuş, fakat askeri müşahitler, Kuzey Korelilerin güneydeki savaşlara daha fazla kuvvet sokmak İçin gruplanmakta olduklarını tahmin etmektedirler.
Doğu sahilindo bulunan Yongdonk-takl savaşlar, Kuzeylilerin şiddetli topçu ateşiyle devam etmektedir.
Fakat vaziyet normal devam etmekte olup, cephede hiçbir değişiklik vuku bulmamıştır.
Çarpışmanın tafsilâtı
Kore cephesinden, 4 (AP) — Amerl-ken kıtaları, düşman kuvvetlerinin Güneydeki Masan limanına İlerlemek isteyen düşman öncüleriyle yaptıkları şiddetli çarpışmalardan sonra 600 den fazla komünistin öldüğünü müşahede etmişlerdir.
Savaş perşembe sabahı vuku bulmuş fakat muzafferiyetin şümulü ancak cuma akşamına doğru farkedilebll-miştir.
Bu savaş, Kuzey Korelileri geriye püskürtmüş ve Masan limanına yapmaya niyetlendikleri taarruzu fazla-slyle geciktirmiştir.
4 saat süren şiddetli bir savaştan sonra 27 nci savaş atayı, karşı tarafı tam mânaslyle tarumar etmiştir. Düşmana komuta eden Kızıl albay öldürülmüştür.
Hücum topçu ateşiyle başlamış ve Amerikalılara bir sürpriz tesiri yapmıştır. Savaş Masan’ın sekiz mil mesafesinde cereyan etmiştir.
Savaş e8nafe,nda Amerikan kayıplan 16 ölü ve 44 yaralıya inbtaar etmiştir.
• •
Kızıllar baraj ateşi altında
Tokyo. 4 (AP) — Son müdafaa hatları olan Nakdong nehrinin sahiHerİn-de mevzilerini tahkim etmekte olan Amerikan kıtaları dün, karşı sahile gelmiş olan kızıl kıtalarının baraj a-teşine maruz kalmışlardır.
Amerikalılar yeni hatlarına, deniz piyadelerinin Koreye çıkmalarından on İki naat sonra gelmişlerdir kİ. bu arada deniz piyadeleri de cepheye sürülmüş bulunuyorlardı.
Roketlerle taarruz
Tokyo. 4 A.A. (United Press) — A-vustralya 12 nel hava filosuna mensup Mustang uçakları kara kuvvetlerini desteklemek üzere 15 santim kutrundaki roketlerle ve mltralyözlerle akın-tar yapmışlardır. Uçak gemilerinden kalkan deniz uçakları da Güney Kore üzerindeki hava kuvvetlerini desteklemişlerdir.
Chicago. 4 A.A (United Press) — Japonyadaki Hiroshlma eyaleti valisi Kunenose’nln dün bildirdiğine göre Japonlar Kore meselesinde sonuna kadar Amerikalıları destekllyeceklerdır.
Tsunl Kumenose, Japonların Mac Arthur’e tam bir itimatları olduğun-dan ve Mac Arthur’ün başkanlığı sayesinde Kore harbinin çabuk sona e-receğlnl Ümit ettiklerinden bahsetmiştir.
Malikin Milliyetçi Çin aleyhindeki teklifi Güvenlik Konseyinde üçe karşı sekiz reyle reddedilmiştir. Yukarıdaki resimde teklif aleyhinde oy veren delegelerle, bu reyleri sayan Malik görülmektedir
Zarar 10 milyondan fazla
Balıkesir, 4 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — İçişleri Bakanı Rükned-dln Nasuhloğlu Vali Muavininden ve Belediye Başkanından yangın ve şehrin iaşe durumu hakkında izahat almış ve bilâhare Vali Muavinine âcl-en yapılması icap eden işleri şu şedide not ettirmiştir:
1 — Şehrin yiyecek ihtiyacının tenini,
2 — Muvakkat sebze sergilerinin .urulması,
3 — Esnafın kısa bir zamanda başça bir yerde yerleştirilerek müstahsil
Evkaf dük-Müdürlüğü
Belediye sa*
Konseyde Malik’ln yeni teklifi
e

“Kuzey ve Güney Korenin murahhasları
Güvenlik Konseyi huzuruna getirilmeli,,
"İşlerin sulh yoliyle halledilmesini ve harbin önlenmesini böyle hareket lâzımdır”
istiyorsanız, etmek
(YİRS) — Güvenli: toplantısınd:
Washington, 4 Konseyinin bugünkü Sovyet delegesi Malik yeni bir siyas manevraya geçerek Konseyin huzu runa hem Güney Koı-e hem de Ku zey Kore murahhasının dâvet edil meşini, bundan başka da komünist Çin delegesinin gelip yerini işgal et meşini talep etmiştir. Malik, bir ü-çüncü nokta olarak Koredekl yabancı kıtaların burayı terketmesini istemiştir. Bunun üzerine bir münakaşa a-çılarak Amerikan delegesi Austin : 1 — Sovyet taleplerinin kabul edile-mlyeceğlni, 2 — Sovyetlerln bu ma nevra ile İşi uzatmak istediklerini; 3 — Konseye yalnız Güney Kore murahhasının gelebileceğini, daha evvelki toplantılara da esasen İştirak etmiş bulunduğunu; 4 — Birleşmiş Milletler umumi heyetinin yalnız Güney Kore’yi meşrû tanıdığını ve Kuzey Kore’nin Kore’ye giden Birleşmiş Milletler Koro heyetini vaktiyle kabul etmemiş olduğunu: 5 — Birleşmiş Milletlere karşı bu şekilde hareket eden bir siyasi trşekkülo Mallk'in teklif etmekte olduğu muamelenin yapıla-mıyacağını; 6 — Yabancı askerler denilen şeyin Birleşmiş Milletlerin kara-riyle oraya giden kuvvetler olması dolayısıyla bunların geri alın&mıyaca-ğını bildirmiştir.
Austin, ayrıca Sovyet delegesinin, riyaset salâhiyetlerini fona bir şekilde kullanarak müzakereleri ııl ilâvo etmiştir.
Bunun üzerine Malik, alarak kendisinin yalnız değil aynı zamanda Şoset Devletinin delegesi sıfatlyle konuştuğunu kaydederek ezcümle şunları söylemiştir:
"Ben hem Cenup hem Şimal Kora murahhaslarının çağırılmıuıını istiyorum. İhtilaf vo harp halinde olan tarafların her ikisinin do burada bulunması lâzımdır. Zaten bunun örneklerini do görmüşüzdür. Endonezya ilo Kolanda ve İsrail ile Arap memleketleri aynı zamanda olarak dinlenlimlş-lcrdlr. Eğer işlerin sulh yolu ile hal-dilmeslni ve hurbin önlenmesini istiyorsanız bu şeklide hareket etmek lâzımdır.
Mullk’den sonra söz Alan Britanya delegesi Jebb Şimal Korenln bu örneklere uygun olmadığı, zira Birleşmiş Milletlerin emrine İtaat etmemekle böyle mefruz bir hukuk! durumu dahi kaybetmiş bulunduğunu tasrih ederek İki şeyin konulmasını yani Şimal Koro için olan davet İle Cenup Koreyo yapılacak davet teklifinin ayrı ayrı reye konulmasını İleri sürmüştür.
(Konseyin hu toplantısına alt tamamlayıcı malûmat 3 üncü sahlfo-nıİgdedlr. Bundan haşlat Konseyin liorşrnıho günkü kararlarını vo müzakerelerini Radyo Servisimizin haberleri olarak dün yalnız (Y’enl İstanbul) bildirmişti. Bizim İçin artık gecikmiş olan hıı haberleri bııgüıı tek-rurlamamayı muvafık gördük.)
güçleştirdiği-
tekrar söz reis sıfatiyle
1 ağustosta Güvenlik Konseyi Başkanlık makamını işgal çilen Sovyet delegesi A. Malik Milliyetçi Çin’in Güvenlik Konseyine kabul edilmemesi tezini müdafaa ederken
Birleşik Amerikanın ^Formoza' politikası
Bu politika, Kore tecavüzünün icap ettirmiş olduğu muayyen ve mahdut bir tedbirden ibaret
VVashlngton, 4 (YİRS) — Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Truman, kendi hususi diplomatik müşaviri Büyükelçi Harrlman’ı iki generalin refakatinde olarak General Mac ArthÜr'le görüşmek üzere Tokyoya göndermiştir. Bu karar hakkında elde edilen tamamlayıcı mnlûmnta göro Amerikanın Formozayı müdafııa politikası yalnız Kore tecavüzünün İcap ettirmiş olduğu muayyen ve mahdut bir tedbirden İbarettir. Halbuki Çnn-Kay-Şek’l For-mozuda ziyareti esnasında General
• •
Mac Arthur bazı görüşmelorde bulunmuştur. îddia edildiğine göre, hem bu görüşmolerdo varılan neticelerden hem do Mac Arthur’le Formozayı ziyaret edeceğinden VVashington haberdar değildir. Bu sebeple Harrlman’ı Mac Arthur nezdine göndererek generali Amerikanın Fcrmoza hakkın-dakl politikasından otrafiyle malûmatlar tutmak ve bir do Wa«hlngton İle Tokyo arasındaki görüş birliğini ayarlamak lâzım gelmiştir. Harrlman* ın seyahutlndckl sebep budur.
durumuna sokulması.
4 — Dükkânları yanan vatandaşlar rın vergi ve banka borçlarının resmî emir gelinceye kadar tecili,
5 — Yanan yerlerde dükkânlar yapılması İçin uzun vadeli ve az faizli kredi temini,
6 — İnşaat Kooperatifinin derhal kurularak faaliyete geçirilmesi,
7 — Yanan yerlerdeki kânlarının Evkaf Genel tarafından yapılması.
Bundan sonra Bakan,
lonunda Ticaret Odası üyeleri, tacirler ve partililerle bir konuşma daha yaptıktan sonra Ankaraya müteveccihen uçakla hareket etmiştir.
Ankara, 4 (A.A.) — İçişleri Bakanı Rükneddln Nasuhloğlu Balıkesir yangını hakkında tetkikler yaptıktan sonra bugün saat 20.30 da beraberinde jandarma Genel Komutam Korgeneral Kemal Yeşlnkılıç olduğu halde askeri bir uçakla şehrimize dönmüştür. . .
İçişleri Bakanı Anadolu Ajansı muhabirine şu beyanatta bulunmuştur:
“BalıkeBİrde dün gece çıkan yangın münasebetiyle BalIkesirlilere Hükümetin teessürlerini bildrmeye Başbakan adına gittim ve bunu tebliğ ettim. Yangın yerlerini gezdim. Hasar derecesini gördüm. Mevzuatımızın imkânları dairesinde bu yangında mustarip olanların kısa bir zamanda ıstıraplarının tehvini İçin lâzım gelen esasları bizzat alâkalılardan dlnliye-rok Vali. Belediye Başkanı ve diğer alâkalı zatlarla tetkik ve notlar aldık.
(Yangının tafsilâtı ve diğer haberleri 3 Üncü sayfamızda bulacaksınız).
Rusya, İranla ticarî bir anlaşmaya varmak istiyor
Bunun İçin samimî sulh tekliflerinde bulunduğu bildiriliyor
Tahran, 4 (AP) — tyi haber aJan kaynakların bildirdiklerine göre, Rusya. İranla bir ticaret anlaşması imzalayabilmek İçin, aon derece samimî sulh tekliflerinde bulunmaktadır.
Batılı diplomatik kaynaklar. Sovyet Rusyanın bu hareketini, Güneydoğu komşusu İle arasında mevcut bulunan gerginliği bertaraf etmek gayesiyle yaptığı kanaatini taşımaktadırlar. Bu gerginlik bilhassa Kore Harbinin başlangıcından beri artmış bulunmaktaydı.
Bahis mevzuu anlaşma 21 milyon dolarlık bir meblağı ilgilendirmektedir ki. bu meblâğ da İran altını olarak Moskovada bulunmaktadır.
28 inci Tümenden
Kore’ye gidecek Birlik hazırlığını ikmal etti
r
1

Harp birliğinin “Mardin” şilepl ile gönderileceğine dair çıkan haberi alâkalılar tekzip ediyorlar
Anknra 4 (Hunuat muhabirimiz bildiriyor) — Hükümetin 4500 kişilik bir askeri birliğimizi Ko-reyc göndermeye karar vermesi (iterine Ankara garnizonuna bağlı 28 İnci tümenden bir takviyeli alayın bu he tahsis edildiğini bildirmiştik. Bu husustaki haberimiz bugün teeyyüt etmiş bulunmaktadır.
Genelkurmay 2 ‘nel Başkanı Zcknl Okan bu birlik hakkında şunları söylemiştir:
••Kareye gidecek askerî birliğimiz İçin her türlü hazır lığımızı tamamladık. Amerikalılarla tomaklara devam ediyoruz. Koreye gönderilecek askerî birliğimiz, Ankara garnizonundaki 28 inci tümene mensup bir harp birliğidir.,,
Diğer taraftan bu birliğin Mardin şilepl İle gönderileceği yolunda İntişar eden iınber alûka-lılarca toyid edilmemektedir.
\_____________________________S
*

Sayfa 2
YENÎ İSTANBUL
ö Ağustos 1950
TETKİKLER |
Demokrasi ve şahsiyet
Yazan : M. NERİMİ
Sergi köşesi :
İNSAN teşebbüsünü küçüm.Myenle-re dünya tarihini gösterebiliriz. Yer yüzünde saraylar mı yapılmış. Tanrı evleri mİ kurulmuş, kanallar ve yollar mı açılmıştır, araştırınız, bunların arkasında mutlaka büyük iradeli İnsanların, binlerce yılın ötelerinden seslenen şahsiyetlerini görürsünüz. Yalvıç Süleyman, Ramses, Pe-riklea, Büyük Roma İmparatorları. Sııfyanogullanndan birkaçı, Selçuk hanları, OsmanlI bakanlarının bazıları» yalnız İradeleriyle, daha doğrusu, teşebbüsleriyle başlıbaşlarına birer kültür devri gibi yaşamaktadırlar. Dün böyle idi, bugün köyledir, yarın da başka türlü olmıyacaktır.
Bütün yaşayış nizamının kendine göre bir mnotıgı vardır ve lıerşoy bu mantığın sert kalburundan geçmek zorundadır. Kalburdan geçmek; derece derece tasfiyeye uğramak demektir. Bu tasfiyeyi ayarhyan ve idare eden kudret do, hiç şüphesiz, anlayışlar, bilgiler ve İradeler arasındaki çeşit çeşit ayrılıklar ve farklardır. Kendi başına ehemmiyetli bir şey İfade etmez gibi görünen bu müşahedenin, cemiyet ve devlet münakaşası bakımından, değeri, hiç do ufak değildir. Çünkü: İnsanların cemiyet vo devlet hayatındaki rolü, bu görüşe göre değişebilir. İnsanı anlayış, bilgi. İrade bakımından mutlak surette eşit sayarsak netice başka, saymazsak netice gene çok başka olur. Çağdaş cemiyet ve devlet teorileri arasındaki temelli anlaşmazlıklar. ilkönce, bu prensibin münakaşasından başlamaktadır. Bu münakaşa aynı zamanda şahsî teşebbüs fikrinin de münakaşası demektir.
Biliyoruz ki: demokrasinin armut, elma, erik, llh., gibi birçok çeşidi vardır. Bu çeşitlcnlşlerl yaratan kudret, cemiyetin kendisidir. Çünkü: hor cemiyetin coğrafyası, gelenekleri, hayat İmkânları birbirine benzemez ve bu benzemeyisin cemiyet ve devlet teşkilâtında dile gelmesi kadar tabiî bir şey de düşünülemez. Bütün demokrasi çeşitlerini birer birer sıralamak bu yazımızın çerçevesine girmedi#! İçin, biz burada, yalnız başlıca İki çeşidini kısaca gözden geçlrmlye çalışacağız:
1 — Hür İnsan fikrini, kendisine başlangıç noktası olarak seçen demokrasi, insanlar arasındaki özel ayrılıklara tam bir ehemmiyet vermektedir. Seçimin, bir devlet ve idare prensipl oluşu, bundan İleri gelmektedir. Kelimenin mânasından da anlaş diyor İd, seçmek; belenmek ve karar vermek demektir. Bunun için de seçilecek şeyleri, ilkin, birbiri 11e karşılaştırmak. aralnrındakl farkları incelemek, kalitelerini gözden geçirmek zorundayız. Herhalde karar vermek, sanıldı#! gibi kolay bir şey değildir. Bizim birtakım bilgilerimiz, denemelerimiz, görgülerimiz olmazsa büyük bir kararsızlık İçinde çırpınır, kalırız. Onun İçin bir Alman sözü haklı olarak şöyle diyor: seçmek ıstırap çekmek, demektir. Basit şeylerde böyle olunca sosyal dâvalarda seçmek işi'nln ne derin bir ıstırap yaratabileceğini artık tahmin edebiliriz. Çünkü: vereceğimiz karar, bütün hayat topluluğumuzu ilgilendirir.
8eçlmln bir İdare sistemine temel oluşu, demokrasilerde değerli ve 1-radeli insan tezine ne büyük bir e-hemmiyet verildiğini gösterir. Halbuki, hükümdarlık sisteminde güdü-cü fikir bambaşkadır. Hükümdar ya Tanrımsı bir insandır, ya Tanrılarla hısımdır veya kudret ve yetkisini Tanrıdan almış bir insandır. Daha ileri çağlarda hükümdar, hiç olmazsa, Tanrının yardıınly-le ülkesini İdare etmektedir. Hattâ Tanrı ile ilgileri olmıyan hükümdarlar bile, halk yığınlarına karşı, üstünkörü bir sofuluk göstermişlerdir. Sufyanoğullarmdan gelme halifeler arasında bu çeşit hükümdarlar bilhassa çoktur. Uzaktan ve yakından Tanrılarla ilgili İdare sisteminde, hükümdarlığın babadan oğula veya aile büyüğüne geçmesi pek tabiidir. Burada aranılan şey, aile kamdır. Hükümdar iyi olursa. Tanrı, halkın yüzünü güldürmeye, kötü olursa
halkı cezalandırmaya karar vermiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, hükümdarlık sisteminde İyi ve kötü idııre fileri tesaditfc bırakılmıştır, bilgili, yüksek İradeli bir hükümdar, büyük İşler görmekle ülkesini genişlettiği halde, oğlu, torunları, ayın ülkenin ya çökmesine veya dağılmasına çok kere şahit olmuşlardır. Hattâ bundan Lllıaııılanan İlmi Haldun gibi tarihçiler; devletler İçin bir çeşit yaş haddi bile tâyin etmişlerdir. Bu yaş haddine erişen devlet, mutlaka çökmek ve dağılmak zorundadır. Biz, hükümdarlık İdare sistemi bakımından İbni Haldun’u birçok noktalardan oldukça haklı bulduğumuzu söyllycbllirlz. İslâm devletleri, aşağı yuluırı bu yaş haddi çerçevesi İçinde dağılmışlardır. Hattâ Toyn-bec’ye göre Osmanlı Devletinin çöküşü do böyle bir yaş haddi içinde başlamıştır. Dağılışın gecikmesindeki sebepler başkadır tabii.
Hükümdarlık sistemindeki tehlikeler, demokrasilerde büyük Ölçüde a-zalmıştır. İdare; tesadüfün elinden alınarak hıılka verilmiş ve bu suretle yalnız bilgili, görgülü, İradeli insanın iş başına geçmesi imkânları temin olunmuştur.
2 — Demokrasilerin ferde verdiği ehemmiyeti fertçilik tarzında anlayan ve bu anlayışı eşitlik fikrine aykırı bulan başlıca bir demokrasi tip daha vardır ki, biz ona, sosyalist demokrasisi adını verebiliriz. İdeallerini gündelik ve para ölçüsüne göre ayarlıyım maddeci sosyalistlik, İnsanı yalnız hukuk bakımından değil, aynı zamanda manevi değerler bakımından da eşit tutmak zorundadır. Zorundadır, diyoruz, çünkü, bu eşitlik kabul edllmi-yecek olursa bütün mantık yapısının, diyalektiğin çökmesi ve dağılması lâzımdır. Mutlak eşitlik fikri, bizi İster istemez, eşitlikçe birbirinden hiçbir suretle ayrılmayan bir insan tipinin kabul edilmesine sürükler. Demek oluyor ki. /Mi ve Veli arasında tam mânaslyle matematik bir eşitlik vardır. Bu düşünüş tarzı sosyal gerçekliğe son derece aykırıdır. Her şeyden önce bilinmelidir ki, hayatın hiç bir dalında matematik e-şitllk yoktur. Hayat, bir kalite ve irade çeşitlenlşidlr. Zaten eşitlik teziyle öne atılan sosyalist demokrasisi, bütün pratik faaliyetinde bu fikri bir kenara bırakmıştır ve bunu sırf geniş halk yığınlarını kışkırtmak ınaksadiyle kullanmaktadır. Böyle olmasaydı, propaganda edebiyatlarında tanrılaştırdıkları şahsiyetlerini nereden ve nasıl bulacaklardı? Hattâ bir taraftan matematik eşitlik fikrini güden sosyalist demokrasisinin, öte taraftan, tıpkı hükümdarlıklarda olduğu gibi, sosyal putlar yaratması, gerçekten, şaşılacak bir fikir ve teori tezadıdır.
Bundan da anlaşılıyor kİ, fikirler ve tezler ne olursa olsun, çağdaş cemiyetin Üzerinde direnerek durduğu bir nokta vardır: Bilgili, görgülü ve İradeli insanın münakaşa kabul et-mlyen rolü. Bu İnsanı, hattâ bu gibi İnsanları aramak, bulmak vo onları genel hayatımızın başına getirmek, modern İdare anlayışının temelidir. Mukadderatımız geniş Ölçüde buna bağlıdır. Demokrasinin en büyük mucizesi de, şahsiyete giden yolları kapamamış olmaması udadır. Soysuzlaşan bir demokrasi ise, şahsiyetsiz kalan bir demokrasiden başka bir şey değildir. Şimdiye değin her idare, şahsiyetin damgasını taşımıştır. Yann da böyle olacaktır. Fakat şahsiyet acaba yalnız diploma mıdır?
Basketbol maçında G.Saray Amerikalıları 61-51 yendi
Amerikalılarla Fenerbahçe Genç Takımı arasında yapılan Basketbol maçını Amerikalılar 52-47 kazanmışlardır. «
GalatasaraylIlar da Amerikan filosunun Fox takımını 61-51 mağlûp etmiştir.
Sergide sıcak
Serginin nihaî olarak kapatıl-masına üç oün kaldı. Sıcaklar da bütün mdnaslyle bastı/Jı için, insan bira^ dolattıktan sonra oturup nefes alacak yer arıyor. Amma oturacak yer yok. Eldo-rado adını taçtyan kocaman sette, masalar bomboç durduğu halde, kimsenin o tarafa yanaştığı yok. Her nedensel Buna mukabil tsmirli Ösyen'in Çark Kahvesi namı altındaki salaşı rağbette. Kapısında bir de Uân var: Pakistan usulü çay yapılıyormuş. Acaba nasıl! Serinletici rivayetine rağmen bu havada bir türlü cesaret edip deneye-m edim.
Fakat naryile meraklıları çok var. San kehrüba ağızlıktı mar-puçlar elde, baş, ney ilflcr gibi yana eğilmiş, tokurdatıp duruyorlar, Bir kenara ben de ilişeyim dedim, yer sandalyeler dolu. rı filetim, başında rağmen yerli bir
VOCt (irapça olup olmadığı şüpheli bir şeyler bağırıp duruyor. Eh., bizimkiler durur mu, karşıdan bir şerbetçi haykırıyor:
— Buz yibi ayran, 10 kuruş. Demirhindi, limonata, ağaç çiçeği, vişne, gazoz,.. Otuz İlci dişe trampete çaldırıyor!..
bîr İstanbullu
yok. Bütün Naçar, dışa-fes olmasına Çamlı bakla-
Istanbulun
Kutlama Derneğinin çalışmaları
Kutlama Derneğinin çalışmaları
Dernek Başkanı Aziz Oganın bu husustaki izahatı
îstanbulun Beş yüzüncü fetih yıldönümünü kutlama hazırlıklarlyle meşgul olan demeğin kuruluşu, çalışmaya başladığı tarih hepimizce malûmdur. Dün Müzede kendisini ziyaret eden bir arkadaşımıza derneğin reisi Aziz Oğan, kutlama işleriyle alâkalı şu malûmatı vermiştir:
“Blzler, fetih hâdisesini dünya çapında bir medeniyet ve kültür hâdisesi olarak telâkki etmekteyiz. Dernek, icraatını matbu bir rapor halinde bütün yurda dağıtmıştır. Bundan da anlaşılıyor ki çalışmalarımız modern bir zihniyete dayanmakta ve çalışmalarımız buna göre tanzim e-dilmektedir. Dernek, son haftalarda fevkalâde hamlelerle faaliyetini arttırmış bulunmaktadır. Her hafta muntazam lçtimalar yaparak isabetli kararlar alarak gayeye doğru şuurlu bir şekilde yürüyen İdare Kurulu dışında bulunan kıymetli üyelerin İştirakiyle hitisas komiteleri teşkil edilmiş bulunmaktadır. Bu komitelerden; İlmi, malî ve Güzel Sanatlar Komitesinin Anıt ve Heykel Kolu faaliyete geçmiş bulunuyorlar. Güzel Sanatlar Komitesinin Resim Kolu şimdiden faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Ressamlarımız, tarihî tablolar vücuda getirmek için kendi aralarında bir talimatname hazırlamış olup bu talimatname bugünlerde İdare Kuruluna arzedilecektir. Mevzular, timi Komite tarafından ihzar olunmaktadır. Bir Fatih Resim Galerisi esas olacak, bu teşebbüsten verimli neticeler beklemekteyiz.
Heykel ve Anıt Koluna gelince : Fatih namına yapılacak monumanın millî veya beynelmilel bir müsabaka açılmak mevzuu üzerindeyiz. Dernek, bu tarihî âbidenin. Türkün millî kahramanı Fatihin şâruna lâyık bir âbide olmasında musirdir. Bu müsabakada, Atatürk Anıt-Kabrl gibi Türk sanatkârı birinci gelir ve sabakayı kazanırsa bununla ne dar İftihar etsek yeridir.
Malî Komitenin başkanlığını
rimiz tş Bankası Müdürü Halis Kaynar, veznedarlığını da İhsan İpekçi arkadaşımız Lfa etmektedir. Derııe-
bir mÜ-ka-
şeh-

Talebe Birliğinin tertiplediği komünizmi tefin toplantısı
GENÇLER, DÜN MARMARA TOPLANTI YAPTILAR. SİYASÎ BU VESİLE İLE
İstanbul Üniversitesi Talebe Birliğinin tertiplediği komünizmi teVinl toplantısı dün saat 16 da talebe birliğinin Marmara takatinde yapılmıştır.
Boğucu bir sıcağa rağmen lokalin içi tamamen dolmuş ve toplantı baştan sona kadar büyük bir heyecan üe takip edilmiştir.
Talebelerden başka D.P., C.H.P, ve M. P. temsilcileri de toplantıda bulunmuşlardır. Hep birlikte söylenen İstiklâl Marşından sonra İlk sözü I. Ü.T.B. Genel Sekreteri Faik Güven almış, dünyadaki komünist hareketlerinden bahsetmiş, memleketimizde komünistlerin sistemli bir şekilde faaliyete geçtiklerini söylemiş, etrafı nasıl zehirlediklerini anlatmıştır. Nazım Hikmetin affına temas eden Faik Güven “O affedilmedi, bir memleketi olan Türkiyenin lanndan istifade etti,, demiş zım Hikmete hücum etmiştir.
Bundan sonra M. T.T. Federasyonu Reisi Can Kıraç konuşmuş ve ezcümle demiştir ki:
“Komünistler bugün yalnız bir memleketin emperyalist emellerine â-
nizam kanun-ve Na-
bu başarılmasında yardım e-Bazı belediyeler gelecek bütçesine para koymayı karar altına almışlardır.
ğin başaracağı mühim ve büyük işler İçin gelir temini meselesiyle ciddî bir şekilde meşgul olunmaktadır. Bu hususta başta İstanbul olmak U-zere bütüp Türk vatandaşları, mail müesseseler, bütün belediyeler millî işin decekler. mali yıl şimdiden
İlmî Komiteye gelince: Bu mevzuda şimdiye kadar çalışmış, eserler neşretmiş yirmiyi bulan değerli şahsiyetlerden mürekkep olan bu komitenin başında (Istanbulun Fethi) adlı bir eser neşretmiş olan Feridun Dirimtekin gelir. Bir çok tarihî e-serleriyle İlim âleminde tanınmış o-lan V. Mırmıroğlu da komitenin la-portörüdür. Toplantılar yaparak tes-blt etmiş oldukları Fatih ve fetih hâdisesine ait mevzuları ihtisaslarına göre aralarında taksim etmiş bulunmaktadırlar.
Bir tetkik gezisine çıkan derneğimizin Propaganda Komitesinin başkanı Vasfi Rıza Zobu arkadaşımızdan, Avrupanın büyük şehir müzeleriyle kütüphanelerinde Fatih devrine ait mevcut resim ve yazma eserleri de aramak ve bazı kültür müessese-lerivle temasa geçmesi rica edilmişti. İstanbula avdet eden bu kıymetli arkadaş, bu vazifeyi büyük bir ihtimam ile yapmış ve derneğe mühim bir rapor vererek Londra, Paris ve Romada tesadüf ettiği eserler hakkında malûmat vermiştir.,,
(W.A.Y.) Genel Sekreter
Yardımcısı dün Valiyi ziyaret etti
Şehrimize gelmiş bulunan W.A.Y. Dünya Gençlik Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Miss Helen Dale dün Vilâyete gelerek Valiyi makamında ziyaret etıniş ve şehrimizde yapılacak W.A.Y. toplantısı üzerinde görüşmüş, gençlik hareketlerine gösterilen alâka ve nıüzaJıarett^n dolayı çok mütehassis bulunduğunu belirtmiştir.
LOKALİNDE MUAZZAM BİR PARTİLERİN TEMSİLCİLERİ DE KONUŞTULAR
let oluyor. Bu emperyalistler Türkl-yede bazı gafilleri avlamaya çalışmaktadır. Fakat komünist saldırışı bu cemiyette muvaffak olamıyacak-tır. Biz bugünkü toplantıyı komünizmden korktuğumuz İçin değil, fakat ondan nefret ettiğimiz İçin yapıyoruz.,,
Bundan sonra Can Kıraç, hazır bulunanları Atatürk’ün mânevi huzurunda and içmeye davet etti. Herkes ayağa kalktı ve Can Kıraçın okuduğu şu andı hep birlikte tekrar etti:
“Büyük Türk Milleti, muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Bana emanet ettiğin İstiklâl, Türk gençliğinin meşalesi olacaktır. Varlığımız Türk varlığına armağan olsun.,,
Bu andı müteakip kürsüye şair Behçet Kemal Çağlar davet edildi. “Gençlikle toplanmak zevki hele milliyet bayrağının altında olursa...,, diye söze başhyan şairin yaptığı konuşma toplantıda bulunanları çok heyecanlandırdı ve salon sık sık alkışlara boğuldu.
“Fikir mücadelesi istiyorlarsa buyursunlar, yazsınlar. Biz de cevap verelim. Türk Milletinin aklı selimi ona doğru yolu gösterir. Fakat komünistler sahte maskeli müraidlrler, onlar fikir kalpazanı, sahtekârıdırlar. Onları yakalarından tutup ayağımızın altında ezeceğiz.,,
Diyen Behçet Kemal:
“Milliyete, memlekete, vatana İhanet eden dâhi de olsa lânet olsun onlara,, diye haykırdı ve gençlere tavsiyelerde bulunarak: “Düşmanımız çetindir, kuvvetli silâhlan vardır, el-ele birleşlp bu sinsi ejderin başını ezmenin zamanı gelmiştir,, dedi.
Bundan sonra Tekirdağ Milletvekili Şevket Mocan gençleri çok heyecanlandıran bir konuşma yaptı. Ceza kanununda komünistleri tecziye edecek kuvvetli bir madde bulunmadığını belirtti. Af Kanunundan bahsederek: “Af Kanunu ile bazı alçakların kurtulması gaflettir. Bunu milletvekili olarak itiraf ediyorum, fakat millet kendisine İhanet edenleri icap edince linç etmesini bilecektir” dedi.
Şevket Mocan:
“Bu heyecanın dört duvar arasında kalmasını kalben temenni etmiyorum. fakat bu duvar dışına çıkmıya-lım, yalnız yaptırdığım çelengi aziz Atanın abidesine koyalım,, diyerek sözlerine son verdi.
Millet Partisi adına bir konuşmadan sonra I.Ü.TJ3. üyelerinden Ahmet Ayatan çok heyecanlı bir konuşma yaptı, Atatürkün “Türk Milletinin en büyük düşmanı komünizmdir. Her görüldüğü yerde ezilmelidlr,, sözünü hatırlattı.
Müteakiben Göçmenlere Yardım Cemiyeti Başkanı Ragıp Sipahioğlu ve Atıf ödül birer konuşma yaptılar, muhtelif birliklerden gelen telgraflar okundu ve Marmara lokalindeki top-lon*:ya son verildi. Toplantıdan çıkan yüzlerce genç, Şevket Mocanla beraber taksilere bindiler ve Karaköy Köprüsü yolu İle Taksime hareket e-dlldl. Sirkecide duruldu ve oradaki dükkânlardan tedarik edilen bayraklarla otomobiller süslendi. Bu sırada komünizmi tel*in eden vecizeler otomobillerin pencerelerinden sarkıtılıyordu.
Taksim Âbidesine **Dağ başını duman almış,, marşı söylenerek gelindi. Hep beraber istiklâl Marşı okundu. Marş biter bitmez bir haykırış duyuldu:
‘•Kahrolsun komünistler!,,
Buna hep beraber “Kahrolsun,, diye cevap verildi ve gençler sükûnetle dağıldı.
İstanbul Radyosunun yeni programı
Cumartesi programı, gece 24 e kadar fasılasız olarak devam edecek
İstanbul Radyosunun yeni müdürü Zahir F. Törümkl'ney geceli gündüzlü bir araştırma ve tetkikten sonra Radyo programlarında geniş ölçüde değişiklikler yapmaya karar vermiştir. Buna göre*
Önümüzdeki pazar gününden İti baren tatbik olunacak yeni programa göre, doğu musikisi neşriyatı nispeti yüzde 39 dan yüzde 46 ya çıkarılmakta ve batı musikisi neşriyat nispeti yüz/le 61 den 54 e indirilmekle, evvelce umumi programın yüzde 19 unu işgal eden konuşmaların nispeti do yüzde 17 ye indirilmektedir.
Yapılan yeniliklerden en mühimlerinden biri de, cumartesi neşriyatının saat 13-24 arasında fasılasız devam etmesine karar verilmiş olmasıdır.
Sergi, pazartesi günü kapanıyor
31 temmuz gecesi kapanması kararlaştırıldığı halde Amerikan harp gemilerinin lfrnanımızi ziyareti üzerine bir hafta uzatılan İstanbul Sergisi 7 ağustos pazartesi günü saat 24 te kapanacaktır.
Bu vesile İle Vali ve Belediye Başkanı muhtemelen radyoda bir konuşma yaparak, bu senekl sergi faaliyeti hakkında izahat verecektir.
Kızılhaçın Ispanya Mümessili ile Patrik Athenagoras Sergiyi gezdi
Kızılhaçın ispanyadaki müessisle-rinden Md. la Duchesse de la Victoria, dün sabah yanında İspanya Elçisi ve Bebek Sergisi Tertip Komitesi Başkanı Nedim Akçer olduğu halde Bebek Sergisini gezmiş ve gazetecilere şunian söylemiştir.
“— Bu sergiyi görmek için Şeh-dinlze geldim. Sergi o kadar güzel kİ hayretler içinde kaldığımı söyll-yebillrlm. Dünyanın hiç bir yerinde böyle teşkilâta tesadüf edilemez. Sergiye iştirak etmek, Kızılayla Kızılhaç arasındaki yakınlığı temin etmek bahsinde faydalıdır. îstanbulda kaldığım müddet zarfında bu işle meşgul olacağım.
7 ağustos pazartesi günü saat 18.30 da Duchesse şerefine Büyükderede bir kokteyl parti verilecektir.
Dün ayrıca Patrik Athenagoras da saat 10,30 - 11 arasında Sergiyi ziyaret etmiştir.
Havacılarımız, Avrupadaki tetkik gezilerinden döndüler
13 temmuz 1950 gününden beri Fransa, Ingiltere ve Almanyada tetkik seyahatinde bulunan Hava Harp Akademi komutan, öğretmen ve öğrencileri 3 ağustos 1950 günü Yeşilköy Hava Alanına uçaklariyle dönmüşlerdir. ikinci Dünya Savaşında büyük başarılar sağlıyan havacılık harp sonrasında da büyük terakkiler kaydetmekte devam etmektedir. Pistonlu motör devrinden Jet motörle-rlne intikal eden havacılığı yakından tetkik ve ikinci Dünya Savaşında Avrupada hâsıl olan hasarları görmek havacılarımız İçin bir zarurettir. Bu maksatla tetkik seyahatine çıkan havacılarımız çok faydalandıklarını ve her yerde hüsnü kabul gördüklerini söylemektedirler.
Nazım ve nesir hakkında radyo konuşması
Cumhuriyet gazetesi muharrirlerinden Necdet Evliyagil bugün saat 15 te İstanbul Radyosunda (Nazım ve nesir) mevzuunda bir konuşma yapacaktır.
Sanat hareketleri
Akademi nihayet kurtarılıyor
1948 nisanının İlk günü Fındıklıda Güzel Sanatlar Akademisi binanı yanıyordu. Evvelâ, bu habere, nisan bn-lıfcı diye kimse İnanmak istememişti. Fakat acı hakikat öğrenilince, idare başında olanlar “Daha iyisini yaptırırız,, diye halka ve bilhassa talebelere teselli vermişlerdi. Akademi ve memleketin sanat muhiti harekete geçti, kısa bir zamanda Akademinin tamir ve ihyası için plânlar hazırlandı, bu İşin bir milyon iki yüz bin Hra ile kabil olacağı anlaşıldı. Fakat. teklif, zamanın Milli Eğitim Bakanlığına götürüldüğü zaman, plânları bile tetkika lüzum görmeyen Bakanın cevabı şu oldu:
— Bu Uc verecek paramız yoktur.
Akademi tamir edilemedi. Mimarî kısmı Yıldıza nakledildi. Bir dağınıklık oldu. Eğer hesap edilecek oluraa nakil ve saire dolayıslyle yapılan masraf, belki de tamire verilecek miktara yükselmiştir. Aradan bir kış geçti, yağmurlar, karlar tahribatını yaptı. Yaz gelince tekrar tamir teşebbüslerine geçildi. Bu arada Istanbulun Beş Yüzüncü Fetih yıldönümü için faaliyet başladı. Komisyonlar seçildi. Tahsisat istenildi. Hattâ. Ayasofya hamamının bir miİ2e haline İfrağı İçin tahsisat teklifi yapıldığı halde. Akademinin tamiri için metelik İBtoyen olmadı. Ne münasebet diyeceksiniz? Münasebet su: Memlekette resmin ilk hâmisi. ınüreVvici Fatih değil miydi? Bellini’nln İstanbula getirilmesini sulh şartı olarak İleri süren o değil miydi? Bütün bunlar Sinan tarafından yapılan hamamın Fatih İle alâkasından daha kuvvetli değil miydi?
Bu arada. Akademinin et deposu haline getirilmesi için teşebbüslere geçildi ve yangın üzerinden ikinci kış da geçmiş oldu. Simdi ağustos ayındayız. Eğer biraz daha gccJkecek o-lursak üçüncü kış gelecek ve bizim tahammülümüz var amma» bilinmez saraydan geri kalan duvarlar buna tahammül edebilecek mi?
Memnuniyetle haber aldığımıza göre, bu tahammüle mahal yoktur. Akademinin acıklı halini. Boğaziçinin başlangıcında teşkil ettiği harap manzarayı gören makul idare adamlarımız, İşi ciddî bir surette ele almışlar vo bu mevsim İçinde tamire başlanılması kararına varmışlardır.
Teşebbüs tahakkuk ettirildiği takdirde. hem bir saray kurtulmuş, hem memleketin bütün sanat ve kültür âlemi memnun edilmiş, hem Güzel Sanatlar Akademisi tedrisatı gayri tabii vaziyetten kurtulmuş olacaktır.
AKADEMtNÎN TAMÎRÎNB BAŞLANIYOR
Memnuniyetle öğrendiğimize göre. Güzel Sanatlar Akademisinin tamiri karar altına alınmış ve avans olarak Akademi emrine 800.000 lira An karadan gönderilmiştir.
Akademi Muallimler Meclîsi dün toplanarak Başbakanlığa bir teşekkür telgrafı çekmişlerdir.
Diğer taraftan bir heyet Reisicumhuru ziyaret ederek kendisine Güzel Sanatlar mahfillerinin teşekkürlerini bildireceklerdir.
Amerikan Filosunun Amirali dün Ankaradan döndü w
Ankarayı ziyarete giden misafir Amerikan filosu kaptanı Vls-Amiral Ballentine dün uçakla şehrimize dönmüştür. öğleden sonra reflkasfyle birlikte Boğazda bir gezinti yapan Vls-Amiral Emirgân Köşkünde Vali ve Belediye Reisi ile birlikte çay içmiştir. Çayda Amerikan Büyükelçisi ve Amerikan Başkonsolosu İle kara ve deniz komutanları hazır bulunmuşlardır.
YENİ İSTANBUL
siyasî İktisadî
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Sahibi:
YENÎ ÎSTANBtL NEŞRİYAT LİMÎTED ŞÜIKETÎ Müdürü: Kemal LL SAKLICA Bu sayıda yazı İşlerini fiilen idare eden: Sncid ÖGET
Neşredümiyen yazılar iade edilmez.
Basıldığı yer t
YENÎ İSTANBUL MATBAACILIK LİMÎTHD ŞİRKETİ MATBAASI
REŞAD NURİ GÜNTEKİN
Kavak Yelleri
— 64 —
Ben, harp devri kargaşalarını takip eden demokrasi devri kargaşaları arasında cereyandan cereyana sürüklenir; bir yandan doktor, bir yandan politikacı ve aynı zamanda da İş adamı o-larak etrafımı saran kalabalıklar arasında ne söylediğimi bilmeden nutuklar söyler, kâinata a-kıl hocalığı yaparken ateş bacayı sarıyor.
Nihayet vaktiyle biçare Hacı Müslim Beye olduğu gibi ben de yanık kokusunu aldığım zaman iş işten geçmiştir. Karabaglı Yenge yine yakasını paçasını yırtmağa, ağzını huni gibi havaya kaldırarak münafık ve İftiracılara karşı arapça ve acemce korkunç beddualarla ulumağa başlayınca ben de onunkinden korkunç bir sesle:
“Malûm malûm... Hadi artık sent gözüm görmesin” diye bağırıyorum.
Bu sulkastte beni asıl kudurtan şey altına hücum koşusunda muvaffak olan oğlanın şahsıdır, daha doğrusu anasıdır. Koşuya Şoşo’nun kasabada yeni açılmış Ziraat Bankasında kâtip olan oğlu Engin kadar bir alay Karaya-mık girmiştir. Belki kendimi zorlayarak ona bile katlanabilirdim. Fakat birinciliği alan saz şa-I iri A^ık Feyzinin ve yedi denizin attığı meşhur AndeHp Hanımın torunudur.
Andcllp Hanım beni avlamaktan ümidini ke-316
since Cemileye kancayı takıyor. Kendisini vaktiyle îzmlrden dayakla koğmuş sarhoş zabitten olan ve o zamana kadar nerede kimin yanında sürttüğü belli olmayan oğlunu buluyor. Harp esnasında İkide bir Istan bu la gidip gelerek ve kasabadan götürdüğü yiyecek maddelerini orada, oradan getirdiği döküntü manifatura eşyasını burada satarak oğlana, sahte olmadığına dahi hiç bir zaman İnanamayacağım bir eczacı diploması temin ediyor kİ göz diktiği firma için bundan daha âlâsı da akla gelmezdi.
Bu hzırlıklardan sonra AndeHp Hanım oğlunu yanına getirtiyor, eşi dostu araya koyarak onun üç beş ay eczahanede Cüce Kalfanın yanında çalışmasına müsaademi rica ediyor. Bu, o-nun, babasından kalan mirasla bilmem hangi vilâyette açacağı eczahane İçin bir nevi staj olacaktır. Cüce Kalfa da son zamanlarda işlerin çokluğundan sızıldanmağa başladığı için razı o-luyorum. Oğlanın çehresi ilk zamanda bana emniyet vermiyor. “AndeHp Hanımın oğlu olduğu için bana öyle görünüyor olmalı” diyor, zaten o günlerde işlerim başımdan aşkın olduğu için üzerinde de pek durmuyorum. Yani şehzade Galata hazırcılarından alınmış komplesinin üstüne geçirdiği eczacı gömleğiyle berber çırağı gibi briyantinden parıl parıl yanan lüle lüle saç-lariyle şimdiden tezgâhın yanındaki kasada oturmakta, deUğinden bakan fındık sıçanı gibi endişeli gözlerle benim giriş çıkışlarımı seyretmektedir.
işi haber alınca rezaleti sevmediğim İçin Cüce Kalfayı muayenehaneye çağırarak: “Söyle ona. Çabuk çıksın ve bir daha gözüme görünmesin” diyorum. Cüce Kalfa, boyuna poşuna bakmadan şefaatçiliğe kalkıyor. Cücenin babasına rahmi olmadığı halde onu bir zamandan be-317
ri bana niçin methetmekte olduğunu anlıyor, e-limle kulağına yapışacak gibi yaparak: “Sen de beraber... Hemen piliyi pırtıyı topla” diye bağırıyorum. Cüce durumun dehşetini görerek ayaklanma kapanıyor. Başka bir kalfa bulunca o İşi yine yapmak kararlylo onun kalmasına razı olmuş görünüyorum.
Sonra Tahirin arabasına atlayarak Kara-sekili çiftliğine gidiyorum. Ablalann üçünü de karşıma dikerek istintaka başlıyorum. İlkönce Üçü de gözleriyle beraber karanlıklaşan çehreleri ve uzayan üst dudaklarlyle taş gibi dimdik ve hareketsiz duruyorlar. Nihayet büyük abla utana utana itirafa mecbur oluyor. Yirmi yıl evvelki aynı oyun yine aynı çiftlikte, aşağı yu-kan aynı şekilde tekrar edilmiş ve onlar buna merhametle göz yummuşlardır. Karabagh ile Cüce Kalfaya yaptığım muameleyi onlara aynen tekrar etmiyorum. Sade bir daha bu kadınların gözleriyle karşılaşmamağa azmetmiş gözlerle etrafa ve havaya bakarak: “Yapmamalıydınız. Beni Andelip Hanıma satmak size yaraşmazdı” diyor ve çıkıyorum.
Iş böylece açığa vurulunca şefaatçilerin geçidi boşlıyor. Hatırını saydığımı tahmin eden bütün dostlar birer birer geliyorlar; birbirini seven İki genci ayırmanın doğru olmayacağını söyllye-rek bana yalvarıyorlar, bazıları hattâ Cemilenin hayatı tehlikeye gireceğini haber veriyor.
Bu insanları bir parça da anlamak ve mâ-zur görmek lâzımdır. Ben halk gözünde Kerem İle Aslı, Ferluul İle Şİrln'deki aşktan anlamayan kalbsiz babayım. Dünya kurulalı beri bütün edebiyatlar kızını çobana vermek isteyen kirala karşı ittifak etmiş değil midir? Çobanın düdüğü» türlü lüksler içinde yetişmiş şımarık kıral kızım bir geceden fazla oyalamağa ve me-318
sut etmeğe kifayet edermiş gibi! Biçare kıral kızını reddedip çobanın koynuna kendi girecekmiş gibi!..
ilk heyecandan sonra hiddet ve şiddeti bırakmıştım. Bu iş İçin bana gelenleri, önüme bakarak sükût içinde dinliyor ve kinden de daha gaddar bir köylü küskünlüğü İle kara listeme yazıyordum.
En son Cemile İle konuştum. Bir parça U-mldlm ondaydı. Fakat onu herkesten ziyade kendime yabancı buldum. Halbuki anasının ölümünden sonra bir dediğini İki etmediğim; kocaman bir genç kız olduktan sonra da onu hâlâ çocuk göziyle görerek omuzlarıma bindirip hoplattığım; geceleri odasına girerek açık yorganını örttüğüm; sabahlan koynuna girerek el şakalan ettiğim İçin ona aynı zamanda da analık ettiğimi ve anlaştığımı hayal etmiştim. Alnımda iri ter damlalarlyle onu karşımda durdurarak derdimi anlatmağa çalıştığım zaman, beni anlamayan evvelden karar vermiş gibi bir tavırla boynunu eğiyor, cam gibi donuk gözlerle yanyan duvarlara bakıyordu. Bu sahneler bir kaç gece üst üste tekerrür etti. Sonunda birdenbire ağlayarak ve kendini öldüreceğini söyliyerek dışarı kaçtı; odasına kilitlendi.
Kendini öldürmek mi çocuğum? Ne münasebet? AndeHp Hanımın gelini mi olmak istiyorsun ? Âlâ... Sevgilini eczahanede büyük babanın koltuğuna, AndeHp Hanımı Yenim ah ailedeki evimizde annenin eski odasına yerleştirirsin... Ne güzel olur ne güzel!
Bir kaç hafta İçinde her şey olup bitiyor. Düğünde bir maske gibi artık hiç bir kimseye karşı değişmez sakin bir çehre ile tebrikleri kabul ediyor ve üç gün sonra da istasyon Parkının önünden trene biniyorum.
319
— Nereye mi? Bizim memleketi şöyle bir dolaşmağa... Zembille gökten inmedik ya. Bizim de bir memleketimiz var... Yirmi beş yıla yakındır vücudumun orasında, burasında türlü hastalıklar birikti... Bizim de nabzımıza, kalbimize, kanımıza bakacak biri lâzım değil mİ ya? Bizim de bir canımız, bir vücudumuz var? Ne kadar zaman mı ? Belki pek az... Belki biraz uzun... Allah mıyım ben... Nereden bilirim?.
istasyon Gazinosunun önü hiç bir zaman görülmediği kadar kalabalıktır... Kızımdan, kaynanasından, kocasından, imam Haşana kadar bütün kasaba birbirini vagonların altına kakıp yuvarlıyor.
Geç kaldığım için ancak maskede bir gülümseme ile acele açele elleri sıkacak kadar vaktim kalmıştır. Tren kalkarken uzun boynunu daha ziyade kaldırarak elleriyle vagonun penceresine yapışır gibi bir hareket yapan Müftüye biri çarpıyor; havaleli ince vücudunu, mihveri üzerinde, birkaç kere döndürüyor. Bağrışarak kollarına yapışıyorlar. Buna bakmakla meşgul olduğum için kızımın kollarını sallayarak verdiği selâmı vaktinde görüp mukabele edemiyorum.
VI
AKŞAM ÜSTLERİ VE GECELER
Temmuza yaklaştığımız halde havalar daha düzelemedi. Kâh yağmur yağıyor, kâh deli bir rüzgâr... Koço Adalara, Boğaza akın akın göçler başladığını söylüyor. Belki daha sonra ben de ikişer üçer gün orayı burayı dolaşırım. Fakat şimdilik öyle bir niyetim yok... Emin Hulûsinin azizliği programımı altüst etti. Yenisi yapılıncaya kadar buradan kıpırdannıanıalıyım. Bakalım şu kolumun ağrısı da büsbütün geçsin.
(Devamı var)
320
6 Ağustos 1950
Y E N t İSTANBUL
Savta 3

Yangın!
Bediî FAİK
KARİYE Carnllnln fotoğrafını çekmek üz*ro, senelerce evvel tstanbuln gelen Life dergisi fotoğrafçısının marifetini bilincin hatırladınız mı? Üstat, camii şöyle bir dolaştıktan sonra, mihmandarlığına tâyin edilen belediyeciye, dudağını bükerek:
________Lütfen, der, itfaiyeye telefon ediniz, masrafı benden. Camiin etrnfında sunî bir yangın çıkanp. alevler arasından görünüşünü teablt edeceğim.
Foto Llfe'ın hu hareketinde hiç şüphesiz “Anıorlkanvarl” dediğimiz Amillerin rolü büyüktür. Fakat reaHteyh o acı realiteyi de kolayca inkâr edebilir misiniz? T . çekerken, herşeyden evvel yangını düşünen Amerikalı, tesirin oyuncağı olursa olsun, bunda knderln ve hakikatin gizil rolleri vardır. Yangını, binanın lâzımı gayri mÜfarlki pan Şarkı, bundan güzel zor anlatırsınız.
Balıkesir! baştanbaşa saran yangın haberini İşittiğim man. Ajnerikalı fotoğrafçıyı acı İle hatırladım. Burada olsa kızı) dilini medeniyetimizin burnuna uzatan ateş perisinin halini, klmblUr nasıl tttrlyerek tesblte çalışırdı... Biçare Balıkesir, o erkek gövdesini, bir aktar dükkânındaki İki kııtu çocuk tabancası mantarının elinde kül ederken, ne acılar çekmiştir.
Fakat bu. hangi Şark şehrinin alın yazısında yoktur kİ... Medeniyeti biz, kokteyl partide, saç modelinde, yırtmaçlı etekte aradıkça ve şehirciliği göstermelik hlr İki hareketin içine sığdırdıkça. daha ne beklenir? Biliyor musunuz kl. Baiıkeslrde. yazlıkları ayrı, kışlıkları ayrı olmak üzere, Türklyenin en modern sinemaları vardı. Elli bin seyirciyi ferah ferah alacak modern bir stadyum, müthiş bir yüzme havuzu vardı. Fakat Şark şehirciliği için pek küçük bir noksan; su yoktu. İtfaiye teşkilâtı yoktu. Ve millî bayramlarımızda, altmış üç vilâyetimizde olduğu gibi, Bahkeslrde de parlak nutuklar söylenir. "Modern Türkiye,.den "medcn!yetimiz„den bağıra çağıra bahsedilirdi.
Size bir sır söyllyeyim mi? Hangi şehirde iseniz, resmî, hususi heybetli binalarımızın hollerini, koridorlarını süsllyen yangın tulumbalarını, şöyle bir yoklayınız. Yüzde doksanı ya boştur. ya bozuk!.. Yan) şehircilikte suyu tanımıyan belediyelere mukabil, ev sahipliğinde de hepimiz, susuzluğu düşünmez olmuşuzdur. Yanışımıza, yangınlarımıza hâlâ niye şaşmak?
Machiavel ne güzel söylemiş: •'Fakat baylar, siz baldıran ekiyor, sonra da buğday yetişsin istiyorsunuz.^,
Yeni İstanbul’un KORE muhabiri bildiriyor
İlk Amerikan takviyeleri
Kore’ye ağır tank ve topçu çıkanldı. Askerler, nelerle karşılaşacaklarını müdriktirler, tik gelenlerdeki gezinti., havasından eser yok
Kuzey Korelilerden esir edilenler
Kore 1 (Amerikan kuvvetleri nezrindeki hususî muhabirimiz Homer Bigart bildiriyor).
Doğrudan doğruya anavatandan sevkedilen ilk Amenkan takviyeleri dün öğleden sonra ancak on gün süren bu deniz yolculuğundan sonra, Güney Korenln bir limanına vâsıl olmuşlardır. Bu takviyeler, Kore harbinin en kötü günü sayılabilecek bir sırada yetişerek. Amerikalıların mâneviyatını yükseltmişlerdir.
Kıtalar cepheye hareket ederken, kızıl birlikler yorgun ve bitkin Amerikan kuvvetlerine karşı üç koldan şiddetli bir taarruza geçmiş bulunuyorlardı. En şiddetli taarruz günye-batıdan geliyordu ve burada, komünist kuvvetlerin öncüsü, Güney Korenln en mühim limanı olan Pusandan üç saatlik mesafeye gelmişlerdir.
İki hafta evvel Taejon’da çok hırpalanmış olan 24 üncü Amerikan tümenine mensup birlikler. Pusan’ın 83 kilometre mesafesindeki Şinju sokaklarında ümitsizce çarpışıyorlardı. Son 24 saatten beri bir iki defa el değiştiren şehrin nihayet komünistler tarafından işgal edildiği bildirilmiştir.
Kumchan ve Sanju bölgelerinde dövüşen 1 inci süvari ve 25 İnci piyade tümenlerinin gerilerini tutmaya çalışan Kuzey Korelilerin bütün gayretleri akim bırakılmıştır,
Düşmanın diğer vahim bir taarruzu Kochang istikametinden doğuya müteveccih İdi. Bu cephede, düşman keşif kollarının Güney Kore Hükümetinin muvakkat merkezi olan Taegu şehrinin 48 kilometre güneybatısına kadar sokuldukları haber verilmektedir. Kuzeyde, 1 inci süvari ve 25 İnci piyade tümenleri, düşman tazylkma karşı haşan İle dayanmaktadırlar. Fakat komünistlerin bu cephede, ancak Amcrikalılan oyalamak için hücum ettikleri ve asıl taarruzun, Amerikalılann oldukça zayıf olan batı cenahlarına tevcih edileceği tahmin edilmektedir.
Bu itibarla dünkü tavklyeler tam zamanında yetişmiş ve başka takviyelerin yolda olduğu haberi, çarpışmaların mâneviyatını yükseltmiştir.
Bir şark âbidesini resine hangi de .va-
zaidi;
Takviye birlikleri, Rusların T 34 tipindeki dev tanklariyle dövüşebilecek ağır topçu ve tanklardan başka bir çok malzeme de getirmişlerdir. Takviyeler limana geliyor
18000 tonluk ilk nakliye gemisi limana menzil teşkilâtını hazırlıksız bastıracak kadar çabuk varmıştır. Yolda, telsiz sükûneti yapan gemi, limana ne zaman muvasalat edeceğini önceden bildirmemişti.
Limanda seyyar iskele bulunmadığından, 39 Koreli işçi hemen bu işe koşuldu. İş biter bitmez, kıtalar gemiden çıkmaya başladılar.
Limana geç yetişen bir zenci bandosu, askerî marşlar çalmaya başlamış ve Birleşmiş Milletlerin bayraklarını taşıyan bir ihtiram kıtası, gelen kıtaları selâmlamıştır. Korenin batı kıyılarına akan komünistlerin elinden dar kurtulmuş olan Katolik Misyoneri Rahib Harold Henry limanın bir köşesine minber kurarak, oracıkta bir âyin tertipledi.
Gelen askerlerin maneviyatında, daha önce gelenlerde görülen "piknik. havasından eser bile yoktu. A-merikan matbuatı, bu kıtalara, Kore harbinin hakikî çehresini Öğretmişti. Bundan başka, yolda iken, Kore haritasındaki kızıl bayrakların her gün biraz daha güneye indiklerini ve Amerikan cephesinin gittikçe bir köprübaşı halini aldığını da nü gününe takip etmişlerdi. Kıtalar azimlidir Askerler, istikbalin kendilerine zırladıklarına karşı "sıhhatli,,
korku içerisinde buraya vardılar. Limandaki manzaranın nispi sükûnetinden âdeta şaşırmış gibi İdiler. Limanın top sesleriyle inlediği ve daimî bir alârm hâlinde olduğunu sanıyorlardı.
Hemen cepheye sevkedilerek muharebeye gireceklerini sanarken, bir gece limanda kalıp, ambarlarda istirahat ededeblldiler.
Gelecek iki günün hâdiseleri, Ame-rikadan gelen kıtaların, Japonyadakl işgal birliklerinden daha iyi talim ve terbiye görüp görmediklerini ortaya koyacaktır. Gelenler do, buradakiler gibi harp
gü-
kabir
tecrübesinden mah-

>/
Washington muhabirimiz G. H. Martin telsizle bildiriyor
kuvvetlerinin mahallinde tertibi, nakliyatın müsa-sUratle takip olunacaktır, mevsimi 15 eylüle doğru
Kasım ayı içinde Seul'da olacağız
Ekimde başlıyacak olan taarruz, Amerikan komutanlarına göre 6 haftadan fazla siirmiyecek
Birleşik Devletlerde muhabirimiz G. H. Martin, telsizle bildiriyor:
4 (Hususi) — Harp hakkında gelen gayrı müsait haberler. Birleşik Devletler Dışişleri Dairesi diplomatlarım yese düşürmemektedir. Bunlar siyasi plânlarını, -Amerikan ordularının üç aya kadar Seul’a girmeleri ihtimaline göre kurmaktadırlar.
Amerikan ordusu yüksek komutanlığının Koredekl cephenin yeniden geriye alınmasını düşündüğü şu sırada bu tahminler hayli iyimserlik ifade eder gibidir. Fakat siyasi plânların esasında hâkim olan mantık, vaziyetin İlerideki gelişme şekilleri hakkında fikir verebilir. Kıymetleri ne olursa olsun, aşağıdaki olaylar göz-önünde tutulabilir:
Birleşik Devletler Dışişleri Dairesi, Seul’un gelecek kasımda vukuu mümkün olan işgaline kadar alınan siyasî kararların hiç birini açığa vurmı-yacaktır. Resmi Amerikan çevreleri Kuzey Koreliler taarruzunun yakında durdurulabileceğini sanıyorlar, ö-nüm izdeki haftalar içinde Koreye yeni ağır Amerikan tankları gelecektir. Ortalama 47,5 tonluk ve pek seri olan, 90 milimetrelik toplarla ve memleketin bozuk yollarında daha kolay hareket etmek üzere geniş tırtıllarla mücehhez tanklar muha-
Battaniyesin-taze havasını
kokusunu hiç
rumdur. Ancak onda biri, son harbe iştirak etmiştir.
Er John H. O’Brlen, "Ne olacağını hiç bilmiyorum, tahmin etmek de istemiyorum,, diyordu, den kalkarak Korenln şüphe ile kokladı.
— Bu belâlı yerin
beğenmiyorum. Brooklyn’dekl Ga-wanus kanalı, çok daha iyi kokardı Tam kadrolu ilk birlikler
Gelen kıtalar, Koreye ilk gelen harp mevcutlu birliklerdi. Japonya-dan acele getirilen alayların birer taburu noksandı ve hepsi iki tabur-lu idi.
Er James Acosta, gelen takviyelerin talim ve terbiyelerinin yerinde olduğunu tahmin ediyor ve geçen mayısta, oldukça sert manevralar yaptıklarını söylüyordu.
Geçen harpte Carregidor'da dövüşerek Japonyada 3,5 yıl esir kalan Başçavuş Joseph Rizza:
— Yine buralara düştük, amma, bu sefer Bataan tekerrür etmeyecektir,, diyordu.
Teğmen Robert E. Sherman; nelerle karşılaşacaklarını çok İyi bildiklerini, azm ile ifade ediyordu. Başçavuş Thomas Sausta, gönüllü geldiğini anlattı. Yeni Gine ve Filipin seferlerine iştirak etmiş olan Başçavuş, 30 haziranda ordudan ayrılacakken, hemen istifa etmiş ve birliği hareket etmeden bir gün önce tekrar iltihak etmişti.
Er Vernan Engllsh:
— Ne çok bedbin, ne de çok nikbinim. ikisi ortası bir haldeyim. En-tltreml-nasıl
buh-şöyle
dişellylm amma, korkudan yorum. Şu heriflerin karşısına olsa çıkmak icap edecekti.
E, Russall F. Mallet, dünya ram hakkındakl düşüncelerini ifşa etti:
— Filiplnler hâlâ ast plânda mı?
İki yıl Öncesine kadar Koredekl Askeri Hükümet nezdinde vazife görmüş olan Yüzbaşı Charles Ray. harbin burada başlayacağım her zaman hissettiğini BÖylemiş ve demiştir ki:
— Orduyu buradan vakitsiz çektik. Eğer kalsa idik, olmazdı!
bunların hiç birisi
rebo hattına girmek üzeredir. "Pen-tagonc" tarafından neşredilen askerî tebliğler, Koreyl Çindekl ve Siblrya-daki iaşe ve cephane kaynaklarından tedricen ayırmak maksadlyle Amerikan uçaklarının stratejik bombardımanlarını Kuzey taraflarına, Man-çurya hududu civarında bulunan demiryolu merkezlerine tevcih ettiklerini bildirmektedir. Diğer taraftan Amerikan tanzim ve ado ettiği
Yağmur
nihayete erdiği zaman harekât sahasına mühim miktarda Amerikan kuvvetleri getirilmiş bulunacaktır. Bu suretle —her şey yolunda giderse — Amerikan taarruzu ekim ayında banlayabilir. Amerikan ordularının İlerlemeğe başladığı andan itibaren altı haftada Seul’a varacakları tahmin e-dlliyor. O vakit, Amerikan Dışişleri Dairesi, maksatlarını açığa vuracaktır.
Güney Kore Cumhurbaşkanı Syng-man gözle kan
"müstebld" olduğunu beyan etmektedirler. İdaresi pek bozuktu. Toprak meselelerinde hiç bir çeşit ıslahata girişmemiş olması Kuzey Korenln propagandasında başlıca noktalarından birini teşkil etmiştir. Nihayet Synghman Rhee, Amerikan Büyükelçisi kendisine ordunun nı yüksek tutmak için kalmasını tavsiye ettiği lerin trenine benzeyen
elektrik treniyle Seul'dan kaçmıştır. Rhee, "Korenin timsali" olduğunu ve Seul’da kalmak tehlikesini göze al-dıramıyacağmı ifade ederek flron tercih eylemiştir.
Rhee’ye VVashnlgton’da iyi
bakılmamaktadır. Ameri-memurları bu adamı bir
mâneviyatı-başşehlrde »ırada, Hit-lki vagonlu
Bütün bunlara rağmen Rhee, seçimlerin Birleşmiş Devletler kontrolü altında yapıldığı için gûya O.N.U. tarafından tayin edildiği bahanesiyle Seul’da tekrar başkanlık mevkiini i-ade olunacaktır.
Amerikan ordularının Seul’a vardıktan sonra ileri hareketlerine devamla 38 inci arz dairesinin yukarısına geçecekleri Washlngtonda husus! konuşmalarda söylenmiş ve "Washington Post" gibi ciddi bir gazete tarafından da kaydedilmiştir. Milletlerarası gerginlik o zaman pek şiddetli olacaktır. Fakat bu. farazl-yeden ibarettir. Şimdilik ileri sürülen tahminlere göre Kızılordu Kuzey Koreye girip kısmen işgaline karar verecektir (Askeri müdafaa tertibatını korumak için vaktiyle Doğu Po-lonyayı işgal ettiği gibi...). Kendi
namına konuşan Ayan üyesi Taft, Kuzey Korede lierliyen Amerikan kuvvetlerinin Kızılordulariyle herhangi bir hâdiseye meydan vermemek için memleketin kuzey-doğu kısmından uzak kalmaları lâzım leceğinl söylemiş bulunuyor.
gc-
İzmir Gençliği Barışseverleri dün tel’in etti
İzmir, 4 (Husus! muhabirimiz bildiriyor) — Adnnn Menderes Hükümetinin Kore’ye asker! birlik gönderilmesi hakkında almış olduğu enerjik kararı kösteklemek üzere girişilen hareketin bir komünist tertibi olduğu zanmnı vermesi üzerine İzmir yüksek tahsil gençliği, Îstanbul-An-kara ve Avrupa Üniversitelerinde tahsilde olup tatil münasebetiyle Iz-mlre dönen talebelerin İştirakiyle büyük bir miting tertip etti. Saat 18,30 da Cumhuriyet Meydanında ellerinde komünizm! tel’in eden manşetlerle gelen ateşin gençlik gruplan büyük bir vekar içinde mitinglerini yaptılar, hitabelerini irat ettiler ve ayı vekar İçinde Cumhuriyet Meydanından ayrıldılar.
MİtlngçIler ellerinde ••Komünizmi nerede görürsek ezelim,, levhaları ile meydana geldikleri zaman limanda bulunan Amerikan bahriyelileri de bu heyecanlı tezahürlere büyük bir İlgi ile katıldılar. Kendilerine bu mitingin maksadı gençleri Ticaret Derneği Müteakiben ve sıraslyls Demir Par-maksızoğlu, Necat Nail Ozanoğlu ve İbrahim Kop birer ateşin ve dinleyiciler arasında heyecan uyandıran hitabelerinden sonra toplantıya sükûn ve vekar İçinde son verildi. Gençlik bu toplantısı İle komünizmi tel’in ve Hükümetin kararını gençliğin benimsemiş olduğunu anlattı.
anlatılınca hurra sesleriyle teşçi ettiler. Mitingi, Yüksek ve Ekonomi Okulu Talebe adına Saffet Kurseren açtı.
Güvenlik Konseyinin dünkü celsesinde
Malik'in teklifini bazı
delegeler desteklediler
Washlngton 4 (YlR8) — Fransız delegesi Chauvel Sima» Koreyl davet teklifinin evvelce yani haziranın 25 inci günü Yugoslavya tarafından yapılarak reddedildiğini ve buna artık dönülemlyeceğini beyan etmiştir.
Mısır delegesi Mahmut Fevzi Bey Mallk'den riyaset sıfatlariyle delege sıfatlarını birbirinden nasıl ayırmakta olduğunu tasrih etmesini bildirdikten sonra Şimal ve Cenup Kore murahhaslarının birlikte çağırılması esasını müdafaa etmiştir.
Norveç delegesi Sunder, Fransız meslokdıışının mütaleasına iştirak etmiştir. Hindistan delegesi Rau meselenin Koreyİ burada temsil edilmiş görmek olduğunu ve binaenaleyh her
Yangından sonra çarşı taş ve toprak yığınları haline gelmişti. Milyonlarca liralık mal resimde gördüğünüz tekilde harap olda
Balıkesir yangınının
çok hazin bilançosu
Balıkesir 4, (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Balıkesirde perşembeyi cumaya bağlıyan gece saat 23 sularında Şadırvan civarında, Ahmedin Aktar dükkânında mantar tabancalarına konulan iştiale salih mantarların sıcaktan patlaması ile çıkan yangın, aynı gece sabahın üçündo söndürülmüştür.
Balıkesirde büyük bir felâket havası estiren bu meşum yangın çıkıp söndürülene kadar tek yaprağın yerinden oynamaması, rüzgâr olmaması Tanrının bir lûtfu olarak kabul edll-so yeridir. Balıkesir yangını hakkında çıkan çeşitli ve mübalâğalı haberlere rağmen. Balıkeslrin baştan başa yandığını kabul etmek hakikate aykırı düşüyor. Yangının zuhuru şöyle olmuştur:
Çarşı İçinde aktar dükkânlarında mevcut mantarlardan bir kaçı öğle sıcağında iştial ettikten ve ufak bir yangın başlangıcı itfaiyeye haber serildikten sonra yetişen itfaiye ateşin halk tarafından bastırıldığını tesbit etmiştir. Akşamüzeri çarşı kapandıktan sonra, çarşı içinde dolaşmakta o lan bekçiler, mantar patlamalarının çıkardıktan seslo hemen çarşıyı dolaşmaya başlamışlardır. Bu sırada bir aktarın dükkânının çatısından dışarı fırlıyan ateş hemen tevessü ederek tamamen ahşap olan diğer dükkânlara sirayet etmiş ve yangın 15 dakika içinde 4 koldan genişliyerek bütün çarşıyı tehdide başlamıştır. Çıra gibi yanmakta olan bu dükkânların kurtarılmasına bütün gayretiyle çalışan itfaiyemiz; suyun kifayetsizliği, sön-dürmo vasıtalarının büyük bir vilâyet için azlığı karşısında İzharı acz etmiş ve civardan yardım istemek zorunda kalmıştır. Gece saat 24 de yangın sahasında âdeta bir ana baba günü heyecanı başgöstermiş ve askerî itfaiye ile askerî tahrip birlikİcrl yangın sahasına yetişmiştir. Bursa. Bigadiç, Akhisar ve civarındaki İtfaiyelerden de istimdat edilerek yetişmeleri istenmiş İse de bunlar Balıkesire geldikleri zaman yangın sahasında a-yakta kalmış tek çatı yoktu. Dumanlar ağır ağır tütüyor ve halk oralardan uzaklaştırılmış bulunuyordu. Saat 24 den İtibaren içişleri Bakanı ve Balıkesir Milletvekilleri telefon başında Balıkesir yangını hakkında saat saat değil fakat dakika dakika ha-
iki tarafın da çağırılmasının doğru olacağım, ancak Hükümetinden talimat almadıkça bu husustaki reye iştirak edemlyeceğini bildirmiştir. İngiliz delegesi Jebb tekrar söz alarak eski teklifini yani Cenup ve Şimal Koreye yapılacak davetlerin ayrı ayrı olup olmadığının reye konulması teklifinin geri olduğunu ve 25 haziran tarihli kararın muteber olup olmadığını reye konulmasını teklif ettiğini bildirmiştir. Bunu takip eden 2 saatlik müzakere esnasında Sovyet gerinin teklifi bir çok girift lalâalara yol açtığından asıl meselesini müzakereye İmkân
olamadan toplantı hitam bulmuştur.
Gelecek celso salı günü yapılacaktır.
dele-mÜ-Kore hâsıl
306 mağaza ve dükkân kül oldu. Zarar 10 milyondan fazla
bor bekliyorlardı. Sanki devlet, bütün teşkilâtiyle Balıkeslrin felâketi ile İlgili idi. Hükümet büyük bir anlayışla valiye her türlü tedbir almak ve halkı barındırmak salâhiyetini vermişti. Sabahın ilk saatlerinde İse Ankara. İçişleri Bakanının uçakla Ba-
Belçika işinde yeni bir ihtilâf
Hıristiyan Sosyal Partisi, Kıral Leopold’ün tahtta kalmasında ısrar ediyor
Brüksel, 4 A A. (LPS) — Kıral Leo-pold’ün salâhiyetlerini oğlu Prens Bau-douin’a devredip etmemesi bugün Belçika Parlâmentosunda oya konacaktır.
Basın muhabirlerinin bildirdiklerine göre Hıristiyan Sosyal Partisi tarafından yapılan demeçlerden de anlaşıldığı veçhile bu oy vermenin gürültülü olması pek muhtemeldir. Filhakika Hıristiyan Sosyal Partisi, Kıral Leopold’ün tahtını muhafaza etmesini temin İçin ellerinden geleni yapacağını bildirmiştir.
Köylerdeki tapu ve kadastro ihtilâfı
Ankara 4 (Hususî muhabirimizden) — Köylü vatandaşlar arasındaki tapu ve kadastro İhtilâflarını halletmek üzere Adalet Bakanlığı bir proje hazırlamıştır. Bu projeye göre vilâyetlerde tapu ve kadastro ihtilâflarına bakacak seyyar mahkemeler kurulacaktır. Bunlardan İlk 18 seyyar mahkeme Ankara ve kazalarına tahsis edilmiştir. Şimdiye kadAr bu seyyar mahkemelerin dördüne yargıç tayini yapılmıştır. Geri kalan 14 ünün yargıçları da bu hafta içerisinde tayin olunacak ve mahkemeler derhal faaliyete geçecektir.
Ankaradakl tapu ve kadastro İhtilâfları halledildikten sonra bu seyyar mahkemeler başka bir vilâyete nakledilecek ve orada faaliyette bulunacaklardır.
Hususî teşebbüs sahipleri kısa dalgalı bir radyo istasyonu kurmak istiyorlar
Ankara 4 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — öğrendiğimize göre Izmlt-to faaliyet göstermek üzere hususî teşebbüs sahipleri tarafından kısa dalga üzerinden 10 kilowathk oir radyo İstasyonu açılması için müracaatta bulunulmuş ve bu müracaat Bakanlar Kuruluna bildirilmiştir.
lıkesire hareketini haber verdL Vali Muavin! Fahri Tokmakçıoğlu ve askerî komutanlar bu ana baba gününde yangında zarara uğrıyanlara yer göstermek ve iyi sözlerle teselli suretiyle müzaharette bulunmuşlardır.
Yangın bilançosu hakkında Balıkesir Vilâyeti aşağıdaki resmî rakamları verdi:
Bu yangında 65 ayakkabıcı dükkânı. 10 sobacı, 9 çlvici, 8 köselecl, 6 raç, 5 berber, 11 kasap. 21 tuhafiyeci, 6 bakkal. 2 fırın, bir eczahane, 11 kahvehane. 2 sütçü. 10 terzi, 8 bakırcı. 2 bıçakçı, 2 silâhçı, 3 boyacı. 2 Tekel bayii. 1 bilet bayii, 15 lokanta, 2 tarakçı, 18 mey\ acı, 27 sebzeci, 6 sarraf, 3 saatçi. 1 otelci, 2 yağcı. 4 tatlıcı, 8 eskici, 2 emanetçi ve bir tenekeci olmak üzere 274 bina tamamen. 32 dükkân kızmen yanmıştır. Bu suretle yanan binalar 306 dır. Ayrıca kısmen harap olanlarla birlikte toplamı 400 dür. Nakdî zarar 6-7 milyon lira arasında tahmin edilmişse do sigorta müesseseler! 10 milyon dan az olmadığını rakama müstenit bir hesapla belirtiyorlar ve sigortalı dükkânların bir milyon liraya sigorta edildiklerini beyan ediyorlar. Bütün sigorta müesseselerl bu yangınla ilgili olduğundan hepsi de öğleyin Ba-hkeslre gelmişlerdir. Ben bu satırları yazdığım sırada îçtşlarl Bakanı uçakla Balıkesire gelerek şehrin yanan kısımları üzerinde bir cevelân yapmış ve dükkânları yanan halk la görüşmüştür. Bakan, vatandaşların büyük kederine Hükümetin ve milletin İştirak ettiğini belirterek Hükümete teveccüh eden vazifenin hemen yapılacağını söylemiş, sonra Vali Vekili ile Vilâyete giderek kayıplar hakkında malûmat almış, bazı direktifler vermiştir. Bahkeslrde açıkta kalan vatandaş azdır. Çünkü yanan binalar ev olmayıp dükkândır. Yangın sırasında kargaşalıktan, vazifeli kimseler arasında berelenenlor varsa da ağır yaralı veya yanmış kimse mevcut değildir. Kızılayın yardımından bnşka Hükümet yardımına da ihtiyaç pek büyüktür Asker! birliklerin. Balıkesir yangınının söndürülmesindeki tesirini halk minnetle yadetmekte-dir.
7

TAHSİL KUPONU i
1 aralık 1950 de çekilecek büyük kuramıza İştirak İçin o-şağıdaki kuponlardan 90 tane getirerek bir kura numarası a-labilecekslnlz.
Tafsilâtını her pazar günkü (YENİ İSTANBUL) da arayınız. •
i eni İstanbul'un
KV>A.Nlî

Sayfa 4
YENİ I 8 T A N B U L
5 Ağustos 1950
Büyük eşya kuramız nasıl yapılacak?
İlk defa olarak
Okuyucuları arasında» Türkiyede
75.000 liralık eşya hediyesi dağıtımına teşebbüs eden YENİ İSTANBUL,* 60 gün neşredilecek kuponu her gün birinci sahifenln sol üst köşesinde neşretmiş bulunuyor. Kuponlar her gün neşredilecek ve hepsi sıra numarası takip edecektir. Okuyucularımızdan diye dağıtımına katılmak lstlyeııler İçin aşağıdaki hatı dikkatle okumalarını rica ederiz.
1 — 21 temmuzda başlıyan müsabakamız 60
Hediyelerin tevzii
tıe-Iza-
gün devam edecek ve son kupon 18 eylülde neşredilmiş bulunacaktır.
2 — 18 eylülden sonra 60 kuponu sıra numnraslyle biriktirmiş olan okuyucularımız, 80 eylüle kadar, yani 12 gün zarfında matbaamıza müracaatle kuraya İştirak edecekleri numaraları alacaklardır. Taşrada bulunan YENİ İSTANBUL karileri de matbaamız adresine 60 kuponu 30 eylüle kadar postalamış olacaklardır.
Bu mektuplara okunaklı yaziyle sarih adres ve talra yazılacaktır. Okuyucularımızın kura numaraları, matbaamızla derhal adreslerine gönderilecektir.
8 — Eksik kuponlara aJt gazeteler idarehanemizden tedarik edilebilir.
4 — Hediye edilecek eşya, gazetemizde İlân olunan firmalarda her zaman görülebilir.
2 noter huzurunda
5 — Biz, bu hediye dağıtımına başlarken, kıır’a gününü de tâyin etmeye ve hediye dağıtımını evvelce ilân edeceğimiz günde muhakkak yapmıyu karar verdik.
14 ekim 1950 cumartesi
İsmini önümüzdeki günlerde neşredeceğimiz bir sinema salonunda okuyucularımızın hazır bulunabilecekleri kuramız, çift noter huzurunda çekilecektir.
Torbalardan birinde, gazetemizde ilân edilen ve önümüzdeki günlerde de peyderpey neşredeceğimiz hediyelerin fişleri bulunacaktır. Diğer torbaya, bu kuraya katılan YENİ İSTANBUL okuyucularının 60 kupon mukabili aldıkları kura numaralarım taşıyan fişler konacaktır.
d — tstaııbulda bulunan okuyucularımız, kura çekildikten sonra İlân edeceğimiz günlerde matbaamıza uğrıyarak hediyelerini bizzat alacaklardır. Okuyucularımızın İlân edilen tarihten sonra 15 gün zarfında matbaamıza ağrıyarak hediyelerini almaları lâzımdır. A-nadoluda ve ecnebi memleketlerde bulunan okuyucularımızın hediyeleri, tarafımızdan gönderilecektir.
Yeni okuyucularımız için ikinci ve çok büyük bir avantaj
Yeni okuyucularımız için aynı zamanda mühim bir avantaj daha vardır.
Avrupada 3 yıl (10.000 lira), Türkiyede 8 yıl (5.000 Ura) yüksek tahsil imkânını sağlıyan bu tahsil kurasına girmek İçin, gazetemizin üçüncü sahlfesLnde neşredilmekte olan kuponlardan 90 tanesini getirerek bir kıır’a numarası almak mümkündür. Bu kuı>onlar numaralı değildir. 90 tanesi bir defada da alınabilir. Tahsil kurası, gazetemizin neşir tarihi olan 1 aralık 1950 de çekilecektir.
Bu kurada kazananlardan tahsil yapmak lstemlyen-ler 10.000 veya 5.000 lirayı yüzde yirmi nolcsaniyle nakden derhal alabileceklerdir.
Aylık kupon alan okuyucularımız ise, başlangıçtan beri olduğu gibi 3 aylık kupon kapaklarlyle bir kura numaranı alabilirler.
Bu tahsil kuramızdaki 15.000 lirayı da bu çerçeve İçine koyarsak, YENİ ÎSTANBUVun okuyucularına 90.000 liralık bir avantaj hazırladığı görülebilir.
Yurdun muhtelif yerlerinde gazetemizi zamanında alarm yan, veyahut irsal âtta aksaklık gören okuyucularımızın bizi haberdar etmelerini rica ederiz. Gazetemizin en ser! vasıta ile kendilerine ulaşmasını temin İçin her türlü tedbiri seve
seve alacağımız tabiidir.
Mayın dedektörlerinin yeni istimalleri
tik defa Kuzey Afrikanın harbe sahne olan kum çöllerinde kullanıldıkları görülen kara mayınlarına mahsus dedektörier (mayının gömüldüğü yeri gösteren âlet) için yeni istimaller keşfedilmiştir. Fakat bugün ikinci Dünya Harbinde bir çok büyük zaferi mümkün kılan bu âletler büsbütün başka sahalarda, beşeriyete faydalı işlerde kullanılmaktadır. Mayın dedektörleri şimdi bir sanayi âleti, veterinerlerin dahi kullandıkları bir âlet olmuştur.
Mayın dedektörü, mekanik bünye itibariyle oldukça basittir. Alet kendisine verilen elektrik cercyanlyie, civardaki madeni maddeler mevcudiyetine karşı hassaslaştırılır ve hattâ maden toprağa bir hayli derin gömülü olsa dahi aynı tepkiyi gösterir. Maden, âlet dahilindeki elektrik nafıasının muvazenesini bozar ve bu tepki, âleti kullananın taşıdığı kulaklıklarda bir ıslık sesi hâsıl eder. Bu tepkiyi husule getiren madeni eşyanın bir bomba veya meselâ cepteki bir madenî para olması Aletin işleyişinde her hangi bir fark meydana getirmez. Dedektör tevcih edildiği istikamet dahilinde madeni eşyayı â-deta bir av köpeği gibi arar ve yerini işaret eder.
Bunlar, dedektörün yeni IstlmaEe-rinln sadece başlangıcıdır. Bu âlet, şekil itibariyle basitleştirilip modernleştirilince. toprak altındaki madeni cevherlerin, havagazı ve su boruia-riyle elektrik kablolarının da yerini, şebekenin takip ettiği İstikameti gösterir. Bazı hallerde, boru veya kablo şebekelerinin bir hayli evvel kurulmuş olması dolayısiyle, yerlerinin u-nutulduğu vâkldir. Şimdiye kadar bu gibi tesisleri bulmak için o mahallin kazılması lâzım gelmekteydi. Bu usul pahalı olduğu kadar vakit kaybettiricidir. Madeni dedektör bu gibi tesisleri kuvvetli bir koku alan av köpeği gibi takip edebilmektedir.
Bu şehirden
Otomobiller ve seyrüsefer kaideleri
Süratli giden ve tesbit edilmiş nizamı hiçe sayan şoförler hakkında, gereken muameleyi yapabilmek üzere, bilaistisna her mensubini vazifelendirilmelidir
Emniyet
Yazan : Seyfeddin Orhan Çağdaş
Kuponları kesmeyi ihmal etmeyiniz. 14 ekim 1950 cumartesi günü sizin için çok şanslı bir gün olabilir.
Tahsil veya eşya kuralarına katılan okuyucularına YENİ İSTANBUL, iyi şanslar temenni eder.
UNIVERSITE-ENDUSTRI İŞBİRLİĞİ
Yazan : Dr. Ing. Hüseyin Pektaş
İLK nazarda üniversite ile endüs-1 ■ trinin birbirlerinden çok farklı müesseseler olduğu düşünülerek, belki de, mevzu um uza başlık olarak seçtiğimiz bu işbirliğini tuhaf ve mânâsız telâkki edenler bulunacaktır. Fakat bir taraftan üniversitelerin ve diğer taraftan endüstrinin birbirlerine olan ihtiyaçlarını ve bu iki mües-sesenin birbirlerine karşı yapabilecekleri yardımları takdir edebilmek için batı devletlerindeki bu nevi işbirliğini tetkik etmek kâfidir.
Bugün İnkâr edilmeyen bir haki-1 kattir ki, endüstriyi ayakta tutan ve mamul maddelerin kalitesini yükse’ tip maliyeti düşüren ve dolayısiyle rekabet sahasında imalâtçıya avantaj temin eden en büyük faktörlerden bir tanesi ardı arkası kesilmiyen resörş yani fenni araştırmalardır. Bu nevi araştırmalar İçin de en müsait yerler üniversite lâboratuvarlandır. Binaenaleyh, fen ve endüstri alanlarında en büyük ilerleyişler kaydeden batılı memleketlerde, endüstrinin gelişmesini sağlıyan gayretlerin en mühimleri üniversitelerin araştırma lâboratuvarlannda cereyan etmekte ve netice itibariyle o zamana kadar İstifade edllmiyen tâli maddelerden istifade yollan bulunmakta ve kullanılan yardımcı maddelerden âzami tasarruf temin edilebilmektedir. Bahsi geçen bu iki faktörün ise. maliyet üzerine yaptıklan müspet tesir aşikârdır.
Küçük, büyük her türlü endüstrinin İmalât safhalannda bir çok güçlüklerle karşılaşıldığı malûmdur. Bu gibi müşkülleri yenmek için küçük müessese sahipleri, ekseriya, mütehassıs bir araştıncı istihdam edemezler. İşte böyle bir şerait altında, üniversiteler küçük müesseselerln imdadına koşmaktadır. Bazan da. muayyen bir sınıf endüstriciler fennî araştırmalar yaptırmak gayesiyle kendi aralarında cemiyetler kurmakta ve angaje ettikleri herhangi bir fen adamını yetkili bir profesör idaresinde, üniversitede resörş yapmaya memur etmektedirler. Meselâ. Îngilterede dert imalâtçıları böyle bir cemiyet tesis ederek angaje ettikleri deri kimyagerlerini dericilik endüstrisinde ün almış olan Leeds Üniversitesinde resörş yapmıya memur etmektedirler.
yetlştlrme olan üniversitelerin bu türlü hizmetlerine karşılık olarak, bîr çok endüstri teşekküllerinin üniversitelere yeni yeni enstitüler, lâbo-ratuvarlar ve nakdi hibeler yaptıkları her zaman rastlanan hâdlselerden-’dir.
Görülüyor ki. endüsti - üniversite işbirliğinde her iki tarafın da büyük menfaatleri vardır.
Kanaatimize göre, yukanki mlsal-
iere müşabih şekilde, bir endüstri -üniversite işbirliği memleketimizde de faydalı neticeler verebilecektir. Memleket endüstrimizin küçük küçük müesseselerden teşekkül ettiği gözönline alınırsa mevzuubahis işbirliğinin önemi bir kat daha artar. Bu hususta, şimdiye kadar, hiç bir müspet adım atılmamış, ve böyle bir a-dımın atılması ihtiyacı kendisini hissettirmeye başlamıştır.
"Bergama ve Kınık” yazımız hakkında _
6 temmuz 1950 tarihli sayımızda intişar eden Bergama ve Kınık yazımız hakkında Bergamada Pamuk Oteli müstecirl Süleyman Tenekeci-oğlundan bir tavzih mektubu aldık.
Bergama yazısını yazan arkadaşımızın maksadı, Bergama gibi büyük bir turistik merkezi ziyaret edecek olanların rahat, konforlu bir ote’de kalmalarını teminden, eğer Berga-mayı bu haliyle bırakırsak gelecek yabancıların memnun kalmıyarak gidecekleri yerlerde menfi propaganda yapmalarına mâni olmaktan İbarettir. Hakikatte adı geçen Pa-• muk Oteli bazı kimseleri memnun edecek bir vaziyette olabilir. Fakat bir turist oteli olamaz. Bergama Belediyesinin ve şahsına karşı asla hiç bir his taşımadığımız otel müs-teclrlnin, yazının istihdaf ettiği maksatla hiç bir ilgisi bulunmaması icap edeceği kanaatindeyiz. Yazımızda her hangi cereyan etmiş bir vakadan bahsedilmiş olmadığını İzahata fayda umuyoruz.
4 temmuz 1950, benim için, o güne kadar geçen ömrümün sonu ve yeni hayatımın başlangıcıdır. Muhterem okuyucular, gazetemizde, o tarihte kendilerine hizmet için geç vakte kadar vazifesinin başında bulunan bu yazının muharririnin, Al-tayda meçhul bir hususi otomobilin çarpmasına mâruz kaldığını, haberler arasında okumuş olacaklardır.
Bin defa şükrediyorum ki, sadece bir kaza geçirdim, hamdolsun sakat kalmadım. Fakat; o meçhul otomobilin şoförünü bir türlü unutamıyorum. Kaza yapıp bana çarptığı İçin değil. İnsanlar bile, rastgele çarpışıyorlar. Ancak; o kazayı yapan şoförün, bir İnsana çarpıp kenara fır. lattığını zerre kadar ka'le almayıp —âdeta kötü Arnavut kaldırımlarından giderken bir taştan sekmiş gibi
— aldırmadan bütün hıziyle yoluna devam etmesi beni hâlâ çileden çıkarıyor. Kendisinin, kaçmakla yakalanmaktan kurtulmasını düşünen bu şoför, çarptığı insanı, biran evvel bir ecza ha neye veya hastahaneye gö. türmekle hayatını kurtarabileceğini düşünmemiş olması bakımından lâ-netlenmeğe müstahaktır. Bu, hâdisenin bir safhasıdır, ikinci safha da, birinciden az üzücü değildir: Emniyet Altıncı Şubenin gayret ve faaliyeti. O Emniyet Altıncı Şube kİ, şimdiki Polis Müdürümüzün çelişmesiyle bizi memnun eden bir idari teş-kilâtımızdı. Ne yazık kİ, bir vatandaşa çarpmak suretiyle kaza yapan siyah — yahut gece olması sebebiyle lâcivert olduğu halde öyle görünen
— üstü açılır kapanır şekilde olan spor bir otomobili bulamamıştır. Her ne kadar, şehirde son zamanlarda bir otomobil artışı varsa da, mevzuuba-hls kazayı yapan araba, miktarı mahdut olanlardandır. Hattâ, bizzat alâkadarların söylediğine göre, bu şekil arabaların yekûnu, on beşi bile bulmamaktadır. Demek kİ, bu ara. balar arasında yapılacak bir tahkikat, neticeyi hemen meydana çıkarmak dan kâli ra sı
uzaklaşması dolayısiyle tesbit edilemeyen o araba bulunamamıştır. Bundan sonra yakalanmasını ümit etmek ise, beyhudedlr. Bu kaza, şimdi o şoför için her halde heyecanlı bir macera olmaktan da çıkmış, belki eğlendirici bir hatıra yerine geçmiştir.
yerin biraz aşağısında, iki gün sonra bir akrabanın ortak bulunduğu tak. siye de bir husus! otomobil çarptı. Ramide fabrikası ve yeri yurdu belli bir şahsın olan bu hususi otomobil dc, numarası tesbit edilmiş olduğu halde, dört günde bulunamadı. Nihayet, dört gün sonra, akrabanın tanıdığı bir komiser mesele İle alâkadar oldu ve o husus! araba, İki sa. at içinde bulundu, otomobilin aynı zamanda şoförü olan sahibi hakkında lâzım gelen muamele yapıldı. Başımdan geçen vakada, otomobilin numarası tesbit edilememiş olduğu İçin, bulunamaması biraz tabiî bir neti, cedir. Fakat; ya ikinci hâdise İçin ne demeli?... Altıncı Şube, hâlen şehrimizde Polis Müdürü bulunan Kemal Aygünün İdaresinde, çok takdir edilir bir duruma ulaşmıştı. Gönül ister kİ, bu güzel İntiba devam etsin-

Son zamanlarda, şehrin herhangi bir yerinde, bir kaldırımdan inip karşı taraftaklne geçmek, vatandaş İçin hayati bir mesele olmuştur. Şoförle.
rin nizam tanıdıkları yok. Sanki şehir içinde değil de, herhangi bir koşu meydanında imişler gibi otomobil kullanıyorlar. Bu vaziyet, yalnız sey. rttaefer memurlannın bulunduktan yerlerin haricinde değil, her yerde, hattâ en kalabalık mıntakalarda bile bu hale gelmiştir. Nedir bu şehir l-çindeki otomobillerin sürat yarışı?.. Hepsi birer cankurtaran arabası gibi süratli, fakat her ne suretle olursa olsun önüne çıkacakların canını ala. cak şekilde hızlı gidiyorlar. Kabul etmek lâzımdır ki, vatandaşın hayatı, seyrüsefer kaidelerine rağmen, bu şehirde artık emniyette değildir. Bu hal, daha fazla devam etmemeli ve nihayet bulmalıdır. Bu işin halline bir tek çare vardır. O da şudur:
Süratli giden ve tesbit edilmiş nizamı hiçe sayan bu kabil şoförler hakkında, gerekil muameleyi yapmak ü-zere, bilâistlsna nerede olursa olsun her emniyet mensubunun vazifelendi, rilmesi ve bunların, aslâ müsamahakâr hareket etmemeleri.
Bu tedbiri, alâkalıların ehemmiyet-le nazan dikkate alacaklarını ümit ederim.
HİKÂYE
Körler memleketi
Yazan : H. G. TVells
Çeviren : S. Yahyabeyoglu
6
İçin kâfi İdi. Fakat; İşte aratanı bir ay geçtiği halde, eş-tamamen belli, sadece numa-gece karanlığından ve süratle
★ ı
Garip değil mi, kazaya uğradığım
Öğrenmek ili t i yarında olduğumuz herşey
Hicrî 1950 Ağustos 5 Cumartesi Rumi
Şevval 21 1369 Tem '23 1366
VAKİT VASATİ EZAN l
Güneş 5.58 9.35
öğle 13.20 4.57
t kindi 17.14 8.51
Akşam 90.22 12 00
Yatsı 22.08 1.47
tmsâk 4.01 7.38
— Şeyh Ab-CebolUUarık Kati)
Aıanı-
Harow Cingöz
1
BEYOĞLU CİHETİ
Bilhassa, her türlü endüstriye yardımcı maddeler hazırhy&n Ana Endüstrideki fenni araştırmalar daha büyük bir önem arzetmektedlr. Bu maksat için bazı müesseselerde yüzlerce fen adamı istihdam edilmekte ve imâl edilen yardımcı maddelerin endüstride en verimli şekilde nasıl kullanılacağı araştırılarak neticeler endüstri alanına sunulmaktadır. Bunun dışında, aynı müesseseler üniversitelerden de İstifade etmekte ve ilgili mevzular Üzerinde otorite sahibi olan profesörler idaresinde resörş yaptırmaktadırlar. Bu şekildeki çalışmalar neticesinde elde edilen yeni buluşlardan mezkûr müesseseler is-1 tlfade ettikleri gibi Üniversiteler de gerek maddî gerekse mânevi bakımlardan müstefit olmaktadırlar. Meselâ îngilterede lmperial Cemlcal tndus-trls müessesesi gibi büyük şirketler tngilterenin ‘hemen her üniversitesi ile yukarıda izah edilen şekillerde İşbirliği yapmakta, onlann buluşlarından istifade etmekte ve kendileri de üniversitelere maddi ve mânevi bir çok yardımlarda bulunmaktadırlar. Bu bakımdan üniversite profesör ve doçentleri, üniversitelerin birer uzvu oldukları gibi, aynı zamanda bu gibi mücsseselerin de birer rüknü vaziyetindedirler.
Başlıca vazifeleri tedris ve eleman
ALKAZAR (42562) 1 — Tarxa-nm Zaferi (Türkçe). 2 — Z&loğ-iu R (ta te m (Türkçe). 8 — Ölüm Dlyan.
AR (44394) 1 — Yanlış Numara.
2 — 5 Parmaklı Canavar. ATLAS (40835) 1 — Monte
Krtato'nun Mirası. 2 — Sinemacılar Kıralı.
BEŞİKTAŞ BAHÇESİ 1 — Casuslar Çarpışıyor. 2 — Büyük Vata.
ELHAMRA I — Gecc-Gündüx (Renkli). 2 — Birleşen Knlbier. İNCİ 1 — Cennet Yuvam. 2 — Korkanlar Kıralı (Renkli). İPEK (44289) 1 — Kalbsiz Kadın 2 — Vahşî intikam. MELEK (44868) 1 — Balalayka. 2 — Vazife Başına,
LALE (43595) 1 — Deniz Kurtlan (Türkçe). 2 — Günahsız Melek.
SARAY (41656) 1 — Cehennem Zindanı (Türkçe). 2 — Mazinin Ealri (Türkçe)
SUATPARK (83143) 1 — Yuvam. 2 — Tutan.
SÜMER (42851) 1 — Cezalr
Danaözü. 2 — Singapur İncisi. ŞARK (40380) 1 — Kanlı Saltanat (Türkçe). 2 — Çalınan Taç (Türkçe).
SİK 1 — Merhamet. 2 — Kanlı Kervan.
TAKSİM (43191) 1 — Hint Yıldızı. 2 — Sönen Hayat.
TAN 1 — Her Zaman Kalbimdesin. 2 — Ateş BekçIlcrL ÜNAL (49306) 1 — Namus Mücadelesi. 2 — Roblnson Adanı. ÜNAL YAZLIK 1 — Hayat Fırtınam. 2 — Tometon Caniler Çelesi.
YENİ 1 — Aşk Dansı. 2 — Hacı Murat. 3 — Çanlar Çatarken. YILDIZ (42847) 1 — Günahtan Sonra. 2 — Siyah Gölgeler.
ISTANBUI CİHETİ
ALEMDAIt (23863) 1 - ölüm Seferi. 2 — Kılıçların Gölgesinde,
AYSU 1 — Yeni Güneş. 2 — ölüm Dlyan.
AZAK 1 — Yeşamn Aşk. 2 — Lorel Hardl-Bokârlık Sultanlıktır.
ÇEMBERLtTAb 1 — Şchrazad, 2 — Gençler Evleniyor. 3 — Cinayet Avcıları.
I1ÂLK 1 — Gangüter Hafiye. 2 — Sarı Gül.
İSTANBUL (22367) 1 — Kan Kalesi. 2 — Şöhret vo Para.
KISMET (26654) 1 medln Oğlu. 2 — Casusu. 3 — Bir yor.
Haflyeler Kıralı. MARMARA (23860) 1 — Kumarbut 2 — İki Haremde.
MİLLİ (22962) 1 — ölüm Seferi. 2 — Kıİıçlann Gölgesinde.
TURAN (22127/ 1 — Lorel Hardı Kaldırım Kuşlan. 2 — Atlas Ekspresi. 3 — Denli Kurdu (Türkçe).
YEN! (Bakırköy 166-126) ı — Mayerling Esran. 2 — Fan tornalar Pençesinde.
KADIKÖY CİHET!
HALE (60112) 1 — Beni Nasıl Unuttun. 2 — Sırmalı Kaftan. OPERA (60821) 1 — 7 Çiçek. 2 — Kanlı Gcige.
SÜREYYA (60862) 1 — Port
Sait Faciam (Türkçe). 2 - U-nutulmayan Aşk (Türkçe).
ANKARA
ANKARA (23432) 1 - Harman kaya, 2 - Baba Katili.
BÜYÜK (15031) 1 — 8okak Kızı, Kitty 2 — Tatlı Belâlar.
CEBECİ (13846) 1 — Lorel Harfli. 2 — Keşif Alayı 3 — Paşanın Kızı.
PARK (11131) Uçuruma Doğru. SUS (14071) Düşman Atlında Paris.
SÜMER (14072) 1 — Dönüş, 2 — Kovboy
ULUS (22219) 1 — Yeşil Yunus Sokağı. 2 — İki Clngöa Kız Kolejinde.
YEN! (14040) 1 — Çam Sakım Kâşif. 2 — Büyüklük Delisi GAR GAZİNOSUNDA İtalyan Akrobatlan.
ÎZMtR
Yumruğu
Bataana Şarkıcısı.
ELHAMRA 1 — Aşk Yarışı
2 — İlci Clngö» HolIyAVood'^a.
3 — Büyük Günah.
LÂLE 1 — Attan Ekspresi. 2 —
Yaratılan Vatan. 3 — Kumarbazlar Kıraliçfst.
TAYYARE 1 — Para Cinayeti.
2 — Anaların Günahı.
TAN 1 — Atta« Ekspresi. 2 — Yaratılan Vatan. 3 — Kumarbazlar Kırallçesl.
YEN! SİNEMA 1 - Kanlı Döşek 2 — Hacı Murat Geliyor
3 — Zoronun İşareti.
MELEK 1 — Esir Kız. 2 — Maymun Kadın.
UÇAK - TREN - VAPUR
GELECEK OLAN UÇAKLAR 7.05 P. A. A. (Amerikan)
Nû\v-York. Boaton, Gander, bondrn, Brükaelden. — 7.30
K.L.M. (Hollanda) Amater-dam, Romndan. — 9.45 D.H.Y. (Türk) Buladan. — 9.50 D.H. Y. (Türk) lamlrden. — 15.00 D. H.Y. (Türk) Van, D.Bakır, Elâ-aığ, Sivas, Ankarad&n — 15.15 D.H.Y. (Türk) Urfa. G.Antep, Adana, Konya, Afyondan. — 15.35 D.H.Y. (Türk) İskenderun, Adana, Ankaradan. — 16.00 D.H.Y. (Türk) İzmlrden. — 16.45 D.H.Y. (Türk) İzmir,
Balıkesirden. — 18.15 D.H.Y. (Türk) Buraadan. — 18.35 D.H. Y. (Türk) Ankaradan. — 20.20 P.A.A. (Amorlkan) Hongkong Bangkok. Kaiküta, Yeni Delhi. Karaşt, Tahran. Basra. Şam, Beyrut’tan. — 21.10 P A. A. (Amerikan) New-York, Boston. Gander, Londra. Brük-selden,
GİDECEK OLAN UÇAKLAR 8.15 P.A.A. (Amerikan) Şam. Beyrut, Basrayv» — 8.80 D.H. Y. (Türk) Burs a ya. — 8.80 B. E. A. (Ingiliz) Atina. Roma, Nta. Londraya. — 0.00 K.L.M (HoULnda) Tahrana. — 9.00 D. H.Y. (Türk) Ankara, Kayseri. Malatya, Elâzığ, Erzurumn.
— 10.15 D. H. Y. (Türk) Ismire. — 10.30 D.H.Y. (Türk) Ankara. Adana. İskenderun^.— 14.45 D.H.Y. (Türk) Ankaraya.
— 16.00 D.H.Y. (Türk) lzmire.
— 17.00 D.H.Y (Türk) Ankaraya. — 17.05 D.H.Y. (Türk) Bur-aaya. — 21.35 kan) Brüksel, New-Yorlc’a — merlkan) Şam.
Yeni Delhi, Knlküta. Bangkok, Hong-Kong’a.
GELECEK OLAN VAPURLAR 12.30 Marakaz. Mudanyadan.
— 14.00 Mersin. Ayvalıktan. — 19.00 Saadet, înırozdan. — 22.16 Sus, Mudanyadan.
OtDECEK OLAN VAPURLAR 9.00 Sus, Mudanyaya. — 14.00 Giresun, îzmlre. — 14.00 Cumhuriyet, Karndenlze. — 17.00 Marakaz, Mudanyaya. — 20.00 Mersin, Bandırmaya.
GELECEK OLAN TRENLER
7.10 Doğu (Elce.). — 8.80 Ankara (Ek«p.). — 0.15 Ankara.
— 16.51 Ankaradan (Motörlü Tren).
GÎDECEK OLAN TRENLER
18.10 Ankara Ekspresi. — 20.80 Ankara. — 21.10 Güney, •kop.
P.A.A. (Amerl-Londra. Boston. 22.10 P.A.A. (A-Beyrut, Karaşi,
R A D ’
7.28 Açılış ve program. —
7.30 M. S. Ayan. — 7.31 Hufif
müzik (pl). — 7.45 Haberler,
— 8.00 Saz esorlerl (pl), — HJŞ
2 piyano ile melodiler (pl). — 8.25 Günün programı vo hava raporu. — 8.30 Schubcrt - La Minör Kuartet (pl). — 9.00
Kapanış.
12.28 Açılış ve program. —
12.30 M. S. Ayan. — 12.30 Karışık rnüzlk (pl). — 13.00 Haberler. — 13.15 Klûslk flaz e-sorleri. — 13.30 öğle Gazetesi.
— 13.45 Şarkılar.—14.00 Brahma Majör keman konçertosu (pl).
— 14.40 Şen parçalar (pl), —
14.55 Spor haberleri. — 15 00
Kayıp mektupları, hava raporu, akyam programı ve kapanış.
18.58 Açılış vo program. — 17.00 Çocuk saati. — 18.00 M Ö. Ayarı. — 18.00 Düne müziği
(pl). — 18.30 Şarkılar. — 10.00 M. S. Ayarı 19.15
19.20
ve haberler. — Tarihten bir yaprak. — Yurttan sualer (İdare e-
den; Neriman Altındağ). —
19.45 Radyo İle İngilizce. — 20 00 Filim yıldızlan söylüyor (pl) —
20.15 Radyo Gazetesi. — 20.30
Serbest saat. — 20.35 incesaz (Ferahfeza fash). — 21.15 Orkestralardan melodiler (pl). — 21.35 Ued’ler (pl). — 22.00 Konulma. — 22.15 Şarkılar. —
22.45 M. S. Ayan ve haberler.
— 23.00 Dans orkestralan geçi-
, dİ (pl). — 23.30 Program ve
kapanış.
İSTANBUL:
12.57 Açılış ve programlar — 13.00 Haberler. — 13.15 Şarkılar (pl). — 13.30 Caz müziği (pl). — 13.45 Saz eserleri, şarkı ve türküler. — 14.30 Dans müziği (pl). — 15.00 Nazım ve nesir. — 15.15 Radyo salon orkestrası konseri. — 15.45 Haftanın programı. — 16.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programinr.
— 18.00 itfaiye saati. — 18.05 Saz eserleri. — 18.20 Çay saati (pl). — 18.50 Hafif müzik (pl).
— 19.00 Haberler. — 19.15 İstanbul haberleri. — 19.20 Caz şarkıları. — 19.40 Ara müft'ğl (pl). — 19.45 Şarkı ve türküler.
— 20.15 Dinleyici İstekleri (Ha-
tif batı müziği). — 21.00 Serbest saat. — 21.15 Şarkı ve
türküler. — 22.00 Müzikhollerden sesler: Zıt Kardeşler. —
22.15 Dans orkestraları geçtdl (pl). — 22.45 Haberler. — 23 00 Çeşitli hafif müzik (pl). — 22 30 Dans müziği (pl). — 24.00 Programlar ve kapanış.
TABANCI RADYOLARDAN SEÇME YAYINLAR LONDRAl
7.40 Dinleyici İstekleri (konser müziği) (19.76 m.). — 9.30 Fred Hartley ve orkestrası (16.84J. — 11.00 Konçerto
(16.84 m,). — 15.30 Askeri bando (pl) (11.49 m). — 16.15 Dinleyici tateklcrl (Hafif müzik) (16.84 m.). — 17.15 Dans müziği (16.84 m.). — 19.15 John
Reynders ve orkestrası (13.97 m.). — 23.15 Jack Train’den
varyete müziği (25.38 m.). — 24.00 Dinleyici İstekleri (Hafif müzik) (25.38 m.). — 24.30
Dana müziği (pl). (25.38 m.).
Soldnn snğaı
1 — Tasavvuf İlmine alt. 2— Dine dâvet; Yaşa. 3 — Kalınlık; Elo avuca sığmaz. 4 — Savcılığın bir kalemi; Meşhur bir musikişinas. 5 — Sır; Boş. 6 — Tersi öğrenci; Tersi bir Azamız. 7 — Uyu; Allah, Hayır makamında söyleriz. 8 — Yabancı; Tersi meşhur bir Polonya reisicumhuru. 9 — Hind beyi; Tersi gurur. 10 — Say (mürekkep kebme).
Yukarıdan mağıı
1 — Tonezzllh mahalli (iki kelime). 2 — Yamyassı ol; Haliçte bir mahal. 3 — Temizlik; Sıfat takısı. 4 — Esas sermaye; Tersi nazar et. 5 — Teorik. 6 — îld harf; Düz ve muntazam halo getirir. 7 — Rltate-min babası; Tersi su. 8 — Büyük kafa (iki kelime); Kibar kişi. 9 — Peşinden köşen. 10 — Sonuna bir harf gelirse Dante-nln meşhur bir eseri olur.
Bundan sonra, fırsat buldukça ona aşkından bahsetti. Vadiyi yeni vatanı olarak benimsemişti. Dağların ardındaki dünya İse bir gün sevgilisine anlatacağı bir peri masalından ibaretti. Korka korka ona görmekten bahsetti. Bu Medina’ya bütün hayallerin en şairanesl gibi görünüyordu. Yıldızların, dağların, bilhassa kendi güzelliğinin tasvirini dinliyor, bütün bunlara inanmıyor fakat anlatılmasından esrarengiz bir zevk alıyordu.
Nunez’ln aşkı gittikçe cesaret buldu. Onu Yacob’dan ve büyüklerinden isteyecekti, fakat genç kız korku duyuyor, cevabını gittikçe geciktiriyordu. Yacob’a onlann seviştiğini tik haber veren Medina’nın ablaâı oldu. Evvelâ izdivaçlarına şiddetle itiraz edildi. Bu itiraz, Medlnaya fazla kıymet verdiklerinden veyahut da Nunezi* beğenmediklerinden değildi. Fakat kız kardeşleri bu gayri tabi! adamın ailelerine uğursuzluk getirece. ğıni söylüyorlar, ihtiyar Yacob ise, Nunez‘1 beğenmesine rağmen, başını sallıyor ve olmaz diyordu.
. Delikanlılara gelince, onlar da ırkın bozulacağından şikâyet ediyor, hattâ İşi Nunez’i dövmeye kadar vardırıyorlardı. O da mukabelede bulunuyordu. Geleli beri de ilk defa gözlerinden faydalandı ve öyle iyi dövüştü ki, bir daha kimse ona dokunmadı. Buna rağmen evlenmesini hâlâ imkânsız buluyorlardı.
İhtiyar Yacob, küçük kızını fazla severdi, onun başını göğsüne koyup ağlamasına dayanamıyordu. Medlna’ya:
— Sevgili yavrum, Nunez delidir, doğru dürüst İş göremez, düşünmesini de bilmez, diyordu.
Medlna, bunu bildiğini, fakat o-nun terakki etmekte olduğunu, kibar, herkesten daha kuvvetli bir erkek olduğunu ileri sürüyor, teselli kabul etmez bir şekilde ağlıyordu. Onu seviyor, dünyadaki bütün erkeklerden üstün buluyordu.
Yacob üzgündü. Nunez’i kendisi de beğeniyordu. Bunun için ihtiyarla görüşmeye gitti ve söz sırası gelince, Nunez’ln gün günden iyileştiğini ve zamanla kendileri gibi aklı başında bir İnsan olabileceğini söyledi. Bunun üzerine daha derin düşünen ve vadinin doktorluğunu yapan bir âlim ortaya fikir attı:
— Ben Bogotayı muayene tim, dedi. Tedavisi kabil.
İhtiyar Yacob:
— Benim de bütün ümidim dedi.
— Kafası, düşünceleri tesir
tında. Onu bu tesirden kurtarmak lâzım.
— Neyin tesiri?
— Kendisinin göz dediği, yüzündeki müteharrik cisimlerin tesiri. Göz kapaklan dalma hareket halinde. Onu hasta eden de budur. Bana kalırsa ufak bir ameliyat 1-şi kökünden halleder. Bu hareket halindeki cisimleri çıkarıverlrlz, zihni yeniden sükûna kavuşur.
— Sonra düzelir mİ dersiniz ?
— Tamamlyle, hem iyi bir vatandaş olur.
Yacob, bulduktan bu mükemmel hal çaresini, Nuncz’e müjdelemek için eve koştu.
Fakat Nunez haberi hayal kmk. lığmdan doğan büyük bir soğuklukla karşıladı. Yacob:
— Bu vaziyetini gören, kızıma artık kıymet vemıiyormuşsun zanneder, diye sitem etti.
Nunez’i bu işe razı eden Medlna oldu:
— Gözlerimi kaybetmemi istemezsin değil mİ Medlna? Onlar benim bütün varlığım. Herşeyi onlarla görürüm. Bütün küçük güzel şeyleri, çiçekleri, bir kürkün yumuşak parlaklığını, sonsuz semayı, güneşin batışını, yıldızları... Sonra sen varsın. Sırf seni görmek İçin bile gözlerimin oluğu bir nimettir. Senin güzel yüzünü, müşfik dudaklami, yumuşak ellerini onlarla görüyorum. Beni sana bağlayan da onlardır. Buna mukabil
bir
et-
bu.
al-
EMİNÖNÜ: Beşir Kemal (Eminönü) — itimat Sadrl ıKüçük-pazar) — Sultanahmet (Alemdar) — Asadur Gedlkpaşa (Beyazıt)
BEYOÛLUı Dellasuda (Merkez)
— Nihat (Taksim) — Ayazpıı-şa (Taksim) — Huyreddin Tav (Galata) •— Sporidta (Galata)
— Atakan (Şişli) — Mecidiye-köy (Şişil) — Halıcıoğlu (Has-köy) — Yeni T uran (Kaaımpıı-(a)
FATİH: Muharrem Tanır (Şeh-zııdobaşı) — Elem Pertev (Aksaray) — Emin Rıdvan ıSnmut-ya) — Hamdl Emgen (Şehremini) — M. Fuat Buy er (Knra-ırümrük) — H. Gökeng.t ner)
EYÜP: Ayvansaray (Şii BEŞİKTAŞ: Nail Hallt
• Fo-
öc-
DÜNKÜ BULMACANIN
il \ I l i
Soldnn sağu t
1 — Kefellzade. 2 — Belâ; Bonek. 3 — Dalak; Şive. 4 — Bahane; Dal. 5 — Kadı; Sami. 6 — Kesesi; Sen. 7 — Fal;
Nam; Da. 8 — Ek; Vekâlet. 9 — Nara; Ana. 10 — Alâkasız.
Yukarıdan aşağıı
1 — Kaderi fena. 2 Sakal. 3 — Felâket; Sahabe; Tak. 5 — 6 — Kİ; Kalas. 7 — 8 — Anılan; Knz. 9 — Devam eden. 10 — Ebedi savaş.
— Elân; Ra. 4 — Kademe. Şce; Na,
İstanbul Beyoğlu 44 99*
Anadolu yakası 60536
Ankara 91
İzmir 225)
şlktaş) — Yeni (Ortaköy) — Arnavutköy — Merkez (Bebak) KADIKÖY: Yeni Moda (Kadıköy) — Kızıltoprak — Göztepe
— Bostancı.
ÜSKÜDAR: Merkez. HEYBICLİADA: Heyboliudu BÜYÜKADA: Merkez.
İZMİR: Çankaya (Atanacak)
— Tilkilik (Basmahane) — Şifa (Kcmcraltn — Yeni (Eşref-pnşa) — Kurntnş (Yalılar).
ANKARA: Cebeci — lbinctpuyu
— Çankaya.
benden seni bir daha görmememi, sizin karanlık dünyanıza gömülmemi, muhayyilenizin yarattığı kayadan damın altında yaşamamı istiyorsunuz. Hayır, hayır, bunu benden istemeyin. Medlna:
— isterdim ki... diye başladı»
— Evet?
— isterdim kİ, bazan böyle konuşmayasın.
— Nasıl?
— Güzel olduğunu biliyorum canım. Yani hayal ettiğin şeylerin. Fakat artık...
— Artık, daha fazla İyileşeceğimi m| zannediyorsun. Şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu. Kör talihine karşı büyük bir öfke duydu. Sevgilisinin anlayışsızlığı içini parçalıyor, ona acıyordu. Yüzünün beyazlığından, İfade edemediği şeylerden dolayı ruhunun ne kadar azap çektiğini anladı. Onu kollarının arasına aldı ve öptü. Bir müddet sessizce oturdular. Sonra Nunez:
— Şayet razı olursam, dedi. Me-dina kollarını koynuna dolayarak:
— Ah! Bir razı olsaydın, diye hıçkırdı. Gözlerinden ihtiyarsız yaşlar boşanıyordu.
Ameliyattan evvelki bir hafta Nunez uyku nedir bilmedi
Nihayet son gün geldi. Güneş altın tepelerden yükseldi. Medina yatmadan evvel kendisiyle biraz konuştu:
— Yarın artık hiç göremiyece-ğim, ebediyen kör olacağım, dedi.
Genç kız ellerini avuçlarının a-r asın a aldı, bütün kuvvetiyle sıktı:
— Sevgili ruhum, seni pek uz İncitecekler, dedi, bu ıstıraba benim İçin katlanıyorsun. Şayet bir kadının hayatı ve kalbi bunu telâfi edebilirse, kendimi sana vakfediyorum. Nunez onu büyük bir sevgi ve merhametle kollarının a-rasma aldı, dudakları birleşti. Sonra son bir defa yüzüne bakarak:
— Elveda sevgilim, dedi, elveda! Ve sessizce uzaklaştı.
Medina ayak seslerini dinledi ve gayri ihtiyari gözlerinden yaşlar boşandı.
Nunez’ln maksadı, beyaz nergis^ lerin açtığı, güzel çayırlarda bir yere gitmek ve fedakârlık saati gelene kadar orada kalmaktı. Fakat giderken gözlerini altın lı bir melek gibi doğmakta yeni gllne dikti. Bu şahane zara karşısında niyet ettiği
geriye dönemedi, yoluna devam etti. Surları geçti, gözleri buzlu tepelere müteveccih kayalıklara doğru gitti. Onların sonsuz güzelliklerini İdrak etmek kendisine zevk verdi. Artık bu tepelerin ardındaki şeyleri ebediyen görenrüye-cekti. Ayrıldığı büyük ve hür dünyayı. kendi dünyasını düşündü. Sonra sonsuz güzellikleriyle memleketi Bogotayı hatırladı. Beyaz evleri, muazzam âblderi, çeşmeleri, şahane geceleriyle ne güzel bir şehirdi. Sonra uçsuz bucaksız deniri, nehirleri, sonsuz mesafeleri, gözün alabildiğine uzanan mavi semayı ve derinliğinde parlayan binlerce yıldızı düşündü.
Sonra daha keskin bir alâka !’e gözleri etrafı çevreleyen dağlara takıldı. Oralara tırmanabitaeydl. belki üzerlerindeki karlarla örtülü çamlıkları da aşmak kabil olurdu.
Arkasına döndü, köye baktı. Medinavı düşündü. Onu ehemmiyetsiz ve uzak buldu. Sonra tekrar önünde yükselen dağdan duvara döndü ve tırmanmaya başladı.
Güneş battığı zaman artık tırmanmıyordu, fakat köyden çok uzaklaşmış ve yükselmişti.
Şimdi, bir zamanlar kıral olmayı düşündüğü Körler Memleketinden kaçabilmiş olmaktan doğan bir İç ferahlığı İçinde tebessüm ediyordu.
Gurubun kızıllığı büsbütün kayboldu. Gece indi. O İse. halinden memnun, sükûn içinde. Hâlâ yıldızların altında yatmakta idi.
libas-olan man-gibl
S o n
ö Ağustos 1950
Y İL N I İSTANBUL
Sayfa 5
GÜNÜN
KONOMiK
HAREKETLERİ

Türkiye iktisadi yollar kavşağında
Yazan : Şükrü Kasaboğlu
Eğenin kıymetli ihraç maddelerinden
Kısa Haberler
Vazımıza başlık yaptığımız cümle J eğer bir çoklarımızı yadırgatmazsa Türkiye (Biososyoekonomlk) yollar kavşağındadır şekline koymak daha yerinde olur. Çünkü milletimizin varlığını ve bütün dünya milletleri arasında almaya hak kazandığı mümtaz mevkii temin eaccck o mühim ve mudil meseleier iktisadi işlerimizin saha ve sınırları dışındadır (Beyonde-konomlk).
Fikirlerimi daha esaslı bir surette teşrih edebilmek İçin 23 sene evvel merkez yaylamızda hüküm sürerek 5-7 yıl devam eden 33 senelik devri kuraklık durumunu tetkike memur heyet âzası sıfatlyle Konvoya gitmiş ve bu mıntakamızda durumu İnceleyerek yazmış olduğum rapordan aşağıdaki kısınılan aimak mecburiyetini duyuyorum.
“Memleketimizin her şeyden evvel bir ziraat yuvası olmak kabiliyetinde bulunması, nüfusu hazırımızın %80 i gibi kahir bir ekseriyetinin zlraatle İştigal etmesi ve topraklanmızın me-nabll tabiiye ve mllllyemlzln ehemmiyetli ve vüsatllsinl teşkil etmesi sebebiyle ziraat Türkiyemlz için gayet mühim bir meselel iktisadiye ve içtimaiyedir. Bununla beraber milletimiz efradının muhtaç olduğu mevaddı gı-dalyel zaruriyenln % 80 tnl bilvasıta veya bilâvasıta topraktan elde edilen mevaddin teşkil etmesi nazarı İtibara alınırsa bu İşin hayatı mâliyemizde oynadığı rol bütün uryanlığı İle meydana çıkın.
Zlraatln en esaslı ve mühim bir meşgalel beşer olduğunu ve milletlerin hayatında ifa ettiği muazzam ve alemşümul tesiri bir çok kimselerin ağzından dinleyebiliriz. Bundan 55 sene mukaddem “Molteke,, şöyle demişti: Prusya bütün Almanyayı İdare eder. Ona ise arazi sahibi çiftçiler hâkimdir. Prusya bu hâkimiyeti göz-önünden kaybettiği gün bütün azamet ve şevketi de zavale uğrayacaktır.
Amerika iktisat müderrislerinden Doktor "Ak" Alman generalinin bu sözlerini tahlil ederek şu mütalâayı yürütüyor: “Almanların son harpteki mağlûbiyetlerinin en mühim amillerinden en kuvvetlisi 1885 ten beri Eiraatle sanayü aynı derecede terakki ettlrmeylp o büyük terakklyatı zl-ralyelerine rağmen ziraatı nisbeten İhmal He sanayie fazla ehemmiyet verdikleri ve o muazzam plânlarını bu esas dahilinde hazırladıklarıdır. Bunun için Harbi Umumi gibi bir badirede kendi iaşelerini temin edeml-yerek o zikudret ordularının muvakkat bir zaman için olsa bile yere serildiğine şahit olaular. Diğer cihetten Amerika âlimleri “Amerikan Far-mers Won the War" müttefiklerinin Harbi Umumiyi kazanmasında çiftçilerine pek büyük bir hisse tefrik ediyorlar/'
Diğer cihetten Amerikan Cumhur Reisi Mr. Truman 1948 kasım ayında Wa*bington’da 58 millet mümessillerinin iştirakiyle toplanan Birleşmiş Milletler gıda ve tarım konferansın-dr şu sözleri söylemişti.
“İktisadî istikrar dünya sulhünun temelidir, milli heyecanlar çok defalar eşya fiyatlarındaki İnip çıkmalarla kalkar ve düşer, biz zirai istihsalde ve zirai maddeler fiyatlarında görünen İstikrarsızlıkları gidermek ve boy 1 ece milletlerarası çatışmaların sebeplerini kaldırmak hususunda Birleşmiş Milletler gıda ve tarım teşkilâtına dayanıyoruz.,,
Diğer taraftan Birleşik Amerika ziraat Nezareti yayın ve aile iktisadiyatı Şubesi Müdürü Mr. VVllson hükümetine verdiği 1945 yılı raporunda “Amerikan çiftçileri, ziraat teşkilâtının bilgili ve ihtiyaca uygun yardımları ve kendilerinin çalışmaları sayesinde müttefiklerin ikinci Dünya Harbini kazanmasını temin ettiler.,, diyor.
Yine aynı rapordan:
“Aynı zamanda ziraat milletimizin havaylci zaruriyeslnl temin et
mekle kalmıyarak diğer sanayiimizin muhtaç olduğu mevaddı ibtidaiyeyi İhzar ve tedarik vazifesini de deruhte ettiği cihetle sanayiimizin terakki ve İnkişafı mahsulâtı zlralyemizln teza-yüdlyle mebustan mütenasiptir. Zira milletimizin hayatı iktisadlyesi bir ağaca teşbih edilirse zlraatimlz kökleri ve sanayimiz İse dal ve budaklandır. Köksüz bir ağacın neşvünema bulup meyvadar olması nasıl kabil değilse ziraatslz veya zlraati ihmal e-dilmiş bir milletin sanayii payidar olmadığı gibi âtisi de meşkûktür.
Bunun İçin şu inkılâp günlerimizde hepurJzl meşgul eden teksiri nüfus, hayat pahalılığı ve paramızın istikran gibi mudil ve mühim mesaili iktlsadiyemlzin hal ve tesviyesi her şeyden evvel terakklyatı ziralyemlzin teminine menuttur. Elhasıl ziraat meselesi Türkiyemiz için “To be or not to be” dır. Yani hayat ve memat meselesidir. Çünkü çiftçimizin ekinini biçmek için elindeki tırpanı kuraklık yüzünden boş durursa diğer iktisadi ve sınai sahalarda attığımız adımlan tırpanlar/'
23 sene evvel yazılan şu Taponundan naklettiğim şu fıkralara şimdilik Uâve edecek bir nokta! nazarım yoktur. Ancak 23 sene evvel günlük ekmeğimizin ham maddesi olan buğdayı hariçten ithal ediyorduk, 1949 senesinde ise aynı İhtiyacımızı asırlarca Osmanlı İmparatorluğu camiası içinde kalmış ve o zaman memleketin müstehlik mıntakası olarak tanınmış olan Suriyeden,dünyanın geçmiş devirlerde en meşhur buğdayını yetiştirmiş ve Birleşik Amerika ve Kanadanın esas tohumlarını vermiş olan memleketimize buğday, Urdün-den Londra ve Llverpool borsalarmda Paşaköy ve Garlpçeköy arpaları namı He şöhret kazanmış olan arpaların vatanı bulunan yurdumuza arpa İthal •ttik.
Şu durumun İfade ettiği vaziyet bariz ve sarihtir.
Şu hale göre millî ekonomimizin temeli olan ziraatlmlzin bu durumda olmasına ve gıdasını köyden alan ve nemasını köyden toplayan, köylümüzün mahsullerini kıymetlendirmek, başta köylümüz olmak üzere halkımızın ihtiyacını karşılamak ve hârici ticaret ve tediye müvazenesl bil ânlarımızda aleyhimizde olan durumu düzenlemek amaclyle ekserisi devletçe kurulan ve devletçe idare edHen milli sanayiimizin kendisine verilen görevleri başararak gelişme yolunda olduğunu iddia edebümek pek yerinde olmasa gerektir.
Çu vaziyete göre millî ekonomimizin temeli olan ziraatlmlzdn ve dola-yısiyle sanayiimizin bugünkü durumları karşısında Türkiye biri terakki ve lmrana, diğeri ise tedenni ve hüsrana götüren iktisadi “BloiMJsyoeko-nomik” yollar kavşağında olduğuna inanıyoruz ve bu İnancımızın verdiği cesaretle bu tâbiri şu yazımıza başlık olarak almakta tereddüt göstermedik.
Kahve fiyatları düşüyor
Son günlerde kahve fiyatlarında bir düşüklük göze çarpmaktadır. Bir aralık yükselme istidadı gösteren kahve birden duraklamış ve fiyatlarda şimdi, bir düşüş bile gözükmeğe başlamıştır. Alâkadarlar buna sebep olarak, mevsimin sıcak olmasını ve halkın kahve yerine soğuk meşrubat işçilerinin âmil olduğunu söylemektedirler.
Diğer taraftan hariçten çok miktarda kahve de memlekete ithal e-dllmiştlr. Bu vaziyet karşısında kahve fiyatlarında daha fazla bir düşüklük beklenebilir.
MEŞE
Debagat sanayiinde kullanılan iki yüzü mütecaviz taneli madde İçerisinde palamut, bu maddelerin en eskisi ve en kıymetlilerinden biri olmakla maruftur. Bilhassa kösele imalindeki doldurulamaz yeri yanında, sepileme esnasında derilere matlûp yumuşaklığın verilebilmesi bakımından» kebrako, mimoza ve emsali gibi dlğeı taneli maddelerin harmanlarında da vücuduna mutlaka zaruret duyulmaktadır.
Düşük vasıflı olarak Yunanistan ve Arnavutlukta da az miktarlarda istihsal edilen palamut, kalite itibariyle memleketimizin fiilî lnhlsarmdadır. Türkiyenln Ege mıntakaslyle Silifke bölgesinde yetişen ve senelik rekolte miktarı altmış bin ton civarında bulunan palamut, İstihsal tekniği İtibariyle maalesef çok geri bir durum arzetmektedir. Mıntakada palamut ağaçlan hudaylnablt olarak yetişmektedir. Daha ziyade kargalar tarafından donradan yenmek üzere toprağa gömülen pelit kısmının orada u-nutulup intaş etmesiyle meydana gelmektedir.
Kuruyan dallar yakacak ihtiyacını karşılamak maksadiyle kesildiği gibi, budama İşi de mahsul sırıklarla vurulmak suretiyle yere düşürülürken bir takım dalların kırılarak yere İnmesiyle bir dereceye kadar yapılmaktadır. Palamut iki senelik meyva olduğu cihetle, ağustos ve eylül aylarında bir taraftan o senenin mahsulü sırıklarla düşürülmek suretiyle toplanırken ertesi senenin en dolgun mahsulünü hamü bir kısım dallar ve tomurcuklar da £ere düşerek ziyan olmaktadır. Bunun neticesi olarak bol mahsul senelerinde fazla hırpalanan ağaçlardan ertesi sene mutlaka az mahsul alınmaktadır.
Aynı zamanda, diğer mahsullerin de hasadı zamanına rastladığından, palamut hasadı ekseriya geç yapılmakta ve binnetlce meyva olgunluk devresini geçirerek tanen bakımından zayıflamaktadır.
Mıntakada palamutlukların büyük kısmı fertlerin elindedir. Devlete ait bulunanların mahsulü her sene arttırma suretiyle ağaç üstünde fertlere satılmaktadır.
Diğer maddelerin olduğu gibi palamutun da kendine ait meseleleri vardır. Palamut müstahsillerinin karşılaştıkları en büyük güçlüklerden birisi kredislzllktir. Dağınık bir halde bulunan palamutlukların durumiyle yakından alâkalanam ad ıklan cihetle bankalar bu madde müstahsillerine kredi açamamaktadırlar. Odunun fazla para ettiği senelerde de bazı müstahsiller ağaçlarını kesmek yoluna gittiğinden, palamutlukların tahribe uğramakta olduğu sık sık şikâyetler meyanındadır.
yükselen
Borsasına
Palamut İzmir Ticaret kayıtlı bir madde olduğu halde muameleler he^nen tamamlyle borsa dışında cereyan etmektedir. Esasen ihraç evleri büyük kısmı İtibariyle doğrudan doğruya istihsal m m tak al arında teşkilât kurarak İhtiyaçlarını bu kana'dan tenün yoluna gitmektedirler. Bu sebeple palamut fiyatlarının seyri hakkında günü gününe sarih
Kereste bollaştı
Kumanya ve Avusturyadan memleketimize çok miktarda kereste hal edilmiştir. Memlekete giren keresteler fiyatların gevşemesine hattâ bir miktar düşmesine sebep muştur.
Kereste fiyatlarında son günlerde göze görünür bir düşüklük müşahede edilmektedir.
İt-bu ve ol-
bilgi hasıl etmeye imkân olamamak-trJır.
Palamutun nakil vasıtalarında fazla yer İşgal etmesi ihracatını hulâsa İstikametinde İnkişaf ettirmektedir. İzmlrde mevcut iki fabrika bu sene tevsi ettikleri tesisleriyle rekoltenin yansından fazlasını hulâsa yapacak kapasiteye ulaşmış bulunmaktadırlar, önümüzdeki sene bir üçüncü fabrikanın kurulması için de gerekli teşebbüslere geçilmiştir.
Bununla beraber, palamutun, kall-teslno göre % 28 İle 46 arasında değişen taneninden başka, haşebi kısmında deriye yumuşaklık veren bir hususiyeti olduğunu iddia eden bazı alıcılar doğrudan doğruya kaba palamut almayı tercih etmektedirler. Bu İtibarla, hulâsa ile birlikte kaba palamut İhracatının da devam edeceği anlaşılmaktadır.
Memleketimize senede 10-15 milyon liralık döviz sağlayan ve kalite itibariyle fülî İnhisarına malik bulunduğumuz bu kıymetli ihraç metaı. dış ticaret muvazenemizde oldukça mühim rol oynadığı kadar Eğenin dağ köylülerine de geçim kaynağı olmaktadır.
Yunanistan - İsviçre Ticaret Anlaşması uzatılıyor
Atina (Uçakla) — Geçen nisanda biten Yunan - İsviçre ticaret anlaşması bir sene daha uzatılmıştır. Yani 31 mart 1951 e kadar devam edecektir.
Bu haberi bildiren Yunan Millî Ekonomi Bakanı, İsviçrenin Yuna-nîstandan 48.000 hektolitre Yunan şarabı, 500 ton tütün. 100.000 parça İşlenmemiş kuzu derisi, 5.000 ton pirit külçesi, 1000 ton kurşun külçesi, 1000 ton kürü incir ve 800 ton tür-pantln alacağını söylemiştir.
Yunanistan da îsvlçreden 6.000.000 İsviçre frangı değerinde mensucat, 800.000 İsviçre frangı değerinde sığır, 8.000.000 frang değerinde makine ve ziraî makineler ve 8.500.000 frank değerinde boya ve kimyevî maddeleri alacaktır.

atı Almanya-Portekiz ticareti
Frankfurt (Hususî) — Batı Almanya ve Portekiz her İki taraf İçin 30.000,000 dolarlık bir ticareti mümkün kılacak bir anlaşma imzalanmıştır.
Portekiz ve kolonileri başlıca zeytin yağı, meyva, çay, sardunye balığı, şarap, yün. pirit (kükürtlü maddeler), kereste gibi şeyler ihraç edeceklerdir. Batı Almanya ise makine, otomobil, motosiklet, demir ve çelik mamul maddeleri, fotoğraf makineleri. kol saatleri, kurşun kalemler, kimyevî deri, cam, bira ve şarap gönderecektir.
İktisadî işbirliği Teşkilâtının kaidelerine göre, Portekiz için ayrılan 30,000,000 dolardan Batı Almanyaya gidecek olan 20,000,000 dolan serbest ticaret İçin ayrılmıştır. Geri kalan 10,000,000 dolann % 58 ini Portekiz ziraî maddeler İhraç etmek İçin kullanacaktır.
20,000,000 dolann çoğu Batı Almanya ihracatı için ayrılmış olup serbest ticaret kaidelerine bağtlı olmayanlar hazır eşyalar İçin kullanılacaktır.
Avuatralya yün satışları
* Sydney (Hususî) — Teklif edilen 12,950 balyanın — 170 balyası müstesna — hepsi satılmıştır. Aynca, eski kataloglardan 263 balya yün de satılmıştır.
Rekabet, Britanya ve Avrupa arasında olup kuvvetlidir. Piyasa sabittir ve fiyatlar 8 haziran fiyatlarının aynıdır. Bu hafta satışlar daha ziyade orta kalite taranmış yün üzerinedir.
En yüksek fiyat 13 balya için tediye edilmiş olan libre başına 117 1/4 penidir.
1 falyada meyva ve sebze durumu
* Mllâno (Hususi) — İtalya meyva ve sebze piyasaları geçen hafta pek canlı idi, yerli ve dış talepler pek fazla oldu. Piyasaya arzedi-len malların fazlalığı dolayısiyle fiyatlar düşüktü.
Sebzelerde, Fransız fasulyeleri İçin yüksek fiyat isteniyordu. Soğanların kilosu 14 lirettir; salatalıkların kilosu 10 liret, bal kabaklan 50 liret, yeşil biberler 40 liret ve en iyi patatesler ise 31 İlâ 34 liret arasında idi. Mühim miktarda domates ve soğan Almanyaya gönderilmiştir. Belçika ve îsviçreye de bol miktarda sarımsak ve soğan ihraç edilmiştir. Fakat Ingiltere sebzelere karşı alâka göstermemiştir.
Ingiltere şeftali, erik ithalini arttırmıştır. Salemo kavunları İsviçre tarafından pek rağbet görmektedir. ilk turfanda üzümler daha piyasaya gelmemiştir. Yemişler arttıkça, alıcılar daha müşkülpesent olmaktadırlar. Bu sebeple meyva fiyatları pek çeşitlidir.
Pakistan - Mısır ticaret anlaşması
* İskenderiye (Hususî) — Yeni imzalanan bir senelik bir anlaşmaya göre, Pakistan Mısıra 4.000 ton ham jüt ve 200,000 ton buğday, çay, deri, cerrah âletleri, kimyevî maddeleri, potasyum ve oyuncak İhraç edecektir.
Buna mukabil Mısır Pakistana ham pamuk, pamuk ipliği, yünlü, ipekli ve sunî ipelç mensucatı, pirinç, eczacılığa alt şeyler gönderecektir. /
Pakistan Tfcaret Bakan Yardımcısı Mr. Syed Hosninin muhabirlere söylediğine göre, Pakistan Mısıra dünya piyasaları fiyatından daha ucuza buğday gönderecek ve bundan sonra İki memleket arasında daha sıkı bir ticari bağlılık meydana gelecektir.
imzalanan anlaşma 1 temmuzdan itibaren meriyete geçmiştir. Tediyeler sterlingle yapılacaktır. Batı Alman yanın otomobil
. İhracatı artıyor
* Frankfurt (Hususî) — 1950 senesinin İlk üç ayı zarfında Batı Almanya Cumhuriyeti 11,829 a-det motörlü vasıta İhraç etmiştir. Bu vasıtaların 10,743 adedi Avrupa hükümetlerine ihraç edilmiş olup 2412 adedini Belçika, 3404 adedini Holânda, 1840 adedini İsviçre, 1678 adedini de İsveç ithal etmiştir.
Avrupa haricine İhraç olunan vasıtaların da 333 adedi Brezilyaya. 217 adedi Cenubî Afrlkaya, 176 adedi de Mısıra satılmıştır. AJmanya4İa yiyecek fiyatları: ( ’ j
* Bonn (Hususî) — Batı Almanya Maliye Bakanı Vekili Dr. Franc Bluecher’in ticaret temsilcileri ile yaptığı konferanslar neticesinde yiyecek fiyatlarının düşeceği tahmin edilmektedir.
Bir hükümet sözcüsü fiyat yüksekliğinin sebebini “şahsi ve mevsime bağlı değlşiklikleri’de aramakta ve bu sebepler kalkınca fiyatların düşeceğini beyan etmektedir.
Bankası faaliyete geçiyor
Bankanın kuruluşu ve gayeleri
Banka kurucuları, dün basın mensuplarına geniş izahat verdiler. Sınai Kalkınma Bankası, Türkiyedeki sanayie yeni imkânlar hazırlıyacak
Türkiye Sınaî Kalkınma Bankasının son hazırlıkları ikmal edilmiş ve banka kurucuları dün basın mensuplarına yeni bankanın umumî vaziyeti hakkında izahat vermişlerdir.
Verilen İzahata göre bu banka, yepyeni me\7.uda bir bankadır. Hususî bir teşekkül olnıakla beraber banka isminin verilmesi ârızl sebeplerle meydana gelmiştir.
Bu banka; tAevdüat almak, senet Iskonto etmek gibi banka muamelâtı yapmıyacaktır. Mevduat kabul etme-diğino göre de Bankaalr Kanununa girmiyecektir.
Bu banka teknik bakımdan da sanayiin İnkişafına hizmet edecek, fikir vermek, proje hazırlamak gibi hususlarda memlekete faydalı olacaktır.
Bu tipte bir banka dünyada Hk defa kurulmaktadır. Şimdilik büyük bankalar birleşerek bu bankanın tesis sermayesini koymuşlardır. Asıl gaye halkın hisse senetlerine sahip olmasıdır. Bunun için bankalar, ellerindeki hisse senetlerini icabında halka Batacaklardır. Gaye, hisse senetlerinin halkın eline geçmesidir.
Banka teessüsüne gelince; bu banka. yani Türkiye Smaı Kalkınma Bankası, Türkiye Hükümeti, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası ve memleketimizdeki bankalar ve sanayi erbabının İşbirliği neticesinde ortaya çıkmıştır. Malûm olduğu veçhile, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası, Türkiye de dahil olmak üzere 46 devletin kurmuş olduğu beynelmilel bir kredi mücssoscBİdir. Merkezi VVashington’dadır. Bu müessesenin vazifesi âza memleketlerin İktisadî kalkınmalarına gerek malî ve gerek teknik yardımda bulunmaktır.
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası, Hükümetimiz tarafından tevdi edilen muhtelif projelerin finansmanını kabul edenken Türkiyenln bir İktisadî programının yapılmasında ye hususî sanayiin kalkınmasına mali ve teknik yardımda bulunabilecek bir bankanın kurulmasında da müzahir olabileceğini bildirmiştir.
Bu iki teklif. Hükümetimizce kabul edilmiştir. Türkiyenln İktisadî programının yapılması yolunda Mr. Barker riyasetindeki heyet bir aydan fazla bir zamandan beri çalışmaktadır. Milletlerarası imar ve Kalkınma Bankasının 1949 yılında memleketimize gönderdiği mütehassısların tetkikleri neticesinde Türk hususî sanayiinin muhtaç olduğu malî ve teknik yardımın en iyi bir şekilde hususi teşebbüs tarafından idare edilen bir banka tarafından temin edilebileceği anlaşılmıştır.
Milletlerarası Banka, Türkiye Hükümeti, sanayi erbabı ve bankalarımız arasında uzun görüşmelerden
Gelir verg si için mâliyede hazırlıklar
Her kazada geniş salahiyetli bir Maliye Müdürlüğü ihdas ediliyor
Oelir Vergisi için Maliye Bakanlığı faaliyete geçmiştir. Haber verildiğine göre eylülden İtibaren tahakkuk ve tahsil şubeleri lağvedilecektir. Her kazada bir Maliye Müdürlüğü ihdas edilecek ve bu Müdürlere geniş salâhiyetler verilecektir.
Karar evvelâ Istanbulda ve sonra diğer vilâyetlerde tatbik edilecektir. Şehrimizde bu hususta hazırlıklara başlanmıştır.
sonra Türkiye Sınaî Kalkınma Bankasının kurulmasına karar verilmiştir. Türkiye Sınaî Kalkınma Bankasının gayesi, statüsünde şu şekilde İfade edilir:
25 milyon İl-
A) Türklyede yeni hususî sanayi kurulmasına ve mevcut bulunan hususî sanayiin tevaline ve modernleştirilmesine yardım etmek ve bunları hızlandırmak,
B) Ecnebi ve yerli sermayenin Türklyede kurulan sanayie iştirakine yardım etmek ve bu hususları teşçi ve teşvik etmek,
C) Türk sanayiine müteallik esham ve tahvilâtın hususî'mülkiyete İntikaline ve hususi mülkiyette bulunmasına gayret etmek ve Türklyede sanayie alt esham ve tahvilât piyasasının İnkişafına yardım eylemek.
Banka bu maksatlara erişmek İçin aşağıdaki muameleleri yapacaktır:
1 — Açık kredi, rehin veya ipotek mukabilinde orta ve uzun v&doll ve hazan da İcabında kısa vadeli ikraza 11 a bulunmak,
2 — Her türlü hususî sınaî teşebbüslere İştirak etmek,
3 — Bazı İstisnai hallerde bankanın kaynakları İle yeni sınaî teşebbüsler vücuda getirmek,
4 — Bankanın münasebet tesis ettiği müşterilerine teknik ve İdarî yardım temin etmek.
Bankanın sermayesi 12,5 milyon Türk lirasıdır. Bankanın kurucuları ve başlıca hissedarları Türkiye îş Bankası, OsmanlI Bankası, Yapı ve Kredi Bankası. İstanbul Ticaret Borsam, İstanbul Ticaret ve Sanayi O-dası, Türkiye Garanti Bankası, Se-lânlk Bankası, Türk Ticaret Bankası, Akhank. Banka Komerçiyale Ital-yana, Banka dİ Roma, Çukurova Sanayi İşletmeleri, Hollantse Bank Unl, İzmir Pamuk Mensucatı, Mensucat Santral. Tutum Bankası, Türkiye I-mar Bankası ve Türkiye Kredi Bankasıdır.
Türkiye Cumhuriyet. Merkez Bankası. bankaya ihraç edeceği tahviller mukabilinde 12.5 milyon lira ikraz etmeyi kabul etmiştir. Bu suretle bankanın bidayeti teşekkülünde elindeki Türk lirası kaynaklan raya baliğ olmaktadır.
Milletlerarası imar Bankası da bankaya 9 lık bir kredi vâdetmiştir. Bu suretle bidayetteki malî imkânlar yansı Türk lirası ve yarısı döviz olmak ü-zere takriben 50 milyon mistir.
Bankanın kuruculan Milletlerarası imar ve Bankası mümessilinin tasvibi île hazırlanan statü. Hükümetçe kabul e-dilerek 2-8-1950 tarihli Sicilli Ticaret Gazetesinde İlân edilmiştir. Bu suretle banka, hukukan teşekkül etmiştir.
Bankanın Hk İdare meclisi iki bankacı, bir iktisatçı, bir zlraatçl, iki sanayici ve bir tacirden müteşekkildir. Bankacılar, iş Bankası Umum Müdürü Bay Macit Duruiz ile Türkiye Garanti Bankası idare Meclisi Bay Bay Bay İcm Mühendis Bay Nuri Dağdelen ve İzmir Pamuk Mensucat Müdürlerinden Avukat Bay Hakkı Avunduk ve tacir d© Bay Vehbi Koçtur.
Banka faaliyete geçmek üzere teşkilâtını kurmaya başlamıştır. Bankanın umumî kâtipliğine milletlerarası malî münasebetlerde ihtisas sahibi o-lan Hazine Umum Müdür Muavini Bülent Yazıcı tâyin edilmiştir. Milletlerarası imar ve Kalkınma Bankasına müracaat edilerek vadedllmlş o-lnn mütehassıs elemanların gönderilmesi ve kredi anlaşması görüşmelere başlanması Mezkûr bankadan alınan 1950 tarihli bir telgrafta, ların yola çıkarılmak üzere olduğu ve krediye alt formaliteler için icap eden vesaikin postaya verildiği bildirilmiştir.
Bu suretle banka, hususî sanayiin inkişafına hizmet etmek yolunda faaliyetine başlamıştır.
ve Kalkınma milyon dolar-
li raya var-
tarafından. Kalkınma
Raisi Cabir Selek, iktisatçı Profesör Hazım Atıf Kuyucak, ziraatçı Suphi Argon, sanayiciler Nurka-Fabrikası sahiplerinden Yüksek
lçln gerekli istenmiştir. 31 temmuz mütehassıs-
4/VIII/1950 Cuma
Borsalarda vaziyet
İstanbul Ticaret Borsası
İzmir Ticaret Borsası
Devlet Tahvilleri
Kapanış
Bugün
Bugün
İstanbul
Şirket Hisse Senetleri
Ecnebi Tahviller
istikrazı istikrazı
Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk Pamuk
ten ek eli) sıra) çıplak)
Dukama Ham Maddeleri ı
Tiftik (ana mal) —--------
Tiftik (Natürel) .........
Yapak Trakya (Kırkım)
Eflki
Kapanış
Huru Meyvalar ı
Fındık (kabuklu ahrri) Fındık (îç tombul) ~~ Ceviz (kabuklu)
Ceviz (İç natürel)----
Hum derileri
Sığır salamura (kasap) KL Keçi tuşlu kuru kilosu Koyun bava kurusu kilosu
Hububatı
Buğday yumuşak (Tüo.)
Buğday Ofis .........
Arpa yemlik (dökme) Mısır ean (çuvalı) Foauiya tombul Fasulye Çalı sert Kuşyeml .........
Mercimek kırmızı kabuk. Mercimek yeşil Nohut natürel
Demiryolu IV .. Demiryolu V ... 1949 Ikramlyeü
Diğerleri
Demiryolu VI M
Son günlerde tiftik piyasasında olduğu gibi yapağı piyasasında da bir yükselme göze çarpmaktadır. Keçi kılı piyasasında da bir canlılık vardır. Keçi kılı için Amerika ve îtalyadan talepler olmaktadır.
Altın flatleri İse normal seyrini muhafaza ediyor. Fındık piyasasında da bir kıpırdanma olmuştur.
ihraç mallarımızın flatleri umumiyetle iyidir.
üzüm çeklrdeksiB No.9 incir A eerisl No. a...
" B serisi No. 103 Akala 1 Akala n Akala İÜ yeril ..............
yağı (rafine) w. çekirdeği-------
Nebati Yağları
Zeytinyağı (E.EL âusamyağı (Raf. Ayçiçeği (Rafine Fındık yağı (Çürük)
Çekirdeksiz kuru iUüm satışları bir hayli hararetli olup öğleyin saat 13 e kadar mûtat hilâfına büyük satışlar yapılmıştır. Alivre üzüm İçin eylûJ teslimi 54 kuruşa alıcı vardır. Satıcılar 55 ten aşağı İnmediğinden bağlantı yapılamamıştır. Pamuk üzerine alivre muamele olmamıştır. Pamuk çekirdeği piyasası hâlâ sağlamdır.
İkramiyen tahviller
1933 Ergani ......
1933 IkramiyeH ....
Millî Müdafaa I 194)
1941
1/2
Müdafaa
99
Gllnuudo Büronda ınuaınulcoi LcocU edllıncuıLy tahvilat ve csluunın arz ye mlupluro göre taayyün eden takribi pıya/m dcğurlerk
Tftğh tohumlar ı Ayçiçeği tohumu -----rirîT-
Keten tohumu -----------------------
Kendir tohumu Hu sam •••■•••••
Yer fıstığı kabuklu
I ....
Sivas-Erzurum l “ LL.-VU
Demiryolu 1
1941 Kalkınma
••
KAMBİYO
t istanbu 1 Borsası
Açılış Kapanıp
1 8terllng 7.85 7.84
100 Dolar 282.25 281.—
100 Fr. Frangı 64.67 64.67
100 İsviçre Fr.^» 64.03 64.03
100 Belç. Fr ...w. 5.60 5.60
100 İsveç Kr..™ 54.1250 64 1250
100 Florin 73-8Ş40 73.6840
100 Lrflrct 0.4412H 0 4412b
100 Drahmi 0.01876 o.oitfn;
100 Escoudos 0 7390 9.7390
Altınlar
Bugün Eski kur
Lira Lira
Külçe Yc»r Or. 5.17 5,17
Külçe Lieguaıa — •—
Cumhuriyet —
Reşat 87.60 38.20
fİArnlt
CfUİ(1üD 33 40 35 25
Ingiliz 46 25 46.75
Fransız kok
Napoieon LLI İsviçre — —

New-York*ta ı onsu: $ 35
Gümüş, Platin
En aşağı En yukarı
Gümüş Or. —
Pl/ltin “ 10- İL—
Zürich Borsası (Serbest)
23.5.1950 İsviçre Frangı
Durumu En aşağı En yukarı
Türk Lirası ı. - 1.10
Dolar 4.33 4 34
Storllng 10.70 10,90
Fransız Frangı 1.16 1.19
Mısır Kradl Fonslve 1003 | 172
Şirket Tahvilleri
T.C. Ziraat Bankası ,...^ Anadolu D.î. Tertip A/B. M M •• Q. ** - -ÇGO '• „ Mümefi. flenet 20 60 UZ. 50 22.30 63.— 2020 1XL- 6®.— 67.Ö0
T.C. Merkcs Bankası
Türklyo İş Bankası ...
'Türk Ticaret Bankası
Aralan Çimento ......
Şark Değirmencilik Mili! Reasürans .....
Adana Ticaret Borsası
Pamuk Akala 1 Pamuk Akala 11 Pamuk Akala LU Pamuk yeri! 1 Pamuk yeril LL 190.— 210.— 187.-
Trabzon Ticaret Borsası
FINDIK a) %50 randımanlı kabuklu tombul b) îç sıra kontrollü .™. — 8L- 178.—
Eskişehir Ticaret Borsası
Buğday yumuşak Buğday Bert ...
Arpa ••a
Son Kapanış
YABANCI BORSALAR
New-York Borsası
Dün EhkJ kur
Buğday (BuşelIsrSent) Sert Kış mahsulü No. 2 »M. 263.— 363.-
Kırmızı •• •• No. 2 234 V 4 234.-
Pnuıuk Mlddllng (Llbresl=Sent) Ekim 88 45 38.84
Aralık 38-43 38.R8
«••••(••••«•eses sete•••••«••asesse 38.47 38.80
riftlk «Libresi—Sent) Teksas No. 1 -
Fındık (Llbresl—Sent) Kabuklu yeril iri •i
“ orta — —
Levant Iç ithal malı — —
Ekstra trl İç İthal malı (4.- 40.-
Kuru üıllm (Libresi —Sent) Thompson çekirdeksiz seçme ... U 1/4 U U4
Keten tohumu (Buşell = Dolar) ... MInneanolla - - 3.22 3.85
Kalay (Libresi = Sent) - 95.50 95 —
Levha-tencke (100 libre dolar) 7.80 7.30
Londra Borsası
Keten tubama (Tonu=Sterllnıç) 65.-
Kal İÇİ! (A ••• •• ••••••• •«•••••••••••••Meee» •ta 63 50
Yer fıstığı Hindistan — 64.—
Bradford Piyasası
Tiftik iyi mıd (Llbrcsi=Fiyat) 34. — Nom
Sıra malı 30. — ”
Tün Anadolu • w 20/21 20 2)
•• Trakya * * 18/2) 18/21
İskenderiye Borsası
l’nmula (Kan tan ='Tal hırı) Ashmounl Kısa clyofiı F/G. ... 84.20 37.83
Karmık Uzun elvnflı F/G. 81.15 —
i
5 Ağustos 1950


Sayfa 6

I*-
i '

Üs
I

YENİ İSTANBUL
(V
l


V&
r
pÖMEH

JmL
/İ7IW^
I
‘v
y
* t
STUTTGARTc
M
*


l
)
3
#
V





MÜJDE..
/
DEVLET DENİZYOLLAR

r
/
• l
*

Hacciilekber münasebetiyle HİCAZ’a en güzel ve süratli vapurlariyle seferler tertip etti
l|
■ 3»
a
En emniyetli, en rahat, tertemiz kamaralarla seyahat etmek mümkündür
EN UCUZ SEYAHAT
390 LİRAYA HACCA
Her türlü elektrikli marangoz tezgâhları
Türkiye Umum Mümessili:
AHMET VELİ MENGER
Taksim, Cumhuriyet Meydanı No. 9-1 — Telefon: 41442
• (4
ANKARADA
MMI
VADESİZ TASARRUF UESAPLAR1 İKRAMİYELERİ
AYRICA 15adet 1000 LİRA PARA İKRAMİYESİ VARDIR.
EYLÜL
i hoi 1950 (:
ÇEKİLİŞİNDE
- 1 * »Sı
İShl. lir ! 1^0


Hususî banyolu, telefonlu kamaraları, tertemiz ibadet yerleri, bol ve çeşitli yemekleri, istenildiği kadar soğuk ve sıcak su, serin istirahat ve yemek salonları, ucuz kantini, hususî doktor, sağlık ekipi, reviri ve her türlü ilâçları bulunan tamamen kamaralı ve yataklı yolcu vapurları
DENİZYOLLARI gemileridir.
GİDİP gelebilirsiniz
4
6
9
İLK VAPUR:
Eylülde ISTANBUL'dan
Eylülde İZMİR, 8 Eylülde MERSİN Eylülde İSKENDERU N'dan hareket edecektir.
kalkarak
r

BAKIRKÖY ÖNDE
ası-frudjç/sı.
ZaCüSTOS.1950 /AKŞAMINA KADAR Bankalarımıza 150 lira yatırmak ve bu parayı JEO.niil. 1950 akşamına kadar Çekmemek kdjidiro
M«r 150 llrayo oytı bir kur'o nvmaron verilir^

BERLITZ
Lisan Dershanesi 294, İstiklâl Caddesi
FRANSIZCA İNGİLİZCE ALMANCA BÜTÜNLEME İmtihanlarına hazırlar.
HAYDAR ÇINAR
NECMİ RIZA AHISKAN ve arkadaşlarını 9 ağustos çarşamba gecesi takdim eder. Masalarınızı şimdiden ayırtmanız rica olunur.
DİKKAT: 19 ağustos kostümlü maskeli ÇINAR eğlence gecesidir.
Yeşilköy ÇINAR telefon 18/2
Xerlerinizi bir an evvel ayırtınız
6
ve
İKİNCİ V A P U R t
EYLÜL'de ISTANBUL’dan kalkacak İZMİR’e uğradıktan sonra doğru C I D D E ’ye gidecektir.
DENİZYOLLARI gemileri, muhterem yolcularını, Arafat’tan bir hafta evvel HÎCAZ’a götürecek ve MEDİNE’yi ziyaretten avdetlerine kadar CID D E limanında bekliyecektir. uAcentelerden tafsilât alınız.,,
bildirildiğini
sayın
TÜRKİYE KREDİ RANKASINDAN
Bankamızın Küçült Carî Hesaplan’na ait olup her ay çekilmekte hulunan ikramiyelerden Ağustos ayına ait olanı 4 - 8 - 1950 Cuma günü İstanbul Merkezimizde Noter huzurunda çekilmiştir.
Aşağıda numaralan yazılı hesap sahiplerine ikramiye isabet ettiğini ve her birine ayn mektuplarla ikramiye müşterilerimize
175
181
307
W
I
■ • \



HUŞ :
i

331
345
355
miktarlarının arzederiz :
473
597
879
945
947 1609
1823
1835
1889
2051
2087
2155
2731
2807
A
ELEKTRİK
AĞUSTOS
SATIŞA
Ankara ve İzmir
ÇIKARILMIŞTIR
DEVLET DENİZYOLLARI İLANLARI
KARNELERİMİZ
V
f |


9
İstanbul — Beyrut — İskenderiye hattında seyahat ucuzladı. Doğu - Güney Akdeniz ve Avrupa limanlarını Denizyolları gemileriyle ziyaret ediniz.
TELEFON : 42362

(10672)
REKLÂM ve AFİŞÇİ
Nihat Ozcan
Ankara Cad. 59-31
1 — İdaremize alt bulunan Şule ve Akbaş gemileriyle Söğütlü Yatı, bulundukları yerlerde ve heyeti hazırasiyle toplu bir halde veya teker teker, veya parti halinde satılacaktır.
2 — Teklifler kapalı bir zarfla yapılacak ve icabında ayni oturumda İstekliler arasında pazarlığa girişilecektir.
3 — Satış işi 21.9.1950 perşembe günü saat 14 te Îstanbulda Tophanede Genel Müdürlük alım satım komisyonunda yapılacaktır.
4 — Tasarlanmış değeri mevcut olmayan bu gemilerin satışında isteklilerin, teklif edecekleri bedelin % 15 nispetinde he-saplıyacaklan güvenme parasını pazarlıktan önce idaremiz veznesine yatırmalan ve şartnamede yazılı şekilde hazırlıyacakları teklif mektuplarına yine şartnamede yazılı belge ve makbuzlarını eklemeleri lâzımdır.
5 — Şartname ve buna ekli kâğıtlar parasız olarak her gün komisyondan alınabilir. (10235).
SARAYINDAN
Alacağınız avizeler yuvanızın zarafetini arttırır.
İSTİKLÂL Caddesi No. 423 - Tel. : 41969
Satılık Kelepir Arsa
Londra asfaltı özerindeki Bahçeli Evlerde şehre en yakın kısımda 17/4 parsel 738 M2 arsa mecburi olarak 3500 liraya acele satılıktır.
Müracaat — Telf.: 22422
FENERBAHÇE
DELVÖ'de
Cumartesi ve Pazar
Fevkalâde bir CAZ'ın iştirakiyle unutulmaz saatler geçireceksiniz.
Gazete satan tütüncü dükkânlariyle gazete müvezzilerinden İsteyiniz. Bulamazsanız İdarehanemizden
tedarik edebilirsiniz.

GAYET KIYMETLİ EŞYA SATIŞI
îstanbulda maruf bir ecnebi aileye alt gayet kıymetli Avrupa mamulâtı modern komple yemek ve yatak odası takımları, antika rönesans dolapları ve Rokoko oda takımları, avizeler, porselen yemek takımları “Saks”, optik âletler, dürbin, mikroskop vesair kıymetli eşya satılacaktır.
Alâkadarların P.K. 1269 adresine müracaat! rica olunur.

Devlet Üretme Çiftlikleri
Merkez Atelyesi Müdürlüğünden:
t
1 — 4400 lira muhammen bedelli 4 ton Arap sabunu 11-8-1950 cuma gllnü saat 15 de Gazide Üretme Çiftlikleri Atelyesince mübayaa edilecektir.
2 — Fenni ve İdarî şartnamesi Atelye Komisyonunda görülebilir. (10472)
BASI! BİR HESAP MESEİESİ
k 3>A*‘‘U Ymi jsnuoıiL= 90
KUPON
KUPON
1
Pnha^ada ( U tanbuldcLJ
9 9 *
Lozan doL J
'.Oüü T.L
Okuyucularımıza...
Gazetemiz hergün ilk uçakla Ankara ve îzmlre gönderilmekte ve derhal otomobil veya bisikletle evlere dağıtılmaktadır. Bütün gayretlerimize rağmen “YENİ lSTANBUL”un ellerine geç veya intizamsız geçtiğinden şikâyeti olan abonelerimizin arzularını Ankara ve tzmlr bürolarımıza bildirmelerini rica ederiz.
Büromuz doğrudan doğruya abone kaydı yapmakta ve İlân kabul etmektedir. Acele Hânlar telefonla Istanbula bildirilmektedir. Ankara Büromuzun adresi:
Kâzım Özalp Cad. No. 1/9 Dgar Apt.
Telefon: 16112 YENİŞEHİR
tzmlr Büromuzun adresi:
2 nc| Kordon, Anadolu Hun, kat 1»
Telefon; 606G. -
ONkORP .
%
YAYLA MAKARNALARI
Türklyede en çok sevilen ve aranan TEK MARKA dır.
Piyasada benzeri ambalajlar türemiştir.
YAYLA markasına çok dikkat ediniz
Devlet Üretme Çiftlikleri
Merkez Atelyesi Müdürlüğünden:
GAZİ
8 adet Faclt marka Elektriksiz Hesap Makinesi pazarlıkla alınacaktır.
İsteklilerin 21/8/1950 günü saat 15 e kadar müracaat veya teklif göndermeleri. (10645)
ÇARPINTI,BAYGINLIK.SIKINTI HALLERİNE
KARŞI
DEUTSCHE 0RIENT LINIE
HAMBURG
limanımızda bulunan
BERN D LEONHARDS HENRY BÖGE
EENDRACHT vapurları doğTU
HAMBURG, BREMEN ve AN VER S için eşyayı ticariye kabul etmektedirler.
Yakında gelecek vapurlar:
BLİDUM Vapuru 20 ağustosa dogTU
STETTİNER GRtEF vapuru 27 ağustosa doğru
Fazla tafsilât İçini
Galata, Veli Alemdar Hanında
Umumî Acentesi :
K. TRABİCH ve Co
Telefon : 4 2 2 2 1

■r—
İstanbul 11 Seçim Kurulu Başkanlığından:
1580 sayılı kanun hükümlerine tevfikan yapılacak Beledi* ye Meclisi seçimi 5669 sayılı kanunun matufunalevhl olan 5545 sayılı kanunun 64 üncü maddesi hükmüne tevfikan İstanbul İli seçim kurulu üyelikleri için 11 adalet dairesinde 7/8/1950 pazar* test günü saat 14 te ve genel meclis üyelerinden aleni kur’a Ut üye seçileceği ilân olunur. (10671).
i
■ A
A A
5 ağustos 1950 cumartesi günkü YENİ İSTANBUL gazetesiyle beraber verilir, ayrıca para ile satılmaz
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8 — Posta Kutusu : 447 - İstanbul
Telefon : 44756 - 44757 Santral — Telgraf Adresi : Hetlo. İstanbul
Garibeler diyarı' HİNDİSTAN 1
Yılanlı falcı sade istikbalimi
değil, bütün mazimide okudu

Kobra yılanı şişi yiyince deli gibi yerinden fırladı
Hırsızların ellerini, kollamı sallayarak serbestçe dolaştıkları yer: ^Hırsızlar Çarşısı !„ Yılancılar, fakirler ve fil oynatanlar. Hindistanı tanımak için neler görmek lâzımdır
Birinci süvari bölüğüne mensup Amerikalı mühendis çavuş Glenn H. NVIlllanıs, Güney Korede bir köprünün altına dinamit koyuyor — Korede bir Amerikan askeri alev makinesiyle İleri hatlara doğru İlerliyor. Soldaki Amerikan askeri İse Bazuka taşımaktadır.
"Ölmek var, dönmek yok„ emri subayları şaşırttı

e
Yazan: Faruk FENİK
Hindistan seyahati, insana dalma bir ürperti verir. Daha huduttan içeri girmeden, yılanlar, filler, acayip kılıklı insanlar ve fakirlerle karşılaşacağınızı tahayyül eder, heyecanlanırsınız!
i*3 *
*
r
Hintliler, kocaman fillerle oyacak gibi oynamaktadırlar. Yukarıdaki resimde» file envai çeşit numaralan yaptırtan bir Hintliyi, hortumundan tepesine çıkarken görüyorsunuz. __________________________________
t-
>. ...
a’S
ÂL*
r
I
11

Hindistan başlı başına bir Alemdir.
Orada yaşadığınız müddetçe, kendinizi hep bir sinemada filim seyredi-yormuşaunuz zannedersiniz!
İnsanları, âdetleri sizi her gün yeni bir âlemde dolaştırır!
V

1
i
*
r
1
t
t






4
(
AMERİKAN ERLERİ PSIKOLOJIk





BAKIMDAN HARBE HAZIR DEĞİL
Bir gün kalkarsınız, yılancılarla berabersiniz. Yılan satıcılar caddelerde:
— Yılan var, yılan!, diye dolaşırlar.
Yılan satarak geçinen, yılan oynatarak vakit öldüren ve yılana kendisini zehirleterek fakirizm tecrübesi yapan insanlar, Hlndistanda adım harınadır.








i
z
i
,45


(


Korede bir mahal, 2 (Kore harp muhabirimiz HOMER BIGART bildiriyor.) — General Walton tValker’in “Ölmek var, dönmek yok” yolundaki emri. 8 inci Ordu subaylarını bir hayli şaşırtmıştır.
Bu subaylar durumun tehlikeli olduğunu gayet tabii biliyorlardı. Fakat Dunkerque'e veya Gehboluya benzer bir felâketin İhtimal dahilinde bulunduğunu düşünmemişlerdi. “Deniz yoliyle çekilme bahsini akıllarına bile getirmemeleri” General Walker tarafından kendilerine tavsiye edilince âdeta şaşırdılar.
8 inci Ordu subayları en kötü İh-
Dünyanın ilk gaz türbinli otosu
MART ayı iptidalarında dünyanın ilk gaz türbinli otomobilinin Sil-verstone yarış pistinin etrafında rüzgâr gibi döndüğünü görenler, otomobil endüstrisinde yeni bir devrin başladığını anlamışlardır. Bundan 50 yıl kadar evvel buharlı türbin, gemi İnşaatı için ne idiyse, gaz türbinli cihaz da muhtemel olarak otomobil endüstrisinde aynı inkılâbı tahakkuk ettirecektir. Gerek buharlı türbin ve gerekse gaz türbininde, nazari-yeciier, devvar bir makinanm mukabil sadmeli bir maklnaya müreccah olduğunda müttefiktirler. Ancak her seferde, akla gelen soru şu idi: “Makina çalışacak mı?”
Blrminghamlı Rover Motor Co. tarafından gösterileri yapılan otomobil, muhakkak kİ çalışmıştır. Kıralı Otomobilcüik Cemiyeti tarafından verilen belgede. akseterasyon zamanı, 14 saniyede sıfırdan saatte 60 mile kadar gösterilmiştir. Kompresör sürati, dakikada 35.000 devirdir. Yakıt olarak kerozin kullanılmaktadır.
de-
ve
et-
ka-
Tupkapı Sarayında Bağdat Kö^kü (yazısı üçüncü silmemizde)
ve çıta-
Klndlstanın ıınıı caddelerinde yıhııı mıhın İnsanlara raflarsınız! Yukarıdaki resimde, büyük bir caddede yılan o^ııutaıı bir Hintliyi görüyorsunuz
Araba İki pedalla kontrol edilmektedir: AkseleratÖr ve fren. Otomobili kullanan Rover Kumpanyası İşletme Müdürünün eşi Mrs. Catherlne Wilks, bu arabanın, şimdiye kadar idare ettiği arabaların en kolay kul-lanılışlısı olduğunu söylemiştir. Otomobil aynı zamanda kontratlara çok uysaldır. Bu cihet Silverstone'da yapılan gösteride ispat edilmiştir. Yeni tip otomobil pistin bir turunu BBC'nin mukayyit otomobiliyle yan-yana yapmış, iki otomobil birbirlerine bir irtibat kablosu İle bağlanmış ve gaz türbinli otomobilin tepkileri bu şekilde kayda alınmıştır.
Kara taşıt vasıtalarına tatbik e-dilen gaz türbinli cihaz çu şekilde İşlemektedir: Elektrikli bir “starter”, İştigal bölmelerine yüksek tazyikli havayı tegaddl eden santrfuj kompresörü harekete getirmektedir, Yakıt püskürtülüp iştial ettirilir, sı-
K
Intelligence Service in sırları

2 nci sayfamızda okuyunuz
timal olarak bir köprübaşına çekilmeyi mümkün görmüşlerdi. Böylecc arkalarını denize verebilecekler, kısaltılmış bir cephe üzerinde çevrilme ihtimalini bertaraf edebileceklerdi. Zamanla, takviye kuvvetleri geldikten sonra da umumi bir taarruza geçmek mümkün olabilecekti. Fakat General Walker*ln bii- karış* bile geri çekilmeme yolundaki emri, lügat mânasiyle kulaklarına mantıki gelmedi. Hâlen, Amerikan birlikleri cepheye dağınık bir şekilde dağıtılmış olup aralarında hoşluklar mevcutur.
General Walker’ln mesajı yanlış anlaşılmıştır. Walker, hücum eden
cak gazlar, kompresörle aynı şart üzerine monte edilen bir türbini çevirmeye yarar. Starter, iştial hâdisesini başlattıktan sonra hareketsiz kalır, sıcak gazlar türbini ve siyle kompresörü çevirmekte eder. Kompresörden geçen mütaakıben türbine gider,
kuvveti sağlıyan türbindir. Türbinle kompresör arasında mekanik İrtibat olmadığı cihetle yeni tip otomobillerde dişli kutusuna ihtiyaç kalmamıştır.
dolayı-devam gazlar İkinci
Dünyanın nadir kıymetlerinden
Topkapı Sarayı Müzesi
’.l kji:
w
£ •
düşmana iyice mukavemet edip ona esaslı zayiat verdirmeden geri çekilmeyi men etmiştir. General, Amerikalı askerlerin şimdiye kadar komünist Korelilere lüzumu kadar mukavemet etmediklerine kanidir. Bu kanaatini de, bahsi geçen mosajla a-çıklamışlır.
En mühim mesele, birçok müşahitlerin de belirttikleri gibi, Amerikan Ordusunu teşkil eden gençler, harp ihtimalini düşünmeden bir sulh zamanı ordusuna katılmak fikriyle asker olmuşlardır. Bunlar harbetmeyl benlmsiyemediklerlnden, muharip asker sıfatını alabilmek İçin bir müddet daha tecrübeye muhtaçtırlar. Kore harbine giderken, piknike çıkıyormuş zihniyetine sahiptiler. Muharebe kızışıp, iş zorla şınca şevklerini kaybettiler.
Amerikan uskerlerinin psikolojik durumundan kimseyi mesul tutmak kabil değildir. Bütün Amerikalılar sulh zamanında rahatlarına düşkün olurlar. Fakat bir muharebe İçin elzem olan malzemenin eksikliği meselesi hiç bir mazeret kabul etmez. Meselâ. Amerikalılar dalma telsiz ve telefonla muhabere bahsinde gayet İyi olduklarını iddia ederlerdi. Halbuki harbin başından beri muhabere şebekesi gayet kötü bir manzara ar-zetmlştir. Eldeki malzemenin bir kısmı eski idi. Telefon hatlarının büyük bir kısmı depolarda dura dura çürümüştü.
Bunlara İlâveten taktik sahada da hatalar yapılmıştır Düşmanın kuvveti küçümsenmiştir. Kore harbinden hiç bir menfaat elde edilmese bile, istihbarat servislerimizin gözden geçirilmesine bir sebep teşkil ederse, gene büyük bir adım atılmış olacaktır.
Bir gün Delhi’de caddede dolaşıyordum.
Yanıma bir yılancı yaklaşarak:
— Yılana fal baktırmak ister misiniz? diye sordu.
Kocaman bir Kobra yılanı kıvrılmış bir eepette uyuyordu.
Falcıya: “Naeıl bakacak?” diyecek oldum.
Koynundan bir şiş çıkararak yılana sapladı.
Kobra deliler gibi etrafa saldırıyordu. Hintli bir torbadan yere kırmızı bibere benzlyen bir toz döktü.
Yılan bu tozun üzerinde kuyruğu ile durarak müteaddit ibaretler yapıyordu Falcı, bu işaretleri okumaya başladı.
“Siz. dedi. 35 yaşında meslek değiştireceksiniz! Yolunuz doğuya değil, batıyadır! Bir uçak kazası geçirecek ve bu kazadan tek insan olarak kurtulacaksınız!!
Hintli öyle şeyler söylüyordu kİ, hayret etmemek kabil değildi... Bütün mazimi birer birer okudu. Ve Işın tuhafı, Bombay’da bir fakirin avucumdan okuduğu ne varsa, Kobran.n (alında da aynı şeyler vardı.
müddet zar-tesirl altında

Hlndlstandn fında, hep bu kaldım.
kaldığım falcıların

garibeler
mİ arıyorsu-o
Bombay’da Tac Mahal

Hlndistanda nuz?
Bir gün de
Otelinde oturuyordum.
Bir Amerikalı ile ahbap olmuştuk.
Şuradan buradan konuşurken:
— Eyvah! dedi. Geç kaldım. Hırsız-
t*
¥'
t

a







r
Hlndlstanın her tarafı falcılarla doludur. Bunların çoğu amatördür. Para almadan fala bakarlar ve falcılığı bir zevk İçin yaparlar. Yukarıdaki resimde, sokakta öteberi satarak geçinen ve arasıra fala bakan bir fakiri. Faruk Feniğin falına bakarken görüyomunuz.!
— Hırsızlar çarşısına mı? diye tekrarladım.
— Evet. dedi. Hırsızlar çarşısına!
lar çarşısına gidecektim.
Pek o kadar parlak olmıyap İngilizcemle aldandığımı zannettim.
Düşman denizaltılarının
1 numaralı düşmanı
P2 - V4 tipindeki Amerikan “Denizaltı avcı uçağı” Radar - ültra sadâ şuaları kombinezonu ile denizaltıları bulup bunları bomba 1 - •[ 1 * ile imha ediyor
Amerikan hava kuvvetlerinin çok gizli tutulan yeni bir ‘'denizaltı avcı uçağı” hakkında bazı umumi bilgiler, son zamanda açığa vurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşının sonlarına doğru, Alman denizaltıları, “Şnörker adı verilen yeni bir havalandırma cihaziyle çalışmıya başlamışlardı. Bu cihaz, tıpkı periskop gibi, su yüzünde kalmakta ve hem denizaltının havasını tecrld, hem de dizel motör-lerinin çalışması İçin lüzumlu havayı temin etmektedir. Bu sayede denizaltılar, tekne içindeki havayı tazelemek ve —denizaltı seyrini temin eden— elektrik motörlerlnln akümülatörlerini doldurmak İçin, su yüzüne çıkmıya mecbur kalmaksızın, hemen mütemadiyen su altında harekât yapabilecek kabiliyete getirilmişlerdir. Bu cihaz sayesinde, nlzaltıların ak ümülât örterinden elektrik makinelerinden tasarruf mek ve teknelerde geniş hacim
I. K. takımı, Beşiktaşı İsveçe davet ediyor
İstanbulluların çok iyi tanıdığı şehrimizde muvaffakiyetli maçlar karmış olan tsveçin en kuvvetli kımlanndan (A.t.K) önümüzdeki mayıs ayının son haftasında 60 inci kuruluş yılını büyük bir programla kutlamak İçin şimdiden faaliyete geçmiştir. A.t.K, mn yapacağı bu törende Avrııpanın en tanınmış takımlarlyle beraber Beşiktaş takımı da bulunmaktadır. A.t.K. mn Bayram turnuvasına lngllterenin Chalsea, Kalyanın Torlno, M’acaristanın Uypeşt ve Brezilyanın bir takımlylr Beşiktaş! n turnuvaya davet edilmesi düşünülmekte dır.
-•
.■V
• I»


T(’,V
u


zanmak imkânı da temin edilmiştir.
Su yüzüne çıkmadan uzun müddet deniz altında kalabilen bu denizaltılar, harpten sonra bilhassa Sovyet Rusyada ehemmiyetle ele alınmış ve inkişaf ettirilmiştir. İşte bu denizal-tılara karşı mücadele için, Amerikalılar, P2 - V4 tipindeki “denizaltı avcı uçağı” m imal etmişlerdir.
Denizaltı avcı uçağının sürati, (200 km/saatte) nispeten azdır. Uçak, denizaltıları. derin su tabakalarına nüfuz edebilen hususi bir radar cihazı ile evvelâ tahmini olarak bulmakta ve sonra, elektrikli iskandille mücehhez şamandıralar ianesiyle hakiki mevkiini tesbit ve bomba ile imha etmektedir.
Radar şuaları, havada çok iyi, fakat su İçinde fena inikâslar yaparken, elektrikli iskandil cihazlarının neşrettiği ültra şadalar, bilâkis havada fena ve suda çok iyi Inlkâs yapmaktadır.
M
v T O >• .W

M


1
Xi
Hani şu evlerden çalınan eşyaların satıldığı çarşıya..
O gün Amerikalıyı yalnız bırakmadım. Beraberce çarşıya gittik.
Bu çarşı bambaşka bir çarşı idi.
Sokağa dalar dalmaz hayretim büsbütün arttı. Hırsızlar ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşılyor ve mütemadiyen bağırıyorlardı.
— Lord tVinston’un kıymetli halıları 300 rupi...
• •
— Mr. Shaman’m altın saati. 200 rupi...
İşittikçe kulaklarıma Inanamıyor-dum.
Hırsızlar çaldıkları eşyayı ve onların sahiplerini alenen Hân ediyor ve polis buna sadece seyirci kalıyordu.
Amerikalıya: “Bu ne biçim iş?“ dedim.
Güldü: “Burası Hindistan!,, dedi. Ve İlâve etti: “tki gün evvel fotoğraf makinemi çaldılar. Şimdi onu arıyorum.,,
— Bulursan no olacak? dedim.
— Hiç, dedi. Parasını verip alacağım. Dışarıda 1000 rupiye olan makine. burada 200-300 rupiyedir. Talihi olan adanı çalınan eşyasını Hırsızlar çarşısında bulabilen adamdır.
Amerikalıya bizim Nasreddin Hocanın hikâyesini hatırlattım.
— Allah sevdiği kuluna eşeğini kaybettirir, sonra ela buîdururmuş! dedim.
Amerikalı gülerek;
— Evet, dedi. Aynen! Fakat burada parası mukabilinde...
Hırsızlar çarşısı işte böyle bir â-lemdlî Çalınan eşyalar, burada serbestçe satılabilirdi. Hırsız ancak çarşı dışında yakalanırsa tevkif edilebilirdi.,.
Çarşının İçinde en azılı hırsızlar ellerini kollarını sallıyarak dolaşabilirlerdi.
Hlndistanda kaldığım müddet zarfında bir çok defa bu çarşıya gittim.
Fil oynatanları, fakirleri, yılancıları seyrettim Her birisi bana ayrı ayrı Hindistanı tanıttılar.
Şimdi Hindistanı o kadar iyi biliyorum ki...
♦ V

I İNGİLİZ İSTİHBARAT SERVİSİ
Çeviren: Meral Cumaoğlu



Yazan: E. H. Cookridge
"Intelligence Service” Umumî Şef!
Dünya casusları ile mücadele
Ingiliz Gizli Emniyet Teşkilâtı “Intelligence Service’’ in şeflerinden E. H. Cookridge, son otuz yıl içinde bu teşkilâtın karşılaşmış ve mücadele etmiş olduğu en büyük casusluk vakalarının içyüzünü, resmî vesikalara istinaden ve hakikî mahiyetleriyle ifşa etmektedir-Cookridge'in bu eseri, bütün dünyada büyük bir alâka uyandırmış ve birçok memleketlerde aynı zamanda neşredilmiştir. Meşhur ve dünyaca tanınmış Ingiliz Gizli Emniyet Teşkilâtı hakkında şimdiye kadar yazılanların içinde tarihî kıymeti haiz biricik kitap olan bu eser, son yılların en mühim yazısı telâkki edilmektedir.
W
BÖLÜM I.
İNGİLİZ GİZLİ SERVİSİ NEDİR?
‘İngiliz Gizli Emniyet Teşkilâtının üç asırlık bir tarihi vardır, İngiliz İmparatorluğunun teşekkülünde ve muhafazasında bu müessesenln rolü çok büyük olmuştur... Ingillzler bu casusluk servisini öyle büyük bir kudret derecesine yükseltmişlerdir kİ, Intelligence Service, bir asır müddetle dünyanın biricik ve erişilmez bir teşkilâtı olarak kalmıştır. İngiliz Gizli Emniyet Teşkilâtının esrarı, devlet bünyesi İçindeki resmî mahiyetinden başlar ki bunun İçyüzünü hiç kimse, hakikate yakın bir derecede bilmez, bu İşten anlıyan ve anlamıyan, az veya çok salâhiyetti kimseler tarafından bugüne kadar bu mevzua dair yazılmış olan romanlar, makaleler, ve filmler, fikirleri aydınlatacaklarına bilakis büsbütün karıştırmışlardır.,.”
işte tklnci Cihan Savaşının sonunda, müttefiklerin istihbarat servisi memurları, Alman Gestapo Teşkilâtının Berllnde Al-berstrasse’deki Umumî Karargâhına girdikleri zaman, yukarıda naklettiğimiz satırları, üzerinde Reich Emniyet Şubesinin işaretleri ve "çok mahrem” kaydı bulunan küçük bir kitapta okumuşlardır.
C/ *
Bu kitabın adı, Handbuch des Brltlschen Gehelmdienstes'dlr (Britanya Gizli Emniyet Teşkilâtı el kitabı). Bu kitabın önsözü 1942 de Heinrlch Hlmınler tarafından yazılmıştır. Eser, Nazi erkânı, Alman Genelkurmayı ve casus teşkilâtı için basıldı; bu teşkilâtın mensupları, Hlmmler’in istihbarat dairesi plânlarının, Britanya Gizli Emniyet Servisi tarafından suya düşürüldüğü keyfiyetinin bu Alman şefi tarafından kabul ve itiraf edildiğini yukarıda zikrettiğimiz satırlarda okudukları herhalde lar dır!
İngiliz ibarettir
Bu teşkilât tarafından başarılan ve bu sahlfelerde izah edilen muhtelif vakaların ehemmiyet ve kıymetlerini ölçebilmek için IntelIKgence Service’ln bünyesini tanımak lâzımdır.
İmparatorların kara, deniz ve hava ordularının yanında, dördüncü bir ordu ve kuvvet olarak çalışan ve yaşıvan Britanya İstihbarat Servisi Teşkilâtı. casuslardan ve hususi memurlardan, baş döndürücü kadınlardan ve cüretkâr maceraperestlerden müteşekkil gavri-mütecanis bir topluluktan ibaret değildir.
Vakaa Intelligence Service’ln ajanları a-rasında, romancılar tarafından kolayca sar-fedilen bu vasıflarla gösterilebilecek adamlar ve kadınlar yok değildir. Yukarıda bahsettiğimiz Nazi kitabı, Lord Vansittard’ı veya Lord Hankey'i İkinci Cihan Savaşının başında İngiliz GizH Emniyet Teşkilâtçıları olarak gösteriyordu. Fakat ananevi olarak. Intelligence Service’ln şefinin meçhul kalması zaruridir.
İngiltere Hariciye Nezaretinin bir surette teşkilâtlandırılmış olan
İresi ile sıkı bir işbirliği yapan diğer müesseseler de vardır ki. bunlar da, İngiliz ’ rekse derhal alınacak tedbirler gözden ge-Glzll Emniyet Teşkilâtının şubeleri sayılabilirler. Bunlar, ordunun üç şubesinin (kara, deniz ve hava) ve Scotland Yard’ın kollan olarak faaliyette bulunurlar. Bu sonuncu müessese, Ingilterenin meşhur “Hususi Daire” sidir kİ bunun salâhiyetleri. kısaca “umumi emniyet” kelimeleriyle ifade edilebilir. 1939 yılında Harp Ekonomisi Nezaretinde bir şube daha vücuda getirilmiştir. Harp esnasında mühim bir faaliyet göstermiş olan bu şube de M. I. 11 olmu.ştur ki yalnız Almanyaya mütaalllk meselelerle meşgul oluyordu, Bu dairenin faaliyet sahaları meyanında. meselâ Alman kıtalan ve sivil halk arasında bozguncu bir propaganda yapılması gibi işler vardı. Bu memlekette faaliyette bulunan birçok gizli, verici radyo istasyonları (ve Fransa ile Holândamn kurtarılmasından sonra da bu memleketlerin radyo istasyonları) Alman Ordusu kıtaları İçinden geldiği zannedilen her türlü Nazi aleyhtarı, propagandayı geniş bir surette yapıyorlardı. Bu radyo neşriyatının biri "Soldaten Sen-der Calals” İdi ki, Alman kuvvetlerinin bir programı gibi hareket ediyordu ve Britanya, Mr. Churchlll ve bizim şeflerimiz aleyhindeki hakaretlerde sa büyük bir gayret sarfediyordu.
Askerî istihbarat Servisinin yüksek memurlarının çalışmaları, ekseriya alelâde bir masa çalışmasından çok daha ileriye gidiyordu. Meselâ General Strong, Italya-mn teslim olması işini Llzbonda, Mareşal Badogllo’nun murahhaslarlyle bizzat görüşmüştür. Strong, gayet gizli olarak ve sahte bir isim altında Porteklze gitmiş ve orada, 19 ağustos 1943 günü, İtalyan yüksek kumandasının iki mümessiliyle görüşmüştür. Italyanın teslim olması İşinin bütün teferruatı münakaşa edildi. O tarihte, Italyada henüz yüzbinlerce Alman askeri mevcuttu. Mussollnl, kendisine bağlı faşist döküntülerini kendi etrafında topladı ve harbin devam edeceğini Hân etti. Strong’un vazifesi, müttefikler tarafından ileri sürülen ve müttefik kuvvetlerinin 1-talyada en az kayıplarla faaliyette bulunmasını temin edecek olan şartların kabul edilmesi hususunda Badogllo’nun murahhaslarını ikna etmekti. Kendisi, beraberinde, çok mükemmel yapılmış küçük bir ve-
zaman, olacak-
çok memnun kalmamış
Gizli Emniyet Teşkilâtı ve nasıl çalışır?
neden
h&klki
hususî bu da-
Büyük askerî bilhas-
rlci radyo cihazı da götürmüştü kİ, daha evvelinden kararlaştırılmış bir dalga u-zunluğu üzerinden tanzim edilmiş bulunan bu cihaz, Mareşal Badogllo’ya, Cezayirde General Elsenhover'ln Umumî Karargâhı İle irtibat tesisi İmkânını veriyordu. Strong vazifesini parlak bir şekilde başardı, bir kaç gün sonra Elsenhover’ln Umumi Karargâhı, Italyanın tealimi şartlarını teyid eden ve müttefiklerin zaferinin son safhası hakkında hayati ehemmiyeti haiz malûmat veren şifreli mesajı aldı.

şimdiye kadar kara ordusunun istihbarat servisinden bahsettim, çünkü bunun faaliyetleri, büyük bir kısmı İtibariyle, deniz ve hava orduları tarafından örnek olarak alınmışlardır; Bununla beraber bu «on iki servis, kendilerinin hususi faaliyet sahalarına mütaalllk olan muayyen bazı casusluk şubelerinde İhtisas sahibidirler.
Scotland Yard’ın Husus! Deresi, bilhassa düşman casuslarına karşı mücadele ve siyasi faaliyetler işleriyle meşgul olur ve Gizli Servis ile istihbarat Servisl’nin idareleri altında çalışır. Gizli Servise mensup şahıslar arasında, yalnız yabancı dilleri değil, fakat bunların muhtelif şivelerini de konuşan kimseler vardır. Meselâ Japon alfabesinde mevcut elli bin harfi bilen kimseler vardır; halbuki münevver Japonlar arasında bile, onlki bin veya onbeş binden fazla harf bilen kimselere ender tesadüf olunur. Hlndistanda kullanılan 548 dil ve şivenin birçoğunda İhtisas yapmış ajanlarımız vardır. Diğerleri do Arap şivelerini konuşuyorlardı ve Libya Muharebelerinde yerli halktan hiç farkedilememlşlerdi; krlp-tograflar vardı kİ düşmanın en karışık ve güç şifrelerini çözebiliyorlardı.
Büyük Britanyadakl Alman casuslarını meydana çıkarmak işinde en büyük gayreti, Scotland Yard’ın Husus! Dairesi sar-fediyor ve bir taraftan da, casuslarla mücadele vazifesini üzerlerine almış olan a-janlar, Dubllnden Madride ve Stokholma kadar, Arjantlnden Liberyava ve Gröen-landiyaya kadar ve Ankaradan Dakara, Beyruta ve Şama kadar bütün dünyaya yayılmış olan Alman casuslarının inlerini tarassut ediyorlardı. Gelecek fasıllardan birinde. Almanlar tarafından gerilmiş olan bu muazzam ağdan bahsedeceğiz ki, böy-lece, müttefiklerin üzerlerine almış oldukları yükün ne kadar büyük olduğu görülecektir. Hususî Daire aynı zamanda, Lon-draya iltica etmiş olan devlet ve hükümet reislerinin korunması İşiyle de meşgul oluyordu. Nazi şefleri, bu şahiBların öldürülmesine çok defalar teşebbüs ettiler. Müta-addit kaatiller. bu devlet adamlarının bazılarının ve bilhassa Mr. Churchill’in katli maksadiyle tngiltereye gönderildiler.

BÖLÜM II.
CASUS AVCILARI
Britanya gizH polisinin umumi karargâhında ve üç istihbarat şubesinde, Alman casuslarına karşı yapılacak mücadelenin plânlan hazırlanmıştı: Bu gizli muharebede gerek uzun vftdeli mücadele tablyesi, ge
çirilmiş ve tesbit olunmuştu. Bu teşkilât, bütün emirleri veren bir merkezle, bu emirleri tatbik vazifesiyle mükellef ve Casuslara Karşı Mücadele Servisinin erkek ve kadınlardan mürekkep ordusunu teşkil eden ajanlardan müteşekkildi ki. bunlar bu vazifeyi çok defalar hayatları pahasına başarıyorlardı. Bu ordunun hücum kıtalan Scodland Yard polisleri arasından seçilmiş ve mükemmel bir surette hazırlanmış küçük bir gruptan müteşekkildi; çok uzun bir tecrübeye ve derin bilgilere malik olan bu adamlar, polis romanları muharrirlerinin tasavvur ve tahayyül edebileceklerinden çok daha fazla derecede becerikli idiler.
1939 senesi yazında, elli yaşlarında
iri
“Intelligence Service“in uzun ve sessiz takiplerinden birinin safhası: Polis memuru iki casusu tevkif ediyor
yapılı ve şen bir adam olan baş müdürlerden Albert Foster, kırk sekiz yaşında olan ve Hususî Daireyi idare eden polis şefi Cunning ile her gün toplanıp, bir harp ihtimali karşısında plânlarının son teferruatım gözden geçiriyorlardı Bunların tetkik ettikleri mesele, Avrupada nizamın yıkılması halinde mültecilerden müteşekkil bir ordunun oradan tngiltereye sığınması ihtimali karşısında yapılacak işin ana hatlarını tesbit etmekti» Böyle bir ordunun büyük bir kısmı hakiki Nazi aleyhtarlarından müteşekkil olmakla b« raber, herhalde aralarında binlerce şüpheli kimseler de bulunacaktı.
Hususi Daire harp durumunda bulunuyordu.
Bu müeascaeyl teşkil eden şahısların sayısını şimdi artık açıklayabiliriz: 1939 yazında bu kıtada, deteklif ve İdare memuru olarak 156 kişi çalışıyordu. Bunların Bayisinin bu kadar az olması kendilerine verilmiş olan vazifenin kuvvetten ziyade kurnazlığa dayandığı kanaatinden ileri geliyordu. Bu kıta, faal bir rol oynamaktan ziyade, iyi bir İstihbaratta bulunmayı tercih ediyordu.

Ingiliz Faşist Birliğinin bam ft-işçl mahallesinde greve iştirak kimselere karşı tertip etmiş ol-nümayiş makaadlyle adamlarını
Bir gün, zsları, bir etmiş olan iduklan bir
seferber etmek İçin bir beyanname neşret-mişlerdi. ve bunun üzerine Hususi Daire şeflerinden biri, bu birlik şeflerini çağırdı ve kendilerine şöyle dedi: “Baylar, siz a-damlsnnızı seferber edebilirsiniz: fakat polisin yardımına güvenmeyin. Ben, nümayişin vuku bulacağı yerde polis kuvvetlerinin bulunmaması için emir vereceğim ve bakalım sizin siyah gömleklileriniz de grevcilerle nasıl başa çıkabilecekler!”. Bu ihtar üzerine İngiliz Faşist şefi Mosley’in adamları Scodland Yard’dan korku ve endişe İçinde ve asık suratla çıkıp gittiler.
Tabiî polisin tatbik ettiği bu enerjik u-suller, Berimden idare edilen ve iyi teşkilâtlandırılmış olan casus şebekesine karşı mücadele etmek İçin kâfi gelemezdi. Bu sebeple Husus! Daire, kadrolarını genişletmek için derhal bir emir çıkardı ve şehir polisinden ehliyetli memurlar bu servise nakledildiler. Böylece, 1939 senesi sonunda Hususi Dairede çalışan kimselerin sayısı sekiz yüze çıkmış bulunuyordu.
Polisin bu şubesine yalnız Kıral ailesinin, devlet erkânının, ve yabancı diplomatların hayatlarının korunması vazifesi tevdi edilmiş değildi; bu daire ayni zamanda, husus! bir ehemmiyette olan binaların, fabrikaların, münakalât yollarının ve askeri mil-esseselerln himayesiyle de vazlfelendirilmlş-tl. Bütün bu İşlerin üstünde, kısmen esasen Büyük Britanyada mevcut olan, ve kısmen de hemen hemen her gün, harpte bitaraf kalmış olan bir çok Avrupa memleketlerinden tngiltereye girmeğe çalışan casuslarla mücadele meselesi bulunuyordu. Bunlar nasıl ele geçirilecekti?
O tarihte, harbin başlangıcında Büyük Britanyada oturan elli bin Alman vatandaşının tesbiti gibi muazzam bir iş nihayete erdirilmiş bulunuyordu ve polis de, yapmış olduğu keşiflerden gurur duymakta haklı idi.
"Küçük balıklardan” yani sahil mınta-kalarında bulunan zabitler nezdlnde iş bulmak için husus! bir gayret sarfeden
metçt kadınlardan başka, ehemmiyetU tevkif halleri de olmuştu.
14 haziran 1939 günü Başvekil Mr. Ne-ville Chamberlain, Avam Kamarasında şu beyanatta bulundu: “Hükümetimiz, Alman Hükümetinden, Liwerpool’daki Alman başkonsolosu JBay Walter Relnhardt’m geri ça-ğırılmasını talep etmiştir. Lancashire’de yeni bir fabrikanın plânlarını yabancı bir memlekete satmış olan bir şahıs hakkında Manchester ağırceza mahkemesinde cereyan eden muhakemede tebeyyün eylediğine göre, Hükümetimiz, Alman başkonsolosunun bu işe karışmış olduğu neticesine varmak mecburiyetinde bulunuyor.”

Alman konsolosunun casusluk faaliyetinin meydana çıkarılması ve kendisine mühim sırlar vermiş olan James Kelly’nin tevkifi, Hususi Dairenin en parlak muvaffakiyetlerinden biri oldu. Bu heyecanlı vakanın içyüzünü o zamanlar neşredilmemiş o-lan bazı noktalarını ve teferruatını şimdi ifşa edebiliriz. Kelly, Lancashire vilâyetinde Chorley’de» Euxton mermi fabrikasında memurdu. Bir gün bu adam, Manches-ter de aşçı yardımcısı sıfatiyle çalışan genç bir Alman kadınına takdim edildi. Bu tanışma az sonra bir sevişmeye inkılâp etti ve
hlz-
Casusun, çırılçıplak olarak, vücudunun her noktası, saçları dişleri, her tarafı sıkı bir muayeneden geçlriliyordu
birkaç hafta sonra da Kelly’nin dostu, yüzsüzce, her ikisinin AlmanyayA bir seyahat yapmalarını teklif etti. Genç kadının hikâye ettiğine göre, gûya Alnıanyada bir turizm dairesinde memur olan bir akrabasının yardımiyle, pek küçük bir masrafla bu gezintiyi yapabileceklerdi. Ve filhakika Alman kızı Hamburga kadar parasız iki bilet temin etti ve aynı zamanda, misafirperver bazı akrabalarının adreslerini de verdi. Bunlar yeğenlerini ve onun genç İngiliz arkadaşını parasız olarak evlerinde misafir edecekler ve iaşelerini temin edeceklerdi.
Kelly, bunun mükemmel bir proje olduğunu söyledi ve iki genç yola çıktılar. Seyahatleri esnasında programda )$ÜÇÜk bir
Büyük Britanyadaki Alman casuslarını meydana çıkarmak işinde en büyük gayrefi, Scotland Yard’ın Hususî Dairesi Sarf ediyor ve bir taraftan da, casuslarla mücadele vazifesini üzerine almış olan ajanlar, Dublinden Madride ve Stokholma kadar, Arjantin-den Liberyaya ve Groenlandiyaya kadar ve Ankaradan Dakara Beyruta ve Şama kadar bütün dünyaya yayılmış olan Alman casuslarının inlerini tarassut ediyorlardı.
değişiklik oldu ve genç çift, Almanyayı ziyaret edecekleri yerde, Holandaya gittiler ve Lahey civarında deniz kenarında küçük bir sayfiyede kaldılar. Genç kızın başka bir akrabası (bu sefer bir kuzeni) tesadüfen karşılarına çıkıyor ve üçü birden biraz içtikten sonra, yeni arkadaş doğrudan doğruya mevzua giriyor: Kendisinin talepleri basit, fakat teklifleri baş döndürücü bir mahiyette idi. Bu adam, Euxton’da imal edilen mermilerin resimlerini işiyordu; ve bu işin bedeli de, haftada 30 sterlin olacaktı. Para Liwerpool’da Bay Reinhardt tartından ödenecekti ve resimler de bu zata teslim edilebilirdi. Teklif Kelly’nin gözünü kamaştırdı ve kabul etti. Fakat, harp imalâtı için 14 bin İşçi çalıştıran bu fabrika Hususi Dairenin Uırassutu altında bulunuyordu. Bir işçinin, tatilini memleket haricinde geçirmesi, genç bir Alman kadını ile sıkı münasebetlerde bulunması, ve Liverpool’da Alman konsoloshanesine girip çıkması Hususi Dairenin gözünden kaçmadı. Kelly tevkif edildi, mahkemeye verildi, ve uzun bir hapis cezasına çarptırıldı.
Kelly Vakası. Alman Casusluk Teşkilâtının o zamanlar hangi hedeflere doğru yürüdüğünü meydana koymuş oldu. Bunlar, memleketimizin askeri kudretini anlamak istiyorlardı. Kelly’ye teklif edilen ücretin mânasızca yüksek oluşu da, Almanların en ziyade ehemmiyet verdikleri meselenin bu olduğunu gösterir. Alman Erkânı Harbiyesl, Alman Cacusluk Teşkilâtının umumî şefi Amiral Canarls üzerinde, istihbaratın muvaffakiyetle neticelenmesi İçin o kadar büyük tazyıklar yapıyordu ki, nihayet bu şef, bizzat lngilte-reye gelmek gibi garip ve hemen hemen çılgınca bir karara vardı: Burada adamlarının nasıl çalıştığını bizzat görmek isti-ı yordu. Tabii sahte hüviyet altında seyahat ederek, 1938 yılı ocak ayında înglltereye geldi ve bir Alman ajanının evinde misafir oldu; VVestbourne Terrace Baysvvater’-de yerleşmiş olan bu adam, bir ticari mümessil kisvesi altında çalışıyordu.
Canarls’in Înglltereye gelmesinin sebebi, başlıca Alman ajanlarından biri olan ve Woolwich tezgâhlarında çalışan Percy Gla-ding adlı biriyle bizzat görüşmek arzusu olmuştur. Bu adama, bu tezgâhlarda imal edilen 14 pualuk yeni bir tüfek İle yeni bir derinlik bombasının resimlerini elde etmek vazifesi verilmişti. Glading on yıl müddetle Woolwich tezgâhlarında gayretle çalışmış ve itimat telkin etmişti; bununla beraber, yine aynı tezgâhlarda çalışan müfettiş ve muhammin Albert Wil-llams, tüfek kısmında teknik şef George VVomack ve lâboratııvar asistanı C. W. Munday adlarında diğer Üç arkadaşlyle birlikte ve bizce meçhul ikna usulleri sayesinde, Alman Casus Teşkilâtının ağına
düşmüşlerdi!
Hususî Daire, kıymetli Alman Amiralinin Londraya yaptığı gizli ziyaretten haberdar edildi ve evini tarassut altına aldı. Glading’ln buraya geldiği görüldü ve kendisinin tezgâhlarda çalışan bir memur olduğu ve bir müddet tarassut altında bulundurulmuş olduğu da tesbit edildi. Alman casuslarının, kadınlarla İş görebilecek şekilde yetiştirilmiş olmamalarına ve kadınların dostluğunun ne kadar tehlikeli olduğunu bilmemelerine inanmak mümkün değildir. Bununla beraber, Glading’ln bütün bu cihetlerden haberi yoktu ve genç bir kadına karşı o kadar büyük bir itimat besliyordu kİ, kendisinin Le\visham’dakl
apartmanında teknik bazı fotoğrafları banyo ederken, yanında bu kadının da bulunmasında bir mahzur görmüyordu. Glading’ln, VVestbom Terrace’a gelmesinden az sonra vaki olan muhakemesinde, bu adam, o genç kadına karşı göstermiş olduğu hudutsuz itimadın neticesini anlıyabüdi: Kendisi fotoğraf fümlerini banyo ederken, o mâsum tavırlı genç kadın bütün bunları not etmiş ve filmler daha kurumadan, bunlara ait olan bütün malûmatı Hususi Daireye bildirmişti. Old Bailey Dâvasında Miss X adıyla anılan bu kadın, şahsi duygularını, vatanı uğruna feda etmişti. Gla-ding İle suç ortakları, kendilerini suçlu gören mahkemenin kararını büyük bir soğukkanlılıkla karşıladılar, Glndlng altı yıl hapse mahkûm oldu.
Nazi Casus Teşkilâtının korkunç kollarının kurnazca yayıldığı ve faaliyetinin de gittikçe arttığı, Mrs. Jessie Jordan’m muhakemesinde daha açık bir katiyetle meydana çıktı. Bu kadın, Dundee’de, kibar muhitin oturduğu meşhur Kinlockstreet Caddesindeki evinde» Alman casuslarının muhaberatını idare ve tanzim ediyordu. Bunun başlıca İşi. Amerika Birleşik Devletlerinde faaliyette bulunan bir Amerikan casus teşkllâtiyle münasebette bulunmaktı. Fakat, Amerika topraklarında yerleşmiş casus şebekelerinin on tehlikelisini meydana çıkarmıya medar olan İlk hareketleri yapan ve Atlantiğin öte kıyısına bağlı iplerin ucunu yakalıyan yine Husus! Daire oldu. Sonraları Birleşik Devletler Erkânı Harbiye reisi olan Albay C. M. Busbee, hâdiseyi bu kelimelerle tavsif etmiştir. Kendisi ilâveten, lngllterenin casuslara karşı Mücadele Teşkilâtının, Ame-rlkayı büyük felâketlerden kurtarmış olduğunu söylemiştir.
Hususi Daire ile Ordu arasındaki münasebetler çok iyi idi. Aradaki irtibat hemen hemen mükemmeldi ve Hususi Daireye mensup bazı subay ve memurların orduya verilmesiyle güçlükler de bertaraf edilmişti. Scotland Yard’ın cinayet şubesinden Hususi Daireye nakledilmiş olan başmüfettiş Leonard Burt, Harbiye Nezareti tarafından, hususi bir şebekenin idaresine memur edildi: burası, belki de bütün teşkilâtın en gizil kısmı İdi.
19.36 yılında bu sakin ve nazik adam, elli dört yaşında iken, Albert CAnning'in yerine Husus! Daire reisliğine tâyin edildi. Ük mühim vazifesi, Kanadada birçok kimselerin tevkifine sebep olan atom bombası etrafındaki casusluk hareketlerine dair bir araştırma ve tahkikat yapmak oldu.
En muktedir casus avcılarından biri de başmüfettiş G. E. Thomson idi (dostlan kendisini Tonımy adıyla çağırırlardı) kİ, Scatland Yard’ın geçirmiş olduğu 26 yıllık faaliyet hayatının 24 yılını Husus! Daireye
vakfetmişti ve halen Burt saylavıdır. Thomson, fransızcayı çok İyi konuşuyordu, öylekl, kendisinin bu vasfı, Paris Sûretâ’-slyle irtibat tesis ederek beraber çalışmasına çok yaradı.
Ingiliz Gizli Emniyet Teşkilâtının ve Hususi Dairenin şayanı hayret vaka ve maceralarını, bu eserin muhtelif fasılla-nnda izaha çalıştım. Hususi Dairenin memlekete olan vazifesi tabii, casuslan ele geçirmek İçin kullandığı ve tatbik ettiği me-todları İfşa etmesine mânidir, çünkü harp meydanlarında son mermiler patlatıldıktan sonra bile, casuslar faaliyetlerine ara vermezler, bilhassa bu tklnci Cihan Savaşını takip eden yıllarda!
Hususî Daire tarafından ele geçirildikten sonra bir casusa nasıl muamele edildiğini bana ekseriya sorarlar. Harp yıllarında, casusların faaliyetlerini meydana çıkarmak ve yakalandıktan sonra da sorgularını yapmak İçin tatbik edilen metotlar gizli tututlmuştur. Amiral Canaris, bizim tatbik ettiğimiz sorgu usullerini keşfedebilmek için herhalde ajanlarının birçoklarını feda etmiye razı olacaktı, çünkll bu noktayı bilmek, kendisinin kurmuş olduğu casusluk okulunun öğretmenleri için çok kıymetli bir bilgi olacaktı!

Şimdi artık bu İşlerin bir kısmı açığa vurulabilir. Bazan Husus! Daire tarafından haftalarca takip edilmek suretiyle, bazan da Home Guard’a veya Millltary Guard’a mensup bir polisin ânl bir dLkkat ve uyanıklık eseri olarak bir casus ele geçirildiği zaman, çok gizli bir surette bir poUs dairesine götürülürdü. Londrada Co-vent Garden civarında Bow Street’tekl polis dairesinde mevcut hususi bazı hocreler umumiyetle bu işe tahsis edilmişlerdi. Casus îskoçyada yakalanmış olsa bile buraya getirilirdi. Hususi Daireye mensup memurlar ve seçme polisler, casusu gece gündüz gözetlerler ve aynı höcrede oturarak onu bir dakika bile yalnız bırakmazlardı. Casusun bütün elbise ve çamaşırlan çıkarılır, vücudu, saçları, dişleri, çok ince ve dikkatli bir muayeneden geçirilirdi; bir taraftan da mütehasıs ajanlar, elbiselerini ve üzerindeki evrakı gözden geçirirlerdi. Hatırda tutulması mümkün olmıyan notları. plânları ve talimatı saklamak için kullanılan yerler mütaaddit idi ve çok kurnazca düşünülmüştü. Bir defa bir kadın görmüştüm ki. boynundaki kolyesinde bir inci deliğinin içinde küçücük bir kâğıt parçasını katlıyarak sokmuştu. Diş kronları ve takımları, ayakkapların topuk kısımlarının içi ve elbiselerin astarları, en ziyade kullanılan gizleme yerleriydi. Fakat, ilerde anlatacağım gibi, hepsi bundan ibaret değildi.

Söylediğim gibi, aldığımız İhtiyat tedbirleri hiçbir zaman kâfi gelmiyordu. Her glln hapisanelerdeki doktorlar, mevkufları dikkatli bir muayeneden geçiriyorlar ve İntiharlara mâni olmıya çalışıyorlardı. Harp esnasında tevkif edilen düşman ajanlarından herhangi birinin, kendisini öldürmek suretiyle, lâyık olduğu cezadan kurtulması hiç vaki olmadı. Yalnız iki kişi, ele geçirilmek üzere iken, bu kolay kurtuluş yoluna gitiler. Bunlard&n biri, Combridge’de, İkametgâhında araştırma yapıldığını hisseder etmez, bir sığmakta beynine bir kurşun sıkan Jnnter Braak oldu.
Fakat, casusluk şüpheci altmdA bulunan kimseler, suçlu oldukları sabit oluncaya kadar prensip itibariyle daima mâsum telâkki edildiklerinden, kendisine bütün müdafaa imkânları bahşediliyordu ve sanık, müdafii ile kolayca konuşabilecek derecede İngilizceyi iyi bildiği takdirde. Gizli Emniyet Teşkilâtı, kendisine bir tercüman bile temin ediyordu. Sanıklara bahşedilmi-yen biricik hak, mektup yazmak veya namlarına gelen mektupları almak ve ziyaret kabul etmekti. Muhakemeler umumiyetle adli devrelerin sonunda vaki oluyordu; öyleki, casuslar sanıklarının, diğer mevkuflarla olacak temasları asgari hadde indirilmiş oluyordu.
—Devamı önümüzdeki ilâve nüshamızda—
• I •• ı ■ • • • | Uıiııyanın nadir kıymetlerinden
Yirmi dört saati iyi w Sa[ayı Mll;esl


MHAJB

âl»
geçirmenin şartları
Çeviren : Meliha B. ŞARLI
İle geçirdiğiniz on dakl-
size uyku



Hayattan hakikaten zevk alarak hoşnutluk İçinde yaşt-yanlarımız pek azdır. Ya dün yaptığımız hatalarımıza yahut ertesi günün önümüze dökeceği meselelere en-dlşolenlr dururuz: veyahut İçinde bulunduğumuz anın zevkini çıkarmak İçin çok sinirli vo yorgun dü|-müjüzdür. Halbuki yaladığımız an bu andır. Bu hesapta herkesin payı aynıdır, 24 saat. Biraz plânlama ve ne yapacağını önceden tasarlama yolu İle 24 saatte birçok İsin kısa bir zamana sığdırılmasından doğan yorgunluktan, zihin dağınıklığından kurtulabilirsiniz. Zamanınızı ayarlamanın size vereceği mükâfat herkesten
fazla zamana sahip ol- % manızdır.
Gününüzü hakikaten zevkle geçirmiş olmak isterseniz çalar
saatinizi on dakika ileri alınız, bu on dakika kadan daha faydalı olacaktır. Bu on dakikayı yatağınızda uzanarak geçirin. Sırtüstü yatıp kollarınızı yukarı kaldırırken derin nefes alın, kollarınızı İndirirken vücudunuzu öylesine gerin ki. yan adaleleriniz bu hareketi hissetsin, aynı zamanda nefesinizi verin. '
Bu hareketi bir iki defa tekrar ettikten sonra sağınıza dönün, sag elinizi sağ omuzunuza koyun, kıvırdığınız kounuzu başınıza doğru kaldırırken nefes alın öyle ki, hareketinizi bütün yan ve sırt adalelerinizle hissedenlesiniz. Biiyleco ciğerlerinizin uyuşuk kısımları nefes alıp verme hareketinize İştirak edecektir. Bu hareketi bir iki defa tekrar ettikten sonra diğer yanınıza dönerek aynı hareketleri yapınız. Kaburga kemiklerinizin edindiği bu bükülme kalbiniz için faydalı olacaktır.
Ayaklarınızın parmaklarını yukarı doğru bükerek topuklarınızın sinirlerini harekete getirin, aynı zamanda nofes alın. Sinirleri o şekilde gerin kl, bu gerginlik topuklarınızdan sırtınızın aşağı kısmındaki adalelere kadar duyulsun. Bu hareket sırt adalelerinizi kuvvetlendirir ve sırtınızı uzun gün iskemle üzerinde oturmağa mütehammil kılar.
Yataktan hızla fırlamayın. Bu türlü kalkış bir otomobili gaza fazla basarak harekete getirmeğe benzer, çok zorlayarak kalbinizi zayıflatmış olursunuz. Koşturmayın; bugün için yaşıyorsunuz.
Ne şekilde kahvaltı ettiğiniz, kahvaltıda ne yediğinizden daha mühimdir. Hoşlanarak, acele etmeden yediğiniz yiyecek, çiğnemeden yuttuğunuzdan daha pek çok faydalıdır. Eğer içtiğiniz bir fincan kahveyi birden yuvarlarsanız henüz günlük İşlerinize başlamadan sinirlerinizi germiş olursunuz. Az da çok da yesenlz acelesiz yiyin. Bu şekilde hareketiniz gününüzü rahat geçirebileceğiniz tempoyu hazırlar, işinize, halledeceğiniz zorluklara girişecok olan zihninizi biçimine sokar.
Dakikası dakikasına hareket etmek de İnsana rahatlık verir. Eğer iş listenizle yarış yaparcasına, vakit geçtikten sonra peşine koşuyorsanız daimî sinir gerginliğinden kurtulamazsınız. Tam vaktinde hareket ettiğinizden emin olmak sakin bir emniyet hissi verir; fakat saatinize bakıp da geç kaldığınızı görürseniz ânide bütün adaleleriniz gerilir. Böylece kendi kendinizi tatmin edememiş olmak, verdiğiniz kararı yerine gotirmek için çabalamaktan ötürü yorulmakla epey bir ceza çekmiş olursunuz.
Zamanınızı plânladıkça daha çok zamana sahip olursunuz. Şuraya buraya koşup ”bir dakikam yok” diyo sızlanacağınıza elinizdekine bakın. Günün 24 saati olduğuna göre vaktiniz ancak bu kadardır, sunuz? Küskün küskün ”Niçin, işte şunu yaptım, kalmadı** demeyin.
Bu saatleri nasıl geçiriyor bunu yaptım, bir dakikam
tın teferruat sayılacak tarafının hakikî
Başınızı geriye çevirin ve gününüzü saati saatine gözden geçirin. Eğer doğru konuşursanız ya bir güno sığ-mıyacak kadar çok iş, yahut hiçbir iş yapmamış olduğunuzu Büyüyeceksiniz.
Esaslı işleriniz için lâzım olan zamanı hesaplayıp, hesabınıza \ göre yasayınız. Faal insaq fevkalâde haller için fazladan zaman ayırır; vakit müsaittir. Küçük insanlar iso daima acole işleri varmış gibi hissetmek istorlor. O kimsoler hiçbir zaman hedeflerine ulaşamazlar.
Bu bakımdan kendinizi tenkid etmeğe ve tok sözlü olmaya cesaret gösterin. Haya-
örtmesine meydan ver-yahut âni çıkan işleri ele
hayatı
meyin, İyi plânlanmış günlük mosai listesi, istirahat almak için birkaç dakika ayıracak şokildo tanzim olunur. Bu kabil işleri, masanızın üzerini doldurup, sinirlerinizi gereceğinize, o birkaç dakika sırasında aradan çıkarabilirsiniz.
Bir insanın başının kalabalık olması bir meziyet değildir, bu hal sadece idaresizliğin nişanesidir. Yaşamak sanatı bir günün namütenahi iş ile doldurulmuş olması demek değildir, bilâkis o günün aşırı yorgunluğu tevlit etmiye-cek şekilde muvaffakiyet duygusu ile, zevkle geçirilmiş olması demektir.
Plânlama yalnız sinirlerinizin gerilmesini Önlemekle kalmaz, aynı zamanda zihni intizama sokar, onun insanı endişelerle, hercümerce sürükllyon akil perişanlıklardan uzak kalarak vazifelerini hakkıyle yerine getirmesini mümkün kılar.
Eğer en mükemmel düşündüğünüz zamanlarınız geceleri ise günlük isleriniz için yatmadan önce plân hazırlayın; eğer sabahları erkenden daha iyi duşünebillyorsanız o zaman plânınızı yatağınızdan kalkmadan önce yapın. Yapılacak isleri pek basit bir şekilde, alelacele zihninizde toparlayıvermeyin. esaslı olanları plânınıza alın, eğer listenizde yer kalırsa istirahat ve âni zuhuratlara yer ayırmak şartıyla diğer içlerinizi de araya sıkıştırabilirsiniz.
Herhangi bir günün plânını hazırlarken o gün için yolunu gözleyeceğiniz bir hâdise yaratmayı ihmal etmeyin. Bunlar, öğle yemeğinizi bir arkadaşınızla birlikte yemek, akşam üzeri okumak için ayırdığınız bir kitap, radyo neşriyatının işitmek istediğiniz bir programını dinlemek gibi şeyler olabilir. Eğor "pek meşgul” olduğunuzdan ötürü kendinizi bu gibi zevklerden mahrum ediyorsanız hayat kelimesinin esasını kaybetmiş sayılırsınız.
Günlük listenizi yazarak hazırlamayı pek faydalı bulacaksınız; çünkü o listede yapılan işlerin karalanması, her şeyin yapılmış olduğuna inanarak kâğıdın yırtılması insana fevkalâde hoç hisler verir. Yarım kalan işler ıso insanı sinirlendirir. Hoş olmayan hâdiseleri bir an önce aradan çıkarınız, meselâ dişçiye gitmek, ödemekte geç kaldığınız bir makbuz yahut tomizlomekton hoşlanmadığınız bir dolabın temizlenmesi. Buna benzeyen muvaffakiyetler intana daha fazla kuvvet ve nefsine itimat hissi verir.
Günlük İşlerinizi yaparken rahat olmaya gayret edin. Dikkat edin, eğer sinirleriniz geriliyorsa derhal kendinizi ayarlayın. Bu şekilde hareket etmek zaman kaybetmek değil, bilâkis* vakit kazanmaktır; çünkü akşama yorgun, bezgin olarak değil dinlenmiş olarak çıkacaksınız.
İşinize gelip giderken etrafınız kalabalık. gürültülü de olsa bir müddet gözlerinizi kapayarak gözlerinizi dinlendirebilir ve o müddeti sakın düşüncelerinizle başbaş.ı geçirebilirsiniz. Günün kısa bir fasılasını, sükunetle geçirmek, enorjl kazanmak için mühim bir kaynaktır. Konuşma, bir çoğunuzun tahmininden daha ziyade nefes vo enerji kaybına sebep olur. Telefonun başında saatlorlo çene çalanlar, bünyelerinde husule gelen arızalan çok defa anlayamazlar. Hayatta çok şey elde edebilen insanlar az konuşanlardır. Faaliyet merkezlerini hayattaki gayolerinın etrafına toplarlar, dağılmasına fıraat vormezlor.
Akşam yemeğinizi yemedon önce
birkaç dakikanızı mutlak istirahata ayırın. Eğer kabilse bir/yere uzanın, bütün vücudunuzu serbest bırakın, derin nefes alın, ayağa kalkarken sabah yaptığınız egzorsizı tekrar edin. Böylelikle yeniden kuvvotlenir vo akşamınızı hoş geçirmeye hazırlanmış olursunuz.
Bir çok kimseler vücut sağlıklarının kudretinden çok aşağıdadırlar, kudretsizliği. bozuk mlzaçlılığı üzerine mal otmişlordir; halbuki bir İnsanın normal olan hali kayıtsız bir neşe içindo. ağrısız, şikâyotsiz yasamasıdır. Hayat gayri muayyen bir hüküm dogildir; bir maceradır. Yİrmı dört saatten ona verdiğiniz kadar karşılık alabilirsiniz. 24 saatin mükâfata müstahak yahut omuzumuza vurulmuş birer yük olarak göçmesi sizin kendi sahamıza dayanır.
▼OPKAPI Sarayı Müzesi, tarih! bn-® kımdan olduğu gibi coğrafî bakımdan, sanat tarihi bakımından olduğu kadar güzel sanatlarımızın inkişafı bakımından dünyanın herhangi bir memleketinde eşine rastlanması müşkül bir kıymettir.
Memleketimize gelen, muayyen bir seviyeye sahip olan her yabancı burasını ziyaret etmeden gitmez, her ziyaretçi hayranlık içinde buradan ayrılır ve biraz da hayret. Hayranlığının sebepleri sonsuz hâzinelerle, huşu veren bir mâzl ile karşılaşma-smdandır. Hayretinin sebebi ise, bizim bunlardan istifade etmesini bil-meylşimızdendlr. Geçenlerde şehrimizden geçen yüksek bir Amerikalı şahsiyet burada pek mahdut bir müddet kalabileceğinden müzeyi hususL bir şekilde ziyaret için yüksek makamların delâletini rica etmiş, gezdikten sonra da: "Burası büyük bir varidat menbaıdır, istifade ediniz” demişti. Bunu, alâkadarlar, şüphesiz en az kendisi kadar biliyorlardı. Lâkin Müzeler îdaresi kendisine, her nedense lâyık olduğu derecede ehemmiyetle bütçede fasıl bulamamaktadır, idareciler fevkalâde mahdut tahsisatla mütemadi bir buhran İçinde kıvranıp dururlar.
Topkapı Sarayı aynı vaziyettedir. Kadrosuzluk, ta he i şatsızlık yüzünden ancak haftanın muayyen günlerinde, o da öğleden sonraları olmak şartlyle halka açılabiliyor. Ve yalnız muayyen daireleri. Burada henüz tanzim edilmemiş ve ziyarete tahsis edilememiş daireler bulunuyor. Buna raft-men. müze idaresinin cidden takdire defter mesaisi ve gayreti sayesinde, imkânlarının fevkına çıkarak, üç yeni daireyi daha umuma açmağa, ziyaret günlerine cuma günlerini de ilâveye muvaffak olmuştur.
ARZ ODASI:
Şimdiye kadar, Topkapı Sarayı Müzesine ziyaretçiler orta kapıdan girerek, açık olan şu daireleri gezebilirlerdi: Çin porsölenleri; Avrupa porsölenleri ve kristalleri: gümüşler ve bakır dairesi; Türk cam ve porsölenleri; silâhlan; Türk çinileri: kitabeler; araba ve eyer takımları ve Kubbealtı.
Ağustos başından itibaren; ziyaretçiler, sarayın Enderun kısmına, halimine de girebileceklerdir. Buraya Akaftalar kapısından girilir. Eskiden, Akağalar kapısında biatler, bayram tebrikleri, ayak divanları yapılırdı, seferlerde Sancak-ı-şerif buraya dikilirdi, asırlar boyunca, nice şanh veya kanlı hâdiselere sahne olmuştur.
Dünyanın her tarafından gelen elçiler, buradan geçerek arz odasında padişahlar tarafından kabul olunurdu. Kapıdan girince »ağ tarafa ak-Apalar kopuşu, solda akapanın dairesi vardır. Karşımıza çıkan ve üzerinde Üçüncü Ahmetle tklncl Mah-mudun yazılan bulunan bina. Fatih devrinde yapılmıştır. Elçiler geleceği vakit, iki kapı arasına perdelerden bir koridor yapılır, yerlere nadide halılar serilirdi. Elçiyi İki afta koltuklar, huzura alırlardı. Elçi hünkâra orada peşkeşlerini sunardı.
5
VTlBlWtı H«WWnM(nMWII



Giuliano nasıl öldürüldü ?
Sicilyalı haydudun ölüm haberi îtalyada Kore savaşının haberlerini
bile gölgede bırakacak kadar heyecan yaratmıştı
JANDARMALAR, 95 ARKADAŞININ HINCINI ALDILAR
Giuliano 5 temmuz 1950 günü saat 8.80 da Castelvetranoda öldürüldü. 4 jandarma onu şehrin sokaklarında tuzağa düşürerek üzerine ateş ettiler. Sonra cesedini civar evlerden birinin avlusuna götürerek, sabaha kadar halka teşhir ettiler. Glıılianonun parmağında çok kıymetli bir elmas yüzük vardı. Recimde Giullanoyu, yerde kanlar İçinde yatarken görüyoruz
★ ★★
ANNE, OĞLUNUN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ YERDE TOPRAĞI ÖPÜYOR Glullnnonun annesi, oğlunun toprak ü-
zerlnde bıraktığı kan lekelerini ağlıya-rak öpüyor ve Allaha onu affetmesi 1-çin yalvarıyor. Mezarını çiçeklerle «üs-ledlkten sonra oğlunun naaşım kendi köyü Montelepre’e nakletmek Içlıı belediyeden İzin
Burası muhtelif devirlerde yanmış, tamir edilmiş, esas bünyesi bir hayli değişmiştir. İçinde bulunan taht ve ocak Dördüncü Mehmet zamanında yapılmıştır.
Arz odasından çıkınca yanda eski Eenderûn Mektebi, karşıda aeferli kokuşu. öte tarafta Fatih köşkü vardır. Bu sonuncu hazine binasıdır. Üçüncü Ahmet kütüphanesi de sağ tarafa düşer. Hâlen müdlrlyet binası olarak kullanılan eski Kiler koğuşu karşıya gelir. Yine şimdi Türk Işlelemeleri ve resimleri dairesi olan Hazine koğuşu nu da geçince yeni bir bina görülür Buraya Yeni köşk denir.
MECİDİYE KÖŞKÜ:
Yeni köşkün bir adı da Mecidiye köşküdür Bu bina, sarayın en eski yapılarından olan Silâhdar köşkünün temelleri üzerine Sultan Mecît tarafından Fransız üslûbunda yaptırılmıştır. İçinde güze) ve bilhassa Türk denizcilik tarihi için kıymetli tetkiklere zemin teşkil edecek tablolar vardır.
Mecidiye köşkünden, sarayın iç lâle bahçesine çıkılır. Sağda Hekimbaşı odası vardır. Yanındaki ahşap binanın da iki adı vardır: Mustafa Paşa veya Sofa köşkü.
SOFA KÖŞKÜ:
üçüncü Ahmet tarafından yaptırılan ve 1752 tarihinde tamir gören köşkün tavam, dahilî tezyinat bakımından Türk rokoko üslûbunun karakteristik bir nümunesidir. Rusyaya harp ilâm kararı, üçüncü Ahmet tarafından burada verilmiştir. Ortadaki mangal XV. Louls tarafından Birinci Mahmuda hediye edilmiş bir parçadır. Köşkün yanında bir çubuk odası vardır. /
Bu köşkten sonra görülen bina Revan köşküdür ve o harbin hatırasıdır Mermer merdivenlerle çevrili geniş bir havuz, karşısında altın yaldızlı bir kameriye. Burada arefe günlerinde tebrik kabul edilirdi. Şehzadelerin sünnet düğünleri burada yapılırdı.
BAĞDAT KÖŞKÜ:
Kubbeli, etrafı revaklarla çevrili muhteşem bina Bağdadın zaptı hatırası olarak Dördüncü Murat tarafından 1638 de yaptırılmıştır. Binanın, o devrin mimarba^ısı Kasım Ağanın eseri olduğu tahmin ediliyor. Köşkün yerden kubbe eteklerine kadar yükselen duvarları, zamanının en güzel çinileri ile süslüdür. Köşede bir âbide haşmetiyle bir ocak görülmektedir.
Tavanları altın yaldız ve boyalarla ıczcnmiştir. kubbesinde kırmızı semin üzerine kabartma çiçekler vardır. Dolap kapaklan, kapılar, bağa, aadef ve fildişi işlemelerle süslüdür. Çini kitabenin yazıları, Mahmut Çe-lebi'nln eseridir. Eağdat köşkü 17 inci
VALVATOR Giuliano’dan bahsat-mek ve onun destanını İyice anlı-yablllmetk İçin, önce Nopoliden çok uzaklara, Giuliano’nun sahnesi ve mezarı olan üçgen şeklindeki adaya kadar inmek lâzımdır: Sicilya îtal-yanlar için bağrında vahşi fakat ince bir destan saklamaktadır. Sicilya âdeta ttalyamn şuur altıdır. Salvdtor Giuliano da doğduğu memleketin karakteristik taraflarını ve bühassa canlılığım almıştır. Onu öldürenler ve ölümüne sevinenler, için için Giıılianoyu son bir defa selâmlamaktan kendilerini alamamışlardır.
SALVATOR JANDARMA OLMAK İSTİYORDU
1943 senesinin Eylül ayında îtaiya Almanlarla müttefiklerin baskısı
almıştır
altında iken Giuliano henüz 21 yağında idi. Palerma.dan pek uzak olmayan Montelepre de anncai ve babası ile birlikte oturuyordu. 1,70 m. boyu, siyah saçları İle 5000 kişiden müteşekkil bu şehrin genç kızlarının kalhlerinl fcthetmlştl. İlk mektebi bitirdikten sonra jandarma olmak istedi. Fakat Salvator’u kabul etmediler. Sebep olarak da İmlâsının bozuk olduğunu ileri sürdüler... İşte bu imlâ bozukluğu onu eşkıyalıktan daha ilerilere kadar sürükledi.
Esmer mat yüzlü, ufak tefek bir

onu Palermadakl
kadın olan annesi elektrik şirketine yerleştirmişti. Her sabah bisikletine atlar ve muntazaman işine devam ederdi. Evlerdeki elektrik saatlerinin rakamlarını tes-bit ettikten sonra öğleyin Montelep-re’dekl, gri duvarlı büyük köy evine döner ve saat 14 te de tekrar işne giderdi, günün birinde Palerma üzerine bombalar yağmağa başladı. Elektrik santralı mahvoldu. Salva-toria gelince! tşinl kaybetti. Uğrau-ğı felâketten yılmıyarak yeni bir iş aramak üzere büyük şehrin yolunu
Sinirli olup olmadığınızı nasıl anlıyabilirsiniz?
MEMEN hemen bütün İnsanlarda ■■müşterek olan bir dert var: Sinirlilik. En küçük şeye bile çabucak kızmak. Bu, biraz da son harp yıllarının doğurduğu güçlüklerin neticesi diyebileceğimiz bir haldir. Tramvayda başınızın üstünden kolunu u-zatmış durmadan sizi rahatsız eden, saçlarınızı bozan veya şapkanızı kaydıran zâta, kolunu çekmesi için rica yollu bakışlarınızı çevirecek o-lursanız hemen ters ters yüzünüze bakmıya başlar. Hele yanılıp da ağzınızı açar ve "Lütfen kolunuzu biraz daha yukarı kaldırır mısınız?" derseniz bir refleks gibi çabuk, dik ve kaba bir sesin "Rahatsız oluyorsan otomobile bin!” cevabını yapıştırdığını duyarsınız.
Demek ki sinirlilik, her şeye kızıp öfkelenme. devrimiz İnsanları için nrtık bir âdet hükmüne girmiş bulunuyor. Fakat yine de, çok şükür, bütün insanlar sinirli ve geçimsiz değildir. İstatistiklere ve testlere başka milletlerden çok meraklı olan A-mcrlkalılar, herhangi bir müessese veya İş yerine alınacak olan memur ve işçiyi bir çeşit tecrübeye tâbi tutarak başkalariyle geçinme kabiliyetinin mevcudiyet ve derecesini tâyin ederler. Alınan neticeye göre de tecrübeden geçirilen İnsan, başka meslektaşlarlyle beraber veya yalnız çalışacağı bir İş yerine gönderilir.
Birleşik Amerlkada bilhassa tkinci Dünya Savaşı yıllarında. Devlet Çalışma Bakanlığının psikolojik müşaviri bulunan Dr. D. Palmer, yüzbLn-lerce insanı tecrübeden geçirmiş ve bu suretle de adama göre iş değil, İşe göre adam bıılma esasına dayanan doğru bir seçimle hiçbir enerji boşa harcanıp ziyan edilmemiştir.
Dr. D. Paimer’ln tecrübeye tâbi olanlara doldurttuğu soru fişlerine benziyen bir fiş örneğini okuyucularımıza, bu yolda fikir edinsinler ve gerekirse kendi kendilerini kontrol etsinler diye, aşağıya çiziyoruz:
1 2 3 4
çileden çıkarım tepem atar kızarım ■a

Ne yaparsınız?
Yazan: Zahide Özveren
lan da okumaya çalışırsa...
8 — Acele giyinip gitmeniz İcap ettiği bir sırada, çorabınız kaçar veya gömleğinizin düğmesi koparsa...
9 — Trende sigara lçmlyenlere mahsus kompartmanda sigara içerler ve dumanını da yüzünüze savururlarsa...
10 — Açık pencere öntlne yerleştirilmiş ve en yüksek dereceye ayarlanmış bir radyo, uykunuzu haram ederse...
(0) ge-
ka-
asır Türk zevkinin ve Türk sanatının bir nlimunesidlr.
'HAZIRLANACAK KISIMLAR:
Topkapı Sarayı şimdilik bu hâzineleri halka açıyor. Bunlan, hele yarım günde görmeğe imkân yoktur. Esasen nıüze, uzun uzıın gezilecek yer demektir. Fakat daha açılmamış bir çok daire vardır. Meselâ, Türk işlemeleri, resim, yazı, minyatür, cilt, Türk ve Iran kumaşları daireleri gibi.
Eğer bütçe imkânlarını ellerinde tutanlar, müzelerimize değerleri nls-betinde tahsisat ve maddi imkân verecek olurlarsa, hu, turizm dâvası yanında, kültür, tarih ve sanat tarihimiz için ayrı birer kazanç nıenbaı olacaktır, — fa.
1 — Tramvaya binerken, sizi itip önünüze geçenlere...
2 — Gece yarıaı acı acı çalan telefon, sizi tatlı uykunuzdan uyandırır. sonra da "yanlış” denir ve kapatılırsa...
3 — Komşunun gramofonu, aaba-hın erken naatlerinden akşam geç vakte kadar durup dinlenmeden aynı havayı çalarsa...
4 — Tam banyoya girdiğiniz zaman, kapı çalınırsa...
5 — Kendisine başvurduğunuz memur, arkadaşiyle konuşmasını veya gazetesinde okuduğu tefrikayı bitirmeden sizinle meşgul olmazsa.,.
6 — Lokantada kenarlarında dudak boyası İzleri bulunan kirli bardakla su verirlerse...
7 — Tramvayda gazetenizi başka-

Bu Romların herblri İçin bir numaralı sütuna (3), iki numaralı sütuna (2), üç numaralı sütuna (1) ve nihayet dört numaralı sütuna hesabiyle bir rakam koyacak ve nel rakamı bulacaksınız!
Bulduğunuz umumi yekûn ne
dar küçükse, başkalarlyle geçinmeniz o kadar kolay olacaktır. Fakat buradA da bir asgari had vardır. Elde edilen yekûn 3 ilâ 4 arasında o-lursa. durum anormal bir vaziyet gösteriyor demektir. Bu çeşit insanlar dünya ile ilgilerini kesmiş, kendi âlemlerine çekilmiş apatlklercür, 17 ile 20 arası on normal olandır. Bunlar her zaman keyifli vo neşeli olduklarından hor mecliste kendilerini sevdirebilecekleri gibi, mide ve karaciğer hastalıklarının tehdidine do maruz kalmazlar. Büyük idareciler, parti liderleri, diplomatlar, hep bunların arasından yetişir.
21 İle 25 arasında bir yekûn ekle edenlerin meslek ve İşlerini sık sık değiştirdikleri görülür, çünkü âmirleriyle bir türlü geçlneınezler. Bu gibi insanlar için en elverlğll tarz, hep aynı şahıslarla teması icııp et-tırmiyen iş ve meslek seçimidir.
Bu sorulara verilen cevaplara göre (5) ten aşağı veya (25) ten yukarı bir yekûıı elde edenler İçin iş ve meslek seçimi çok zordur. Bunlar kıllarım bile kıpırdatmamaya ve yahut her an hlddetlenmiye meyilli olduklarından en geçlmli, en anlayışlı insanlarla bile uyuşamazlar.
Temenni edelim İd mensup olduğumuz cemiyette böyleierln yekûnu günden güne azalsın!
tuttu. Herkes gibi o da aç ve susuzdu. İhtiyar bir atın Üzerine binn.ig ve İki tarafına ellişer kiloluk iki buğday çuvalı yüklemişti. Üniformalı adamlar Salvator'u durdurarak: "Nereye gidiyorsun, kâğıtların nerede?” diye sordular, te bir türlü lardı. Onun, ı meğe çalışan iddia ettiler. J lüzum yok! Olan olmuştu, bir silâh patlamış ve Manclno adlı bir jandarma yere düşmüştü. Silâhı çeken Giuliano İdi. Revolverin küçük ve tannan gürültüsü motorların topların homurtuyu andıran sesleri arasında kaybolup giderken Giuliano kalçasına bir kurşun yiyerek ağaçlar arasında gözden kaybolmuş, dağlara tırmanarak izîni kaybetmişti...
Palernıoya elektrik santralı yeniden kurulmuştu. Fakat artık Glull-ano dağlarda başka adamlarla birlikte idi. Bu arada jandarmalar Sal-vator’un babasını tevkif ettiler. Haberi duyarak Salvator şakin sakin dağlardan indi. Montelepre’e gelerek, büyük meydanın ortasında ikinci ve üçüncü jandarmasını da vurdu... Zamanla Jandarmalar birbirlerini takip ettiler... Ve sayılan 95 i buldu.
GECE TUZAĞA DÜŞÜRÜLÜŞ
Dört kişilik bir jahtfaram grııpu günlerce çiftlikten çiftliğe giderek Giuliano’nun izini bulmağa çalışıyorlar, gittikleri her yerde de yegâne gayelerinin Giuliano’yu görüp ona ait bir film çevirmek olduğunu söylüyorlardı. Ellerinde bir sinema makinesi. Otomobillerinde de iki ra-diotelegıafist polis vardı.. Bu polisle sinema grupu Giuliano’yu ikna etmeye muvaffak oldular.
5 temmuz sabahı saat 3.30 da Giuliano ve çömezi Castcl, Veterno şehrinin sokaklarında ağır ve sakin adımlarla yürüyorlardı. Karnavalların arkasına gizlenmiş dört jandarma da onları bekliyordu, den saklandığı yerden fırlıyan darma Rerizl "Eller yukarı” bağırdı. Giuliano’nun arkadaşı den küçük bir sokağa saparak den kayboldu. Giuliano da koşmağa başladı. Birden Giuliano dönerek ceketini çıkanlı, elindeki küçük "Be-retta” markalı makineli tüfekle ateşe haşindi Sokaklardan fırlayan askerler etrafını sararken Renzi’ye nişan aldı, makine durmuştu, arka cebine atarak mağa çalıştı ise de, kurşunla yere mıhlandı.
Sağ kolu göğsünün üzerine bükü-İÜ, yüzü yere kapanmış SicilyalI genç adam sanki uyuyordu, kaklarından mıhlamıştı. kıpkırmızı civardaki taşıdılar..
Sabahın
İşleri Bakanına telefon etmeğe karar verildi. Gazeteler Kore hâdisesi ile beraber Giuliano‘nuıı ölümünü yazıyorlardı. Yeni bir harp başlıyordu... Fakat bu harp o nıı için italyaua bu tek cesetten daha fazla heyecan uyandunııyordu...
Nakleden Sehu SEZER
. Söylediği hakilca-inanmak lstemlyor-gizlıce hududu geç-bir adam olduğunu Bütün bu teferruata Havada
sivil Bir-jan-diye Anl-göz-
Giuliano, fakat elindeki Güçlükle ellul tabancasını nl-son yediği bir
Fakat şa-akan kan onu yere Üstündeki beyaa eib'.oo idi. Jandarmalar cesedi
evlerden birinin avlusuna
altısında, Komadaki İç
ı
ATLETİZM |
Türk - Avusturya Atletizm maçını niçin kaybettik
Yazan: Semih TÜRKDOÖAN
8 milyon frank transfer bedeli olan meşhur Abdürrezzak
Fransada Transfer
Macar Milli Takımı; soldan ikinci Puşkaş ve dördüncü Koçlş'tir.
Dünya Futbol Şampiyonasına
girmemiş olan favorilerden : 1
MACARİSTAN TAKIMI
Sporsever bir zenginin ölmesiyle bir futbol kulübünün ortadan çekilmesi hâdisesinin en sık vuku bulduğu memleket Fransadır
Çeviren : N. SELENER
INGÎLTEREDE transfer isini tanılm ettirmeğe âmil olan sebepleri bundan evvel izah etmiştik. Aynı sebepler Fransada da mevcut olduğundan aynı neticeyi doyuracakları tabiî idi. Fakat I bu memleketteki profesyonel teşkilâtı Ingilterede temin edilen İstikrarı «ahlamış olmaktan bir hayli uzaktır.
Temmuz 1932 de toplanan milli profesyonel konseyi, profAyonel futbol prenslpini esas itibariyle kabul etmiştir. Zaruret halini alan bu reformun lehinde ve aleyhinde hararetli sözler söylenmiş ve tam bir anlaşmaya varmak mümkün olamamıştır.
Hakikî durumu kavrayamamak yüzünden şiddetli bir mukavemete uğrayan profesyonellik tam ve kati bir netice elde edememiştir. Bu mukavemet yüzünden iş askıda kalmış, tavizden tavize gidilmiş ve günün ihtiyaçlarına tam mânaslyle cevap veremiyen ve 18 seneden beri türlü türlü ve çeşitli tadillere uğradığı halde savlam bir esasa bağlanamıyan bir profesyonellik nizamnamesinin kaleme alınmasiyle neticelenmiştir.
Konseye iştirak eden kulüpler hisse senetlerinden müteşekkil bir sermayeye sahip profesyonel klüpler şekline sokulmamış ve kendilerine “oyuncularına tazminat ödemeye mezun,, kulüpler ismi verilmek suretiyle ancak mevcut bir fiilî durumu kabul etmekten başka bir şey yapılamamıştır. Kulüpler yine amatörlük sıfatlarını muhafaza ediyorlar ve fakat "oyuncularına tazminat ödemeye mezun,, kılınıyorlardı. I
Bundan başka her klüp amatör e-klpler bulundurmağa da mecbur tutuluyordu.
Bugün “mezun” ismini taşıyan, ne profesyonel ve ne de amatör fakat aynı zamanda hem profesyonel hem de amatör olan bu kulüplerin bir çoğu feci bir malî buhran İçinde kıvranmaktadır. Eğer kendilerini tutan, destek-liyen taraftarları olmasa çoktan beri kulüp listesinden İsimleri silinmiş o-lurdu. Nitekim bir çokları ortadan çekilmişlerdir.
Bu kulüplerden bazıları mensup oldukları şehrin belediyesinden yardım görüyor, bir kısmı İse. kuvvetli bir takım kurabilmek emeliyle milyonlarca frank borca giriyor ve ekseriya ümitleri tahakkuk etmediği İçin büyük sıkıntılara maruz kalıyorlar.
Sporsever bir zenginin ölmesiyle bir futbol kulübünün ortadan çekilmesi hâdisesinin en sık vuku bulduğu memleket hiç şüphe yok ki, Frangadır.
Bütün bu sebepler yüzünden Fransada her sene yeni baştan başlamak lâzımdır. Her mevsim başında oyuncu bir senelik yeni bir kontrat imzalamak zorundadır.
Neden her sene bu mukavele kendiliğinden yenilenmiyor ve oyuncu kulübün âzası kalmayı kabul etmiyor?
Bu sualin cevabi basittir:
Çünkü Fransada oyuncular şımartılın ıştır.
Çkserlya kulüp dışında hareket eden müirit ve muteassıp klüpçüler, muvaffak oldukları takdirde kendilerine bol keseden primler, sürprizler vadetmek-tcdlrler.
Bunun neticesinde futbolcunun nakaratı malûmdur: .
“Şu, şu ve şu olmazsa... imza etmem.”
Sporcu ruhu diye bir şey kalmamıştır ve bu 18 seneden beri böyle devam cdegelmektedir.
Geçen sene bu vaziyeti düzeltmek gayesiyle bazı tedbirler alınmıştır.
“Oyuncularına tazminat ödemeğe mezun" her klüp, mensuplarına ödeyc- I ceğl değer priminin miktarını 21 haziranda her bir oyuncusuna ayrı ayrı bildirmek zarundadır. 12 aylık taksitte ödenecek olan bu değer primi önceden tesblt edilmiş maaşlardan ve muvaffakiyet primlerinden tamamlyle ayrı olup, bu yeni usulü İhdas edenlerin nazarında, kontratın İmzası sırasında oyuncunun prim istemesini önlemeğe yarayacaktır.
Bunun da netice itibariyle yeni bir taviz olduğu ve imza sırasındaki primin şekil değiştirmesinden başka bir mahiyet taşımadığı olsa olsa peşin ö-denecek yerde 12 taksitte ödendiği muhakktkır.
Meselâ (A) kulübü oyuncularından Martin’in değer primini 100.000, Du-rand’ın değer primini 20.000, Jakın’ki-nl de 300.000 frank olarak tesblt etmiştir. Oyııncu muvafakat ederse mesele yoktur, Eski kulübünde kalır. Muvafakat etmezse, kİ ekseriya böyle olur ve oyuncu daha fazlasını talep eder, o zaman transfer listesine geçer. O zaman başka bir kulüp kendisine talip çıkabilir Fakat bunun İçin ilk kulübün tayin et1 İği değer primini yüzde on arttırmak zorundadır
Eski kulübün de, oyuncusunu elden kaçırmamak için rakip kulübün teklif ettiği bedeli ödemeyi kabul etmesi mümkündür. O takdirde kendisine bir rüçhan hakkı tanınır. Yani eski v(* yeni kulüpler aynı fiyatı verdikleri takdirde oyuncu, eski kulübe kalır.
Fakat 1-ş bununla da bitmez. Bu
VAKAA telgraf havadisiyle öğrenilen, neticeler üzerine faraziye ile mütalâa yürütmek kâhinlik İddia etmektir, amma elle tutulur, gözle görülür bazı hususların bilinmesi 10 puvnnlık mağlûbiyet farkını kolayca İzah edebilir.
Biz AvusturyalIları burada, yanlış hatırlamıyorsam, İki ptıvan farkla yenmiştik.
Sayahat yorgunluğu, yabancı memleket, İtiyat değişikliği ve rakipler hakkında bilgisi olmamak, atletizmde Ikl pııvandan pek çok bir dezavantajdır.
Bizim çocuklar İçin aynı şart bozuklukları mevcut olduktan başka İki güne ayrılan müsabakaların (ev sahibi) nln arzusuna göre yaptırılmış olması ta kamımızın teşkilinde zararımıza kararlar almaya bizi mecbur etmiştir.
Şöyle kİ: Birinci giiıı, cumartesi günü 7 müsabaka yapılmış ve İkinci gün 12 müsabaka. Organizasyon masrafını çıkarmak için pazar müsabakalarına daha çok koşu ve konkur ayırmak tabiîdir. Hattâ rn son yapılnn Macaristan - Polonya müsabakası adet İtibariyle böyle olmuştur.
Fakat müsabaka nevilerini kendi takımının lehine intihap etmekle Avusturya Federasyonu bize (fena bir şaka) yappıış oluyor. Misallere geçelim: Nispeten atletizmin az İnkişaf etmiş olduğu memleketlerde her branşa ayn ayn (adam) bulmak, yetiştirmek yani (sprclallste) atlet çıkarmak mümkün olmuyor. Kaldı kİ, 100 metrede 400 e kadar koşanların hemen ekserisi, 200 m., 4X100 bayrak, 400 engelli ve 4X400 bayrak yarışlarını da hele milli karşılaşmalarda muhakkak koşabilirler,...
Tasavvur ediniz kİ pazar günü 400 engelli var, 400 düz koşıı var. 4X100 var, 1X400 var ve Kemnl Horulu 400 engelli ve 400 düz koşar, tabii 4X400 de de koşacak, başka adam olmadığından onu da koşar.
Doğan Acarbaya gelince; bu saydıklarımızın hepsine ve bir de 4X100 e girecektir.
Vatanperver maktul ve merhum Dolfüs sağ olsaydı aynı hareketi yapan Almanyaya bile harp Hân ederdi....
Pazar günü Doğan 400 m. engelliden sonrA 400 koştuğundan (veya koşacağından) 4X(00 e girmez, onu kaybederiz, 4X400 e de girmez, onıı da kaybederiz. (Esasen bu mukadderdi). îçte bir mağlûbiyetin İzahı!. Bunda ne bizim çocukların ve ne de Federasyonun günahı var. (Efendim böyle bir organizasyonu kabul etmeselcrdt). Bu da olmaz, centilmenliğin, sportmenliğin henüz ölmediği ülkelerde programı davet edenin yapması, misafirin aynen kabul etmesi teamüldendir. Ne İse (Efendilik) yine bizde kaldı ve Avıısturjay» değil, programa mağlûp olduk.
DÜNYADA OLANLAR
Uruguay oyuncusu Glgghlan’ın aslında Brezilyalı olduğu hnkkındakl dedikodu ve tahkikat devam ededursun, Brezilya Federasyonu İkinci reisi Ma-rio-Pollo’nuıı maç biletlerini kAraborsayA sürerek sattırması ihbarı üzerine polis bir çok tevkifat yapmıştır.
Gazeteler, seçici ve antrenör Flavlo Costa*nın İstifasını İstemektedirler.
Flavlo Costa henüz İstifa etmemiş olmakla beraber Vasco de Gama Kulübünden Bangu Kulübü antrenörlüğüne 10.000.000 franga (takriben 100 bin Türk lirası) transfer olarak bir rekor kırmıştır.
Yerine getirilecek olan Brezilyanın eski yıldızlarından ve Flavlo'nun takımdan uzaklaştırmış olduğu Leonldas: “Flavlo, UruguaylIların müdafaa sistemlerini anlayamadı, taktik yapmak hususundaki idraki kifayetsizdir,, diye itham ederek henüz mağlûbiyet acısını hazmedemiyen ve milli bir matem İçinde bulunan halkı kışkırtmaktır.
NOT : 29 temmuz tarihli Spor nahif em İzde “Osman Coşgül de 10.000 de finalde kazanabilir" cümlesindeki “kazanabilir’' kelimesi “koşabilir” olacaktır.
Yüzmek en faydalı sporlardan biridir
Yüzücülüğe lâyık olduğu ehemmiyeti vererek her deniz kenarında yaşıyanlara yüzme öğretmeği
Tam deniz eğlenceleri ve sporları mevsiminde bulunuyoruz. Deniz sporları denilince akla yüzme gelir. Bütün vücudu çalışmağa, teneffüs cihazını faaliyete sevketmeye, mesamatı açarak terlemeyi kolaylaştırmağa ve nihayet vücudun soğuğa karşı mukavemetini arttırmağa yaradığı için denilebilir ki. yüzme, hemen hemen bütün sporların içinde en faydalı ve sıhhîsidir. Bundan dolayıdır ki, yüzmeye “Sport Complet,, yani tam ve mükemmel bir spor namı verilmiştir.
Yüzmek rielerin istiap kabiliyetini artırdığı gibi, kol ve bacağın geniş daireler çizmesi, hareketlerin birbirine uygun ve mütenasip olması, vücut a-dalelerinin mevzun bir şekilde gelişmesine hizmet eder. Sürat-i karar ve soğukkanlılık hislerini de takviyeye yardım eden yüzmenin başlıca hususiyetlerinden biri de herkese elverişli olmasıdır. Mühim bir hastalığı olmamak şartiyle kadın erkek, zayıf şişman, genç ve ihtiyar herkes bu sporu yapabilir. Diğer sporlarda olduğu gibi burada yaş tahdidi pek o kadar bahis mevzuu değildir.
Yüzmek sadece çok faydalı bir spor değil, aynı zamanda insanların lüzumunda hayatlarını kurtarmağa vesile teşkil eden çok kıymetli bîr vasıtadır da. Bilhassa memleketimiz gibi hemen her tarafı denizle çevrilmiş bir ülkede yaşıyanların yüz«ne bilmeleri hayatlarının muhafazası bakımından büyük bir önemi haizdir. Futbol, hokey, tenis, Hh. oynamasını bilmi-yenler, bu sporları yapmadıklarındım dolayı hayatlarını tehlikeye koymuş olmazlar ama, yüzme bllmlyen birisi denize düşerse boğulur gider.
Bu itibarla yüzücülüğe lâyık olduğu ehemmiyeti vererek her Türk gencinin yüzme öğrenmesini mecburi kılmalıdır. Yüzmenin muhtelif şekilleri vardır. Umumiyetle suyun her bünyeye uygun gelen harareti 20 ile 22 derece arasındadır. Yüzme spor ve ya-
transfer muamelesinde bir de “emsal” meselesi vardır. Oyuncunun yirmi beşinden Aşağı veya otuz İkisinden yukarı olması hallerinde transfer kıymeti bir hayli fark eder.
Bunu da bir misalle İzah edelim:
Meselâ değer primi 300.000 frank o-lan bir oyuncuyu almak istiyen diğer bir kulüp yüzde 10 zammiyle 330.000 frank ödedikten başka, satıcıya, oyuncu henüz yirmi beşine basmamış bu-lıAtıyorsa, primin 18 mislini; 25 ile 28 arasında ise 16 mislini; 28 İle 32 a-rasında ise primin 12 mislini ve 32 sini aşmış İse primin ancak bu suretle kendisine 300.000 franklık değer primi tesblt edilen bir oyuncunun transferi, yaşına göre 2.640.000 frank ile 5.940.000 frank Arasında oynar.
Transferler muazzam rakamlara baliğ olmaktadır. Fransız rekoru Ab-dürrazzak ile 300.000 franga çıkmıştır.
Profesyoneller oldukça iyi para alıyorlar. Her ay 20-22 bin frnnk arasında maaş, bazan maaştan yüksek olan değer primi, kazanılan beher maç için asgarî 5000 frank muvaffakiyet prim.l ve mevsim sonunda da derece primi.. Bütün bunları bir araya getirince, şirket haline gelmeleri menedilen, büyük sermayeleri olmayan kulüplerin bu mu azzam masrafları nasıl karşıladıkları, daha doğrusu nasıl ve niçin karşılayamadıkları kolayca anlaşılır.

rışları yapıldığı takdirde bu hararet 16 ya kadar inebilir. Ihtikana sebebiyet vermemek için, bilhassa suyun harareti düşük olursa yemekten üç saat geçmeden suya girmek büyük bir tedbirsizliktir. Sıhhî bir reaksiyon husule getirmek İçin birkaç beden hareketi yaparak vücuddeki harareti arttırdıktan sonra suya girmek ve 1-yice nefes aldıktan sonra birdenbire dalmak faydalıdır.
ŞahsA göre değişmekle beraber yorgunluk alâmetleri şunlardır: Yüzün morarması, benzin sararması, titremeler, âzanın takailus etmesi, kramp. Bu gibi haller başgösterlnce derhal sudan çıkmalı, hemen alkol He vücudu uva-rak süratle giyinmelidir. Yorgunluk halleri ekseriyetle suya alışmamış o-lanlarda tezahür eder, zaman ve alışkanlık ile zail olur. Normal olarak sudan çıktıktan sonra hemen İyice kurulanmalı ve reaksiyonu kolaylaştırmak için ip atlamalı, hızlı yürüme* 11 veyahut jimnastik adımlyle bir müddet koşmalıdır. Yüzmek öğrenmek I-çin sudan korkmamak, su He iinsiyet peyda etmek lâzımdır. Bunun için de baş tamamiyle suya batmış, kollar Heri doğru uzatılmış, ayaklar gergin bir vaziyette »uya yüzüstü yatmalı ve bu pozisyonda kulaç atarak yüzme tekniği Öğrenmeğe çalışmalıdır. Baş,
Fransa turunda baata gelen İsviçreli Ferdimifid - Kubler,' Bezlcres’tcn geçerken bednva “sulanıyor”
AEÇEN yıl ve bu İlkbaharda, Avru-M pada en kuvvetli futbolu gösteren memleket Macarietandı.
Muhakkak ki "Futbolun beşiği” addedilen îngiltereden çok üştün neticeler sağladılar. Olimpiyat şampiyonu ve İngiltere galibi lsveçi ezerek 5-0 yendiler. Meşhur Avusturya milli takımını da yanm düzine golle hezimete uğrattılar. Avusturyayı 6-1 yendikleri maçta o kadar üstün oynadılar ki, 12-13 gol bile atabilirlerdi. Bundan sonra İtalya İle yaptıkları maçta 1-1 berabere kaldılar. Bu maçta. bilhassa ikinci devrede Macarlar tamamiyle tek kale oynamalarına rağmen, İtalya kalecisi Moro'nun ha-rikulâde kurtarışları ve bütün İtalyan takımının müdafaaya çekilmesi ve biraz da şanssızlık yüzünden 5-6 gol ile kazanabilecekleri bir maçı be-
Türk gencine, bilhassa mecburi kılmalıdır
suyun içinde İken ya nefes tutmalı veya nasıl kolayına gelirse ağızdan veya burundan yavaş yavaş nefes bırakmalıdır.
Yüzmek, spor olarak yapıldığı takdirde devamlı ve muntazam bir Antrenmana ihtiyaç gösterir. Yüzücülükte terakki, bedenî kabiliyete ve zamana mütevakkıftır. Sürat kazanabilmek de bir stile malik olmak ve bunu elde etmekle kabil olabilir. Yüzmek öyle bir spordur kİ, insan ne kadar İyi yüzdüğünü iddia etse ondan daha iyi yüzebilmek imkânını bulacağına şüphe yoktur. Stil temin edilince esas antrenmanlara geçilir. Antrenmanlar sürat, ve mukavemet kazanmak esasına dayanır. Sürat temini için kısa mesafelerde mukavemet ve nefes kabiliyetini arttırmak İçin de stile çalışmak lâzımdır. Aynı zamanda şunu da hatırdan çıkarmamalıdır ki, tarzı tagaddinin ve hıfzıssıhhanm muvaffakiyette önemi büyüktür. Tıka-basa yemek yememek, sofrada az su İçmek, alkol ve sigara kullanmamak, muntazam bir hayat sürmek, her sabah onbeş dakika beden harekâtı^ap-mak, bol soğuk su He yıkandıktan sonra friksiyon yapmak, yüzme müsabakalarında muvaffak olmak istlycn-ier için daimR gözönünden uzak tutulması İcap eden hususlardır.
S. K.
Macaristan bugün Avrupada W. M. sistemini en iyi şekilde tatbik eden bir futbola sahiptir
rabere bitirmişlerdir.
Stockholm’de İsveçlilere karşı yine üstün oynayıp son beş dakikada yedikleri gollerle 2-2 berabere kalmışlardı. Budapeştedeki rövanş maçında ise İsveçlilere âdeta nefes bile aldırmadılar ve süratli üstün oyunlarını 5-0 He neticelendirdiler. İsveç basını “10-0 yenllseydik bile, netice haklı olurdu" diye yazmaktan çekinmedi. Polonyayı ise kendilerini yormadan kolayca 8-2 yenebildiler.
Bu sene mevsimi yine büyük bir galibiyetle açtılar. Çekoslovakyayı kolayca 5-0 yendiler. Fakat Vİyanada bu sefer galibiyet serisi bozuldu. Tam formda olmayan Macarlar, müdafaanın bariz hataları ile AvusturyalIlara 5-3 yenildiler. Bundan sonra Varşova-da kuvvetli Polonyayı tekrar 5-2 yendiler ve maneviyatları İle prestijlerini düzelttiler.
Macaristan, bugün Avrupada WM’i en İyi şekilde tatbik edebilen takımdır. Müdafaaları sert ve çok süratli, yan haflar çok teknik ve çalışkan, îki açıklan ile santrforları süratli ve çok şütör. Sagiç ile soliçln ise bugün Avrupada eşi yoktur ve bütün galibiyetlerini bu iki oyuncuya borçludurlar denilebilir. Millî takımlarını kısaca takdim edecek olursak beş mevkiinde de dünya klftsmda oyuncuya sahip olduklannı görürüz “Kaleci, sağ bek, sağ haf, sağiç ve soliç,,
Kaleciler; Hennl ve Groşltş’in bilgileri akrobasi derecesinde. Biri diğerinden üstün, ikisi de Avrupamn en İyi kalecileri arasında yer alıyor. Sağ bek; Rudaş. Şimşek süratli ve çok teknik olan bu oyuncu, bu mevsim ayağı kınlmcaya kadar Avrupamn son senelerde yetiştirdiği en üstün bek idi. Sağ haf; Bozik. Harikulâde teknik, müdafaa ve taarruzda da aynı kıymette klâs bir oyuncu. Sağiç; Koçiş. Bu genç oyuncunun harikulâde futbol zekâsı, fevkalâde kafa o-yunu, her iki ayağiyle en güç pozisyonda gol atabilmesi, bugün “Avru-panın en iyi sağiçi" unvanını kendisine kazandırmıştır. Soliç; Puşkaş. son süratle koşarken bile top Adeta ayağına yapışmaktadır, tekniği en üstün Macar oyuncusu olup, çalımlariyle pek çok milli takımları “deli eden" bu oyuncu, milli maçları bile tek ba
şına kazanabilecek kabiliyettedir.
Bu harikulâde oyuncular yanında dünya gol kıralı santrfor Deak, sert ve teknik orta bekler Lorant ve BÖr-zei, yorulmak bilmez sol haf Banyal ve süratli sağaçık Budai Macar milli takımına “korkunç” bir kuvvet vermektedirler.
Rio de Janeiro’daki Dünya Şampiyonasına iştirak etmemekle, Macaristan muhakkak ki, büyük bir fırsat
Bütün dünyadan spor havadisleri
Milletlerarası futbol kongresinde alınan kararlar
Milletlerarası Futbol Federasyonu 27 inci kongresini kupa maçtan münasebetiyle Rio de Janciro'da akdetmiştir. Son defa Iranın, Nicaragua’ nm ve Sarre’m da ıltıhakiyle federasyona dahil bulunan memleketlerin a-dedi 71 e baliğ olmuş iken bu defaki kongreye 34 memleketin iştirak etmiş bulunması nisap ekseriyeti teşkil edemediğinden kongrede nizamnamenin tadiline müteallik maddelerin gö-riişidmesine imkân olamamıştşr. Almanya ile Japonyanm tekrar Milletlerarası Federasyona alınmaları mevzuu iLZun müzakerelere yol açmış ve nihayet bu konu hakkında karar verilmesi hususu icra komitesine havale edilmiştir.
Federasyonun Londra Olimpiyatlarından bu yana iki senelik faaliyet ve mali raporu okunup kabul edildikten sonra Umumi Kâtip Dr. Schrickcr'in istifa mektubu okunmuştur. Bilâhare 195i Dünya Kupası maçlarının Isvİç-rede 1958 müsabakalarının da İsveç-te yapılmasına karar verilmiştir. Bundan sonra idare komitesinin intihabına geçilmiş ve komiteden çekilen bazı âzanın yerine yenileri seçilerek Helsinkide yapılacak 1952 kongresinde buluşmak üzere toplantıya son veril m iştir.
Düdük buhranından korkuluyor
»^on zamanlarda düdük istimalinin avcılıkta, balıkçılıkta, dağcılıkta, emniyet teşkilâtında ve daha bir çok sahalarda fevkalâde artmış olması do-layısiyle, düdük imalâtının ihtiyacı karşılayamaması endişesi Avrupamn muhtelif teşkilâtlarının ehemmiyetli surette alâkalarını çekmeğe başlamıştır. Bu arada Fransada bir futbol hakeminin çok zeki bir hareketi de kay de şayandır. Bu hakem idare ettiği mühim bir maçın çok kritik bir ânında düdüğünün tıkanarak çalmadığını görünce hemen iği parmağını ağzına götürüp kuvvetli bir ıslıkla o-yunu durdurmuş ve kararını tatbik ettirmiştir.
Dünya Kupası maçlarında
. en fazla beğenilen iki oyuncu
1950 yılı futbol şampiyonasına iştirak eden bütün oyuncular içerisinde en fazla beğenilen iki oyuncu da Brezilyalıdır. Bunlardan biri sağiç Zihinli o diğeri de Jair'dır. Brezilya takımına en çok gol kazandıran orta muhacim Ademir olmakla beraber hu gollerin yapılmasına başlıca âmil olan sözü geçen iki oyuncu olmuştur. Zi-hiuho hır futbolcu için lâzım olan bütün meziyetleri camidir. 29 yaşında olan bu oyuncu bugüne kadar J^0 defa enternasyonal olmuş ve son defa da 24 milyon franga transfer edilmiştir. Böyle giderse belki enternasyonal olmak hususunda dünyada bir rekor kırmış olacaktır.
» Jatr ise tam mânasiyle bir futbol ıstadı telâkki edilmektedir. Topu â-Icta kendi cazibesine kaptırmış gibi inağına ve başına hâkim olan ve mi-’imetre ile Ölçülmüş kadar ayarlı pas tevzi eden bu oyuncu sahaya çıktığı vakit bütün stat ayağa kalkafak Ja-ir, Ja-ir diye onıı bir ağızdan selâmlamakta ve teşvik etmektedirler.
kaçırdı. Dünya üçüncllsü olan İsveç ile dördüncüsü olan İspanyadan, Macar futbolu klâs farkı ile üstün bir seviyede bulunuyor. Şampiyon Uruguay ve ikinci olan Brezilya İle acaba başa çıkamazlar mıydı? Muhakkak ki Macarlar bu iki millet kadar sert ve süratli oynamıyorlar. Fakat teknikleri ve bilhassa en lüzumlu faktör olan - gol kabiliyetleri - onlardan üstün durumda.
1928 de Olimpiyat şampiyonluğunu kazanan Uruguay milli takımını, Macarlar Montevideo'da - aralanın İninde - 3-2 yenmişlerdi. UruguaylIlar o mağlûbiyet üzerine milli matem yapmışlardı.
Bugünkü Macar millî takımının da Uruguayı yenmeğe muktedir olduğunu yazdığımız zaman mübalâğa etmediğimize İnanıyoruz.
Daily Herald gazetesinin acı bir tenkidi
Ingiltere mini fakırnının Rio de Janeiro’daki mağlûbiyetleri hakkında tngiliz gazetelerinde çıkan bir çok a-cı tenkidlcr içerisinde bilhassa Daily Herald'm birinci sayfasında ^Ölüm haberi" şeklinde ve şu mealde çıkan yazı en acı tenkidi teşkil etmiştir:
"Birçok dost ve tanıdık Önünde 2 temmuz 1950 tarihinde Rio de Janeiro da vefat edip def ne dilmiş olan Ingiliz futbolunun aziz hatırası önünde kemali hürmetle eğilelim. Ruhu müsterih olsun. Mevtanın cesedi yakılacak ve külleri İspanyaya nakledilecektir."
İtalya muazzam statlar yapmağa karar verdi
Avrupamn en büyük statlarına sahip olmak azmiyle İtalya geniş bir faaliyet ve teşebbüse girişmek kararını vermiş bulunmaktadır. İlk teşebbüs olarak Milano stadının genişletilmesi plânı ele alınmıştır. Hazırlanan projelere göre bu stat 120 bin kişi alabilecek hale getirilecektir. Bundan sonra 70 bin seyirci alan Florance stadının 100 bin kişi alacak kadar genişletilmesine, Çene ve stadının da M-dayeten yüz bin bilâhare de 150 bin kişi alabilmesine imkân verecek tetkiklere girişilmiş bulunmaktadır.
Millî takımlar için ileri sürülen bir fikir
Hemen hemen her memlekette millî maçlara iştirak edecek oyuncuların müsabakalardan bir müddet evvel bir araya toplanarak nezaret altına alındıkları malum bir keyfiyettir. Avus-turyanın eski Wunderstcan takımına mensup maruf oyuncusu Walter Nausch bu nezaretin âdeta hariçle tecrit mahiyetinde olacak kadar sıkı olmasını, tavsiyeye şayan görmektedir. Böyle olduğu takdirde oyuncuların babının sükûnet bulmuş olacağını maktan kurtulmuş bulunacaklarını, bunun ise mâneviyatlan üzerinde büyük bir tesiri görüleceğini ileri sürmekte oyuncular da bu fikri kabul etmektedirler.
Genç millî takımımız Mısırlılarla oynıyacak
Genç milli takımları arasında yapılmakta olan Akdeniz Futbol Birinciliklerinde Genç Millî Takımımız ilk maçını 28 ekim tarihinde tstanbulda Mısır Milli Takımına karşı yapacaktır. Bundan bir müidet evvel Mısır ile Yunanistan arasında yapılan maçı Mısırlılar kazanmıştı Genç Millî Takımımızın Mısırlılarla yapacağı maçın revanşı 8 aralıkta Mısırda yapılacaktır.
Yarınki bisiklet yarışı
Şişli Kulübünün tertip ettiği bisiklet yarışları yarın saat 16 da Fenerbahçe Stadında yapılacaktır. Yansa Fenerbahçe Stadına başlanacak, Peııdiğe gidilecek, dönüşte Yakacık çarşısından dönülerek Fenerbahçe Stadına girilecektir. Yarış mesafesi 50 kilometredir.

Comments (0)