Abone: Türkiye için senoliği 32, altı aylığı 17, üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler iki mislidir.
SİYASİ İKTİSADİ
k
9 W
l ▲
'A /I
Sayı 127
10 Kuru}
Beyoğlu - Müellif Caddesi 6 - 8
Posta Kutusu 2100 Beyoğlu
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Tosla eden: HABİB EDİB TÖREHAN
İlânlar: 6 ncı sahifede santimetresi 2 liradır. İlânlardan hiçbir mes'uliyet kabul edilmez.
Telefon: 44756-44757 Santral Telgraf Adresi: Hetlo. İstanbul
İÇ ve DIŞ POLiTiKA K_____ 5/IV/1950 -----'
İngiliz Liberalleri
ve secimler
İNGİLİZ Liberallerinin İngiliz I Seçim Kanunundan memnun olmadığı malûmdu. Verilen bir habere göre, “ekseriyet esası’’ n-dan ayrılarak “nisbî seçim” esasına geçilmesi için, Avam Kamarasına bir takrir vermiş bulunuyorlar.
Geçen İngiliz seçimlerinin rakamlarını gözden geçirirsek şunu görürüz : işçi Partisi 13 milyonun üzerinde, Muhafazakârlar 12 milyonun üzerinde, Liberaller ise 2.600.000 rey almışlardır. Liberallerin rey adedini esas alarak bunu “bir” far-zedersek, İşçiler, Liberallerin beş mislinden biraz fazlasına, Muhafazakârlar ise beş mislinden biraz daha azına sahip olabilmişlerdir.
Halbuki Parlâmentodaki sandalyeler şu şekilde taksim edilmiştir : Liberaller 10, Muhafazakârlar 298, İşçiler 314. Öyle ki, diğer iki partiye nazaran reylerin beşte birini elde edebilmiş olan Liberaller, Parlâmentodaki sandalyeler gözönünde bulundurulunca, onların ancak otuzda biri kadar bir netice elde etmiştü*. Eğer nisbî seçim esasından hareket edilmiş olsa idi, Liberal Parti en az 50 mebusluk elde edecek ve bu suretle diğer iki büyük parti arasında hakem rolünü oynamaya muvaffak olacaktı.
Bu sebepledir ki, Ingiliz Liberalleri, mevcut seçim kanununun değiştirilmesini ve gelecek seçimlerin kendileri için daha âdil olan “nisbi seçim” esasına bağlanmasını istiyorlar.
Ancak, Avam Kamarasında topu topu 10 reye malik olan bir parti, talebinde haklı dahi olsa, bunu tek başına geçirecek bir durumda sayılamaz. Meğer ki, ötekilerden bir tanesi, buna taraftar olsun. Bize öyle geliyor ki, bunlar arasında. Liberallerin arzusunu müsait karşılayacak olan, gene işçi Partisi olacaktır. Çünkü, Muhafazakârlar için “ekseriyet esası "ndan ayrılmak, çok büyük bir prensip inkârı sayılacaktır.
Bu böyle olmakla beraber, 23 şubat seçimlerinde verilmiş olan reyleri bir başka bakımdan tetkik edecek olursak, şunu görürüz : işçiler, tek başlarına ancak on üç küsur milyon rey kazandıkları halde, 314 mebuslukla, bütün diğer partilere karşı katı ekseriyeti kazanabilmiş-lerdir. Buna mukabil, Muhafazakârlar ile Liberallerin reyleri (bîr arada hesaplanınca) on beş milyon tuttuğu halde, bu iki parti, işçilere karşı, ekalliyette kalmışlardır.
Bu müşahedeye dayanılarak, seçimlerin neticesi alınır alınmaz, işçi Partisinin hakikatte ekalliyette kalmış olduğu ileri sürülmüştür. Rey adedine ve buna dayanan nispetlere bakınca, bu, böyledir. Binaenaleyh, “ekseriyet esası” ndan, hattâ Muhafazakârların dahi, bir bakıma göre memnun olmamaları lâzımdır. Ve buna göre, seçim kanununda değişiklikler yapılması talebinin umumiyetle iyi karşılanmasını beklemek doğrudur.
Yalnız, Ingiltere, aynı zamanda iki parti sisteminin vatanıdır. 1918 senesinden beri, Liberal Parti, kendi sistemini beğenen ngiliz vatandaşı tarafından ‘ ’eta otomatik bir tasfiyeye *_bi tutulmuştur. Şöyle ki, o ihte bu partiye 4 milyon rey liği halde, bugün ancak iki juçuk milyon rey vermekte ve gene o tarihte Liberal Parti, 150 den fazla mebusluğa sahip olduğu halde, bugün ancak 10 mebus çıkarabilmektedir.
Bununla şunu kaydetmek istiyoruz ki, mevcut seçim esasından yenisine geçilmek için, ayrıca, iki parti sisteminden de az •çok vazgeçmek ve üçlü kombinezonun faydasına inanmak lâzımdır. Ki bu takdirde, partilerin üçte kalmıyacağı ve diğer Avrupa memleketlerinde olduğu gibi çoğalma istidadı göstereceği besbellidir.
★
★★★
Gl. Bradley’in radyoda verdiği beyanat “Atlantik Paktının emniyeti edilmiş değildir”
Bradley, Amerika halkını kandırmanın doğru bir hareket olmadığını söylüyor
General Bradley ailesi efradlyle beraber
R««Bmı;nmRitniRaııntiMrauiNwıu(Haı:nNu:uıiffittnııiNnılııi!NiıwtııiiııtıiNiıu:tıiMMilMnııtıuııınıiiiıuuiNii:nuuihm.iiMNmnmiıtııiMiıınmnttın
Endonezyada yeni bir isyan hareketi Âsiler, Makassar şehrini işgal etmeye muvaffak oldular
Tevkif olunan Batı Borneo Bakanı Sultan Hamidin Westerling’i teşvik ettiği anlaşıldı
Cakarta, 5 - A.A. (AFP) — Eski Endonezya - Holânda Kıralıyet ordusu mensuplarından olup geçenlerde Endonezya ordusuna kabul olunan 150 kişilik grup Selebes’lerdekı Makassar’da bu sabah saat 6 da bir hükümet darbesi yaparak bir kaç dakika içinde Maliye Bakanlığını ve Endonezya Kara kuvvetleri Komutanının genel karargâhını ele geçirmişlerdir.
Asi grupu, birden bire kara komutanının ikametgâhına girmiş ve komutanla birlikte 4 subayı kaçırmışlardır.
Doğu Endonezya Devlet Balkanının eski yaveri Abdülâziz tarafından komuta edilen âsiler ayni zamanda askeri polis kışlasına hücum etmişlerdir.
Bunu takip eden kısa çarpışmalar neticesinde her iki taraftan herüz belli olmayan sayıda zayiat vardır. Asiler kollarında muntazam Endonezya ordusunun bazubendlerini tamahta idiler.
Hükümet darbesi günlerden b°ri Doğu Endonezyada hüküm süren gerginliği en hâd noktasına getirmiştir.
Son 24 saat zarfında Mahaşiı'de bir çok tevkifat yapılmıştır.
Molanda kuvvetleri müdahale etmiyor
YeniDelhl. 5 (YtRS) — Makassar-dakı âsiler, hükümet kuvvetlerine ait bütün kışlaları zaptetmişlerdir. Memleketi henüz terketmemiş olan Iîo-lânda kuvvetleri, savaşlara karışmamaları için nezaret altına alınmıştır.
Sultan Hamld tevkif edildi
Yeni Delhi 5 (YİRSı — Endonezya hükümetine mensup bir aöz?ü. Batı Borneo’yu temsil eden Bakan Sultan Hâmidin tevkif edildiğini söylemiştir.
Sözcü, tevkifin, titizlikle yapılan bir incelemeden sonra yapıldığını ve Sultan Hâmidin. geçen ocak ayında Westerlingin komutası altında cereyan eden isyanın müşevvik! olduğunu ilâve etmiştir.
Dr. Fuchs’un avukatı
esrarlı ş
kilde öldü
Londra 6 fYİRS) — Atom casusu Dr. Fuchs’u müdafaa etmiş olan Thompson Halsall esrarengiz bir şekilde öldürülmüştür.
Dün akşam Halsall için acele bir doktor çağırılmıştır. Ancak bahsi ge-çrn doktor, Habmll'ın kapısını çaldığında hiçbir cevap alamamış ve bunun üzerine polise haber göndermeye mecbur kalmıştır. Polis kapıyı kırdığı vakit ise Dr. Fuchs’un avukatı bay gın bir halde yerde yatıyordu. Kısa bir zaman sonra kaldırıldığı has»a-hanede ölmüştür.
Halsall, Fuchs’u hapishanede ziyaret etmiş olan yegâne şahıstır.
Washington hususî muhabirimiz
G. H. Martin telgrafla bildiriyor
Amerikalılara göre uçan daireler gizli Rus silâhı
İÇ SAYFALARDA
Sııltaıı Hamld ve L. G. Kortenhorat
----• • • M UmmiMMı «Ilın—hfflMMl Hl ı İ M11 »111 ( |a VttM * •»
Fransız komünistleri konun dışı edilecek
Yirmi yedi mebus bir önerge verdiler
Paris. (AP) — Fransız Milli Meclisinin 27 âzasından mürekkep ve sağcılardan müteşekkil bir heyet, dün, hükümetin, Fransız Komünist Partisinin faaliyetini tahdit etmes’nı talep eden bir önerge vermişlerdir.
Önerge, “Fransanın milli menfaatlerine mugayir hareket eden ve Rus propagandası yapan bu teşekkülün faaliyetine mâni olmak için kanuni bütün tedbirlerin ittihazını'* istemektedir.
Thorez ve Marcel Cachin
VVashington, 5 (AP) — General Omar Bradley, dün, Atlantik Paktı sahasının emniyetinin sağlanması i-çin elzem olan hususların henüz yapılmadığını İleri sürmüştür.
Amerikanın bir numaralı askeri şahsiyeti bu hükmünü, Atlantik Paktının imzalanmasının ilk senei dev-riyesi için, ABC radyo şirketi için hazırlanmış olduğu bir konuşmada açıklamıştır.
Bradley. “Amerikan halkının Batı Avrupada emniyet tedbirlerinin tamamen alınmış olduğu keyfiyetine inandırılmasının büyük bir hata olacağını” kaydetmektedir.
General, geçen sene zarfında, beklenilenden de fazla bir ilerleme kaydedilmiş olduğunu söylemiş fakat mühim kısmının hâlâ yapılacağmı da kaydetmiştir.
Yeni sene tahsisatı
VVashington» 5 - A.A. (LPS) — Savunma Bakanı M. Johnson dünkü basın konferansında Avrupaya yapılacak askerî yardımın 1 milyar doları geçmiyeceğini tahmin ettiğini söylemiştir.
Ayan Meclisi Askeri Kuvvetler Komitesi Başkanı M. Tydings. Batı Avrupada yeni bir mukavemet arzusu ve ümidi olduğunu söylemiştir. Bununla beraber Tydings, Amerika bunlara yardım etmeğe ve maneviyatlarını yükseltmeğe devam etmezse bu memleketlerin komünizmin yayılması tehlikesine maruz kalacaklarını ilâve etmiştir.
Amerika Dışişleri Bakanının beyanatı
Acheson, Almanyanın bir an evvel Avrupa Konseyine girmesini temenni ediyor
VVashington 5 (YtRS> — Bu-gün bir basın toplantısında konuşan Amerika Dışişleri Bakanı Dean Acheson, Çinde açlık süren bölgelere, Amerika tarafından buğday ve pirinç gönderilmesinin müzakere edildiğini bildirmiştir. Acheson demiştir ki: — 'Hükümetimiz, Çin'e gıda göndermek meselesini ele almıştır. fakat gıdanın açlık çekenlerin eline geçmesi için bir Amerikan heyetinin tevziata nezaret etmesi elzemdir. Komünist Çın Hükümetinin bu yardım teklifimize rıza göstermesi de şarttır.,.
Washington 5 A.A. (United Press) — Alman Başbakanı Konrad Adenaucr’in beyanatını bugün tefsir eden Dışişleri Bakanı Acheson, Birleşik Amerika siyasetinin, Almanyanın Avrupa camiasına dahil edilmesi lehin de olduğunu ve bunun ilk adımını da Almanyayı Avrupa konseyinde görmek arzusu teşkil ettiğini belirtmiştir.
Acheson, Atlantik Paktına dahil 12 memleket konseyinin 15 mayısa doğru Londrada toplanacağını söylemiş ve bu tarihten evvel Fransız ve İngiliz Dışişleri Bakanlarlyle üç görüşmede bulunmak üzere Londraya gideceğini bildirmiştir.
Acheson. Komünist Çin e gönderilecek buğday hakkında Ayan Üyesi Knowland‘lu konuşmuş olduğunu ve açlık hüküm süren komünistlerin elindeki bölgelere Amerika tarafından yardım yapılması lehinde iki kuvvetli saik mevcut olduğunu ilâve etmiştir. Bunların birincisi, aç İnsanlara yardım etmek için bütün Amerikalıların duydukları insani arzu, İkincisi ise, Amerikanın Çin halkına karşı olan ananevi dostluğudur.
VVııshington 5 (YİRS) — Dean Acheson, bugünkü basın toplantısında konuşurken, Almanyanın istikbalini ilgilendiren meselelerin Londra konferansında ele alınacağını belirtmiştir. Acho-son, Atlantik Paktına dahil memleketlerin Dışişleri Bakan I hıriylc birlikte yapılacak koni e ransın üçler toplantısından sonra aktodilcceğini ilâve etmiştir
ıİMvlllHlHlHMUlttlIliHlUlHlMlIllllIlBMIlMllllttlIlllOÜIIIIIIHIIIIIOıUimilllllıııllllllıllllIllUllllllin.
îtalyada yakalanan uranyum kaçakçıları
Milûno, 6 (YtRS) — İçinde 100 milyon liret kıymetinde uranyum maddesi bulunan küçük bir çanta t-talyan polisi tarafından bir otelde e-le geçirilmiştir. Büyük bir ihtimalle bir takım gizli ajanlar yabancı bir memleket hesabına uranyum hırsızlığı yapmakta İdiler. Gazetelerin yazdıklarına göre beş kişi tevkif e-dllmiştir.
Evvelce Amerikalılar tarafından da tecrübeleri yapılan bu hayalet uçakları, Ruslar, müstakbel bir harpt
süper roketlere karşı müdafaa silâhı olarak kullanacaklar
VVashington, 5 (Hususi muhabiri-, miz G. H. Martin’den) — Soğuk harbe ait çeşitli şayialarla esasen dulu olan VVashingtondakl hava, şimdi esrarengiz uçan daireler hakkındekı yeni münakaşalar yüzünden büsbütün ağırlaşmıştır. Bu uçan daireler, daha doğrusu hayalet şeklinde dolaşan tayyareler, Amerikanın muhtelif bölgelerinde, salâhiyet ve sözüne inanılır kimseler tarafından görülmektedir.
Amerikan halk efkârı, bir yandan “United States News and VVorld Report,, mecmuasında bu hayalet uçaklar hakkında gayet mufassal tafsilât veren, onların hakiki ebadını, işleme ve uçma hususiyetlerini izah eden makaleleri dikkatle takip ediyor, öte yandan da yine halk. Başkan Truman'm ve Milli Savun-ma Bakanı Johnson’un. Amerikan semalarında uçan dairelerin görülmesine sebep olacak, buna benzer herhangi bir askeri silâhın mevcut olduğunu ve tecrübeleri yapıldığını kati bir lisanla reddeden ifadeleriyle karşılaşarak şaşkına dönüyor.
Milli Savunma Bakanlığından, kara ve deniz orduları mahfillerinden gelen diğer tekzipler de, aynı derecede emniyet vericidir. Esasen Amerikan itiyatlarını iyi bilenler, böyle kati şekilde bir tekzip yapıldığı zaman bunun hakikate dayandığından şüphe etmezler.
O halde, hayalet uçakları nasıl izah etmeli, hele bunların Amerikan gazetelerinde neşredilen aynı tipteki fotoğraflarının mevcudiyetine ne mâna vermeli? Son derece doğru haber alan çevrelerin, bu husustaki fikirlerini ve izahlarım bildirelim:
Amerika ve Rusya, pilotsuz şekilde uçtukları ihtimali fazla olan böyle hayalet uçaklar imal etmişlerdi. Amerikalılar, bunların tecrübelerini 1942 de yaptılar. Uçan daireler, bundan üç, dört sene evvel tekrar hararetle tecrübe edildiler. Şimdi bütün bu tecrübeler terkedilmiş bulunuyor^ Onun için Truman ve Johnson’un, şimdi semalarda Amerikan uçan daireleri bulunmadığı hakkmdakl iddiaları doğrudur. Bununla beraber VVa-shingtondaki idareciler, birkaç seneden beri Rusların aynı biçim ve aynı usulde bir silâhın tecrübelerini yaptıklarından hemen hemen emindirler. Bir, iki sene evvel bu Rus hayalet uçakları, îskandinavyanın şimal bölgelerinde görülmüştü. Şimdi Amerikada mevcudiyetleri müşahede edilen uçan dairelerin, Ruslara ait olması ihtimali pek fazladır.
Daha evvelki hâdiseler ve kanaatlerle de teyid edilen bu faraziyenin doğru olduğu kabul edilirse, uçan dairelerin maksat ve gayesi şu olabilir: Bunlar, gerek Amerikalılar, gerekse Ruslar için bilhassa bir müdafaa silâhı olarak kullanılacaktır. Müstakbel harplerde bir kıtadan öbürüne yollanacak olan meşhur süper roket silâhlarını durdurmanın ve tesirsiz bırakmanın, ancak bu uçan dairelerle kabil olacağı tasavvur edilmektedir. Fakat uçan daireler veva hayalet uçakların havada dakik bir şekilde idareleri mümkün olamıya-caktır. Semalarda serseri vaziyette dolaşmaları da bunu izah eder. Diğer taraftan, onların hususi bir tertibatla, icap ettiği zaman kendi kendilerini tahrip etmeleri kabildir. Ve bu yüzden, şimdi toprak üzerinde bunların hiçbir izine tesadüf edilmemektedir. Uçan dairelerin muazzam bir süratle hareket etmeleri de şarttır. Zira süper roket atom silâhlarım, başka türlü yolundan alıkoymaya imkân yoktur.
Uçan dairelerin alınan İlk fotoğrafları İspanyol gazetelerinde basıldı
Madrid, 5 A.A. (Afp) — Sabah gazeteleri, Ispanyol sinema aktüali-teleri muhabiri tarafından Balear adasında alınan bir uçan dairenin fotoğrafını neşretmektedirler.
Gece Mayorka adasında Palma civarına güneşin doğmasını filme çekmek için giden iki film operatörü ve iki yardımcısı keskin bir ıslık sesine benzeyen bir şada duymuşlar ve gökte bora ile karışık şiddetli bir ziya görmüşlerdir.
Gazetelerde yayınlanan fotoğraflar birbirine tamamen mutabık olmakla beraher hepsi beş ışık huzmesiyle çevrili bir elips resmini göstermektedirler.
Trıımanhn uçan dairelerden haberi yok!..
Key West (Florlda), 5 (AP) —
ÎKÎNCÎ
Hükümet etme sanatı> kanun yapma bilgisi Baha Akel
ÜÇÜNCÜ
Bize sığman mülteciler burada nasıl yaşıyorlar ? Lausanne yolunda
DÖRDÜNCÜ
At yarışlarında sıkı tedbir almak yolunda yürünüyor
beşinci
Sosyal sigortanın mahiyeti ve vazifeleri Ekmel Zadil
Beyaz Saraydan dün bildirildiğine göre, Başkan Truman'm. uçan daire olarak isimlendirilen cisimler hakkında malûmatı yoktur.
Vali diinkU törende bulunanlar arasında
Gazi Osman Paşanın
türbesi dün açıldı
u münasebetle Eminönü Halkevinde
bir toplantı yapılarak, merhumun kahramanlıkları anlatıldı
Gazi Osman Paşa türbesi
Dün saat 12,20 de Plevne kahramanı Gazi Osman Paşanın 50 nci ölüm vılı münasebetiyle Fatihteki türbesi açılmıştır. Törende Gazi Osman, Paşanın oğlu Hüseyin Pllevne, 99 yaşındaki sancaktarı İsmail Hakkı. Üniversite Talebe Birliği mümessilleri hazır bulunmuştur.
Türbenin açılışından evvel Vali ve Belediye Reis! bir hitabede bulunmuş ve Gazi Osman Paşanın Pilevnede göstermiş olduğu kahramanlığı belirtmiştir.
öğleden sonra...
öğleden sonra naat 11 te Eminönü Halkevinde Tokat Okutma ve Yardım Derneği tarafından Gaz! Osman Pa.şa-nın 50 nci ölüm yıldönümü münasebetiyle bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda söz alan muhtelif hatipler, merhumun hayatını ve kahramanlıklarını anlatmışlar, askeri bando tarafınaan da marşlar çalınmıştır.
Eskişehire yapılacak yardımın müddeti
Eskişehir sel felâketine uğrayanlar İçin şehrimizde açılmış olan yardım defterine bağışlar devanı etmektedir. Komite bu yardımı 10 nisana kadar kabul edecek ve bilâhare defteri kapayacaktır.
Ses Tiyatrosu mezkûr komiteye müracaat ederek bir gecelik gelirini Eskişehir sel felaketzedelerine tahsis edeceğin) bildirmiştir.
■***^0iiHi('iıw*>»'ıiı,k,ıııtıUHiMiıiNiııuıiHiHitıı«nııuiNiıiH'VU;ii'r.ıııuuıııuıtıu(s:tmmmMa0Kiııwıtta>nuu’mı>uAiuMiuıijunaııı
OHfUMı 7 —
Sayfa 2
Y E N î İSTANBUL
6 Nisan 3050
Hukukî tetkikler
Hükümet etme sanatı,
kanun yapma bilgisi
Kısa zamanda tâdil edilen her kanun, bir evvelkinin hatalı olduğunu kabulden başka bir şey değildir
24 mart 1950 tarihinde faaliyeti sona ermiş bulunan Büyük Millet Meclisimizin, kanun yapma rekorunu kırdığını okuduğum zaman, aklıma ilk gelen sual şu oldu:
Acaba bu kadar mebzul olarak neşir ve ilân edilmiş bulunan kanunlar, yurttaşların mesut ve müreffeh olmalarını sağlayabiliyor mu?
Aristo der ki: “Hükümetin gayesi vatandaşların refah ve saadetini temin etmektir. Bunun için de hükümet edenlerin elinde iki vasıta vardır. Kanun yapmak, yapılan kanunları tatbik etmek.
Nasıl ki. bir ağacın kıymeti verdiği meyva ile ölçülürse, kanunların kıymeti de, tatbikatta verdiği neticelerle ölçülür.”
(Aristo; hükümet kelimesiyle hiç şüphe yok ki, bütün idare edenleri yani hâkimiyet kudretini elLnde tutan teşrii ve icral kuvveti kasdet-miştir.)
Yalnız Cumhuriyet devrinden iti-barem intişar eden kanunların sayısı, 5640 adedini aştığı bugünlerde, mevzuun ciddiyetle ele alınması lâzım-geldiğini ve bu adedin yanına, nizamnameleri, koordinasyon kararlarını, talimatnameleri, saltanat ve meşrutiyet devrinde intişar edip henüz hükümlerini muhafaza eden fermanları ve kanunları kattığımız takdirde, meselenin hakikaten baş döndürücü bir mahiyet taşıdığını kaydetmek isteriz.
Evvelâ şu ciheti tebarüz ettirmek icap eder ki, kanun yapma İşi, bir hususî bilgi ve sanat işidir.
Her mevzuda mebzulen kanunlar yapıldığı zamanlarda bu bilgi ve sanatı gözönünde bulundurmak ve imkân bulunduğu nispette, az kanun çıkarmak zarureti vardır.
Kanunlar, halk tarafından tamamen benimsendiği nispette gayelerine erişmiş olurlar.
Her gün, müteaddit kanunların, nizamnamelerin, talimatların çıktığı ve bu kanunların tadil, tefsir edildiği günlerde, neticenin böyle oimıya-cağı muhakkaktır.
Bugün memleketimizde mevkii meriyette bulunan kanunların hepsini, değil henüz ilk tahsil seferberliğini tamamlamamış bulunan geniş halk kütlesinin, hattâ bu işle uğraşmayı meslek edinmiş bulunan hukukçuların ve idare adamlarının bile tamamen bilmediği söylenebilir.
1 numaralı kanun olan (Ağnam resminin sabıkı mislllû dört mi6il o-larak istifası hakkındaki kanundan) itibaren teşriî meclislerimiz, en büyük faaliyetlerini kanun çıkarmak sahasına teksif etmişlerdir.
Halbuki bu kadar kısa zamanda bu kadar fazla kanun yapıldığı takdirde, kanun yapma tekniğine riayet edilemiyeceği ve tatbikatta vuzuhsuzluk ve huzursuzluk olacağı muhakkaktı. 1
İşlerin teferruatına dalmış görünen siyaset, ilim adamları, gazeteciler, bu mevzuu ele almaktan her nedense kaçındılar veya dikkat etmediler.
İyi bir kanunun mümeyyiz vasıflarının vuzuh, sarahat, mükemmel tertip, mevzuda vahdet, taallûk ettiği hâdisede umumiyet ve şamiliyet ve daimilik olması lâzımdır.
Eğer bir kanun neşrinden kısa bir zaman sonra tefsire, tadile tâbi tutulur, metni; talimatlarla, muhtelif içtihatlarla tavzih edilmek İstenilir, ismi ve mevzuu ile alâkalı bulun-mıyan maddeler ilâve edilirse bu kanun, yukarıda arzettiğimiz kaidelere uygun olarak çıkmamış denilebilir.
Kısa zamanlarda tadil edilen her kanun, bir evvelkinin hatalı olduğunu kabulden başka bir şey değildir.
Kazanç Kanununun ve Millî Korunma Kanununun tadilleri o kadar fazla olmuştur ki, bugün esas metinden maddeler bulmak hemen, hemen imkânsız hale gelmiştir.
Askerlik sahasında tebeddül eden zaruretler plânlarda da değişiklik yapılmasını istilzam ettirebilir. Ancak her plân değişikliği büyük kayıplar pahasına elde olunur.
Maliye, siyaset ve iktisat sahasında ise bu değişikliklerin kayıpları daha geniş bir sahaya ve daha geniş bir zamana İntikal eder. Bunun içindir ki, kanunların uzun ve sabırlı bir çalışmanın mahsulü olması İcap eder. Alelâcele hazırlanıp neşredilmiş olan bir kanunun mahzurları, hiç yapılmamış kanunsuzluktan daha fazladır. ı'
Aynen tercüme ve iktibas ettiğimiz İsviçre Medenî Kanununun hazırlanmasına kısaca bir göz atarsak meseleyi daha kolayca kavrayabiliriz. . İl
Milliyetçi Çin atom komisyonundan çıkarılacak
Lake Succese, 5 • A.A. (AFP) — Bu akşam iyi haber alan çevrelerden verilen haberlere göre, Rusların temsilcisi doktor Çiang'ın atom e-nerjisl komisyonundan ayrılmaları ile kesilmiş olan atom enerjisinin kontrolü üzerindeki konuşmalara Rusların toplantıda bulunmalarım istemedikleri Milliyetçi Çinlilerin iştiraki olmaksızın buna mukabil Rusların İştiraki ile başlanacaktı*
Yazan : Avukat Baha Akel
İsviçre Hükümeti evvelemirde, bütün Kantonlarda tatbik edilen hukuki müesseselerin tetkikim 1884 yılında Prof. Engen Huber’c havale etti. Bu şahsın hazırladığı ilk proje ve esbabı mucibesi, 1901-1902 yılında mütehassıslar komisyonu tarafından incelendi. İkinci proje 1904 senesinde Meclise sevkolundu. Uzun süren münakaşa ve çalışmalar sonunda 10 a-ralık 1907 de kabul olundu. Ve ancak bir aralık 1912 de yürürlüğe girdi.
Dikkat buyurulursa, İsviçre vasıl kanununun; Medenî Kanunun neşir ve ilânı ile mevkii meriyete girmesi arasında, tam 5 senelik bir zamanı, lüzumlu addeylemiş olduğu görülür.
Halbuki bizde ekseri kanunlar, neşir ve ilânlardan kısa bir müddet sonra, mühim bir kısım kanunların, neşir ve ilân edildiği günlerde yürürlüğe konulurlar.
Bu hususun mahzurlarını belirtmek için ufak bir misali zikretmeyi faydalı görürüm.
1942 senesinde, bu satırların muharriri Üöküdarda bulunuyordu. Kahve ve çay inhisarı hakkındaki kanun 21.5.1942 tarihinde neşredilmiş ve 10 gün sonra yani 1.6.1942 de mevkii meriyete konulmuştu.
Kanunun bir maddesi, yabancı maddelerle karıştırılmış kahve ve çayların gerek haliyle ve gerek pişirilerek satılması veya satılığa çıkarılması keyfiyetini kaçakçılık addetmekteydi. Kaçakçılık Kanununa göre bu suçlara verilecek ceza altı ay hapisten başlar ve cezanın tecüi de mümkün değildir.
Kanunun mevkii meriyete girmesinden bir gün sonra iki gayretli Tekel memuru. Beykozda bir zabıt yapmışlar. Tamamı sermayesi 70-80 liradan İbaret, bir bakkal dükkânında İcrayı ticaret eden zavallı bir ihtiyar, satışa arzettlği 400 gram kavrulmuş kahveyi, kırık bir kavanozun içerisine koymuş ve üzerine de (mahlûttur) diye Arap harfleriyle yazılı bir etiket yapıştırmış ve icrayı ticaretine devam eylemiş. Tabiî zavallının intişar eden ve mevkii meriyete giren kanundan haberi yoktur. Nasıl ol«?un ki. kanun henüz mahkemeye de gönderilmiş değildi ve bizim de haberimiz yoktu.
Halbuki hukukun esas kaidelerinden biri de, herkesin kanunu bilir farzolunduğııdur. Bilhassa Ceza Kanunu bu düsturu; kanunu bilmemek mazeret sayılmaz diye tasrih etmiştir.
Bu durum karşısında hâkim ne yapacaktır? Bir taraftan tatbikle mükellef olduğu kanurt ve diğer taraftan mahkemeye neden getirildiğini hâlâ anlamıyan ve maruz kaldığı ceza tehdidinin mahiyet ve miktarını bilmiyen bir vatandaş,
Derler kİ, bir kanunun tayin ettiği ceza ile işlenmiş olan fiilin mahiyeti arasındaki bariz nisbetslzlik, hâkimi, o kanunu tatblktan kaçındırır. Ve hâkimi, işlendiği iddia olunan fiilin, vuku bulmadığını kabule mütemayil bulundurur ve tabiî bu dâvanın sonu da tahmin olunduğu gibi neticelendi. • ’ I
1804 senesinde kebul ve intişar etmiş bulunan Fransız Medenî Kanunu da, keza sabırlı bir çalışmanın mahsulü bulunmaktadır.
Fransız Medenî Kanunu, bir buçuk asırdır yekdiğerini takip eden muhtelif siyasî nizamlara, ihtilâllere ve zamana mukavemet edebilmiştir.
Napolöon Bonapart, bütün dehâsına rağmen Fransız Medenî Kanununu Portalis ve Comhacârts’e hazırlatmış ve uzun çalışmalardan sonra neşrettirmlştir.
Çünkü kendisi de pekâlâ biliyordu ki, 10 yaşında bir müzik dehâsı, 20 yaşında bir riyaziye, fizik ve askerlik dehâlarının yetişmelerine mukabil 40 yadından aşağı bir hukuk dehâsı yetişmemiştir. Vc kanunlar bir hukuk dehâsının dahi eseri olarak neşredilemezler. Ne hüsnüniyet, ne zekâ, ne İktidar ve ne de ilim, bir kanun hazırlanmasında uzun ve sabırlı tetebbuun yerini tutamaz.
Yeni Meclisin teşekkülü için seçimlere başlandığı bugünlerde bu mevzuu ortaya atmakta fayda olduğunu zannediyoruz.
Halkın istediği, fazla kanun yapılması değil, vazıh ve sade kanun yapılması ve bunların İyi tatbik edilmesidir.
Her şeyden evvel bir kadifıkasyona yani kanunların tedvinine mecburiyetimiz vardır.
Hangi kanunun kolayca nerede bulunabileceğini veya hangi kanunun hükümlerinin sarih veyahut zımnî bir şekilde ifa olunduğunu bilmek ve her halde kanunların neşrinden kısa bir zaman sonra dcğlşmiyecek-lerini duymak İhtiyacındayız.
Konuşma dilimize, neşir, ilân, mühlet, fesih, iptal, ilga, sukut, tefsir, tadil ve tecdit kelimelerinin girmesinden hoşlanmıyoruz. Kanun yapma İşinin bir sanat olduğuna ve bunun için Büyük Millet Meclisine kifayetli İnsanların seçilmesine ihtiyaç bulunduğuna ve herhalde iki Meclis sisteminin kabulünde zaruret görüleceğine inanıyoruz.
Bugün herkes, bir suç işlemlyece-ğlm diyebilir. Fakat hiç bir kimse, herhangi bir kanunu ihlâl etmeden, uzun ve devamlı faaliyette bulunmak bilgisiyle mücehhezim diyemez, kanaatindeyiz.
Devlet Bakanı Islâhiyede bir seçim nutku söyledi
Cemil Sait Barlas, C. H. P. kazanırsa programının ne olacağını izah etti
İçtimaî adalete sâyi kıymetlendiren, ser-ferdl istismarına müsaade bunun yanında mülkiyeti asıl ve hareket noktası a-
İslâhiye, 5 (A. A.) — Devlet Bakanı vo Dışişleri Bakan Vekili Cemil Sait Barlas. Islâhiyede belediye binasında, halka hitaben verdiği nutukta kısaca şunları söylemiştir:
“Yeni seçimlerde İster bizi İster muhalefeti, ister müstakillerin namzetlerini seçiniz, bu sizin medenî hakkınızdır. Eğer Halk Partisi kazanırsa, takip edeceği yol şu olacaktır:
Biz, devletçiliği dayanan, mayenin etmiyen, ve aileyi
lan bir İktisadî sistem olarak anlamaktayız. Harp yıllarında büyük zaruretler içinde, hatalarla beraber bu memlekette müspet eserler yaptığımıza kaniiz. Devletçiliğimize devlet kapitalizmi vasfı isnat edenlere, devlet kapitalizmi sisteminin hâkim olduğu demirperde arkasını ve orada işçinin istismarına işaret etmek İeterlm. Buna mukabil bizde, devlet sanayiinde çalışan işçi, hususi sanayi işçisine nispetle daha müreffehtir. Hususi teşebbüse, hususî sermayeye de devletçiliğin yanında o-nunla muvazi, ahenkli, eşit şartlar içinde çalışma İmkânları verdik ve vereceğiz. Esasen bu memlekette her İki sistemin yanyana çalışması İçin saha geniştir.
Lâiklik görüşümüze gelince biz, din ve dünya İşlerini birbirinden ta-mamiyle ayırmış bulunuyoruz. Diyanet İşlerinin devlet bütçesinden yardım görmesi, halkının yüzde doksan dokuzu müslüman olan bu memlekette vatandaşların vicdan vazifesini İfa ederken devletin bu vazifeyi kolaylaştırması İçin yapılmaktadır. Geçmiş asırlarda alınan tecrübelerden, dinin aslâ dünya lerlne müdahalesine müsaade ve hammül edemeyiz.
Lâikliği demokrasi pahasına muhafaza etmek vazifemizdir,
münasebetle şunu hatırlatmak isterim: İslâhiye hudut gölgesindedir a-ranıza fena maksatlı yabancı ajanlar girebilir. Kızıl tehlike ve komünizmin her türlü kisve altında böyle yabancı ajanlar sokabileceğini düşünerek dikkatli davranmız!
Müstakbel Meclis hakkındaki siyasi görüşümü de anlatmak isterim; Devlet Reisimizin dediği gibi Anayasanın tâdili yoluna gidilmek İcap ederse, önümüzdeki Büyük Millet Meclisi bir müessesan meclisi mahiyetini alacaktır. Yani anayasayı hazırladıktan sonra kendi kendini hemen feshetmesi ve ister bir meclis, ister iki meclis olsun yeni anayasa hükümlerine göre teşekkül edecrk meclisin kurulması lâzımdır.
Son söz olarak dış tehlikenin geçmediğini, ister bize ister muhalefet partisine rey verirken mücadelenizi kardeşçe yapmanızı tavsiye ediyorum. Aksi takdirde hükümet memlekette huzur ve sükûnu devam et-
acı lş-ta-
da Bu
I
1
McCarthy aleyhin cereyan kuvvetleniyor
F
1
*
*
Senatör, hususî evrakını tâlî komisyona devre karar verdi
Yeni Orlean, 5 A. A. (United Press) — Washington Üniversitesi Rektörü Dr. Arthur Holly Compton, şehir kulüpleri ile hıristlyan ve mu-sevilerin millî konferanslarının müşterek toplantısında verdiği beyanatta Joseph McCarthy'nln casusluk ithamlarının Amerikalı entelektüel liderleri üzerinde tahripkâr bir tesiri olduğunu söylemiştir.
Washlngton, 5 A.A. (Afp) — A-yan Meclisi Dışişleri Tali Komisyonu Başkanı TydlngB"in isteği üzerine McCarthy elinde bulunan vesikaların büyük bir kısmını tâli komisyona vermeyi kararlaştırmıştır.
Kısa haberler
Belçika hükümetini kim kuracak ?
Londra, 5 (YİRS) — Brüksol-den alınan haberlere göre, Kıral Leopold ile anlaşamadığından yeni bir hükümet kurmaktan vazgeçen Devöze yeni bir kabinenin kurulmasını Eyskens’ten talep e-dilmesinl teklif etmiştir. Mamafih Kıral Naibi, Dışişleri Bakam Van Zoeland’ın yeni bir kabineyi kurmasını bildirmiştir. Dışişleri Bakanı bu hususta çalışmalara başlamıştır.
Yeni bir İngiliz atom merkezi
Londra, 5 A.A. (Afp) —Bers-hire de Dermaston'da yeni bir a-tom araştırma merkezi kurulacaktır.
Bu, Ingilteredeki merkezlerin altıncısını teşkil edecektir. Bir kaç eeno devam edecek olan inşaata başlonmıştır.
t Derlinde karşılıklı hazırlık var
Berlin, 5 A. A. (United Press) — General Maxwoll Taylor’un dün bildirdiğine göre, batılı kuvvetler, mayıs ayında Berlinde toplanacak komünist gençliğinin meydana getireceği tehdide karşı koymak üzere bir hareket komitesi teşkil etmişlerdir.
tlrmeye muktedirdir.,,
Barlas Adanaya hareket etti
İslâhiye, 5 (A. A.) — Devlet Bakam ve Dışişleri Bakan Vekili Cemil Sait Barlas dün sabah Gaziantepten ayrılmış ve Vali, Belediye Başkanı ve Gaziantepli dostları tarafından Narlı istasyonuna kadar uğurlanmış-tır. Saat 14 de îslâhiyeye gelen Devlet Bakanını İslâhiye Kaymakamı, Belediye Başkanı, mülkî ve askeri erkân ve kalabalık bir halk kitlesi karşılamıştır. Cemil Salt Barlas belediyeye giderek halka hitaben bir konuşma yapmıştır.
Devlet Bakanı kaymakamı makamında ziyaret ettikten sonra akşam üzeri Adanaya gitmek üzere tslâhl-yeden ayrılmıştır.
»ı.ııımmnıiTTmnnnTiîHTiii'
Demiryollarında turistik
tarifelere başlandı
Yerli ve yabancı turistler için tesbit edilen yeni tarifelerin listesi
Ankara, 5 (A. A.) — Devlet Demiryolları İdaresi memleketimizde turizmi teşvik için tarifelerde bazı indirmeler yapmış bulunmaktadır. Bu indirmeler aşağıdadır:
Yabancı turist gruplan için yapılan tenzilât:
Yabancı turistlerin memleket içinde yapacakları yolculuklarda aynı mevki ve mesafe için asgari 15 kişilik kafileye gidişte yüzde 20, gidiş dönüşte yüzde 40 tenzilât yapılır.
Bu gruplarda 50 kişide 1, 50-100 kişide 2. 100 kişiden fazla gruplarda da üç kişi parasız seyahat eder.
Milletlerarası yolculara yapılan tenzilât:
Yurt dışından gelecek veya yurt dışına gidecek yolcularla yurttan geçecek yolculara;
a) Aynı mevki ve mesafe için en az on beş gidiş veya gidiş dönüş ücreti ödenmek şartiyle gidiş seyahatlerinde yüzde 20, gidiş dönüş seyahatlerinde yüzde 40 tenzilât ya-
Ankara - İstanbul ekspres yolu
Ankara 5 (A. A.) — Haber aldığımıza göre, son yıllarda devlet bakımına alınan Orta, Kuzey ve Güney Anadolu yolları üzerindeki İktisadî trafik hissedilir derecede çoğalmıştır. Bu çevrelerden gelen taşıtların çoğunluğu son merhale olarak Ankara - Bolu - İstanbul yolu üzerinde toplanmaktadır. Hakikaten bir kaç yıldan beri tatbik edilen kademeli onarma ve bakım sistemiyle Ankara - Bolu - İstanbul ve Ankara - Göynük - İstanbul yolları geçmiş yıllara nispetle daha elverişli bir duruma girmiştir. Ancak trafiğin bu çoğalması karşısında bu yollar İktisadî trafik İhtiyacını karşılı-yamamaktadır. Bu durumu gözönü-ne alan Karayolları Genel Müdürlüğü Ankara - Bolu - İstanbul arasında Avrupa ve Amerikadaki benzerleri gibi garp ölçüsünde (express highwgy) tipinde bir sürat yolu yapmak üzere incelemelere başlamıştır.
Bu suretle Ankara - Bolu - İstanbul ekspres yolu 5 İlâ 6 saatte gidilebilir bir duruma getirilebilecektir. Bu yolun reallze edilmesinde İktisadî prensipler gözönünde tutulacak ve merhalell İnşaat metodlarına göre yapım işi tamamlanacaktır. Aynı şekilde trafik kesafetinin gelişmesine göre, Îzmir-Erzurum, Ankara-İzmir ekspres yolunun da tatbiki mümkün görülmektedir. Bu suretle Ankaradnn lzmire 10-12 saatte gidilebilecektir.
-------- .....7- 1 -- --S—_________________
Kalkütada sari hastalık
Kalküta, 5 A.A. (Reuter) — Resmî raporlara göre Kalkütada ciddî kolera ve çiçek salgınları hüküm sürmektedir. Son üç ay zarfında ölü sayısı 2385 e baliğ olmuştur.
Geri kalmış memleketlere yardım
Washington, 5 A.A. (Afp) — Ayan Meclisi Dışişleri Komisyonu. dünyanın iktlsaden geri kalmış bölgelerine 45 milyon dolar yardım yapılmasını derpiş eden programı tasdik etmiştir. Prog-romın müddeti beş senedir. Türkiyede Alınan konsoloslukları
Londra, 5 (YÎRS) — Batı Almanya Hükümetinin resmî sözcüsü, 43 memlekette konsoloslukların açılacağını bildirmiştir. Konsoloslukların açılacağı memleketler arasında Türkiye de vardır.
Amerika, Yugoslavya için vize veriyor
Washington, 5 A.A. (Usls) — Amerikan Dışişleri Bakanlığı şimdi Yugoslavyadu seyahat etmek istiyen Amerikan vatandaşlarına pasaport vermeye başlamış ve bu suretle 1947 senesinde konulmuş olan yasağı kaldırmıştır.
Ekmek çeşnisi beğenilmedi
Buğdaya nazaran ekmek fiyatını da indirmek lâzım
Dünden itibaren piyasaya çıkan yeni ekmek eski mayadan yapıldığı için beyaz değildi. Dün de yazdığımız gibi alâkadarlar bir iki gün sonra ekmeğin beyazlaşacağını söyle -inektedirler.
Toprak Mahsulleri Ofisi ekmek çeşnisi üzerindeki araştırmalarına devam etmektedir. Mevcut çeşni muvakkat mahiyette telâkki edilmektedir. Çeşniden başka hâlen 22 kuruş olan 575 gramlık ekmek fiyatında tenzilât yapmak imkânları da aranmaktadır.
Bugünkü Borsa sütunlarında görüleceği veçhile tüccar malı buğday fiyatı düşmektedir. Anadolu değirmenlerinden Istanbula daha ucuz un geleceğinden ba hsedi Imek tedir. Bütün bu hâdiseler gözönünde tutulursa, yalnız ekmek çeşnisini ıslah etmek değil, fiyatı da indirmek lâzımdır.
1.
2.
b) 50 kişiden az gruplarda 50 kişiden 100 e kadar gruplarda 100 ve daha fazla kişilik gruplarda 3 kişinin gidişte ve dönüşte parasız yolculuk etmesine müsaade edilir.
Turist tenzilâtından faydalanmak istiyen yolcuların belge olarak pasaportlarını ibraz etmeleri şarttır. Turist biletlerinin yürürlük süresi, gidiş biletleri için 1 ve gidiş-dönüş biletleri için 2 aydır. Bu müddet içinde yolcular biletlerini vize ettirmek şartiyle diledikleri istasyonlarda diledikleri kadar durabilirler. Bu yolcuların durdukları istasyonlarda biletlerini vize ettirmeleri lâzımdır.
Turist gruplarına verilen gidiş biletlerinin geçerlik süresi bir aydır. Gidiş dönüş biletlerinin geçerlik süresi, gidiş veya dönüş için belli bir zaman ayrılmaksızın 2 aydır, iki aylık süre İçinde yolculuk tamamlanmak şartiyle gidiş veya dönüş seyahatine istenildiği zaman başlanabilir.
Yeni Ankara Belediye Başkanı seçildi
Ankara 5 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Belediye Meclisi, yeni Belediye Başkanını seçmek üzere bugün saat 17 de Ticaret ve Sanayi Odası salonunda toplandı.
Seçimden evvel her ne kadar 4-5 kişinin adı ileri sürülmekte idiyse de, bugün seçimden bir saat Önce yapılan Belediye Meclisi, C. H. P. grup toplantısında Fuat Börekçinin üzerinde ittifak hâsıl olmuş ve kendisi 38 reyle seçilmiştir. Yeni Belediye Başkanı aynı zamanda C. H. P. Ankara 11 Kurulu muhafaza edecektir.
Seçimden sonra, gösterilen itimattan
Meclisine teşekkür etmiş ve kendinden evvelki Belediye Başkanının çalışmalarını övmüştür.
Mayısta toplanacak IX uncu Büyük Millet Meclisinin ilk iş olarak Belediye Seçim Kanununu bugünkü Milletvekili Seçimi Kanununa muvazi bir şekilde değiştireceği ve müteakiben eylülde belediye seçimlerine gidileceği söylenmektedir.
Başkanlığım da
Fuat Börekçi, dolayı Belediye
Bereketli yağmurlar
Mudurnu, 5 (A. A.) — Şehrimizde dört günden beri devamlı yağan nisan yağmurları çiftçimizin ’ yüzünü güldürmüştür.
B\ı yıl ilçemizde çeşitli mahsulün iyi olacağı kuvvetle tahmin edilmektedir.
tsrallde et İstihkakı indirildi
Tel-Aviv, 5 (A.P.) — İsrail’de et istihkakı 0 onsdan 6 onsa indirilmiştir, Şeker istihkakı da 10 onatan 9 onsa indirilmiştir. İsrail iaşe Bakanı Dr. D. Joseph yakında Amerikaya giderek, îsraile fazla miktarda gıda maddesi ithal meselesini görüşecektir.
Yugoslav - Yunan hudut hâdisesi
Atina, 5 (YÎRS) — Bir Yugoslav müfrezesi bugün devriye gezerken. Yunan topraklarında bulunan bir Yunanlı erkekle yanındaki iki kadına ateş etmiştir. Kadınlar kaçmaya muvaffak olmuşlarsa da, yaralanan erkek, sınırı aşan Yugoslavlar tarafından kaçırılmıştır.
Şah, Ammanı ziyaret edecek
Amman, 5 A. A. (Afp.) — Dışişleri Bakanı bugün Öğleden sonra Tahrandan İran Şahının mayıs sonuna doğru ziyarete geleceğini bildiren bir telgraf almıştır.
Şahın ağırlanması İçin gerekil hazırlıklara yakında başlanacaktır. Şah böylece Kıral Abdulla-hır. geçen ağustos ayında yaptığı ziyareti iade edecektir.
Üniversite Rektörü aylık basın toplantısını yaptı
Edebiyat Fakültesinde, Islâm Fakültesinde de, İslâm
İstanbul üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Ömer Colâl Snrç. dün Öğleden sonra yaptığı basın toplantısında üniversiteyi İlgilendiren muhtelif mevzular hakkında şu izahatta bulunmuştur:
“— Eskişehir sol felâketine uğrayanlara bir yardım olmak Üzere üniversite mensuplan nisan maaşlarından, müterakki bir nispete göre muayyen bir para ayırmışlardır. Tedris üyeleri asıktan ve memurlardan şimdiye kadar toplanan paranın miktarı 7000 İlrndır.
Bir yıl evveline kadar üniversitemizde hijyen ordinaryüslüğünü İfa etmiş (dan Prof. Julius Hlrsh'ln Eskişehir felaketzedelerine yardım için kendiliğinden 100 İsviçre frangı göndermiş ol Ju-ğunu şükranla kaydetmek İsterim...
Rektör, llAhivnt Knkültealnin açılıp açılrnıyacağı hakkında sorulan Bualı şöyle cevaplandırmıştır:
"— Bir îtAhlynt Fakültesi açılması bn-hls mevzuu olduğu zaman meseleyi Milli Eğitim Bakanının İsteği ile inceleyen senatomuz, muhtelif derecedeki din adamlarını yetiştirmek üzere İlse derecesiyle yüksek dereceyi ihtiva edecek bir meslek okulunun açılmasını faydalı görmüş, Üniversiteler İçinde bir ÜAhlyat fakültesinden ziyade İslâm dininin tarih, felsefe vc diğer esaslarını benzeri ilimler arasında tetkik edecek Edebiyat Fakültesine bağlı bir Islâm İlimlerini Araştırma Enstitüsü ile Hukuk Fakültesine bağlı ve Islâm Hu-
D. P. İstanbul Başkanının durumunu, Yönetim Kurulu inceliyecek
Demokrat Parti 11 Kongresinde idare kurulu başkanlığına seçilen Tıp Fakültesi profesörlerinden Nihat Reşat Belger’in durumu bugün Üniversite senatosunda görüşülecek ve mesele Tıp Fakültesi Yönetim Kuruluna havale e-dilecektlr. Bu husustaki kati kararı yönetim kurulu verecektir.
üniversite Rektörü Ömer Celâl Sarç dünkü basın toplantısında bu mesele hakkında da şunları söylemiştir:
“— Üniversite senatosu. Öğretim üyelerinin aktif siyasî faaliyetlerde ve günlük politika meselelerinden uzak kalmalarını Üniversite mesleğinin İnkişafı bakımından zaruri' görmektedir. Neteklm bundan bir kaç zaman evvel Senato, siyasi faaliyetlerinin bu çerçeveyi aştığı kanaatine varmış olduğu bir Üniversite üyesinden, fakültesi yönetim kurulu vasıtaslyle, bu kabil faaliyetlerden kaçınmasını temenni ctrıek vaziyetinde kalmıştı. Profesör Nihat Reşat Belger’in Üzerine aldığı gazete neşriyatından anlaşılan parti İstanbul İdare heyeti başkanlığı senatonun tasvip ctmiyeceği siyasi faaliyetler cümlesinden görülmektedir. Tıp Fakülteni yönetim kurulu meseleyi İncelilecek ve lüzumlu tedbirleri alacaktır.”
Ahmet Mithat’ı anma günü
Beykoz Halkevi, 8 nisan 1950 cumartesi günü velût Türk edibi merhum Ahmet Mithat Efendiyi anmak için bir tören tertiplemiştir. Bu münasebetle mezkûr günde büyük edibin hayatı hakkında konuşmalar yapılacak, kendisi tarafından bestelenen müzik parçaları çalınacaktır.
Ahmet Mithat Efendinin hazırlanan büstü de o gün merasimle açılacaktır.
Geceki zelzele
Kandilli Rasathanesi dün gece saat 20 yİ 53 geçe merkez üssü şehrimizden 5370 kilometre uzakta tahmin edilen şiddetlice bir zelzele kaydetmiştir .
ı • ( 11 1 4 WI M i iliss' •• • i M fcî • eMMV • • t.1— . â • • >
Tekel Bakanı teminat verdi
Müstahsilin tütünü, azanü fiyatla satın alınacaktır
Düzce, 5 (A. A.) — Gümrük ve Tekel Bakanı Fazıl Şerafettin Bür-ge, dün saat 19 da Düzceye gelmiştir. Dr. Fazıl Şerafettin BÜrge, Düzce müstahsilinin dertlerini yakından dinledikten sonra ezcümle ambarsız-lık yüzünden çabuklukla mubayaa edllemiyen tütünlerin mubayaasını hızlandırmak için Düzcccle bir tütün ambarının, kışlada bir tütün deposunun yakında inşasına başlanacağını ve bunun projesinin Bayındırlık Bakanlığının onayındaki geçtiğini söylemiştir. Bakan ayrıca tütün müstahsillerinden kesilen yüzde beşlerden 38 buçuk milyon lira toplandığını ve bu paranın hükümet tarafından yüz milyon liraya iblâğ edilerek pek kısu bir zamanda tütün ortaklığı adında bir şirketin kurulacağını ve bunun kanununun Meclisten çıktığını müstahsile müjdelemiştir. Bu şirketin gelecek yıllardan itibaren müstahsilin tütünlerini kendi namlarına mubayaaya başlıyaca-ğını, Düzce tütünlerinin azami fiyatla alınabilmesi için hor türlü fevkalâde tedbirlerin alındığını ve endişeye lüzum olmadığını söylemiştir.
Bakan konuşmasını bitirdikten sonra Hendek’e hareket etmiştir.
HAVA RAPORU
Son 24 saat içinde yurdumuzda hava Trakya, Marmara, Ego, Akdeniz kıyıları ile Orta Anadoluda çok bulutlu ve yer yer yağışlı geçmiştir.
Yağışlar, yağmur şeklinde olmuştur. Son 24 anat içinde yurdumuza düşen yağış miktarları metrekarede Kuradasında 24. Eskişehir ve Sivaata 15. Bahkc-•Irde 13. Çankırıda 11, Bandırma ve İzmirde 8. Kırklnrcilnde 6, Knztamo-nuda 5. Lülcburgazda, Çcmlşkczek de 3. Ankara, Yeşilköy ve Bllecikte 2, Urfa, Dörtyol vc Merdinde 1 kilogramdır.
Kar kalınlığı, Karakösede 8 santimetredir.
En düşük ısı, sıfırın altında, Kara-kösede 3, en yüksek ısı. sıfırın üstünde, îskonderunda 13 derecedir.
Bugün şehrimizde havanın bulutlu ve aralıklı yağışlı, rüzgârların batı ve güneybatıdan orta kuvvette eseceği, hava sıcaklık derecesinin değişmeyeceği tahmin edilmcktcdiıv
ilimleri araştırma; Hukuk hukuku enstitüleri açılıyor
kukunu cihan hukuk nizamı içindu ve mukayeseli bir surette tetkik edecek bir Islâm Hukuku Enstitüsü kurulmasını daha uygun bulmuştur.
Gelecek Öğretim yılı başından itibaren bu enstitünün faaliyete geçeceğini umuyorum..,
Rektör. Üniversite tarafından talebelerden alınan harç meselesine de temns ederek harçların umumiyet itibariyle mutedil ve hu hususta tatbik edltan usulün esas İtibariyle makul olduğunu, bahusus muhtaç ve aynı zamanda derslerinde muvaffak olan öğrencilere, mahdut ölçüde olsa bile burs verildiğini veya ödedikleri harçların İade e-dlldiğlnl söylemiş ve sözlerine şunları ilâve etmiştir:
Şuna da İşaret edeyim kJ harçlar» İmtihanlar tekrarlandıkça yükseldiğinden. öğrencilerimiz tam hazır olmadan imtihanlara girmemek veya vaktinde hazırlanmak suretiyle harç yüklerim hafifletmek İmkânına da maliktirler.
Rektör sözlerini şöyle bitirmiştir:
“— Bugünkü talebe alma usulünde bir çok mahzurlar vardır. Bu mahzurları bazı fakülteler de duymuşlardır. More-iâ Tıp Fakültemiz, gelecek yıldan itibaren İmtihanla talebe almak yolunda bir teklif yapmıştır. Mesele senatoda tetkik edilecek ve icap ettiği takdirde ayrıca Üniversitelerarası kurulda da görüşülecektir” •
tt HtllNIUtlNMilMMUMbtNlMItNMUmi ılllllllirı riUTnill—1~7~ H—M—milli
i
rap ■ İsrail
Uzlaştırma Komisyonundaki delegemiz dün geldi
Birleşmiş Milletler Filistin Uzlaştırma Komisyonundaki Türk delegesi Hüseyin Cahit Yalçın dün Trabzon vapurlyle Cenevreden şehrimize gelmiştir.
Kendisiyle görüşen bir arkadaşımızın sorduğu suallere cevaben delegemi» şunları söylemiştir:
•'— Komisyon, çalışmalarına devam etmektedir. Bazı meseleler hakkında hükümetle temas etmek için geldim, bir müddet sonra tekrar döneceğim. A-raplnrla İsrail arasındaki ihtilâfın halli İçin komisyon şimdiye kadar uzlaştırıcı rolü ifa ediyordu.
Bir anlaşma için zemin az çok hazırlanmış olduğundan artık bir mutavassıt rolünü almağa karar verdik. Faaliyetimizi bu devreye getirince ufak bir tâtll devresine İhtiyaç hâsıl oldu. Su sırada komisyonun reisi bulunan Fransız delegesi mahallinde bazı tetkikler yapmak İçin bugün yarın Kürtüne gidecek ve nisanın 16 sında tekrar Cenevreyc dönecektir. Muhacir işleriyle meşgul olmak Üzere teşkil edilen heyet o tarihte îsvlçreye muvasa‘al etmiş bulunacağı İçin bu meselenin İyi bir surette idaresi hususunda IAzmi gelen tedbîrler düşünülecektir. Komisyon üyelerinin İsrail ve Arnp -letlerlyle Türkiyeyi ziyaretleri şimdilik kalmıştır.
Kudüs hakkında bir statü hazırlama vazifesi Birleşmiş Milletler kurulu tarafından komisyonumuza verilmişti Bu vazifemizi yaptık, raporumuzu verdik. Bu rapor nazarlyeden ziyade realiteye dayanıyordu.
Güvenlik konseyinin Kudüsün beynelmilel bir statüye bağlanması hususundaki son kararma gelince, bence Kudüstc tam ve kati bir enternasyonal rejim tesisi bugünkü şartlar İçinde imkân sızdır,
Arap - İsrail İhtilâfının yakın bir zamanda tam bir şeklide sulhcn halledilebileceğini limit ediyor musunuz sualine karşı Hüseyin Cahit Yalçın:
Pek yakın bir zamanda buna liu timal vermem” demiştir.
Delegemiz hükümetimizle temas ötmek üzere Ankaraya gidecek ve 16 nisanda Cenovreye dönmüş olacaktır.
Trabzon vapuru ile Batı Akdenizden gelenler
Trabzon vapuru Batı Akdeniz seferinden dün saat 15 te 208 yolcu 600 ton yüîfr le limanımıza dönmüş ve 115 bin liralık döviz sağlamıştır. Gelen yolcular meyanmda ltalyımın Ankara sefiri Renato Plunas, MilAno Başkonsolosumuz Muhlddin Erdoğan ve hükümetimizin davetlisi olarak memleketimize gelen Router İngiliz Ajansının muharrirlerinden Harry Whlte He Atina Politeknik Okulu öğrencilerinden 37 kişilik bir talebe ve profesör grupu da bulunmaktadır.
Talebeler, Yunan konsoloshanesi erkânı ve belediye namına da Turizm Şubesi Müdürü tarafından karşılanmışlardır.
Kafile Başkanı profesör Sokhos gazetecilere. gemiye bindikleri andan İtibaren gördükleri alâka ve misafirperverliğe karşı duydukları teşekkürü ve Türkiyeye gelmekten rfıütevellld memnuniyetlerini belirtmiştir.
Kafile şehrimizde 12 gün kadar katarak eski eserleri ve görülmeğe değer yerleri ziyaret edecektir.
“Tarsus,, vapuru, ilk turistik seferine dün 420 yolcu ile çıktı
Tüccar Dcrne&i hesnbına Doğu Ak-denlıdo 13 günlük bir turistik gezi yapacak olan Tarsua vapuru dün saat 14 te hıncahınç dolu denecek bir vaziyetle limanımızdan lzmire hareket etmiştir.
Galata rıhtımını şimdiye kadar hiç bir gemimize nasip olmayan bir teşploı kütlesi doldurmuş ve zuhıta kuvvetimi halkın denize düşmemesi İçin tedbir (1-mnk mecburiyetinde kalmıştır.
Tarsusun eu kesimi fazla olduğunaan rıhtıma açık olarak yanaşması yüâüı:-den konulan İskele kaymış ve yol-.u-1 ardım Ksenl adındaki 65 yaşında bir kadın denize düşmüş fakat suya allayan oğlu Yani ve gemicllor tarafından kurtarılmıştır. Kadının sıhhi durumu müsait olduğundan seyahatine devam etmiştir.
Gemide, ekseriyeti şehrimizin tanınmış İş adurnları, Tüccar Derneği üyeleri, Paskalya yortusu için Atlnaya giden 150 kişilik bir Yunanlı turist kafileş* olmak tlzero 420 yolcu bulunmaktaydı.
İzmir, Piro, İskenderiye ve Beyrut limanlarına uğradıktan sonra limanımıza dönecek otan Tarsusun Amerikan Ekspres Seyahat Şlrkotinc kiralanması muhtemeldir.
Genç şairlerin şiir müsabakası
Eminönü Halkevi Dil - Edebiyat şubesi bir "Genç şairler şiir müsabakası,, düzenlemiştir. Müsabaka 20 nisanda sonn erecek ve derece alanlar 29 nisanda yapılacak “Şiir gecesinde,» bildi rilecekiiıt
T E N-î İST'ANBO-
Sayfa 8
Demirperdeyi yırtıp kaçanların hayatı:
Bize sığınan mülteciler, burada nasıl yaşıyorlar?
- 1 -
Bugün Avrupada 923 bin vatansız mülteci vardır. Son iki sene içinde Rus işgalinden memleketimize kaçanların sayısı ise 925 tir.
Birleşmiş Milletler teşkilâtına bağlı “Vatansızlar Komitesi”, 31 ocak 1950 de mültecilerin tarifini yapan bir kararname neşrctmişti. Bu tarife göre mülteciler: “İkinci Dünya Harbinin ilânı tarihi ile 1 temmuz 1950 arasında ve Avrupada yer alan hâdiseler neticesinde ırk, din, milliyet veya siyasî fikirlerinden dolayı tazyika maruz kalacaklarını, makul sebeplere istinat ederek zannedenler; yukarıda tasrih edilen sebeplerden dolayı memleketlerini terket-miş olanlar, vatandaşı bulundukları memlekette hâlen ikamet etmiyen-ler, hiç bir milliyete sahip olmayanlar, umumiyetle ikamet ettikleri memleketi terketmiş olanlar veya hâlen o memlekette bulunmayanlar" dır.
Türkiyede. bilhassa İstanbulda da pek çok mülteci vardır. Bunlar hürriyet ve insanlık havasım teneffüs edebilmek için komünistlerin elinden kaçarak memleketimize sığınmış talihsizlerdir. Hemen hepsi, artık Rus-yanın peyki vaziyetindeki Balkan memleketlerinden kaçıp bize iltica etmiş olan bu kimseler içinde en sivrilmiş şahsiyetlerle konuşmak, onlar arasında bir anket yaparak intihalarımızı bu sütunda okuyuculara sunmak istedik.
★
^Soğuk" bir şekilde hâlâ devam eden şu son harp, insanların ruhunda ne derece gayri insani hisler sakil olduğunu, bütün diğer harplerden fazla göstermiş oldu. Gözlerimizin ö-nOnde cereyan etmiş olan, hâlâ da cereyan eden Nazilik ve Bolşeviklik fedaları, şimdiye kadar görülen klâsik istibdat, mutlakıyet, diktatörlük, dehşet misallerinin hepsini gölgede bırakmış bulunuyor. “İdeoloji" ismi altında bir takım rejimler tatbik edilmesi neticesinde, yalnız muntazam cephelerde döğüşen-lerden değil, birer çiçek bahçesi halindeki memleketlerinde aileleriyle birlikte mesut yaşayanlardan milyonlarca insan, en feci şekilde ıstırap çekti. O çiçek bahçeleri, son senelerde birer tecrit kampı veya Rusların kürek mahkûmları için hazırladıkları “mecburi" çalışma sahaları haline geldi. Bu kamplardan canını kurtanp civar memleketlere kaçabilenler o kadar azdır ki...
1945 den sonra, iltica hareketleri beklenmedik bir şekilde arttı. Rus işgal sahasındaki ve Balkanlardaki Almanların çoğu, ya Kûzakistana sürüldüler, yahut da Batı Ahnanya-ya kaçtılar. Baltık memleketleri halkı. PolonyalIlar, Rumenler ve Maçalarla birlikte Sibiryaya gönderildiler. Şimal Kafkasyadakı Türkler ve Tatarlar daha şarka sürgün edildiler. Uzakdoğu, Filistin ve Arap memleketleri de bu neviden zoraki hicret edenleri, barındırmağa mecbur oldu.
Demokratik Avrupa memleketleri ve Amerika, bu zavallıların vaziyetine mümkün mertebe çare bulmağa çalıştılar. 15 memleket, İRO rümu-ziyle tanılan “Beynelmilel Mülteci Teşkilâtım" kurdular. Merkezi Ce-nevrede bulunan bu teşekküle, tabiî Rusya dahü olmamıştı. İRO, âza o-lan memleketler tarafından verilmiş 119 milyon dolarlık bir bütçeye sahiptir.
Türkiye, resmen tRO’ya dahil değildir. Ancak memleketimiz. Bern-deki elçisi vasıtasiyle bu teşkilâtla temas halindedir. Çünkü komünist dünyasının hemen yanıbaşında bulunması yüzünden, demirperde gerisinden kaçan binlerce mülteci Tür-» klyeye de sığınmış bulunuyor. Bunlar, tıpkı 18 ve 19 uncu asırlarda, Rus çarlarının istibdadından kurtulmak için Osmanlı imparatorluğuna iltica eden PolonyalIlar. Macarlar ve Rumenler gibi Rus komünistlerin
zulmünden kaçıp canlarını kurtarmış biçarelerdir.
1947 ağustosunda o zamanki Dışişleri Bakanımız Haşan Saka, bu mülteciler hakkında “siyasi sebeplerle memleketimize, sığınanlar isterlerse burada kalabilirler, isterlerse başka tarafa gitmekte serbesttirler" demişti. Türk Hükümetinin bu sözlerle açıkça ifade edilen hareket tarzı, memleketimizin insanlık ve hürriyet mefhumuna ne kadar kıymet verdiğini göstermiştir. Burada konuştuğumuz bütün mülteciler, bu yüzden Türkıyeye son derece minnettar olduklarını ifade etmişlerdir. Öte yandan, evvelce bize sığındıkları halde sonradan muhtelif sebeplerle diğer Batı memleketlerine gitmiş olan mülteciler de buradaki akraba ve dostlarına yolladıkları mektuplarda, yeni hayatlarından şikâyet etmekte, ve Türkiyeden ayrıldıkları için bü-
yük teessür duymakta imişler.
Her ne kadar Türkiye İRO teşkilâtına dahil değilse de, mülteciler mevzuunda pek çok yardımlar yapmıştır. ve yapmaktadır. Esasen, resmi olmamakla beraber, İRO’nun burada bir delegesi vardır. Dr. H. Wil-brandt adını taşıyan bu delege, bize aşağıki izahatı vermiştir:
— Çok karışık olan mülteciler meselesi hakkında Türk hükümetinin gösterdiği büyük anlayış ve yaptığı yardımlar, her türlü takdirin üstündedir. Mülteciler bahsinde çok müspet bir siyaset takip eden Avustralya, Brezilya ve Arjantin gibi memleketlere gitmek istivenlere karşı da Türkiye, bütün kolaylıkları göstermiştir. Kızılay ise. buraya aç ve sefil kılıkta gelenlere yardım hususunda bize destek olmuş ve dost e-lini uzatmıştır. Nüfus cüzdanı bulun-mı yan la ra lüzumlu vesikalar verilmiş ve yalnızca seçtikleri memlekete gitmek üzere, onlara bir pasaport ve vize temin edilmiştir. 1 temmuz 1947 den 31 aralık 1949 tarihine kadar Türkiyeye sığınan mültecilerin sayısı 925 dir. Bunlardan 450 kişi Türk iyeyi terkederek başka taraflara gitmişlerdir. 3 kişi de ölmüştür. Diğerlerinden ekserisi, buradan hareket e-debilmek için yeni bir programın tanzimini beklemektedirler. Bir kısmı da Türkiyede yerleşip hayatını kazanmağa karar vermiştir.
İSVİÇRE MEKTUPL
İsviçreii köylü kızları milli kıyafetlerini giymiş oldukları halde dağdan ovayı sey-refH-vorla*
isviçreli bir köylü yalçın dağdan ot İndiriyor
LOZAN YOLUNDA
Bu yol üzerinde akşamın dört veya beşinden itibaren nazarı dikkati celbeden şeylerden biri de köpeklerin çektiği ufak arabalardır
BERN ile Lozan arasında işleyen yol, tren ve otomobilleri ile bizim yaz zamanında Kadıköy ile Suadiye arasındaki yoldan daha işlektir. 105 kilometrelik bir mesafeyi ihtiva eden bu yolun üzerinden geçen yayaların, bisikletlerin, motosikletlerin ve küçüklü büyüklü otomobillerin miktarını tahmin etmek cidden güçtür. Genç kızlar sabahın ilk saatinden gecenin belki geç saatlerine kadar eteklikleri bisikletler üzerinde havalanarak, bir-birleriyle yarışırcasına yol alırken, o-radan geçen başka bir kimse bunlara yan bakmayı aklına bile getiremez, çünkü aldığı terbiye buna mânidir. Mektepte kendisine bunun fena bir şey olduğunu öğretmişlerdir. Bilhassa bunların fevkinde, kanunun şiddetli tedbirleri, böyle yan bakana en büyük korku hissini evvelinden verir.
Bu yol üzerinde, akşamın dört veya beşinden itibaren nazarı dikkati celbeden şeylerden biri de köpeklerin çektiği ufak arabalardır. Bu arabalar köylülerin sağdıkları inekten elde edilen süt güğümlerini taşırlar bunu o mmtakanın süt toplama rine götürürler. Süt fiyatları bu halı memlekette bizden daha
ucuz olmasına rağmen, köylülere iyi bir varidat getirir ve her köylü ir. k
te-
gö-bir
vc ye-pa-çok
Bir İsviçreli ka din süt kaynatıyor
yetiştirmeyi bir para kazanç kaynağı telâkki eder. Bahardan itibaren köylerin dışına ve mer’alara çıkarılan i-nekler yazın çok defa 1.600 metrelik dağ yüksekliklerine kadar çıkarlar vc köylü bütün yaz esnasında bunlara kış için vereceği gıdayı min etmekle uğraşır.
Yolda gider ve bu manzarayı rürken çok defa memleketimin
türlü halledilememiş olan süt dâvasını düşünürdüm. Bundan yirmi sene kadar evvel bir gün Vakit gazetesinin (Kırk Sene Evvel Vakit) diye bir yazısını okumuştum. Birinci sayfada kırk sene evvel (Meclisi Has-ı Vükelâ), yani Kabine veya yeni tabiriyle Bakanlar Kurulunun bir müzakeresi yazılı idi. O zamanın nazırları toplanmışlar, süte su karışıyor mu, karışmıyor mu? diye düşünmüşler ve karar vermişler. Bunu okuduğunuz zaman eskilerin ne iyi düşündüğünü gayri ihtiyari tasavvur edebilirsiniz. Gazetenin öbür sayfasını çevirdim. Çırada havadis olarak Belediye Meclisinin toplandığını, süte su karışıyor mu, karışmıyor mu? diye müzakerede bulunduğunu ve yeni kararlar verdiğini gördüm. Hemen ertesi gün gazetelerimizin birinde kırk seneden beri lıalledilemiyen bu basit dâvamızdan bahsettim ve kırk sene sonra bu mevzua avdet etmekten korktuğumu ilâve ettim. Şimdi bu kırk senenin yarısı geçti. Elân bu korku içLnde bu satırları yazıyorum. İnsanın dünyaya geldiği ve gideceği zamana kadar tek gıdası olan süt işinin halledilememe-si bize her halde şeref verecek bir vasıf değildir. Bunu halledemiyen bir cemiyetin daha mühim dâvalarla uğraşması da doğru olamaz.
Sütün verem mikroplarından nasıl korunacağına dair büyük sermayeli teşebbüslerden bahsedileceğine evvelâ başka memleketlerde olduğu gibi bunun istenilen tarzda pastörize e-dilmesini mümkün kılan tencereleri memleketimize İthal etse ve döviz kolaylıkları göstersek şüphesiz kı, süt işinde büyük bir terakki kaydetmiş oluruz.
Bern’den Lozan’a kadar gidilen yol üzerinde bir kaç yüz kişiyi istiap edecek salonlara malik lokantalara tesadüf edersiniz. Bu lokantaların hepsinin kendilerine göre âdeta ufak bir çiftlikleri vardır. Binanın arkasında süt veren inekleri, sığır ve domuzları, tavukları mevcuttur. Bu suretle hem müşteriye taze yemek vermek. hem de malzemeyi ucuz temin etmek imkânına maliktirler.
Bu çok çalışan köylülerin, çalışmanın insana verdiği eğlenmek hakkına istinaden bu büyük salonlarda toplandıkları da olur. Hiçbir kimse diğerine yük olmadan haftanın bir kaç gecesinde ve bilhassa cumartesi akşamlan gece yarılarına kadar eğle-
4
tsviçre, en çok süt istihlâk edilen memlekettir. Çocuklar, gördüğünüz gibi sütü zevkle içerler
nlrler. Halktan ve seyyahlardan bunların arasına karışan ve bunlarla eğlenen pek çoktur. Bu büyük salonları dolduran şeylerden biri de köy. kasaba ve hattî şehir halkının düğünlerini burada yapmalarıdır.
Bir veya bir kaç otobüs; gelini, güveyi ve davetlileri kiliseden aldıktan sonra buraya getirir. Gelin ve güveyin yeri otobüsün en arkasına tesadüf eder, duvaklı gelin, silindir şapkalı güvey otobüs giderken herkesi yolda selâmlar ve bu düğün o a-ileyi hiç yıkmıyacak bir masrafla temin olunur. Böyle bir büyük lokantanın, annesi mutfakta, babası salonda çalışırken onlara yardım eden kızı ile görüştüm. Dört türlü güzel yemeği o-lan düğün sofrasında her davetliye i-sabet eden para bizim para ile altı lira imiş. Memleketimizde en basit bir lokantada bunun yapılıp yapıla-mıyacağı hükmünü okuyucularıma bırakıyorum. *
Çocuğa ve çocuk neşriyatına dair
Çocuk, bir cemiyetin temeli demektir. Bir binanın temeli ne kadar sağlam yapıbrsa, üzerine kurulacak bina da, haricî tesirlere karşı o kadar dayanıklı ve yıkılmaz olur
Yazan: Naki TEZEL
HER yıl kasım ayı içinde ya- [ pılmakta olan dünya çocuk kitapları haftasına bir kaç yıldan beri biz de katılıyoruz.
Şükranla kaydedelim ki, çocuklarımızın okuma hevesi son zamanlarda pek artmıştır. îyi veya fena, bir çok çocuk kitabı ve dergisi yayınlanmakta olması da bunu gösteriyor. ı
Gerek çocuklarımızdaki okuma şevkinin gelişmekte olması gerekse çocuk neşriyatının çoğalması, büyüklere, çocuk neşriyatı meselesinin ciddi olarak ele alınması zamanının geldiğini hatırlatmaktadır.
Çocuk, bir cemiyetin temeli demektir. Bir binanın temeli ne kadar sağlam yapılırsa, üzerine kurulacak bina da. harici tesirlere karşı o kadar dayanıklı ve yıkılmaz olur.
Binaenaleyh, bir cemiyet, çocuklarının sağlam karakterli, bilgili ve ahlâklı yetişmesine önem verdiği nispette kazançlıdır. Bu vazife, sadece öğretmene, anaya ve babaya ait bir İş değildir. Cemiyetin her ferdi bu hususta görevlidir.
Bir öğretmenin vazifesi, çocuğa bilgi vermek, onun bütün harekâtını kontrol ederek iyiye ve güzele doğru gitmesini sağlamak ise ananın ve babanın görevi de, yavrunun bilhassa ahlâki karakterinin teşekkülünde birinci derecede müessir olmaktır.
Bir çocuk muharriri de eserlerini kaleme alırken, gerek ana ve babanın. gerekse öğretmenin görevlerini gözönünde tutup, kendisini onların yerine koyarak, çocuğa belli etmeden iyi telkinlerde bulunmak, faydalı şeyler öğretmek, hayatı yakından tanıtmak ve bu körpe dimağlar üzerinde bir kuyumcu gibi hassasiyetle İşlemek zorundadır.
Çocuğa hitap eden bir ressam da, çizgilerinde, çocuğun bilgi ve muhayyile ufkunu hesaba katmalı, resimlerini. kendini çocuğun yerine koyarak çizmeli, mevzuu onun kolayca kavrıyabileceği şekilde belirtmelidir. Acayip şekiller ve karmakarışık renkler, araştırma ve öğrenme halinde bulunan çocuğun hassas dimağını bir takım sorular karşısında bırakır; muhitini yanlış tanımasına sebep o-lur.
Bu yüzdendir ki. çocuk dergilerinde Çalışan ve çocuk kitaplarını süs-liyen ressamların, konularını, çocuğun seviyesine göre, basit bir şekilde ve itina ile çizmeleri, en güzel ve yumuşak renklerle işlemeleri lâzımdır.
Unutmamak icap eder ki, çocuk için bir resim bin kelimeye bedeldir.
Bir çocuk oyuncakçısının da görevleri bulunduğunu söylemek, her halde doğru olur. Çocuk için bir o-yuncak sadece eğlence vasıtası değildir. Oyuncağın, bir de öğretme vazifesi vardır. Biraz tahta parçası, iki üç çM ve bir kaç renk sulu boya ile yapılan küçük bir otomobil karşısında çocuğun duyacağı alâka ile madenden yapılmış, her köşesi aynen hakikilere benziyen, üstelik kendi kendine yürüyen bir otomobile karşı duyacağı ilgi aynı olabilir mi? Şüphesiz ki. hayır. Zira, çocuk, ikinci otomobilden daha çok şey öğrenecek, hakiki otomobilin hususiyetlerini biraz daha iyi tanımak imkânını bulacaktır. Bu sebeple, oyuncakçılık, sadece bir ticaret işi değil, aynı zamanda bir çocuk terbiyesi işi olarak telâkki edildiği zaman müspet netice verebilir.
Bütün bu saydıklarımız gibi, cemiyet içinde hepimizin, uzaktan veya yakından, az veya çok. çocukla ilgimiz vardır ve olmalıdır. Yavrularımızın iyi yetişmesi, vatanımızın ve milletimizin istikbalini garanti etmenin birinci şartıdır. Bu da, hiç şüphesiz çocuğu sevmekle, ona sevgi ve şefkat göstermekle kabildir, öğrenme halinde olan, bunun için de daima soran çocuğu terslememen, birbirini kovalıyan sorularından asla u-sanmanıalı, her sorusunu mutlaka ve doğru olarak cevaplandırmalıyız.
Çocuk bizim cevaplarımıza inanır ve her sözümüzü doğru kabul eder. Yalan söylediğimizi bir kaç defa far-kederse. bize karşı itimadı sarsılır, kendi de yalan söylemeye başlar ve bu. yavaş yavaş, herkesten şüphe etmesine. herkesin yalan söyliyebllece-ğinl düşünmiye başlamasına kadar gider.
Evvelki yıllara ve nesillere nazaran bugünkü çocukların okumaya karşı çok daha büyük bir alâka duyduklarını hep görüyoruz. Bu, muhakkak ki, sevinilecek bir olaydır. Analara ve babalara sorarsanız, size; yeni çıkan dergileri ve kitapları çocuklarına almak için para yetiştiremediklerini söyliyecekler, fakat çocuklarının okumaya karşı olan büyük hevesleri karşısında sevinçlerini de gizlemiycceklerdlr.
Bizde çocuk neşriyatının son yıllarda hayli çoğaldığı bir hakikattir. Fakat, samimi olarak söylemek lâzım gelirse, bu kabil neşriyat henüz istenen ve beklenen seviyeye ulaşamamıştır. Ulaşması için de daha çok yıllar beklememiz gerekiyor. Bu bakımdan, çocuklarına emniyetle verebilecek kitap bulmakta zorluk çektiklerini soyliyen velilere hak vermek lâzımdır.
Bizim çocuk neşriyatının bugünkü kalite düşüklüğü bir kaç sebepten ileri gelmektedir:
Evvelâ, bu işe yeni yeni önem veriliyor. Henüz daha doyurucu bir çocuk kitaplığı meydana gelmediği gibi, neşredilen eserler de sürüm göz-önüne alınarak, ticaret maksadiyle hazırlanıyor. Gaye ticaret olunca, muhtevanın ehemmiyeti ikinci dereceye düşürülüyor.
Sonra, çoğu yabancı dillerden çevrilme olan bu eserler, bazan türkçeyi dahi iyi bilmiyen. yabancı dile vukufu da pek az olan heveskârların kaleminden çıkıyor. Bunun neticesi olarak. uzun cümleler, bozuk ifadeler, yabancı ve bilhassa arapça kelimeler. çocuğun asla anhyamıyacağı terkipler, karışık teşbihler kitabı dolduruyor. Bütün bunların yanında, fena kâğıt, baştan savma ve pis bir baskı, acemice çizilmiş, gözleri tırma-lıyan resimler ve karmakarışık renkler. eserin değerini sıfıra düşürüyor.
Unutmamalı ki. çocuk, eline ne verirsek, onu, o şeyin en iyisi zanneder. Bilgi ve zevk seviyesi ona göre teşekkül eder.
Binaenaleyh, çocuğun her bakımdan mükemmel yetişmesi, ona iyi şey göstermekle, en yetkili kalemden çıkmış kitabı okutmakla, en güzel çizilmiş ve renklendirilmiş resimleri vermekle kabildir. Yavrularımızın zevk ve bilgi seviyelerini ancak bu şekilde yükseltebiliriz.
Bazı kitapçılar, iyi baskı yapmak için, iyi ve ucuz kâğıt bulamadıklarım iddia ediyorlar. Bu. ilk bakışta haklı bir iddia gibi görünüyor. Ama, unutmamak lâzım gelir ki, bir kitabın kalite bakımından yüksek olması demek, mutlaka ve sadece kâğıdının iyi olması demek değildir. Eğer bugün iyi kâğıt bulamıyorsak, hiç olmazsa iyi yazılmış veya güzel tercüme edilmiş eserleri basalım. Çocuklarımızın gözlerini güzel renkli resimler ve temiz baskılarla okşayamıyor-sak, hiç olmazsa, zihinlerini bozmı-yalım; ahlâki karakterlerinin teşekkülünde fena rol oynamıyaJım..
Bunları temin için, çocuk neşriyatı ile uğraşan kimselerin, sadece ticaret zihniyetiyle hareket etmiyerek işin pedagojik önemini de takdir etmeleri, bu sahada salâhiyetti kimseleri arayıp bulmaları, maddi fedakârlıklardan kaçınmadan bu gibi kimselerin kalemlerinden, sanatlarından ve bilgilerinden istifade etmeye bakmaları, ileri memleketlerin çocuk neşriyatını kendilerine örnek edinmeleri lâzımdır. Aksi takdirde, bu bocalama daha uzun zaman böylece devam e-dip gider.
Ahmet Hamdı Tanpınar
Sahnenin Dışındakiler
- 29 -
Edirne geri alındığı zaman iş değişti. Mahmut Şevket Paşanın bu cesareti göstereceğini hiç zannetmiyordum. Bunu ancak çok yeni ve genç insanlar yapabilirdi. Tesadüfler ancak bir anlık fırsat verirler. Bu ânı kaybetmek ihtimali, kaybetmemek ihtimali kadar kuvvetliydi. Mahmut Şevket Paşa bu ânı kaybedebilirdi. Aradan bir müddet geçince Enver Beyin ve Cemal Beyin paşalıkları ve Harbiye, Bahriye nazırlıkları geldi. Bunun nasıl olduğunu da hepimiz biliyoruz. Zaten İzzet Paşanın âni istifası da bunu İyice gösterdi. Bir nevi diktatoraya gidiyoruz, demekti. Halbuki Mahmut Şevket Paşa Ölmeseydi bu olamazdı. O hiç bir suretle buna cesaret edemezdi. Ve belki de yaptırmazdı. Saraydaki hoyratça hareketlerine rağmen!
Babam İhsana:
— Siz vakaları bir saati söker gibi mütalâa ediyorsunuz... dedi-
— Ama vakalar da böyle değil mi? Brakın da sözümü bitireyim. Ben olanlardan şikâyetçi değilim! Yalnız olacaklardan korkuyorum. Bu korku sade bende değil! Dışardaki İşleri yakından takip edenlerin hemen hepsinde var.
141
Babam Nuri Beye dönerek:
— İhsan Beyin demin söyledikleri, Ekrem Beyin bana Sinoptan yazdığı üç mektupta ayniyle var. Eırincisinde benim cemiyetten olduğumu bile bile, şahsına ve arkadaşlarına haksızlık yapıldığını söylüyor, itham ediyordu. İkincisinde de şahsım ezilmiş arada, ne çıkar? Mademki Edirne kurtuldu...,, diye seviniyordu. Hattâ Talât Paşaya bir mektup yazarak sadece Edirneyi görmesine müsaade edilmesini rica ettiğini söylüyordu. Ü-çüncü mektupta ise “Her şey bitmiştir. Artık Türkiyeyi Cemal Paşa ile Enver Paşa idare edecekler, Talât Paşa ve diğer güvenilecek erkân arada kalacaktır. Bu bizi nereye götürür, Allah bilir orasını!,, diyordu.
— Ben biliyorum. A İm an yanın kucağına! Hem de doğrudan doğruya... Bilhassa bir Avrupa harbinin başlaması ihtimali her an varken...
Babam çok iyimserdi.
— Buna mübalâğa ediyorsunuz gibi geliyor. Böyle bir harp ihtimali daha ortada yok,..
— Her zaman vardı ve şimdi de var. Zaten bahsettiğim vaziyet, böyle bir muharebe olursa tehlikelidir. Yoksa işlerin düzelmesi için eskilerin dediği gibi çakır pençe bir idareye ihtiyacımız var. Biliyorsunuz, ben doğrudan doğruya siyasetle meşgul olmadım. Galiba olmıyacağım da. Fakat vaziyetimiz güç...
— Niçin bu kadar fena düşünüyorsunuz?
Nuri Bey, o yumuşak bakışlariyle İhsanın yüzüne bakıyordu. O senenin yazını Küçük Bebekte geçirmeğe karar vermiş, bir yalı tutmuştu. Böylece Bol-Ahenk Tevfik Beyle de beraber olacağını düşünüyor, şimdiden seviniyordu. Biraz evvel babamı ve bilhassa İhsanı yalıya davet etmişti:
— Balığa çıkarız. Mehtap âlemi yaparız. Siz 142
Tevfik Beyi iyi tanımadınız; asıl alaturka musikinin hâzinesi odur.
İhsanın yeni bir harpten bahsedişi, vaziyetin yeniden güçleştiğini söylemesi hoşuna gitmiyordu. Bu dünyada rahat yüzü görmiyecek miydi? Nuri Bey hodbin değildi; sadece ufuksuzdu. Düşüncesi imkânlarının Ötesine geçemezdi. Ayrıca rahatını, eğlencesini de çok severdi. O devirde daha meseleler, bugün olduğu gibi insanları kendiliğinden zorlamıyordu. İnsanların onlara gitmesi lâzımdı. Onun İçin dünyanın her tarafında namuskâr vatandaş denilen insan tipi az çok Nuri Beye benzerdi.
— Bakın, neden fena? Evvelâ tesadüfle muvaffak olmuş insanlar var başımızda... Tesadüfle muvaffak olmak insanı az çok talihine inandırır. Sonra efkârı umumiye dediğimiz şey galeyanda. Çok haksızlık gördük, dünyanın en zalim ameliyatını geçirdik. Ortada bu kadar ıstırap varken ve kayıplar o kadar yakınken, akli selimin sözünü dinletmesi güçtür. Ben ondan korkuyorum. Yani zararlarımızı telâfi etmek fırsatını «ramamızdan... Sonra bize Edimeye yaptığı kısa bir seyahati, yollarda ve şehirde gördüklerini anlattı:
— Bu kadar yıkıntıdan sonra bu memlekete nasıl çalışma cesareti vereceğiz ve hakikaten gidilmesi lâzımgelen yolu nasıl göreceğiz?.
Babam gülerek:
— îhsan Bey, oğlum! Senin kafanda bir şeyler var.
— Hayır, yok! Daha doğrusu büyük bir şaşkınlık var. Kendimi kaybetmiş gibiyim! Buradan Avrupaya giderken kendime mahsus iyi kötü bir dünyam vardı. Onun içinde yaşıyordum. Avrupada çok başka türlü bir Alemle ve bilhassa fikir denen şeyle karşılaştım. îyi hocaJar ve hııkika-143
*
ten btlvük insanlar tanıdım. Bizim şüphe dshi etmediğimiz bir yığın meselelerle karşılaştım. Bunlar beni çarçabuk sardılar. O zaman hülya ile yaşadım. Yani memleketimizi uzaktan bu fikirlere ve bu meselelere göre düşünmeğe başladım. Dönünce büsbütün şaşırdım. O zaman öğrendiklerimin bir işe yaramıyacağını anladım, Şimdi sağa sola başvurup duruyorum. İnsanın kendi hayatına istikamet verecek bir fikri bulması ne kadar güç... Ayakkabı değil ki. hazırını alayım. Şimdiye kadar hep kelimelerle ve bir de hâdiselerle yaşadık. Kelimeler bizi sarhoş etti; hâdiseler kafamıza vurarak uyandırdı. İnsanı, tarihi ve hayatın ihtiyaçlarını göremedik. Bize bir manivelâ lâzım. Bu nedir? İşte düşüncem. Bazan kendimizi kâfi derecede sevmediğimizi sanıyorum. Hele insanı, düşüncemin etrafında toplanacağı insanı bir türlü bulamıyorum. Kimin için yaşıyacağım, kimin için çalışacağım? Bu nasıl bir mahlûktur? Dünyası nedir? Ne düşünür? Nasıl yaşar? Ne yapar? Bunu bilmiyorum. Kaldı ki, hâdiseler bu süratle giderse bu insanı hiç bir zaman bulamıyacağım gibi geliyor bana?..
— O nasıl şey öyle?.
Ihsan, Babamın suali karşısında bir müddet açılıp açılmamakta tereddüt etti. Sanki “Bu insanların rahatını kaçırmama ne lüzum var?" diye düşünüyordu.
— Öyle değil mi ya?.. Ben Avrupaya giderken bu mahalle böyle miydi? Hepimiz aşağı yukarı ayni merdivenin basamakları üzerinde imişiz gibi yaşıyorduk. Halbuki dönüşünde yahut bugün meselâ, artık eski yerde değiliz. Hayat şekillerimiz birbirimizden ayrılıyor. Bir kısım insanlar çok değişiyor, bir kısmı olduğu yerde kalıyor, Büyük bir iktisadi buhrana girmek üzerc-
114
yiz! Bu, köylümüzü, şehirlimizi ne hale getirecek? Biliyor muyuz bunları? Hiç birini bilmiyoruz ki...
Bu son cümleleri, tıpkı Sabihanm yaptığı gibi sorguyu başa geçirerek ve yine onun el işaretiyle söylemişti. “Hiç birini bilmiyoruz ki" derken Sabihanın yaptığı gibi âdeta hepimiz namına kendi kendisiyle konuşmuştu. İçimde yine eski ifrit canlanır gibi oldu. İhsan, Sabiha gibi konuşuyordu.
Nasıl ben. kendimden ve etrafımızdan ayrılan düşünceleri yüzünden Sabiha ile o kadar çekiştiğim akşamların sabahında, ondan duyduklarımı, o şikâyet ve tenkidleri mektepte arkadaşlarıma ayniyle tekrarlıyorsam, onları uzun uzun müdafaa ediyorsam, İhsan da hemen hemen benimkine benzer bir hayranlığın yolundan giderek Sabihanın konuşma tarzını öylece - belki de o anda birdenbire Sabıhayı düşündüğü için bile bile-taklit etmişti.
İhsanın o zamanda kendisinde hiç rastlamadığım bu konuşma şeklini, birdenbire dilinin ucunda bulabilmesi için bu küçük kızı ne kadar dikkatle dinlemiş olması lâzımdı.
Şüphesiz o da benim gibi Sabiha ile geçen saatlerden sonra her vesile ile onu düşünüyor, yüzünün konuşurken kendi içine doğru derinleşen ifadesini, ellerinin mesut çocuk işaretlerini, söylediği sözlerle beraber teker teker hatırlıyor, onun cazibesini yapan şeylerin üzerinde “Acaba hangisi yapmacıktır? Hangisi tabiîdir?" diye sualler soruyor, sonra tabii veya yapmacık hepsine birden hayran olduğunu kabul ediyor, o zaman coıun bir saat, bir gün, bir hafta evvel söylediği bir cümleyi yavaşça kendi kendisine - tıpkı benim gibi - tekrarlıyordu.
(Devamı var)
145
Sayfa 4
YENİ İSTANBUL
SPOR
Hazırlanan yeni bir kanun tasarısiyle
Almanyada fud bol yeniden canlanıyor
Alınanlarda bugün W. M. sistemini tatbik etmek taraftarıdırlar. Ve bu tarzın halihazırda en güzeli olduğuna kanidirler
KARSAN
Sadi
H
ARPTEN evvel futbolda Avrıı-panın en kuşetli memleketlerinden biri olan Almanyanın 1946 Luxembourg Kongresinde Milletlerarası Futbol Federasyonu ile münasebetleri kesilince o tarihten beri futboldaki durumu hakkında e-aaslı malûmat alınamamakta idi.
Uzun müddet milletlerarsı spor temaslarından mahrum kalan bu memleketin son zamanlarda futbolda tekrar kalkınmaya başladığı gelen haberlerden anlaşılmaktadır. Almanya-nın Milletlerarası Futbol Federasyonuna bu aene tekrar alınacağından kuvvetle bahsedilmektedir. Bu ihtimal yakında tahakkuk edecek olursa mütehassıslar Almanyanın meşin topta kısa bir zaman zarfında tekrar yine eski kudret ve şöhretini bulacağından şüphe etmemektedirler. Esasen bu ihtimali daima gözönünde tutan Almanyanın epey zamandan be ri bu maksatla hazırlandığı söyleniyordu. Milletlerarası ölçüde bir kıymet taşımamakla beraber bazı Alman futbol kulüplerinin ecnebî takımlarla yaptıkları maçlarda elde ettikleri neticeler âti için büyük ümitler vâde-dlyordu. Almanyada bugün bir çok esiri şöhretli oyuncular mevcut ise de daha ziyade yeni yetişen genç ve liyakatli elemanlar dikkat nazarları çekmektedir. Fakat bunlardan hiç birisi henüz beynelmilel müsabakalara İştirak etmemiş olduğundan tecrübe sahibi değildirler
Bu genç elemanların arasına serpiştirilecek eski futbol kurtları ile teşkil olunacak bir Alman millî takımının çok kuvvetli bir manzara ar-eedecegi ileri sürülmektedir.
Almanya milli takımını yetiştirmek ve çalıştırmak vazifesi eski meşhur antrenörlerden Stepp Herzberger’e verilmiştir. Bu antrenörün isabetli görüşü, futboldaki bilgi ve otoritesi her tarafta takdir ile karşılanacak bir mertebededir. Kendi oyuncuları için verdiği nasihatler bütün futbolcula-
nn kulağında küpe kıymetli özlüdür. şiveleri ne kadar yerinde bir görüşün mahsulüdür:
Bu meşhur antrenör diyor ki : “Futbol yalnız ayakla değil, fakat kafa ile de oynanan bir oyundur. Bir oyuncu topun kendisinden uzak olduğu zamanlarda da daima topu takip edecek ve kendisine top gelecek imiş gibi vaziyet alacaktır. Pas verdikten sonra durmamalı, tekrar pas almak için harekete geçmelidir. Arkadaşları için boş yeri bulmak, iç oynıyan bir oyuncunun başlıca vazifesi olmalıdır. Esasen onlara da mar-ke vaziyette topu geçirdiği nispette de kendisinin müsait pozisyonlar bulabileceğini takdir etmelidir.,, Hakikaten bu nasihatler çok İnce bir görüş ve kavrayışın eseridir.
Almanya da bugün WM sistemini tatbik etmek taraftandır. Ve bu sistemin halihazırda en muvaffak bir tftbiye olduğuna kanidir. Brezilyalılar tarafından icat edilmiş olan Dia-gonal sisteminin, yani yedi kişi ile hücuma geçip dört kişi ile müdafaaya çekilmek suretiyle tatbik tâbiye tarzının muarızıdır.
Alman İdarecileri futbolda mn sırnnı süratte bulmakta,
ve müdafaa hatlarının vazifelerini lâyıkiyle görebilmelerinin kendi kad-rolannı muhafaza etmekle kabil o-labıleceğine inanmış bulunmaktadırlar. Bununla beraber asri futbolda orta muavinin esas vazifesinin hü-euma yardımdan ziyade müdafaaya yardım etmesi İcap edeceğini itiraf etmektedirler.
îşte, sızan bütün bu haberlerden de anlaşıldığına göre, milletlerarası futbol sahasına yakında çıkması beklenilen Almanyanın bu maksatla daha şimdiden esaslı surette hazırlanmaya başlamış ve gerekli tedbirleri almış olduğuna inanmak lâzım geliyor.
olacok kadar Bakınız şu tav-
olunan
boşan-hücum
Enternasyonal
basketbol maçları
bu gece başlıyor
İlk karşılaşma bu ge^e Suriye ile Lübnan arasında olacak
Türkiye, Suriye ve Lübnan milli takımlarının iştirakiyle yapılacak olan Enternasyonal Basketbol karşılaşmalarına bu gece saat 21 de Spor ve Sergi Sarayında başlanacaktır.
Bu gece yapılacak açılış merasiminden sonra Suriye ile Lübnan takımları karşılaşacaktır.
7 nisan cuma günü hiç bir müsabaka yapılmıyacak; 8 nisan cumartesi gecesi Türkiye millî takımı. Suriye-Lübnan maçının mağlûbu ile oynıyacaktır. 9 nisan pazar gecesi Türk milli takımı Surlye-Lüb-nan maçının galibi ile karşılaşacaktır.
TÜrkiyede İlk defa yapılacak olan bu enternasyonal basketbol müsabakaları büyük bir merakla beklenmekte olup; Fransız, İtalyan ve Mısır takımlarının bu enternasyonal turnuvaya iştirak etmemesi de teessür uyandırmıştır.
Güreşçilerimiz yerlerine döndü
Ankara, 5 (A.A.) — Stockholm'de dünya Greko-Romen güreş şampiyonasına iştirak eden ve dünya ikinciliğini alan güreşçilerimizden AnkaralI Celâl Atik. Adil Candemir, Tev-fik Yüce ve Ali özdemir bu sabahki ekspresle şehrimize dönmüşlerdir. Güreşçileri Îstanbulda karşılamak üzere giden Yaşar Doğu da ile Ankaraya dönmüştür.
Güreşçilerimiz garda Güreş rasyonu temsilcileri. Pakistan
Ataşesi, Basın mümessilleri ve kalabalık bir halk kütlesi tarafından karşılanmışlardır.
Halk, güreşçilerimize karşı sevgi tezahüründe bulunmuştur.
kafile
Fede-Basın
Enternasyonal tenis turnuvası
Monte Carlo, 5 — Monte Carlo’da yapılan Milletlerarası Tenis Turnuvasında çift erkekler ilk turunda alınan neticeler şöyledlr:
İsveçli Bergelin ve Davidson - Belçikalı Brlchant ve Goelhand’ı 6-2 6-1, Yugoslav Mitiç ve Pallada - İtalyan Gorive Scribiani’yi 7-5 3-6 6-2, Fransız Bolelli ve Cochet - Holândalı Dchnert ve Wiegers’i 6-0 6-1, İtalyan Belardı-nelll ve Del Bello - Yugoslav Branovlç ve L&slo'yu 6-4 6-2, kendi İstekleri iie memleketlerini terketmiş olan Çekoslovakyalı Drobny ve Cernlk - Belçikalı Moreau ve Connich’l 6-1 6-1 yenmişlerdir.
Çift erkekler ikinci turunda İse?
Bergelin ve Davidson - Mitiç ve Pallada’yı 6-2 6-2 6-3. Belandineilt ve Del Bello - Amerikalı Patty ve Dorf
A t yarışlarında sıkı tedbir almak yolunda yürünüyor
At yarışları hakkında yeni bir kanun tasarısı hatırlandığı sırada, evvelki yarışlarda uyku ilâcı içirilen on yarış atı ve 16 at bakıcısı İzmir yarışlarına iştirakten menedildiler
Ankaradan bildirildiğine göre gerek Ankarada ve gerekse îstanbulda at yarışları yüzünden hâsıl olan bir çok nâhoş hâdiseler dolayısiyle, Hükümetin bu yarışların idaresini Yarış ve ıslah Encümeninden alarak Tarım Bakanlığının kontroluna tevdi ettiği malûmdur. Hâlen Ankara-Istanbul ve İzmir at yarışları Tarım Bakanlığının teknik murakabesi altında cereyan etmektedir. Şimdilik bir yönetmelikle İdare edilmekte o-lan bu yarışların daha disiplinli ve memlekete faydalı cereyan etmesi için Tarım Bakanlığı yeni bir kanun tasarısı hazırlamış ve bugünlerde Başbakanlığa sunmuştur. 15 maddeden ibaret olan bu yeni tasarı da Türklyenln her neresinde olursa olsun at yarışları yapılmasını Tarım Bakanlığının müsaadesine bağlamaktadır. Keza kantin, at yarışlarından elde edilen gelirin tamamını münhasıran o mıntakanın atçılığının ıslahına sarfedllmeslnl âmir bulunmaktadır. Diğer maddeler cezaî müeyyideleri saymakta olup, yarışlar dolayısiyle verilecek kararlar aleyhine ne idari makamlar, ne de mahkemelere haşvurulamıyacağını beyan eylemektedir. Bu kanun çıktıktan sonra mufassal nizamname ve talimatname hazırlanacaktır.
Bu tasarı kanuniyet kesbedinceye kadar, Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle yarışlar idare olunacaktır. Buna göre, her şehirde yarışlar yapılırken burada mahallî yarış komiserleri bulundurulacaktır. Ayrıca Ankarada da yüksek komiserler heyeti vardır. Bu heyet. Bakanlık müsteşarı Süreyya Genca’nın başkanlığında Veteriner G. Müdürü Nureddin Aral Yarış ve Islah Encümeni Genel Sekreteri Atıf Esenbel, Emekli Veteriner General Kâmil Bayrı, Giresun Milletvekili Fikret Yüzatlı ve Veteriner Genel Müdürü muavini Dr, Zeki Mağdenli’den mürekkeptir. Yarış yönetmeliğinin 130 uncu maddesine göre yarışlarda nizama aykırı harekette bulunan at sahibi, antrenör, cokey ve seyisleri hakkında mahallî komiserlerce verilecek diskalifiye ve para tazminatı kararları e-ğer 3 haftayı ve 25 lirayı geçerse, keyfiyet yukarda adları geçen kimselerden müteşekkil yüksek komiserler heyetince tetkikten sonra katiyet kesbedecektir.
Yarışlarda anormal netice alan veya kendisinden herhangi bir suretle şüphe edilen hayvanın yarıştan sonra mütehassıs veteriner tarafından salyalarından bir miktar alınacak ve bir şişe içerisinde, Ankarada Veteriner Fakültesi Farma Koleji Enstitüsüne gönderilerek muayenesi yan-tltWlt|(ıftl|f)iııı)||t|||||ıı>||lıııl|l)»|il,mrttllıııı:ııHUIIIIlHiilİHİIIIıl!llhrtıiİHilHllllltilı(«ilht.ll dlllrîîı man'ı 6-2 6-3 3-6 8-6, Bolcili ve Cochet - İngiliz Anderson ve Kingrley’i 6-1 6-1 İtalyan Cuceili ve Çaccla-Norveçll Haanes ve Hesses'l 6-4 0-6 6-3 6-3 yenmişlerdir.
Tek erkekler ise:
Italyan Caccia Milletlerarası Fron-sız tenisçisi Robcrt Abdesselam'ı 2-6 6-4 6-3 yenerek güzel bir galibiyet kazanmıştır.
Tek erkeklerin ilk turunda alınan diğer neticeler:
Del Bello - Pallada’yı 7-5 6-2, Derf-man - Fransız Henry Pelizza’yı 2-6 6-1 6-4, Bergelin - Fransız Lemyer’i 6-1 6-4 Fransız Remy - Geclhand’ı 6-3 6-4, Scrlbiani - Fransız Kermadee’i 6-1 6-3, Yugoslav Pelrovic - DanimarkalI Ulrich'i 7-5 6-0 yenmişlerdir.
HİKÂYE
Yazan l İlhan TABU S
I
i
Durum. Barsak.
— İfade müellifi.
1 — Bir tıp branşına bakan doktor. 2 — Sonsuz muharebe. 3 — Pederin yarısı. 4 — (Tersi) Bir kumaş cinsi (çoğul). G tarzı (Eski terim). Dar kapı
6 — İlgi. Bir hayvan. 7 — Ar. Kokulu bir ot. 8 — Kamer. 9 — Şöyle böyle çekici. 10 — Dişleyen. Cilt.
1 t KARDAN AKAĞI)
1 — Çaresiz ıstırap (İki kelime.) 2 — En çok. OsmanlI tarihinde soğuk'u hatırlatan bir paşa ismi. 3 — Saçmalama. Eski harflerden birinin okunuşu. 4 — Vilâyeti. Başına bir harf gelirse güreşçilerimizden birinin soyadı olur. 5 — Ehliyet. (Tersi) Su. 6 — (Tersi) Gı-dalanma. Zamir. 7 — Dedelerimizin harp Aletlerinden. 8 — İkametgâh. (Tersi) Vilâyet. Muahede veya yemin. 9 — Bedelsiz olarak. Sıfat takısı. 10 — Parmakla gösteren.
Dt’Nttü BULMACANIN HALLİ Soldan
1 — Siya»! konu. 2 — Elini Yıkat. 3 — Mezamir. Ma. 4 — Ayin. Lâmen. 6 — Vldc. İlâha. 6 — İt. Kel. 7 — Bedenen âlâ. 8 — Evir. Deal. 9 — Nal. Akıbet. 10 — Adllûne tam.
Yakardan uaııftn
1 — Semavi belâ. 2
8 — Yizid. Dini. 4 —
8im. En. Ta. 6 — İyilik eden, 7 — Kıtal, Eben, 8 — Ok, Mânâsız, 0 — He-man. Akik 10 — Vtanan Bdanx
— DavetiyoH. Ananeler. 5 •-
Utanan adan*
t
kazanmanın daha akıllıca yollan var. Çocuğu daha karnımda taşırken îmamzade Kasımın türbesini ziyarete gitmiştim. Daima tesirini “halkeder.” Doğunca da daha evvelden tuttuğum müneccim hazırdı. Ben tuttum, sen değil, hayırsız baba! Senin aklına hayırlı bir iş gelir mi! Gayet bilgili bir müneccim bulmuştum. İki kran verdimdi. Allahın yardımiyle Kamber Ali, şahın veziri olacaktır dedi. Olacağına eminim. Bir torbacığın içine uğur getiren mavi boncuktan üç tane, cesaret veren kırmızı boncuktan da üç tane koyup boynuma astım çünkü. Kollarına, içinde âyet yazılı tılsımlı kutucuklar bağladım. Her derdo devâdır. İnşaallah! İnşaallah! İnşaallah!
Mirza Haşan dahi derin bir ses ve uysal bir edâ İle:
— İnşaallah! İnşaallah! demişti.
işte, uzağı gören bir annenin bu yollu himmetleriyledir kl, Kamber Ali hayata atıldı. Her türlü kaza ve belâya karşı korunmuş bulunduğundan kendisine makul bir hareket serbestliği vermek tabii görüldü. Bu sayede, yedi yaşına kadar mahalle içinde kız ve erkek arkadaşlariyle birlikte çırçıplak dolaşabildi; çok geçmeden bakkallar, yemişçiler ve sebzecilere dehşet saldı; çünkü hurma, hıyar ve hattâ kebap et gibi yiyecek şeyleri aşırmakta müstesna bir maharet göstermekteydi. Yakalandığı vakit küfür ve lânete boğulur ama hiç aldırmazdı! bozan dayak atarlardı ama çok değil, çünkü annesinden herkes korkardı. Annesinin bu gibi hallerde arslan gibi kükrediğini bilirlerdi. Kamber, dayak yediği yerlerini eliyle tutarak ağlaya ağlaya annesine sığınıp gözlerini ve burnunu uğuşturdu mu, anne de çocuktan onv döven hainin adını öğrendi mİ dakika kaçırmadan başını örter, kapı dışarı uğrar ve kollarını sallayarak:
Yetişin cy müslümanlarl Çocuklarımız
J
tırılacaktır. Buradan alınan rapor, eğer o hayvanın doping'H olduğunu gösterirse o koşu atı müebbeien diskalifiye edilmektedir. (Dopng, yarış atlarına normal kuvvetlerim arttırma]; veya azaltmak için ilâç verme hali demektir).
Neteklm 1949 sonbahar at yarışlarında şüphe uyandıran on atın muayeneleri yapılmış ve doping hali görülerek müebbeden yarışlardan mahrum edilmiştir. Bu atlar şunlardır:
Cicim, Gandi, Canan, Hovarda, Kasva, Hatıra, Ankara, Şiveli, Okşan ve Bellaroz.^
Bu hayvanlaş bu seneki İzmir
yarışlarına iştirak ettlrllmedikleri gibi, badema hiç bir yanşa da gire-nıiyeceklerdir. Keza bu hayvanlan ilâçlanıakta ihmalleri görülen 16 seyis ve antrenör de İzmir ilkbahar ko-vazifelerine ait menolunmuş-
şuları müddetince hizmetleri görmekten 1 ardır.
Bir kaç mevsimdir, ra yarışlarında tatbik muayenelerinin bu mevsimden itibaren İzmirde ve îstanbulda da tatbi-kına karar verilmiştir. Kanun çıkıncaya kadar alınan bu kararların, at yarışlarında şimdiye kadar cereyan eden bir çok yolsuzlukları önli-yeceği umulmaktadır.
Resimleri (Yukarda) Fransa d a büyük rağbet gören at yarışlarının cereyan ettiği hipodromlardan birinde tribünlerin görünüşü. (Aşağıda) Meraklılar bir yarışırı cereyanını heyecan İçinde dürbünleriyle seyrediyorlar.
yalnız Anka-edilen doping
rafc-
•iiHnıiH.wrnninııınrTnw^TinııifnnuiivuiHiHmımHiutiiıınffrtwfmtiMil'iMni(iH)»«lhuııı>.iHuhfHiuiUbiinwiLiiütiHMiU!id>»ııııııııuL’ •iuuıuu^u
AVRUPA MUHTELİTİ
UZUN yıllar boyu arkadaşlık ettik. İki İnsanın, araya ötekileri de karıştıracak olursak üç, dört, beş İnsanın, birbirlerine ne dereceye kadar ve hangi şartlar İçinde bağlanması mümkünse, bizim aramızda da o çeşitten bir dostluk vardı diyebilirim. Lâkin hiç bir zaman onun, muannit baş ağrılarına benzettiği o devamlı huzursuzluğunun sebebini keşfedemedik.
Sert bir huyu vardı. Çabuk kızmaz ama. hiç umulmadık zamanda, beklonmedlk bir sebebe dayanarak, kudurmuşçasına hiddete kaptırırdı kendisini.. Bu sebebi İzahtan da âciz değildi. Eğer sinirtari yatışmaya başladıktan sonra söyledikle r 1 n ' dikkatle dinlerseniz ona vermekten ka çare mazdınız.
— Tuhaftır derdi, dünyada kimsenin başına gelmemiş şeyler benim başıma gelir.Felâketlerin. lo-ladüflerln. acayip maceraların türlüsünü gördüm ve türlüsünü yaşadım. Basit bir adam olduğum ve bir kenarda yaşamayı o kadar istediğim halde, hâdiseler beni daima meydanın ortasına çektiler. Hem de ısrarla. Gün oldu kl, yirmi kişinin birden İftirasına hedef oldum, Yirmi kişi aynı hisse kapıldı, aynı taktiği kullandı ve ağzımdan lokmayı kapmak İçin İşbirliği etti. Bir tek gerçek dosta sahip olmak şöyle dursun, bir tek gerçek dostluk jestine bile lâyık görülmedim. Halbuki zararsız bir adam olduğumu zannediyorum.
Çok içiyordu. Bunu şu veya bu maksatla yaptığını sanmam. Kafası dönünce etrafa saldırmak, küfretmek, çileden çıkmak, ne istediği, ne de nefret ettiği şeylerdi. Aklına ne eserse yapardı. Unutulacak, teskin olunacak bir derdi, kutlanacak bir sevinci olmamıştı. Arasıra insanlara, dünya İşlerine dair bir takım fikirler ortaya attığı olurdu ama, bunların hiç birine sahip çıkmazdı, işinde intizamlı, bekâr odasında rahat, en mühimi, para hususunda fütursuzdu. Lâkin o muannit başağrısı şeklindeki huzursuzluğu, her dakika, üzerinde görmemek, sezmemek imkânsızdı. Ayakkabısı dar gelen, için için midesi sancıyan, çok derinden a-lınmış bir izzeti nefis yarası taşıyan, veya her köşebaşından hayasız bir düşmanın çıkmasını bekli-yen insanların hepsinin, cümlesinin acısına bedel bir kederi vardı sanki..
Şimdi siz bu hikâyenin sonunda arkadaşımın meselesini çözeceğimi sanıyorsunuz, öyle değil mi? Hayır sevgili okuyucular, size söz vermiyorum. Yalnız bir kapı aralama-
• •
hak baş-bula-
yı, bir ışık gösterin oy 1, belki kabul edebilirim. îşte:
Bu arkadaşımız —adını söylemiç-miydim? Hayır, söylemedim. Hadi yine söylemiyeyim— çok yıllar evvel dünya evine girmişti. Aldığı kadında talihsizliğinin veya tora talihinin bütün arazını bulmuştu. Bu dünya yüzünde, karısından ayrılan-ların sözleri kendi görüşleri hududu içinde bırakılmalıdır. Bırakılmalıdır ya, arkadaşımızın o kadın yüzünden bütün kin bağladığı da nında kadın lâfı
birci iraîc-haline Ha-
bir clnae karşı muhakkak. Ya-edilemezdi. Onu kalba kadın nca linl kurutmalı. Onları birer a-vadanlık, cansız ve siz biblo getirmeli,
yattan, mücadele saflarımdan gerilere, çok gerilere çekmeli.
Eski hikâye. Boşanalı yıllar olmuş. Belki nikâhlısı şimdi karşısına çıksa
tanımıyacak. Zaten topu topu altı, yedi ay beraber yaşamışlar.
— Lanet olsun o altı, yedi aya.. Diye, fırsat buldukça celâllannr, küfürler savurur. Ve durmaz, oturmaz, kadınların birer yılandan başka bir şey olmadıkları nazari-yeslni İzah eder..
Bir akşam yine çokça kaçırmıştı. Kolkola evlerimize dönüyorduk. İngiliz sarayının arkasından Ra-sımpaşaya inen yokuşta, bir ermeni madamının pansiyonunda oturuyordu. İki tarafa yalpa vurarak yürüyorduk. Karanlık bir köşe başında, üç beş ayak merdivenin ilk basamağına ayağımızı atmıştık kl, arkadaşım durdu. Buna durmak değil de, olduğu yerde çivilenmek demeli. Çenesini hafifçe yukan kaldırmıştı. Sokak sessiz ve karanlık. Gecenin içinden, Haliçten, seyrek sesler geliyor. Onun o her zamanki ânl, acayip ve mutlak, bir taşkınlığın ilk adımını teşkil eden sükûtlarından biri sandım, kolundan çektim. Fakat dirseklerini çelik gibi gerdi ve öylece bekledi. O zaman derin, çok derin bir odadan, kat kat perdeler ve kumaşlar arasından, yar; uykulu bir kadın sesinin sokağa sızdığını farkettim. Görülmemiş bir hüzünle ninni söylüyordu:
Dandini dandini danadan Bir ay doğmuş aııadan Bağışladın Yaradan
Eksilmesin aradan
Ninni benim yavruma, ninni.
Arkadaşım, uykusu kaçmış bir çocuğun tahammülü boyunca, tek hareket yapmadan, dinledi. Ses kesildi. Bir kaç dakika daha, ümit içinde bekledik. Sonra kolumu gevşetti. Gerili bir telin birdenbire kopmasını andıran sesiyle:
— Yürü gidelim, dedi.
• 1
Uzun münakaşalardan sonra futbol mütehassısları bugün için Avrupa muhtelitinin şu şekilde tertibi üzerinde mutabık kalmışlardır. Kaleci; Mo-ro (İtalyan); müdafiler Rudsas (Macar), Marche (Fransız); muavinler: Çaykovski (Yugoslav), Barola (İtalyan), Plccinini (İtalyan); akıncılar: Jonsson (İsveç), Kocsis (Macar), Meermans (Belçika), Puskas (Macarj, Vukas (Yugoslavya).
Bu suretle takımda ekseriyeti İtalyan, Macar ve Yugoslav oyuncuları teşkil etmektedir.
BİR MAÇTA DÖRT PENALTI
Hâdise Iskoçyada Edinbourg ile Glasgov/ şampiyonları arasında ve milletlerarası hakemlerinden meşhur Fransız hakemi Mösyö Movat idaresi altında cereyan eden bir maçta vukua gelmiştir. Mösyö Movat, Edin-bourg’lulara, üç Glasgow takımına da bit penaltı vermek suretiyle şimdiye kadar hiç bir maçta görülmemiş olan bir penaltı rekoru kırmıştır. Verilen
flSYn
ı
HÎKAYELERİ
Dış ülkelerden spor haberleri
bütün ceza vuruşları gol olmuştur. Oyun kaidelerine aykırı en ufak bir hareketi müsamaha ile karşılamayan ve her tarafta otoritesine riayet edilen bu hakem, geçenlerde İngiltere ile İtalya arasında yapılıp 2-0 Ingiliz-lerin galibiyeti İle sona eren maçı da İdare etmişti.
İngiltere ve İskoçyada Avrupaya nazaran daha fazla penaltı verildiği dikkat nazarı çekmektedir, Yalnız geçen hafta cumartesi günü İngiltere İlk maçlarında verilen penaltıların adedi on üçü bulmuştur.
KOLOMBÎYADA FUTBOL
Kolombiyada futbol teşkilâtı, anonim spor şirketleri şeklinde idare e-dllmektedir. Bu şirketler meselâ her biri biner pezoluk bin hisseye taksim edilmiş muayyen bir sermaye ile teşekkül etmektedir. En fazla eshama sahip bulunanlar, idare komitesini
tek
teşkil etmektedirler. Maamafih bir hisseye sahip olanlar da şirketin toplantılarına iştirak edebilmek hakkına maliktirler.
Bu vaziyet karşısında Kolombiya oyunculara bol para teklif etmek imkânını bulduğundan Arjantinin en kıymetli oyuncularını çekmektedir.
İSPANYA ÎLE PORTEKİZ ARASINDAKİ MAÇ
Dünya Futbol Kupası Maçlarının eleme karşılaşmalarından birini teşkil eden İspanya ile Portekiz arasında önümüzdeki haftalar içinde yapılacak maçta îspanyollar galip geleceklerinden o kadar emin görünmektedirler ki, Amerikaya gidecek vapurda daha şimdiden bütün oyuncularının yerlerini tutmuşlardır. Kendine bu kadar güvenmenin bazan çok acı hayal kırıklığına sebebiyet verdiğini hatırlatmak istiyen Portekizliler bu münasebetle şu küçük fıkrayı mi-
sal göstermektedirler:
Şehirden epeyce uzak bir mesafede düello etmeye karar vermiş iki hasım, şimendifer istasyonunda karşılaşınca bin diğerine: Ben biletimi gidip gelme aldım, demiş, öbürü de: Ben yalnız gitme bileti aldım cevabını vermiş. Beriki: Şu halde oradan sağ ve salim dönmiyeceğine sen de artık inani5*orsun değil mi? deyince: Tek bilet alan: Hayır demiş. Niçin boş yere para vereyim. Hasmımın dönüş biletini kullanarak şehre avdet edeceğim.
ŞİMALÎ AMERÎKADA YAPILAN KAYAK MÜSABAKALARI
Kanadada yapılan Şimalî Amerika kayak şampiyonası müsabakalarında ski yarışları çok heyecanlı olmuştur. 760 metre meyilli 2400 metre mesafeyi dünya şampiyonu İtalyan Zeno Celo iki dakika 3 saniye 3 salisede katederek birinci olmuştur. İkinciliği üç salise gibi çok az bir farkla AvusturyalI Egon kazanmıştır.
On dokuzunculuğu kazananın birinci gelene nazaran 10 saniye farkı vardır.
KAMBER ALİ
Yazan : A. de Gobineau
>____________________
boğazlanıyor! diye feryadı basardı.
Bu gibi savaş seferlerinde Bibi Canem’e yardım etmeyi âdet edinmiş olan beş altı kavgacı mahalle karısı feryadı duyar duymaz evlerinin derinliklerinden çıkıp haykıra lıaykı-ra peşine takılır, yolda birkaç avene daha bulur ve dayak atan hainin dükkânına dayanırlardı. “Hain,, meram anlatmaya çabalarsa da kimse dinlemez, dükkân yağma edilirdi. Çarşıda işsiz güçsüz dolaşanlar hemen yağmaya katılır; zabıta memurları İse değnekleriyle vurarak, tekme atarak ortalığı yatıştırmaya uğraşırdı, “Hain,, e gelince, hapisten kurtulması âdeta nimetti; çünkü asayişi bozmak suçiyle para cezasını ödeme nasıl olsa ona düşerdi.
Fakat yavaş yavaş bir gün geldi ki - o güzel gün - Kamber Alinin annesi, çocuğunun bu oyunlarına nihayet vererek ona bir şalvar, bir copken, kuşak ve külâh giydirip kuşatıp mektebe gönderdi. Herkesin bir mektepten geçmesi lâzım: Bunu bilen Kamber ali boyun eğip, ilkönce Molla Salih medresesine devanı etti. Medresenin bir tarafında kasap dükkânı, öte tarafında terzi dükkânı vardı. Mektep o kadar küçüktü kİ, kız ve oğlandan mürekkep onbeş kadar talebe hocalariyle beraber, bir sepetin içine konmuş portakallar gibi aıkışmış-Iaıdı. Orada okumak ve ezberlemek öğretilir ve bütün civar, çocukların s t siyle çınlard.
2
Çeviren : Reşat Nuri Darago
r
Kamber Ali, Molla Salihin yanında çok kalmadı: Zira, hocalığa koyulmadan önce kervan katırcılığı etmiş olan Salih, talebesinden o faydalı sözleri dinllyecek yerde gelip geçenlere sataşanları adamakıllı dögmek âdetinde idi.
Kamber Alinin şikâyeti üzerine annesi, bocanın mektebine baskın ederek, bir aylık borcunu suratına fırlattı ve oğlunun bir daha gelmlyeeeğinl bildirdi.
Çocuk bu mektepten çıktıktan sonra Molla Yusuf un tezgâhına verilip üç ay çalıştı. Bu müddetten sonra Molla Yusuf, ulemaya mahsus beyaz sarığı terkedip herkesin giydiği külâhı başına geçirerek aktarlığa koyulması İle tezgâh kapandı.
Her neyse, Kamber Ali onaltı yaşına bastığı zaman tahsilini de bitirmiş bulundu. Okumayı, yazmayı, hesap yapmayı biliyor, bütün duaları ezber söylüyor, “Münacat” lan inşat ediyor, biraz Arapçadan çakıyor, şiir ve manzume parçalarını hoş bir sesle okuyor ve anasını, babasını çok seviyordu. İstediği bir şey do vardıı Macera peşinde koşmak, her ne pahaya olursa olsun eğlenmek! fakat hayatı pahasına değil, çünkü pek korkaktı.
Lâkin bu, onun ve kendisiyle beraber hayata atılan mektep arkadaşlarının, İranda aşağı tabakaya mensup zarif ve süslü delikanlılara mahsus tavırları, halleri ve derbederliği takınmalarına engel olmadı. Mavi pamuklu bezden geniş ve kirli şalvarlar, kollan sarkık ve boz renginde aba cepkenler taşıdı, gömleğinin göğsünü düğmeledi, külâhmı bir kulağına doğru eğdi, kemerinin ortasında sarkan kamasına sağ elini dayadı ve sol elinde bir çiçek gezdirdi (bazan da çiçeği ağzında tutardı). Bu kabadayı hail ona pek yaraşmaktaydı da... Gayet güzel kıvırcık saçları, bir kadın gözü kadar çekici ve sürmeli gözleri, seni gibi boyu ve her hareketinde sonsuz bir çeviklik ve ahenk vardı.
îşte bu gençliği ve kıyafeti ile Ermeni meyhanecilere dadanmış olup orada bol bol sofu müslüman bulmuyorsa da buna karşılık bir çok kendine benzer beyinsiz çocuklara, azılı serserilere, bir şarap kadehini nasıl boşaltırsa aynı kolaylıkla hiddetini bıçak darbeleriyle gideren baldın çıplaklara rastlar, hulâsa en kötü kimselerle düşüp kalkardı. Bu ise, neşeli ve keyifli bir çok kimselerin gözünde pek iyi vakit geçirmek sayılır.
O tatlı hayatı sürmeğe parayı nereden bulmakta İdi acaba? işte yakından araştırılması bazı sebeplerle doğru olmayan bir nokta. Zira.kendine irat sağlamanın bu geldi, onu pek istemediği yerlere sürükliyebilirdı. Ancak, müneccimin maharetle çizdiği yahut da önceden keşfettiği kaderi ona takip edeceği yolu göstermekte gecikmemişti. Hâdise, Şaban ayının ortalarında vukubuldu. Saat dörde doğru, şair Hafız Şirazi'nln yattığı mezara epey yakın bir küçük meyhaneye gitmişti.
Devamı var —
I
Hicri
1950
Rumî
O. Alılr NİSAN Mart
18 6 24
1369 Perşembe 1366
VAKİT
VASATİ
EZANİ
Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İm 3âk
10.57
5.39
9.17 12.00
1.34
0.16
5.35 12.17 15.55 18.39 20.13
3.54
SİYASÎ İKTİSADÎ
YENİ İSTANBUL
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Sahibi:
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LIMITED ŞİRKETİ MÜDÜRÜ : FARUK A. SÜNTER Bu »ayıda yazı İşlerini fiilen idare eden : Sadd ÖGET
Basıldığı yer:
YENİ İSTANBUL MATBAACILIK LİMtTED ŞİRKETİ MATBAASI
îkinci sayfamızdaki siyasî, üçüncü sayfamızdaki kültürel, beşinci sayfamızdaki İktisadî başmakalelerde ileri sürülecek fikirler tamamiyle yazarlarına aittir.
Ö
ohi
ısosıog aXudpua>|S|
u *6Ai unun k®u**x
’OAI MJ-uAy wıx (unouıqrv (Munwx=îJinuîoO amutta
EIuEEFa
(
1
4. T8/8T
- 18/08
If —’OS uiOM— H
Î/C 1’9 —19
— W
Ofll OT'U
08’8
t/t x(
— Ot —78 -TC 00 Zt
00'39
19’08
08 ’Z£
IC’tt
— SS8 9/9 193
jhh |X®3
TC/(M5
UKJIV.IJ, w niopouv H i|«ur uuıs (4«Xu=5|«»iqn) ı«ın |.(|
14
II >IIWÎX
isosdAij pjojpojg
—T’9 — 99
—T9
............. UlT)0|pU|H JaX
-.......................... tnwı«x
*••••••♦•••••••••••••••• X vq mo
(3uibWg:=nuox) nuııuıoj u^ijh
ISDSJOg Djpuoi
oeu 9101
OS'E
T/r tt
—‘OV —'98 ora —(X
—’OS $9 TE IQT8
—w
—'ZLZ
una
uıpzn n-»n>|
Hî 74)8X01 5( luiMoq
• t
(4V(Op ojqn 001) öqouoı-uqAoq ....... (TUöS=1«o.um)
................ «yodvouuiK
— (4Ti{oa=:ipfins) nıunqo)
••• oıuSafi uıuq»pjppb uoHdıuoMj, ... Gu®s=IN’04qn)
••••••— tpıtu n>qw öl
........ ıpıu pqq ........ WO
............ pi| |jjaX niHnqv\ı
— ---(3uog=|»(a4qn) îI'Pîhj
............... | BVbHoj, . GU0S=|8O4qn) 3HU1&
..................... uıpi5i .................. «nuııtı.^
..................... tiiXuK Uuos=ieojqn) SanppjK ^nıuuj
..... Z *ox t( milIJQE
... Z ’oh nıneyvuf §ıx V»>S ..... OUos=nobnH) («Pflno
ISDSJOg
0913 — 18 9CT8 —ıc ÖST8 sday )4o» Aupfng •*•••* >iB8ntunX Xvp3ng
ısosjog 40JO3f£ Jjq0§ı>($3
—-en —’SIT Pno4)uo>( uaı» 5j (q
— 08 — IH |nquıoı n(xnqv>( tpuuuupuv.! ofite MiaKIJ
ISDSJOg 40JDDI£ uozqoj|
—’OÇT UJ«X xmu7d
— 091 — ıS7|47d aupıvuı xnurBd
—’OM — III vibhv >|nuıvd
—’ocr II 7PXV îimuvd
—*181 I 7(BHV xnur»d
ısosıog |eJO3!l ouopy
—ET —‘ET 13apJ1X*5 >(nui7d
—’ÖtT —TCl •~ (ouıju.i) ı3uX xntu7rf
—'981 — 981 1(JBA’ >(muT?d
—£$r —’0H t ...... jyj V|1B|V XntU7d
—'80C —’fiOC ...... jj ıi(VMV >|nıuvd
—-ete —’OCC 1 7(7>iv X0UÎ7d
-’fll- -Et- 80T ’ÛM |8|4M g
-’9« —9Ü •••'S *OX (8(400 V JRUI
OÇ'fl# -•gr- O’on itiHnoiMiH-J!» umafl
&lU7dBX uos unsna
ısosıog |0JD4|x j;ujz|
—‘06 T —WZ
—’09t —’06l —OM
—w. —w —’Ob’C
—’9H -—ye osı/çır —VS
—’08 —’08 — l€ 08‘6E ~’*06
—78 —’6Ü 0Z'9V 08’08 Ol 66 08'98 —ez —TC —TE oeo8
öıuvduH
—w
—w
081/911
— '08
—TE 02’68 — 08
war
—TE
Uflflna
HV1VSHO9 I3NV9VÂ
»•»■■■■ ■ ■ ■ - ■ —
=
..... (pj|nVU 5j) 2|AO3
.......... (niHnqwx) 2iA°3
..... (fnqu!oj 5p Htpuijl ••• (|JA|« n|Hnqv>M >|ipuu
: 4ü|ua(üj^ ıuııyı
Ipo
OU|jı>H) 13*50 Ay •JVH) ıflv4kunı«ns •a w
ıı«'Px
(uiihjih) nıopeuy >P,dpA
...... (P-miuN’ HTWX ......•• (ıotu nıro) ıjn;ıx
ıpapppvK ujhh «unıx°(I
nsotiM notuna imui| unXox ••• BHOiPl njn>| ıqın) 0*X ‘İM (cIuruh) uamueiBB JitftS
ÎJU||J.)p ’uvji
... (Mutdîö) ı$uA .»ppuîj:
O|B|dı5 (Ihopuoj (no>puo|
J0||!Aqoı jqau33
(4saqj9S) ısosjog ıpun^
— ot
ij0||0U0g assiH
— Tl
H
MV>tnX ug ıtfufeu ug
7XuuHmuox muuResa fit)
ui4D|d '§nıun0
|JB|||AMO1 4ö>|.n§
• •
ıt
• •
İt
M
İ :nwuo : ui.X«’0X-At*Xf
| — ZIT | "EOOT »X|«uoa IP^H Ji«(K
qoıwg ‘•oıunpf
...... ou te
*o
H/v dnJ9x A a nıopuuy ... 1BUHUOH 4VVJIZ 3 X
k/ı ort 0>'0T 8/1 88'1 flR’O ıflufcu 03
f'/T 18’t
09’01 fl/I 08 I1
SOI uuqnX 113
yc vı —'8
OV KC W 87
öl’Bl gen
—'y —•9
09 63 — ’0t’
— Ü8T 09 en
0919 00'29
—’69 9CT.0
*— —
—‘IH —nı
om Cl’OC
. hümjubuoh hhw .... Hm »uutujı^a >MWÖ ... uıuaui|5 uu|wjv . !8U>|UUa 10JÜ3IJ,
... IBÜMUH0 6[ >X|>f4nx . IMVMUBH O'X
ıHutjj: «IfcUDJj
.....suiH«ns .....* * j«roa . ıwvj|q ıpnj,
nıunjıuı
0961 A17
.... unvid
......jo finıuno
...... np|nqT)H iŞnenj
— (VLU.ltpUÜHI Uiwms .............. n(unqo) jipuoh ••.♦•••m......... nuınqo) uon»X
• nui!iqoı pj»50Xv
l JU|uınqoi i|l«A
........ lOJnVBU }nqoN ........ ||fcnX Motti|94Wt vqnq*vq uıuuuf ıpui|ojox ... |iuûXön>{ ... 3JOH q«ö v£(tievj ........ inquıoı PAinwüji ... HUAnb (MUg) JiutJV ... (oıuqQp) MHUiOA wlJV (u|wi;O) qvfinuınX ZtıpjnEi
( 0UX) ^oftnıun.Ç ÂvptfnH
i)vqııqniı
ısosjog |0jddi| |nquD|Sj
HVlVSUOfl 13HV0I1 13»31W3W
—er.
09'02 —78
08'18 -TC —T2 10’18 om
0808 —76 —’66 —’8Ü —76 — 001 —’onı —66 0016
—'86 —‘86
— 001
—cc —H
(•)
08'18 90’18 W 08 09 08 wte 00’08 08’18 fil'18 OT 17. 09 16 91’00 0166 —76 90’66 96’86 06 86 09’80
09’16
om 09 86
sjttc
09tc
tr.ec
fiıtıvdvjı
• • ■«
# I
• •
• t
• •
*
«I
1
(4 v»JW|>uw
• •
11
rqoXj|uıoa
U ••
•MMn
■ I
41
14
ııiiw
IHI IHI IHI W T »KOI
6101
tınjvpnw IIUK ’• IHI
ÇC öl
W’l> mı* ocıy 00’88
OE'Ü* (>N Zt 00’68
V4|q jnq HM3
— û> ny oı 09'81' ül’lO 9A7C 08’01 0F’8f 06 66 iwy »rg
vjh undnfl
.......
” III U0Q|0dux >|uq «İMUUJjİ
....... ’ZIÎI^UT ....... u«p|riQ ....... H"'uh
...... lllfiOH ıeXiJnMiun3
*uMtfn2da •jy Ifja.l 9â|nM
L* LH
L*
Lb
M l*
l>% L%
W
fite fite
Unu x 11*1 91ÜI öte
9te
fite
fite
fite
İt
ıft
vuıunnvH
İHI
JD|UI||V
”AI ’'III ‘II ’I
III II I
IIA- II
1 UIU.Itl«43-HllA|S
.... j .... j ,M II
I III
II I
IA nıo.Uııuaa
!4ü|4»9ia ••• n®Xımv4>n omi .... a n|oXj|ujoa ... Al n|OA.quıoa
...i vujvpnpj ınıw ... lpX|LUU-ntl 8661 ... 1UHW İBCflT
«/t
IHI
IHI
K>
9te
9te
9 te
9te
ocd o 019 100 881‘H’O 0170 81
80 17 —•(7'9 -’L’OIO 00’0 (6” 088
- 18 I
ItuvdvH
06E£ 6
0/7’10’0 KCIH’O 0179’61 flO’HJ —’09 C —’ÜO 1*0 OSO ÖÇ W
İnilöV
• r
!• (
â t 0
• • •
■ Oi
P9II!AHO1 4e|AeQ
1 V 1 I A H V 1 3A W V H S 3
I IV 1 V S V A I d 9A VSUOfl VANna 9a 13)131
W
»
V
«opnoOHa -•• |iuquaa .. )04|q .. Ufjoı ?
•••4X SaAsj ••"4^ ’5faa ’JJ
.... 4U|0a ••• «UH4^S
001
001
001
001
(H)I 001 oot
001
001 l
ısosjog jnquoıs|
O A | 9 W V >1
3
■jnpnOAOiu MOMO^IP »puu»ınfXu ıvıunuoı •jî^fiıuıınoH nu/nt/o| j/nıu
•i)d nın^i) ofpf ufq OTT «pwioq UBifinı -n>( zı -jıpdppuıp uz»;wqrıuı )ujb»X|a -OS |>(80 i4onüX|j U7>/H0n/O/
ı ouopy
uoÂjpo BZBjnıınm |trnaX(ZUA 4t?v tç >ınuti)j \npoi>purp uısAop
auıoOAO# vpuıfjun ^uıuvj mpd^aujpzjT V4üzuuuc 4|q unfljnp ^mavd hjuoö uvp -uı«BuAoqnın jfmuoı zpX * Uûb UMeppÖ 'jnfi[Ui0(fiBq -«« >(«4U(IhX nuuıdcrç 4iq oıXr>ıv.ınfi| ap uiuppıpıuo; opjjtuzj uıuı^ıpızen up3nq n|n.mx &J*PJ -U4qj BAXd]( n.ın*M jo#kj
•jqfiıuıun(i»>| uü)firun>( >fd4oXonjaS nıpp tuı^aus oç 1«X -|J OA 6|tUQUiunj#9 spBtfjoq Tip5
•ng '.rnfiıuıodAo# uapıuoX nutrunp upıu -nzn Hin>( zytyf jpjıy r*pus.ıoq rapozn dVAdO UOS UVUI|B BpuniHBtl 1^dO3XjU!0X -app ppoq b(2»j ueıfiTbinrç 8g*fg qoj u/î -zMV/anK c uıupoiBZOM afirı ajaınSuf
: jıuızj I
’.lipzv ÎDTI0 BprpO ’4|popuî5| >{IIZ(&4B4 -b>I ırareX|d uıny'anifinurio fe| zv apad •s|u aurı^urpf .ıoq BpucaoHjog ITOAM^İ ®a uıoıps oa 0X|qui7X jıprmvtunfioıuB ı#ıp -Blfi»q upopp;s| ıfi.nı>f iHviyıpuıl uapuuana^^l’Uöur dvıy jp&jtupqXBX nunurnjnp np4Bjnq «p ubipbX|j Yipujj/ 4|p^>jaujp HZBjBqnuı lUipfAauı |>(«a uupHÂîi fiDp(hıq IJBin SJJO 'JnfijlU{d3 Hppffnq i|8tu 4B>am uoı 91 az|U4pqa§ upp 8Uur4iTXBH vg^og 'JU^puppa
apaqs5pıu >fnî)(nfinp HpuiJBnttCjJ flupffnq Umu juoorp upuısos.ıog Jareajj,
: |nquo4$^ pÂTZPA ppıppsıog
Dqujo§JD^ o$6l/Al/S
ıo>{OJBq bX -BiB>pıv opıaı; ujtb^b upp ıre^Bg
^ uırtıoÂfpa 41tup iuî^bdbubiiubiu -B) ap jç6l uıuuuıuojapı ınqu®ısj •ziStooöpnaâ Bp TBi8Soqaqntu ublujv jjq vouXb UBpın$ıpBiufiıpB5 pÇj uoXsb|b;uî tŞqdBX uıuiBBUM|j 5ba -8j BpuıiB.quBS Hftığ Mnpun>iumıu >puuoS pıuapnpdp(oq uojapj oa -japuas aıu|fiıx ujq 008 uwoa-M9N ‘uıq 008 BpBJpuoq *jıpiBA nuDps op opjabiaX no5 jjq igıpppa aaBpj ırvpaTjBJB) aepo>fJlfi utJHfuojopj,
jqnqopS Buq>(B utubbut pıng Jjq iqj£ JoXıuiBUBplja>( JBpBXnqj lÂBjop uepunq op jjpapujp piaöp 'j/j/d •ajpaj>puuıu^ IZlUX1JBfip[UJ aps-in» BUBP ISnaOflB eıuaziBjv *znaoXipa uibaop b^bb^uj m -îop FXBJBSJ{V *A XPMipBX •JPPBISBS >mqBia; BpunfJoiB^BO ’zlJbobio fiîuna uiun?) uaui8t>( niqnuı o op(n -B-nuBB ptfğ uBfo qea8pöB apıaıup^ ng laaujp» Bunuojop; ınquBpsj
nuoppj ınquR)sj
un>po0iıqBiıdBX zp^zBJBd japjOABunuı epjıp^ ng ’iıuoXjpa pipa lujBîffd) uojepı znsopBH oıXp -Aüfi HfiUtyPnP PPP ZlUlBX BPUIB
-BâB BiBHuy oa ınquB}sj aıXjaıa;s|s 4IJOH BpJiZBqjiBH unfiıuınÖB pjA -ıag uojap) T884BjaiJ]qafi ziABoa^puı n ug opupaııaA JîQ unpanX Bp -uıpBZ euoB ıjg ’jjpappun9 -0) UBUTBZB^UnUI UJTBJBOJd HİPUOB g >[BOBXınfiJBX nııoBXnqı uojap; uîzjui •yopjqafi ejezp >(bluio ınquB4
-3J B|fiBg •j|paı>|auıp uibaop B(zıq zauuBiBuıfitTBÖ BpunnzAauı \L\L’d
JTBfuojaps
•Jtpa^ipuLi^spS îXBUm ®A 194XbS juibzb Uj5j HBIU -XI pAAB UBJiq urıaısısa} oa UBpXauı nq jpiuVKVS •jp^B^lıd^ jbiubp -Xaux X!P(nq ®PlPPö iwXb bpbubpv OA BŞoquasa Vfpgpfauınpa b§ut ojq8 BIBIPJBPUB^B PIÎlUpuXaq rUBpX0JA[ BA6H ^ÖMnfiaJL ’zıABpuınjnp Jiq upisp Bqep uopzjunjaıdı^uı apuısoA -B8 UBpBUipi BA X’IUBJXBq I§IBX -ıuıtŞBjXBq BA Bzıunpnnu uua|px°I -ınauı ısop ubjo Bpzaut>pBfi mıziq UB^JBIB^ 4d^]p PBJBMBUI UIZUUUB( -;üpd ub^jbjb^ Jtg -jnpıeoBiB buisij -afq ap pıpsma ®a bjîubm BpBq Jiq UXB ‘ZlUllUTBJâCMd ZBJt -ZlXBq>[BUI -5n B}tuXag uapupıazp »uqı>ı Bp •liZBmiBH ’JTP04X9uiJp7 ;aq?Bj apvi -BJJAaj I4GpajB8 ftp UÎZILUUBIHBÖfl
’ZlABpunsnZJB X^Uİ40A fiu -Bd|5 apjtp^B; n^npıo ıiBepıu poputj OA UBpJBfi BUiapo Mpo(jnx^l PfBlBUB -nq nq ba B}>pıuıın6pp lŞbuhb ui^bs >(Bön uopıuaA BptÂBB jajaK buioba’p -qi pjnX B^fiBq trepung uıpB^^utuiîH -bi apupadsıu ftBXnqj BzııuuBpiBSn 3U0Aaw unfijuıpS jayp^oıu zıuıı^tp -IB upBs uBpBHpautv •JipBix‘Bnnını -nq SruifB pojdpja^ ^aAjuuıo apum -8(1 uipuuoa ZlUTUBnoKBABH UBUB4 -ABP ipBXpq| BA IPBIPIIP >İ0Î> UBBBSa ‘JTpjB[glUUB4SpSî ajıpun9 UlBABp B}Hq -BXa8 BlZIUIUBpfBÖn JUIJBlUBAnS UB[O 8X9JBpı nq uBinoıoX BABq ıouBqBX ba îIıaX ‘ubui^bj bXbzbx uos uapa^ABS BqBjpzı ızıg 'jnpuıoiBUi aazıujd -aq ijbSi^uî uizîuiubhoX babh
U^IOÂBABH •Jip -lUPfBBB(O §nUlfiriABX BUIJBIUB^UII -BABS BÖlBqBJ JB(&BpUB}BA BA -B2B SpjBpnUI UimflUI pUl^IS OHUpS -nq apCpaıns ıtBiuıuıpXBx ojapâıqq .IBjlP ULlBfUOâBA THBpJB(BqB8 Z|UI|^Oa -aplfiı uB(unq ba işâuıp3 BzpjunB^ai -uzam uuibbiisba ipbjijs ng -zıuoAıp -a ınAABSU; ıXauıp|&f •bpuisb.ib B4BX -uy - inquB}sj ba Btıuıpuvg - fcııu •apQ 'uıuapua^b’i ‘uisjbjv ’UBZBdBp •V " inquB46j pıeıuBi; ’zi^bo
uznjoXıp9 Suedıs uajj npojouı 91 — zui|iqBdeX ııuaS 3|Xıpjns ^aıujıpS uepue§ıp ıuıS3iuaz|B^44
>|dddXi§D4 no|oX japoıouıjy
ısqırejdo| uısvq uıuıupjpg ?uui|§e{Q
b|0 fiturotfia xi|U^9J unsıo uouibdi BPZIIUUBPBM BJUOS UBppppS Bp JBJ -uoSba aagip Z|uiî^ma SıiBdis JöpB^ Bunuos oubs ’Jipapıaıup^ ijbiuoS -BA nOJOÂ Z|UI15ni3 ftfJBdffi BÂİÂJIU -BDAV ’ZîJhBOBdBX B[BAB>iniU Xd40P -a qp49) luıUBio ıiBepıu ua uapjdyn ->pi opuaiupâna •zn.ıoXnun|nq
fip»UBpuQ3 IziuıpapıuBUpBfi o.ıana^ -BiiuBiu jıpmnuu oıazp xduı4a fi|JBd qs ua.p ppp^oıu 91 ba uuoSba no(oX 0P biâjsbjh JHOL UoKpıa fs ı^ıpısı -$BB UBPUUBPIBUKBH JPUB^ UTUUBI(OX -4|iuoa WA®d uaiBAvn BJBjung *xn -fijuı^a fiîJBdjs nuofiBA jaqAoo ba Xbj ‘B[4Ö[Op UOKpUI t UB||pa B|8qBl BZIU1 -uenoÂJiuıaa uaputsaiBpı nuqs.iBjv BA |P»4X UBUBphîfi UBpUÎSB^UBg IBOBiın ba W|Bqıı pnıuiBuXaq upf IR'VtjAHBl UIZltUUB[IOXj|U19a PlABO
•zıX -a^auıp fijdjap luppiBpa) uuBpniB -BA Xd3*£nfi| Opupozo 4BpBq Iiq UB} -jtfjB} .ıa?|p 'ua^^DUDfiPP iXbiu;b hh -6cq JBpıu^e^ unzn ba jhouiohoi aı# -b ep bâîa>|b; ızıuıriBpBq uj5| x®tu -$qB5 XJtu°u°Xd uqop UB4JB4B4 Jjg •zıXBpfBiu|B japppa; ap upj xauıjap -)J5 ıXquDp8 PfBpuuBn°^Jrıufia J*l -Bûaq Bijafipfuı ıx*PUUBn°'£zlu*(I
ZllUUB|[OÂJIUId(I
•zmnqBdBX ıuı -aâ Vtweâ BpB.mq He.ıajna3 ubpjb§ -ip LiBiZBMp un6ix a]q jfBonıo x^^b( -B BZgS UB14B4BZ .10^3 ’Jnpf0^ 2^1) -Xba xaaepeqX?q uj5j upJng -oibui BÂi[BqBd Bqop ba unzn uepuıuı -l>fBq UBUIBZ 4BXBJ ‘Jtp.lBA 4B[fc8pBX -.tb Hl^US uiiputpıuniu1 xBiudBX juı -b8 9pziuıi}BXdTUt&K *>(m® Winuı BPBIBUIJJJ !Ul6BUqidBX apZ|U4HBX -aiuıauı aıAnaans UBiBUidBX tfhlJiq -fil uua[uaXsruxal tUTZfq B{XuaıuaXsfu ipuax UBiusıx *a oiAjsbâbujjbs IT4.B[UO UpOnUIBS IUBX ZlUll^BOBpB fiiJBdjs ’jqxuoBio fiauuafup pjrpM BA nUIBJBS l^BOBrBH ZTU?U4 BpUlSBOH -au !8nuBpv unznABq qıqBS
nq ba x8i>*IolBuı Bznon uqep qBfj uı5 -t ZHUı?BDBdBX apBÂT^JTli apt0(7.1 pgı uruiJB[i5§ı BA sıpuaqnuı XJDX BpunjB rpjBZBU UTJBIUBUIZn IIEX!J3LUV IUlfe; -uouı ununq ib^bj ziuh3bob[b znABq qiqBS a|q x**>aIIQdP8 M^nuiBâ
>in|uo; 009‘Zl »B ÎP^-iH UBpB>mauıv
ıSBiujıdBÂ epzıuıtpıpıuidiu uudijuıaS ıudX oa znABij i|iqES
•luruoÂrpa Utup lupa^aoBpa BBjBpptu apuıpzau B>|üBg djAasıuru -an ıjır>ial nq ba lULiapjnp.Tpâ XtpiBA .nq apurnsn uıuııuqB4 ızııuas -asbopua unıpappua>ı ujp.ıaı&jıuzaS îupBnuıaS ba iuîjbisisb; uq^nq uıu -UBHOXZIUB(I }BIA0a UBfeaqsnU( 4BSq -XI UlUnO48JBS UBJtMSUIV SA IJBB|8 -sauıpuı ByfUBg ’xipa Jîppî Bp4B|8Biu -b; zıuıtŞqdBX a(XpBnpuax iXbujb[#bs |un^(XIWP 9A ju|pipqB) ufuıoapA -B)(nuı 1PB4H U8|O x^^)iq Bpznuıuıaj, 'i^juııUBA BuuBnoXzıuac[ X10-™!0 tujzunıu ıuısıx Jiq XUJBl°P 000'052/8 uupunq ba gıuqıdBX |8Bibabxiiui ipaJH J|q BpuiBBJB TDfUBg aızîiunauq)>( -0H *xndBA’ aaıa.ıaxBznuı anaippiH ıspiisuıa; uBxuq auıaaıfiı aX|X4nX uıu -i6vxuua iBOBjqj oa ;7iBqıj uounınq apzjuınaHopuaıu |jaq ubpb^jbu ajg
JBJSBIUO) 0(1 ISBIfUBH
0A Bqj| [0||lUpuA'0g[ •anfifuıpa ap ÎJBUH ->pı uuB[ung -ziÂBpunsnzjB xoun9 CpiBdp js|uıa7 no|oX >B|Xpq apupBi •B« BU* T? W PB *P*BP>pn 2ju-n3 -JPIÎQuXbi3bs unp4BX Jiq apunisn UIP -peq pBflsB zııuı?ıpBidBsaq uqzjq u|ö -t jopuas x*d3p£ UBpuııuıpjBÂ nuqs -acjy bXba n3hp(O ^lEspuı zhuub[uçx -Ul| ÎPPBUI JO^a ’ZtŞBOBfclFBÖ op uıö -T xeutfTPU| HBppnur ng
uıifsa; apuıty Xb 9$; - yz Pubzb x^o -B|O BpUUBAR JB(Op UOX|tUI Q4£t HU
•0>pX uızpjuîSrjBdıs >(B ng zıXBpuns -nziB fi]iBdjs paıappeıu ızeq ubjo io -BXnm pBA’Bq urua.iBpı oa euıaziBUi XOpaX OA MBIBPSBA UBUIIJ ja(|UIBJ8 |d -n B.IBIU.IBIV BOMÂV ’.ııpBpuBÂouı nq ap JOIIIUBS XBIfiîM 002,1 opunwn» W sı ■ znuınSBpunfinp mısısqBj bumbi -JOjOS EAO|BA 9A Bpv Uf5| |nqUB)SJ •ıpJBA zıuınunps opu|janıuoa ıpeq j|qoö jpuzj ba ınquBisj ziXb^x0iu -u»n ızıuıtŞaao.upuı ubuisih BpBPiBZBd (ie(jtp(a; nq wbjo apu^en uıuuanuıj jU|iuqB4 ooz|q u|jaı|uıaâ zilulŞbobiv •znjoXnunınq fijuna ^aABp Tupıaupua>f o.ıazp XeıufimJ8 B?q.TBZBd iBqıu fcıuı -nq |8oujuBpou| upauBHoı zıtutJıpiB UBPBUUU BOjaiZflA yen ue apuı^ınoBöuî zıuaa *ztXBq -JfBUtfill^S OU|XJJBpa5 UUBIB)18BA XUO -mu.iBX ıpmvja; jbpbx njnpıo upx -uıpuı aıXnajns xuui^bx up ıztuıueı -UyXUI| IPUOH UB(UIIp4BX ziuit^8ob|b auas |qapznıunuQ uapujsajBpı ||Bqs -iBIV BjdB6aq 4|q jjb^sb uapuı^ıpauı -bjqJ8 uvhwî ouııua} t.iBivnsBA ujnnq ubjo TOBXnm BiJB(op 000’181’9 uaBP -a B|BqBi au|sıpuax ouî)s nQ uepuıuııp -jbX B8q64Bw UBBOÂzıuaa ;a(ABa
J0UUJ0S iuo C qBaB|ijydBX •JIpıaRıuıaujja^pâ uz.ib 4iq aıXçq ep îjappue^ J^P^h bXbxm*P n§ uasosa •11114731747} UBSqBfi 7UUB[BUUfiB} no -IüX ıqp3 tıenoAzjuaa ubuâb ap utzjui -yaypiBUUB ap.ıjp^B; ubi^BPIO dıq -bs b.ubuibS >(ooenQBdeX yajas Bisod uıszB}unuı da apunjqBp ısaAa5ıa5 unununuBH naXtuuıa ba ubq ap -zjuaa 'Z|Xapıauı;a pn;a op iuijbibui -ıfiB} noıoA UfZ|UijjBiJQ3BiuaB uaaa} -898 5BXpqı a.ıapnxW fifuaS BqB(j •JT}fiıuiB[#7B (A’nsaqjas Bp -Uî}BXnxBU bX§b xillPui!fi unuB^ zuu .ı^vpjBHiÖ '4|p4anî«op fi|uuna8 jnx*l ,ıjq apuniıpip nzAauı nq azjq dıuBj -do^ dıuapap jbpbh eunJ8nq apıoq uııŞn;a ep-ejj Raab Xb t - £ auua[ -ipuax nung U7ynun{nq a^ıaıuzm 04 -a>[aıuıaıu xaaaXi[uo ıutŞqeqEd }bX -Bq unsıo ubujsih apCnaans xBUJdüX aXn>(7U BRBniBS }IBSpUI BqBp UB4BZ -bu aup8nq apaÂıpfeu 5ı as^aaaS *x^uı -pa 4B[j’iqpa} x^®^!(UQ iuisbuibulAbz B[X|8iXB|op naqBM94 ıo(XlA unznıuo( -jj jq}buj4b xaja£ x®-i*An blubAtsabt nq yanpuax IX tupıapa luuauıaj, •uın4a aXRA7} auyonpuaH x0J9PI^ au^njıg aayo^Buıay raab ubpbujxi5 uuubx luı.ıajauıauıöB^ 9}aqBxaJ ıaıx -îX ı§4BX auua|.nqjıq x0J0P0 aPBJT}sı uapn«aqjas nq uızpjuiJopıoiBaLİv
•ztXa:}XdW -}B nz4B Bp rX7UT47A 7}BX’BqB}nur apuöt ısaABûjaö SiXb[ub ıpfinfiıe^ otXyanPuax ’znjoA’ıupa juaabsb} yi -8B paqBx^J ı^lX*A aıznuuayp^Biu -au zjq 4aıXjsıXB(op zıuunuınanp ub[ -o apunaX|ZBA ı^nıâaıuıaıfiı lajAaa •znaoAjpa ıttup ızıuıı^aoaiRBÂBiŞBs TUtM111] nQ auuappuax apujbı Xb ix -Bpzpuıpup -znaoAıpajaBB 1304X78 uaı -aâ uapzıuıya ap utŞj x^ujana^ 9UM -aX ıui4Bi5BXnqt uejbx |aoQ ^ıpBfJŞus ıuyxuB z|AQP JÎM 5(ilW zın8u; u?q 009 auuaııpuax *>P U0Î yaıdep} ng •XUfiB|ifi47X a[Xuaıda|B} 2iA -pp ub;4B apooaaap aıppasgıq uıztuııaaı -49371047 UB[B Ul}BS JUI08 ZIABOaiflUI nuo} uıq oot BpuiBBate unŞnu7XBg uııA .B3X7UIUin lUtŞBOBfB ıxA9U( UMURUi apzjunpaBOi} fcıp asxaaa8 oa 5x x3X -a8 x74afiBa3 apyv ajq uıxuX ununsoı -|j iBJBon XJ0X 0(Xîg7Ui|uıp|8X unu •nuex uapa npqr} yayoiBUjav —„
nuııunp
TU0.C UIJ0[JQ;7UIJV
•.ın§luueA nBq7zı ne bjsbui -a; 747[nzAaıu memnuı upuıeııueıdo) ui5Bq aıq ı#i}duX aıaaıya^azB^ upp aıpjs |Buıa>ı ıuBxeg BU4aq§BiQ ubu -npıq apzııuıaqa& |aaq uapupâ ıxT
•aqX7OBunınq upaBieıuai} -fi74B opuyazp ı.ıo|0>||jq«j ba.K)8UOX oa o}uaıu|& xuoöBd0^ apaıqaö nq ba Xaaaba3 BsnoaBj, uupB.ıo aaoa lossng ai)XB3BdBX aa|XPUd) Bpuıxxuq ikuxî-i -quj BAaa8uox 0A nXns baâbui uanua} -sı i8Bi.uin.inx apujs40jA[ an iubuiji u|6 -aajt |sıpuox '4îpa}x^ıuuBixaq epujs -aajAI uubX aaoa pseng ıspneuıaı iu •VU unpJBJt B7qg4Bjv — (-(oXfaîpuq z]U4i4iqoqnuı isnsnH) 9 ’bubpv opDAOjn^n^ jjoa pssn^j
ıııııhuıunnıttıiuııfunıtıiüuuiiinıiıhutmuuiiittnııttHmiiitttıiMiiHİiittıtimtMtiMHUMiımıiMiiııttK >
•aqx73BUB[do) ıaanaXaq juınurn ya( -*nM0 3nıuEp?g oa xnuiBj uuba ’ip -IIİ7(U7 ı^tpuBZ7X }dXyasxa uiuijbj •7U14IJ OUlfBlUlBH O A 394B0|X ‘uııauj, •nıSojjıuzı ‘ublub^v ’>(4D12Q ,XuaXBqıv apupupas paXaq aaupj juaX B4uos uBpuısBaqj unun|nanx aa -Bp; qpı O3x°u4npa jnxa; nınqBx x«J -BIotMH 0ö9'Eluiuisa5ınq 0361 »A aj -Xauıni4Jiaq T#tpB|uımuB} ıuqıX )aX -B77J noun OT u|8n.nq nq BpuısquBi -do} }aXaq juınıun î9||4|g taB[i5}EOB.ı -qj }BqnqnH uBuejdoj ap /j ;bbs
•JD -§ıujn5as ıaBiBuıay aöX9D ojuBaj, ’UBU4B}v '}UojBg ‘XJTfozQ ‘X7aXBqıv ‘sai7XlH *U4Ubx Bunların ^JBpj
•4|paaı§ıuqa uoXaq ıupŞaaBpqBpd8X 37DBjqT uo} uıq £.9 apajpxB} lilPBpa apBBspıu B3Boeaqj 4B|i5}BaBaqt ifoö 4]q lxnq|BH jpy e^uuafpîPl lunŞua -BXruqnujn BpXuj aıq apuısauıppa ap -BBspıu ButaBaqı ı?BXuqXaz aıXj47q -m ISBUIJO XD&0P UB4BZBU BUUBpBA -n 15| }axaîiuauı uruî.TBnBXıj BXupp 'lŞ -quexvg laaBOij, unıSnuıunno dBAao ajq uaıa8 UBixnuexBq BpuBXaıu ng •aflfipju;a (nqBx paıne aBaox JIQ J!«P BuıSBiuftdBÂ Bqop }BBaBapuı .ıjq iu -aX7^quBX7q Bpunsnsnq taunu ı?BX -upXaz 4B}X’uı J!Q }aXaq juınurn
•an^finunmıo }iqsa} XB4B{O Bin o>p‘ll 1S3^DQ 0Ç6I ‘fijuı - npa {nqBx ^auos uBpaErö§Bxuunıu unzn aodug ’jpj B3xauıua)sj ısaıupa -OA }BU|IUZB} 5BBUI 4B4iq Ul5| I[lX )BUI -ztq aaq oa n;xuıu xiIAb aa£ıxi uap -uyazp fiBBtu î4B|xıpl8 uos Bauynuı -aıu apui[Bq ıqsaj U|4apB(Jiq Bpunaod -ua npunq aaupj au|A ’JnfiîUinan -}a zpaBqa; n?np{0 ynauz uıui0Baqt ıfBXut}Xaz 4B3X!uj ajq oa Sıuınaıp -nq I^IPiaâ a[nsnq pjjaaaı BpuqBXıj 3bX 1BU7P uXuBdsj oa BX|B}j ‘snunj, apaaıur)8 uos X7i7un(o apBj] n^npıo 8|pq buo} ujq £9 UTU|sauoxaa i?bX -upXaz pX nq ‘feııunama zn4Bqa) t?ıp -BuiBuifB aanau a|q nn; uapuı^jpauı -anpa upjueı ıoi]7 }bxbj ‘ı^tpueıJos uyxuJ| fiıuaS Bui0Baqı $bX qBqau ap -4aınx4is 9Z£ upunaodua njnan^ aaBpı uBunxo Bpui6i}ue(dO3 !?n.i|g ı?BXuq -Xaz \iip4Bigruiauqa auqzı rqup x^3 -sı ajq X7jn ua BpuıxxDM aXjjsB} oa aaı§îU440A U74BX auıupı ]upiB[6| apuq -Bq 3ouBsa; ajq uib; HaanaXaq luınıu -n îaapnuıg T.iB{i5}EaBaqj }BqnqnH uuuBfdo} ap £t }bbs OA tŞBÂuı^Aaz UBuuıdo} op uqânq :uaxaapa
uiBAap 140(81X7 ujuyaans jbibx ua(|4 -ba oaazn xauınpazaB B}aXaq juınuın Bpuıxxuq TseX|jS7} uuaıxnaıq ap bz -tuj uapuıaaıaAp |8l[4[g baAbk na -nx UB3JB4B} aıg uqfiıuni7ifiBq buu -Biquu(do} }aXeq jıunuın xılltX apuy “9lM!PTq ıSlBBuaın up5ng — QoX|4|p -pq z|U4(ajqBqnıu jsnsnH) £ ‘a|tuzj
ıp|ipa D§D>|Dunıu IJDpDJD>| >fl|UD>pg epuuo|pXeq juınuın yeı^ıpıg ı6oXupXaz dA 4°9nAnH
J0Alü9|SI llUBAdp UU9|)|!|J!9
ıpuE|d(4
ıS}E»Bjqı apjııuzj
•.upaı >pıu}a ısıjut
-jba uABiuJmuu Jjq ujsjpaıu ı>p ■up| 1tn»U.(frBfUnUB>| UIUI.TBSBX ■jnftıtuja uiâb; ^appnıu ib^bj &a feııup B3n nviizua-j 'nuoXB|U4o>ı uba'y 'nönuaurça quı*Bi ı»ppnuı }BJ|Bj 6ııudBX 000 000’03 UB^BStSUBI UB[t.IA'B Uf5| uıajBojd nq jsnaapı jani««atıınw •jnSııuv!pq nun^npıo ftnuppa inqB>( bihbjpv uiuubsb} nq uapa vpubî tutuiBA ■ap utuııuBJİojd uaıuıpua[ujjsj ıpuaıo bîhou pauppjpp UI.UBUI -njx 'ÂiBuuog uıoj, uB>ı§Ba •jnsjuı qa ;jpqBi >p?aB{o auas Saq lupap -ppıu ununq }b>(bj ba inqs>( ibs -|uqv) J|q ^'PBIOP 000’000'fifr U0 -| tuıp.iBX X7aupdBX ajap#i9q §|iu -auıfiıpS ’upp nuoXs|!uox yeıfijfiıa urıAy — (dV) £ ‘uo}8umsE4\\ 4
IPIlpa înq«x oa u(Xyı lioppoıu uıunuıpuııA uBXiaaıuv XB.nqı(fwX a4ey}f[pq fijuıaıufiıpo
•anx®û7Xi(§Bq Biıan;xuB4j B}sıX -biu uapuıa}qnıu 4B{eaax7znw ’ailöjurçe (nqux lifi* -Bp t£qdeX 4|Bp BUteuuj(idBX aapa -a^Bznıu uRı xdujanönaâ yaı;aq -asuunui 14B31} PIBpUISBJB 3BXal -ıpaıu pp aaq uıujıaıuo^nU uuuı -(V (Baapaj 'zpıoyog 'a.ıo.8 aufŞ •IP^IPIN UB}ianjxuBaj uıuısuBp -7 vaa — (djv) v v ’9 syug 4
X7O8Xl|fiUq B)«1X -BlU 4d|BJdXU2nUl (470(3 pfi:pUI8 -Bav bXubiu|v pug ap z|qe)4Oj
•aıp.iB(X7OBunınq ap.ıa[auı -filMfi# ap u|5ı ısaujfij[a8 uıuyAnu -vs1 ıunclBX |uıa8 ba XUdo 47Xmıx UlUBXUÖlUIV *17g ‘JB(UBX7g •anx*adpa unpauA aujsaıezj uaıu -BIX Ul^l|Z|S6l •IS7U11U13147 U!(BS -M’İst ba anpuoı uoX(|U4 g’^ı ’iobX “PMI XIP5 uıuBSB.CJd 5j ba Sığ •4ipaB(X70B{B ap iuınpv3 uu74BX ub|O 6nuqnu -OX U15t ISBUlBCUfiB RUO} UOX||Ul T'n utunBsqnsı unaö •uaıpofenjpâ ıu|sa(Bsatu bXubuiiv U^g ‘ub(ubx -ag paifiıfiıa 5p U7[O X7ûBUB(doı Bpp.ıpuoq — (SHJJL) 9 unaag papsauı BAUBUiiv q«a Xdoa|pfin4o3 BpujpuoT
'jt}6rıu7iupd7X uuıat} -§B47 .uq apuqa6 nq 4Bpux aX|p -ıuı§ %npaıxaujUPa uunjnpıo
uuxuxnıu uıuısaıuppa nsnuox sim -uq up ununnzAeıu tsBiupdB.Ç ub( -7iU4iifi747 (oapd ap€uauidA ’JJlXaa -O[ipa aaax7zput .iB(nzAaıu jauo -n 'B4Û.8 auıŞipnaipııg unfiıuıaıp -nq iui^bobio pijbsiui uıuıpa -tjj uauıax xajaP3 o.JIBJ. 7purx -BX ’uı.spHMO saAiu T ’spıa >tpX -pg UBispsav JPnnS uıuBxiaavu -v Xlfi°bUS ‘08n^z9s ubuiba aıg •aapa (nqux >|7.ibîo xaıXas >pd UB(qBXXas ıousqBX 'uaıua^ •411X70710 rpaBXîZ X(î nq ı.uaıuaA uîUî(Bxyau(v atq qaaq uapaapues ’4nxaaaP° iaaeX •rz nnSııreaiM ubuiba jspnsuıaı U7XM7UUV Jtg — (gv) £ ‘»-TIUBH 4 4uA|pp euaıuuA ispiisuıeı ubxhöiuv Jıa
•4îixeauı -nanp opuıaazp ub(uçxiui |$na|q -S| IP7snX{ !X7PUIS747 4a(}BXal -ıuau4 nq ap bX(H)j ba ’x70B(idBX 4«I7fi7XBupuı BpunnzAauj ya|daq -as uyaıpxd-*7q ba Xîl>Ufil-8aP U[eo B4X7tuınq nxnA bXba U7jnq nxnA 71X4b6x7zq ba atX7A 7puang *aıı -§uxi7(do} aaSuox J|q MUuı upuıu -oy osoınsua U7XP3J x-i7fix7ZQ ba utx«A — (l«nenH) ’Btuog
XBBB4l)pE (U -laeiPMasBupuf jp7syxf o|X|jb|rx -0(tuail.l X*17fiXBZn BA UDf7X *BX(7)J
•juıfiıuıarç. -}.r« 1U117074MÎ XqXB UlUBÂUBUUig 'UB(X°1S 5U|4|d a|Xf4B|B(4Bl ÖUJ4 •|d uıuzzunuı ub5b8 eujıa ıauıox -qq Bpui8ifi4Bx I370J4 uuapıaö }sıu -pmox pv — (SHJA) £ 7ipuoq 11447 1)113741(1 5U|4|d UlU7XUBU14|g
jo|jd(|ei| esişi
•JIlMoaoupa xi>ila4 ısqEq aX(XJDX BptZBX Jjq pujxi
•4(( -ldBX U7(U4ip4BX X*l?7S BOapBB 'Z01U -uapo .iBppa ıuX7 opaanvq nq oa ubp -.IB(ZBAJ UB(O apunx*fi 47(Vpa 1PX7U BA JUA’V ’.ıjpa}XduıiB nxöB) Î4atpq 4BJBZ uapâ BnxnA BpUl8BU80 I8UU4 -pd7X UJPM ajq UB(IXBS öns jq|â aaj -BS BA )BXJ!8 J1Q aNaUîU UBUniO ,7X1 uapSBX |7U8!is| ‘nung *anıq7un(nq indABuı 7puzBx aaq uauıaq 7iuq uajz •anfo &(U4fiB(X7zn nXeq ajq uapujsaXB8 ’BiaoSp jbXsos Bsanjo X7aBUB4B js -qeq B}Bq upuuBpyoiJfB bzbx 7esBq -ng ISBU4BU1U747 ujuyapsaıu |7iuq| ba v)Eq epaupuıpasA x707(idBA. (S
'4|pnW aqıq bXba bx«P7B 7isu dnfo 4B(X7q X0oanpa dapı ınq»xnu4 uiyd 4|q uau -apç aufung isbui(o 4B|xbM JlliqaIIPa de|7| UUB(«pXBJ X7aBU8|?BS 7X1(7} -aoâis ]UUX UtUI4B|Z11Aj 7)403(8 (p
(saıııııpa azupı apupey aann>t>Pfi -B} Iiei7p| 4B)qnıu B(aisb)1sba îaapıs -8ûiupiu UBJBAfif BA (5ÖJ UBX(pq UTRd (UHX 4BPJB 17ZZjq 4lfl4B|B)4O3|8 (£ •jıpE)X7ui(nxaox uapujsauutB But)(B jpABsaA unafAap tnuuıaoSjs ibasos 'apatpx74 njlnpıo nuıpaBX leyaa ’y -auanpa ufuiBi ubpuijbjbi uaaBAtij ap tUOpUBlSnUI 7XBA }56| |UUX 4B|İ(B14O3 -p 4BZZ|q U(U|4BIUI|4d B)4O3(S (£
•4tITöB(U7 Uhua apeınsî uup -unq unun VE uuBynjnu uaq(4XBi ’asanıpa (uqn BXvanq up UBfiuaja 9(17 UBUB(BpX7J UBpUlip4BA ‘IPBM®P 7X7140819 (7X809 |B £T % BpBSUBJJ ’I S8 % UPBXU7UI(V ’l 8fr % unsn; -pu OpB4B}nJ8UJ 094|npa İBdSJU BUUB( -snjpu uınuiQ ’iıfinujBA buoXtjui g‘£ BpBsuuag npuoÂnuı ç’flt 4B)xbu nq apaaamâuj ’ipXapuni8n unuoApuı ZZ nuQx®^ uub(ub(o nqup buisbijoSjs Xil7isuq zıu(7X ap ££qi bpbXubiu(v \ın}finıu(O nu®p BX74nq 47(uoXnuı auuaX aa(U(q bjuos uap ıggı ’jııfcnu -(7 bu|5| (Zaaıunz J|q inpqBuı aaapBs uBpuı^ıpBtuıo isbsb ıaXynqoaıu ’uauı -8BJ 7UU7[BtU(0 4annw^l îXî XO5 'U7(X(PUBS 73408(8 nUDupS U7(nanx UB(B3U9 BqB(J UllfilUIUöVjBB 19BU4U7( -bpXbj uupunq ujuaauınz J(X®J p®7 ba finuııo auıfiıpS uauos uaıxıpi(pB jnqux isbsb ıaXjanqaaıu îisbuiiibA’bp UUISENB )aA'|4nqBBUl U1U7)4O3|S (i :uın -aiaj(aq bob9ix tui8Bixou susa §ag ’4ip71XBUI -unjnq iubabui aBiByoSjs ibâsos ap -aatıaxB(iuaıu (uapauı unıpq up8ng
•aoXyr -jqaans (aan ua(darB} ibujluzbi apuy -anuıı 474BZ uaXXunuı i(Biaoâ|s bx?x -7qnd[ '4tpa}Xduııafiq7q 4B(XBq nioıu -XtX uaatS buisbubs nxnxnq aıumy uapjuaısnuı bu(sbixva bui&hbö »iibâ -1ZBA îqvi BAl(7iaoS|S *71403(9 (BASOS •4B14B IS(5aBS OA 37144(11 lfiJ®X alal -Aap uTuaaıupz aıag aifBzu aajAaaâ ba aanaa# uızu7xipui 'atpzu xo* MU2!® -iaXtunuıuauı (buhiöi opaaya (81339 intuçxal uıuBiaoâıs (uAsog ’4ipBixuuı -un(nq Sıuııa uj( laıuzm J(q (ya# -ap xo5 B#quBsu( upıpq B(XHU4anx (Xvsassanu4 nq uuBpu layap xnXpq ng uıpBixBuıunınq 1(7 B.xa4Bius(g sub.tj HTX3Afi7a UBiuıv tjoaa§ auıparı -aâ BpnapA uuasa atq a(Aoq UBXnaox nupxo8 ®A Mins (BU((i5( ba ub(b b}bX -(Uiua 11UB1 (U((BqXI)B| UIUBSUI 7O47( -UOX((UI 01 uuXıui(0 i^buba’bp aıq ’n -BAaas ajq 7x^7q uapujAys a(iaXjaasx* ba U7xfitl®ö ’JîlfiUUUpa sısaı bpbaubui -(V apujsauas tggı X74B|o xi! ’UIJOS -js (BXso9 uaapouı U7(nanx 7[47(unu -BX uanpa 4Bpsı uupuıjBaBi 3O|Aap ba ububXbp BUlSBsa ıaXıanqaaj^
¥ •147(71403(8 XU21S§I — Al (Uyup XHiu(iaX ba xn((na) uB(7iaoS -ıs xıy7Xnm öa Hnnoıun — m •147(71403(6 BZBH — II •(arpaıxaıuıe 7A(iq( 1U147(814Oâ(9 1874Bd UipiP ®A XHBUV) ’UBiuıaoSiB Xxr®lSBH — I
ıiavz i3UJ>i3 ‘ja :udzda
U0|0.(IZDA 0A RÂlljDlU
uıuopoBıs |dXsoç
:aıp81X7U4 -(TB|doı Bpundna3 73.108(9 xnXpq F 73408(6 o nq up3nq a()dX(uınuifi
*197)40,3(6 HîPUnPİ *U0Î IlUIX -Bq uıuuB(xnao5 uıuqB)ao3ts — o •ı««)4o3(8 xn((ncr :u(5j ıuux®q U(U(6( U7(7X 1408 uıut(Biao3(S — 8
•ıs -B)4O3(S ISBJBd UiniQ İBpUlUUllZ 19BUI -UB(lfi4BX U1UUR1JBJSBUI U|JBQ — £ îapui(Bq ıseui(oxoX ubuibuibi ununun* &( b(X|8ixb(op uınıo (© •isbijo8is xıp^^ımj
-7(0 fsaoııau ısauıayan Viğb^ — 9 *1973408 •îs Mniror®W '(saaiiau 47(7ZUf ı8t) -XBJiq UÎJ7(7Z7X ba XU®38®H — 9
!apu((Bq (sau4(a3 7nxnA uıu -{19479 4(q l(U4BABp apupap^ (9 •1671403(6 XU2î»fil :a(X(8TX7(0p nutnanp piPH uıuuıifjBZBd ö; — f-•197340819 XUbuv :a(X(6(X7(op xt(®»nqoq — £
•IBB) -ao3js bzbji :a{X(9iXB(op bzbh — z
•197)403(9 Xipi&BH :a(X(stXB(op xılBl8®H — T
!apuj9au4(a3 B|nsnq Bui[is4Bs ajq ua)7xx®xnuı apunap^ *1 B(X(SIX7(OP JBI1BX(Z7A JJPRfa0 ös -XBiaS aa(daqa8 j(ixafqns x®JaO (®
:aj{a8 B(ns •nq B(daqas jj(B)qnuı £ aximal 6 ng •anpupxuıpuı i9BUj(nanx uıuuyoSjs [7X808 14X7 6 U(5( 4B(unq (X -’TnMBîBM znauuj ayaıapsaA ba nxa^ fll^lURU1 6 (90(17 bXba (3(puax UtU7.4lU
-(o (qıqws XIPUJ au(aan7i( auaBz rujnp -Xox ı&4Bx up3nq uiubijoSjs [bXsos
İU(sa(§( ıfeBBuı aa(up3 i3ipbuib§i[b5 (X ajpuJap anuıen •anıxo JB(uyx -uıj nq ınöj uıapuHispm ba (5S( )bx •4(pqBX74iq Bp i(7dBX up3 (x( ajq ıuıu^XHPP JBUsa 4iq upınqB3( Î4apa U17ABP 7U197UlfilI75 B(4B) tpuaja B((7 4B31P ®A 18UBX Upup(XQX İJJIN -apa aaupı lapppuı 4]q n£nao5 7Xba X®ıı5 xîl®zax ıutqv3zaı uıuuısn açx -1BU79 'isubx ®Xba tŞuatS ıuıırçxMPP Ut(7XMBQ UB[O XB0®XlUI7§qB5 ıep -ppıu 4(q a(XjsıXB(op Bzıay ajq (8uBq aan UByıpupuınanp (Xj 7qup uep •4B(unq !qup (4B(djqB9 uyx>inP W5nx ba p(Xpx ‘dyxi®u7S ’jbusb xnî>nM •aipaauıpz zısxt(47A nq ubXiui(0 xil -yuı aXa£ a(q bx$bq uapuyafÂvs |puax ai$( ‘U7(dna8 xi®U uaxoaa3 jsauı -upöpp (isb uııa.Ctıuap 'aTPtfnJHKPi -p8 &J TUBA* ‘pBpJS BUlâlfBÖ UB{O ((GUI -B) U1U1^T(47A (pBSI3XÎ 'UBpB UtUIB)
(una§(7iu upıpq ‘Xa£ xal n#nıxaox UBpuıqXux uıuasunx uuXtui(O
ıqıq7B X(puı (qp3 uıapıiBispm ba (5£j \qpuııqpıu Bqup x(>5 uapu(xu(4B[U(5 -uaz »noAfzuA u(uaauıpz uuXıu4io (X -afi a(q ı?aaapaqXBx uxfiuq uapupapJS 7tu£l(B5 (puax ‘iubX ’zısxq4BA )0X®jI •4lpB)XBU47(734O3(S (UpBl[nsq7lU BA ruuB(U7AX«q ap 4a(p(Xox aıqqapnıu ‘Ujap aaniJTqofi i[Xi[a7A ztu[bX ap -uuB(}B|Aap dauâ uq3ng '47347 up ns -nzaB biuub{7)408ts B5x(Pr®?o5 ubj -uvxuij aBJBz IH1P78B} aııoans nq oa 75X13)47 19AJBS O A 10X1X10 UI UBSBSg •aıpqB{o ([3(fia5 xo5 UB(5BXtıqı biu -uv(7)4o3is uua(asu4[X Mnjo
pqBp aa[BSUI(X Î[XU47A UB)BdS(U 74 -Bjunq ba an(n4nx UBpuıjBavı aanpx -XB§B} ba’ba sıi(7§ (snsnq apuXız uyup *47(71403(9 (tunum UB(Bâ 7U7pXetU a(X(aBijn44BSB3 xaJalöPuı (x®pzaHl quy(d oa ububXbp auıyıua) ıpuBsaı U(aa(uapa x®jnfil ’*UPÎ3a^UXox isaur -)B )bui)bi aıoXımqoauı junırBx uıuuı -40SîS 17X906 *B1XOU U7JÎA7 UBp4B(71 -40319 (uınıun 4aŞıp 1X73408(8 (ba’sos aıi’.iöaA t37B7n$B(UB ap ua)j[4şı ng •4tp734o3(9 4tq U7(n4nx x®J®pıreX -bp BuısBsa ıeX[4nqeeux B(j7(unuux uappa 47pşi UBPU1J7471 }a[AOp B(X(P -76X®Ul aX(A8B3 IUUB(474BZ Umpq )(( -(BABlptU UBpU167Ul(0 îX«Z UBIUBIUB) BABA 1SBU4(7ZB Upn4B(5p3 7UIÖI(B5 UlU14B{7X7qB) Xl®M UBXltU{0 XUVU4 aXa6 4(q 7Xfiraq uapuy Ç -B(XV9 (puax ‘uyo3|S 1VASO
>1! VVONOM
nonoş
fi âfX*8
qnsNvxsı inşa
OÇtfl utjmN 9
YENİ İSTANBUL
• Nl«an ÎTOÖ
Sayfa 6
15 Mayıs 1950 Çekilişinde
Tasarruf Hesapları ikramiye Tutarı
Vadesiz
V
tarihine
Her 150
Bu
muu^unıııııım'nımııiRHHi.» t
Acele satılık
F E U S T E L
H. W
i
I
T.C. ZİRAAT BANKASI
LÜKS EV
••
«IMir
AimmuıiHiftiAi
KİNİNLİ
('
z
✓
• * -r«nTnıMtın«m.ıwnHirHj(
"A -
A '. ’
ı «_ • (
• • w* •
s
! /A*
TÜRK
YENİ ISTANBU
DIESEL
Almanyanın meşhur Dizel motörü
annheim
A. G
Biiyiik
Ayrıca
ikramiyeler: 15.000, 500, 250, 100 liralık
10.000 Lira,
80 ikramiye.
BENZ
5-1 000 BEYGİR KUVVETİNDE
TÜRKİYE UMUM M Ü M E S S I L L i Ğ i :
TAYLAN • ETKER, GALATA, TAHİR HAN 31 33
Telgraf adresi : TAYLANETKE Telefon : 41044
Kadınların en sihirli parfümü
C A R O N
PARİS
Bu çekilişe katılabilmek için 10 Nisan 1950 de hesaplarda 150 çekiliş
lira bulunması ve bunun kadar muhafazası lâzımdır.
ayrı bir kura numarası verilir. yalnız para ikramiyesi
30 Haziran, 31 Temmuz, 29 Ağustos, 30 Eylül, 28 Ekim, 30 Aralık çekilişlerinde ise, bazılarında ikişer ev olmak üzere hem ev, hem para ikramiyeleri vardır.
lira için çekilişte
Clhanglrin en iyi yerinde birinci sınıf malzeme ile titiz ve hususî bir tarzda özenilerek yapılmış 7 odalı tam konforlu bahçeli bir ev boş teslim satılıktır.
Müracaat: Karaköy otobüs durağı Demirbağ Han No. 18. Telefon: 40304.
ıırttlıııti tı|ı«iiifnTkiı iftfFiifiiıe !»1 t*fwnı ımtvuıt ItNNlIİUJlIl trmttınıiHii: ti mim ıtıut
"'• »’ijr -11• v-lLs'IF. - v’” 1 11 1141 1 .( 1
Nakliyat - Vapurculuk - Seyahat
Galata, Veli Alemdar Han
Veni Telefon numarası
40459
HOLAN D A’nın
VELUVİNE
w
r
•-J.*
I
Milletlerarası Basketbol
Turnuvası Tertip
Komitesinden:
— Milletlerarası lstan-basketbol turnuvasının yıl karşılaşmaları bu-perşem-ve
1 bul ilk. gün (6-nisan-1950
bej saat 21.00 de Spor Sergi Sarayında yapılacak açılış merasimi, Suriye ve Lübnan takımları arasında icra edilecek maçla başlayacak ve 8-nisan saat 21 de bu müsabakanın mağlûbu ile Türk milli basketbol takımı, 9 nisan pazar günü de yine Türk milli takımı ile Suriye. Lübnan müsabakalarının galibi saat 21 de karşılaşacaktır.
2 — Bu müsabakalara ait biletler bugün saat 9 dan itibaren Beden Terbiyesi Bölge binasında, müsabaka günleri saat 17 den itibaren de Spor ve Sergi Sarayı bilet gişelerinde satılacaktır.
Sayın halka ilân olunur.
İstanbul P. T. T. Bölge Başmüdürlüğünden
1 — Büyük Postahane binası çatı ve dereleri onarımı ka? palı zarf usııllyle eksiltmeye çıkarılmıştır.
2 — Eksiltme 24.45)50 pazartesi günü saat on beşte Başmüdürlük Alım Satım Komisyonunda yapılacaktır.
3 — Muhammen bedel, (25476) lira 81 kuruş. Geçici teminatı (1910) lira 76 kuruştur.
4 — Taliplerin mezkûr İşe alt keşif, şartnameyi 127 kuruş bedeli mukabilinde almak ve muvakkat teminatlarını yatırmak üzere çalışma günlerinde Başmüdürlük Levazım Şefliğine ve eksiltme gününden üç gün evveline kadar da bu işe benzer 15000 liralık iş yaptığına dair vesikalarını ibraz ederek belge almaları ve belli gün ve saatten bir saat evveline kadar da 2490 sayılı Arttırma Eksiltme Kanununun 32 nel maddesi gereğince hazırhyacakları teklif mektuplarını makbuz mukabilinde Komisyon Başkanlığına tevdi eylemeleri ilûıı olunur. (4198)
Yağlı boyaları dünyanın en mükemmel Lake boyasıdır.
Toptan satış yeri:
E L L A Ş T. A . Ş.
Galata, Gümrük sokak
Yeni Han — Tel: 41410
TEŞEKKÜR
Teknik Üniversite Rektörlüğünden:
Üniversitemiz profesörlerinden Feyyaz Gürsanın aramızdan çok acı bir şekilde ufûlü münasebetiyle Rektörlüğümüze ve Makine Fakültesine gelen yüzlerce tâziyet telgrafları ve mektuplariyle derin acımıza İştirak eden zevata, kurumla-ra ve öğrenci teşekküllerine en derin şükranlarımızı arzederiz. (4302)
III
BAŞ.DİŞ. NEZLE.ADALE .SİNİR
ROMATİZMA ve butun aqrılara karşı
— GÜNDE 3 KAŞE ALINABİLİR- - —
ttiÜUlMMIMMl
İlâncılık Limited Şirketi vereceğiniz ilânlar için
sizinle istişarede bulunur, projeler yapar ve
klişelerinizi imal eder
E k o n o m ı d i s
BİRİNCİ SINIF
ERKEK TERZİSİ
Otuz senelik tecrübesi ve zevk sahibi insanlarına zanm ıştır. Genç oğlu Amerika ve Ingilterede terzilik tahsil etmiş ve birinci derecede diploma almıştır.
Adres: Beyoğlu istiklal Caddesi 447 Mehmet AU Apart.
ve memleketimizin en mûtena hizmet etmesi ile şöhret ka-
I
BUGÜN AÇIK OLAN MÜZELER
İSTANBUL
Ayasofya: (Telf. 21750) 10-16.
Türk ve İslâm Eserleri: 13 30-
16.30,
İZMİR
Arkeoloji Müzesi: (Telf. 3324)
0-12. 13.30-17.
İSTANBUL
ŞEHİR TİYATROLARI :
DRAM KISMI : 20.30 da Dell Sa-raylı.
KOMEDİ KISMI : 20.30 da Üvey Kardeşler.
MUAMMER KARACA OPERETİ: 20.30 da Osman Blkes.
YENİ SES OPERETİ : 20.45 de
Evvel Zaman İçinde.
KONAK PAVYONU: Her akşam, Yunan Şantözü ZOZO.
ANKARA
BÜYÜK TİYATRO (10370) 20 de Peer Gynt.
RÜÇÜK TİYATRO (11169) 20 de Kıskançlar.
GAR GAZİNOSU — Paris Revü Heyeti.
PAVYONDA — Amado.
İZMİR
•EHİR TİYATROSU ı Oy.uncu (Komedi),
BEYOĞLU CİHETİ
ATLAS (40835) Yanlış Hüküm.
AKIN (80718) 1 — Hint Yıldızı.
2 — Unııtulmıyan Mazi. MELEK (40868) Aşk Adası. ALKAZAR (42562) 1 — Namus
Sözü. 2 — Petrol Kıralı.
AR (44394) Rio Aşkları ELHAMRA (43595) RİO Aşkları
İPEK (44289) Bu Kadın Mücrimdir.
İNCİ (84595) 1 — Deniz Kurtlan.
2 — Gönülden Gönüle.
LÂLE (43595) Tehlike İşareti.
Suare: Her Şafakta Ölürüm. SARAY (41659) Anna Karenlna
Suare: Kanlı İzdivaç.
SUATPADK (83143) 1 — Alevden
Gönüller. 2 — Tarzan Ormanlar j( j rû 11
SÜMER (42851) Asi Kalbler. SARK (40380) İstanbul Geceleri. SIK (43726) 1 — Büyük Casuslar.
2 — ölüm Randevusu. TAKSİM (43191) LUküs Hayat. TAN 1 — Bu Evde Ne Var,
2 — Dağlar Canavarı.
YENİ (84137) 1 — İlk Vals.
2 — Sahte Evlât.
ÜNAL (49306) 1 — Nesİmaçi Ame-rlkada, 2 — Güzeller Revüsü.
YILDIZ (42847) Kızıl Nehir.
İSTANBUL CİHETİ
ALEMDAR (23683) 1 — Deniz Ejderi (Türkçe). 2 — Kanlı Altın.
AYSU (21917) 1 — Harrov Kumarbazı. 2 — Günahımı ödüyorum.
AZAK (23542) 1 — Anna Karenl-na. 2— Albukrck Fatihi.
ÇEMBERLİTAŞ (22513) İstanbul Geceleri.
FERAH. İstanbul Geceleri.
HALK Zoronun Kamçısı. (30 kısım birden)
İSTANBUL (22367) 1 — Aşk ve Müzik. 2 — Düşman Kardeşler.
KISMET (21904) 1 — Korsanlar. 2 — Nil Kıraliçesi.
MARMARA (23860) 1 — Lulu Belle
2 — Vatan Haini.
MİLLÎ (22962) 1 — Deniz Ejderi.
2 — Kanlı Altın.
TURAN (22127) 1 — Anna Kare-nlna. 2 — Albukrek Fatihi.
YENİ (Bakırköy 16-126) 1 — Kara Ok, 2 — Aşk ve Zulüm.
KADIKÖY CİHETİ
HÂLE (60112) Uçuruma Doğru.
OPERA 1 — Kahraman Kılavuz, 2 — Para Hırsı.
StKEYYA (60682) 1 — Vatan Kurtaran Aslan (Renkli). 2 — Yanlış Numara.
Suare: 1 — ölüm Gecesi. 2 —
Hudut Dehşeti.
YELDEĞÎRMENİ: 1 — Dertli
Zeynep. 2 — Hudut Dehşeti.
ANKARA
» » *
ANKARA (23432) Er Meydanı
Bt’YtK (15031) Kaliforniya Fatihi
CEBECİ (13846) Yetimenin Aşkı
PARK (11131) Gönülden Yaralılar
SUS (14071) Büyük Macera
SÜMER (14072) Büyük Macera
ULUS (22294) Raklbeler
l’ENİ (14010) Vatan Kahramanı
İZMİR
ELHAMRA Genç Kız Kalbi.
LALE 1 — Çöl Silâhşorları. 2 — Paylaşılmayan Sevgili.
TAN 1 — Çöl Silâhşorları. 2 — Paylaşılmayan Sevgili.
TAYYARE Tulsa.
YENİ 1 — Bir Fırtına Gecesi. 2 — Uçuruma Doğru.
KARŞIYAKA CİHETİ
MELEK 1 — Şchrazadın Doğuşu. 2 — Gece ölümü
SÜMER 1 — Pasifik Kahramanı
2 — Kadın Kini
tstanoui Beyoğlu 14998
Anadolu vakası 60530
Ankara 91
İzmir Z25J
Beyoğlu 44644 Kadıköy 60872
İstanbul 24222 Üsküdar 60945
Ankara 00. İzmLr 2222. K. yaka 1505?
R A D
‘•Yeni İstanbuP’un bugün Içiu tavsiye ettiği programlar:
DAHİLDE:
8.30 Ankara: Haydn 6 ncı senfoni (pl) — 18.00 Ankara: İnce Saz — 21.15 îsanbul: Fasıl Heyeti.
HARİÇTE:
22.30 Almanya (303.3m): Cho-pin piyano konçertosu — 23.45 Londra: Piyano resitali.
ANKARA;
7.30 M. S. Ayarı — 7.31 Hnrry Horllck orkestrası (pli — 7.45 Haberler ve hava raporu — 8.00 Şarkılar (pl) — 8.15 Hafif şarkılar (pl) — 8 25 Günün programı — 8.30 Haydn 6 ncı senfoni (pl) — 9.00 Knpnnış.
12.28 Açılış vc program — 12.30 M. S. Ayarı — 12.30 Şarkılar — 13.00 Haberler — 13.15 Radyo salon orkestrası — 13.30 öğle gazetesi — 13.45 Radyo salon orkestrasının devamı — 14.00 Akşam programı, hava raporu ve kapanış.
17.58 Açılış ve program — 18.00 M. S. Ayarı — 18.00 İnce saz (Şfttaraban Faslı) — 18.45 Sinema orguyla melodiler (pl) — 19.00 M. S. Ayarı ve haberler —
19.15 Geçmişte bugün — 10.20
Yurttan sesler — 19.45 Çeşitli müzik (pl) — 20.15 Radyo gazetesi — 20.30 Serbest saat — 20.35 Tanburla saz eserleri (M. Cemil) — 20.50 Oyun havaları (Bağlama takımı) — 21.00 Unesco ga
zetesi — 21.15 Dans müzikleri (pl) — 21.45 Konuşma (Sağlık saati) t- 22.00 Müzikseverin naat! — 22.45 M. S. Ayarı ve haberler — 23.00 Program ve kapanış.
İSTANBUL:
12.57 Açılış ve programlar — 13.00 Haberler - 13.15 Şarkı ve türküler (pl) — 13.30 Hafif öğle müziği (pl) — 13.50 Ev kadını -Ev işlerinde kullanılan araçlar — 14.00 Şarkı ve türküler — 14 10 Dans müziği (pl) — 15.00 Programlar vc kapanış.
17.57 Açılış ve programlar — 18.00 Caz müziği (pl) — 18.30 Gitar solo ve duoları (pl) — 18.45 Saz eserleri — 19.00 Haberler —
19.15 Havayen gitarla caz parçaları (pl) — 19.25 Keman soloları — 19 45 Şarkı vc türküler —
20.15 Sünnet düğünü (Rndyofo-
nlf fantezi) — 21.15 Fasıl heyeti konseri — 22.00 Küçük orkestradan melodiler — 22.20
Dans müziği (pl) — 22.45 Haberler — 23.OU Çeşitli hafif müzik (pl) — 23.30 Programlar ve kapanış.
YABANCI R AI) YO LA R DAN SEÇME YAYINLAR :
LONDRA:
7.45 Dlnliyeci İstekleri — 8.15 Palm Court orkestrasından hafif müzik — 0.30 Dinleyici istekleri — 11.00 Geraido konser orkestrasından müzik — 11.30
BBC Northern orkestrası konseri — 12.30 \Vynford Reynolds ve dans orkestrası — 15.15 Keman soloları — 17.15 Ray Martin orkestrası — 18.15 Yeni plâkları takdim ediyoruz — 22.15 Stradi-vari orkestrasından hafif müzik — 23.45 Piyano resitali — 24.00 Bach - Sİ bemol Messl.
ALMANYA:
21.--- Münih (187,3m): Bach’ın
eserlerinden parçalar — 22.30
Berlin (303,3m): Chopln piyano konçertosu.
UÇAK . TREN - VAPUR
GELECEK OLAN UÇAKLAR
9.50 D.H.Y. (Türk) AnKaradan
12.50 D.H.Y. (Türk) Ankaradan.
13.30 B.E.A. (İngiliz) uondra
Nis, Roma. Atinadan.
14.- D.H.Y. (Türk) îzmirden.
14.45 S.A.S. (İskandinav) Kopenhag. Amsterdam. Münih. Rom&dan.
16.- SR (İsviçre) Zürlh, Cenevre. Atina, Ankaradan.
16.20 D.H.Y. (Türk) İskenderun Adana, D. Bakır. Malatya. Ankaradan.
GİDECEK ULAN UÇAKLAR
ü— D.H.Y. (Türk) Ankaraya.
10.10 D.H.Y. (Türk) Ankara Kıbna, Beyruto.
14.31) B.E.A. (Ingiliz) Atina. Roma Nis, Londraya.
11.30 D.H.Y. (Türk) Ankaravo.
16.50 S.A.S. (İskandinav) Roma, Münih. Amsterdam, Kopenhag’a.
GELECEK ULAN VARIRLAR
20.30 Marnkaz (Mudanyadan).
GİDECEK OLAN VAPURLAR
5.— Ege (Karadenlze).
9.— Marakaz (Mudanyayn).
GELECEK OLAN EKSPRESLER
6.45 Semplon (Avrupa).
7.10 Doğu.
8.30 Ankara.
GİDECEK OLAN EKSPRESLER
0.— Toros.
18.10 Ankara.
21.30 Semplon (Avrupa).
EMİNÖNÜ:
Süreyya (Kumkapı) — Eminönü
— Bensason (KUçükpozar) Ali Rıza (Alemdar)
BEYOĞLU:
Cemal Ataköy (Merkez) — Li-poner (Taksim) — Cihangir (Taksim) — Sağlık (Galata) — Zıya Boyer (Galata) — Şark Merkez (Şişli) — Kurtuluş (Şişil) — Hasköy — Merkez (Kasımpaşa).
FATİH:
İsmail Hakkı (Şehzadebaşı> — Saiâhaddin Gürgen (Aksarnvı — Samatva — Haseki (Şehremini) — Ahmet Suat iKnra-gümrük) — Havım Berk (?c-ner)
EYÜP: Arif Beşer.
BEŞİKTAŞ;
S. Recep — OrtakÖy — Gı c . din Divanlıoğlu (Amavuzköy) — Merkez (Bebek).
KADIKÖY:
Kadıköy — Fcneryolu — Erenköy — A. Cafer Çağatay (Bostancı)
ÜSKÜDAR: Ömer Kenan.
HEYBELÎADA: HeybelUda.
BÜYÜKADA; Merkez.
ANKA RA
Bay ar — Ankara — Hayat.
İZMİR
Halk (Basmahane) — Birlik (Kemeraltı) — Cumhuriyet (Eşref paşa) — Güzelyalı (Yalılar) — Yardım (Alsancakh
Comments (0)