SALI 15 Ağüstos 1950
Istanbulda muhtar
(umhur
Kore meselesi
bir emir
Muzaffer Kayalıbay’ın ölümü
Pakistan’ın istiklâlinin yıldönümü
Izmirden gidecek askerler Ankaraya hareket ettiler
Dün Bursayı ziyaret etti, Uludağa çaktı
Bursa 14 (AA.) Cumhur Balkanı Celâl Bayar, betabtrinde Buyiik Millet Meclisi Başkanı Refik Koraltan, İktisadi İşblr-
Ağuatosta terhis hakkında katî karar verilmedi
Kuzey Kore kuvvetlerine
seçiminin neticeleri
I21I33KSJM3E1
Kılçıksız balık isteriz
Muzaffer Kayalıbay’ın ölümü münasrbetile diiı. adllyede dinlenenler: Solda Ömer tnönû, ortada Muzafferin eşi Olga thnid, sağda Mehlre lYazısı ikinci sahltemlzdel
Halk Partisi 156, Demokrat Parti 98, M. Partisi 4 muhtarlık kazandı
Hindistan yeni bir teklifte bulundu
resinin Şimaline çekilmeleri lâzım geldiğini ilâve etmiştir.
Son muharebeler
Nevyork 15 (R.) — Kuzey Kore kuvvetleri dün gece Naktoııg nehri boyunda İkinci bir köprü başı kurmuşlar, karşı tarafa 3000 kişilik bir kuvvet geçirmişlerdir. Bu kuvvetler şiddetli topçu ateşi altına alınmış, fakat hiicum yapılmamıştır. Ame rikalılar birinci köprü başına hücuma devam ediyorlar. Dün 1-2 kilometre kadar ilerlemişlerdir.
iıi yarı M. İngilizlei'in bir hitaba
Pakistan m istiklâlinin yı'dör.ümü münasebetllc diin Eminönü Halkevlnde yapılan toplantıdan bir görünüş (Yazısı ikinci sahifemlzde]
Tokyo 15 (AP> — Kuzey Kore Başbakanı Kim Sung» kuvvetlerine, ağustos sonuna kadar A-merîkan ve Güney Kore birliklerini Koreden atmak için emir vermiştir.
Başbakan, günlük emrinde, «Bu geciktirildikçe, Amerikan ve Güney Kore birliklerinin kuvveti artacaktır» demektedir;
Anadolu Ajansı bildiriyor: «Uçan Balık» lâkabivle anılan Japon yüzücüsü Furu-hashi beş yiiz yardalık yarışı 5 dakika 18/8 saniyede kazanmıştır.
Sual:
— Beş yüz yarda kaç metredir?
Kitaplardan birinde yazar İ elbet. Ara, İnil, umumi kütüphaneye başvur. Bilene sor.
Yine Anadolu Ajansından:
( Ownıın*dan bildiriliyor... Whithwopft*tan bildiriliyor.., Frockhow’dan bildirilivur...»
Sual:
— Buralar nire?
— Atlaslarda araştır.
— Anadolu Ajansı zahmet edip bunları kendi hazırlasa, bize öyle sunsa daha isabcf etmez, kolaylık göstermiş olmaz mı?
Sahibi: Necmeddln Sadak — Yan İşlerin! fiilen İdare eden C. Bildik — Akşam Matbaası.
Ağustos sonuna kadar harh bitirilecek
Vichy. 11 Ağustos Talmasına İngiltere razı îyi başlangıç alâmeti de- ğildir. İşçi Partisi İdare ğ'il. Stıasburg’da İstişarî.yetinin birkaç ay evvel
liğı karşısında bu İngiliz çekingenliğinin sebeplerini açıklamıştı: İngiliz işçi Partisi, İngil tereyi, Avrupa dan ziyade Büyük Britanya camiasına bağlı sayıyor. İşçi
Yedek subaylar
İzmir din Koreye hareket ede;-*- erlerimizden bir
Beyofjlunun bir köyünde Halk, Nevyork 15 (R.) — Oüvenllk Emlnönûnde 33 mahalleden 25 konseyindeki Hint delegesi dün ini Halk, 8 İni Demokrat, Eyüp- akşam yeni bir tekline bulun-te 8 mahalleden 8 sini Halk, muştur. Bu teklife göre konse-2 sini Demokrat, Eyübün 18 kö- yin daimi olmıyan altı delegesi yünde 14 Halk, 3 Demokrat, 1 Kore İçin bir barış plânı hazır-müstakll, Fatihte 71 mahallede Uyacaktır. Bu devletler şunlar-49 Halk. 17 Demokrat, 5 müsta- dır. Hindistan. Yugoslavya, Nor-kll, Kadıköyde 11 mahalleden veç, Mısır, Küba, Ekuvatör. 4 Halk, 7 Demokrat, Kadıköyün Hint delegesi bunlardan hiç bl-blr köyünde de Demokrat. Kar- rlnln toprağım genişletmek Ls-talda ö mahalleden 2 Halk, 4 temekle İtham olunamıyacağı-Demokrat. 17 köyünden 8 Halk,1 m söylemiş ve plân hazırlanm-
8 Demokrat. 1 1 Millet, Sarıyer- ca ateş kes emri verilmesi Kıı-! de 10 mahallede 8 sini Halk. 4 zey Korelilerin 38 İnci ara dölünü Demokrat, 11 köyünden
9 unu Halk, 2 sini Demokrat, Sl-llvrlde üç mahallede Halk, Sl-llvrinin 25 köyünde 7 Halk. 18 De mokrat, Şilenin üç mahallesinden İkisini Halk, birini Demokrat, Şilenin 45 köyünde 13 ini Halk, 4 ünü Demokrat kazanmış, diğer 23 köy muhtarlığı neticesi henüz alınmamıştır.
Üsküdarda 30 mahallede 18 1-nl Halk, 16 sini Demokrat, 2 sini Millet Partisi, 7 köyünden da İkisinde Halk, beşinde Demok-Parls 15 (Rt — Bir Avrupa'rat. Yalovanın iki mahallesinde Ordusu teşkili plânı bugün Stıasburg’da görüşülecektir. Yunan delegesi Çaldarls, plânın, tamamlanınca, Bakanlar Komitesine verilmeden evvel parlâmentolarda görüşülmesini istemiştir.
gezmiştir. Müdürlük odasına ge len Cumhur Başkanı, Mr. Rııs-sell Dorrdan hâtıra defterini imzalamasını rica etmiş, sonra da kendisi imzalamıştır.
Bundan sonra İpekiş fabrikası gezilmiş ve saat 13,25 de Uludağa hareket edilmişi İr, Fabrika işçileri Cumhur Başkanınt geliş ve gidişlerinde tezahüratla karşılamış ve uğurlanışlardır. Uludağ yolunda da yer ver toplanan halk. Cumhur Başkamın sevgi tezahürlerde selâm-hımıştır.
Kudret gazetesinin Amerikalılarla aramızda ihtilâf çıktığı hakkın-daki haberi yalanlandı
de-he-fc... —------------------------------~--------------- ya-
Meclise ilk defa katılan Al- vınladığı risale. Avrupa Bir-man delegesi, ‘ Karlo Schmid. davetinde ağır uğramış. İngiliz mebusu Dal-ton kendisine demiş ki; «Sizi burada görmekle hayret w
içindeyim. Birçok dostları- ,Partisi Avı upada. millî hü-mın ölümünden siz mesul- kümranlık haklan üstünde şünüz. Bu salonda Fransız-'milletlerarası bir otoriteyi lar var ki gizli mukavemet kabul etmek istemiyor. ’ devrinde, ceplerinde sizin rupa Meclisinin, günün resminizi taşıyorlardı, çünkü rinde, komünistlerin sizi öldürmek için emir al-. sağcıların ekseriyeti ( mıstardı.» Meğer bu Alman geçmesinden ürküyor, delegesi, harb içinde Fraıl-' • - - -
şada işgal ordularında askeri yargıçmış. Umulur ki Almanlar, biraz incelik gösterirler de eski yaraları tazeli -yen canlı hâtıraları birlik kurmak için uğraşan toplantılara göndermezler.
Fakat Strasburg’da Avrupa Birliğinin ilerlemesine yalnız Alman delegesi M. Schmid'in azametli cüssesinin engel olduğu iddia edilemez. Neşriyata bakılırsa Avrupa Parlâmentosunun başlıca düşmanı İngilteredir. Strasburg’da ikinci defa top-.......
lanan Avrupa İstişare Mec- olmak iddiasındadır : llsinin, bir Avrupa Parla-] lar Komitesi ürkektir, mentosu gibi gerçek yetkilere kavuşup ciddî kararlar
Avı bi-veya eline . Bu Sebeplerden dolayı Avrupa Meclisinin sadece istişari mahiyette kalmasını, karar verme salâhiyetine malik olmamasını, hükümetleri taahhüt altına sokacak karar yetkisinin Dışişleri Bakanlan Komitesinde kalmasını istiyor. Bu komitede de, kararların ancak ittifakla verilmesinde ısrar ediyor.
İstişari Mecliste Nazırlar Komitesi arasında bu salâhiyet çekişmesi geçen seneden beri devam etmektedir. Meclis coşkundur, hakiki bir «Avrupa Milletler Meclisi»
Bazı (Arkası sahife 2. sütun 1 de) Necmeddin SADAK
Ankara 14 — Koreye gidecek Türk savaş birliğinin durumu hakkında Amerikalı askeri mütehassıslarla aramızda bLr İhtilâf çıktığı hakkında bir gazetenin verdiği haber, alâkalı makamlar tarafından 'kati şekilde tekzip edilmektedir. Bundan başka Koreye gidecek askeri bir Uğimlzln komutanlığına tâyin e ligi Türkiye İcra Heyeti başkanı diltniş bulunan albay Asını Ere- j ve Bayan Russell Do-r, Meclis min yerine, tuğgeneral Tahsin başkan vekillerinden Hulûs! Yazıcının tâyininin de doğrulu- Kuymcn, Milli Savunma Baka-gu heııüz katiyet kesbetmiş de- nj Halil Âyan, Bursa mllletve-ftlldlr. | killeri ve Bursa vali vekili ol-
Genelkurmay Başkanı örge- duğu halde saat 12 de Merinos neral Nuri Yamut bugün basın | fabrikasına gelmiş ve berabe-mumeslileriyle bir görüşme ya- r İndeki zevat İle birlikte fabri-pncak ve bahsedilen hususlara kada bir saat kalarak tesisleri alt aydınlatıcı malûmat verecektir.
Anadolu Ajansının tekzibi
Ankara 14’ (A A.j — 14 ağustos 1958 tarihli Kudret gazetesinde «Koreye gidecek askeri birlik dolayi&iyle Amerikalılar ile bir İhtilâf husule geldi» başlığı altında bir haber yayınlanmıştır. Tamamen uydurma olan , bu haberi tekzibe Anadolu ajansı mezundur.
Ajansın notu: Öğrendiğimize göre bu uydurma haberin hangi maks adlar la ortaya atıldığı Çizerinde de ayrıca durulmaktadır.
Izmirden hareket edenler
İzmir 14 (Akşam) — Koreye ! gidecek askeri kuvvetimizden1, bin küsuru bugün Ankara eks- , presiyle Ankaraya hareket et- ' ■
(Arkası sahife 2: sütun 2 de) ,
ISAYfÂM
JL T»K
V 'a
1 .1
Sahile I
Demokrasinin polisi
Demokrasiyi yerleştirme hareketi elbette bir serbes seçimle gayesine varmış değildir. Demokrasiyi öğrenmekte ve öğretmekte daha hayli raman devam edeceğiz.
Sık sık görülen bir ruh hali olduğu İçin gazetelerde karikatür mevzuu oluyor: Meselâ polis, nâra atan adamı edebe davet ettiği laman ştı cevabı almaktadır;
_Sen bana ne karışıyorsun? Demokrasi var!
Bu cevap, umumiyetle demokrasinin nizamsızlık olduğuna inananlann çokluğunu göstermektedir. Halbuki demokraside devlet otoritesi demirden bir otoritedir. Başkalarının hürriyetiyle mahdut olan hürriyetimizi korumakta polis en şakaya gelmez unsurdur. Fransa da, tngilterede. Amerikada vazife halinde bulunan bir polisle şaka edilemez. Onun mutlak a kanun dairesinde verdiği emri dinlememek kabil değildir. «Karakola kadar geliniz!» diyen polisi her vatandaş takib etmek mecburiyetindedir. Bu mecburiyeti kabul etmiyenlere karşı polisin hemen hemen hudutsuz salâhiyetleri yardır. .
Demokrasinin memlekethnizc ân! gelişi, hürriyet fikrinin bütün vatandaşlara birden yayılışı polisin otoritesi mevzuunda lâiibali bir anlayışın kafalarda yeret-meşine srbrb olmuş gibi görünüyor . Bu , cemiyetimiz İçin ne kadar geçici ve sakat olduğu çabuk meydana çıkacak l»ir anlayış olursa olsun, tehlikelidir. Her türlü emniyetimizin bekçisi olan polis, zayıflara karşı mülayim. fakat azılılara karşı sert ve bükülmez bir kuvvettir. Zihinlere bunu yerleştirmeğe çalışmabyu.
Şevket RADO
Sabah GazOlm Ne Diyor ?
Avrupa fikri yürüyor
■ ■
(Bıiştarafı I inci sabilcde) cesaretlilerin tekliflerine karşı da M. Bevin boyuna «veto» hakkını kullanıyor. Sosyalist, az çok ihtilalci bir devlet adamı olan Meclis Başkanı M. Spaak da İki kurul arasında mekik dokuyor, kızarıyor, köpürüyor, Nazırlara bir türlü meramını anlatamıyor. Çünkü Avrupa Konseyini bujfünkü sönük durumda bırakmak istlyen yalnız M. Bevin değildir. Hiç bir şeye karışmak istemiyen, bilhassa siyasî ve askerî İşlerde kılı kırk yarmayı gelenek yanmış olan Şimal devletleri de var.
Bu yüzden sene bu yıl esaslı bir karara varılamadı. M. Spaak. ara bulmak İçin Nazırlar Komitesine ortalama üç teklif getirdi: Nazırlar Komitesinde kararların İttifakla değil, ekseriyetle verilmesi, ve karara oy verml-yen devletlerin bu karan tatbik etmemekte serbes olmaları. İstişare Meclisince verilen ve Nazırlar Komitesinde ekseriyetle tasvib edilen kararların (tavsiyelerin) üye devletler parlâmentolarına İblâğ c dilin es L Üye devletlerin bir «Avrupa tşleri Bakanı ■> tâyin etmeleri.
Nazırlar Komitesinin. Meclisin bu tekliflerini konuşmadan ve bir karara varmadan dağılması büyük hiddet uyandırdı. Dışişleri Bakanlarına atıp tutuyorlar. En başta, hastaneden yeni çıkan zavallı Bevin geliyor!
Fakat İstişare Meclisi durmuyor, kendi kendine gelin güvey olmak misali, en ileri fikirleri ortaya atıyor: Eski Fransız Başbakanı M. Bl-dault, Atlantik Paktını Avrupa Konseylle birleştirmek İstiyor. Eski Fransız Başbakanı M. Reynaud, Mecliste oturan Churchlll'i göstererek. Avrupaya müşterek bir Mili! Müdafaa Nazın tâyin edilmesini (alkışlar ara^n-da) İleri sürüyor Alman delegeleri bir Avrupa Federasyonu kurulmasını ısrarla teklif ediyorlar. M. Churchlll bir Avrupa Ordusu teşkili teklifini destekliyor.
Bunların hepsi, hâdiselerin ve yakın tehlikenin telkin ettiği güzel fikirlerdir. Bu hava gösteriyor kİ Avru-pada, birleşmek şuuru gitgide kuvvetlenmektedir. Fakat bu, henüz bir havadan İbarettir. Küçümseme mânasına «hava» demek istemiyorum. tkllm tâbiri belki daha doğru olur. Mânevî bir hava... Bu cesaretli fikirleri ortaya atanlar sadece şahsiyetlerdir. Ne hükümetlerini, ne Meclislerini, ne partilerini «angajen etmiyorlar. Şahıslan adına konuşuyorlar. Avrupa Meclisinde ferden delegedirler. Heyet halinde değildirler Meclisin de karar salâhiyeti yoktur. Açıkçası, işler henüz «edebiyat» safhasındadır. Belki bir gün Avrupa Meclisi, milletlerin doğrudan doğruya ve «yasalama» yetkisi ile seçecekleri delegelerden teşekkül edecek i'161 3tı u bulmuştur.
ve Avrupa Birliği kurulacaktır.
Fakat şimdiden almış bir cereyan 1 eşmek Istiyenler . İstemi yenler gelmesin, sonradan katılsınlar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki «veto» hakkı gibi. Nazırlar Komitesinde de veto hakkını bu şekilde kaldırmak fikri hâkimdir. Yani şimdilik, tngilteresLz. ve îskandl-navyasız bir Avrupa Konseyi... Olur mu, dersiniz?
Kore harbi İşareti karşısında demokrasi cephesi kendini toparlamaya, Sovyet delegesi Güvenlik Konseyini baltalamaya çalışırken Avrupa, birlik hülyaları arasında çırpınıp duruyor. Hem, bu kaç blrük. kaç konsey, kaç komite? Batı Avrupa Birliği. Atlantik Paktı. Atlantik Daim! Komitesi, Avrupa Ekonomik İşbirliği Konseyi, Avrupa Sanayi Birliği, Avrupa " yİ, Birleşmiş vesaire vesaire... Dışişleri Bakanlan, nefes ’ ’ .
bir toplantıdan çıkıp öbürüne yetişmek İçin seyyar politika satıcılarına döndüler.
Bu fazla İş bölümü, bu fuzuli kurul ve kurumlar Av-rupayı birleştirmiyor, galiba bölüyor, gayrelteri ve enerjileri bol lâflar arasında verimsiz ve neticesiz İnkısama uğratıyor.
Karşı tarafta bu tantana, bu boşuna nefes tüketme, bu sonsuz dert anlatma ve yorulma yok. Bundan dolayı da beş vıldır bir kayba uğradığı görülmedi.
ümit verici tek hakikat: Avrupa Birliği fikri yürüyor, kuvvetleniyor,
Necmeddiu SADAK
hayli yol var: Bir-blrleşsln,
Konse-MlJletler
almadan.
(Baş tarafı blrlnct sahlfedel
mlş ve bu münasebetle Basmahane İstasyonunda tören yapılmıştır. Askeri bandonun çaldığı İstiklâl marşından sonra komutan tarafından kahraman Mehmetçiklere bir hitabede bulunulmuş. gan dolduran binlerce halk, bilhassa Kereye gidecek askerlerin aileleri kendilerini Uğurlamışlar d ır.
Şehrimizden gidecekler
Koreye gidecek askeri
glmlze şehrimizden katılacak o-lân bir kısım subay ve erbaşlardan mürekkep gruplar Kasım I paşadaki Deniz ve Saraybumu hastanelerinde muayene olunmaktadırlar. Bu grupların mu a- ' o-
birli-
Maarifimizin başına bir yüksek mühendis gelirken
Ahmet Emin Yatman, VATAN’ da diyor M:
Tek parti İdaresi, mekteplerden körkörüne sadık, emre 11-yan, maziyi beğenmez, milletinin tarihini bilmez, eski nasll hakir tutar, yaşayan dilin haricinde bir sun'l dille meram anlatmağa mecbur edilir, ana dilinin ruhuna, zevkine. Pdeblya-tma yabancı, fedakârlık ve feragatin mürşidi olan dini tâ esasından gerilik sayar, milliyetçiliği yapıcı tarafından değil, heyecan ve nümayiş tarafından anlar İnsanlar yetiştirmeğe çalışmış ve pek tabiidir kİ makbul tuttuğu ölçülere uygun bir hayli insan yetiştirmiştir. Bunların da bir çoğu, ya maaşlı vazifelere dolmuştur veya böyle bir yer bulamadığı tçln mustariptir.
Yeni Maarif Vekili Tevfik İleri, büttln bu vaziyeti, teknik zihniyeti! bir siyaset adamı vc vatansever sıfatiylc gözden geçirmek. vatandaş ve İnsan yetiştiren İstihsal cihazımıza vent bir ruh, yeni bir gaye vermek vazifesiyle maarif sahnemize çıkmış bulunuyor Bu vazife çok ağırdır. Ancak bütün milletin alâkası ve yardımı, hükümetin yalnız maarifte değil, her sahada esaslı bir memleketçi ve idealist bir ıslahat siyaseti takibini göze alması, fikir adamlarımızın devamlı münakaşalarla ortalığı aydınlatmaları ve yanlış adımlan derhal belirtmeleri sayesinde maarif sahasında e-
soslj neticeler alınabilir. Teknik zlhnlyelll. atılgan ve akıncı bir şahsiyetin Maarif Vekili sının maarif işlerimizde bir çığır açmaca hizmet sini candan dileriz.
olma-boyle e’me-

Güç bir dâva
Selim Ragıb Emeç SON POS-TA'da Belediyenin ImîiT şubesinden ve Vali ve Belediye haş-kanınjn bu husustaki demecinden bahisle diyor ki:
Gören göz kılavuz İstemez, mesrüne göre, memleketimizin umumi çalışma durumu kadar htanbıılun imar aksaklıkları da meydanda bulunmaktadır.
Bir bina İnşa müsaadesi almak bir mesele; onu, türlü şekilde Iz'aç olunmadan tatbik etmek bir mesele; hele, vergi esaslarım tesblt ettirip binanın içine girebilme variyetini teinin. eylemek, yine ayrı bir mahirdir. Bir İnsan İçin, hayatında bir «ağaç dikmek» arzusu kadar azla sayılabilecek hiç bir İstek tasavvur edilemez. Böyle kutsal bir emeli bir azap haline getiren, formalitelerin icadçılarma rahmet okumak mümkün olmıyacağına göre, huşların kökünü kazıyıp yerlerine yenilerini getirmek elbette kİ lâzımdır ve Valimizin bu husustaki arzusu, cihetteki yerln-dedir. Fakat geniş bir cemiyet, içinde, dal budak salan türlü ltlyad ve hareketleri ıslah etmenin ne demek olduğunu bilenler İçin, dâva, manlvelâyı keşlt Imc-klen de güç bir meseledir. sanıyorum.

Maarif
Sedat Simav! Hürriyefde maarif vaziyetimizden bahisle diyor kİ:
Değil kabiliyetine inandığımız Tefvik İleri, bizzat Başbakan Adnan Menderejl bu koltuğa oturtsak. bu şartlar dahi-! tinde Türk nıaarilinin .saplanmış olduğu bataktan kurtulmasına İmkân yoktur.
Maarifimiz hakkında sayısı Tevfik İleriye düşüncelerimizi bile!irdikten sonra bu, işle kendisine sabır ve metanet tavsiye etmekten başka söyllyecek bir şeyimiz kalmıyor.
Hocasına geçinecek kadar para veremiyen, lıziğl kimyayı ve blolojıyi laboratuar yerine sa-mfta okutan, mücessem hendeseyi kara tahtada tarif eden maarif sistemimiz ıslah edilmedikçe bizde maarif her zaman bir üzüntü kaynağı olmaktan çıkanı lyacaktır.
Kasım Giilek bir basın toplantısı yaptı
C. H. P. genel sekreteri iktidarı şiddetle tenkid etti
-k
Muzaffer Kayalıbay’ın olnmii tahkikatı
Dün bir çok kimselerin sorgusu yapıldı, Bunlardan bazıları yüzleştirildi
Bllthara Mehlre 11e kaymakam Cevadı, radyocu Num anı odaya aldı. Bunlar da muvacehe zabıtlarını lmzahyarak serbes bırakıldılar.
Gençlik biriiği
İkinci umumî celse dün yapıldı
İzmir 14 — şehrimizde bulunan C. H. P. Genel sekreteri Kasım Güiek bugün bir basın toplantısı yapmıştır. Gazetecilerin, Kore hakkında hükümetin aldığı karara muhalefetin eski görüşünde ısrar edip etmediği sualini. Genel sekreter şöyle cevaplandırmış t ır:
(— Muhalefet Işkı iç yüzüne vâkıf değildir. Biz İktidarda bulunduğumuz zamandaki şartlar değişmemiş Jse, Türklyeden Koreye asker gönderilmesi doğru değildir. Biz memleketin müdafaa kuvvetlerinden hiçbir eksiltme yapılamıyacağı kanaatindeyiz.
Atlantik Paktına girmek birim için çok faydalı bir şeydir memnunlukla karşılarız.»
Kasım Gülek, bundan sonra, muhalefetin sesini devlet radyosundan duyurmasının demokrasinin kaçınılman bir İcabı olduğunu. Demokrat Parti muhalefetinin hiçbir zaman Halk Partisinden böyle btr talepte bulunmadığını söylemiş, muhalefetin muhtelif memleket meseleleri hakkında görüşünü İzah ederek ezcümle şunları söylemiştir:
«— İdare ve adllyede yapılan vâst değişiklikler memlekette bir istikrarsızlık havası yaratmıştır. Bir memlekette İktidar değişince bazı kilit yerlerdeki memurların değişmesi tabii görülebilir, Fakat son değişiklikler memleketin tabii hayatında huzursuzluk yaratmaktadır.
Bugün devlet radyosunda öğle gazetesinde okunan bir gazete başyazısında kökü dışarıdaki cereyanlarla münasebetimiz hakkındakl iğrenç İmayı şiddetle reddederiz.»
Bundan sonra, gezdiği yerler-
de yapılan şikâyetler ve iktidarın mânevi baskısından bahseden Kasım Gütek, hükümetin iktisadi politikasına temas ederek şöyle demiştir:
(—■ Şeker flitinin in diril :nc.-l. ondan alınmakta olan muamele vergisinin kaldırılması, bütçede bir takım aksaklıklara sebtb oldu. Bu açıkların nasıl karşılanacağı hakkında vâki suallerimize hükümetten cevap alamadık Âmme efkârının bu hususta aydınlatılması çok lüzumludur, m mi e ket te yerleşmiş güzel bir gelenek vardır: Devletin aylık vergi tahstlâta muntazam İlân edilirdi. Demokrat Parti İktidara geçtiği zamandan beri bu 1-lân edilmez oldu Bu güzel geleneğin devam ettirilmesi ve memleketin ayhk malî durumunun millete arzedllmeslnl çok lüzumlu addetmekteyiz. Tasarruf mevzuu üzerinde çok duruldu. Bu tasarrufun, şimdiye kadar yapılan ve bundan sonra yapılması düşünülen, saha ve miktarları hakkında sarih bilgi alamadık. Bir nokta üzerinde ısrarla durmak mecburiyetindeyiz: Hizmetten çıkmak suretiyle tasarrufun şiddetle aiey-hindeylz. Tasarruftan maksat, aynı hizmeti daha az masrafla yapabilmektir.
Demokrat Parti muhalefette İken Halk Partisi hükümetinin hazırladığı bütçeler tenkid edtl-dlğl sıralarda derhal yapılabilecek 100 milyon liralık tasarrul vardır, denilmekteydi, tktîdara geçeli bugün tam üç ay olan Demokrat ParUnln derhal yapılmasını mümkün gördüğü bu tasarrufları neden bâlâ tahakkuk ettiremediğini kendi kendimize sormaktayız.»
Dünya Gençlik Birliğinin 1-kinci konsey toplantısının İkinci umum! celsesi dün Şale köşkünde yapılmıştır. Oturumda. muhtelif milletlere mensup delegeler söz alarak. W.A.Y. nln nasıl bir teşekkül olması gerektiği hakkındekl fikir ve mütalâalarını beyan etmişlerdir. Her i delegeye, üçer dakika konuşma hakkı verildiğinden, delegeler I fikirlerini kısaca İzaha çalışmışı lardır.
Bu?gar notası geldi
Tetkik edilerek cevap verilecek
Ankara 14 — Sofya maslahatgüzarımıza verilen Bulgar notası bugün Dışişleri Bakanlığına gelmiştir. Nota epeyce uzundur. Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü yarın Ankara vapurly-le îstanbula gelecektir. Fuat Köprülü, balen İstanhulda bulunan Cumhurbaşkanı Bayat ve Başbakan Menderese mülâki olacak ve Bulgar notası üzerinde bir toplantı yapılacaktır. Cevabî notamız üzerinde bu toplantıda fikir teatisinde bulunu-nacak ve notanın esasları tesbit olunacaktır. Bakanlar Kurulunun önümüzdeki günlerde yapa cağı toplantıda bu mesele müzakere edilecektir.
Taksimde bir cinayet
Bir kapıcı apartman sahibini yaraladı
Dün akşam üstü Taksimde Mete caddesinde Plrlştina apar-tımanının 1 numaralı dairesinde bir cinayet İşlenmiştir.
Burada, apar tun anın sahibi 60 yaşlarında Hristlna İsmindeki kadın oturmaktadır. Hristlna, son günlerde a partim an kapıcısı Alinin bazı uygunsuz hareketlerini sezmiş ve ona arlık kendisine başka bLr !ş bulmasını söylemiştir. Dün akşam üstü bu yüzden Ali İle apartıman sahibi yeniden münakaşaya tutuşmuşlar. Hristlna da karannnj kati olduğunu Aliye bildirmiştir.
Buna kızan Ali, yanında taşıdığı büyük bir saldırına İla yaşlı kadının üzerine atılmış ve altı yerinde ağır şekilde yaraladıktan sonra kaçmak istemişse de yakalanmıştır.
Hristlna Etfal hastanesine yaurilnnştir. Tahkikata savcı Zeki Sertoğlu el koymuştur.
Pakîstanın istiklâli
Üçüncü yıldönümü merasimle kutlandı
Pakîstanın istiklâle kavuşmasının üçüncü yıldönümü münasebetiyle Türk - Psklsuın Dostluk cemiyeti tarafından tertiplenen tören dün Eminönü Halk-evlnde yapılmıştır.
Törene İstiklâl marşı Ue boşlanmış. müteakiben «(5z alan Prof. Ali Fuad BaşgU kısa bir hitabede bulunmuştur.
Toplantıda hazır bulunan Pakistanm Ankara Büyükelçisi ekselâns Mlan Beşlr Ahmet de söı alarak İstiklâl arzusunun ferdi er ve cemiyetler üzerindeki tesirini samimi bir ifade İle belirtmiştir.________
Karısını d( ven koca
Kadın «Yangın var» diye bağırınca itfaiye yetişti
Dün gece saat 32 de tjskli-darda Gellnalayı sokağında 7 numarada oturan. Mustafa İsminde biri İle karısı Dilber, aralarındaki geçimsizlik yüzünden kavgaya tutuşmuşlar, bu arada Mustafa, karısını döğmeğe başlamıştır. Dilber., yediği bu dayağın tesiri altında:
— Yangın var komşular!... Yetişin kurtar mİ... şeklinde bağırmağa başlamış, buna etraftan duyanlar da. esasen oraya yakın olan İtfaiye grupunu haberdar etmişlerdir. Bir kaç dakika sonra hâdise yerine gelen İtfaiye grupu, ortada btr yangın olmadığım ve Dilberin yediği dayağın tasiriyie bağırdığını tesblt edip geri dönmüştür. Zabıta, hâdise hakkında lâzım gelen tahkikatı yapmaktadır.
Teknik okul pansiyon âmiri Muzaffer Kayalıbay’ın ölıjmü dolayıslyle yeniden açılan adil tahkikata 3 üncü sorgu hâklmll-ğlnce devam edilmektedir. Hâ- .
dtela.»htt-| MmMlilben Ömer İnönü 1!S-ri alındı. Kısa bir müddet kaldıktan sonra serbes olduğu kendisine bildirildi ve avukatı H- ' hami Bancarla beraber adliye-[ deh ayrıldı.
ı , I Bu arada söz alan Büyük Brf-
a. sön alarak kapıcı de„ged w w A
Y., dünyadaki gençliği toplama bakımından, kuvvetli bir teşekkül olduğunu, gelecek sene İçin bir program hazırlanması, çalışmaların muayyen birkaç mesele üzerine teksif edilmesi gerektiğin! söylemiş ve bu teşekkülün vazifesini üç noktada belirtmiştir:
Okuma yazma bllmlyeniertn durumunu en ön plâna almak, bu sahada müspet İşler görebilmek — mevcut mili! komiteleri kuvvetlendirmek — geri kalmış memleketlerin gençliğine yardım ve fiilen hizmet etmek.
Yukarı Kongo delegesi de kadınların kültür durumu üzerinde durulmasını İstemiştir.
Amerikan delegesi Mr. Plns de. hakiki İhtiyaçların ele alınmasını, Üzak ve Yakın Şarkta, Cenubi Amerikada seminerler yapılmasını temenni etmiştir.
Belçika delegesi Mcyhl. dünya nüfusunun ekseriyetin! teşkil eden köylülerin Ihma! edildiğini İşare tederek bir «köylü komitesi» kurulmasını teklif eylemiştir.
öğleden sonraki celsede komisyon oeçlhneleri yapılmış, geceki İçtlmada da usul ve talimatnameler üzerinde görüşmeler olmuştur.
sinin muvacehesine karar ver-dlğinden, Ömer İnönü İle. Muzafferin karısı (Olga - Ümit» Ankaradan gelmişlerdi. Bunları görmek İstlyen kalabalık bir halk kütlesi de adliye koridor- j lannı doldurmuş, bu yüzden zabıtaca İnzibat tedbiri alınmıştı. Şimşek, bir müddet daha sor-
Davetlye Ue gelen şahitler,' E^ya çekildi. O da serbes bıra-koridorda kalmamaları İçin boş k^dı. Çağırılan şahitlerden Hal-bulunan Dokuzuncu asliye ceza dun Tandoğan ile bekçi Musta-mahkemes! salonuna alındılar. fa gelmemişlerdi. Bunların ve Seat on dördü geçerek, «orgu diğer yeni bazı şahitlerin daha hâkimi, evvelâ Olgayı sorgu o- çağırılmasına lüzum görüldüğü dazına çağırdı. Sorgu bir saat anlaşıldı. Bu şahitler de dlnlen-kadar sürdü. Bllâhara Muzaffe- dikten sonra hâdise yerinde bir rln kardeş! Senlhl Kayalıbay ve keşif yapılacaktır.
bunu takiben de hâdise şahitle-| ön.er İnönü, adllyede kendirinden Mehlre Sertel İçeri alı- 8|y]e konuşan arkadaşımıza: narak bir muvacehe yapıldı. Bu
n>l>v»«h« TnnlMrtnn sonra — S8?"»"'* »ir ,ey yok. bunlar, dtjsr fahltlsrln bulun- ™« “• Mmce
dofu »lon» ■enderli'». Çıkacaktır.,
demiştir. Olga ise kimse ile ko-
Bu esnada Ömer İnönü de A- nuşmamakta, avukatı Hüseyin rukalı ve C. H. P. İstanbul n l- iSot010, adil laMlkalm mesela-dare kurulu başkanı Tlhaml aydınlatacağını, tahkikat Bancar’Ia birlikte ikinci katta safhasında bir şey söylemenin avukatlara mahsus odada otu-1 doğru olamıyacağını beyan ey-
yaneler! yarın tamamlanmış Uçaktır,
Ordu terfi listesi hazırlanıyor
Ankara 14 — 30 ağustosta İlân edilecek olan ordu terfi Us teri özerinde çalışmalara devam edilmektedir. Jandarma terfi Üstesi 30 ağustostan evvel ilân edilecektir. Geçen ay zarfında emekliye ayrılan generallerin sajZahir Yarkın'ı
ruyordu. Bir müddet sonra sorgu hâkimi, daha geniş bir muvacehe yapacağı için, adliye tatili dolayıslyle, boş duran birine! ağır ceza mahkemesi salonuna geçerek çalışmağa başladı. Buraya ilk önce hâdise sırasında otomobilde bulunan Mudurnu kaymakamı Cevat Çapanoğlu. kazayı yapan radyocu Rober m ur ad yan ve Ömer İnönü alındılar.
Bundan sonra sıra ile Olga. şoför Şaban, radyocu Numan Turhan, Rober Aseo, karısı Medl Aseo. hâdise sırasında Muzaffer Kayalıbaym oturduğu Barlı a-portamanımn, hâlen de Ünver apartımanı kapısı» Babri Şimşek, Mehlre Sertel, şoför Belim Tırtıl, şoför Şaban, posta ma-vezzll Ahmet Oral ve Şevket Er-cün aynı salona getirildiler. Muvaceheleri yapıldı. Ve tekrar geldikleri salona iade olundular. Sorgu hâkimi. Ömer İnönü. Olga, Numan, Cevat. Mehlre ve Bahriden, maadasının gidebileceklerini bildirdi.
Sorgu hâkimi, mü ta akı ben evvelâ Muzaffer Kayalıbaym ablası Şadlyeyi, sonra Olgayı. mü-taakıben de Muzafferin eniştesi —- - odaya alarak
'yeniden btr muvacehe yaptı.
temektedir.
Yeni ticaret rejimi bugün yürürlüğe
giriyor
Yen! ticaret replmlnln Ihra-caata müteallik hükümleri bugünden itibaren meriyete girmiştir.
ÖLÜM
TRABZON EŞRAFINDAN CEZA HÂKİMİ
I ü 8 D F CEMİL GÜLUOGLÜ ebediyete intikal etmiştir. Cenazesi, Nişantaşı Giizel-b ol içe Yeni yol Kılıç apar-tımanından 15/8/1950 sah günü saat 12 de kaldırılarak Teşvikiye camiinde namazı eda edildikten sonra Feriköy mezarlığındaki makberlne tevdi edilecektir. Allahtan rahmet dileriz.
Refikası: Dldar Guluoğlu Kayın biraderleri: Kemal Aybay, Hüsnü Aybay. Ahmet Aybay, Rıza Aybay
Umumi toplantılara Te komisyon çalışmalarına bugün de devam edilmektedir.
Eyüp’de iki ev yandı
Dün gece yansına doğru E-ytlpte OtakçıJarda Aşhane sokağında Osman İsminde birine alt 19, 21 numaralı ve birinde Osmanın kendisinin, diğerinde de üç bekâr oturduğu evden yangın çıkmış; biri bir, diğeri 1kt katlı olan İki eski ve ahşap ev kısa zamanda tamamen yan' mıştır.
Yangının neden çıktığı gece tesblt edilememiştir. Bugün lâzım gelen soruşturmalar yapılacaktır.
Cahit önel Dtıblinde beşinci oldu
Dublin 14 (A.A.) — Dublin mlUetlerara» atletizm karşılaşmalarının bu akçamkı açılış mü sabakalartnda yer alan yegâne Türk atleti Colıld Önel bir milde beşinci olmuştur.
15 Ağustos 1950
İdeal şehir
Meclisi
Bombardıman

Millî Eğitim Bakanı
Muhtelif maarif işleri hakkında beyanatta bulundu
Rahkeslr yangınının çıktığı gL'ıı. bu sütunda, şu müşahedemizi ileri sürmüştük:
— Çorum vapuru* hava fişeklerinin fena yapılıp ambara gayrinizanıi şekilde konulması yüzünden yanmıştı; birçok can ve mal kaybı olmuştu. Balıkeşirdeki yangın da, kötü yapılmış oyuncak tabanca mantarlarının patlaması yüzünden çıkmış. Bir rivayete göre 2(1 - 30 milyon lira ziyan... Eğer, intibah hâsıl olursa, bu milli zararı bile kâr bilmeliyiz. Zira, piyasamız, fena mamullerle doludur. Kimi kesemize, kimi sıhhatimize dokunuyor. Balıkesir vangını gibi müthiş bir facia gözümüzü açar da. piyasaya kontrol konulursa, nice yüz milyonlarımız. nice canlarımız kurtulacaktır.

Sonraki günler zarfında öbür arkadaşlar da aynı mevzu üzerine, fakat daha etraflı yazdılar.
Müşterek mücadeleyi kuvvetlendirmek ümidiyle, dostum Sadun Galip Savcının «Menhus Mantarlar» başlıklı fıkrasından şu noktaları alıyorum:
1 — Evvelki sene, tabanca mantarı yüzünden İstan-b tıkla. Leblebici Hanı civarında bir yangın çıktı. On bes kadar dükkân yandı. Bu suretle birçok vatandaş zarara uğradı, vüz binlerce " rahk milli servet yandı.
2 — Çorum vapuru aynı «oyuncaklar ■ vüzünden yandı.
3 — Balıkesir keza.
4 — İstanbuldan Adana-
ya ticaret esvası getiren bir kamyon vinç ' * ______
mantarlar yüzünden yandı,! getirerek dışarı atacağımız İn-binerce lira havaya gitti. !sanı umumi efkâra da bildir-
5 — Bu sene içinde Adana metten hiç bir zaman çeklnml-çap'ısında iki defa mantar, yeceğlm. Bunun dışında, iıak-patlaması o’du. Bereket ver- , k-mda kâfi deliller bulunmasın. Balıkeşirdeki gibi büyük 'makla beraber ef’al ve harekâ-
tiyle üzerine büyük şüpheler çekmiş unsurlar da vardır. Bu gibileri de karantleye alarak zarar vermiyecek vazfelerç ge-trmek de memleket hesabına zaruridir.
Talebenin karşısına çıkaracağınız hoca, milli terbiye verecek bir İnsan olmalıdır ve ola çaktır.
Bakan, öğle üzeri üniversiteye giderek rektör ve profesörlerle konuşmuş ve üniversitenin İhtiyaçları üzerinde durmuştur.
Bakan, dün akşam saat 17 de uçakla Ankaraya hareket miştir.
Şehrimizde bulunan Milli Eğitim Bakanı Tevflk İleri, dün öğleden evvel Milli Eğitim müdürlüğüne gelerek iş sahiplerinin dilek ve şikâyetlerini dinlemiştir.
Bu arada gazetetecllerle de konuşan Bakan ezcümle demiştir kİ:
— Biliyorsunuz kİ Milli Eğitim Bakanlığı vazifesine yeni başladım. İşin İçine yavaş yavaş nüfuz ediyoruz. Yapacağımız her işte verilecek kararlar için müşavir heyetler teşkil e-'derek mevzuları tetkik ettireceğiz. Zaman geçtikçe işlerimiz kendiliğinden lüzumlu merhaleleri katedecektlr.
Bakan olarak değil, şahsi kanaatim şudur kl İlse mezunlarının tahsil için dış memleketlere gitmelerine taraftar değilim. Fakat Bakan olarak bu ı mesele tetkik neticesinde beli— 1 reblllr.
| Karı koca öğretmenlerin bir arada vazife görmelerini gönül arzu eder. Nakliler yapılırken bu husus nazara alınacaktır. !Tabii bu da İmkân nispetinde olacaktır.
* | Bundan sonra komünizmle ‘' mücadele meselesine temas eden Bakan demiştir ki:
| — Köy enstitülerinin komünizme yataklık etliği ve maari-a* fin bazı kademelerinde derin | tahriklerin mevcudiyeti iddia ı edilmiş ve edilmektedir. VerLlen isimler üzerinde durulmaktadır.
Heyeti umumiye İtibariyle bütün dereceli mekteplerimizde çocuklarımıza milli terbiye veren Öğretmenlerimiz iizerln-.. de ehemmiyetle duracağız. Yüz-
bu menhus de yuZ komünistliğine kanaat
li-
bîr facia ile karşılaşmadık.
*
Ovuncak tabanca değil, alnm bombası sanki. Birbirlerine diş bileyen rejimlere tavsiye etmeli. Bunları yapalım dive. bize bol bol sipariş versinler. Hanuman söndürmeğe birebirdir!
Tekrarlıyoruz:
Her türlü (zararlı maddeleri üzerine cemiyetin kontrolü vardır. Fikir sahasın-dakine var, fiil sahasındaki-ne var. Lâkin, orta yerde, iktisat sahasmdakilere yok.
Böyle bir kontrolün mutlaka teşekkülü lâzımdır: Sıhhatimiz, canımız, malımız, keremiz, kasamız emin ol* ma’ıdır.
Hâdiselerin zorlaması üzerine her fırsatta Caton gibi tekrarlıyacağız:
— Deienda!
Delenda; kahrolsun kontrolsuz mamuller...
Fakat, ondan evvel: Bozukluğu meydana çıkınca, yahut halk şikâyet etmek isteyince başvuracak bir makam arıyoruz. Bir alâkadar? İşte cemiyetimizde o yok.
(Vâ - Nü)
iı(i yeni denızal timizi getirecek subay ve erler
Denizyollarının «Marakaz» vapuru dün sabah saat dokuzda 2o T irk subayı ve 155 erle Pireye hareket etmiştir. Subay ve erler oradan bir Amerikan gemisine binip Nevyorka gidecekler ve Amerikanın verdiği İki denlznltıyı getireceklerdir.
Panter kurbanı
Dr. Lûtfi Kırdar “Bu
şehirlebelediyenin hiç bir alâkası yoktur„ diyor
Ham arazideki inşaat ve belediyenin vaziyeti — Yeni şehirde oturanlar nasıl gidip gelecekler ?
et-
Antalya civarında bir panter bir kadım parçaladı
Antalya — Bir kaç gün önce, şehrimiz civarındaki Ağzı karalı köyünde ender tesadüf edilen bir vaka olmuş ve bir panter 45 yaşlarında bir kadını parçalamıştır.
Mezkûr köy civarında keçilerini otlatmakta olan Ayşe İsimli bir kadın, birdenbire önüne çıkım irice bir panterin, hücumuna uğramış ve hayvanın pençeleri altında yere yıkılmıştır. Hâdiseyi gören bazı çobanların müdahalesine kadar, panter zavallı kadının vücudunu ve başını paramparça etmiştir, Panter kaçarken çobanlar tarafından silâhla öldürülmüştür.
Geçen sene de Kaş kazamızda buna benzer bir vaka olmuş ve epeyce büyük bir sürüye saldıran iki panter çobanlar tarafından güçlükle öldürülmüştü.
60 Suriyeli öğretmen İstanbul a geliyor
Haleptekl muhtelif dereceli okullara mensup 00 Öğretmen dün sabah Ankaraya gelmişler. Misafir öğretmenler bir kaç gün sonra şehrimize gelerek bir müddet kalacaklardır.
Misafirler İçin Haydarpaşa lisesinde hazırlık yapılmaktadır.
Tarsusun Amerikaya yapacağı yeni sefer
Denizyolları idaresinin «Tarsus.. vapuru hâlen Al:denlzde turistik bir seferde bulunmak- ---------— ................
tadır, Gemi bu ay sonunda İs- valar kıymetlendirlleceği gibi tanbula dönecek ve 8 Eylülde hastane ve okul gibi müessese-Iklncl bir Amerikan seferine'-- -- ‘ '
yıkacaktır. Edebileceklerdir.
Millet partisinin adayları
Şehir meclis! &zalıgı İçin Da-
Sebze ve meyva hâlinde kavını ve karpuz sergiciliği yapanlar, çeşitli isteklerini yedi tane karpuzun üstüne bıçakla .azmışlar ve hu yedi karpuzdan meydana ge-
mokrat ve c. H. F, namzetlerin! I jcn dilfkç.vi Ticaret Odası-dün neşretmiştlk. Bugün de Mil- na vermişler, let partisi adaylarım yazıyoruz:'
Reşat Reisoğlu, İrfan Demirci fbağımsız), Haralambos Kondos,
Beykoz
Aydın boloğlu.
Uyulmaz, Fuat
Kara-
I Orijinal bir buluş eseri olan karpuzlu dilekçe aynı zamanda kırtasiye sürüncemelerine karşı alâkalı makamlara bir ikaz ifadesidir. Resmî makamlarımızın ekserisinde muamelelerin ne kadar bataetle yürüdüğü malûm. İstida evrak kaleminde varide defterine kaybedildikten sonra dolambaçlı yollarda uzun bir seyahate çıkar. Birkaç saat içinde dünyanın bi. ucundan öbür ucuna ulaşılan bir devrede, bizim resmi dairelerimizde iş sahiplt ıiııîn kâğıtları bi(j_ masadan diğer masaya geQ cebilmek için günlerce, haffi tatarca emekleyip dunır^ Sumenler altında istirahat, eder, evrak tomarları arasın-O da baskıv; girer, daktilo mil-— salarında istife karışır, imzaQ kartonları arasında sıra bek-»— ler. Hele bir inceleme ökse-™ sine düşerse bırak vakasını. (D Kırtasiyecilik en müzmin^ dertlerimizden biridir. îş(D başına gecen her hükümet, bunun kalcırılacağını vade-M— der, fakat hiç kimse ona el>s süremez. Marazı kökündenO tedavi edecek yerde, muvak-Q kalen nvşturucu devalara Q) baş vuruluyor. «Vilâyet si-+± kâyet Bürosu., namiyle mey-q dana getirilen teşkilât bu-£_ nun acık bir misalidir.
Bravo karpuz sergicilerine. Onların orijinal dilekçeleri, halk ile resmî makamlar arasındaki kırtasiye kalesine karpuzdan mermilerle yapılan bir bombardımandır ve kale duvarında gedik açabileceğini umuyoruz.
Yedi tane karpuzu evrak tomarlarının arasına sok inak veya sumenin altına tıkmak imkânsız. Kalem odasının bir köşesinde bekletmek de mijpıkün değil, zira hem fazla ver kaplar, hem de orada çalışanları mütemadiyen izac eder. Sıcaktan bunalıp da karpuzlara baktıkça ağzı sulanır insanın. Bu vaziyet karşısında:
a— Şunlann muamelesini bir an evvel yapalım da kurtulalım.»
Demekten başka çare yok! Diğer esnaf da karpuzcuları taklide kalkışırlarsa iş büsbütün sarpa saracak. Fakat belki bu suretle kırtasiyeciliğe karşı bir mücadele cephesi açılmış olur.
Cemal Refik
Beyoğlu
Âdil Güvener, Âdil Tekfldan, Ahmet Sarsan, Ahmet Ölmez, | Arif Aydın, Armanak Lottkyan, j Avnl SakaryalI, Dlmltro Kara-i vasapolo, Kasan Aydın, Kâzım | Kalkandelen, Lûtfi Arif Kember Muhiddln Tanyel, Mustafa Arif Sazak. Kuman Ballo, M. Rait Oğan, Receb Ferdi Tekay, Remzi Bayraktar, Sarını Göksel Suphi Balur, Suphi Tevetoglu.
haklıdır. Bunları bugünkü hft-1 kümelin daha etraflı bir şekilde düşünmesi, bu suretle şehir içinde İnşaatı teşvik etmesi lâ-* _ .
zımdır. Kabinenin ehemmiyetle yı çıkarabilirdi... Şurasını da ele alması icap eden meseleler- ‘ den biri de budur.
Şehir dışındaki inşaat
Dr, Lûtfi Kırdar «Şehirlerin dışında inşaatı menetmek Belediyenin elinde değildir, arzu| eden şehirden uzak yerlerde de İnşaatta bulunabilir.» diyor. Gerçi hiç kimsenin, nerede olursa olsun, arsası üzerinde bina İnşa etmek hakkı nez'edlle-mez. Fakat bu gibi inşaat hakkında bazı takım kayıtlar vardır. Ebnlye kanunu mucibince ham arazide inşaatta bulunmak İçin evvelâ yolların,- kanalizasyon tesisatının yapılması lâzımdır. Halbuki bu kayda, değil şehrin dışında, içinde bile çok defa riayet edilmemektedir. Nişantaşmda. Vali Konağı karşısında Emlâk bankasına alt geniş arsalar vardı. Burası ham arazi olduğu için yollar ve kanalizasyon yapılmadıkça İnşaata müsaade edilmiyordu. Halbuki banka, yol ve kanalizasyon çok pahalıya mal olacağından, ebnlye kanununun hükmünü yerine getiremiyor, bu yüzden arsaları sn ramıyordu.
7 bin liralık arsa 170 bin liraya!
Muhiddln Üstündağ'ın Belediye Reisliği zamanında kanundaki kayda titizlikle riayet edildi sayın Lûtfi Kırdar Vali ve Belediye Reisi olduktan bir müddet sonra Belediye bu masraflı İşi üzerine aldı. «Yollan. kanalizasyonu biz yapacağız, İnşaata müsaade edilsin» dedi. Bunu haber alan açıkgözler Emlâk bankasından sekiz senede ödenmek üzere 7-8 bin 1 Emlâk bankası hususi bir oto-llraya arsalar aldılar, Bugün büs servisi de mİ tesis edecek-bu arsaların kıymeti 170 - 180 tir?., bin liradır. Belediye yol ve ka-1
nallznsyon masrafını göze al-1 dığına göre bu arsaları ucuz ucuz satın alarak aradaki farktan İstifade He sarfeltiğl para-
«İdcal şehir» hakkında AK-ŞAM'da çıkan yazı münasebe-tile eski Vali ve Belediye Reisi sayın Lûtfi Kırdar telefonla şu İzahatı lütfetti:
«Levent çlfllğlnde kurulan yeni mahalle hakkında AK-ŞAM'da çıkan yazınızı okudum. Bazı noktalarda zühul vaki olduğundan bunları tavzih etmek istiyorum. Evvelâ şunu söyliye-ylm kİ bu mahalle ile Belediyenin hiç bir alâkası yoktur. Belediye, evvelce Emlâk bankası ile müştereken Mecidiye köyünde 25 ev yaptırmıştı. O zaman-danberl bu gibi İnşaat lşlle alâkadar olmamıştır.
Levent çlfliğlndekl mahalle münhasıran Emlâk bankası tarafından vücuda getirilmiştir. Banka fakir ve orta halli tabaka İçin meskenler yapmak isliyordu, şehir İçindeki arsalar pahalı olduğundan şehrin dışında arsa arıyordu. Bir aralık Kazlıçeşmede bir mahalle vücuda getirilmesi düşünüldü, Fakat buradaki arsalar muhtelif eşhasa alt ve münazaalı olduğundan vazgeçildi.
Bunun üzerine Belediye, kendisinin malı olan Levent çlfli-ğlnl teklif etti. Banka yolları yapmağı, elektrik, su getirtmeği kabul ediyordu. Görüşme neticesinde Levent çlfllgl arazisi Emlâk bankasına 400 bkı liraya satıldı ve banka burada işe başladı. Arsaların metre karesi bankaya 40 kuruştan satılmıştı. Fakat yul vesalr masraflar yüzünden dört buçuk, beş liraya çıkmıştır. Yapılan binalar 10 -35 bin liraya mal olmuştur. Burada 1400 ev yapılacaktır.
Şehrin içinde bina İnşası şüphesiz daha faydalıdır. Fakat burada arsalar pahalı olduğundan binaların apartıman tarzında olması lâzımdır. Apartı-man tarzında İnşaat için de kat mülkiyeti usulünün kabul edilmesi İcap eder. Halbuki bu hususta hazırlanan tasarı evvelce kabul edilmemişti. Yangın yerindeki arsalar uzun müddettenberl istifade edilml-yerek duruyor. Bunların, tamirde olduğu gibi, İstimlâki düşünülmüş, fakat bu husustaki kanun da kabul edilmemiştir.
Dağ başında inşaatın mahzurlarından bahsediyorsunuz. Doğrudur, fakat bunu menetmek Belediyenin elinde değildir. Arzu eden şehirden uzak yerlerde de inşaatta bulunabilir.»
Belediyenin durumu
Sayın Lûtfi Kırdar’ın verdiği izahatı aynen yazdım. Bu İzahat Belediyenin Levent çlfU-ğlndeki yeni mahalle ile alâkasının sadece arsayı satmaktan ibaret olduğunu gösteriyor. Bu itibarla, dedikleri gibi, bir zühul vaki olmuş. Fakat bundan dolayı biz kabahatli değiliz zannederim. Çünkü Valinin o zaman verdiği İzahat Belediyenin de bu İşte iştiraki olduğu zehabım hasıl etmişti. Bunu, o güııkıi toplantıda bulunanların hepimiz böyle anlamıştık. Mamafih ister iyi anlatılamı-mış olsun, İster yanlış anlaşılsın şu nokta tahakkuk ediyor: Belediyenin bu işte iştiraki yoktur,.. Bundan dolayı memnunuz.
Yalnız Belediyenin Levent çlfllğt arsasını arzetmek surenle Emlâk bankasını bu dağ başında 1400 evlik yeni bir şehir kurmağa teşvik etmesinden memnunluk duymadığımızı sak-layamıyacağız. Denilebilir kİ: «Belediye bu arsayı satmamış 0İ3a hfınka şehirden uzak başka arsalar bulur, buralarda İnşaatta bulunurdu.ı> Doğrudur. Fakat Belediyenin vazifesi şehrin mütemadiyen genişlemesini ve şehir hizmetlerinin ifasının müşkülleşmesini önlemeğe çalışmaktır. Yoksa | aksini yapmak değil...
Sayın Lûtfi Kırdar

Büyükderedeki fidanlıkta marmelât yapılıyor
Büyükderedeki meyva ıslah ve yetiştirme İstasyonunda hastanelerle yatılı okullara ucuz flütle satılmak üzere marmelât yapılması kararlaşmış ve İşe başlanmıştır.
Bu suretle yetiştirilen mey-
bunun
kat
saatleri
soyllyellm ki bu arsalarda el’an yol ve kanalizasyon tesisatı tamam değildir. Sokakların seviyesi her gün değiştiriliyor!...
Bunu bir misal olarak gösterdik. Demek isliyoruz kİ Belediyenin elleri büsbütün boş değildir, kanuni bir takım müeyyideler vardır. Bunlar yetmiyorsa Belediye, umumi meclisi hükümet nezdlnde teşebbüste bulunmalıdır.
Bahçesiz binalar
Bazılarının «İdeal şehir» adını verdikleri Levent çlfllğlndeki mahallede Belediyenin bir hatası da buradaki bir kısmı Gecekondulardan farksız, bir kısmı buğday ambarlarına benzeyen binalar yapılmasına müsaade etmesidir. Haniya bahçeler içinde, göze hoş görünen zarif binalar yapılacaktı?... Haniya parklar, meydanlar bulunacaktı?... Bunların hiç birisi yok. Hattâ binalardan çoğunun bahçesi de yok.
Geçen cumartesi günü basın toplantısından dönerken bütün bir otobüsü dolduran gazetecilerin hepsi bu binalara hayretle, hattâ biraz da korku Lle baktı. Fikret Adil, o civarda bulunan bir katlı eski ve ahşap bir binayı göstererek: «Bence bu, buradaki bütün binaların güzeli!» dedi.
Nasıl gidip gelecekler?
«İdeal şehir» de binaların şaşına harıl harıl devam ediliyor. 1400 bina tamamlanır ve bunlarda yerleşenler bulunursa yeni şehrin sakinleri asıl şehre nasıl gidip geleceklerdir? Buna hâlâ merak ediyorum. Acaba
ta! İh
Mus-
De-
ln-
Enls Tahsin TİL
Trende hırsızlık
Usküdar
Ha-
Necati Ezgü, Hilmi Erzl, san HUmi Serez, Nazım Berksoy, Nevzad Erzlncanoğlu.
Haydar Erdoğan.
Sarıyer
Erdoğan, Abdülgafur
Eyiib
Borazanoglu,
Kenan _ .
Metiner, Zehra Özveri.
Eminönü
Zcki
Hasnn Papuççuoğlu. Artln Ye-ranosyan, Ferit Bilen, Leflef, Ahmet Yükler. Afir. Haşan Vatansever, Külte.
Nuri Seyfl Nihat
Kadıköy
Cemil Tun», H. Hüsnü novaiı, Orhan Akça. Merih Gökmen, Necati Yaşmut.
Bor-
RADYO
İSTANBUL RADYOSU
Öğl» v® akvun
Müşteri - Şoför münakaşalarına son verecek bir tedbir
Konyadan Adanaya giden trenden çalınan basmalar
20,00
Amerikan seferine'ler de ucuz marmelât temin e- mulktyetl ve yangın yerindeki ] debllecekl erdir. j arsalar hakkında söylediklerinde
Taksi otomobillerindeki taksi saatlerinin ıslahına karar verilmiştir
Şimdiki vazife gören taksi saati 20 kuruşla açlıyor ve müşteri saatin yazdığının iki mislini ödüyor. Halbuki şoförlerin çoğu taksi saatine göre para almak istemiyor. Bu sebeple müşteri ile şoför arasında münakaşalar cereyan etmekledir
Ankara İle İzmir şehirlerinde şoför - müşteri kavgalarına son verilecek şekilde taksi saat! işi halledildiği halde şehrimizde bu mesele devam etmekte-tedlr.
6 ncı şube müdürlüğü he şoförler cemiyeti başkanlığı, bu İşe müştereken çare aramağa karar vermişlerdir. Neticede taksi saatlerinin 25 lira masrafı lcabettlren tâdille müşterinin ödeyeceği parayı gösterir hale geleceği anlaşılmıştır.
Bugün taksi saatleri 20 kuruştan başladığı halde tâdilden sonra 45 - 50 kuruşla açılması muvafık görülüyor.
Bu surette şoförlere verilecek 5-10 kuruşla şoför - müşteri münakaşalarına son verileceği ve arlık taksi saatinin yazdığından fazla para istiyen şoförün hem şoförler cemiyeti, hem de 8 ncı şube müdürlüğü tarafından şiddetle taklbedilece-gi ilâve ediliyor.
Bu husustaki karar Vali ve Belediye başkanlığının tasvibine sunulacaktır.
Adana — Küçük Dikili civarında koza tarlası içerisinde muhtelf renkte yirmi top Nazilli basması bulunmuştur. Eşyaları Muharrem Biçer isminde bir çoban görmüş, karakol komutanına haber vermiştir. Biraz sonra 917 numaralı bir taksi eşyaları götürmeğe gelmiş, fakat orada bekçi ve Jandarmaları görünce kaçmıştar.
Yapılan tahkikat sonunda basmaların Konyadan Adanaya gelen trenin eşya vagonunun kilidi kırılarak dışarıya atıldığı öğrenilmiştir. 937 numaralı taksinin şoförü yakalanmıştır. çalınan eşyaların bir kısmının da Tarsmsa kaçırıldığı söylenmektedir. Sanıklar hakkında takibat yapılmaktadır.
Bir pul serisi
İdaremiz 13 ağustostan 20 ağustos 1950 tarihleri arasında İstanbul’da Yıldız köşkünde devam edecek olan Dünya Gençlik Birliği İkinci Konsey toplantısı münasebetiyle bir seri hâtıra pulu bastırmıştır.
Pullar İstanbul'da basılmıştır. İki değerden ibarettir. Mavi renkle olan 2a kuruşluk 125.000 eflâtun renginde olan 15 kuruşluk ise 200.000 adettir.
Pulların büyüklükleri tellerle birlikte 26 x 41 metredir
Pullar 13 ağustos 1950 hinde satışa çıkarılmıştır
dan-mlli-
tari-
Açılı) ve programlar.
Haberler.
öâte konseri «PL».
Şarkılar.
Serbes saat.
Türküler ve oyun havaları «Pl.»
Caa mllzığl «Pl.»
Programlar ve kapanıl.
Açılış ve programlar.
Klâsik hatif akşam mtlztgt «Pl.» Şarkılar.
Haberler.
İstanbul haberleri.
Ncjeil müzik «Pl.».
Sadi Yaver Ataman memleket havalan Sta ve Sar Birliği Iton-Bcri.
Asrımızın müziğinden Örnekler
Şarkılar.
Serbea saat.
Oda tnüzICI
Müzik «Pl.».
Asırlar boyunca Türk muılklsl. Rumba ve sambalar «PL». Haberler,
Dans mUzIğl «PL»
Programlar ve kapanı*,
ANKARA RADYOSU
öğle ve akşam programlan
12.28
12.30
1758
18,09
Açılış ve program.
M. S. ayarı ve Şarkılar. Okuyan: Derin Kurt, Mefharet Bir-tan. Belliye TeUker^
Haberler.
Müzik «Pl».
Öğle Gazetesi.
Müzik «Pi»
Hava raporu, akyam programı vo kapanış.
Açılış ve program -
M- S. ayarr ve Şarkılar. Okuyun: Muzaffer Blıtnn.
Salon orkestran «Pl.». M S, ayarf ve Haberler* Tarihten Bit Yaprak.
Yurttan Sesler.
1830
19.00
19.15 1950 .......
19,45 Radyo ile İngilizce.
Millik «PL»,
Radyo Gazetesi, incesaz «Ferahnak faali»,
Scrbes saat. Konulma. Dana müziği «Pl,».
M. S. ayarı ve Haberler. Program ve kapanrj.
20.00
20.15
20.30
21.00
71.43
22,00
22.13
22 43
23,00
7,23
7.30
7.31
7,45
8.Ö0
8.25
Açılın ve program.
M. S. ayarı.
Marslar «Pl.».
Haberler.
Filim melodileri «Pl.» GUııUn programı ve hava poru.
Celim melodil* (Pİ.».
İstanbul veteriner müdürü Bakanlık müfettişliğine tayin edildi
Yıllardanberl İstanbul ili veteriner müdürlüğünü muvaffakiyetle İdare etmiş bulunan Abdülkadlr Göktan. bu defa terfian Tarım Bakanlığı müfettişliğine tâyin edilmiştir.
Bu vesile ile dün akşam mesai arkadaşları Taksim Belediye gazinosunda şerefine bir veda ziyafeti vermişlerdir. Sayın Abdülkadlr Göktana yen! vazifesinde başarılar dileriz.
İzmir seferleri
20 Ağustosta açılıp bir ny devam edecek olan İzmir fuarı esnasında izdihamı önlemek maksadile Denizyolları İdaresi tarafından İlâve vapur seferler! tertiplenmiştir.
Fuar devamınca her pazartesi günü saat 11 de İstanbuldan İanlre bir vapur kalkacaktır.
Bu seferlerin birinchl önümüzdeki pazartesiye yapılacaktır.
Akdeniz sağlık bölgesi komitesinin toplantısı
4 Eylülde şehrimizde dünya sağlık teşkilâtı Dcğu Akdeniz bölge komitesi toplantısı yapılacaktır.
Toplantı dört gün devam edecek ve 7 Eylülde sona erecektir. Toplantıda sağlLk teşkilâtının bir çok delegeleri hazır bulunacaklardır.

15 Akustos 1930
Sanır» «
ŞİLE
Kılometrelerce uzayan tabiî plaj — Sokak kapıları açık olarak uyuyan şehir — Hapishanede kimler var? — Belediye reisi ile müftü efendinin söyledikleri — Huzuru kalble uyumanın saadeti
kak kapısı anahtarları kapıların üstünde durur. Burada hiç kimse başk&sınuı ne malına, ne canına, ne de ırzına gön dikebil İr.>
27 senedir Şilde müftü olan Velyeddln Oztaş da:
«— Burada kapılarımız açık, her şeyimiz meydandadır. 27 senedir buradayım Hiç bir cinayet görmedim. 10 - 15 sene evveline kadar kahvelerde oyun oynamadığı gibi aşikâr surette İçki İçen de görülmezdi-. Fakat şimdi kumarbaz da var, sarhoş da. Fakat çok şükür hırsız ve kaatll yok.»
Bunları dinledikten sonra merak edip Şile hapishanesinde ne çeşit mahkûmlar bulundugu-Otaasma rağmen Şiledeki otel- nu öğrenmeğe çalıştım, tyı bir İrrde yer bulmak İçin epey güç- tesadüf eseriyle İlçenin savcısı lüğe uğradık. Otelcinin: ile tanıştım. Hapishanede hır-
— İmkânsızdır, sığmaz, yolun- sizlik ve yaralamadan mahkûm deki İtirazlarına rağmen bir küçücük odaya dört karyola sığdırmak mucizesini göstererek »kakta kalmaktan kurtulduk.
Deniş seviyesinden 4Û-45 metre yükseklikte tabii bir teras üzerine kurulmuş olan Şile, Karadcnizln engin ufuklarında ağır ağır kaybolan güneşin grup güzelliğiyle meşhurdur. Fakat bu küçük kasabayı asıl meşhur etmesi İcap ■den. Herde de ona parlak bir istikbal vadeden şey. kilometrelerce uzayan tabii plâjdır. Kadife kadar yumuşak kumlan ve cahilden yüz metre uzaklaşma-
mv. . .uS denizi v. b.,6. Ws , blr“t“ 'olt
ben S .uyu ve kü(u» .Mu, t',n,ian da h'P™,a da’rt "U|-ili bu plâj şimdiden cumartesi
vt pazar günleri Şileye iki üç 1 Cumartesi ve pazar günleri yüz otomobil ve otobüs dolusu ,ŞUe sokaklarında dekolte insanı çekmeye başlamıştır. Bu ' rağbete rağmen, lıenüz ne sahilde denize gireceklerin soyunması İçin bir yer. ne de oturup dinlenmek, hattâ bir bardak ru içmek için bLr gazino veya kahve var. _
tstanbulda doğup büyüdükleri halde meselâ Taksimi yahut Kocanıustarapaşayı, hattâ Be-yoğlunu bilmeyenler vardır. Bir kaç sene evvel üsktldarda ras-tadığım bir büyükhannn. Hürriyetin Ufinındnnberi — yani 1908 den buyana — Beyoğlu n a çıkmadığım söylemişti.
Bıı tip insanlar hepimizin muhitinde boltındnRuna göre, Şileyi bilmeyenlerin çok olduğunu lahmln etmek hata olmaz «anının.
Son hafta tatilimizi bir kaç razetecl arkadaşla Şilede geçirdik. Orada kaldığımız otuz küsur saat bizim İçbı hem istifadeli, hem de eglPneell oldu. Havanın bozuk, hattâ yağmurlu
alan kimsenin bulunmadığını, orman işleri yüzünden bir kaç hükümlü mevcut olduğunu öğrendim.
Nazik insanlar
Şile halkı aon derece terbiyeli ve nâzik. Hele misafirperverliklerine hayret etmemek mümkün I ılttll.
I Arkadaşlarla resim çektirecektik. Fotoğraf makinesinin Idüğmesine basması için yoldan ] geçen bir delikanlıya rica ettik. Resimler çekildikten sonra bu genç bir kaç dakikada birimle ahbap oldu ve evine misafir etmek için âdeta rica ve niyazda
Bir köy çok garip bir şekilde ortadan yokoluyor
dolaşan Istaabllu misafir bayanlara gözünli kaldırıp bakan bile yok. Burada kadınlara bakmak ayıpların en büyüğü sayılıyor.
Hırsız ve zorba korkusu ol-jmaksızm oda kapınızı ve pen-. çetelerinizi açık bırakarak em-
Asayîşi mükemmel niyet içinde ve huzuru kalble Lir kasaba uyumanın bir saadet olduğunu
orada öğrendim. Bu hal bilhassa simlerin elMeelerMe |çl„ „plB etUktel
çamaşırları kumların üstünde Wr ^çy^tr şp.wr «W. taal nn Te k.
l«m bMmıla bekti Mekmaea s„,nl„ m,„_
i uzu m yo. Elbise ve çamaşırla-nnız gibi paranın, saatinizi korumadan ceplerinizde bırakabilirsiniz. Yabancılar d okun-mi'zsa Çilelilerden asla tarar gelmez. Çünkü seneler var ki bu şirin kasabada nı bir hırsızlık. ne bir cinayet, hattâ, yaralama vakası olmamıştır.
Oluz küsur «enedir. Şile fenerinin bekçUğlnl ve aynı zaman-, da belediye reisliğin! yapan Ahmet Remzi Acar bize şunları söyledi:
(— EU1 sekiz yaşındayım ve doğma büyüme Çileliyim. Burada şimdiye kadar dört cinayet olmuştur. Bu hâdiseler de vaktiyle buraya çelip yerleşen, sonra da tu tuna mı yarak çıkıp giden muhacirler arasında cereyan etmiştir. Biz!m burada hırsızlık vakası olmaz. Geceleri .,Q,ınu ja^onuu kapılarımı! aç^tır. Rvlerin eo-'lık el koymuştur.
lere mzzhar olan şilenin misafirperver ve İyi yürekli insanları 'arasında huzur içinde geçirilen bir İki gece İnsanı tahminin üstünde dinlendiriyor.
Sadeddln GÖKÇEPINAR
Hapisten çıktıktan sonra öldürüldü
Bir köyün, gayet garip bLr şbitlide ortadan yok olması... Böyle bir İddia İnsana tıılıat gelir, fakat hakikatte koca köy ortada yoklu. Bu zenci diyarında garabet çoktur.
Daha üç hafta evvel köyün gayet muhteşem bir toplantı evi. seksene yakın kulübe, samanlıklar. ahırlar, tavuk kümesleri ve buna mümasil daha bir çok tesisleri vardı. Bugün bunlar yerinde yoktu, sahada bir Saç ateş izi burada İnsanların yaşadığını gösteriyordu. Gözüm buna İnanmak istemiyordu.
Bu köyün 218 klşiltk sekenesi de ortatla yoktu. Erkek, kadın ve çocuklar silinmiş ve süpürülmüş gibi İdi, Karşılıklı bit birimize soruyorduk: Banlar nereye ve ne İçin gittiler? Ne için olduğunu nazarı dikkate alma-»ak dahi, nereye gittiklerine dair bizde en ufak bir İşaret de yoktu.
Sankoru İle emrindeki polisler. bir kaç saat boş yere araştırmalar yaptıktan sonra meyus geri dönmüşler ve köyü terke-den yerlilerin izlerini mahlrano. bir şekilde bertaraf ettiklerini | ve San kurunun da bu kaçan-1 iarın hangi cihete doğru gittiklerini tesblt edemediğini beyan etmişlerdi.
Vali Van Veertc ateş pîiskii-rüyordu. Bu 218 kişinin böyle birden ortadan yok olmalarına İmkân göremiyordu.
Evet bunlar bu işi gayet mahir» ne başarmışlardı ve hattâ o kadar esaslı kİ bunların mukadderatı ebedi bir şekilde çözülemeyen bir Dilmece haline gelecek veyahut dosyalar içinde tozlara gömülecekti. Diğer taraftan valinin müstemleke hayatı bu suretle sona erecekti.
Bir gün tesadüfen MoTıoko civarında bir avlanmaya çıkmış ve bu mey&nda valiye ulak bir | hizmet teklif etmiştim. Bu İşte benim hiç bir istifadem olmadığı halde epeyce büyük bir yük almıştım. Yerlilere sorduğum bir kaç sual, benim tesadüfen yaptığım müşahedeler, kabile reisinin genç karısının benimle konuşmak İçin gösterdiği gayret, onun kaçması, Bankuru He Manuel arasındaki münazaa, gayet tuhaf bir şekilde Lokoloko ile İki polisin ortadan kaybolmaları gibi vakayı vilâyet merkebinde gelen tahkik heyetinin eline geçen yegâne olaylarla buradaki ağır İşine başlayacaktı. Hiç bir İtiraf elde. edemediğimiz halde, yukarıda bahsettiğim vakayı, yapılan tah-
Muatafa Efendinin Türkçe muhabere usulü — Türkiyede ilk fehirler arası şebekesi ve telgraf muhaberesinin başlangıç tarihi
yazan: Hüsnü Sadık DUTtl'KAL
| Hami BEKE^1\
rüşt urmaJarım ızı mütgakıp Mo-Ihoko'nun ortadan yok olmasının yerlilerin gizil cemiyetlerinin eseri olduğu anlaşılmıştı.
Hangi gizli cemiyetin bu İşte parmağı olduğu belli değildi, fakat anladık ki bu civarda oturanları bu cemiyet gayet sıkı kontrol altında bulunduruyordu. Hattâ bütün istihbaratımızın r.ıerıbaı olan Saakuru onun polisleri, Baslrl, Manuel ve onların yamakları bize bir ilade vermekten tamamen âciz kalmışlardı Ağızlarından bir tek kelime veyahut herhangi bir işaret elde edilemiyordu. Biz tamamen korkunç bir sükût halinde olan bir komplo İle karsı karşıya idik. Ne tebdil ve ne de herhangi bir valt, ağızların-1 dan Bir şey çıkmasını temin edemiyordu.
Doktor Gablewltch ve misyo-l ner Joscf, kendilerine sıhhi ve dini yardım maksacüyle hakikatte ise her bir kabilede nüfus sayımı yapmak gayesi!? köyden ı köye dolaşıyorlar ve herhangi şüpheli bir emaıe tesbltlne gayret ediyorlardı. Dolaştıkları altı 1 köyde herhangi bir şey elde edememişlerdi. Ziyaret ettikleri, yedinci köy olan Garao’ıla da Dr. tiab)owltch çalıştığı çadırı-1 nın arkasında bit yerimin sessiz ve sinsice dolaştığım ve sürünerek oradan geçtiğini hls-ı «ediyor. Bunun üzerin? İlci po-' lls vasıtuüe bu adamı yakaia-' tıyor ve bu yerli müşkülâtla doktorun çadırına getiriliyor.
Yerliye atılan ok
. Doktor yakalanan yerliyi derhal muayene ediyor ve göğsünde Mohoko’da yerlilerde çok defa müşahede ettiğimiz, yuvarlak dövmelerin de mevcut ol. doğunu görüyor.
soruşturmalar j Doktor dalma kuvvetli şaka

naıı herife karşı yüzünü çatarak: «Sen demin muayeneden kaçtın, bu suretle kabahatli olduğunu gösteriyorsun. Sana şimdi bir İğne yapacağım ve bununla yavaş yavaş ve eziyet İçinde öleceksin» dedi.
Yerli dehşet İçinde idi, doktor şırıngasını herhangi zarar ver-miyen serumla doldurmağa başladığında, yerli gözleri fal taşı gibi fırlamış bir halde yerinden fırlayarak ve iki polisin ellerinden kurtularak: «Hayır Bvvaııâ yapmayın, ben her şeyi size anlatacağım.» diye bağırmağa başlamıştı.
Bu sözler bu zavallı yerlinin meğerse son sözleri olacakmış, ayni zamanda doktorun kulağının yanından bir ok vızıldadı ve yerlinin kalb nahiyesine saplandt, okun zehiri derhal tesirini göstererek yerliyi cansız yere serdi.
Ortalık birdenbire kar ışı ve r-I dİ. doktor da bu olay karşısında şaşkına dönmüştü.
Bir adliye memurunun buraya gelmesi bir gün kadar sürdü, fakat bütün tahkikata rağmen bu hunhar cinayet hakkında herhangi bir emare tesblt edilemedi Bunu mûtaakıp adliye memuru doktorun notlarına hlr göz gezdirmek İstediği anda, bu notların da ortadan yok oldu-(ATkası 7 nci sahilede)
Emet (Akşam) — öıneclk nahiyesi Abnş köyünden Süleyman Oğ. İsmail Kanad, üç sene hapisten sonra af kanunu ile köyüne dönen Ramazan j «kat neticesinde bütün Kongo Dumanı, çifte He öldürmüştür, |müstemlekesi üzerine yapılmış Ramazan evvelce, İsmail Kana-, olan gayet vahşi olayların teşdin ağabeyslnl vurmuş ve hü-(bjtlnde anahtar vazifesini İfa kümle Cezaevine girmişti. Son etmişti, afla az bir müddet yatarak ■ .* •
kurtuluvermlş olması, bu olayı 'JÎZll CCiniyetin esen meydana getirmiştir. İsmail] Benim d? takip etmeme mü-Kanad yakalanmış ve İşe savcı- ( saade edilen s _
■■ ■ gayet cazip ve enteresandı. So- yapmasını sevdiğinden, yakala-
ÖLÜM
Piyasamızın maruf tacir ve iş adamlarımızdan
Bt, İBRAHİM İRFAN YILDIZ ı ânl bir kalb krizi neticesi dün ı Allahın rahmetine kavuşmuş- ı tur. Cenaze 15/8/’95O salı günü ] saat 16 da Harbiye. Altınbak-kal radyo evi karşısında Cum- ı hurlyet caddesi No. 187 Sipahi ( Aparbımanından kaldırılarak ı Fatih camiinde ikindiyi müteakip, namazı kılınarak Şehit- ı İlkteki aile makberesine defnedilecektir. Allah rahmet ey leye.
BabIâli tercüme odası memurlarından Mustafa efendi ve arkadaşı Vulllch Telgraf hatlarının İnşa tarzını ve telgraf servisinin tanzim ve idaresini öğrenmek maksadlyle 1855 yılı şubat ayı içinde Bükreş - Varna arasındaki hattın tamamlanmasına memur eletilmiş olart Fransa telgraf İdaresi genel müfettişi Kont Anglez'ln refakatinde çalışmak üzere Bükreşe gönderilmişlerdi. Mustafa efen-(U staj devresinde telgraf servisinin bütün hususiyetlerini öğrenmek için mümkün olan gayreti sarfetmekten geri durmadı. Fakat, Mustafa efendinin zihnini daha ziyade, çok mühim ve esaslı saydığı başka bir mesele meşgul ediyordu. O da, Mors makineleriyle telgraf muhaberesi Fransızca yazıldığı halde bunun neden ana dilimizle yapılmamakta olduğu noktası İdi. Her şeyden evvel, bu esaslı noktanın halledilmesi lâzım geldiğini düşündü.
Yaptığı tetkikler neticesinde Fransızca tertip edilen Mors işa teflerinin Türkçeye çevrilmesi kabil olduğu kanaatine vardı. Esasen elektrikli telgrafın Tür-klyede inkişaf etmesi ve halkın bu seri muhabere vasıtasından kolaylıkla istifadeleri İçin başka türlü bir çare de tasavvur edilemezdi. Mors İşarelerfnl Türkçe-ye çevirmek suretiyle telgraf muhaberesinin Türkçe olarak yapılmasını sağlayan ve sonraları kendi adiyle anılan (Mustafa efendi alfabesini) vücuda getirmekte gecikmedi. Bu mühim İşi. İlk olarak düşündüğünden ve meydana getirdiği muhabere usuü İle artık, Türk telgrafçılığının temelleri altımış olacağından dolayı kalbi rahattı ve pek haklı olarak sevincine de payan yoktu. Bütün arzusu, biran evvel İstanbula dönmek ve kendi muhabere usulünü tatbik mevkiine süratle konulmasını görmekten ibaretti.
Neteklm, 1855 yılı haziran ayının 4 üncü günü Bükreşten İstanbula dönüşünde İlk İşi Babıâlldekl Telgraf komisyonuna bir rapor vermek Ve bu raporda staj devresinde telgrafçılık hakkında öğrendiklerinden bahsetmekle beraber, telgraf muhaberesinin Türkçe yapılmasını sağlayan kendi muhabere usulünü İzah ederek bunun merkezlerce kabul ve tatbikini İstemek oldu. Aynı zamanda, raporunda Türk telgrafçılığının esasının bu suretle kurulmuş olacağına ehemmiyetle işaret ettiği gibi, halkın telgraf muhaberesinden geniş ölçüde faydalanması İmkânının ancak, bu sayede elde edilebileceğini de ayrıca belirtmeği İhmal etmedi.
O tarihlerde, (haziran 1855) memlekette telgraf idaresi kurulmamıştı, Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa, Asya ve Al-
rikadâki geniş bölgelerinin telgraf hatlarlyle birbirlerine bağlanması. şehir ve kasabalarda telgraf merkezleri açılması suretiyle elektrikli telgrafın imparatorluk dahilinde süratle İnkişafına yarayacak lüzumlu tedbirlerin alınması işleriyle meşgul olmak üzere Babıâllde Divanı hümayun Beylikçisi Arif beyin başkanlığında telgraf komisyonu teşkil edilmiştir İşte, Mustafa efendinin bahis mevzuu raporunu bu komisyona vermesi de memleket dahilinde telgraf İşleriyle meşgul olan salahiyetli başka bir makamın mevcut olmamasından ileri geliyordu.
Türkiyede telgraf muhaberesinin başlangıç tarihi
Mustafa efendi Bükreşten döndükten sonra Türkçe telgraf muhabere usulünü İstanbul merkezi memur adaylarından Feyzi ve Zlmçi beylere öğretmişti. Diğer taraftan, o tarihlerde İstanbul - Edirne ve E-dlrne - Şuramı arasında yapılmakta olan telgraf hatlarının biran evvel bitirilmesine hızla çalışılmakta idi
Türkiyede ilk şehirlerarası telgraf şebekesini teşkil eden bu hatların İstanbul - Edirne kısmı 16 ağustos 1855 te ve Edirne - Şumnu arası da 6 eylül 1855 te tamamlanmıştı. Bununla beraber, mezkûr, hatlar üzerinde muntazam telgraf muhaberesine ancak 18 eylül 1855 te başlamak kabil olmuştur.
Türkiye telgraf hatları üzerinde ilk çekilen telgraf Şumnu merkezinin Edirne merkezine Fransızca olarak «Müttefik orduların Sıvastopola girdikleri! hakkında yazdığı parlak' bir zaferi müjdeleyen tarihî telgraftır. Bu telgraf aynı gün. Hariciye Nazırı Fuat paşa tarafından Paris Osmanlı sefaretine gönderilmiş ve Londra sefaretinin de keyfiyetten haberdar edilmesi ayrıca bildirilmiştir.
Bu sebeple, 10 eylül 1855 tarihi Türk telgraf İdaresinin resmen kuruluşu ve Fransız. İngiliz telgraf İdareleriyle doğru telgraf münasebetlerinin başlangıç tarihi olarak kabul edilmekte olması hasablyle hususî bir ehemmiyeti haizdir
Şurasını da kaydedelim kİ, 10 eylül 1855 tarihinden İtibaren her ne kadar, halkın telgraf muhaberesinden serbestçe istifade edebilecekleri İlân edilmiş ise de, diğer bir yazıda İzah edeceğimiz sebeplerden dolayı o sıralarda Türk telgraf merkezleri arasındaki muhabere münhasıran Fransız dllile yapıldığı cihetle halkın memlekette kuruluşunu sevinç ile karşıladığı elektrikli telgraftan istifadesi pek mahdut olmuştur.

BEYAZLI KADIN
Aşk ve macera romanı
Yum: W. W. Coillns
- Tefrika
Bu «on eümle, kalbimi ok gibi deldi Hoş zaten ne ümidim olabilirdi ki? Nişanlı imiş, değ» mi... Laura Ue ben evienemez-dim.
Bu ilk darbenin tesiri geçtikten sonra, bavımı kaldırdım: genç kızın gözlerine baktım. O da bu anda, benim renkten rengi girişimi seyrediyordu galiba. .
— Bu aşkı kalbinizden söküp atınız*— diye haykırdı— İşte burada, onu İlk defa gördüğünüz yerde! Kadınlar gibi mütereddit ve kararsız olmayınız Bu aşkı kalbinizden sökünüz vs bir erkek İradesiyle onu çiğneyiniz.
O zodar iradeli konuşuyordu ki benim dc kalbime kuvvet verdi. Bir an. sessizce karşı kaışıja oturduk:
Tercüme eden: (Vâ-Nû)
No. İR J
— Kendinizi toplayabilecek midiniz?— diye sordu.
— Sizden ve ondan özür dileyecek derecede topladım bile. Tavsiye ettiğiniz şekilde hareket edeceğim. Slza kalbimde büyük bir şükran duyuyorum.
— Böyle konuşmanız beni son derece sevindirdi.— diye cevap verdi— Bizim, zaten birbirimize karşı kusurlanmu: olmamalı... Kardeşimin de size doğru kaydığını faıketmlyor değilim. İşte bu sebepledir kl, kurtuluş, sizin bir an evvel buradan gitmen izdedir. 61z, burada bulundukça onun bedbahtlı*! artacak. Bense, onu fevkalâde seviyorum. Bu gayrı meşru aşktan onu korumak İstiyorum İlerde umarım kl, bll-tfın duygularına hâkim olacaktır Bundan iki yıl önce, ba-
bası. ölüm döşeğinde, ona evleneceği adamı tayin etmişti. Siz. bu tve ayak basıncaya kadar kardeşim, nişanlısını sevmiyorsa da. ondan nefret de etmiyordu, Belki de evlenip mesut olacaklardı. Ümarun ki, siz de benim gibi, kardeşimin bedbaht olm»masını istersiniz. Sizin buradan gidişiniz, bizim gayretlerimizi destekUyecektlr.
Bordum:
— Buradan ansızın ayrılışımı, Falrlle amcaya nasıl izah edeceğiz?
— Orasını düşünürüz. Bu sabah İşittiniz kl, pazartesi gününe kadar Kırmızı Oda hazırlanacaktır. Beklediğimiz mirafi-rin kim olduğunu tahmin edersiniz.
Sözün arkasını dinlemek kuvvetini kendimde buİBtnadım. Laura’nın kahvaltı masasında ne kadar düşüncel! olduğunu gözümün önüne getirerek müstakbel zevci hakkında beslediği hisler! de Öğrenmiş oluyorum
Ani bir coşkunlukla dedim kl:
— öyleyse ben bugün gitmeliyim... Hemen bugünl
Fakat, genç kız, sükûnla cevap verdi:
— Hayır, bugün olmaz!.-. FaLrlie amcaya, mühim bir iş için Londra'ya çağrıldığınızı bll-dlrdün. Özür dilemeniz makul görünsün diye mektup gelmesini birleyiniz. Umarım, yaıın postadan size de mektup çıkar. Aksi takdirde amca şüphelere düşecek, gitmenize mâni olacaktır... Cumaya gideceğinizi söylersiniz. O zamana kadar da. yarım kalan İşlerinizi tamam-larsmız. Cumartesi, sabahleyin buradan ayrılmanız, münasiptir. Hepimiz noktasından münasiptir.
Arzularını yerine getireceğime dair vaidde bulunmanın vakit kalmadan, çalıların arasında bir hışırtı duydum. Biri, bizi aramağa geliyordu. Kalbim hızlı hızlı çarptı. Acaba gelen La ura mı? Bereket versin değilmiş. Hizmetçisi imiş.
Hizmetçi kız. telâş İçindeydi:
— Size bir şey söyllycbillr miyim. madmnzel? — dedi.
Halcombe, yazlık pnviyondan çıktı, hizmetçiye yaklaştı.
Paviyonda yalnız kalınca, beni bekleyen istikbalin kötülüğü aklıma geldi. Ah o Londra'daki apar!imanım! Gidip yine oraya
mı tıkılacaktım? Hem malikâneden böyle apansız ayrılışımın sebebini anneme, kız kardeşime nasıl anlatacaktımîBu mecnunca İtişlerimin neticesi olan ayrılık nasıl izah otıinabllIrdlTTürlfl türlü hayaller gözlerimin önünden geçiyordu. Beyazlı kadını da görüyordum Yoksa, Londra-da onunla da mı karşılaşmam mukadderdi? Niçin olmasın? Beyazlı kadın, Londra'daki adresimi biliyordu.
Bir kaç dakika sonra, Hol-combe, yanıma geldi. Pek heyecanlanmışa benziyordu.
— Hoea, her hususta anlaştık! — dedi. Sizinle dost olduk. Şimdi sizden ayrılıp acele eve gitmem lâzım. Çünkü LaurV yı merak ettim Derhal beni görmek istiyormuş, Hizmetçiyi onun için göndermiş. Hizmetçi de, bir mektup alır almaz, kardeşimin heyecanlandığuu bana söyledi.
Hep birlikte eve döndük.
Halcombe, bana her arzu ettiğini söylemişti ama, benim, ona soracak bir sualim daha var dı: Kırmızı Odada misafir kalacak olan zatın, Laura’nın nl-şanlısının ismini öğrenmek İs-1
fiyordum. Belki de bu suali sormak fırsatını bir daha bulamayacak tun .
— öğrenebilir miyim?... Nişanlısı kim? — diye mırıldandım.
Genç kız, zihni mektupla meş gul olacaktı kİ. müphem bir cevap verdi:
— Rampshlre taraflarında bü yük arazisi olan bir zengindir.
Beynimde şimşekler çaktı: Hnmpshlrel... Beyazlı kadının doğduğu memleket! Ah, yine Beyazlı kadın.! Hangi bahis a-Çilırsa altından o çıkıyor!
Mümkün mertebe İftkayıt görünme*? gayret ederek sordum:
— İsmi nedir?
— Bir Parcival Gleyde.
— Slr... Sir Parcival? Şövalye mİ, Lord mu?
Genç kız. soğuk bir İfade İle cevap verdi:
— Elbette Lord!
XI
Döndüğümüz sırada başka bir şey konuşmadık. Madmazel Hal-’combe, hemen ku kardeşinin odasına koştu. Ben de atölyeme çekilip amcanın gravürlerine şekil vermeğe çabaladım. Böy-[lece, bunları halefime kolayca
devredebilecekıim. Şu anda yalnız olduğum İçin Halcombe' un bütün sözleri tekrar tekrar zihnimden geçiyordu. Bu sözleri tartıp duruyordum.
Demek, Laura, yakında Sir Percıval Clyde isimli lordun karısı olacak? Bu zatın da, Hampshlre'de büyük arazisi varmış. tngllterede lordlann. miktarı az değildir. Ve Hampshlre'de düzünelerce büyük arazi sahipleri vardır. Öyleyse Sir Perclval'le. Beyazlı kadının dediklerini birbirine raptetmem hiç de lâzım gelmez. Halbuki bu İki hâdiseyi zihnimde birbirine bağlayıvermemlşlim Acaba Laura ile Arana arasında daima münasebet aradığım İçin mL? Bu sabahki hâdiseler, hayalimi bu derece tahrik edecek şekilde ml beni heyecanlandırmıştı? Her halde. Halcombe'la pavt-yonda konuş tu klanınız maneviyatımı altüst etmişti. Bilinmedik taraftan tehlike geleceği beynimi kurcalıyor. Düşünüyorum kl, şu malikâneden ayrılıp gitsem bile, buraya bağlı olaylardan ilerde de kendim! kur-taranııyacağım.
(Arkası var)
Barkley, Waltonu öldürmeğe karar vermezden evvel plânını mun uzadıya tetkik etti. Kurbanını «ayet İyi İntihap etiniş-ti: Siyah «açlı, vücudu çok mütenasip, kısa bıyıklı bir genç.
Waltonun; Londrada Mallar kuyum ou mağazasının memuru olduğunu, her ouma günü mühim bir elmaa ve pırlanta partisini mücevherlere takılmak İçin Birmingham şehrinde bir atölyeye götürdü günü telliyordu.
At varışlarında kumar oynadığı İçin boğazın a kadar borçlara boğulmuş olduğunu tahkik etmişti. Barkley, aylarca müddet müstakbel kurbanım tetkik etmiş, bütün hareketlerini. İtiyatlarını. devam ettiği yerleri tesbit etmiş, nihayet plânını tatbik mevkiine koymağa münasip gördüğü an gelmişti.
O gece Waltona, karşıkl kaka ran lık ve ıssız sokağın döne-meç noktasında pusu kurmuştu. İkide bir sabırsızlıkla fosforlu kol saatine bakıyordu. Wâlton bu gece Adeti hilâfına çok gecikmişti. Nihayet Barkley. kuyumcu mağazası kepeıık-lerinin İndirildiğini İşitti. Demek Walton mağazayı kapıyordu.
Az sonra VValionıın, ıssız yolun kaldırım taşlan üzerinde ayak sesleri IşltlldL Barkley. bir kapının kenarında saklanarak delikanlının önüne geçmesini bekledi. Sonra, peşinden takibe başladı. Ayakkabılarının taban ve ökçeleri kauçuk olduğu İçin yürürken ses çıkarmıyordu
Etrafa seri bir göz gezdirdi, bu karanlık sokakta kendisinden başka kimse bulunmuyordu. Adımlarını hızlandırdı ve kurbanının yanına yaklaşarak gelindeki demir sopayı başına i ■ ’ İndirdi.
\Valton, ses çıkaramadan yere düştü. Barkley onu yerden kaldırarak saklanmış olduğu garaj kapısının kenarına bıraktıktan sonra delikanlının elinden yere düşmüş olan, çantayı aldı.
Bütün bu İşler, on sauiye İçinde Olup bitmişti. Haydut, garajın kapısını açtıktan, sonra maktul delikanlının cesedini kaldırarak İçeriye aldı, elektrik fenerini yakarak ceplerini karıştırdı. Ceketinin İç ceplerinde aradığı elmas taşlar paketi He şahsi bazı evrak ve bir miktar para buldu. Sonra maktulü başından ayaklarına kadar dikkatle tetkik etti ve müşahede- , sinden tamamlle memnun kal- ı dı. ı
Walton âdeti veçhile, bu ak- ı şam da İş elbisesini giymişti. ı Haydut, tıpkı buna benzer bir (»erek garın içinde kostümü sırtına geçirmişti. O-,olduğu cesetl, kapalı kamyonuy-oınzlan, makluiûnkLnden biraz/- ’",-J ** 1*‘ J* ' '
daha dar olmakla beraber ara-11 diki farkı, omuz başlarına yerleştirdi*! vatkalarla gidermişti. Sonra boyu, sureti mahsusa- j I da yaptırmış olduğu ayakkabı-]1 lar sayesinde Waltonunkinin (ı aynı İdi. Kullandığı boya saye- j sinde saçlarına da aynı rengi vermişti. T ‘ ‘ - - ..'
benzerlik salıverdiği kısa bıyık'elmas paketlle beraber kaçmış İle tamamlanıyordu. I
Karanlık yolda onu görenler | valtondan ayıramazlardı. Heri akşam maktule gazete satan: Bore) caddesindeki müvezzinln de aldanması pek tabii idi. Haydut, mûvezziin selâmına, maktulün sesini taklit ederek cevap verdi. O esnada iyi bir tesadüf eseri olarak müvezziin önünden bir polis de geçiyordu Müvezzi, bu sahneyi u-nutsa bile polis memuru unutamazdı.
Kaatll, mütaakıben yoldan geçen bir taksiyi durdurdu. Polisin işiteceği yüksek sesle kendisini şimendifer İstasyonuna götürmesini emrederek arabaya bindi Hattâ, 3.15 te Birming-harra hareket edecek trene kendisini yetiştirip yetiştireml-yeceölnl şoföre sormağı da İh- i mal etmedi.
İlse İzahat verdi: ı
— Madam, valizini çaldığımı sanıyor. Fakat yanılıyor. Ben namuslu bir adamım. Adını Wnltondur. Londrada Mallar mağazasının memuruyum. İşte hüviyetim! diyerek öldürdüğü Waltonun hüviyet varakasını çıkarıp polise uzattı.
Polis, Barkleyln sözünü kesti:
— Madam size hırsız demedi dedi. İhtiyar kadın da polisin bu sözüfiû tasdik etti.
— Evet. Mösyöye hırsız demedim. Küçük bir yanlışlık oldu dedim.
Polis, İki valizi, yaııyana ye-bırakmış re koydu:
_ ı _ BUn]arı birbirine tamanıl-la şehirden uzak bir yerde kil- le benziyorlar. Fakat üzerlerin-ralamış olduğu bahçeli eve gö- de kime alt olduklarına dair türûp gömecekti. j hiç bir işaret yoktur. İhtilâfı
Kuyumcu mağazasının sahi- halletmek çaresi gayet basittir, tel, Waltonun ortadan kaybol- şimdi ikisini de açarız ve kime «luğunu İhbar edince zabıta «laııaıaııaaılıaaaaaaaaıllllıacııaı derhal faaliyete geçecek ve o-l nu en son Birmingham şehrinde arayacak. İzini bulamayın-Iklsinin arasındaki ’ en. borçlarından kurtulmak İçin
Ankara mektupları
Sarıkışlanın kapısı
Oğlunu, kocasını, kardeşini arayanlar — Çürüğe ayrılmamasını isteyen er — Kore destanı 5 kuruş
Kore'ye gidecek erler ve arkalısından su döken aileler

Geri kalan teferruat ehemmiyetsizdi ve en küçük noktalarına kadar tesbit etmişti. Walton, Birmingham İstasyonunda ortadan yokolacaktı. Maktulün hiç açmadığı valiz, sahibi çıkmayınca garın ambarına götürülecek ve zabıta Wal-tonu aramağa başlayınca, muhakkak bulunacaktı.
Barkley, evvelden tesbit ettiği dar ve karanlık sokaklardan geçerek kiralamış olduğu odaya giderek elbise değiştirecek ve hakiki hüviyetini alacaktı.
Ertesi gün. de Londraya dö-1
alt olduklarını anlarız, Barltlçy İle yaşlı kadın, sin bu sözüne İtiraz etmediler. Polis evvelâ Waltouun çantasını açtı ve içinde bulunan yüzlerce elmas ve pırlanta taşının parıltıları İle gözleri kamaştı. Valizin İçli karma karışık mücevherlerle dolu İdi. Aralarında dn k»-narlRnnda ak saçlar yapılmış kanlı bir matrak vardı. Walton, o gece soymak için patronu Malları öldürmüş ve mağazadaki mücevherleri valize doldurup kararken, aynı şekilde haydut Barkley tarafından katledilmişti. Tabii Barkley. yakalandı ve yapılan tahkikat neticesinde soymak için karili] Waltonu öldürmüş olduğu meydana çıkarak Jdam sehpasında bu cinayetin cezasını çekti.
poll-
Çeviren: A. HILÂLÎ
olduğu kanaatine varacaktı. Barkley. tren Birmingham'a , yaklaşırken bu cinayet için al-raış olduğu tertibatı, zihninden ! geçiriyor ve noksan bir nokta bırakıp bırakmadığını düşünüyordu. Gazele mûvezzli, polis, ’ zar hamalı, vagon resturanıo ' garsonu muhakkak kendisini ( Walton diye hatırlayacaklardı.
Bunlardan daha fazla emniyetli tertibat alınamazdı Sokak ortasında .Ben Waltouum» diye . bağıramazdı ya...
I Haydut, vagonda karşısında 1 oturan yaşlı bir kadını süzerken hep bunları düşünüyordu. Derken ansızın aklına, plânını 1 tamamlıyacak yeni bir fikir 1 geldi. Kendi vallzile kadınmki, aynı rafta yanyana bulunuyor-’ lardı. Cesamet v® renkleri de ■ birbirinin aynı İdi.
İ Tren istasyonda durunca, J Barkley yerinden kalktı ve kavuttun daima o irenle bi- dmın valizini alarak vagondan
1 indi. Fakat vagondan bir kaç
odun uzaklaşır uzaklaşmaz ka-, dm arkasından koştu ve kendisini durdurmak İçin:
— Mösyö, yanlışlıkla valizimi aldınız diye bağırmağa başladı.
Barkley gülümslyerek:
— Hayır hata etmedim madam. Bu valiz benimdir, cevabım verdi.
Kadın İtiraz etli:
— Valizin benim
rlncl mevkide gidiyordu. Bark-ley de aynı şekilde hareket etil Vagona valizini götüren İstasyon hamalına, kendisini hatırlayacağı ümidile bol bir bahşiş de verdi.
Kurbanı gibi, vagon restu-randa yemeğini yedi. Kendisine hizmet eden garson:
— Mösyö Walton, sizi son görfhi'jünı günden beri epey zu-yıfia-.tıÇjnızın farkında mısınız?! — Valizin benim olduğuna' diye sordu. Demek ışık altında tininim. Çünkü başınım üstûn-blle tValtona benziyor, bu mu-ıdeLI rafa koymuştum, valfakiyetinden dolayı gurur duyuyordu. ■
Barkley, tahmini veçhile ne olduğunu anlamağa gelen po-
Ealing stüdyolarında çevrilmekte olan cDanee Hall i adili filimde rol alan bütün, yıldızlara ücretsiz olarak so-ğük içki dağıtılmıştır. Yııknrıki klişede, filmin baş artistlerinden Diana Dors İle Donald. H&usiou'un aynı şişeden soğuk İçki içtikleri görülmektedir.
Bir haftadan beri Sarıkışla-mn önü ana baba günü oldu. Her gün çeşit çeşit İnsanların kışlanın kapısı önünde biriktikleri görülmektedir. Kimi oğlunu arıyor, kimi kardeşini, kimi kocasını...
(._ Hemşerlm bizim Muşta-
fayı gördün mii kİ?
____ Kim senin Mustafa hem-şerlm’
— CRnım, Çerkeşten Mustafa yok mu?
Sankışladayım derdi, onu a-rarım.
— Vallahi bilmem kİ. burada asker çok. Hangi bölükteydi se-nlnkisl?
— Gayri bölüğüne mölüğtıne aklım ermez. Lâkin mektup adresi var cebimde. Posta numarası mı derler ne derler, öyle bir yazı çlzlktlrdlydl »on gelişte. Onunla bulunur mu id?
— Bulunur elbette. Sen ver bakayım o numarayı bana.»
İşte Sankışlanın kapısında her an Taslanan sahnelerden biri Başında yağlı bir kasket, ayağında potur, seyrek sakallı ihtiyar köylünün yanına yaklaşıp .soruyorum:
— Oğlunu mu görmeye geldin baba?
— Oğlumu ya. Tanır mısın Mustafayı?
— Yok inzibatla konuştuğunuzu duydum da kulak kabart-tun.
— Doğru mu acep? Koreyc gidermiş derler bütün bu askerler. Birim Ha.tangtllerln damadı var ya, bir mektup yazmış harbe gidiyoruz diye. Bizimkisiyle o aynı kura. Beraber askerlik yaparlar. Demek kİ Must.af.ayi da götürecekler. Aldı bizi bir merak. Kalkıp geldim bir kere göreyim diye. Aslı var mıdır acaba bu harb İşinin?»
Her harbe giden ölür mü?
Öte yanda başka bir sahne. Koreyc gidecek erlerden bir! irebe karısını teselli etmeğe çalışıyor :
»— Her harbe giden ölür mü sanırsın? Mukadderat neyse o olacak. Gidip geleceğiz elbeLte. Belki de iıarb biter, biz de bura t. a kalırız. Eskiden harbe glt-mezlermİvmiş? Şimdi de sıra bizim, /ilsunuzda ne yazılıysa u olur.
Ağaçların diplerinde küme küme insanlar oturmuş dertleşiyorlar. Rengârenk çarşaflı kadınlar, başörtülü kızlar, yalınayak çocuklar, şalvarlı IhU-yaı lcr. rençperler, torbalılar, sepetliler, bütün üçüncü mevki yolcuları burada. Yine gruplardan bir tanesine yaklaşıyorum.
Piyadelerden biri kardeşine şunları söylüyor:
«— Anamı, babamı, çocukları sen t&seli! et. Sakın üzülmesinler. İnşallah sağ salim döneceğiz. Vatan vazifesi neyse onu yapacağız. Hakkımızda neyse hayırlısı o olacak. Sen böyle gider evde de dertli dertli durursan çocuklar ne demezler sonra? Sen onları teselli e-deceglne onlar seni teselli edecekler. Vallahi gittiğime üzülmüyorum da evdekiler üzfHe-ockler diye İçleniyorum.»
Benim gözüm parada değil
Başka hlr ere de bir hemşe-rlal orada kaç lira aylık alacaklarını soruyor.
— Parayı ben ne yapayım . hemşerlm. Ben ticaret yapmaya gelmedim. Kaç para İsterlerse versinler. Benim gözüm parada , değlL Ama vazife neyse onu yapacağız, öl derlerse ölürüz. .İşte bu kadar geri yanından bana ne?»
Erlerden biri de anasını teselli etmeye çalışıyor:
•— Yahu sana bir saattir anlatıyorum, anlatıyorum bir türlü kafana girmiyor. Biz gitmiyoruz. 29 lıılar gidecek. Ben 29 11 değil miyim? Ne zaman geldim askere, unuttun mu yahu? Sor bir kere elâleme. Küreye gidenler daha bu yıl askere gelenler. Biz İstesek de biri götürmüyorlar. Biri eltimde koyuverecekler. Boş yere cahil calili lâf edip duruyorsun karşımda.»
«Ben de gideceğim»
Bugün muayeneden sağlam * çıkan bîr er de şunları ani atı-i 'yor:
(— Buğun muayeneye girdik. Doktor «senin sinirlerin bozuk, dedi. Zafiyet var sende. Bu halde Koreye gitmek İster misin, İstemez misin? Ne yalan söyleyeyim. o zamana kadar «Ab diyordum .bir aksilik olsa da biri Işu Koreyç götürmeseler.» Lâkin 1 bugün iş değişiverdi. Baktım İti bütün arkadaşlar gidiyorlar, gazeteler her gün resimlerini ı basacaklar. «Kore kahramanları» diye hep bizimkilerden bah-i sedecekler. İçimden bir şey gei.il. Dedim boş ver böyle şeylere. Sen burada kalacaksın da ine olacak? Baktım kİ olacak İş değil. Dedim neyse kaderimiz o olsun. Doktor da böyle söyleyince :
i — Yok doktor bey dedim, gl-I deeeğltn. Bende bir şey yok.
Allah aşkına beni çürüğe filân ayırmayın,»
Kore destanı 5 kuruş Bu ara Etlik caddesi üzerin-
de gazeteciler bar bar -bağırt yarlar:
»— Kore harbini yazıyor. Ko-jreye gidecek askerleri yazıyor. Ankara Akşeeem.. Askerlerin ne zaman gideceğini yazıyor..
Okumak bilenin bilnıiyenln elinde gazete. Her halde Et.nfc caddesinde şimdiye kadar hiç bu kadar gazete satışı olmamıştır.
«— Yeni çıkan Kore destanı S kuruş!»
Artık kışladan uzaklaşmak üzereyim. Bir kaç er yolun kenarında konuşuyor. Yanlarına yaklaşıyorum. Bu sefer de erlerin birine ben soruyorum:
— Siz de Koreye gidiyor müsünüz bakalım?
— Gidiyoruz ağabey.
— Eh, nasıl memnun musunuz?
— Memnunuz elbelle, gidip harbedcceğiz. Dönersek ne âlâ. ama şehit olursak geride kalanlar rahat eder belki. Ailelerimize ikramiye vereceklermiş.»
Uçaklar da gemler gibi demirliyor
Mecburi İniş yapmak mecburiyetinde kalan uçakların inişlerini kolaylaştırmak için. Aıl-hur B. Schultz isminde bir Amerikalı uçaklarda gemi demirine benzeyen demirler bulundurmağı düşünmüştür. Hayada İken evvelâ demirlemek sure-I tiyle İnen uçaklının ilk tecrübeleri muvaffakiyetle neticelenmiştir.
| Üçak demirini uçuğu banlayan İp naylondandır. Bir ârıza yüzünden hemen İnmek mecburiyetinde kalan uçak oUımatik bir surette işleyen demirini atmakta, ve demir uçağı o hızını kontrol altına almaktadır. Bundan sonra da uçağın inişi kolaylaşmaktadır.
Melez tavuklar daba çok yumurtluyorlar | Amerlkada zirai çiftliklerde tanıklan daha çok yumuı t -tatmak İçin yapılan bir çok tecrüoelerden sonra, m ırz tavukların daha çok yımunlifulıgl a ulaşılmış Ur.
Bu neticeye varıldıktan sonra 1949 da 20 milyon melez tavıık yetiştirilmiştir. Hatla iki cins tavuktan ziyade 4-5 cbıs tavuktan olan melez tavukların daha çok yumurtladığı anlaşılmıştır.
3 B B
15 Auustos 19a0
yazlık koşunun laıaçasında
manalı
bir pozu
anıma
I
1
J
A — İki parçalı güneı bnnyoıu kıyalatl. Allı da ıLtlü de düğmeli bolero tlplndodir. Kumsa psı rengi belendendir. Kenar ■Ünleri beyni. En ■rojlnal tarafı kecaman cepleridir. Clo|c her canlı blûıun alıma da al yllebUlr. B — Bu mayo Uyalı poplindendir. Coöun kanarı İlo elek eu»(İ boyar olncneak. C — Bolero tipi bir denli kıya-feıı. Pantolon utun da olabilir, kua da. Ç — GUnoı banyosu İçin çok güıol bir kıy al el. Kumar boyu ton Uıtuna çlçokll kolon veya baa-BU olabilir, Ûınlndo urun bir do caka 11 vardıl»
Joane Fontaine için kendini en kolay iiptiiren yıldız diyorlar. Resimde onu Zaclıary Scott'la görüyorsunuz. O TUZ üç yaşını doldurdu-1 kaybetmiyor? Ona Amerlkada
«Ebedi çocuk, diyorlar. Bunun da bir sırrı var tabii. Evet basit bir sır, Joan
ğu halde Joan Fontaine nasıl oluyor da körpeliğinden, ve gençliğinden hâlâ bir şey

Komadaki sinema şehrinde muazzam fir film çevriliyor. Adı: «Quo Vadis?.. Baş rollerde: Robert Taylor. Deborah Kerr ve IVInrina Berti oynuyorlar. Yetkili kimseler, bu film için şimdiye kadaı çevrilenlerin en nıuavzamı olacak diyorlar.
Roy.
filmi
evvel.
EJİSÖR Mervyn Le (Quo Vadis?M isimli çevirmeğe başlamadan Romadaki bütün mühim iblık— lcrl teker teker gezdiği sunda, meşhur «ColosSeou ya da uğramıştı. içeriye girdiği vakit rehbere Neron'a alt locanın nerede olduğunu sordu. Rehber. r-n-
herlere hâs aşın nezaketle gözlerini kısıp, sağ elinin İşaret parmağını bir noktaya doğru ıı-zattı. Gösterdiği yer, tribünlerin diğer kısımlara nazaran nispeten biraz daha geniş parçasıydı. Dışarı çıktıkları zaman rejisör rehberin ücretini verip
Ray Milland, karısı ve oğlu ile beraber


A ÛTİJN Hollywood'da bir kereclk olsun sarhoş görülmeyen bir tek adam varsa muhakkak kl Ray Mhland dır. Tesadüfe bakın ki. 1345 senesinde ona Oscar mükâfatını kazandıran «Kaybolmuş günler» isimli filimde oynadığı alkolik a-da.ni tipiydi.
Ray Milland için, Amert-kaya, İngiliz ağırbaşlılığı İle muhafazakârlığını getirmeğe muvatfak olan mazbut adam diyorlar. Hakikaten öyle Kimseyle sıkı fıkı ve lâ-übali olduğu görülmemiş. En büyük zevki balığa çıkmak, ol talatiyle uğraşmak. tştt. o jcadâr.
Diğer yıldızlar gibi şatafat ı ve tantanalı bir ömür sürmediği, toplantılara, eğlencelere gitmediği İçin, ga-zetıcher kaçlar karısının tenkldlerine de mâruz kalıyor
Ray Mlliand'la karısını, arcak film çevirdiği zaman Ho!lywood*da görmek mümkün oluyor. Diğer bütün yt'd-'î'ar gibi onundaBever-ly Hili de bir villâsı »ar. Fa-k't t.akiki evi Kaliforniya sahillerindeki Balboa'dadır. O, bu -ve cYnzlık köşk- diyor uma, kışın yanstndan fazlasını da orada geçirmezse rahat edemiyor.
Evin en güzel tarafı, denizin üstüne doğru yapılmış olması Ray Mllland'ın slüd-yo'arda işl olmadığı zaman muhakkak balıktadır, Oğiıı da ondan aşağı kalmıyor. Dokuz yaşında bir bacaksız ama, öyle bir dümen
kullanıyor, öyle bir yelken açıyor kİ, görmlyenler İnanmaz.
Hoiiyvvood'da bir rivayet var: «Şayet Ray Milland bütün sene devamlı olarak stüdyoya bağlanmak mecburiyetinde kalırsa, balığa çıkamıyacağı için artistliği bile bırakır» diyorlar.
Bu illetin ona nereden ve nasıl geldiğini kendisi de bilmiyor Çocukluğundanbe-rl bütün hevesi asker olmakmış. Mükemmel bir tahsil yaptıktan sonra. Londra-dakl Muhafız Alayına girmiş. Fakat mecburi hizmetini bitirir bitirmez elveda
I


Şimdi Ray Milland son o-iarak Lana Tumer'le «A lif of her own> isimli bir filmi tamamlamış bulunuyor. Pek yakında da Joan Fon-lalne'le *Mr. and Mlss An o nlmus» İsimli bir filime bavlıyacak.

Japonyada doğmuş. On altı yaşına kadar da orada kalmış, Japonyanm havası kendisine hiç yaramadığından mütemadiyen hastalanıyur-muş. Ancak, Aınerikaya dönüp Kalifomiyaya yerleştikleri vakit kendine gelebilmiş.
Hayatı hakkında sual soran gazetecilere daima şöyle cevap veriyor: ıT'bessümlerle gözyaşlarının doldurduğu bir ömür.ı
Hakikaten öyle. Çok garip bir yaratılışı var. Ne kimseyle, ne de kendisiyle geçinebiliyor. Kavgacı ve hırçın olduğundan değil Sadece can sıkıntısı. Arkadaşlarına, akrabalarına, kocalarına, hattâ prodüktörlere kır-ş. hep böyle, Hattâ kardeşi Oli-vla de Havllland İle de uzun zâ-mandır dargın, Muhitin dedikoducuları bir erkek meselesinin bu dargınlığa sebep olduğunu söylüyorlar amma, İşin iç yüzünü bir Allah bilir, bir ne kendileri.
Amerikan gazetecilerine göre, Joan Fontaine, fazla hassas ve hayalperest bir kadındır. Hattâ paraya bile fazla ehemmiyet vermediği için, prodüktörler tarafından boyuna İstismar ediliyormuş.
Husus! hayatı tam bir sükûnetin ifadesidir. İkinci kocasından (MeksikalI Wllllam Dozler) bir kızı var. Genç kadın müreb-biyelerie hizmetçilere bile emanet edemlyecek kadar kızına düşkün.
(Arkası 1 ati snhifede)
Kok rolündeki Marlııa Bcrti'nin güzel bl
savdıktan sorıra yanında bulunan Robert Taylor'a:
— Biliyor musun dostum'1 Dünyanın her tarafında asla değişmeyen iki şey var: Biri câ-zibH arz kanunu, diğeri de rehberlerin palavrası «Colosseo» da Neron'a ait bir locanın bulunmadığını buğun ortaokul talebeleri bile biliyor Çünkü «Co-nun inşaatına Neron'un den sonra başlanmıştır. Fakat rehberler müşteriyi memnun etmek için ellerinden gelse tarih kitaplarını yeni baştan yazacaklar
Vakayı anlatan Robert Taylor lor un tâ kendisidir. Bunu sık sık t?kr-Amerikalı bilgi ve zekâsını etrafa kabul ı İrmek ..üyesinden başka r ey “H. Z.ra çevrilmekte Olan Ouo Vadis?» k‘ 'I tarihi film, şimdlve kadar yapılanların en güzeli ve a muazzamı sayılıyor
Mervyn Le Ro.v çok sevimli ve branşında çok kabiliyetli bir adamdır Bu yeni ritmin ilk çalışma gününü katiyen unuıa-mıvacağını söylüyor Çünkü
nkt u. maksadı rejisör Roy un
gun aksi blı tesadüfle fena halde ha lalanmış. Ateşi de sekize çıkmıştı. Fakat onu tirmağa muvaffak olamadılar Akşama kadar makinenin h nda dı -ip vazifesini yaptı. Roma’da şimdi adına «Cin cil’a» dedikleri kocaman bir cemi şehri var, İnsan buraya ilk defa girdi mi. kendini İkinci büyük harbde..i temerküz kamp larında zannediyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor her dudaktan ayrı bir dil dökülüyor.
Giriş müsaadesi almak gayetle güç olduğu İçin İşi olmıyan-larin buraya girmesi mümkün değil.
«Quo VadiS?» filmi münısc-betîyie sinema şehrinde eski Rama âdeti yeniden kurulmuş bulunuyor Filmin kusursuz olması İçin, tarihe yüzde yüz sâdık kalınmış tîer şey tabii büyük-.ükte Renkler de es'ına ovsun. Zira film renkli olarak çekiliyor. ■
Bu münaseh»tle anyuie edilen Amerikalı ve İngiliz artistlerin hepsi Komaya geldiler Robert Taylor, Deborah Kerr. Leo Gerin
□tuz ya-
MRÜMÜZ temennlhrle pişmanlıklar arasında bir nevi bocalama. İnsan yaşlandıkça tunun böyle olduğuna büsbütün kanaat getiriyor Damarlarımızı yakan, kalbimizin çarpıntılarını arttıran şu veya bu -rzu için, ruhumuzun, görünmeyen kolları İle Tanrıya uzanıp gece gün düz dua ediyoruz. Hedef uzaklaştıkça arzular İhtiras oluyor, dualar da yalvarma. İçimizin gizil bir köşesin) dolduran boşluk, sinsi bir intizarla İhtirasımıza yataklık yaparken, bir yandan da ümitlerimizi tahrik ediyor. Böylece beyaz köpüklü mor dalgalar gibi günler günleri, aylar aylan kovaladıktan sonra, bir de bakıyoruz kİ gündüz
Tabir
15 Ağustos 1950
AKSAM
S ah İte f
Mahkeme Koridorlarında
Vahşi Afrika
Filistin Quo Vadis!
Mağaza tezgâhtarlığından padişahlık tahtına!
Üstü başı kir içinde, saçı «akalı uzamış, yüzünün derisi kemiğine yapışmış, Ka-napede oturan canlı bir insandan ziyade bir kemik külçesini andırıyor. Yanına gittik. Ağır ağır doğruldu, çukura kaçmış, feri sönmüş, çapaklı gözlerini üzerimizde dolaştırdı Başı, boynunun üstünde duramıyor, mütemadiyen önüne düşüyor. Sorduk:
— Hasta mısın, ahbap?
Ürpertiler içinde tekrar başını kaldırdı, mırıldandı:
— Hayır, iyiyim.
— Niçin böyle duruyorsun ya? Benzin de sapsan.
Titrek dudakları kıvrıldı:
— Hasta değilim, harmanım.
— Anlamadım. Harman nedir?
— Şey... Diş meselesi.
— Dişin ağrıyor demek. Al, bir sigara yak. Diş ağrısına İyi gelir.
Kasketli delikanlının yaktığı sigarayı derin derin çekti, ağzını kapayıp gözlerini tavana dikti, burnundan dumanlar savrul urken sigarayı üst üste birkaç defa daha çekti, dudak büktü:
— Nafile... Bundan hayır yok.
— Dişin çok mu ağrıyor? Başını hafifçe salladı, hıçkırır gibi bir sesle:
— Hayır, dedi, öyle diş değil. Nefes meselesi. Tamam İki gün, nefessiz kaldım.
— Göğsün mü tıkanıyor? Küskün bir bakıştan sonra başını önüne eğdi, sustu. Yanında duran zabıta memuru izah etti;
— Esrar istiyor. Esrarkeşler böyledir. İçmedikleri zaman bu lıale gelirler. Yakaladığımız zaman cebinde bulduğumuz dört paket esrarı aldık, ona kızıyor.
Doğruldu, mırıldandı:
— Yok, kızmadım beyabL Kızsam ne çıkar sanki? Allah kurtarsın.
Sigaradan bir kaç nefes daha çekti, yüzünü ekşitti:
— Faydasız, dumanın tadını alamıyorum.
— Esrann dumanı çok mu tatlı?
Göz kırptı:
— Nefes olmayınca hiçbir şeyin tadım alamıyorum.
— Kac yaşındasın sen?
— Ben mî?..
Tavana bakarak uzun u-zun düşündü, kendi kendine söylendi, şakağını tırmalıya-rak yutkundu:
— Biliyordum amma u-unut muşum. Askerliğimi yaptım. Ondan sonra kaç sene geçtiğini iyice hatırlıya-mıyorum. Terhis olduktan sonra iki sene bir mağazada çalıştan’ İşim İyi İdi. O-ra dan avnlalı ne kadar olduğunu pek ivi bilmiyorum amma galiba iki kış. iki de yaz geçti. İşte şimdi ikinci yazdayız.
— Çalıştığın mağazadan niçin ayrıldın?
Emer gibi çektiği izmarit dudaklarını yaktı, kaldırıp fırlattı. Bizim kasketli delikanlı bir sigara dalıa verdi:
— Tazele bakalım.
— Eyvallah beyabi. Tadını duymuyorum amma, ne de olsa dumandır.
— Ne zamandanberi esrar İçiyorsun?
Karsı duvara bakarak sayıklar gibi söylendi:
— Bu hesap da çok karışık. Hiçbir sev hatırımda kal mıvor kİ. Padişah olduktan üc buçuk av sonra mağazadan sepetlediler ben!.
—. Padişah olan kim?
Manalı bir tebessümle çenesini göğsüne dokundurdu:
— Kimolacak, ben.
— Yaaa. demek sen padişah da oldun? Saltanatı ııe rede sürdün bakalım?
Süzgün baktşlarla başını salladı-
dİ, Bu hal pek uzun sürmedi. Yavaş yavaş sinirleri tekrar gevşedi, gövdesi yine çarpıldı. Başını iki yana sal-lıyaı-ak söylenmeğe başladı:
— Vay dinine yandığımın dünyası vayl İnsanın bir günü bir gününe uymuyor. Başımdan neler geçti, neler’... Şimdi kendim bile inanamıyorum bunlara. Ah, o ölüsü kandilli karı ah! Mağazada rahatım ne İyi idil Karıya tutulduktan sonra dünyanın tadını anlamağa başladım amma sonu çıkmaza girdi, ağzımda bir parmak bal kaldı. Meğerse alnınım yazısında bunlar da varmış.
Ce. Re.
(Sonu yarın)
Hararet gölgede 35
(Baş tarafı 6 ncı sahifede)
hayallerimizi, gece rüyalarımızı dolduran şu veya bu arzu, hakikat oluvermiş..
Fakat şu veya bu arzuyu u-zun zamandır o kadar çok düşünmüş, üstünde o kadar fazla durmuşundur kİ ona hiç beklenmedik bir anda kavuşmak, umuduğumuz, tahmin ettiğimiz neşeyle zevki bir türlü sağ Uyamıyor:
— Bu mu İdi? diye bedbin bir İfadeyle homurdanıyoruz kendi kendimize:
— Olsa da olurdu, olmasa dal. Oldu da ne faydasını gördük? ‘Olmasaydı ne tararını görecektik?
Haydi bu sefer tekrar baştan. Yeni arzular, yeni istekler, yeni İhtiraslar. Bir nevi devridaim, öyle ya... Koca bir ömür nasıl geçecek? Ha yal siz hakikatlerle hakikatsiz hayaller de olmasaydı, sıkıntıdan ne yapacağımızı şaşırırdık hepimiz.
GEÇEN kışı giiçbelâ atlattık. Yumruklanmış patomuzun cebinde sıkılı, çenemiz yün eşar-pın nemli hararetine gömülü, karlı ve çamurlu sokaklarda dû-kalka yürürken hep yazın hayalini kuruyor, güneşin ılık kucaklamasını ta derimizin altında hissetmeğe çalışıyorduk.
Nihayet sabrımızla beraber, kömürümüzün de tükendiği bir sırada, bahar geldi. Uzun ve çetin bir yolculuktan yen! kurtulmuş gibi hepimiz bitkindik. Baharın yalnız şiirlerde mevcut harikulade hususiyetlerini benimsemek mümkün olmadı. Tam kendimize gelmek üzereyken bu seter de güneşin gazabına uğradık. Allah yalnız bize değil, termometrelere de kolaylık versin. Hararetin gölgede 35 dereceye yükseldiğini şimdiye kadar sadece ajans haberi şeklinde okuyorduk. Bu sene oııa da şahit olduk. Tanrı daha beterinden esirgesin!..
Bu temenniye aminle refakat edenler arasında bir tek kadın btilunmtyacafiına yüzde ytiz emin olabiliriz. Onlar durumdan Öylesine memnun ki değmeyin keyiflerine. Açılıp saçılmak, soyunup dökünmek için bundan güze) fırsat mı olur? Moda mütehassıs)arlyle terzilerin neşesine de diyecek yok. Müşterilerin! yazın şlddetlno göre ftyarlamak için geceli gündüzlü çalışıyorlar.
Geçen hafta sayfiyede tanıdık bir genç kadına rastladım. Ona selâm verirken şakaklarımdan sızan teri mendilimle kuruluyordum. Gömleğim sırtıma, pantalonum dizlerime yapışmıştı. Genç ve güzel kadın acıyan bir İfadeyle suratıma baktıktan sonra:
— Gölgede otuz beşimi nasıl buluyorsun? diye sordu.
Şaşırdığımı görünce bizzat 1-zah etti: Meğer «Gölgede otuz beşim» dediği, sırtındaki mayo ile kamblrıezon orası elbise imiş.
Bu gidişle hararet bir de gölgede kırka çıkarsa kadınlara incir yaprağı bile az gelecek galiba?
(Başlarafı 4 üncü sahifede) ğunu anlamıştı. Büyük emeklerle ilde edilen notlar, isimler, yapılan şırıngalar, dövmeler ve buna mümasil elde edilen bütün tetkiklerin neticeleri çalın.-rmştı.
Kabile reisi nerede?
Bunun üzerine adliye memurunu takip eden müfreze asker vasıtasüc köy sarılmış ve yerliler birer birer sorguya çekilmişlerdi, fakat bu Garao köyü sürprizlerle dolu idi. Çünkü doktorun aşıladığı insan miktarı, askerler tarafından yakalanıp tekrar doktora sevkoluıınn-larla tetabuk etmiyordu. Adliye memuru askerlere: «Kabile rehini getirin» diye emir verdi. Herkes kabile reisine doğru koşuşuyordu. Fakat kimse onun nerede olduğunu söylemiyordu. Adliye memuru bağırarak: »Kabile reisi derhal buraya getirilmelidir» diye şankuru'ya hitap ediyordu ve «On da'klka İçinde buraya gelmediği takdirde.--" diyordu.
Fakat kabile reisi gelmiyordu, on dakika değil yirmi dakika geçmişli. Bunun üzerine kabile reisi gelmediğinden sorgu hâkiminin onun yanma gltmeşl zarureti hasıl oldu. O ufak meydanda Sankuru ile maiyeti kabile rehini öldürülmüş olarak kanlar İçinde bulmuşlardı. Kabile reisinin boğazını bir müthiş vahşi hayvan pençesiyle tır-mahyarak ve parçalayarak omı öldürmüştü.
Sankuru «Bunlar Akkhalar-dır» diye mırıldandı. Ayni zamanda bu dağ parsırinı taze İzlerine İşaret ediyordu. Bunlar daha soğumamış cesedin yanındaki rutubetli kumda gayet açık görünüyordu.
Sankııru'nun siması gri bir renk almıştı, gözleri cam gibi parlıyor ve bir hayalet gibi etrafta sallanarak, ellerini üstündeki mavi gömleğine siliyordu.
Hâkim Şankuru'ya bakıyor ve onun kana bulanmış ellerini tetkik ediyordu. Hâkim bütün bu olaylar karşısında taaccüp İçinde İdi. Kendisini takip eden bir siiril yerlinin birden kaçtıklarını anlamıştı. Yalnız Akkha sözünün ortada dolaşması ou yerlilerin birden kaçışmalarına kâfi gelmişti.
Kabile reisinin bu ölümü hiç birimizi şaşırtamazd:. çünkü hiç bir zaman bir vahşi hayvan gündüz gözlie buralara gelip insanlara saldınnazdı. Hayır bu bir vahşi hayvanın eseri değil, Akkha gizil cemiyetinin adamlarının marifeti idi. Bunlar gayri İnsani canilerdir, Bunlar kurbanlarına, parmaklarının arasına taktıkları vahşi hayvanların pençelerindeki tırnak-
Arap birliğinde Irak (
(Baş tarafı (i ncı sahifrde)
hükümetinin bir teklifi
Bağdat 14 (AA.) — Arap birliği siyasi komitesi bugün Irak hükümetinin Ürdün hükümetine yaptığı bir teklife dair telgrafı bahis koDiısu. etmiştir.
Buna göre. Irak. Ürdüne müracaatla Fillstlnin tamamen kurtarılmasına kadar Arap ca-mlasuun tamamı tarafından, kendisinin Filistin üzerinde manda tesis etmesi yolundaki kararım tanıması İçin Israr etmektedir. İlhaka taraftar olan Ürdün tezi ile buna muhalif Mısır tezini telife çalışan Irak hükümetinin İlâve ettiğine göre, Ürdün Irak mandasına dair muhtırayı kabul etmediği takdirde Ürdüne karşı yüklendiği mü kel lef lyetlerden ku rtu l ac ak, bu memleketin arap birliğinden İhracı hususunda oy kullanacak ve şimdiye kadar İmzalamayı reddettiği Arap)tır arası müşterek güvenlik paktını ftnzalı-yacak’ır.
İsrail’de komünist nümayişleri
Telaviv 14 (AF) — Komünist nümayişçilerin tazyiki ile Tel-Aviv sinema sahiplerinin Korc-ye alt harb havadis filminin gösterilmesinden vazgeçmeleri üzerine Birleşik Amerika elçiliği İsaı il Dışişleri Bakanlığı nez-dinde protestdda bulunmuştur.
Birleşik Amerika istihbarat servisi tarafından temin edlten havadis filmi birleşmiş milletler kuvvetlerinin Kore harekâtından sahneler lhtha etmektedir.
Sinemalarda gürültü ve nümayiş yapan komünistler filmi telin etmişler ve Israllln birleşmiş milletlere tıbbi yardımda bulunmasını takbih eden risale ve beyannameler dağıtmışlardır.
Bu vakaların sinemalarda hasarlara sebebiyet vermesi neticesinde harb havadis filminin gösterilmesinden vazgeçilmiştir.
dev adanı dedikleri Baer vesaire. Aynı filmde rol alan İtalyan artistler de var. Bunlardan en mühimi, Hollyıvood’da iki film çevirmiş bulunan Morina Bcr-tl'dlr. Bir köle rolünü oynuyor. Kölelikten kurtulduktan «onra da Petronun sevgilisi olacaktır. Poppea rolü önce Yvonne Banı-son'a verilmişti. Şimdi bilinmeyen bir sebeple onun yerine İngiliz artistlerinden Patrlcla Laflan çıtayor. Neron rolünde de Peter üstirov oynuyor. Bu zat ingillzdlr. Hem rejisördür, hc.-n de artist.
Mimde fazla miktarda arsla-na ihtiyaç olduğa İçin Alman-yayla Avrupanın diğer memleketlerindeki sirklerden altmış tane aralan kiralanmıştır, îtal-yadakller de bunlara İlâve edilecek, Porteklzden de ayrıca on tane boğa Latin alınmış.
Renk, kareket ve olgunluk bakımından büyük başarı sağlıyı-cagına yüzde yüz güvenilen bu aflperfilm tam dört milyar İtalyan ■ -:na mâlolmaktadır.
Abone bedeli

Kısmet boHıığu
— Söylersem alaya ala-cı^çını?. Ne yapsanız vız ^e-lir. Ben bu hale düştükten sr-nra hiçbir şeye metelik vermem. Benim hikâyem u-zundur, bey abf
Külce halindeki vücut birdenbire dikildi yumrukları sıkıldı, çene kemikleri oynamağa başladı. Bir sinir buhranına tutulduğu belli i-
İsfcanbul ve Ankara vapurları
Denizyolları idaresinin «İstanbul» vapuru dün sabah saat ö da 120 yolcu İle Güney-Doğu Akdeniz seferinden dönmüştür.
Diğer taraftan «Ankara» vapuru da bugün saat 14 de Batı Akdeniz hattı seferinden döne-] çektir.
lan andıran, bir nevi demir tırnaklarla ve başlarını, omuzlarını bir rievl pars pöstekisi örtülü olarak hücum ederler. Bu suretle gizlenerek kurbanlarını öldrüdükten sonra, gayet mahl-rane yapılmış bir sopa ile vahşi hayvanın izlerini taklit ederek, bu canlyane hareketlerini vahşi hayvanlara atfederler. Ve ayni sopa ile kendi İzlerini bertaraf etmeği de unutmazlar, tşte bu da böyle bir canlyane hareket İdL (Arkası var)
BULMACA!
1 2 9 4 a 8 1 .8
- “Tl 1 ı 1 i ı ı ı ■" i_n 1 1 1 1 1 1 1
• ■ III 1 1
«a 1 ' 1 1 ■! 1
1 1 1 ■ I ■ rm ı ı ı
1 1 1 B 1 i
1 ■ İli
i ı ı ı ı 1 r
Soldan uga: 1 — Yanlmı» «vraR, 1 — Harsaklar - Bir irmeni ismi, il — Todnt etmemek. 4 — Ana. B — Tersi İsimlerdir - Kırnua. 6 — Merhum - Beyaz, T — Mümkün. 8 — Bir nevi ctlbbe - Mükemmel, « — 30 «ün - Tadı bir madde. İÜ — Tct«I tali» verendir.
Yuknrırfım nnıgıya: 1 — Silâhlarını dOvmanına veren, a — Kör - Hint denirimle bir yanmada, 3 — Canlı nuıtUOklar. 4 — ¥an yazılan malini. 3 — vok etme- - Bir âıarniz, a — lytlbttn bir nahiyesi - ilgi 1 — iki jeyln ortasındnktler, 8 — InJıLsar • Tersi UilArrJ Adsr.
GEÇEN BULMACANIN RALLİ
Soldan safa: J — Unslaiık, 2 — Oçrrtnnc. i — Nısıf. As. « — takara. ! — AU. Hain. « — Rota, he. 7 — sualim. H _ Vrt. De». » — ¥u. Yenal. 10 — ukrok, Fe
Yukarıdan aşağıya: 1 — Hilnkârsu. yu. 2 — A«ı. Touruk. 8 - Scrıltat. * — Tru. Al. ¥«. 6 - Atfab. îdfck, « — La. Kalman. 1 — An?ıll, Lâf, B — Rezanettle.
Zllknd» 1 — Hıu( in
Inuali Ctt Ö4I« ikindi An v«tı> E. 8.M »58 8 09 aja 12.00 1.4Î V. «,1B 8.07 13,1» İLM 20,00 21 Şİİ Idnrchııne: İstanbul Babımı elvsrı
Cemal Hndlr lokagı No 13
Zayi — 12181 sayılı şoför ehliyetnamesini kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
Osman oğlu Arslaner
(Baş tarafı S ncı sahlfıdc)
Yıldız, hayatının en mesut saatlerini kütüphanesinde ge-çlrölönl söylüyor. En büyük zevki aldığı yüzlerce mektubu teker teker okumak ve bizzat cevaplandırmak. Kâtibesinin bUe gelen mektupları açmağa salâhiyeti yok. Bu mektupların yüzde ellisini izdivaç teklifleri teşkil ediyormuş. Bu kısmet bolluğuna mukabil, yıldızın evlenmeğe katiyen niyeti yok. «Gerçi hak oyunu üçtür amma, iki tecrübeden sonra tiçüncllye ptk cesaret edemiyorum * diyormuş.
Meslek hayatına atılşı aşağı yukarı bütün diğerlerlûklne ben «yor.
tik gençliğinde Shakespeare’în tipleriyle Osear Wllde'!n üslûbuna hayranmış. Bu hayranlıkla tiyatro sahnelerine kadar sürüklenmiş. B|r aralık Los An-gelos’ta küçük bir tiyatroda oynarken prodüktörlerden biri o-nu görüp beğeniyor:
_ Çok RabillyetU bir kız. Hemen bir kontratla bağlıyalım.
îlk filmi 1937 de Kûtharlne Hepburn'la oynadığı «Quallıy Street». Fakat 1939 senesine kadar bir türlü poTİıyumıyor. tik büyük muvaffakiyeti «Rebecca» dır. Bundan sonrakiler de aynı muvaffakiyet! aksatmadan devam ettirip gidiyor.
Yirmi yed! tane filmi vardır. Hepsinde en gözde erkek artistlerle oynamıştır.
Değirmenci değirmen taşlan arasına sıkışarak öldü Konya (Akşam) — Konyanın Hadim İlçesinde garip bir kaza olmuştur: ilçeye bağlı bir köyün un değirmeninde, değirmenci Haşan Kezer, un öğütmekte İken değirmen loşlan arasında sıkışarak feci bir şeklide ölmüştür.
M.S.B. Kara Kuvvetleri Komutanlığından:
1 _ Kara kuvvetleri İnşaat grubu ihtiyacı için şimdilik 950 mal! yılı sonuna kadar İstihdam edilmek üzere azam) 750 liraya kadar aylık ücrette diplomalı veya ruhsatnameli yüksek mühendis veya İnşaat mühendisi ve İmlthanla 260 liraya kadar ettrveyan alınacaktır.
a) 788 sayılı memurin kanununun 4. maddesindeki şartları haiz olup devlete karşı mecburi hizmeti bulunmayacaktır.
b) Yaşları 45 den fû21a olmayacaktır.
e) Ecnebi okullardan mezun olan T. MühendİB. Mühendis veya Fen memuru ve teknisyenlerin ruhsatnameleri Bayındırlık Bakanlığı veya Milli Eğitim Bakanlığınca tasdikli olacaktır.
2 — Müracaat şekil:
Yukarıda yazılı hallerden İdaremiz tensip edeceği şııbede-memurlyete talip olduğuna dair dilekçesi.
Dilekçeye ekli olarak:
İkamet tezkeresi.
Hüsnühal kâğıdı.
Sıhhat raporu.
Noterden tasdikli nüfus tezkeresi.
Mahalli »avcılıktan mahkûmiyeti olmadığına dair belge, şimdiye kadar çalıştığı yerlerden bonservisleri örneği. Kendisini tahkik için İki daire veya müessese ismi. Üzerinde müracaat edenin adresi yazılı 15 kuruşluk yapıştırılmış açık boş bir zarf
Noterlikten tasdikli diploma veya ruhsatname örneği.
3 — Diğer şartlar:
Müracaatlara eldeki belgelere göre ücret takdiri v« seçimi Kara Kuvvetleri Komutanlığına alttır.
4 — Müracaat yeri ve tarihi:
İkinci maddedeki dilekçeye ve buna bağlı 9 parça belgeleri K. K. İnş. Gr. Bşk. lığına bizzat veya posta ile göndermeleri Uâh olunur. 13912 — 10858)
ki
As. Tıbbiye Okulu Müdürlüğünden
1 —Ordu sağlık mîiesseselerl İçin 3433-521$ ve bu kanunların muaddel hükümleri dairesinde Hastabakıcı, Hemşire yetiştirilmek üzere öğrenci alınacaktır
2 — öğrencilerin eğitimler! şimdilik M. 6. B, hesabına Kızılay Derneği İstanbul Hastabakıcı Hemşireler Okulunda yapılacaktır.
3 — Kabul edilen öğrenciler okulda kaktıkları müddetçe bu okulun yönetmeliğindeki kayıt ve şartlara tâbi olacaklardır.
4 — Okulu başarı İle bitirenler Askeri Sağlık Mücsseselerin-de üç yıl mecburi hizmete tâbi tutulacaklardır.
6 — Tahsil müddetince giyim, yatma, yemeleri okul İdaresince kanunen ve tâyin edilen şekilde temin ve ayrıca her ay harçlık da verilecektir.
Okula gireceklerde aranacak şartlar ve belgeler;
a) T. C. tebaasından olmak (nüfus tezkeresi tasdikli örneği).
b» Herhangi yaşta olursa olsun orta okul tahsilini bitirmiş olmak ve bu derece tahsil gördüğünü vesikaiarilp isbaL etmek ı Şahadetname veya tasdikli ömeğl),
c) 28 yaşma basmamış olmak,
d) Kendisi, ana ve babas iffet ehli ve İyi ahlâklı olmak (Polis ve emniyetçe tevsik edilecek).
e) Evli veay nişanlı olmamak, çocuksuz dul kabul edlllrÜr
Ancak medenî hail ve mucukları olmadığına dair müsbet evrakPj eklenecektir. Okulu bitirdikten sonra evlenebilirler. û_
f) Sıhhi arızalan dışında okulu kendiliğinden terkettLğ^ veya evlenmek suretlle veya diğer inzibati sebeplerle okuldarfe çıkarıldığı (İlk 6 nylık tecrübe devresinde hemşire olabilecek nitelikleri haiz olmadıklarından dolayı İnzibatî sebepler dışında C okulca tahsillerinden falde umulmayanlar hariç) ve iiç j'i)l:k,2 mecburi hizmetini tamamlamadan, ayrıldığı tekdirde tahak-CO kuk ettirilecek masrafı tamamen ödeyeceğine ve gösterdiğim vesikaların doğru olduğuna dair Noterden tasdikli ve kefilli bir > taahhüt senedi verecektir.
(D
8 — Girme şartlarını taşıyanlar imtihansız olarak kabul© edilir, bağlık ve her iklimde vazife görmeye müsait bulun(luğıa|*~ tem teşekküllü askeri hastanesi sağlık kurulunca verilecek raporla tesblt edilecektir.
7 — Okula girme İsteğinde bulunanlar dilekçe ile yukarıda—.
yazılı lüzumlu belgeleri de eklemek suretiyle en geç 15 Eylûl^S 1950 tarihine kadar doğruca İstanbul Beyazıt As. Tıbb!ye-S ok'ilu müdürlüğüne müracaat etmeleri. CO
8 — Okulca durumlara tetkik edilen İsteklilere müdürlükçe S-
kabul edilip edilmlyeceklerl derhal bildirilecektir. o
n — Kabul edilenler kendilerine yapılacak tebligat üzerine 1 Eklin 1950 tarihinde Hemşire okuluna katılmak üzere tst. As. Tıbb. Okulu MdJiiğünc müracaat edecekler ve müdürlükçe Kızılay Hemşireler okuluna teslim edileceklerdir. (3536 - 10903)

ö -
Ankara Gedikli Sıhhiye ve Teknisiyen Okuluna öğrenci alınacak
1 — Orla okulu bitirmiş olanlar kabul edilirler Lise
10 uncu bitirmiş olanlar tercihan alınır eleme sınavına
tabi tutulmazlar. Lise 9 da sınıfta kalanlar orta okulu bitirenler gibi işlem görürler. (Liseden her hangi bir sebepten koğulmuş olmamak şarttır.)
2 — Türk tabiiyetinde olanlar.
3 — Tam teşekküllü As. Sıhhi kurullardan sağlam raporu almış olanlar.
4 — Gerek kendisi ve gerek ailesinin kötü hal ve şöhrete sahip olmadığı Savcıhk. Folls ve Muhtarlıkça tevsik edilenler.
5 — As. veya Blvil okullardan gerek sağlık ve gerekse ahlâk durumu dolayısîle çıkarılmış olmayanlar.
6 — lfl yaşını bitirmiş oiup 21 yaşından büyük olmayanlar kabul edilirler.
7 — İstekliler işlem görecek kâğıtlarını en geç 20 Eylül 950 gününe kadar okulda bulundurmağa mecburdurlar. Geç kalan kağıtlar işlem görmiyecektir.
8 — Eleme sınan 25 Eylül 950 gününü takip eden günler içinde yapılacağından isteklilerin Ankarada bulunmaları zaruridir, lanmasma çalışılacaktır.
Gerekli evrak
25 Eylül 950 günür.e kadar Okulca yatacak yer sağ-
1 — Dilekçe.
2 — Aşı kâğıdı.
3 — Doğruluk kâğıdı.
4 — Fotoğraflı nüfus cüzdanı
5 — Fotoğraflı okul diploması fl — Noterlikçe onaylı yüklenme «enedi.
7 — Altı adet vesikalık fotğraf.
Müracaat:
Askerlik şubelerine veya doğruca okul Müdürlüğüne yapılır.
Okul adresi:
Gedikli Sıhhiye ve Teknisyen okulu Cebeci Ankara
(3164 - 9885)
veya iastlkll »uretl. veya lastikli sureti.
YOL İNŞAAT İŞİ
Yeşllköycle Fener semtinde Yeşilyurt bahçeli evler yapı kooperatifine alt arazi yollarının toprak tesviyesi işi pazarlık suretiyle talibine verilecektir. İsteklilerin lennl ve mali ehliyetlerini mtisbit vesîka'.arfle 2i Ağustos 1950 pazartesi saat 10 da 4 üncü Vakıf hanoa, Asma katta 18 numaralı yazıhaneye gelmeleri rica olunur. Hey’et ihalede serbesttir. (11080) Yeşil Yurt Bahçeli Evler Kooperatifi mümessili Avukat Hamil Çağıl
Zayi — 8145 numaralı bisiklet plâkasını zayi ettim yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yoktur,
Basan D üzgüngöz
pul
Zayi — Karaköy Getronıa-gan Karman Ermeni lisesinden, aldığım pasoyu kaybettim, Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
805 NO. h Kamili tnciyan
Zayi — Akçeabat nüfus memurluğundan aldığım ve içinde askerlik muamelelerim yazılı kimlik cüzdanımı kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
335 doğumlu
Ali oğlu Hüseyin Emir


Lokman Kekin
(Dr. HAFIZ CEMAL)
Dahiliye Mütehassısı
Divanvolu No. İtte Muayene saatleri Pa^aı hariç beı gün 2.5 - b
' Tel: 23398
Göz İVİ ti te hasstst a
Or.Ceuil Görürl
Cağaloftiu Nuruosmaniye ■ caddesi Atay Apartıtruını t Pazardan başka her gun I saat 14 ten 18 e «adat E Telefon: vaOâb ■
Bahlfe S
AKŞAM
15 Ağustos 1950
k-j:ıı»ı.ji|
DÜNYANIN EN BÜYÜK RADYO FABRİKALARI
Gezintiye çıkıldığında yolda kalmak ne kadar can sıkrcı he enteresan bir neşriyat yahut güzel bir müzik parçası dinlerken radyonuzun aksaklık yapması da o kadar keyf kaçırıcıdır. Bu vaziyete düşmemde için, modern tekniğin en yeni buluş ve keşiflerinden faydalanarak yapılan bir Philips radyosu seçmek lâzımdır. Philips radyOİart gerek sağlamlık ve muntazam işlemleri, gerekse ses tabiilikleri ile rakibsizdirler. Bilhassa kısa dalgada mevcud bandspread (genişletilmiş kısa dalga) tertibatı sayesinde kısa dalgalı istasyonlar uzun ve ortalar gibi kolaylıkla dinlenir,
Dünyaca şöhret kazanmış Philips markalı bir radyo intihap etmekle, radyo dinleme zevki gsranüleomiş olur.
Teessürle bayılanlara;Qarptniiya,^inir buRranlarına NEVROL CEMRE 20 DAMLASI ÛfPHAL EEDAİtLANPlPlP. EVLERİNİZDE MUHATA SULUNDUPUNUZ
Sandık kapağı ve Boş saç varil satışı
Muhtelif eb'adda makine ve âletlerin takriben 80 m3 sandık kapaklan ile makine yağından boşalmış 200 litrelik 70 adet saç varil pazarlıkla satılacaktır.
Görmek istlyenlerin Şişil Çifkurt garajına, görüşmek için Galata Emek han 3 ncü kat Tiirk înter makineleri A O. (Telefon 42983) müracaatları.
S
i
İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Dekanlığndan
Fakültemizin yüksek Matamatik kürsüsünde 2, Fizik kürsüsünde ı, Su Maklnalan kürsüsünde 1 ve Takım Tezgâhlan kürsüsünde de 1 asistanlık açıktır.
Taliplerin üniversitemiz asistan yönetmeliğinin 3. maddesindeki şartları haiz olması lâzımdır.
Müracaatların en geç 2878/1950 tarihine kadar Dekanlığa yapılması ve 31/8/1950 perşembe günü saat 9.00 da yapılacak lisan imtihanı için fakültede hazır bulunmaları ilân olunur. (10755)
I İSTANBUL BELEDİYESİ İLANLARI|
Okul tamir ettirilecek
Kadıköyde Bahariye ve Zlhııipaşa İlokullan blnalarnın lüzumlu onarım işleri açık eksiltme suretlle yaptırılacaktır.
Keşif bedeli 10754,96 ve İlk teminatı 806,62 liradır.
Şartnamesi Divanyolunda Belediye Merkez binasındaki Zabıt ve Muamelât Müdürlüğünden alınacak veya görülecektir.
İhale, 31 Ağustos 950 perşembe günü saat 14,30da Belediye Merkez binasında müteşekkil Daimi Komisyonda yapılacaktır.
İsteklilerin ilk teminat makbuz veya mektubu, 950 yılı Ticaret odası vesikası ve ayrıca bir kalemde 10 bin liralık bu veya benzeri iş yaptığını tebata yarar vesaik ibrazı suretlle eksiltmeden üç gün evveline kadar İl Bayındırlık Müdürlüğünden alınacak fennî ehliyet kâğıdı İle birlikte İhale günü saat 14,30 da Daimi Komisyonda bulunmaları lâzımdır.
(11145)
Kamyon - Otobüs - Belediye Hizmet Vasıtaları
Trabzon • Iran Transit Hattında 16, İzmir ve muhtelif Belediyelerimizde 14 senedenberi çalışıyor
BÜSSING ...................GALİP CEYLANI
AftlKARA ı ^loliirlt Bulvarı Muhtf» op. No. 3 İSTANBUL: Limpn hanı 43 / 45 • Sirkeci
Telifin 23904 - W«f; CEYLANI Telefon: 23011 Telgraf : CEYGAL
İstanbul - Beyrut - İskenderiye hattında seyahat ucuzladı..
Doğu Güney Akdeniz ve Avrupa limanlarını Denizyolları gemilerde ziyaret ediniz.
TELEFON: 42362


Almak, Satmalı, Brsak İçin
S»>ku(AAE5*Mi»a.i-C
En yeyg ve en emin vasûtoıdJoır
Zayi — İstanbul belediyesi mahallî idare muhasebesinden almakta olduğum dul maaşımda kullanmakta olduğum tatbik mührümü kaybettim, Yenisini yaptıracağımdan eskisinin hükmü yoktur.
Zübeyde Atatekln
Bu akşam Saat 21.30 da A(ç»k Hava Tiyatrosunda Konservatuar Tiirk Musikisi Konseri
Her yer elli kuruştur. Biletler şehlı Komedi Tiyatrosunda satılmaktadır. . (11088)
f Dahiliye Mütehassısı
! Dr. Ihsan Karlıktı İ
Kadıköy Süreyya Sineması I yanında Ncvzcmin sokak I 21); saat 15 - 20, Tel; 09144|
I I.
Darülaceze müdürlüğünden:
İstanbul Valiliğinin 17.5.950 gün ve 2568 sayılı emirleriyle tertip ve 20 Ağustosta çekilecek olan Darülâceze müesseseslne alt Eşya Piyango bileli 20 Aralık 950 tarihine tâllk edilmiştir.
Saym halkımızın almış oldukları biletleri muhafaza etmeleri rica olunur. (1C933)

Comments (0)