Plutarkos'un Paralel Hayatlar dizisindeki Demosthenes ile birlikte anlattığı Cicero'nun yaşam öyküsünü Haydar Rifat (muhtemelen Fransızca bir eseri dolanarak) Türkçeye çevirmiştir. Eserin tam metni aşağıda mevcuttur.


Ç İ Ç E R O N
Üstad H. N. a
H. R.

Başlamadan evvel

Bir takım menfi ruhlu kimseler yüzdükleri aciz içinde eller indenf ay dalı.. güzel bir iş çık* mak imkânsızlığı ile karşılaşınca gûya kendile-rinin de var olduklarını göstermek üzere —tabir lâyıksa — bayağı, murdar bir tenkidciliğe düşerler ki,bunlar memleketimizde belli başlı iki sınıf teşkil ediyorlar.

Birinci sınıf : Elimiz ermiyorsa dilimizi uzatırız. der gibi salyalar saçarak ulu orta saldırırlar. Bunlar meselâ yüzde doksan dokuz bütün peygamberlerin Suriye, Filistin, Arabistan gibi dünyanın ancak bir avuç toprağından çıkdıklarını.. bu peygamberlerin kendilerini dinletebildikleri zemin ve zamanın birbirini pek andırdığını., bunların ilk gelenlerinin birçok Tanrı kabul eder olduklarını., hepsine de Tann’lardan melekler va-sıtasiyle gelen vahiylerdeki menkibelerin, hükümlerin şöyle böyle müşterek, hattâ Budda ile müşterek noktalan bulunduğunu ve onların ümmetlerine benzer tesirler altında Olifnp etrafındaki insanların da gök gürlemesi, şimşek çakması, kuvvet, ay, güneş, çiçek, güzel söz ve kuvvet karşısında sinerek veya vecde gelerek, sevmek, ummak, dayanmak, güvenmek gibi ihtiyaçları altında birçok Tanrılar tanımalarını arka perdeye atarlar. O gibi ruhi haller henüz hâkim bulunduğu bir çağda Makedonyadan kalkıp birçok hükümetlere ve kahramanlıklara beşik bulunan bir ülkeyi,Eski Yunanistanı,Trakya’yı arkasına takan ve öyle iken yine ancak bir avuç denebilecek bir maiyet ile, şehamet saçan mehip fars devletiyle çarpışa çarpışa bütün küçük Asyayı yutan, Firiçya’yı, Kilikya’yı, Suriye’yi çiğneyerek İran’ın kendisini de alan, Hindistan’a kadar uzanan, birara küçük Asya’nın Karadeniz sahillerini de çiğneyen,Mısır’a yürüyüp orada da hükümdarlar indirip çıkartan^namma müzaf İskenderiye şehrini yapan İskender’in siyasî veya iptidaî bir zihniyetle “Ben Tanrılar sülâlesinde nitn. mesinive bu davasını pek çok kimseleri kendisine secde etmeğe kandıracak veya mecbur edecek hale getirmiş olması ve zamana göre evvel ve ahır buna inananların kendi kendilerine telkin yaparak inançılarını beslemek ve desteklemek üzere İskender’in anasının gerçekten filân Tanrı ile yattığını ve hatta bunu İskender’in babasının göziyle gördüğünü ileriye atmaları tarihî hakikatler iken aşağı yukarı o sıralarda gelmiş denebilecek olan Pllltark’m da bu kanaatte bulunması veya eserinde bunları aksettirmesi pek tabiî olduğu halde o havadan münekkid geçinen yadigârlar bunu tehzil vesilesi bulurlar ve cüceliklerine bakmadan böylelikle meselâ Plütark’ı alaşağı etmek isterler.. Amma Plutark’dan—o da bir zerre olan sizin tercümenizin haricinde bir şey okumadıkları muhakkaktır. Gene muhakkaktır ki, herhangi bir işin görüldüğü zemin ve zaman içinde muhakeme edilmesi lüzumundan ya gafildirler, yahut daha fena olmak üzere tegafül ederler. Bu sınıf, fikir fukarası olup kendilerine nihayet acımak,“Ben de varım! Ben de bir lâf etmeyeyim mi ? Ben de bir şey yazmayayım mı ?„ demek ister gibi hallerine karşı: “Onlar da heveslerini alsın», yahud ZJzr lokma ekmek bulsunlar, deyip aralarından eteklerinizi toplayarak yürüyüp geçmek münasiptir..

Bu yadigârlarınâkinci sınıfına gelince: Hele bunların içinde iyi kötü lisan bilen, hatta Avrupa’da gûya tahsil görmüş olanlar da vardır... Bunlar kısır hayatlarının mahrumiyet hummaları içinde kıskançlık ateşile her yeni,iyi,güzel teşebbüse kuduz halinde hücum ederler. Samimî,hayra matuf hiçbir hareketin hemen hiçbir zerresi kendilerinde bulunamaz. Çok kerre cismaniyetlerindeki bozukluk kafalarına, ruhlarına da vurmuştur. Baştan başa tereddi örneğidirler.
Yurduna küçük bir fikir nakledebilmek., asıl ruhi yoksulluk ateşinden kavrulan bir çöle kendi haddince velev bir damla su taşımak aşkıyle yananlara yazılarındaki bir kelimeye yapışerak: “Ay onun mukabili o mudur? Hayır,o değil, budurn,terler. Bîr kere henüz teşekkül halinde bulunan tabirlerimize dair bu hükmü zaman verecektir; sonra fakir ve düşük ve yersiz davalarında faraza haklı da olsalar o dava kendi mücerred davalarıdır;sizin öyle bir davanız yokdur;siz o “davaya» muhatap olamazsınız : Sizin hedefiniz bir fikir getirmek, ayrı ayrı medeniyetlerin muhalled bedialarından birer damla getirebilmek,yurdun sonsuz olan manevî ümran derdine yar olmak üzere bir avuç toprak getirmek olduğunu.» sizin falan veya filân kelimeye bağlanacak bir halde olmadığınızı.» ve dönüp tercüme örneği vermeği iş edinseydiniz o bahisde de kendilerini yıllarca çevire çevire okutacağınızı.» bilirler; Evet bilirler, fakat yine aynı perdeden havlarlar...

Ellerine bir gazetede nasılsa emanet edilen yarım sütunlük yeri av’avaya boğar, okuyucunun hakkını, vaktini çalarlar. Ve nihayet o sütunu veren bu yadigârların uyandırdığı nefretten gazetesine ancak zarar geldiğini anlar ve ellerine pasaportlarını dayar. Onların varlıklarının işareti havlamakdır. Onlara karşı da: “İt iirür, kârvan yürür. „ diyip işinize bakmakdan salim bir yol yoktur. Sizin durmamanız, yolunuza devamınız onları kudurtur» Bu onlara bir ders olur veya olmaz, fakat az çok bir ceza olur. Çünkü onlar menfi ruhlardır ve ancak murdar ihtirasları temsil ederler.
Şimdi Plütark’m Çiçeron’a dair yazıp tarafımızdan tercüme edilen şu kitapçıkta bulunmayan veya karanlıkça kalmış olan birkaç noktayı tamamlamak ve aydınlatmak o tenkidci taslaklarından bahsetmekden daha faydalı olur:

1. — Çiçeron İsâ’dan 106 yıl önce doğmuştur.
2. — Plütark Çiçeron isminin bu aileye aileden birinin burnunda nohudu andırır bir şişlik olmasından ileri geldiğini söyler. Plin ise ailenin aslen nohut ziraatiyle uğraşmasından geldiğini, netekim yine o çağın unlu ailelerinden Lan-tütünlerin - mercimek - ve Fabiüs’lerin - bakla -aile isimlerinin de bu suretle geldiğini anlatır.
3. — Çiçeron zengin bir ailedendir. Babası, büyük babası, kardeşi hep iyi yetişmişlerdir. Çiçeron erkenden Roma’da okutturulmuş, güzel bir tahsil görmüş ,lâtinceyi ve grukceyi hâkim bir halde tasarruf etmiştir. Hukuk tahsil etmiş, avukatlık mesleğine girmiştir. Davaları, müdafaaları birer âbide., birer sihir hükmünde idi. Siyasal nutuklarına Demosten’inkini tercih edenler olduğu halde mahkemelerdeki hitabetine hiç nazir olmadığı noktasında ittifak vardır. Felsefî, siyasî, İçtimaî bir çok eserleri arasında hukuka, medenî hukuka dair de teelifi vardır.
Sıla Roma’da cehennemler kaynattığı sıralarda bir davada adamlarından birine avukat sı-fatıyle okadar büyük bîr şiddetle hücum etmiştir ki, gösterdiği bu cesaretle halkı kendine meftun bırakmıştır. Fakat ğene bu dava neticesinde Roma’dan uzaklaşmıştır.
4. — Sicilya’da bulunduğu sırada meşhur Arhimed’in mezarını aratmış, buldurmuştur.
5. — Sicilya’lılar namınaVere’nin aleyhine girdiği davada yürüttüğü şanlı müdafaa üzerine artık sade bir avukat değil, daha ziyade siyasî bir adam olmuştur. Halk kendisine meftun olmakla kalmaz, kendisini parti şefi yapar. İçlerinde Katilina da bulunan altı rakibe karşı konsüllüğü alır. Bu makam uhdesinde iken Katilina’nın kurduğu isyanı bastırmak mevkiinde bulunur. Şöhreti bütün İtalya’yı tutar. Senato’dan teşekkür alır,millet sırf içinden gelerek kendisine Yurd Atası lağabı verir. Fakat başlıca kendini ögmek hastalığı yüzünden yavaş yavaş şerefini kaybeder. Aleyhine pusuda bulunanlar, bahusus Katilina yaranı hücuma geçerler. Halk partisinden iken zadegana meyletmesi hücumu kolaylaştırır.
Klodiüs aleyhine şehadet etmesi yüzünden o da düşmanların başına geçer. Pompe’nin himayesini üzerinden kolayca kaldırmak yolu bulunur ve Katilina isyanında onun bazı avnesinin muhakemesizce idam olunmaları öne atılarak o husustaki kanuna tevfikan aleyhine nefh kararı çıkarılır. Bu sırada Makedonya’dan karısına ve oğluna yazdığı mektuplar metanetten ziyade teessürlerle doludur.
6. — Esasen ürkek olan tabiatı menfadan dönüşünde büsbütün kararsızlaşmış, tereddütlere garkolmuştur. iki fırka arasında mütemadiyen sallanması itibarına rahneler verir. O sırada yine mühim davalar alır. Pizon aleyhine, Plansiüs lehine, Milon lehine, Robiriüs lehine aldığı davalar çok meşhurdur. Adana valiliği bunlardan sonradır.
7. — Adana’dan dönüşünde Roma’da hürriyete büsbütün gem vurulduğunu görür. Pompe senato vasıtasiyle Sezar’m Gol ordularının dağıtılması kararını bu sıralarda alır; halbuki Sezar’m akını önünde duramaz, kaçar. Çiçeron da ilk önce Pompe ile giderse de sonra pişman olur, döner ve Sezar’dan Brindes’de iltifatlar görür.
8. — Katon Roma’lılarm esarete boyun eğmeleri önünde kahrından göçer. Çiçeron’da bu şiddet ve fedailik yoktur. O hürriyetin zincire vurulması karşısında kendini edebiyata, felsefeye, hukuka vererek avutur.
9. — Sezar’ı vuran cemiyet bunu Çiçeron dan saklamıştı. Fakat Valtz’ın tetkiklerine göre
Çiçeron cinayeti duyunca tasvip elmiş, hattâ memnuniyet göstermiştir. Plûtark bu son noktaya dair bir şey söylemiyor. Çiçeron bu münasebetle artık güzel günler geleceği vehminde bulunmuştur.Tekrar siyasete atılmış,senatoya gelmiş, af ilân edilmesini teklif etmiş, güya bir uzlaşma te’sisine de muvaffak olmuştur.
10. — Antuan’ın durumundan ürkerek Romandan çıkmış, beş ay sonra dönerek kendini bir takım eserler yazmaya ve vaktiyle başladığı birtakım eserleri bitirmeye vermiş ve daha sonra artık yerinde yeller esen hürriyeti müdafaaya kalkmıştır. Bu münasebetle senato ve Forum on dört defa ateşli hitabeleriyle çalkanmış,sarsılmıştır. Halk düşmanı ilân edilen An tu an, Oktav tarafından Moden’de mağlup edilmiş (43), Çiçeron yeniden umumun mahbubu olmuştur.
11. — O zaman kendisine düşen Oktav’ı da Brütü s vasi ta siyle bertaraf etmekti, nasıl ki An-tuan’ı Oktav elile bertaraf etmişti. Halbuki Çiçeron bunun tam aksini tutmuş, hattâ Oktav’dan şüpheye düşen senatoyu kendisi teskin etmiş, dostlarının irşadlarına rağmen bu yanlış yolda saplanıp kalmış, en sonra da bu hatasının ebedî kurbanı olmuştur.
12. — Kendisine artık kala kala heman Brütü s’ün cumhuriyet ordusuna koşup sığınmak kalmıştı. O bunu da başaramamış veya başarmak istememiştir.
13. — Başı ve sağ eli vaktiyle mahkemede müdafaa ettiği biri tarafından kesilip Antuan’a getirilmiŞjForum’daki kürsünün bir köşesine asılıp teşhir olunmuştur. Tabiatin harika nevinden birçok vasıflariyle bezenmiş bulunan bu büyük adamın âkıbeti, binlerce defa alkışlandığı., bu alkışların gökleri tuttuğu o meydanda, o halde sallanmak olmuştur. Yur d sevgisi, adalet ve hürriyet aşkı kendisine birçok hâdiselerde sonsuz mu’cizeler göstermek kuvvetini vermişti. Kusuru derin görmeyişi, sallanışı, iyiliğe ve başkalarının dürüstlüğüne inanması, vefa beklemesi, halk yerine zadegana temayülü gibi halleridir. Fakat ne olursa olsun modern tarihçilerin — Drumann, Mommsen — Çiçeron hakkmdaki hükümleri yerinde değildir.Gerçe ögünmesi,lükse meyli,hususî hayatında derbederliği vardı; fakat bunların zararı nefsinedir, denebilir.

Uzunca boylu, sevimli yüzlü idi; manalı bir siması vardı; ötedeberide heykelleri dikilmiş, büstleri yapılmıştı. Zamana nisbetle avukat, edip filosof, siyasî hatip olarak tarihin bütün seyrinde bütün bu vasıfları toplayarak Çiçeron’a üstün bir şahsiyet gösterilebilmek pek zordur.
H. Rıfat
Nîşantaş —15.5.936
ÇİÇERON
I. — Çiçeron’un anası Helvia adında bir kadındır; yüksek bir aileden olan bu kadın tutumu ile aslının necabetini korumuştur. Babası hakkında ayrı gayrı sözler vardır- Bazılarına göre bir kumaş yıkayıcının dükkânında doğmuş, büyümüştür; bazılarına göre de Volsk’ier üzerinde büyük bir ünle hüküm sürmüş olan Tüllüs Attiâs ahfadındandır.
Bu aileden Çiçeron lâkabını ilk alan adam pek muhterem biri idi. Onun çocukları ve çocuklarının çocukları çok kere bir takım istihzalara vesileler verdiği halde bu lâkabı öğünerek taşı-makda devam etmişlerdir. Kelimenin aslı lâtin-ceden gelme olup nohut manasınadır. Aileden birinin burnunun ucunda nohut iriliğinde bir şiş olması bu lâkabın virilmesine sebep olmuştur.

Bizim burada hayatını yazdığımız Çiçeron ilk defa intihap mücadelesine girdiği ve politika ış teriyle uğraşmaya başladığı zaman dostları kendisine bunu bırakarak başka bir lâkap almasını söylemişlerse de, o, delikanlılara mahsus saf bir kanaatle bunu /fûftî/fîslerden, Sfcarizslerden (*) daha yükseklere çıkaracağı suretinde cevap vermiştir.

* Roma’nın eski iki hanedanı.

Sicilya’da Kestörlükde bulunurken Tanrılara gümüş bir vazo neşretmiş, buna ilk adını Mar-küs Tüllüs'ü tamamen kazdırmış ve üçüncüsünün yerine lâtife olmak üzere artıstden bir nohut kazmasını istemiştir.

Kahramanımızın adına ait hikâye bundan ibarettir.

II. — Çiçeron’u annesi doğururken hiçbir telâş olmamış, bir ağrı duymamıştır. Doğuşu ikinci kânunun üçüncü gününe tesadüf eder ki, şimdi o gün Roma majistralan, imparatorluğun saadetini kutlular, kurbanlar keserler» Rivayete göre çocuğun sütninesine bir hayalet görünmüş, emzirdiği çocuğun romalılara büyük faydaları olacağını fısıldamıştır. Böyle olacak şeyleri evvelden haber vermeğe adiyen kuruntu, delilik gözüyle bakılır. Fakat küçük Çiçeron daha yeni yetişip çalışmaya başladığı sıralarda güya bu hayalin gerçekliğini isbat etmiştir. Üzerinde berk vuran mümtaz tabiat kendisini arkadaşlarının arasında öyle ünlü bir hale koymuştur ki, arkadaşlarının babaları onu görmek, duyuşundaki derin selâmete, anlayışındaki yüksek şiddete bizzat şahit olmak üzere mektebe kadar giderlermiş.Bunlardan bazıları da çocukların Çiçeron’u sokakta saygı eseri olarak ortalanna almalarına âdeta tutulurlarmış.
Çiçeron daha dünyaya gelirken felsefe için bir istidat île ve Eflatunün dileği gibi öğrenmeğe susamış bir halde gelmiş.Bütün bilgileri kavrayacak kabiliyeti île ilim ve edebiyatın hiçbir koluna uzak durmuyordu, ilk önce daha büyük bir ateşle kendini şiire verdi, nitekim gençliğinde yazdığı Pontiüs Gloküs adlı, dörtlüklerden mürekkep manzumesi hâlâ elden ele dolaşır.Yaşı ilerledikçe şiir ile Cinsiyeti arttı ve bu sen’atin ayrı ayrı kollarında tamamen temayüz etti. Bir halde ki, yalnız Roma hatiplerinin başı gözüyle bakılmakla kalınmayıp Roma şairlerinin de en cana yakını sayılmıştır.
Lâtin dili birçok değişikliklere uğradığı halde Çiçeron’un belâgatinin ünü hâlâ dipdiridir. Fakat kendisinden sonra gelen birçok yüksek şairler onun şiirdeki parlaklığını küsufa uğratmışlardır.

III- — Çiçeron ilk tahsilini bitirdikten sonra Klitomaküsün şakirdleri içinde hitabetinin güzelliği ile herkesi hayran eden., ahlâkının dürüstlüğü ile herkesin muhabbetine hak kazanarak akademi filosofu ATon’dan ders almıştır.

Çiçeron ayni zamanda günün en maruf hukukçularından, senato üyeleri arasında başta gelen Afusius STrp/u’dan kanun dersi almış ve Roma kanunlarım iyiden iyi kavramıştı» Afarses mu-harekesinde Silahın maiyyetinde çalışmış (1), fakat cumhuriyetin iç savaşlardan sarsıldığını ve nifaklar yüzünden mutlak bir hükümdarlığa düş» düğünü görerek kendini ancak okumaya ve murakabeye vermişdir.
Yunanlıların en münevverleriyle düşmüş kalkmış, riyazi bilgilerde behresini artırmış ve bu hal Şuanın devleti avucunun içine alıp hükümete bir nevi istikrar verinceye kadar boylece gitmişdir.

Bu sıralarda Silahın azatlılarından Krizogon, diktatörün mahkemeye vermeden öldürttüğü birinin bütün mallarını iki bin drahmiye kapatmıştı* Öldürülen adamın oğlu ve mirasçısı isminde bir genç bu yolsuz kapatışa karşı ortaya çıkar, bukadar aşağı bir bedel ile kapatılan bu malların iki yüz elli talan kıymetinde olduğunu ispat eder. Sila büyük bîr haksızlık yükünün kendi üstüne bindiğini gürünce azadlısmın tezviri ile delikanlı aleyhine babasının katili olmak üzere bîr dava açdırır.

Kimseler yardıma gidemez: Kalplere Sıla hm zulümkârlığının sindirdiği korku delikanlıyı müdafaa edebilecek olanları kendisinden uzak tutar» Herkes tarafından terkolunan /?osiüsÇiçeron a iltica eder. Dostları hatibi, kendini şan ve şeref yoluna sokacak ve bir daha ele geçmi-yecek olan böyle bir fırsatı hiçbir suretle kaçırmaması için sıkıştırırlar.

Çiçeron delikanlının müdafaasını üstüne alır ve işi kazanmak suretiyle herkesi hoşnud eder. Fakat Sila’nm gazabı korkusu Çiçeron’u Yunanistan’a seyabata çıkarır. Buna sıhhatinin lüzum gösterdiği süsünü vermiştir. Gerçekten zayıf ve düşkün bir halde imiş, midesi okadar bozuk imiş ki,çok geç vakit ve azıcık bir şey yemekle kalırmış.

Sesi kuvvetli ve dik idi,fakat sert ve az kıvrak idi. Halbuki daima en yüksek perdelere çıkarak büyük bir hararet ve şiddetle söylediğinden bu yüzden sıhhatinin bozulmasından korkutabilirdi.

IV. — Atina’ya gelince kurduğu yeni fikirlere taraftar olmamakla beraber yavaşhğını ve kibarlığını pek beğendiği Anüofözs’den ders aldı. Antioküs o tarihte yeni akademiden ve Karnead mektebinden ayrılmış bulunuyordu.

Bu ayrılışın gerek eşyanın bedahatine, kendisinin duyuşu tarzlarına, gerek — bazılarının kanaatlerine göre —Klitomaküs’ün ve Filon’un şakirtlerde muhasede ve muhalefette bulunması yüzünden ileri gelerek hayatını değiştirmiş ve Portik nükulünün çoğunu kabul etmiş olmasından ileri geldiğine atfedenler vardır.

Çiçeron Felsefeyi çok seviyor ve buna her gün daha büyük bir merakla sarılıyordu. Hatta işlerden, barodan, meclislerden çekilip Atina da büsbütün yerleşerek sakin bir hayat içinde kendi" sini felsefeye vermeği düşünüyordu.

Sila’nın öldüğünü duyup ta vücudünün de mümareseler sayesinde bütün kuvvetini yeniden aldığını., sesinin tadı, ahengi, mizacı ile az çok tenasübünü bulduğunu görmüş ve dostlarının ana yurda dönmesi hususunda tazyiki, Antioküs tarafından da gelip işlere katılmasına dair teşvikler önünde Roma’ya dönmeğe karar vermiştir. Fakat artık kendisine bir musiki aleti gibi mutlaka lâzım bir hale gelen belâgatini daha işlek bir hale koymak, siyasî melekelerini genişletmek sevdasıyla bir müddet daha büyük bir itina ile çalışmış ve en çok beğenilen hatiplerle düşüp kalkmıştır.

V.—Bu endişe iledir ki Atina’dan Rodosa, Rodos’dan Anadolu’ya geçmiş; buralarda Adrümet-li Ksenokles’in, Manisa’lı Denis’in ve Menip’in ders an elerin e devam etmiştir. Rodos’da Apoloniüs Molon ve Posidonius ismindeki feylesoflarla düşmüş kalkmıştır. Rivayet ederler ki, lâtince bilmi-yen Apoloniüs Çiçeron’dan grekçe söylemesini rica etmiş, Çiçeron bu suretle yanlışlarını daha iyi düzelteceğini düşünerek bunu kabul etmiştir. Çiçeron bu suretle bir gün halka nutuk irad etmiş, halk onun söyleyişinden tamamen sıhıra tutulmuş bir halde kendisini alkışlara garketmiştir. Halbuki Apoloniüs hiç kımıldamadan, ağzını açmadan beklemiş ve nutuk bittiği zaman uzun bir müddet bir şey söylemiyerek dalgın durmuştur. Çiçeron bu hale şaşınca Apoloniûs kendisine s Çiçeron, seni beğeniyorum, sana hayranım. Fakat Yunanistan'ın taliine yanıyorum, çünkü görüyorum ki,elinde kalan tekmil sermaye ilim ve hitabet olduğu halde sen bunları da Romalılara mal edeceksin... demişdir.

VI. — İçi şevk, inbisat verici ümitlerle dolup taşan Çiçeron yine politikaya atılmak üzere Roma’ya döneceği sırada Delf kâhininden aldığı cevap üzerine ürpermişdir. Tanrı’dan, gayet büyük şerefe hangi yoldan erebileceğini sormuştu. Kâhin naklettiği cevapta : Hayalınıza rehber olarak halkın efkârını değil, kendi ruhunuzu dinliyerek... demişdi.

Roma’ya girince ilk sıralarda pek ihtiyat ile yürüdü. Majistraları seyrek olarak görüyor, onlar da kendisine şöyle böyle ehemmiyet veriyorlardı. Hakkında istihfaf yollu grek, mektepli gibi sözler söylendiğini duyuyordu; halbuki bu Ro-ma’da en aşağı sınıfa lâyık görülür bir hareketti.
Kanındaki ihtiras ateşi babası ve dostları tarafından da körüklenerek baroya girdi ve birinci sınıfa çıktı. Ve bu öyle yavaş yavaş, muhtelif merhaleleri birbiri arkasından sırasıyla çıkarak değil, öyle bir hızla oldu ki, bütün arkadaşlarını kısa bir zamanda çok gerilerde bıraktı.
Temin ederler ki, Çiçeron’da da Demos t en de olan gerek telâffuz gerek evza ve etvar nakıse-leri vardı. Fakat biri trajedi, diğeri komedi sahasında parlak aktörler olan Rosiüs ile Ezop Çiçeron’un bu kusurlarını kısa bir zamanda giderdiler. Rivayete göre, bu Ezop Atre rolünde kardeşi Tiest’den nasıl intikam alacağının tecrübelerini yaparken kullandığı asa hırs ve hiddet rolünün en şiddetli bir aninde önünden birdenbire geçen uşağa rastgelerek ölümüne sebep olmuştur. Evzamdaki incelik Çiçeron’un belâgatine fikirleri çeken, bağlayan bir sihir veriyordu. İkna etmek için bağırıp çağırmak yolunu tutan hatiplere acırdı. Bu bağırmalar zaıfdan ileri gelir, tıpkı topalların tuiunabilmeleri için beygire binmeleri kabilinden bir şey., derdi. Gerçe bu gibi iğneler baro âleminde geçse de Çiçeron’un bu vadide çok ileri gitmesi karşısındakiler! incitiyor ve kendisine can yakıcı bir adam göziyle bakdırıyordu.
VII. — Bir kıtlık sırasında kestör tayin edil-niş ve kendisine Sicilya mmtakasından yardım :eemini vazifesi düşmüştü. Roma’ya yetiştirmek izere inceden inceye tatbik ettiği buğday mükel-efiyetinden dolayı ilk zamanlarda Siciiya’lıları cırdı; fakat bunlar dikkat, doğruluk, mülâyemet meziyetlerini görünce ona o zamana kadar hiçbir »retöre göstermedikleri hürmet ve izzet gösteriler.

Roma’nın en ileri gelen ailelerinden bir delikanlılar askerlik işlerinde gevşeklik ve itaatsizlikle itham edilerek Sicilya pretörüne gönderilmişlerdi. Çiçeron bunların müdafaasını üstüne aldı ve kendilerini kurtardı.

Bu gibi işlerinden sonra Roma’ya dönerken yolda başına oldukça gülünç bir şey gelmiştir ki, bunu kendisi anlatır. Kampaniya’dan geçerken dostu sandığı yüksek sınıftan bir Roma’lıya rastlar. Roma’yı kendi muvaffakiyeti avazelerile dolup boşanıyor kanaatindedir. Duramaz :

ı — Roma’da benim hakkımda ne deniyor ? Gördüğüm işler hakkında ne deniyor ? diye sorar. Ondan:
— Sahi, sen bukadar zamandır nerelere kayboldun ? cevabını alır.
Bu cevap hatibin kolunu kanadını kırar; Roma’da adının, sanının bir ummana düşmüş adî bir şey gibi kaybolduğunu, yapdıklarınm kendisine sağlam hiçbir şeref izi bırakmadığını anlar.
VIII.—Ondan sonra bir müddet iyi muhakeme eder,ihtirası düşer; özendiği şeref için had olmadığını, onun sonuna varmayı kafadan çıkarmak lüzumunu anlar. Fakat yine ömrü oldukça medholunma aşkının vurgunudur, şan ve şöhretin delisi, divanesidir. Bu hastalık onu çok kere aklının gösterdiği doğru yoldan ayırır, uzaklaştırır.

Birçok işler başarmak aşkıyla hükümet işlerine atılır, ve ilk hamlede—sen’at ehlinin kullandığı âletlerin adlarını, neye yaradıklarını birer birer bilmeleri kabilinden, bir hükümet adamının da idare edeceği vatandaşlarını çok yakından bilmesi lüzumunu ve aksi halin çok eksik ve ayıp bir şey olacağını görür. Belli başlı şahsiyetleri adıyla sanıyla, yazlık kışlık yerleriyle yurdlarıyla, herbirinin kimlerle düşüp kalktıklarına varıncaya kadar kavramaya bakar; bir halde ki, İtalya’nın hangi köşe bucağına gitse orada dostlarının hatta evlerile topraklarını hemen gösterebilirdi.

IX. — Geliri azdı, fakat masraflarını karşılıyordu ; serveti böyle az olduğu halde müdafaaları için ne ücret, ne de hediye kabul etmemesi umumu hayran ediyordu. Bu feragat Vere davasında büsbütün açığa vurmuştur. Bu adam Sicilya’ya pretör tâyin edilmiş ve orada yapmadığı mezalim bırakmamıştı. Sicilya’lılar kendisini mahkemeye verdiler; Çiçeron herifi mahkûm ettirdi; fakat itham ederek, hücum ederek değil., tâbir caizse hiç itham etmiyerek,hücum etmîyerek... Bütün diğer pretörler kurtarmak isterler ve mütemadi istımhaller ile işi hüküm için kesin surette muayyen celseye kadar atlatırlar, o gün de celseyi iddiayı yapmaya meydan vermiyecek surette doldurdular. O gün hüküm verilmediği halde artık kanunen mahkûmiyet yolu yokdu. Çiçeron kalkar, hiç bir şey söylemeğe lüzum görmediğini söyliyerek keser, yalnız her vak’aya dair hazır bulunan şahitleri dinleterek hüküm ister.
Bu dava etrafında birçok fıkralar anlatılır. Ezcümle lâtincede domuza Vere denir, Musa dininden olduğu söylenen bir azatlı Sicilya’lıları bu davadan çekmek ve onların yerine kendi geçmek için uğraşıyormuş.Çiçeron bu münasebetle “Bîr yahudinin bir vere ile — yâni domuz ile — alâkası yoktur» der. Vere’nin gençliğini dürüst olarak kullanmamakla mimli bir oğlu varmış,Vere bir celsede Çiçeron’a“Bu kadın halli adam„yollu bir hakarette bulunmaya cesaret eder, Çiçeron “Bu gibi ağır sözlerle kapılarını kapayarak oğullarına hitabetmesi doğru olur» der.

X. — Hatip Hortansiüs Vere’nin müdafaasını doğrudan doğruya üzerine almaya cesaret edememiş, fakat kendisinden hüküm günü mahkemede bulunması vadi alınmıştı. Gösterdiği bu cemileden dolayı hatibe fil dişinden bir Sfenks hediye olunmuştu. Bir aralık Çiçeron Hortansiüs’e iltibaslı bir iki söz söylemesile “Fal açmak bilmem» suretinde cevap almıştı. O zaman Çiçeron “Fal açmak nasıl bilmezsiniz ki, Sfenks evinizde durup duruyor», mukabelesinde bulunur.
Vere mahkûm olur. Çiçeron para cezasını 750 000 drahmi olarak tâyin etmiş bulunur.Bu paranın azhğı Çiçeron’un bu işde para yediği şayiasmı doğurdu. Fakat Çiçeron belediyeye tâyin edilmesi münasebetile Sicilya’lılar kendisine adalarından ziynet kabilinden birçok kıymetli armağanlar getirmişlar re Çiçeron bunların da hiç birini kendine tahsis etmemiş ve bunların yar-dimiyle Roma’da zahire fiyatını düşürmeğe bakmışdır.

XI. — Arpinuüs’de güzel bir köşkü, Napoli civarında bir ve ayrıca Pompeia civarında bir ki, cem’an şöyle böyle ehemmiyetli iki de arazisi vardı. Haremi Terantia’nm çehizi 120,000 drahmi (1) idi. Çiçeron bir de 90,000 drahmi (2) raddesinde bir miras yemiştir. Bu küçük servet ile şerefle, fakat hep makul yolda yaşıyor., nurlu greklerden, Romalılardan kendisine mahsus bir âlem kurmuş bulunuyordu. Güneş batmadan evvel sofraya oturduğu olmazdı; buna da sebep meşguliyetlerinin çokluğundan ziyade midesinin zayıflığı idi. Vücuduna gayet dikkatli bakar, hergün kendini uğdurmak ve gezintiler yapmak hususlarında muayyen bir programa riayet ederdi. Böylelikle kuvvet toplamış., sağlam, tahammüllü bir bünye elde ederek ileride geçireceği büyük çarpışmalara dayanacak, binbir güçlüklere göğüs gerecek sermaye edinmiştir. Baba ocağını kardeşine bırakarak kendisi her taraftan ziyaretine gelenleri fazla yormuş olmamak üzere Palaten dağı yakınında bir yerde otururdu. Çünkü her sabah kapısına gelenlerin sayısı birisi büyük serveti, öteki ordudaki nüfuzu ile Roma'da en Önde gelen Krasüs’e, Pompe’ye gidenler ayarında idi. Hatta Pompe bile Çiçeron’u arardı. Net ekim şöhret ve kudretini artırmak hususunda onun müzaharetinden çok fayda görmüşdür.

1. — 108,000 lira tutar.
2. — 8,000 lira tutar.

XII. — Çiçeron pretör olmak istediği zaman karşısında çok ünlü rakipler buldu. Halbuki hep* sine üstün çıkmış ve memuriyeti sırasında verdiği hükümlerin doğruluğa ve nısfete uygunlukları son büyük bir şöhret yapmasına sebep olmuştur.
Kendi başına da bir kuvvet olduğu halde Krasüs tarafından da şiddetle tutulmakta bulunan Lisiniüs Maser, Çiçeron’un huzuruna ihtilas suçuyla çıkarılır. Kendi kudretine, yüksek dostlarının nüfuzuna mağrur olan maznun mahkum olmayacağından okadar emin idi ki, hüküm sırası gelmişken evine koşmuş, saçlarını kesdirmiş, beyaz bir esvap giyinmiş ve mahkemeye eğlentiye gider gibi dönmüştür. Krasüs alelâcele mahkeme avlusunda karşısına çıkmış ve ittifak ile mahkûm olduğunu haber vermiştir.Hiç beklenmiyen bu şamar öyle bir tesir yapmıştır ki, herif evine gitmiş, yatmış ve birden ölmüştür.
Bu hüküm Çiçeron’un şanını artırmış., azmine, sebatına yeni bir hüccet tutulmuştur.
Haşin ahlâklı Vatiniüs müdafaa sırasında hâkimleri pek istihfaf ederdi. Boynu sıraca ile dolu idi. Bir gün Çiçeron’un masasına yaklaşarak bir şey istemiş ve arzusunu Çiçeron hemen terviç etmemiş,epey düşünmüştür. Vatinıüsün: — Şayet ben pretör olsaydım, bukadar sallan-mazdım, demesi üzerine Çiçeron: — Benim boynum seninki kadar kalın değil, mukabelesinde bulunmuştur.

XIII. — Pretörlük müddeti bitmeden iki üç gün evvel Maniliüs ihtilâs suçuyla huzuruna getirilir. Bu adamı halk tutuyor, seviyor.• Pompe-nin dostu bulunmuş olmasından dolayı kıskanıl-dıgı kanaatinde bulunuyordu. Suçlu hakkında yapılan isnatlara cevap vermek için bir mehil tayin edilmesini istemiş, Çiçeron da “yarına» demiştir. Pretörler bu makamda âdiyen on gün müsaade eder olduklarından Çiçeron’un bu hali halkın büyük hiddetini mucip olmuştur. Tribünler Çiçeron’u halk meclisi huzuruna çağırmışlar, hu işde irtikâp ile muaheze etmişlerdir. Çiçeron: Ben suçlulara kanunları ayak altına almamak şartıyla daima, yapılması kabil olan her müsaadede bulunduğumdan, Maniliüs'e başkalariyle ayni derecede mülâyemet ve insaniyet göstermeseydim kendimi pek günahkâr sayardım. Ona pretörlüğümün kalan tek günü verdim, ancak o günü kullanabilirdim. İşinin muhakemesini başka pretöre bırakmaklığım kendisine tarafımdan bir hizmet olmazdı, der, bu izah halk arasında lehine çok büyük bir tesir yapmıştır. Herkes kendisini ögmüş ve ManiIİÜS ün müdafaasını bizzat yapmasını istemiş, hususiyle o sırada bulunmayan Pompe’ye olan hürmetinden dolayı Çiçeron da bunu memnuniyetle Üzerine almış ve ayni münasebetle oligarşi taraf-darlarını ve Pompe’nin rakiplerini şiddetle baltalamıştır.

XIV. — Hal böyle iken Çiçeron’u konsüllüğe çıkarmaya yardım hususunda zadegân fırkası halkden aaşğı kalmamıştır. Genel menfaat kaygısı bu münasebetle bütün fikirleri birleştirmiş, bunun sebebi şu olmuştur: Sila’nm hükümette yaptığı ilk günlerde pek tuhaf görülen değişiklikler zamanın ve itiyadın tesiriyle bir nevi istikrar buluyor ve halkın hoşuna gidiyordu. Fakat halkın menfaati yerine kendi kazançları yolunda gözleri kararan kimseler cümhuriyetin o günkü şeklini de sarsmak, yıkmak derdinde idiler. Pompe Pont ve Ermenistan krallarına karşı savaşa gitmişdi.Roma-da yenilik arkasında koşan müfritlerin önüne geçecek kudrette kimse bulunmayordu. Müfritlerin başında cür’etkâr, gözü pek, her şeye katlanır bir hamurdan olan Lüsiüs Katilina bulunuyordu. Bu herifin sırtında her türlü leke, kendi kızıyla yatmak ve erkek kardeşini katletmek gibi cinayetler de yüklü bulunuyordu. Bu katil işinden dolayı takibatdan kurtulmak için kardeşini Sila’ya gûya sağmış gibi ölüme mahkûmlar listesine koydurmuştu.Roma eşirrası böyle bir ser ger denin etrafında toplanmış, hatta bir gün birini boğazlayarak etini yemişlerdir, (!)•

XV. — Katilina hergün çekdiği ziyafetler., kurduğujeğlenceler,cümbüş âlemleri sayesinde Roma gençliğini avucuna almış; bu irşatların masraflarını kapamak için de hiç bir türlü fenalıkdan çekinmez olmuşdu. Bütün Etrüriya ve Alplar’m aşağısındaki Golya ayaklanmak için hazır bulunuyordu. Paralarını ziyafetlere, tiyatrolara, binalara ve rey toplamaya tahsis edegelen asaletleriyle, şecaatleriyle ünlü vatandaşlar yıkılmışlar., servetlere durgunluk çökerek bunların malları en pis, en azılı kimselerin ellerine geçmişti. Denksizlik Roma’yı berbat bir ihtilâl ile tehdit ediyordu.
Artık hasta bir halde bulunan hükümeti yıkmak için ilk gözü kararan adamın en hafif bir sarsıntısı elverip artacaktı. Kuvvetli bir siper arkasında işlemek tedbîrini de elde bulundurmak üzere, Katilina gözlerini konsüllüğe dikdi. En çok güvendiği, dostluğu ile ögündüğü Kaiüs An-toniüs idi ki, bu adamın kendi başına iyi kötü hiçbir fırkanın başına geçmeğe liyakati olmadığı halde böyle bir işe girişecek olanların kuvvetini fazlasıyle artırabilir bir yaradılışda idi. Namuslu vatandaşların çoğu cumhuriyeti tehdit eden bütün tehlikeleri sezerek konsüllüğe elbirliği ile Çiçeron’u getirdiler. Bunu halk da hararetle arkaladığından Katilin a kaybetti ve Çiçeron Antuan ile birlikte konsül seçildi. Halbuki namzetler içinde yalnız Çiçeron senatör olmamış sade bir şövalye babadan gelme idi.

1. — Bu cinayetten tarihçi Sallüst de bahseder ve maktulun kanını içtiklerini söyler. Fakat bunu kesin olarak göstermez.

XVI. — Halk Katilina’mn kurduğu fesat dolaplarını henüz bilmiyordu. Çiçeron konsül mevkiine geçer geçmez etrafının, sonraları girdiği bir çok savaşların başlangıcı halinde, birçok sarp işlerle sarılı olduğunu gördü.
Bir taraftan Sila’nm neşrettiği kanunlarla memuriyetlerden atılmış, hem kuvvetli hem de çokluk teşkil eden bir takım kimseler birer makam kapmak üzere boy gösterdiler. Bunlar halka verdikleri nutuklarda diktatörün zulmüne karşı hücumlarında hakikat ve adâleti kendilerine biricik arka tutuyorlardı.Fakat birçok değişiklikler yapmak için hareket zamanını iyi seçmemiş idiler.
Öte taraftan halk tribünleri öyle kanunlar teklif ediyorlardı ki, bunların tervici Sıla nm zu-lümkârlığını yenilemek olacaktı.
Bunların istediği ise mutlak bîr iktidarı haiz on komserlik kurmak idi ki, bu komserler İtalya’da, Suriye’de, Pompe’nin fethettiği yerlerde diledikleri gibi hareket edecekler ; umumi yerleri satabilecekler; her münasip gördükleri kimseleri mahkemelere verecekler ; kendi reiyleriyle lüzum gördüklerini sürgün edebilecekler; koloniler kuracak., millet hâzinesinden ihtiyaç gördükleri nisbette para çekebilecekler., tensıb ettikleri kadar asker yarıp besliyebileceklerduBu çapta geniş imtiyazlar verilmesi teklifi,luusaııımeııı kanuna Romanın en ileri gelenlerinden birçok arka temin etti.Çiçeron’un arkadaşı Antuan bu onlardan biri olmak sevdasiyle kanunu arkalıyanların ön şaftında idi. Tahmin edildiğine göre Antuan Kati* lina'nın maksatlarını bilmeyor değildi, fakat borçlar içinde bunalmış ve o sayede bunlardan kurtulacağına zahip olarak teşebbüsün muvaffakiyetini istiyordu. Bu da dürüst vatandaşları daha çok ürkütecek bir şeydi.

XVII. - Çiçeron tehlikeyi karşılamak üzere Antuan’a Makedonya valiliğini verdirdi ve kendisine teklif edilen Gol valiliğini de reddetti, (1). Bu önemli hizmeti kendisine Antuan’ı kazandırdığından yurdun selâmeti uğurunda girişeceği işlerde artık onun kendisine tamamen yar ve yaver olacağını umuyordu.Onu avucunun içinde tutmak ve dilediği gibi kullanmak kanaati,Çiçeron’a, memlekete o yenilikleri sokmak derdinde olanlara karşı daha büyük bir cür’et ve kuvvetle davranmak kabiliyetini verdi. Senatoda yeni kanuna öyle bir şiddetle hücum etti ve teklif sahiplerini o mertebe şaşırttı ki, ağızlarını açamadılar.

1. — Çiçeron'un reddetmesi üzerine yine kendi yardımıyla bu makam Metellüs’z verildi.

Tribünler yeniden teşebbüse geçdiler ve konsülleri halk huzuruna çağırttılar. Çiçeron senatoyu arkalına takaraU dâvetet pere a«rau icabet etti ve taraf darlarının başında olarak okadar kureetle müdafaada bulundu ki,kanunproje»ı reddedildi ve tribünlerde bu yoldan ne yapsalar baş ed.eniiyec.ek.-lerı fikri yerlerdi. Qîçeron’un belâgatinin kemali onların bu ümit kapılarını arkasına kadar kapamış oldu.

XVIII. — Çiçeron bütün hatipler arasında Roma’lıl ar a dürüst işlere belagatın ne büyük bir cazibe kattığını ve söz kuvvetiyle arkalanan hakkın ne yenilmez bir silâhla kuşandığını en iyi gösteren bir hatiptir. Onlara iyice ispat etmiştir ki, hükümeti iyi idare etmek isteyen bir devlet adamı siyaset vadisinde dürüstlüğü riyadan üstün tutmak., teklif ettiği faydalı işlerin zorluğunu, acılığını sözlerinin tadıyla hafifletmek zaruretindedir.
Güzel söz söylemek hususundaki inceliğim, konsüllüğü sırasında tiyatrolara dair olanlar kadar parlak bir surette gösteren bir misal azdır.
O zamana kadar romalı şövalyeler tiyatrolarda halk ile karma karışık olarak otururlardı. Tribün Marküs Oton cumhuriyetin bu ikinci sini eşrafına bir saygı olmak üzere halk arasında ayırarak başlı başına bir yer göstertdi ki, bu hâ böyledir. Halk bundan alındı, ve Oton tiyatrc gelir gelmez yuhalar ve ıslıklar yükseldi. Ötet şövalyeler de alkışa başladılar. Buna karşı 1 Çiçeron — 3
— 34 —
gürültüyü, şövalyelerde mukabele olarak alkışı arttırdılar» Küfürler sa vuruldu, tiyatro karmakarışık oldu. Çiçeron işi haber alarak tiyatroya koştu, ahaliyi Belone ma’bedine götürdü, onları o kadar tesirli bir surette tâzir etti ki, tiyatroya dönülerek Oton alkışlandı ve bu alkışda şövalyeler ile müsabaka edildi.

XIX — Çiçeron’un konsüllüğe çıkmasiyle ilk önce duraklayan Katilina gün geçtikçe yavaş yavaş kendine geldi.Fesatçılar toplandılar, birbirine kuvvet verdiler, yolda olduğu söylenen Pompe ordusuyla çıka gelmeden isyana yeni bir cüretle atılmak üzere birbirini teşvik ettiler.
Katilina’yı en çok ayaklandıranlar İtalya’nın her tarafına dağılmış ve çoğu ve hele en azgınlan Etruriya şehirlerinde bulunmuş olan Sila’nın eski askerleri idi. Bunlar gözlerinin önünde yayılmış bir halde bulunan büyük servetleri yağma etmek hülyası içinde sarhoş gibi idiler. Kendileri Sila’nın emri altında şerefle hizmet etmiş olan Maliüs isminde bir zabitin kumandasında isyana mal olmuşlar ve Katilina’nm konsullüğü ikinci defa vâki olan dileğine arka olmak üzere Roma’ya gelmişlerdi.
Katilina intihap sırasında daima olagelen karışıklıklar içinde Çiçeron’un işini bitirmeğe karar vermişti. El altından ilerletilen bu fesat işini zelzeleler, yıldırım düşmesi, hayaletler görünmesi gibi göksel işaretler birbiri arkasından geldiler. Bazıları tarafından bu hususta haberler sızmış ise de bunlar Katilina gibi yüksek bir aileden olan çok kudretli bir kimseyi suçlandırmak için kâfi şeyler değildi.

Durum Çiçeronu, intihabatı geri bırakmaya ve Katilina’yı doğruca senato huzuruna çağırıp dolaşan şayialar üzerine sigaya çekmeye mecbur etti. Katilina senatörlerden birçoğunun devlette değişiklik taraftan olduğunu bildiğinden ve arkadaşlarının gözünde de büyümek istediğinden Çiçeron’a pek sert cevaplar verdi:

Birinin başı var, bedeni berbat; ötekinin başı yok bedeni sağlam iki varlık görür., sağlam başı alıp sağlam beden üstüne koymak isteseydım fenalık mı etmiş olurdum? Çiçeron iman’ın senatoya ve halka taallukunu ve tehlikenin derecesini anladı, ürktü, ve esvabının altına bir zırh giyerek başlıea vatandaşlar ve Roma gençlerinin birçoğu ile intihabat için Mars meydanına gitti. Zırhı göstermek ve muhataranın derecesini anlatmak üzere esvabının omuzlarının yukarısını açtı; işi fark eden halk kırıldı ve Çiçeron’un etrafını sıkı sıkıya tuttu. Reiyler okundu, Katilina reddolunmuş, konsüllüğe Silanüs ile Mürened geçirilmişti.

XX. — Etruriya’dan gelen askerler az sonra Katilina’nm ilk emrine hazır bulunmak üzere toplandı; isyan çıkarılmak için kararlaştırılan gün yaklaşmıştı. Roma’nm en ileri gelenlerinden ve en nüfuzlularından üç kişi Krasus, Marsellüs, Metellüs bir gece yarısı Çiçeron’un evine dayanup kapısını çaldılar; kapıcıya gidip efendisini uyandırmasını, kendilerinin kapıda beklediklerini bildirmesini söylediler.
Bunların Çiçeron’a verdikleri haber şu idi :

Sofradan kalkarken Krasüs’ün kapıcısı efendisine meçhul bîr şahs tarafından muhtelif kimseler namına yazılmış olarak bırakılan bir takım mektuplar teslim etmiştir.Krasüs’e mahsus olanda imza yoktur; o zaten yalnız kendi namına olanı açmış, oku-muştur.Bu mektupta Katilina’nm Roma’da kan selleri akıtacağı, durmayıp şehirden çıkması yazılıdır. Öteki mektupları açmak istememiştir. Gerek Roma’nm uğramak üzere olduğu muhataradan korktuğundan, gerek Katilina ile olan sıkı münasebeti dolayısiyle kendi üzerine de düşebilecek şüphelerden temizlenmek endişesiyle Marsel-lüs’ü de beraber alarak işte Çiçeron’a gelmişti.
Konsül kendileriyle görüştü, gün doğarken senato’yu topladı; orada mektupları sahiplerine verdi. Bunların hepsi isyanın kopmak üzere olduğunu haber veriyordu. Eski pretör Ariüs’den Etrüriya’da askerler toplandığı ve başkalarından da Maliüs’ün mühim bir ordu başında o havali şehirleri etrafında Roma’dan ne çıkacağını beklemekte olduğu haberleri gelmiş olmasına binaen senato cumhuriyet menfeatlerinin korunması ödevini hemen konsüllere vererek vatanı kurtarmak uğurunda her ne tedbir alınmak lâzımsa alınmasını emreder bir kararname çıkarmıştır. Bu nevi karar verildiği pek seyrektir. Bu ancak büyük bir mu hatıra önünde verilirdi.

Öylece mutlak kuvveti eline alan Çiçeron şehire ait işleri kendine alıkoyarak, şehir dışına ait her türlü tedbirleri Kentüs Metellüs’e vermiştir. Çiçeron artık Roma’da o kadar çok muhafızlarla dolaşır olmuştur ki,hangi meydana gitse orayı âdeta kendi adamlarıyla doldurmuş bulunuyordu.

XXI. — Daha fazla duramayan Katilina çarçabuk Maliüs’ün ordusuna iltihaka karar verdi. Roma'dan çıkmadan evvel Marsiûs ile Setegüs’i, bir sabah erkenden ziyaret bahanesiyle giderek Çiçeron’un üzerine atılıp hançerle işini bitirmeğe memur etti. Yüksek bir aileye mensup Fulvi isminde bir kadın geceleyin Çiçeron’un evine gidip bu tertibi haber verdi ve kendini Setegûs’den koruması lüzumunu anlattı.
Gerçekten heriflerin ikisi de o sırada gün doğmadan Çiçeron’un kapısına dayandılar.Kendileri-ne kapı açılmaması üzerine şikâyette bulundular, gürültü çıkardılar. Bu, şüpheleri büsbütün artırdı.

Çiçeron çıkınca Senatoyu Palaton dağına giden yolda Sakre sokağının başında Jüpiter Stator ma’bedine topladı. Henüz Romandan çıkmamış olan Katilina da kendini masum göstermek üzere geldi. Fakat senatörlerden hiç biri onun yanında durmak istemedi.Onun oturduğu bankadakiler hep yer değiştirdi. Fakat o yine söz aldı. Ancak sözleri o kadar kesildi ki, ne söylediği anlaşılmadı» O zaman Çiçeron kalkıp şehirden çıkmasını emretti: fît’/î hiikllmcttC (Ificclk sör kuvvetim kalkınıyorum, siz silâh kultamyo^unuz Aramızda bizi ayıran duvarlar bulunmalıdır.

Katilina önlerinde baltacılar gideli ÜÇ yüz müsellâh kişi île Roma dan hemen çıktı* Uhdesine gûya asker? bir kumandanlık verilmiş gibi önü sıra Roma armaları götürülüyordu. Bu minval üzere Maliüs’ün karargâhına gitti. Orada yirmi bin kadar asker toplayarak ayaklandırmak üzere civar şehirleri dolaştı. Bu kesin bir harp ilânı demek olduğundan kendisiyle vuruşmak üzere üstüne konsül Antuvan yollandı.

XXII.—Katilina tarafından baştan çıkarıldıkları halde Roma’da kalmış olanlar maksada yürümeğe teşa vik edilmek üzere Sura Iâkabile meşhur Lantülüs tarafından bir toplantıya davet edildi.Bu adam Roma’da en yüksek bir aileden olduğu halde kepazelikleri,aşırı sefahatleri yüzünden senatodan kovulmuştu. O aralık ikinci defa olarak pretör bulunuyordu, senatoda şeref mevkiini yeniden alabilmek için usul bu idi.
Sura lâkabı şöyle geliyordu : Sila devrinde Kestör vazifesinde iken hazneye ait birçok paraları delice israf ederek yemiş ve buna kızan Sila senato huzurunda sıkıştırıp kendisinden hesap istemişti. O lâkayıt ve müstağni bir eda ile ilerliyerek verilecek hesabı olmadığını, buna mukabil bacağını verdiğini söylemiştir.Bu söz çocuklarayanlarında bir hata işlediklerini ithaf ederek teslimiyet gösterdiklerine İbaret idi. Swa lâtincede bacak demektir. Yine bu adam bir gün mahkemeye düşer, hâkimlerden ikisini para ile elde eder* iki fazla reiy ile beraet kazanması üzerine r Hâkimlerden birine verdiğim para boşa gitti.Çünkü bana bir fazla reiy elverirdi, demiştir.

XXIII.—Bu hamurda bir kimsenin Katilina tarafından elde edilmesi kolay bir işdi.Şarlatanların, kâhin bozuntularının verdikleri yalancı ümitlerle zaten büsbütün başı havada dolaşıyordu. Onlar tâbirnamelerden, kendilerinin düzdükleri mu’cize lerdenciddî hükümler çıkarıyor.. Roma’nın başına üç Korneliüs geçmek mukadder olduğunu ileri sürüyorlardı. Bunlardan ikisi Çina veLila, takdirin hükmünü yerine getirdiler. Taliin hükümdarlığını takdir ettiği üçüncü Korneliüs, sizsiniz. Bunu sallanmadan kabul ediniz, ayağınıza gelen fırsatı Katilina gibi kaçırmayınız ! diyorlardı. Bu yüksek vaitlere göre Lantülüs bir sürü büyük hayâller arkasına düştü. Bütün senatoyu katletmeyi, gücü yetdiği kadar vatandaş yok etmeyi, şehri ateşe vermeyi kurdu; yalnız Pompe’nin oğullarını sağ bırakarak bunları, babalariyle arasında uzlaşmayı kolaylaştırmak üzere rehine olarak kaldıracaktı; çünkü doğru görünen genel bir şayiaya göre Pompe Anadoluya yapdığı büyük bir seferden dönüyordu.

İsyan zuhal şenliklerine tesadüf eden bir gece patlak verecekti. Sefegüs’up evine kılıçlar, is* tüpiler, kükürtler yığılmıştı. Şehri ayrı ayrı yüz semte bolmüşler, bunun herbirine kur’a ile içlerinden biri seçilmişti. Böylece ayni zamanda birçok yerde birden yangınlar çıkacak, şehir bir an içinde yakılacaktı. Birçokları da su haznelerinin yanma yerleşecek ve su aramaya gelenlerin işi derhal bitirilecekti.

XXIV. — Bu hazırlıklar yapıldığı sırada öte-denberi romalılar tarafından çok fena muamele gören ve romalılarm boyunduruğuna istikrah ile katlanan Alobrojlarm (1) Roma’da iki elçisi bu-lunuyordu.Lantülüs bunların eliyle gollülleri isyan ettirileceğini düşünerek kendilerini cemiyetlerine aldı ve ellerine senatolarına hitaben yazılmış gollüllere hürriyet verilmek vadini havi mektuplar verdi.
Ayni zamanda Katilina’ya yazılmış ve esirleri azat etmesi veRoma’ya tez elden yaklaşması tavsiyesini havi mektuplar da verdi. Ayrıca &rotona'lı(2) Titüs isminde birine yine Katilina için bazı mektuplar vererek hepsini birden yola çıkarıldı. Fakat bütün müzakerelerini içki başında, kadın meclisinde yapan bu beyinsizlerin planları Çiçeron’un kulağına geldi.Çiçeron onların hafifliğine mukabil büyük bir çalakîytam bir soğuk kanlılık ve derin bir ihtiyat
1. — Do/me’nin bir kısmında Sana’nın hemen her tarafında sakin gollüler.
2. — Fisagor’un doğduğu yer.
— 41
île hareket ediyor, olanı biteni mütemadiyen gözetletiyor ve şehrin herbir bucağında herşeyi görüp duyacak ve zamanında haber yetiştirecek emin kimseler bulunduyordu. Hattâ ihtilâlcilerin kendileriyle bir sandıkları birtakım kimseleri Çiçeron ele almış, gizlice münasebete girmişdi; hatta elçilerle olan macerayı gene elçilerden öğrenmiş ve geceleyin pusuya adamlar yatırarak bunlar da hakikatte kendisiyle münasebette olduklarından Krotanalı ele geçirilmişti.

XXV. — Çiçeron senatoyu erkenden Korıkord mâbedinde topladı, tutulan mektupları okuttu, şahitleri dinledi.
Juliüs Silanüs birçok kimselerin Setegüs’ün ağzından üç konsül ile dört pretörün boğazlanacağını duyduklarını söyledi. Pizon’da buna yakın bir şahadette bulundu. Setegüs’ün evini muayene için gönderilen pretörlerden Sülpisiüs birçok silâh, süngü, hususiyle daha yeni bilenmiş kıhç ve hançer buldu. Senatoca, herşeyi olduğu gibi söylediği halde ceza görmeyeceği vadolunan Kro-t on alı, Lantülüs’ü öyle bir surette haptetdi ki, üzerinden derhal pretörlüğünün kaldırılmasına karar verildi;hemen orada,senatoda resmî esvabı çıkartıldı,haline uygun bir esvap giydirilerek suç ortakla-riyle birlikte pretörlerin muhafazasına teslim edildi ve onların evleri, kendilerine hapisane olarak tayin edildi.
Vakit ilerlemiş, halbuki halk kapıdan ayrılmıyordu. Çiçeron dışarı çıkarak olanı biteni an-latdı. Halk Çiçeronu kadınının diğer kadınlarla beraber greklerce Jinese ve Roma’lılarca Hayır melikesi denilen Tanrıya ibadet etmekde bulunduğu komşu evine kadar götürdü. Her yıl konsülün kadını veya anası böylece bu Tanrıya birinci majistranın evinde, rahibeler huzurunda kurban kesdirmek âdetti.

XXVI. — Çiçeron fesat cemiyeti hakkında ne yol tutacağını yanında pek az kimseler bulunduğu halde şu dost evinde düşündü. Yaradılışındaki ya-Ivaşlık yüzünden son derece yüksek ailelere men» sup olan ve Roma’da pek çok dostları bulunan bir takım kimseleri büyük bir şiddetle kovala-Imak neticesinde elindeki kuvveti kotu kullanmış sa-yıimaktan^korkuyor..onlara cinayetlerinin büyüklüğüyle mütenasip cezayı tatbik hususunda tereddüt duyuyordu. Halbuki yavaş davranmakla da şehrin uğrayabileceği tehlikeyi düşünerek titriyordu. İsyancılar ölümden kurtulm uş olmalarını kâfi görmi-yerek uğradıkları en zayıf cezadan tehevvür edecekler, eski hırs ve tamalanna bu yeni £ayzı da katarak cür’etin son haddine atılacak-lerdı. Cesareti hakkında henüz bir fikir edinmemiş olan halk huzurunda kendisi de bir hakir ierekesine düşecekti. O bu kararsızlık içinde sallandığı sırada evde ibadet eden kadınlar ıdeta sönmüş bir halde bulunan mihrabın ateşi-lin külleri altından, yanık kabuklar arasından, parlak bir alevin yükseldiğini gördüler. Bundan öteki kadınlar şaşaladı, fakat kâhin bakireler Çıçeron'un karısı Terantia’ya, hemen kocasının yanma fırlayup vatanın selâmeti namına vereceği kararları derhal vermesini ihtar lüzumunu anlattılar ; o alevin kocası hakkında selâmet ve şeref nuru olduğunu söylediler. Ürkek, korkak olmak şöyle dursun çok haris ve Çiçeron’un da itiraf ettiği gibi halk işlerinde kocasının zahiri bulunan kadın, koşarak bakirelerin emrini Çiçeron’a bildirdi ve suçluları şiddetle cezalandırmasını istedi. Çiçeron’un kardeşi Kentüs ve en mühim politika işlerinde reiyine müracaat ettiği felsefe tetkika-tmda arkadaşı Püblitüs Nigidüs de kadınla dil birliği ettiler.

XXVI. — Ertesi gün senatoda suçlulara verilecek ceza hakkında müzakerede bulunuldu, ilk sözü Silanüs alarak onların umumî hapisaneye atılarak en büyük işkenceye konulmaları reyinde bulundu. Ondan sonra Kaiüs Sezar’a kadar söz alanlar hep ayni reyde bulundular. Sonraları diktatör olan bu Sezar henüz ğenç idi (I), ve istikbaldeki büyüklüğünün temellerini daha yeni atıyordu ; fakat bu sırada dahi prensipleri ile alttan alta kendisini cumhuriyeti mutlak hükümdarlığa doğru sürükliyecek olan yolu güdüyordu; ancak bu yürüyüşün istikametini gözlerden sakla-yabilmişdi.Sezar’dan hemen yalnız Çiçeron şüphe ediyor, onun elinde de Sezar’ın iç yüzünü gösterecek hiçbir ip ucu, hiçbir delil bulunmayordu. Bazıları konsülün bu şüphesi kanaate varmak üzere iken, Sezar’ın, zekâsı sayesinde yakasını kurtardığını iddia ederler; bazıları da Çiçeron’un göz yumduğunu.. Sezar’m fesada dahil bulundu* ğuna dair aleyhine elde ettiği delilleri kasden bertaraf ettiğini.. Sezar’m nüfuzundan, dostlarının çokluğundan ürktüğünü iddia ederler.

1. — 37 yaşında.

Umumî kanaat dostlarının Sezar’ı, suç ortak* lariyle birlikte kurtaracağı ve bu suretle İşin İçine Sezar’ı katmak asıl suçluları da cezagörmek-den kurtaracağı merkezinde idi. Sezar söze başlı-yarak suçluların ölüm cezasıyla cezalandırılmaları fikrinde olmadığını, malları müsadere olunarak kendilerinin Katilina’nm kesin mağlûbiyetine kadar İtalya’nın, Çiçeron tarafından münasip görülecek şehirlerinde pranga altında tutulmaları münasip olacağını bildirdi, (1). Bu reiy birincisinden daha mülâyim olduğu gibi büyük bir belâ-gatle de ileri sürülmüş ve Çiçeron tarafından da tutulmuştur. Çiçeron kalkarak Silanüs’ün reiyinin ilk kısmını ve Sezar’m reiyinin ikinci kısmını tensib etmiş; dostları da konsül için Sezar’m fikrinin dahaemin olduğunu,çünkü bu halde suçlular hayatta bulunacaklarından Çiçeron’un herhangi bir ihtimale karşı daha az muvaheze olunabileceğini düşünerek Sezar’ın. fikri, etrafında toplandılar» Hatta Sil anüs de döndü, o da kir senatör için mahbusluğu işkencenin en fenası saydığını söyledi.

1. — Salilst’e göre müebbed hapse mahkûmiyetlerini istemiştir.

XXVII.—Sezar susunca söze Katıılüs Lutatûlüs başlamış ve Sezar’a ilk hücumu o yapmıştır» Ondan sonra Katon kalkmış, Sezar aleyhine olan şüpheler üzerinde kuvvetle durmuş ve senatoyu okadar ateşlemiş ve öyle coşturmuştur ki, suçlular aleyhine ölüm cezası verilmiştir» Sezar malların müsaderesine karşı da mütalealarda bulunmuş ve kendisinin İnsanî fikirlerinin ayak altına alınarak en ağır bir cezaya gidilmesinin muhik olmayacağı iddiasını tekrarlamıştır» Çokluk kendi reiyine açıkdan açığa karşı olduğundan tribünlerden yardım ummuş, fakat onlar da onun fikirlerini reddetmişlerdir. Ancak Çiçeron gene mülâyim kısmı tutmuş ve emvalin müsaderesini bertaraf ettirmiştir.

Oradan kalkılıp Çiçeron senatonun başında olduğu halde suçluların bulundukları yerlere gidildi ; çünkü suçluların hepsi ayni yerde değillerdi. Her pretör bir danesini muhafazası altında tutu yordu.

İlk önce Palaten dağına gidilerek Lantülüş alındı, Sakre caddesinden meydana geçirildi, mal pus muhafız olarak şehrin vücuhu ile çevrilm ve tatbik edilecek olum cezasından ürperen k labalık sükût içinde her tarafını almıştı.
Gençler zadegâum yurdun selâmeti namı teşhir ettiği bu politika sırrını korku ile karışık bir hayret içinde seyrediyorlardı.
Meydandan geçilip hapisaneye gelinince Çiçe* ron Lantülüs’ü cellâda vererek öldürülmesini em* retti.
Ondan sonra Seteyüs ve diğerleri getirildi ve hepsinin işi bitirildi. Çiçeron meydandan döner* ken isyan cemiyetine mensup olmakla maznun bîr takım kimseleri görür. Bunlar olup biteni bil m ey o r ve mahpusları kaçırmak üzere gecenin gelmesini bekliyorlardı. Çiçeron bunlara hitaben yüksek sesle Yaşayacakları kadar yaşadılar..» dem i şd ir.

XXIX. — Karanlık basıyordu, Çiçeron ağzını açmayan ve tam bir intizam içinde duran bir çok kimseler arasından evine dönmek üzere meydandan geçiyordu. Etrafında halk teessür içinde kendisini alkışlayor.. münci, Roma’nin yeni kumcusu gibi vasıflarla ögüyorlardı. Sokaklar meşgalelere garkolmuş, herkes evini fenerlerle donatmıştı. O, her biri birçok muharebelerde ün almış, şehre en büyük zafer tatları tattırmış, yahut Roma imparatorluğuna karalarda, denizlerde birçok yerler kazandırmış Roma ayanı arasında zafer alayı halinde, derîn bir saygı ile çevrilmiş olarak geçerken kadınlar da evlerinin çatılarından meşgaleler tutuyor, kendisini iştiyak ve hürmetle temaşa etmek istiyordu.
Bu büyük alay Çiçeron’un arkasından giderken herkes, romalıların bir çok generallara, ser kerdeler bir çok zaferler, servetler, ganimetleı ve şevket ve kudretler borçlu olduğunu... fakat böyle iğrenç bîr afeti ezmek suretiyle vatanına selâmet ve istirahat veren biricik şahsiyet Çıçe-ron olduğunu ikrar ve itiraf ediyordu. En çokbeye-nilen o korkunç fesadın onu alınmakdan ve /uçlulara cezaları verilmekten ziyade böyle bir fesadı büyük şümullü bir şiddet göstermeden boğmak vebunu mukabil bir korunma hareketine ve herhangi bir karışıklığa mahal vermeden yatırmak idi.Katilina’nın etrafına topladığı kimselerin çoğu Lantülüs’ün, Setegüs’ün öldürüldüklerini duymalarıyla beraber şeflerini yüzüstü bırakmışlardır; kendisi de geriye kalanlarla Antuvan’ın karşına çıkmak mecburiyetinde kalmış, bozulmuş ve bütün ordusıyla mahvolmuştur •

XXX. — Bununla beraber Çîçeren aleyhine yine entrika kuranlar eksik değildi. Arkasından atılıp tutuluyor, şu yapılan işten hoşnut olmayanlar kendisini ortadan kaldırmayı düşünüyorlardı. Bunların başında bîr sene sonra için biri pretör, öbür ikisi tribün tâyin edilen Sezar, Me-tellüs, Bestia bulunuyordu.
Bunlar işlerine başladıkları zaman Çiçeron’un konsüllüğü bitmesine iki gün kalmıştı. Bu müddet zarfında Çiçeron ’un halka hitabetmesine meydan vermemek için ne kabilse yaptılar» Hatta üstüne çıkamaması için kürsüye sandalyelerini koydurdular e Yalnız vazifesi nihayete erdiği gün hemen ayrılmak şartıyla gelip vazifesini bırakarak ve mutad yemini ederek ayrılmasına müsaade etmişlerdi. Çiçeron buna rıza gösterdi ve gününde gelip kürsüye çıktı.
Her kes susuyordu. O yemin etdi, fakat yemini kendi işine gelecek yeni bir şekle soktu. Vatanı kurtardığına ve imparatorluğu muhafaza ettiğine yemin etdi. Onun arkasından bütün halk ayni yemini tekrarladı. Sezar ile tribünler buna büsbütün kızdılar ve Çiçeron’un başına bir çorap ördürmek derdine düşdüler. Ortaya Pompe’yi askerlerile çağırmak teklifini attılar. Bu suretle Çiçeron’un mutlak kuvveti kökünden yele verilmiş olurdu.
Çiçeron’un ve Romanın bahtına o sırada Eaton Tribün bulunuyordu. Onda da arkadaşları kadar nüfuz olduğu gibi halk onlardan fazla kendisini seviyordu.Katon arkadaşlarının bu yolda bir kararname çıkarılmasına dair tekliflerine karşı geldi. Bunları kolayca önlemeğe kanaat etmeyerek nutuklarında Çiçeron’un konsüllüğü devrini okadar öğdü ki, halk Çiçeron’a o güne kadar hiç bir Romalıya nasip olmayan bir payeyi ilk olarak verdi: Vatan Aası! Bu Çiçeron’a Katon tarafından halk huzurunda tebliğ edildi (1).

1- — Çiçeron Plzoria karşı müdafaa sında vatan babası unvanının kendisine senatoda o aralık reis bulunan Katiülüs tarafından tebliğ edildiğini söyler. Şu halde Plutark'ın sözü halk huzurunda tebliğe matuf demek olur.

XXXI.—Artık Çiçeron Roma’da en büyük nüfuz sahibidir,fakat hased celbetmiştir. Bu da belli başlı bir kötülük yüzünden değil,kendi kendini ögme-den,konsüllüğü zamanında yaptığı işleri herkesi yaralayacak surette göklere çıkarmasından ileri gelmiştir. Senatoya, halk toplantılarına bir kere gidip te ağzından Katilina, Lantülüs isimlerini düşürdüğü olmayordu. Yazdığı kitapları da artık kendi medhlerile doldurmaya başlamış., esasen çok tatlı, çok cazip olan uslubu da bu yüzden çekilmez bir hale gelmişti.
Bu müziç iptilâ ona berbat bir hastalık gibi yapışık îdi. Fakat müfrit bir dereceye varan bu ihtiras, kendisini başkalarını kıskanmaya şevket-mi yor., hatta bu zaıfdan tamamen uzak bir halde gerek kendinden evvel, gerek kendi zamanında gelmiş yüksek adamları saygılarla yadetmek-ten geri kalmıyordu ; netekim yazıları ve kulaktan kulağa gelen menkibeleri buna şahittir.
Aristo hakkında Büyük dalgalarla mütemadiyen altın sürüyen bir nehri andırır, derdi. Eflâtun un muhadaralan münasebetiyle Şayet Jüpiter dile gelseydi, onun üslubunu kullanırdı,Teoirast için Dünyada zevkim odur., demişdir.
Bir gün kendisine Demosten’in en çok hangi nutkunu beğendiğini sorarlar. En uzununu, cevabını verir.Halbuki Demosten’in hayranları Çıçeron’u gûya dostlarından birine yazdığı bir mektupta bu hatibin nutuklarında bazan uyumakta olduğundan Çiçeron — 4
bahsetmiş olmakla itham ederler. Bu âşıklar Çiçeron’un eserlerinin birçok yerlerinde onun hakkında hayranlık gösterdiğini unutmuş olacaklardır. Hatta Çiçeron’un en iyi işlenmiş nutukları An-tuvan aleyhine vücude getirdikleri olup bunlara da Demosten’in Filip aleyhine yazdığı nutuklara verdiği Filipik adını vermişdir.

XXXII. — Zamanının ünlü hatiplerinden, feylesoflarından hiç biri yoktur ki, Çiçeron gerek sözleriyle,gerek yazılarıyle onun şerefini yükseltmiş olmasın. Sezafın diktatörlüğü zamanında Aristo felsefecilerinden Kratip'e Roma’da burjua hukuku aldırmak için Sezar’a karşı bütün nüfuzunu kullanmıştır. Yine ayni zat için Atina yüksek meclisinden şehre bir şeref olmak üzere Atina’da kalıp gençlere felsefe dersi vermesini rica eder bir karar çıkarttırmıştır. Çiçeron’un Herod’a ve kendi oğluna yazılmış mektuplarında yine bu zattan ders almalarına dair bir çok teşvikler vardır.
Hatip Jorjias’ı yazdığı bir mektupta oğlunu eğlenceye ve yiyip içmek zevkine ram ettiğinden dolayı levmeder ve artık kendisiyle bir müna* sebette bulunmamasını diler. Çiçeron’un grekçe yazdığı mektuplar içinde yalnız bu hatibe yazdığı bu mektupla bizanslı Pelompsfa yazdığı diğer bir mektuptur ki, böyle haşin bir şekilde yazıl* mıştır. Halbuki hatibe o halinden dolayı öyle bir mektup yazmakta nekadar haklı ise, kendisine bizanslılardan şeref ve istediği kararnameleri istihsal etmemesi dolayısiyle Pelomps’a hücumu okadar haksızdır.

XXXIII* — Çok kere rahatını, zarafetini güzel söz söylemek uğuruna feda etmesini şüphesiz böyle medh olunmak düşkünlüğüne vermek lâzım gelir* Çiçeron’un müdafaa edip adliyeden kurtardığı Numatiüs isminde biri kendisinin Sabinüs isminde bir dostu aleyhine bir dava açmış bulunur* Çiçeron buna kızarak : Sen hakimlerin elinden yakanı kurtarmanı benim hünerimden değil de kendi masumiyetinden mi biliyorsun? demeğe kadar varmıştır.
Bir gün kürsüden Krasüs'û uzun uzun me-dih eder ve pek çok alkışlanır. Aradan çok geçmeden Krasüs’ü yerin dibine geçirir bir nutuk söyler* Krasüs kendisini bulup sorar : Beni geçen gün yine bu kürsüden göklere çıkaran siz değil miydiniz ? Çiçeron: o gün haksız bîr davayı müdafaada hünerimin derecesini denemek istemiştim, mukabelesinde bulunur*

Bir gün Krasüs soyunda kimsenin altmış yaşından fazla yaşamadığını söyler ve sonra döner : Böyle bir şeyi ne münasebetle ortaya attım, düşünüp bulamıyorum, der* Çiçeron: Bn haberin ramakları memnun edeceğini,onlar a hoşuna gidecek bir şey söylemiş olacağınızı düşünmüş olacaksınız,cev&bmı verir.
Yine Krasüs bir gün stoisiyenlerin âkı! .^engindir, sözünü pek beğendiğini söyler. Çiçeron
sakın beğendiğiniz ayni feylesofların Herş^y âkilindir sözü olmasın ! Mukabelesinde bulunur* ÇÜMİ Krasüs zenginliği kadar hasisliği ile de meşhurdur. J
Krasüs’ün çocuklarından biri Aksiüs isminde birine okadar benzer ki, anasından şüphe edenler bulunur, Delikanlı bir gün senatoda söylediği sözler üzerine alkışlanır* Çiçeron’a buna ne diyeceği sorulur : Krasüs’e lâyıktır, der. İlâh, ilâh...

XXXIV. — Çiçeron ile arası açık olan hatiplerden Vatiniüs’ün boynunda sıraca varmış. Bir gün bir davayı tasvir ederken Çiçeron: Çok şişkin bir hatip! demiştir.
Yine bir gün Çiçeron’a Vatiniüs için öldü, derler. Az sonra Çiçeron bu haberin yanlış olduğunu öğrenir. Tam yerinde olan böyle bir haberi yalan söylemiş olana lanet! der.
Sezar Kampanya topraklarının askerlere dağıtılmasını emretmiş ve bu emir bir çok senatörleri kırmıştı. İçlerinde en yaşlı olan Lüsiüs Jel-liüs “kendisi hayatta oldukça bunun tatbik edile-mîyeceğinî„ söylemesiyle, Çiçeron: Bekliydim, çünkü adamcağız uzun bir mühlet koymuyor, demiştir.
Aslı Afrika’dan gelme diye kendisiyle çekişilen Oktaviüs bir gün Çiçeron’a Sözleriniz işidil-miyor, der. Çiçeron: Halbuki sizin kulaklarınız delik olur, cevabını verir, (1).

1 — Afrika’da esirlerin kulakları delinmek âdet idi.

Metellüs Nepüs Çiçeron’a î Sen güzel sözle-ıh ile kurtardığın adamlardan daha çoğunu, ^ehadet yoluyla öldürtmüşündür I dediği zaman Çiçeron şu mukabelede bulunmuştur: Kabul ederim ki, ahlakımın dürüstlüğü sözlerimin güzelliğinden daha ilerdedir 1
Babasını bir çörekle zehirlemiş olan bir delikanlı aleyhine dava açmış. Delikanlı kendisine küfürler savurmuş, tehditlerde bulunmuş. Çiçeron kendisine: Oğul, ben senin küfürlerinden çok çöreklerinden korkarım, demiştir.
Kola kafasız biri olduğu halde hukukçu geçinirdi ; bir işde Çiçeron bu adamı şahit olarak celbettirir, o da hiçbir şey bilmediğini söylemesiyle Çiçeron : Sizi hukuktan imtihan ediyorum, sandınız, der.
Metellüs bir kavga sırasında Çiçeron’a sorar: Baban kim? Çiçeron ona: Ananın himmetiyle böyle bir sorguya cevap vermekte senin çekeceğin zorluk daha büyüktür, cevabını verir. Gerçekten Metellüs ’ün annesi iyi anılmadığı gibi kendisi de hafiflik ile dile düşmüşdü. Netekim tribün iken birden istifa ederek Suriye’de Pompe’nin yanma gitmiş ve daha fena şöhretle dönmüştür.
Metellüs, Sosas ölünce büyük merasim yaptırmış, sonra da mezarının üstüne mermerden bir karga koydurmuş. Çiçeron kendisine: Doha iyi bir şey yapamazdınız, çünkü hocanız size daha ziyade san"atini göstermişti, (1) demişdir.

1 — Bunda göz açıp kapayıncaya kadar bir zamanda

XXXV. — Marküs Ap'ıüs bir davayı tasvire başlarken müdafaa ettiği dostunun o işde mutlak bir dürüstlük,derin bir muhakeme,büyük bir hüsnü niyetle hareket etmek hususunda son derece il-hah ettiğini söylemiş bulunur. Çiçeron bir münasebet getirerek: Nasıl olup ta dostunuzun ricalarından hiç birini yerine getirmiyecek kadar katı yürekli bulunuyorsunuz ? der. Böyle iğneli sözler vekiller arasında ötedenberi duyulagelmiştir ; fakat Çiçeron hasınım maskara etmek üzere önünü ardını gözetmeksizin bunu herkes hakkında yapmıştır.
Marküs Akiliüs’im damadlarmdan ikisi nefy olunur. Çiçeron bnnun üzerine adamcağıza Adrast lâkabını takmıştır, (1).
Anası ve babası esirlikten gelme denilen Marküs Kelliüs bir gün senatoya gelen kâğıtları çok dik ve çok açık bir sesle okur. Çiçeron: Şaşmamalı, münacli soyundandır, d em iştir. Bu senati esirler icra ederlerdi.

Roma’da mutlak bir iktidar süren ve pek çok kimselerin kanına giren Sila’nm oğlu Faüstüs servetinin büyük bir kısmını israf etmiş ve birçok borçlara da girmişti. Bir gün kalan servetini alacaklılarına bıraktığını ilân etti. Çiçeron : Onun ilânını babasının yoflalarından hoş bulurum, demiştir.
herşeyi yüzüstü bırakıp Pompe’nîn yanına uçmuş olmasını veya karganın hırsız bir kuş olmasına göre hâzineden ih-tilâslarını murad etmiş olabilir.

1. — Adrast da ayni surette kızlan iki menfiye evli birinin adıdır.

Velhasıl böyle Önüne gelenle istihza etmesi Çiçeron’dan birçok kimseleri net ret ettirmiş,\ bahusus Klodiüs ve taraf dar lar mı aleyhine ayaklandırmıştır.

XXXVI. — Gayet yüksek bir aileden, fakat pek küstah ve cür’etkâr biri olan Roma delikanlılarından Klodiüs, Sezar’ın karısı Pompeiayı seviyordu: Bu genç erkeklerin bulunması memnu olan dinî bir merasim yapıldığı sırada çalgıcı kadın kıyafetinde Sezar’m konağına girer. İçerde hiçbir erkek yoktur; fakat delikanlıda henüz tüy bitme-mişdir, o da buna güvenir, girer; tanıtmadan öbür kadınların arasından geçip muradına ereceğini umar. Gece vakti, kocaman bir konağın içinde yolunu şaşırır, öteye beriye sapar. Bir aralık Sezar’m anasının maiyetinden bir kadına rastlar. Kadın adını sorar. Cevap vermek mecburiyetinde kalır. Pompeîa’nm maiyetinden Abra ismindeki kadını aradığını söyler »Kadın, duyduğu sesin kadın sesi olmadığını anlar, feryadı basar kadınlar koşuşur, butun kapılar kapatılır, he taraf aranır, taranır; kendisini içeri almış bult nan car iyenin odasında ele geçer. Bu vak üzerine Sezar karısını boşar, Klodiüs dinî b kümlere hürmetsizlik suçuyla mahkemeye veril

XXXVII. — Çiçeron, Katilina işinde kendis son derece yar olan ve âdeta muhafızlarından gibi davranmış bulunan Klodiüs’ün dostu
Klodiüs, aleyhin e açılan davada kendini müdafaası o gün Roma da olmadığını ve hatta Roma dan pek uzaklarda bulunduğunu ileri sürmekten ibaret olabilirdi. Halbuki Çiçeron, Klodiüs’ün o gün bir iş zımmmda evine geldiğine şahadet etmişti ve bu hakikat idi. Çiçeron bu şahadeti hakikat aşkından ziyade kendi karısının şüphelerini bertaraf etmek için yapmıştı.Ciçeron’un kadıni Klodiüs den nefret ediyor, çünkü Klodiüs’ün kız kardeşi Klo-dianın Çiçeron a varmak derdinde olduğunu ve bunu müzakere için Çiçeron’un samimî dostlarından Tüllüsü kullandığını, Çiçeron’un da kadını hergün görüp kur yaptığını biliyordu»

Klodia nm komşularından Terantia bu görüşmeleri pek şüpheli buluyordu. Çiçeron’un kadını zaten geçimsiz ve kocasının üzerinde hâkim idi. Bu suretle kocasını aleyhe şehadette muztar bıraktı. En ileri gelenlerden birçok kişiler daha aleyhde şehadet ettiler. Kimi yalan yere yemin ile, kimi dolandırıcılıkla, kimi halkı ve kadınları para saçarak ifsat etmekle itham etti.
Lükullüs mahkemeye iki cariye götürerek Klodiüs'ün. küçük kız kardeşiyle fücurda bulunduğunu ispat etti ki,bu kız kendisinin de nikâhlısı idi.Zaten Klodiüs’ün vaktile diğer iki kızkardeşini de bozduğu tevatür halinde idi. Bu kızkardeşlerinden Ter ti a adındaki Marsiüs Reks’in, Klodia adındaki Metellüs Seler’in nikahında idiler. Klodia daha ziyade Kuadrantaria lâkabile şöhret almışdı; bu, bakır akça demek olup âşıklarından biri kendi-
• ine bir beşe »âş p ara yerine bnhw yelaM| olmalından kalmadır. Klodiûs â Rama la ea ziyade dile düşüren bu kardeşiyle yaxznası si-muşdu.

XXXVIII. — Halbuki talk şehadetleri île Kİodîüs’e yüklenenlere karşı büyük bir gazap gösterdiğinden hâkimler bunun fiilî bir şiddete müncer olmasından ürkerek mahkeme etrafını askerlerle kuşattılar ve çoğu levhalar üzerine reiylerini yazarken kelimeleri iltizam ile karmakarışık yazdılar. Neticede iki reiy fazlasıyle beraat kararı çıktı. Bu münasebetle hâkimlerin para yediği şayi oldu. Netekim mahkemeden çıkarlarken bunlara rastlayan Katüllüs : Elinizden paralar alınmamak için selametinizi düşünerek asker istemekte haklı idiniz, demişdir.
Klodiüs Çiçeron’a şahitliğine hâkimlerin kıymet vermediğini tekdir yolunda söylemesiyle Çi-çeron : Öyle değil, yirmi beş tanesi bana inanmışlar, aleyhinize rey vermişlerdir; geri kalan otuzu size inanmamışlar,ancak paranızı alarak lehinize karar vermişlerdir, demişdir.
Bu davada şehadet için çağırılan 'Sezar, şehadet etmek istememiş, karısının zinada bulunduğuna dair bir kanaati olmadığını., boşadığını, bunun sebebi de Sezar’m karısının bir suç-dan beri olması kâfi olmayıp her türlü şüpheden de uzak kalması lâzım geldiğini söylemiştir.

XXXIX» — Klodiüs bu tehlikeyi atlattıktan sonra halk tribünü seçilmiş ve hemen Çiçeron’u rahatsız etmeğe koyulmuştur. Çiçeron’un başına bir çorap örmek üzere elinden her geleni yapmış ve elde ettiği kimseleri hep ona belâ etmiştir. Çokluk için faydalı kanunlar teklifi suretiyle halkın muhabbetini üzerinde tutmuş ve iki kon** şule,—Pizon ile Gabiniüs’e—Makedonya ve Suriye vilâyetlerini tevcih ettirmiştir. Yoksul birçok kimselere burjuvazi hukuku verdirmiş ve yanında daima esirlerden mürekkep müsellâh bir muhafız kolu bulundurmuştur. O zaman Roma’da en bü« yük kuvvet üç kişide olup bunlardan Krasüs Çiçeron’un can düşmanı idi; Pompe iki tarafı da kollayordu; Sezar da ordusuyla Gol’lere doğru yola çıkmak üzere idi. Dostu olmadığını bilmekle ve Katilina işindenberi aleyhine şüpheler beslemekle beraber Çiçeron bu üçüncüye sokulmak ve kendisini Gol’lere kaymakam olarak aldırmak istedi. Sezar buna zorluk göstermeden razı oldu. Klodiüs Çiçeron’un hükmü altından kurtulacağını görünce yalandan barışmak temayülünde bulundu ve Çiçeron’a atfedegeldiği tekmil şikâyet sebeplerini Terantia’ya yükleterek artık Çiçeron’dan ancak dürüst ve mülayim bir lisan ile bahseder oldu. Çiçeron’a karşı hiç bir kini olmadığını, ona karşı olsa olsa bir dosta yapılabilecek serzinişlerde bulunabileceğini tekrar** lıyordu. Böylece içini saklıyarak Çiçeron’un büktün korkularını sildi, Çiçeron da lutfundan dolayı Sezar’a teşekkür ederek yine politikaya daldı

XL.—Bu dönekliğe tutulan Sezar da Klodiüs’ü Çiçeron aleyhine iyiden iyiye kurar.. Pompe’yî Klodiüs’e mal eder ve halk huzurunda nutuk irad ederek Lantülüs’ü, Setegüs’ü muhakemesiz-ce öldürten Çiçeron’un adaleti ve kanunları yaraladığı kanaatinde olduğunu ileri atar.
Bu itham üzerine Çiçeron mahkemeye çağırılır.
Çiçeron kendisini tehdid eden kinlerdeki tehlikeyi görür, matem libası giyer, sakalını uzatır, her tarafta halktan himaye dilemeye başlar. Her sokakta adım başında Klodiüs arkasındadır, Klo-diüs’ün yanında bir sürü haşari gider.Bunlar Çiçe-ron’u esvap değiştirmiş olmasından., düşkün,bitik halinden dolayı tezyif, tahkir, maskara eder; çok kere de üzerine çamur, taş atarak halka hitap etmesine meydan vermezler.
Romalı şövalyelerin hemen hepsi bu münasebetle Çiçeron gibi matem esvabı giyerler.Yirmi binden fazla Roma genci saçları perişan bir halde Çiçeron’la birlik olarak hakkında halkden şefaat dilerler.
Senato halkın da umumî matemlerde olduğu gibi esvap giymesine karar vermek üzere toplanır ise de konsüller buna karşı gelirler; Klodiüs müsellah yârânıyla gelip toplantı yerini kuşatır; senatörlerin çoğu vaveylâlar kopararak., esvaplarını parçalayarak dışarı fırlarlar.
Bunlar bu elim hal karşısında ne merhamet,ne de utanma duymadıklarından Çiçeron’un ya Roma’dan çıkması, yahut ta Klodiüs ile vuruşması |H zım gelir.
Kasden uzağa Alb’deki sayfiyesinde çekilmiş, olan Pompe’den de yardım ister. Önce damadı Pizon'u yollar, sonra kendisi de gider. Çiçeron’ un geldiğini haber alan Pompe, yüzünü görmek '• cesaretini gösteremez. Kendisi için o kadar büyük savaşlara girmiş,hükümet başında iken çok önemli hizmetleri geçmiş bir adamı bu kadar perişan bir halde görerek yaralanmamak kabil olamazdı. Fakat Pompe ne de olsa Sezar’m damadı bulunuyordu, o eski minnetleri kaynatası uğurunda feda ederek arka bir kapıdan çıkar, Çiçeron ile karşılaşmayı bertaraf eder^ J

XLI. — Pompe’den de vefa görmiyen ve U-mum tarafından yüzüstü bırakılan Çiçeron nihayet konsüllere baş vurur. Gabiniüs’den her zaman olduğu gibi kötü bîr kabul görür; fakat Pizon müiayemetle hitap ederek çekilmesini, bir müddet için Klodiüs’ün tehevvürüne tevekkül etmesini, taliin bu makûsluğunu tahammül ile karşılamasını ve böylelikle kendi görüşüne göre fesatlar içinde çalkalanan ve en büyük fenalıklara maruz bulunan vatanını ikinci bir kere kurtarmasını sağlık verir.
Çiçeron aldığı bu cevap üzerine dostlarıyla hasbıhal eder : Luküllüs kalması fikrinde bulundu, düşmanlarıyla baş edeceğini teemin eder; fakat ondan başkası hep kendi kendini bir zaman için nefyetmesini Öğütlerler, Klodiüs’ün deliliklerine kin ve gayzlerine payan gelince kendisini arayacağı kanaatini gösterirler. Çiçeron bu fikri kabul eder. Evinde çoktanberi bir Mînerv heykeli saklıyor ve ona kalbini bağlamış bulunuyordu. Heykeli alıp Kapitol’e götürür. Üzerine Roma’nıtı hâmisi Minerv ibaresini havi bir levha koyar ve oraya vakfeder. Dostlarından bazılarının muhafazasında Kilikya’ya geçmek üzere Lüka-niya yolunu tutar.

XLII. — Çiçeron’un kaçtığı haber alınır alınmaz Klodiüs bütün sokaklara yapıştırttığı ilânlarla herkesi Çiçeron’a su ve ateş vermekten., evine almaktan meneden ve Çiçeron’u İtalya’dan beş yüz mil uzakta menfa hayatına mahkûm tutan bir kararname çıkartır; fakat ne de olsa Çiçeron hakkında beslenen saygı dolayısiyle bir çokları bu memnuiyeti kötü görür. Çiçeron her tarafta tehalükle kabul olunur ve büyük sevgilerle ötede beride istikbal ve teşyi edilir.
Yalnız Lükaniya’nm bugün Vibon denilen Hiponium şehrinde vaktiyle Çiçeron’un bir çok dostluk gösterdiği ve konsüllüğü zamanında işçiler müdürlüğüne tâyin ettirdiği Vibiüs isminde bir sicilyalı Çiçeron’u evine almaz, topraklarında yer göstermez.
Yine Çiçeron’un bir çok iyiliklerini görmüş olan Sicilya valisi Kaiüs Virjiniüs’den aldığı bir mektupta kendi vilayetine gelmemesi ihtar edilmiştir. Bu nankörlükler karşısında Çîçe-ron yolunu Brendes’e çevirmiş, oradan müsaid bir havada Dırahium’a gitmek üzere bir gemiye binmiş, fakat denize açıldıktan az sonra muhalif rüzgârlar eserek ertesi gün ayni limana dönmüş. Az sonra yine denize açılmış, Dırahium’a varıp çıkacağı sırada müthiş bir zelzele olarak sular çekilmiş. Kâhinler bunu menfa hayatının uzun sürmiyeceği suretinde tâbir ve bu kabil işaretlerin daima hayıra yorulacağında ittifak etmişlerdir.

XLI1I. — Dırahium’da kaldığı müddetçe Çb çeron, kendisine yakın bir alâka gösteren birçok kimselerle düşmüş kalkmış,grek şehirleri kendisine daha fazla hürmet göstermek hususunda aralarında müsabaka etmişlerdir. Fakat bütün bu ihlâs nişaneleri kendisine ne metanetini geri getirmiş, ne de kederini gidermiştir. Bedbaht bir âşık halinde mütemadiyen gözlerini İtalya taraflarına diker, düşünürmüş.Uğradığı felâketi kaldıramıyarak,âdeta olanca ömrünü ilim ile geçiren bir adamdan bek-lenmiyecek derecede zaıf ve perişanlık göster miştir ; çünkü kendisinin de itiraf ettiği veçhile o büyük bir hatip olmakla beraber daha ziyade feylosofdu ve bütün hareketlerinde gayesi felsefe idi; güzel söz söylemeye ancek siyasetinde bir alet gözü ile bakardı. Fakat, nasıl bir kumaşın içine kadar işlemiyen boya kolayca bozulursa, duygu da ruhumuzdan muhakemenin tesirlerini silmek hususunda öylece fazla bir Icuvvete maliktir. Hükümet işlerinde halk ile işlemek itiyadı üzerimizde halka mahsus ihtiraslar uyandırır. Bunların nüfûzundan, hariçten kimselerle temasımızda nefsimize mütemadiyen dikkat etmek., j işlere karışan ihtirasları hiç üstümüze hiç malet-memek suretiyle kurtulabiliriz.

XLIV. — Klodiüs Çiçeron hakkında nefiy kararı verdikten başka köşkünü ve Roma’daki konağını yaktırttı. Konağın arsasına hürriyet abidesi kurdu. Bütün mallarını satılığa çıkardı, her gün tellallar bu satışı ilân ediyor, kimseler bir pey vurmayordu.Huşuneti ile bütün zadeganı ürküttükten, her dileklerini yapmakta serbest bırakmak suretiyle halkı avcuna aldıktan sonra Pom-pe’ye de kafa tuttu;ona da orduların başında iken verdiği kararları kötülemek suretiyle hücum etti» Bu tenkitler herkesin gözündeki mevkiine zarar vermesi itibariyle Pompe,Çiçeron’u feda ettiğine pişman oldu ve sağdan geri ederek onu getirtebilmek çarelerini bulmak üzere kendi dost-lariyle elbirliği etti.
Klodiûs bu teşebbüse olanca kuvvetile karşı geldiğinden senato Çiçeron geri çağırılmcaya kadar hiçbir işe bakmamaya karar verdi.
Lantülûs’ün konsüllüğü esnasında karışıklık bu raddede dal budak verdi ki, umumî meydandı halk tribünlerinin yaralandığı oldu ve bir çol kimseler arasında Çiçeron’un kardeşi de ölesiye yaralandı. Bu başı boş gıdişden halk nihayet kendine gelmeğe başladı, ve ilk önce halk tribünlerinden Aniüs Milon, yaptığı çılgınlıklardan dolayı Klodiüs’ü mahkemeye vermek cesaretini gösterdi. Halkın ve yakın şehirler ahalisinin çoğu kendi tarafını tutmalarından kuvvet alan Pompe umumî meydandan Klodiüs’ü koğdu ve halkı Çiçeron’un geri çağırılıp çağırılmamağı hakkında rey vermeğe davet etti. Lehe olmayan bir rey dahi çıkmadı; senato bu uğurda halk ile müsabakaya girerek Çiçeron’a menfiliği sırasında kendisine iyi kabul gösteren şehirlere teşekkür ve Çiçeron’un Klodiüs tarafından yok edilen gerek Romandaki gerek yazlık evlerinin millet hâzinesinden yeniden yapılmalarına karar verdi. I

LV. — Bu suretle Çiçeron nefyolunduğun-dan on altı ay sonra Roma’ya çağırıldı. Yolunun üzerinde bulunan bütün şehirler ahalisi kendisini okadar candan karşılamışlar ve okadar sevinç ve muhabbet göstermişlerdir ki, Çiçeron’un sonraları kendisini Roma’ya kadar tekmil İtalya-nın omuzda taşıdığı suretindeki sözü bile bu tezahürleri anlatmaya tamamen kifayet etmez. Nefyolunmadan önce can düşmanı olan Krasüs bile istikbaline çıkdı, barışdı; bunu, son derecede Çiçeron tarafdarı olan oğlunu hoşnud etmek için yapdığmı söyliyenler vardır. Çiçeron döndükden az sonra, Klodiüs’ün Roma’da bulunmadığı bir sırada, oldukça büyük bir kalabalığı arkasına takarak Kapitoft gitti, Klodiüs'ûn tribün olarak gördüğü işlere dair asılmış olan levhaları indirterek parçaladı. Klodîüs bunu ortaya bir cinayet olarak atmak istemesiyle Çiçeron Klodiüs’ün tri bönlüğünün lağv olduğunu, çünkü patr islen olarak doğmuş olması (1) itibariyle tribün olmasının ve bu sıfatla her yaptığının kanuna aykırı bu-Sunduğunu söyledi.

Katon bu şiddeti hiç doğru bulmayarak Çiçeron’un gösterdiği sebebe hücum etti ; bununla Klodıüs’ün yaptığı işleri tensip etmiyordu, bilâkis onun idaresini zem ederdi, fakat onun tribün sıfatiyle her yaptığı işin ve onların arasında meselâ kendisini de Kıbrıs’a, Bizans’a yollamış olmasının ve dolayısiyle kendisinin oralarda gördüğü işlerin lağv tutulması senato için haksız ve salâhiyeti suiistimal demek olacağı davasını güdüyordu. Bu münazaa Katon ile Çiçeron’un arasını açıktan açığa bozma derecesine getirmemiş ise de eskisi kadar da samimî kalmamışlardır.
XLVI. — Aradan çok geçmeden Mîton, Klodiüs ’ü öldürmüş ve bundan dolayı mahkemeye verilince kendisine vekil olarak Çiçeron’u tâyiı etmiştir. Senato Milon şöhret ve hamasetind bir adamın bir tehlikeye maruz kalmasında korkarak bu vesair muhakemelerde b aşk anlı
1. — Plebien bir aile tarafından evlâttık olarak alınmış ve gerek mahkemelerde, gerek şehirde emniyetin korunmasını Pompe’ye tevcih etmiştir. Pom-pe daha güneş doğmadan meydanın her tarafını askerle muhafaza altına almış, halbuki Çiçeron’un hiç bir türlü ülfet edemediği silâhlar ortasına çıkmaktan ürkmesi halinde mutad belâgatiyle bir müdafaa yapamaması ihtimalinden korkan Milon kendisini meydana bir mahfe içinde gitmeğe ve mahkeme açılıncaya kadar mahfede kalmaya ikna etti.Çünkü yalnız harp meydanlarında değil baroda bile muhteriz olan Çiçeron daima ürkek bir halde yaşardı. Güzel, kuvvetli söz söylemek sen’ati uzun bir mümarese ile kemal derecesine varmışken yine ürpermekten, titremekten kendini alamazdı (1).
Katon tarafından itham edilen Lüsinüs Mu-rena’yı müdafaası münasebetiyle ayni vazife ile kendisinden önce söz söyleyen ve çok beğenilen Hortansiüs’e üstün gelmek için bütün gece gözünü yummadan çalışmış ve vücûdunu böyle zorlama ve uykusuz kalma neticesi olarak her zamanki yüksekliğine çıkamamıştı. Milon’u müdafaa ettiği gün mahfeden çıkıp ta silâhları parıl parıl parıldayan askerler ortasında bir kürsünün üstünde Pompe’yi görünce okadar şaşırmıştır ki, tirtir titremiş ve söze binbir güçlükle ve kesik kesik bir halde başlamıştır;halbuki asıl müttehem büyük bir emniyet ve serbesti göstermiş ve hatta saçlarını uzatmamış ve bir matem esvabı giymemiş bulunuyordu ki mahkûm olmasına bu halleri az müessir olmamıştır.

1 — Bu hastalık Bösne’de de vardı.

Çiçeron’da bu korku kendi ürkekliğinden ziyade müdafaa ettiği kimselere olan bağlılığından ileri geliyordu.

XLVII. ___ Partlar tarafından öldürülen genç
Krasüs’ün yerine Çiçeron Ogür tâyin edildikten sonra kendisine kur’a ile on iki bin piyade, iki bin altı yüz süvari ile Kilikya valiliği düşmüş ve oraya gitmek üzere gemiye binmiştir. Kapa-dokya’yı kral Ariobarzan’m itaatine sokmak, kralı teb’ası ile uzlaştırmak ödevi de kendisine verilmişti. Bu işi hiç kan dökülmesine ve bir şikâyete meydan bırakmadan gördü. Romalıların partlardan uğradıkları hezimet ve Suriye’de peyda olan kaynaşmalar kilikyalılarda da ayaklanmak istidadı peyda ettiği halde, Çiçeron tabia-tindeki sükûn,şeciyesindeki mülâyemet ile ortalığı yatıştırmıştır. Krallar tarafından gelen hediyeleri reddetmiş ve valiliğin vermeğe mecbur bulunduğu ziyafetin masraflarını cebinden vermiştir.
En dürüst kilikyalıları sofrasına çağırır ve tantana, debdebe yerine ikram, izzet gösterirdi. Evinde bir kapıcı yokdu. Hiçbir vakit kendisine yatarken rastgelinmemiştir. Sabahları gayet erken kalkar, kapısının önünde gezinir, kendisini görmeğe gelenleri de oracıkta kabul ederdi.
Çiçeron’un valiliği müddetince kimseye sopa atılmamış, kimsenin üstü başı parçalanmamış (1), hiddetli iken bile ağzından kötü bir söz işiden olmamış, verdiği para cezaları münasebetiyle de işi haysiyeti muhil surette tezyife vardırmamıştır. Vergilerde ihtilâslar olmuştu; Çiçeron bunları ödetmiş, taallûk ettikleri şehirlere geri verdirmiş, bu yüzden oralarda refah ve zenginlik hasıl olmuştur. Hem mürtekiplerîn ellerinden paraları almış, hem onları büsbütün ezmemiştir.
Amanüs dağında oturan haydutlarla çarpışma zorunda kalmış ve onları kaçmaya mecbur etmiştir. Bu zafer münasebetiyle kendisine imparator ünvanı verilmiştir.
Hatip Köliüs Roma’da vereceği oyunlarda bulundurmak üzere Kilikya’da yaşayan pars adlı hayvanlardan istemesiyle mübalâğaya meyyal olan Çiçeron yazdığı cevapta artık Kilikya’da pars kalmadığını, Kilikya’da her şeyin rahata vardığı halde yalnız kendileriyle uğraşıldığını gören parsların hep birden Kariya’ya kaçmış bulunduklarını bildirmiştir.

XLVIII. — Kilikya’dan dönüşünde ilk önce Rodos’a, sonra da Atina’ya uğradı. Atina’da eski hatıralarını ihya ederek birkaç zaman haz ile kaldı. Bilgileriyle en çok temayüz eden ve hepsi de eski dostları, ders arkadaşları olan kimneleri gördü. Bütün Yunanistan’ı kendisine meftun ederek Roma’ya döndü. Roma’da kafaları okadar ateşli buldu ki, harbin patlamak üzere olduğunu sezdi. Senato kendisine zafer alayı I tertip etmek istediyse de o Sezar ile uzlaşıldıktan sonra onun zafer arabasının arkasından gitmeyi tercih edeceğini söyledi. Bu uzlaşmayı tavsiyeden hiç fariğ olmayordu. Sezar’a sık sık mektup yazıyor, Pompe’yi görüp İsrarlarda bulunuyor, bunları yumuşatmak, anlaştırmak için hiçbir şeyi ihmal etmiyordu. Fakat fenalık ilti-yam bulmaz bir halde idi. Nihayet Sezar Roma’ya indiği zaman Pompe onu bekliyecek yerde Roma eşrafından bir çoğunu arkasına takarak şehri bırakıp çıktı.

1. — Suçlunun esvabını parçalamak onu umumun hakaretine atmak idi; kendi esvabını kendi parçalamak büyük yeise işaret olduğu gibi.

Çiçeron birlikte kaçmadığından KendisininSezar’-la birleşeceğine hükmolundu. Gerçe Çiçeron iki fırka arasında epiy müddet sallanmış ve kendisi-İnin de yazdığı gibi büyük heyecanlar geçirmiştir:
Hangi tarafa dönmeliyim ? Pompe çarpışmada yerden göğe kadar haklı. Sezar işlerini daha iyi kovalıyor, Önünde kendini ve dostlarını kurtarmak | hususunda daha çok vasıtalar var.Kimlerden kaçmam lâzım geldiğini pek iyi biliyorum; ancak kimin yanına sığınabileceğimi göremiyorum.,.

XL1X. — Sezar’ın dostlarından Trebatiüs Çiçeron’a Sezar’ın kanaati: Hatibin kendisine iltihak ve ümitlerine iştirak edeceği merkezinde olduğunu, fakat şayet yaşı itibariyle politika işlerinden çekilmek mecburiyetinde iıe Yunanistan’a gidip rahatça yaşamasını tavsiye ettiğini yazmasiyle Çiçeron bunları kendisine Sezar'm doğrudan doğruya yazmamasına tutul* muş ve RebatiSs'e verdiği cevapta hükümet işlerinde öteden beri güttüğü yoldan şaşmıyacağını bildirmiştir. Çiçeron bunu mektuplarında aynen böyle söyler.Sezar Ispanya’ya geçmesiyle beraber Çiçeron Pompe'ye iltihak etmek üzere hemen bir gemiye atlamıştır.
Katon müstesna olarak Çiçeron’un gelişini herkes sevinçle karşılamıştır. Halbuki Katon Çiçeron‘u bir tarafa çekerek : “Ben, demiştir, politikaya ilk girdiğim gündenberi bağlı bulunduğum bir davadan ayrılamazdım. Fakat siz Roma1 da bitaraf kalarak vukuata göre hareket etmek üzere vatanınıza ve dostlarınıza daha faydalı olmaz mıydınız? Hiçbir sebepsiz ve lüzumsuz olarak buraya gelmekten.. Sezar1 a kendinizi düşman ilân ederek bu kadar büyük bir tehlikeye atılmaktan o şekil çok daha hayırlı olmaz mıydı? demişdir.
Pompe’nin de kendisine mühim hiç bir iş vermemesi o tâzirlerin Çiçeron’un kolayca fikrini değiştirmesine kapı açmıştır. Halbuki bunda kendinden başka kimseye kızmaya hakkı yoktu; çünkü geldiğine pişman olduğunu saklamıyor, Pom-pe’in hazırlıklarıyla açıktan açığa eğleniyor, onun bütün projelerini kötü buluyor,müttefikler aleyhine en dikenli istihzalarda bulunmaktan çekinmiyordu. Ordugâhta bütün gün ağır ve gusseli bir
halde düşünerek dolaşıyor, ve hiç istidadı olmı-yanları da bulduğu canlı hicviyelerle güldürecek fırsatları kaçırmıyordu.

L. — Harp için yaradılmamış olan birini kaptan derecesine çıkarmak istiyen DomitiHtfn Onu çocuklarınızın tâlim ve terbiyesi için tutsanız daha iyi olur, demişti.

Lesboslu Te of an, Pompe ordusunda işçilerin levazim reisi idi. Bu adamı donanmalarının zıyaı üzerine rodoslulan teselli edişiyle ögerlerdi. Çi-çeron bunun hakkında Bir grek kapdam olmak insan için ne mutlu! demiştir.
Sez ar iki ordunun bütün müsademelerinde üstün geliyor,Pompe’yi muhasara altında gibi tutuyordu. Lantilüs bir gün Seza?m dostlan gamlı demesiyle Çiçeron: Sanki Sezafuı aleyhinedirler mi demek istiyorsunuz, demiştir.
Marsiüs adında biri İtalya’dan yeni gelmiş Pompe’nin muhasara altında kaldığına dair Roma’ da bir şayia olduğu haberini getirmişti. Çiçeron kendisine Roma"dan buraya kadar gelişiniz iman etmek için bunu gözlerinizle de görmek için olacak, demiştir.
Pompe’nin hezimetinden sonra Noniüs fikirlere sükûn, kalplere itminan vermeğe çalışıyordu; çünkü orduda daha yedi cenah vardı; Çiçeron: Hakkınız olurdu, şayet karşımızdakiler kargalar olsaydı, demiştir. Labienüs bir takım fallara bağlanarak Pompe’nin sonunda muzaffer olacağı dava
sında idi. Çiçeron: Bu harp hiylesile ordularımızı kaybetdik demiştir.

LI. — Çiçeron bir hastalık yüzünden Farsa! muharebesinde bulunamamıştı. Pompe kaçtıktan sonra elinde Dırahium’da kalabalık bil* ordu ve önemli bir donanma bulunan Katon donanmanın kumandasını Çiçeron’un almasını istiyordu; Çiçeron konsüllük yapmış olmak itibariyle kanunen de bu böyle olmak lâzım geliyordu.Çiçeron artık bu muharebeye iştirak etmiyeceğini söyliyerek teklifi kesin surette rededer, bunun üzerine genç Pompe ve yaranı kendisini hiyanetle itham ederler, kılıçlarıyle parçalanmaktan Çiçeron yakasını Ka-ton’un müdahalesiyle kurtanr.Buna Katon da güç belâ muvaffak olmuş, ve hemen Çiçeron’u ordu-gâhdan çıkarır.
Çiçeron oradan Brlades’e gitmiş ve burada bir müddet kalarak Anadolu ve Mısır’daki işler yüzünden biraz geciken Sezar’ı bekler. Sezar’m Taran?a. geldiğini, oradan kara yoluyla Brindes’i tutacağını duyunca birçok kişilerin gözü önünde, muzaffer bir düşmandan göreceği muameleyi düşünerek mahcub, fakat affolunacağından ümidvar bir halde karşılamaya çıktı ; fakat bu münasebetle şerefine uymayacak bir söz veya bir harekette bulunmamıştır.
1. — Kehanetlere, fallara atfen maneviyatı kuvvetlendirmek yolu ile demek istiyor.
Sezar Çiçeron’u görür görmez yanındakilerden daha ileri geçerek atından atlar, koşup kucaklaşır, uzun bir mesafeyi onunla başbaşa konuşarak yürür ve oandeu itibaren hatibe karşı hürmet ve dostluk göstermekten bir an hali kalmaz. Çiçeron ilerde Katon hakkında bir med-hiye tertip etmekle, Sezar buna verdiği cevapta Çiçeron’un belâgatini ve bütün hayatını uzun uzadıya ögmüş ve onu Perikles’ler, Terameni'ler ile bir tutmuştur.

LII. — Kentüs Ligariüs Sezar’m düşmanı sıfa-tıyle mahkemeye verildiği zaman müdafaasını Çiçeron alınca Sezar dostlarına: Çiçeroriu söylemekten kim menedecek ? Kaç zamandır kendisini dinliyememiştik. Müvekkiline gelince o kötü bir adamdır, benim de düşmanımdır; evvelden mahkûm demektir, der.
Fakat Çiçeron müdafaasının daha başlangıcında hâkimi garip bir surette teesiri altına alır ve sözünde devam ettikçe bu teesiri o kadar muhtelif kuvvetli bir hale getirir, kuvvetli mantoluna o derece tad ve cazibe verir ki, Sezar gitgide renkten renge girmiş ve ruhunun geçirdiği türlü türlü haller çok rakik bir şekil almış. Sıra Farsal harbinden bahse gelince Sezar artık kendini tutamamış ve bütün vücûdu titreyerek elindeki kâğıtları düşürmüş. Çiçeron’un belâğati hâkimin kininden üstün çıkarak Ligariüs beraat kararı almıştır.

LIII. — Çiçeron hükümet şeklinin artık mutlakıyete gittiğini görerek bu devirden sonra politika işlerini bırakmış ve boş vakitlerini felsefe öğrenmek istiyen gençlere vermiştir ; bu gençlerin hepsi de Roma’mn en yüksek ailelerindendi. Çiçeron’un bunlara çok yakından bağlanması kendisine şehirde yeniden pek büyük bir itibar vermiştir.
Vaktini felsefi diyalektikler yazmak, grek feylosoflarını latinceye çevirmek, bunlar tarafından kullanılmış diyalektik ve fizik ıstılahlara karşılık aramak gibi şeylerle geçiriyordu. Tasavvur, tasdik, muhakemeyi tâtil, idrak, atom, taksim kabul etmezlik,boşluk ve buna benzer bir çok kelimeleri grekceden lâtinceye ilk sokan Çiçeron olduğu rivayet edilir; bu böyle olmasa bile hiç olmazsa bunları teşbihlerle ve lâtincede daha evvel bilinen bir takım ıstılahlarla izah ederek roma’-Iılar için daha anlayışlı bir hale sokan muhakkak Çiçeron’dur. Gönlünü eğlendirmek için de kendini manzumeler yazmaya verir. Bunda hüneri bir dercede idi ki, bir gecede beş yüz beyit yazdığı olmuştur.
Çok zaman Tüskülüm’deki evinde kalır, ya âdeti veçhile lâtife olarak, yahut ihtirası yüzünden hükümet işlerine girmek arzusunu besleyerek gene durumundan memnun olmamaya başlar,oradan dostlarına gönderdiği mektuplarda Laert ’in (1) hayatını yaşıyorum der.
1. — Home fin OdZse'sinde evlâdı yüzünden dertler içinde
Roma,ya pek seyrek olarak, o da Sezar’akuı yapmak üzere gider. Sezar için yapılan nümayişleri alkışlamakta en önde bulunur.» Onun sözlerini, işlerini yükseltecek daima yeni bir vesile bulur. Bazıları tarafından Pompe’nin heykelleri yıkılmış, Sezar bunları yeniden yapdırl mıştı. Bu münasebetle Çiçeron Pompe’nin heykellerini yeniden yapdırtmak civanmertliğiyle Sezarkendi heykellerini tarsin etmiş oluyor, der.

LIV. — Roma tarihini yazmak, buna Grek tarihi ile menkibelerinden bîr çoğunu katmak fikrinde idi; fakat umumî ve hususî bir çok işler ve çoğu kendi hatasından gelme bir çok dertler yüzünden bunları başaramamıştır. Ezcümle karısı Tarantia’yı boşamıştır. Bunun için gösterdiği belli başlığı sebepler dahilî harp sırasında kadın tarafından yüzüstü bırakılması,en lazımlı şeylerden bile mahrum yaşatılması,İtalya’ya döndüğü zaman hiçbir ihlâs eseri göstermemesi, Brindes’de uzun bir zaman kaldığı halde bir kere gelip kendini aramaması,kızı Tülia gelmiş iken kadının kızından da uzun bir seyyahatte elzem bulunan şeyleri bile esirgemesi, ve nihayet evini soyup s ovana çevirmesi, büyük borçlara sokması idi.
Kadın bunların yalan olduğunu iddia etmiş
itikâf etmiş bir kadın. Homer’in tam bir tercümesi üstat H. Nazım Reşit kalemiyle Dün ve Yarın küüüyatı için hazırlanmıştır.
ve Çîçeron da onu boşadıktan az sonra, — kadının rivayetince güzelliğine vurularak, Çiçe-ron’un azatlılarından Tiron’a göre parasına tama-en, onun servetiyle borçlarını kapamak hesabla-yıp— bir kızla evlenerek ilk karısının iddialarına hak verdirmiştir. Kızın gerçekten büyük bir serveti vardı, babası ölürken kızı rüşduna ye-tişinceye kadar bu servetin idaresini Çiçeron’a bırakmıştı. Çiçeron çok borçlu olduğundan gerek dostları,gerek akrabası aradaki yaş farkına bakmıyarak işi kolaylaşdırırlar.
Antuan Filipik'lere, verdiği cevapta bu ev-lenişden bahs ve Çiçeron’u yanında ihtiyarladığı bir kadını boşadığından dolayı -muaheze eder. Yanında ihtiyarlamak tâbiriyle Çiçeron’un gençliğinde askerlik etmediğine, oturucu bir hayat sürdüğüne de ima vardır.
LV. — Evlendikten az sonra kızı Tülia ilk kocası Pizon’un ölümü üzerine vardığı Lantülüs’ün evinde çocuk doğururken ölmüş, o sırada Ro-ma’da bulunan bütün feylosoflar tesliyet için Çiçeron’un yanma koşmuşlardır.Çiçeron bu kayıpla okadar elem duymuştur ki, kızının ölümünden memnun olan yeni karısını da boşamıştır. Bu bahislerle Çiçeron’un hususî hayatından bir ufuk gösterilmiş olur.
Brütüs ile çok sıkı fıkı olmakla ve işlerin gidişini beğenmiyerek eski düzenin dönmesini pek istemekle beraber Sezar’m katlinde Çiçeron’un eli yoktur «İsyancılar Çiçeronun ürkek huyunu ve metanetin en canlı ruhlarda bile zamanla düşkün bir hale geldiğini ve cüret ve sebatı sarsan ihtiyarlığını düşünerek kendisine bir şey açmakdan çekinmişlerdir.
Brütüs ile KdSİÜS kurdukları isyanı tatbik edince, dostları Sezar’m katlinin intikamını almak ü-zere birleştiler ; Romanın yeniden dahilî harpler varatasına düşmesinden korkuldu. O zaman konsül olan Antuan senatoyu toplar, ve bir kaç kelime ile anlaşmak lüzûmundan bahseder.
Çiçeron ona benzer ve zemin ve zamana uygun uzun bir nutuk irad ederek atina’lılann yaptığı gibi Sezar’m diktatörlüğünden itibaren olan biten işler hakkında umumî bir af ilân ve Kasiüs ile Brütüs’e birer valilik verilmesi hakkında senato üyelerini ikna eder.

LVI» — Fakat bu âkilane tedbirler teesirsız kalır. Sezar’m umumî meydana getirilen cesedi karşısında halk tabiî duygularına kapılır. Antuan diktatörün kan içinde ve her tarafından delik deşik edilmiş esvabını açar. Bu manzara halkı dehşetlere salarak hemen oracıkta kâtilleri araştırmaya başlar ve bulmayınca bir ucu yanmış a-levli odunları kavrayarak ateşe vermek üzere katillerin konaklarına seğirtir. Onlar tehlikeyi sezdiklerinden kaçmış bulunurlar; daha büyüklerine uğramamak için Roma’yı bırakıp çıkmaya karar verirler. Bu kaçış Antuan’m gururunu artırır. Şehirde yalnız başına fermanferma o lacağı fikri kendisinden herkes ve o arada ÇİÇ®* ron’u fena halde ürküttü.
Antuan hatibin hükümette nüfuzunun günden güne arttığını gördüğünden ve hususuyle Brütüs’ün candan dostu olduğunu bildiğinden huzuruna tahammül edemez olur. Ahlâklarındaki tezad aralarında şüphe ve emniyetsizlik doğurmuş bulunur.
Çiçeron Antuan’m bir fenalık etmesinden korkarak, ilk önce Dolabella'ya. naip olarak Suriye’ye çekilmeyi düşünür; fakat Antuan’dan sonra kon-sütlük makamına geçecek olan fazilet erbabından ve taraftarlarından Hirtiüs ile Panso Çiçeron’u kendilerini bırakmamasını iltizam eder ve Çiçeron kendileriyle beraber bulunduğu halde An-tuan’ın kudretini yıkabileceklerini düşünürler» Çiçeron onlara inanmamazlık etmemekle beraber sözlerine bağlanamaz. Dolabella’nm eteğini bırakır. Hirtüs ile yazı Atina’da geçirmek ve onlar konsüllüğe geçer geçmez Roma’ya dönmek üzere sözleşerek yalnız başına gemiye biner. Geminin hareketi gecikmiş, şimdi Roma’dan her-gün gelen haberlerde Antuan’da birden büyük bir değişiklik olduğu, artık senatonun rizası hilâfına bir şey yapmadığı ve işlere en müsait bir durum vermek üzere kendisinin Roma’da bulunmasına ihtiyaç olduğu haberleri gelir» Bu halde ihtiyar ettiği tedbir ve ihtiyatta mübalağa yaptığına hükmeder, Roma’ya döner. İlk ön* ce ümitlerinde aldanmadığını görür. Kendisini ta şehrin kapılarına karşılamaya o kadar çok kişi çıkmış ve o derece ihlâs gösterenler olmuştur ki, hemen bütün günü merasimle geçmiş bulunur.

LVII. — Ertesi gün Antuan senatoyu toplamış, Çiçeron’u da çağırtmıştı. Çîçeron yolculuk dolayısiyle pek yorgun düştüğü behanesiyle yatarak gitmez. Halbuki gitmeyişinin hakikî sebebi kendisine bir pusu kurulacağına dair yolda bir haber verilmesi idi. Antuan hakkında iftiraya müstenid şüphe gösterilmek suretiyle hakarette bulunulduğunu ileri sürerek Çiçeron’u zorla getirmek ve gelmemekte İsrarı halinde konağına ateş verilmek emriyle askerler göndermeye kalkar. Araya bir çok senato üyelerinin girmesiyle emri iptal eder, ve ancak Çiçeron’dan teminat almakla kalır.
O günden sonra sokakta rastladıkça selâmlaşmazlar ; bu hal genç Sezar’m Apolonya’dan dönüp Sezar’ın mirasçısı sıfatıyla Antuan’dan diktatörün terekesinden tuttuğu yirmi beş milyon drahmi isteyinceye kadar sürer. Bu Antuan ile Sezar arasına tefrika koyar. Genç Sezar annesiyle evlenmiş olan Filip ve eniştesi Marsellüs ile birlikte Çiçeron’un konağına gider. Genç Sezar’-m senatoda ve halk huzurunda hakkını Çiçeron’ un araması,genç Sezar’m da parası ve silâhı kuvvetiyle Çiçeron’u düşmanlarından koruması kararlaş-tırılır;genç Sezar’m maiyetinde babasının emri altında çalışmış bir çok asker bulunuyordu.

LVIII. — Genç Sezar’m bu durumu kabulünde daha kuvvetli başka bir sebep olduğuna dair şu rivayet olunur? Çiçeron daha Pompe ve Sezar hayatta bulunurlarken bir rüya görür ; gûya Ka-pilot9* senato üyelerinden bazılarının çocuklarım çağırır, çünkü Jüpiter onlardan birini Roma’ya hükümdar olarak göstermek ister. Halk küme küme koşuşur, mâbedin etrafını kuşatır. Kenarlan erguvan renkli kumaşlarla bezenmiş esvaplar giyinmiş olan çocuklar dışarda derin bir sükût içinde otururlarken birden kapılar açılır, kalkar, içeri girer birer birer Tanrı’mn huzurundan geçerler, o herbirine dikkatle bakar ve kızgın bir halde yol verir; fakat sıra genç öezar’a gelince, Jüpiter ona doğru elini uzatır ve? Ey Romalılar, sizin iç savaşlarınızı bitirecek olan şef burda, der.
Bu rüya münasebetiyle genç Sezar’m resmi Çiçeron’un zihninde yer eder ve hiç çıkmaz. Daha evvel onu tanımamışdır. Ertesi gün tâlimden gelen çocukların geçcekleri sırada Mars meydanına gider, ilk gördüğü genç Sezar olur, tıpkı rüyasındaki simada bir çocuk. Hayret içinde çocuğa anasının babasının adları sorar. Babası doğuşta ünü az olan Oktaviüs, anası Sezar’m yeğe’ ni Atia olduğunu, Sezar’m hiç çocuğu olmadığından onu vasiyetle sarayına ve emvaline mirasçı nasbettiğini öğrenir.

LIX. — Rivayet ederler ki, o günden sonra Çiçeron bu çocuğa rastladıkça muhabetle konuşmuş, tatyib etmiş ve çocuk bu halden memnun bulunmuş» Yine bir tesadüf eseri olarak çocuk Çiçeron’un konsül bulunduğu sırada doğmuş, d) Çiçeron’un bu gence olan ihlâsını bu suretle de izah ederlerse de asıl sebep Çiçeron’un Antuan’a olan husumetidir; sonra Çiçeron şan ve şöhret düşkünü olduğundan bu çocuğu cümhuriyetin kuvvet ve kudretine hizmet ettirmek istediği gibi onun tarafından kendisine gösterilen sedakat-ten, hattâ kendisine baba demeye kadar varmasından çok mütehassıs oluyordu.
Brûtüs Çiçeron’un bu tutumundan kırılır, Ati-küs’e yazdığı mektuplarda atar, tutar; ezcümle Çiçeron Antuan’dun korkusundan genç Sezar’ı koltuklayor, çünkü aradığı vatanının hürriyeti değil, kendisine mülayim, yavaş bir efendi yetiş-tirmekdir, der.
Bununla beraber Brütûs Çiçeron’un Atina’da felsefe derslerini takip etmekte olan oğlunu—,orada rastlayınca,— yanma almış, uhdesine bir kumandanlık vermiş ve bu delikanlı yüzünden birçok muvaffakiyetlere de nail olmuştur.
Çiçeron o sırada Roma’da her zamandan daha çok nüfuz sahibi bulunuyordu. Her şey hükmü altına geçmiş, nihayet Antuan’ı koğmuş ve bütün zihinleri onun aleyhine çevirmişdi. Hirtiüs ve Pansa ismindeki iki konsülü de Antuan ile muharebeye şevketmiş ve senatoyu, vatan uğurunda karp ettiği sebeple genç Sezar’a baltacılar ver* m ek ve kumandanlığa mahsus her turlu şeref ile mümtaz kılmak hususlarına ikna etmiştir»

1. — Bu hesap ile genç Sezar Çiçeron’ia gidip uyuş-duğu zaman on sekiz yaşlarında idi.

LX. —■ Fakat Antuan bozulduktan ve iki konsül öldürüldükten sonra bu iki konsülün kumanda ettikleri iki ordu Sezar’ın emrine geçmiş olmasıyla senato talii bukadar parlayan delikanlıdan ürkmüş, nüfuzunu kırmak üzere Antuan’m bozulması üzerine cümhuriyetin artık o ordulara ihtiyacı kalmadığını ileri sürmüş ve maiyetindeki askerlere doğrudan doğruya rütbeler, mükâfatlar vermişdir. Bu tedbirden telâşa düşen genç Sezar Çiçeron’a gizlice ricacılar yollayarak konsüllük almasını ve kendisini de birlikte tâyin ettirmesini istemiş; işleri Çiçeron’un yalnız başına dilediği gibi görüp gideceğini, ünvan ve ünvana bağlı şereften başka birşey aramayan kendisi gibi bir genci de ayni zamanda hükümetle beraber idare edeceğini teemin etmiştir.
Sonra sonra Sezar itiraf etmiştir ki, o zaman ordusunun terhisi dolayısıyla herkes tarafından ter-kolunmaktan korkmuş,Çiçeron’un ihtirasını tahrik etmeği düşünmüş, o günkü itibarı ve intihap münasebetiyle yapacağı teşebbüsler ile yardımlarda bulunacağını vadederek hatibi konsüllük istemeğe sevketmiştir.

LXI. — Çiçeron yaşma ve bunca tecrübele rine rağmen bir delikanlı tarafından bu suretle kurulmuş bir vaziyette harekete geçmiş ve onu okadar tutmuştur ki, bütün senatoyu âdeta avucunun içine koymuştur.Bu halin tahakkuku ile beraber bütün dostları hatibi kınamış, aradan çok geçmeden o da hem kendini mahvettiğini, hem vatanının hürriyetini kurban verdiğini anlamıştır. Konsül olmasiyle kudreti son derece artan Sezar artık Çiçeron’a ehemmiyet vermez olmuş, An-tuan ve Lepidüs ile birleşmiş, her üçü kuvvetlerini ortaya koyarak imparatorluğu gûya adî bir tereke bölüşür gibi aralarında paylaşmışlardır. Ortadan kaldırmak istedikleri vatandaşlara dair iki yüzden fazla zevatın isimlerini havi bir liste tanzim etmişlerdir. Bu listeye Çiçeron’un da konulması pek büyük münakaşalara sebep olmuştur.Antuan Çiçeron’un da ilk önce yok edilecekler arasında bulunmayacağı herhangi bir uzlaşmaya girmiyordu. Lepidüs kendisine dayak olmuş, Sezar her ikisine de karşı koymuştur. Bolonvct şehri civarında bu gizli müzakereler üç gün sürmüştür. Müzakere iki orduyu birbirinden ayıran ırmağın bir çevresinde yapılıyordu. Rivayete göre Sezar bu hususta iki gün dayanmış, Çiçeron’u candan müdafaa etmiş; fakat üçüncü gün riza göstermiştir. Her üçü mütekabil fedakârlıklarla dileklerine nail olmuşlar: Sezar Çiçeron’u; Lepidüs öz kardeşi Pavlüs’ü, Antuan dayısı Lusiüs Sezar’ı kurban vermeğe karar vermişlerdir. Hırsını yerine getirmek fırsatı eline geçince insandan daha yırtıcı bir hayvan bulunmadığını gösteren korkunç bir levha !

LXII. — Bu kanlı ittifak yapıldığı sırada. Çî-çeron kardeşiyle birlikte Taskulum’daki evinde oturuyordu. Öldürüleceklerin listesini duyar duymaz hemen Çiçeron’un deniz kenarında bulunan evine geçmeği düşündüler, oradan bir gemiye atlayacak ve Makedonya’da fırkasının kuvvetlendiğini öğrendikleri Brütüs’ün yanına geçeceklerdi. Mahzun ve ümitsiz bir halde birer mahfe içinde hareket edildi. Yolda durup, mahfelerini yaklaştırarak dert yandılar. Kardeşi daha bitkin idi, hele evine uğrayıp bir şeyler alamadığına çok üzülüyordu. Çiçeron da az tedarikli olarak çıkmıştı. Çiçeron’un yoluna devam etmesi, bir an evvel kaçması, kardeşinin kendi evine gidip yollarda lâzım olan her şeyi alması doğru olacağını düşündüler. Bu karar üzerine kucaklaşarak gözyaşları içinde ayrıldılar.
Çiçeron’un kardeşi Kerıtüs birkaç gün sonra uşakları tarafından ele verildi ve oğlu ile birlikte öldürüldü. Çiçeron Astir’e varınca yola çıkmaya hazır bir gemi bularak atladı, hava müsait olduğundan engine çıkılarak Sirse’ye varıldı. Orada tayfalar yine açılmak istedikleri halde Çiçeron ya bir fırtınaya tutulmaktan korkarak, yahut Sezar’m vefasına halâ bel brğlayarak gemiyi bıraktı ve Roma’ya dönmek istiyormuş gibi yüz stad kadar ilerledi.

LXIII. — Fakat çok geçmeden endişeleri yeniden kabararak yeniden fikir değiştirdi, Yine denize açıldı; halbuki o geceyi okadar müz'iç düşüncelerle geçirdi kî, bir aralık gizlice dönüp Sezar’m konağına girmeği ve orada kendini vurarak Sezar’m üzerine halkın intikamını ko-durtmayı kurdu.
Yakalanırsa uğrayacağı işkenceleri göz önüne getirerek bu fikr i de bıraktı,ayni derecede tehlikeli kararlar arasında saltana saltana yeniden uşaklarına teslim oldu ve deniz yoluyla, içinde yaz sıcaklarına karşı ferah bir evi olan Keet’e gitmek istedi. Oraya varınca uşakları, bekleyip efendilerinin öldürülmesine şahit olmaktansa bir şeyler yapmaya azmettiler ve Çiçeron’u yarı zorla, yarı yalvararak yeniden deniz kenarına doğru yola çıkardılar.

LXIV.—Onlar yola yeni çıkmışlardı ki,cellâtlar çıkageldi. Bunlar Hereniüs isminde bir santürion ile Popiliüs isminde bir asker tribünü idi. Bu İkincisi bir aralık babasını öldürmek suçuyla mahkemeye verilmiş, Çiçeron tarafından müdafaa olunmuştu. Arkalarında bir takım avne-leri vardı. Kapılar kapalı olduğundan kırmışlar, Çiçeron’u bulamamışlar ve içerdekiler de Çiçeron’un yüzünü bile görmediklerini teemin etmişler. Ancak bunlardan, Çiçeron’un kardeşi Kentüs’ün azatlılarından olan Çiçeron tarafından okutulup yazdırılmış bulunan Filolog isminde biri
tribüne Çiçeron’un kapalı yollardan mahfe içinde denize doğru o ötürü 1 düğünü söyler. Papilim yanına avnelerinden birkaçını alıp kestirme yol* lardan ilerliyerek yolların sonunda bekler.
Çîçeron Hereniüs’ün öteye beriye koşuşmakta olan adamlarının ayak seslerini duyarak mahfesini yere indirtir. Adeti veçhile sol elini çenesine götürerek katillerine sabit bir bakışla bakar. Saçları dimdik, yüzü sapsarı, vücudu ardı gelmeyen dertlere bitkin bulunur. Bir derecede kî, üstüne Hereniüs atılıp adamcağızı boğazlarken avnesin den bir kısmı da onun düşkün halinden teessür duyarak yüzlerini kapamışlar. Hatib başını mahfeden dışarı uzatmış, boynunu cellâda oradan teslim etmiş. O zaman 64 yaşında idi.Cellât Autuvan'dan aldığı emir mucibince hatibin başını ve Filipik’leri yazan ellerini kesmiştir. Çiçeron'nn Filipik’i, kendisinin Antuan aleyhindeki yazılarına verdiği isimdir. Bu yazılar bugün de o nam ile anılır.

LXV. — Hatibin başı ve elleri Roma’ya götürüldüğü zaman Antuan majistralann seçim işleriyle uğraşıyordu. Ellere ve başa bakarak yüksek sesle : İşte şimdi muhakemesiz adam vurmak faslı kapandı, der.
Antuan Çiçeron’un başını ve ellerini kürsünün çengel denilen yerlerine ağdırmıştır. Romalılar kendileri için iğrenç bir manzara olan bu hal karşısında Çiçeron’u değil, Antuan’m ruhunu görüyorlardı. Antuan bu zulümler arasında bîr de doğru iş görmüş, Filolog’u Kentüs’ün karısı Pomponia’ya teslim etmiş,kadın da bu hainin etinin ve kemiğinin kendisine helâl edildiğini görünce onun bedeni üzerinde binbir işkence tatbik ettikten başka kendisini kendi vücûdun d en azar azar et parçaları kesmeğe, bunlan kızartıp yemeğe mecbur tutmuş.. Herhalde bunu birkaç tarihçi böyle anlatmaktadır. Fakat Çiçeron’un azatlısı Tiron hatta Filologdun ihanette bulunduğundan dahi bahs etmez.
Rivayet ederler ki, Sezar o günlerden birçok zaman sonra bir gün yeğenlerinin birinin odasına girdiği zaman, elinde Çiçeron’un bir eseri bulunan delikanlı birden şaşırmış ve kitabı esvabının altına sokmuştur. Sezar bu hareketi görmüş, kitabı almış, ayakta şurasmı burasını okuduktan sonra geri vererek : Alim bir adamdı, âlim ve vatanını sever bir adamdı, demiştir.
Sezar daha sonra Antuan’ı tamamen bozduk-dan sonra Çiçeron’un oğlunu kendisiyle birlikte konsüllüğe seçdirmiştir. Yine o sıralarda senatonun emriyle Antuan’ın koyduğu kanunlar kaldırıldı, Antuan’a verilmiş olan tekmil şeref ve ikbal hükümleri bozuldu ve ailesinden kimsenin Markus lakabını taşımaması hakkında karar çıktı. Çiçeron ailesinin intikamı yolunda Antuan’a bu »on ceza da verildi.

Demosten ile Çiçeron arasında mukayese

I.—Demosten ve Çiçeron hakkında tarihçilerden yad olunmaya değer tekmil öğrendiklerimi yazdım. Bunları güzel söz söylemek bakımından mukayeseden sakınacağım. Yalnız şukadarma işaret etmeliyim ki, Demosten yaradılışında haiz olduğu ve uğraşarak edindiği bütün melekelerini bu hünerini kemale vardırmaya hasretmiş, nutuklarındaki kuvvet ve şiddetle gerek baroda, gerek minberde bütün rakiplerini geçmiş, usiûbunun yüksekliğiyle., haşmetiyle ispat ve ikna vadisinde emsalsiz bir raddeye çıkmış, ifadede isabet ve meharet bakımından en ileri gidenleri dahi gölgede bırakmıştır. Pek çok nev’i ve pek çok derin bilgilerle mücehhez idi.
Felsefeye dair Akademi tarzında kaleme alınmış kendine has bir çok eser bırakmış olan Çiçeron’un nutuklarında,müdafaalarında ilmini, ihatasını göstermeye çalışan bir tasannu vardır.

II. — Her ikisinin üslûbları âdeta seciyelerinin tasviri hükmündedir. Demosten’in üslûbu her türlü tasannûdan uzak, daima vakur ve mucizdir ; Piteas’ın istihza yoluyla söylediği gibi lâmba kokmaz, akar suyu andırır, ahlâkında hiddet ve şiddetle mâruf olan mütefekkiri andırır.
Lâtife istidadını maskaralığa kadar götüren Çiçeron davasını kazanmak için müdafaalarında bile en ciddî bahisleri istihzaya vurur, hatta bazen perdeden ileri geçer. Koliüş’ü müdafaa e-derken zengin ve müdafaasında mükemmel olan müşterisinin arada sırada zevk ve şehvete iltifat etmesinde şaşacak bir şey olmadığını., elinde o* lan bir şeyden insanın istifade etmemesi delilik olacağını.• hattâ en büyük feylesofların en yüksek hayırı zevk ve şehvette bulduklarını söylemiştir.
Katon Murena’yı itham ettiği zaman müdafaasını o sırada konsüllükte bulunan Çiçeron üzerine alır. Katon Portik mezhebine pek bağlı idi; Çiçeron müdafaasında stoisienleri eline alır ve onların nükul dedikleri mücerredatm abes şeylerden ibaret bulunduğunu ileri sürerek uzun uza-dıye eğlenir. Mecliste herkes ve onlardan sirayet ederek hâkimler dahi kahkahayı salverirler. Bu münasebetle Katon’m kendisi bile yanında oturanlara : Gerçekfne kadar güldürücü bir konsülümüz var, demiştir.Bu şetaret ve şakraklık istidadı yüzünün hatlarına kadar vurmuştu.
Demos t eride bilâkis ciddî ve meşgul bir eda vardır. Hattâ, kendinin de anlattığına göre, ha-simleri kendi hakkında zorlu ve mürteci bir a-damdır, derlerdi.

III Eserlerinde de görüldüğü veçhile Demosten kendini methederken de temkinlidir ve kimselere batmaz.Bunu yapabilmesi için de bunu büyük bir menfaat istilzam etmelidir; başka türlü her zaman mütevazı ve muhterizdir. Halbuki Ciçer on bütün nutuklarında kendinden, içinde ölçüsüz bir şöhret arzusu saklı bir itidalsizlikle, bahseder ; «Silâh, şan ve zafer belâgate teslim olsunlar! diye bağırır.
Hükümette yapdıklarını methetmekle kanmaz.. Söylediği, yazdığı nutukları bile göklere çıkarır. Bir devlet adamında güzel söz söylemek kudreti bulunmak şüphesiz lüzumlu bir şeydir,fakat bundan gelecek şöhreti hırs ile sevmek ve kovalamak halinde şerefden kaybetmemek kabil değildir. Bu bakımdan Demosterite. daha yük< sek ve daha kuvvetli bir ruh vardır. Nitekim güzel söz söylemekteki hünerinin ancak kendi tecrübesi mahsulü görünmesini ister, bu hüneri için dinleyicilerinin, müsamahasını arar ve bu yüzden gurur duyanlara bayağı birer zenat ehli gözü ile bakardı. Halk huzurunda devlet işlerini ele almakta her ikisi ayni derecede liyakat göstermişlerdir. Orduda ve harpte kumanda sahibi bulunanlar bile onların muzaheretine ihtiyaç duymuşlardır. Meselâ Şares, Diopit ve Leosten grek hatibinden;Pompe,gençSe* zar Çiçerorı’dan yardım görmüşlerdir. Sezar bunu hatıralarında aynen itiraf eder. IV.—Demosten’de insanın mahiyetini en açık su* rette ortaya çıkaran otorite ve kumanda vasıfları yoktu;haibuki bunlar bütün ihtirasları işletir ve inşa* nın içinde saklı duran bütün kusurları ortaya atar. Böylelikle Demosten’in seciyesi hakkında en salim bir fikir verebilecek olan bu imtihanı geçirmemiş-tir. Müh i m hiçbir makam tutmamış,Filip'e karşı topladığı ordulara kumanda etmemiştir. Çiçerorı Sicilya’ya pretör, Kilikya’ya ve Ka-padokya’ya prokonsül olmuştur. Bir zamanda ki, tamah için artık hudut yoktu, âdi hırsızlık büyük bir alçaklık olduğu halde pretörler, general-lar gittikleri memleketleri kahren yağma ediyorlardı, artık soymak ayıp olmaktan çıkmıştı, soygunculukta itidal gösterenler en büyük minnet* lere lâyık görünüyordu, böyle bir zamanda Çiçe— ron servete tam bir istihkar ile bakmış ve her münasebetle hilim ve mülâyemet ile davranmayı bilmiştir. Bizzat Roma’da Katilina’ya karşı konsül sıfatiyle birdiktatörün ve bir hükümdarın kuvvetlerini üstünde taşıdığı halde,Eflatun’un:“şehir-ler tesadüfün garip bir lütfü olarak yüksek kuvvet ile yüksek basiretin ayni şahsta adaletle imtizaci halinde bütün dertlerin dindiğini görürler.», kehanetini tahakkuk ettirmiştir. Demosten bunun aksine olarak güzel söz söylemek kabiliyetini para vurmaya alet etmekle.• gizlice bir davada ayni zamanda hem Formion, hem de For-mion’un hasmi Apollodor için müdafaalar hazırlamakla müttehemdir. Iran şahından para çektiği ortaya atılmış, Harpalüs’Am para almakla mahkûm olmuştur; bunlar düşmanlarının iftiraları mıydı ? Gerçe iftiralar da eksik olmamıştır. Fakat minnet ve saygılarını teeyiden hükümdarlardan gelen hediyelere karşı koymak kuvvetini hiçbir vakit gösteremediğine dair bunca şeha-detleri red ve cerh imkânı var mıdır ? Ağır faizlerle gemiler üzerine murabaha yapan bir adamdan bunlar da beklenmez mi ? Çiçeron Siçilya’Iılardan ve prokonsüllüğü sırasında Kapadokya kıralı tarafından gelen hediyeleri çevirdiği gibi,[Roma’dan nefyolduğu zaman bütün dostlarının cebren vermek istedikleri yardımları da kabul etmemiştir. V. — Birinin nefyolunması kendisini düşürmüş, bu hırsızlık suçundan ileri gelmiş ; ötekinin nefyolunması kendisini şan ve şerefe garketmiş, Roma’dan kovulması vatanını en büyük hainlerin pençesinden kurtarmasının neticesi olmuştur. Birinin çıkışı Atina’da hiç bir teesir yapmamış, ötekinin Roma’dan çıkması üzerine bütün senato karalar giyinmiş, uzun zaman matem tut* muş, halk tarafından Çiçeron geri çağırılmadıkça işlere bakılmasını m enetmiştır» Gerçe Çiçeron menfa hayatını Makedonya’n birşeyler yapmadan geçirmiş, halbuki Demosten menfasında da en büyük siyasal işlere girmiştir; Şehirleri dolaşmış, Yunanistan’ın menfaatlerini müdafaa etmiş, bu şehirlerden Makedonya elçilerini çıkarttırmış,Velhasıl bu bakımdan gidişi ayni durumda TemİStokr den, Alsipiyacf dan çok daha yüksek bulunmuştur. Vatanına döndüğü zaman aynî prensiplere göre işleri eline almış ve gerek Antipatef* gerek Makedonya’hlara karşı koymaktan geri kalmamıştır. Leliüs senato huzurunda Çiçeron* n genç Sezar henüz baliğ bir yaşta iken kanun hükümleri hilâfına konsüllük istediği zaman yerinden kımıldanmadığını, ağzını açmadığını(l) ileri sürerek takbih eder.. Brütüs de mektuplarında Ç/-feron’u yıktıkları istipdattan daha kötüsüne meydan vermekle itham etmiştir. 1. — O sırada Komellüs üzerindeki libasını atmış, kılıcının kınını göstererek siz vermezseniz bu alacaktır!,demişti. Çiçeron için söz söylemeğe meydan yoktu, diyenler vardır. VI. — Ölüşlerini göz önüne getirince baht bir ihtiyarın düşmanlarından yakasını kurtarmak üzere zayıflık dolayısiyle uşaklarına kendisini öteye beriye taşıtarak, tabiî bir akıbete pek az takaddüm eden bir ölümden kaçtıktan sonra, boğazlatışmdan sızı duymamak kabil değildir. Demosten’e gelince gerçe Neptün mâbedine sığınır; fakat üzerinde zehir bulundurması, bunu saklaması, azm ile kullanması, mâbedde masun bir melce bulamayınca böylece daha kadir bir mihraba sığınarak cellâtlara,cellatların avenelerine teslim olmayarak Antipoter’in zulmünu istihkar etmesi beğenilecek bir durumdur, (1). 1. — Plütark burada da eski feylosoflardan birçoğundan, meselâ Sokraftan, Eflâıun’dan başka türlü düşünür. Bunlar intiharın aleyhindedirler. İntiharı emanet edilmiş bir noktadan kaçmak sayarlar. Bunlarca hayatımıza kastetmemize mesağ yoktur; bu emanet noktayı bırakıp çekilmek, mutlaka kaçmak suçunu icap ettirir.




Comments (0)