Demostenes'in yaşamını kısaca anlatan ve vecizelerini aktaran Brochar'ın Fransızca eserinin Haydar Rifat tarafından yapılmış çevirisinin tam metnidir:


DEMOKRİT

M. T. T. a. H.R.

Demokrit hakkında birkaç söz:

Abder’de doğan ve başlıca feylesof ve simyacı olarak önlü iki şahsiyeti olan Demokrit aynen çevirdiğimis şu küçük kitabın aslının üstünde İsa’dan 460 yıl evvel gelmiş ve 370 yıl evvel Ölmüş gösteriliyor; halbuki büyük ansiklopedide 460 yıl evvel gelmiş 357 yılma doğru ölmüş denilmektedir.

Dahâ genç yaşında Fisagorculann nazariyelerini, Parmenit’in ve Zenon'un d’Elee’nin metafizik telâkkilerini kavramış ve yunan feylesoflarını bütün mezheplerde hazmetmiş, açılmak, bilgi ve görgülerini derinleştirmek üzere doğuya doğru birçok seferlere çıkmış ve bu arada Mısır’da beş yıl oturmuştur. Riyaziyatta kendine üstün bir adam çıkmadığını söylerken «Hatta Mısır’da!» diye öğünür.

Kurduğu atom nazariyesini fenikeli j Mochüs’den aldığı yolundaki sözler boştur. Yurddaşlarımn hepsi kendisini sayarlar, daha hayatında böyük bir feylesof tanırlardı.

Birçok kitaplar yazmış; bilgilerinin tenevvüu ve fikrinin şiddeti ile göz kamaştırmıştır. Üslubunun güzelliği ve inceliğile Çiceron kendisini Eflâtun ile kıyas eder. Felsefe Ve bilgi tarihinde büyük bir yer tutan atom nazariyesinde ilk ilhamı belki hocası Lösip’den almıştır; fakat böyle de olsa tatbikteki ve genişletmekteki himmetlerile onu gene kendine mal etmiş sayılır.

Epikür ayni nazariyeyi adeta tekrar eder, denebilir. Z^flFlar : «Yokdan hiçbir şey var olmaz, hiçbir şey yok edilemez», . noktasına gelmişlerdi.’ Bunu şöyle ifade ederlerdi: «Varlık vardır, yokluk yoktur». Fakat bunun , arkasından Varlık birdir ve kımıldamaz, zehabında bulunurlardı ki, bu fizik âleminin1^ açılması, hatta varlığını anlama yolunu kapıyordu.

işte Demokrit bunlara karşı çokluğu ve hareketi göstermek üzere, onların sezebildikleri sonsuz varlığı birbirinden farklı sonsuz küçük parçalara bölünmüş olarak aldı; Eflâtun gibi, — fakat bambaşka bir bakımdan — ayni zamanda varlığın ve yokluğun varlığım kabul etti.Korku*nedir bilmedi, onun gözünde: Yokluk, boşluktu; varlık,dolu-luk yahut atom,yani daha küçük bölünmez parçalardı ki, ezelîdirler, yani yaradılmayarak vardırlar; ebedîdirler, yani yok olmazlar ve edilemezler.

Bütün varlıklar, ancak bu atomların ayrı ayrı mikdar ve-şekillerde ve yine ayn ayrı şartlar içinde toplanmalarından ibarettir. İşte kelimenin mutlak anlamıyle: «Yokdan hiç bir şey gelmez, yapılamaz, olamaz ve hiç bir şey yok olmaz, edilemez» fikri de buna dayanır.

Bu anlama göre ayni unsurlar önceden de, sonradan da hep vardır; ve yine öylelikle cisimlerin mürekkep olarak gelmeleri,, gitmelerinin, âsıl tâbirile doğum ve ölümün ne olduğunu anlamaya bir yol açılmış olur.
Atomun bu tarifinden bütün atomların ayni tabiatte olduğu çıkar. Yani atomlar arasında vasıf bakımından bir köksel ayrılık yoktur.

Fakat mikdar bakımından ayrılıklar olur. Hepsinde şekil ve büyüklük bir değildir. Şekiller sayıya gelmez; büyüklük değişir. Fakat her halde bunları duygularımızla ölçenleyiz, göremeyiz.

Bilgiler tarihinde, Demokrit’in bu iki hendesî vasfa tizik bir hassa olan ağırlığı da katıp katmadığı, belli başlı bir mesele olmuştur. İlim tarihçilerinden birçoğu,—başlarında Zeller olduğu halde—buna, Evet* derler.Fakat bunun daha yeni bir adım olduğu, bunu Epi-kür’ün tuttuğu fikri üstündür.

Bu hassanın ele alınmıyle sistem bambaşka, yepyeni bir şekle girer.

Metinlerin yakından tetkikinden Demokrit’e göre ağırlığın atomlara tabiatile birleşik bir hassa olmadığı ve fizik başka birçok vasıflar gibibunun da hareketten gelme bir vasıf sanıldığı anlaşılır.

Yaradılışı izah etmek için atomlarla birlikte boşluk ve hareket anlamalarını bulmak lâzım geliyordu.
Boşluğa son yoktur. Boşluk atomların etrafını alır ve aralarına girer.

Hareket ezelî ve ebedîdir.

Aristo’nun tâzirlerine, hücumlarına kulak asmayan Demokrit için bu hareket bir sebebe bağlı değildir, o önde de, sonda da hep vardır. Başlangıcı olmayan zamanlardan, henüz zaman mefhumunun duyulmadığı zamanlardan yine ebediyet kadar uzun bir zaman evvel de, atomlar bir kasırga önüne düşmüş bir halde şiddetle hareket halindedir ve birbirlerine vurdukları, çarpıştıkları olur..

Şekilleri,meb’atları ayrı ayrıtır; zaman zaman birbirine takılır,az veya çok müstakar kümeler yaparlar. Hepsi de ölüme, çözülmeğe mahkûm olan bütün varlıklar aslen bu suretle doğarlar; buna kısaca mekanizma sistemi denir. Neden sonra Dekart kâinatı hareket ve mesafe ile izaha kalktığı zaman bu fikri ele alır.

Bu prensiplerden alman önemli sonunçlardan biri şu olmuştu: Cisimlerde gördüğümüz hassalar hakikatte bize göründükleri gibi değildir. Atomlarda ne renk, ne hararet, ne de ses yoktur. Bu itibar ile atomların kendileri gibi ezelî ve ebedî ve değişmez olan ve ilk vasıflar adiyle anılan hendesî vasıfları ikinci derecede vasıflar denilen, değişici bir tertip sonuncu olan ve silinebilen, değişebilen vasıflardan ayırt etmek lâzımdır.

Demokrit'e göre bu vasıflar eşyada olmaktan ziyade bizdedir, zihinlerimizdedir. Onlar bir takım teessürlerdir, yahut onları alan, kimselerin varlıkları şeklidir.

Felsefeye duyulabilir vasıflarda izafîlik fikrini, - diğer tâbirile enfüsîliği sokan bazı iddialar hilâfına Pitagoras olmayıp Demokrit’dir. Bu fikir zamanla septik mekteplerden başka Yunan felsefesinde de düşmüş ve modern felsefede yeniden dirilerek devrimler yapmıştır.

Daha az önemli olmıyan başka bir sonunç da atomun tarifinde görünür :Kâinatta, bir gaye > uğurunda işliyen ve şuûra dayanan hiç bir sebebe yer yoktur .Dünyanın gûya bir tesadüf veya atomların birbirine kazara rastlamalarından doğduğu suretindeki akidenin çok kerre olduğu gibi atomistlere isnat olunması büsbütün haksızdır. Atomistlerin sisteminde kaza ve tesadüf yoktur.Her şey ebedî zaruret kanunlarına tâbidir.İşte bu bakımdandır ki, dışardan bir sebebin maddenin hareketlerini değiştirmek,sevk ve idare etmek üzere müdahalesi imkânsız bulunmaktadır.

Her şeyi izaha mekanizma kâfidir; zaten Demokrit’e göre ne nihaî illetler, ne kudreti balığa, ne de kaza ve kader yoktur. Sayısında son olmıyan atomlar vardır. Bu atomlar sonsuz bir halde ayrı ayrı şekillerdedir. Fezaya ve zamana da son yoktur. Birbirine benzeyen benzemiyen alemler vardır ki, hepsi o vasıflarda bulunmuş ve bulunacaklardır.
Üzerinde yaşadığımız şu dünyada atomların — en ağırları değil — en irileri merkezde birbirine katıla katıla yer yüzüne vücut vermişler, daha başkaları da yine hareket yasalarına uygun bir halde suyu, havayı, ateşi yapmışlardır.
Yıldızlar bütün kâinatın gayet hızlı hareketleri içinde ateş almış aşağı yukarı ayni terkibde dünyalardır.

Demokrit nebatları,hayvanlan ayni kanunlara dayanarak anlatır. Ruhu vücudün her bir noktasında cismanî her iki atom arasında âdi bir atom halinde kabul eder. Bu ruhî atomlar her nefes alındıkça yenileşir ve nefes alma her hangi bir sebeple kesilmekle beraber ölüm çatar.

Demokrit’in bilgi nazariyesi pek ünlüdür ve imajlar nazariyesi adını taşır. Daha sonraları Epikür tarafından müdafaa edilen nazariye farklı olmakla beraber her ikisi esasdâ J birleşirler : Cisimler bir takım imajlar neşre- I derlet ki, bunlar çok rekik atomlardan mürek-keptir,bunlar içinden çıktıkları cisimlerle bizim '4 aramızdaki havayı harekete getirirler; bu hava gözlerimize vurur ve böylelikle bilgi temetlerinden duygu hasıl olur. Kulak, burun 1 ilâh hakkında da ayni hal tatbik ölünür.

Bu bilgilerin kıymeti noktasındadır ki,Demokrit Epikür ile tamamen ayrı düşer. Aristo; mokrit’in her duygunun doğru olduğunu söylediğini ileri atarsa da onun doğrudan doğ- 4 rüya böyle bir şey söylediğine dair bir delil yoktur. Hatta bilâkis onun görüşüne göre duygular aldatıcıdır, kat’iyetten uzaktırlar.

Ahlâkıyata gelince: Demokrit bu vadide .j İlmî mahiyette prensipler koymaya kalkmamıştır.

Etikaya dair kitapları bu büyük müşahede-1 cininin insanların hayatlarını idare işlerilede yakın dan bağlılığını gösterir. Aklı, duygulardan., j ruhî saadeti, cismanî saadetten üstün tutar. Gerçe bayatta en büyük kanun olarak mümkün öldüğü kadar çök eğlenmeği ve az ı$k tırap çekmeği kabul ederse de hemen bunun arkasından asıl saadetin vücutta ve servette değil doğrulukta ve akılda bulunduğu davasini tutar.

Dilimize aynen çevirdiğimiz şu küçük kitap Demökrit’in ahlâkî düşüncelerinden başlıca* larını toplamaktadır. Bizde bu vadide böyle feylesoflara dair baş vurulacak bir çok değil,, birer tane bile eserler olmadığından o düşüncelerin daha iyi anlaşılmasını sağlamak üzere Broşar tarafından yazılmış olan yukarki satırları da çevirip buraya katmayı doğru ve. faydalı gördüm.

Teşvikiye Palas 4V
11/7/935 H. R-

AHLÂKÎ FİKİRLER

Aklın fic şanı: İyi düşünmek, iyi söylemek, iyi yapmaktır.

Hoşnut yaşamak istiyen kimse — gerek hususî gerek umumî — çok işe girmemeli ve üstüne gücüne üstün ve tabiatine aykırı işler almamalıdır. Tâli kendine gülse ve yükseklere çıkaracak görünse de buna bakılmamak ve gücünü aşan şeylere el sürmemekte çok dikkatli olmalıdır.

Orta bir tâli büyük servetlerden çok daha emindir.

Hekimlik beden hastalıklarım iyi eder, felsefe ruhu pasyonlarından kurtarır.

Tabiat ile talim ve terbiye arasında bir benzerlik vardır. Talim ve terbiye insanı çok
değiştirir, fakat bunu yaparken ikinci bir tabiat yaratmış olur.

İnsan küçük bir âlemdir.

Sözlerim anlanarak dinlenirse kâmil bir adama yaraşır bir çok işlet görülür ye fena işlerden korunulur.
Ruhî iyilikler, dileyen adam tanrısal bir yolda yürür; cismanî hazler e düşkünlükle gelip geçici bir saadet elde edilir.

Haksızlık edene karşı koymalı; şayet bu olamıyorsa onunla suç ortağı olmaktan kaçınmalıdır.

Ya iyi olmalı, yahut iyiye imtisal etmeli, iyileri taklid etmelidir.

İnsanlara ne bedenî imtiyazlar,ne de para pul saadet vermez; saadet doğruluk ve tedbir ile gelir.

Fena işler yapmaktan korkarak değil, ödev -vazife- duygusile uzaklaş malıdır.

Ödevlerini karagünlerinde unutmamak büyük bir şeydir.

Kötü işlerden nedamet hayatın selâmetidir.

Doğru söylüyen çok söylemeğe hiç muhtaç değildir.

Kötülük yapan, kötülüğe uğrayandan daha bedbahttır.

İhmal ile' yapılan bir kusuru sükûn ile karşılayıp katlanmak ruh büyüklüğüne işarettir.

Kanunu, hâkimi ve akıllıları saymak bir kural - kaide - dır.

Doğru adam kötülerin dedikodularına hiç kulak vermez..

İnsan için aşağı birinden emir almak güçtür.

Kendini tamamen paranın hükmü altına koyan kimse hiçbir vakit dürüst olamaz.

Kanaat vermek için söz, çok kere altından daha tesirlidir.

Kendini çok akıllı satan kimseye makulü teslim ettirmeğe uğraşmak boş yere ezgiye -zahmete- girmek olur.

Birçok kimse makul bir şey bilmedikleri halde uslu akıllı yaşarlar.

Birçok kimseler en ayıp işler gördükleri halde çok güzel sözler söylemekten kalmazlar/i

Aptalları fena tecrübeler ihtiyatlı eder.

Kendini söylevdermeğe değil, ile faziletli işler görmeğe vermelidir.

Güzel şeyleri 'görmek ' ve emek verira onları yapmak pek yüksek kimseler^. vergidir.

Yük hayvanlarının üstünlüğü vücutlarının kuvveti yapısında, insanlarınki seciyelerinin güzel kuruluşundadır.

Doğru düşünenlerin ümitleri tahakkuk edebilir, aptallarınki etmez.

Hiçbir san’at, hiçbir bilgi emeksiz elde edilemez.

Başkalarının suçundan önce kendi suçlarını görüp yermek daha doğru olur.

Seciyeleri iyi bir düzen altında olanlar! güzel onarılmış bir a*

Haksızlık etmemek öğünmeğe değmez, onu akıldan bile geçirmemeli de.

Güzel içleri alkışlamak güzeldir. Fenaları alkışlamak da yalamalara, dalkavuklara uygun bir şeydir.

Birçok bilgeler- allâmeler- zekâdan mahrumdur.

Çok düşünmeğe çalışmak, çok bilmeğe değil.

Bir işi yapmadan düşünmek, yaptıktan sonra düşünmekten üstündür.

Her önüne gelene değil, ancak denenmiş kimselere inanmalı. Birinci hal hayvanlara yakışır.

Sayğı değer adamla kötü adam yalnız işlerinden değil, dileklerinden de belli olur.

Filân şey bütün insanlar için iyi ve doğrudur; fakat bazılarının hoşuna gider, bazılarının gitme?. ölçüsü? dilekler bir çocuğa yaraşır, bîr adama değil.

Vakitsiz gelen hazler tiksinme verir.

Belli bir şey için duyulan şiddetli bir istek ruhu bütün geriye kalan şeylere karşı! kör eder.

O aşk makbuldür ki, güzelliğe kirletmeden bağlanır.

Nefsini faydası olmıyan her hazden uzak tutmalıdır.

Aptallar için söz dinlemek söz yürütmekten hayırlı olur.

Aptallara akıl değil, fakat felâket ;.bir şe^l öğretebilir.

Akıl ile birlikte bulunmıyan şan ve servet pek sağlam olmıyan nimetlerdir.

Para kazanmak faydasız; değildir; fakat, bu haksızlıkla ele getiriliyorsa ep büyük afettir.

Kötüleri örnek tutmak ve iyileri örnek tutmayı hatta istememek acıklı . esef olunacak bir şeydir.

Başkalarının işine saygısızca burun sokmak ve kendi işlerini yüz üstü ‘ bırakmak ayıptır.

Daima kocurimak -tereddüt etmek, hiç bir vakit sonunç - netice vermemek demektir.

Her şeyi lafla yapanlar ve hakikatte hiç bir şey yapmıyanlar kalp ve mürailerdir.

İyiyi bilmemek kusurlar yapılmasına sebep olur.

Ayıp bir iş yapan kimse ilk önce kendi önünde kızarmalıdır.

Her söze aksi karşılık veren ve çok gevezelik eden kimse, bilinmesi lâzım olan şeyleri öğrenemez.

Herşeyden dem vurmak ve hiç birşey dinlemek istememek bir nevi tamâdır.

Kötüyü göz önünde tutmalı, ta ki uygun fırsat bulamasın.

Kıskanç kendi kendine keder yaratır, kendi kendinin düşmanıdır.

Haksızlık yapan bir adam değil, bile bile haksızlık yapan bir adam düşman sayılır.

Akrabanın düşmanlığı yabancılarınınkinden daha çok elem verir.

Herkese emniyetsizdik gösterme; fakat tedbirli ve metin ol.

Lütufları daha büyüklerini geri vermek şartıyle kabul etmelidir.

Zamanında yapılan iyilikleri, onları görenler için çok büyük kıymettedirler.

Saygı nişaneleri ^eki ve unurlü kimselere büyük bir tesir yapar.

Lütfün karşılığını bekliyen kimse, lütufkârl vasfına lâyık değildir. Bu vasıf, ancak lütfetmek niyetile lütfedene yaraşır.

Dost görünen bir çok kimseler dost değildir ve dost görünmeyen birtakımları da dosttur.

Akıllı tek bir adamın dostluğu dünyanın bütün budalalarının dostluğundan daha kıy» metlidir.

Vefakâr tek, bir dostu olsun bulunmıyân kimse yaşamağa lâyık değildir.

Denemiş dostlarını uzun zaman tutamı yan, çetin bir tabiatta demektir,

Çok kimse bolluktan darlığa düşen dostlardan kaçar.

Tenasüp her şeyde iyidir. Ben fazla ne bolluğu, nede eksikliği sevmem.

Tam bir nisbet her yerde ve her zaman güzeldir. Ne bolluğu, ne de eksikliği iyi bulmam.

Kimseyi sevmiyen, bence, kimse tarafından da sevilmez.

Bir ihtiyar, sözlerinde lâtife ile ciddiyeti uzlaştırmayı bilirse, sevimlidir.

Vücut güzelliği, içinde zekâ da taşımıyorsa, hayvanı bir şeydir.

Dost bulmak iyi günlerde kolay, fena günlerinde çok güçtür.

Akrabaların hepsi değil, ancak menfaatleri birleşenler dostturlar.

İnsan vasfına, lâyık olanlar insanların felâketinden haz duymaz, acınır.

İyilik isteyenler güçlükle bulurlar; fenalık hatta aranmadan da gelir.

Mütemadiyen suç bulmaktan hoşlananlar dost tutulamazlar.

Kadın dilini işletmemelidir; bu pek tehlikelidir.

Kadından emir almak bir erkek-' «îte? en büyük zillettir.

Güzel bir şey yaratmak tanrısal birak-1* İm kârıdır.

Budalaları öğen, onlara çok zarar verir.

Başkaları tarafından ögülmek kendi kçO’Şi dini ögmekten yeğdir.

Bazı öğüşler Senin içip kabul edilemiyor cek gibi ise, onların dalkavukluk oldüğurııi:' anla!

Doğrusu,bir şey bildiğimiz yoktur... Doğrus o kadar derinliklerdedir ki...

Dünyanın en büyük hükümdarı olmaya, tek bir sebebi izah edebilmeyi üstün bulurum.

İnsanlar kendi tedbirsizliklerini örtmek için ortaya taliğ diye bir put çıkarmışlardır. Taliğ akla pek seyrek olarak karşı gelir ve derin görüşlü bir adam hayatta pek çok-şeyleri dileğine göre döndürebilir.

Söz işin gölgesidir.

Âkil hazzı kendinde bulmaya bakmalıdır.

İnsanın, içini açıp görebilseydin her türlü fena pasyoniarla karşılaşırdın!

Yakınlarına hoş görünmek kaygısından kaçınmalıdır.

Birçok mühim işlerde bize hayvanlar önder olmuşlardır: örümcekten örmeyi ve yamamayı almışı^ Kırlangıçtan yuvalarımızı yapmayı öğrenmişiz, ötücü kuşlardan şarkı çağırmayı kapmışız.

Her şeyi öğrenmeğe kalkma, yoksa her şeyde yaya kalırsın.

Saadet de, felâket de bizim kendi içimizdedir.

Saadet sürülerde veya altınlarda değil, içimizdedir.

Beden yaşadığı müddetçe çektiği azap ve iztiraplardan dolayı ruhû mahkemeye çekebilseydi ve hüküm salâhiyeti de kendinde olsaydı ihmal ve sarhoşluk yüzünden harap oluşundan ve. şehvet yüzünden yıkılmış olmasından dolayı hemen hükmü başardı. Bu birine usulsüz kullandığı ve fena bir halde bıraktığı bir aletten dolayı hesap sormaya benzerdi.
Kötü, aptal, hayasız, pis bir hayat yaşamak - fena yaşamak değil, mütemadiyen ölmektir.

İyilik nereden gelirse fenalık de gelir ve fenalığın önünü almak çaresi de ordadır.Meselâ derin sular ayni zamanda hem faydalı,hem tehlikelidir; çünkü hartada boğulmak ta vardır ; yüzme öğrenilince bu da bertaraf olur.

Kullanmayı ve münasip surette hazmetmeyi bilmeyince insanlar için iyilikten bazen fenalık çıkar. Falan şeye mutlaka fena gö-zile bakmak doğru değildir, iyi de olabilirler. Bazen fenalığı gidermek için iyiliği harcetmek de vardır.
Yiğit adam kendinin daima kanunun mesağ verdiği doğru yola çekildiğini duyar; gece gündüz şendir, işinde gücündedir, bir kaygusu yoktur.

Hakkı saymayan, vazifelerini görmeyen kimse eksikliğini hatırladıkça her şeyi bir haz duymayarak yapar, işkence içindedir, kendi kendini yer.

Daima insanların önüne her türlü iyilikler serilmiştir. Kendilerine, fena, muzır ve faydasız bir şey peşkeş çekilmemiştir. Bunları gözlerini kapamak ve bilgisiz kalmak yüzünden kendileri arar, bulur ve içine düşerler.
Tâliy müsrif fakat sebatsızdır; halbuki tabiat kendi kendine vefa eder. Bu suretledir ki aşağı fakat emin vasıtalarile büyük ümitlere de üstün gelir.

Güzel sözler fena bîr işi silemez. İyi bir işin de iftira yüzünden kirlenemeyeceği gibi.

Gençlere yapılabilecek en büyük fenalık onlara hafiflik vermektir; bu yüzden kötülük doğuran delice istekler başlar. Çocuklar ihti-mamsız davrandıkça, ne ilimde, ne musikide, ne oyunlarda, ne savaşta, ne de fazileti en yüksek bir noktada tutan saygıda kemal, gösteremezler. Unur duygusunu veren ihtimamdır.

Fikri işlemek: bahtiyar kimseleriçin bir ziynet, bedbahtlar için barınılacak bir köşedir.

Bir kimseyi fazilete götürmek için kanun ve cebir yollarını kullanandan çok, teşvik ye ikna yollarını tutan muvaffak olur. Çünkü fenalığı - ancak kanun yasak ediyor diye yapmayan adam kabil ki, gizlice yapaih^ Fakat fenalık yapmanın fena olduğuna iman ederek yapmayan,bu vazife duygusunu duyan kimse fenalığı ne gizli, ne de aşikâr olarak yapmaması muhtemeldir.Bu suretle iyi yolda anlayarak,, bilerek giden adam ayni zamanda azını ve nısfet sahibi bir adam demektir.

Talim ve terbiye iyi yemişlerini çok emek-l lerle verir; halbuki fenaları hiç emeksiz, âdeta kendiliklerinden düşer giderler. Bundan ötürü de kötü tabiatta bir adam fena yolda yürümekte çok kere mecbur kalır.

Bazen gençler akıllı ve ihtiyarlar aptal olur. Çünkü aklı veren mutlaka zaman olmayıp uygun bir terbiye ve tabiî bir istidat da lâzımdır.

Mütemadiyen kötülerle düşüp kalkmak fena istidatları büyütür.

Münevver kimselerin ümidi cahillerin zenginliğinden üstündür.

Duygularda uygunluk dostluk doğurur.

İnsanlara bedenlerinden daha çok, ruhlarına bakmak yaraşır. Ruhun kemal bulması vücudun sefaletini silmeğe çalışır; halbuki fikirsiz beden kuvveti ruhu hiçbir suretle daha yüksekliğe götürmez.

İnsan için en iyi şey yaşadığı müddetçe mümkün olduğu kadar şen olmak, mümkün olduğu kadar kederden kaçmaktır. Bu, gönlümüzü gelip geçici şeylere bağlamamakla olur.

Fena şeylerden bahsetmekten bile kaçınmalıdır.

İnsanlara neş’e: eğlencelerimde itidal v6J yaşa* yışlarında düzgünlük ile gelir ; yoksulluk ve bolluk apansız değişiklikler getirir ve ruha büyük karışıklıklar verir;,;! Hele hir uçtarfti öbür uca kadar sallanan ruhlarda, ne karar,ne de neş’e bulunmaz. Bundah ötürüdür ki,insan aklını kemale,hikmete vermeli# el altında^olan, şeylerle kanaat etmeli ve hasep vehayrânlık uyandıran f şeylere -büyük bir ehemmiyet vermiyerek fikren onların arkasından koşmamalıdır.

Daha iyisi sefil bir hayat sürenleri göz önünde tutmalı ve eldeki nimeti büyük ve gıbtaya lâyık görmek., büyük servetler arkasından koşarak ruhu fesada vermemek İçin onların çekdiklfcri iztirapları kendine mal edercesine candan bakıp görmelidir. Zenginlere bayılan ve başkalarının pek bahtiyar bulup her an gözlerinden ayırmadıkları kimselere hayran olan adam mütemadiyen yeni yeni işlere baş vurmaya ve hırsı yüzünden tamiri zor ve kanunlarca memnu işler tutmaya mecbur kalır. İmdi o meyillerden uzak durmalı; kendi yaşayışını daha yoksul olanların yaşayışile karşılaştırarak eldekinden memnun olmalıdır. Daha yoksul kimselerin çekdiklerine bakdıkça taliimiziıj* daha iyi olmasından ken-dimizi’bahtiyar buluruz. Bu prensip, sedakatle tatbik edilirse haset, kin, fenalık gütmek gibi birçok fesat unsurları hayatımızdan koğulmuş olur.

Medih olunmaması lâzım gelen şeyleri medhetmek, ve zem edihniyecek şeyleri zem etmek kolaydır ; fakat her iki hareket fena bir seciyeye alâmettir.

Çatpıak üzere olan bir haksızlığın önünü almak tedbir, uğranılan haksızlığın tamirini aramamak aptallık eseridir.
Güzel eserlerin temaşasından büyük ferahlıklar doğar.

Takıp takıştırılmış, gözler için çok cazip bir surette giydirilip kuşatılmış figürler..,fakat ne yazık kİ kalpleri yoktur.

Kendi dertlerini unutmak cür’et doğurur.

Budalalar, hayatlarını tesadüfün kendilerine açdığı yollardaki faydalarına göre kurarlar; fakat bu menfaatlerin ledünnünü görenler felsefenin nimetlerine rağbet ederler.

Hayvan ancak kendine lâzım olanı arara insan daha daha ötelere geçer.

Aptallar hayattan ürküp titredikleri halde cehennem korkusile yaşamakta devam etmek isterler.

Aptallar neş’e bulmaksızın yaşarlar.

Aptallar hem yaşamaktan bir zevk almazlar, hem de uzun bir ömür isterler.

Aptallar daima uzak şeyleri kurar ve kendileri için ellerinde olmayanlardan daba faydalı olsalar da - önlerindeki şeyleri yıkarlar.

İnsanlar ölümden kaçındıkları halde hep onun arkasından koşarlar.

Aptallar bütün ömürlerince hiç kimşeye hoş görünmezler.

Aptallar ihtiyarlıktan çok ölümden korkar, yaşamak isterler.

Her türlü hazzi aramamalı, yalnız necip olanlarını aramalıdır.

Babanın dürüst hareketi çocukları için en tesirli derstir.

Servet muhteşem surette bezenmiş bir sofra, kanaat de kâfi bir sofra çıkarır.

İtidal hazleri artırır ve daha derinlerden daha çok tat aldırır.

Gündüz uykusu vücutta bir ârızaya, yahut durgunluğa, yahut ruhun düşkünlüğüne işarettir.

Cesaret taliin darbelerini hafifletir.

Cesur yalnız düşmanlarına üstün gelene değil, kendi arzularını yenene de denir.

Nice kimseler şehirler idare ve hüküm ederler de kadınlara esir olurlar.

Sağlam, korkusuz bir hüküm vermek adâ-let için şereftir. Haksızlığın sonu daimî bir felaket korkusudur.

Aklın, tesir altında kalmıyanı, en kıymetlisi ve en çok saygınıdır.

Haksızlığa düşman olanlar sevimli kimselerdir.

Ayıp yollardan kazanılan servette şerefsîgl lik işaretleri göze batar.

Servet arzusu hudut tanımazsa,doymak bilmezse en büyük fakirlikten daha zahmetli bir şey olur. Çünkü arzu ne kadar büyük ise okadar da mübrem ihtiyaçlar doğurur.

Kötü kazanç fazilete rahne açar.

Fena kazanç ümidi, kendi kendini harcetmenin başlangıcıdır.

Çocuklar için fazla büyük servetler toplamak bir vesiledir. Bununla seciyemizdeki tamaı gösteririz.

Vücudün muhtaç olduğu şeyleri herkes zahmetsizce, yorulmadan, kolaylıkla bulur. Zahmetlere mal olan ve hayatı hırpalayan şeyleri isteyen vücut değil, önünü ardını arammn yanlış

Daima daha çok kazanmak hırsı eldeki-ni de kaybettirir insan böylelikle sonunda Ezop’un hikâyesindeki köpeğe döner (1).

*(1) Ağzında et parçası olan bir köpek dereyi geçerken suyun içine gölgesini görür, ağımda daha büyük et parçası olan diğer bir köpek olduğunu zan eder, ve ağzındaki eti bırakarak hemen gölgesine hücum eder Bu surede ağrırda bulunan etten de mahrum kabr.

Doğruyu söylemek bir ödev - vazife- dir; halbuki ayni zamanda daha faydalıdır..

Açık yüreklilik müstakil bir fikir alâmetidir, fakat bunar ortaya sırasında çıkarmak çok nazik bir iştir.

Hasisler arıları andıriB;ebediyen yaşayacaklarmış gibi mütemadiyen toplamağa bakarlar.

Hasislerin okutulmamış çocukları ip can-bazlanna benzer; Bu canbazlar oynarken ayaklarını koyulması lâzım olan yere koymadıkları zaman işleri bitiktir; halbuki yerine basmak da zordur: Ayakları o kadar küçük bir yerde kımıldayacaklardır ki... O çocuklar için de hal köyledir. Babalarının verdikleri örnekten biraz ayrıldılar mı, onlar kadar hesabi ve hasis olmadıklarına göre mahvolurlar.

Para artırmak, açlığa gögüs germek haydi faydalı olsun; fakat sırasında para saçmak da daha az faydalı değildir.Ne zaman,nasıl davranmak münasip olacağını isabetle belitmek -tayin etmek-tekemmül etmiş bir adamın .işidir.

Bayramsız bir hayat otelsiz uzun bir yola benzer.

Akıllı, elinde olmıyan ihtimaldan dolayı gam yemeyen, elinde olandan hoşnut bulunan kimsedir.

En seyrek hazler, en tatlılarıdır.

Ölçüsü taşınca en tatlı şeyler en tatsız olur.

İnsanlar düa eder, Tanrılardan vücut sağlığı dilerler; bilmezler ki bunu elde etmenin anahtarı kendi ellerindedir» Taşkınlıklarile onu yıkmaya çabalar, pasyonlarile bozarlar.

Karnının zevkine esir olup yemekte, içmekte ve sevişmekte haddi aşanlakiçin bu zevk çok kısa sürer- Bu zevk böylece ancak bir an tadılır, halbuki arkasından gelen acılar sayısızdır. Gerçi ayni zevk mütemadiyen özlenir, fakat dilekler yerine gelmesin bir an duyulan haz ayni ande çarçabuk silinir, gider. Hayalî demeğe varan bu haz bir tarafa, bırakılınca bütün bunlarda iyi bir şey de yoktur; ve ayni ihtiyaç kendini yeniden yeniden duyurur.

İnsanın kendi gönlüle savaşa çıkması zordur ; fakat iyi düşünen bir adama düşen bu savaşta üstün gelmektir.

Kavgadan hoşlanmak akla uymaz. Çünkü düşmanı bitirmek tasasife insan kendi menfaatini de görmez olur.

Kendinden üstün şeylerle boy ölçüşen fena zanlara düşer.

Oynak 1 kimseler «sıkıntıda savurdukları andı, kurtulur kurtulmaz unuturlar.

İstenerek katlanılan güçlükler istenmeyerek uğranılan ‘güçlükleri çekmeğe takat verirler.

Âdet edinilince devamlı çalışma daha kolay olur.

Yaradılışlarında müstait olmayan bir çok kimseler ekzersizlerle bu eksikliklerini kapatırlar.

Hedefe varılmak veya varılacağına güven olmak şartile bütün zahmetler istirahat halinden daha tatlıdır.

Yapayalnız kalsan, bile fenalığı ne üstün bul, ne de yap. Başkalarından çok kendi kendinden utanmayı (öğren. ’
Şayet insanlar birbirine fena muamele etmeselerdi kanunlar hiç \kinıs^y$!‘ dilediği gibi yürümekten alıkoymazdı.
Haset gerçekten nifak kaynağıdır.

Yabancı ellerde oturmak kendi kendini korumayı öğretir.

Bir parça arpa ekmeği, bir saman döşek açlığa, yorgunluğa karşı en tatlı devadır.

Akıllı adama bütün yeryüzü munisdir.

Çünkü, yüksek bir ruhun vatanı bütün kâinattır.

Kanunun kaygusu ihsanların hayatını en g .iyi bir hale getirmektir. Bunu başarabilmek ancak insanların da mes’ut olmayı şiddetle dilemelerine bakar.

Kanun nimetlerini kendisine bağlananlara verir.

İç savaş iki partiye de belâdır. Düşenler için olduğu kadar,kazananlar için de yıkımdır.

Büyük işler ancak elbirliğile başarılabilir.

Savaşlar da bu yoldan kazanılabilir. Başka yollar çıkmaz.

Özgenlik -hürriyete esirliğe nekadar üstün ise zalimler ülkesinin? mevhum saadetine de demokraside fakirlik okadar üstündür.

Devlete ait menfaatler iyi idare olunmak için her şeye üstün tutulur. Boğuşa boğuşa nısfeti', ayak altına almak ve ammenin selâmetine karşı gitmek doğru değildir.

Kurumu, düzgün bir devlet en emin bir siperdir; her şey onun içindir. O kurtulunca her şey kurtulmuş olur ve onun çökmesi her şey çökertj^’i

İyi vatandaşlar için kendi işlerini iğreti tutmak fayda getirmez. Onları kavrayıp başarmak haklarında çok hayırlı olur; yoksa işlerin herbad olduklarını görürler. Fakat bir kimse anîme işlerini iğreti tutarsa hırsızlık etmediği, haksızlık yapmadığı halde de kötü bir nam alır. Çünkü ödevlerinim salıntıya bırakmayan ve haksızlık yapmayan bir kimse dahi kötülenebilir, dertlere uğrayabilir. Yazık ki, kusur yapmamak kabil değildir,öte tarafdaiı da insanlara kendini affet tirmek kolay değildir.

Fena vatandaşlar tutmakta oldukları yerlere nakadar lâyık değillerse : bir o kadar da ihmalci olurlar ve aptallık ve kendini beğenerek böbürlenmek her yanlarından akar.

Şayet zenginler fakirlerin ihtiyaçlarını gidermeği., onlara yardımı., ve onları hoşnut etmeği içlerine koyabilselerdi vatandaşlar arasında göz açıp kapayıncaya kadar kısa hir zamanda şejkat, tesanüd, kardeşlik, karşılıklı yardım ve bunlara benzer ve sayılması imkânsız birçok nimetler tahakkuk ederdi.

Hak: borçların yerine getirilmesinden,haksızlık: bunları yerine getırmemekden geriye atmaktan ibarettir.
Bize zararlı olan veya olabilecek olan hayvanları öldürmeğe mesağ vardır. Ammçniıl menfaati için bunu yapmak yapmamaktan yeğdir.

Her türlü hakka karşı zarar vermekde musir herşeyi neye mal olursa olsun silip süpürmek lâzımdır. Bunu yapan daha çok rahat, hak, emniyet ve servet bulur.

Vahşi, zararlı hayvanlara karşı kanunlar çıkarıldığı gibi, insanlara karşı da böyle kanunlar çıkarılmak ve bunlara dayanılarak istisnaî bir memnuiyet almadıkça her devlette muzır kimseleri öldürmek lâzım gelirdi. Fakat bazı taahhütler, mukaveleler buna cevaz vermemektedir.

Bir haydudu, bir korsanı kendi elile, veya birini memur ederek, yahut mahkeme emrile öldüren - ceza görmemek zaruridir.

Haksızlığa uğrayanı bütün gücümüzle korumak ve haksızlığın yapılmasının önünü almak borçtur. Böyle bir hal doğru ve iyi ve aksi yanlış ve fenadır.


Comments (0)