Plutarkhos'un Sezar biyografisinin Haydar Rifat tarafından Fransızca üzerinden yapılmış çevirisinin tam metni:


SEZAR
Zeka ve fazilet melikesi Tezer Nimet'e
H.R.

SEZAR
I.—Sila Roma’ya hâkim olduktan sonra ne adançlarda bulunarak,ne de gözdağı vererek Sezar'ı —Roma’nın eski şevketlisi Çinna’nm kızı olan— karısını bırakmaya razı edemeyince (1) kadının çehezini müsadere etdi. Sezar'ın ihtiyar Mariyüs ile akrabalığı kendisinin Sila’dan nefret etmesine sebep bulunuyordu. Mariyüs, Sezar'ın halesiyle evlenmiş ve onlardan genç Mariyüs doğmuştu ki, bu suretle Mariyüs ile Sezar kardeş çucukları idiler.

*(1) Sezar Koneli’yi almak için gayet zengin bir şövalye sülâlesinden olan Kosütis ile evlenmekten vazgeçmişti. Sila’nın bütün tazyikleri Sezar’ı Pizon’a imtisal ettiremedi. Pi-zon ölmüş bulunan Çinna’nm karısı Annia ile evlenmiş iken diktatöre hoş görünmek için kadını boşamıştı.

Sila iktidarı eline alıp ta sorgusuz bir halde her tarafı kasıpkavurduğu ilk sıralarda başka bir çok işler arasında, her gün bir çok kimseleri de kurban ettirirken, nasılsa Sezar’ı düşünememişdir. Halbuki Sezar, daha pek genç olduğu halde, kendisini unutturmaya bakacağına, şeref kaygısına düştü ve halkın reyini toplamak için ortaya atıldı. Sila'nın itirazı üzerine dileği reddolundu; Sila bu münasebetle Sezar'ı öldürtmeği düşündü. Sila’ya dostları bu kadar genç bir çocuğun feda edilmesinde bir hikmet olamıyacağını söyledikleri zaman, Sila:

— Bu çocukda bir çok Mariyüsler görmediğinizden dolayı gaflettesiniz! demiştir (l). Bunu haber alan Sezar saklanmak lüzumunu anladı ve uzun bir zaman Saben’ler ülkesinde dolaştı. Bir gün hastalık münasebetiyle başka bir eve götürüldüğü sırada, geceleyin Sila’nın askerlerinin eline düşmüşdür; askerler bu havalide kendisini arayorlar ve ellerine hüviyeti bilinmeyen kim geçerse alıp götürüyorlardı. Sezar bu askerin kumandanına iki talan (2) bahşiş vermiş, bu para mukabilinde sıvışmasına göz yumulmuştur. Sezar doğru deniz kenarına inmiş ve bir gemiye atlıya-rak gidip Bitiniya kralı Nikomed’in yanına sığınmıştır.

*1. - Sila’nın mezar taşında “Bu adam kadar dostlarına iyilik, düşmanlarına fenalık eden kimse gelmemiştir" ibaresi yazılıdır
*2. — On bin lira. H.R. |

II. — Orada az bir müddet kaldıktan sonra denize açıldı ve Farmasöz adası yakınlarında korsanların eline düşdüî Bu korsanların önemli donanmaları ve sonsuz küçük gemileri vardı ve bu denizin her tarafında sahibkıran olmuşlardı. Bunlar Sezar’ı bırakmak için 20 talan istediler (1). Sezar ellerine geçen esirin kıymetini bilmeyen bu adamlarla eğlendi ve 20 yerine 50 talan (2) vermeyi taahhüd etti. Yanında bulunan adamlarını bu parayı tedarik etmek üzere muhtelif şehirlere yolladı; bir dostu ile iki uşağını alıkoyarak kanlı katil olan şu Kilikya’lı (3) korsanların yanında yalnız onlarla kaldı.

*(1) — Yüz bin lira.
*(2) — İki yüz elli bin lira.
*(3) — Kilikya = Cecilie =Adana vilâyeti: Keyhusrev, daha. sonra İskender tarafından alınmış, îskenderin ölümiyle Selefküs’lerin hissesine düşmüş; bir aralık Mısır Betalisesinin ellerine geçmiş, daha sonra korsanlar ini olmuştu ki, Romalı’lar onları tenkil vesilesiyle gelip bu kıt’ayı zaptetmişlerdir; sonra araplara, daha sonra Konya selçuklarına Ramazan oğullarına geçmiş ve nihayet Yavuz zamanında Osman oğulları tarafından alınmıştır.

Sezar korsanlara hiç ehemmiyet vermez ve uyumak istediği zamanlar hiç ses çıkarmamalarını ihtar ederdi. Aralarında 38 gün yaşadı; esir olmakdan ziyade muhafızları ortasında bir prens gibi yaşadı. Büyük bir emniyet içinde idi; onlarla oyunlar oynar, ekzersizler yapardı; şiirler yazar, nutuklar tertip eder, okur ve şayet bunlara hayran olmazlarsa cahil, barbar diye hakaret ederdi. Bazen de tehdide gider, gülerek, kendilerini bir gün asdıracağını söylerdi.
Korsanlar bu açık kalplilikden hoşlanıyor, bunu bir tabiî sadelik ve şetaret eseri sayıyorlardı.

Beklediği parayı Milet'den (1) alarak onlara verince serbest bırakılmasıyla bu şehir limanında gemiler donatarak korsanların üstüne yürüdü; onları bırakdığı adanın limanında demirli bulunurlarken basdırdı. Birçoğunu esir aldı ve ganimetlerini zaptetti. Esirleri Bergama'ya, götürdü, zincire vurdu. Bunları cezalandırmak Asya valisi sıfatile Juniüs’ün işi olduğundan ona gitti. Juniüs heriflerin müthiş servetine tamâ ederek bu esirler hakkında ne yapacağını bir boş vaktinde düşüneceğini söyledi. Sezar validen ayrılarak Bergama'ya döndü, vaktiyle adada kendilerine söylediği zaman şaka zannettikleri tehdidini yerine getirdi, hepsini birden asdırdı.

*(1) — Milet: Bizim büyük Menderes=M6andre ırmağının denize döküldüğü yerde o devirlerin eski bir kenti. Apolon mâbedi ve kebanethanesi ile meşhurdur. Gayet zengin idi ve pek çok harp gemileri vardı. Giritliler, yunanlılar, karta-calılar tarafından yapılmış, Hocabeğ kabilinden bir göçmen kurumu idi. H.R.

III. — Sila’nın kudreti zayıflamaya yüz tutması üzerine Sezar’a dostları Roma'ya dönmesini yazdılar. Sezar evvelâ Rodos'a uğrayıp Apolloniüs Moloridan ders aldı. Bu zat Çiçeron’a da hocalık etmişti ve ihtisası Beyan’da idî; fazileti de destan halinde idi.

Sezar'da politika vadisinde güzel söz söylemek için en yüksek bir istidat olduğu gibi, bunu kendisi de öyle bir ihtimam ile beslemiş idi ki, zamanın büyük hatipleri arasında baştan ikinci geldiğinde herkes ittifak etmiştir. Az sonra aklına askerlik yoluyla iktidarı ele almayı koyarak bu husustaki ekzersizlerini bırakmış bu yüzden hitabetde birinciliği ihraz edememiş, kendisini artık tamamen askerlik sen’atine, politika işlerine vermiş ve şevket ve saltanatın şahikasını böylelikle tutmuştur. Hattâ meşhurdur ki, o tarihlerden birçok sonra Çiçeron tarafından Katon’u tebcilen söylenen medhiyeye Sezar cevap verirken: Böyle şeylere ancak boş zamanlarını verebilen bir harp adamının üslubunun yüksek bir hatibin sözlerile ölçülmemesini» rica etmiştir.

Roma’ya döndüğü zaman umumî vali Dolabella'yı hükümet işlerinde irtikâp ile itham etmiş ve Yunanistan şehirlerinden suçlu aleyhine birçok şahitler çıkarmıştır. Böyle olduğu halde Dolabella ademimesuliyet karan almıştır.

Sezar yunanlılara bir cemile olmak üzere ihtilâs ile itham etdikleri Antuan aleyhine de Makedonya umumî valisi Lüküllüs huzurunda dava açtı. Bunu o kadar büyük bir belâgatle yürütdü ki, mahkûm olmaktan telâşa düşen Antuan yunanlılara karşı yunanistanda hak kazanamıyacağını ileri sürerek Roma’nın halk tribün - hâkim - lerîne iltica etti.

IV.— Sezar’ın belâgatinin şa’şaası Baroda parladıkça parladı, kendisine büyük bir mevki yaptı. Yaşından beklenebilecek dereceden çok üstün olan sevimliliği, nezaketi, herkes hakkında iyi muamelesi bütün halk tarafından sevilmesini mucip oluyordu. Diğer taraftan sofrasının tantanası her halinden saçılan kibarlık yavaş yavaş hükümet mehafilinde de nüfuz ve iktidarını artırdı. Hasimleri bu müfrit masrafa katlanmanın imkânsızlığına bakarak, yakın bir zamanda ona dayanan bir kudretin söneceğine kanaat getirmişler ve bu suretle Sezar’ın halk arasında hergün daha çok yer tutmasına göz yummuşlardı. Fakat bu kudretin artık yıkılamayacak bir raddeye vardığını ve bunun hedefinin cümhuriyeti yıkmaya gittiğini görünce nekadar zaif olursa olsun herhangi bir işe zamanında gem vurulmadıkça sebat ve ikdam sayesinde çarçabuk kök vereceğini, dalbudak salacağını anladılar, fakat iş işden geçmiş bulundu. Sezar’ın siyasal gidişindeki yumuşaklıktan ilk şüphe ve korku duyan, onda zahirî bir nezaket ve zarafet altında yaman ve amansız bir hüviyeti kükremeye hazır bir ummanın mülâyimeti halinde görüp sezen Çiçeron olmuştu.

Bu ünlü hatip: "Onun bütün projelerinde, bütün gidişlerinde bir istibdat havası görürdüm. Halbuki onun o kadar seriatkârane taranmış saçlarına, başını parmaklarının ta ucuyla karıştırışına bakdığım zaman böyle bir adamın cümhuriyeti devirmek kadar kara, kunduz bir fikir besliyebileceğinl zannedemezdim" demiştir. Fakat bu söylendiği zaman herşey yolunu tutmuştu.

V.— Sezar halkın kendisine muhabbetin ilk nişanesini, asker hâkimliğini ihraz hususunda Kayüs Pompiliüs ile karşı karşıya geldiği zaman gördü. Sezar bu intihapta birinci hâkim tâyin olundu.

Mariyüs’ün hareminin ölümü münasebetiyle umumî meydanda irat ettiği nutuk ve bütün Roma’da hâkim olan Sila tarafından Mariyüs ve taraftarlarının vatan haini ilân edildiklerindenberi Mariyüs’ün ortadan tamamen kalkmış olan resimlerini cenaze merasiminde taşıtması münasebetlerile o muhabbetin daha yüksek bir nişanesi belirdi: Sezar’ın bu cür’etine karşı bazı kimseler dil uzatmaya kalkmalaııyle halk derin bir feveran ile ortaya atılmış ve Mariyüs’ün o kadar uzun zamandır gömülü duran şan ve şerefini tebcil eden Sezar’ın hamasetine uzun alkışlarla hayranlığını göstermiştir.
Romalılarda çok eski zamanlardanberi mevcut bir âdete göre ihtiyar kadınların cenazelerinde mersiye okunur, genç ölen kadınlar için bu saygı gösterilemezdi. Sezar çok genç ölen karısının cenaze merasiminde bu âdeti bozdu. Bu yenilik de kendisine bir şeref verdi ve halkın kendisini daha çok sevmesine, bu hassasiyetinde mülâyim ve dürüst ahlâkına bir hüccet bulunarak kıymetinin artmasına sebep oldu. Hareminin defninden sonra umumî vali Veter’in yanına muavin olarak gitti. Sezar bu adamı ömrü oldukça saymış ve kendisi umumî vali olduğu zaman Veter’in oğlunu muavinliğine almıştır.
Muavin iken Roma’ya dönmüş, Pompeya ile evlenmiştir. İlk karısı Korneti’den bir kızı olmuştu ki, sonradan büyük Pompe ile evlenmiştir.

Daima ifrata varan masraflarına bakarak Sezar'ın devamsız, gelip geçici bir şöhreti pek pahalıya mal ettiği zannına düşenler vardı. Halbuki hakikatte onun yapdığı, en kıymetli şeyleri bir hiç mukabilinde kazanmaktan ibaretti. Hiçbir makama geçmeden evvel 1400 talan (1) borçlu olduğunu te’min ederler. Servetinin büyük bir kısmını Apien(2) yolunun tamirine ve Roma’da Edil(3) bulunduğu zaman yapılması lâzımgelen işlere vakfetmişdi. Roma’da Edil vazifesini görürken halkın önünde bir kere 320 çift gladyatör döğüştürmüştü. Verdiği oyunların, şenliklerin, ziyafetlerin debdebe ve tantanası kendinden evvel yapılan en parlak merasimleri parlaklıkta fersah fersah arkada bırakıyor, onların hepsinin hatırasını siliyor, halkı öyle bir surette sihirlıyordu ve kendisini o derecede sevdiriyordu ki, şu civanmertliklerinden dolayı ona yeni yeni payeler, şeref ve ikballer verilmesini dilemeyen kimse yoktu.

*(1) — 6 500.000 libre.
*(2) - Appienne yolu Roma’dan Brendeze yâni bugün Brendizi dediğimiz yere kadar ta çizmenin koncuna kadar uzayan yolun adıdır.
*(3) — Edil: Yapılara, umumi oyunlara, şenliklere, erzak ve zabıta işlerine nezaret eden Roma majistrası.

VI. — Roma o ara iki partiye ayrılmış bulunuyordu : Biri daima kuvvetli olan Sila partisi; öteki büyük bir zarfa uğramış, hemen hemen silinmiş, kendini güç belâ gösterebilen Mariyüs partisi.

Sezar bu ikinciyi yukarı kaldırmak, canlandırmak istedi. Edilliği münasebetile yaptığı masraflar Roma içinde kendisine büyük bir şeref verdiği sıralarda gizlice Mariyüs’ün bir çok resimlerini yaptırdı; bunlarda Mariyüs’ün ganimetler getiren zaferleri gösteriliyordu. Bir gece bunları Kapitol'e (1) koydurdu. Ertesi gün çok büyük bir sen’at ile vücude getirilmiş bu altın işlemeli resimlerin tariflerinden Mariyüs’ün Cimberlere karşı kazandığı fütuhatı gösterdikleri anlaşılınca bunları oraya koyanın cür’etine karşı şaşıldı ve ve ürküldü.

*(1) -Kapitol: Roma’nm yedi tepesinden biri üzerine Jüpiter namına kurulmuş, fatihleri tetviçe tahsis edilmiş mâbed.

İş meydanda idi. Ve hemen şüyu buldu ve halk temaşaya koşuştu.

Bazılara bakarak Sezar’ın açıktan açığa istîpdada özendiğini... istipdadın kanunlarla, kararnamelerle gömülmüş bir halde bulunan şöhretlerini ortaya attığını... bunun daratıyle yemlediği halkın ruhî halini istiknaha matuf bir deneme olduğunu, bu yoldan, o kadar nümayişli şenliklerle kendine kâfi derecede ısıttığı halkın böyle oyunlar oynamasına, bu derece cür’etkârane bid’atler göstermesine müsaade edip etmeyeceğini anlamak istediğini ileri atmışlardır.


Öteden Mariyüs tarafdarları ise bu cür’etten kuvvet alarak büyük bir alay halinde toplanan, ve Kapitol'ü alkış tufanına garketmişler, hatta içlerinden bir çoğu Mariyüs’ün tasviri önünde gözyaşları dökmüşlerdir. Bunlar Sezar’ı göklere çıkarıyor ve Mariyüs'e akrabalığa lâyık bir onun olduğunu söylüyorlardı.

Bunun üzerine Senato toplandı; o zaman Roma'nın en muhterem siması olan Katülüs Lutatius ayağa kalktı, Sezar’ın aleyhine şiddetli sözler söyledi ki, şu cümlesi halâ dillerdedir: Sezar cumhuriyete artık gizli dinamitlerle hücum etmiyor; bütün bataryalariyle ateş açtı..

Fakat Sezar’ın Senato huzurunda beraat karan alması üzerine tarafdarları bundan büyük ümitlere düşdü ve ahalinin kalbi kendisile beraber olduğundan rakiplerinin hepsine galebe çalacağını ve bir gün Roma’da en yüksek mevkii alacağını temin ederek kendisini ruhunun büyüklüğünü korumaya, kimselerin önünde eğilmemeğe teşvik ettiler.

VII. — Metellüs’ün ölmesile Roma’da en büyük ruhanî mevki açılmış ve bu yeri İzodoriüs ile Katülûs almak için büyük bir hararetle uğraşmaya başlamışlardı. Bu iki rakibin ikisi de Roma nın en ünlü şahsiyetlerinden olup Senato'nun da en nüfuzlu azalan İdi. Sezar onların şöhretlerinden irkilmekten uzak bir halde halttın huzuruna çıktı ve kendi namzetliğini de koydu. Öç talibin üçünün de dileklerini yürütecek ayrı ayrı kuvvetleri vardı. Fazla şahsî şeref kayg siyle bu boy ölçüşüşün sonucundan daha çok ürken Katülüs bu işden vazgeçmesi şartile Sezar gizlice büyük bir para teklif ettirdi. Sezar davasını yürütmek için o paradan daha fazlasını borç alacağını bildirdi. Seçim günü annnesi gözlerinden yaşlar dökerek oğlunu evin kapısına kadar inip uğurladı. Sezar annesini kucaklayarak: "Oğlunuzun bugün, ya en büyük ruhanî makamı aldığını veya sürüldüğünü göreceksiniz!" demişdir.

Reiyler toplanırken ihtilâflar çok şiddetli olmuş, fakat neticede Sezar üstün gelmiştir. Halbuki böyle bir muvaffakiyet Senatoya da, temiz vatandaşlara da Sezar’ın bundan istifade ederek ahaliyi avucuna alıp en büyük ifratları ihtiyara götürebilmesi korkusunu vermiştir.

VIII. — O zamandır ki, Pizon ve Katülüs Katilina isyanında ortaya düşmüş olan Sezar'ı koruduğundan dolayı Çiceron’u çok levmetmişlerdir.

Katilina yalnız hükümetin şeklini değiştirmek değil, cumhuriyeti kökünden kaldırmak. Roma imparatorluğunu yıkmak üzere fesad kurmuşdu. Az çok zayıf emmareler üzerine ele verilince bütün projeleri ortaya çıkarılmadan Roma’dan kaçmış ve fesadın idaresi için kendi yerine LontÜlÜS İle Setiyîis'ü bırakmıştı. Sezar ın bu ceri adamları gizliden gizliye teşvik edip ve bir yardımda bulunup bulunmadığı şüphelidir. Muhakkak olan şey, bu iki fesatçının suçu bedahet derecesinde sabit olmuş bulunmasıdır. Bunun üzerine o sırada Konsül bulunan Çiceron'un bunlara verilecek ceza hakkında Senato üyelerinden her birinin reylerini alıp daha önceki üyeler ölüm cezasında ittifak ettikleri halde sıra kendisine gelince Sezar ayağa kalkdı büyük bir ihtimam ile hazırladığı bir nutku irad ederek: Böyle asaletleri ve şan ve şerefleriyle mümtaz adamların usulü dairesinde muhakeme edilmeksizin öldürülmeleri Romalıların ne adâletlerine, ne de âdetlerine uymayacağını, bunların, Katilla’nın hezimetine kadar Çiceron'un seçeceği İtalya’nın herhangi bir şehrinde hapis edilmelerini ve ancak o zaman bunlar hakkında ne yapmak lâzım geleceğini Senatonun sükûnetle, rahat rahat düşünebileceğini ileri sürmüş ve büyük bir belagat ile müdafaa ettiği bu tez daha İnsanî görünerek öyle bir tesir yapmıştır ki, Sezar'dan sonra gelenler hep bu reiyde bulunmuşlar, hatta Sezar'dan evvel reiy verenlerden bir takımı da bunlara katılmışlardır. Sıra Katon ve Katülüs’e gelince bunlar Sezar'ın fikrine şiddetle hücum etmişler, hususiyle Katon önünü ardını aramadan Sezar aleyhine mevcut olan emareleri ele alarak ve bunlara yenilerini de katarak hücumlarını Sezar'a da teşmil etmiş, bunun üzerine her iki fesatçı ölüme mahkûm olmuşlardır. Müzakere sonunda senatodan çıkınça Ciçeron'un muhafızları bulunan Roma’lı gençlerden bir çoğu yalın kılınç Sezar'ın üzerine atılmışlarsa da Kurion hâil olarak Sezar'ı korumuş, o sırada bu gençler Çiçeron’un yüzüne bakarak Sezar'ı vurmak hususunda emrini aramışlar, fakat Çiceron, ya halkın intikamından korkarak, yahut ta tamamen haksız ve kanunsuz bir şey olacağını düşünerek kendilerini durdurmuşdur.

Bu rivayetler doğru ise, Çiceron'un kendi konsüllüğü zamanına dair yazdığı tarihde bunları niçin anlatmadığı bir meseledir. Fakat her halde Sezar’dan kurtulmak için, halkın Sezar hakkmdaki muhabbetinden fazla korkarak böyle bir fırsatı kaçırdığından dolayı sonraları levmolunmuştur.

IX.— Aradan birkaç gün geçmiş idi ki,halkın Sezar'a muhabbetinin yepyeni bir delili ile daha karşılaşıldı. Sezar kendi hakkında beslenen şüpheleri bertaraf etmek üzere senatoya gelmiş, birçok muahezelere uğramışdı. Toplantının mutatdan fazla sürdüğünü gören halk alay alay koşmuş, senatoyu kuşatmış, mütehakkim, mütehevvir bir gürültü ile Sezar'ın dışarı bırakılmasını istemiştir.

Bütün halkı tamamen ayaklandırmaya müstaid olan bu halden ve bütün ümitlerini Sezar'a bağlamış bulunan Roma ayaktakımının bir belâ çıkarmasından korkan Katorin bu münasebetle senatoya bu sınıfa her ay buğday dağıtılmasını tavsiye etmiş ve bunun hazneye yılda ancak beş buçuk milyon sesters’e mal olabileceğini anlatmıştır. Bu âkılane politika Senatonun korkularını silmiş, Pretör olması dolayısıyle kuvvet ve kudreti kendisini çok daha korkunç bir hale koymak lâzımgelirken Sezar’ın nufuzunu zayıflatmış, hatta bu nüfuzun büyük bir kısmını kaldırmıştır. Hiç bir karışıklık ta çıkmamış ve bilâkis Sezar pek nahoş gelen bir darbeye uğramıştır:

X. — Roma’da Pübliüs Klodius isminde, servet ve belâgati ile ünlü bîr delikanlı vardı ki, aynı zamanda cür’et ve küstahlıkda da kimselerden aşağı değildi. Bu genç Sezar’ın karısı Pompeya'yı seviyor, kadın da kendisinden hoşlanıyordu. Fakat kadının dairesi büyük bir nezaret altında idi: Sezar'ın çok faziletli bir kadın olan annesi Orelia gelinine o kadar takayyüt ederdi ki, Sezar’ın karısını görmek Klodius için zor olduğu kadar tehlikeli bir işti.

Romalıların kadından bir hayır tanrıları vardır; nasıl ki Grekler de Jinese isminde bir kadın Tanrısı tanırlardı; hatta firicliler (1) kendilerine mal etmek sevdasile bu kadının kral Midas'in anası olduğunu ileri sürerlerdi. Romalılar kendi hayır Tanrılarının aslen bir orman perisi olduğunu ve erkek Tanrılardan Eon ile münasebette bulunduğunu kabul ederler; Grekler Baküs’ün analarının perisi olduğunu iltizam eder ve adiyle anmaktan çekinirler. Roma’da kadınlar onun gününü kutluladıkları zaman toplantı yerini asma dallarile örterler ve hikâyeye göre kudsal bir ejder bu Tanrının heykelinin ayak ucunda nöbet bekler. Gününde bu âyin devam ettiği müddetçe âyinin yapıldığı yere hiçbir erkek giremez.

*(1) — Friciyalı, Friciya = Germiyan: Garbı, Adalar Denizi; Şimali Marmara ve Kara Deniz; Şarkı Alis — Kızıl Irmak olan kıt’a. Bir zamanlar da Kütahya, Afyon Karahisarı havisi

Kadınlar yalnız başlarına böylece ayrı bir yere çekilmiş bulunarak — Örfe âyinlerinde olduğu gibi — birçok merasim yaparlar. Roma’da bu merasim ya Konsül’yahut Pretör’ün konağında yapılır ve âyin zamanı gelince Konsül olsun, Pretör olsun evinde bulunan bütün erkeklerle birlikte dışarı çıkarlar.

Konağında mutlak hâkim kalan kadın ortalığı münasip bir zarafetle süsler. Başlıca merasim gece yapılır. Edibane oyunlar oynanır, eğlenceler tertip edilir. Sezar'ın Pretör olduğu yıl bu şenlik Ponpeya'ya havale edilmişti. Henüz yüzü tüysüz olan Klodiüs tanılamayacağı fikrile bir çalgıcı kadın esvabı giyinir, genç bir kadın kılığı bağlar. Ponpeya’nın işi bilen cariyelerinden birinin açık bırakdığı kapıdan bir maniaya uğramadan Sezar’ın konağına girer, cariye onu orada bırakarak hanımına haber vermeğe çıkar, uzunca zaman dönmez, Klodiüs bırakıldığı yerde daha ziyade beklemeğe cesaret edemez, geniş konağın içine dalar aydınlıklardan kaçına kaçma şurada burada dolaşmaya başlar. Bu aralık Orelia'ya bağlı bir kadınla karşılanır, kadın kendi cinsinden biri sanarak Klodiüs'ü tutmak ve oynamak ister. Delikanlının red edişinden şaşalar, salonun ortasına çeker ve kim olduğunu, nereden geldiğini sorar. Klodiüs Ponpeya’nın cariyesi Abra’yı beklediğini söyler. Kadın delikanlının sesinden erkek olduğunu sezer. Aydınlığa ve kalabalığa yaklaşır ve dairenin içinde bir erkek yakaladığını bağırarak ilân eder. Bütün kadınları bir korku alır: Orelia hemen merasime nihayet verir ve kudsal şeyleri örttürür. Kapıların kapanmasını emreder. Kendisi başta olarak konağın her tarafı meş’alelerle aranır taranır, hiçbir köşe bucak bırakılmaz.

Klodiüs kendisini konağa alan cariyenin odasında saklanmış olarak bulunur. Bütün kadınlar tanır ve büyük bir rezaletle kapı dışarı edilir. Kadınlar hemen,geceleyin dağılır ve gider kocalarına olanı biteni anlatırlar.

XI. — Ertesi gün şehirin her tarafında Klodiüs’ün dinî hükümleri ayaklar altına aldığı dalgalanır. Ve her tarafta onun yalnız şahsen tahkir etmiş olduğu kimselere gereği veçhile bir tarziye olmak üzere değil, şehiri ve Tanrıları da hiçe saymış olduğundan dolayı şiddetle cezalandırılması lüzumu öne sürülür ve dinsizlik suçundan dolayı hemen hâkim huzuruna götürülür. Senato üyelerinin başlıcalan şiddetli bir lisan kullanı ve kendisini ağır ağır daha başka suçlarla, ezcümle — Lüküllüs’ün haremi olan kızkardeşile fücurda bulunmakla da itham ederler. Fakat halk böyle şiddetli hücumlara karşı çıkar ve Klodiüs’e hâkimin yanında büyük çapda yardıma kalkar; hâkimler şaşırır ve halkın tehevvüründen ürkerler.

Sezar derhal karısını boşar ve Klodiüs’ün aleyhine şahadete çağırılınca suçluya isnat olunan vakıalardan bir şeyler bilmediğini söyler. Çok garip görünen bu ifade üzerine kendisine o halde karısını niçin boşadığı sorulur. Sezar, "çünkü benim karım hakkında bir şüphe dahi bulunmaması lâzımdır" cevabını verir. Bazılarına göre Sezar düşündüğü gibi söylemiştir; bazılarına göre de Klodiüs’u kurtarmak isteyen halka yaranmak istediğinden öyle söylemiştir. Suçlu, beraet kazanır, çünkü hâkimler isnat olunan suçların topuna birden hükmederler. Bir taraftan onu mahkûm etmek neticesinde üzerlerine halkın husumetini celbetmekten kaçınırlar, diğer taraftan hem vakıaları ayrı ayrı incelemek, hem yine be-raetine giderek iyi vatandaşlar karşısında büsbütün küçülmek istemezler.

XII. — Sezar Pretörlükden çıkınca kur’a ile Roma’nın İspanya kumandanlığına geçti. Borçlarını ödeyecek halde olmadığından alacaklıları etrafını aldılar. Sezar Romalı’ların en zengini olan Krasüs’e baş vurdu. O da idarede hasmi olan Pompe'ye karşı Sezar’ın hararet ve faaliyetine muhtaç olduğundan Sezar'ın en söz anlamaz, yola gelmez alacaklılarına kefalet verdi, bu suretle Sezar’a da tâyin olunduğu eyalete gitmek yolu açıldı.

Rivayet ederler ki, Sezar Alp dağlarından geçerken yoksul barbarların oturduğu bir köye düşer. Dostları lâtife olarak Sezar’a burada da makam elde etmek için reiy çalmak..en öne geçmek için en ileri gelenler arasında haset ve kin olup olamıyacağını sorarlar. Sezar bunlara olanca ciddiyeti ile Roma’da ikinci olmaya bu barbarlar arasında birinci olmayı üstün bulacağını söyler.
Yine Sezar İspanya’da bulunduğu sırada bir boş vaktinde İskender’in hayatının hususiyetlerine dair bir şeyler okurken kendini düşünmeye verir ve az sonra ağlamaya başlar. Şaşıp kalan dostları bu halin sebebini sorarlar : «İskender benim yaşımda birçok krallıklar zaptetmişken, ben yad olunmaya değer hâlâ bir iş görmedim. Ben ağlamayım da kim ağlasın?» der.

İspanya’ya girer girmez hiç sallanmaz, bir an kaybetmez, pek az bir zamanda on beş kohort(l) kurar, bunları orada bulduğu yirmi kohort’a katarak başlarına geçer; Kalesyalıların, Lüzitanyalı’ların üzerine yürür, her iki kavmi yener, ve o zamana kadar Romalı’lara hiç boyun eğmemiş olan milletleri itaat altına alarak dış denize kadar ilerler. Bu üsel şan ve şöhrete barış zamanında da çok akılâne bir idarenin şerefini katar.

*(1) — Eski Roma'da bir Lejyonun onda biri mikdarında asker.

Şehirlerde iyi münasebetler kurar; hususile alacaklılarla borçlular arasında hiç eksik olmayan ihtilâfları bertaraf etmeye uğraşır alacaklıların borçluların yıllık gelirlerinin üçte ikisini alabilmelerini ve borçluların borçları neticesine kadar gelirlerinin yalnız üçte birine sahip olabilmelerini emreder. (1) Bu tedbirde kendisine büyük bir ün verir. Ispanya’dan zenginleşerek ve askerlerine büyük kazançlar temin ederek ayrılır. Hareketinden evvel kendisine askerleri imperator lâkabı verir ve o yolda selâmlarlar.

XIII. — Kazandıkları zaferlerden dolayı merasim istiyen Roma’lılar Roma şehrinin dışında kalıp beklemek, halbuki konsüllük makamına namzetlik koyup reiy aramak istiyenler için Roma şehrinde bulunmak mecburiyeti vardı, (2). Sezar durumuna bir türlü uymayan bu kanunlar Önünde, konsül seçimi vakti olduğunu göz önüne alarak kendisi şehir dışında kalmak ve konsüllüğe namzetliğini Roma’da dostları vasıtasiyle koymak için senatodan müsaade istedi. Katorı kanuna dayanarak, Sezar’ın bu dileğini şiddetle karşıladı; fakat Sezar’m bir çok senatörü elde ettiğini sezdiğinden vakit kazanmak yolunu tuttu; bütün günü bu işde kendi görüşünü izah etmekle doldurdu.

*(1) — Bugün alacaklıların bu veya buna yakın te’minattan henüz mahrum oldukları memleketler az değildir.
H.R.
*(2) — Böyle bir kanun konulmuş olmasının illeti muzıf-fer bir generalin askerlerile dönüşünde galibliğin vermiş olabileceği cür'etten çekinilmesi olmuştur, bu sebeple bu kabil Generallann Romaya askerlerile girmemesi istenilmiş ve konsüllük seçimi için yalnız şahsi meziyetlerle çalması aranmıştır.

Sezar, artık zafer merasimini bir tarafa bırakıp konsüllüğü ele geçirmeyi kurdu. Roma’ya girdi ve Katotl müstesna olarak herkesi şaşırtan parlak bir iş gördü : Şehirde en çok kudret sahibi iki şahsiyet olan Krasüs ile Pompe'yi uzlaştırdı ve bu suretle her ikisinin kuvvetini kendinde toplamış oldu. Görünüşde bukadar dürüst olan bu işin cümhuriyetin yıkılmasına sebep olabileceğini kimseler sezmedi. Gerçekde dahili harpleri genel olarak sanıldığı gibi Sezar ile Pompe arasındaki düşmanlıktan ziyade, dostluk doğurmuştur; asıl onların dostluğudur ki, onları ilk önce Aristokratik hükümeti yıkmak üzere birleştirmiş ve bu iki rakibin içlerinde sönmek bilmeyen düşmanlığın meydana vurmasıyle nihayetlenmiştir. Katon onların arasındaki bağın bu mahiyetini önceden görerek diline dolamış ise de kendisine içi kapanık, her şeyi fitneye çeker gözile bakılmıştır; onun reylerinde mizaçğirlikden ziyade ihtiyat bulunduğu iş işden geçtikten sonra anlaşılmıştır.

XIV. — Seçim heyeti karşısına Krasüs ile Pompe'nin kuvvetleriyle de çıkan Sezar konsüllüğü gayet parlak bir surette elde etmiş, kendisine arkadaş olarak da Ribülüs verilmiştir. Vazifesine daha başlar başlamaz bir konsül namına değil, en cerî bir Tribün namına lâyık kanunlar neşretmiştir. Yalnız halka hoş görünmek maksadıyla toprakların bölüşdürülmesini ve buğday dağıtılmasını emretmeği unutmamıştır. En ileri gelen, en dürüst senatörler bu kanunlara karşı ayaklanırlar, kendini göstermek için ancak vesile arayan Sezar, kendisinin istemediği halde halka doğru sevkedilmekte olmasını, senatonun haksızlığının ve huşunetinin kendisini ahaliye mümaşat zaruretinde bırakdığını açıkdan açığa pretesto eder ve hemen halk şurasına gider. Yanında Krasüs ve Pompe olduğu halde neşrettiği kanunlardan hoşnut olup olmadıklarını orada yüksek sesle sorar. Tasdik cevabı üzerine, bu kanunları geri almak üzere hançerle tehdit edenlere karşı kendisini tutmaları için halkı tahrik eder. Bunu arkadaşlarının ikisi de taahhüt etmiş ve Pompe o hançerleri kılıç ve kalkanla karşılayacağını söylemiştir. Bu sözü, onun şahsî şerefine, senato hakkında beslemesi lâzım gelen saygı duygularına pek uygun bulmayan senatörler ve zadegân fena gördüler ve olsa olsa mütehevvir bîr delikanlının ağzına lâyık buldular. Fakat ayni söz Pompe’yi ahaliye pek beğendirdi.

Pompe'nin kuvvetini büsbütün kendisine bağlamak isteyen Sezar kızı Julia’yı Pompe’ye nikâhladı, Julia daha evvel Serviliüs Sepion'a nişanlı olduğundan, kızına bedel ona da Sila’nın oğlu Fostüs’e nişanlı olan Pompe’nin kızını vadetti.

Az sonra kendisi de Pizon'un kızı Kalpürni ile evlendi ve kaynatasını bir sene sonra için konsül tâyin ettirdi.

Katon senatoda evlenmeler yolıyla imparatorluğun namusuna kıyılmakda olduğundan, kadın ticareti hakkında vilâyetler, ordu kumandanlıkları, cumhuriyetin en nazik mevkileri paylaştırıldığından tutturarak mütemadiyen protestoda bulunuyordu.

Sezar’a konsüllükde arkadaş olarak verilmiş olan Bibülüs, kanunlara muhalefetin faydasızlığını ve Katon gibi kendisinin de sokak ortasında öldürülmek tehlikesi içinde bulunduğunu görerek konsüllüğünün geri kalan kısmını evine kapanarak geçirdi.

Pompe evlenir evlenmez meydanı silâhlı adamlarla doldurdu, kanunları halka tasdik ettirdi ve Sezar’a beş yıl için Sizalpin (1) ve Transalpin (2) valiliklerini tevcih ettirdi ve bunlara İliriya havalisi ile dört te lejiyon katıldı.

*(1) — Sizalpine İtalya’nın şimalinde Alpların cenubunda o zaman gollerin bulunduğu Piyemonte ve Lombardiya kıt'aları.
*(2) — Transalpin = Gol kıt’ası ki Roma’lılarca Alpların şimali.

XV. — Katon bu kanunlara karşı koymak istediğinden Sezar kendisini tutturnp hapisaneye tıktırdı. Sezar bu emrini Katon’un tribünlere istinaf edeceğini umuyordu; halbuki Katon ağzını açmamak suretiyle teslimiyet gösterdi. Sezar bu yakışıksız halinden yalnız ileri gelen vatandaşların isyan duyduklarını değil, Katon’un faziletine hürmeten halk takımının da gamlı bir sükût içinde hapisaneye kadar arkasından gittiklerini görmüş ve tribünlerden birine Katon’u el altından baltacılarına kaçırtmasını rica etmiştir.

Bu haşin hareketi üzerine Senato’ya giderken Sezar’ın yanında pek az senatör bulunmuştur. Bunların en yaşlısı olan Konsidiüs senatörlerin birlikte gelmemeleri silâhlarından ve askerlerinden korkmalarından ileri geldiğini söylemiş, Sezar da: Şu halde ayni korku neden sizi de evinizde alıkoymadı? demesile Konsidiüs: Benim ihtiyarlığım beni korkudan uzak tutuyor. Kalan kısa ömrüm o kadar ihtiyata lüzum bırakmaz! mukabelesinde bulunmuştur.

Fakat konsüllüğü zamanında yaptığı işlerden hiç biri Sezar'ı kendi konağında geceleyin kadınlarca mahrem âyin yapılırken âdet ve din hükümlerini çiğneyerek kadınlar arasına girmek cür'etinde bulunmuş olan Klodiüs'ü tribün tâyin ettirmesi kadar küçültmemiştir. Sezar bunu Çiçeron’u yıkmak için yapmıştır. Sezar yeni makamına, Çiçeron ile Konsidiüs’ün arasını açıp ÇiÇeron’u İtalya’dan çıkardıktan sonra gitmiştir.

XVI. — Sezar'ın Gol kıt’alarında kumandanlığından önceki hayatının ana çizgiler şu yukarıkilerden ibarettir. Ondan sonra yapdığı savaşlar.. Golleri itaat altına alan meşhur seferleri kendisine bambaşka bir yol açmışlar ve bunlar ikinci hayatının başlangıcı olmuşlardır. Bu yeni devrededir ki, Sezar’ın gördükleri işler, dünyaları hayran bırakan.. en büyük şan ve şereflerle yükselen kumandanlardan daha büyük bîr ünle ortalığı tutar.

Gerek Fabiüs’ler, Metellüs’ler, Sipyon’lar ile, gerek muasırı diğer generallar ile, gerek kendisinden az daha evvel yaşamış olan Sila’lar, Mariyüs'ler Lukullüs'ler ile, hatta üsel her türlü muvaffakiyetlerle adı ve sanı gökleri tutmuş olan Pompe ile kıyas edildiği zaman, Sezar’ın gazaları kendisini bütün bu büyük kumandanların üstüne çıkarır. Gerçekden birine, muharebe ettiği yerlerin menaati bakımından.. ötekine, itaat altına aldığı ülkelerin vüs’ati itibarile.. buna, mağlup ettiği düşmanların sayı ve kuvveti dolayısıyle..ona yıkdığı kavimlerin yırtıcılıkları vehiyanetleri düşünülerek.. bir başkasına,askerlerini gark ettiği hediye ve nimetler yüzünden ve nihayet yapdığı harplerin sayısı ve mahvetdiği düşmanların akıllara durgunluk veren çokluğu ile mutlaka çok üstün bulunur.

Gollerde on yıldan az süren muharebelerinde yüzden fazla mâmure fethetmiş, ayrı ayrı üç yüz millet itaat altına almış, muhtelif savaşlarda üç milyona varan düşmanla pençeleşmiş, bundan bir milyon kadarını telef ve bir okadarını da esir etmiştir.

XVII. — Askerlerine o kadar kuvvetli bir sevgi ve ateş telkih ederdi ki, başka kumandanlar emrinde, başka muharebelerde adî askerlerden ayırt edilemeyen bu adamların arkasına geçer geçmez mağlup olmaz bîr kahraman kesilir ve en büyük muhataralara atılışlar şiddete hiçbir şeyler dayanmazdı.

Meselâ Aciliüs Marsilya yakınlarında bir deniz harbinde düşman gemisine atlamış ve sağ eli bir kılıç yiyerek kuvvetten kalmış olduğu halde sol elindeki kalkanı bırakmamış ve bununla üzerine saldıranları, suratlarına şiddetle vurara yıkmış ve gemiye hâkim olmuştur.

Dırahiyum muharebesinde Kasiüs Seva’nın ok gelerek bir gözü çıkmış.. birer mızrak raslayarak omuzunu ve oyluğunu yarmış.. Kalkanına otuz kadar darbe inmiş, bu halinde teslim olacakmış gibi düşmanları yanma çağırmış, yaklaşanlardan kılıçla birinin omuzunu uçurarak öldürmüş, ötekini yüzünden yaralıyarak kaçırmış, kendisi de yetişen arkadaşlarının yardımîyle kurtulmuştur.-

Büyük Bretanya'da Sezar'ın çete reisleri batak ve sularla dolu bir yere düşmüşler, böyle bir durumda düşmanın şiddetli hücumlarına uğramışlardı. Askerliernden şiddetli hücumlarına uğramışlardı. Askerlerinden biti generalın gözleri önünde düşman saflarına atılır, adeta mucizeler gösterir, düşmanı kaçırtır, reisleri kurtarır; bataklıktan kısmen yüzerek, kısmen yürüyerek en sonra çıkar, karşı kıyıya geçer; dertlidir, çünkü kalkanını öte yanda bırakmıştır. Bu cesur adama her şeyi az gören Sezar en büyük sevinçlerle adamcağızı koşarak karşılar. Onun başı eğilmiş, gözleri yaşlıdır, Sezar'ın ayaklarına kapanır, kalkışmış, dövüşmüş olduğundan dolayı af diler.

Afrika’da Sipkyon az evvel Kestör tâyin edilmiş olan Graniüs Petro’nun binmekte olduğu Sezar’a mensup bir gemiyi zapteder, bütün tayfaları öldürtür, Kestör'e döner, kendisinin hayatını bağışladığını söyler, Kestör Sezar’ın askerlerinin âdetleri hayat bağışlamak olup hayat bağışlatmak olmadığını söyliyerek kendini vurur.

XVIII. — Askerlerde şan ve zafer için bu ateş ve iptila Sezar’ın kendilerine saçdığı mükâfatlar ve şereflerden.. muharebelerde topladığı servetleri kendi tantana ve debdebesine, zevk ve safasına sarfetmeyip liyakat gösterenlerin hepsi arasında âdilâne bölüştürmek üzre sakladığına dair verdiği emniyetten.. kendisini, ancak askerlerinin iyi işlerini taltif edebildiği derecede zengin saymasından doğuyor ve büyüyordu. Bundan başka bütün tehlikelere kendisi de candan ahlıyor, nefsini harbin hiçbir meşakkatinden esirgemiyordu. Onun böyle tehlikeleri istihkar edişi zafer aşkını bilen askerlerini asla şaşırtmazdı; fakat kuvvetinden üstün buldukları işlerdeki sabrına, tahammülüne hayran kalırlardı.

Beyaz, ince bîr derisi vardı.. bünyesi nahifdi, sık sık başı ağrırdı; sar’ası vardı ki, bunun ilk nöbeti Kordu’da (1) gelmiştir. Fakat o mizacının zafını atalette yaşamaya vesile tutmak şöyle dursun, harp işlerini hastalıkları için bir ilâç yapmak isterdi; zafını zorlu yürüyüşlerle, az ve hafif yemeklerle, açık havada yatmayı âdet edinmekle, vücudunu her türlü yorgunluklara alıştırmakla gidermeğe uğraşırdı. Uykusu bile faydalı bir iş olmak için hemen daima ya bir yol arabasında, yahut mahfede yatardı. Gündüzün istihkâmları, şehirleri, ordugâhı teftiş ederdi, bu sırada yanında işaretlerini kaydetmek üzere bir kâtip bulunur, arkasında bir asker kılıncını taşırdı. O kadar çabuk yürürdü ki, Roma’dan ilk çıkdığı zaman Ron kıyılarına sekiz günde varmışdı. İlk gençliğinden itibaren ata binmekte büyük bir mümarese peyda etmişti, elleri arkasında olduğu halde hayvanını büyük bir kolaylıkla dolu dizgin sürerdi.

*(l) Yeni Korduba cenubî Espanya’da Guadelkivir (Elvadiyül-kebir) üzerinde, Andaluziya'da. (Endülüs’de Kurtaba; Abbasiye Hilâfeti zamanında Endülüsde kurulan Emevî devletinin payitahtı)

Gol muharebelerinde emirlerini at üzerinden yazdırmayı âdet etmişti, ayni zamanda iki ve Opiüs’e göre daha fazla kâtip işgal ederdi. Rivayet ederler ki, işlerinin müstacel olması dostlarile görüşmeye müsait bulunmadığı, yahut işlerinin çokluğu ve şehrin büyüklüğü buna vakit bırakmadığı zamanların verdiği bir alışkanlıkla dostlariyle mektupla haberleşirdi ve bu suretle şehir ıçinde,Roma’da mektuplaşmak âdetini o kurmuştur.

XIX. — Şu hali nekadar sade bir yaşayışı olduğunu gösterir: Sezar Milano’da Valerios Leo'ya misafir bulunuyordu. Sofraya kuşkonmaz geldi, fakat bu zeytin yağı yerine nebatî bir yağ ile terbiye edilmişti. Sezar bunu hiç farketmemiş gibi yedi. Dostları bundan şikâyet edince: İyi bulmadınızsa yemezdiniz, olur biterdi; bu kusuru ortaya atmak da bir kusur olur, demişdir.

Seyahatlerinden birinde şiddetli bir fırtınaya tutulmuş, biçare bir adamın kulübesine sığınmışlardı; kulübede ancak tek bir adamın sığabileceği tek bir oda vardı. Dostlarına dönerek: En şerefli yerler büyüklere verilmek, fakat en lüzumlu yerler en çok hasta olanlara verilmek lâzımdır demiş, odayı rahatsız olan Opiüs’e bırakmış, kendisi dostlariyle beraber odadan çıkmış çatı altında yatmıştır.

XX. — Golde ilk çarpıştığı kavimler helvetyalılar (1) ile Tigurinienler olmuştur. Bunlar on iki şehirlerini ve bu şehirler mülhakatından dört yüz kasabalarını yakarak Roma’lılara tâbi Gol kınasından çıkmak üzere yollara dökülmüşlerdi; nasıl ki, evvelce kendilerinin ne sayı, ne de cesaret bakımından aşağı olmadıkları cimbrler, tötonlar da böyle yapmışlardı. Sayıları 90 bini hizmet çağında olmak üzere üçyüz bin olarak tahmin edilmiştir. Sezar tigürienlere karşı kendisi yürümemiş, bu kola kaymakamlarından Labienüs’ü memur etmiş, o da düşmanı Arar nehri kıyılarında bozmuştur.

Kendisi ordusunu müttefik bir şehre (2) götürürken hiç beklemediği bir sırada helvetyalıların hücumuna uğramış, kuvvetli bir yer arayarak askerlerini orda toplamış, orada harbi kabul etmiştir.

*(1) — Helvetya, GoFön doğaya döşen bir vilâyeti ki, bugünkü İsviçre demek olar
*(2) — O zaman Bibrakt denilen Ötün şehri.

Bineceği at getirildiği zaman: Ona muharebeden sonra düşmanı kovalamak için binerim, şimdi düşmana karşı yürüyelim.. demiş, (1) düşmanın üzerine yaya olarak yürümüş, düşman taburlarını bozmak için bir çok emek vermiş, ordugâhlarını zorlayıp tutmak için de epey uğraşmak lâzım gelmiştir. Düşman arablariyle kuvvetli bir siper hattı kurduktan başka bozulanlar orada tekrar tutunarak ve kadınları ve çocuklariyle de birleşerek kendilerini diş dişe müdafaa etmiş ve hemen hepsi ölmüşler, çekilmemişler, bu suretle kıtal gece yarılarına kadar devam etmiştir.

Sezar bu zaferin şa’şaasına daha şanlı bir muvaffakiyet katmıştır: Kıtaldan yakasını kurtaranları toplatıp, yakdıkları şehirleri başdan kurdurmak üzere memleketlerine döndürtmüşdür. Bunların sayısı yüzbini bulmuşdu.

Sezar’ın gütdüğü maksat cermenlerin buraları boşalmış görerek kendileri yerleşmek üzere Ren’den geçmelerine meydan vermemek idi.

XXI. — Girişdiği ikinci savaş seltleri cermenlere karşı korumak için olmuştur. Cermenlerin kralı Ariovist'i az zaman evvel Roma'ya, Romalıların dostu ve müttefiki olarak tanıtmıştı; fakat bunlar Sezar'ın itaat altına aldığı kavimler için tahammül edilmez komşulardı ve ellerinde bulunan yerlere kanaat etmiyerek ilk fırsatta Gol mmtakasının diğer kısımlarına saldırmaya kalkacaklarından şüphe edilemezdi.

*(1) Bu söz üzerine bütün süvariler atlarından aşağı atlamışlardır.

Sezar kumandanlarının, hususile bunların en genç ve en asil olanlarının kendi arkasına ancak zengin olmak ve tantana, debdebe içinde yaşamak ümidiyle düşdüklerini ve bu yeni savaşdan ürkdüklerini görerek bunları topladı ve hizmetlerini bırakabileceklerini bildirdi, kendileri korkak ve yumuşak olduklarından istekleri hilâfına tehlikeye atılmalarında mana olmadığını söyledi, ve "Bana barbarların üzerine yürümek için onuncu Lejyon elverir; barbarlar ne de olsalar cimbrlerden daha korkunç düşman olamazlar, ben de Mariüs’den aşağı olmayı kabul etmem" dedi. Onuncu Lejyon bu iltifattan mütehassıs olarak bazı zabitlerini Sezar'a göndererek minnetlerini arzetti. Öteki lejyonlar kumandanlarını bırakdılar ve hep birlikte büyük bir ateş ve gayretle elele vererek Sezar’ın ardı sıra günlerce gittiler, nihayet düşmandan iki yüz stad (1) mesafede ordu kurdular. Onların böyle çıkagelmesi Ariovist'in maneviyatını iyiden iyiye sarsdı. Kral Romalıların kendi üzerine gelmeleri şöyle dursun,onların hatta kendi askerlerini görür-görmez asla tutunamıyacakları fikrinde idi; Sezar’ın casareti karşısında bocaladı, bu halin ordusu içine ürkeklik verdiğini gördü. Suların sesinden, nehirlerin akarken yaptıkları gürdaplardan ileriyi görmek davasında bulunan kâhinlerinin "yeni ay doğmadan savaşa girmemesi lüzumuna dair sözlerile ordusunu bir kat daha dondurdu. Sezar bunu haber aldı, düşmanların yerlerinde uslu uslu oturduklarını öğrendi.Kendisi de boş durup onların uygun görecekleri zamanı beklemekdense onların şu fütur zamanlarında üzerlerine çullanmadaki faydayı takdir etti. Siperlerine, barındıkları tepelere kadar çeteler gönderip musallat olmaya başladı. Bu hal düşmanı okadar hiddetlendirdi ki, artık yalnız kendi duygularına ram olarak ovaya inip harbe tutuştular ve tamamen münhezim oldular. Sezar kendilerini üç yüz stad tutan Ren kıyılarına kadar kovaladı, ovalar ölülerle, ganaim ile doldu. Ariovist ilk saf da kaçarak az bir maiyetiyle Ren’i aşabildi. Rivayete göre bu savaşda ölenlerin sayısı seksen bini bulmuşdur.

*(1) — 100 stad = on miL

XXII. — Sezar bu galebeden sonra askerlerini Sekana ülkesinde kışlığa çekdi, kendisi de Roma’da olup bitenleri daha yakından gözönünde tutmak üzere Golün Po nehriyle sulanan bir tarafına indi; burası zaten kendi idaresinde idi, çünkü Alpların cenubundaki Gol kıt'asını İtalya'nın diğer kısımlarından Rubikon ayırıyordu.

Orada geçirdiği uzun bir zaman zarfında raftarlarını çoğalttı. Roma’dan oraya bir akın başlamıştı; Sezar her kim ne dilerse güler yüzle ihsan ediyordu; her birini ya hediyelere,, behiyelere yahut da ümitlere garkederek çeviriyordu. Pompe bütün bu muharebe münasebetiyle Sezar’ın bir taraftan düşmanları Roma ordulariyle birer birer mağlup efeliğinin, diğer taraftan da Romalıları bu düşmanlardan aldığı paralar, ganimetlerle kazandığının farkına varamadı. Sezar bu arada Gollülerin en kuvvetlisi olan ve Gol topraklarının üçte birini tutan Belçikalıların ayaklandıklarını ve büyük bir ordu çıkardıklarını duyarak hemen oraya koştu; bunlar Roma’nın müttefiklerinin yurtlarını yağmaya verdikleri bir sırada üzerlerine vardı, kendilerini gevşeklikle müdafaa eden bütün o âlemi bozdu.O kadar kişi öldürülmüştü ki, Romalı’lar çaylardan, göllerden insan cesetlerine basarak geçtiler* Bu hezimet Okyanus kıyılarında yerleşmiş kavimleri bir derece ürküttü ki, hepsi harpsiz teslim oldular.

XXIII. — Sezar bu zaferden sonra Belçikalıların en vahşi ve en cenkçileri olan nervienlerin üstüne yürüdü. Bunlar kesif ormanlarla örtülü havalide oturuyorlardı. Kadınlarını çocuklarını, servetlerini bu ormanların arkalarına, düşmandan kabil olduğu kadar uzaklara çekmişlerdi. Birden bire altmış bin kişilik bir ordu ile, o aralık siperler yapmakla meşgul olan ve bir hücum beklemiyen Sezar’ın üzerine düşdüler. İlk çarpışmada Sezar'ın süvarisi bozuldu. Belçikalılar bir an dahi kaybetmiyerek on ikinci ve yedinci lejyonları kuşattılar ve bunların bütün zabitlerini kılıçtan geçirdiler. Şayet Sezar bir askerin kalkanını kavrayarak, önünde harp eden askerlerinin, arasından yol açıp düşmanın üstüne atılmasa idi.. ve şayet onuncu Lejyon bulunduğu tepeden Sezar'ın büyük bir fedailikle atıldığı tehlikeyi görüp Belçikalıların üzerine akmasalar ve yetişmeleriyle beraber düşmanın ilk taburunu perişan edivermeselerdi.. tek bir Romalının kurtulacağı yoktu; fakat Romalı’lar generallarının gösterdiği cür’etten kan ve ateş alarak kuvvetlerinden üstün bir hamasetle vuruştular. Öyle iken nervienleri yine kaçıramamışlar ve düşman en büyük bir meziyette vuruşmakta devam ederek ölümü kucaklamıştır. Rivayet edilir ki, düşmanın altmış bin mevcutlu ordularından ancak beş yüz kişi ve dört yüze varan senatörlerinden ancak üç kişi sağ kalmıştır.

Roma’da Senato harika hâlindeki bu muvaffakiyetleri duyunca on beş gün kurbanlar kesilmesine ve genel şenlikler yapılmasına karar vermiştir.

O zamana kadar hiçbir zafer için bu derecee heyecan gösterilememişti. Fakat o kadar milletlerin hemen ayni zamanda ayaklanmış olmaları tehlikenin bütün büyüklüğünü göstermişti; halkın Sezar hakkındaki sevgisi de kazanılan zafere daha büyük bir şaşaa veriyordu, Bu ruhî haleti korumaya çok önem veren Sezar, her yıl Gol işlerini yoluna koyarak Roma işlerinde de hükmetmek üzere kışları Po vadisinde geçirmeye geliyordu.

XXIV. — Sezar makamları hiyle ile elde edeceklere halk, bozmak, bu yoldan kudretini artırmak üzere bütün kuvvetleriyle oynayan büyükleri elde etmek için lâzım gelen paraları vermekle kalmıyor.. Lük şehirinde Nepo gibi, Pompe gibi, Krasüs gibi,Sardenya valisi Apiüs ve İspanya prokonsülü Nepo gibi Roma’da en büyük,en maruf şahsiyet olarak kimler varsa hepsini davet ediyor, topluyordu; öyle ki şehirde yüz yirmi liktör ve iki yüzden fazla senatör toplanmış bulundu ve oradan ayrılmazdan evvel bir meclis kurularak Krasüs ile Pompe’nin müteakip sene için Konsül seçilmeleri, Sezar’a yeni beş sene için Gol valiliğinin yeniden verilmesi, askerlerinin aylıkları için para yetiştirilmesi kararlaştırıldı.

Bu işler Roma’da aklı başında kimler varsa hepsini çileden çıkardı. Çünkü Sezar’ın paraya garkettiği adamların Senato’yu Sezar'a sanki muhtaç imiş gibi para vermeğe cebrettikleri, Senato’yu inleterek kararlar kopardıkları görülüyordu.

Gerçe Katon yokdu, onu kasten Kıbrıza yollamışlardı; fakat Kat on’un gayretli mukallidi Favoniüs Roma’da idi, bu zat çıkarılan kararlara itiraz etmeğe kalktı, itirazlarının bîr faydası olmadığını görerek Senato’dan çıkarılan bu kararlar,kanunlar aleyhine ne lâzımsa hepsini ortaya dökmek üzere halk şûrasına koştu, fakat kendisine kimseler kulak asmadı. Bazıları Pompe’yi, Krasüs’ü sayarak sustular; daha çoğu Sezar’a hoş görünmek istiyor, kımıldamıyor, çünkü bütün ümitleri Sezar’da toplanmış bulunuyordu.

XXV. — Sezar Gol ordularına döndüğü zaman muharebeyi başlamış buldu. Cermanya’nın iki büyük ulusu olan Üziplerle Tenhter’ler nehirin ötesinde bulunan toprakları zaptetmek üzere Ren’i geçmişlerdi. Sezar onlara karşı girdiği muharebeden bahsederken hatıralarında der ki: kendisine murahhaslar göndererek mütareke aktettikleri halde yolda hücumlarına uğramış ve ancak sekiz yüz süvarileriyle kendisinin böyle bir baskına uğramak hayallerinden bile geçmeyen süvarilerinden beş bin kişiyi kaçırtmışlardır. Bundan sonra yine aldatmak üzere mürahhaslar gönderilmişse de Sezar onları tevkif etmiş ve mütareke hükümlerini hiçe indirebilen hainlere karşı herhangi bir kayda tâbi olmayı delilik sayarak üzerlerine yürümüş ve galebe etmiştir.

Kanüsiüs yazar ki, Sezar'ın bu zaferi münasebetile ikinci defa olarak kurbanlar kesilmesi, şenlikler yapılması kararı verildiği sırada Katon mevcut mütarekeyi bozmak yüzünden gelebilecek âfetleri Roma üzerinden çevirmek için, Sezar’ı barbarlara teslim etmek, öyle bir günahın ukubetini failine yüklemek fikrini öne atmıştır. Ren nehirini geçen sayısız ceremenlerden dört yüz bin kadarı kılıçtan geçirilmiş, kurtulabilen pek az kimseler Sikambrlara sığınmışlardır.

Sezar şan ve şöhret hırsını tatmin etmek için bunu vesile tuttu. Ren nehîrinden ordu aşıran ilk Roma’lı olmak derdiyle âdiyen pek geniş olduğu halde orada daha geniş bulunan nehire bir köprü kurmayı azmetti. Nehirin akışındaki hız cermenler elile attırılan ağaç kütüklerini, odun yığınlarını sürüyor ve bunlar köprüyü tutan sırıklara öyle bir şiddetle vuruyordu ki, sırıklar sallanıyor veya kırılıyordu. Suyun bu şiddetini kırmak için nehirin ortasına, köprünün üstüne iri kirişler yerleştirildi, bu suretle suyun akıntısına bırakılan ağaçlar kütükleri sapdırıyor ve hız bir derece kesiliyordu. Nihayet inanılamıyacak şey tahakkuk etti, on gün içinde bütün köprü tamamlandı, hiçbir taraftan mukavemet gösterilmeğe cesaret edilemiyerek Sezar ordusunu aşırdı. Cermanya’nın en cengâver kavmi olan süevler bile ormanlarla örtülü derin vadilere çekilmişlerdi. Sezar onların memleketlerini de yakarak ve Roma tarafını tutan kavimlerin (1) itimadını kuvvetlendirerek Gol kıt’asına döndü. Bütün bu Cermanya seferine topu on sekiz gün verilmişti.

*(1). — Kolonya yakınlarında

XXIV. — Büyük Bretanya ahalisine karşı açtığı sefer de harika nev’inden bir cür’et eseridir; garbi Okyanusa bir filo ile giren ve bir orduya Atlantik’i aşırarak bu adada harp açan ilk adam Sezar’dır. Adanın büyüklüğüne dair rivayetler onun varlığını bile şüpheye düşürüyordu, hattâ birçok tarihçiler böyle bir yerin hiçbir vakit bulunmadığı ve hakkında söylenen sözlerin ismine varıncaya kadar masaldan başka bir şey olmadığı kanaatini taşıyorlardı (1). Sezar böyle bir kıt’ayı fethetmeyi, Roma imparatorluğunun hudutlarını topraklardan denizlerin ötesine ulaştırmayı kurdu. Gol’ün mukabil tarafından adaya iki kere geçti. Fakat girişdiği birçok muharebelerde düşmanlara verdiği zararlar kadar askerlerine faydalar temin etmemiştir.Fakir ve sefil bir hayat yaşayan ada yerlilerinde hemen birşeyler bulunmuyordu. İmdi adaya yapılan sefer arzu ettiği derecede parlak bir netice vermedi. Yalnız krallarından fidye aldı ve haraca keserek Gol’e döndü. Orada adaya gönderilmek üzere namına mektuplar buldu.. Roma’dan dostları kızının Pompe’nin evinde loğsa olarak öldüğünü bildiriyordu. Kadının ölümü kocası kadar babasını da kederlere attı; dostları hep dertlendiler. Bu ölümün arkasında, şimdiye kadar cümhuriyette barışı, anlaşmayı koruyan birliğin bağları kopmak tehlikesinin vücudu sezildi. Kadının doğurduğu çocuk da annesinden birkaç gün sonra öldü. Halk, tribünlere rağmen Jüli'nin cesedini kaldırdı, Mars meydanına götürdü ve kadın oraya gömüldü.

XXVII. — Sezar kumanda ettiği orduyu müteaddit kollara ayırmış ve kışı geçirmek üzere muhtelif karargâhlara dağıtmış, (2) ve ondan sonra âdeti veçhile kendisi İtalya’ya geçmişti. O bu suretle çekilince butûn Gol kıt’ası yeniden ayak' lanmış ve ordular çıkararak Roma askerlerinin karargâhlarına saldırmağa, istihkâmlarını zorlamaya başlamışlardır.

*(1). — Mübalâğa veya görüşte veya yazışta galat vardır. Gollülere sık sık yardımda bulunan büyük Bretanya'yı Romalıların bilmemesi nasıl olur ?
*(2). o zaman Sezar’ın emrinde yedi lejyon vardı, kuraklıktan kıtlık olmuş, Sezar’da askerlerini kolaylıkla beslemek üzere ayrı ayrı havalide konaklatmıştı. Bu işte Sezar, bu kçnakların arasının lejyonlar birbirinin yardımına kolayca koşamayacak derecede uzak tutması ile muvaheze olunabilir. Sezar bu muvahezeye cevap vermek ister gibi hatıralarında lejyonların daha uzağa düşen, fakat sakin, kendi halinde bir yerde kışlayan birinden madasının araları otuz fersahdan ibaret olduğunu söylerse de Deâsiye'ye göre coğrafyacılar bunu daha uzun bulurlar.

Bu budunların en kalabalık ve en kuvvetlileri Ambrioriks kumandası altında olarak Kota ve Tituriüs lejyonları üstüne atıldılar ve tekmilini kılıçdan geçirdiler. Oradan altmış bin kişi ile K. Çiceron’un emrinde bulunan lejyonu çevirmeğe koşdular. Onun istihkâmlarını elde etmelerine de bir şey kalmamıştı. İçerdekilerin hepsi yaralanmıştı ve kendilerini takatlerinin müsaadesinden üstün bir kuvvetle korumaya uğraşıyorlardı. Karargâhlarından henüz pek uzaklarda olan Sezar bu fena haberleri alınca büyük bir sür’atle yürüdü. Yanında ancak yedi bin asker olduğu halde Çiçeron’u kurtarmak için bir an geçirmedi. Hareketini örtemediğinden düşman muhasarayı bıraktı, Sezar’ın küçük kuvvetini istihkar ederek kendisini ele geçirmek kanaatiyle karşılamaya seğirtti. Sezar onları aldatmak üzere kaçar göründü ve az kişi ile bir orduya kafa tutmaya müsait bir yere varınca toparlandı, askerlerini parça parça vuruşmaktan men etti, büyük istihkâmlar yaptırdı, kapıları kapadı. Böylece korkmuş görünerek düşman generallarini daha büyük bir gurur içine atmak yolunu tuttu, hiylesi kâr etti. Gollüler büyük bir emniyet içinde gelip çattılar. Ayrı ayrı ve nizamsız bir halde idiler. Sezar tam dakkasında üzerlerine atıldı, düşman kaçmaya yüz tuttu ve büyük bir melhama peyda oldu. Bu zafer o havalide gollülerin bütün kıyamlarına son verdi. Sezar bunların tekerrür etmesinin önüne geçmek üzere ne tarafta korkulacak bir hareket görürse oraya seyirtti.

Kaybettiği lejyonların yerine İtalya’dan üç lejyon gelmişti ki, ikisini Pompe iğreti olarak yollamış, üçüncüsü Po taraflarından getirilmişti.

XXVIII. — Şimdi de Gol’ün iç taraflarında isyan tohumları filizlenmeğe, dal budak vermeğe başladığı görüldü; bu tohumlar en cenkci kavimler arasına en kuvvetli sergerdeler tarafından uzun zamanlardanberi gizliden gizliye saçılmakta idi. Bunlardan nihayet o zamana kadar o havalide yapılmış olan harplerin en büyüğü ve en tehlikelisi doğmuştur. Bunu şiddetlendirmek için her şey elele vermişti: Parlak olduğu kadar çok gençler, her taraftan toplanmış bol silâhlar, büyük bir para, dayanıklı istihkâmlar, ulaşılması çok güç sığanaklar... Mevsim de kışın en şiddetli bir devresi idi; ırmaklar donmuş, ormanlar karlarla örtülmüştü. Su altında kalan kırlarda seller gidiyordu. Yollar, ya kar yığınları altına gömülerek, yahut bataklıklar veya taşmış sularla örtülerek yabancı bir köşe için farkedilecek halden çıkmışlardı...

Bunca güçlükler artık Sezar’ın gelip kendilerini vuramayacağı kanaatini veriyordu.

Ayaklanan uluslar arasında en önemlileri arvernienler ile karnütler idi, kumandanlığı Versin jentoriks’e vermişlerdi. Golvalar bunun babasını istipdada temayülünden şüphelenerek kesmişlerdi. Kumandan ordusunu kol kol ayırdı, Son(l) nehrine kadar etrafdaki budunları topladı. Roma’da Sezar’a karşı genel bir kıyam hazırlanırken, o da bütün Gol kıt’asını birden silâhlandırıp Sezar’ın üstüne saldırmayı düşünüyordu. Şayet hücumunu Sezar içel savaşlar içinde kaldığı bir zamana kadar geri bırakabilseydi bütün İtalya’nın başına Simbrlerden, Tötonlardan daha az belâ olmıyacaktı.

*(1).— Saöne.

XXIX. — Harbin her bir fırsatından, hele zamandan istifadeyi bilen Sezar bu genel ayaklanmayı koklar koklamaz bir dakka bile sallanmadan yollara düşdfi ve evvelce geçtiği yolları tutarak o çok şiddetli kış içinde düşmanlarına karşılarında yenilmez, dayanılması imkânsız bir ordusu olduğunu gösterdi. Onun kalkıp geldiği yerden daha uzun bir zamanda yalnız başına tekbir sâi yetişemezdi; halbuki o işte bütün bir ordu ile çıkagelmiş,memleketleri yağmaya vermiş, müstahkem yerleri yıkmaya ve teslim olanları kabule başlamıştı.

Fakat o zamana kadar Roma’lılann kardeşi olduklarını söyleyen ve ona göre imtiyazlı muamele gören eduenlerin de ayaklanıp genel kıyama karışmaları üzerine Sezar’ın ordusu futura uğramışdır.

Sezar bunu sezerek ordusunu çarçabuk kaldırmış lingonların ülkelerinden geçerek Roma’lılann dostu ve İtalya’ya Gol kıt’asının diğer havalisinden daha yakın olan Sekaneler diyarına girer. Binlerce düşman oraya da gelir, etrafını alır. Sezar orada hücuma geçer ve uzun ve kanlı bir muharebeden sonra her tarafta kazanır, ve düşmanlarını kaçmaya mecbur eder .Fakat ilk sıralarda burada bazı mertebe muvaffakıyetsizliklere uğradığı zannolunur. Avernienlerin bir klişelerinde asılı bir kılıç vardır ki, bu muharebede Sezar’dan kapdıklarını söylerler. Daha sonraları Sezar oradan geçmiş ve bu kılıcı görmüş ve gülmekle iktifa etmiştir. Dostları kaldırtması fikrinde bulunmuşlarsa da Sezar buna kudsal bir şey göziyle bakarak olduğu halde bırakdırmıştır.

XXX. — Kaçıp kurtulanların çoğu krallariyle birlikte Alezia şehrine sığındılar. Kalelerinin yüksekliği, müdafilerinin çokluğu şehri alınamaz bir halde göstermekle beraber Sezar derhal gidip kuşatır. Bu muhasara esnasında tarife sığmaz bir tehlike geçirmişdir. Gol kıt’asında bulunan ulusların en cesur ve bahadır efradından mürekkep üç yüz bin kişilik bir ordu şehrin imdadına gelir. Şehirde bulunanlar da yetmiş binden aşağı
değildi. Bu kadar kuvvetli iki ordu arasında sıkışan Sezar biri kal’edekilere, öteki yardıma gelenlere karşı olmak üzere iki cephe almak mecburiyetinde kaldı. Eğer bu iki ordu kuvvetlerini birleştirebileydiler Sezar’ın işi bitmişti. Bu suretle Alezia şehri önünde karşılaştığı büyük tehlike kendisine, en çok liyakat gösterilmiş bir şöhret temin etmiştir. Bu kendisinin yaptığı muharebeler içinde en büyük cür’et ve en büyük meharet gösterdiği bir muharebe olmuştur. İşin garip noktası muhasara altında olanların kendilerine okadar mühim bir imdat kuvveti geldiğinden ancak yardımcı ordu Sezar tarafından bozuldukdan sonra haber alabilmeleridir; daha garibi de Sezar’ın şehre karşı kurduğu cepheyi kollayan Romalıların da bu büyük zaferi ordugâhlarına golvalara mahsus altın ve gümüş işlemeli kanlara gark olmuş bir çok kalkan, kapkaçak, bayrak getirdiklerini şehrin muhtelif semtlerinden gören erkeklerin feryadından, kadınlarının iniltilerinden anlayabilmiş olmalarıdır.

Bütün o korkunç kuvvet hep birden silindi; bir hayal, bir rüya sür’atile kayboldu; çünkü düşman çarpışa çarpışa hep öldü. Muhasara altında olanlar Sezar’a birçok dert olduktan ve kendileri de bir çok dert çektikten sonra teslim oldular.

Bütün bu harbin ruhu olan Versinjentoriks en güzel silâhlarını kuşanmış olduğu halde gayet süslü bir at üstünde şehirden çıktı; kürsüsü üzerinde oturmakta olan Sezar’m etrafında çark ettirerek indi, bütün silâhlarını çıkardı, Roma’lı ceneralm ayak ucuna gidip mutlak bir sükût ile oturdu. Sezar kendisini muhafaza ettirerek zafer alayını süslemek üzere saklattı.

XXXI. — Sezar çokdanberi Pompe’yi devirmeyi kurmuştu, nasıl ki Pompe de Sezar’ı yıkmak istiyordu. Bu ikisinden biri düşünce onun yerini alabilecek olan tek adam Krasüs idi, o da ölmüştü; imdi Sezar’a en büyük olmak için daha şimdiden o payede bulunanı ortadan kaldırmak kalıyordu. Pompe’yegelince onun içinde kendinin kurban gitmesini önlemek için yükselişinden korkduğu kimseyi yıkıp bitirmekden başka yol yoktu. Fakat bu korku Pompe’de daha yeni başlamıştı. Son zamanlara kadar büyümesi kendi eseri olan bir kimseyi yıkmanın kendisi için güç olmıyacağına kapılarak Sezar’da korkulacak bir şey görmemişti. Rakiplerini yıkıp yok etmeyi çok evvelden tasarlayan Sezar görüş meydanına çıkmadan, hazırlıklarını uzaklarda yapan bir pel-van gibi hareket etmiş; Roma’dan ayrılmış, ta Gol kıt’asma kadar gidip harp mümareseleri yapmış; askerlerini harbin zorluklarına, hiylelerine alıştırmış, fütuhat ile şöhretini artırmış, Pompe’nin yüksek icraatiyle boy ölçecek bir raddeye çıkmıştı. Niyetlerine renk vermek için ancak vesileler bulması kalmıştı. Bunlar da gerek Pompe tarafından, gerek tesadüfler eseri olarak, gerek hükümetin fena gidişleri dolayısıyle ayağına gelmiştir. O sıralarda Roma’da yüksek mevkiler üzerine oyun oynamak istiyenler umumî meydanda üstü para dolu masalar kurduruyor, halkın reiyleri hiç sıkılınmadan, saklanmadan satın alıyor, satıyor.

Oradan Mars meydanına geçiliyor ve orada satın almış olanlar bu reiyleri kullanmakla kalmayarak bu oyunu kılıçla, okla, sapanla cebren dileklerine doğru yürütmeğe de kalkıyorlardı. Çok kere meclisten kan dökülerek, adam öldürülerek ayrılmıyordu. Anarşi içine dalmış olan şehir fırtınaya tutulmuş dümensiz bir gemiye benziyordu. Aklı başında kalan kimselerde bu müthiş deliliğin hükümdarlıkdan daha berbat bir felâket getirmemesini saadet sayacak bir hâle gelmişti. Bu ferdin başa geçmesinin cümhuriye-tin fenalıklarına karşı tek ilâç hâline geldiğini birçok kimseler uluorta söyler olmuştu; ancak bu ilâcın en mülâyim bîr hekim elinden alınması düşünülüyordu ki, o hekim ile de açıkdan açığa Pompe murad olunuyordu.

Pompe nutuklarında idarede mutlakıyeti almak istemez görünüyor, fakat işi gücü kendini diktatör yapdırmak noktasında toplanıyordu. Onun bu niyetini keşfeden Katon, Senato’ya, Pompe’nih konsüllüğe tek başına seçilmesini, bu suretle kanunlara daha muvafık olan bu nevi hükümdarlıkla kanaat ederek cebren diktatörlüğü ele almasının önüne geçilmiş olacağını anlattı- Senato buna karar verdi ve ayni zamanda zaten Pompe’de bulunan Espanya ve Afrika valiliklerini de yine üzerinde bıraktı. Pompe oraları kaymakamları vasıtasıyla idareye devam etti.Pompanın bu iki yerdeki ordularının masrafları yılda bin talana (1) varıyor, bu da kendisine hâzineden veriliyordu.

XXXII. — Senato’nun çıkardığı bu kararlar Sezar’ı da kendi konsûllûğûnûn ve valiliğinin de o suretle uzatılmasını istemeğe şevketti. Pompe ilk. önce ses çıgarmadı; fakat Sezar’m maruf düşmanları Marsellüs ile Lantülüs bu dileklerin ikisinin de reddini ileri sürdüler. Ve bir kat daha hakaret olmak üzere bir teklifini çürütdüler: Sezar tarafından az evvel Gol kıt’asında yerleştirilen Nekama’lılara burjuvazi hukukunu verdirmediler. Marsellüs konsüllüğü sırasında Roma’ya gelen oranın senatörlerinden birini sopa ile dövdürdü, Roma hemşerisi sayılmadığından dolayı kendisine bu rezalet damgasını vurduğunu ve gidip sopa yerlerini Sezar’a gösterebileceğini söyledi. Sezar Gol kıt’asında edindiği hâzinenin kapılarını Marsellüs’ün konsüllüğünden sonra hükû-metde eli olan herkese açık bulundurdu, Tribün Kürion’un mühim bir mikdara varan bütün borçlarını ödedi, Konsül Pavlüs’e bin beş yüz talan (2) ihsan etti ki, bu para ile Pavlüs, Füloiüs kilisesinin yerine meşhur kiliseyi yapdırdı.

*(1) — Aşağı yakan beş milyon.
*(2) — Yedi buçuk milyon.

Pompe böylelikle ilerleyen ittifaklardan ürkerek gerek kendisi, gerek dostlan vasıtasıyla hu sumeti ortaya vurdu* Gol muharebeleri içm ti olarak yolladığı iki lejyonunu geri istedi. Sezar asker başına iki yüz elli drahmi ihsan vererek bunları derhal yolladı.

XXXIII. — Askeri Pompe’ye getiren zabitler halk arasında Sezar’a gayet müsait haberler yaydılar; halbuki Pompe’ye Sezar ordusunun başlarına Pompe’yi istediklerine ve şayet Roma’da rakiplerinin muhalefeti ve bozuk hükümetin yolsuzlukları niyetlerinin husulüne bir güçlük veriyorsa her bir arzusu yerine getirmeğe ordunun hazır olduğuna, dağları aşar aşmaz tamamen emrine amade bulunacaklarına dair telkinlerde bulunarak aldatıcı sözlerle zihnini bozdular. Yap-d irdiği birçok seferlerle herkesi bezdirmiş olan Sezar’m ordu için iğrenç bir heyulâ hâline geldiğini.. hükümdar olmak davasına düşmesi korkusiyle bugün herkesin gözünde mimlendiğini ilâve ettiler.

Bu sözler Pompe’yi o kadar pohpohladı ki, ortada korkulacak hiçbir şeyler görmez oldu. Sezar’a karşı yalnız dileklerini nutuklarla red etmek yolunu tuttu, bu da Sezar’ın umurunda değildi. Te’min ederler ki, Sezar tarafından Roma’ya gönderilen bir zabit meclisin kapısında dururken senatoca Sezar’ın valiliğinin temdidi red olunduğunu duymuş ve elini kılmanın kabzesine götürerek: “Bu onu temdit ettirecektir» demiştir.

XXXIV. — Sezar dileklerinde haklı olmanın bütün zevahirini elinden bırakmıyordu. Silâhlarını bırakmayı teklif ediyor, fakat aynı zamanda Pompe’nin de bırakmasını şart koşuyordu. Bu suretle ikisi de âdi bir fert olacaklar ve vatandaşların kendilerine göstereceği iltifatı bekliyeceklerdi; fakat kendi elinden ordusunu almak, Pompe'ye ordusunu bırakmak, birini istibdada temayül
ile suçlandırırken, ötekine istibdad kurmayı kolaylaştırmak olurdu. Halka Sezar namına bu teklifleri yapan Kurian alkışlandı ve meclisten çıktığı zaman sanki muzaffer bir kabrımana hayranlık gösteriliyormuş gibi üzerine çiçekten çelenkler yağdırıldı.

Halk tribünlerinden Antuvan meclise Sezar’dan bir mektup getirmiş ve bunu konsüllere rağmen senatoda alenî bir surette okutmuştur. Pompe’nin kaynatası Sipyon Sezar, tayin edilecek günde silâhlarını teslim etmediği halde hain sayılmasını, o yolda muameleye tâbi tutmasını teklif etti.

Konsüller Pompe’nin de askerini bırakması fikrinde bulunulup bulunulmadığını ilk iş olarak sordular, ondan sonra da Sezarin kendi askerlerini dağıtması istenilip istenilmediğini,öğrenmek istediler. İlk fikir lehine pek az rey verildi. İkinci fikir lehine bütün reiyler birleşti.

Antuvan yeni bir tekli! yaparak her ikisinin de silahlarını bırakmalarını ileri atmasıyla bu sefer bu ittifak ile kabul olundu. Fakat Sipyon'un kopardığı gürültü ve Konsül Lütüllüs’ün: “Haydut silâhla karşılanır, kararlarla değil..» yolundaki vaveylâsı senatoyu müzakereyi kesmeye mecbur etti.

Halk münakaşanın olduğu şekildan ürkerek matem esvabı giyindi.

XXXV. — Az sonra Sezar’dan yeni bir mektup geldi ki, bu daha mutedil görünüyordu. İkinci bir konsüllük ihraz edinceye kadar kendisine iki lejyon ile cenubî Alp Gol’ü ve İlliriya valilikleri bırakılmak şartile herşeyden elini çekmeği teklif ediyordu.

Kilikiya valiliğinden yeni dönmüş olan ve iki fırkayı yaklaştırmak azminde bulunan Çiçeron Pompe’yi yumuşatmak için elinden geleni yapıyordu. Pompe lejyonlar müstesna olarak Sezar’ın diğer dileklerine rıza gösteriyordu. Çiçeron bu sefer Sezar’ın dostlarını Sezar’ı iki kıt’anın valiliği ve altı bin asker ile iktifa hususuna iknaa ve bu esas üzerinde uzlaşmaya sevk etti. Pompe bu teklife yanaşıyordu, fakat Konsül Lantülüs asla kabul etmedi. Antuvan’a ve Kurion’a fena muamele etti, her ikisini senatodan rezaletle kovdu. Bu Sezar’a bahanelerin en kıymetlisini vermekti. Nitekim askerlerini gazaba getirmek için bunları muvaffakiyetle kullandı; mümtaz bir payede bulunan kimselerin, Roma majistralarının, Roma’dan köle kıyafetinde, yük arabaları içinde kaçmak zorunda kaldıklarını gösterdi. Gerçekden bu zevat kaçarken tanıtmamak üzere bu suretle kıyafet değiştirmişlerdi.

XXXVI. — Sezar'ın yanında yalnız beş bin piyade üç yüz süvari vardı. Ordusunun diğer kısmını Alpların yukarı kısmında bırakmıştı, kaymakamları onları az sonra getireceklerdi. Teşebbüsün başlangıcında ve tasarladığı ilk hücumda çok askere ihtiyacı olmadığını, ortalığı hamaseti ve çabukluğu ile şaşırtmasının daha iyi olacağını, büyük hazırlıkla yürüyüp zorlamaktansa en az beklendiği bir sırada üzerlerine düşüvermekle daha kolay korku vereceğini düşündü. Kumandanlarına, tribünlerine başka silâhlarını bırakarak yalnız kılıçlarını almalarını, Gol kıt’asının mühim bir şehri olan Ariminium’u (1) zaptetmelerini, fakat bu işi kabil olduğu kadar gürültüsüz ve az kan dökerek başarmalarını emretti, işin idaresini Hortansiüs’e verdi. Kendisi o günü herkesin arasında, glayatörlerin döğüşüşünü seyrederek geçirdi. Gece basmadan banyo yaptı, yemek salonuna geçdi ve yemeğe davet ettiği kimseler arasında bir müddet kaldı. Gece olunca sofradan kalktı, misafirlerine iyice yiyip içmelerini rica etti; az sonra döneceğini, kendisini beklemelerini söyliyerek ayrıldı. Dostlarından bazılarına toplu olmıyarak, ayrı ayrı yollardan geçip arkasından yetişmelerini tenbih etmişti. Bir kira arabasıyla evvelâ asıl gideceği yoldan başka bir yol tuttu ve daha sonra Ariminium’a doğru yol almaya başladı.

*(1) — Ariminium : Sizalpin'de, yani Alplarin aşağı kısmında, Sizpadan’da, yani Po nehrinin cenup havalisinde.

XXXVII. — Cenubî Gol kıt’asını İtalya’nın diğer kısımlarından ayıran Rübikon kıyılarına geldiği sırada atıldığı tehlikeli işden bir ürperme duydu; düşünçeleri girdiği yolun uçurumlarını ve ne kadar cur’etkârane bir şey olduğunu gösteriyordu. Durdu... Ayni yerde uzun bir zaman mıhlanmış bir halde, derin bir sûkût içinde aklına gelen türlü türlü kararları ayrı ayrı tarttı; birbirine zıt kısımları evirdi çevirdi tarttı, birçok kere fikrini değiştirdi. Aralarında Asiniüs Pollion da bulunan dostlarıyla uzun uzadıya müzakere etti. Bu nehri aşmaktan doğabilecek, gelebilecek bütün fenalıkları ve ilerde tarihin hakkında vereceği hükümleri gözünün önüne aldı. En sonunda ancak ihtirasını dinliyerek.. istikbale doğru gözü kapalı yürümek üzere her türlü vesayayı bertaraf ederek.. güç ve hatalarla dolu sergüzeşte girenlere has olan şu sözü söyledi: Artık zar atıldı!

Rübikon’u geçdi.. O kadar çabuk gidiyordu ki, ertesi sabah gün doğmadan Arminium’a vardı, şehri aldı.

Rivayete göre bu nehiri geçmeden bîr gece evvel pis bir rüya görmuş: Kendisini annesiyle yatmış, fucurda bulunmuş sanmıştır.

XXXVIII. — Denilebilir ki, Arminium’un zaptı gerek karada gerek denizde bütün harp kapılarını açdı.

Sezar valiliği hudutlarını geçmekle Roma’nın bütün kanunlarını ayak altına almış göründü. Bu başka muharebelerde olduğu gibi yalnız erkekleri, kadınları memleketin her tarafında deli gibi koşuşturmakla kalmamış, gûya şehirler de temellerinden sökülerek bir ucdan öbür uca atılmış.. sokulacak köşe bucak aramıştır.. Her taraftan akan muhacir selleriyle Roma, akvam tufanına tutulmuş gibiydi ve bu şiddetli fırtına içinde, bu kargaşalıkta Roma’da hiçbir majistra akıl ve hâkimiyeti klavuz yapmağa imkân bulunamıyordu. Hepsinin kendi elleriyle kendilerini yıkmalarına ramak kalmıştı. Her tarafı birbirine zıd ihtiraslar, muhteliç hareketler sarmıştı. Sezar’ın bu teşebbüsünü alkışlıyanlar da rahat durmuyorlardı: Bunlar her adımda meyus ve muztarip kimselere rasladıkça onlara yukarlardan bakarak tahkirlerde bulunuyor ve asıl yarını türlü mübalağalarla önlerine atarak tehdit ediyorlardı.

Şaşkın bir hale gelmiş olan Pompe her ağızdan duyduğu sözlerle büsbütün bunalmıştı. Bazıları kendisine karşı Sezar’ı yükseltip başına belâ yaptığından dolayı bu cezaya lâyık olduğunu söylüyor, bazıları Sezar’ın kabul ettiği mâkul şartları reddettiğinden, Sezar’ı Lantülüs’ün hakaretlerine uğratdığından dolayı itham ediyorlardı. Favoniüs Pompe’nin bir gün senato ortasında öğünerek, kimselerin hiç merak etmemelerini, harp hazırlıkları için endişeye düşmemelerini, Sezar bir yürüyüşe başlar başlamaz kendisi için ayağını yere vurmakla bütün İtalya’yı garketmek hiçden bir iş olduğunu söylediğine -ret olarak şimdi karşısına geçip yere ayağma masını söylemeğe cesaret etmişti...

XXXIX. — Askerlerinin sayısı itibarile Pompe henüz Sezar’dan üstün idi; fakat hissiyatına hüküm edemez olmuştu.Kendisine düşman gelip Roma kapı-larına çatmış ve her şeyi eline almış yollu getirilen haberler, verilen korkular nihayet onu da sele kapdırmış, umumî kaçışa katmıştı. Şehirin velveleye düştüğünü öne sürerek bırakıp çıkmış, senatoya arkasından gelmesini emir ve herkese vatanı ve hürriyetlerini istipdada tercih ettikleri halde şehirde kalmamalarını tebliğ ettirmiştir.

Konsüller şehirden çıkarken an’ane mucibince Tanrılara kurban kesmek usullerini yerine getirememişlerdir. Senatörlerin de çoğu kaçmış evlerinde ellerinin altında ne varsa düşmandan kaçırırcasına alıp kendilerini şehirden dışarı atmışlardır. İçlerinde evvelce Sezar’a son derece bağlı oldukları halde şu genel akına kapılarak sebepsizce kaçanlar da eksik değildi.

XL. — Bu korkunç fırtına içinde, bu metruk şehri pilotsuz bir gemi gibi taliin kararsızlığı içinde bucalar görmek acıklı bir manzara idi. Fakat kaçışlar nekadar acıklı olsa da Roma’lılar Pompe’nin karargâhına vatan göziyle bakıyor, Roma’yı şimdiden Sezar’ın karargâhı sayarak istekle bırakıyorlardı. Sezar’ın en sıkı dostlarından olup bütün Gol muharebelerinde kaymakamı bulunan ve Sezar’a daima en büyük gayretle hizmet eden Labienüs de fırkasını bırakmış, gidip Pompe ile birleşmişdi. Onun bu hali Sezar’ı ona parasını ve eşyasını yollamakdan alıkoymamışdır. Sezar doğru Korfiniom şehrinin önüne gelip ordu kurdu. Burada Pompe namına Domitiüs kumanda ediyordu. Bu zabit şehri müdafaa edebilmekten ümidini keserek hekim olan esirlerinden birinden zehir istedi, çabucak ölmek üzre içdi, fakat Sezar’m esirlerine nekadar şefkatle muamele ettiğini öğrenerek yapdığına, o kadar şedit bir kararı o kadar istical ile verdiğine pişman oldu. Hekim verdiği ilâcın öldürücü bir zehir olmayıp uyuşturucu bir madde olduğunu temin etti; zabit bu teminattan memnun olarak derhal kalktı, gidip Sezar’ı buldu; büyük bir dostlukla kabul edildi. Bununla beraber az zaman sonra pompe ordusuna geçdi. Emsali haberler Roma’da dağıldıkça şehirde kalanları pek sevindirdi ve kaçanlardan çoğu şehre döndüler.

XLI. — Sezar Domitiüs’ün askerlerini kendi hizmetine aldı. Şehirlerde Pompe namına asker yazmayı menederek onları da ordusuna kattı. Bu suretle artan kuvveti ile Pompe’nin üzerine yürüdü. Fakat Pompe onu beklemeği müsait bulmıyarak Brindes’e çekildi. Oradan evvelâ konsülleri askerle Dirrahium’a gönderdi ve az sonra Sezar Brindes önlerine gelince kendisi de Diarrahium’a geçdi. Bu vak aların tafsilâtı Pompe’nin Hayatı adlı eserde verilecektir. Sezar onun arkasına düşmek isterdi, takat gemisi yokdu.

Altmış gün içinde bütün İtalya’yı bir damla kan dökmeksizin avucunun içine alarak döndü.

Roma’yı umduğundan daha sakin buldu. Emniyet ederek şehre dönmüş olan bir çok senatörlere tatlılıkla, güler yüzle muamele etti ve başlıcalarını tarafından Pompe’ye gidip makul şartlar teklif etmeğe teşvik etti. Fakat gerek kendisini bıraktıklarından dolayı Pompe’den, gerek Sezar’ın samimi olmamasından, sureti hakdan görünerek kendilerini aldatmasından korkarak hiçbiri bu işi üstüne almak istemedi.

Tribün Metellüs Sezar’ı millet hâzinesinden para almakdan menetmek teşebbüsünde bulundu ve bunun için bir takım kanunlar saydı dökdü. Sezar: Silâhın söze başladığı yerde kanun susar. Yapmak istediğim şeyleri sevap görmüyorsan çekilip git. Harp böyle söz hürriyetine mesag vermez. Uzlaştıktan sonra silâhlar bırakılınca istediğin kadar şöylersin. Zaten seni böyle söylemeğe bırakmakla hukukumu hiç kullanmıyorum demektir. Çünkü siz yani sen ve senin gibiler, bir kere bana aleyhdarlık ettikden sonra elime düşmüş olanlar harp hakkı Olarak benim malımsınızdır, mukabelesinde bulunmuştur. Sezar Metellüs’e bu sözleri söyliyerek hazînenin kapılarına doğru ilerler ve anahtarları bulunamadığından çilingir getirtip kapılan kırmalannı emreder. Metellüs bu aralık yine mukavemet etmek istemiş ve bu sebatı bir çok kimseler tarafından hoş görülmüştür. O zaman Sezar daha yüksek bir perdeden: Az daha rahatsız ederse kendisi öldürmekle tehdit etmiş ve Delikanlı, bilir misin ki, benim için bunu yapmak söylemekten daha kolayd&.( demîşdir. Metellüs bu son sözlerden çekilmiş ve Sezar’a hiç bir güçlük gösterilmeden harp etmek için muhtaç olduğu bütün para verilmişdir.

XLII. — Pompe’nin Afraniüs ve Varon nam kumandanlarını çıkarmak ve onların elinden askerlerini ve adamlarını alıp arkada bir düşman bırakmıyarak ondan sonra Pompe’nin üstüne yürümek üzere bir ordu ile hemen İspanya’ya gitti. Bu muharebede kurulan pusularda hayatı çok kere tehlikede kaldı ve ordusunu kıtlık yüzünden kırılmaktan zor kurtardı. Böyle iken düşmanları kovalamakda, muharebeye tutuşmaya tahrikde, onları siperlerle çevirmekte şiddetten bîr an hali kalmadı, sonunda da ellerinden askerlerini ve ordugâhlarını aldı.

Roma’ya döndüğü zaman kaynı Pizon Pompe'ye murahhaslar gönderip bir uzlaşma müzakeresine girmesini öne sürdü; fakat Sezar’a hoş görünmek isteyen İzorikür bu fikre hücum etti.

Sezar senato tarafından diktatör seçildi, menfileri affetti, Sıla tarafından bilâmuhakeme mahkûm edilen kimselerin çocuklarına bütün hukuklarını geri verdi, borçlulara faiz borçlarından bir kısmını indirdi. Buna benzer daha bir takım İradeler çıkardı ve diktatörlüğü topu on bir gün taşıdıktan sonra mutlak hükümdarlığı andıran bu payeyi bıraktı; kendini Serviliüs İzorikûs ile birlikte konsül tayin ettirdi ve artık ancak harp ile meşgul oldu.

XLIII. — O kadar süratle hareket etti ki, ordusunun büyük bir kısmını arkada bırakdı ve yanında ancak altı yüz seçme süvari ve beş lejyon olduğu, mevsim ikinci kânuna düştüğü halde gemilere bindi, Yoniyen denizini geçti ve Orikom ve Apoloni şehirlerini zaptetti. Brindes’e kendisinin hareketinden evvel yetişememiş olan askerlerini aldırmak üzere gemiler yolladı. Yorgunluğundan bitkin bir hale gelen, o kadar çok düşmanlara karşı harbetmekten bezen bu asker ler yollarda söylenmeğe başlamışlardı:
Bu adam bizi nerelere götürmek istiyor? Bu kadar çabalayışlarımızın sonu ne olacak? Bizi arkasında her tarafa sürüklemekten.. sanki vücutlarımız demirden yapılmış gibi kullanmaktan usanıp bıkmayacak mı? Fakat demir bile döğüle döğüle yıpranır.. kalkanlar, zırhlar bile zaman zaman dinlenmek isler.. Sezar yaralarımıza bakarak bizim de fani olduğumuzu, hâlimize göre her türlü acılara uğradığımızı düşünmemeli mi? Allah bile denizlerde rüzgârları, fırtınaları mevsim mevsim yapar. Halbuki Sezar bizi böyle kışda kıyamette her türlü deniz tehlikelerine atıyor. O düşmanlarını kovalamıyor da, gûya düşmanlarının önünden kaçıyor gibi bir hâli var...

Böyle şekvalarla yavaş yavaş Brindes’e geldiler. Sezar’ı yola çıkmış görünce ağızlar değişti, kendi kendilerine çok levm ettiler. Birbirini generallarına hıyanetle itham ettiler. Gereği gibi acele yürüyüş yaptırmamış olan zabitlerine kızdılar; kıyıda yüksek yerlerden de gözlerini denizin enginlerine, Epir’e dikip kendilerini almaya gelecek gemiler görebilir miyiz diye bakar oldular..

XLIV. — Brindes’den asker gelmekte gecikdiğinden Sezar’da Apoloni’de çok zayıf bir ordu ile hiçbir işe teşebbüs edemiyecek bir hâlde bulunuyordu. Müz’iç bir kararsızlık geçirdikden sonra nihayet hemen kimselerin haberi olmadan Brindes’e büyük bir sür’atile varmak üzere on iki çifte âdi bir kayıkla denize açıldı, halbuki oralarda deniz düşman gemiler ile örtülü gibi idi. Gemiye geceleyin bir esir esvabiyle binmiş, yolcuların en düşkünü hâlinde bir köşeye büzülmüş, ağzını açmayarak durmuştu. Kayık kendisini denize götüren Anıüs nehirinden indiriyordu. Nehir in munsabı âdiyen sakin bulunur, her sabah esmeğe başlayan bir kara rüzgârı dalgaları iter, nehire sokmazdı. Fakat o gece denizden gelen rüzgârlar o kadar kuvvetli idi ki, karadan gelen rüzgârı dü şürdü. Deniz sularının hücumu ve çılgın bir hâl de itilen dalgaların mukavemeti yüzünden kabaran r hir kaynaklarına doğru çevrilerek üzerinde seyrüse" tehlikeli bir hâl almıştı. Bu mücadele yüzünde peyda olan ve korkunç sesler veren hızlı girda
lar nehirin sularını şiddetle vahşetle anh rüyor, dümenciyi kayığı idareden, dalgalara h&. kim olmaktan âciz bırakıyordu. Kılavuz bu halde tayfalara kayığı çevirmelerini ve nehir boyunca çık* malarını söyledi. Sezar bu emri işidince kendisini tanıttı ve Sezar’ı orada görmekten şaşıran kılavu-zun elini alıp : Dostum, dedi, yoluna git,hiçbir şey-den korkmadan her tehlikeyi gözüne al. Bil ki, sen Sezar"ı ve taliini götürüyorsun. Tayfalar fırtınayı unuttular, küreklere candan sarıldılar, dalgaların şiddetini yenmek için bütün aşk ve şevkleriyle işlediler. Fakat herşey beyhude idi. Sezar kayığın her tarafından su aldığını ve nehirin daha munsıbında batacağını gördü ve büyük esefler içinde klavuza dönmesini söyledi. Ordugâhına girerken askerleri hep birden önlemişler ve yalnız kendileriyle muzaffer olmayı ummayarak, yanındakilere emniyet etmiyerek,kendilerini küçük düşüren bir endişe içinde yakında olmayan kuvvetler arkasına düşmesinden tazallüm etmişlerdir.
XLV.— Bundan az sonra Brindes'deki Antuvan askerlerle yetişdi geldi. Sezar tam bir itminan içinde Pompe’ye harp açtı. Halbuki Pompe faik bir surette yerleşmiş, karadan, denizden her türlü ihtiyaçlarını te’min ediyor, Sezar, ise kendine lâzım olan şeyler bol bol bulunmadığı gibi az sonra en lüzumlu şeylerden de mahrum kalmaya başlamıştır. Askerleri karınlarını doyurmak için bir nevi kökler toplayıp süte banarak yiyorlardı; bazan bu kökten ekmek yapdıkları da oluyor ve bu halde düşmanın ilk saflarına kadar ileri bu ekmeklerden atarak ve toprak bu kökleri verdikçe Pompe’yi muhasaradan geçmiyeceklerini söylüyorlardı. Pompe ordugâhında böyle şeyle, anlatılmasını ve bu ekmeklerin gösterilmesini men etti. Yabani hayvanlar gibi her türlü yoksulluğa katlanan düşmanlarının huşunetinden ve derin duygusuzluklarından korkmaya başlamış olan askerlerinin büsbütün fütura uğramalarından korkuyordu. Pompe’nin karargâhının yakınlarında hergün çarpışmalar oluyor, bunlarda hep Sezar tarafı üstün geliyordu; yalnız bir kere Sezar’in askerleri bozguna uğramış ve Sezar ordusunu kaybetmek tehlikesine uğramıştır:

XLVI. — Pompe gösterdiği şiddetli bir hücum karşısında Sezar kolları dayanamıyarak kaçmışlar ve o kadar çok telefat verilmiştir ki, siperler ölü ile dolmuş ve sağ kalanlar ordugâhlarına kadar kovalanmıştır. Sezar kendilerini muharebe meydanına çevirmek üzere kaçanların önüne koşmuş, emeklerinin boşa gittiğini görünce durdurmak üzere sancakdarın elindeki bayrağa sarılacak olmuş, herif bayrağı da bırakarak yine kaçmış ve otuz iki kişi de esir düşmüştür. Bir aralık Sezar büyük bîr tehlike atlatmıştır: Arkadaşları gibi kaçan iri, kuvvetli bîr askeri durdurmak,düşmanın üzerine çevirmek istemişti. Tehlikeden gözü kararmış ve kendinden geçmiş olan bu adam Sezar’ı vurmak üzere kılıncını kaldırmış, fakat Sezar’ın ispiri daha tetik davranmış,kılınciyle herifin kolunu uçurmuştur.

Sezar herşeyin mahvolduğunu düşünmeye başlamıştı. Halbuki bu aralık ya Pompe ihtiyatta ifrata vararak, yahut taliin bir cilvesi olarak bu kadar parlak başlangıcı sonuna götürülmemiş ve kaçanları istihkâmlarına sığınmaya mecbur etmekle kalınmıştır. Sezar dönüşte dostlarına: Şefleri işini bilseydi, bugün zafer düşman için müemmen bulunuyordu, demiştir.

Sezar çadırına çekilmiş, yatmış, geceyi elemli düşünceler içinde, müthiş ıztıraplar pençesinde geçirmiştir. Önünde Makedonya’nın, Tesalya’nın münbit, feyizli şehirleri dururken, o bolluk ülkeleri onutup harbi böyle düşmanlarının hâkim bulunduğu deniz kenarlarında, Pompe’yi muhasara ediyorum derken kendisini kıtlığa muhasara ettirdiği bir yerde kabul hatasından dolayı kendi kendini levmetmişdir.

XLVII. — Bu düşünceler içinde bunalmış, erzaksızlıktan ve kötü durumundan bezmiş bir halde ordusunu kaldırdı; Makedonya’ya gidecek Sipyon ile çarpışacaktı.

Ya arkasından Pompe’yi çekmek ve onu erzakını denizden alıvermek kolaylığından uzak tutacak yerlerde harbe mecbur tutmak, yahut Pompe gelmiyerek Sipyon’u yalnız bırakdığı halde Sipyon’u ezmek ümidinde idi.

Sezar’m çekilmesi Pompe askerlerinin, hele zabitlerinin cesaretinr kabarttı. Hemen onu yenilmiş, kaçırılmış bir düşman gibi kovalamak istiyorlardı. Fakat Pompe o kadar büyük menfaatleri bir muharebenin tesadüflerine bağlayacak kadar ihtiyatsız değildi. Kendisine lâzım olan her şey elinde bol bol vardı, en münasip zamanı bekleyebilirdi; harbi ne kadar uzatırsa ve Sezar’ın askerlerinde azalmış olan ateşi ne kadar söndürürse o kadar akılâne hareket etmiş olacağı fikrindeydi. Sezar’ın askerleri içinde harp mümareseleri çok olanlar tecrübe ve cûr’et itibarile pek mümtaz idiler Fakat fazla yürüyüşler, müstahkem yerleri muhasara, geceleri silâh başında geçirmek lâzım gelince yaşları itibariyle bu yorgunluklara katlanamıyorlardı.

Bu derece güç işler için pek lagar olmuşlardı, şecaatleri vücutlarının zaafına yeniliyordu. Esasen ordugâhında sâri bir hastalık hüküm sürdüğü söyleniyor, buna birinci sebep olarak ta fena besleniş ileri sürülüyordu. Sezar için daha fenası ne erzakı, ne de parası olmamasıydı, böylelikle kendi kendini de az zamanda tebah etmekten koruyamıyordu. Bütün bunlar Pompe’yi muharebeye tutuşmaktan uzak bulunduruyordu.
Onun bu kararını vatandaş kanı dökülmemek arzusıyla tasvip eden yalnız Katon idi. Son çarpışmada düşman saflarından binlerce kişinin ölümünü gözyaşları dökerek görmüştü, geri çekilirken başını esvabiyle örtmek suretiyle matem tutmuştu; fakat ondan başkası Pompe’yi muharebeden korku sebebiyle kaçınmakla itham ediyorlardı. Kendisini Agamemnon, krallar kralı gibi unvanlarla iğneliyerek mutlak hükümdar durumunun üzerinde titrediğini, bir çok kumandanların çadırına getirtip iradeler telâkki etmeler suretile gururunu okşatmak halini tehlikeye atmamak derdile yaşadığını dile dolayordu.

Katon’un sözlerindeki hürriyeti taklit isteyen Favoniüs Pompe’nin elinden hakimiyet alınamamak için bu yıl da Tuskulum incirlerini yiyemiyeceklerine.. esef edip duruyordu.

Pek yolsuz hareketlerde bulunduğu İspanyadan yeni dönen ve orada ordusunu satıp teslim etmekle itham olunan Afraniüs Pompe’ye, kendisinden valilikler satın almış olan bir tücarla harp etmekten neden kocunduğunu soruyordu. Bütün bu sözler nihayet muharebeye karar vermeğe cebrederek Pompe Sezar’ın arkasına düşdü.

XLVIII. — Sezar ilk yürüyüş günlerinde en büyük zorluklara uğramıştı. Kendisine kimseler erzak vermek istemiyor ve son defa uğradığı hezimet üzerine umumî bir istihkar ile karşılanıyordu ; fakat Tesalya’da Gonf şehrini almasıyla eline bol erzak geçmiş, ordu da hastalıktan garip bir şekilde silkinip kalkmıştır. Askerler burada sonsuz mikdarda şarap bulmuş, kana kana içmiş, sefahate vurarak bütün yolları cümbüşle geçirmişler; bu sürekli keyf her türlü mahrumiyetten gelen bütün kırıklıkları tamir etmiş ve neticeten vücutlarının istidat ve temayülleri tamamen de pişerek dirilmişlerdir. İki general Tesalya'sında buluşup karşı karşıya ordu kurduk zaman, Pompe fena istiharelerle, fena tefeülle maneviyatı bozuk olmak dolayısıyla kendi karihasından ilk kararına döndü, Rüyasında Roma’da tiyatroda bulunuyor, halk her taraftan alkışlıyordu; halbuki kendisi Venüs Nisefor’un kilisesini süslemeğe koyulmuştu. Halkın alkışlamasını iyiye yoruyordu, fakat öte taraftan Sezai aslını Venüs'e irca ettiğine göre, acaba kendi harabisi üzerinde ona bir şan ve şeref şahikası mı hazırlıyorum diye üzülüyordu.

XLIX. — Fakat yanındakiler onun bu endişelerine iştirakten tamamen uzak idiler; bilâkis Domitiüs, Spinter, Sipyon evham içinde.. zafer ümitleri içinde Sezar’ın postu kavgasına tutuşmuşlardı. Birçokları Roma'da konsüllere, pretörlere münasip binaları kiralamak üzere teşebbüslere girmişler, harp sonunda bu makamlara çıkacaklarından o derece emin idiler. Orduda hiçbir sınıf şövalyeler kadar harbe ateşli görünmüyordu. Silâhlarının güzelliğine, atlarının çevikliğine, sayılarına — çünkü onlar yedi bin olduğu halde Sezar’ın yalnız bin süvarisi vardı. — mağrur bir halde zaferden emin bulunuyorlardı.

Pompe’nin piyade askerleri de sayıca Sezar'ınkinden fazla idi: Pompe’nin kırk beş bin, Sezar'ın ancak yirmi iki bin piyadesi vardı. Sezar askerlerini topladı, onlara uzaklarda bulunmayan Kornifisüs'ün iki lejyon getirmekte olduğunu, Kalenüs’ün Megar ve Aina taraflarından başkaca 15 kohortu (1) bulunduğunu söyledi ve bunları beklemek mi, yoksa kendi başlarına muharebeyi göze almak mı istediklerini sordu. Hiç biri beklemeğe taraftar olmadı, ancak düşmanı çabucak harbe girmeğe mecbur edecek bir hiyle bulunmasını istediler.

*(1). — Bir kohort = bir lejyonun onda biri

L. — Ordusunu temizlemek için kurbanlar kesdi. ilk kurbanlar kesilmesi ile bereber kâhin düşmanlarla üç gün içinde çarpışılacağım bildirdi. Sezar bir muvaffakiyet emaresi olup olmadığını sordu. Kâhin “Buna siz benden iyi cevap verebilirsiniz. Tanrılar bana büyük bir değişiklik olacağını, bugünkü durum genel surette tam aksi bir hal alacağını bildiriyor. İmdi şimdiki durumunuzu iyi görüyorsanız fena bir netice bekleyiniz, yok halinizden memnun değilseniz çok iyi olacaksınız.„ suretinde bir cevap verdi.
Muharebeye tutuşulmadan bir gün evvel nöbetçileri kendisi teftiş ediyordu, gece yarısına doğru havada bir sıra ateş gördü, bu ordusunun üzerinden geçerken birden parlak, şedit bir alev halini aldı ve gidip Pompe ordusunun üstüne düşdü. Sabah nöbeti alınırken düşman saflarına bir nevi korku ârız olduğu öğrenildi, fakat o gün harbe girmeği beklemiyen Sezar Skotüz şehrine doğru çekilmek üzere ordusunun kaldırılması emrini vermişti. Çadırlar kalktığı bir sırada düşmanın harbe girmek üzere hazırlatmakta olduğu haberi geldi. Bu haber Sezar’ı sevince garketti. Askerine harp tertibi verdi, üç kola ayırdı, merkez kısmı kumandanlığını Domitiüs Kalviniüs’e, sol cenahı Antuvan’a verdi; kendisi de Onuncu Lejyon ile çarpışmak üzere sağ cenahı aldı. Düşman süvarisi bu sağ cenah karşısında idi; bunların sayıca üstünlüğünü ve haşmetlerinin tesirini düşünerek son hattından gizlice altı kohort çekerek sağ cenahın arkasına yerleştirdi ve onlara düşman süvarisi hücuma geçince ne yapacaklarına dair talimat verdi.

Pompe sağ cenahda idi, Domitiüs sola kumanda ediyordu, Pompe’nin kaynatası merkezde idî. Bütün süvari sol cenaha alınarak Sezar’ın sağ cenahını çevirmek ve asıl generalin bulunduğu yeri tam bir hezimete uğratmak düşünülmüştü. Yapacakları hücuma bu cenahın en son taburunun dahi dayanamıyacağı, bu kadar çokluk bîr süvarinin daha ilk çarpışında düşmanı kırıp tamamen bozacağı bekleniyordu. İki general hücuma geçmek üzere iken Pompe piyadesine sıkı bir nizam üzere durup hiç kımıldamamalarını, düşmanın ilerlemesini beklemelerini ve ancak düşman ok menziline girince üzerine atılmalarını emretti. Sezar’a göre bu Pompe tarafından büyük bir hata olmuştur. Bu hatayı Pompe nin işin başlangıcında yürüyüşün sertliği çarpışmayı daha müthiş bir hale koyduğunu, vuruşa daha büyük bir kuvvet verdiğini, ve büyük bir âlemin ayni gayeye koşmasından askerlerin herbirine ayrı bir şevk sirayet ettiğini takdir edemediğine hamleder.

LI — Sezar taburlarını hücuma sürmek üzere bulunduğu sırada muharebeler içinde pişmiş, se-dakati her hususta denenmiş olan en ileri gelen adamlarından birini askerlerine candan döğüşmelerini tavsiye ederken görür. Ona: Ey Krasiniüs! Bugünden ne umalım ? diye sorar. Zabit kumandanına elini uzatarak: Sezar, şanla, şerefle galebe çalacağız. Bugün beni ölü veya diri olduğum halde medhedeceksiniz! cevabını verir. Bu sözleri üzerine yüz yirmi kişiden ibaret olan maiyeti ile düşmanın üstüne şiddetle atılır, yoluna rastgelen ilk safları biçer, en kesif tabakaların içine dalar, etrafına ölüm saçar, nihayet ağzından giren bir kılıcın ucu ensesinden çıkar.

İki taraf piyadesi böyle gayet şedit bir boğuşmaya tutuştuğu sırada Pompe’nin sol cenahındaki süvari gurur ile ilerler ve Sezar’ın sağ cenahını kuşatmak üzere bölüklerini yayar. Fakat daha bunlar hücuma geçemeden Sezar tarafından kendi cenahının arkasına yerleştirilmiş bulunan altı kohort bu süvariler üzerine atılır ve âdetleri veçhile daha uzaktan mızraklarını fırlatacak ve kılıçlarıyle düşmanlarının bacaklarına, oyluklarına vuracak yerde gözlerine ve yüzlerine vurmak yolunu tutarlar. Bu Sezar tarafından hasseten verilmiş talimat muktezası idi. Sezar onların harp işlerinde acemi, yara yemeğe alışmamış, gençlikleri
hasebiyle güzelliklerini koruma kaygusunda bulunur kimaeler olduklarından, bu nevi yaralardan kaçınacaklarını, hem orada tehlikeye düşmek, hem ilerde çirkin kalmak gibi sebeplerle böyle bir harbe uzun zaman dayanamıyacaklarını düşünmüştü.

Sezar bu düşüncesinde aldanmadı. Delikanlılar uzun harbelerin suratlarına inmesine dayanamadılar, o demirlerin ta gözlerinin ucunda parlamaları üzerine yüzlerini çeviriyor, yüzlerini korumak için başlarını örtüyorlardı. Safları kırıldı, rezaletle dönüp kaçtılar ve ordularını da panike vererek bozdular. Sezar’ın askerleri bunları mağlup ettikten sonra düşman piyadelerini kuşatdılar ve arkalarını da alarak çala kılıç biçtiler.

LII. Pompe bulunduğu sağ cenahdan süvarisinin bozulduğunu gördüğü zaman kendini kaybetti. Büyük Pompe olduğunu unutmuş, aklını kaçırmış, âdi bir divane hâline düşmüş, yahut da bu bozgunluğu Tanrının bîr takdiri sayarak tek bir söz söylem eksizin çadırına çekilmiş, oturup muharebenin neticesini beklemiştir. Ordusu tamamen bozulup kaçmaya mecbur edilince düşman siperlerine de gelmiş ve onları müdafaa edenlerle boğazlaşmaya tutuşmuştu. Pompe ancak o zaman kendine gelerek: Bu ne hâl? Ordugâhı-mada mı girdiler? diye bağırmış ve zırhıma üstüne giydiği mürassâ esvabı çıkarmış, diğer tezyinatım atmış ve firara daha uygun bir esvap giyinerek ordugâhından çıkmıştır. — Pompe nin sergüzeşti ve sonunda teslim olduğu mısırlılar tarafından katlonuşu kendine mahsus kitahımızda tafsil olunacakdır. —

Sezar Pompe'nin ordugâhına girdiği zaman her tarafını öldürülmüş ve henüz öldürülmekte olan birçok yığınlarla örtülü bulmuş ve bu manzara önünde derin derin içini çekerek: Yazık ki, bunu dilendiler! Beni bu kanlı zarurete sürüklediler. Evet, şayet Sezar ordusunu terhis itseydi, şerefle neticelendirdiği o kadar muharebelere rağmen sürünecekti... dedi.

Asiniüs Polion’un anlattığına göre Sezar bu sözleri lâtince söylediği halde yunancaya tarihinde kendisi çevirmiştir.

Yine bu müverrihe göre ordugâhda öldürülenlerin çoğu ordunun hizmetinde bulunan kimseler olup asıl muharip sınıfından öldürülenlerin sayısı altı binden fazla değildir.

Sezar esirlerin çoğunu ordusuna aldı ve pek ileri gelenlerden birçoğunu affetti ki, bir zaman sonra Sezar’ı Öldürenlerden Brütüs bunlar arasındadır. Sezar muharebenin sonunda Brütüs'ü görmeyince telâş etmiş ve bir aralık hiçbir kazaya uğramamış bir halde huzuruna gelmesi üzerine pek sevinmişti.

LIII. — Bu zaferden az önce buna dair ayrı ayrı yerlerde ayrı ayrı alâmetler belirmişti ki, bunlardan en önemlisi Tral'da görülmüştür. Zafer adlı mâbedde Sezar’m bir heykeli vardı. Buranın yeri zaten sağlam olduğu halde gayet sert taşlarla da döşenmişti. O sırada heykelinin kaidesi yanında hemen bir hurma fidanı peyda olmuştur(1).

Ünlü tarihçi Tit Liv’in vatandaşı ve dostu maruf kâhin Kayüs Korneliüs o gün oturmuş, kuşların uçuşunu seyrediyordu. Onlara bakarak harbin başladığını buldu ve yanındakilere işin neticeleneceğini söyledi. Yine müşahedelerine devam ederek, emarelerini inceleyerek, heyecanla kalkmış: Sezar, muzaffer oluyorsun! diye bağırmıştır. Yanındakilerin bu kehanete şaştıklarını görmesiyle başındaki tacı çıkarmış, vak’alar keşfini teyit etmedikçe taçını giymeyeceğine yemin etmiştir. Tit-Li’in yazdığına göre vak’a bu suretle geçmiştir.

Sezar kazandığı zafer şerefine bütün Tesalyaya hürriyetini bahşetmiş ve bu sefer o Pompe’nin arkasına düşmüştür. Asya’ya geldiği zaman maruf bir mitoloji müellifi olan Teopomp’a bir saygı eseri olarak knidyalıları(2) ayni suretle afetmiş ve bütün Asya sekenesinin vergilerinin üçte bir derecesine indirmiştir. İskenderiye’ye Pompe katledildikten sonra yetişti. Teodat Sezar’a bu büyük adamın kafasını takdim ettiği zaman dehşet içinde yüzünü çevirdi. Mührünü alırken gözyaşlarını tutamadı. Pompe’nin dostlarının hepsine hediyeler dağıttı.

*(1). — Hurma zafer nişanesidir.
*(2). — Knidüs = Knide= Kariya havalisinde Istanköy ile Sömbeki adaları arasında uzanan yarım adanın ucunda bir şehir; Venüs’e vakfolup içinde onun namına meşhur bir mâbed ve heykel vardı.

Bunlar Pompe’nin katli üzerine sahralara dağılmışlar ve Mısır kralı tarafından yakalattılmışlardı. Sezar bunların hepsini kendisine bağladı.Roma’daki dostlarına yazdığı mektuplarda, zaferinden aldığı en hakikî ve en tatlı netice kendisine silah çekmiş olan vatandaşlarından hergün bir kaçını kurtarmış olması olduğunu söylemiştir.

LIV. — İskenderiye harbinin sebepleri hakkında tarihçiler ayrı ayrı rivayetlerde bulunurlar: Bazılarına göre Sezar’a bu harbi yaptıran, Kleopatra’ya olan aşkıdır; halbuki bu hal Sezar’ın şöhreti için nakıyse olduğu kadar şahsı için de o derecede bir tehlike idi; bazıları da bunun töhmetini Mısır kralının vükelâsına ve hele Poten adlı bir harem ağasına yükletirler. Bu harem ağası Ptoleme (1) nin yanında en büyük bir itibar sahibi olup hatta Pompe’yi öldürdükten sonra Kleopatra’yı kovmuş ve Sezar’a karşı el altından pusu kurmakla meşgul bulunmuştu.

*(1).— Ptoleme => İskender'in ölümü üzerine Mısır'da hükümdarlık kuran Batlamyosların 14'üncüsü, Farsal muharerebesinde Sezar’a mağlup olan Pompe’nin başını kesdirmişdir, İskender'in müttefiki idi.

Sezar’ın gecelerini ziyafetlerde geçirerek bir oyuna gelmemek üzere hep uyanık ve ayakta bulunması o zamandan başladığı söylenir. Poten’in halk arasında ulu orta hareketleri de haddini aşıyor.. Sezar’ı menfur ve müstekreh bir hale sokmak için ne söylemek, ne yapmak lâzım gelirse hiç birinde kusur etmiyordu. Romalı askerlere bayat, bozuk ekmek verdiriyor ve başkasının kesesinden bukadar beslenilebilineceğini buna kanaat ve sabır etmelerini söylüyordu.

Kralının sofrasına tahta ve toprak takımlar çıkarttırıyor, krala Sezar’ın borç verdiği bir paraya mukabil sarayın hatta altın ve gümüş takımlarını rehin olarak aldığını ileri sürüyordu. Gerçek tahtta bulunan kralın babası Sezar’a on yedi milyon beş yüz bin sesters mikdarı (1) bir para borçlu bulunuyordu ki, Sezar bunun yedi buçuk milyonunu hükümdarın çocuklarına para olarak vermiş, on milyonunu da askerlerlerinin masrafı olarak alacaklı bulunuyordu. Poten Sezar’a gidip mühim işlerini başarmasını ve dönüş de kralın şükran hisleriyle borçlu bulunulan bütün paranın verileceğini söylemesile Sezar Mısırcılardan nasihat alamıyacağı suretinde cevap vermiş ve gizlice Kleopatra’ya dönüp gelmesi haberini yollamışdı. Kadın derhal yola çıktı. Yanma dostlarından yalnız Sicilyalı Apolodor’u almıştı. Küçük bir gemi içinde geceleyin Sezar’m bulunduğu sarayın önüne yanaştı. Tanıtmadan saraya giremiyeceğinden av derilerinden bir pakete sarıldı, Apolodor paketi üstünden kayışla bağladı ve saray kapısından sokuldu.

LV. — Kadının bu hiylesi Sezar’ı elde eden ilk yemi olmuştur. Sezar kadının önce zekâsını beğendi, yavaş yavaş güzelliği ne, tatlı konuşuşuna ısındı. Kadım tahta iştirak etmesi şartile kardeşile uzlaştırdı.

*(1). - Aşağı yukarı ûç buçuk milyon lira.

Bu uzlaşmayı müteakip verilen bir ziyafette Sezar’ın esirlerinden olup berberliğini yapan gayet ürkek ve vesveseli bîri bütün sarayı dolaşır ve her kapıya kulak verir, her şeyi inceden inceye muayene ederken Poten ile kralın generallarından Ahilas arasında Sezar'dan kurtulmak üzere bir fesat kurulmakta olduğunu sezer. Sezar bunun delillerini de ele geçirmesile salonun etrafına muhafızları yerleştirdip Poten’i öldürtür. Ahilas kaçıp ordusuna gelerek Seza’a karşı çetin ve tehlikeli bir harp açtı.

Sezar bu harpte azacık askeriyle kudretli bir şehir ve kalabalık bir ordu ile uğraşmak iztirarmda kaldı. İlk karşılaştığı tehlike su kıtlığı oldu. Düşman Sezar tarafına gidecek bütün suları kapatmıştı. İkinci tehlike filosunu İskenderlilerin zapta kalkmalariyle baş gösterdi. Sezar kendini kurtarmak için bu filoyu yakmak zorunda kaldı. Ateş tersaneden saraya atlamış ve bu yangından Mısır krallarının kurmuş bulundukları büyük kütüpane yanmıştır. Nihayet Far (1) adası yakınında yapılan muharebede düşman tarafından sıkıştırılan askerlerinin imdadına yetişmek üzere şedden bir gemiye atlamış

*(1). — Far = İskenderiye’nin karşısında Phare=Pharos denilen bir adacık. Batlamyos Kladolf orada çok sen’atli bir köle yapdırtıp geceleri gemilere yol göstermek üzere kuleyi aydınlattırırdı.

ve Mısırcıların her taraftan birden gemiyi kuşatmaya koşuştuklarını görünce denize atlayıp yüze yüze zor belâ kurtulmuştur (1).
Rivayet ederler ki Sezar bu münasebetle hem yüzüyor, hem de bir takım mühim evrakını bir elinde tutuyordu. Düşman tarafından üzerine oklar yağdırıldığı ve bu yüzden bir çok defa dalarak yüzmek mecburiyetinde kaldığı halde bu evrakı tutan elini dışarda bırakarak öbür elile yüzmüş kurtulmuştur. Karaya çıkdığı sırada gemi batmış,kral da ordusu başına gelmîşdi. Sezar gidip muharebeye tutuşmuş ve Mısırlılara bir çok telefat verdirmek suretile tam bir zafer ihraz etmiştir.

Ptoleme bu muharebede kaybolmuş ve bir daha adı sanı duyulmamıştır (2).

*(1). — Plutark burada iki vak’ayı birbirine karıştırmıştır. İlk önce bir deniz muharebesi olmuş, Sezar ondan sonra adaya ve bende hücum etmiştir. Platark’m anlattığı bu son harekette olmuştur.
*(2). __Sezar kralm bindiği geminin battığına ve kralın
boğulduğuna şüphe etmediğini ve Mısır krallığını Kleopatra dle küçük kardeşi arasında paylaştırdığını söyler.

Sezar bütün Mısır hükümdarlığını Kleopatra’ya vermiş ve kadın biraz sonra bir erkek çocuk doğurmuştur ki, îskender’liler çocuğa Sezarion ismini vermişlerdir.

Sezar bunu müteakip hemen Suriye’ye hareket etmiştir.

LVI. - Asya’ya geldiği zaman Domitiüs’ün oğlu Mitridat Farnas tarafından mağlûp edilerek askerleriyle Pont’dan(l) kaçdığını Farnas’m bu zaferini hararetle takip ederek Bîtiniya’yı (2), Kapadokya’yı (3) zaptettiğini, ve krallarını,valilerini ayaklandırdığı küçük Ermenistan’ı istilâya hazırlandığını öğrendi. Üç lejyon ile üzerine yürüdü ve Zela şehri civarında büyük bir muharebeye girip düşmanın bütün ordusunu bozdu ve Pont krallığından dışarı attı. Bu zaferi ne kadar çabuk kazandığına işaret olmak üzere Roma’daki dostlarından Amantiüs’e.. yalnız “Geldim, gördüm, yendim.» kelimelerinden ibaret meşhur mektubunu bu münasebetle yazmıştır.

Bu büyük zaferden sonra İtalya’ya geçmiş ve ikinci diktatörlüğünün biteceği yılın sonuna doğru Roma’ya girmiştir. Bu vazife ondan evvel hiçbir vakit yıl itibarile verilmemişdi. İleriki yıl için konsül tayin olundu. Bir isyanda proterienler’den Koskoniüs ile Galba’yı öldürmüş olan askerleri hakkında fazla merhamet göstermesinden.. ceza olarak onlara ancak asker vasfı yerine hemşeri vasfı vermiş olmasından.. hatta adam başına biner drahmi dağıtmasından ve İtalya’da mühim miktarda arazi tahsis etmesinden dolayı aleyhinde fazla dedikodular oldu. Dolabella’nm deliliklerinden.. Amantiüs’ün hasisliğinden.. Antuvan’m sarhoşluğundan, Pompe’nin konağını alan ve bu konağı kendisi için kâfi büyüklükte bulmayıp yerinde daha büyük bir konak yaptıran Kornifisiüs’ün küstahlığından da yine Sezar levmediliyordu. Roma’lılar bütün bu bozukluklardan kırgın idiler. Sezar bunları bilmeyor değildi, ve bunlara mahal vermemek istiyordu, fakat siyasal maksatlarına varmak için bu gibi adamları kullanmak mecburiyetinde bulunuyordu..

*(1). — Pont = Pontüs = Trabzun havalisi.
*(2). — Bithynie = Bitinya = Brusa, Ertuğrul, İzmit ve kısmen Bolu kıt’ası. Brusa, Nikiya, = Eznik, Nikomedya = İzmit, Herakliya = Ereğli, Halkedonya « Kadıköy başlıca mamureleri idi.
*(3). — Cappadoce — Capadocia — Kapadokya — Ana-dolunun Sivas, Mersin, Kayseri, Niğde, Kırşehir, Yozgad havalisinin bulunduğu yer. Paytahtı eskiden Mandaka denilen Kayseri şehiri. Kızıl ve Yeşil ırmak havzalarında bulunmakla tamamen Karadeniz Mailesinde idi. Mezhep vesairece İranilere benzerlerdi.

LVII. — Farsal muharebesinden sonra Katon ile Sipyon Afrika’ya kaçmışlar, orada kral Juba-nın yardımiyle oldukça mühim bir ordu vücuda getirmişlerdi. Sezar hiç vakit geçirmeksizin onların üstüne yürümeğe karar vererek hemen kışın Sicilya’ya geçer. Zabitlerinin her türlü sallanmak ümidini kırmak üzere çadırlarını deniz kenarına kurdurur ve ilk müsait rüzgârlarla üç bin piyade ve az bir süvari ile gemilere atlar. Görünmek-sizin onları Afrika’ya indirir, merak etmekte olduğu ordusunun geriye kalan askerlerini almak üzere derhal yine denize açılır ve onlara yolda rastlayarak birlikte ilk askerlerinin bulunduğu yere döner. Düşmanlarının, Sipyon ırkının Afrika’da daima muzaffer olacağına dair beyanatta bulunan eski bir kâhine son derece bağlandıklarını öğrenir. Bilinemez düşman ordusuna kumanda eden Sipyon’u maskara etmek için mi, yoksa kâhinin sözünü kendi ordusuna çevirmek için mi, ordusunda Sipyon Sabutio isminde kimselerce ehemmiyeti olmayan hakir birini bulur. Bütün muharebelerde gûya sahiden generalmiş gibi onu ordunun başına geçirir, ve çarpışmaya cebreder.

Sezar’ın hem ordusu için yiyeceği,hem hayvanları için yemi azdı. Yosunlar toplanıyor, biraz tat vermek için içine evliya otu katılıyor,tatlı suda ıslatılarak bundan hayvanlara yem yapılıyordu.

Zahire bulmak için düşmanla çarpışıp iğtinam ediliyordu. Koşuda pek zayıf olan nümidler her gün kalabalık bir halde görünüyor ve harp alanına hâkim bulunuyorlardı.

Sezar’ın süvarileri bir gün çok güzel dans eden ve insanı hayran edecek derecede güzel ney çalan bir Afrikalı’nın hünerinin kemalde mest olmuşlardı. Hayvanlarını uşaklarına bırakarak Afrikalı’nın etrafını almış ve kendilerini tamamen Afrikalı’ya vakfetmiş bulundukları bir sırada düşman birden üzerlerine akın etmiş, bir takımlarını öldürmüş, bir takımlarını ordugâhlarına kadar kaçırmış ve kaçanlarla birlikte ordugâha dalmışlardı. Sezar ve Pollion bir an evel davranıp imdada gelmeseler.. kaçanları durdurmasâlardı harp o gün bitmiş olurdu.

Yine düşmanların üstün geldikleri diğer bir çarpışmada sancağı taşıyan bayrakdarın kaçmaya başladığını görünce Sezar hemen semirtmiş ve herifin boynuna yapışıp düşman bu tarafta/ diyerek başını geriye çevirmiştir.

LVIII — Bu muvaffakiyetler Sipyon’u öyle şişirtdiler ki, usulü dairesinde bir harbe girişmek tehlikesini göze aldı. Kendisinden az bir mesafede ayrı ayrı konaklarda bulunan Afraniüs ile Jüba’dan herbîrini birer tarafına aldı; kendi ordusunu da Taps şehiri yakınında bir gölün yukarlarına yerleştirdi ve şehiri kendisine tersane olacak ve askerlerinin sığınabilecekleri surette tahkim etti. O bu işlerle uğraşırken Sezar bataklık ve boğazlarla çevrilmiş yerlerden akıllara durgunluk verir bîr çabuklukla aşarak düşman askerlerinin bir kısmını cephelerinden vurdu ve umumunu perişan etti. Bu fırsatı bırakmayarak ve talimden istifade ederek Arfaniüs ordugâhını birden ele geçirdi ve nümidlerinkini yağmaya verdi. O aralık Juba yerinden çekilmiş bulunuyordu. Bu suretle tek bir günün kısa bir kısmında üç ordugâh elde etmiş ve kendi askerlerinden elliden fazla telefat vermediği halde düşmandan elli bin kişi kırılmıştı.

Bu harp hakkında bazı tarihçilerin kavli bu merkezde olduğu halde, diğer bir takım tarihçiler Sezar’ın bu muharebede hazır bulunmadığını, ordusuna harp nizamı verir ve emirlerini tebliğ ederken sar’â nöbetine tutulduğunu, titremeye başlayarak üzerine hastalımın ilk ârâzı geldiğini anlar anlamaz daha hastalık, duygularını kuvvetlerini kesmeden evvel kendini civar kulelerden birine götürtdüğünü, orada nöbetin sonunu sükûn içinde beklediğini söylerler. Herhalde bu muharebede boğazlanmaktan kurtulan Roma eşraf ve ayanından bir çoğu kendikendini vurmuş, bir kısmını da Sezar öldürtmüştür.

LIX. — Sezar Katon’u diri olarak elde etmeyi pek istediğinden büyük hızla Ütik üzerine yürümüştür. Bu şehirin müdafaasını üzerine alan Katon muharebede bulunmamıştı. Sezar Katon’un kendi kendini öldürdüğünü yolda öğrenmiş ve bundan duyduğu derin kederlerini saklayamamıştır. Bu haberi aldığı zaman yalnız şu sözü söylemiştir. Ey Katon! Sana hayatını bağışlamak şerefini bana vermemek suretile ölüşüne gıpta ediyorum!

Sonradan Katon aleyhine yazdığı yazılar Se-zar’ın Katon hakkında yumuşamış ve onu affetmeye müsteit bulunmuş olmadığını gösterir. Katon hakkında ne zamandır ateş saçan Sezar onu eline geçireydi hayatını bağışlar mıydı? Kendi aleyhine yürümüş olan Çiçeron, Brütüs ve daha binlerce kişi hakkında gösterdiği merhamete bakılırsa Katon’u da affedeceği tahmin olunur ve sonradan onun aleyhine yazması bir kin neticesi olmaktan ziyade, siyasal bir rekabet eseri sayılabilir. Sezar o yazıları şu münasebetle yazmıştır: Çiçeron Katon hakkında bir medhiye yapmış,hattâ esere bu ünlü Romalının adını vermişti.Eserin Roma’ nın en büyük hatibinin kaleminden çıkmış olması, son derece güzel bîr konusu olması bakımlarından pek çok muhabbet kazanmıştı. Sezar buna tutuldu. Ölümüne sebep olduğu bir adam hakkında kaside yapılmasını kendisine dolayısile bir târiz saydı. O zaman kaleme sarılıp Katon aleyhine birçok şeyler saydı, döktü. Sezar’m bu yazılarını havi eserin adı Anti-Katon’dur.

Çiçeron ve Sezar isimleri bu iki esere bugün bile hararetli taraftarlar çıkarmaktadır.

LX. — Sezar Afrika seferinden döner dönmez ahaliye bir nutuk vermiş, bunda zaferini göklere çıkarmıştır «Fethedilen yerler o kadar geniştir ki, Romalılar oralardan her yıl 200 000 medimn (1) buğday ve 3 000 000 libre yağ alaçaktır, demiştir. Üç zaferle dönmüş oluyordu: Birincisi Mısır, İkincisi Pont,üçüncüsü Afrika idi. Bu üçüncü zaferini anlatırken Sipyon’u geçişdirmiş, yalnız kral Juba’yı yad etmiştir. Bu hükümdarın henüz çocuk olan oğlu zafer arabasının arkasından yürüyordu. Bu hal çocuk için en mes’ut bir esaret olmuştur: Bedevi, numid iken yunan tarihçilerinin en ileri gelenleri sırasına geçmiştir. Sezar zaferlerinden sonra askerlerine büyük cömertlik göstermiş.. bütün ahaliye ziyafetler, oyunlar verdirmiş.. herbiri üçer yataklı 22 000 sofra kurulmuştur. Çoktan ölmüş olan kızı Julia şerefine gladyatör dövüşleri ve deniz muharebeleri taklitleri (2) yapdırmıştır. Bu şenlikler bittikten sonra yeniden nüfus yazılmış v son yazılış olan 320 000 hemşeri yerine 130 000 hemşeri bulunmuştur ki. bu dahilî isyanlann Roma’ya neye mal öldüğünü göstermiştir.Hesap yalnız Roma’da hemşeri zayiatını gösteriyor ve İtalya’nın sair kısımları ile bütün vilâyetlerin çektikleri belâlar bunun dışında bulunuyordu.

*(1) _ Bir medimn =» 50 litre,
*(2) _ Naumachie.

LXI. Nüfus yazılmasından sonra Sezar dördöncü defa Konsül tâyin olunmuş ve derhal İspanya’ya Pompe’nin oğullarile harbetmeye koşmuştur. Bunlar henüz pek genç olmakla beraber ortaya sayı bakımından korkunç bir ordu çıkarmışlar ve kendilerini kumandanlığa lâyık bir hâle çıkaran bir şecaat gösteriyorlardı. Netekim Sezar’ı en büyük bir tehlike içinde bıraktılar. Munda şehirinin kaleleri önünde büyük bir muharebeye tutuşuldu. Sezar bu münasebetle fena halde sıkışan askerlerinin düşmana zayıf bir surette mukavemet etmekle kaldıklarını görerek badirenin ortasına atılmış, askerlerıne.Beni çocuklara teslim etmekten utanmıyor musunuz? diye bağırmış ve ancak büyük emekler bahasına düşmanları sürmeye muvaffak olabilmiştir. Sezar tarafının bu boğazlaşmada düşmanlarına verdiği telefat en bahadırlardan olmak üzere otuz bini bulmuştur. Savaşdan sonra ordugâhına girerken dostlarına çok kere zafer için vuruşduğunu, fakat bu seferkini hayatını korumak için yapmış olduğunu söylemiştir. Bu zafer Diyoniziyak bayram gününe düşer ki, Pompede bundan dört yıl önce ayni gün yine bu iç savaş için Roma’dan çıkmış bulunuyordu. Pompe’nin çocuklarından küçüğü muharebede kendini kurtarmış, hâlbuki Didiüs birkaç gün sonra büyük oğlunun başını Sezar’ın ayaklarının önüne getirip koymuştur.

LXII. — Bu Sezar’ın son harbi olmuştur. Bunun arkasından yaptırdığı zafer törenleri Romalıları ondan evvel yapabildiği herşeyden fazla yaralamıştır. Çünkü törenler düşman generallarına, yabancı hükümdarlara karşı kazanılmış zaferler için yapılmayordu; bil’akis Roma’nın yetiştirdiği, fakat talii yar olmamış olan en büyük bir şahsiyetin nesli yıkılıp söndürüldüğünden dolayı yayılıyordu. Sezar’ın böyle vatanının Tanrılar ve insanlar huzurunda ancak zaruretler miktarı mubah kılabileceği felâketi tören vesilesi yapmış olmasına ve bundan şan ve şeref daîyesinde bulunmasına kimseler göz yummadı. Zaten kendisi de o zamana kadar iç savaşlarda kazandığı zaferlere dair senatoya ne saî gönderir, ne bir bir şey yazardı; daima bu kabil şereflerden utanır görünürdü.

Hâl böyle iken Romalılar taliin bu yükseliş akını önünde boyun büküyor ve vurulan geme karşı susuyorlardı. Hattâ iç savaşların getirdiği sonsuz fenalıklardan ancak bir kişinin hâkimiyeti altında silkinebileceklerine kanaat getirerek Sezar’ı daimi diktatör de tâyin ettiler. Bu açıktan açığa istibdada rıza göstermekti; çünkü bir hükümdarlığa mahsus olan müstakil ve mutlak hâkimiyete şimdi bir de bu hâkimiyetin devamı ilâve edilmiş bulunuyordu.

Çiçeron tarafından Sezar’a yapılmak üzere öne sürülen teşrifat insanlık çerçivesi içinde şeylerdi; fakat başkaları hangimiz daha fazla yaranırız davasıyla yarışa düşerek onlara o kadar ölçüsüz şeyler katdılar ki, ifrata varan ve yakışmayan şekillerle Sezar’ı en yavaş huylu kimseler gözünde bile iğrenç ve tahammül olunmaz bir kılığa soktular. Hattâ zannolunduğuna göre Sezar’ın düşmanları bu akılsız dostların önüne düşmüşler ve o gidişleri kolaylaştırarak günün birinde Sezar’ı en ağır ve en haklı bir surette vurmak için vesileler yaratmak istemişlerdir; çünkü iç savaşlar bittikten sonra Sezar işinde, gücünde göze batar bîr şey yapmaz, düşmanlara sermaye vermez olmuştu.

LXIII, — İmdi Romalılarca Sezar’m zaferleri üzerine gösterdiği mülâyemetten dolayı namına bir gufran mâbedi kurmaya karar vermiş bulunulması bir hak idi. Gerçek Sezar kendine silâh çekenlerin çoğunu affetmişdi; hattâ içlerinden bazılarına payeler.. mansıplar vermiş ve ezcümle Brütûs’ü, Kasiüs’ü pretör tayin etmişti.

Pompe’nin heykellerinin yıkılmasını da hoş görmemiş, yeniden dikdirtmişti. Çiçeron bunu anlatırken, Sezar Pompe’nin heykellerini yeni baştan dikdirmekle kendininkileri sağlamıştır,der.

Sezar’a dostları sahsı hakkında emniyet tedbirleri almasını öğütleyorlar, hattâ bunlardan bir takımı bu ödevi yapmak için kendilerini ileri atıyorlardı. Sezar bunu daima red etmiş ve onlara: “ölümden hergün korkarak yaşamakdansa, ölmenin daha hayırlı olacağını, söylemiştir; o, içinden halkın sevgisi bulunabilecek korunma yollarının en şereflisi ve en sağlamı olduğunu düşünmüş, ehaliye ziyafetler çekerek, buğday dağıtarak.. askerleri de yeni sömürge avına çıkararak yeniden kazandırmaya baş vurmuştu. Bu sömürgelerden en önemlileri Korent ile Kartaca olmuştur. Bu suretle alınmaları akebinde yıkılmış olan bu iki şehir yeniden kurulmuş ve yeniden iskân edilmiştir.

İleri gelenlerin dostluklarını da bazılarına konsüllük, pretörlük vadetmek suretiyle kazanmak.. bazılarının kayıplarını kendilerine işler ve payeler vererek kapatmak suretiyle oyalamak.. velhasıl herkesi türlü ümitler içine atıp itaatlerini ihtiyarî bir hâle sokarak toplamıştır.

Fabiüs Maksimüs konsüllüğü bitmeden bir gün evvel öldü. Sezar kalan tek bir gün için bu yere Kaminiün Rebilüs’ü getirtdi. Âdet olduğu üzere yeni konsülü kutlulamak ve alıp senatoya götürmek üzere evine alayla gidildiği sırada,Çiçeron şaka olarak: Çabuk olalım, tâki biz kutlulamaya yetişmeden vazifesi zamanı bitmiş olmasın, demiştir(l).

*(1). - Bu bir günlük konsüllük hakkında Çiçeron'un bu vadide şöyle istihzaları da vardır: “Öyle uyanık bir konsülümüz vardır ki, bütün konsüllüğü devrinde gözüne bir an uyku girmemiştir!„ “Başımıza o kadar çok haşin, sansürü o kadar sert bir konsül gelmiştir ki, bütün konsüllüğü imtidadınca kimseler ne yemiş, içmiş ne de uy uy a bilmiştir!"

LXIV. — Sezar büyük işler görmek için doğmuş olduğunu içinden duyuyordu. Başardığı birçok seferler kendisine bu muvaffakiyetlerinin sonuçunun rahat rahat sindirtmek şöyle dursun bil’akis kendisine daha büyük projeler ilham ediyor ve bu suretle kazandığı şerefi gözlerinden âdeta düşürüp silerek daha büyük bir şeref ateşi tutuşturuyordu. Bu ihtirası kendi kendini kıskanmak gibi bir şeydi; bir başkasına karşı da nihayet bunu duyabilirdi. Bu, evvelki yaptıklarını ilerde yapmayı kurduklariyle geçmek davası, istirkabın kendisi oluyordu. Gidip partları (1) vurmayı düşünmüş, hazırlıklara da başlamıştı. Bunları itaat altına aldıktan sonra Hazer denizi ve kafkas boyunca Hirkani’yi (2) geçecek, Sikitya(3) içlerine dalacaktı;oradan dönüp Cermanya etrafındaki ülkeleri ve bizzat Cermanya’yı tutacak,velhasıl Roma çevresinde ne varsa alarak ve Roma hudutlarını her taraftan okyanuslara bağlayarak Goller üzerinden aşmak suretiyle İtalya ya girecekti.

*(1). — Partlar » Yunanlıların Eşkânyan Devletine verdikleri isim. = Pars = Parti = Fars.
*(2).— Hircanie. « İran’ın Taberistan ve«Circan> havalisi.
*(3).— Scythies: İskit = Avrupa’nın şimalî şarkisinde Asyanın şimalî garbisinde oturan Turaniler ki, bugünkü finler, Estonyalılar’da bunlardandır. Tuna’nın şimalinden, Lehistan’daki Vıstü nehirinin şarkından Sayhun’a,Ceyhun’a ve şimalen Asya’nın şimaline kadar yayılmış bulunurlar: «Vatan neTür-kiyedir türklere, ne Türkistan: - Vatan büyü kve muazzam bir ülkedir: Turan.» Gök Alp.

Bu seferi hazırladığı sırada Korent kanalını açmayı da düşünüyordu. Aninüs’e gerek bu işi, gerek Tibr nehirini Terasin denizine dökecek ve ticarete daha elverişli, daha emin bir yol açmak üzere Roma’nın kendisinden başlayarak Sirseum’a kadar derin bir kanal açmak işini hava etmişti. Setium yakınlarındaki bataklıkları kurutmamak..ve orada su altında kalmış yerlerden binler binlerce ziraî buğdaya garkedecek verimli yer çıkarmak istiyordu. Yine bu arada denizin Roma’ya en yakın olan kısmına muhkem setle yaptırmak.. Osti’de sular altında bulunup tehlikeli bulunan kayaları kaldırtmak, geniş taraflarına tersane kurmak ve her taraftan gelen gemileri barındırmak derdinde idi. Bunların hepsi yüz üstü kalmıştır.

LXV. — Halbuki takvimi islah etmek dileğinde bahtiyar olmuştur. Zamanı hesaplamak işindeki karışıklıkları ince düşüncelerle düzeltmeği kurmuştu. Bu ünlü maksadına ermiş ve o zamandanberi rahat olduğu kadar iyi bir usul tutulmuştur. Romalılarda ilk hükümdarlık devirlerinde ayları yıllarla telif edecek sabit, mazbut devreler yokdu. Öyle ki, kurban ve bayram günleri yavaş yavaş geriliyerek kurulmaları esaslarına Hiç uymayan mevsimlere düşüyorlardı.

Bundan başka yalnız şemsi yıl kullanılan Sezar zamanında halk kısmı bunun hesabını beceremiyor, zaman hakkında biricik bilgi sahibi olan ortaya birden mersedonius dedikleri bir ay katıveriyorlardı. Bu bunu ilk defa düşünmüş olan kral Nüma’ya izafeten verilmiş bir isimdir. Fakat bu da zayıf bir tedbirdi ve yıl hesabında vukua gelen hataların üzerinde tesiri az idi.

Sezar meseleyi zamanın en âlim feylesoflarına, en büyük riyaziyecilerine havale etmiş, bulunmuş olan usullere tevfikan özel ve doğru bir usul yapmıştır; bunu Romalılar halâ kullanır ve bu sayede başka memleketlerde aylarla yıllar arasındaki müsavatsızlıktan gelen yanlışlıkların bîr kısmını bertaraf ederler. Öyle iken Sezar'ın rakipleri ve tahakkümüne bir türlü boyun eğemiyenler bunu da alay vesilesi etmişlerdi. Şayet aldanmayorsam Çiçeron bir gün sonra Lir burcunun yükseleceğini duyunca: "Evet. Sezar’ın iradesi ile.." demiş ve bununla yapılan değişiklikleri cebir ve tazyik sonucu gibi göstermek istemiştir.

LXVI.—Fakat Romalıların Sezar’a en büyük kini ve Sezar’ın öldürülmesinin hakiki sebebi kendisini kral ilân ettirmek istemesi olmuştur. Halkın nefret ve kini o sebeple başlamış ve devam etmiş ve gizli düşmanlarının kötü niyetlerini işlemelerine belli başlı bir vesile teşkil etmiştir. Sezar'ı kral yapmak istiyenler halk arasına Romalıların mukadderatına dair kadın kâhinler (1) tarafından yazılmış bir kitabın işaretlerine göre Partların Roma ordularına yenilmesi Romalıların ancak bir kral tarafından kumanda edilmelerine bağlı bulunduğunu ve aksi halde Romalıların bunların ülkelere hiç bir zaman giremiyeceklerini yayıyorlardı.

*(1) — Sibyle

Sezar bir gün Albe’den Roma’ya dönerken bu sınıftan kimseler kendisini kral hitabile selâmlamak cür’etinde buIundular; Sezar bu unvanın halk arasına attığı karışıklığı sezerek bu hitabı hakaret saymış göründü ve ismi kral olmayıp Sezar olduğunu söylemişdir.

Sezar’ın bu sözü hazır olanların hepsi tarafından derin bir sessizlikle karşılanmış ve Sezar gamlı ve hoşnutsuz bir halde geçmişdir.

Başka bir gün senato, Sezar hakkında tazim’leri havi bîr karar ittihaz etmişti; bu karar iblağ edilmek üzere konsüller, pretörler arkalarında bütün senatörler bulunduğu halde Sezar’ın tribünde oturduğu meydana girdiler. Onlar geldiği zaman Sezar yerinden kımıldanmaya tenezzül etmedi, kendilerini huzuruna en basit kimseleri kabul eder gibi aldı. Ve bu gibi tazim merasimlerini artırmakdansa azaltmak doğru olacağını söyledi. Sezar’ın gösterdiği bu kibirden senatodan daha çok halk alındı, senatörlere gösterilen bu kibirde bütün Roma’ya karşı bir istihkar buldu. Merasim bakımından orada kalmaya mecbur olmayanlar başları düşük, zihinleri kasvet içinde olduğu halde meydanı bırakıp döndüler. Sezar bunu gördü ve derhal sarayına gitti ve göğsünü açarak dostlarına kendini vurmağa çıkacak ilk kimseye bağrını dileğile teslime hazır olduğunu haykırarak söyledi. Adamlarına kabalık karşısında söz söylerken duygularını kullanmaktan mahrum eden bir hastalıkla malûl olduğunu öne sürerek mazeretler aradı. Bu hastalığın evvelâ genel bir titreme verdiğini, gözlerini karartıp başını döndürdüğünü anlattı. Halbuki mazeret doğru değildi. Hatta senatoya karşı kendisi ayağa kalkmak istemiş, fakat dostlarından, daha doğrusu dalkavuklarından biri tarafından menedilmişti. Bu herif Kornelüs Balbüs idi ki, o münasebetle: "Sezar olduğunuzu unutuyor musunuz? Şerefinize uygun bir durumdan nasıl kaçarsınız?" demişdi.

LXVII. -— Bu suretle şehrin her sınıf halkını hoşnutsuzluğa sevkettiği gibi sonra halk tribünlerine de çok acı bir hakarette bulunmuştur.

Eskiden çobanlara mahsus bir bayram olan ve Arkadyan’ın lisiyenler bayramile alâkadar olan bir bayram kutlulanıyordu.

O gün Roma’nın en ileri gelen hanedanlarının genç çocukları ve majistraların çoğu şehirde çıplak olarak koşu yaparlar; ellerinde, kılları üzerinde birer deri bulunur,bununla yollarında her rast geldiklerine şakadan vururlardı. Doğuş itibarile en mümtaz kadınlar bile onları önler ve mektep çocukları gibi avuçlarını açarak vurdururlardı. Bunun gebe kadınların selâmetle doğurmaları ve kısır kadınların çocukları olması için uğur olduğu kanaati vardı.Sezar sırtında fatih libası olduğu tribünde altın bir koltuk üzerinde oturduğu halde de şenlikte bulunuyordu. Antuvan şenlikte konsül sıfatile bulunacaklardan biri idi. Umumî meydana geldiği ve halk kendisine yol vermek üzere açıldığı zaman ilerlemiş ve, Sezar’a tefne dalile örülü bir taç takdim etmiştir. Bu hareket ancak zayıf ve kısık bir alkış celbetmiştir ki, bu da pusuya girmiş birtakım kimselerden geliyor gibiydi. Sezar Antuvan’m elini itdi, ve o ande bütün halkden bir alkış tufanı kopdu. Antuvan tacı ikinci bir defa olarak sundu, bu sefer de pek az kimse alkışladı; Sezar yine itdi, bu sefer alkışlar gökleri tuttu. Bu iki tecrübe üzerine halkın ruhî temayüllerini gören Sezar kalktı ve bu tacın Kapitol’e götürülmesi emrini verdi. Bundan birkaç gün sonra Sezar’ın heykellerine birer kral tacı giydirildiği görüldü. İki halk tribünü, Flaviüs ile Marsellüs, heykellerin bulundukları yerlere gidip bu taçları kaldırdılar ve Sezar’ı kral unvanile selâmlamış bulunanlardan ilk rastladıklarını tutturup tevkifaneye yolladılar. Halk bu iki majistranın arkasından alay alay gidiyor, ellerini çırpıyor ve onlara Brütüs’ler diyordu; çünkü eski devirde Brütüs krallığa son vermiş ve krallığın kudret ve salâhiyetlerini Senato’ya ve millete almıştı. Sezar buna karşı köpürmüş, tribünleri aziletmiş ve aleyhlerinde bulunmuş, onlara birçok kereler terbiyesizler derken bütün bir milleti tahkir etmiş olmakten korkmamıştır.

LXVIII. —Bu hadise üzerine bir çok kimselerin gözü Brütüs’e dönmüştür; bu delikanlı baba soyundan eski Brütüs’lerden, ana soyundan da daha az ünlü olmayan Servilia’lardan idî. Bundan başka Katon’un yeğeni ve damadı bulunuyor ve hiç şüphesiz mutlakıyetin yıkılmasını özlüyordu; fakat Sezar’dan gördüğü nimetler, nail olduğu şerefler bu öz dileğini pörsüleşdiriyor ve onu yıkmak için atılmaktan kendisini alakoyuluyordu.

Sezar Brütüs’e Farsal muharebesinde ve Pompe’nin kaçışından sonra Brütüs’ün ve yine onun ricası üzerine dostlarından bir çoğunun hayatını bağışladıktan başka daha bu hadiselerin döndüğü yıl içinde kendisine en şerefli pretörlüğû tevcih ve dört yıl sonra için de konsül tayin etmek suretile sonsuz bir emniyet göstermiş bulunuyordu.

Sezar Brütüs’û rakibi olan Kasiüs’den üstün tutuyor, Kasiüs’ün daha iyi vasıfları olduğunu itiraf ile beraber onu Brütüs’den yukarı tutamıyacağını söylüyordu.

Bir gün Sezar’a aleyhine kurulmakta olan fesatta Brütüs’ün ödev aldığını bildirmişlerken o buna inanmamış ve elini derisinin üstüne götürerek: Bu vücut Brütüs’ü bekliyor, demiş ve bununla Brütüs’ün fazileti kendisini hükümran olmaya lâyık kıldığını, fakat onun bu uğurda nankörlüğü ve cinayeti ihtiyar edemiyeceğini anlatmak istemiştir.

Halbuki bir değişiklik istiyenler ve bunun için gözlerini yalnız Brütüs’e, yahud herkesden çok Brutüs’e dikmiş olanlar vardı, fakat Brütüs’e açıkdan açığa söylemeye cesaret edemiyorlardı. Geceleri Brütüs’ün pretör sıfat muhakemelere bakdığı yere çoğu, Brütüs, uyuyorsun! Sen Brütüs değilsin! mealinde kâğıtlar yağdırıyorlardı.

Bu gibi ihtarların Brütüs’de kuvvetli bir şan arzusu uyandırdığını farkeden Kasiüs, Brütüs'ü şimdiye kadar yaptığından çok daha fazla sıkıştırdı. Çünkü içinde Sezar’a karşı ayrıca kin sebepleri vardı.

Sezar da Kasiüs’den şüphe ediyordu; hatta bir gün dostlarına: Kasiüs ne havada, dersiniz? Benim hiç hoşuma gitmiyor. Karşımda hep sapsarıdır, demişdi.

Başka bîr gün Sezar'a Antuvan ile Dolabella'nın yeni bir fesat kurduklarını bildirdiler; Sezar: Ben o kadar iyi taranan beşli.. yağ bağlamış adamlardan değil, asıl o kuru ve sarı adamlardan korkarım, demiştir ki bu sözle Brütüs’ü ve Kasiüs’û kasdetmişdir.

LXIX. — Fakat mukadderatını görmek onu bertaraf etmekten daha kolaydır. Rivayet edilir ki, Sezar’ın alnının yazısı insana hayret verici kehanetler, garibeler ile belirmiştir. Gerçe gökte ateş görünmesi, birçok yerlerde geceleyin gürültüler peyda olması, yabani kuşların güpegündüz Roma meydanına gelip inmeleri — bu çapda büyük bîr hadisede pek mühim işaretler sayılmayabilir. Fakat feylesof Strabon gökte ateşten insanların birbirile boğuşduğu görüldüğünü.. bir asker yamağının elinden gayet kuvvetli bir alev çıkdığını ve eli yanmış bulunacağı sanıldığı halde bir iz bile kalmadığını.. Sezar’ın kesdirdiği bir kurbanın kalbi çıkmadığını halbuki bu en korkunç bir garibe olduğunu, çünkü böyle ahşasız bir hayvan tabiate karşı bir şey olduğunu söyler.

Bir çok kimseler hatta bu gün anlatmaktadırlar ki, bir kâhin (1) Sezar’a mart ayının onbeşinci günü kendisini büyük bir tehlike beklediğini haber verir. O gün Sezar senatoya giderken kâhine rastlar ve selâm vererek ve haberile eğlenerek Ey, işte martın onbeşi geldi.. der. Kâhin de yavaş bir sesle Evet, fakat daha geçmedi.. cevabını verir.

*(1). — Süeton’a göre Spürina adındaki kâhin.

Martın on dördüncü günü Sezar Lepidüs’e yemeğe davetli bulunuyor ve âdeti veçhile sofrada da bazı kâğıtlar imzalıyordu. O imzalamakla meşgul iken davetliler arasında şu görüşülüyordu: Ölümlerden en iyisi hangisidir? Sezar başkalarının cevap vermesine meydan vermeden yüksek sesle: En az bekleneni! demiştir. Yemekten sonra sarayına dönmüş ve âdeti veçhile karısiyle yatarken birden kapılar ve pencereler açılıvermiştir. Sezar sıçrayarak uyanmış ve gürültüden ve odaya vuran ay ışığından şaşaladığı halde kansı Kalpurniya’nın derin bir uyku içinde inlediğini ve ne olduklarını anlayamadığı bir şeyler söylediğini duymuştur. Sezar’a karısının kendisinin boğazlanmış vücudunu bağrına basarak ağladığı vehmi gelmiştir.

Diğer bir takım müelliflere göre kadının gördüğü rüya böyle değildir. Tit-Liv’in dediğine göre senato verdiği bir karar ile Sezar’m sarayının üstüne ziynet ve imtiyaz alâmeti olarak küçük kıt’ada bir abide (1) kurdurmuştu; kadın bunu kırılmış görmüş ve sızlanmaları, gözyaşları bundan ileri gelmişdi.

*(l). — Bu, mabedlerin tepesine konan süsler nevinden bir şeydi. Yunanlılar buna kartal derler. Senato Sezar’a mâbed-lere mihrablara, Tanrılara mahsus ziynetler tahsis etmiştir. Senato’nun Sezar hakkmdaki kitabında tafsilât vardır.

Gün doğduğu zaman Sezar’a o gün dışarı çıkmamasını ilhah etmiş, senato toplantısını bir başka güne bırakdırmak istemiş: —Benim rüyama bir ehemmiyet vermezseniz, hiç olmazsa kâhinlerle müşavere ediniz, kurbanlar kesdirip ne olabileceğini araştırınız, demiştir.

Karısının telâşı Sezar’a şüphe ve korku vermişdir. Kadında cinsinde mutad olan zaıf ve batıl akidelere esaretden eser dahi yokdu; halbuki o sırada sarsıntılar içinde idi. Bir çok kurbanlar kesildi, kâhinler getirildi, alâmetlerin uygun olmadığı cevabı alındı. Sezar nihayet Antuvan’ı senatoya yollayıp toplantıyı başka bir güne bırakmayı kurdu.

LXX.— Fakat o aralık içeriye Desimüs Brütüs girmiştir. Sezar’ın bu adama itimadı bir derecede idi ki, onu kendisine ikinci varis tâyin etmişi, halbuki o da diğer Brütüs ile Kasiüs tarafından kurulan fesat cemiyetine girmişti. Sezar o gün toplantıyı geri bıraktığı halde arada geçecek zamanda fesadın duyulması ihtimalinden korkan'Desi. müs kâhinlerle eğlendi, ve Sezar’a böyle bir geri bırakışın senatoca fena görüleceğini.. dedikoduyu mucip olacağını.. hakaret sayılacağını İsrar ile söyledi: “Herkes mahaza sizin davetiniz üzerine gelmiş bulunuyor. Sizi İtalya dışındaki bütün memleketlerimize kral nasbedecekler ve Roma’dan maada her yerde, karalarda.. denizlerde krallık tacını giy etkimenize karar vereceklerdir. Şimdi bu halde toplanmış bulunulurken biri gidip te çekilmelerini ve Kalpurina'nın uygun bir rüya gördüğü zaman toplanmalarını söyleyince, düşmanlarınızın ağzına nasıl bir sermaye vereceğinizi düşününüz. Dostlarınız bunun bir kölelik ve zülüm tesisi demek olmadığım söyledikleri zaman onlara kim kulak verecektir? Fakat bugünü uğursuz sayıp mutlaka ihtiyat etmek istiyorsanıztmünasibce senatoya kadar olsun gitmek ve doplantıyı başka bir güne bıraktığınızı kendiniz söylemek doğru olur... demiş ve elini tutarak Sezar’ı çıkarmıştır.

Onlar kapıdan daha yeni çıkmışlardı ki, Sezar'a mutlaka bir şeyler söylemek istiyen bir esir etrafındaki kalabalığı yarıp Sezar’ın yanına yaklaşamadığından sarayına gidip kadınına teslim olmuş, kendisini Sezar dönünceye kadar saklamasını, ancak Sezar’a çok mühim şeyler haber vereceğini söylemiştir.

Roma’da yunan edebiyatı okutan ve Brutüs’ün yaranını sık sık gören ve fesadı kısmen bilen Knidli Artemidor Sezar’a vermek istediği muhtelif fikirleri havi bir kâğıd ile gelmiş, fakat Sezar’a takdim olunan kâğıtları etrafını alan maiyet zabitlerine teslim ettiğini görünce kabil olduğu kadar yanma yaklaşmış ve kâğıdını uzatarak:

— Sezar, bu kâğıdı yalnız kendiniz okuyunuz, bunda şahsınızı alâkadar eden mühim şeyler yazılı, demiştir. Sezar kâğıdı almış ve bir çok kereler okumak istemiş, fakat bir şeyler arzetmek üzere üşüşen, sonu gelmiyen kimselerden fırsat bulup teşebbüsünün hiç bir defasında okuyamamıştır. Senatoya girdiği zaman bu kâğıdı halâ elinde tutuyordu; zaten başka hiç bir kâğıdı alıkoymamıştı.

Bazı müelliflere göre yolda mütemadiyen itilip kakılan Artemidor, Sezar’ın yanma kadar asla sokulamamış ve kâğıdını Sezar’a başka bi-rile verdirmiştir.

LXXI. — Bütün bu hadiseler tesadüf eseri sayılabilir. Fakat senatonun o gün toplandığı ve kanlı facianın cereyan ettiği yer hakkında da bu söylenemez. Toplanılan dairede Pompe’nin bîr heykeli vardı ve bu tiyatrosona tezyinat yapmak üzere yapdırdığı şeylerdeû biri idi. Cinayetin böyle bir yerde olması işin içinde bir Tanrı eli olduğuna işaret değil midir? Hatta rivayet ederler ki, Kasiûs Sezar’ın üzerine atılmadan evvel gözleri Pompe’nin heykeline dönmüş, karşısında bulunduğu tehlike içini heyecanla doldurduğu kendisi Epikür mezhebinden olduğu halde Pompe’nin ruhaniyetinden yardım dilemişdir. Sezar’a sadakatinden ve vücutça harikulade kuvvetli olmasından korkulan Antuvan, Albinüs tarafından meclis dışında uzun bir bahsa daldırılarak kasden işgal edilmişdir.

Sezar içeri girdiği zaman tâzimen bütün senato üyeleri ayağa kalkmışlardı. Brütüs’ün yaranından bazıları Sezar’ın oturacağı yerin etrafını almışlar, bir kısmı önüne geçmişler, o aralık kardeşinin menfadan getirilmesini isteyen Metellüs Cimber’in ricalarına iştirak eder görünmüşler ve Sezar yerine gidinceye kadar arkasını bırakmamışlardır. Tam yerine gelince Metellüs iki elile Sezar’ın robunu çıkarmak üzere omuzlarının yukarı kısmını açmıştır ki, bu düşmanlar arasında mukarrer bir işaret idi.

Kaska ilk kılıcı indirmiş, fakat demir pek derine girmediğinden Sezar ölmemiştir. Anlaşıldığına göre bukadar büyük bir işe başlamakla mükellef bulunmak kararı kaskayı şaşırtmıştı. Sezar dönerek kılıcı yakalamış ve bir daha bırakmamıştır. O ande iki ses birden çıkmıştır: Sezar lâtince: “Kaska haini, yaptığın nedir Kaska da kardeşine grekce: Kardeşim, yetiş 1 feryadını koparmışlardır.

LXXIL — Esrara vakıf olmayanlar ilk ande dehşet içinde kalmışlar ve bir titremeye tutularak ne kaçmaya, ne Sezar’ı müdafaa etmeye, ne de ağızlarını açmaya muvaffak olmuşlardır. Düşmanlarının hepsi de kılıçlarını çekmişler,Sezar’ın etrafını almışlar; Sezar ne tarafa dönse bir kılıç indirildiğini görmüş. Yüzüne, gözüne vurmuşlar.. Avcılar tarafından çevrilmiş vahşi bir hayvan gibi, hepsi de aleyhine silâhlanmış eller arasında çırpınmış. Düşmanlarının herbiri bu işde bir pay sahibi olmakda, bu işde eli olmuş olmakda, onun kanını kudsal bir su halinde içmekte rekabet ediyor gibi bir hal almışlar.

Brütüs’de kasığına bir kılıç indirmişti. Rivayete göre Sezar kendini ötekilere karşı korumaya çabalamış, feryadlar içinde sağma soluna saldırmış. Fakat Brütüs’ü de yalın kılıç üzerine gelir görünce robu ile başını örtmüş, vücudunu düşmanlarının kılıçlarına teslim etmiş. Ya tesadüf eseri olarak veya kasten cesedi Pompe’nin heykelinin ayakları altına kadar sürüklenmiş ve heykel Sezar’ın kaniyle boyanmıştır. Zannolunabilirdi ki, Pompe, aldığı birçok yaralar neticesinde bitik ve çırpınır bir halde ayaklarının önüne düşüp ölen düşmandan ahnan şu intikam hareketine başkanlık ediyordu. Rivayete göre Sezar’ın üzerinde yirmi üç kılıç yarası vardı. Düşmanları hep birden ayni vücuda hücum dolayısile kargaşalıkda birbirlerini de yaralamış bulunuyorlardı.

LXXIII. — Sezar ölünce Brütüs senato’nun ortasına doğru ilerliyerek yaptıkları işin sebebini anlatmak istemiş, fakat senato üyeleri onu dinleyebilmek kuvvetini gösterememiş ve kapılardan hızla fırlayarak halk arasına da korku saçmışlardır.

Bazıları evlerine çekilip kapılarını sağlayor; bazıları bankalarını, ticaret evlerini hemen kapıyor; sokaklarda herkes bir tarafa koşuşuyor, bazıları da o kanlı manzarayı görmek üzere senatoya koşuyor, bazıları da senatomdan dönüyordu.

Sezar’ın en büyük iki dostu olan Antuvan ile Lepidüs halkın arasından sıvışarak yabancı evlerde bir sığanak aramışlardır.

Brütüs ile yaranı ise daha saçdıkları kanın dumanı üzerlerinde havalanırken senato’dan hep birlikte yalın kılıç olarak çıkmışlar, Kapitol’e doğru yollanmışlardır. Kaçar bir halde değil, yapdıklarından memnun bir halde idiler, yüzlerinde emniyet duyguları dalgalanıyordu. Halkı hürriyete davet ediyor ve yolda rastladıkları yüksek kimselerin önünde durup görüşüyorlardı. Hattâ bunların arasından bazıları işin içinde kendileri de-varmış zehabını vermek ve işin şerefine ortak olmak üzere onlara katılmışlardır. Kaius Oktaviüs ile Lantilüs Spinter bunlardandır ki, az sonra bu havailiklerinin ağır cezasını çekmişlerdir. Antuvan ile genç Sezar onların her ikisi-de öldürtmüşler, tama ettikleri şerefi yırtarak işlerini bitirmişlerdir. Bunlara verilen ceza vakaya iştirakten dolayı değil,o İşi benimsemiş olma-larmdan dolayı verilmiştir.

Vakanın ertesi gün Brütüs ile yaranı meydana gitmişler, halka hitap etmişlerdir. Halk dinlemiş, susmuş; ne zem, ne de tasvip emaresi vermemiştir. Halkın derin sükûtu bir taraftan Sezar’a acıdığına, diğer taraftan Brütüsü saydığına atfolunmuştur.

Senato genel bir af ile olan biten üzerinden bir zünger geçirmiş.. Sezar’a tanrısal tebciller yapılmasına ve diktatörlüğü zamanında çıkardığı kanunların hiçbirinin değiştirilmemesine karar vermiş.. Brütüs’e ve yaranma münasip vilâyetler tevcih etmiştir. Herkes işlerin akıllıca yola konduğunu ve cümhuriyetin en iyi bir duruma girdiğini sanmıştır.

LXXIV. — Fakat Sezar'ın vasiyetnamesi açılıp her romalı için vasiyet yoliyle ayrı ayrı mühim şeyler bıraktığı okunduğu ve o sırada Sezar’m yaralı, yırtık, delik deşik vücudu kanlar içinde meydana getirildiği görülünce halk birden kendinden geçmiş, üzerinde itidalden eser kalmayarak meydanda bulunan masalardan, sandalyelerden, parmaklıklardan bir yığın yaparak evvelâ Sezar’ın cesedini yakmış; sonra da yanan, alev saçan odunları birer ucundan kavrayarak ateşe vermek üzere katillerin konaklarına koşuşmuş ve herbirini parçalamak üzere köşe bucak araştırmışdır. Fakat onlar da tetik üzerinde bulunduklarından keşfolunamıyacak surette saklanabilmişlerdi.

Sezar’ın dostlarından Çina adında biri bir gün evvel garip bir rüya görmüş: Sezar kendisini yemeğe çağırmış, onun kabul etmemesi üzerine elinden yakalayarak cebren götürmüş. Genel meydanda Sezar’ın cesedinin yakıldığını duyunca kalkmış ve gördüğü rüyadan dolayı içinde bir ürkeklik olduğu ve sıtmadan muztarip bulunduğu halde dostuna son saygı ödevini yapmak üzere koşmuştur. Meydana geldiği zaman orada bulunanlardan biri soran birine adamcağızın ismini söylemiş; o bir başkasına, bir başkası daha başkasına söyliyerek az sonra halk arasında bunun Sezar’ın katillerinden biri olduğu şayi olmuş. Gerçekten katiller arasında birinin adı da Çına’dır. O zehap üzerine halk, üzerine atılmış ve adamcağız hemen oracıkta parça parça edilmiştir.

Halkın bu tehevvüründen sınan Brütüs ile Ka-siüs bir kaç gün sonra şehirden sıvışabilmişlerdir.

LXXV. — Sezar elli altı yaşında ve Pompe’den dört yıl sonra ölmüştür. Bin muhatara içinde kovaladığı ve pek çok zahmetle elde ettiği hâkimiyet, mutlak kuvvet— kendisine hemşerileri'nin kinini celbeden boş bir unvandan, devamsız bir şöhretten başka bir şey kazandırmamıştır. Fakat onu hayatında koruyan kudretli peri ölümünden sonra da bırakmamış.. katillerini karada, denizde adım adım kovalamış ve cinayette en az parmağı olanları, hattâ cinayeti tasvip etmiş bulunanları dahi birer birer mahvetmek suretile müntekim rolünü oynamıştır. Sezar’ın katli münasebetiyle insanların görüp geçirdikleri vukuat arasında Kasiüs’ün başına gelenler kadar garibi pek azdır. "Filip muharebesi"nde yenilince kendi kendisini Sezar’ı vurduğu kılıçla öldürmüştür.

Göksel vukuat arasında birinci merhalede bir kuyruklu yıldız yedi gün büyük bir aydınlık vermek suretile parlamış ve sonra kaybolmuştur. İkinci merhalede güneş o yıl kararır gibi olmuş, sapsarı görünmüş, her sabah doğarken parlak şualar yerine zayıf bir ışık ve son derece donuk bir sıcaklık vermiş ve bu yüzden havada kesafet artmışıır; çünkü bu kesafeti gideren sıcaklıktır. Sıcaklığın kararsızlığından yemişler olmadan sararıp düşmüşlerdir.

LXXVI. — Sezar’a kıyılması Tanrılara neka-dar nahoş geldiğini Brütüs’e görülen hayalet kadar hiçbir şey isbat etmez. Şöyle ki: Brütüs ordusunu Abid körfezinden karşı yakaya geçirmeye hazırlandığı sıralarda geceleyin âdeti veçhile uyu-yamayarak ilerisini düşünüyor.. Çadırında istirahat ediyordu.

Bütün generallar içinde uyumaya en az ihtiyaç gören ve doğuş itibariyle uzun zamanlar uykusuz duran Brütüs idi. Bir aralık çadırının kapısının önünden bir gürültü duyar gibi oldu ve sönmek üzere olan lâmbasının aydınlığı içinde ölçüsüz bir büyüklükte, iğrenç şekilde, korkunç bir tayf sezindi. Tayf hiç kımıldamıyor, birşey söylemiyor, yatağının yanma dikilmiş duruyordu. Brütüs sordu Kimsin? Nesin? Tayf: Brütüs, ben senin şer perinim, beni Filip’de göreceksin! cevabını verdi. Brütüs emin bir durumla: Âlâ, orada görürüm! dedi. Tayf birden silindi.

Bir zaman sonra Antuvan ve Sezar aleyhine Filip muharebesinde Brütüs ilk bir zafer kazandı, kendine karşı gelenleri devirdi ve kaçanları Sezar’ın ordugâhına kadar kovaladı, ordugâh yağmaya verildi.

İkinci bir harbe hazırlanıyordu. Geceleyin aynı tayf geldi ve yine sessiz durdu. Brütüs saatinin geldiğini anladı, ihtiyariyle kendini en büyük tehlikeler içine attı, fakat yine muharebede ölmedi, askerleri bozulmuştu. Sarp bir kayanın üstüne çıktı. Orada kendini bir dostunun yardımiyle kılıcının üzerine attı, kılıç göğsüne girdi, Brütüs derhal öldü.

İSKENDER İLE SEZARIN MUKAYESESİ

İskender ile Sezar’ın mukayesesi (1).

I. — Hayatlarını yazdığımız şu her iki (2) harp adamı o kadar ünlüdürler ve herkesçe butun kumandanlardan o derece ustun tutulurlar ki, ikisinin arasında tam bir mukayese yapmak güç, hele ikisinden hangisinin daha üstün olduğuna karar vermek daha güçtür. İkisi arasında birbirine benzer bariz hatlar bulunsa da seciyelerinde, teşebbüslerinin illetlerinde, harp yapmak şekillerinde, vuruştukları düşmanlarda, fütuhatlarında, siyasal gidişlerinde ve nihayet baştan başa silâh çatırdıları arasında geçen ömürlerine hatime çeken ölümlerinin şeklindeki farklar belki daha barizdir.

*(1). — Bu mukayeseye dair Plütark’ın yazdığı yazı kaybolduğundan bu bap onun yerine geçmek üzere sonradan yazılmıştır.
*(2). — Plütark’ın İskender’e dair yazdığı kitabı dilimize bıldır çevirmiş ve bastırmıştık. H.R.

Bu muvazatı yürütürken aralarındaki benze-yişleri ve farkları tesbite, kendilerini mümtaz kılan vasıfları.. hünerleri mukayeseye, hangi hususlarda birbirine üstün veya birbirinden aşağı olduklarını göstermeye çalışacağız.

II. — İskender ve Sezar adları ötedenberi kıymet ve kahramanlığa alem olmuşlardır. Birincisi hiçbir zaman mağlup olmamak, İkincisi sayısız muvaffakiyetlerine karşı, o da pek seyrek olarak hafif muvaffakıyetsizliklerden başka idbar namına bir şey görmemek suretiyle haiz bulundukları imtiyaz bu iki büyük adamı üsel şerefin en yüksek tepesine çıkarmıştır. Öyle ki, bir ordu kumandanı hakkında yapılabilecek en büyük sena kendisini İskender’e, Sezar’a kıyas etmek olur.Her ikisinin de kendilerinden evvelki devirlerin bütün cengâverlerin şöhretine ortak oldukları gibi, kendilerinden sonra geleceklerin şan ve şereflerinde de payları bulunacağına şüphe yoktur. Her ikisinde en büyük kumandanları mümtaz kılan bütün vasıflar toplu bir halde bulunur. Birinde daha kaynar, daha cür’etkâr bir halde bulunan kıymet, ötekinde daha mülayim ve daha tartılı olabilmekle beraber, her ikisi de herhalde vasıtalarını seçmekde aynı derecede aydın, sonuçlarını almakda aynı derecede emindir; amansız bir halde olan ateşleri manialara rastladıkça kızışır ve onu daima yakar yıkar.. Sabırları en güç teşebbüslerde de tükenmek bilmez; bütün muhataraları ayaklar altına alan yaman bir hamleleri vardır; ilk bakışta bütün çıkar yolları görüci gözlerle mümtazdırlar; ordu kurmada, muhasara yapmada hüneri pek yüksekdir; zaferin başlıca sırrı olarak askerlerini kendilerine gözleri kapalı bir halde bağlarlar.. Zaferlerinin sayısı ve çabukluğu mucize nevinden bir şeydir..

Kısa bir zaman içinde birçok milletleri, mağlup etmişlerdir. Dünyanın malum olan kıt’alarının büyük bir kısmını fethetmekten ziyade, âdeta seyir ve temaşa suretile geçmişlerdir sanılır. Ölümleri, şekil bakımından pek farklı olmakla beraber ikisini de en geniş projeleri sırasında yakalar ve fütuhatlarının seyrini nagehan durdurur. Şimdi bu genel görüşden başardıkları işlerin teferrüatına geçelim.

III — İskender kral oğludur; babası kral iken doğmuş, yunanistanın yetiştirdiği en büyük bir adamın yanında büyümüş, necabetine, mevkiine lâyık bir terbiye görmüştür. Kral Filip çok kıymetlisi olan oğlunun tâlim ve terbiyesini Aristo'ya havale etmiş, o da talebesinin doğarken birlikte getirdiği bütün istidatları genişletmeye, derinleştirmeye şaşılacak bir derecede çalışmıştır. Aristo İskender’e yalnız, insanların saadetine çalışmakla mükellef olanlar için pek çok lüzumlu olan ahlâkıyat ve siyasiyat okutmakla kalmamış, onu felsefenin en derin ve gizli köşe bucaklarına kadar götürüp tanıtmış, genç prens de onları kavrayıp ihata etmekte tam bir istidat göstermiştir Hiçbir şey onun zekâsının üstünde kalmamış, hiç bir şey güçlükler karşısında artmaktan başha bir şey bilmeyen aşkını yükseltmekten başka bir tesir yapmamıştır. Zaten her uğradığı güçlüğe ancak yeni bir zafer vesilesi olması zaviyesinden bakmıştır. Bu muvaffakiyetler hocanın hünerli ihtimamları ve harika nev’inden bir şakirdin îstîdadı, sağlam bir terbiyenin tesirleri ile bezeniyordu.

Sezar’ın ilk yaşlarına ve aldığı terbiyenin şekline dair bir malûmat yoktur; yalnız Rodos’a gidip o zaman orada büyük bir şöhretle ders veren Apolloniüs’den hitabet dersi aldığı biliniyor; fakat yapdıklarına ve bırakdığı eserlere bakılınca daha doğarken öğrenmek için büyük bir kabiliyetle geldiğini ve tabiatın kendisine bezlettiği.. bu imtiyazın mahir ellerle yükselttiği şüphe götürmez.

IV.— İskender bilgilerden ve edebiyatdan daima büyük bir zevk alarak yaşamıştır. Vücut mümareseleriyle parlamaya istidadı az olduğu halde kafasının içini zenginleştirip süsliyecek, malûmatını çoğaltıp kemale erdirecek şeyleri tercih ediyordu. Homer hakkında büyük bir saygı besliyor, Aşil için, fütuhatını o büyük şaire terennüm ettirmiş olmaktan dolayı haset duyuyordu, Açdırdığı müsabakalarda ancak trajedi için.. fikir muvaffakiyetleri için mükâfatlar aratıyordu.

Sezar’ın fikriyattan duyduğu zevk ve fikriyata gösterdiği iptila Makedonya kralından daha az değildir. Hattâ Sezar’ın belâgatde İskender’e üstün olduğu zannedilir. İskender’de güzel söz söylemek meziyeti, insanlara kanaat veren sürükleyici, tabiî bir belâgati olduğu halde, bu böyledir.

Sezar gençliğinde avukatlık etmiş ve bu yolda ihraz ettiği muvaffakiyetler kendisine o zaman Roma’da parlak bir halde bulunan avukatlık âleminde ikinci mevkii tutturmuştur; bu mesleği bırakıp kendisini büsbütün askerliğe vermeseydi birinciliği de kolayca alacağı beklenirdi. Şerhleri zamanının en kuvvetli kafaları tarafından sena olunmuş, bu nevi eserler için mükemmel bir örnek tutulabileceği ve tarihçilerin ve cengâverlerin istifadelerine medar olacağı tasdik edilmiştir. Kendisi tarafından düşünülmüş ve kendi başkanlığı altında başarılmış olan takvim ıslahı o zaman Roma’da pek az bilinen bir ilimdeki behresini de gösterir ki, başlı başına bu iş, şahsı hakkında askerî fütuhatı kadar parlak bir şeref vermiştir.

V. İskenderle Sezar arasında asıl fark ilk yaşlarında görülür:

İskender gençliğinden itibaren eğlencelerden tamamen kaçınır ve babasının sarayında etrafını alan her türlü cazibelerden kendini korur. Edebiyata inhimaki,ilim aşkı ayağının önüne çıkan bir çok cazib uçurumlara karşı te’minat olur.

Sezar’ın gençliği ilk anlardan itibaren tamamen zevke, şehvete vakf edilmiştir. Romada’ki şöhreti hakkında,herkesin teşbih çeker gibi kullandığı tarif (1) sefahat ve çapkınlığı ne raddelere götürdüğüne işarettir.

*(1)— Murad: Sezar Roma’lı bfitfin kadınların kocasıjtoca-ların karısıdır, yolundaki söz olacak. H.R.

İskender'in çok şerefli fütuhat ile ün aldığı yaşlarda, Sezar henüz içki ve cünbüş yalakları içinde bulanıyordu. Biri kendisine kavinden hayran eden parlak bir mesleği şevk ile, ateşle takip etmiş.. öteki ayni yaşlarda ahlâkî düşkünlükleriyle memleketine leke sürüyor ve içinde yüzdüğü gevşeklik içinde belki de daha o zamandan memleketinin başına bir müstebid kesilmeyi kuruyordu. Bir halde ki, kendisi için en iyi tahmin Sila’nın şu sözünde toplanmış bulunuyordu: Bu delikanlıda birçok Mariüs’ler saklıdır...

VI. — Hâl böyle olmakla beraber, Sezar’da gençliğine rağmen eğilmez bir seciye vardı. Sila gibi, Roma’da herkesi iradesine râmeden haşin bir diktatöre hoş görünmek bahasına karısını boşamağa hiçbir suretle yanaşmaması, birgün efendi tanımaktan kalacak ve bil’âkis herkesi emri altına almak istiyecek gururuna ve istiklâl aşkına daha o zamandan bir emare tutulabilirdi.
İskender de ayni derecede mağrur ve istiklâlci idi. idaresi güç.. zorla itaat ettirilmek istenildiği zaman yola gelmek bilmez olmakla beraber, hakikî hakimiyetin asıl kendi kendine hâkim olmakta bulunduğunu bildiğinden mâkulâta kolayca teslim olurdu.

Kurduğu bütün projeler, gösterdiği bütün duygular içinde saklı bîr ruh büyüklüğüne, fikir yüksekliğine delâlet eder ve bunlar herkesi fütuhafı ile aynı derecede hayran bırakırdı.

Ellerine esir düşdüğü korsanlara Sezar’ın o kadar yükseklerden bakışı.. kudurgan bir fırtına içinde gösterdiği hamaset.. gemisinin klavuzuna söylediği : “Bîr şeyden korkma, taşıdığın Sezar ve taliidir!„ sözündeki anlam—hep büyüklüğünü ve kuvvetini duymaktan doğabilir yüksek imanın isbatlarıdır.

VII. — Gördüğü terbiye İskender'i kanaatkar ve mutedil olmaya hazırlamıştı. Onun en sade yemekleri hatta bir Asya kraliçesinin gönderdiği en nefis yemeklerden iyi buluşu..zevki vücut temrinlerinde, tadı sade ve az yemekte arayışı—bu suretle insanı şaşırtmaz.

Fakat Sezar'ın da çok gevşek ve sefih olan gençlik hayatından sonra orduların başına geçince gösterdiği kanaatkârlık hayretler uyandırmıştır. Zabitlerine, askerlerine perhîzkârlıkda.. mahrumiyetlere kolayca katlanmakda..kendilerine lâzım olan şeyleri başkalarının rahatı için feda etmekte örnek olmuştur. Fırtma dolayısıyle sığındıkları bir kulübenin, olan biten tek odasını hasta dostlarından birine bırakarak kendisi açıkta yat maktan yüksünmemişdir.

İskenderin susuzluktan yanarken, ruh kuvvet lerini diri tutmak için askerlerinin yoksulluklarına ortak olarak içmek üzere kendisine uzatılan suyu reddetmesi ne kadar seyrek rastlanan bir misaldir.. Şaraba düşkünlüğünden bahsolunur; bu,davetlileriyle içki içmek için değil, mühim işlere dair müzakerelerde bulunmak üzere sofrada çok oturmasından doğmuş bir âdettir. Ancak ömrünün son zamanlarında kötü bir ifrata revaç vermiş ve ifratı kendisini en sonunda mezara götürmüş olan bu ıptilâ ilk senelerinin şerefine de solgunluk vermiştir.

Sezar gençliğini kirleten bu nevi yolsuzluklardan elini eteğini bir kere çektikten sonra o derekeye bir daha düşmemiştir.

VIII. — İkisi de en güç işlerde sarsılmaz bir sabır ve metanet göstermişlerdir; kendi uğurlarında en cür’etkârane ve en hatarlı teşebbüslere atılmaya müstait kılan sevgiyi askerlerine bu vasıflarla aşılamışlardır.
İskender vazife uğurunda, tehlikeye karşı daima en önde gider; her zorluğa katlanmakda, her şeyi göze almakda örnek olur; süvarisinin başında çabuk akdığı kadar derin bir nehri üzerine her taraftan dolu halinde ok yağarken geçer; en büyük bir şiddetle göğüs göğüse vuruşulan yere atılarak hayran bıraktığı askerlerini arkasına takar, kendisile tek bir parça imişler gibi onlan'da birlikde sürükler. Askerleri de onun şecaatinin şiddetini taklide uğraşırlar.

Sezar bünyesi zayıf, vücudu narin ve her türlü hastalıklara müstait olduğu halde bu tabiî düşüklükleri yener: Ne işlere karşı daha az mütehammil ne de tehlikelere karşı daha az cür’etkârdır, hatta bu bakımlardan Makedonya kralına üstün gelir; bahusus o çok kuvvetli bir bünye ile doğduğu, en zahmetli mümareseleri hiç yorulmaksızın katlandığı halde bile...

IX. — Onlardaki bu vasıflar askerlerine sonsuz bir emniyet vermiştir. Başka kumandanların emrinde alelâde kimseler olan askerler onların emri altında yenilmez birer kahraman kesilirlerdi.

İkisi de askerlerine ihsanlarında eli çok açık bulunurlar; fakat bence İskender verirken daha büyük ve daha kibardır. Asya’yı fethe çıkacağı sırada şahsen nesi var, nesi yoksa dostlarına dağıtarak kendisinin yalnız ümit ile kalması büyük bir levhadır. Halbuki yapılan iyiliklerden daha daha sihirli olan ruhu çekici tavırlariyle.. alâka gösterir halleriyle.. kendilerini herkeslere sevdirmeleri île.. askerlerini iradelerine tâ candan esir ederlerdi?

İskender muaşerette hükümdarların en sadesidir. Sezar daima mülâyemet ve iltifat kaynağıdır.

Askerleri derin sevgileriyle beraber bazı fütur gösterdikleri, dedikodular yapıldığı zaman şefleri sırasına göre tatlılık veya sebat göstererek onları az bir zamanda itaate irca etmişlerdir, (1).

*(1).— Plutark İskender’in Hayatı adlı kitabında askerleri kendisini bırakmak istedikleri zaman söylediği sözleri yazmamıştır: Haydi nankörler, alçaklar, kaçınız İ.. Ben dünyayı sizsiz de alırım.. İnsan bulunacağı her yerde İskender’in askeri bulunacaktır.. ilâh. ilâh...

X. — İskender'de acıma ve insanlık duyguları ilk merhalede parlak bir surette görülmüştür; uzun zamanlar zaferlerini itidal ile kullanırdı, mülâyemetle elde edemediği teb’lilerin silinip ezilmesi saltanatının başlangıcında bir leke teşkil ederse de sonraları bu hususta bir çok münasebetlerle gösterdiği teessüfler, nedametler işin iğrençliğini azaltır. Dara’nın ölümü üzerine gözyaşları dökmekle kalmaz, intikamını hararetle arar ve katilleri son derece şiddetle cezalandırır.

Sezar Farsal muharebesinden sonra Pompe'nin başlıca zabitlerini affetmekle merhamet duygularının birçok delilini verir. Halbuki bu zabitleri sonra sonra birçok nimetlerine de garkeder. Bunlardan bir takımı nankör çıkar, hatta katil olurlar; o kadar ki, bu münasebetle Sezar hakkında: "Nedamet edecek derecede rahim olmuştur" denilir. Farsal’da harp sahasını ölülerle dolu gördüğü zaman saçdığı teessürler ruha hafiflik verir. Pompe’nin ölümü üzerine dökdüğü samimî gözyaşlarına insan tatlı bîr melal ile iştirak eder.

O meşhur Roma’lının heykellerini tekrar dikdirmesi kendisi hakkında minnet uyandırır. Olsa olsa İskender'in Dara'nın intikamını kovaladığı gibi onun da Pompe’nin intikamını araması noksan olarak bulunabilir.

XII — Ancak hürmete lâyık olan bu vasıfların kendilerinde bazı kere hiç bir şeyin mazur gösteremiyeceği surette zulüm asarile soğurulduğunu da itiraf etmek lâzımdır.

Sezar Taps muharebesinde esir aldığı mum taz bir çok şahsiyetleri vurdurur. Romalılarla aralarında bir sulh muahedesi bulunduğu halde cermenlere hücum cinayetinde bulunur ve onlardan üçyüz bin kişiyi telef eder.
İskender bu vadide daha büyük itablara lâ-yıkdır. Asya’ya geçdiği zaman adamlarına istisnasız bütün erkekleri kılıçtan geçirmeleri emrini vermiştir .Klitüs’ü katletmesi mahzagazab ve sarhoşluk eseridir; o yüzden dökdüğü gözyaşları, gösterdiği yeis hatanın pisliğini azaltır görünse de haksızlığını ve zulüm derecesini hiçbir şeyin hafifletemiyeceği cinayetleri de vardır» Meselâ Pilota® ve Kalisten en zayıf emareler üzerine işkenceye verilmişlerdir ; İskender’in kendisine birçok şeyler borçlu bulunduğu Parmenion hiçbir şeyin haklı göstermediği korkulara kurban edilmiştir; silâhlarını teslim etmiş ve aman verilmiş olan bir hint müfrezesini vurdurmuştur. Bunlar da her ikisinde göze çarpan iğrenç leke-lerdir.
XII. — İskender için en şerefli hallerden biri kendi nefsine hakim olması,»meselâ Dara’nm her biri güzellikte destan olan karısı ve kızları eline geçmiş iken onları hatta görmekten mütemadiyen uzak durması, hatta Jonlardan huzurunda söz açılmasına bile müsaade etmemesidir» Bu kadınlara İskender’in ordugâhında en büyük hürmetler gösterilmiş ve bunlar orada bakireler manastırında imiş gibi yaşamışlardır.

XIII. — Sezar böyle kendi kendini mağlûp etmek nevinden bir şiddet ve kuvvet gösterememiştir. Yaşı olgunlaştığı zamanlar gençlik çağlarına nisbetle şehvete esareti azalmış ise de kadınlar hakkında daima büyük bir zaıf ile malûl bulunmuştur. Kleopatra’yı fikrine, gönlüne o mertebe hâkim kılmıştır ki, bu uğurda yıkılabilirdi. Hayatını o kadar büyük tehlikeye koyan İskenderiye muharebesi ancak bu yeni Onfal menfaatine ihtiyar olunmuş, bu uğurda bütün şerefi ortaya atılmıştı.

İskender ilk senelerindeki usluluğunu koruyarak kazandığı zafer mestliği yüzünden bo-zulmasaydı ne derece memduh olacaktı! Halbuki kendi kendinden nekadar farklı düşmüştür! Huzuza kapılmış, sefahate vurmuş.. zevki değişmiş, tereddi etmiş.. bir zamanlar büyük kıymet verdiği sadeliği atmış, son derece iğrendiği cümbüş âlemlerine dalmıştır. Geçdiği yollarda abideler, heykeller şaçarak Hindistan seferi hakkında en mübalâğalı fikirler telkini suretile ahlâfı hayretlere düşürmek sevdasını kovalar. Kendi kendini gülünç bir surette meteder ve daima Atinalıları hayranı etmek ister.

Sezar’ın ilk gençlik yılları istisna edilirse sonraları hep sade ve mahviyetti bir ömür yaşamıştır. Bir çok muharebeleri ve muzafferiyetleri sıralayan Hatıralarında kendinden öğünmeden.. bir gösteriş yapmadan bahseder ve anlattığı harika nevinden vak’alara kendisi yabancı gibi durur. *

XIV. —Cengâverlerde, hususiyle mes’ut cengaverlerde din pek seyrek olarak yer tutmuştur. İskender nurlu bîr terbiye görmüş ve zamanının en büyük feylesoflarının irşadile Tanrılık, kudretibaliğa, mukadderat hakkında sağlam fikirler edinmişti. Her sabah kurban kesdirir, muvaffakiyetlerine hamdeder, bunları Tanrılardan bilir ve şereflerini de onlara irca ederdi.

Sezar'da din hakkında ne öyle nurlu bir fikir, ne de ayni hürmet vardır. Katilina meselesindeki fikri Ahirete, öldükten sonra bir daha dirilerek iyilere, mükâfat, kötülerin mücazat göreceği gibi şeylere inanmadığını gösterir. Halbuki bunlar hakikat olup bunlarsız yeryüzünde ahlâk olamaz(l).

*(1) Bu hükümler hep birçok Tanrı tanıyan Plütark’ın samimi fikirleridir.

Sezar da kurban kesdirir: Bu onda ancak yerleşmiş âdetlere hürmet eseridir. Hem dinî itiyatlarına sımsıkı bağlı olan Romalı’ların gözü önünde bunlara riayet etmemek büyük bir tedbirsizlik olurdu.

Gerçek İskender sonunda vesveseye düşmüştür ki, bu Tanrılara karşı büyük bir hakarettir ve ahlâkı bozuldukdan, kendini büyük sefahatlere verdikten sonra gelmiştir.
Sezarın Tanrılar hakkındaki fikri kendisini vesveselerden, korkulardan beri tutuyordu; fakat bu bir ifrat idi; bahusus hükümdarlarda daha kötü, daha tehlikeli bir tefrit ile korunmak demek idi. İskender’in kendini Tanrı yerine koymak hususundaki delice teşebbüsü belki dinsizliğinden ziyade politikasına affolunabilir; çünkü böyle Tanrı nesebinden olmasının içyüzünü elbette kendisi de bilmez değildi, fakat böylelikle akvamın itaatini hazırlayarak fütuhatını kolaylaştırmayı düşünmüştü. Ancak bu davası kendisini zulumkârlığa sürüklemiş ve kendisine dileği hilâfına tapmaktan kaçman Kalisten’e yapılan işkencenin hakikî illeti bu olmuştur.

XV. — Politika bakımından İskender, Sezar’dan aşağı görünür. İskender kral oğlu olmak, büyüklükler içinde doğmuş bulunmak itibariyle makam tutmak için pek akıl yormak mecburiyetinde bulunmamıştı. Fakat Sezar öyle bir makama korkunç birçok rekabetler içinde yükselmek için çok akıl yormuştur. Bu böyle olduğundan İskender ilk gençliğinden itibaren akıllı ve tedbirli bir politika tutmuştur. Teb’lere karşı gösterdiği müfrit şiddetinden doğan uygunsuz tesirleri diğer kavimler hakkında gösterdiği mülâyimetle hafifletmiştir. İlerde alacağı önemi sezerek Iskenderiye şehirinin yerini de kendisi tâyin etmiştir. Fethettiği kavimler üzerinde hâkimiyetini sağlamak için kısmen onların ahlâk ve âdetlerini almıştır.İleri gelen fars ailelerinden otuz bin çocuk ayırtarak onlara yunan kültürü verdirmiş ve makedonyalıların mümareselerine alışdırmıştır. İki milleti yaklaştırmak, birleştirmek için bu ilk işe ilâveten daha tesirli bir tedbiri olmak üzere Makedonyalılarla İran’ın büyük senyörlerinin kızlarını evlendirmişdir. Erbil zaferînden sonra istibdadı yıkar ve Med muharebelerinde Yunanistan’a şerefli hizmetleri dokunmuş bulunanların torunlarına civanmerdane mükâfatlar tahsis eder.

Sezar bütün politikasını ihtiraslarına uydurmuştur. Yüksek doğuşu ve mümtaz hünerleri bütün şerefli payelere kolaylıkla erişmesini kolaylaştırmıştır. Fakat vatanına esaret zincirini vurmak derdinde olduğundan hedefine daha çabuk varmak için ahaliyi avlamak üzere dalkavukluğa kadar iner zararlı fakat halka hoş gelecek kanunlar geçirmek üzere en pis adamlarla el ele vermekten kızarmaz. Krasüs ile Pompe’yi barıştırır,esasın da dürüst olan bu işi kendi menfaati yüzünden yapar: Birini kullanıp ötekini yıkmak, ötekini yıktıktan sonra bu suretle kendisinin sivrilmesine yardım etmiş bulunanın da yerine geçmek gayesindedir. İmdi ana hatlarında İskender'inizinden belki daha mahîrane olan politikası daha az dürüstdür, daha az namuskâranedir. Şayet Farsal harbinden sonra Yunanistan’ın bazı kavimlerine hürriyet bahsetmiş ise.. şayet İspanya’da oldukça güç isleri büyük bir feraset ve nısfet ile başarmış ise.. velhasıl Asya’da vergiler altında ezilen halkın yüklerini hafifletmiş ise.. bu doğruluk ve semahat seciyesi devam etmez, hattâ akılâne bir siyaset işlerinde bile kendisine menfaati rehber edinerek ancak temeli ahlâk olduğu zaman şerefli olan bir vasfı küçültür.

XVL — İskender'de de, Sezar'da sonsuz bir ihtiras vardı, her ikisi de bütün dünyayı zaptetmek sevdasında idiler (1).

*(1) — «Sence emelim değil ya pünhan — pek çok geliyor cihana şahan>. A. Hâmid

«Bir padişah elverir cihana».
A. H.

Daha pek küçükken İskender Filip’in herbir muzafferiyetinden kederlenir, arkadaşlarına: Babam bize görecek bir iş bırakmayacak, der. Ne* kadar faydalı olursa olsun Dara’nın bütün tekliflerini red eder, çünkü herşeyi kılıcına dayanarak almak ister. Zaptetmiş olmak şerefine nail olmak için İran imparatorluğunu dahi kabul etmezdi..

Sezar ihtiras daha şaşılacak bir haldedir; halbuki Sezar sadece Roma hemşerisi olarak doğmuştu; o kadar şiddetle arzuladığı hâkimiyete bütün rakiplerini yıkmadan ve vatanını esaret altına almadan varmanın yolu yoktu. Bir ordunun başına geçer geçmez çapkın gençliğinin tazyiki altında tuttuğu fütuhat ihtirasına birden yol vermiştir. İskender’in hayatını okurken onun kendi yaşında o kadar hükümdarlıklar zaptetmiş bulunmasına ağlamıştır. Mutlak bir hâkimiyet payesine erdiği zaman: ateşi yine hep artar, hiç sönmez, çok daha geniş projeler kurar, Romalılara kral olmaya kalkar ve tecellisine kurban gider.

XVII. — İskender'i Sezaca çok üstün göosteren münasebetlerden biri her ikisini yollarında tahrik eden sebeptir. Makedonya kralı Asya fütuhatına İranlı’ların Yunanistan’a yapdıkları menfur tahribatın intikamını almak için gider. Derdi zengin olmaktan ziyade fütuhatta bulunmaktır; zenginliği kabul etmesi vermek içindir. Muzafferiyetlerinin ilk semerelerini Yunanistan toplar. Servetini etrafındakilere saçar, mağlup ettiği düşmanlarına bile krallıklar verir..

Sezar bu kadar necip sebeplerle yürümekten ne kadar uzaktır! Girdiği muharebelerde hedefi hep kendisinin büyümesidir. Gol valiliğini aramışsa bunu orada büyük bir ün kazanmak.. askerlerini kendine bağlamak, uzun muharebeler ve muzafferiyetlerle iyice pişirmek.. sonra da onları umumun hürriyetini tazyik yolunda kullanmak için çok müsait bulmasındandır. Yığdığı büyük servetleri kendine adam peydahlamak için kullanır ve düşmanlariyle uyuşmak üzere bazı faydasız teşebbüslerden.. samimiyetinden şüphe edilebilir bazı sulh tekliflerinden sonra — bütün İtalya’yı kan tufanına gark edecek bir dahili harbe bomba gibi atılır.
İskender insanların saadeti emelini taşır, Sezar yıkmaya bakar.

XVIII. — Bu iki büyük adamın en büyük şöhreti askerî şereflerinden gelir. Bu bakımdan her türlü senanın üstünde bulunurlar. Fakat onlarda parlayan bu hârika kıymet her birinde ayrı ayrı mahiyettedir.

İskender kaynayan bir besalet, ancak tehlikeler içinde gülen yaman bir hamaset ile mümtazdır (1).

Sezar ordular başında insanların en büyüğüdür; İskender saç saça, başbaşa gelindiği sıralarda faniler arasına karışınca kendilerini kısa bir an içinde korkunç ve korunulması imkânsız darbeleriyle tanıtan Homer’in Tanrılarından biri olur.

Yapdıkları seferlere, muharebelere.. hücum ile aldıkları şehirlere.. fethetikleri milletlere bakılınca şüphesiz Sezar'ın İskender'den daha az iş görmediği anlaşılır. Fakat Makedonya kralının gidişinde Sezar’da görülmeyen derecede bir büyüklük, kahramanlık seciyesi vardır. Sanki kendisini başka fanilere üstün yapan, Tanrıların ilhamıdır. Daha yirmi yaşında, tahta çıkar çıkmaz muharip bir takım kavimleri itaati altına alır. Teb’e hücum ve zapteder, Yunanistan’a kanun verir. Sezar mesleğine girmeyi daha düşünmediği bir yaşta, İskender şerefle dolu bir meslek tayetmiş bulunur. Gerçek Sezar’ın başlangıcı büyük muvaffakiyetlerle mümtazdır, fakat çok geçmez, Roma’da takip ettiği entrikalar o akını durdurur.

XIX.— İskender bir işe girişdi mi artık dönmez; ilk bir zafer kendisi için ancak bir İkincisine başlangıçtır. Asya’da Fatihane ilerler. Granik (2) kıyıları,

*(1). — Bu bakımdandı ki, Konde İskender olmayı Sezar olmaya tercih ederim, der.
*(2). -Kıyılarında İskender’in Dara’ya galebe çaldığı nehir.

İpsüs (1) boğazları.. Tir (2) istihkâmları.. nüfusu, serveti, deniz kuvvetleri, hele vaziyeti itibariyle teshiri imkânsız sayılan nefis Tir şehri.. Arabistan çölleri.. Arbel (3) yaylâları.. sırasıyle şecaat ve şanına yeni yeni sahneler olur ve Yunanistan’da adları bile henüz bilinmiyen en uzak ülkelerde daha çabuk fütuhata kapı açarlar.
Sezar şöhretini Goller’deki cengâver kavimleri yenerek toplar. Buralarda kazandığı muzafferiyetlerin sayısı, itaat altına aldığı şehirlerin miktarı, şevketine ram olan nüfusun çokluğu insana inanılmayacak şeyler gibi gelir. İspanya, Mısır, Afrika geniş kıt’alarında o âdeta bir seyyah çabukluğu ile gezer ve her adımını bir zaferle bezer.

*(1). — İpsüs — Ankara ve Kütahya’yı kavrayan Friciya kıt’asınm payitahtı olan Kelne'nin şimal garbinde bir kasaba ki, İskender'in ölümü üzerine serdarları arasında yapılan ve . İskender'in bıraktığı yerlerin dörde parçalanması sonucunu veren muharebe burada olmuştur.
*(2) _ Tir =Sur.
*(3) — Arbelles = Bizim Erbil dediğimiz şehir.

XX.- Sezar’ın fütuhatı ilk bakışda İskender'inkiler kadar parlak görünmez; fakat iyiden iyiye elenince sayı, parlaklık itibariyle onlara denk geldiği gibi ehemmiyet noktasından belki daha üstün bulunur. İspanya’da ancak cesaretini denemişti; fakat Gol’lerde on yıl hemen hemen mütemadi harplerde en büyük hünerler sarfederek askerlik sen’atinde kabiliyetin kemal derecesini gösterir.

Ren nehrini bir ordu ile geçen ilk Roma’lı Sezar'dır. Bir köprüden gezer, fakat bu köprünün yapılışı o kadar cür’etkârane ve o kadar az zamanda başarılmıştır kî,bunda şecaati kadar zekâsının da bir şeref hissesi vardır.

İngiltere’ye ilk girmek şerefi de ona aiddir; o İngiltere ki, böyle bir adanın vücudu Roma’ca masal kabilinden biliniyordu. İskender şark osean’ına adını ve silâhlarının şerefini ilk götüren avrupalı olduğu gibi, Sezar da ayni işi garbda Atlantik Osean’ında yapmış ve bu uzak milletleri Roma şevketinden titretmiştir.

İskender tarafından hücum ile alman Tir şehri ve emsali şehirleri İskender’e Alesia’nın (1) Sezar’a getirdiği şerefden fazla bir şeref getirmemişlerdir. Tecrübeli olduğu kadar cesur bir general olan Versinjentoriks tarafından müdafaa olunan bu şehir yetmiş bin askerin himayesinde olduğu gibi Gol ahalisinin en cesurlarından da üç yüz bin kişilik imdat kuvvetleri temin etmişti. Sezar, bütün bu kuvvetleri istihfaf etti ve mehareti ile olduğu kadar besaleti ile de Versinjentoriks’i şehri teslime mecbur etti.

*(1). - Alesta: Bugün Kot-d’-Or'da Aliz-Sent-Ren denilen şehir olması muhtemel.

İskender’in fütuhatı ölümüyle durura Halefleri imparatorluğu aralarında bölüştükleri zaman onun ne hünerlerine, ne de kudretine tevarüs etmediler. Makedonya, kralının Asya’daki akıllara durgunluk veren fütuhatından az bir fayda görür. Sezar’ın zaferleri Roma imparatorluğunun hudutlarını sonsuz uzaklara kadar götürdü.Roma’nın namını, şanını dünyanın bilinen hemen her köşesine yaydı ve halefine bütün dünyanın itaatini hazırladı.

XXI.— Sezar bu bakımdan faik görünürse de diğer bir cihet vardır ki, rakibine büyük bir rüchan verir, o da onun teşebbüslerinin azametine nisbetle kullandığı vasıta ve kaynakların zayıflığıdır. Asya’nın fethine Sezar nihayet elli bin kişilik bir ordu ile çıkar; bu askerin masraflarına karşılık olarak elinde ancak iki yüz talanlık gümüş vardır ki, bizim paramızla aşağı yukarı bir milyon tutar. Bu kadar ehemmiyetsiz kuvvetlerle üzerine gittiği hükümdar kendisini milyonlara varan askerlerle karşılar ve emri altında hâzineleri serilidir.

Gerçe Sezar'ın da hiç bir vakit pek kalabalık askeri yoktu ve her girdiği muharebede kendi ordusuna sayıca çok faik ordularla çarpıştı. Askerlerini çabucak geri alabiliyor ve harp masrafları için muhtaç olduğu paralan hâzineden çekebiliyordu.

İskender bir kere Asya yollarına düşünce kaybettiği askerlerin yerine yenisini getirtemiyordu; ancak fütuhatını çok ilerilere götürdüğü zamandır ki, birçok menfaatler ve tükenmez hazineler bulmuştur. Oraya varıncaya kadar ihraz ettiği muvaffakiyetlerini maddi kuvvetlerinden ziyade hayret verici hünerlerine ve cesaretine borçludur.

XXII. _Şunu da söylemeli ki, İskender in muharebe ettiği düşmanların çoğu yenilmesi güç düşmanlar değildi. Bu muharebelerde bazen büyük tehlikelere maruz kalmışsa bu harbin enrateşli sıralarında bile içi kaynayan yiğit bir asker şecaatiyle en karışık yerlere kadar sokulmasından ileri gelmiştir. Fakat servet ve debdebe yüzünden uyuşmuş olan iranîler uzun muharebelerle harbi âdet haline getirmiş olan Makedonyalılara umumî surette zayıf bir mukavemet gösteriyorlardı. İmdi Sezar bu bakımdan İskender'den çok yüksek bulunur; Sezar karşısında daima en cengâver düşmanlar bulmuştur. Golluler, cermenler harpçi milletlerdi ve işde pişmiş, kuvvet ve cesaretle mümtaz askerleri, düşmanlarına zaferi pek pahalıya mal ederlerdi. Bu itibar iledir ki Sezar'ın o kadar uzun ve muhataralarla dolu bir harpte, mütemadiyen muvaffak olmasına insan güç inanır.

Gerçek İskender de bazan cesaretine lâyık düşmanlara tesadüf etti; Tirliler, Sitler, Malienler ve Porüs askerleri zafer yolunda uzun zaman boy ölçüşmüşler ve birkaç kereler İskender'in hayatını tehlikeye atmışlardır. Onların bu emeklerine karşı zaferi kendisi kazanmak için İskender bütün kıymetini, bütün meharetini ortaya atmıştır.

Fakat bu bakımdan Sezar da hiç yaya değildir: Barbar kavimleri itaat altına almakla beraber en şanlı zaferlerle ünlenmiş Roma’lı generalları ve o arada vatanında son derece kıymetli, muhterem ve pek erkenden elde ettiği muvaffakiyetler ve fütuhat ile büyük lakabını ihraz etmiş buluna Pompe'yi de yenmiştir.

XXIII. —İskender'in şanını Sezar'ınkine üstün kılar görünen nokta İskender'in daima namağlup olması.. zaferlerinin parlaklığını hiçbir nikbetin soldurmamasıdır. Romalı general bazen yenilmiş ve kendisi de itiraftan çekinmediği üzere, kendi hatası yüzünden yenilmiştir. İlk muvaffakiyetsizliği dahilî harptedir ki, Pompe eline geçen fırsattan istifade etmeği bilseydi Sezar'ın mahvolduğu gündü. Fakat bu geçici düşkünlükler şan ve şerefle tamir edilmişler ve Farsal muharebesinden itibaren Sezar düşmek nedir bilmemiştir.

İskender'in askerlik hayatı çok sürmemiş, ancak on iki yıl kadar bir şey tutmuştur. Daha çok yaşasaydı ayni muvaffakiyetler devam eder gider miydi? Saadeti nihayet sahnelere uğramaz mıydı? Uzun bir saadet devresinden sonra taliin kararsızlıklarına uğramayan pek az kahraman vardır..

XXIV. — İskender’le Sezar’ın ölümleri birbirinden ayrı şekildedir; fakat ikisinde de fevkalâdelik vardır. İskender, muvaffakiyetlerinin verdiği sarhoşluk aklâkını bozup seciyesini değiştirdikten sonra şaraba olan temayülüne gittikçe daha ziyade teslim olmuştu. Meydana çıkan ilk hastalık arazı kendisini itidale sokmak lâzım gelirken bir kaç gün süren ifratlar genç yaşında mezara sürükliyerek hiç bîr hükümdarın şanına yetişemediği hayatını utandırıcı bir surette kapatmıştır.

Sezar, Romanın ve bilinen dünyanın büyük bir kısmının hâkimi bulunduğu halde bu büyük kudretle, üstüne Roma’lılarca çok kötü görülen bir unvanı eklemek istediğinden zadegânı da, halkı da kendine karşı ayaklandırır. En faziletli hemşeri gözile bakılan kimseler içlerinde hatta Sezar’ın evlâdı sayılan Brütüs de bulunduğu halde gizli bir cemiyet kurarlar; Brütüs cemiyetin ruhu, başıdır ve Sezar pek çok kanlar ve cinayetler bahasına elde ettiği büyük kuvvetten hemen hemen bir kâm alamıyarak tam yetişken bir yaşda, senatonun ortasında,en büyük lutuflarına garkettiği kimselerin elile Pompe’nin heykelinin ayakları önünde biter.

XXV. Bu mukayesenin sonunda şu iki büyük adamı en bariz surette ayıran iki çizgiyi daha yakından görmelidir.

İskender küçüklüğünden itibaren büyük bir hükümdarın tam örneğidir; fakat hayatının sonuna doğru itidalsizlikler, gurur, şüphe ve zulümkârlık içinde ilk yıllarının şöhretini soldurur.

Sezar gençliğinde en pis, iğrenç sefahetler içinde şerefsiz yaşar; yaşı olgunlaştığı zaman işlek ve makul bir yol tutarak o kusurlarını tamir eder. Ne yaşıyle.ne de menfaatleriyle uymayan Kleopatra’ya tutkunluğu istisna edilirse bu devrede umumî surette hep perhizkârlık, itidal ve akıl ile mümtaz bulunmuştur.

Halbuki İskender son yıllarını lekeleyen kusurlara ve zulümkârlığa ve ölüşündeki küçüklüğe rağmen Makedonyalılar da, Parslar da ayni derecede matemini tutmuşlardır.

Sezar ki, dahilî harp kapanınca, kendine karşı silâha sarılmış bulunanların hepsini affeder ve içlerinden bir çoğuna en iyi dost muamelesi yapar.. Gollüleri, cermenleri mağlup ederek Romayı bu iki kavmin mucip olduğu korkulardan kurtarır.. fütuhatıyle Roma imparatorluğunu son derece büyültür.. Bu bakımlardan fütuhatı Makedonya için hemen hiçbir fayda vermemiş bulunan İskender’e çok üstün bulunur.. İşte bu Sezar en çok lutfunu görenler tarafından vurulmuş ve katilleri ilk merhalede halaskar, münci olarak görülmüşlerdir.

İskender düşmanlarını da hayran etmiş, düşmanlarının da muhabbetini celbetmiştir. Vatanını tazyik ederek zalimlere has talie uğramıştır.


Comments (0)