£a Sâmilia
j Otomobil-Buz dolabı Radyo No: 353 ,, n iz ı Büyük kramiyelerle çlkt Net Kitabeyi
Yı|. ] _ nO: 354 ★ Telgraf adresi; Zafer Gazetesi - Ankara
SALI 18 NİSAN 1950 * Fiyatı her yerde 10 kuruş.
TelefonjJööl^ve 15315 * Denizciler Cad. 2 ★ Posta kutusu: 193
C. H. P. Divanında aday
Şefik Soyer'den sonra Kemal Hadimli
kinjj:
Ve O dat) ı ] W| TM ı d
W
• hwi

tesbiti işi sona erdi
D. Bakır Valisi de D.P. lileri
Müfrit mebusların ekseriyeti tam, Eğitim Bakanı da kısmen tasfiye edildi
yıldırmak için baskı yapıyor i
Listenin ne zaman neşrolunacağı bugün tesbit edilecek,
yüzde otuzlara girenlerden bazı isimler veriyoruz
Demokratların evleri basılıyor, adaylar Jandarma
takibinde
*
v
Halk Partisi Divanı dün sabah tekrar toplanmış, toplantı günün geç saatlerine kadar devam etmiştir. Saat on yedide C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü de toplantıya katılmış, o satte tamamiyle hazırlanmış bulunan Genel Merkezce gösterilecek yüzde otuz aday listelerini gözden geçirmiştir. Halk par tisi merkezince aday gösterilecekler tamamiyle tesbit edilmiş bulun makla beraber bunların isimleri üzerinde hâlâ büyük bir ketûmiyet muhafaza edilmesine çalışılmaktadır. Bunun sebebi de listeye alınmayanların parti aleyhine harekete geçmeleri ihtimali ve bu münhal aleyhinde faaliyeti mümkün mertebe geciktirmek endişesidir. Öğren diğimize göre Halk partisi umumî
idare heyeti bugün toplanacak ve aday listesinin mukarrer olan 24 Nisanda ilân edilip edilmemesi hususunda bir karar verecektir.
Muhafaza edilmek istenen ketû-miyete rağmen, öğrendiğimize göre, Parti merkezince aday gösterilenler arasında şunlar vardır:
Fevzi Kalfiagil ve Şeref Uluğ (Diyarbakır), Falih Rıfkı Atay (Zonguldak veya Gümüşhaneden), Mithat Cemal Kuntay, Peyami Safa (Trabzondan), Eczacı Ziya Nuri (İstanbul'dan), Ahmet Remzi Yü-reğir, Makbule Dıblan, Halk Partisi il başkanı İbrahim Burduroğ-lu (Seyhandan), Avni Refik, Faki-iıe Öymen, General Naci Tınaz, Cev det Gölet ve Şükrü Esmer (Anka-
★ (Devamı Sa. 6 Sü. 4 de)
(( Bismil, 17 (Hususi) — Son // günlerde Diyarbakır’da Demok \\ rat Partinin büyük bir gelişme // kaydetmesiyle mütenasip olarak \\ İdarî baskı şiddetini arttırmış
// bulunmaktadır. İdarî makamlar
ı) bu baskı için türlü bahaneler
(f icat etmektedir. Bu cümleden
• i olarak Demokrat Partiye yazı-I) lanların evleri muhtelif bahamı nelerle aranmakta, anlaşılan / böylece vatandaşlar tedhiş edi-ı lerek Demokrat Partiye yazıl-f maları önlenmek istenmektedir. 1 Bu arada Demokrat Parti ma-( halli teşkilâtı tarafından mil-J letvekili adaylığına seçilen Hey-\ bet Cengiz ve akrabaları aley-/ lûıw ^n ^^^an^aşı^aptık-
Vali Kemal Hadimli
lan iddiasiyle tedhiş hareketine /.' geçilmiş, bu işte validen başka \\ Bismil kaymakamı ile jandarma A komutam da vazife almışlardır, yı Evvelâ Heybet Cengiz aleyhi- (| ne bir ihbar yapılmış, sonra jan 1 darma komutanlığı harekete (I getirilmiş, makineli tüfeklerle ) mücehhez jandarma ve polis V müfrezeleri Heybet Cengizin A Diyarbakır merkezindeki evine y baskın yaparak ev altı saat A müddetle araştırılmıştır. Fakat \ bu ihbarı teyid eder ve bu şid- A detli hareketi makul göstere- ) cek hiç bir şey bulunamamış- 6 tır. Adalet makamları da tabi- ) atiyle cezalandırma cihetine git (l
★ (Devamı Sa. 6 Sü. 1 de)
*
İstanbuldason hâdiseler
a1 dahale [-tahkâı;
Hilmi üran’la Şemsettin Günaltay karşı karşıya
Müthiş bir düşman
^Kara tehlike !
ait yeni rivayetler

r


Adviye FENİK
eçen hafta zarfında İstanbul ı------------
Geçen hafta zarfında İstanbul ı— ve Ankara’da cereyan eden hâdiseler üzerinde ne kadar 1
76 şahıs hakkındakidâva
dosyası tamamlandı
D.D. Yollorında çalışan i bazı tarikatçıların
Ma'atyaya hareket ettikleri söyleniyor
Geçen hafta Ticani tarikati Şeyhinin sanık olarak muhakemesi sırasında., bu tarikat mensuplarından yüzlercesinin mahkeme salonunda adalete ve zabıtaya karşı geldikleri ve muhakemenin rüyetine mâni oldukları, sonunda birkaçının tevkif edildiği malûm-
Haber aldığımıza göre, Dev let demiryollarında çalışan bazı tarikatçılar son günlerde bulundukları vazifelerden mezuniyet alarak Malatyaya hareket etmişlerdir. Bu tari-
ı katçılardan bir tanesinin Kad ri isminde bir vatandaş olduğu söylenmektedir. Malatyaya giden bu kimselerin aslen Malatyalı olmadıkları dikkati ’ çekmektedir. Alâkadarların bu noktalar üzerinde ehemmi yetle durmalarını bekleriz.
Hâlen nezaret altında bulunanların
duruşmasına da yakında başlanacak
İstanbul, 17 — Tecenımuat Kanu nurua aykırı toplantılar yapmak ve _____ . _
emniyet kuvvetlerine karşı şiddet sıta yaparak halkı galeyana getir-kullanmak suçlarından sulh ceza mek suçlarından dolayı nezaret al-yargıçlığınca tevkif edilen 76 şahıs x—. . hakkındaki dâva dosyası tamamlanmış ve bugün asliye ceza mahkemelerine tevdi edilmiştir.

Diğer taraftan, dinî hissiyatı tah rik etmek ve dinî mukaddesatı va-
(dikkat ve ciddiyetle dursak yeridir. I Acaba bunca senedir, büyük bir titizlikle müdafaa ettiğimiz inkılâp prensipleri sarsılıyor mu? Acaba irticaa doğru bir hareket mi vardır? Din gibi mukaddes bir mefhumla irtica gibi bir kara tehlikeyi birbirine karıştırıp içinden politik - menfaatler mi sağlamak istiyenleı-• mevcuttur?
Evvelâ, şunu söyliyelim ki; biz, dinin ve büyük Allahımıza olan ina-, nın, insanlık için en büyük kudret, ve iyilik kaynaklarından 'una candan kaniiz. O bü-an ışık almayan, o berrak
hayırlı olamıyacağma , inananlardanız. Bizim bütün endi-i.ı dinden değil, bilâkis bu mukaddes mefhumu birtakım politika g oyunlarına âlet etmek isteyen veya-hut birtakım hurafelerin içinde r- boğmağa çalışan zihniyetten doğ-
fent»
Wr
■»in k.uvvel ve i y»H biri olduğun;
konfofl £ yük varlıktan ..__
jr jemîiB kaynakdan yıkanmıyar oda i P cemiyete ’ in Mj £------
- nogmaga çalışan zihniyetten doğ-gVH t maktadır.
Bu mevzuda dinle kara taassubu; 'dili 'hakikî inanışla softalığı birbirinden k tamamiyle ayırmak lâzımdır.
k v«| ırdayJ
mevzuda dinle kara taassubu;
Devlet Hava Yollarından Telsiz Başmakinişti Mehmet Antay, Telsiz ci Nevzat Ateş ve Telsizci Hüseyin Erkan, dün Amerikaya gitmek üzere uçakla şehrimizden İstanbula hareket etmişlerdir. Her üçü de Amerika’da Marshall Yardımı Tahsisinden birer sene kalacak ve mesleki ihtisaslarını arttıracaklardır.
Yukarıdaki resim Papa'ııın St. Pe ters kilisesinde yapacağı yemin merasiminde hazır bulunmak üzere Hıristiyanlık âleminin her tarafından gelen yüzbiıılerce kişiyi kilise nin avlusunda göstermektedir. Merasimde bulunmak üzere yalnız mc mleket haricinden gelenlerin sayısı yüz bini aşmaktadır.
Atlantik paktı askerî komitesi
36 tiimen teşkiline karar verdi
Plân 12 memleket Dışbakanları Konseyine verilecek
tında bulunanlar hakkındaki tahkikat da sona ermek üzeredir. Bu hususta savcılık emniyet teşkilâtına gereken emirleri vermiş bulunmak tadır. Tahkikat dosyası ikmal edildikten sonra, bu yüzden nezaret altında bulunan şahısların yargılanmasına başlanacaktır.
Bu da başka birbaskı
. . ____________Bir
;e dağın güneş vuran cephesi elinse, o dağın gölgede, zulmette kalan tara ‘T'.iyü da taassuptur. Mânevi hayatı °d dır & m,zda din ®yle bir nur) taassup ise, v3wtiVböyIe bir karanl,kt,r- Bütün korku, Şif^ r, din sözleri altında karanlığın vic-ıiş L danlara hâkim olması endişesinden j gelmektedir.
Netekim aydınlıkta yeşili kırmızıdan, kızılı karadan ayırabiliriz, 1 (fakat karanlıkta, bütün renkler aynidir. Mürteciin elinde tuttuğu orak I çekiç midir? Yoksa ay yıldız mı? I |Bunu ayırdetmeğe imkân yoktur, fl Menemen'de zavallı Kubilây'ın ka-

.. _____________________________________v
-Jj- fasını kesip bir sopaya takan kara zihniyeti, dağda yol kesip adam bo 1)trobâl)3 ^'azlayan eşkiyadan nasıl ayırdede ‘ || bilirsiniz? Böyle bir cinayette san-
.........
Ankara'da D. P.
ye kaydolanlar
Son günlerde yalnız iki Demokrat Parti Ocağına 108 kişi girdi Yurdun her yerinde olduğu gibi,
Ankarada da vatandaşların Demok-
rat Partiye ilgi ve yakınlığı her gün
çakı şerif çıkararak bir memieke-tin parlak bahtına kastedenlerle, aijgl uğruna hepimizin Allah Allah ses-• İtriyle can vereceğimiz vatanımıza utâll Sa,dırma^a yc,tenen düşmanlardan [0 ’T ne farkl vard,r? Aynca, düşmanı ’ tiUikdusman olarak biliriz, tanırız, fa-jun ll|ll( kat taassup ve irticai körükleyenle i {’i..ay,rdetm«k çok müşküldür. Çünkü bunlar evvelâ, hepimizin inan
: kaynağı olan din sözleriyle vicdan- ' r v a J.0İandınrlar’ ondan sonra da ' L ' 'W*1 ve millete karşı en ağır ci-nay®h( ı-i irtikâp ederler. Bunu yapa Jıitf, . '»ile, yirminci asır me-'J insanlan '”')■*
Karanlıklarına sürüklemek gibi korkun.; bir hid'ala ka|k,„rl.„. bu a az bir kötülük müdür? |
* (Devamı Sa. G Sü. 4 de)
D. P. Aday Listesi
il
Yüzde 20 in tesbit.ne bugün boşlanacak
Demokrat Parti Genel İdare Kurulu dün sabah saat 10 dan itibaren muhtelif fasılalarla toplanarak aday listesi üzerinde müzakere ve fikir teatisinde bulunmuştur. Bu toplantılarda ancak teşkilâtın seçtiği adaylar üzerinde görüşülmüştür. Merkezce seçilecek % 20 lerin tesbitine bugünden itibaren başlanacaktır.
Dünkü toplantı gece saat 1,30 a
I
biraz daha artmaktadır. Bu alâka ve yakınlığın fiili delili de üye yazılanların gittikçe çoğalmasıdır. Şeh rimizin yalnız bir yerinde, Atıfbey 1 No. lu semt ocağında bir iki gün içinde, gerek C. H. P. den istifa e-denleıden, gerek parti üyesi olmayan vatandaşlardan D. P. ye üye yazılanlar bu hususta bir fikir ver-meya kâfidir: (
Hüseyin Türker, Kezban Türker, Makbule Türker, Durbaba Dalara, İzzet Dalara, Ayşe Çatalkaya, Emine Çıldız, Zöhre Çıldız, Necibe Boz kurt, Abdullah Yiğit, Gülsün Yiğit, I Safure Yiğit, Yaşar Yiğit, Meryem' Yiğit, Hatice Dağlar. Ayşe Dağlar. 1 Fatma Berber, Kâzım Baydemir, Ah met Erdem, İsmail Taş. Ali Akde-re. Mehmet Özbağ, İsmail Tüzüner, Zeyneb Tüzüner, Haşan Çıldız, Ök. men Maçar, Safiye Babadan, Baba oğlu Babadan, İsmail Nalbant, Haşan Kerçim, Gazi Destancı, Hüseyin Desdancı, Hidayet Ersoy, A-A (Devumı Sa. 6 Sü. 1 de)
Londra, 17 (a.a.) —Atlantik Pak- birlikte Atlantik Paktını imzalıyan relerine göre bu Avrupa ordusunun tı askeri komitesi tarafından hazır- diğer devletler temin edeceklerdir, rolü büyük Amerikan ve Kanada lanan ve 12 savunma bakanı tara-1 Gene iyi haber alan İngiliz çev-' ★ (Devamı Sa. 6 Sü. 7 de)
fından tasvip edilen savunma plânı çerçevesi dahilinde erişilmiye gayret edilecek ilk müşahhas gaye 36 Avrupa tümeni teşkilidir.
Bu plân Atlantik Paktını imza-lıyan 12 memleket dışişleri bakanının Londrada yakında yapacakları konferansa takdim edilecektir.
Bugün iyi haber alan İngiliz çevrelerinde dolaşan bu haber, 36 Avrupa tümeni teşkili için İngiltere-nin -destek- adı verilen ve bilhassa gayet müteharrik olan beş veya altı tümen kuvvetine muadil hava ve deniz birlikleri sağlıyacağını belirtmektedir.
Fransa 20 tümen hazırlıyacak diğerlerini de Benelux devletleri ile
Bulgaristan’ın
Tifoyu ithamı
Tito, Bulgar Hükûmetmi devirmek için suikast hazırlamakta imiş
Hindistan
maslahat
güzarı
Basma ve'diği t em ç
İstanbul, 17 — Hindistan elçiliği maslahatgüzarı Muhammet Yunus, İstanbul basın temsilcilerde tanış-1 inak maksadile bugün gazetec 1er cemiyetinde yaptığı basın toplantısında 6 ay evvel Türkiyeye geldi-I
A (Devamı Su. 6 Sü. 7 de) i
Mareşal Tito bir merasimde resmî üniformasiyle ir (Yazısı 6 neıcia)
Sümerbank müşavirlerinden bir zatın, müessese mensuplarına tehditler savurduğu söyleniyor
Sandık boşlarındaki seçim kurullarında üye olarak bulunacak kim-
★ (Devamı Sa. 6 Sü. 7 de)
AKINTIYA
I
azeteler, türbelerin açılma tarifelerini yazıyor. Nisanın bilmem kaçında Barbaros, kaçında Fatih, daha sonra Yavuz Sultan Selim türbeleri açılacakmış...
Aman, seçimlere kadar türbeleri muayyen fasılalarla açmağa dikkat edelim...
Fakat benim asıl merak ettiğim şu: ll Mayısta hangi türbe açılacak? Pabucu büyük mü? Zannetmem. Olsa olsa, Tezveren dede olmalı! . Olmalı ama, ne yaparsınız ki, o zaman da ikti-dardakilerin çoğu şu nakaratı tekrar edecektir:
Bir türbe ki ruhum gelen ağlar, giden ağlar!...
Fakat yine de merak ediyorum: Mum paraları kimin olacak?
Düşünün bir kere; ne müthiş mum stokudur o!
Yedekçiııin YEDEĞİ


Bina
okur
Me - De
İlkokullar
31 Mayısta tatil edilecek
Günün Mes’eleleri:
Eğer aklınız varsa, Hüseyin Cahit Yalçın’ın başyazılarını okuyun. İnsana hoşça vakit geçirtiyor. Pek gülünçlü bir komedi olduğu söylenen «Kıskançlar» a falan gitmeğe de hacet kalmaz. Beriki ..Kıskanç- da oka-kar gülünçlü. Misal olarak dünkü baş yazısından yer yer bazı cümleler, parçalar alalım da bakın dediğim doğru mu, değil mi?
Yazının başlığı ..Hakikat karşısında» adını taşıyor. Hüseyin Ca-hld’iıı imzası altında böyle bir serlevha görmek bile başlı başına komiktir değil mi? Neyse, onu geçelim. Yazı şöyle başlıyor: «Bu gün Halk Partisi Türk vatanı nı bir defa daha kurtarmak vazifesiyle karşı karşıya bulunuyor». Fesuphanallah! Biz zannediyorduk ki, vatanı Halk Partisinin hegemonyasından kurtarmak ve demokrasiyi kurmak ınevzuuba-histir. Gerçi, doğrusu da bu ama, iistad, tabii, komiklik olsun diye öyle yazacak; yukarıda söyledik. Şimdi size daha eğlenceli bilcümle: «Ortalığı karartan bu karışık ve ürkütücü hava içinde bu memlekette hak, hürriyet, intizam, asayiş ve hüriyet namına yegâne ışık Halk Partisidir». Val laha, bu cümleleri, rastgele, tanın mamış bir adam söylese, onu der hal müşahede altına alırlar. Hak,
lıüriryet, intizam, asayiş ve ciddiyet.. ve Halk partisi. Rahmetli Ahmet Ilâşim’in ağaç üzerin deki öküz hikâyesi.
Alın bir cümle daha : «Halk Partisi, millî mücadelenin evlâdıdır. Halk Partisi demokrasinin öncüsü ve bayraktandır». Hoppala! Sanki muhalifler Yunanlıların evlâtlarıdır. Sanki Demokrat Parti, tek particiliğin ve şef sisteminin bayraktarıdır. İlâhi Bay Yalçın!
Velhasıl uzatmıyalım da üstadın son bir komik cümlesiyle bu fıkracığa nihayet verelim. Cümle daha da şirinleşsin diye beyaz harflerle dizdiriyorum:
• Halk Partisi ciddî, vakarlı ve programlı adımları ile tekemmüle doğru yürüyerek köylerde, kasabalarda ve şehirlerde, idare işlerinde, hâsılı bütün faaliyet şubelerinde memleketi yükseltirken ve efkârı umumiyeden muhabbet toplarken Demokrat Parti kendi kendi-rni yıktı ve halkı soğuktu».
Siz, devlet, adalet ve orduya mensup bir çok yüksek şahsiyet lerin son günlerde birbiri peşinden Demokrat Parti saflarında yer almalarına ne bakıyorsunuz. Siz, Hüseyin Cahit Yalçın’ın kalemiyle durmadan halktan muhabbet toplayan Halk Partisine bakın! Bakın da, hakikat namına iistaddan ibret alın!
Vilâyet ilk öğretim kurulu Ankara valisi Avni Doğanın başkanlığında toplanmış ve vilâyet hududu dahilindeki ilkokulların tatil devresine gireceği tarihi tesbit etmiştir.
| İlk öğretim kurulu tarafından verilen karara göre; Ankara şehri ile ilçeler merkez Ayaşın Güdül bucağı Çankaya Elmadağ merkez, ve Elmadağ barut fabrikası, Kızılcahamam Çamlıdere bucağı ve Beypazarı, Karasor bucağı ilk okulları 31 Mayıs Çarşamba günü akşamı i etimi keseceklerdir.
İstanbul - Atina i hava seferleri îstııbul - Atina hava yolunun müştereden işletilmesi için geçen yıl Türkiye ile Yunanistan arasında bir ıinlaşına yapılmıştı. Teknik sebepler yüzünden bu halta yalnız Türk hava yolları uçakları sefer yapmış fakat Yunanistana ait uçaklar sefer yapamamıştı.Yunanistan hava yolları teıp silcisi olarak tstnabula gelen I-Iaci-petro ilgili makamlarla yapacağı gö rüşmelerden sonra Yunan hava yol farı idaresi de bu hattâ faaliyete geçecektir. Seferlerin 1 Mayıs tarihinden itibaren Atina - İstanbul a-rasında bağlıyacağı (tahmin edil -moktedir.
ög-
Vaziyetin gidişi
sürüncemede bırakıldıktan sonr;
Selim Ragıp Emeç, Son Posta’ııııı başmakalesinde «Memleketin (lort âdeta terkolunduğu düşünülürse bir tarafında olup biten yolsuzluk- ' ifademizin lar»dan gazetelere geçen bir kaçı hakkında misaller verdikten sonra şöyle diyor:
«Fakat on iki Nisan günü İstan-bulda cereyan eden başka mahiyetteki bir hâdisenin ortaya koyduğu kütle zihniyetini nazarı dikkate alarak; bu kabil icraatın iktidar lehinde mi, yoksa aleyhinde mi olduğuna daha iyi hükmetmek kabildir.
Arzettiği çeşitli manzara ve mahiyet itibariyle, İstanbul hâdisesinin; her şeyin üstünde, bir iktidar aleyhtarlığı tezahürü olduğu şüphe götürmez. Halkın, böyle bir zihniyeti benimseyebilmesi ve bu zihniyeti, azamî ifrat ile belirtebilmesi için ne derece bizar olmuş bulunması ve kendini ne derece iktidar husumcı ne kaptınn'ş bulunması lâzımdır.
Bütün bunları yaratanın elbette ki, bugünün vukuatı olmadığı mey dandadır. Senelerdenberi devam edegelen bir hal; bir gidiş bunun saikidir. Hâdiselere müsbet bir gözle bakan bir iktidar için ancak tutumu değiştirmekle bir neticeye ulaşabilmenin mümkün olabileceği anlaşılmak lâzım gelirken; vaziyette hiç bir değişiklik yapılmak istenmemiştir. İşte Ceyhan hâdisesi, işte Akşehir vakası, işte şu ve işte bu.»
Selim Ragıp, yazısına şöyle son veriyor:
• İktidarın; yine bu memleket faydasına olarak kendi kendisini anlaması ve düne kadar kendisinden olanların, bugün, çil yavrusu gibi dağıldıklarını görerek, bir neb zecik olsun, bu hâdiseyi, bir teemmül mevzuu haline getirmesidir. Bunu yaparsa vaziyetin ciddiyetini daha iyi anlar ve iş işten büsbütün geçmeden, salim istikameti tutar..
__________ ne kadar haklı olduğu kendiliğinden meydana çıkar.
İşte iktidarın bu sürükleme, süründürme ve oyalama politikasıdır ki muarızlarına, onların yapmadık-' larmı yapmak istemediklerini ya-1 pacaklannı vâdeylemek fırsatını ver inektedir. Bu neticeden dolayı Halkçılar, muhalefete değil, insaflı iseler. ancak kendi zimamdarlarına, on ların ihmaline kızmalıdırlar. |
Demokrasi rejimleri, açık, mücadele, fazilet yarışı ve milleti hoşnut etmek çarelerini bulmak savaşıdır. Bu savaş zorla, hile ve desise ile değil, dürüst çalışmalarla, millet hayrına hizmetlerle sağlanır.»
Kuzu 220 kuruşa indi
I Kuzu ve koyun şehrimizde 230 kuruşa satılmakta iken şehrimize gelen fazla miktarda kuzu, fiyatların 10 kuruş düşmesine sebep olmuştur. Bugünden itibaren kuzu e-, tinin kilosu 220 kuruştan satılacak fakat koyun etinin kilosunda deği-1 şiklik olmıyarak 230 kuruştan satılacaktır. Önümüzdeki haftadan itibaren kuzu sakatları ayrı olarak sanatçılarda satılmaya başlıyacaktır.
I
Bayazıt Kütüphanesindeki kitapların tasnifi
Yıllardanberi devam eden Baya-zit Kütüphanesinin tasnif, tertip ve tanzim işleri sona ermiş bulunmaktadır.
Bu suretle tam (40.000) ciltlik bir kitap kolleksiyonunun müelliflerine, kitap isimlerine ve mevzularına göre fiş katalogları hazırlanmış ve kitaplar her kesin istifadesine arze-dilmiştir.
Hazırlanan fiş katoloğlarına nazaran istenilen kitapları bulmak çok kolay olacaktır.

Patavat
Akşamın «Dikka'»fer» sütunun-
dan:
•Bütün siyasetçilere şu meşhur hikâyeyi hatırlatalım: . -
Padişahın biri rüyasını bütün kâ-' rofilim» vc Konu kopyaj» atölyesi ı,;«ı— —iu—j kurulmuştur.
I Yapılan bu tesis sayesinde bütün ı dünya kütüphaneleriyle ve üniver-1 siteleriyle mikrofilim mübadelesine imkân hazırlanmış bulunmaktadır.
Yeni bir tesis kuruldu
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 11.000 lira sarfedilerek Siileymani-ye kütüphanesinde Almanyadan ge-| tiıtilen cihazlarla modern bir -Mik-I rofilim» vc Konu kopya4 ~‘!41i—4
hinlere tâbir ettirmiş:
— Evlâtlarının hepsi ölecek, ar-
kalarından ağlayacaksın! — demiş- i ler; padişah da kızarak, kâhinleri kesmiş. j
Sonuncu kâhin:
— Efendimiz! Senin ömrün müs-' tesna bir uzunlukta olacak, Ivattâ evlâtlarından bile fazla yaşıyacak-l sın! — demiş; mükâfat almış. |
Muvaffakiyetle muvaffakiyetsiz-lik, patavata yahut patavatsızlığa bağlıdır. Aynı fikri usûl ve edebince söylemek, karşı tarafı gocundurmamak mümkün olduğunu, yukarıki hikâye gösteriyor. Son seçimler do-layısiyle bütün nutuklarda, bütün mitinglerde, bütün makalelerde, (Unesko’r biitün propagandalarda hem taşı
*
Şiddet Politikası
Her zaman, her yerde alkıif toplamıya alışmış insanlar eyer buzun donuk ve çatık çehrelere rastlıyorlarsa bunun sebebini kendilerinde aramalıdırlar
C eçlm yaklaştıkça siyasî münıı . koşalarda «Şiddet Politikası» sözü dalıa çok ısrarla tekrar edil- | meğe başladı. Her gün buna dair bir söz işitmek veya yazı okumak mümkündür. Fakat bunun mânasını açık olarak söyleyen yok. Kim şiddet gösteriyor ve nasıl gösteriyor? Bu da belli değil.
Seçimler yalnız Türk milletinin değil, bütün dünyanın gözü önünde yapılacağından bir şiddet politikası varsa kimin tarafından ve nasıl kullanıldığını herkes öğrenmiş olacaktır.
Benim anladığıma göre, şiddet zor kullanmaktır. Zor kullanmak için silâh ve vasıtalara ihtiyaç vardır. Söz söylemekten başka bir şey yapamıyacak durumda olanlar şiddet kullanamazlar. Şiddet politikası ancak şu şekillerde görülebilir:
1 — Halkı tehdit etmek; iş ve kazanca engel çıkarmak.
2 — Yardıma muhtaç olanlardan yardım esirgemek veya esirgeme tehdidinde bulunmak.
. 3 — Memur ve aylıklılara mevki ve aylıklarının tehlikeye düşeceğini hissettirmek, taraftarlık ettikleri takdirde mükâfatlar vaadetmek.
4 — Kanuna aykırı harekelerle halkın hürriyet ve haklarını çiğnemek. Seçimi kanunsuz yapmak, her türlü hile ve fesat hareketlerinde bulunmak. Komiteci ruhu ile hareket etmek.
5 — Makam otoritelerini halk üzerinde tesir edecek bir propaganda vasıtası olarak kullanmak. Halkı zorla istikbal ve teşyi için toplatmak.
6 — Umumî hayatın durmasına ve halkın sıkıntı çekmesine sebep olacak umumî grevler yaptırmak.
Yukarıda saydığım harefketler türlü şiddet usulleridir. Bu hareket ler eğer yapılıyorsa şiddet politikası tatbik ediliyor demektir; tabiî bunları kim tatbik ediyorsa şiddet politikası yapan da oduı*.
Şimdi muhalefetin şiddet politikası yapmağa muktedir olup olmadığını tetkik edelim:
Muhalefet ne halkı tehdit gedebilir, ne kimsenin iş ve kazancına engel çıkarabilir. Muhalefet bir yardım müessesesi olmadığına veya böyle bir imkâna da sahip bulunmadığına göre muhtaçların yardımını kesmek tehdidinde de bulunamaz.
Muhalefetin memurlar üzerinde de hiç bir şiddet vasıtası yoktur : Ne kimseyi azledebilir, ne de kimseyi fazla gayretkeşliğinden dolayı terfi ve taltif edebilir. Muhalefet halkın hürriyet ve haklarını çiğnemek için bir vasıtaya malik değildir. Seçimlere hile ve fesat karış-tıramaz. Çünkü hiç bir işte iora mev kiinde değildir. Tjfö oy pusulalarını değiştirebilir, ne de sandık kaldırabilir.
Makam otoritesi diye muhalefette bir şey olmadığındn böyle bir vasıtası da ydktur. Muhalefet liderlerini halk muazzam kütleler halinde istikbal ediyorsa bu ancak halkın içinden gelen bir arzu ve heyecan ile mümkün olmaktadır. Çünkü
Yazan
bu vasıtadan da istifade etmesi bahis konusu olamaz.
Şu halde görülüyor ki muhalefetin bilfiil şiddet politikası yapmasına maddeten imkân yoktur. Eğer halik bazı insanlara sevgi ve bağlılık gösterileri pek yapmıyorsa onu bir şiddet vasıtasının müdahalesinde değil halkın kendi ruhunda aramak lâzımdır. Her zaman her yerde alkış toplamağa alışmış insanlar eğer hazan donuk ve çatık çehrelere, hareketsiz duran ellere rastlıyorlarsa bunun sebebini kendilerinde aramalıdırlar. Halk sevgisi ebedî ve mutlak değildir. Halkın sevgisini ve itimadını hak eden ler her gün onları yeniden hak etmek mecburiyetindedirler.
,1
emirler
Halkın itimadını kaybetmek politika hayatının tabii hallerinden-dir; bundan yeise kapılmağa da lüzum yoktur. Bir politikacı halkın sevgi ve itimadını kaybederse o-nu tekrar kazanmak için yeniden çalışması, yeniden başarılar göstermesi icabeder. Eski şöhretler devamlı itimat için garanti olsaydı siyaset 'kahramanlarının hiç düşmemeleri. ldç menküp olmamaları lâzımgelirdi. Şöhretin tapusu yoktur ve inhisara da alınamaz. Büyük şöhretlerin küaufa uğradıkları her zaman ve lıer memlekette görülmüştür. Bazan bir şöhret haksız o-larak da karaı tılabilir. Bu da siyasî hayatın olağan hallerindendir. Siyaset adamlarının asıl muhake-
E) izde garip bir zihniyet, hâlâ ” hâkimdir. İdare mevkiinde bulunau, bir çok zevat, maiyetin dckileri istediği gibi, dilediği şekilde kullanır ve hiç bir şekilde kendisine itiraz edilmesine imkân
Vakıa, kanunlarımız, idare âmirinin hu şekilde, memurları üzerinde baskı yapmamasını temi-1 nen hazırlanmış ise de, bu mevzuata kendisinin aldırdığı yoktur.
Vakıa, idare âmiri, çalışma mev zuu dışındaki, hususi emirlerini dinleyen memurlarını, ekmeğin den edemez, vazifesinden çıkaramazsa da, süriim sürüm süründü-rebiilr. Bıı imkân ellerinde vardır.
| meşini tarih yapar. Yere düşmekle j. I cevherler kıymetlerinden kaybet-_ ' mezler: elverir ki vere diisen eev-
mezler; elverir ki yere düşen cevher olsun.
Tarih siyaset adamlarının gerçek kıymetlerini doğru olarak meydana çıkarır. Tarihte öyle adamlar vardır kj zamanında bir dâhi telâkki edilmiş olmasına rağmen tarih ona pek mütevazı bir yer ayırmıştır. Buna mukabil öyle adamlar da var dır ki hayatlarında gölgede kahnış, belirsiz, hattâ atılmış bir insan oldukları halde öldüklerinden sonra —hem de bir asır sonra— tarih onları dâhiler arasına koymuştur. Bir diktatör her zaman heykelini dlkti-ıebilir. Fakat ebediyyen dikili kalan heykeller ölümden çok sonra dikilmiş olanlardır.
Bu şe'kilde mütalâa edilince siyasî ihtirasların pek o kadar tamah
Çocuk Korunna G nsl Danışma Kut ulu toplantısı
5387 sayılı kanun gereğince bütün illerde korunmaya muhtaç olan ço-ukların durumları ile yakından ilgilenmek ve haklarında alınması ge-reken tedbirler üzerinde istişarî ma-, j, hiyotte görüşülmek üzere 25 Nisan 1950 Salı günü »Çocuk Koruma Ge-I nel Danışma Kurulu., Milli Eğitim' , „ Kauar
Bakanlığında bir toplantı yapacak, edilecek bir şey olmadığına lıük-i tn‘. metmek kolaylaşır. Meşru yollar
İlgili Bakanlıkların temsilcilerin- dururken şiddet politikasına baş-den başka 4 vali, 4 belediye başkanı, vurmakta mâna kalmaz. Şiddet po-
4 köy muhtarı, 2 Millî Eğitim Mü-' litikası zorla güzellik yapmağa te-diirü 1 yetiştirme yurdu müdürü, şebbüs etmektir. Mevcut olmıyan 1 yetiştirme vurdu öğretmeni, Kı-' bir s^i ve itimad. zW kuvvetiyle nlay ve çoeuk Esirgeme Kurumlan‘^ratmaga^ga^ .t.mats.zl.g, temsilcileri, çocuk hastalıkları mü- j .............
tehassıslan, profesörler ve Millî E-ğitim Bakanlığı tarafından çağrıla-1 dirde milletin şiddetli bir reaksi-cak yetkili şahıslardan teşekkül yon göstermesi .........
edecek olan bu kurul, Millî Eği-' dür, tim Bakanı Tahsin Banguoğlunun başkanlığında toplanacaktır. '
Şunu unutmamak lâzımdır ki şid det politikasına maruz kaldığı tak-
elbette müm'kün-
•, ve bu onun meşru müdafaa hakkıdır. Tecavüze uğrayan bir memleketin göstereceği şiddetli mu kabele nasıl bir tecavüz sayılamazsa, şiddet politikasına uğradığı tak dirde millet, kanunların kendisine tanıdığı hak ve hürriyetleri çiğneyecek böyle bir tecavüze daha şid-’a mukabele et-
Dekan Oauzoğlu Roma'ya gidecek
Hukuk Fakültesi dekanı Hüseyin ---------—j — —
Cahit Oğuzoğlu ile hukuk işleri ge- detli bir reaksiyonla ---------
nel müdürü Amil Aıtus Romada top tiği takdirde bu müdafaaya şiddet lanacak olan hususî hukuk kongre-1 politikası denemez.
sinde memlekeimizi temsil edecek-1 Şiddet politikasına ancak meşru lerdir. | yollardan kazanmak ihtimali olmı-
Aıtus ve Oğuzoğlu önümüzdeki yan siyasî partiler ümitsiz bir ihti-günlerde Romaya hareket edecek-1 rasın şevkiyle müracaat edebilirler.
Sîzlere bu mevzuda gayet gii- i zel bir misâl »verebiliriz. Bakınız,ı Bâlâ kazasının kaymakamı, devletin kendisine verdiği salâhiTH teri nasıl kullanmaktadır: |
Ankaradan naklen Bâlâ’ya ta-1 yiıı olunan tahsildar Ilalit Rıfkı Teııer, arkadaşı ile birlikte 35 liraya bir ev tutmuş, vazifeleri sey-, yar olduğundan, sık sık tahsilata çıktıklarından eşleri de evde birbirlerine can yoldaşı oluyorlar vc geçinip gidiyorlarmış. Bu hal Nisanın on birinci günü, kaymakam Ekmel Çeliner’în iki arkadaşı yanına çağırmasiyle bozulmuş. Çilffl-kü, kendileri mafevk oldûğundıfu evden çıkmalarını emretmiş ye sebep olarak da yeni Askatf
lik Şubesi Başkaııının bu evde ö-turması lâzımgeldiğini ileri suf.ı ınüş. Arkadaşı bu vaziyet üzerine, istikbalinden korkarak evden çıkmış ise de, Halil Yener bıı lu zumsuz emri dinlemekten islinkâl etmiş ve çıkmamıştır. Fakat bu hal, kendisine pahalıya mal ol muştur. Aldığı maaşa göre tek hâsına oUız beş lirayı yüklendiğimden oldukça zarara diişınüş! Buna ilâveten, Kaymakam da kendisini Birinci Daire TahsiklatTr ğından Dördüncü Daire Talısildarl lığına nakletmiş. Bu yeni memuriyet de hayli güç şartlar altında başarılabilirmiş. Fakat azimkar! bir adam olduğu anlaşılan Tah-j sildarımız -Ben milletin işini görüyor ve onun ekmeğini yiyorum. Ölürüm de, kanunsuz emirleri din lemem!. demektedir.
Y(
Bu hâdisenin, üzerinde ehenfnty yelle durmak lüzumunu belirliyor ve keyfî ma yeşâ emirler ver mekte, ısrar edenleri, kanun içine almak vazifesiyle mükellef o-lanların, lütfen bu hazin vaka ile meşgul olmalarını rica ediyoruz.
Hikmet YAZICIOĞLU
Unesko’nun mahiyeti, gay eieri
Unesko’nun müsbet ve tabiî bilim
| ler kısmı Ortaşark Müşaviri Profe-1 sör Tromp, bir kaç gündenberi An-, karada temaslar yapmakta ve bu , , , ne ınuniKıUiı oınıaKiauır. s-uuku
mayanda baz, mcelemolor yapmak- . muhalefetin meklep ve dükkânları
.tadır- 1 ' kapatarak halkı zorla istasyonlara
Profesör Tromp dün akşam saat toplatacak vasıtaları yoktur. 17.30 da Dil ve rn'”!U ------- -»-•---------•---------
ı Fakültesinin konferans
ı’nun mahiyeti, gayeleri vc _________________
. - ---- —1 bilhassa tabiî bilimler alanında ba- ve şiddet vasıtasıdır.
atmak, hem fincancı katırlarını ür- şardığı işler) hakkında bir konfe- mizde ise grev kanunen yasak ol-kütmemek mümkündür.» | rans vermiştir. ' " ............ ...........
kütmemek mümkündür.»
Demokrasi ve fazilet
Yeni Sabah'ın başmakalesinde, İstanbul hâdiseleriyle örfî idare ilân edileceği yolunda çıkan söylentiler bahis konusu edilerek şöyle devam ediliyor:
• Demokrat Parti Lideri Celâl Ba-yar, Yeni Sabah’ın yurt seyahatine çıkan muharrirlerinden birine An-karada verdiği mülakatta, iktidara gelecek olurlarsa demokratların ilk İş olarak, antidemokratik mevzuatı ilga veya tadil eylemeği düşündüklerini ifade etmiştir.
Halk Partisi geri ve âtıl bir zihniyetle oyalama politikası kovalayarak günü gün etmeğe çalışır ve iktidardan ayrılmamak için direnir ken, muarızlan, müsbet düşünceleri tahakkuk ettirmeyi gaye edinmiş bulunuyor.
Başyazar bu antidemokratik kanunlar mevzuunun bir zamanlar Nihat Erim tarafından da ele alındığı halde sonradan unutulduğunu yazarak şöyle devam ediyor:
-Ondan sonra bu bahis unutuldu. Hükümet, her antidemokratik kanundan azamî derecede faydalanmak yolunu tuttu. İstediği vakit, şiddet politikasına saparken yıldırım hızı gösteren Halk Partili hükümetler, demokratik gelişme yolunda âdeta bir kaplumbağa edası takındı. Sade Matbuat Kanunumuzun tadili keyfiyetinin ne kadar
O önde, ben arkada asansöre gittik. Onun odası benimkinin iki kat üstünde idi. Buna rağmen, ben asansörden çıkınca da çıktı ve peşime takıldı.
Kısık bir sesle:
— Sizin odanız iki kat daha yukarıda, diyebildim.
— Biliyorum, dedi.
Ve birdenbire, sessiz sedasız, tatlı tatlı, boş yere eziyet çekmiş bir çocuk gibi, ağlamağa başladı. Çantasından, gülünecek derecede küçük bir mendil çıkararak burnunu sildi. Asansör aşa ğıya iniyordu. Biz, koskoca bir koridorda yalnız kalmıştık. Işıkların ancak üçte biri yanıyordu. Sarı, âdeta hastalıklı bir aydınlık altında idik.
Odamın anahtarda yazılı olan numarasına baktım: 325. Bu oda bulunduğumuz yere çok uzaktı. Gideyim dedim, fakat kız o kadar içli, o kadar terkedilmiş bir mahluk gibi ağlıyordu ki, geri döndüm. Asansörün yanında duruyordu. Ve hâlâ elinde o küçük, insanı güldürecek kadar küçük mendil vardı.
Son bir gayretle, kızıl saçlı kızı olduğu yerde bıraktım ve uzun koridorlardan koşarak 325 numaralı odayı buldum. Bu hareketi yapmakla ona değil, kendime zulüm etmekte olduğumu anlıyordum. 325 numaralı odanın önüne gelince durakladım. Arkama bakmıyordum. Onun hâlâ o-rada, ayakta ağlamakta olduğun dan emindim. Belki arkamdan
lerdir.
Abdullah Gözübüyük Hollanda'ya gidecek
Adalet Bakanlığı ceza işler: yargıçlarından Abdullah Gözübüyük gelecek ay içinde Hollanda’da toplanacak olan Amme Hukuku kongresinde memleketimizi temsil e-decektir.
Abdullah Gözübüyük Mayıs ayı içinde Hollandaya hareket edecektir.
Bu vasıta ile elde edilecek başarılar sahte ve devamsızdırlar ve bundan sonra sukut daha müthiş olur. I-Iiç kimse, hiç bir vasıta ile milletin iradesine karşı gelemez.
Seyfi KURTBEK
I
Bir taşıt kazası
Hamamönü istikametinden manpazanna gelmekte olan bir jeep otomobili 8 yaşlarında Ruhsar isminde bir kız çocuğuna çarpmış-, ( tır. Küçük kız yaralı olarak has-
duğuna göre bizdeki muhalefetin tahaneye kaldırılmıştır.
Tarih - Coğrafya Umumî greve gelince: Başka mem salonunda leketlerde umumî grevler muhalefet partilerinin en büyük bir baskı ' ’' ’ Memleketi-
Sa-
F Adaınssın konferansı
Şehrimizde bulunan Londra
yan F. ___________ _____ ____
17.30 da İsmetpaşa Kız Enstitüsü salonunda «İngiliz kız okullarında hayat» mevzulu bir konferans vermiştir.
F. Adamss bugün de Atatürk Kız Enstitüsü salonunda «îngiltorede okul ile aile arasında işbirliği, mevzulu bir konferans verecektir.
Lisesi Müdiresi A d a m s s dün
. s s
Groy Ba-saat i
Yazan: FERENC MOLNAR
Çeviren: M.T.
gelir fikriyle, odaya girdim kapıyı, hiç lüzumu olmadığı halde hızla kapattım. Sonra, iki defa da, yine lüzumu olmadığı halde, sıkı sıkı kilitledim.
—Ben hayatım boyunca, hiç bir kadına böyle muamele etmemiş, böyle bir harekette bulunmamıştım.
DÖRDÜNCÜ FASIL
Kendime dair bir kaç şeyi söylemek istiyorum: Evvelâ, hiç de öyle parlak bir tip olmadığımı anlatmak isterim. İyi bir gazeteciyim. Fakat çok meşhur değilim. Hatırım sayılır. Fikirlerim dinlenir. Tecrübeliyim. Hakikî dostlardan her zaman mahrum kalmış bir adamım. Çünkü Bu-dapeştede iken daima yalnız ve bekâr yaşadım. Kimseye sokulmadım. Metropole otelinde ucuza kiralamış olduğum bir odanı vardı. Sabahlan geç kalkıyor ve kahvaltı etmeden sokağa çıkı yordum. Rastgelc lokantalarda öğle yemeği yediğim ve hazan, iş yoksa, gazeteciler kulübünde bir kaç arkadaşla iskambil oynadığım vâkidi. Öğleden sonra ve gece ya gazetede çalışıyor, yahut da, röportaj işi peşinde
dolaşıyordum. Haftada bir kere tiyatro yazısı yazdığını için tem silleri de kaçırmamam lâzmıgc-liyordu.
Ben aslen, Macaristanuı şimal kısmındanım. Bizim memleket dağlıktır. Haşin bir tabiati vardır. Oralardan genç yaşta Budapeşte’ye, o zamanlar kendisini dünyanın merkezi sayaıı biiyiik ve cazip şehre indim. Babam memleketimizde bir dağ oteli işle tirmiş. Ben çok küçükken ölmüş. Annemle ablam oteli işletmeğe devanı etmişler. Babamın varisinden ve daha sonra aıınem den bana da hisse düştü. O devirde, benim elimdeki para ile rahat ve korkusuz yaşanabilirdi. Tahsilimi tamamlamak üzere Budapeşteye geldim. Bir Protestan lisesine devam ediyordum. Szinten adında iyi kalbli bir adam beni pansiyoner olarak evine almıştı. Annemle ablamın bütün arzuları benim hukuk tali sil etmemdi, fakat beli nedense on sekiz yaşında iken hukuk fakültesini terkederek gazeteciliğe atıldım. Bir sene sonra hikâyelerim Fransızca ve Almancaya tercüme edilerek Paris ve Viyana mecmualarındır intişar etme-
ğe başladı. Fakat muvaffakiyetim bundan ileri gidemedi. Her gece saatlerce tiyatro kulislerinde dolaştığım halde bir piyes yaz inak cesaretini kendimde hiç bir zaman bulamadım. Bu kadar şümullü bir esere başlayamazdım. Çiinkü hem çok mütevazı, ttem de çok mahcup bir insandım.
Birinci Dünya harbinin sonuna doğru beni de askere aldılar. Harbour namında gayet kibar bir AvusturyalI Yüzbaşının yanına muavin verildim. Rusya-da, Kovel'de şimal ordusu için Macarca bir gazete çıkarıyorduk. Sonradan genel karargâh basın bürosuna tayin olunan bu yüzbaşı beni muavin olarak muhafaza etti. Dört vıl süren o muazzam muharebede, bu suretle, ancak gayri muharip rolünü oynayabildim.
Harpten sonra, yine eski hayat başladı. Benim âyarımdaki gazetecilerle düşüp kalkıyordum. Aşk hayalım hiç bir zaman ikinci sınıf figüran ve aktrisleri aşmamıştı.
Ya büyük aşk?.. Diyeceksiniz. O yalnız bir kere başıma gelir gibi oldu. Şöhretsiz fakat ciddi, sevimli vc benden daha uzun
boylu bir aktrisle evlendim. Dört ay sonra, benim kabahatim yüzünden boşandık. Zavallı kız, ev bark sahibi olmak, serseri hayat tan kurtulmak için elinden geleni yapıyordu. Kendi halinde tertemiz, vefakâr bir ev kadını olmuştu. Çocuk istiyordu. Yazık ki ben o zamanlar yakamı bir kumarbaz güruhuna kaptırdım. Çok para kaybettim. Borçlandım. Beni gazeteden de kovdular. İçmeğe başladım. Bazı günlerce eve gitmek cesaretini bulamıyordum. Bu vaziyet dahilinde karımın beni lerketmesi kadar tabiî bir şey olur mu? Pis, iğrenç hikâye.... Hatırıma ge-
tirmek istemiyorum, hayatımın hu devrini.
Boşanmadan sonra sabık karım aile hayatı hülyalarına veda ederek bir kumpanyaya girdi. Dansediyordu. O kumpanya ile bütün yakın ve uzak şarkı dolaştı. Fakat her gittiği yerden, Yunanistandaıı, Tiirkiyeden, Mısırdan, Singapurdan bana kartpostallar göndererek sevgi ve muhabbetini anlatmağa çalışıyordu. Sonradan, Güney Doğu Asya adalarından, bu harpte i-sinıleri tekrarlana tekrarlana meşhur olmuş bulunan o sıcak adalardan kartpostal ve mektup göndermeğe başladı. Son haberi Surabaya’daıı aklım. HollandalI bir Ticareti Bahriye kaplanıyla evlenmiş olduğunu ve beni görmece geleceklerini yazıyordu.
(Devamı var)
Dr. Raadi İran’a gitti ■' ı
Unesco’nun Ortaşark Müşaviri Vfej Genel müdürün mümessili Dr. G.'A.' Raadi Unesco’nun programının Türkiye’de nasıl tatbik edildiğini yeriıM de görmek ve bu konuda ilğili mekanı vc şahsiyetlerle temaslarda bulunmak üzere memleketimize gelmişti.
On gündür İstanbul ve Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığı .Unesco TürJ kiye Millî komisyonu Üniversiteler Unesco problemleri ile ilgili şahsiyat ve kurumlarla, temel Eğitim yetişj kinlerin Eğitimi, teknik yardım, İstanbul’da bir Arkeolojik park kurul ması imkânlarını yoklamak, kütüphanelerin inkişafı, yabancı dilk-rd tercüme edilecek Tijrk Iklasükjletei telif hakkı, İçtimai bilimler, Unesco kitap kuponu sistemi ve Floransa da yapılacak otan Unesco’nun beşinci konferansına gönderilecek delb-ı gasyon meseleleri üzerinde görügr melerde bulunmuş ve İran,’a ■ gitmek üzere Ankara’dan İstanbul.'fl hareket etmiştir.
ATEŞTEN GÖMLEK
Suare 21.15 de ' Eser :
Halide Edip Adıvar Rejisör :
Vedat Örfî Bengü SEFİLLER
16.15 - 18.30
| TAKVİM |
Hicrî: 1369 — Cemaziyel’âhır 30
Rumî) 1366 — Nisan 5
18 Nisan 1950 — Salı
Vasati Ezani
9.09
12.00
1.38
8.37
ZAFER
Sayfa: 3
\ ■ J. ı'ı——— ..............................................JT— ■Mi'İAalfr 1 *r ş£
ADYO*TELEFON-TELGRAF HABERLERİ

HER GÜN BİR HÂDİSE:
®n§
Plastiras kabinesi
General Plastiras, nihayet yeni Yunan hükümetini kurdu. General bugün için dört merkez partisinin müzaheretine sahiptir. Yalnız Liberallerin lideri Venize-los, prensip itibariyle hükümete iştiraki kabul etmekle beraber, bir müddet, sılılıi sebepler yüzünden, idareye fiilen iştirak edemiyeceği-ni bildirdi.
Plastiras, kabinesinde. Başbakanlıktan gayri Dışişleri ve İstihbarat Bakanlıklarını da deruhde etmekledir. Başbakan yardımcılığı ve İçişleri Bakanlığına getirilen Papaandreu ve İktisadi Koordinasyon Bakanlığını deruhde eden Çuderos ile beraber, yeni kabinede î Liberal, -i Sosyal - Demokrat ve 5 Terakkiperver Liberal vardır.
Vaziyet hakikaten, merkez partilerine müstenit bir Koalisyon manzarası arzetnıektedir.
Muammer olmasını temenni etti- j ğimiz bu hükümet, seçimlerden beri yaşanan muhtelif ruh haletinin ve peşpeşe gelen siyasî âmil ve uıısurlaruı eseridir. Zira bilindiği gibi son Yunan seçimleri vazıh su rette sola olmasa bile merkeze doğru bir kayma göstermiştir. Kralı tutan Halkçı Parti yine en kuvvetli parti olarak kalmakla beraber pek çok oj’ kaybetmiş ve bir koalisyona karsı koyabilecek durumdan düşmüştür. Buna mukabil Plastiras taraftarları ile Sosyal - Demokratlar çok ilerlemişlerdir.
Seçimlerden sonra, bütün müşa-lıidler, bu merkez partilerinin bir koalisyon yaparak müstakar bir hükümet teşkil edecekleri kanaatini besliyordu. Netekim bu yola girildi. Fakat Plastiras (Partisi Liberaller kadar kuvvetli olmamakla be-
raber) çok kuvvetli bir şahsiyete malikti. Kabinenin onun etrafında kurulması, yani onun Başbakan olması bir emrivaki gibi görünüyordu. Ne var ki Plastiras Kralcı mahfiller tarafından pek sevilmiyen bir zattır. 1923 de İkinci Yorgi’nin mem leketten uzaklaşmasına sebep olan hareketlerde oynadığı rol henüz hatırlardan çıkmamıştır. Bundan başka Plastiras, kanuna muti, efendi bir asker okluğu kadar bütün fikir-
leri ve yenilikleri anlayan bir adamdır. Böyle bir şahsiyetin Başbakanlığa gelmesine Kralcılar tarafından elbette müsamaha edilemezdi. Netekim edilmedi. Şimdilik tafsilâtı pek iyi bilinemiyen bir manevra
neticesinde, Venizelos Liberallerden müteşekkil bir kabine kurdu. Bu kabine gûya, Halkçıların müzaheretiyle işleri yürütecekti. Fakat o da olmadı. Mösyö Venizelos’un şah-
si ihtirası ve Kralcıların marazı kor-kıllarından doğmuş olan bu hükümet kısa bir zamanda çöktü. Bunda Amerikalıların tesiri olduğunu da kabul etmek lâzımdır. Çünkü öbür sahil çocukları, su gibi para akıttıkları Yunanistanda mümkün mertebe temsilî bir hükümet kurulmasını ve paraların siyasî dalavereler arasında heba olmamasını, haklı olarak istiyorlardı. Netekim Amerikan Büyükelçisinin Venize-los'a yazdığı mektupta bu hususu kaydedilmiş ve müstakar, temsilî bir hükümet kurulmadıkça bütün Amerikan yardımının .gözden geçirileceği. büyük bir itina ile belirtilmiştir. Bunun üzerine bilindiği )bi, Venizelos hükümeti çökmüş ve yerini bugünkü Plastiras hüküme-
tinin
merkez partilerinden müteşek
kil olan koalisyonuna terketmiştir.
Yazının başında da işaret etmiş olduğumuz gibi. Bay Venizelos’un prensip itibariyle hükümete iştirâ-ki ve fakat şimdilik faaliyetten is-tinkâfı bu hâdiselerin neticesidir.
Plastiras hükümeti bugün için hakikaten temsilî ve sempatik bir hükümet gibi görünüyor. Dost mem leketin yeni idaresini muhabbetle selamlarken. bu hükümet kuruluncaya kadar vâki müdahale ve münazaayı düşünerek diyoruz ki-
Marshall yardımı etrafında
Ayan Meclisinin vereceğijca ra r
L7ç milyar yüz milyon doların olduğu gibi kabulü muhtemel
Vaşington, 17 (a.a.) — Demokrat senatör ve senatoda çoğunluk lideri Scott Lucas dün verdiği beyanatta 96 senatörden 58 inin Marshall plânı 3 üncü tahsisi için hükümet tarafından istenilen 3.100.000.000 doların tamamını kabul etmeğe taraf tar olduğunu, yarı resmi bir surette bildirmiştir. Bazı demokrat ve cumhuriyetçiler bunun 2.500.000.000 dolara indirilmesini istemektedirler.
Lucasın ilâve ettiğine göre, senatörlerin çoğunluğu, aynı zamanda, Temsilciler Meelisisinin 25 milyona indirdiği 4 üncü madde programı
Ingiliz kabinesinde istifalar başladı
İaşe Bokanı Evans vazifesinden ayrıldı
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — İngiliz İaşe Bakanı Evans istifa etmiş ve Başbakan Atlee istifanamesini kabul etmiştir. Evans yarın Avam Kamarası toplantısında istifasının sebeplerini açıklıya-caktır.
Diğer taraftan İngiliz Maliye Bakanı Sir Stafford Cripps hazırladığı bütçe tekliflerinin ana hatlarını bu gün kabinesine bildirecektir. Bütçe demecini de yarın Avam Kamarasına sunacaktır. Bütçe müzakerelerine gelecek hafta başlanacaktır.
Almanya ve Av upa Konseyi
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Batı Almanya Başbakanı Dr. Adenauer dün Bonn’da yaptığı bir demeçte, Batı Almanyanın Avrupa konseyine ilhakı meselesinin Almanya parlâmentosunda oya konulmasını istemiştir.
Almanya Başbakanı, parlâmentonun kuvvetli bir çoğunlukla Avrupa konseyinei ltihak lehinde oy vermesinin iyi olacağını söylemiş, bir kaç üyelik ekseriyetin işe yaramı-yacağmı ilâve etmiştir.
Ro Hanya'da Bonjur lâfı yas k
Londra, 17 (Nafen) — Rumanya-nın -Cum Vorbim» isimli edebiyat dergisi «Bonjur., «İyi şanslar, gibi sözlerin Marksist ideolojisine aykırı olduğunu kaydetmekte ve bundan sonra hiç bir Rumanyalının di. ğer bir Rumanyalıya «Bonjur. dememesini istemektedir.
Huda âsârü izmihilâl göstermesin bir yerde
Mücahit TOPALAK
MÜJDE
Temiz iş Ucuz dikiş istiyorsanız işte size firmamız olan gayretimizle aylardır pahalılıkla mücadele eden GAYRET TERZİEVt para kuvvetiyle vitrin ve manken gösterisiyle değil bilfiil çalışmam-ladır.
„ Kadın ve Erkek kumaşlarımız mevcuttur. Uzun vadeli taksitle muamelelemiz
GAYRET TERZİEVt İZZET KOROĞLU Anafartak.r Cad. Evkaf İş Ha-nı No. 410, Kat 4, Tel: 16041.
kredisinin 45 milyona iblâğını arzu etmektedir. Lucas hafta içinde Ayan Meclisine vereceği bir kanun tasarısı ile Avrupa iktisadi işbirliği-! ne kredi açılmasını istiyeceğini bildirmektedir.
Bilindiği gibi temsilciler meclisi 2.850.000.000 doları Marshall plânına 1 dahil memleketere, 100 milyonu Çine. 100 milyonu Koreye, | 27.450.000 doları Filistindeki Arap mültecilerine ve 25 milyonu Tru -manın 4 üncü madde programına tahsis edilmek üzere 3 milyar 102 milyon dolarlık kredi teklifini kabul etmiştir.
İçten hacamat !
I koskoca valisi, son hâdiselere dair beyanat veriyor da, kimsenin burnunun kanamadığını iftiharla söylüyor...
Evet, bacak kırılması, burun kanaması değildir.
Bayılanların, ayılanlârın bur nıı konamamıştır.
Kafası, gözü kızmışlar vavsa da burunları kalınmamıştır.
Kabul, burnumuz kanamadı ama, bu tedbirsizlikler ve basiretsizlikler karşısında içimiz kanadı ve kalbimiz lıûn oldu, yetmez mi? — A. F.
Hitlerin yazdığı
46 aşk mektubu
Amerika sert bir nota hazırlıyor
Dünya Basınından
Hulâsalar
I 17/4/1950 ___J
İngiliz Basımı
Bu sabahki İngiliz gazeteleri baş yazılarında Kral Leopold’un son kararı üzerinde durmaktadırlar.
İki Rus subayı bumektupları harp müzesine hediye etmek veya bir amerikaliya satmak istiyorlar
Amsrikan uçakları ateş açabilecekler
Nevyork, İT (a.a.) — Dıew Pear. son Başkan Trumanın 8 Nisanda Baltık üzerinde cereyan eden uçak hâdisesine dair Sovyet Rusyaya verilecek enerjik notayı dikkatle ince-liyeceğini radyoda söylemiştir.
Pearson, bundan sonra Amerikan
uçaklarının silahlandırılacaklarını ve taarruza uğradıkları takdirde a-teş açmaları için emir verileceğini temin etmiştir.
Tefsirci, atom fiziği mütehassıslarından ibaret olan ve yanlarında bir çok hususî âlet bulunan mürettebatın uçağın Rusların eline geçmesini men etmek için kendi arzuları ile denize inmelerini ihtimal dahilinde telâkki etmektedir.»
Drew Pearson bundan sonra, Rus denizaltıları Amerikan sahillerinde göründükleri zaman Amerikan bah-riyesinin mesafeyi santimetre ile ölçmiyerek hücum edeceğini ilâve eylemiştir.
Gençlik otuzunda bitiyormuş
I Londra, 17 (Nafen) — Bir psikolog ekibi tarafından Kembriç Üniversitesinde yapılan araştırmalar şu neticeye .varmıştır: «İhtiyarlık 30 yaşından itibaren başlar.»
Yapılan tecrübelerde 30 yaşını a-şan bir kimsenin 30 yaşını aşmamış bir kimseden daha yavaş olarak bir çok hareketleri yapabildiği tespit edilmiştir. Bilhassa muayyen zaman içinde muayyen hareketlerin tekrarı tecrübesi ihtiyarlığın 30 yaşında başladığını ispat etmektedir.
Atebrin Alınacak
Türkiy&Jızılay Derneği Genel Merkezinden:
Beş tonu 5000 tabletlik ve iki tonu da 1000 tabletlik teneke kutularda olmak üzere 0,10 luk yedi ton Atebrine veya muadilleri olan A-tabrine, Metoquine, Mepacrne Hydrochlorid, Quinacrine) satın alınacaktır.
Teklifler kapalı olacak ve 15000 liralık geçici teminat mektup veya makbuzunu ihtiva edecektir.
Şartname ile sözleşme tasarısı Ankara’da Genel Merkez Monopol servisinden ve İstanbul’da da Kızılay Hanındaki depo müdürlüğünden parasız verilir.
Tekliflerin 27/Nisan/950 akşamına kadar Genel Merkezde bulundurulması lâzımdır. (541)
Muhafazakâr Daily Telegraplı gazetesi, Kral Leopold meselesinin At lantik Paktı, Batı Birliği ve Belçi-kanın kalkınması meselelerine hissedilir derecede tesiri dokunduğunu kaydettikten sonra Kralın son kanarının Belçikanın millî bildiğini yeniden kuvvetlendirecek mahiyette olduğunu kabul etmektedir.
Bağımsız Times gazetesi, Kralın son teklifinin partiler arasında bir uzlaşma zemini teşkil edeceğini bildirdikten sonra, bundan bir kaç ay evvel Belçikada yapılan referanduma temasla şunları ilâve ediyor:
«Son referandum, Belçika halkının ekseriyetinin Kralın memleketine dönmesine taraftar olduğunu göstermiştir..
Liberal Manchester Guardian gazetesi Kral Leopold’un son uzlaşma teklifi sayesinde partiler arasında bir anlaşma meydana gelebileceğini kaydetmekte ve şunları ilâve etmektedir:
• Kral Leopold’un teklifi kabul e-dildiği takdirde, Belçikada partiler arasında bir uzlaşma meydana gelebilecektir. Nihayet sosyalistler, takip etmiş oldukları hatalı hareketi, bundan böyle yürütemiyecek -| lerdir. Çünkü, onların, da hakikati anlamaya başladıkları muhakkaktır..
Amerıko’nın Rusya'ya ihrocotı azolıyor
Nevyork, 17 (Nafen) —Resmî is-
tatistiklere göre, Birleşik Amerika-dan Sovyet Rusyaya doğru yapıl-
makta olan ihracat devamlı bir su-
rette düşmektedir. Amerikan resmi makamlarının açıkladıklarına göre, 1949 senesinin son üç ayı zarfında Amerikadan Rusyaya yalnız 500.000 dolarlık mal ihraç edilmiştir.
Bruxelles Poktı
âkilleri konferansı
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Brüksel Paktına dahil 5 mem
leketin Bakanları bugünkü toplantı
larında aralarında İçtimaî üç anlaş-
ma imzalıyacaklardır. Bu anlaşmaların birincisi her beş memlekete
mensup öğrencilerin diğer memleketlerde bir sene müddetle meslekleriyle alâkalı mevzularda çalışabilmelerini sağlamak, İkincisi beş memleketin birbirlerine hudut olan bölgelerde yaşıyan ve hududun öte-
sinde çalışmakta olan vatandaşlara dairdir. Üçüncü anlaşma ise, beş memleketin vatandaşlarının diğer
memleketlere serbestçe tedavi ve diğer hallerde girebilmesini sağlamaktır.
Serbest Fıkra:
Bir duvak masalı!
enginin malı züğürdün çenesini yorar. Bizim bir gazeteci arkadaş da. Maliye Bakanı Rüştü Aksal'ın nikâhında bulunmuş. Fakat yememiş, içmemiş, hattâ doya doya dünya gözüyle geline bile bakmaıpış da duvağın peşine düşmüş!..
Neymiş; sade duvağın kıymeti 50 bin liraymış! Belçikada, iki senede ancak işlenmişmiş! Çünkü Brüksel dantelindenmiş!
Bana sorarsanız, ben evvelki
günkii Maliye Bakanımızın, vc dünkii eşinin ■’)" bin liraya duvak alabileceğine pek inanamıyorum. Maliye Bakanı da olsa her işin bir hesabı, kitabı olmak gerek! Hadi 50 bin lirayı yek tahtadan saydı diyelim, hani bunun elbi-
sesi, hani bunun mücevheri!
Ha
ni bunun çeyizi, çimeni!
Üstelik bir de balayı yolculuğu
— Yazan : ■ ı ı
Sarıçizmeli I
Ama, kayın peder Brüksekle vaktiyle elçi imiş! Ne olursa olsun; bu naçiz Sarı Çizmeli de dört sene Belçikada kalmış bir gazetecidir. Brüksel dantelinden birkaç metrelik bir duvağın ne kıymettar bir nesne olduğunu biraz bilir. Tamamen el emeği ve göz nuruyla işlenen bu meta, ipek bir sabun köpüğü gibi bir cevherdir! Fakat Belçikalılar bile, Brüksel dantelinden duvağın lâkırdısını ağızlarına alırken neredeyse istavroz çıkarırlar! Ve ancak kraliçeler, prensesler onu takabilirler. Ekseriya aıınele -rinin büyük annelerinin duvak
larını ariyet olarak, bir gün için kullanırlar. Yalnız Prenses Mari Joze’ye İtalya veliahdine geliıı giderken, Brüksel belediyesi, böyle kıymettar bir duvak takdim etmiştir. O da o zamanki kralın kızı diye şehir namına bir diiğiin hediyesi olarak!...
Vâkıa, parayla iman kimde olduğu belli olmaz ama, bcıı bir Maliye bakanının bu kadar hesapsızca döviz harcayacağına inanmıyorum. Her halde sayın eşi de dosta düşmana karşı iki saatlik bir şan olsun diye nikâh ile beraber duvak içinde bu kadar dövize kıymamıştır! İlcin nasıl olur? Bakan diiııya evine girerse, hem onun, hem dc bizim iki yakamız bir araya gelecektir, diye sevinmiyor muyduk?
Sakın bıı da, bir çeşit seçim propagandası olmasın?
«İmparatorun resimlerini yapacağım gün, şânım göklere çıkacak ve imparator bana «Saray Ressamı» ünvanını verecek. O zaman bu «Gaddarlığınız» için esef edeceksiniz, Fakat o zaman iş işten geçmiş olacak. Viyananın bütün güzel kadınları peşimden- koşacak ve kalbimi kazanmak için birbirleriyle yarış edecekler.»
Mejktuplardan diğer seki£i, Ot-takring'li genç bir mürebbiye kıza az çok macera ile do-1 yjfeılmıştı. Bu kız «anlayışlı, idi ve j : vardır. Bu bir çok defalar Dâhi Resam» la’ e rıza göstermişti. |
&«-1 nıueı, bundan evvelki ümitsiz sevgililerine | aşkını her halde bu kızın kendisine * gösterdiği yakınlıkla söndürmüştük l

Rus subayları ev
— Nasıl oluyor da bu mektuplar Hitler’in eski evinde bulunuyorlar? Mektupları göndermemiş miydi a-
İhtiyar ev sahibi. kurtulmanın umara aan; verdiği bir sevinçle gülümsiyerek:' görünüyor.
“ mparator bana resim yaptırdığı zaman, beni sevmediğine esef edeceksin. Zira o zaman, bütün Viyana kadınları peşimden koşacaklar ... „
Her inşamı lu bir gençlik devresi devrede insanın çılgınlıkları son haddini bulur. Bazıları Mecnun gibi âşı kolur, bazıları S-.O”U„, karşı insafsız olur. Bu gibi vaziyetler muhtelif neticeler gösterir. Kimisi evlenir, kimisi sevdiği ile evlenemdzse asla evlenmiyeceğirfi söyler ve ekserisi gene de evlenir
on evlenmeye
Û- Hitler,
sahibine sor-
Hitler’in gençliğine ait bazı günlerin esrarı da gün geçtikçe aydın-lanmaktadır. Şurası muhakkak ki Viyana, «Hitler’in Hatıraları, için bitmek tükenmek bilmez bir kaynaktır. Ay olmaz ki orada Hitler’e ait tarihî bir resim, «Bir çocukluk arkadaşı» veya yan kalmış bir el yazması bulamayasınız.
En son olarak ele geçen vesikalar 1945 senesi civarındadır. Fakat
diğer şeylerde olduğu gibi demir per deden ancak sızabilmektedir. Rus-
ların Viyanada kaldıkları günler zarfında arayıp taramadıkları yer kalmaz. Bir grup asker gider diğer bir grup asker gelir.
İşte gene bir gün, iki Rus subayı bir mahallede yarı yıkık bir evde araştırma yaparlar.
Evi iyicb arayıp taradıktan sonra Nazilere ait bir kaç broşür bulurlar. Fırsat bu fırsat, ev sahibini tev-
kif etmeye kalkarlar. Adamcağız subayların ayaklarına kapanır. Yalvarır, yakarır. Bu broşürlerin ken-
disine ait olmadığını, eski bir kira-
cısının burada, unuttuğunu kendi-
sine dokunmamalarını ağlıyarak söyler. Fakat kim dinler? Nihayet, adamcağız başka çare bulamaz ve subaylara şöyle der:
— Eğer beni bağışlayacak olursanız, size, başka bir kiracımın 36 sene evvel burada unuttuğu bir şeyi hediye ederim. Bu çok kıymetli bir şey. Zira, bu eski kiracım Adolf ITitler’dir vc size vereceğim şey de onun buracja unuttuğu bir deste aşk mektubudur.
Ruslara cazip görünen bu pazarlık derhal kabul edildi. Fakat su-
baylar dalıa evvel bahis mevzuu mektupları görmek istediler. Kendileri bu mektuplardan şüphe ettiler. Fakat 46 saatlik bir tetkikten sonra mektupların hakiki oldukları tesbit edildi.
Mektubun üzerindeki tarihten ve metninden anlaşıldığına göre bu mektuplar Hitler’in henüz elle kart, postal resimler yapıp, şurada burada satarak para kazanmaya başladığı zamana aitti. Yani Aralık 1909 ile Mart 1910 arasında yazılmıştı.
O zamanlar, yaptığı resimleri sokakta ve kahvelerde satarken, Har-ren Gasse’da büyük bir kahvede kibrit ve sigara satan Usa Warner adındaki bir kızla tanışmıştı. Ahla-şılan bu kıza deli gibi âşıktı. Zira bu 46 mektuptan 38 i, istikbalin Fiihreri ile evlenmeyi kabul etıni-yerek, kahvenin müşterilerinden o-lan kendi mahallelerinden bir deli kanlıyı tercih eden «Zalim ve merhametsiz İlsa. ya yazılmıştı.
Bu mektupların ekserisinde, büyük aşkından ve ümitsizliğinden bahseder. Bakın, 7 Ocak 1910 tarihli mektubunda genç Adolf, sevdiği • İnsafsız güzel, e ne yazıyor:
Komünist Çin'de aile reformu
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Pekin radyosundan bildiril diğine göre, komünist Çın hükümeti yeni bir evlenme kanunu kabul e'.-n iştir. Bu kanuna göre birden fazla k tein almak, çocuk yaşta evlenme» eı ve aileler tarafından hazırlanan evlenme usulleri gayr: kanuni addedilmekte, 20 yaşını geçmiş erkek-I lerle 18 yaşını geçmiş kızlara heı istedikleriyle evlenme hakkı verilmektedir. Yeni kanun karı ve kocanın ikisine de müsavi haklar kabul etmekte ve iki tarafın da istemesiyle boşanmanın hemen yapılması nı ve gayri meşru çocuklara meşru çocuklarla aynı hakları garanti et-, inektedir.
Çin'de Amerikan gönüllüleri
— Mektupları göndermişti. Fakat, o daha evvel her mektubun bir müsveddesini yapmayı âdet edin -mişti. Çünkü, dediğine göre, o zaman cümlelere daha güzel şekiller verebiliyordu, işte bende bulunan kâğıtlar sadece bı^ mektupların müsveddesidirler.
Bunu müteakiben dört sene, bu iki Rus subayı Harp ganimetleri, ni ihtimamla sakladılar. Gel zaman, git zaman hu kıymetli hâzineden istifade etmek tasavvuru her ikisinin de ağzını sulandırdı. Mektupları yeniden bir gözden geçirdiler ve sonra, bunları Moskova Harp Müzesine hediye etmeyi düşündüler. Fakat bu iş onlara pek kârlı görün medi. Zira bir niyetleri de bu mek-I tupları Nevyorklu bir matbaacıya satmaktı. Eğer müzeye satsalardı, i belki takdir edilecekle^- ve ellerine de bir kaç kuruş sıkıştırılacaktı. Fa-at Amerikalı matbaacının dolarları ' onlara daha cazip ve daha elverişli
Hong - Kong, 17 (a.a.) — Central News haberler ajansının haber ver diğine göre, ekserisi KaliforniyalI olup geçen harpte Asya ve Avrupa cephelerinde savaşmış bulunan 4000 den fazla Amerikan tebaası
milliyetçi Çinde gönüllü olarak hiz met etmeğe hazır olduklarını bildirmişlerdir.
Ajans, bu şahısların Tai Wan'a gitmek müsaadesini almak üzere taleplerini Vaşingtondaki Çin büyük elçiliğine yaptıklarını bildirmektedir.
Hindiçinide «ovaş
Hanoi, 17 (a.a.) — Hanoide resmen bildirildiğine göre, kuzey Vietnam’da Maokhe’nin güney batısında Fransız unsurlarla Vietminh taraf-

arasında cereyan eden bir
çarpışma esnasında asilere ağır ka-
yıplar verdirilmiştir.
Fransızlardan iki kişi ölmüştür. Diğer taraftan Fransız tebliği Toıı-
kin’in batı kısmında elde edilen zahireyi ve bu bölgede Vietminlilerin ağır kaybını kaydetmektedirler.
Burada 8 Vietminh şehri tahrip edilmiştir.
Nihayet dün Vietnam’ın kuzeyinde yapılan muhtelif harekât esnasında Fransız birlikleri biri subay olmak üzere 33 Vietminhliyi esir almışlardır.
Hind - Amerikan münasebetle'!
Vaşington, 17 (a.a.) — Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Mc Fhee, yaptığı bir beyanatta Nehru’nun Birleşik Amerikayı ziyareti esnasında her yerde sıcak bir dostlukla karşılandığını hatırlatmış ve kendisinin karşılaştığı kimseleri anlamak hususunda nadir bir dehaya malik olduğunu söylemiştir.
Sözlerine devam eden Mc Ghee, şimdi de Bn. Nehru’yu Birleşik A-merika halkının kalbini ve dostluğunu kazanmak rekorunu kıran güzel bir elçi olarak tavsif etmiştir.
Mc Ghee, Hindistan’ın Birleşik Amerikaya hediye ettiği Schanti ve Ashok adındaki iki küçük fil yavrusunun da herkes tarafından sevildiğini ilâve etmiştir.
Öte yandan bayan Nehru Ashok adının 2300 sene evvel harbi ortadan kaldıran bir imparatora ait olduğunu Chanti adının ise sulhü temsil ettiğini söylemiş ve bu isimlerin dünyanın en kuvvetli hükümet merkezinde hatırlanmasının iyi olacağını belirterek demiştir ki:
Senelerce evvel Vaşington'a geldiğim zaman milletimin dostluğundan başka hiç bir şey getirmemiştim. Fakat bugün hediyeler getir -
UNLARI
Besler Kuvvet verir
Sayfa: 4
ZAFER
18 - 4 -1950
ZUHURİ DANIŞMAN
Seçme İktibaslar
Dört süvari birbirine bakıştı. Bıı isim onlara pek yabancı gelmiyordu
— 141 —
Her birimiz dünyanın çehresini değiştirebiliriz
Bir anda iki süvari birbirine girdi. Fakat netice pek ânî oldu. Yabancı süvari bir kaplan gibi atılmış vç düşmanını atının üstün den düşürmüştü.
İkinci süvari de ayni akıbete uğradı. Bu defa geride kalan dört süvari vaziyetin acaibliğini görerek biraz daha temkinli hareket etmek zorunda kaldılar. Fakat yabancı süvari onlara da çılgınca hücuma başlamıştı.
Kız, büzüldüğü köşeden bu miıt hiş sahneyi, ve yabancı süvarinin kahramanlığını hayret ve sevinç ile seyrediyordu.
Dört süvari, etrafta gittikçe çoğalan at kişnemelerinden ürkmüş lerdi. Giriştikleri mücadelede hak sız tarafta olduklarını biliyorlardı. Kısa bir anlaşmadan sonra içlerinden biri :
— Bugünlük seni bırakıyoruz. Fakat bir gün hesap soracağımızı unutma..
Dedi. Yabancı delikanlı şen bir kahkaha attıktan sonra:
— Ben hazırım.. Yalnız bir şey söyliyeceğim.. Benden hesap sormak için benim kim olduğumu bilmeniz lâzımdır. Adımı öğrenmek istemez misiniz?
— Söyle görelim.
— Bana Ulubatlı Haşan derler!..
Dört süvari birbirine bakıştı. Bu isim onlara pek yabancı gelmiyordu. Haşan tekrarladı:
— Anladınız mı? Ulubatlı Ha-
Vc dört süvari bir anda gözden kayboldu.
Şimdi Haşan ile köylü kız yapayalnız ve karşı karşıya kalmışlardı. Haşan atından indi. Ürkek bir ceylân gibi bir ağacın gövdesine yaslanmış olan kıza baktı. Yaşma ğının arasından taze yanakları ve saf bakışları görünüyordu.
Haşan bı- müddet kıza baktıktan sonra kendi kendine Söylendi :
(Demek benim kaderim de böy le.. Hep tecavüze uğrayan kızları kurtaracağım. *yi ama sonu ne o-lacak? Ben kızlar ağası mıyım?. Daha bir tanesi başımda duruyor, ne yapacağımı bilmiyorum. Bir de bu katıldı. Ama, bu her halde yakın köylerden birisindendir. Köyüne götürür bırakırım o kadar...
Sonra kıza yaklaşarak:
— Köyün buralara yalcındır değil mi?
Kız, mahcup ve elmeli bir sesle cevap verdi:
- Hayır.
— Uzak mı?
— Çok uzak.. Çok uzak..
Haşan âdeta kızmıştı. Pınarın başında bir iki adım atarak’:
— Eh.. O kadar uzak köyden 1 buralara (kadar ne yapmağa gel- 1 din?
Dedi. Kız başını önüne eğdi, cevap vermedi. Haşan cevap bekliyordu. Ses çıkmadığım görünce kıza baktı. Uzun kirpiklerinin u-cundan şeffaf göz yaşlan damla-yordu. Haşanın içine garip bir hüzün çöktü. Şimdi ağlamak için bir ' sebep yoktu.
— Hoppala... diye söylendi. Ağ layacak ne var?
Kız munis ve mütevekkil bir sesle:
— Benim kusuruma bakmayınız.. Ne için ağladığımı bilmiyorum.
— İyi ama, benim yüreğim yufkadır. Göz yaşına dayanamam.
— Sizi daha fazla üzmem.. Artık ağlamıyacağım.
— Bu iyi.. Fakat zor olan bir şey var. Ben gitmek zorundayım. Sen ne olacaksın. Bir genç kızı dağ başında bırakamam ki..
Kız heyecandan titriyordu. Bir şeyler söylemek istediği belli idi. Fakat utanıyor, kıvranıyordu. Haşan ne yapacağını düşünürken dudaklarından şu sözler döküldü:
— Peki sen kimsin?
— Bir köylü kızıyım.
— Buralarda işin ne?
Kız kekeliyerek cevap verdi:
— Köyümden çıikalıdanberi ne yaptığımı bilmiyorum. Buralara ne için geldiğimin de farkında değilim.
Haşan irkildi. Bu kızın sesinde garip ve içe işleyen bir dertlilik vardı. Bir şeyler söylemek istediği, bir şeyler sakladığı belli oluyordu. Haşanın merakı artmıştı.
— Ne tuhaf söylüyorsun!., inanacağım gelmiyor.
— İnanınız.
— Peki köyünüzden ne için çıktınız?
— Birisini...
Sustu.. Haşan dikakatle onun yüzüne bakıyordu. Yüzündeki yaşmak hafifçe açılmıştı. Bu çehrede bir melek safiyeti vardı. Pembeleşen yanaklarına düşen kirpiklerinin gölgesinde bir sabah serinliğinin insan üzerinde bıraktığı tatlı tesir duyuluyordu.
— Devam etsenize...
Dedi. Kız kekeliyerek:
— Birisini., arıyorum..
Diyebildi. Ve derhal elleriyle yüzünü kapayarak iri gövdeli a-ğaca kapandı. Haşan şaşırmıştı. Bu kız kimdi? Ne istiyor, neler
söylüyordu?!..
Daha fazla sormağa da cesareti kalmamıştı. Şimdi yalnız onu merak ve tecessüsle seyrediyordu.
Kız ağlayor mu idi?
— Başınızdan bir şeyler geçmiş olacak. Bana anlatamaz mısınız?
Kız yavaş yavaş ellerini yüzünden çekti. Elemli, heyecanlı ve titreyen bir sesle macerasını şöyle anlattı:
(Ben... çok uzak bir Anadolu köyündenim.)
Haşan hayretle sordu:
— Bir dakika.. Anadolu köyünden mi? Buralara deniz aşarak mı geldiniz?..
(Evet.. Bir deniz aşmak icabetti, .aştım. Her ne ise.. Köyümde sessiz sedasız yaşayıp gidiyordum. Bir gün su doldurmak için köyümüzün yakınındaki pınara gitmiş tim. Vakit akşam üzeri idi. Birdenbire üzerime bir kaç haydut saldırdı..)
Kız bu sözleri bir nefeste ve hızlı hızlı söylemişti. Bu sözleri dinlerken Haşanın içinde dalgalanan merak büsbütün arttı. Birşev ler hissetmeğe başlamıştı.
— Sonra?!..
Diye acele ile sordu.
— Sonra.. Haydutların elinden kurtulmama imkân yoktu. Mahvolduğumu anlamıştım. Aynen, bu gün olduğu gibi..
— Ama.. Aynen değil her halde. Çünkü bugün sizi ben kurtardım.
— O gün de birisi kurtarmıştı.
Haşan şaşırdı. Uzak bir mazi gözünün önünde canlanmıştı.
— Sizi birisi mi kurtarmıştı?
— Evet..
— Kimdi bu adam?..
Kız, saf ve aşina bakışlarla Haşanı süzdü. Kıpkırmızı olmuşta. Sonra başını önüne eğerek fısıldadı:
— Ben de o adamı arıyorum..
Haşan her şeyi anlamıştı. Kalbi şiddetle çarpıyor, sık sık nefes alıyordu. Her halde o idi. Gayriih-tiyari sordu:
— O adamı görseniz tanır mısınız?
— Beni kurtarana o kadar dik-kalti bakmıştım ki.. Nerede olsa tanırım.
— Ya..
İkisi de susmuş, anlaşmışlardı. Haşan göz ucuyla bu temiz ve saf köylü kızını süzüyordu. Kız ise artık kendine malik değildi. Heye canını zaptetmek için uğraştığı belli idi.
(Devamı var)
r
Çalışan bir Bayan için
Kaloriferli bütün konforu haiz, şehrin mutena bir semtinde ucuz bir fiyatla bir oda kiraya verilecektir. Taliplerin her gün saat 16-18 arası 15315 e telefonla müracaatları.
Şimdilik, mademki Luvr sarayın da bulunuyoruz, Katerin dö Me-diçi'nin dairesine gidelim ve o-nun ibadet odasına girelim.
Koltuğunda dimdik oturan, rengi sararmış ana Kraliçe dudaklarını ısırıyor ve hiç bir harekette bulunmaksızın, bir söz söylemek-sizin, raporunu vermek üzere gelip karşısında yerlere kadar eğilen Rospinyak’a bakıyordu. Baron, bu ateşin nazarların tehdidi altında bir korku râşesinin boğa-
zını sıktığını hissetti.
Fakat, o da yaman bir mücadeleci idi: Doğruldu. Katerin onun çehresinde en ufak bir korku izi bile keşfedememişti. Kendisine bir şey sorulmadan evvel söz söylemesini meneden saray âdabını hiçe sayan bir cesaret göstererek yapmacık bir asabiyetle bağırdı:
— İyi ama, Madam, o müthiş bakışlarınızla beni hançerlemeden evvel suçlu olup olmadığımı öğrenmeniz lâzım!... İş başarılamadı, bu doğrudur... Bunda benim zerrece kusurum yoktur, bu da
mahzı hakikattir.
Gösterdiği bu cüret, ümit ettiği muvaffakiyeti husule getirdi. Gerçi Katerinin halinde bir değişiklik olmadı ama, o soğuk tav-trıyla:
— İzah âdiniz bakalım, dedi.
Ana Kraliçe, izahat vermesine muvafakat ettiği için Rospinyak onun hiddetini yatıştıracağına emin bulunuyordu. Çünkü, kendisinin muaheze edilecek bir hareketi yok tu ve dediği gibi işin başarılama-ması onun hatası yüzünden değildi. Bu sebeple, rahatça cevap verdi:
— Bütün hata ve fenalık Giz’-lerindir. Çünkü, bildiğiniz ve beğenerek tasvip ettiğiniz tertibatımı onlar bozdular.
Katerin:
— Onların bu hareketlerine müsaade edilmemeliydi... diye homurdandı.
Bir müddet evvel, yıldızsız bir gecede, Kaliforniyada Los Angeles Coliseum'unda 100.000 kişi toplanmışken, kürsüdeki hatip bütün dinleyicileri heyecanlandıran bir haber verdi: |
— Korkmayın ışıklar sönecektir. j Işıklar karartıldı ve hatip bir kib-1 rit çaktı. |
— Bu kibrit ışığını her gören • evet» desin.
Dinleyicilerden müthiş bir uğul-] tu yükseldi. Hatip tekrar konuştu: ■
— Fena bir dünyada iyi bir hareket böyle parlar. Şimdi herkes bir kibrit yaksın. (
Bir anda 100.000 kibritin ışığı' birden parlayıp ortalığı aydınlattı. Bu, 100.000 kişinin ferden yapmış olduğu bir hareketin neticesiydi. Bu nıânalı tecrübenin sahibi ilk «Chris-tophin. dir. Christophin’ler her gün üyeleri artan ve dünyanın çehresini değiştirmeğe azmetmiş olan erkek ve kadınlardan müteşekkil bir top-' tuluktur.
Bir Chıistophin nedir?
Bir Christophin, umumun menfaat ve iyiliğinin, ferdin hareketine bağlı olduğuna inanan ve umumun men faati için çalışan insandır. Bu, kendi menfaatlerinden fedakârlık ede-I rek işe koyulan, kadın veya erkektir. Yalnız imanları ve çalışmaları sayesinde, bazı fertlerin, bu alanda vardıkları neticeler şaşırtıcı ol
muştur.
Christophin teşkilâtının her din ve mezhepten üyeleri vardır. Teşkilâtın idarecileri, komiteleri, mi-
tingleri, âza kayıt kütükleri ve aidat taahhütleri, yoktur.
Nevyorktaki umum merkez, ilgili 100.000 kişiye muntazaman bültenler yollamaktadır. Christop-hin’leri birbirine bağlıyan yegâne bağ da budur.
Aslı İtalyan olan bir Amerikalı berber, Christophin hareketinin parlak bir nümunesini vermiştir. Komünistlerin, demokrat rejimlere karşı uydurdukları yalanlara taham mül edemiyen berber kendi kendine mücadele etmeğe karar verdi, ltal-yada umumi seçimler yaklaşmıştı ve aşırı solcu komünistlerin kazanma
sı ihtimal dahilinde görülüyordu.
Berber, evvelâ Sicilyadaki akrabalarına yazarak Amerikada sürdüğü asude hayatı tasvir etti. Sonra karısının ailesine hitap etti. Sırasile oğ
luna ve kızına aynı usulü takip
etmeleri için telkinlerde bulundu. Aynı zamanda gazetelere ve bizzat Truman’a baş vurarak giriştiği mücadele için yardım istedi. Herkes fikrin parlak fakat kabili tatbik olmadığını söylüyordu. Bununla beraber berber mücadeleye devam etti. Yardım taleplerini çoğalttı ve ya
vaş yavaş ortaya attığı fikir kendisine bir mecra çizdi. Mübalâğasız yurt dışı milyonlarca İtalyan îtalya-daki dostlarına mektup göndererek
seçimlerde komünistlere ve tarizme rey verilmemesini
totali-
ettiler. Filhakika demokrasinin za-
feri tahakkuk etti ve diğer Avrupa memleketlerini takviye etti'.
Bu neticeyi temin eden, tek başına bir adamın azmi olmuştu.
Yazan: MİŞEL ZFVAKO Çeviren: RAGIP RIFKI
— Eğer orada bulunmuş olaydım buna meydan vermezdim tabiî... Giz efendiler, Mösyö dö Baı-jelon’un hareketini ahmakçasına geçiktirdilkeri sırada ben, bizzat bulunmaklığım icabeden Papaz Çayırında idim... Siz de tasdik buyurursunuz efendim ki ben her yerde hazır bulunamam.
Kuru bir parmak çıtlatması... İşte. Katerin'in izhar ettiği yegâne sıkıntı eseri bu oldu. Soğuk bir eda ile:
— Pekâlâ, dedi, izah ediniz vakayı...
Rospinyak yakasını kurtardığını anladı. Zahirî sükûnetine rağmen omuzlarına çöken müthiş teh like yükünü attığından dolayı ferahladı. Kendinden istenilen izahatı verdi, vakanın nasıl geçtiğini anlattı. En ufak teferruata varıncaya kadar doğruyu söylemişti. Yalnız, vâhî bir takım suallerle askerin hareketini geçiştirerek vaka yerine onların geç gelmelerine sebep olan Giz’lerin bu hatasını mübalâğalı bir şekilde teba ırüz ettirmişti.
Katerin onu bermutat, bir defa bile sözünü kesmeksizin, dikkatle dinledi. Harikulade bir hafızaya malik olan bu kadın kendisince ehemmiyetli görünen noktaları zihnine nakşediyordu.
Baron sözlerini bitirince, Ana Kraliçe bir an kadar düşünür gibi sessiz durdu. Rospinyak elpen-çe divan durarak gözucuyla sözlerinin onun çehresinde husule
I1 ■■■ 1 Yazan: ■■■j
James Keller I
Binlerce Christophin sessizce ve her biri kendine göre dünyanın iyiliği için çalışmaktadır. Tarih boyun ca ise bugünkü kadar hiç bir zaman böyle bir cereyana ihtiyaç olmamıştı. Çünkü bugünkü dünyayı materyalizm kemirmektedir. Eğer iman ve insan sevgisi kaybolacak olursa, dünya milletleri Al -manya gibi mahva sürüklenmiş o-lur.
Binlerce namuslu insan, bu temel hakikatini çoktandır unutmuştur. İnsanı insan yapan hakları veren, devlet değil fakat Tanrıdır. Evet, hakikatta devlet, ancak o hakların korunmasile mükelleftir.
I
- DİLEKLER —
İskilip Belediyesi karaborscc lık mı yap yor ?
Bir okuyucumuzdan aldığımız mektupta şöyle denilmektedir:
«Belediyemiz maalesef hiç bet bir karar sahibi olmak şerefinden mahrum bulun-aktadır. Hâlen yediğimiz ekmek rara değirmen unundan bir sahada icraat sahibi olmadığı gibi bu işte de müs-mamul olup «5 gramı 15 kuruştan satılmaktadır ki bir kilosu 36 kuruşa gelir.
Bu fiyat bugünkü buğday rayiciyle çok yüksek görülmektedir.
1949 yılı sonbaharında Belediye piyasadan buğday mü-bayaa etmek suretiyle ilerdeki fiyat yükselişini önliye-ceğini işitmiş ve bu hayırlı teşebbüse memleket namına cidden sevinmiştik. Maalesef bilâhare görüyoruz ki, Belediye piyasada kilosu 30 - 31 kuruşa satılan buğdayı fırıncılara beher kilosu 41 kuruş 25 santimden zorla satmakta ve bu günkü ekmek rayicini de belediyeden verilmiş olan fahiş fiyatlı buğdaya göre a-yarlamaktadırlar.
Bir müstehlik olmam hasebiyle ekmeğin bugünkü buğday piyasasına nazaran daha ucuza satılıp satılamıyacağı-nı inceledim. Alâkalılardan bir kısmı hali hazır ekmek fiyatlarının buğday fiyasatına göre pahalı olduğunu zımnî bir şekilde kabul ettiler. Diğer bir kısmı da belediyeden aldıkları buğdayların piyasadan çok daha pahalı olmalar’ hasebiyle ekmeklerin daha ucuza satılması mümkün değil dir dediler.
★ (Devamı Sa. 6 Sü. 7 de)
getirdiği tesiri görmeğe, maksat ve niyetlerini sezmeğe çalışıyordu. Bu, pek beyhude bir zahmet idi; zira, dünyada Katerin’inki kadar derunî hissiyatı, kini ve sevinci belli etmiyen hiç bir insan yüzü yoktu.
Nihayet, sanki hiç bir şey olmamış gibi:
— Zannıma göre bu gece Giz efendiler, Sen-Jermen Vidamiyle gizli bir konuşma yapacaklardı değil mi?... dedi.
— Evet, Madam.
— Siz de orada bulunacaktınız galiba?
— Evet, Madam.
— Pekâlâ. Yarın sabah gelir bana olanı biteni anlatırsınız. Düşüneceğim... Belki yarın size yeni talimat verebileceğim. Gidiniz şimdi.
Rospinyak yerlere kadar eğildi ve içinden:
-Karı memnun kalmadı... ama, bende de muaheze edecek bir kusur bulamadı, bence mühim olan da budur...» diye söylenerek kapıya doğru gitti. Tam kapıya varmıştı ki, Katerin onu durdurarak:
— Aklıma gelmişken şunu da söyliyeyim: Boıöver’in yanan evden inip kaçmasını temin eden vasıtayı tedarik eden adamın ismini öğrenmek lâzım, dedi.
— Ben de bunu düşündüm, Madam.
— Evet ama, bulmak... hem de pek çabuk bulmak lâzım... Sakın
Demokratik müessese! eri yıkmaya çalışan çılgınlar umumiyetle ekalliyeti teşkil etmektedir. Tanrı imanını ve insan haklarına hürmet kaidelerinin kuvvetlendirilmesini Ch
ristophin'ler mümkün görüyorlar. İşte bir misal daha.
Çalıştığı fabrikanın sendikasının komünistler tarafından ele geçirileceğini yana yakıla karısına anlatan bir işçi karısından böyle işlere karışmaması tavsiyesini alır. Fakat bir Christophin, mitinglere gitmemenin ve susmanın kızılların lehin
de olacağını
izah eder. O zaman ka.
din kocasına mücadele etmesi için
telkinde bulunur ve arkadaşlarım
da teşvik eder. Neticede de sendika komünistleri mağlûp etmeye mu
vaffak olmuş olur. Bu. suretle bir
tek kadın hürriyet meşalesini yakma
ya muvaffak olmuş sayılır.
Her yerde ve her tanıdığımıza
karşı sevgi ile hareket etmeliyiz ve iyiliğin taammümüne çalışmalıyız. İhsanlara karşı sevgimiz arttıkça nüfusumuz da o nispette artmış o-lur. Böylelikle birile hem fikir
rak telâkki etmemeğe öğrenmiş o-luruz. O zaman insan neden sevilmeğe ve bir muhit edinmek ihtiyacında olduğunu anlamış bulunuruz. En kötülerin iyi taraflarının bazılarını böylelikle anlamış oluıuz. İçimizde derin bir sevinç ve tükenmez bir memnuniyet hissetmiş oluruz. Şüphesiz ki bazan yanılacağız fakat kendimizi tashih etmek için bunu da vesile sayacağız. Cesaret ve azmimizle karşımızdakilerin cesaretini arttırmış olacağız.
Yaşayışımız yeni bir mâna ve hayatiyet kazanmış olacaktır, çünkü, halkedilmiş olduğumuz kader için çalışmış olacağız.
Sovyet maarif komiserlerinden Anatol Lounacharsky şöyle haykırıyordu: Hıristiyanlıtan ve Hıris-tiyanlardan nefret ediyoruz. İç Terindeki en iyilerini bile düşman olarak bilmeliyiz. .Onlar insan sevgisinden bahsediyorlar, bu, bütün prensiplerimizin aksidir. Bize lâzım olan KİNDİR. Ancak o zaman dünya
yı fethetmemiz mümkün olacaktır. (Bu sözler aynen İzvestia'da çıkmıştır.)
İmansızı en çok ürküten, günün birinde imanı olanların ve cemiyet sevgisine inananların kendilerine karşı ayaklanmalardır.O saat çaldığı anda insanlık da en büyük bir dert ten kurtulmuş olur.
DİŞ TABİBİ HALİT SUNGUR
Anafartalar Vakıf İş Han kat
1 No. 115 - Tel: 16315.
Bahlbi
Adviye FENİK
Yaı ilklerini flibuı İdare *4«b: HİKMET YAZICIOÖLÜ
Basıldığı yer :
Güneş Matbaası
bu işi yapan Vikont Ferriyer ol*
Katerin bu sözleri söylerken gözlerini Baron’un yüzüne dikmişti. Fakat, o hiç umursamadı ve gayet tabiî bir sesle cevap verdi:
— Bu fikir benim de aklıma gel medi değil. Ferriyer’le Boröver bir müddettenberi birbirlerinden ayrılmaz oldular.
— Öyle ise bu hususu da tahkik ediniz.
— Baş üstüne, Madam.
— Dahası var: O genç kızı, o falcı kızı, o Fiyorenda’yı bulup bana getirmeniz lâzım. Hattâ o bana bugün lâzım.
Rospinyak bu emir karşısında endişeli ve telâşlı bir harekette bulunmaktan kendini alamadı. Bu hareket ana kraliçenin gözünden 'kaçmadı; manidar bir tebessümle Barona teminat verdi:
— Korkmayınız. Size evvelce de söylemiştim, o kıza karşı hiç bir fena muamelede bulunmıya-cağım. Ve hattâ, ona ihtiyacım kalmayınca, eğer sizden memnun olursam...
Bir nefes âldı ve sözünü tamamladı:
— Onu size vereceğim.
Baron sevinçle hemen diz çökerek hakikî bir samimiyet eda-siyle:
— Ah! Madam, dedi, sahi bu lûtufta bulunacak olursanız hayatım sîzindin... Beni istediğiniz gibi kullanabilirsiniz o vakit... size Allahtan daha fazla taparım.
— Gidiniz... ve o genç kızı hemen bu akşama kadar bana getirmek için ne yapmak lâzımsa ya-
Baron, Ana Kraliçenin yanından çıktı, seviniyordu. Ona itaat etmeğe ve hemen o gün Fiyoren-da’yı yakalamağa karar verdi.
(Devamı var)
Bellamy Cinayeti
I ZAFERİN POLİS TEFRİKASI
Yazan: Frances Noyes Hart Çeviren: S. Yazıcıoğlu
— Yok, hayır, hiç bir zaman. İğrenç, pis, kanlı, vahşicesine bir iş telâkki ederim. Hattâ, insan denilen şu maskara mahlûklarla alay edebilecek hale gelmek için derimin üzerinde bir kat kabuk bağlayıııcaya kadar sabahlara kadar uyumadığım olmuştur. Tabii ben de o insanlardan biriyim, ama hiç de iftihar ettiğim yok. Şayet, hiç bir şeyin beni hayrete ve dehşete düşüremeyeceğini zannediyor sanız, yanılıyorsunuz; çünkü açık söyliyeyim, beni asıl hayrete düşüren şey bıı şahane kızıl saçlarla, bu bir çift güzelim gamzeyle sizin gibi zarif bir mahlûkun cinayet merakından neredeyse şu parmaklıklara tırmanacak hale girmesidir.
Kızıl saçlı kız:
— Şu insan denilen mahlûklar çok acaib şeyler, diye mırıldandı. Fikrimce, sizin bu derece hayrete düşecek kadar heyecan duymanız çok hoş bir şey. Size bir şey söy-liyeyim mi? Benim büyük babam gayet ağır başlı, muhafazakâr, müteassıp bir İskoçyalı idi. Hiç unutmam, bir defa ben on dört yaşında iken bana dünya yüzünde en heyecanlı tiyatro sahnesinden daha güzel olan yegâne şey büyük bir cinayet dâvasıdır, demişti. Hem de ne dediğini bilmesi icabeden bir mevkide idi, çünkü bugüne kadar yaşamış en büyük hâkimlerden biriydi.
— Belki o günlerde hâkimler büyük adamlarmış. İskoçyalı de-dinizdi değil mi? Oralarda bu işleri çok daha ciddiye alıyorlar. İııgilterede de öyle. Zabıt kâtiplerinin önünde vazolarla çiçekler, hâkimlerin başlarında koskoca perükalar, allı sırmalı üniformalar, memleketin bütün büyük avu katlarının her birinden bir ses çıkar; fakat hiç kimsenin ağzından tek bir kötü söz işitilmez.
Kızıl saçlı kız, ciddî bir tavırla sözü kesti,
— Bu dâvaları sürek avuıa ben zetirdi. Hâkimi zağarlarını seven avcıya, avukatları burunlarının aldığı kokuya doğru ortalığı gürül tiiye boğarak saldıran zağarlara, bizleri de, yani, jüriyi, ve dinleyicileri ve halkı da peşlerinden koşan bir alay kalabalığa benzetirdi.
Muhabir, ciddî bir tavırla.
— Doğru, hakkı var. Şikâr ise eli kolu bağlanmış, hattâ zincire vurulmuş olarak gelip parçalasınlar diye karşılarında beklemektedir. Hakikaten mühim bir av partisi.
(Devamı var)
örnekler. | 22.20 Dans Müziği (Pl.)
Takdim eden: Yunııf Ziya Demir- 22.45 Haberler.
eloffhı. 29.00 Çeşitli Hafif Müzik (Pi.)
21.15 FubiI Heyeti Konseri. | 23.80 Programlar ve Kupama.
— Onların aradıkları şey insan değil, budala! Hakikat.
— Hakikat, ha!
Muhabir öyle bir kahkaha savurdu ki etraftan beş on kişi dönüp bakmağa mecbur oldu.
— Anlaşılıyor ki şu mahkeme salonundan çıkıncaya kadar pek çok şey öğrenmeniz icabedecek, demek hakikat peşinde koşuyorlar ha! İsterseniz şu noktayı şimdiden halledelim. Şayet burada hakikati öğreneceğinizi umuyorsa nız şimdiden trene binip Filadelfi yanın yolunu tutunuz. Hakikat! Şahsen benim cinayet dâvaları peşinde koşuşum alâka bakımından değil, anlaşıldı mı? Hakikaten iyi bir cinayet dâvası birinci sınıf bir köpek kavgasına benzer, yahut da fevkalâde iyi tertip edil iniş bir bilmeceye; ki ikisi de in.-sanı heyecanla oyalamağa kâfi şeylerdir. Fakat, şayet hasım avukatların gerçekten hakikat peşinde koştuklarını zannediyorsanız...
Berrak ve tiz bir ses konuşmaların, patırdıların arasına bıçak gibi girip bir anda ortalığı susturdu.

— Celse açılıyor!
Bütün salonu baştan başa kaplayan müthiş bir hışıltı duyuldu.
Genç kız nefes nefese sordu:
— Bu da kim oluyor!
— Koskoca Birleşik Amerika Cumhuriyetleri içinde en uzun boylu, en güzel sesli mahkeme mü başiri. Adı da Ben Potts. Rus Ortodoks kiliselerinden gayri bir yerde bu derece yüksek sese tesadüf etmek kabil değildir. Saçlarının ortadan ayrılışına ve tük-rükle yapıştırılmış kıvrımlarına ayrıca nazarı dikkatinizi celbede-rim. Ve işte karşımızda pek muhterem hâkimimiz Anthoııy Bristed
Mübaşir, ince sesiyle celseye başlanmakta olduğunu ilân ediyordu.
Siyah cübbesini savurarak iler-
liyen uzun boylu hâkim kürsü-
nün başında durur durmaz kürsü
birdenbire bir taht heybetini andırıyordu. Hâkim Carver’in ince
kemikli burnu ve kır saçları herhangi bir mahkeme salonuna ziynet verecek kıymette güzelliklerdi. Derin, parlak bakışlarla ortalığı süzdükten sonra asasını eline aldı.
Muhabir, kati bir kanaatle, —
— Bu âsavı kullanmasını da bilir ha! diye mırıldandı. Gayet sert ve çetin adamdır.


n; 1/1/ * T Ûrtrtr'frfi VistraEmprime JorjetKrepEmprime TualKetenEmpirme EmpirmeÇamaşırlık ORTAÇ:
I Hu «B I ■ wH--------------- —----------------------------------------------------Anafartalar Cad. Adliye karşın
UIIUIHI Büyük Sürpriz 500 kr*. 260 krS. 290 kr5. 375 krş. ™7nı£“„ta„
Bir günde Ankaradan İstanbula
Direkt olarak Bursa Otobüsleri İstanbul seferlerini de yapmaktadır
Her sabah saat 6 da hareket ederek Gerede ve Yeşil Bolu yolu ile İstanbul’a gece saat 9 da Usküdara varmaktadır. (25 oto-büs birbirini takip ederek seferlerin intizamını temin eder. Otobüsler lüks, konforlu ve radyoludur.
Hareket merkezleri: Ankarada İtfaiye meydanı Temiz sokak No. 4. Telefon: 16124. — İstanbul Sirkeci Asmalıkahve yanındaki benzinciye müracaat. — Üsküd^^grg^I^P^^addesi No. 35.
I—nnnıım™. n—
1.200 000 Litre benzin ve 215.000 kilo mazot satın alınacaktır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobi/s işletme Müessesesinden
1 — 1.200.000 litre benzin ile 215.000 kilo mazot teklif verme usulii ile satın alınacaktır.
2 — Şartnamesi parasız olarak Müessese Alım, Satım ve Tesisat Şubesinden alınabilir.
3 — İlgililerin şartname esasına göre tanzim edecekleri tekliflerini
en geç 27/Nisan/İ950 tarihine kadar Müessese Umum Müdürlüğüne vermeleri ilân olunur. (2367)
——■■■■ ......■■'I
Bu Akşam Saat 21 de
DEVLET TİYATROSUNDA ÜÇÜNCÜ
Türk-İngiliz Müzik Festivali
ORKESTRA KONSERLERİ
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLARMONİK ORKESTRASI
(Konser - Mayster HALİL ONAYMAN)
Şef: NORMAN DEL MAR Solist: NECDET REMZİ ATAK
Program:
Sinfonia Quasi Variazioııi Op. 13 — Richard Ameli Keman ve Orkestra için La Majör Konçerto K. 219 — Mozart (Solist: NECDET REMZİ ATAK)
— A R A — Prelud ve İki Dans — Ferit Alnar Senfoni Re Minör No. 2 Op. 70 — Dvorak ----------------------------- Ji
Türkiye Kömür Satış ve Tevzi Müessesesinden
1 — Zonguldak'tan Müeessesemiz namına İstanbul'a gelecek olan Kok ve Maden kömürlerinin Devlet Denizyolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün inhisarı haricinde yapılacak boşaltma işleri şartnamesine tevfikan kapalı zarf usuliyle eksiltmeye konulmuştur.
2 — İhale. 8 Mayıs 1950 Pazartesi günü saat 15 de Galata’da Yeni-Yolcu Salonu üçüncü katta Türkiye Kömür Satış ve Tevzi Müessese-si İstanbul Şubesinde yapılacaktır.
3 — Teklif mektupları ihale günü saat 15 e kadar kabul edilecektir. Postada gecikme nazarı itibara alınmaz.
4 — Şartnameler her gün mesai saati dahilinde Ankarada Eti-bank Genel Müdürlüğü Ticaret Servisi ve Türkiye Kömür Satış ve Tevzi Miiessesesi Satış ve Muamelât Servisinden; İstanbul'da Etibank Şubesiyle Messese Şubesinden ve İzmirde Türkiye Kömür Satış ve Tevzi Müesscsesi Şubesinden bedelsiz alınabilir.
5 — Müessese 2490 ayılı kanun hükümlerine tabi olmadığından
ihalede serbestisin! muhafaza eder. (2336)
f""1 " 1
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezî İkinci Tertip Kıymetli Eşya Piyangosu
Çekilişe az bir zaman kalmıştır. Bir liralık biletle şık bir ev, k imyon, taksi otomobil, traktör, motosiklet, radyo, saat, kumaş gibi 150.000 liralık 14.000 küsur parça hediyelerden birisini kazanmak sizin için bir talih işidir. Bu glizel vesile ile de yoksul çocuk dâvasına yardım etmiş olacaksınız. (700)
Mecmua ve Gazete Bastırılacak
Türk Hava Kurumu Genel Merkezinden:
1 — Havacılık ve Spor mecmu asiyle Köylü gazetesinin baskı işi, metin ve kapak kâğıtları matbaa ya ait olmak, baskı işi Ankara’da yapılmak ve bir yıl devam etmek şartiyle eksiltmeye çıkarılmıştır.
2 — Mecmua ve gazete baskı Jarı ayrı ayrı ihale edileceği gibi her ikisi birden de verilebilir.
3 — Mecmuanın muhammen bedeli (12.000), muvakkat teminatı r («00), gazetenin muhammen bedeli 0.000), muvakkat teminatı (675»
hradır.
1 — İhalesi, 28 Nisan 1950 tarihine laslıyan Cuma günü saat 15 de merkez binasında Levazım Müdürlüğü odasında yapılacaktır.
istekliler, usulüne göre kapatılmış teklif zarflarına teminat mektup veya makbuzlarını da koyarak ihaleden bir saat önce komisyon Başkanlığına teslim etmelidirler.
— Kurumumuz ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yaptırmakta serbesttir. (705)
İkramiye Plânı
E V E R E S T ",arka hCSap nıakiualaru
1 la ı ı a o 1 müşterilerimize arzeder
Trio Maffi
İLAN
Tarım Bakanlığından
(684) |
_____)
Çankaya ilçesi Seçim Kurulu Başkanlığından
BALLET KELLENROC Harikulade iranlı Akrobatlar
Pek yakında beynelmilel şöhretli Çinli TRİO HATA’S ve DİMİ MOOS and TANIYA
[Belediye Başkanlığından
Belediye Komisyonu kuzu etinin perakende azami satış fi-■ yatını 220 kuruş olarak tespit etmiştir.
li Sayın halka ve alâkadarlara ilân olunur. (2400)
Son Model Otomatife Tuşlu
kısa bir müddet İçin angaje edilmiş
Meşhur virtüöz ADOLfO VENTAS idaresinde atraksion tipik orkestrası
L İ l ZUMLU TELEFONLA II
Her pazar saat 17 de matine bütün program iştirakile
Tel • 16100
’ 12603

Aı-zu edenlerin şimdiden isimlerini mağaza ı
Mümessili
Balıkçı Kardeşler Kollektif Şirketi
Şark İnşaat Malzemesi Tıcaretlıane&i
Telf. 13611
Şekerciler Sokak No. 9 Telgraf: Taşkın lak beton demiri, çivi, çinko, siyah vc galvanizli saç, beton teli, kazma, kürek, kurşun galvaniz, siyah boru ve parçaları, fevkalâde temiz pik horu ve parçaları, Eskişehir Kiremitleri - Serbest Çimento - İmrahorun Pişkin Tuğlası FİYATLAR PİYASANIN EN UCUZ FİYATIDIR
Şark Sabunları Piy:
üstün evsaflı sabunlarıdır.

Her akşam Tanınmış Paris Revü Heyeti
akrobatlar

Samsun - Bursa ve Konyaya
Taksi Seferleri
YENİ İZMİR UMUMİ NAKLİYAT ANBARI
arn - İstanbul arasında bilumum tüccar ve ev eşyası nakliyatı île müşterilerine bir hizmet olmak üzere 1949 model yeni taksilerle Ankara - Samsun, Ankara - Bursa ve Ankara - Konya arasında her gün muntazam taksi seferleri yapmaktadır,
Ankara — Samsun 25 Lira
Ankara — Bursa 20
Ankara — Konya 15 )
ADRES: Denizciler Cad. No. 13/15 — Tel: 15590
yapılacak Çekilişe ait tasarruf hesapları
1 1 \det 55 10.000 Liralık 10.000
2.500 „ 2.500
4 55 1.000 „ 4.000
4 55 500 „ 2.000
5 55 200 „ 1.000
20 55 100 „ 2.000
70 55 50 „ 3.500
105 55 25.000 Lira
1950 akşamına kad: 50 lira yatıranlar vc ke-
de hesaplarında eı kadar parası bulunanlar
lıtı çekilişten faydalanırlar. Hesaplarında daha fazla parası bulıı-kııt’a iııın.Çırası alırlar.
İSTANBUL
17 Nisan Pazartesinden itibaren Türk
Filmciliğinin yarattığı ilk büyük harika
Ateşten Gömlek
Halide Edip Adıvar Rejisör: Vedat Örfi Bengü
100 lerce Sanatkâr, 1000 lerce Figüran — Vatan uğrunda çarpışanların, ölenlerin des tanı — Türkün İstiklâl mücadelesi — Canlanan bir tarih — Her sahnesi göz yaşları döktürecek eşsiz Millî bir zafer
Olağanüstü Genel
Kurul toplantısı
Ankara Bayiler Birliği Derneği
i aşağıdaki mevzuları müzakere etmek ve bir karara varmak üzere’
20 Nisan 1950 Perşembe günü saat
14 de Posta caddesi Ahmet Erkman
Han 30 numaradaki merkezimizde Genel Kurul toplantısı yapılacaktır. | Mezkûr gün ve saatte ekseriyet hasıl olmadığı takdirde 21 Nisan 1950 Cuma günü saat 10 da aynı . yerde toplantı yapılacaktır. Üyele. 1 de seçim rin teşrifleri rica olunur.
I Çankaya ilçesi hududu dahilinde tespit edilen 155 sandık alanı başkanlıkları ile yedek parti üyelikleri mahalle ve köy ihtiyar heyetleri arasından seçilecek üyelikler için 20/4/1950 Perşembe günü saat 14 kurulu için tahsis edilen Yenişehir Çankaya Kaymakamlığı 1— 4919 sayılı kanuna göre ha- binasındaki yargıçlar odasında ale-zırlanmış bulunan tüzüğümüzün ni kura çekileceği ilân olunur. 5373 sayılı kanuna göre hazırlanmış muaddelinin müzakere ve kabu lü.
2 — 7 kişilik asil ve 7 kişilik yedek idare kurulu seçimi.
3 — 3 kişilik asil ve 3 kişilik yedek denetçi seçimi.
( 4 — Ankarada 5373 sayılı kanuna
I | göre kurulmuş bulunan esnaf der-
Yönetim Meclisi Başkanlığından nekleri birliğine iltihak edilmesi | Sandığımızı
Traktör ve kamyonları koymak için geniş bir avlu içinde hangarı bir iki odası bulunan bir mahalle ihtiyaç vardır.
Bu evsafı haiz hangarı bulun anların Toprak İşleri Genel Müdürlüğüne müracaatları. (2193)
O'.obüs ve Taksi : Ankara Halk Sandığı T.A.Ş,
seferleri
İtfaiye meydanı Seyhan Palas O- ________________..... .«..»u
teli, Gazi Lisesi karşısında İstanbul ki alelade Genel Kurul toplantı ve Kayseri garajından Ankara - îs- 1 tanbul saat 9 da. Kayseri - Sivas saat 10 da. Yozgat - Samsun hatla-1 rina muntazam seferler başladı. I
Müracaat: 16426 - 15654 — T.K.H.
Hüseyin.
Yangın ...........
Sıhhî imdat .....
Trenler ..........
Hava Yolları ....
Yataklı vagonlar Su arıza .........
Elektıik .........
Havagazı .........
Başkent Taksi ... Yeni Güven Taksi Merkez Taksi .....
Brsan Taksi .....
00
91 12028 14881 11566 21575 24846 24846 22222 22333 11111 31111
★ SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ (15031) : Ateaten Gömlek (23432) : Mark Türenin Maceraları (22294) : Yaban Gülü (14040) : Aak Adası (11131) : Yuvam (14072) : Suçsuz Malıkûmle İntikamı (14071) : Yuvam (1884G) : Atlantld.
Kiralık 2 daire
3 büyük oda, bir salon ve müş temilâtı ve yine 3 odadan ibaret iki daire, su ve elektrik mevcut.
Müracaat: Cebeci Dikimevi üstü, harta nirengi noktası karsısı. Taylanlar Ap. Daire 3.
Büyiik Ankara
Ulus
Park
hakkında karar.
5 — Esnaf dernekleri birliğine iltihak kararı alındığı takdirde bir- '
un 31/3/1950 tarihinde-
tısın-1 ___
Ziraat liğin Genel Kurulunu teşkil edecek *' ” ” ve 7 yedek üyenin seçimi.
Ankara Bayiler Derneği Başkanı (718)
' da sandık denetçiliklerine
ı Bankası Zirai Krediler Müdür Mua- 7 asil vini Nizamettin Yener ile Halk Ban-I kası Muamelât Müdürü Halit Ura-
I sın seçildikleri ilân olunur. 1 _
1 LÂN
Her cins Yazı ve Dikiş Makina-lan iyi fiyatla alınır.
Anafartalar Cad. İsabey Ap. No. 282 Adliye karg’sı Tel: 14066.

ECZAHANELER
Ege, Güray, îsmetpaşa
7 A W
fa: 4
I
ZAFER
V
1
Sayfa: 6 _____________________________ ___________ *
H 1 K i 1 ¥ E
— .1
Beş cokaleden devom :
Resimdeki Sırlar
Son müşteri de gidine, Doktor Dariiel Laombe yorgun bir
halde koltuğa gömüldü. Önündeki masada, kırmızı maroken bir çerçeve içinde mütebessim çehreli bir genç kız resmi vardı. Daniel, resmi eline aldı. Uzun, uzun baktı. Sonra, içini çekerek çerçeveyi, güllerle dolu vazonun yanına bıraktı. Benliğini derin bir keder sarmıştı. Ânî bir hareketle masanın çekmesini açarak, içinden başka bir resim daha çıkardı. Bu, çerçevesiz bir resimdi. Onu da karşısına koydu. Baktıkça, uzun bir rüya âlemine dalıyor, yavaş, yavaş tebessüm ederek resim sanki canlanıyordu. Çok genç ve çok cazip bir insanın hayaliydi bu. Platin renkli uzun saçları küçük buklelerle çehresini süslüyordu.
| Saadet Akışık |
arzu ettim. Bilirim ki, eski dostun Daniel benimle olmayı çok ister.
— Koca adam seni.. Beni bun- | dan daha çok keyiflendirecek bir şey olmadığını sen de bilirsin. |
İki dost koltuklarına oturdular. I Clement’in getirdiği şarabı içerken Marc konuşmaya başladı:
— Söyle bakalım Daniel, mesut musun? Marie - Anne ile nişanlan- I dığını öğrendiğim zaman ne kadar '
I
sevindim, bilsen. Bundan daha iyi I bir seçme yapamazdın doğrusu. Ma-
Müthiş bir düşman: Kara tehlike!

18-4-1950
Derin bakışlı gözleri, durgun gölleri andırıyor, küçült burnu, daima tebessümle bükülen güzel ağzı, çeh resini birer ziynet gibi renklendiriyordu. Tahayyülden daha harikuladeydi. Genç adam resmi büyük bir hayranlıkla seyrederken, kkıpı açıldı. İçeri uşağının girdiğini zanneden doktor :
— Clâment, biliyorsun ki hiç kimseyi kabul etmiyeceğim, diyerek önündeki resme yeniden gözlerini dikti.
— Demek, beni de kabul etmiye-çeksin, öyle mi?
Gülerek söylenen bu söz üzerine Daniel başını arkaya çevirdi ve hemen ayağa kalktı:
— Marc, aziz dostum. Ne fevkalâde bir şey. Seni burada görmek beni ne kadar şaşırttı.
— Kırk sekiz saat izinliyim. Bunu da seninle beraber geçirmeyi
* Ankara’da D. P.
i a Gc izi an u
ht sc ut ! y;
ye kaydolanlar
ir (Baş tarafı birinci de) ziz Sever, Haşan Elbaşttı, Hasibe Eren, Yaşar Kirli, Nuri Cifal, Atik Erdiç, Hüsamettin Seçer, Cafer Er-soy, Mehmet Ünal, İbrahim Demi-rer, Hüseyin Müesser, Yaşar Mües-ser Yusuf Çıldız, Halil Özsoy, Osman Tarhan, Memduh Kurnaz, Ah met Eraslan, Kemal Senboş, Cemil Sevinç, M. Ali Yalçın, Hüseyin Yıldırım, Emin Dural, Şükrü Şahin. Mehmet Çatalkaya, Sadık Gökçe. Ali Kaptan, Hatice Kaptan.
2/4/1950 Pazarı günü Kurtuluş mahallesinde Yeşiltepe isimli bir C. H. P. ocağı açıldığını ve törende 750 kişi bulunduğunu Ulus gazetesi yazmıştı. Yaptığımız tahkikata göre C. H. P. nin bu ocağa kaydetmeğe muvaffak olduğu üyeler kanunun siyasî partilere girmek müsaadesini tanıdığı 22 yaşını bitirmiş kimseler olmayıp daha küçük yaşta çocuklardan müteşekkildir. Ve törende bulunanlar 30 kişiyi geçmemiştir. Aynı mahallenin Demokrat Parti Kurtuluş ocağı idare kurulundan Kâzım Tural aynı hafta içinde 48 üye kaydetmeğe muvaffak ol. muştur. Üyelerin isimleri aşağıdadır;
Naciye Karacabey, Osman Tezel, İbrahim Giray, Sabri Avcı, Nigâr Koç, Ahmet Koç, İbrahim Kılıçker. Sakine Giray, Naciye Tanzer, Osman Sarmaşık, Kadir Taşkıran, Sabri Binici, Ahmet Koçatak, Recai Dürümceli, Fazlı Kulaksız, Fahri Tuğut, Muammer Değirmencioğlu, Hidayet Yılanlı, Kadir Taşkın, Ahmet Karabulut, Hüseyin Çetin, Ahmet Soytürk, Kemal Tanzer, Afife Binici. Münevver Binici, Ahmet Can, Ramiz Gençkaldı, Saime San-ver, Rasim Börekçi, Haşan Bozkurt, M. Cemal Varber, Fahri Pekmutlu, Ali Cömertoğlu, Emine Balaban, Mevlût Yanal, Müfit Çetin, Abbas Ayılmaz, Sabit Çiftler, Tevfik Yıl-gör, Nuri Ali Yamaç, Ahmet Kurt, Ali İnce, Mahmut Bitişik, Fazıl Soyulmaz, Asiye Karadeniz, Veli Karadeniz, Kemal Yazgan.
Şefik Soyeı’den
p” sonra Kemal Hadimli Bir
Bu ir (Bas tarafı birinci de)
: k memişlerdir. İdarî makamların
Kc bu çeşit aramalarla umumî ef-
ğır kârı korkutup yıldırarak halkın
in ; Demokrat Partiye yazılma-
ı. sini frenlemek istediği anla-
ısaı şılıyor.
a v Bu çeşit baskı hareketleri, lı. 1 hattâ milletvekili adaylarının )ir propaganda gezilerinde jandar-
lu. ma komutanı ve müfrezeleriyle
- N takip edilmesi Halk Partililer üzerin ağıı de bile çok fena bir intiba yaratmış
- İı tır. Buna mukabil vali Kemal Ha-
- P dımlı’nın, hiç çekinmeden ve sak-z? lamağa bile lüzum görmeksizin,
- I seçimlerde Halk Partisini mutlaka )ust kazandırmak gayretiyle çalışması ıe Demokratları yıldırmak şöyle dur-ık 1 sun Halk Partililerden bir kısmını
• m( Demokratlara ilhak etmeğe teşvik ı y etmiştir.
a g« Umumî efkâr vali Kemal Hadım-n iı lı’nın bu gidişle seçim gününde sir müessif hâdiselere sebep olacağı
— endişesiyle İçişleri Bakanlığının De( harekete geçmesini temenni etmek-
— tedir.
Di; üzü
rie, zarif, iyi ve dürüst bir insandır. Bu evlenme, senin pek şanslı insan olduğunu gösteriyor dostum.
— Haklısın Marc. Marie, dediğinden de üstün bir insandır. Ve ben de bu konuda şanslı bir insan olduğumu kabul ediyorum. Ancak.. Bugün ne yaptığımı ve ne yapmam lâzım geldiğini bir türlü kestiremiyorum. Vazifemin veya saadetimin nerede olduğunu bilemiyorum. Senin nasihatına çok muhtacım Marc.
— Beni korkutuyorsun Daniel. Yoksa, bu evlenmeye mani olacak, bilmediğim bir hâdise mi var?
— Evet, veya hayır. Şunu bil ki, bu işde Marie - Anne’ın hiç bir suçu yoktur. Ama her şeyi kendisine anlatınca çok üzülecektir.
— Evvelâ bana anlatsan daha iyi olur. Belki, eski arkadaşıma biraz yardımım dokunur.
Doktor Daniel bir sigara yaktı. Dumanını dalgın gözlerle bir müddet seyretti ve nihayet konuşmaya başladı :
«— Marie - Anne'ı seviyorum. Bu yüzden de ne yapacağımı bilemiyorum ya. Bütün olan hâdiseleri O’na anlatmak zorundayım. Bir kaç zaman evvel, Durand-Foumier’lerde-ki bir toplantıya dâvet edildik. Marie rahatsız olduğu için gidemiye-çekti. Ben de onsuz gitmek istemiyordum. Fakat Mme. Fournier ile Marie’nin ısrarlarına dayanamıya-rak bu toplantıya gitmeye, iste-miyerek boyun eğdim.»
Doktor yerinden kalkarak masanın üzerindeki çerçevesiz resmi aldı ve arkadaşına uzattı: Marc resmi alınca tuhaf bir sesle konuştu.
— Ne kadar güzel ve cazip bir kız bu Daniel..
— Brigette, diye doktor cevap verdi. İşte o akşam bana tanıştırılan genç kız.
— Marie-Anne ile nişanlı olduğunu belki de bilmiyordu, değil mi?
— Evet. Zaten o gece hiç bir şey düşünecek halde değildim. Brigette, menekşe rengi —gözlerinin ıengin-deydi— muslin bir tuvalet giymişti. O kadar cazip ve o kadar zarifti ki, gözlerime bakan o'nu takdir ve zevkle seyrettiğimi kolayca anlardı. Seni temin ederim ki, çok güzeldi. Ev sahibi onu ve halasını bana tanıştırdı. Halasının adı Mme. Rochblave’di. Brigette'i müsaade isteyerek dansa kaldırdım. Bu genç varlığı kollarımda tutarken, içimde haz ve gururun düğümlendiğini hissediyordum. Dans bitince, bu güzellik timsali genç kızla, tenha bir yere çekilerek konuşmaya başladık. Sesindeki âhenkli titreyiş, kulaklarımda bir müzik gibi çınlıyordu. Bununla beraber, yanında fazla durmadım. Bu, belki korkudan doğan bir kaçıştı. Yalnız, öğrendiğime göre, Brigette bir yetimdi. O akşamdan sonra Brigette’i görmemek için bütün gayretimi sarfet-tim. Fakat muvaffak olamadım. Halasının evine giderken bir talebe gibi heyecanlıydım. Bu gidişten sonra, onları sık, sık ziyaret ettim. Bir gece Brigette, beni geçirmek i-çin bahçe kapısına kadar geldi. Ay ışığında büsbütün güzelleşen menekşe rengindeki iri gözlerini, gözlerime dikti. Sesinde belli bir heyecan vardı.
— Seni seviyorum Daniel, dedi. Fakat bunu sana itiraftan öyle çekiniyorum ki.
Bu çocuk safiyetiyle söylenen sözler, bir a anda kalbimi ısdıı apla doldurdu. Ne yapmalı, ne söylemeliydim? Sesimi ciddileştirerek cevap verdim :
— Yanıldığınızı söylemem lâzım Brigette. Çünkü ben nişanlıyım ve nişanlımı da seviyorum.
Yüzü bir anda değişti. Gözleri nemlendi ve kederli bir sesle cevap verdi :
— Oh, affedersiniz. Ben öyle bir budalayım ki. O balo gecesi sizi çok beğendim. Ve o akşamdanberi de hep sizi düşünüyorum. Siz, yalnızlığın ne olduğunu bilir misiniz? Dünyada kimsesiz olmanın acısını hiç duydunuz mu? İşte ben maddî ve mânevi bir yalnızlık içindeyim. Halam da beni sevmez. Sevgi ve şefkatten mahrum olmak kadar insanı yıpratan ne vardır?
Bunları söyledikten sonra, hıçkırıklarla sarsılmaya başladı ve güzel başını omuzuma dayadı. Onu üzmeye cesaret edemedim. Zira, bedbaht bir insandı o. Hıçkırıklı bir sesle Brigette yeniden konuştu:
— O halde kalbinizde bana da küçük bir yer vermenizi istiyorum. Bu da mümkün değil mi Daniel?
O kadar bitaptım ki, ağzımdan yavaşça:
— Dediğiniz gibi olsun, sözleri dö-
Onu bundan sonra yine halasının evinde gördüm. Gözlerinde aşk ışıklarının tutuştuğunu okudum. Fakat o, bana hiç bir şey söylemedi artık. Sanki, benden korkan, kaçan bir hali vardı. Ama bir gün o-nu büroda görünce çok şaştım. Zavallı kız çıldırmıştı âdeta. Halası onu bu yaşayıştan kurtarmak I-çin zengin fakat ihtiyar bir insanla evlendirmek istiyordu. Ne yapaca ğını şaşırmış olduğu için benden akıl danışıyordu. Kendisini mümkün mertebe teselliye çalıştım. Fakat o, evlenmeyi bütün şiddetiyle reddetti. Aradan bir müddet geçti. Onu görmedim. Fakat yine bir gün bana geldi. Bu gelişinin teşekkür et mek için olduğunu ve artık buradan gideceğini söyleyerek bu resmi uzattı :
— Beni size unutturmıyacak bir hâtıra, dedi, ve sonra yavaşça mırıldandı :
— Beni hiç unutmayın, emi..»
İşte böyle Marc. Ne olacağını bi lenıiyorum. Marie'yi seviyorum Ama, sebebini bilmediğim bir hisle de Brigette'i unutamıyorum. Bana takılıp kalan, yalvaran gözlerinin güzelliğini hâlâ karşımda hissediyorum. Onun bir çocuk gibi teselli etmek ve okşamak için çırpınıyorum. Ona kavuşursam, saadeti bulacağıma kaniim. Hem Marie zengin bir kadın. İstediği gibi yaşayabilir. Sonra daha nikâhımız da yapılmadı. Brigette hemen kırılacak mış gibi narin ve küçük bir şey. Güzelliğinden ayrı, müşfik bir kalbi de var. Bütün bunları düşündükçe kararsızlığım daha çok artıyor. Zira, saadetimin veya vazifemin nerede olduğunu bilmiyorum.
Marc, masanın üzerinde duran resmi tekrar aldı ve uzun, uzun baktı :
— Yalnız, bu genç kız göründüğü kadar mâsum olmasa gerek Daniel. Başını geriye atışındaki azamete bak. Sen, sevgili dostum, şunu bil ki, böyle hiç bir şeyi, çeyizi olmayan bir kız için devlet kuşusun.
Yeniden bu fevkalâde yüzü tetkik ederek ilâve etti :
— Muhakkak ki bu gözlerde samimiyet ve ıstırabın izleri de var.
Doktor elinde olmıyarak bağırdı:
— Orası muhakkak. Çünkü, Brigette hislerini saklayamaz. O bir çocuk, hem de seven ve hisseden, yalnızlığın acısını içten duyan bir çocuktur. Öyle ki, benim tarafımdan da budalaca reddedilmiştir.
— Öyleyse, bu akşam onun ruhunu açık bir kitap gibi okumak lâzım Daniel.
— Nasıl? diye Daniel şaşkın cevap verdi.
— Ben, ihtiyar ve iyi bir ressam tanıyorum. Bunun tuhaf fakat fevkalâde bir kabiliyeti var. O, modelinin kusurlu ve mükemmel taraf larını, daha doğrusu yüz hatlarından çok ruhunu, benliğini, karakterini, tuvaline aksettirmeye muvaf fak olur. Bu yüzden de bir çok kim seler, hakikî hüviyetlerini gösteren bu resimlere bakmtaktan kaçınırlar. Bu rassamın adı, Petredir. Ben sâna O'nu getireceğim şimdi. Sen de fotoğrafı verirsin. Sonra resim bitince, kendi yolunu seçersin azizim.
— Öyle olsun Marc. Ama, muhakkak ki gideceğim yol, Brigette'in yo-
Marc, bir saat sonra döndü. Ya-nunda yırtık elbiseli bir ihtiyar vardı. Alnından bir demet kırlaşmış saç sarkıyordu.
Doktor, ihtiyara yaklaştı:
— Bu ' --nç bir arkadaşıma aittir. Dunun büyütülmesini istiyorum.
Ressam çerçeveyi aldı:
— Çok güzel bir kız, O'nu iyi ve yakından tanıyorsunuz değil mi?
Sonra, kalemlerini çıkararak çalışmaya başladı. İki arkadaş, onun çalışmasını heyecanla seyrediyorlardı. Saatler geçtikçe, resmin bitmesi çabuklaşıyordu. Nihayet, ressam fırçayı bıraktı :
— Çok müteesirim, diyerek resmi Daniel’e uzattı.
Kâğıdın üzerinde, bütün sırlarını saklamasını bilen, artist ruhlu bir insanın resmi vardı. Çehresindeki çizgilerin güzelliği aynıydı. Fakat resme baktıkça bu güzellik kayboluyardu. İri berrak ve mâsum gözlerinde, hile ve şeytanlık okunuyordu. Çocuk ağzı, zalim ve kötü izlerle çevriliydi. O güzel çehrede şimdi ahlâksızlığın ve desisenin izleri şekilleniyordu.
Daniel resme hayret ve dehşetle bakıyordu. Sanki dili tutulmuştu.
Marc kahkahalarla gülmeye başladı:
— Gördün mü dostum. Mâcum zannettiğin genç kızın hakikî çehresi sana ne sırlar açıkladı.
Sonra, yavaşça ilâve etti:
— Bu saf bakışlı gözlerin derinliğinde, kaybolmak tehlikesini ben de atlatmıştım.
Daniel güçlükle cevap verdi:
— Marc, beni büyük bir felâketten kurtardın. Marie'ye hemen gidip, kendisini ne kadar sevdiğimi ve derhal düğün hazırlığına başlamasını söyleyeceğim.
Bakarsanız, iddiaları masumdur; gûya yaptıkları dinin muhafazasıdır. Halbuki bu büyük ve mukaddes mefhum, bu gibi cahillerin elinde sırf bir menfaat âletinden başka bir şey değildir. Din, bize hayır ve selâmet yollarını gösteren bir ışıklı nurdur. Fakat, irtica insanlığı şer çıkmazının gayyasına düşüren bir tuzaktır.
Biz bu tuzağa karşı bütün vatanseverler, ve münevverler müteyakkız olmalıyız. Bilhassa bu se-
çim zamanlarında kara kuvvet, mel’anetini yapabilmek için türlü fırsatlardan faydalanmağa kalka-
İnkılâplarımızı ayakta tutmak birinci vazifemizdir. Demokrasi prensipleri istibdadın ve mutlakiyetin düşmanıdır. Çünkü istibdat, insanlara tahakküm eder. İrtica ise, vicdanlara tahakküme kalkan kara bir kuvvettir. Bu itibarla, irtica ne muhalefet ve ne de muvafakattir. İstibdadn ve mutlakıyetin La kendisidir. Senelerdir üzerinde hassasiyetle durduğumuz büyük demokrasi prensiplerinin bir anda mahvu perişan olmasına sebebiyet vermeden kara kuvveti alt etmeliyiz. Ancak bu suretle temin edilen vicdan hürriyetidir ki bizi mukaddes dinimizin temiz kaynaklarına götürür. İyilikler, güzellikler, faziletler ve dürüstlükler oradadır. Demokrasi dâvasının da gayeleri bunlar değil midir?
Dini politikaya veyahut kendi şahsî hasis emellerine âlet edenlerin oyunlarına gelmiyeceğiz. Din bir kuvvet gösterisi vesilesi olduğu zaman manevî bakımdan en büyük taarruza uğramış demektir.
Mukaddes din mefhumunu baltalayan ideoloji, zannetmiyelim ki sade komünistliktir; bunu kara kuv vet de ayni şekilde kemirir. Biri frengidir; dış arazı vardır, öteki kanserdir, cemiyeti mahveder.
Allah korkusu içimizde kalacak ve din siyasete âlet olup propaganda vesilesi yapılmıyacaktır. Bu gaye uğrunda, siyasî kanaatlerimiz ne olursa olsun, vatandaşların birleşmesi gerektir. Çünkü milletin selâmeti ve vatanın emniyeti bun-
Adviye FENİK
C. H. P. Divanında aday tesbiti
Ar (Baş tarafı birinci de) radan), Ethem İzzet Benice (Siirt-ten), Sağlık bakanlığı müsteşarı Ekrem Tok, Abidin Ege, Emin Aslan (Denizliden), Kemdal Zeki Genç osman (Elâzığdan), Şükrü Kaya (Muğladan), Akif İyidoğan, Dr. O-peratör Necati (Zonguldaktan), Tah sin Banguoğlu (Edirneden), Hasene İlgaz (Çorumdan), İsmail Sabuncu, Şevket Erdoğan (Giresundan), General Cemil Cahit Toydemir (Samsundan), İçişleri Bakanlığı müsteşarı İhsan Aksoy (Kırklareli’den), Eski Kayseri Milletvekili Reşit Özsoy (Tekirdağmdan), General Kâzım Özalp (Vandan), General Fahrettin Altay (Kastamonudan), İsmail Hakkı Uzunçarşılı (Manisa-dan), Şehime Yunus (İzmir) den.
Başbakan Şemsettin Günaltay’ın da Sivastan değil Erzincandan aday gösterileceği söylenmektedir.
Atıf İnan, Ahmet Ulus, Ekrem Oran’ın seçilmelerine hiç ihtimal ve rilmediği için merkezce de aday gösterilmemişlerdir. Aday gösteril-miyenler arasında General Kemal Doğan, Şevket Ödül, Doktor Fuat Umay, Şevket Turgut, Hıfzırrah-man Raşit de vardır. Nâzım Poroy ile Muhiddin Baha Pars’ın da aday gösterilmemesi oldukları söylenmek te ise de bu ikisinin durumları henüz katî olarak belli değildir.
Millî Eğitim Bakanı Tahsin Ban-guoğlu’nun adaylığı üzerinde de hayli çetin münakaşalar olmuştur. Parti umumî idare heyeti Ban-guoğlu’nun aday gösterilmemesi hu susunda ısrar etmiş, Divanda bakanı müdafaa edenler olmuşsa da bunun pek tesiri görülmemiş, nihayet seçimler sırasında iş başında bulunan hükümetin vaziyetini korumak için şöyle bir hal çaresi-bulunmuştur: Tahsin Banguoğlu Bingölden değil, Halk partisinin çok zayıf bulunduğu Edirne’den gösterilecektir. ı
Divanın iki günden beri devam eden toplantılarında başlıca münakaşa mevzularından biri de teşkilâtın seçtiği adaylar arasında partice mahzur görülen kimseler olup olmadığını tesbit meselesidir. Bu mev zu üzerinde şiddetli münakaşalar olmakta, mahallî teşkilâtın seçtiği adaylar hakkında umumî merkezin veto kullanmağa hakkı olup olmadığı üzerinde durularak bu mevzuun teşkilâtla merkezin arasını büsbütün açmasından korkulmaktadır.
— DOKTOR —
Aziz Tevfik Yeginsoy D4HİLÎYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 10 den itibaren kabul eder
Hamamönü Halk Eczanesi karşında. Niremeddln apartmanı No 2 — Tel- 18848
aca
$u kız kimdi? ne ısujv»,
Dünya kupasına iştırâk etmek istiyen milletler
Iskoçya ve Tiirhiye de çekilince durum ehemmiyetli bir hal aldı
İngiltere ve İskoçya milli futbol I takımları Cumartesi günü Iskoçya-nın Glasgovv şehrinde dünya kupa | sı için karşılaşmışlardır. 140 bine yakın bir seyirci kitlesinin takip ettiği bu maçı 1-0 Ingiltere millî takımı kazanmıştır, lskoçyada çiçek hastalığı salgını olmasına rağmen maçın tehiri cihetine gidilmemiş ve' seyirciler aşıya tâbi tutulmuşlardır. ’ Büyük bir alâka ile beklenen bu maçın biletleri günlerce evvel satıl-[ mıştır.
Bu karşılaşmanın dikkate şayan tarafı, Iskoçyanın yenildiği takdirde dünya kupası maçlarına iştirakten' sarfınazar edeceğini evvelden bildirmiş olmasıdır. Bilindiği gibi bu iki milletin takımlarına, aralarında1 yapacakları maçın neticesi ne olursa ' olsun Brezilyada yapılacak olan dünya kupası maçlarına katılmak I hakkı verilmiştir. Fakat tskoçv?lı-lar, evvelce verdikleri kararla şimdi dünya kupasından çekilmiş olmaktadırlar. Bu vaziyet karşısında I Ingiltere adalarını Rioda yalnız İn-| giltere temsil edecektir.
Türkiyenin de dünya kupasından çekilmesinden sonra Finalist 16 ca-l kımdan halen yalnız 14 takım kal-* mış oluyor ki, bu da halledilmesi gereken bir mesele teşkil etmektedir. 30 Nisanda Londrada toplanacak olan dünya futbol şampiyonası tertip komitesi bu hususta hiı karar verecektir.
Malûm olduğu üzere Yugoslavya ile iki defa berabere kaldıktan sonra üçüncü karşılaşmada 1-0 yenilen Fransa, ve İspanyaya 5-1 yemlen Portekiz, kupadan çekilen takımların yerine kendilerinin alınmaları nı ısrarla istemektedirler. Bıı iki takımdan Portekizin alınmasını Brezilyalılar bilhassa desteklemektendir. 30 Nisanda tertip komitesi bu hususta bir karara varacaktır.,,.... —
Rio - de - Janeiro’dan bildirildiğine göre, dünya futbol kupası maç larının oynanacağı yeni büyük bele-iye stadyumunuln açılış töreni 25 Mayısta yapılacaktır. İlk maç, birinci kategori takımlar arasında oynanacaktır
Bu arada dünya kupası tertip komitesi şampiyonaya katılacak 15 memleket kafilelerinin yerleştirileceği şehirleri tespit etmiştir. 15 ka-fleden 4 ü ile 18 hakem ve F. t. F. A. üyeleri Rio'da, diğerleri Rio’ya mücavir şehirlerde kalacaklardır.
Genç takımlar basketbol karşılaşması
Sportif oyunlar federasyonunun tertiplediği genç takımlar basket bol şampiyonası 21, 22, 23 Nisan tarihlerinde şehrimizde yapılacaktır
Bu müsabakalara îstanbuldan Fenerbahçe, Kurtuluş, Ankaradan Gençlerbirliği ile Mülkiyeliler Birliği katılacaktır.
1 — 23 Nisan Pazar günü saat 15 de 19 Mayıs Stadyumu açık hava tiyatrosunda »Birliğin Sesi» boks
madalya turnuvası tertiplenmiştir.
2 — Bu maçlara Ankara Üniversitesi Yüksek Okulları, Lise Sanat ve Orta Okullara devam eden talebeler girebilecektir.
3 — Maçlara girecek boksörlerin bölge boks salonunda antrenör Ali Ersoyluya en geç 21 Nisan Cuma günü akşamına kadar isimlerini yaz dırmalan.
İskilip Belediyesi koroborsacilık mı yapıyor ?
Ar (Baştarafı 4 üncüde) Kendilerine dedim ki: Bug dayı belediyeden almayın piyasadan alın, cevaben dediler ki: Bunu yapamayız, zira o zaman ya her gün ceza görürüz ve yahut da bir bahane icat etmek suretiyle fırınımızı kapatırlar.
Belediyenin ticarî bir mü- ] essese olmadığına göre, fırıncılara zorla ve piyasadan ki- I loda 10 kuruş gibi büyük bir ( farkla buğday satmak suretiyle karaborsacılık yapacağı- i nı beklemiyorduk. Hele bir 1 ekmek parası dahi tedarikte müşkülât çektiğimiz şu gün- , lerde buna müsaade edilmemesini idari makamlardan ri- ! ca ediyorum. Bu rica yalnız ı benim değil, bütün İskilip 1 halkının ricasıdır.» |
Cevat Köstekçi ,
4 — Maça girecek boksörlerin 23 Nisan 1950 günü saat 10 da bölge
boks salonunda tartı, muayene ve kuraya iştirak etmek üzere bulun-
Bu da başka bir baskı
maları lâzımdı^-.
5 — Maçların neticesinde birinci ve İkincilere madalya verilecektir.
6 — Hakemler ve mütemmim ma lûmat ayrıca ilân olunacağı boksörlere duyurulur.
ORDU KARMASI FUTBOL MAÇLARI
Adana, (Hususî) — Ordu futbol karma takımı birinci Maçını, Cumartesi günü Adana karması ile yapmış, 3-1 galip gelmiştir.
ikinci maçını da Pazar günü yine Adana karması ile yapan Ordu takı mı bu müsabakayı da 1-0 kazanmıştır.
Ağır sıklet dünya boks şampiyonluğu
Nevyork, 17 (a.a.) ((United Press) — Nevyork eyâleti boks tıbbi müşavere heyeti, ağır stklet şampiyonu Ezzard Charles'in dünya şampiyonlu ğu için yapacağı maçı tıbbi mülâhazalarla tehir etmiştir.
Bu heyet aşağı yukarı bir yıl önce kurulmuş ve üyeler de vali Thomas Dewey tarafından tâyin e-dilmiştir. Heyetin kurulmasını tek lif ettiği boks kliniği sekiz ay önce faaliyete geçmiştir. Burada, bir bok sörün beynini ve kalbini inceden inceye muayene etmek için lâzım gelen her tiylü teçhizat mevcuttur. Heyetin aldığı bir karara göre, bü-t.iîn boksörler lisanslarını yenilemek için 1 Temmuzdan önce muayeneden geçmeye mecbur tutulmak tadırlar. Ayrıca, boksörler maç tarihinden 5 gün önce ve maç günü öğleden sonra yapılan tartı sırasında ve nihayet ringe çıkmadan_ önce klinikte muayene edileceklerdir.
Diğer taraftan, maç esnasında a-ğır ve tehlikeli yumruklara maruz kalanlar maçtan sonra 24 saat içinde umumî bir muayeneye tâbi tutulurlar.
■k (Baş tarafı birinci de) selerin İktisadî teşekküllerde ve bankalarda çalışan kimselerden seçilmesi kararlaştırılmıştır.
Haber aldığımıza göre, Sumer-bank’ müşavirlerinden Kemal Ku-ruçay, seçmen kurullarında ve muhalif partiler namına müşahit olarak sandık başlarında vazife alacak lara baskı yaparak şu sözleri söylemektedir.
— Mensuplarımız arasında bu çeşit vazife alacaklar olursa, seçim lerden sonra, derhal tensikata tâbi tutulup vazifelerine son verilecektir.
Hukuk müşavirinin bu sözleri, memurlar arasında hayret ve teessürle karşılanmıştır.
Diğer taraftan Kemal Kuruçay’ın Halk Partisi idare kurulunda bilfiil çalıştığı da malûm bulunmaktadır.
Atlantik Paktı
Ar (Baş tarafı birinci dc)
birlikleri yetişinceye kadar muhtemel mütecavizi oyalamaktır.
Stratejik bombardımanlar Amerika hava ordusu tarafından yapılacak tır.
Almanyanın Avrupa savunmasına iştirakine gelince, aynı çevreler İngiltere ve Birleşik Amerikanın, Fransa tamamiyle silâhlanıncaya kadar, Almanyanın silâhlanmasını
tasvip etmemek hususunda mutabık olduklarını bildirmişlerdir.
G. B. - D. S. maçında sakatlanan Rauf dün evine kaldırıldı
Pazar günü oynanan Demirspcr -Gençlerbirliği maçında Demirsporlu Kadri ile Gençlerbirliği sol beki Raufun aynı zamanda topa çıkmaları neticesinde Rauf sol ayağından sakatlanmış ve Nümune hastahane-sine kaldırılmıştı.
Dün sabah hastahaneden eve getirilen Rauf, kendisini ziyaret eden bir arkadaşımıza şunları söylemiştir
Kadri ile beraber aynı zamanda topa çıktık bir kaza neticesi olarak sol ayağım çatladı. Bu çarpışmada Kadrinin hiç bir kasdi olmadığına kaniim. Bu hususta hakkında hiç hîr dâva da açacak değilim. Bu hâdiseden benim kadar onun da üzüldüğünü göruyorufrn, nitekim beni hastahanede, evimde yaptığı -iyaret leıde bunu açıkça belirtmektedir.
Diğer taraftan memnunlukla öğrendiğimize göre Raufun ayağınaaki sakatlığın bir ayda geçeceği doktorlar tarafından söylenmektedir. Rauf bu bir aylık tedavi ve istirahatını Demiryolu Hastahanesınde geçirmesine Demirspor kulübü karar vermiştir.
Rauf, ailesi ve kendisinin muvafakati ile bugün Demiryolu hasta-hanesine kaldırılacaktır.
Birliğin Sesi Boks maçları
Memnunlukla öğrendiğimize göre Ankara Üniversitesi Talebe Birliği tarafından Üniversite, Yüksek O-kullarla, Lise, Sanat ve Orta Okullar öğrencileri arasında bir boks karşılaşması tertip edilmiştir.
23 Nisan Pazar günü saat 15 dc 19 Mayıs açık hava tiyatrosunda yapılacak olan bu karşılaşmaya ait tertip komitesinin tebliği aşağıdadır
Maç tertip komitesinin boksörlere tebliği:
Bütün bunlar ölüm vakalarını ön lemek için yapılmaktadır. Max Beer den başına ağır bir yumruk yiyen Eınie Schaafın, ikinci maçında Pri. mo Carnera’nın hafif bir yumruğun dan sonra öldüğü hatırlardadır. Bunun gibi Artie Levinle yaptığı bir maçta yaralanan Jimmy Doyle, i-kinci maçında Ray Robinson’a nakavt olduktan sonra ölmüştü.
Münekkitlerin kanaatine göre, bu iş daha başlangıcındadır. Ringlere kalın lâstikten yapılmış bir minder konulması tavsiye edilmektedir. Yeni kaideler, arka arkaya altı maçı kaybeden boksörün diskalifiye edilmesini âmir değildir. Bu boksörler son bir muayeneden geçecekler ve karar sonra verilecektir. Bundan başka, bir boksörün muayyen bir müddet içinde yapacağı maç adedi de tâyin edilmemiştir. Boksa yeni başlayan gençler haf tada bir veya iki maç yapıyorlar.
Diğer taraftan Ezzard Charles gibi meşhur bir boksör bahis mevzuu olmadıkça, tıbbî heyet muayene neticelerini ilân etmemektedir. Bu yüzden Nevyorkla diğer eyâletler arasıma karşılıklı anlaşmalar yapılmadıkça, Nevyorkda maç yapmaktan menedilen bir boksör başka bir y&re giderek maç yapabilir.
Son zamanlarda Nevyork gibi diğer eyâletlerde de bu istikamete doğru bir cereyan görülmektedir. Her halde yakın bir zamanda boks tam mânasile sıhhî ve emniyetli bir cp'-’r haline gelecektir.
fn güzel, en faydalı Bayram hediyesi Okul Yolunda
Çocuklara, radyoda, okulda, bayramlarda okunan en güzel şiirleri bu kitapta bulacaklar.
Bulgaristan’ın Tıtoyu ithamı
Londra, 17 (a.a.) (Reuter) — Bul gar telgraf ajansının bugün bildirdiğine göre, Bulgaristan Mareşal Tito ile Yugoslav liderlerini, Bulgar hükümetini .kuvvet kullanarak devirmek» için suikast hazırlamakla itham etmiştir.
Bir protesto notası verilerek, Yugoslav liderlerinin, Sovyet Mareşali Voroşilov’u ve Bulgar kabine bakan larını katletmek üzere hazırlandığı söylenen komplodan doğrudan doğruya mesul oldukları iddia edilmiştir.
15 gün önce Sofyada yapılan bir muhakemeye 26 Bulgar ve Yugoslav, böyle bir komploya iştirak ettikleri için hapsedilmişlerdir.
Bulgar notasına göre, casus ve suikastçıların bu muhakemesi «bir takım yeni suçlan ve Bulgaristanın içişlerine büyük mikyasta müdahale edildiğini» açığa vurmuştur.
Hidistan Maslahatgüzarı
A- (Baş tarafı birinci de) ğini, ve geldiği vakit memleketimizi yabancı hissetmediğini, kardeşinin uzun müddet Türkiyede kaldığını ve burada öldüğünü söylemiş ve bir müslüman olarak Hindistanı temsil etmiş olmasının delâlet ettiği mânayı işaretle bunun tabiî görülmesi lâzım geldiğini ve bugün Hind camiası içinde 45 milyon müslümanın yaşadığını ilâve etmiştir.
Muhammed Yunus, Türk basınına karşı duyduğu iyi hisleri belirtmiş ve Hindistanda lâik bir devlet kurulması için Atatürk inkılâbının örnek olarak alındığını ve bunda: muvaffak olunacağını ifade etmiştir
Maslahatgüzar, müteakiben Pa-kistanla Hindistan arasında Ben-gal meselesinin halledildiğini, Keş-mirin durumu hakkında henüz bir anlaşma yapılmamış olduğunu anlattıktan sonra Hindistanın yenil Çin hükümetini tanımış bulunduğu, nu ve iki taraf arasındaki diplomatik münasebetlerin yakında kurulacağını ve Hindistan ile Tibet arasındaki münasebelerin de iyi olduğunu I belirtmiştir.

Comments (0)