Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi

I


A.
Safa çünfiftri çıkar halk fUFîftt Gazeten_n kurucusu ve sekreteri; Arz NESİN
Sahibi ve neşriyatı fiilen idare ada»; Rıfat İlgaz
Adres: Kumkapı, Derinkuyu Sok. Ne. 4 İSTANBUL
Telefon: 21131 ABONE: Bir yıllık: 500 Kr. Altı aylık: 250 Kr.
Fiatı: 10 Kr.
Yıl: I — Sayı: 15 16 Kasım 1948 Salı
Dizildiği ve basıldığı yer: Osmanbey Matbaası

I
Demokrasi

münakaşası
Şükrü Kaya, Cumhuriyet’ • te Eskiçağ Demokras leri ve Şef meselesi başlıklı bir ma • kale neşretti. Diyor ki:
«Demokrasilerde Şef olmaz diye bir iddia ve olmamalıdır diye de bir dâva var. Fakat ne o iddia gerçektir, ne de bu dâva gerçekleşeceğe benzer»
Îlmî bir eda ve r yazî bir keskinlikle düsturlaştırılan «demokrasilerde Şef olmaz» id diası demokrasi tarihinin ta -lifinden çıkarılmış bir mantık neticesi...
Halk için rahatlıklar ve ko laylıklar tem n eden Şeflere mazhariyet...
Gariptir ki Yunan Muczcsi diye cihanın bugün dahi hayran olduğu Atina demokrasisinin o muhteşem eserlerle do lu altın devri bu adem1 arın feflikleri sırasına tesadüf e -der. İddia ed ldiğine göre bü adamların şeflik otoriteleri A» tin a'da demokrasinin tabiî ge
lu bir ahenk ve n:zam teşki • lâtı» kurulacak; ve sonunda «ferd egoizmi Devlet otoritesi ne karşı gelemiyeceği gibi, Devlet de yurttaş şeref ve hakkının en esaslı bekçisi o • lacaktı.»
Demokrasi, bugün de, mat»
bu kâğıt piyasasının en sürüm lü matalarından biridir: «İktisadî demokras » «siyasî demok rasi», «liberal demokrasi» «çok pıartili demokrasi» , «hakikî ve «sahte demokrasi», «aristok ratik demokrasi», «kitle, yığın ve halk demokrasisi», «vasıta-
PARİS mekiuplari
Mühim bir toplantı
Paris (Hususî muhabirimiz kûnıet bu yabancıların greve den)— On beş gündenberi iştirak etmemesi için «grevle Fransa br sulh mücadelesine m iştirak eden yabancılar, sı öî r*ı cm i T^ı m r» • ( C11 V» \ ! J J ' I ... J _
il demokrasi» «Roma demok • demokrasisi», «uydurma de -rasisi», «Batı t pinde demok • mokrasi», «akrobatik» ve «eli rasi», «Anglo — Amerikan de- sopalı demokrasi» gibi feryat mokrasisi», «Ruslaşmış demok lar yükseliyor.
rasi», «atom bombası ve dolar ! Yeş 1 cübbesinin altında Me demokrasisi» «halkçı demok • hı Kampf taşıyan gazetelerde rasi» İlh. î _ - ---------—
Totalitarizm jenerik adı al- »demokrasi oyunu istemeyiz!» - tındaki nazizm ile komünizmi kabaca karıştıran psödodemok ratik propagandanın Türkiye pazarındaki Batıcılarından «Vatan taciri» Yalman, «de • mokrasi meydan muharebesi kazanıldı» diye şenlik yapar ve «Türk sc malarında yükse • len hürriyet ve hak güneşinin yalnız Or4aşark ve Asyaya nur vermiyeceğ:, Garb âleminin yorgun ve yıpranmış de • mokrasi imanını da tezeleme -ğe yol acacağı ümidini» sunar dia etmektedir, ken her köşe başından «şekil
bağımsız millet vekillerinin
diye kükrediği, fıkracıların «her derde deva demokrasi» ile halkı eğlendirdiği bu pa • nayır günlerinde, mend 1 hac mindeki vilâyet gazetelerinin, büyük bir ciddiyetle, demok rasi etrafında polemiğe giriş • tiğini görüyoruz.
Bazıları demokrasi olmadığı iç n Adliye Sarayının yapıl madiğini ileri sürmekte, bazı lan da demokrasi olduğu için ■ türbelerin açılamayacağını id-
girişmiştir. Buna: (Su.h ayı) jnır dışı edilecekler» d ye bir kararname çıkarmıştır. Hükû metin bu tehdidi altında ya bancı işçi’er, grevlere katılan malda beraber, desteklemek bedirler. Yabancı işçilerin teh dit altında çalışmalarına rağ Imeı bir buçuk aydır yeryüzü jre#lbir gram köi-tfiî bil^jıka
da diyebiliriz. Bu münasebetle «Action» mecmuası bir top lantı tertip etmişti ve Fransa nın bugün kalburüstü gelen bütün entelektüelleri bu top I lantıya davetli idi. Bu toplan tının mevzuu «12 leri kurtar •p-.-*(■ ■ - •- •
Bu toplantıdan maksat 1
(Defamı 2 de)
tçlfıeSİTfe narla îTerTMsm». ’Tnw
mani olmamış. Demokrasi ka- -
Dunları yürürlükte kalmış, Kasımda Nevyork da başla-
mani olmamış. Demokrasi ka-
halkın sivil haklarına ve hür« riyeter ne ilisfmenTş. Aüna-nin o devirlerdeki gürültülü pa tırül) meclislerdin Hali. Sofok lisin «Karılar Meclisi» korred yasının alaylı ist'hzph sahne Herinin zengin mevzuland^*... îlh.»
B r mermer direk sandığı Yunan Mucizesini Avrupa se yahatlerinin tatlı intihalarına karıştıran ve Comeddie Anci-enne denilen janrın en ünlü mümessili Aristofanes’e ait ese ri meşhur Yunan trajiğine armağan eden eski içişleri baka «ıı, bu makalesinde, sal+an atı zamanında basılmasına him -met ettiği bir konferansın tezini, on yıllık fasılayla, aynen tekrarlamaktadır. Hukukçu gözü ile milliyetçilik ve Halk çılık adını taşıyan bu konfe -ransta, Doçent Yavuz Aba -dan Şef sis*emile demokrasinin mükemmelen bağdaşa bile-ceğ ni isbata çalışıyor; demok rasiyi «Devlet = Halk ve mil îet» formülde tarif ediyordu. Bunun da adı «yeni demokrasi» idi. «Millî hümanizm» e-'tiketi altında nazizmin ben - | zeri b r ideolojiyi işlemeğe çalışan Doçent, konferansta, «sağ, sol veya klâsik demokra ■i» ye dokunmuş; «disiplin i -cap etüren demokrasi» den dem vurmuş ve nihayet «Türk Demokrasisi» tabiri üzerinde karar kılmıştı. Bu öyle mesut bir demokrasi rej mi idi ki, orada Halk Partisi «halk kit • lesile Devlet cihazı arasında siyasî — dinamik bir organ» vazifesini görecek; «Halk, par ti ve Devletten ibaret üç uzuv
1 yan 12 komünist liderinin iddianamesine münakaşası idi.
B r çok partilere mensup a-’ukatlar, hâkimler, gazeteciler ve siyaset adamları söz ’dılar. Hepsinin konuşmalarda müşterek bir nokta var 1ı: «Komünizmle mücadele namı altında yapılan propagan daların çoğu, hür fikirlere kar şı mücadeled r. Bu noktayı iyice ayırmak lâzımdır. Çün kü H i er de ayni yoldan, ik tidara tırmanmıştı.»
irılamamıştır.

Marsilyada başlayan limam işe' _ri grevi on beş gündü* .levam ediyor. Bugüne kada-68. gemi hareketsiz o’arak bek lerhektedir. Hükümet askerî kuvvetlerle bu gemilerdeki kömürleri boşalttırmak istedi ise de, bu sefer de kamyon so förleri askerlerin boşalttığı kömürleri nakletmediler.

Kömür işçilerinin grev nden şimdiye kadar üç işçi öldü:
Bayan Rooseveıt te dahil ol Bunların mesuliyetini İçiş eri
duğu halde, bir çok Amerika lılar, bu toplantıya çağırılmış tı. Fakat hiç b;nsi gelmedi.
*
8 Kasımda maden.Jşcilçrinin altıncı grev haftası başladı. Geçen hafta hükümetin bü tün tazy:k, tehdit ve oya’ama sına rağmen, bu altıncı grev haftasının başında, maden işçi lerlnin yüzde doksanı greve deiam ediyor. Geri kalan y’*? ide onu da yabancılardır. Hü

Iş kanunlarımız
Dikkati bir okuyucumuz (Başdan Sayı 11) ae çıkan bir mektubunda «devletin işçi dâvasına müdahale keyfiye tini» incelememizi istiyor. U-kuyucumuza göre, devlet, eş ya fiatlarını, işçi yevm yesini, | çalıştırma şeklini, iş müddeti ni lay n etmek suretile kapita I.stin kârını tahdit edebilir. Gerçi bu okuyucumuz gibi bir Çokları, hattâ bunlar arasında Üniversitedeki kürsü sahibi o.aniar bile devletift emek sahipleri lehine, iktisadı hayata ’müdahale erebileceğini kabul edenler vardır. İl m müessese leri meyanında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Enstitüsünü
Bakanı Jules Moch, grevcile re yüklemek istedi. Fakat hâ dişe yerinde bulunan muhtelif gazetelere ve film şirketle zikredebiliriz, rine mensup yirmi iki foto | Gerçek ilim mensupları bu muhabiri, hâdisey' fotoğraf ar kanaatin tamamile aksine sala teşbit ettiklerinden, bir be yanname ysyın’.ıyarak, İçişleri Bakanını yalanladı'ar ve ilk ateş edenlerin polis kuvvetleri olduğunu haykırdılar. Jw.es Moch bunları tevk f ettirdi ve
- (Devamı 2 de i
J Bir işe nin ha?in romanı
Geçen haftaki sayımızda A bu ilk kazadan on beş gün li Konuk isimindeki bir işçi vatandaşın, bir iş kazası so nunda et ve kemik külçesi ha line gelince, çalıştığı fabrika dan nasıl b r sofra gibi kapı dışarı edildiğ nin hikâyesini anlatacağımızı söylmeşFik .
Ali Konuk 932 de Nuri Kil liğil’in fabrikasında çalışma ğa başladı. ’m«dât kıs
unda usta idi. 938 senesinde bir bomba kazası oldu, el bom bası Ali’nin elinde patladı. Ali
hastanede yattı. Ve bermutad bu hâdiseden dolayı tazminat filân da almadı.
942 yılı 23 Ekimde Nuri Kil ligil fabrikasının yaptığı si lâhların Ankarada Zir poligo nunda tecrübesi yapılacaktı. Ali Konuk, bu iş n ustası ol duğundan fabrika tarafından tecrübede bulunmak üzere va zifelendirilmişti. Bu tecrübe 1 de bir infilâk oMu. Ali Konuk
• (Devam* 2 det
hiptirler. Devlet iktidarda bu j lunan partin n temayülâtmı . ifade eder. Kapitalist bir idarenin temayülü de pek tabiidir ki, işçi lehine olamaz. De mek oluyor ki, emek sahipleri nin iktirarda olmadığı bir yer de, devletin emekçi» lehine ik tisadî hayata müdahalesine imkân yoktur.
Bu gün gibi aşikâr bir key fiyettir gerçi, kapital sahip lerinin iktidarda bulunduğu ülkelerde de bir iş veya işçi kanunu vardır. Fakat bu iş veya işçi kanunu, evvelki ma kalelerimizde izah ettiğimiz gibi şu dört noktayı yani (gündelik, çalışma müddeti, çalışma şekli ve eşya fiatı) keyfiyetlerini bir arada ve ayni zamanda halletmemekte dir. Bu suretle kapital sah’bi için daima b’r acık kapı kalmaktadır. Bu durumda olan
f
Yazan; Abidin Nesimi
İŞÇİ veya iş kanunu itibarî (nominal) bir iş kanunudur. Varlığı ile yok.uğu arasında işçi için b r fark yoktur.
Bizdeki iş kanununa gelince; maalesef bu da nominal bir iş kanunudur. Gerçi bizim iş kanunu (gündelik,’ çalışma müddeti, çalışma şekil ve eş ya fiatı) nın bir arada incelen mesi lüzumunu duymuş ve bu hususu temin için îcra Ve killeri Heyetine bir kararname çıkarmak salâhiyeti vermiştir. İlk bakışta bu kararname ile iş kanunumuz, nominal bir iş kanunu olmaktan çıkarak, hakikî b r iş kanunu olabileceği zannı hasıl olabilir. Fakat derhal söyleye im ki, böyle bir şey de olamaz. Zira 0U şekildeki bir kararname son tahlilde, sermayedarın kâr hürriyetini tahdit ettiği iç n, kararname olamaz, ancak kanun olabilir. Zira ka nun ile kararname arasındaki fark, vatandaşın hürriyeti ni tahdit edip etmeme noktasında belli olur. Şayet Bakan lar Kurulu, bu tarzda kâr hürriyet ni tahdit için bir ka rarname çıkaracak olursa, sa lâhiyetini aşarak bir kanun çıkarmış olur. Bu takdirde, yüce divanın, yapı’acak mü -lacaat üzerine, mezkûr karar nameyi iptali lâzım gelir. De mek ki bu keyfyet kararname işi değil, bir kanun işid r. Ohalde bu şekli i’e bizim iş kanunu da, itibarî bir iş kanunu olmuş olur.
(Bu mühim yazının devamı nı gelecek sayıda bulacaksa nız).
Bahife: 2
BAŞDAN
16 Kasım 1948
Bir Gazeteyi batırmak ve yaşatmak
Bir işçinin hazin romanı
Geçen yazımda bayilerin, bir gazete üzerinde mühim rolleri olduğunu söylem ştim. Bunu başımdan geçen bir vaka ile anlatmağa ça.ışacağım.
946 yılında (Markopaşa) yı çıkarmağa karar verdim. Ser mayem olmadığı için, gazetenin tesisi için 12&0 lira veren bir arkadaşla ortak olmağa mecbur kalmıştım. Gün.er ve gecelerle uğraşarak gazetenin İlk sayısını çıkardım. Gazeteleri bayiler, her sabah erken, saat 4,30 da d ger gazetecilere verirler. Ben de o saatte, Markopaşaian yüklenerek, ev velce konuştuğum bayie götürdüm. Bayi şöyle bir dudak bükerek gazetelere baktı,
— Vallahi alamıyacağım, ma nur gör, dedi.
Evvelce konuşmuş olduğumuzu, beni böy.e sıkışık zamanda yapayalnız bırakmasının doğru olmıyacağıni uzun Uzun anlattım, hattç rica ettimse de, hiç oralı olmadı.
Mecbur oldum, gazeteleri artıma vurup, başka bir bayie gitmeğe. O da şöyle bir istihfafla gazeteleri elledi:
— Bunlar satılmaz, beni beyhude uğraştırma, dedi.
Şunu da söyleyeyim ki, bayiler gazeteleri peşin para ile almazlar. Sattıktan sonra parasını verirler. Böyle olduğu halde, ikinci bayi de almadı. Esasen, bütün Türkiyen’n ga nete dağıtılmast işi topu topu ^edi sekiz bayiin «indedir. Ben o gece, sabahın sekizine kadar bütün beyilere gidip dil döktüm. Markopaşanin iyi bit gazete olduğunu, mutlaka satılacağını, para kazananacek farını anlatmağa çalıştım dur dum. Fakat hiç biri kâr etmedi ve ben tersyüzü, yavrusunu taşıyan bir ana kedi gibi, tekrar gazetelerimi sırtlay’p, İdarehaneye döndüm, tki gece de uyuyamadığim için gazetelerin başında elimi şakağıma koyup, p s pis düşünmeğe başladım. A’tı aydır kur-duğum hayal, bir aydır yaptı ğım hazırlık ve hepsinden, beteri de, arkadaşımın 1200 li-

Piri] mıktııp'an
(Baş tarafı 1 dr) bir kaç saat sonra da serbest bırakmak mecburiyetinde kal dı.
* *
Grev halinde bulunan maden işçilerine, dünyanın her tarafında bu’unan muhtelif maden ve kömür işçileri sendikaları tarafından mühim miktarda para yardımı yapılmaktadır.
Bu para yardımında bulu-nanTardan, Polonya, İngiltere, Macaristan, Çekoslovakya, A-merika, İtalya maden ve kömür işç'leri sendikaları başta gelmektedir.
Fransız halkı da, grev yapan maden işçilerine şimdiye kadar, 58 milyon frank para yardımında bulunmuştur.
Büfün dünyanın tanıdığı meşhur ressam Pablo Picasso, tek başına bir milyon franklık bir bağışta bulunmuştur.
(Baş tarafı 1 de) un sağ ayağı kırıldı. Vücüdu mermi parçaları içinde kaldı.
| Kazadan sonra Ali Konuk bir yarım insan halinde beş ay hastanede yatıyor. Vücu dündeki mermi parçalarından bir kısmını çıkarıyorlar, fa kat şimdi halen beş parça vü
1 cüdünde et ve kemik arasın ' da durmaktadır.
I Ali, bacağını açıp gösteri ı yor, içinde mermi parçası du ran, şekli, değişmiş bacağa ba kamadım, başımı çevirdim. O ' vücüdünün başka yerlerinde ki yara ve mermi parçası bu
İlunan yerlerini göster yor.
Ali, hastaneden bir bacağı beş santim kısa, topallıya to pallıya çıkıyor.
Patron iki ayrı doktora gön deriyor. îkisi de «çalışamaz» diye rapor veriyor. Ve altı ay (istirahat veriyorlar. Altı ay sonra patrona gidiyor:
rası mahvolmuştu.
Biraz sonra, bin iki yüz lirayı veren arkadaşım otomo-bike geldi. Hiç bir yerde, hiç bir gazetecide Markopaşayı göremediği için, küplere binmişti. Bana çok asabi adam olduğunu, şimdi hırsından raf lan kırıp yıkacağını haykırdı. Haklı idi, sesimi çıkaramıyor dum.
Hâdisenin buraya kadar o-lan kısmı gösteriyor ki, bayi ler bu gazetenin ölümüne â-deta elbirliğ Ie gayret ediyor lardı. Şunun sebeplerini ileri de anlatacağım. Bayilerin esiri olmamak için yapılacak tek çare kalmıştı. Ben de öyle yaptım. Gazeteleri koktuğu-
mun altına elıp, bütün Istan I bulu dükkân dükkân dolaşıp gazeteleri bıraktım, bir yan-dan da kendim köprü üstünde sattım.
Gazetenn bir günde âdeta kapışılır gibi satıldığını gören bütün o bayiler, yanıma gele rek, gazeteyi kendilerine vermemi rica ettiler.
işte bayilerin bir gazetenin yaşamasında ve ölümündeki rd’leri. Bu memlekette neşriyat dâvasının halledilmesi lâ zım gelen en mühim derdi de, bu bayi meselesidir. Fırsat bul
îsmi mahfuz bir okuyucu-muz yazıyor:
(Bısdan) gazetesini okuyo mm. Hem okuyor hem de her safımndan arkadaşlara birer ane gönderiyorum. Ya’n z ŞU dukça, bu hafif konuşman- |varki bugün olgun Türk tntel
miza devamı faydalı buluyo- ] lektüelinin kafasında sırala-rum. naa birçok sorulara, Başdan
Demokrasi münakaşaları

(Baş tarafı 1 de)
Senelerce gamalıhaçin rek • lâmını yapan başyazarların gö zönünde, Führerin argosunu kullananan en hais demokrat, Peker olduğu hal teşbihlerine varıncaya kadar de; Ergenekon’a gö re yine ayni Peker «demokra siyi boğmak emelile iktidara gelen bir numaralı demokra • si düşmanı» sayılmakta.
Kimi eski Türklerin yaşa • dıkları yüksek yaylalardaki saf demokrasi havasına muh -taç olduğu?'uzu, kimi ilâhî de mokrasinin beşiği oku Ara -bistan çöller ne dönmek ge • rektiğinl öğüUüyor.
Mezhep ihtilâflarını körük lemek fırsatını bulan bir Ye -şil Hoca, alevî — sünnî kavga sında, Muavıyenin altına «demokrasinin koyu düşmanı» damgasını basmakta tereddüt etmemiş ;bütün ömründe Şar kı müdafaa eden Ömer Rıza, «Doğ|l demokrasisi» derken ke limeyi en ez:ci bir hakaretle çiğneyip geçmiştir. k
«Kızıl veya kara bütün totaliter rejimlerin daimî düş -manı» olduğunu göğsünü ka • bartarak ilân eden, «sahte hür riyet kahramanlarından» düz me demokrat Köprülü, üstü le altı birbirini tutmayan ma kalelerinde, «Batı demokrasi si» ni örnek gösterdiği halde yağlı boya tablo yerine boş bir çerçeve uzatmakta yani parlmanter burjuva demokrasisini bütün icaplarından sı -yirmak istemektedir. «İH numaralı Halk Parisiırn Şefi» ve «göstermelik muhalefet» in t lideri Bayar’a gelince, o da,
— Bana bir mikdar para ve j — Sen bu kadar istiyorsun amma Ali, diyor, ben sana da ha fazlasını vereceğim. Senin bana bunca yıl emeğin, hak kın geçti.
; Ali saf ve temiz kalblidir amma, kazık yiye yiye, artık bu patron milletinin ne mal ol duğunu iyice öğrenmiştir. O nun için, bir sırasına getirip fabrikanın işçi mümessilleri yanında da, patrona ayni sön leri söyleüyor. Bu konuşma dan sonra hakikaten altı ay maaş işliyor. Ali yedinci ay maaşını almıya gidince,
— Sen.n maaşın ke.(Mi, dJ yorlar.
İAli de içinden,
— Eh diyor, maşımı kestik lerine göre demek ki Ankara dan bekledikleri para geldi. Şimdi bana ikramiyemi verir i ler.
Fakat umduğu gibi çakım yor. Patronun Aliye verdiği cevap şudur:
— Ne parası?... Sana meta lik bile veremem. Şimdiye ka cevap verecek bir durumda de ^ar a^!ğm maaşlara say. gildir. Hiç savsaklamadan şu taş kesiliyor. Yapacak
nu size söyliyebÜirim ki hü- nesi var> Bu ret cevabında* ’i a .« ■ i • • • v * 1 Q 14* 1 îivr ra iıÂmcM
rin de h ç olmazsa evimde o turduğum yerde çalışayım, di yor.
Ali Konuk patronu Killiği le bunu söyediği sırada, oda da fabrika müdürü Naim Ce vat da hazır buunuyordu.
Patron şu cevabı veviyor:
— Bu sırada paramız yok. Sen hiç merak etme. Evinde rahatına bak Maaşın tıkır tı kır işilyecek. Yakında Anka radan sipariş parası gelecek. Alır almaz veririm.
Ve Aliye soruyor;
— Ne kadar istiyorsun?
— Siz ne münasip görürse niz.
— Yoooo... sen söyle.
Ali, utana utana, alil kalan vücudü için, «iki bin» diyebili yor. g
Fakat merhametli ve insaflı patron.
j
Bir okuyucunun tenkidi !
Ali taş kesiliyor. Yapacak
’ sonra altı ay daha uğraşıyor. En sonunda belki bir faydam olur diye, Nuri Killiğil’in ana cası Halil Kut paşaya br mek tup yazarak halini anlatıyor. Halil paşa, bu mektubu Nuri paşaya vermiş. Nuri Paşa da Aliyi çağırtıyor. Fakat kendi si konuşmuyor. Yeni fabrika ımüdiAÜ
— Ali diyor, ne kadar para istersin, söyle...
Artık Ali için hayat memat meselesidir. Çünkü derhal a meliyat olup, vücudündeki mermi parçalarını çıkartmam mutlaka lâzımdır. Ali kaza dan az evvel evlenmiştir. Genç evlilerin bir dilim ekmeğe muhtaç oldukları günler çok olmuştur. Sırf hayatını kur tarmak için pazarlığa girişi yor. Ve zavallı Ali beş yüz B racığa razı oluyor. Onlar da kabul ediyorlar. Fakat para yerine vait veriyorar. Ali ye di ay bu beş yüz lira için eşik aşındırıyor. Fakat daima ka pı yüzüne kapanıyor. Şimdi haklı olarak, insanın aklına şöyle bir sual gelir:
Nuri Killiğil, bizzat kendiri şahitlerin yanında 2 b n lira vereceğim dediği halde, niçin şimdi böyle yapmaktadır. Bu nun sebebi mahkemede anlaşı lıyor.
Ali başka çıkar yol göreme yince mahkemeye müracaat .ediyor. Fakat daha ilk celsede ’ mahkemeyi de kaybediyor. Çünkü hâdise mürur—u za mana uğramıştır.
Her zaman kasasının arkası i na sığınan patron bu sefer de mürur-u zamanın himayesine yolu i glr vnr* Ve hangi sebeple Ali bir yı bu i al 4 zamandır güler
kûmetin iç politikasını tenkit etmekle bir iş yapmış sayıla mazsınız. Çünkü bu iş o ka dar tavsamıştırki süistlmaller den dem vurmak, hayat paha lılığmdan acı acı şikâyet et mek artık bir marifet sayıl mıyor ve aydın gençlik, bu nun bir tenkid meselesi ve bu işlerin önüne geçmenin de bir niyet ve istek meselesi de ğil hattâ Celâl Bayar ve Ha san Saka ve bilmem k m işi de ğil, bunun doğrudan doğruya bir sistem ve rejim meselesi olduğunu çok iyi biliyor. Yani iç işlerimizi tenkit etmek geli işi güzel bir ticaret konusu ve ' burjuva basınının bir alış ve riş mataıdır. Hayat pahalılığın dan şikâyet, ve devrimizin yüz karası olan (Gecekondu lar) işini hiç sıkılmadan ay laröan heri geveleyen ve bu nu gazete satmak için bir istis mar vasıtası yapan, kendileri ni Milliyetçiliği inhisarları al I tında tuttuklarını zanneden bir sürü mürteci ve ruhları kapkara gazeteler varken
kongrelerde Davalaciro rolü -ne çıkarak, Finten’deki mtsra-lara mensur nazireler yarat -makla meşgul görünüyor: «Ba şımıza gökten ateşler yağsa dahi demokrasi yolunda omuz omuza yürüyeceğiz-...»
Hürriyet heykeline şal ört tükten sonra, omuzlarına eğ -reti iki melek kanadı takâ rak, «İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma» Ce -miyetlerini kuranlar, şanlı de mokrasi bayrağını hasımları-na kaptırmamak için, hokl4a-bazlara parmak ısırtacak hü nerler gös+eriyor. v
Öyle anlaşılıyor ki, «ileri demokrasi» ye karşı cephe a' lanlar, memlekette, «gerçek ‘ demokrasi» yi kökleşt rmie şe refini, hiç bir zaman, payla • şamayacakl
«Irkçı —Tur; ncılar»m avu katı — «İnsan Haklarını Ko -rurrta Cemiyeti» sabık kurucu larmdan—, Demokrat parti tsfanbul İdare Kurulu Baş -kanı Prefesör Kenan Öner’e karşı açtığı hakaret dâvasın -da, adaleti temsil edenlerden, haksız akıttırılm’ş gözya^arr nı.n hakkını istiven» Haşan Âli Yücel, Suphi Nuri’nin ha-valefne gözlerini yumarak, en eür sesile: «Tam bir demok • rat ruh taşımaktayım!» diye övünmedi mi?
Sairin dedi&i gibi:
Her dilde bir terane ve her te’de bir şada...
Hem de, çember çeviren çocuklardan seksenlik omuzun da firari efkâr ;le malûl bir ruval kâğıt taşıyan «sevimli Feylesofumuz» a kadar.
A. N.
' (Başdan) gibi Türk gençleri nin özlediği bir gazetede bun larır bulunması artık fazladır.
Şuraya sıraladığım. Sorula rın hepsini hemen Istanbulda çıkan bütün gazetelere sor dum. Abidiıı Da verin ev adre sine yazmak suretiyle bunları açıklamasını istedim. Onlar o ralarda bile değil. Nihayet si ze baş vurmak zorundayım. J Bu gün Amerikanın ıkuyru ğuria bağlanmış olan ve onun düdüğünü öttüren matbuatı nıız, uyarma gelmediği için ba zı memleketlerin adetâ düş manı kesilmiş ve bizim gazete çiler ve idareciler de o ; tutmuşlardır. Amerika L.. - -
memleketin rejimini iş ne gel i yüz, tatlı dille oyaladığı anla mediği için sevmiyormu, o (şdıyor. Yani bir kapitalist tak memlekete biz Amerikadan tigi.
daha fazla düşmanız. O memle | Tıpkı Demokrasi gelecek di ketin halkı ve d plomatı ve ye nutuklarla, yem borulari herşeyine akla gelmedik tez le oyalandığımız gibi.
yif ve ift râları yepma’ıyız Şu ' Gelecek sayılarımızda Nuri raya bir parçasını eklediğim KilliğiVin başka marifetlerini (Devamı 4 de) ( de neşre gayret edeceğiz.
RAŞDAN
S«hife: t

«S
Ingilterede İşçi Mücadelesi L
îngilterenin işçi teşkilâtları yahut sendikaları olan Tra -de — Ünion’ları (treyd — ün yon) tanımaya girişmeden ön ce bir an unutulmaması gere ken bağzı temel noktalar var ur.
Önce gözönünde tutulması ge reken nokta Britanyadaki sen dikalarm bir sınıfın hak vt menfaatlerin yalnız korumak değil, fakat bu hakları işve -Tenlere ve aynı zamanda dev Jete tanıtmak için meydana gelmiş kurumlar olmalarıdır. .Yani katıksız ve düpedüz sı -nıf teşkilâtlarıdır. Mahiyeti ve mevcudiyeti icabı sınıfidirler.
İkinci önemli nokta treyd — ünyonTarın yahut sendikala -nn Britanyanın hususi şartla Tl içinde doğup geliştikleri ve herşeyden önce kendi günlük hayatlarının amelî ihtiyaçları te meşgul olduklarıdır.
Üçüncü nokta İngiliz seçeli kalarınm faaliyet ve hareketlerinde doğrudan doğruya ve müstakil olarak kendi aldık -farı kararların kend.leri tara fından gerçekleştirilebilece -ği inancıdır. Yani kendi ihti -yaç ve menfaatlerini dışardan bir müdahaleye müsaade et -meçten kendi mücadelelerde elde edilebileceği düşüncesi bu sendikaların temel taşların -dan biridir.
Dördüncü ve diğerlerinden daha az önemli olmayan nokta, Ingiltere işçi sınıfının, her memleketin sosyal mücadele -ter tarihinde görülebileceği gi bi, teri yürüyüş temposunu gevşeten ve bağzanda köstek lemeye muvaffak olan engel -terin mevcut oluşudur. Gene başka yerlerde görülebileceği gibi bu engeller işçi sınıfının kendi saflarından çıkmıştır. İşçi sınıflarının inkilâpçı yü -rüyüş temposunu köstekle -mekten b rinci derecede me -sul, temsil ettikleri sınıfın ha yati menfaatlerini sermaye -dar sınıfile uzlaşmakda bulan birtakım işçi liderlerinin türe menidir. Meselâ, 1869 — 90 a Tasında sermaye ite emeğin u yuşmacılığmı yapan treyd — ünyon l derleri bu opurtünist hareketleri yüzünden işçi sini finin büyük menfaat kayıpla nna sebep olmuşlardır.
Bu gibi hareketlere o tarih tesn sonra tekrar rastlıyoruz. Son olarak ta bugünkü işçi partisi liderleri opürtünizmin en son model tipleri olarak karşımızda bulunuyorlar.
Beşinci ve belki de en mühim nokta Ingilterede Semdi kalann hak ve gayelerini ta hakkuk ettirme yolunda mem lekelin siyasî hayatında tesir li bir rol oynamalarıdır. Yani Ingiltere'de Sendikacılık sade ce işçi sınıfının menfaatlerini korumakla yetinen teşkilât lar olmayıp memeketin ve do ayısile imparatorluğun idare -sinde faal rol sahibi olmak iddiasındadırlar. İngiliz Sen dikaları azalarının hak ve menfaatlerinin ancak siyasî mücadeleterte elde ekmenin mümkün olduğuna ncnmış’ar ve bunu tarihî tekâmülleri bo yunca ispat etmişlerdir. Bu -günkü işçi hükümetini iş başı
Yazan: Necdet ALTINAY
na getiren de İngiliz emekçi sınıfının siyasî faaliyete ver diği önemin neticesidir.
Grevin verimli olabilme -sini sağlamak için başka işçilerin yerlerini almasına engel olmak maksadile iş yerine ken di adamarından bir kısmini nöbetçi olarak bırakıyorlardı. (Piketing)
Fakat sendikalar daha o za man siyasî ve sosyal meselele re gösterdikleri ilgi bakımından da dikkati çeker. Bir defa teşkilâtlanıp kuvvetlenme ğe başlayınca seslerini daha kuvvetle işittirmeğe muvaf" fak oldular. Umumî ve parasız tedrisat ve İçtimaî kalkınma yolunda şiddetli mücadele lere giriştiler. Küçük çocuk ların çalıştırılmaması ve ka dınların çalışma saatlerinin azaltılmasını sağlıyacak yasak ların konması için çalıştılar. Bir borçlunun alacaklısı tara fından hapse atılmasına im kân veren kanunun kaldırıl masına yardım ettiler. Herke s n reyini kullanmak hürriye tinin bütün yurttaşların en tabiî hakkı olduğunu hayki rarak, yalnız mal ve mülk sa hibi olanlara rey hakkını tanı yan kanunun değişmesine â mil oldular.
1860 yılında kömür ocakları s?h:pleri ücretleri keserek iş çilerin birçoğuna yol verdiler.
Liberalizm ve Kapitalizm
(Gecen sa-utAm denem)
Yukarıda bahd ettiğimiz geliş menin sonunda İngiltere Fran sa, Amerika ve sonradan Almanya ve Japonyanm ekb-nom k hayatı bir avuç kapitalistin «/ ine düştü. Tepeden tırnağa kadar silâhlanmış o -lan bu memleketler bütün
dünyayı da ellerine almışlar, jküsadî hayatın bu surette dünyanın bir kısmım kendile bip elde toplanması bir an rine tabi, ter kısmini da ya- jnsanhn aklına git gide re-n tâbi b x hc.ılo g., tiriTiişIoT - K,Bİ>vtiıı tı^ı fikri
ni getiriyordu. Halbuki, bilâ kis tekelci kapitalizm rekabeti kaldırmadı, onu daha şiddet lendirdi. Artık yüzlerce ve binlerce küçük kapitalistler a-ras ndak’ küçük ve zararsız rekabet değil, bir iki 'büyük kapitalist gıirubu arasındaki şiddetli rekabet mevzuba sdi, bu gurupların şiddetliş ye ba-zan kanlı rekabetinden bütün bir cemiyet müteessir ekiyor Tekelci kapitalizmin oetice-ve çevrilen büyük dalavere - si yalnız yirminci asırda mil -lerte halk b:rbrine düşmaı. . •, ki kısma ayrılıyordu.
Emperyalist devrede tekelci kapi’alistter dahilî piyasayı istediei gibi elinde oynatır ve çıkardığı mallara istediği f atı kor. Bu yüzden ayrıca bir kâr temin ederek sermayesi bir çiğ gibi artan kapitalist yeni yeni kâr membrğlıarı bulmak mecburiyetindedir. İşte onıdokuzuncu asır sonuna doğru bu devreye giren k®pi-
di, artık kapitalizm bir iki memTeketm değil bütün dünyanın sistemi idi. Newyork borsasmdaki bir fiyat, düşmesinden Orta Anadolıitnm jpö -beğındeki mehmsdçikde, Afri kanın ortasındaki zenci de Alrı anyadakl HdtB’ta mütee$» sir oluyordu.
Bu bir kaç «ileri» ve «mede nî» memleketteki kapitalist-ler bir tekel teşkil ediyorlardı, aırtık b r çok- küçük kapitalistler arasındaki «erbej/ rekabetten eser kalmamıştı, çünkü birbirini takibeden buh ranlar bu küçük kapitalistleri ya mahvetmiş veya büyük ka pitalistlere tabi bir haile koymuştu. Küçük kapitaliste büyü mek imkânı tamam 1e ortadan kalkmış bulunuyordu.
Bu devrin başlıca vasıflarından biri de, yukarıda bahsettiğimiz gibi, kapitalistin istihsalden uzaklaşması ve faizle geçinen tüfeyU bir sınıf ha- falistter bu kân, geri memLe-I'ne gelmesidir. Faizle geçinen ketlere yüksek fazile para ver bu kapitalistler bankalar ha- mek suret le temna ediyorlar linde teşkilâtlanmışlardı. Bu dı. Bu faizcilik okadar çok

»A II - ImSm İİmbEXÎÎ
Bunun üzerine işçiler bu ha reketi protesto ettiler ve gre ve başladılar. Fakat ocak sa hipleri grevi akamete uğrat mak için her çareye baş vur dular ve nihayet bunda mu vaffak da oldular. Burada en dikkate değer işçi mukavemet terinden biri vuku buldu. Sen dikalardan yalnız bir tanesi 16 sene patronlarla olan mü • caddesine devam e*ti. Yıllar ca patronların haksızlık ve zorbalığına şiddet ve dehşet 1e mukabele ettiler. Nihayet
1876 da Şefleri casusların ıha netine uğradı, yakalanıp mah kûm edildi. Önce hapse gön derildi. Sonra da idam edildi. Bundan sonra teşkilât ta ken diliğinden dağıldı.
Demiryolu Şirketleri 1873 te ücretleri %de 10 azaptılar.
1877 de ikinci defa olmak üze re bir daha % de 10 kesinti yaptılar. Demiryolu işçileri bu keş ntilerin iadesini istediler. Şirketler bu istekleri redde dince tren işçileri grev ilân ettiter ve trenler tren seferle rinl durdurdular. Grevciler de miryollarile ilgili bütün d'ğer sendikalardan sempati grevi şeklinde yardım görüyorlar -dı. Kondüktörler sendikası, a-teşçiler sendikası, lokomotif makinistleri sendkasi gib: 1870 senefci etrafında teşekkül e-den teşkilâtlar grevcilerle ga-
bank ılar istihsal yepartlara kred; veriyor ve bu suretle tufeyli kapitalistlerin cemiyeti sürnürmeterine yarıyordu. Artık fabrikaların başında ka pitalist değil înaâşîı memur veya bankaya borcundan ömrünce kurtulamiyacak olan bir kapitalist uşağı vardı/' ,
ye birliği edinerek müeesir î H f i j 11 n yardımlarda bulundular. Ame * 1 '11 ’ d 11 *1 1 1 111
r_kan proteryasi cn şiddetli mücadele safhalarından birine g rnıişti. Grevi bastırmak için Pennsylvania ve Msryland va lileri önce milis kuvvetleri top lıyarak grevcilere karşı gön derdiler. Kısa bir zamanda bunların kifayetsizliğini a»lı yarak Federal kıtaatın yardımını istemeğe mecbur oldu • lar. Grev deha fazla yayılıyor ve grevcilern mukavemeti ar tıyordu. Umumî br grev ha vasi memlekete yayılmıştı. Ni j (Aşk ahlâkı’ndan) Engelse hayet askerlerle grevciler ara göre ihtilâlin tarifi şudur: sındaki kanlı çarpışmalar bgş |. «îhülâl bir kısım halkın ladı. Muntazam hükümet kuv -—
vetlerine karşı grevciler tüfek tabanca, sopa, balta, ellerine geçen her vasıta ite kendileri ni müdafaa ettiler. Amerikan tarihinde buna meşhur Büyük Demiryolu Grevi ismi ve rilir.
Yukarda pek kısa olarak işaret ettiğimz noktaların pe şinen kavranması mühim ve faydalıdır. Çünkü önümüzde ki bah sterin tahlili ve tenkidi bir gözle okunarak, kuru ve cansız malûmattan dinamik de müsbet hükümler çıkarmağa yardım eder. Yani diyalektik bir kavram temin etmeğe ya rar. Şu noktayı da hatırlatma dan geçmiyelim; burada esas konumuzu teşkil eden îngilte re İşçi Partsi değil doğrudan doğruya İngltere’nin işçi ieş kilâ’ı ve Sendikalarıdır.
kâr getiriyordu ki nihayet bü ! tün sermayeler bu sahaya dö-külmeğe başladı. Dünya mil ' letleri borçlu ve alacakı ola • rak ikiye ayrıldılar. Bu suret 1e tekelci kapitalistler yalnız memleketlerinin ekonomik ha yatını cfceğil, aynı zamanda maîVr ’ia alıcı olan ve ham maddeler:ni temin ettikleri memleketlerin ekonomik hayatlarını da elîerihâ geçirmiş oldular.
Yirmin asnn başında her büyük kapitalist devlet dün -yada boş kalan sahaları ve memleketleri nüfuzu altına al mıştı. Artık başkasının malı na dokunmadan genişlemeğe imkânı yoktu. O halde tekel© bir kapitalist gurubu iç>n tek çare kalıyordu: D ger kapitalist.‘gurubun elindekini zöt • lar yani, harple abnâk.
yanlarca unsan hayatına mal-olan harpler değildir. Bu dev-re âyn: zamanda bir ihtilâller devresidir. Müstemleke ve ya n müstemleke halkı tekelci kapitalizmin zalimce siyasî ve İktisadî sömürmesine, dalavc relerine, ana vatandaki işçi sı rvfı ise bu kapitalizm n artan sömürüşüne karşı isyan et mektedirjer. Tekelci kap’t* • lizmin doğurduğu bir üçüncü netice de Faşizmdir. Onseki -z:nci aısrın başında devtetin müdahalesin’ istemiven libe -ralizm taraftarı kapitalizm bu devrede devlet teşkilâtını bü-
«İhtilâl bir devri tahrip et mek, yarının binasına temel olaoak bir binayı kökünden yıkmaktır. İhtilâl ağacın köklerini kesmek, fakat çiçek ver meşini beklemektir. İhtilâl vahdet için ve hakikat aşkı i-çin.yapmayıp... Ak.bet ihtilâl benlik dâvası ve gurur içinde, eşyanm hakikatinden ve vah detton tcgafül ederek... Bir Çocuk gibi etrafındakiler! do • küp saçmak, İlh.
kendi iradesini diğerine top, tüfek ve süngüyle cebren kabul ettirmesine derler.»
HAK VERİYORUM!
Hiç kimse — büyük idealisti ’ler ve «deli» 1er müstesna — İ babasından miras kalan mükellef bir yalıyı çıplak bir ha pishane hücresile ve Paris ter zilerinin makasından çıkmif gardrobunu kürek mahkûmla rının üniformasile değişemez. I Eski bir Nazırın yem vekillere dalkavukluk eden oğluna bunun içir* hak veriyorum; Zira, o, ne büyük bir idealist ve ne de bir «deli» djr.

Adnan — Adıvar gibi sözde münevverler vardır ki, Cam» panella’ya işkence eden Gior-dano Bruno’yu ateşte yakan ve Galile’yi zindan duvarına mıhlıyan engizisyon zihniyetinden nefret ederler. Bunla • ra sorarsanız faş zm ile nazi» me düşman geçinmek övünü -lecek bir şeydir; Hitîer ile Mıtssolini’nin kemiklerine hücum ise en büyük şeıef-
Bunlar, «matbuatı hür, irfanı hür, vicdanı hür olan Garba» hayrandırlar; Ameri * ka demokrasisinin muazzam i» lukla bahsederler; ve her fır» İ m mabetlerinden» coşkun « şatta, «imin hürriyetini müde faa» etmeği kahramanlık ©a • yarlar. Gerçekte ise, bunlar, Atom bombası ve dolar de • mo^rasisinin işportacıları Ame rikan milyarderlerinin birer hizmetkârland ır.

KRAVCENKO’NUN MUHAKEMESİ
Paris, 8 (R.) — «Hürriyeti ‘seçtim» adlı kitabın müellifi Kravçenko, kendisine ve ai’.esine hakaret etmiş o-
i lan, Fransa’nın haftalık
gazetelerinden «Les Letfrea Françaises» aleyhinde tazminat dâvası ikame etmek istedi ğini bildirmiştir. Bu teki fi gö rüşen Fransız mahkemesi davanın Fransa d a görülmesini kakül etmiş, fakat şu şartı ile ri sürmüştür: «Krab(enko,
Fransada davasını açabilmek jiçin 2 m İyon frank teminat yatırmak mecburiyetindedir.» Kraveçenko bu şartı kabul ettiği takdirde davasına önümüzdeki ayın sonunda bakı te çaktır.____________________
yüyen tekelinin içine almış ve merkantilizm devrinde oldu » ğu gibi devletm teşkilât ve hi mayssindçn istifade ederek memteketi ve dünyayı kanlı bir harbe sürüklemiştir.
anbdfe: 4
BAŞDAN
16 Kasım 1948

Rabia hatun meselesi
Alâettin Gövsa okur ve lüzum görürce mecmuada tenkitler yazardı. Gönderdiğim manzu meler lehnde de bir. kaç yazı ile beraber bu manzumeler neşredildi. Ben o günden son
Son bir sene.ik edebî haya tımızda bir «Rabia Hatun» meselesi ortaya çıktı.
Rabia Hatun meselesinin kı saca hikâyesi şu: İsmail Hâmî Danişment bazı arkadaşlarına bir takım şiirler okumuş. Bu ra 1943 senesine kadar Yedi şiirler çok beğenilmiş, zaman dilden di.e dolaşmış.
Yapı Kredi Bankasının veya o Bankanın müteşebb s he yeti başkanı Kâzım Taşkent-in sermayesile, Kâzım Taş-„ kentin arkadaşı olan Vedat Tor, Aile ismile bir mecmua çıkarmağa başlamıştı. Bu mecmuada ilk defa olarak bu şiirler neşredildi ve bu ş irle-rin altında ilk defa o zaman Rabia Hatun imzasını gördük.
940 senesinde çıkan «Şiir demeti» isimli mecmuada da bu imzaya rastlanmışsa da, o zaman bu kadar alâka topla-mamıştı.
Ayni mecmuada arkaarkaya şiirleri neşredilen bu imza bir çok dedikodulara, edebî münakaşalara vesile ol n hapishanenin bir odasına du. Hemen her muharrir Ra- kapayarak, kapıyı üstümden b:a Hatun üzerine yazı yazdı. ( kilitlediler. Burada aylarca kaldım. Tek başına bir insan k tapsız, kağıtsız, kalemsiz ne yaparsa, ben de onu yaptım. Duvarlara yazılmış yazıları > okumağa başladım. Benden evvel bu odada bir Bulgar teğmeni varmış. Faşist olduğu anlaşılınca serbest bırakılan bu tevmen, odanın duvar larına Bulgarca bir şeyler yaz rdıştı. Bu yazıların arasında
Bu gidişle
uzun Gün mecmuasına Vedia Nesin I imzasile manzumeler gönderdim ve bunların bir çoğu neş redildi ve nihayet yine Yedi Gün Mecmuasında, iyi kalbli ve dürüst bir patron olan Sedat Simavinin yanında bu sefer gazeteci olarak çalışmağa başladım.
j Aradan seneler geçti. Ame ’rikan yardımı aleyhinde yaz* aykırı görüldüğünden, askerî dığım bir broşür, Sıkiyöne4im I tarafından millî menfaatlere tcezaevine hapsedildim. Ye-i mek yemek, su içmek, tenef j füs etmek gibi sarih ve kanu nî hakkım ve hürriyetim ol* ; duğu için hapishanede yazı yazıyordum. Sırf bu sebepten hattâ 1 yani yazı yazmamam için be
Ada, her ada gibi denizıe çevrilmiştir. Eyübümün bir . tek sahili var, Haliç...
| Ah bu Haliç, ne bitmek tü kenmek bilmez b.r hazinedir o... Onu siz bana sorun, onun ! ne olduğunu size benden baş ka kimse anlatamaz.
Sorun bakalım adası olan hikâyeciye, adasını Eyübüm le değişir mi değişmez.
Eyüpte yaşamak çok güçtür. Her babayiğit nefes alamaz E yüpte.
Edebî kabibyet, san’at, şöh ret, isim sökmüyor Eyüp‘e...
Püfür püfür esen rüzgârla rın Halice girmesine mani
zim yaşamadığımızı düşün mezler?.
1 — Yaşıyan öyle bir yaşıyor
ki... Çık şöyle Beyoğluna, Taksim, Şişli, Maçka tarafla rina, git Adaya, bak yaşıyan nasıl yaşıyor?. Püfür püfür rüzgârlar ipek gömlekleri şişi rir. Göğsümüzün onların göğ sünden ne farkı var?. Şu siyah kıllar mı?. Onlar gibi biz traş etmesini biliriz be şim, eğer iş o noktaya ınırsa...
— Tam bir aydır iş rum yok yok...
— Iş var amma dayı
İYazsf.: S%brı soran]
$ —iwgBJiwniBiıııı mı ■■ S
olan dağlar ne zaman yıkıla çaktı?. Ben niçin hikâye yazı j .»ordum?
\ Neden Eyüple Ada iki düş man gibi birbirlerinden u zak duruyorlardı; ikisi de ay | vatan üstünde değiller miy di?
Eyübün karanlık uykusu da ha gündüzden başlamıştı. Fab ’ rikalardan siyah dumanlar çı kıyor, kayışlar dönüyor, çark lar uğulduyordu. Bu «mesai» ye rağmen işçiler yine sefalet çinde bunalıyordu. Doğanlar doğduklarına pişmandı. Ço ! cuklar mektep yüzü görme den serseri olup çıkıyorlardı. Hava yoktu Eyüpte. Hava «Kurşun gibi ağır» dı; bulut lar yağmursuz,■ kunc derecede
Adaya giden hikâyecinin kıllı — veya kılsız — göğsü I n: püfür püfür rüzgârlar gi riyordu. Moda,-Kınalı, Büyük ada sarı ışıklarını karanlık denize akrimıştı. Bu ışıklarla denizin dibine gidilirdi. Deni zin dibinde ne vardı? Balık lar, yosunlar, yengeçler, kaya lıklar, bataklıklar, ismini bil mediğim binbir hayvan, b n bir nebat ve batmış gemiler, dünyayı birkaç defa satın a lan inciler vardı. Cennet nere de idi?. İnsanlığın özlediği hür dünya nerede idi?.
Adaya giden hikâyeci z n d bine doğru uzanan şikarla oyalanırken ben ci mevki insanlarının, Halicin ve Eyübün günlük ve geceilk hayatını hayatımla birleştir miştim. Cennet, insanlığın öz lediği hür dünya denizin di b nde değ İdi ve sarı ışıklı yo lun sonunda sadece denizin di bi vardı.
— Kasımpaşa!...
de karde daya
anyo
yok. Ayıların dayı olduğu zaman da bile biz dayısız kaldık. Ne yapalım?. Alnımıza böyle ya zilmiş, kader...
— Ne kaderi be?. Ben boy le kaderin içine...
— Ben de, bütün sülâlemle beraber...
— Oku bak.
Sarı saçlı, ince, uzun bir gençti. Elindeki izmariti açık pencereden karanlık Halice fırlattı. Halice değen izmari tin ateşi birdenbire söndü, kâ gıdı ıslanıp yırtıldı ve tü’ün leri Halicin suyuna karışıp kayboldu. Vapur Feneri, Has köyü gedmiş, Eyübe doğru ilerliyordu.
| Arkadaşının uzattığı gaza teyi aldı ve gösterdiği yeri o
i kudu. Bu diğer haberler ara (sına sıkışmış «alâlâde» bir ha berdi: Haşan ve Yusuf ismin
; de iki amele toprak altmd* i kalmış...
— Ne dersin buna sen?.
!. — Bu gidişle daha çok top İrak altında kalırız.
i — Eyüp!...
I İkinci mevki insanları ile beraber Eyübe çıkıyoruz. îkin . ci mevki insanlarının gündüz leri gecelerinden farksızdır; uykularında bile boş durmaz., çalışırlar. Sabahleyin, sisli bir ........................................................ ı za - Bizimkisi yasamak m. be vücutlarım herbir par
• . _ _ — ’ .« kuru tantavsı nıvılpnmı^
gibidir. Bu çiviler nasıl sökii uür, kollar, ayaklar nasıl kı mıldar, evden nasıl çıkılır, sis içinde yoran ve doyurmadan .çalışmaya nasıl g dilir ve gün düz koca bir gün ve koca bir gece — nasıl geçer, bütün bun lan ben Eyüpte öğrendim ve öğreninceye kadar neler çek tim, neler?
Kayışlar dönüyor, çarklar uğulduyordu. Adaya giden hi kâyeciyi unutmuştum. İkinci mevki insanları ve hikâyele rimle beraber Eyübün karan, lık uykusuna karışarak her zamanki yerime uzandım. Yo ran ve doyurmayan mesai, dö nen kayışlar ve uğulduyan çarklar benim de mafsallarımı kuru tahtaya çVledi.
«— Bu gidişle daha çok top rak altında kalırız..»
«— Bu böyle devam edemez arkadaş, pıçak kemiğe dayan dı artık’..»
Çiviler çatır çatır sökülil yor, daha doğrusu mafsalları mızı oynatarak kırıyoruz çivi leri ve uyanıyoruz. S’sli bir günece acılan gözlerimizde ha rikulâde bir ümit parlamakta dır, koca bir gün ve koca bir gece, nasıl geçerse geçsin, ge çeoek—tir.
Bir okuyucunun tenkidi
| (Baş caraft 2 de)
gazete parçasından çıkan bu yazının nasıl yazı.dığını ve ne den bu şekilde yazıla bildiğini açıklamanızı rica edeceğim.
Cumhuriyetn 25 nci yılını :d rak ettik. Bu rejimin iyiliğini bildiğ miz için bunun diğer milletler arasında da yayılma sini istemem"z lâzım gelmez mi idi Şu halde ikinci dünya harbinden sonra yıkılan taçla rın arkasından bizim Türk! ba sini neden bukadar göz yaşı düktü’ Sonra bu iş Amerika da da böyle kendi feyizlerini Cumhur yette buldukları hal de Japon İmparatorunun kuy j ruğuna öyle bir' yap:şmışlarkj Japonyada ve Yunanistanda Cumhuriyet olacak diye ödle ri kopnvor Bu i’eri ge
iyor. İşte bu günkü Türk mü nevverlerinin kendisine açıkla masını ve daha serbest bir tar tışma konusu olmasını istedi ği şey er bunlardır. Siz halk muharriri iseniz ki bunda şüp hemiz yot’tur, ce^^p^'7. b’.rak ayacağınızı, ümid eder, say gılarımı sunarım.
I B a ş d an — Bu okuyu cuya cevabımızı gelecek sayı mizda bulacaksınız.
«tarla» 1ar kor susuzdu.
İsmail Hami Danişmendin söylediğine göre, Rabia Hatun on üçüncü asırda vasamıs bir kadın şairmiş. Fakat gerek tezkirelerde, gerek edebiyat tarihinde böyle bir isme rastlanmıyor. Bir şehzede annesi olarak tarihte ismi geçen Rabia Ha’unun ise şiirle ünsiye ti tamamen meçhul.
Gerek bu nokta, gerek bu w şiirlerin on üçüncü asrın eda bir de Türkçe şu kıtayı oku-«ını taşımamış o’ması sebebi- dum: le Türk edebiyatile meşgul o- Bİr kâsedür alav dolu lanlar birbirlerine girdiler. ■ gönlüm yana yana
N hayet pek sıkışık vaziyete Men tâ senin yanında dahi hasretem sana
( Yaşlar geçende söndüremez t ateşimi su
Sunsan elinle kanımı içsem kana Jcana
Hafızamın zayıf olmasına rağmen bu şiiri on sene ka! dar evvel benim yazdığımı, Yedi Güne gönderd ğimi, Yedi Günde neşredilmemekle beraber, İbrahim Alâettinin bir küçük tenkit yazdığını ha tırladım. Fakat şiir tanı be nim yazdığım gibi değildi. Bi raz ( _ _
ıim yazdığım zamanda Vezin geıaım sana
düşüklükleri vardı. Bu da be Sunsan alev alev yine âh j Ekmeğimiz yine katıksız, .-it-. ■ \ hasretim bitmez çocukarımın b’ri kan kusma
- 7 ya başladı, ayakta ölecek, so
hasretim sana kaklarda sürtüp duruyor, . miz.,* uıumuıgj ; Rabia Hatun imzasile çıkan eşşek gibi çalıştığım halde.
1 n m yazdığım şiir olarak, bu; şiirlerden yalpız bu zikretti- * - - -
ıraya nasıl geldiğini merak et i tim. Ve ben o zarflan, yakın zamanda hapisten çıkıncaya
Auın vutvıjauıv uıcçguı w lanlar birbirlerine girdiler. I f__________t _ _ı_v . .
giren İsmail Hami Danişment, | bu şiirleri karısı merhum Nâzan Danişmendin yazdığını, fakat Nâzan Hanımefendinin bu şiirleri kendi yazdığını kimseye söylemediğini ve baş ka Zarına da söylememek üzere kendisine vaziyet ettiğini itiraf etmiş.
Mesele, bu kadarla kapanmıyor. Çünkü, Nâzan Daniş-mendi yakından tanıyanlar, ©nun böyle şiirler yazamıya-cağmda ittifak ed:yorlar ve bütün bu münakaşalar arasm ca, İsmail Hami Danişment, Rabia Hatun vesi esile yazdığı bir yazıdan dolayı bir gazete muharririni de mahkemeye veriyor.
Buraya kadar Rabia Hatun hikâyesini şöyle bir anlattıktan sonra artık bu yazıyı yaz mamdaki sebebi açıklayabilirim. Eğer mesele bu kadar dallanıp budaklanmasaydı, bu kadar da edebiyat piyasasın-mevzuda kalemi elime bile da böyle bir Rabia Hatun me almazdım. | selesi olduğunu da bilmiyor-
Bu düzensiz cemiyefn ha- dum.
yat zaruretleri ve icapları yü zünden, bundan cn küsur sene evvel istediğim mesleğe, yani gazeteci'ik ve muharrirliğe girememiştim. Fakrtt bu alâkamı matbuatı yakından takip ederek devam ettiriyor dum. Ve b r yandan da k*ndı kendime şiir’er, hikâyeler ya zıyordum. Fakat bütün bu amatör denemelerini neşretmece cespret edemiyordum. Nihayet 937 ydmda bir kaç manzumemi Yedi Gün mecmuasına gendeıdim. O zaman Yedi Güne gelen amatör ve okuyucu yazılarını, İbrahim
deni san ikin
Kasımpasaya «kanlar çıktı, «uneşe gözlerim açt.klan
— -DizırıiKisı yasama» mı dc . , . . .. - .
kardeşim? Şu yüze, su ellere. .«als!,ku™ tan.taya çıv‘ en.™.’ şu ayaklara bak. Bunlar insan eli, insan ayağı mı?. Ağzımız
. y®”*! ^i] de vok: konuşamayız.
— o-~. —---- — , . , no. cin a? vok: Konuşamayz.
değiştir İmişti. Esasen be! TDöştum şahap misalisemadan Hele bir konuş, soluğu delikte
geldim, sana
nim aruz veznine hâkim ola- I i
mayışmadandı. [ Ben tâ senin yanında bile
Bu duvardaki şiirin altında
imza olmadığı için, bunu be
ya başladı, ayakta ölecek, so
> duruyor,
şıırıeraen yaınız ou ziKretu-i ğim bir tan esil e münasebetim ’ ' var, diğerleru hakkında malû ı matım yok.
I Şimdi bu ş’ rin sana ait ol-‘ duğunu veya şenin şiirinden i değiştirilerek kopye edildiğini I nasıl lisbat edersin?
.................. « —-----— diye so- alıyorlar. I Yine hapishanede duvara rarlarsa, üstad lbrahm A’âet i
bu şiiri mahkûmlardaki bîr*’ ( nin yazdıihnı öğrendim. O mahkûm bana,
— Bu şiiri bir kadın yazmış, ismi aklımda kalmadı. Bunun hakkında Halkevinde konferans verdiler, dedi.
Ne- yalan söyleyeyim, ben de Vedia Nesin d ye ayni şiiri yazdığım için, hani biraz, hak kımda konferans verilmiş olması ihtimali aklımdan geçmedi değil.
Benim Yedi Güne gönderdi ğim şi rin aslı şu şekilde idi: Bir kâsedir alev dolu gönlüm
1
tin Gövsamn (
her gün gelen yüzlerce oku-
■ yucu mektup’arı arasında bu nu da hatırlayamıyacağına gö i re, berim de isbat edemiyece ğim bedihidir. Ancak şu var ki, esasen bu şiirlerin hakika ten Rabia Hatun isminde mu . hay yel veya yaşamış bir kadı na mı, yoksa Nâzan Hanıma mı, veya İsmail Hamiye mi ait olduğu da isbat ed İmiş değildir. Mesele bu kadar dal lanıp budaklandığı için bun-i lan yazmak lüzumunu duydum.
— Günden güne daha beter oluyoruz. Hani harpten sonra herşey' ucuzlıyacaktı/?.
— Patronların eteğini öpe öpe adamakıllı kopeki eştik.
— Güya zam yaptılar, bir elden verdiklerini bir elden
—. Doksan lira maaşlı bir rre on sene evvel > murum, bu gün ayın ikisi, bakalım kaç param var?
— Karnımız doymadan mnkrasi oyununa kalktık.
İkine1 mevki insanları, yatımı hayatları ile birleştir diğim insanlar konuşuyor. A ğızarında dil yok, konuşmaya baslıvanlan hemen deliğe tı kıyorlar amma yive. korucu yorlar. Onlar susmıyacaktır. Ön’arı ben nasıl susturabili rim?.
— Neyimiz var bu toprak üstünce?. Harp çıkar, b:z ölü rüz. Sulh zamanında niçin bi
sor
de
ha

I
I

Comments (0)