Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi
Hortlıyan irtica
Yazan : Kemal YALAZKAN
Millî Biraderin Ticarî Dehâsı
Halk arasında (Millî birader) lakabı ile anılan ve asıl isminden daha çok «Millî birader» olarak tanınan meşhuuur bir milyoner müteahhidin ticaret alanında müthiş bir zekâsı olduğu dillere destandır. Hattâ millî biraderin bu karûn misâli zenginliği kar şısında :
— Millî biraderin tica ret dehâsı var! denildiği halk arasında söylenilmek-tedir Hakikaten millî bi raderin halka parmak ısırtacak kadar müthiş bir ticaret dehâsı vardır. Onun ticaret dehâsına ait okuyucularımıza bir örnek veriyoruz * *.
Millî birader senelerce Devlet demir yolları ve
Atatürk inkılâbı ne halde ?
Merhum Frens Sabahattin Bey «Türkiye nasıl kur-tarılabilir?» adlı küçük eserinde; «İçtimaî hayatımızın kuvvetli bir esasa dayanmadığını ilim çoktanberi keşfetmiştir. Artık herkes görmeğe. anlamağa başladı ki ne hususî ne de umııuıî hayatımızın hiçbir hakikî istinat noktası yokmuş. Ahali, fırkalar, hükümet., hep temelsiz, esassız, büsbütün havada bir hayat yaşıyorlar. Bir kasırga ile savurulan yapraklar gibi düştüğümüz boşluklar içinde, tutunacak bir yer arıyor, fakat hiçbir'şey bulamıyoruz.» diye acı, acı şikâyet ediyordu.
Tarihimizi gözden geçirini», Sabahattin Beyin bir devre has sandığı «istikrarsızlık» vasfının hayatımızda umumi olduğunu göreceksiniz. Gerçekten cn eski devirlerde bir yerde duramamış, Asyayı uçtan uca allak bullak
MarshalI plânına göre gelen yardım
Bu paket size Anıerikadan KimbiBr içinde ne güzel — Eller yukarı —!!
geldi şeyler var.
Devlet deniz yollarının kömür müteahhitliğini yapmıştır.
Bu işi üzerine alan bir müteahhidin bir takım vazife ve mükellefiyetleri olduğu gayet tabiidir. Kö mürleri depo edecek, sevk edecek, nakledecek, hülâsa geniş bir teşkilât kuracak, şartlar yerine getirildikten sonra da, komisyonunu alacaktır. Hakikatte ise, sayın millî bnadertun ların hiç birini \apmak iü zumunu duymamıştır. Daha doğrusu onu bu işlerle uğraştırmağa lüzum görmemişlerdir. Devlet Demir ve Deniz yolları kendi kömürünü kendisi almış, taşımış, ve zamanı gelince de, milyoner müteahhide, sade bu vasfından dolayı ko-
ederek istilâ üstüne istilâ yapmışız. Daha sonra yerleşip bir medeniyet yaratacağımız sırada Moğol istilâları bizi temelimizden sarsmış, Baç lı ve Timur istilâları bizi perişan etmiştir. Fatihten itibaren de yine istilâya devam etruiştiz.
İmparatorluk az sonra payitahtta Yeniçerilerin, vilâyetlerde celâlilerin, eyaletlerde istiklâl için ba$ kaldıranların avazeleri içinde çatırdamağa başlamış, istikrasızlığımız sürüp gitmiştir. Bu hal karşısında bir Köprülü, bir Kuvucu Murat paşa vûz-binlerce adamın kafasını uçurarak «istikrar» temin etmeğe çalışmışlar!
İstikrarsın kuruluşumuzun neticesi alarak sadrazamlığa kadar yükselmiş birinin bir anda kafasını kesmekten; bir vezir, nazır, vekil veya bakanın değişmesiyle yûzler-(Devamı sahile 2 de)
misyonunu ödemiştir. Ve bütün bu işler, o kadar sağlam kanunî formaliteler içinde yapılmıştır ki, kimsenin gık demiye hakkı kalmamıştır,
işte size Millî biraderin ticarî dehâsından bir örnek verdik Daha bunun gibi bir çok örnekleri var dır. Bir insanın bu fakir
TÜRKİYEDE DİL ANAR-
ve BİR VESİKA
ŞİSİ
Türkiyede (dil inkılâbı) adı altında yapılan zorlama ve yapmaoık hareket, bu milletin birbirini anlayamam masıdır, yani bir anarşidir, öğretmen, mektepte çocuklarile başka türlü, evinde karısı ile başka türlü, krnvede sokakta başsa türlü konuşur.
Çocuklar da öyle., Ço cuk, bahasının dediğini, ba bası oğlunun dediğini anlama; Bakanlar öyle bir dil kı llanır ki, millet anlamaz. Bu da onların işine gelir. Çünkü ne dedikleri millet tarafından anlaşıldığı gün, bu konuşmaların ne kadar sıfır olduğu meydana çıkar.
Kısacası, tepeden inme, makam koltuklarından nazil olan bu dil inkılâbı değil bir rezalettir. Günlük hayatımızda rastladığımız binlerce örneklerden bir tanesini okuyucularımıza sunuyoruz* Aşağıdaki yazı, bir Balıkesir gazetesinden aynen alınmıştır 5 BÜYÜKLERİMİZİN İL GENEL KURULUNA İLTİFATLARI
Genel Kn ruhin açılması
' Türkiye, şu bir çeyrek yüzyılda, Ortaçağ derebey liginden ve monarşiden kur tulmağa çabalıyan bir inkılâp hareketi göstermiştir. Atatürk’ün önderliğinde oldukça sert ve kat’î hamleler ve safhalar geçiren bu inkılâp cereyanı,
memlekette, bu muazzam ve dillere destan servete sahip olması için, ya böyle bir ticarî dehâya sahip olması, yahut millî birader, millî kayınpeder, millî amca, millî süt birader olması lâzımdır. Hele böyle ikisi bir arada olursa, o zaman iki katlı ekmek kadayıfı çlızr.
münasebetiyle büyüklerimize çekilen saygı ve bağlılık >,tel-lerine, aşağıdaki cevaplar gel miş ve bunlar dünkü meclis toplantısında okunmuştur.
Mali Sabri Öney Balıkesir
İl umumi meclisinin asıl duygularına teşekkür eder çalışmalarında başarılar dilerim,
İsmet İnönü
Sayın Bay Sabri öney Vali Balıkesir
İl umumî meclis toplantısı dolayısiyle gösterilen duy gulara teşekkür eder saygılarımı sunarım.
T. B. M. M. Başkanı
Sabri Öney İlbay Balıkesir
II genel meclisinin toplantısı dolayısiyle izhar olunan iyi duygulara eşekkür ederini.
Başbakan
Sayın Sabri Öney Vali Balıkesir
İl genel kurulu sayın arkadaşlarıma selâm eder başarılar dilerim.
Ç.H.P. Genel Sekreteri
Görülüyor ki, Balıkesir vilâyetini idare eden mülkiye âmirinin namı, Cuok-hurbaşkanımıza göre «Vali» dîr. Başbakanın diline göre «İlbay» dır.
Vilâyet umumî meclisinin adı, Cumhurbaşkanına göre «11 umumî meclisi» di». Başbakana göre «11 genel meclisi» dir. Parti Genel Sekreterine göre de (11 genel kurulu» dur.
Acaba aslında nedir? Bize göre tatsız tutsuz bir çorbadır.
mürtecileri sindirmiş çanlarına ot tıkamıştı.
Atatürk öleli on yılı buldu. Şu birkaç senenin siyasî atmosferi onların ke fenlerini yırtıp hortlamalarına ve haykırmalarına bir sebep teşkil etmiştir.
Hortlak ve yaygaracı mürteciierin şimdi her
biri, birer mecmua taslağının başına oturmuş» kimi günlük, afyon ve cennetten loca, kimi 45 derecelik Turan rakısı, kimi sahte Türkçülük zırıltısı satıyorlar. Fakat hepsi birden millete ve saf gençliğe zehir ve afyon saçmaktadırlar.
İçlerindeki din işportacıları en büyük dinsizlerdir. Zira dini,, bir kazanç .vasıtası yapıyorlar.
Ne Türkçülük, ne Turancılık, yahut ne de şo* venizm bir rejim ve bir ideoloji ifade etmez. Türkiyede yaşıyan ve kendine Türk vatandaşlığı verilen ve bunu kabul eden herkes Türktör. Mesele, bu kitlenin bugününü, yarınını düşünmek, onların İktisadî, sosyal ve siyasî hürriyetleri için çalışmaktır.
Fakat mahut mürfeciler Türk milletinin medenî ihtiyaçlarını, hakikî dertlerini, hürriyete karşı susuzluğunu bilmezler, bilmek istemezler. Vatanperverlikten bahsederler, oturdukları vatandaki milyonlarca vatandaşın dertleriyle alâkalanmazlar. Kimi patlıyası gözünü arap çöllerine, kimi kopası burnunu kırğız çöllerine sokan yalancı pehlivanlardır.
Bunların milletin ismini ve dinini bayrak yaparak değil, sosyal programların» İktisadî plânlarını ve hayat felsefelerini açıklıyarak •rtaya çıkmaları lâzımdır.
Halbuki milletin karşısına çıkacakları ne bir programları, ne bir İktisadî plânlan ne de ayakta durabilecek Lir felsefeleri vardır.
Bunlar plân yerine yaygara, program yerine küfür ve felsefe yerine hezeyan savuruyorlar.
Milliyeti inhisar altına almak istiyen bu vandalist hacıağa zadelerin hüviyetlerini teşhir etmek hakikî milliyetçiliğin ilk şartıdır.
^GELECEK SAYIMIZDA
* Necib Fazıl kimdir?
* Bu adamlar nasıl zengin oldular ?
* Vekâlet emrine alınan bir felsefe hocası ile röportaj.
Sahife: 2
BAŞDAN
5 Salı
!
BEYANNAME
Atatürk inkılâbı ne halde ?
Okuyucunun aşağıda okuyacağı yazı. Polonyanın Wroclaıv şehrinde akieâilen dünya entellektüelleri kongresi tarafından 28 Ağustosta neşredilen beyannamenin tercümesidir.
Beyannamenin neşriyle büyük Fransız yazarı ve barış mücahidi flenri Barbusse'Ün on üçüncü ölüm yıldönümünün ayni tarihe rastlaması pek mânalıdır. Zaten kongrenin gayesi de bütün dünya entellektüellerini ilmin ue kültürün, sulh, terakki ve demokrasi uğrunda kıılta-nılmasını sağlamak için işbirliğine dâvet etmek ve bunu temin etmektir. Maalesef memleketimizin temsil edilmediği bu kongreye, Picasso, Haldane (büyük İngiliz biyolojisti). İrtne Ju-liot • Curie, Henri Wallon, Marcel Prenant, Julien Benda Donini (İtalyan tarihçisi), vs. gibi bir çok tanınmış şahsiyetler iştirak etmiştir.
Beyanname, yani kongrenin nihaî kararı, Fransız ve İtalyan delegasyonları tarafından ittifakla, onaylandığı halde İngiliz ve Amerikan kifler çıkmıştır.
delegasyonlarında bazı muhalif ve milsîen-
Biz, Polonyanın Vroclav şehrinde toplanmış bulunan kırk beş milletin kültür, ilim ve sonat adamları ve kadınları, bütün dünya entellektüellerine hitab ediyoruz.
Onlara, bir müddet evvel medeniyeti tehdit eden öldürüoü tehlikeyi hatırlatırız. Tarihî ve kültürel abideleri yıkan, entelektüellere eziyet edip onları öldüren, bütün spritüel değerleri küstahça ayaklar el-tina atan, hattâ şuurun, aklın ve terakkinin fikirlerini tehdit eden faşist barbarlığım • gözlerimizle gördük.
İnsanlık medeniyetinin kurtuluşu, Sov-yetler Birliğinin, Büyük Britanya ve Birleşik - Devletler halklarının ve faşizm boyunduruğu altında bulunan memleketlerdeki kahraman mukavemet hareketlerinin demokratik kuvvetlerindeki muazzam şiddet sayesinde ve sayısız kurbanlar ve emsalsiz fedakârlıklar bahasına olmuştur.
Halbuki şimdi de, faşizmden ırk üstünlüğü tezini ve terakkinin inkârını miras Olarak alan, onıın bütün meseleleri silûlı kuvvetiyle halletmek temayülünü bemimse-ven, gözlerini para hırsı bürümüş küçük bir insan topluluğu, dünya halk kitlelerinin-arzusu hilâfına olarak, Amerika ve Av-rupada milletlerin .spritüel hâzinelerine karşı yeni bir .suikast tertibine -çsrtrşmaktc-dır.
Bütün insanlık medeniyetine sonsuz hizmetlerde bulunmuş olan Avrupa memleketlerinin medeniyetleri millî vasıflarını kaybetmek tehlikesiyle karşı karşiyadırlar.
Yunanistan, İspanya, îâtin Amerikası memleketleri gibi bazı yerlerde terakki düşmanları hâlâ faşizmi korumakta, hattâ onun ateşİDİ körüklemiye kadar inektedirler.
İnsan akıl ve şuurunun zıddına olarak, efendileri tarafından «yerli» adı verilen fertler ve halklar lazyik edilmekte ve bu tazyik gitgide vehamet kesbetmektedir.
Faşizmin kullandığı usulleri benimseyen bazı kimseler, kendi memleketlerinde ırkları farklı muameleye tabî tutmakta, inkılâpçı âlim ve sanatkârlar hakkında takibat yaptırmaktadırlar.
İnsanlığın istikbalini daha mükemmel bir hale g-tirmak için hizmette bulunabilecek İlmî keşifler gizli tahrip vasıtaları imaline hasrolunmakta, böylelikle ilmin büyük ve mukaddes vazifesi ihlâl edilip aşağılatılmaktadır. ,
Bu insanların hüküm sürdükleri yerlerde san'at ve söz, halk kitlelerini aydın-
işi götiır-
latmıya ve birbirlerine yaklaştırmaya değil, bilâkis alçakça bir takım ihtirasları, insanlar arasında nefreti ve harp hazırlığını teşvik etmektedir.
İnsanlığın sulbü, terakkisi ve. istikbali namına müterakkî kültür tarafından kazanılan zaferlerin bütün memleketlerde gelişmesi ve bütün memleketlere serbestçe girebilmesi icap ettiğine kat'iyetle inanan bizlejr, hu serbestinin herhangi bir şekilde tahdidini protesto eder; medeniyetin ve sulbün menfaati namına kültürle halk arasında müşterek bir anlayışın zaruretini be-lirtiriz.
Muasır ilmin, insanlık tarafından iyiye olduğu kadar kötüye dr kullanılabileceği muhakkak olan yeni küçük kuvvetler mey-(iana koyduğunu bilen kim emiz ilmin taH rip vasıtası olarak İstimalini protesto ediyor; İlmî verilerin en geniş bir surette mübadelesini sağlamak ve ilmle. insan nev'inin büyük bir kısmını zehirlemekte bulunan sefalet, cehalet ve hastalığı en kısa bir zamanda ortadan kaldırmak ağrımda tatbiki için bütüu kuvvetlerin seferber edilmesini istiyor.
Yine bu kongre, sulh ve terakki dâvasına hizmet eden im unların serbestçe doş: taşmalarına ve bu lâvaya hizmet eden kitapların, âlmî sonuçların ve kazançların neşredilip yayılmasına karşı konan tahditlerin kaldırılmasını taleb etmektedir.
Dünya milletle) i artık harp istemiyorlar ve sulhu ve medeniyeti yeni bir faşist saldırışına lidirler.
Bütün
Gerek
karşı koruyacak kadar kuvvet-
sükûn lehinde,
dünya entellektüellcri ! milletimiz, gerekse bütün insanlık ve tarih karşısında pek buyuK hır mesuliyet altında bıılunııvoı uz.
Biz, sesimizi, sulh ve
milletlerin kültür sahasında serbestçe inkişafı lehinde, onların millî bağımsızlıkları ve SI^(1 işbirliği lehinde yükseltmekteyiz.
Bütün memleketlerin bütün entellektü-~ei 1 e r i nışu aşağıdaki lekfı f 1 er u zer ınae nıı şünıneğe dâvet ediyoruz :
— Sulbün korunması için bütün memleketlerde kültür adamlarından müteşekkil millî kongreler toplamak;
— Sulhun korunması için bütün memleketlerde millî komiteler kurmak;
-- Sulha hizmet etmek için bütün memleketlerin' enlellektuelleri arasında mevcut en ter nasyonal bağları sağlamlaştırmak.
-----------— . . — —
—
A.P. yani Amerikanın Associated Press isimli Ame rikan ajansı dünyaya, küçük bir haber verdi Bu küçücük haber 9 Eylülde bizim gazetelerimizde de çıktı.
Amerikan kaynaklı bu haberi biz de olduğu gibi veriyoruz :
«39 yaşında bir adam olan Viotor St. Cyr, 10 bin dolar mukabilir.de bir gö-
zünü «atmıya karar vermiştir «Yedi çocuğunu besleyebilmek için paraya ihtiyacım var» demekte dir.
Haber bu kadarcıktır. Acaba Truman’ın bundan haberi yok mu? İnsaniyet perver Amerika, Amerika dışındaki insanlardan evvel kendi öz vatandaşını düşünse, Avrupaya borç verdiği dolarlardan bir parça-
sini da aç çocuklarını, doyurmak için, gözünü satmaya mecbur ( lan babaya verse daha akıllı hareket eder.
Tıpkı tunun gibi bizim kiler de, memleket dışın daki dindaşlarımız, sırdaş-lanmızdan daha evvel mem leket içindeki vatandaşlarımızı düşünseler daha akılh hareket etmiş oluılar.
(Sahife 1 den devam) ce adamı azletmekten, katletmekten, sürmekten, süründür mekten çekinmemişiz. Bu azil, katil vc sürgünlerin ardından gelen sükûn safhası sırasında istikrara ulaştığımız sanılırken bir de bakıyorsunuz yine aziller, katiller sürgünler ve süründürmeler; yine «efendiler* arasında bir rekabet olmuş- Neticede binlerce aile sönüp dağılmış. Bu bitip tükenmek bilmez egoist dalgalanış ve istikrarsızlık içinde Türkiy en in yetiştirdiği bütün «şahsiyetler» ezilip bir kenara atılmış meydan daima, kof fakat «zorlu efendilerin,, elinde kalmıştır. İşte boğdurulan Mithat Paşa, sürgünlerde ölen idareci Kemal Bey. padişahlar» hizmet etmektense Amerikalılara hizmet etmeyi tercih eden Tev-fik Fikret, ilim M_
kahramanı Sabahattin Bey, iman ve namusun timsalleri Akif. Nâzım, beynelmilel bir kıymet olan - Auıerikaya kap* tırdığımız Muzaffer Şerif, nihayet tarihî istikrarsızlığın son külhanları ; Boratav. Bo-
ran, Berkes..
girişmektir.» diyordu. Fakat «efendiler» bu şahsiyeti ber-mutad çiğneyip geçtiler ve imparatorluğu batırdılar.
En nihayet büyük Atatürk'ün büyük inkılâbı.. İstikrarsızlığımız bitti, biz de garplı manasiyle millet olduk işte! diyorduk.
İstikrarsızlığımız bitti derken bugün (n«* görüyoruz : Matbaalar yıkılıyor, ilim a-damlarını linç etmeğe kalkıyorlar, üniversitede ilim susturuluyor. fikir - sanat hayatımızda bir ölüm sessizliği kitapçı ve tütüncü vitrinleri arapça ibarelerle, tekke-med-rese havas-iyle dolu, Hasa-noğlan Enstitüsündeki; güzel bir sanat eseri olan köylü heykeli sökülüp parçalanmış, mecmua ve kitap inkılâba kar şı kullanılıyor. Fikir diye hürriyet pf açağ artığı bir yığın küf, sanat diye bayağı bir geveleme ortalığı kaplamış, gerçek fikir ve sanat susmuştur.
Türk kavimle-kabile lıayatın-tanı site kııra-yarataoağı
u
3
c
□ J3
O T5
u o
O « o
«S
bo
■o
"S “S
(3
S
•■M
£
(D >
(D
*"3
S
u
(y rt
5 z «
s c
( « ju-
— cc « ~
fi w
O
> ®
X
O
Bugüne, «İnkılâbın tekâmülü» diyorlar. Bu inkılâbın tekâmülü değil ölümüdür. İnkılâbın katilleri, örümceklen- j miş beyinlerini doğrudan doğruya yeşil şeriatçılık diye ortaya süımekten henüz kork tilkin:-] için hâlâ «İnkılâp» ve «Atatürk» isimlerini kullanıyorlar. Fakat ne âlem kördür ı.e de Atatiırke sadık kalanlar susacak cibilliyetsizdir.
Tarihimizin ana vasfı, • istikrarsızlık» devam ediyor. 15—20 senelik bir hamlenin nu hsuKî olan inkılâp, bütün bir âlem yıkılıyor. Şahsiyet-leı yine bir kenara veya memleket dışına çekilmekte, ilim eusturulmakta ve kof fakat zorlu «efendiler» meydanda «memleketin sahipleri» diye dolaşmakta.. Ortaasyadaki Şile’yi yıkan göçebe, Fatihi yıkan Bayazıt, Selim III ü deviren Kalvskçı ve Mustafa Kemali yıkan «demokrasimiz!» Her şey nüve ve fidan halindeyken ezilmiş, tarihimiz mütemadi bir kuruluş ve yıkılış olmuştur. Bedbinleşmemek çok güç.. Fakat Türkiye her devrin çiğneyip bir kenara attığı büyük şahsiyetlerin eserleri, zekâsı, hatırası ve ilharniyle devam ediyor. Asıl Türkiye istikrarsızlık, yıkılma - kurulma nedir bilmiyen daima devam ve inkişaf eden gerçek Türkiye de budur.
«s T7
c CÇ
c/î
Ortaasya rinden birisi dan kurtulup cağı, medeniyet
sırada yine Türk olan başka bir kavmin istilâsına uğrar, site yerle bir olur.. Anadolu inkişafını bulacpğı bir devirde Moğolların, Haçlıların, Ti-mtt-PM*-irt44bto-«AUn(ia yıkılır. Fatih Türk Rönesansır.ı kurar arkadan ikinci Bavazit gelir sanat eserlerini günahtır diye parçalar, Yavuz Selim bir şark imparatorluğu kurmağa kalkar. Kanunî gelir bir garp imparatorluğu için savaşır sonra mütemadi isyanlar, ihtilâller, katiller, aziller, sürgünler..
Nihayet ıslâhat teşebbüsleri, onların arkasından Kabakçılar, talebei-ulûm isyanları,. Rn uzun bu korkunç istikrarsızlığın sonu olduğu ümidiyle Meşrutiyetler! Ar-kaden AbdfPhamit. ittihat ve terakki istibdadlanı.. Bu devirde ısUkıaısızlığımizın tam ifadesi olan şaşırmış bir mü-
* tefeWîfiic Îîârşîl^tyhfnz: £f-ya Gökalp! Türkiyeyi kurtarmak için diyordu Ziya Bey Ortaasya, İslâm ve garp âlemleri biraeada «içraı saltanat» „ etmelidir. Tarihteki uzun Türk - Arap mücadelesi İslâm
- Ortaasya kültürlerinin bir j aradaayasamalarına imkân olmadığını gösterdiği; şarkın garpAö’ntırğesı haline geçişi şark - garp medeniyetlerin i telif edenııyecetimizi ispat ettiği halde Zİyâ ’ Beyin adı bu işe pek yatmıştı. Ve Ziya Bey Balkan ve Cihan harbi felâketleri içinde mahvolmuş bir memlekete Ortaasyada im paratorlıık kurmayı (Kızılel-mayı) telkin ediyordu. Ayni deviı de başka bir mütefekkir, Prens Sabahattin imparatorluğu kurtarmanın yolu Hı-ristiyanları aleyhimize çeviren ırkçılıktan vazgeçip onları kendimize bağlamak ve bir ankentle memleketi tanıdıktan sonra plânlı ıslâhata
I
D W V
5 ® i'i
O u (0
_O Çö .■©
.S (^6
6
- -h K c cö N
(s
c
iz-
«S
,3
5
3 jS o.
® S tC
° 1 (71
~ e E O O.
(e
G 5
O
d
Eski sayılarımız
Cazetemizin eski sa-yılarını elde etmek isteyen okuyucularımız, mek tupla 10 kuruşluk posta I pu'u gönderirlerse ad- j reslerine yollanır.
ıstanbuldaki okuyucularımız eski sayılarımı 7.1. Ankara caddesi Nar-lıbahçe sokağında gazetemizin bayii Esat Eki cigil’den tedarik edebilirler.
Oj
Salı 5
BAŞDAN
SENDİKA
ÇEŞİTLERİ
Yazan : Fehmi YAZICI
o § o £ 0)
Bundan evvelki yazımızda (Başdan sayı 6 ) İngiltere ve Amerikada sa rı sendika denilen sahte sendikaları aristokratlaşmış mütehassıs işçilerin, in-kılâpçı gerçek sendikaları da mütehassıs olmıyan iş çilerle sınıf şuuruna ermiş mütehassıs işçilerin kurmuş olduklarını yazmıştık. Bu yazımızda Fransadaki du rumu inceleyeceğiz : Fran-sada mütehassıs işçiler, kara işçilerinden pek üstün bir refah içinde değillerdir. Kara işçilerinin gündeliğini (1) kabul edersek, mütehassıs işçilerin gündeliği de 1,7 dir. Bu sebepten Fransız İnkılâpçı sendikalarını yalnız kara işçisi denilen ihtisaasız işçiler değil, onlarla beraber sınıf şuuruna ermiş mütehassıs kurmuşlardır.
Bu sendikalar da şıp «Confederation
rai du Travail Unitaire» (C.G T.U.) adlı bir konfed-rasyon kurmuşlardır
Fransada azlıkda olan «aksi inkılâpçı» işçilerle «Lümpen proietaire deni-lenler sarı sendikaları rarak burjuvazi ile iş liği etmişlerdir.
Lümpen proietaire. fazla sefalet çekmekten sınıf şuurlarım kaybederek dejenere olmuş, proleterya-nın dışına atılmış adî emek çilerdir. Bunlar da burjuvazinin idaresi atında aCon federation General du Tra vail» denilen ayrı bir konfederasyon kurmuşlardır.
Fransada bir işçi aristokrasisi gelişemediği için ideolojik ve poletik faktörlerin de tesirile Fransız işçisi tam şuuruna tadır.
İŞÇİ hareket
çelik gibi birleştiği Fransada sendika hareketleri, inkılâpçı yolunda ilerlemektedir. İkinci dünya sa"; vaşmda Fransız işçi sınıfı, inkılâpçı yani demokrasi safında mevzie girerek Hit-ler faşizmine karşı kahramanca savaşmış ve gizli mukavemet hareketile, ken di tarihine yakışır şekilde, diğer memleketlerin işçile-rine, sınıf mücadelesinin, fedakârlığın, cesaretin örneklerini vermişlerdir.
işçiler
FiHe-Gene
ku-bir-
---3 ’bç’e c
.-Jg ü X! -3 Q u X
-O o. •© « ffi
» OT = »•? C r~ c .Olî t c> c ©:x «
İd §
C ’n fi O. S »s «, >• _ l s
30 sene evvel böyle ------------ diyorlardı -1------------------
Merhum Ahmet Ağaoğlu’nun (nÜç Medeni yet» adlı kitabından :
«Bizde hakikaten hâkimiyeti milliye cari midir? Bizim millet meclisleri hareketlerinde hak katen serbest midirler? Bir çok mübrem ihtiyaçlar vardır ki, bu meclisler korkudan yanaşmıyorlar bile. Zira biliyorlar ki, bir «dinsizlik» tufanı derhal kopar. Kaç kerre bu zavallı millet ve memleket bu müthiş tufanların dalgaları altında ezildi
Sahte mütefekkirlerimizden mutaassıp ve an’aneperverlerimize kadar herkes taan ve zeniş lisanını açarak gördüğümüz kusurları,
neticeleri hep yeniliğe atfediyorlar. Bunlar anlamıyorlar, yahut anlayıp da itiraf etmek istemiyorlar ki, kabahat o müesseselerde değil, bizdedir, bizim dar kafalarımızda- kör zihniyetimizdedir.
cahil
ser-
aksi
manasile sınıf erişmiş bulunmak-
sınıfının fikir ve temeli üzerinde
TEVFİK FİKRET
Kerim Sadenin
Ütopi içinde yüzen Fikret’in sosyalistlik humması, birçok gençlik arkadaşları
yakında çıkacak bir eserinden alınmıştır. nmki gibi, nihayet, şifasını bulmuştu! O, Kolej’in «âğu şu siyanetinde» ve yaban-
cı kapitalizminin kanadı altında «Aşiyan» ını kurduktan senradır ki, «çam ağaçları, akar sular, zengin köyler, güzel mer’alar, ufuklara kadar uzanan yeşil tarlalar ve vasi bağlar.. İçinde fıtratın bütün me-hasin ve bedayiile sardığı «Yeşil Yurdudan tamamile vazgeçmiştir.
* * *
Türk edebiyatına Mehmet V in teneşirdeki tablosunu armağanlıyan bir muharririn tasvirine göre «Boğaz'm sermedi güzellikleri» karşısında «geniş pencerelerinin açılmış ka narya renkli kapakları. Hi şarlar tarafındaki esmer duvarı, bütün cephesini kavrıyan balkonile «sanayii nefîsenin müzeyyen bir
Halk muharrirliği ve dostlarla bir konuşma Halk muharriri, vazılarile halka seslenen muharriıdir. Bunun için de ser mayesi halkın davası, vcsıtajı Ha balkın dilidir.
İçinde bulunduğumuz geçim ve yaşama şartları yüzünden, bir çoklarımız 24 saat içinden avrıca okumağa zaman ayıramıyor, cigara pa\dosunda, tram vay vapur yolculuğunda okumıya ancak vakit bulabiliyoruz. O halde halka verilen yaziTanü, ilaç gibi az jer tutan ve faydalı, hem de şerbet gibi tatlı olması lâzımdır. Yazı, bir defa okunur okunmaz, muharririn ne demek istediği hemen anlaşılması için, yazı kısa, cümle kısa, terkipsiz, İvgatsiz ve halkın gün lük dili ile yazılmış olmalıdır.
Bunları bilmek bir marifet değil, her şeyde olduğu gibi, bunda da marifet bilineni yapabilmektedir.
Up uzun bir cümlede gramer yanlışı olmaması yazının anlaşılması için yetmez.
da, kurşun yağmuru altında bir düşman subayı siperlerden fırlayıp, Türkçe olarak, bizim askerlere doğru :
— Geri, geril ('.iye bağırmış Sinirleri gergin bir halde olan askerlerimiz bu heyecanlı sese uyarak geri dönüyorlar. Kaybetmek ve kazanmak bir an meselesi. Bu psikolojik hadiseyi âni-.de kavrayan bizim komutan askerlerin önüne geçip daha büyük heyecanla ileri, ileri!.» diye Sinirleri
kamçılanan askerlerimiz tekrar ileriye dönüp bir hamlede düşman siperlerine girmişler.
işte halk muharririnin vazifesi, bu misaldeki heyecanlı tek kelimeye benzer. Halk muharriri, zamanı bol miras, yedi ve sömürücülere hitap eden bir burjuva muharriri gibi geveze olamaz. A/ öz, kısa, kesin, yerinde ve zamanında söylemelidir, hır tek (ileri) keli-meşinin vaptığı tesiri acaba tabur ima-mini». saatlerce vereceği dirdarane va-
Vaktile Yedigün mecmuası bir An- yahut fırka lumardanının vereceği
ket açmıştı. Bu anketde edîp ve san’at sayfalaua vafanperverane nu^uk yapa-
kârlara Türkçe de en çok sevdikleri 10 bilir mi idi ?
güzel kelime soruluyordu. Bir çoklan, (gül. bülbül, buket, demet? çağlavan) falan ve filân gibi kelimeleri saymışlardı. Nâzım Hikmet verdiği cevapta sevdiği on güze! Türkçe kelime arasında «ulan, hey, bana bak!) gibi kelimeleri göstermişti.
bir halk muharriri iarını la.şıimıyı t» diye arnma yazaıış aşkolsun» beklemeli,
Bir örnek daha.. Bir General .Sadık AJdoğan;
nızı vermezlerse analarını belleyin» demişti. Bir çok züppeler «koca generale böyle laf yakışır mı?» dediler. Yirmi-beş yıldır anası bellenen halka başka ne öğretilir.
Eski bir asker, bir harp hatırasını anlatmıştı.. Bizim bir bölük düşman siperlerine hücumda, bir kaç adım sonra düşman siperlerine giıecek. Tam o arı-
Halk davası güden halkın yazı-okuyup «çok bilgiç bir şey an-iltifatını değil «.ulan diye aferinini
halk adamı olan halka «hakkı-
Halk muharriri, yazısını yazmakla işini bitirmiş sayılmaz. O yazıyı halka u'd&şbrmağa ia mecburdur Bu bakımdan halk muharriri (saz şair», tuluatçı) .emsinden .bir sanatkâra çia benzer. Meselâ humdnitcyi Fransada bayiler mii» vezziler sıtmayınca gazetedeki ünlü muharrirlerin koiîarırın altına h’umanite gazetesini alarak Paris sokaklarında bağıra bağıra gazete satmaları buna bir misâldir. Halk muharriri için yalnız yazmak değil,; tu günkü mücadele şartları içinde yazdığını halkın ayağına kadar götürmek ve ona okutturmak da lâzımdır. Halka inmek değil, halka yükselmeği bilmek vazifemizdir. Bu gazetenin maksadı en ağır sanılan fikirleri, bilgileri bile, şimdiye kadar bunların adını duymıyan halka anlatmaktır. Bu dört küçük sayfalı gazete ile bir sa vaş içindeyiz. Döğüşenlere yaldızlı, parlak, renkli havai f şekleri değil sahici mermi lâzım
mabedi olan nşiyı neklik bir küçük E entelektüelinin cidden rekteristik yuvasıdır :
Salonun rengârenk can lan, cilâlı tahtalara serilmiş zarif seccadeler, siyah zemin üzerine sarı sırma
kartal işlemeli paravana, ince resimli küpler, Çin mataı fağfur kâseler, tavandan sarkan arabesk lam ba, şal örtüler, işlemeli yastıklar âyet levhalar... Sadcfli, oymalı sigara iskemleleri, çevreler, vazolar, heykeller..; Eski güzel aynaları, âbâni kumaştan perdeler, eski divitler, kalemdaniar, kakmtraşlar, rahleler, el yazısı nefis cilt ler ve duvarda kalkan, kargı, miğfer, zırhlı koltuklar, ilh...
İnsanlık tarihini pek bayağı bir «karın meselesi» yapan materyalist mektebe mensup olmak itibar ile, biraz da yemek odasına inelim: «Büfesi, duvarların içine yapılmış kabarık gül oymalı, fevkalâde zarif... Sofrası son derece temiz, süslü, tertipli.» Ve karşı* sında, tepeden tırnağa kadar beyazlar giyinmiş bir uşak.
işte, «yemeği, bilhassa yemişleri ve hoşafları, şerbetleri ve dondurmaları çok seven» «Aşiyan’da yapılmış leziz şurupları- likörleri, her zaman şehirden taze taze getirtilen şekerlemeleri, bisküvileri kendi eliie ikram etmekten» hoşlanan «cezrî inkılâpçı» bütün öm rünü bu «sük*Ûn ve saadet penahı» nda geçirdi; ve, «hcngâmı ömrü kasîrinde» «bütün cemiyetin fevkinde kalan» bu «şiir ve fikir fatihi» «fani dünyanın tıyni levsi ökçelerine bulaşmak-sizın âlemi bakaya rıhlet etti.»
FİKRETİ İSTİSMAR TEŞEBBÜSLERİ
Kendi karanlık bej ni gibi, Fikret in Allahsız başın-(Davamı sthife 4 de)
BAŞDAN
5 Salı
Sahife • 2
------!*ÂMET”
Ahmet Vefik paşa ve şimdiki vali paşa
Sevgili kardeşim, aldı eline kalemi yine Sarı çiz-meli Memmet. Görelim, Bursa ahvaline dair nice kelâm eyledi ♦
Râviyar-ı abbâr ve nâkılâr.-ı asâr ve muhaddisân-ı rüzigâr şöyle rivayet ve bu gur.a hikâyet ederler kim, zaman ı sabık da, Es • sultan - ibn-i sultan Abdülha-mîd han hazretlerinin devr i saadetlerinde (!) Huda-vendigâr vilâyetine Ahmet Vefik başââ vali olmuş idi.
Geç bir kalem efendim, bu mavalı da kim di 1er, demece,.. Dur hele arkası çapan oğlu çıkacak. Çûn. kiii... Bu günkü devr-i saadetde de, hık diye Ahmet Vefik paşanın burnundan düşme Haşim İşçan paşa Bursaya vali olmuş.
1875den itibaren beş sene Bursa valiliği yapan Ahmet Vefik Paşa Bursanın kırk beşinci valisidir. Şehrin 250 yataklı şimdiki tek hastahanesi, Ahmet Vefik Paşanın eseridir. «Temaşahânei hümâyûn adlı ilk tiyatroyu kuran odur. Şehre su getirten, köprüler yapan, çitli men ba suyunu işletmeye açan, pirinç tarlalarında dut ye-tiştirmek suretile bataklıkları kurutup sıtmanın önünü alan, bir yandan da ipek böcekçiliğini inkişaf ettirten hep odur.
Eskiden Bursa sokakları o kadar darmış, o kadar darmış kiii, karşı karşıya iki evin penceresinden kadınlar birbirlerine kundak içindeki çocuklarını verirlermiş. Ahmet paşa başlamış evleri yıkıp sokakları ge-niştetmiye- Canı yanan halk kızgın ve dargın. Ayaklı halk gazetesi söyienmiye başlamış : «Valinin boynuz, lan o kadar uzadı ki, artık b*ı dar yollara sığmaz oldu. Onun için yolları açtırıyor.» Bu laf paşanın kulağına gitmiş. Bir gün Bursanın eşrafı toplantı halinde iken :
«Yarın çocuklarınızın boynuzu o kadar uzayacak ki, bu yeni yollara bile sığmaz olacak» diyor.
Bu fıkrayı, Bursa yollarının genişlemesinden pek memnun olan Bursalı gazeteci Mtısa Ataş’ın bir yazısında okudum. Şimdiki Vali Haşim İşcan, Bıırsa sokaklarını dar bulduğu için açmış, genişletmiş, güzelleştirmiştir.
Bazı yaltakçı, yardakçı ve valiye yaranmak isteyenler î
— Efendim diyorlar, sağ olsun bizim valimiz Ah. met Vefik Paşaya benzer.
İnsan iki kitabı okumak zahmetine katlanmaz da, bütün bilgisi kıçtan dolma Balyemez (Balimuz) toplan gibi olursa, işte böyle kaş yapayım derken göz çıkarır.
Ahmet Vefik Paşanın Lehce-i Osmani ile Türk diline, Molyer adaptasyonları ile Türk tiyatrosuna yaptığı hizmetler pek büyüktür. Fakat bütün bu işlerin valilikle hiç bir alâkası yoktur. Keşke hiç valilik etmeseydi de, ömrünü hep kültür ve ilime harcasaydın Bir adam meselâ gayet iyi davul çalıyor diye, onun ayni zamanda iyi bir sefir olması da lâzım gelmez. Bakma sen Yahya Kemâl üstadımız iyi manzume yazıyoı diye sefir olmuş ?
Tarihin verdiği hüküm, Ahuet Vefik Paşa idare ve siyaset adamı olarak on para etmez. Şimdiki vali paşa Haşim İşcan,ın kaç para ettiğini coğrafya kitapları yazmıyor, ama tarih yazacak. Ahmet Vefik Paşa için tarih aynen şöyle diyor; «Sultan Süleyman zamanında gelmiş olsaydı, iyi bir sadrazam olurdu » Haşim İşcan hakkında âcizin hükmü de şudur : «Sultan Palamut zamanında gelseydi, iyi bir baltaya sap olurdu. Bu gün olsa iyi bir fen memuru olabilirmiş. Ne yazık ki, ka-za-u kaderle vali olmuş.»
İşbu dediklerimizin isbatı gelecek mektuba kalsın.
İsim isme, kisip kisbe. semt semte benzer Geçmiş zaman söylenir yalan gerçek vakit geçer, Her ne kadar sürç.ü lisan ettikse affola.
İnşallah gelecek mektubumuzda daha güzel bir hikâye söyleriz.
-------------.---
Hep senin için ’
İzzeti nefisden yapılan fedakârlık
& i
Ve söyleuen yalan
Hep senin için.
Öpülen el
Secdeve varır gibi kırılan bel ’ Hep senin için I
Satılan bekâret.
Ananın çocuğunu sokağa bırakmasıl
Ve alınan rüşvet,
Hep senin yüzünden.
Hırsız senin için çalar.
Ev, sokak ve siperde
Kavga senin için olur
Kör olası Mide I
, H. TANIK
(Sahife 3 den devanı) da da sarık dolamağa çalışan Kcprülüzade, dört hammalla mezara giden şairin kabrindeki bir tutam çiçeği de şiddetle protesto etmektedir «Eyuptaki ten-
ha kabrin etrafında toplanarak nutuklar, şiirler cku yorlar, hattâ frenkler gibi çiçek demetleri bile getiriyorlar Avrupa mukallitliğini dinî merasime kadar ilerletmek fikrine aleyhtar
Halk. Partisi propaganda bütçesinin dibine darı ekildikten sonra artık yenecek para kalmadığından tuşu/ Ziya Ortaç Ankara caddesinde atını oyna-t amamı $ tır.
Değerli parmak şairi at oynatmak üzere Amerikana gitmiştir. Holiyvood da kovboy /ilimleri çevirecektir Yukardaki resimde üstadı yeni kılığıyla Holyvood*da görüyorsunuz.
Seyhan Basımevi
Kitap, Mecmua, broşür, defter ve bilumum Matbaa işlerini en temiz bir şekilde tab ve teslim eder. >
Ankara caddesi No. 99
olduğum cihetle bu demetlere çok muterizim..»
Kcprülüzade, — «Tıpkı müekkilir i müdafaa etmek isterken büsbütün batıran ve haksız çıkaran bu avukat» — şairin dindar olduğunu isbata çalışırken, «Fi lozof Doktor Rıza Tevfik» Türk ocağında, «Fikret'in din ve imanından, müslü-manlığmdan bahsetmiş», «tecrübesiz, gafil gençleri heyecanlandırıp Âkif ve Sebilürreşat aleyhinde galeyana getirterek, kahrolsun Âkif! diye bağırtmıştı.» FikrePi din ve müslü-1 manlık namına olduğu gi-( bi, vatan ve milliyet hesa-’ hına veya hâkim sınıflar I lehine istismar teşebbüsleri ! de kayde değer.
Şair, bir taraftan, «ferdî ahlâkın mümessili» gibi gösterili1' ve «kendini yal-I nız beşeriyetin ve medeni yetin şairi» saydığından i dolayı hırpalanırken, diğer ; taraftan, «Fikret ahlâk ve mesleğinin bütün muhiti cihanda hâkim olması te mennisi» ni izhar edenler ve onu «Türk gençliğine örnek» olarak sunanlar bulunmuştur.
Onu sırf dinsizliğinden ötürü seven ve müdafaa edenler çıktığı gibi, yeşil cübbeli irticaın köhne otoriteleri, medrese mantığının bütün icaplarına uyarak onu tekfirden geri kalma-' dılar Bir polemikte, Müderris Ahmet Naim,in ağzından köpükler saçılıyordu.
Passif bir barışçı ve mü cerred mânâda insantyetçi olan Fikret, beynelmilelli-yetçiliğin kapitalist şeklini aşamadı «Toprak vatanım, nev’i beşer milletim» diyen şairin ulaştığı en ileri konak moral çerçevede burjuva kozmopolitizmidir.
Kerim SADİ
DÜZELTME
7 ci sayımızda «Komünizm düşmanlığı câni meddahlığı mı?» başlıklı yazının 3 cü sütununda1 «gafilcesine» kelimesi yanlışlıkla «haincesine» olarak Jdizil-miştir. Özür dileri».
Sah günleri çıkar halk gazetesi
Gazetenin müesslsi ve sekreteri:
Aziz NESİN
Sahibi ve neşriyatı fiilen idare eden Orhan MÜSTECAPLI
Adres: Kumknpı, Derinhuyu sok. No. 4 İSTANBUL
Bir yıllık 500 kr. Altı aylık 250 kr.
Abone:
Fiatı 10 kr.
Yıl 1 — Sayı 9 5 Ekim 948 Salı
SEYHAN BASIMEVİ
Hortlıyan irtica
Yazan : Kemal YALAZKAN
Millî Biraderin Ticarî Dehâsı
Halk arasında (Millî birader) lakabı ile anılan ve asıl isminden daha çok «Millî birader» olarak tanınan meşhuuur bir milyoner müteahhidin ticaret alanında müthiş bir zekâsı olduğu dillere destandır. Hattâ millî biraderin bu karûn misâli zenginliği kar şısında :
— Millî biraderin tica ret dehâsı var! denildiği halk arasında söylenilmek-tedir Hakikaten millî bi raderin halka parmak ısırtacak kadar müthiş bir ticaret dehâsı vardır. Onun ticaret dehâsına ait okuyucularımıza bir örnek veriyoruz * *.
Millî birader senelerce Devlet demir yolları ve
Atatürk inkılâbı ne halde ?
Merhum Frens Sabahattin Bey «Türkiye nasıl kur-tarılabilir?» adlı küçük eserinde; «İçtimaî hayatımızın kuvvetli bir esasa dayanmadığını ilim çoktanberi keşfetmiştir. Artık herkes görmeğe. anlamağa başladı ki ne hususî ne de umııuıî hayatımızın hiçbir hakikî istinat noktası yokmuş. Ahali, fırkalar, hükümet., hep temelsiz, esassız, büsbütün havada bir hayat yaşıyorlar. Bir kasırga ile savurulan yapraklar gibi düştüğümüz boşluklar içinde, tutunacak bir yer arıyor, fakat hiçbir'şey bulamıyoruz.» diye acı, acı şikâyet ediyordu.
Tarihimizi gözden geçirini», Sabahattin Beyin bir devre has sandığı «istikrarsızlık» vasfının hayatımızda umumi olduğunu göreceksiniz. Gerçekten cn eski devirlerde bir yerde duramamış, Asyayı uçtan uca allak bullak
MarshalI plânına göre gelen yardım
Bu paket size Anıerikadan KimbiBr içinde ne güzel — Eller yukarı —!!
geldi şeyler var.
Devlet deniz yollarının kömür müteahhitliğini yapmıştır.
Bu işi üzerine alan bir müteahhidin bir takım vazife ve mükellefiyetleri olduğu gayet tabiidir. Kö mürleri depo edecek, sevk edecek, nakledecek, hülâsa geniş bir teşkilât kuracak, şartlar yerine getirildikten sonra da, komisyonunu alacaktır. Hakikatte ise, sayın millî bnadertun ların hiç birini \apmak iü zumunu duymamıştır. Daha doğrusu onu bu işlerle uğraştırmağa lüzum görmemişlerdir. Devlet Demir ve Deniz yolları kendi kömürünü kendisi almış, taşımış, ve zamanı gelince de, milyoner müteahhide, sade bu vasfından dolayı ko-
ederek istilâ üstüne istilâ yapmışız. Daha sonra yerleşip bir medeniyet yaratacağımız sırada Moğol istilâları bizi temelimizden sarsmış, Baç lı ve Timur istilâları bizi perişan etmiştir. Fatihten itibaren de yine istilâya devam etruiştiz.
İmparatorluk az sonra payitahtta Yeniçerilerin, vilâyetlerde celâlilerin, eyaletlerde istiklâl için ba$ kaldıranların avazeleri içinde çatırdamağa başlamış, istikrasızlığımız sürüp gitmiştir. Bu hal karşısında bir Köprülü, bir Kuvucu Murat paşa vûz-binlerce adamın kafasını uçurarak «istikrar» temin etmeğe çalışmışlar!
İstikrarsın kuruluşumuzun neticesi alarak sadrazamlığa kadar yükselmiş birinin bir anda kafasını kesmekten; bir vezir, nazır, vekil veya bakanın değişmesiyle yûzler-(Devamı sahile 2 de)
misyonunu ödemiştir. Ve bütün bu işler, o kadar sağlam kanunî formaliteler içinde yapılmıştır ki, kimsenin gık demiye hakkı kalmamıştır,
işte size Millî biraderin ticarî dehâsından bir örnek verdik Daha bunun gibi bir çok örnekleri var dır. Bir insanın bu fakir
TÜRKİYEDE DİL ANAR-
ve BİR VESİKA
ŞİSİ
Türkiyede (dil inkılâbı) adı altında yapılan zorlama ve yapmaoık hareket, bu milletin birbirini anlayamam masıdır, yani bir anarşidir, öğretmen, mektepte çocuklarile başka türlü, evinde karısı ile başka türlü, krnvede sokakta başsa türlü konuşur.
Çocuklar da öyle., Ço cuk, bahasının dediğini, ba bası oğlunun dediğini anlama; Bakanlar öyle bir dil kı llanır ki, millet anlamaz. Bu da onların işine gelir. Çünkü ne dedikleri millet tarafından anlaşıldığı gün, bu konuşmaların ne kadar sıfır olduğu meydana çıkar.
Kısacası, tepeden inme, makam koltuklarından nazil olan bu dil inkılâbı değil bir rezalettir. Günlük hayatımızda rastladığımız binlerce örneklerden bir tanesini okuyucularımıza sunuyoruz* Aşağıdaki yazı, bir Balıkesir gazetesinden aynen alınmıştır 5 BÜYÜKLERİMİZİN İL GENEL KURULUNA İLTİFATLARI
Genel Kn ruhin açılması
' Türkiye, şu bir çeyrek yüzyılda, Ortaçağ derebey liginden ve monarşiden kur tulmağa çabalıyan bir inkılâp hareketi göstermiştir. Atatürk’ün önderliğinde oldukça sert ve kat’î hamleler ve safhalar geçiren bu inkılâp cereyanı,
memlekette, bu muazzam ve dillere destan servete sahip olması için, ya böyle bir ticarî dehâya sahip olması, yahut millî birader, millî kayınpeder, millî amca, millî süt birader olması lâzımdır. Hele böyle ikisi bir arada olursa, o zaman iki katlı ekmek kadayıfı çlızr.
münasebetiyle büyüklerimize çekilen saygı ve bağlılık >,tel-lerine, aşağıdaki cevaplar gel miş ve bunlar dünkü meclis toplantısında okunmuştur.
Mali Sabri Öney Balıkesir
İl umumi meclisinin asıl duygularına teşekkür eder çalışmalarında başarılar dilerim,
İsmet İnönü
Sayın Bay Sabri öney Vali Balıkesir
İl umumî meclis toplantısı dolayısiyle gösterilen duy gulara teşekkür eder saygılarımı sunarım.
T. B. M. M. Başkanı
Sabri Öney İlbay Balıkesir
II genel meclisinin toplantısı dolayısiyle izhar olunan iyi duygulara eşekkür ederini.
Başbakan
Sayın Sabri Öney Vali Balıkesir
İl genel kurulu sayın arkadaşlarıma selâm eder başarılar dilerim.
Ç.H.P. Genel Sekreteri
Görülüyor ki, Balıkesir vilâyetini idare eden mülkiye âmirinin namı, Cuok-hurbaşkanımıza göre «Vali» dîr. Başbakanın diline göre «İlbay» dır.
Vilâyet umumî meclisinin adı, Cumhurbaşkanına göre «11 umumî meclisi» di». Başbakana göre «11 genel meclisi» dir. Parti Genel Sekreterine göre de (11 genel kurulu» dur.
Acaba aslında nedir? Bize göre tatsız tutsuz bir çorbadır.
mürtecileri sindirmiş çanlarına ot tıkamıştı.
Atatürk öleli on yılı buldu. Şu birkaç senenin siyasî atmosferi onların ke fenlerini yırtıp hortlamalarına ve haykırmalarına bir sebep teşkil etmiştir.
Hortlak ve yaygaracı mürteciierin şimdi her
biri, birer mecmua taslağının başına oturmuş» kimi günlük, afyon ve cennetten loca, kimi 45 derecelik Turan rakısı, kimi sahte Türkçülük zırıltısı satıyorlar. Fakat hepsi birden millete ve saf gençliğe zehir ve afyon saçmaktadırlar.
İçlerindeki din işportacıları en büyük dinsizlerdir. Zira dini,, bir kazanç .vasıtası yapıyorlar.
Ne Türkçülük, ne Turancılık, yahut ne de şo* venizm bir rejim ve bir ideoloji ifade etmez. Türkiyede yaşıyan ve kendine Türk vatandaşlığı verilen ve bunu kabul eden herkes Türktör. Mesele, bu kitlenin bugününü, yarınını düşünmek, onların İktisadî, sosyal ve siyasî hürriyetleri için çalışmaktır.
Fakat mahut mürfeciler Türk milletinin medenî ihtiyaçlarını, hakikî dertlerini, hürriyete karşı susuzluğunu bilmezler, bilmek istemezler. Vatanperverlikten bahsederler, oturdukları vatandaki milyonlarca vatandaşın dertleriyle alâkalanmazlar. Kimi patlıyası gözünü arap çöllerine, kimi kopası burnunu kırğız çöllerine sokan yalancı pehlivanlardır.
Bunların milletin ismini ve dinini bayrak yaparak değil, sosyal programların» İktisadî plânlarını ve hayat felsefelerini açıklıyarak •rtaya çıkmaları lâzımdır.
Halbuki milletin karşısına çıkacakları ne bir programları, ne bir İktisadî plânlan ne de ayakta durabilecek Lir felsefeleri vardır.
Bunlar plân yerine yaygara, program yerine küfür ve felsefe yerine hezeyan savuruyorlar.
Milliyeti inhisar altına almak istiyen bu vandalist hacıağa zadelerin hüviyetlerini teşhir etmek hakikî milliyetçiliğin ilk şartıdır.
^GELECEK SAYIMIZDA
* Necib Fazıl kimdir?
* Bu adamlar nasıl zengin oldular ?
* Vekâlet emrine alınan bir felsefe hocası ile röportaj.
Sahife: 2
BAŞDAN
5 Salı
!
BEYANNAME
Atatürk inkılâbı ne halde ?
Okuyucunun aşağıda okuyacağı yazı. Polonyanın Wroclaıv şehrinde akieâilen dünya entellektüelleri kongresi tarafından 28 Ağustosta neşredilen beyannamenin tercümesidir.
Beyannamenin neşriyle büyük Fransız yazarı ve barış mücahidi flenri Barbusse'Ün on üçüncü ölüm yıldönümünün ayni tarihe rastlaması pek mânalıdır. Zaten kongrenin gayesi de bütün dünya entellektüellerini ilmin ue kültürün, sulh, terakki ve demokrasi uğrunda kıılta-nılmasını sağlamak için işbirliğine dâvet etmek ve bunu temin etmektir. Maalesef memleketimizin temsil edilmediği bu kongreye, Picasso, Haldane (büyük İngiliz biyolojisti). İrtne Ju-liot • Curie, Henri Wallon, Marcel Prenant, Julien Benda Donini (İtalyan tarihçisi), vs. gibi bir çok tanınmış şahsiyetler iştirak etmiştir.
Beyanname, yani kongrenin nihaî kararı, Fransız ve İtalyan delegasyonları tarafından ittifakla, onaylandığı halde İngiliz ve Amerikan kifler çıkmıştır.
delegasyonlarında bazı muhalif ve milsîen-
Biz, Polonyanın Vroclav şehrinde toplanmış bulunan kırk beş milletin kültür, ilim ve sonat adamları ve kadınları, bütün dünya entellektüellerine hitab ediyoruz.
Onlara, bir müddet evvel medeniyeti tehdit eden öldürüoü tehlikeyi hatırlatırız. Tarihî ve kültürel abideleri yıkan, entelektüellere eziyet edip onları öldüren, bütün spritüel değerleri küstahça ayaklar el-tina atan, hattâ şuurun, aklın ve terakkinin fikirlerini tehdit eden faşist barbarlığım • gözlerimizle gördük.
İnsanlık medeniyetinin kurtuluşu, Sov-yetler Birliğinin, Büyük Britanya ve Birleşik - Devletler halklarının ve faşizm boyunduruğu altında bulunan memleketlerdeki kahraman mukavemet hareketlerinin demokratik kuvvetlerindeki muazzam şiddet sayesinde ve sayısız kurbanlar ve emsalsiz fedakârlıklar bahasına olmuştur.
Halbuki şimdi de, faşizmden ırk üstünlüğü tezini ve terakkinin inkârını miras Olarak alan, onıın bütün meseleleri silûlı kuvvetiyle halletmek temayülünü bemimse-ven, gözlerini para hırsı bürümüş küçük bir insan topluluğu, dünya halk kitlelerinin-arzusu hilâfına olarak, Amerika ve Av-rupada milletlerin .spritüel hâzinelerine karşı yeni bir .suikast tertibine -çsrtrşmaktc-dır.
Bütün insanlık medeniyetine sonsuz hizmetlerde bulunmuş olan Avrupa memleketlerinin medeniyetleri millî vasıflarını kaybetmek tehlikesiyle karşı karşiyadırlar.
Yunanistan, İspanya, îâtin Amerikası memleketleri gibi bazı yerlerde terakki düşmanları hâlâ faşizmi korumakta, hattâ onun ateşİDİ körüklemiye kadar inektedirler.
İnsan akıl ve şuurunun zıddına olarak, efendileri tarafından «yerli» adı verilen fertler ve halklar lazyik edilmekte ve bu tazyik gitgide vehamet kesbetmektedir.
Faşizmin kullandığı usulleri benimseyen bazı kimseler, kendi memleketlerinde ırkları farklı muameleye tabî tutmakta, inkılâpçı âlim ve sanatkârlar hakkında takibat yaptırmaktadırlar.
İnsanlığın istikbalini daha mükemmel bir hale g-tirmak için hizmette bulunabilecek İlmî keşifler gizli tahrip vasıtaları imaline hasrolunmakta, böylelikle ilmin büyük ve mukaddes vazifesi ihlâl edilip aşağılatılmaktadır. ,
Bu insanların hüküm sürdükleri yerlerde san'at ve söz, halk kitlelerini aydın-
işi götiır-
latmıya ve birbirlerine yaklaştırmaya değil, bilâkis alçakça bir takım ihtirasları, insanlar arasında nefreti ve harp hazırlığını teşvik etmektedir.
İnsanlığın sulbü, terakkisi ve. istikbali namına müterakkî kültür tarafından kazanılan zaferlerin bütün memleketlerde gelişmesi ve bütün memleketlere serbestçe girebilmesi icap ettiğine kat'iyetle inanan bizlejr, hu serbestinin herhangi bir şekilde tahdidini protesto eder; medeniyetin ve sulbün menfaati namına kültürle halk arasında müşterek bir anlayışın zaruretini be-lirtiriz.
Muasır ilmin, insanlık tarafından iyiye olduğu kadar kötüye dr kullanılabileceği muhakkak olan yeni küçük kuvvetler mey-(iana koyduğunu bilen kim emiz ilmin taH rip vasıtası olarak İstimalini protesto ediyor; İlmî verilerin en geniş bir surette mübadelesini sağlamak ve ilmle. insan nev'inin büyük bir kısmını zehirlemekte bulunan sefalet, cehalet ve hastalığı en kısa bir zamanda ortadan kaldırmak ağrımda tatbiki için bütüu kuvvetlerin seferber edilmesini istiyor.
Yine bu kongre, sulh ve terakki dâvasına hizmet eden im unların serbestçe doş: taşmalarına ve bu lâvaya hizmet eden kitapların, âlmî sonuçların ve kazançların neşredilip yayılmasına karşı konan tahditlerin kaldırılmasını taleb etmektedir.
Dünya milletle) i artık harp istemiyorlar ve sulhu ve medeniyeti yeni bir faşist saldırışına lidirler.
Bütün
Gerek
karşı koruyacak kadar kuvvet-
sükûn lehinde,
dünya entellektüellcri ! milletimiz, gerekse bütün insanlık ve tarih karşısında pek buyuK hır mesuliyet altında bıılunııvoı uz.
Biz, sesimizi, sulh ve
milletlerin kültür sahasında serbestçe inkişafı lehinde, onların millî bağımsızlıkları ve SI^(1 işbirliği lehinde yükseltmekteyiz.
Bütün memleketlerin bütün entellektü-~ei 1 e r i nışu aşağıdaki lekfı f 1 er u zer ınae nıı şünıneğe dâvet ediyoruz :
— Sulbün korunması için bütün memleketlerde kültür adamlarından müteşekkil millî kongreler toplamak;
— Sulhun korunması için bütün memleketlerde millî komiteler kurmak;
-- Sulha hizmet etmek için bütün memleketlerin' enlellektuelleri arasında mevcut en ter nasyonal bağları sağlamlaştırmak.
-----------— . . — —
—
A.P. yani Amerikanın Associated Press isimli Ame rikan ajansı dünyaya, küçük bir haber verdi Bu küçücük haber 9 Eylülde bizim gazetelerimizde de çıktı.
Amerikan kaynaklı bu haberi biz de olduğu gibi veriyoruz :
«39 yaşında bir adam olan Viotor St. Cyr, 10 bin dolar mukabilir.de bir gö-
zünü «atmıya karar vermiştir «Yedi çocuğunu besleyebilmek için paraya ihtiyacım var» demekte dir.
Haber bu kadarcıktır. Acaba Truman’ın bundan haberi yok mu? İnsaniyet perver Amerika, Amerika dışındaki insanlardan evvel kendi öz vatandaşını düşünse, Avrupaya borç verdiği dolarlardan bir parça-
sini da aç çocuklarını, doyurmak için, gözünü satmaya mecbur ( lan babaya verse daha akıllı hareket eder.
Tıpkı tunun gibi bizim kiler de, memleket dışın daki dindaşlarımız, sırdaş-lanmızdan daha evvel mem leket içindeki vatandaşlarımızı düşünseler daha akılh hareket etmiş oluılar.
(Sahife 1 den devam) ce adamı azletmekten, katletmekten, sürmekten, süründür mekten çekinmemişiz. Bu azil, katil vc sürgünlerin ardından gelen sükûn safhası sırasında istikrara ulaştığımız sanılırken bir de bakıyorsunuz yine aziller, katiller sürgünler ve süründürmeler; yine «efendiler* arasında bir rekabet olmuş- Neticede binlerce aile sönüp dağılmış. Bu bitip tükenmek bilmez egoist dalgalanış ve istikrarsızlık içinde Türkiy en in yetiştirdiği bütün «şahsiyetler» ezilip bir kenara atılmış meydan daima, kof fakat «zorlu efendilerin,, elinde kalmıştır. İşte boğdurulan Mithat Paşa, sürgünlerde ölen idareci Kemal Bey. padişahlar» hizmet etmektense Amerikalılara hizmet etmeyi tercih eden Tev-fik Fikret, ilim M_
kahramanı Sabahattin Bey, iman ve namusun timsalleri Akif. Nâzım, beynelmilel bir kıymet olan - Auıerikaya kap* tırdığımız Muzaffer Şerif, nihayet tarihî istikrarsızlığın son külhanları ; Boratav. Bo-
ran, Berkes..
girişmektir.» diyordu. Fakat «efendiler» bu şahsiyeti ber-mutad çiğneyip geçtiler ve imparatorluğu batırdılar.
En nihayet büyük Atatürk'ün büyük inkılâbı.. İstikrarsızlığımız bitti, biz de garplı manasiyle millet olduk işte! diyorduk.
İstikrarsızlığımız bitti derken bugün (n«* görüyoruz : Matbaalar yıkılıyor, ilim a-damlarını linç etmeğe kalkıyorlar, üniversitede ilim susturuluyor. fikir - sanat hayatımızda bir ölüm sessizliği kitapçı ve tütüncü vitrinleri arapça ibarelerle, tekke-med-rese havas-iyle dolu, Hasa-noğlan Enstitüsündeki; güzel bir sanat eseri olan köylü heykeli sökülüp parçalanmış, mecmua ve kitap inkılâba kar şı kullanılıyor. Fikir diye hürriyet pf açağ artığı bir yığın küf, sanat diye bayağı bir geveleme ortalığı kaplamış, gerçek fikir ve sanat susmuştur.
Türk kavimle-kabile lıayatın-tanı site kııra-yarataoağı
u
3
c
□ J3
O T5
u o
O « o
«S
bo
■o
"S “S
(3
S
•■M
£
(D >
(D
*"3
S
u
(y rt
5 z «
s c
( « ju-
— cc « ~
fi w
O
> ®
X
O
Bugüne, «İnkılâbın tekâmülü» diyorlar. Bu inkılâbın tekâmülü değil ölümüdür. İnkılâbın katilleri, örümceklen- j miş beyinlerini doğrudan doğruya yeşil şeriatçılık diye ortaya süımekten henüz kork tilkin:-] için hâlâ «İnkılâp» ve «Atatürk» isimlerini kullanıyorlar. Fakat ne âlem kördür ı.e de Atatiırke sadık kalanlar susacak cibilliyetsizdir.
Tarihimizin ana vasfı, • istikrarsızlık» devam ediyor. 15—20 senelik bir hamlenin nu hsuKî olan inkılâp, bütün bir âlem yıkılıyor. Şahsiyet-leı yine bir kenara veya memleket dışına çekilmekte, ilim eusturulmakta ve kof fakat zorlu «efendiler» meydanda «memleketin sahipleri» diye dolaşmakta.. Ortaasyadaki Şile’yi yıkan göçebe, Fatihi yıkan Bayazıt, Selim III ü deviren Kalvskçı ve Mustafa Kemali yıkan «demokrasimiz!» Her şey nüve ve fidan halindeyken ezilmiş, tarihimiz mütemadi bir kuruluş ve yıkılış olmuştur. Bedbinleşmemek çok güç.. Fakat Türkiye her devrin çiğneyip bir kenara attığı büyük şahsiyetlerin eserleri, zekâsı, hatırası ve ilharniyle devam ediyor. Asıl Türkiye istikrarsızlık, yıkılma - kurulma nedir bilmiyen daima devam ve inkişaf eden gerçek Türkiye de budur.
«s T7
c CÇ
c/î
Ortaasya rinden birisi dan kurtulup cağı, medeniyet
sırada yine Türk olan başka bir kavmin istilâsına uğrar, site yerle bir olur.. Anadolu inkişafını bulacpğı bir devirde Moğolların, Haçlıların, Ti-mtt-PM*-irt44bto-«AUn(ia yıkılır. Fatih Türk Rönesansır.ı kurar arkadan ikinci Bavazit gelir sanat eserlerini günahtır diye parçalar, Yavuz Selim bir şark imparatorluğu kurmağa kalkar. Kanunî gelir bir garp imparatorluğu için savaşır sonra mütemadi isyanlar, ihtilâller, katiller, aziller, sürgünler..
Nihayet ıslâhat teşebbüsleri, onların arkasından Kabakçılar, talebei-ulûm isyanları,. Rn uzun bu korkunç istikrarsızlığın sonu olduğu ümidiyle Meşrutiyetler! Ar-kaden AbdfPhamit. ittihat ve terakki istibdadlanı.. Bu devirde ısUkıaısızlığımizın tam ifadesi olan şaşırmış bir mü-
* tefeWîfiic Îîârşîl^tyhfnz: £f-ya Gökalp! Türkiyeyi kurtarmak için diyordu Ziya Bey Ortaasya, İslâm ve garp âlemleri biraeada «içraı saltanat» „ etmelidir. Tarihteki uzun Türk - Arap mücadelesi İslâm
- Ortaasya kültürlerinin bir j aradaayasamalarına imkân olmadığını gösterdiği; şarkın garpAö’ntırğesı haline geçişi şark - garp medeniyetlerin i telif edenııyecetimizi ispat ettiği halde Zİyâ ’ Beyin adı bu işe pek yatmıştı. Ve Ziya Bey Balkan ve Cihan harbi felâketleri içinde mahvolmuş bir memlekete Ortaasyada im paratorlıık kurmayı (Kızılel-mayı) telkin ediyordu. Ayni deviı de başka bir mütefekkir, Prens Sabahattin imparatorluğu kurtarmanın yolu Hı-ristiyanları aleyhimize çeviren ırkçılıktan vazgeçip onları kendimize bağlamak ve bir ankentle memleketi tanıdıktan sonra plânlı ıslâhata
I
D W V
5 ® i'i
O u (0
_O Çö .■©
.S (^6
6
- -h K c cö N
(s
c
iz-
«S
,3
5
3 jS o.
® S tC
° 1 (71
~ e E O O.
(e
G 5
O
d
Eski sayılarımız
Cazetemizin eski sa-yılarını elde etmek isteyen okuyucularımız, mek tupla 10 kuruşluk posta I pu'u gönderirlerse ad- j reslerine yollanır.
ıstanbuldaki okuyucularımız eski sayılarımı 7.1. Ankara caddesi Nar-lıbahçe sokağında gazetemizin bayii Esat Eki cigil’den tedarik edebilirler.
Oj
Salı 5
BAŞDAN
SENDİKA
ÇEŞİTLERİ
Yazan : Fehmi YAZICI
o § o £ 0)
Bundan evvelki yazımızda (Başdan sayı 6 ) İngiltere ve Amerikada sa rı sendika denilen sahte sendikaları aristokratlaşmış mütehassıs işçilerin, in-kılâpçı gerçek sendikaları da mütehassıs olmıyan iş çilerle sınıf şuuruna ermiş mütehassıs işçilerin kurmuş olduklarını yazmıştık. Bu yazımızda Fransadaki du rumu inceleyeceğiz : Fran-sada mütehassıs işçiler, kara işçilerinden pek üstün bir refah içinde değillerdir. Kara işçilerinin gündeliğini (1) kabul edersek, mütehassıs işçilerin gündeliği de 1,7 dir. Bu sebepten Fransız İnkılâpçı sendikalarını yalnız kara işçisi denilen ihtisaasız işçiler değil, onlarla beraber sınıf şuuruna ermiş mütehassıs kurmuşlardır.
Bu sendikalar da şıp «Confederation
rai du Travail Unitaire» (C.G T.U.) adlı bir konfed-rasyon kurmuşlardır
Fransada azlıkda olan «aksi inkılâpçı» işçilerle «Lümpen proietaire deni-lenler sarı sendikaları rarak burjuvazi ile iş liği etmişlerdir.
Lümpen proietaire. fazla sefalet çekmekten sınıf şuurlarım kaybederek dejenere olmuş, proleterya-nın dışına atılmış adî emek çilerdir. Bunlar da burjuvazinin idaresi atında aCon federation General du Tra vail» denilen ayrı bir konfederasyon kurmuşlardır.
Fransada bir işçi aristokrasisi gelişemediği için ideolojik ve poletik faktörlerin de tesirile Fransız işçisi tam şuuruna tadır.
İŞÇİ hareket
çelik gibi birleştiği Fransada sendika hareketleri, inkılâpçı yolunda ilerlemektedir. İkinci dünya sa"; vaşmda Fransız işçi sınıfı, inkılâpçı yani demokrasi safında mevzie girerek Hit-ler faşizmine karşı kahramanca savaşmış ve gizli mukavemet hareketile, ken di tarihine yakışır şekilde, diğer memleketlerin işçile-rine, sınıf mücadelesinin, fedakârlığın, cesaretin örneklerini vermişlerdir.
işçiler
FiHe-Gene
ku-bir-
---3 ’bç’e c
.-Jg ü X! -3 Q u X
-O o. •© « ffi
» OT = »•? C r~ c .Olî t c> c ©:x «
İd §
C ’n fi O. S »s «, >• _ l s
30 sene evvel böyle ------------ diyorlardı -1------------------
Merhum Ahmet Ağaoğlu’nun (nÜç Medeni yet» adlı kitabından :
«Bizde hakikaten hâkimiyeti milliye cari midir? Bizim millet meclisleri hareketlerinde hak katen serbest midirler? Bir çok mübrem ihtiyaçlar vardır ki, bu meclisler korkudan yanaşmıyorlar bile. Zira biliyorlar ki, bir «dinsizlik» tufanı derhal kopar. Kaç kerre bu zavallı millet ve memleket bu müthiş tufanların dalgaları altında ezildi
Sahte mütefekkirlerimizden mutaassıp ve an’aneperverlerimize kadar herkes taan ve zeniş lisanını açarak gördüğümüz kusurları,
neticeleri hep yeniliğe atfediyorlar. Bunlar anlamıyorlar, yahut anlayıp da itiraf etmek istemiyorlar ki, kabahat o müesseselerde değil, bizdedir, bizim dar kafalarımızda- kör zihniyetimizdedir.
cahil
ser-
aksi
manasile sınıf erişmiş bulunmak-
sınıfının fikir ve temeli üzerinde
TEVFİK FİKRET
Kerim Sadenin
Ütopi içinde yüzen Fikret’in sosyalistlik humması, birçok gençlik arkadaşları
yakında çıkacak bir eserinden alınmıştır. nmki gibi, nihayet, şifasını bulmuştu! O, Kolej’in «âğu şu siyanetinde» ve yaban-
cı kapitalizminin kanadı altında «Aşiyan» ını kurduktan senradır ki, «çam ağaçları, akar sular, zengin köyler, güzel mer’alar, ufuklara kadar uzanan yeşil tarlalar ve vasi bağlar.. İçinde fıtratın bütün me-hasin ve bedayiile sardığı «Yeşil Yurdudan tamamile vazgeçmiştir.
* * *
Türk edebiyatına Mehmet V in teneşirdeki tablosunu armağanlıyan bir muharririn tasvirine göre «Boğaz'm sermedi güzellikleri» karşısında «geniş pencerelerinin açılmış ka narya renkli kapakları. Hi şarlar tarafındaki esmer duvarı, bütün cephesini kavrıyan balkonile «sanayii nefîsenin müzeyyen bir
Halk muharrirliği ve dostlarla bir konuşma Halk muharriri, vazılarile halka seslenen muharriıdir. Bunun için de ser mayesi halkın davası, vcsıtajı Ha balkın dilidir.
İçinde bulunduğumuz geçim ve yaşama şartları yüzünden, bir çoklarımız 24 saat içinden avrıca okumağa zaman ayıramıyor, cigara pa\dosunda, tram vay vapur yolculuğunda okumıya ancak vakit bulabiliyoruz. O halde halka verilen yaziTanü, ilaç gibi az jer tutan ve faydalı, hem de şerbet gibi tatlı olması lâzımdır. Yazı, bir defa okunur okunmaz, muharririn ne demek istediği hemen anlaşılması için, yazı kısa, cümle kısa, terkipsiz, İvgatsiz ve halkın gün lük dili ile yazılmış olmalıdır.
Bunları bilmek bir marifet değil, her şeyde olduğu gibi, bunda da marifet bilineni yapabilmektedir.
Up uzun bir cümlede gramer yanlışı olmaması yazının anlaşılması için yetmez.
da, kurşun yağmuru altında bir düşman subayı siperlerden fırlayıp, Türkçe olarak, bizim askerlere doğru :
— Geri, geril ('.iye bağırmış Sinirleri gergin bir halde olan askerlerimiz bu heyecanlı sese uyarak geri dönüyorlar. Kaybetmek ve kazanmak bir an meselesi. Bu psikolojik hadiseyi âni-.de kavrayan bizim komutan askerlerin önüne geçip daha büyük heyecanla ileri, ileri!.» diye Sinirleri
kamçılanan askerlerimiz tekrar ileriye dönüp bir hamlede düşman siperlerine girmişler.
işte halk muharririnin vazifesi, bu misaldeki heyecanlı tek kelimeye benzer. Halk muharriri, zamanı bol miras, yedi ve sömürücülere hitap eden bir burjuva muharriri gibi geveze olamaz. A/ öz, kısa, kesin, yerinde ve zamanında söylemelidir, hır tek (ileri) keli-meşinin vaptığı tesiri acaba tabur ima-mini». saatlerce vereceği dirdarane va-
Vaktile Yedigün mecmuası bir An- yahut fırka lumardanının vereceği
ket açmıştı. Bu anketde edîp ve san’at sayfalaua vafanperverane nu^uk yapa-
kârlara Türkçe de en çok sevdikleri 10 bilir mi idi ?
güzel kelime soruluyordu. Bir çoklan, (gül. bülbül, buket, demet? çağlavan) falan ve filân gibi kelimeleri saymışlardı. Nâzım Hikmet verdiği cevapta sevdiği on güze! Türkçe kelime arasında «ulan, hey, bana bak!) gibi kelimeleri göstermişti.
bir halk muharriri iarını la.şıimıyı t» diye arnma yazaıış aşkolsun» beklemeli,
Bir örnek daha.. Bir General .Sadık AJdoğan;
nızı vermezlerse analarını belleyin» demişti. Bir çok züppeler «koca generale böyle laf yakışır mı?» dediler. Yirmi-beş yıldır anası bellenen halka başka ne öğretilir.
Eski bir asker, bir harp hatırasını anlatmıştı.. Bizim bir bölük düşman siperlerine hücumda, bir kaç adım sonra düşman siperlerine giıecek. Tam o arı-
Halk davası güden halkın yazı-okuyup «çok bilgiç bir şey an-iltifatını değil «.ulan diye aferinini
halk adamı olan halka «hakkı-
Halk muharriri, yazısını yazmakla işini bitirmiş sayılmaz. O yazıyı halka u'd&şbrmağa ia mecburdur Bu bakımdan halk muharriri (saz şair», tuluatçı) .emsinden .bir sanatkâra çia benzer. Meselâ humdnitcyi Fransada bayiler mii» vezziler sıtmayınca gazetedeki ünlü muharrirlerin koiîarırın altına h’umanite gazetesini alarak Paris sokaklarında bağıra bağıra gazete satmaları buna bir misâldir. Halk muharriri için yalnız yazmak değil,; tu günkü mücadele şartları içinde yazdığını halkın ayağına kadar götürmek ve ona okutturmak da lâzımdır. Halka inmek değil, halka yükselmeği bilmek vazifemizdir. Bu gazetenin maksadı en ağır sanılan fikirleri, bilgileri bile, şimdiye kadar bunların adını duymıyan halka anlatmaktır. Bu dört küçük sayfalı gazete ile bir sa vaş içindeyiz. Döğüşenlere yaldızlı, parlak, renkli havai f şekleri değil sahici mermi lâzım
mabedi olan nşiyı neklik bir küçük E entelektüelinin cidden rekteristik yuvasıdır :
Salonun rengârenk can lan, cilâlı tahtalara serilmiş zarif seccadeler, siyah zemin üzerine sarı sırma
kartal işlemeli paravana, ince resimli küpler, Çin mataı fağfur kâseler, tavandan sarkan arabesk lam ba, şal örtüler, işlemeli yastıklar âyet levhalar... Sadcfli, oymalı sigara iskemleleri, çevreler, vazolar, heykeller..; Eski güzel aynaları, âbâni kumaştan perdeler, eski divitler, kalemdaniar, kakmtraşlar, rahleler, el yazısı nefis cilt ler ve duvarda kalkan, kargı, miğfer, zırhlı koltuklar, ilh...
İnsanlık tarihini pek bayağı bir «karın meselesi» yapan materyalist mektebe mensup olmak itibar ile, biraz da yemek odasına inelim: «Büfesi, duvarların içine yapılmış kabarık gül oymalı, fevkalâde zarif... Sofrası son derece temiz, süslü, tertipli.» Ve karşı* sında, tepeden tırnağa kadar beyazlar giyinmiş bir uşak.
işte, «yemeği, bilhassa yemişleri ve hoşafları, şerbetleri ve dondurmaları çok seven» «Aşiyan’da yapılmış leziz şurupları- likörleri, her zaman şehirden taze taze getirtilen şekerlemeleri, bisküvileri kendi eliie ikram etmekten» hoşlanan «cezrî inkılâpçı» bütün öm rünü bu «sük*Ûn ve saadet penahı» nda geçirdi; ve, «hcngâmı ömrü kasîrinde» «bütün cemiyetin fevkinde kalan» bu «şiir ve fikir fatihi» «fani dünyanın tıyni levsi ökçelerine bulaşmak-sizın âlemi bakaya rıhlet etti.»
FİKRETİ İSTİSMAR TEŞEBBÜSLERİ
Kendi karanlık bej ni gibi, Fikret in Allahsız başın-(Davamı sthife 4 de)
BAŞDAN
5 Salı
Sahife • 2
------!*ÂMET”
Ahmet Vefik paşa ve şimdiki vali paşa
Sevgili kardeşim, aldı eline kalemi yine Sarı çiz-meli Memmet. Görelim, Bursa ahvaline dair nice kelâm eyledi ♦
Râviyar-ı abbâr ve nâkılâr.-ı asâr ve muhaddisân-ı rüzigâr şöyle rivayet ve bu gur.a hikâyet ederler kim, zaman ı sabık da, Es • sultan - ibn-i sultan Abdülha-mîd han hazretlerinin devr i saadetlerinde (!) Huda-vendigâr vilâyetine Ahmet Vefik başââ vali olmuş idi.
Geç bir kalem efendim, bu mavalı da kim di 1er, demece,.. Dur hele arkası çapan oğlu çıkacak. Çûn. kiii... Bu günkü devr-i saadetde de, hık diye Ahmet Vefik paşanın burnundan düşme Haşim İşçan paşa Bursaya vali olmuş.
1875den itibaren beş sene Bursa valiliği yapan Ahmet Vefik Paşa Bursanın kırk beşinci valisidir. Şehrin 250 yataklı şimdiki tek hastahanesi, Ahmet Vefik Paşanın eseridir. «Temaşahânei hümâyûn adlı ilk tiyatroyu kuran odur. Şehre su getirten, köprüler yapan, çitli men ba suyunu işletmeye açan, pirinç tarlalarında dut ye-tiştirmek suretile bataklıkları kurutup sıtmanın önünü alan, bir yandan da ipek böcekçiliğini inkişaf ettirten hep odur.
Eskiden Bursa sokakları o kadar darmış, o kadar darmış kiii, karşı karşıya iki evin penceresinden kadınlar birbirlerine kundak içindeki çocuklarını verirlermiş. Ahmet paşa başlamış evleri yıkıp sokakları ge-niştetmiye- Canı yanan halk kızgın ve dargın. Ayaklı halk gazetesi söyienmiye başlamış : «Valinin boynuz, lan o kadar uzadı ki, artık b*ı dar yollara sığmaz oldu. Onun için yolları açtırıyor.» Bu laf paşanın kulağına gitmiş. Bir gün Bursanın eşrafı toplantı halinde iken :
«Yarın çocuklarınızın boynuzu o kadar uzayacak ki, bu yeni yollara bile sığmaz olacak» diyor.
Bu fıkrayı, Bursa yollarının genişlemesinden pek memnun olan Bursalı gazeteci Mtısa Ataş’ın bir yazısında okudum. Şimdiki Vali Haşim İşcan, Bıırsa sokaklarını dar bulduğu için açmış, genişletmiş, güzelleştirmiştir.
Bazı yaltakçı, yardakçı ve valiye yaranmak isteyenler î
— Efendim diyorlar, sağ olsun bizim valimiz Ah. met Vefik Paşaya benzer.
İnsan iki kitabı okumak zahmetine katlanmaz da, bütün bilgisi kıçtan dolma Balyemez (Balimuz) toplan gibi olursa, işte böyle kaş yapayım derken göz çıkarır.
Ahmet Vefik Paşanın Lehce-i Osmani ile Türk diline, Molyer adaptasyonları ile Türk tiyatrosuna yaptığı hizmetler pek büyüktür. Fakat bütün bu işlerin valilikle hiç bir alâkası yoktur. Keşke hiç valilik etmeseydi de, ömrünü hep kültür ve ilime harcasaydın Bir adam meselâ gayet iyi davul çalıyor diye, onun ayni zamanda iyi bir sefir olması da lâzım gelmez. Bakma sen Yahya Kemâl üstadımız iyi manzume yazıyoı diye sefir olmuş ?
Tarihin verdiği hüküm, Ahuet Vefik Paşa idare ve siyaset adamı olarak on para etmez. Şimdiki vali paşa Haşim İşcan,ın kaç para ettiğini coğrafya kitapları yazmıyor, ama tarih yazacak. Ahmet Vefik Paşa için tarih aynen şöyle diyor; «Sultan Süleyman zamanında gelmiş olsaydı, iyi bir sadrazam olurdu » Haşim İşcan hakkında âcizin hükmü de şudur : «Sultan Palamut zamanında gelseydi, iyi bir baltaya sap olurdu. Bu gün olsa iyi bir fen memuru olabilirmiş. Ne yazık ki, ka-za-u kaderle vali olmuş.»
İşbu dediklerimizin isbatı gelecek mektuba kalsın.
İsim isme, kisip kisbe. semt semte benzer Geçmiş zaman söylenir yalan gerçek vakit geçer, Her ne kadar sürç.ü lisan ettikse affola.
İnşallah gelecek mektubumuzda daha güzel bir hikâye söyleriz.
-------------.---
Hep senin için ’
İzzeti nefisden yapılan fedakârlık
& i
Ve söyleuen yalan
Hep senin için.
Öpülen el
Secdeve varır gibi kırılan bel ’ Hep senin için I
Satılan bekâret.
Ananın çocuğunu sokağa bırakmasıl
Ve alınan rüşvet,
Hep senin yüzünden.
Hırsız senin için çalar.
Ev, sokak ve siperde
Kavga senin için olur
Kör olası Mide I
, H. TANIK
(Sahife 3 den devanı) da da sarık dolamağa çalışan Kcprülüzade, dört hammalla mezara giden şairin kabrindeki bir tutam çiçeği de şiddetle protesto etmektedir «Eyuptaki ten-
ha kabrin etrafında toplanarak nutuklar, şiirler cku yorlar, hattâ frenkler gibi çiçek demetleri bile getiriyorlar Avrupa mukallitliğini dinî merasime kadar ilerletmek fikrine aleyhtar
Halk. Partisi propaganda bütçesinin dibine darı ekildikten sonra artık yenecek para kalmadığından tuşu/ Ziya Ortaç Ankara caddesinde atını oyna-t amamı $ tır.
Değerli parmak şairi at oynatmak üzere Amerikana gitmiştir. Holiyvood da kovboy /ilimleri çevirecektir Yukardaki resimde üstadı yeni kılığıyla Holyvood*da görüyorsunuz.
Seyhan Basımevi
Kitap, Mecmua, broşür, defter ve bilumum Matbaa işlerini en temiz bir şekilde tab ve teslim eder. >
Ankara caddesi No. 99
olduğum cihetle bu demetlere çok muterizim..»
Kcprülüzade, — «Tıpkı müekkilir i müdafaa etmek isterken büsbütün batıran ve haksız çıkaran bu avukat» — şairin dindar olduğunu isbata çalışırken, «Fi lozof Doktor Rıza Tevfik» Türk ocağında, «Fikret'in din ve imanından, müslü-manlığmdan bahsetmiş», «tecrübesiz, gafil gençleri heyecanlandırıp Âkif ve Sebilürreşat aleyhinde galeyana getirterek, kahrolsun Âkif! diye bağırtmıştı.» FikrePi din ve müslü-1 manlık namına olduğu gi-( bi, vatan ve milliyet hesa-’ hına veya hâkim sınıflar I lehine istismar teşebbüsleri ! de kayde değer.
Şair, bir taraftan, «ferdî ahlâkın mümessili» gibi gösterili1' ve «kendini yal-I nız beşeriyetin ve medeni yetin şairi» saydığından i dolayı hırpalanırken, diğer ; taraftan, «Fikret ahlâk ve mesleğinin bütün muhiti cihanda hâkim olması te mennisi» ni izhar edenler ve onu «Türk gençliğine örnek» olarak sunanlar bulunmuştur.
Onu sırf dinsizliğinden ötürü seven ve müdafaa edenler çıktığı gibi, yeşil cübbeli irticaın köhne otoriteleri, medrese mantığının bütün icaplarına uyarak onu tekfirden geri kalma-' dılar Bir polemikte, Müderris Ahmet Naim,in ağzından köpükler saçılıyordu.
Passif bir barışçı ve mü cerred mânâda insantyetçi olan Fikret, beynelmilelli-yetçiliğin kapitalist şeklini aşamadı «Toprak vatanım, nev’i beşer milletim» diyen şairin ulaştığı en ileri konak moral çerçevede burjuva kozmopolitizmidir.
Kerim SADİ
DÜZELTME
7 ci sayımızda «Komünizm düşmanlığı câni meddahlığı mı?» başlıklı yazının 3 cü sütununda1 «gafilcesine» kelimesi yanlışlıkla «haincesine» olarak Jdizil-miştir. Özür dileri».
Sah günleri çıkar halk gazetesi
Gazetenin müesslsi ve sekreteri:
Aziz NESİN
Sahibi ve neşriyatı fiilen idare eden Orhan MÜSTECAPLI
Adres: Kumknpı, Derinhuyu sok. No. 4 İSTANBUL
Bir yıllık 500 kr. Altı aylık 250 kr.
Abone:
Fiatı 10 kr.
Yıl 1 — Sayı 9 5 Ekim 948 Salı
SEYHAN BASIMEVİ
Comments (0)